ATATÜRK
KÜLTÜR,
T Ü R K
T A R İ H
DİL
VE
TARİH
K U R U M U
V I I I . Dizi — S a .
YÜKSEK
KURUMU
Y A Y I N L A R I
17b
OSMANLI DEVLETİNİN
ILMÎYE TEŞKILÂTı
Ord. Prof. ÎSMAÎL H A K K I UZUNÇARŞILI
T Ü R K
T A R Î H
K U R U M U
19
B A S I M E V
8 8
1— A N K A R A
OSMANLI
DEVLETİNİN
İLMİYE
TEŞKİLÂTI
Birinci baskı
: 1965
tkinci baskı
: 19B4
Üçüncü baskı
: 1988
ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARÎH Y Ü K S E K T Ü R K
T A R İ H
K U R U M U
KURUMU
Y A Y I N L A R I
V I I I . S E R Î —Sa.l7*>
OSMANLı DEVLETININ ILMIYE TEŞKILÂTı
Ord. Prof. tSMAİL H A K K I
UZUNÇARŞILI
3. Baskı
TÜRK
TARÎH
KURUMU
B A S IME V î — A N KA R A
19 8 8
ISBN 9 7 5 - 1 6 - 0 0 4 3 - X
İ Ç İ N D E K İ L E R
BIRINCI BÖLÜM ıMEDRESE
TEŞKİLATI
1
İlk Osmanlı Medreseleri
1 IKINCI BÖLÜM
MEDARİS-1
SEMANİYE, YANİ
SAHN-I
SEMAN
MED
RESELERİ
5 ÜÇÜNCÜ
MEDRESELERİN
BÖLÜM
DERECELERİ
VE
TAHSİL
MÜD
DETLERİ
11
DÖRDÜNCÜ MEDRESELERDE
OKUTULAN
BÖLÜM DERSLER
19
Medreselerde Aşağıdan Yukarıya Okutulan Ders Medreselerde
Okutulan
Eserlerden
Bazılarına
20 Dair
Mütalâa
23 BEŞINCI BÖLÜM
SÜLEYMANİYE MEDRESELERİ
33
ALTINCI BÖLÜM OSMANLI
MEDRESELERİNDE
OKUTULAN
DERS-
L E R E D A İ R
39 YEDINCI BÖLÜM
MÜDERRİSLİK
İÇİN M Ü L A Z E M E T V E N E V B E T SEKIZINCI
45
BÖLÜM
MÜDERRİSLİK
55
X V L ve X V I I . YüzyıDarda Müderrislik Yolu İçin Bazı Kayıtlar
60
VI
İÇİNDEKİLER
MüderrİBİerin İmtihanları
63
Müderrislikten Kadılığa Geçmek
66
Medreselerin Bozulması
67
Yüksek Dereceli Ulema Evlâdının İmtiyazları
71
İcazetler Müderrislik Beratları
77
X V . A s n n İkinci Yansında Sahn-ı Seman Müderrisliği Beratı
79
X V I I . Asır Başlarına Ait Müderrislik Beratı
80
DOKUZUNCU BÖLÜM
KADILIK
83
Kadıların Tâyinleri
87
Kadiasker'in Kadı Tâyini Buyruldısı
90
Kadıların Dereceleri
91
Haremeyn Mevleviyeti
99
Bilâd-i Hamse Mevleviyetleri
100
Mahreç Mevleviyetleri
101
Devriye Mevâlisi
102
Kaddar Hakkmda Mütemmim Malûmat
103
tlâm ve Hüccet
108
Şer'î Mahkemeler
108
Kaddann Beratları
111
Sakk-i Şer'î
116
Kadı Nâibleri
117
Arpabk
118
Kassamlık
121
Toprak Kadıları ve Mehayif Müfettişleri
126
ONUNCU BÖLÜM
İSTANBUL KADILIĞI ON
133 B İ R İ N C İ BÖLÜM
PADİŞAH HOCALARI
145 O N IKINCI BÖLÜM
KAZASKERLER
151
İÇİNDEKİLER
ON
VII
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
OSMANLILARDA NAKtBÜ'L-EŞRAFLIK ON MÜFTÜLÜK
161
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
V E Y A ŞEYHÜLİSLAMLIK
173
O N BEŞİNCİ BöLÜîa HUZUR
DERSLERİ
215
ON MAKTUL
ŞEYHÜLİSLAMLAR
ON DİNÎ
ALTINCI BÖLÜM
VE HUKUKÎ
223
Y E D İ N C İ BÖLÜM
SAHADA
YETİŞEN MEŞHUR
İLİM
ADAMLARI
227
O N SEKİZİNCİ BÖLÜM İLMİYE LİF
MESLEĞİNİN
TARİHLERDEKİ
ON MÜDERRİSLERLE
ISLAHI EMİR
H A K K I N D A
MUHTE
V E FERMANLAR
241
DOKUZUNCU BÖLÜM
K A D I L A R H A K K I N D A B İ R İCMAL.
261
YİRMİNCİ BÖLÜM İKİNCİ
MEŞRUTİYETİN
DERRİSLİK
ÎLANINDAN
SONRAKİ
MÜ-
V E KADILIK TEŞKİLATI
267
YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM İLMİYE RÜTBELERİ
DERECELERİ
Mevali ve Müderrislere Dair Kanuni Sultan
271
Süleyman
Zamanı Vazolunup Tatbik Edilen Kanun
273
X V I I . - X X . Asırlardaki Büyük Mevleviyetler
276
VIII
İÇİNDEKİLER
YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM İLMİYE
RÜTBESİNİN MÜLKÎ VE ASKERÎ
RÜTBE
LERLE MUADELETİ İLMİYE EDİLEN
283
TEŞKİLATINI
YAZARKEN
İSTİFADE
ESERLER
287 DİZİN
I. K İ Ş İ A D L A R I II. Y E R ,
KAVİM,
293 DEVLET
ADLARI
DEYİM VE TERİMLER
VE
TARİHÎ 308
TIPKIBASIMLAR Levha 1 - X V I I I .
BİRİNCİ BÖLÜM MEDRESE
TEŞKİLÂTI
İslâm alemindeki cami, medrese, imaret, hastahane, köprü, çeşme vc saire gibi dinî, ilmî ve içtimaî (sosyal) kaide,
kanun ve vakıf
şartlan
müesseselerin
hemen birbirinin aynıdır.
Bu
tesislerin devamı, bunları yaptıranlar tarafından tertip ettirilen vakıflarla
tesbit
olunmuştur. Şayet vakıf yapılan
memleketler
herhangi bir İslâm devleti tarafından işgal edilse bile yapılan vakıflar ve bunların hükümleri orayı elde etmiş olan hükümdarın tasdikiyle
muteber olurdu. Bunun gibi
Osmanlı beyliği
Ana
dolu'da yayılarak oradaki beylikleri elde ettikten sonra eskiden beri devam
edip
gelen bu tesisleri,
gayrı müslimlcrinkiler
de
dahil olmak üzere vakıf şartları mucibince tamamen tanımış >'e Osmanlı istilâsı Avrupa kıtasında da ilerlediği
zaman Osmanlı
hükümdarları bu kıtadaki gayrı müslim vakıflarını da eski halleri üzere kabul ve tasdik etmişlerdir.
İLK
OSMANLI
MEDRESELERİ
İznik Bursa
Osmanhiarda ilk medrese, 731 H . (1330 M.)'de Gazi
ve Edirne
O r h a n B e y tarafından o tarihte küçük beyliğin
me
merkezi
olan
/znife'de
yapılmış
ve
burada ilk
müderris olarak da Türk âlim ve mütefekkirlerin den Ş e r e f ü d d i n
D a v u d - i K a y s e r i tâyin edilmiştir. Bu, K a y
s e r i l i D a v u d , büyük mutasavvıf Ş e y h M u h i d d i n - i A r a b i ' n i n üvey oğlu Şeyh S a d r ü d d i n - i K o n c v î ' n i n sahibi ve M u h y i d d i n - i A r a b i ' n i n ^ 1 ^yj-^' şerh eden K e m a l ü d d i n H=
halifelerinden
tefsir
Fusus-ul hikem'ini
A b d ü r r e z z a k - i Kâşî'nin (vefatı 730
1330 M.) halifesi olup yüksek tahsilini Mısır'da yapmıştır^.
1 D a v u d - i K a y s e r i 751 H. (1351 M.)'de İznik'te vefat ederek Çınardibi dcııilen mahalle defnedilmiştir. Bu zatın âlimâue vc arifane on üç eseri olup bunların Osmanlı müellifleri ile (C.I, s. 98) Bağdatlı İ s m a i l Paşa'nm (Hediyyetü'l-Ârifin, Esmaü'l-müellifin ve Âsariı'l-musannifin) isimli eserinde (C. I, s. 567) de vardır. Bu son eser Milli Eğitim Bakanlığı neşriyatından olup İstan bul'da basılmıştır.
2
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
Orhan
G a z i 6 Nisan 1326 (2 Cemaziyelevvel 726) tari
hinde Bursalı
aldıktan sonra beylik merkezini İznik'ten, buraya
naklederek burada da mevkii itibariyle halk arasında Medresesi)
(Manastır
diye meşhur olan medresesini inşa ettirmiştir^.
Bundan sonra Osmanlı vezir ve beylerbeğileri Ue diğer üme ranın zabt edilen yerlerde cami, medrese, mektep, imaret vesair tesislerini görmekteyiz; işte bu suretle az zamanda bu ilmî, iç timaî müesseselerle şehir ve kasabalara İslâm damgası vurularak Türk yurdu îmar edilmiştir. Edirne'nin 764 H . (1363 M.)'dc alınmasından sonra fütuhatın Rumeli'de (Balkan yarımadasında) gelişmesi için devlet merkezi buraya naklolunarak gerek Edirne ve gerek işgal olunan şehir ve kasabalarda muhtelif tarihlerde İslâm tesisleri yapılmıştır. Osmanlı medreselerindeki
tedris usulü hiç şüphesiz
diğer
İslâm devletlerinde olduğu gibi bir usul takip etmiş olup medrese lerin adedi arttıkça bunlar da derece ve sınıflarına göre bir tertibe tâbi tutulmuşlardır. Osmanhlarda medreselerin artmasiyle vücuda gelen
teşkilâta
ihtida
Sultan İT. M u r a d
1451) rastlamaktayız; çünkü F a t i h
zamanında (1421 -
S u l t a n M e h m e d ' i n med
rese teşkilâtma esas olan Tetimme ve DâriTl-hadîs yapılmak
suretiyle
görmekteyiz; bununla teşkilâtını F a t i h
medreseler beraber
Sultan
bunu daha aşağıda Sahn-ı
arasındaki
Osmanhlardaki
Mehmed
medreseleri
derece
farklarını
esaslı
zamanında
seman medreselerinden
medrese
görüyoruz ki bahsederken
göstereceğiz ^. Osmanlüann ilk bir buçuk asır içinde yaptırmış oldukları medreselerin derece ve sınıf itibariyle en mühimleri tznik. ve Edirne'de idi. Kuruluşun ihtidalarında tznik
Bursa,
medresesi bu
beyUğin birinci sınıf medresesi idi; sonra JBursa'da yapılan müteaddid medreseler dolayisiyle tznik ikinci dereceye inerek Bursa^daki
(Sultan
Medrese^si) birinci dereceyi
merkezi olduktan sonra 11. M u r a d
aldı. Edirne
devlet
zamamnda 841 H . (1437 M.)
de başlanarak bazı arızalar sebebiyle 851 H . (1447 M.) senesinde 1 "...BuTsa'da. Manastır demekle mâruf Sultan Orhan Türbesi." Şakayık zeyli, Atâyî, s. 110 . ' Â l i , Kîinhü'l'Oİıhar, basılmamış olan Fatih devri; H a m m e r (Atâ Bey
tercümesi), c. III, s. 231.
MEDRESE TEŞKİLÂTI
3
tamamlanan üç şerefeli cami yanındaki büyük medrese ile Dârü'lhadis o tarihte Osmanlı memleketlerindeki medreselerin üstünde yer aldı ve tedris vc tahsisatı itibariyle Bursa'daki Sultan med resesi ikinci dereceye indi; üç şerefeli
medrese müderrisine o
tarihe kadar hiç bir medrese müderrisine verilmeyen yüz akçe yevmiye verildi^. Halbuki İznik
medresesi müderrisinin yevmi
yesi otuz ve fursa'daki Sultan medresesi müderrisinin ise günde elli akçe idi^, Edirne'deki JU
üç
şerefeli
medrese
müderrisliği
Istanbul^da
Sahn-ı seman medreseleri inşa olunduktan sonra bile bir
müddet ehemmiyetini muhafaza etti, fakat F a t i h S u l t a n M e h m e d , bu üç şerefelinin yanında bir medrese daha yaptırmak sure tiyle bir müderrise verilen
yüz
akçe yevmiyeyi iki müderrise
vermek suretiyle babasının tesisinde değişiklik y a p t ı ' ve kendi sinin /stan6u/'da yaptırmış olduğu Sahn-ı Seman denilen sekiz medreseden her birinin müderrisine elli
akçe yevmiye
vakfetti.
Sahn medreselerinin yapılması Osmanlı topraklarındaki med rese teşkilâtında bir yeniliğe esas oldu; çünkü bu yapılan med reseler
İlahiyat ve İslâm hukuku fakülteleri demekti. İşte bu
Sahn medreselerinin yapılmasından sonra
Osmanlı
medreseleri
buna göre ayarlandı.
> Şakayflc tercümem, 8.118,119. ' IdrİB-i Bitlisi (Hejt Behi^t) isimli Fasrça tarihinde Burra'daki Muradiye medresesi müderrisinin yevmiyesinin yetmij akçe olduğunu kaydetmektedir. ' Şakayık tercümesi, s. 119.
İKİNCİ BÖLÜM
MEDÂRİS-İ SEMANÎYE YANİ SAHN-I SEMAN MEDRESELERİ Fatih'in kanunnamesinde
oiJ
Sahn-ı seman diye meşhur
olan bu medreselere eski vakfiyesinde (v'-c ^ - - j ' - * ' Medaris-i Semaniye)
denilmektedir^.
Şakayık'in
kaydma göre
II.
Mehmed,
IstanbuVu aldıktan sonra buradaki kiliselerden sekizini medreseye tahvil ederek bunlardan birinin müderrisliğini üursa'da elli akçe ile Muradiye müderrisi olan Mevlanâ A l â ü d d i n T û s î ' y e ^ diğer ikisinin müderrisliklerini Bursalı
H o c a - z â d c ile Mevlanâ A h -
d ü l k e r i m ' e verip diğerlerine de münasiplerini tâyin Mevlanâ
eylemişti.
Tûsî'nin medresesi Zeyrek camii denilen Pantokrator
manastırının bulunduğu mahal olup buradaki kırk hücre yâni odanm her birinde bir yani kırk medrese talebesi (softa) vardı*. Fatih
Sultan
M e h m e d Istanhul'dn
Büyük Karaman'la
Küçük Karaman semtleri arasında bir cami ile talel)e yetiştirmeğe mahsus
medreseler
yaptırmağa
karar verdikten
güzel tahsil görmüş olan Vezir-i âzam M a h m u d ederek
derhal
işe
başlattı'.
sonra
bu
işe
P a ş a ' y ı memur
Bu tesislere 867
Cemaziyelâhır
(1463 Şubat)'da başlanarak 875 Recep (1471 Ocak)'te yani sekiz ' Türk - İslâm eserleri müzesindeki 6354 numaralı Vakfiye. Bu vakfiye ile sonradan neşredilen vakfiye arasında bazı farklar olduğuna dair merhum D o k t o r A d n a n A d ı v a r (Osmanlı Türklerinde tlirn) adlı eserinde (S. 30) dikkati çekmiştir. " Şakayık tercümesi (Mecdî), s. 117. İstanbul civanndaki bir köyü F a t i h Sultan M e h m e d A l â ü d d i n T u s î'ye vermiş olduğundan burası Müderris köyü diye meşhur olmuştur . " Şakayık tercümesi, s. 117. Şakayık Fatih'in sekiz kiliseyi medreseye çevirdi ğini yazdığı halde Zeyrek ile Ayaaofya'daki odalardan başkasını yazmıyor, Sahn-ı seman medreseleri yapıldıktan sonra Zeyrek medresesi camie çevrilmiş ki bu kayıt Fatih'in vakfiyesinde vardır. Bundan başka yine eski imaret vc kalenderhane kiliseleriyle Galata'da İskele ^apuı'ua yakın bir kilisenin de camie tahvil edildiği RÖrülüyor . * A l i , Künhü'l-ahbar,
basılmamış nüsha, s. 22.
6
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
eenede bitti ^ ve bu suretle iki minare ve bir şerefeli cami ile iki tarafında yüksek tahsil için sekiz medrese ve bu medreselerin arkalarma da "Tetimme" ismiyle bu büyük medreselere mahreç olmak yani talebe yetiştirmek
üzere sekiz medrese daha yap
tırdı. Misafirlerin hayvanları için
ahırlar inşa
ettirdi
ve bun
lardan başka bir imaret ile taamhane doğudaki dört medresenin yamada Darûşşifa
denilen
hastahane^
camiin kuzeyinde kur'an
okunmak için bir muallimhane ve camiin batı tarafına medrese talebeleri için bir kütüphane mağa mahsus darüttalim
ve
ve yine aynı tarafta iki
ders okut
mükellef
hamam
(Karaman
mahalde,
evvelce
İmparator
hamamı) yaptırdı. Fatih
camiinin
Jüstinyen'in havariyun Ortodoks
bulunduğu
zevcesi
(Saints
Teodora
tarafından
yaptırılmış
olan
Apotres) kilisesi harabesi vardı. Burası R u m
patriğinin
bulunduğu
mahal
yani
patrikhane
idi*.
' E b û Bekr-i D ı m ı şk î'nin tercüme ettiği coğrafyada camiin in^asma 865 H . (1461 M.) 'de başladığı yazılıyor (varak 104). ^ 936 Zilkade (1530 Temmuz)'de Şom'dan Jstontura gelmiş olan B e d r e d din Mehraed b. R a d i y y ü d d i n Cazzî (el-Metaliul-bedriyye tl-Menaziliı'rRûmiyye) adlı seyabatnâmesinde ( Köprülü kütüphanesi, Nr. 1390 ) Fâtih cami, medrese ve imareti hakkında şunları yazıyor : " F a t i h hazretleri İstanbul'da âsâr-ı âliye viicude getirmiştir. Bunların sekizi medaris-i aemaniye'diı. Bu medreselerin müderrisleri bilâd-ı Rum'un en büyük âlimleridirler. Eserlerinden birisi de Fatih imaretidir ki orada fıkara ve talebe it'am ediliyor, misafirler, gelip geçenler, hattâ yerliler bile orada yiyip içerler; bunlara sabah ve akşam yemek verilir. Taam hususunda erkek, kadın tefrik edilmez. Fatih camii yüksek büyük bir camidir. Eserlerinden birisi de Mâristan (Hastahane)dir ki imaret tarzında bir medresedir, etrafında hastalara mahsus odalar vardır. Bu, mâristan görülen şeylerin en şayân-ı hayret olanıdır. Bundan daha güzel daha bedii bir bina tasavvur edilemez. Bu, mâristanda kantar larla şuruplar, kehiller, macunlar tıp kanununa göre hazırlanmış ilâçlar koyun etleri, çeşitli kuş etleri, yataklar, örtüler, elhasıl ne lazımsa mükemmel surette ihzar edilmiş şeyler var. Hastaları tedavi için en mahir etibba, iş bilir hüddamlar tâyin olunmuştur. Müracaat edenlere her gün o kadar ilâç verilir ki deftere sığmaz.." ' Ulemadan Mevlâna M u s a n n i f e k ( A l ^ ü d d i n Ali-i B i s t a m i ) Sahn müderrisi iken 875 H . (1470 M.) senesinde vefat edip vasıyyeti üzere kitap larını inşaatı henüz bitmemiş olan sahn talebelerine bırakmıştır. * B a k i K u n t e r ve Mimar S a i m Ü l g e n taraflarından yazılan (Folilı camii ve Bizans sarnıcı) isimli bir tetkikte camiin Havariyun kilisesi üzerinde yapılmadığı ve kilisenin, camiin daha doğusunda Darûşşifa civarında olması icap edeceği
MEDARİS-t S E M A N Î Y E
7
Camiin doğu ve batı taraflarma yaptınlan sekiz medreseye medaris-i semaniye ve daha sonra maruf tabiriyle Sahn medrese leri denildi^.
Fatih'in vakfiyesindeki
kayda ve Âli'nin yazdı
ğına göre bu mevki İstanbullun ortasma tesadüf ettiğinden dolayı medreselere Saftn adı veriliniştir*. Tarihî rivayetlere göre Saftn-ı seman medreselerinin heyet
âlimi A l i
programlarını M a h m u d
P a ş a ile meşhur
K u ş ç u tertip etmişlerdir. Medreselerin dördü
camiin duğusunda, dördü batı tarafındadır. Sekiz medreseden her birinin on dokuz odası vardı, sekiz müderristen her birinin birer odası ve elü akçe yevmiyesi vardı; bundan başka beşer akçe yevmiye ^ ile bir oda ve ekmek ve çorba verilmek üzere sekiz medreseden her birine birer x^ muîd (müzakereci= asistan)*
verildi.
Her medresenin on beş odasına ikişer
beyan edilmektedir (Kofcı/Jar dergisi, fasikül 1, s. 9 9 ) . Müverrih A l i , Fatih camiinin güneyinde Azrail kilisesinin bulunarak bekayasımn mevcut olduğuna yazaı (6asılfiuımı$ birinci cilt, s. 11). ^ So/m kelimesi Arapça olup bir evin tam ortasmı teşkil eden mahal demek tir, buraya gelmek için birtakun dehlizden geçmek icap etmektedir (Tanzimattan evvel ve sonra medreseler - tanzimat, s. 4 6 3 ) Fatih'in kanunnamesinde şöyle deniliyor: "haliyâ bina eyledüğüm medaris-i âliyeye sahn deyu isim konulmuştur. "(S. 20) bu medreselerden doğu tarafındaki bir medreseye {Müftü medresesi) denilirmiş . ' Vakıflar Umum Müdürlüğü neşriyatından olan dergideki vakfiyenin Türkçe tercümesinde (S. 4 8 , 4 9 ) şöyle deniliyor: Mahmiye-i Kostantiniyye'nin çak vasatmda hâlen Yenicami mahallesi demekle maruf olan mahalde bir cami-i ceımet-asâ.. inşa buyurdular" yine aym vakfiyede (s. 7 4 ) "..inşa buyurdukları cami-i şerif-i cedid kurbinde Medine-i Kostantiniyye'nin vasatında vaki pazar.." Fatih'in esas vakfiyesinde ".• J - » » U ' « .j^rJİI
^JIJIL;
JJAİ-I
ıfj'j'j ûüaLj ^jh
*:ia-l î
ji\ 1935
Jj—ll L^!* j i) de T a h s i n
vasıtasiyle Alman Müsteşkikler cemiyeti tarafından bastırılmış olan vakfiye,
öz s.
21; Mir'at-ı Kâinat, c. 1 1 , 8 . 4 0 1 . Âli tarihinin basılmamış olan Fatih devri kısmmda (kütüphanemizdeki nüsha, s. 20) ".. nefs-i İstanbul'da bina eyledttğü cami-i şerifin yemin ve şimalinde dörder medrese-i ulyâ ve her birinde on dokuz bab hücre ve sükna ki ikisine muid için müheyya ve on beşi dânifmend için hüveyda ve ikisi dahi feıraş ve bevvab için bina olunmuştur. Bu mecmu darülmülk tstanbuVan meyanında vaki olmağın sahn medreseleri denilmiştir. * Â l i , muidin yevmiyesini dört akçe olarak gösreriyorsa da vakfiyede beş akçelı oldukları görülüyor ' Muîd (asistan) iade edici yani müderrisin verdiği dersi tekrar edici demek tir. Mısır medreselerinde X V . ve X V I . asırlarda muid'den başka müfid (do çent) adında bir vazife sahibi daha vardı. Bu okutulan derste ehemmiyetli bir
8
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
akçe yevmiye ve imaretten ekmek ve çorba verilmek üzere birer Ai^vijlj danişmend konuldu, geri kalan iki oda da kapıcdarla ferraş denilen süpürgeciye tahsis olundu. Muidler medrese
talebelerinin
(danişmendlerin)
hem
inzi
batiyle alâkadar ve hem de müderrisin okuttuğu dersin iadesi yâni müzakeresiyle meşgul olacaklardı. Muidler,
danişmendlerin
en liyakatli olanların arasından seçilecekti ^. Sahn medreseleri sekiz olduğu için Arapça O U ' seman tabi riyle bu sekiz medreseye OLt ^ medresedeki
odaların
Sahn-i seman denilmiştir. Sekiz
mecmuu yüzcili
iki
idi ^.
bahis ve bir mesele varsa onu talebeye izah ile dikkatlerhıi çekerdi. Müfid derece itibariyle muîdden yüksek olup Osmanlılarda böyle bir vazife sahibi yoktur. Yine Mısır medreselerinde müntehi denilen medrese talebeleri arasında liyakatli olaıdar vardı. Bunlar da kendilerinden aşağı talebelere okunan bahsi münakaşa ettirir ve onları münazaraya ahştınrdı ( T a c ü d d i n S û b k i'uin («^l-V* J (»^'-^ MuîdüV-niam ve Mebidü'n-negam isimli eserinden naklen I I . Bayezid'in oğlu K o r k u d un eserinden (Ayasofya kütüphanesi 1763, s. 494).Kanun üzere bir müderriris mansıp aldığı veya başka bir medreseye hareket ettiği yahut mü derrislikten herhangi bir sebeple ayrıldığı zaman onların, beratlı muîdleri müderris namzedi olarak deftere kayıt olunurlardı. * Vakfiyenin Türkçe tercümesinde şöyle deniliyor : "Cami-i şeriflerine cenaheyn olan medaris-i semaniye'den her biri için akliyyaC ve nakliyyat da naziri nâ dir bir müderris tâyin oluna. Tatili mutad olan eyyamın gayrında medresesine varup ifade-i enva-ı ilim ve maarif eyleyip küll-i yevmin mukabele-i tedriste elli akçe vazifeye mutasarrıf ola. Zümre-i mfisteidînden birer muîd ki akranı beynin de ferid ve talim-i kütübde mahir ola. Her müderrisin medresesinde muîd olup vazife-i yevmiyesi beş akçe ola ve her medrese için on beşer nefer danişmend tâyin buyurdular. Onlar dahi kütüb-i mûtebereden fehme kadir müderris huzurmda fünun-ı şettadan mnbahase ve muhatabaya kabil talib-i ilim olup her biri küll-i yevmin ikişer akçe vazifeden mecmuı her gün otuz akçe vazifeye mutasarrıf olalar.." Vakıflar Umum Müdürlüğü neşriyatından, Fatih vakfiyesi. Medreselerden her birisinin kapıcdarı, süpürücüleri olup her birine ikişer akçe yevmiye tâyin edilmişti. Yine iki akçe yevmiyeli olarak bu Fatih külliyesinin duvarlanmn herhangi bir sebeple hariçten kirletilmemesine nezaret etmek üzere bir de mubassır (gözetici) tâyin edUmişti. ' Fatih'in bu külliyesinin (cami, medrese, imaret, hastahane) muhasebe sine ait 894 H . (1489 M.)*de yapılan tahririne aid kayıtları aşağıya hulasaten nak lediyorum. Birinci medresede A l i Ç e l e b i V e l e d - i M o l l a Y e g â n müderris olup M a n i s a Ç e l e b i s i MuhyiddinMn yerine gelmiştir. Yevmiyesi elli, muidin be; akçe, iki talebesi olup ikişer akçe yevmiyeden otuz akçe. Bevvab yani kapıcı nın iki ve künnas yani süpurücünün iki ve ferraşın iki akçe yevmiyeleri var.
MEDARİS-t S E M A N İ Y E Tetimme
Sahn
Medreseleri
medreselerinin
arka
tahsile yani Sahn-ı Seman mend yetiştirmek üzere
Mûsila-i
Sahn^
ismiyle
sahn
9 taraflarmda
Tetimme
medreselerinden
sekiz medrese inşa edilmişti ^. Bu, Tetimme \cyn medreseleri Fatihin
derece
Türkçeye
itibariyle
orta
tercüme
edilen
tahsil
yüksek
medreselerine veya
i i ^ >•
küçük olarak Mûsila-i
mcdrt's(;lcri
vakfiyesinde
daniş-
sahn
demekti.
şöyle
denil
mektedir : "Paytahtlan darütta'lim olmak için Jj^- havl-i cami-i şerifte sekiz
medrese
(Sahn
Tetimme ismiyle
medreseleri) ve
bu
medreseler
verasında
mevsum birer medrese beççe (küçük medrese)
cem'an on altı medrese ve cami-i şerifin garbe mail olan kapısı tarafında Sekiz
bir
^^Ldljli
Sahn
darütta'lim
medreseleri
bina b u y u r d u l a r . . . "
talebelerine
Tetimme medresesi talebelerine de (softa)
(danişmend) ve
sekiz
deniliyordu. Tetimme-
lerdcn her bir hücre yani odaya üç softa talebe konulmuştu; bu odalardan her birisine ihtiyaçlarına sarf edilmek ^ e mum parası olmak üzere aydan aya beşer akçe tahsis edilerek yemekleri de İkinci medrese müderrisi M e v l â n a Ahi'dir, yevmiyesi akçe olup beş talebesi vardır.
elli muidin beş
Üçüncü medrese müderrisi K a d ı - z â d e M e v l â n a K ı v a m ü d d i n olup otuz akçesi zevaidden olmak üzere vakfiyedeki elli akçe ile beraber yevmiyesi seksen akçedir. İki talebesinin yevmiyesi ikişer akçeden günde otuz akçe. Dördüncü medrese müderrisi M e v l â n a A r a p olup yevmiyesi altmış akçe, talebesi miktarı gösterilmemiştir. Beşinci medrese müderrisi M evi âna A b d u r r a h m a n Çelebi olup yevmi yesi de talebesi miktarı da yazılmamıştır. Altıncı medresenin müderrisi Sinan Kirmastî olup yevmiyesi elli akçe iken ilk defa M e v l â n a A h a v e y n 894 senesinde yevmiye seksen akçe ile müderris olmuştur. Talebesi miktarı gösterilmemiştir. Yedinci medresenin müderrisi M e v l â n a L ü t f i (Tokatlı) 'dir ve yevmiyesi elli akçedir; >ki talebesine ikişer açke yevmiyeden otuz akçe . Sekizinci medrese müderrisi M e v l â n a İ z â r i Çelebi olup yevmiyesi elli akçedir. Sonra Kasım Çelebi müderris olmuştur. Talebesi miktarı gösteril memiştir {Edirne ve Paşa livası, s. 304). Bu senelik muhasebede külliyenin bütün kısımlarım ihtiva eden muhasebe varsa da yazmadım. ^ Tetinune bir şeyin eksiğini tamamlayan, noksan bir şeyin tamamlanması için ilâve olunan şey demektir. Mûsıla-i sahn ise sahna götüren yani sahn-ı aeman medreselerine götüren medrese demektir. - Tetimme medreselerinden Marmara denizi tarafındaki medreseler tama men yola gitmiş ve Karadeniz tarafındakiler de yıkılmıştır.
10
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
imaretten tâyin edilmişti lar, Sahn
Bu
medreseleri talebesi
Tetimme olan
talebeleri
yani softa
danişmendlerden ders göre
ceklerdi ^. Sahn ve Tetimme Ayasofya
medreselerinden başka camie tahvil edilen
kilisesinin yanındaki mahalde tesis edilen medresenin
müderrisine altmış akçe ve Eyüp camiinin yanında yapdan med resenin müderrisine de elli akçe yevmiye ile birer müderris tâyin olundu. Ayasofya
medresesi Sahn-ı Seman derecesinde ve daha
sonraları ise Sahn-ı
Seman'dan üstün tutulup buramn müderrisi
beş yüz akçe yevmiyeli kadılıklara tâyin edildiği gibi terfi eden Sahn
müderrisleri Ayasofya
müderrisi o l u r l a r d ı E y ü p müder
risliği ise bazan dahil yani SaAn'dan bir derece aşağı ve hazan tâyin edilen müderrisin ilmî kudretine göre Sahn
ve SaAre'dan
yukarı sayılmıştı. Bununla beraber Eyüp medresesi F a t i h zama nında Sahn itibar olunmuştu. Fatih'ten
başka
Osmanlı vezirleri
tstanbuVda
cami
ve
medrese yaptırdılar. M a h m u d P a ş a , hâlâ adını taşıyan cami ve medresesini yaptırdı. Onu C a n d a r l ı - z â d e İ b r a h i m , H a d ı m Ali Daha
M u s t a f a ve D a v u d sonra
medreselerin
Paşa'lann medreseleri takip eyledi. adedi
arttı,
vilâyetlerde
medreseler
yapıldı ve bu suretle medreseler derece itibariyle bir tasnife tâbi tutuldu.
' "Medaris-i sugrâ ki her biri tetimme medresesi ismiyle mevsumdur; her te timme için küU-i yevmin vakfı şeriflerinden altışar akçe tâyin buyurdular. Meblağ-ı muayyenin yevmi iki akçesi vazife-i bevvab, baki dört akçesi basbelihtiyaç hasır ve dühen-i sirac (kandil yağ) levâzımma sarf oluna. Hücrât-ı tetimmedea her birine küll-i şehrin on beşer akçe tayin buyurdular ta ki bücerat-ı berekâtta sakin olan talibin-i müstaiddin.. def-i meunet ve zaruret eyleyip ferâğ-ı hâl ile tahsil-i ulume iştigal ederler." 2 "Medrese-i kebire hüceratında sakin olan müstaiddin-i kiram medaris-i sagirede sakin olan talebe-i ulûma talimi iltizam edeler." (Fatih'in vakfiyesinden ) ' Mühimme defteri 1, s. 27 ve 28 sene 961. Bu vesikada ^yiMO^a müderrisi terfian Bursa kadılığına tâyin olunarak yerine aym tarihte Semaiye müderris lerinden Mevlâna A l i Çelebi getiriliyor ve onun yerine de Sahn-ı semana, Üsküdar medresesi müderrisi terfian naklolunuyor.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
MEDRESELERİN
DERECELERİ
VE
TAHSİL
MÜDDETLERİ
tstanbul''da Sahn-ı
Seman ve Mûsila-i
sahn yani
Tetimme
medreseleri yapıldıktan sonra Osmanlı hudutları içindeki med reseler de yeni bir teşkilâta tâbi tutuldu; bu suretle medreseler aşağıdan
yukarıya
Ji^ Kırklı,
Hâriç,
-itjd v-'-»-
Hâşiye-i
Dâhil vc Sahn-ı
tecrid,
seman
^Ui.
olarak
Miftah, beş sınıfa
ayrıldı. Müderrisinin yevmiyesi medreselere
yirmi veya
i-iU Hâşiye-i
yirmi
beş
akçe
olan
tecrid^ ve müderrisinin yevmiyesi
otuz, otuz beş akçe olan medreseye ^ki. Miftah ^ ve kırk akçeli medresenin müderrisine Kırklı veya
Telvih ve bundan bir
derece yüksek olan medreseye ^jU- Hâriç elli medreseleri denildi. Bu kırklı yani kırk akçe yevmiyeli ve Hâriç elli akçe yevmiyeli medreseler Osmanlılardan evvelki Anadolu Selçukîlerinin, Anadolu beylikleri hükümdarlarının ve onların ailelerinin vezir, sancak beyi ve ümaranın yaptırdıkları medreselerdi^. Dâhil medreseleri Osmanlı pâdişahlariylc, şehzade valideleri ve şehzadeler ve pâdişâh kızlarının yaptırmış oldukları medrcse' ".. medariein ednalan yirmişer bâdehû yirmi beşer açke vazife ile muayyen oldu ve talebesi muhtasarat tahsilinden sonra müslaid olduklarından haşiye-i teerid talim etmek münasip görüldü, hattâ ol medreseler hâşiye-i tecrid niedarisi ile meşhur oldu..." (Âli basılmamış birinci cilt, s. 5 4 ) . ^ Hâşiye-i tecrid medreselerinin üstünde "otuz akçe ile medarisler ki vardır; elbette dersleri m«ânî'den şerh-i miftah olması irade kılındı; tâ ki anlar dahi miftah medarisi ile iştihar buldu..." ' ".. Badehu kırklı medreseler ve onların arasındaki hâriç elli namına medaris tâyin olundu, kırklı ve hâriç elli medreseler ebnâ-i mülûk-i sâlifc ve benât-ı selâtin-i sabıka ve havâtin-i havâkin-i maziye ve vüzâray-ı uzmâ namındaki eshâb-ı meratip ve ümera-i kübera-i faika inşaları olup aşağı dersleri meâniden şerh-i Miftnh ve âlâsı /ürû'dan Hidaye olması her müderris kabledderg mesabih ve meşarık ve yahut sahih-i müslim ve Buharî'den bir miktar ~ehâdis-i şerife nakledip badehu derse şürû etmesi ferman olundu. " (Â/i, basıl mamış, c. I, s. 24) .
12
OSMANLI
DEVLP:TİNİN
İLMİCE
TEŞKİLATI
lerdir; bundan sonra en yüksek tahsil volu olan Sahn-ı Seman a geçilirdi ^. iLaMûsila-i
Sahn veya
Tetimme
medreseleri esas iti
bariyle Dâhil medreseleri derecesinde ise de Sahn-ı reselerine talebe yetiştirmek ne Mûsila-i İlk dersleri
Sahn
tedris
Seman
med
Dâhil mcdrcsderi yeri
denilmişti.
hayatma
gördükten
dolayısiyle
giren
sonra
bir i-i^U
öğrenci Hâşiye-i
muhtasarat denilen tecrid
medresesine
devam ederek kısm-ı mahsusunda görüleceği üzere oradaki ders te
muvaffak
bir
vesika almak suretiyle
ulmasmı
mütaakıp o medresenin
müderrisinden
bir yukarı derecedeki Miftah medre
sesine devam eder ve oradan da Kırklı ve Hâriç ve Dâhil medre seleri derslerini gördükten sonra Salın-ı Semanca girerek
Daniş
mend olurdu-.
Ali
^ Bir medrese ki Pâdişâh bina eyleye ana dâhil deıler (Cihannüma, de şöyle diyor:
s. 688).
"Fecnuna dâhil elli medarisi, Valide-i şehzâdcgnn oLın afi.'c-i nmhteremelerinin veyahut duhterân-J şâh-ı cihansitan idadmdaki havâtiıı-i mükerremclerin ve bazısı şehzâdegâu-ı Pâdişah-ı zişan olan eâzım-ı ekârim-i mûteberenin hayratına unvan olup derslerinin ednası fürûdan hidaye ve vustâsı usulden telvih ve âlâsı Keşşaf-ı Zemahşeri ve Kadı Beyzavî müellifleri olan tefair-i bâhirü't-tenkih olmak reva görüldü. Ve bu, kanun-ı mukarrer oldu ki tertib-i sabık üzere bir müderris-i pâk-tıynet ve muallim-i sahib-dirast ki kat'-ı meratib ve dcrecatla dâhil medresesine dahil ola. Beynelakran zaten ve zamanen imtiyaz bula.. Meda ris-i semaniyeıdn birine müderris ola.," Â l i , KünlıiiH-alıbar, basılmamış birinci cilt, s. 24). - Merhum C e v d e t Paşa ilmiye mesleğinde yükselme yolunu şöyle anla tıyor: Buranın (yani medresenin) "medhali olan mülâzemetin tahsili için nice zaman danişmend olarak medreselerde iştigale mevkuf idi ve talebeden biri danişmend olmak murad eylese ihtida ulemadan bir zata varip hâriç derslerini yani mukaddemat-ı ulûmı tâlim ve tahsil ettikten sonra ol zatın tavassut ve delâleti ile müderrisinden birine varup ve dâhili derslerini görüp salın derslerine kcsb-i liyakat eylerdi ve sahn medreselerine dahU olabilmek için onlarm îdadiyesi hükmünde bulunan medreselerde ikmal-i ulûm-ı mürettehe etmek lâzım gelirdi ki bunlara {Mûsila-i sahn) deniliyor. Ve sahn medreseleri Fatih cami-i şerifinin iki tarafındaki kârgir vc kurşunlu sekiz medresedir ki {Sahn-ı seman) deniliyor. Bunlarda sahib-i hücre olan talebe, ulema ve fuzeladan olup nicesinin telifat-ı makbulesi vardır ve bunların eskilerine muîd' deniliyor ki medrese lerinde müzakereci olup bu medreselerin arkalarında ve îdadiycleri makamında sekiz tetimme medreselcrindeki talebeye dahi tedris-i ulûm ederlerdi (Cevdet Tarihi, 1309 tab'ı, c. I , s. 109).
MEDRESFXERÎN DERECELERİ Kanunnamelerde ve
13
Pâdişâhlar tarafından
zaman zaman
medreselerin ıslâhına dair tamim edilen fermanlarda da ilk üç medresenin adı yukarıda gördüğümüz üzere Hâşiye-i tecrid, Miftah, Telvih ve Kırklı
medreseleri olmak üzere zikredilmiştir.
Meselâ X V I . asır bir
baslarına
ait
olarak
elimizde bulunan
medrese kanunnamesinde medreseye devam edenlerin mü-
rettep medrese tahsilini yapmadan bir yolunu bularak iltimas ile medreseden mezun olup müderrislik ve kaddık için vilâyet lerden tstanbuVa mülâzemete geldikleri beyan olunduktan sonra bir
medrese
talebesinin
müderrisinden
almış
olduğu
vesikayı
bir yukarı dersin müderrisine göstermedikten sonra derse kabul edilmemesi beyan olunarak yukarıdan aşağı medreselerin derece leri şöyle kaydedilmektedir ı. "Şüyûh-i müderrisin kütüb-i mûteberat-ı J - ^ t ^ ve
AJIA*
şerh-i adud
hidaye - ve keşşaf (tefsir) vesair ihtiyar ettikleri kitapları
(tedris) ideler ve Şüyûh-ı mezkûrdan derecede aşağı olan kimesneler dek ideler. Andan bir derece aşağı olan Miftaha dereceden baki sıgar-ı müderrisin ^ J l ^
Telvihe
dek ideler ve ol
Şerh-i Tevali, . J t k . j - ^ î
Şerh-i Metali ve J _jk. mutavvel ve Hâşiye-i tecride dek ideler ve mütûn-ı fıkıh ve şürûh dahi her müderris takati yettikçe ideler filcümle kitab-ı sabık âdetçe okunmadan kitab-ı lahika
şürû
etmiyeler ve talebe müderrisine müracaat ettikleri vakit istihkak-ı zatîleri manzur o l a . . " XVI. İstanbul,
asrın ikinci yansında 29 Şevval 983 (1 Şubat 1576)'de Edirne
ve
Bursa
kadılarına
ve
onlar
vasıtasiyle
müderrislere hitaben gönderilen bir fermanda medrese talebe lerinin nizamı bozulup istihkakı olmayanların medrese derece lerini görmeden süratle danişmend olarak mülâzım olmak sevdasiyle medrese kanununa aykırı yol aldıkları beyan edilerek şöyle deniliyor ^: ^ Üniversite kitapları (Ualis Efendi), Nr. 206. Bu kanunname bazı ibare farklariyle H e z a r f e n H ü s e y i n Efendi'nin ( Telhisiı'l-beyan fi Kavanin-i Âl-i Osman) isimli eserinin onuncu bâbıuda vardır (Kütüphanemizdeki nüsha, s. 147). 2 xjıc- ^ Şerh-i Adud ve hidaye Hanefi fıklıınm ümmehâtından olan İslâm bukukundandır. » Mühimme defteri, Nr. 27, s. 239.
14
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
"Talebeden biri istihkakiyle danişmend olduktan sonra üç yıl alettevali şugl etmeden Sahn medreselerine varmaya ve Sahn müderrisleri dahi bir danişmendin ^ Danişmend
olduktan sonra
üç yıl bittamam şugl ettiği şuhûd-ı udul ile yanlarmda sabit olmayınca anun gibileri danişmendliğe kabul etmeyeler; şöyle ki bu emr-i şerife muhaUf vazı'lan sâdır olursa danişmend tâzir olunup tarikten red oluna ve kabul eden müderris dahi muâteb ve mâzul ola. "Ve her danişmend, Haşiye-i tecrid ve Miftah medreselerinde ekalli bir yıl şugl etmedin yukan medreselere hareket etmeye ve ''^Hâşiye-i tecrid medreselerinin her birinde ekalli birer ay şugl edip ders okumadan âhar müderrise varmaya "ve Miftah medreselerinde dahi akalli iki ay şugl edip ders okumadın âhar müderrise varmaya ve "Kırkh medreselerinde dahi akalli üç ay şugl edip derslerin okumadın âhar müderrislere varmayalar ve "Hâriç elli medreselerinde akalli beş ay şugl edip ve ders lerin okumadın yukarı medreselere varmayalar ve "Paye-i
Sahn
medreselerinde
(Dâhil
medreseleri)
akalli
altı ay şugl edip derslerin okumadın âhar müderrise varmayalar ve Beyan olunduğu kanun üzere danişmendlerin şugl ve hare ketleri şühûd-ı udul ile sabit olmadın müderrisin dahi anlan kabul itmeyeler.." Bu fermandan anlaşıldığına
göre Hâşiye-i tecrid medrese-
siyle danişmendliğe başlayan bir öğrenci iyi çalışıp derslerinde muvaffak olmak şartiyle üç senede Hâşiye-i tecrid, Miftah,
Kırklı,
Hâriç ve Dâhil medreselerini tamamladıktan sonra Sahn-ı seman medreselerinden birisine girebilecektir. Medreselerin ders müd deti kanunnamede a y n a y n gösterilmiştir. Burada bir noktanın aydınlanması için şunu söyleyeUm ki her bir derecedeki müderris kendi ihtisasına göre bir ders okutur ve talebe aynı derece dahihnde diğer bir müderrise daha giderek orada da diğer bir ders okurdu. Bu suretle kanunda gösterildiği üzere talebe bu tertip üzere birer ay müddetle bir senede Haşiye-i tecrid medresesine ait dersleri tamamlar ve oradan Miftah medre sesine geçip orada da her bir dersi, bahis bahis iki ayda bitirmek 1 Burada Danişmend tâbiri alelıtlak medrese talebesi demektir.
MEDRESELERİN DERECELERİ
15
suretiyle bir seneyi doldurduktan sonra Kırklı medresesine geçer ve böylece her bir dersi okuduğuna dair müderrisinden vesika (belge) almak suretiyle yüksele yüksele sahn-ı seman
medresesine
çütardı. ÖLJI
J,IJJG
Telhisü'l-beyan'ın
(Kavanin-i
Talebe-i
ilim)
kısmmda medrese dersleri hakkında yukanki kayıtlara benzeyen aşağıdaki mütalâalar görülmektedir^. "Talebe-i ilm derslerin âdetçe
tamam etmedin mülâzemete
gelmiyeler ve gelürse mülâzım addolunmaya; kütüb-i mutebere ne veçhile okuna geldi ise ol veçhile okuna, terakki kasd edip kimesneye varmaya ve her müstaid, müderristen ne miktar okuduysa elinde temessükü olup içinde beyan oluna, temçssüksüz müder ris-i cedid anı kabul itmeye
Her medresenin mütevelli ve
nazırları kanun-ı mezkûn muhafaza ideler ve kimse kimseden danişmend ayartmaya ve müderrisler müstaidine ders teklif edip tetimmelerde
^_^ şerh-i şemsiye ve mafevkine ve
tsfahanVye
varıncaya okutturalar ve müderrisin, temessüke okunan kitapları yazalar ve müstaidleri her haftada dört derse müdavemet ettireler ve taksir edeni te'dib ideler. „ Diğer bir fermanda da "Mevali ve müderrisin'in
tedrise
muvazabetleri ve danişmendler hakkında" başlığiyle şu kayıtlar vardır * : "Elhaletü hâzihi istimâ olunur ki tarik-i ifade ve istifadede tamam s û i h â l . . . ve ihtilâl olup tahsilde olan talebe-i ilm şugl ve tahsilde müsahele-i tâmme ve müsamaha-i âmme üzere her fenden birer kitapla ve her kitaptan bir kaç fasıl ve bâb okumakla ik tifa eyleyip ceU-i himmetlerin süratle âli payelere erişip kimi mülâzım olup kimi bir tarik ile mansıba duhul etmeğe sarf ederler imiş
Ferman-ı celilü'l-kadrim
bu veçhile sâdır oldu ki
mahrusa-i İstanbul'da ve Edirne''de ve Burso'da ve sair memalik-i mahmiyede olan kâffe-i mevâli-i ızâm ve ulema ve müderrisin, medreselerinde sevâlif-i eyyamdan her payede okunugelen kitapları talip ilimlere tamam müstevfa okudup birinden tamam mahir olmayınca birine şürû itmiyeler. 01 payede okunan kitapların 1 Telhisü'l-beyan fi Kavanin-i Âl-i Osman (Uezaıîen nüsha, fotokopi, B. 147, 148.
Hüseyin Efendi),
kütüphanemizdeki
'
Veliyyüddin
1970, varak 121 b.
Efendi kiiaplart (Bayezid umumî kütüphanesinde), Nr.
16
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
cümlesinde mahir olduktan sonra ol payede ne kadar zaman olduğuna ve ne miktar kitap okuduğuna müderrisinden temessük abp bir payeye dahi müteveccih olup anda dahi bu üslûb üzere cehd ve sây eyliyeler; ve her payede okunan kitapları gerekse bir medresede okuyalar gerekse anın misli medresede okuyalar. Ve müderrisler, danişmendler de nevanma kabiliyet ve zekâ müşahede etmekle meşgul olduğu kitaptan mebâhis-i kalile okumakla dersi tebdil eylemiyeler; tamam teksir-i mevâd ve mesâil ve tevfir-i mebâdi ve delâil ardınca okudalar. Kendulerden yukaruda olan payelerde okunan kitaplar mütalâasmda liyakat ve istidad gel dikte eline temessük vireler. Kendulerin misli medreseye hareket kasdeden
danişmendlere
temessük
vermekte tereddüd
göster-
miyeler. Müderrisler softa taifesine tamam şugl ittireler; muhtasaratı tamam okudalar; her kitaptan birer miktar ile iktifa ettirmiyeler.
Ve mevâli-i sahn, talib-i ilimlerine
ziyade te'kid
edeler ki tetimmelerde olan sûhtenin ahvaline muttali, mültefit olup şugl etmeyene tekye vermiyeler ve dersin itmiycn danişmendi tutmayalar; ve haftada dört dersi tamam dirast ideler. Nöbete riayet edip günde bir ikisi ile iktifa etmiyeler ve özr-i şcr'îlcri olmadan dersi fevt itmiycler. Bir talib-i ilm, derece-i
istidada
vusul bulup bir yılda belki daha zaman-ı karibte semaniye medrese lerine erişip tahsil-i ulûm olunmazmış. Min-bâd emrim budur ki anun gibi bir müstaid çıkıp tamam üslûb-ı muayyen ve kanun-ı mukarrer üzere cemi-i payeleri gezib okutugelen kitapları okuyup sonra beş yılda scmaniycyc varıp rabt oluna; beş yıldan eksikten bir talib-i ilm semaniyeyc \arup irtibat
eylemeye 1 Cemi-i müderrisler, bu emrime riayet
edip
hilâfına cevaz göstermiyeler. *
* »
X V I . asır sonlarına doğru I I I . M u r a d iw/'a
gelerek
îlisloire dıı
zaıııaı.ıııda
Serail et de la Cour
Jstun-
isimli bir cstr
yazmış olan M i c h e l B o n d i e r , o tarihlerde Osmanlı memleket lerinde 120 medrese, 89 lıastahane, dokuz bin talebe bulunduğunu beyan
etmektedir'.
Bu tarihlerde medrese
adedi
' Daha evvelki kanunda Saluı-ı sonana girebilıııek içn
iken burada beş senedir.
2 Osmanlı
Tiırklerindc
ilim. s. 9 3 .
Türkiye'de
müddet
üı; s-one
MEDRESELERIN DERECELERI
17
her halde bu miktardan dört, beş misli ziyadedir; çünkü bu X V I . asır sonlannda
yalnız İstanbul suru dahilinde elliden
ziyade
medrese bulunduğu gibi sur haricinde ve vilâyetlerde pek çok medrese vardı. Yine bu tarihlerde şeyhülislâm Z e k e r i y a E f e n d i İstanbul kadısı bulunduğu sırada İstanbul tahririni yapmış olup burada 1656 muallimhane kaydetmiştir ki bunlann bir haylisi medresedir. Esat Efendi kitapları arasmdaki 3384 numarah bir mecmuada nefs-i İstanbul'da (yani sur dahilinde) aşağı medrese lerin seksen sekiz, pâdişâh ve hanedan medreselerinin yirmi sekiz, Eyüp medreselerinin yedi olduğu beyan ediliyor. Yine aym mec muada Edirne'de
yirmi iki medrese bulunduğu yazıldığı gibi
RumeU medreseleri de şehir adlan şuasında gösterilmiştir. Evliya Çelebi X V I I . asır ortalarına doğru Eyüp, Galata ve Üsküdar'da yüz otuz beş dârü'l-hadîs bulunduğunu yazmaktadır.
Bunlann
arasmda medreselerin bulunduğuna şüphe yoktur.
timfyt TtşklUu, I
DÖRDÜNCÜ
MEDRESELERDE Müvenilı Â l i Sahn-ı
BÖLÜM
OKUTULAN Semana
DERSLER
kadar medreselerdeki ders
lerle müderrislerin dereceleri hakkmda aşağıdan yukan olmak üzere şunlan yazmaktadır H&fiye i tecrid medreseleri tecrid
taallüm
Haşiye-i
"^*
ednalan
yirmişer,
yirmibeşer
akçe
vazife ile muayyen oldu ve talebeleri
muhta
sarat tahsilinden sonra müstaid oldukta
Hâşiye-i
etmek
münasip
görüldü; hattâ
ol
medreseler
tecrid medarisi ile meşhur oldu."
jjy^
Hâşiye-i tecrid medreselerinin bir derece üstünde
medreseleri
"otuz akçe üe" otuzbeş akçe ile medreseler vardır; elbette dersleri JU. meânVden şerh-i miftah olması
irade kılındı; tâki anlar dahi miftah medarisi ile iştihar buldu. „ ,,
„, .
Kırklı ve Hanç
elli medreseleri
"Badehu Kırklı medreseler ve anlar arasındaki Hâriç elliH namına medâris tâyin olundu; Kırkh ve Hâriç eUili medreseleri, Osmanlı istilâsmdan
evvel yaptırılmış olan eski hükümdarlarla oğul ve aile ve kızlan ve ümeraya aid medreseler olup aşağı dersleri meâni'den
şerh-i
miftah, ortası kelâmdan şerh-i mevâkıf ve yüksek derecesi fürû dan vjj* hidaye idi. Bu medreselerde müderris derse başlamadan evvel hadisten mesâbih ve meşânk ve yahut Buharı ve MüsKro'deki herhangi bir hadîsi okuyup izahtan sonra dersini takrir ederdi. elli
medreseler Osmanh pâdişahlariylc şehzade va-
medreseler
lideleri, pâdişâh kızlan, şehzadelere ait medrese
Dâhil
lerdi. Bunlarda da ders aşağıdan ^jji hidaye, ortası usul-i fıkıhtan
/urû'dan
telvih ve âlâsı keşşaf (Zemahşerî)
veya Kadı Beyzavî tefsirlerinden birinden ders okutmaktı. Müderrislerin terfileri
itibariyle
de bu medrese
dereceleri
esastı. Yani Hâşiye-i tecrid medresesi müderrisi terfi ederse miftah ^ Basılmamış Künhü'l-ahbar, (bendeki nüsha), e. / , a. 24,
20
OSMANLI DEVLETİNİN İLMİYE TEŞKİLÂTI
medresesi
müderrisi olur; sonra ehliyetini
isbat ederek
Kırkh
veya Hâriç müderrisi. Dâhil müderrisi vc nihayet Sahn-ı Seman müderrisi olurdu^.
MEDRESELERDE
AŞAĞIDAN Y U K A R I
OKUTULAN
DERS
w™- . Bunlar ulûm-i -üT âliye denilen kelâm, mantık, Ulum-ı Cüz lyye ' denilen muhbelagat, lûgat, nahiv, hendese, hesap, heyet, felsefe tasarat
ve hattâ tarih ve coğrafya olup ulûm-i « J U âliye ismi verilen ilm-i kur'an, ilm-i hadis, ilm-i fıkıh
tahsiline vasıta olan ilimlerdir. Osmanlı Mehmed
medreselerinde
hendeseden
Allâme
Şemseddin
S e m e r k a n d î ' n i n (vefatı 600 H . = 1209 M.) ^ t d l JlOl
Eşkâlü't-te'sis
isimli
eseriyle
bunun
şerhi olan
Kadı-zâde-i
R u m î ' n i n kitabı okunurdu. Hesaptan hangi eserin
okutulduğuna dair eski devirlere ait
bir kayıt göremedik, yalmz Risale-i
Bahâiye diye meşhur olan
bir hesap kitabiyle bu eserin 891 H . (1486 M.)'de Hasan tarafından telif edilen şerhinden^
daha
Kemaleddin
sonraları
de edildiğini biliyoruz; meşhur A l i K u ş ç u ' n u n , F a t i h
istifa
Sultan
M e h m e d ' e takdim eylediği hesaptan R i s a l e - i M u h a m m e d i y y e adlı eserinin medreselerde okutulmuş olması ihtimal dahilindedir. Heyetten, C a g m i n î ' n i n el-Mülahhas
isimli
eseri' ile şerh-
^ "... Ve bu kanun-ı mukarrer oldu ki tertib-i sâbdc üzere bir müderris-i pâk-tıynet kat'-ı meratip ve derecatla dâhU mederesesine dahil ola, beynelakran imtiyaz bula; masduka-i-semaniye olan medaris-i semaniyenin birine müderris ola..." Âli, Kûnhü'l-ahbar, basılmamış kısım, c. f, s. 24. " Risale-i Behâiye'nia asd adı ( el-Fevaidii'l-Behaiyye ) olup Bagdat'lı t m a dfiddia b. A b d u l l a h tarafından telif edimiş ve 891 H . (1486 M.)'de bunu K e m a l ü d d i n H a s a n e l - F a r s î şerh e d e r e k - t J ' j ^ ' Z . - ^ . U İ ^ I ^^Ul Esasii'l-Kavâid fi şerh-i usulVl-fevâid aduu vermiştir. Merhum üstadımız Salih Z e k i B e y ^sâr-t Bakiye isimli eserlerinde Risale-i Bahâiye'ma X V I . asrın ikinci yarısında yetişen riyaziyecilerden B a h a ü d d i n M e h m e d b. H ü s e y i n Âmilî'nin olduğunu ve asıl adma Hulâsatü'l-Hesab denildiğini ve birkaç zat tarafmdan şerh edildiğini beyan etmişlerdir (Âsâr-ı Bakiye, c. II, s. 292). ' Kitabın asıl adı M ü l a h h a s ise de müderris ve talebeler arasmda müellif adiyle Çayminî diye meşhurdur.
MEDRESELERDE OKUTULAN DERSLER
leri ve A l i K u ş ç u ' n u a Arapça Risale-i fethiyyesi
21
okunup bun
lardan maada diğer başka eserlerin okunmuş olması muhtemeldir. llm-i
hikmet
veya
felsefenin
zamana kadar medreselerimizde
X Y I . asır sonlarına yakın
okutulduğunu ve bu ilme dair
Şemseddin Molla Fenarî, Kadı-zâde-i R u m î , H o c a - z â d e , Ali Kuşçu, M ü e y y e d - z â d e A b d u r r a h m a n , Mirim Çelebi, tbn
Kemal,
Kınalı-zâde
A l i Efendi'nin eserleri olduğunu
Kâtib Çelebi kaydettikten sonra bazı şeyhuüslâmlann dinî akide lere muhalif olduğundan bahis ile felsefe tedrisatını men ettirdik lerini ve bunun yerine zaten medreselerde
okutulan hidâye ve
ekmeVi koydurarak bunun Osmanlı medreselerinin fikrî inkırazı na sebep olduğunu yazmaktadır^. Mantıktan, şerh-i şemsiye, şerh-i üaguci ve mufassal olarak şerh-i metali ve bunlara müteallik tasdikat, tasavvurat ve mütead dit şerhleri okutulmuştu. Belagat (meâni, bcdi, beyan) dan J ^ I S ^ S e k k â k î ' n i n 626 H . = 1228 M.) Miftahü'l-ulûm
(vefatı
isimli eseri ile bunun İbn H â -
c i b tarafından kaleme alınan Telhisti l-miftah isimli hulâsası ve bu hulâsaya S â d e d d i n - i mutavvel Seyyid
ve
Teftazanı
tarafından
yazılan 6
muhtasar isimlerindeki şerhler ve bu şerhlere
Şerif-i
Cürcani
ve
Şemseddin
Fenarî
oğlu
H a s a n , M o l l a H u s r e v ve sairleri taraflarından kaleme alınan şerh ve haşiyeler^. Kelâmdan,
Hâşiye-i
tecrid,
tsfahanî'nin
Tevâlî
şerhi,
M e v a k ı f ve şerh ve haşiyeleri. ' Keşfü'z-zünun c. I, s. 680'deki Arapça metin aynen şöyledir :
j\jJuı_ jUı>-ifl
4Sİ.UI j
l l U - ^ l üljl > j_^ı
öisii
lij
oj^j
JL- j
S^J\
j . . . . ^jj Şiî'yi u^-L.
İ-.İJİ
î i l j ^ i ; J-iUtl j
çjU\
jr-^ıj
j,jİ\ «jiAjjı
»Sâdeddin-i Teftarâni'nin (vefaU 791 H. = 1389 M.) TtIkisüU-mifiah üze rinde kaleme almış oldoğn muhtasar ve mutavvel »imK şerhlerine pek çok haşiye yazılmıştır .
22
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E TEŞKİLATI
.
Telvih ile t b n H â c i b ' i n l^Iu
fıkıhton'
Adudüddin
denilen şerh ile
Molla
öU- J\x^ J^MJL^M^
Abdurrahman
756 H . = 1 3 5 5 M . ) tarafmdan^ yazılan Adud
muhtasar-i mün-
isimli meşhur eserinin Allame
Menarü'l-envar
ve ulema şerhi ve
l y c î (vefatı
arasında tbn
H u s r e v ' i n telvih haşiyeleri ve ^'ine M o l l a
Şerh-i
M e l e k Ue Husrev'in
M i r k a t ü ' l - v u s u l ' i ile bunun şerhi Mîr'a(ü7-usul ve S â d e d d i n - i T e f t a z â n i ' n i n Muhtasar-ı
münteha haşiyesi ve sair müderrislerin
iktidarlarına göre şerh, haşiye ve talikatları.
Fıkıhtan^
Fürûdan
Hidaye
ve
bunun
Ehü'l-hasan
Ali
M ü r g i n â n ı (vefatı 593 H . = 1 1 9 6 M . ) tarafından yazılan şerhi ile diğer şerh ve haşiyelerden münasipleri ve Z e y l a î ' n i n (vefatı 743 H . = 1 3 4 2 Halebî
j
M . ) Kenzü'd-dekâyık şerhi
ve
İ b r a h i m ' i n (vefatı 956 H . = 1 5 4 9 M . ) Mülteki'l-ebhar
ve
Vikaye ve M o l l a
H u s r e v ' i n Gurer isimli eseriyle
olan Dürer ve bunlara yazılan dair olan şerh vc
ve
bunun şerhi
fıkıhın muhtelif kısımlarına
haşiyeler.
^ Fıkha ait bilgilerin esas ve istinadgâhı olan şer'I hükümler, mufassal, muayyen ve müşahhas delil ve hikmetleri ile usul-i fıkıh kaideleri vasıtasiyle meydana çıkardır; maruf tabiriyle istinbat edilir. Usul-i fıkhı kitap halinde ilk tedvin eden İmam Şa/îi'dir. Bunun usul ve kavaidi İmam-ı âzamin talebele rinden tmam Ebû Yusuf tarafından vazedilmiş ise de bu hususta bir eser vücude getirmemiştir. " A b d u r r a h m a n l y c î . Siroz mülhakatından İç nahiyesinde doğmuş olup tefsir, akaid, kelâm ve tarihe âid mttteaddid eserleri vardır. ^ Fıkıh, ulûm-ı şer'iyyeden olup ibadat, muamelât ve ukubata ait şer'î mese leleri ihtiva eden ve îslâm hukukunu vücude getiren malûmatın heyet-i umumiyesidir. Fıkhın istiuadgâhı kitap, sünnet, icma-ı ümmet ve kıyas-ı fukaha olup bunlardan başka ilm-i usul, tefsir, hadis, fıkıh, belagat ve lisaniyat ve ilm-i âdab gibi ilimlerden dahi istiane eder. Şu halde ameliyata mükeallik şer'î hükümleri tafsUâtiyle bUen zata fakih denilir (Hukuk-ı islâmiye ve ıstdahat-ı fıkhiyye lügatinden, c. I, s. 36 dan hulâsa-sâbık İstanbul müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen). Ferâiz, uinm-ı fıkıhtan, bir bab ise de zorluğundan dolayı fıkhın fürûundan sayılarak ayrı bir ilim haline gelmiştir. Buna dair eserler, şerhler yazdmıştır. Osmanlı memleketlerinde en meşhur olam. M o l a Fenari'nin Ferâiz şerhidir. Ferâiz, ölünün terekesini kitabullah, sünnet ve icma-ı ümmet üzere vereae arasında taksim etmektir.
MEDRESELERDE O K U T U L A N D E R S L E R
AkaM^
23
-^^f^iyc de denilen Akaid şerhi, G e l â l ü d d i n D e v v a n t ' n i n (vefatı 908 H . = 1502 M . )
tsbat-ı Vâcib isimli eseri ve N e c m e d d i n
Ebû
Hafs
Ömer
b, M u h a m m e d - i Nesefî'nin (vefatı: 637 H . = ve 1142 M.) Akaid metni ile bımun müteaddid şerh ve haşiyelerinden eserler ve S â d e d d i n - i
Teftazanî'nin
müntehab
Akaid şerhi.
Uml-i Hadîs T* Hadîs'*
^ " meşbun l b n ü ' 1 - E s i r (vefatı 606 H . = 1 2 0 9 M . ) i*»*» M ü b a r e k (vefatı 181 H . = 7 9 7 M.) ve İ b n H a c e r - i A s k a l a n î ' n i n (vefatı 852 H . = 1448 M.) Nuhbetü'l-fikir isimli eserleri ve şerhleri. Tefmr
Ebû'l-kasım
Carullah Mahmud Zemahşe-
rî'nin (vefatı 538 H . = 1 1 4 3 M.) J i > ı l l j j U - ^ JsliS^JI el-Keşşaf
an
Hakayıki'Menzil
ve
Kadı
Beyzavî'nin
685 H . = 1 2 8 6 M.) J i j Ü l j l ^ l j J i > J I j l ^ l Envarü't-tenzil rü't-tevil isimli tefsiri - k i Kadı Beyzavi
(vefatı
ve Esra-
diye meşhurdur- oku
tuluyordu.
MEDRESELERDE
OKUTULAN
BAZILARINA
DAİR
ESERLERDEN
MÜTALÂA
llm-i kelâm denilen ihm, Abbasiler zamanında İslâm âlemine girmiş olan Yunan-ı kadimin fizik, metafizik, matamatik, kimya ihmlerinden bahseden ve aklî ilimlerin telkinlerini ihtiva eyleyen bir fikir mecmuasıdır, llm-i kelâm İslâm âleminde derhal taammüm etmemiş ve ihtida bu hususta Mutezile mezhebine mensup âlimler tarafından
tedris
ve
müdafaa
olunmuştur; fakat
Islâmiyette
fikir cereyanlannın genişlemesi ve ilmî münazaranın başlaması üzerine naklî delillere akU delillerle mukabele edilmesi zarureti, kelâm ilminin diğer İslâm âlimleri arasında da kabul ve taammümünü mucip olarak bu suretle islâm felsefesi teessüs etti. Kelâmda İslâm akaidine göre bahisler, marifet, araz, ecsamın teşekkülü, heyet,
vücud ve
mahiyeti,
vücub, imkân, vücud,
kıdem, imtina, vahdet, kesret, illet ve malûl gibi mafevkattabia ^ Akaid : zatullah, sıfatullah, ef'alulloh haşr, azab-ı kabir ve münker nekir suali, sırat, mizan, cennet ve cehennemin hak olduğunu bildiren iUm olnp her biri delilleriyle izah ve tafsil edilmiştir.
24
yani
OSMANLI D E V L E T t N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
metafiziki
fikirler
ile Allahın varlığım
(isbat-ı sâni')
ve
nübüvvet, imamet, mead (öldükten sonra tekrar dirilmek) kısım larım ihtiva ile bunları münakaşa etmiştir ki buna îslâm felsefesi denilmiştir ^. İşte Osmanh medreselerinde okutulmak üzere kabul edilen
Hâşiye-i
tecrid isimli kelâm kitabı medreselerin ilk tahsil dere-
' llm>i kelâm: ulûm-ı şer'iyyeden olup islâmiyet akidelerinden olan umur, Idtap (Kur'an-ı kerim) ve sünnet üzere akli ve mukni delillerle zat ve sıfat-ı bâri ve mebde ve meadin ısbatı için vazolunan ilimdir. T a ş k ö p r ü l ü - z â d e ' n i n hemen aym tarifi beyan eden mütalâası şöyledir: Maksud-î şer'î akl ile te'yid olunan ve itikad olunan umur, kitob ve sünnette var olanlardan o l a . " bunun ilm-i ilâhi veya ilm-i hikmet denilen ilimden farkı, kelâm, akit olarak İslâm akaidine ve ilm-i ilâhî ise mutlak surette aklî delillere dayanmaları itibariyledir ve her ikisinin de gayeleri birdir . Kelâm Uminde ehl-i sünnetin iki reisi vardır; birisi Hanefi mezhebi imamlonndan olup 333H. (944 M.)'de Semerkand şehrinde vefat etmiş olan ve tmam-ı Mütekellîmin unvaniyle şöhyret bulan E b û M a n s u r Mâtüri(U ve ikincisi Şafii meEİıebi imamlarmdan olup otuz sene Mutezile mezhebinde bulunduktan sonra ebl-i sünnet mezhebini kabul eyleyen Basra'h E b û ' l - H a s a n Eş* ar i (vefatı 324 H . = 9 3 6 M.) olup b u zat ilm-i kelâmm inkişafına hizmet etmiştir. tim-i ilâhi ve ilm-i hikmet (felsefe) reisleri ise Yunan-ı kadimde A r i s t o ve E f l a t u n ve İslâm âleminde de F â r â b i (vefatı 339 H . 950 M.) İ b n Sina (vefatı 428 H . = 1037 M.) İ b n R ü ş d (Vefatı 595 H . = 1199 M.) F a h r e d d i n R a z î (vefatı 606 H. = 1209 M.) ve sairedir (Afevzuatü'I-uIûm^fan h u l û a , s. 336 ve 594 vt mütaakıp sahifeler). Mütekellimîn denilen kelâmcılar ile hükema veya ilm-i ilâhi mensupları arasmda ilmi mübaheseyi havi Tehafüt ismiyle meşhur olan eserlerin en eskisi kelâmcılarm en kudretlilerinden Huccettt'I-isIâm E b î H â m i d M e h m e d b. Mehmed-i G a z a l t (vefatı 505 H. = l l l l M.) olup on yedi meselede hükemanm bidatlerim beyan ve üç meselede küfürlerine hüküm eylemiştir, tekfiri mucip üç meseleden birisi Allahın cüz'iyyata âlim olmadığı, ikincisi cesedin haşrini inkâr etmeleri ve üçüncüsü de âlemin kıdemine kail olmalarındır {Mevzu4itü'l-ulûm, c. I, s. 632). F a t i h S u l t a n M e h m e d , İ m a m - ı G a z a l i fle İ b n R ü ş d arasmdaki m ab abese hakkında birer eser yazmalarını A l i T u s t Ue H o c a - e â d e Bursalı Mnalilıuddia M u s t a f a ' y a emretmiş onlar da bu husnsta iki tarafın mütalâalazııu tetkik ederek birer risale kaleme almı^ar ve Gazali'ye hak vermişlerdir, bunlardan Hoca-zâde'nia tetkiki daha kıymetli olup meşhurdur. Bundan başka t b n K e m a l A h m e d Şemseddin'in de TAafüt'ü vardır. G a z a l t , t b n Rflşd ve H o c a - z â d e Muslihuddin Mustafa'mn tehafütlerinin tetkiki üzerine (üç tekafiit bakımından fdaefe ve din münas^teti) ismiyle Ankara tlniverütesi Dil ve Tarih - Oığrafya FakOlteti değerli Doçenti Dr. M t t b a h a t Türker'in kıymetli doktora teri vardır, 1956'da Ankara'da basıltauftır.
MEDRESELERDE OKUTULAN DERSLER cesine alem oldu. tim-i mevakıf ve
şerhleri
kelâmca verilen ehemmiyet
Osmanh medreselerine
25 sebebiyle
girdi.
Hâşiye-i tecrid Şia mezheblerinden imamiye mezhebine mensup yüksek âlimlerden olup Matamatik ve Astronomi ilimlerinde de büyük üstad olan meşhur allâme N a s i r ü d d i n - i Tusî'nin (vefatı 672 H . = 1 2 7 3 M.) Tecridü'l-itikad veya TecridüH-kelâm ismindeki eserinin^ meşhur âlim S e y y i d Ş e r i f diye anılan A l i b . M a h mud-i C ü r c a n i (vefatı 816 H . = 1 4 1 3 M.) tarafından tetkik
ve
izah edilmiş olan haşiyedir. S e y y i d Şerif-i C ü r c a n i bu haşiyeBİni, Ş e m s e d d i n M a h m u d b. E b t ' l - K a s ı m - ı I s f a h a n i (vefat 746 H . = 1 3 4 5 M.)'nin Şerhü't-tecrid isimli eserini okuduktan sonra kaleme almıştır. Seyyid Şerifin haşiyesi üzerine Osmanlı âlimleri tarafından haşiyeler yazdmıştır. F a t i h S u l t a n M e h m e d , Sahn-ı seman Şerifin
medreselerini
yaptırdıktan
sonra
medresesine
Seyyid
tecrid haşiyesini koydurduğu gibi yine ilm-i kelâmdan
olan mevâkıf şerhinin de okutturulmasını şart koymuştur. Mevâkıf,
llhaniler
(Garp Moğollan) zamanında;
Sultaniye
şehrinde yaşamış olan K a d ı A d u d ü d d i n - i l y c î (vefatı 756 H . = 1355M.)'nin eseridir. Bu eser altı mevkıf yani fash ihtiva etti ğinden dolayı mevkıfın cem'i olarak mevâkıf denilmiştir. S e y y i d Şerif-i C ü r c a n i bu mevâkıfa da vâkıfâne bir şerh yazmış olup Osmanlı medreselerinde okutulmuştur. Bazı Osmanh âlimleri de mevâkıfın bazı fasıUanna şerh ve haşiyeler kaleme almışlardır. llm-i kelâm, muhakeme ve akli delillere istinad ettiğinden dar görüşlü mezhepler bu ilme karşı mücadele etmişlerdir. Me selâ
Kuzey-Afrika'daki Murabıtîn hükümdarlarından
Yusuf
b. T a ş f i n
Ali
b.
(1107 - 1143 M.) İmam-i Gazali'nin eserim
yaktırmış ve hattâ Maliki mezhebine mensup âlimler kelâm ile iştigalin küfr olduğunu bile ilân eylemişlerdir. ^ Şeyh E k m e l ü d d i n M e h m e d b. Mahmud-i Baberti(vefatı 786 H . = 1384M.)ninde i l i ^ V I Oijf Teeridü'l-ttikad'a jerhi vardır. Bu zat gerhinin •onunda A l l â m e K u t b f i d d i n Mahmnd-i Şirazî'den naklen (öyle diyor: K n t b e d d i n bir gün Nastr-i TÛBÎ'ninoğlu H o c a Asilüddin'e temd'iu, Nasirttddin'în eseri olup olmadığını gormu;, o da bu eserin imamete kadaı olan Irıaımm babaanun yazdığım ve alt tarafını da onan ölümünden sonra gulflt-ı Şia'dan İ b n M n t a h h a r HılH'nin kaleme aldığım sö^emiftir {MevxuatU'l-ulüm ltrcümeai,c. I, s. 344).
26
OSMANLI DEVLETİNİN İ L M İ Y E TEŞKİLÂTI İşte F a t i h
Sultan
Mehmed,
medresesinin programlan
arasına fikir münakaşası yapan kelâm ilmini koydurmuş ve âUmlere şerh ve haşiyeler yazdırmak suretiyle bu husustaki fikir hareketlerini teşvik eylemiştir ki yukanda not olarak bahsetti ğimiz Tehafütü'l-felâsife üzerine yazdan risaleler bu cümledendir. Yine kelâm kitaplanndan K a d ı
Abdullah jl^"^l^l>
B e y z a v î ' n i n (vefatı 685 H . = 1 2 8 6 M . )
b.
Ömer-i
Tevâliü'l-envar
isimli eseriyle bunun Mısır'daki Memlûk sultanlanndan b. Kılavun
namına yukanda adı geçen
Şemseddin
Mehmed Mahmud
I s f a h a n î ' n i n şerhi olan Şerh-i Tevali adlı eseri de Osmanh med reselerinde okutularak müteaddid haşiyeler yazdmıştır. Meşhur âlim S â d e d d i n M e s u d b .
Ömer
T e f t a z a n î ' n i n (vefat 791
H . = 1389 M.) âJ\U\ JL^U. Mekasıdü't-tâlibîn ismiyle 784 H . (1382 M.)'de tebf etmiş olduğu kelâm kitabı da medreselerimizde okutturulmuştur. Bilmünasebe
daha
yukarılarda
dair yazılan bu eserlerden Hâşiye-i
ihtida
söylendiği
aşağı dereceli
üzere
kelâma
medreselerde
tecrid okutulur ve talebenin derecesi yükseldikçe Tevali
ve en son da Mevâkıf ve şerhleri tedris edilirdi. Müderrisler bu tecrid ve tevali şerhlerinden hangisini isterlerse anlan okuturlardı. Hâşiye-i
tecrid
medreselerinde
muhtasarat
denilen
sarf,
nahiv, hesap, hendese gibi dersler okutulduğu anlaşıhyor ise de bunlarm hangi eserler olduğu zikredilmiyor. Müverrih  l i Hâşiye-i tecrid medresesi talebesinin muhtasarat tahsilinden sonra müstaid olunca tecrid haşiyesi okuduklannı beyan etmekle iktifa etmiş ve
bu muhtasaratın hangi eserler olduğunu kayıt eylememiştir ^. Muhtasaratı gören talebe Hâşiye-i tecrid medreselerinde man
tıktan ^Ik. metali şerhinin^
belâgatten J_4k. mutavvelHn^ ve yine
^ Künhü'l-ahbar, basılmamış birinci cilt (kütüphanemizdeki nüsha), s. 24. ^ Mantıktan j^j^^'^ Metaliü'l-envar, Siraceddin Mahmud-i Ermevî'nin (vefatı 682 H. = 1283 M.) eseri olup bunu K u t b ü d d i n Mehmed-i R a z i (vefatı 766 H . = 1364 M.) şerbetmiş ve bu şerhe haşiyeler yazdmıştır. ^ H a t i b Dımışkî'nin belâgatten
•s»^ Telhisü'l-miftah isimli ese
rine Sâdeddin-i T e f t a z a n î tarafından yazdan şerhin adı iij^ Mutavvel'diı. AlIâme Siracüddin-i Sekkâki'nin (vefatı 626 H. = 1229 M.) Miftahü'l-ulûm isimli telifinin hulâsası olan Telhisü'l-mifiah'm asd adı (Telhisü'l-miftah fi'l-meanî ve'l-beyan) olup bu esere Mutavvel'den başka bir çok şerh ve haşi yeler de yazılmıştır. Sâdüddin-i T e f t a z â n ! kendi eseri olan Mutavvde
MEDRESELERDE OKUTULAN DERSLER
27
belâgatten ^L>» Isâm ve haşiyesinin^ tedris edildiği
göriilüyor'.
Bunlardan duğunu
başka Hâşiye-i
tecrid medreselerinde
neler
okutul
bilmiyoruz.
Aşağı medreselerdeki
bu dersler
arasında
fıkıh metin
ve
şerhlerinden her müderrisin ilmi kudreti nisbetinde ders okutması tavsiye ediliyorsa da bunlann hangi eserler olduğu gösterilmiyor Burada dikkat edilecek bir nokta vardır; o da kelâmdan tecrid haşiyesi ile jJljI» tevâU şerhinden müderris hangisini isterse onu okutur; fakat kanunnamede
tecrid haşiyesinin
okutulmasından
bahsedildiği için medreselerde daha çok o eser okutulmuş ve bu ilk medreselere Hâşiye-i medreseleri Sekkâkî'nin Seyyid
Hâşiye-i
tecrid medreseleri
tecrid'deo. bir derece yukan olan medreselere miftah denildiğini
yukanda
görmüştük.
|>^UI ^Iri. miftahü'l-ulûm
Şerif-i
Cürcanî
Belâgatten
adlı eserinin^
bilhassa
tarafından yazdan şerhinin okutul
masından dolayı bu medreselere olduğu
denilmiştir.
de miftah medreseleri
denilmiş
anlaşılıyor.
tim-i kelâmdan
j- mevâkıf
şerhi ile fıkıhtan hidâye
ders
leri yukanlarda dereceleri gösterilen Kırklı (kırk akçe yevmiyeli) medreselerde
tedris
edilmekte
de bu dersler arasında
ve
bulunmakta
Mantıktan,
şerh-i
şemsiye^
idi.
Muhtasar adlı bir de şerh yazmıştır. Teftazâni'nin üzerine S e y y i d Şerif-i C ü r c a n i ile Silkutî'nin ve daha bir hayli ulemanın haşiyeleri de vardır. ' Ulûm-ı Arabiye denilen lugât, iştikak, sarf, nahiv, aruz, kavafı ile mâenl ve beyan ve meâni ile beyanın zeyli olan ı^i-^; bedî ilminden her üçüne yani meâni, bedi ve beyan'a (ilm-i belagat) denilirdi. (Yeni ilm-i kelâm) meramı, açık. güzel ve fasih söylemeğe beyan denilir. Beyanda, teşbih, istiare, kinaye ve mecaz olup bu suretle belagat ilminin bir şubesidir. * Medreseler kanunâmesi (Üniversite - Halis Efendi kitapları, Nr. 207). ^ A l i (Künhiİ'l-ahbar) basılmamış birinci cilt, s. 24. * ÇJ^^ ^Ui* rni/tah ü/ulum'un müellifi allame S i r a c ü d d i n Y u s u f b. Ebû Bekr-i S e k k â k ! olup bütün kavâid, kavâid-i edebiye, iştikak ve buna mümasil ilimlerden bahseden yüksek bir eserdir. Bu eser, sarf, nahiv, meani ve beyan olarak üç kısım olup medreselerde bunun üçüncü yani meâni ve beyan kısmı okutulurdu. Birçok şerhleri ve şerhlerinin de şerhleri ve haşiyeleri vardır. Bu şerhlerden Sadûddin-i T e f t a z a n î ile S e y y i d Ş e r i f i n şerhleri Osmanlı medreselerinde tedris edilmiştir. Bunu, kısım kısım şerh edenlerde vardır. ' Şemsiye, muhtasar mantık kitabı olup Nasirüddin-i T û s i talebelerinden Kazvinli N e c m e d d i n Ö m e r K â t i b i ' n i n (vefatı 693 H . = 1294 M.) eseridir.
28
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M Î Y E T E Ş K İ L Â T I
Bundan başka elli akçeli hariç medreselerinde ^jji LİA*
fürûdan,
hidaye ile beraber usul-i fıkıhtan^ Sadeddin-i Teftazanî'nin Telvih Daha
adlı^ şerhi okutıduyordu. sonra Sahn-ı Seman
mahreei
olan
Musila-i
soA/ı'da
dahil olarak dâhil medreseleri derslerine çıkdıyordu ki bualar da usıd-i fıkıhtan İ b n
H a c i b ' i n (vefatı 646 H . = 1 2 4 8 M . ) muAtosar
münteha
şerh-ı
şerhi
olan
adud v e yine
şerh olarak
Seyyid
Ş e r i f i n eseri ve fıkıhtan hidaye ve C a r u l l a h Z e m a h ş e r î ' n i n 538 H . = 1143 M.) J i > y i ^_\J^ ^
(vefatı
kayıkul-tenzil
ve
Kadı
Beyzavî'nin
ö U ü O l el-Keşşaf Jj^r^JI jl_.il
an Ha-
Envariıt-tenzil
isimli tefsirlerinden birisi okutulurdu. Sahn-ı Seman
dersleri, her halde daha aşağı
medreselerde
okutulan derslerin daha mufassalları olacaktır. Gerek ilk ve orta dereceli usul-i
medreselerde
ve
gerek
Sahn-ı Seman
hadîs ve hadîs dersleri tedris
tesadüf edilmemektedir; yalnız
edildiğine
Tetimme
medreselerinde dair bir kayda
(Dâhil) medreseleriyle
Hâriç elli medreselerinde derse başlanmadan evvel JjLl>
meşârik^
T e f t a z â n î bunu şerh etmiş ve Osmanh medreselerinde okutulmuştur. Haşiye leri de vardır. ^ Usul-i fıkıh; elfazdan meânîyi istinbat etmek yani mâna ve hüküm çıkarmak kanunlariyle furûdan olan şer'î hükümleri kitap sünnet, icma-ı ümmet ve kıyas delileriyle meydana koymakdır. Usul-i fıkhı İ m a m - ı âzam'ın talebelerinden İ m a m Y u s u f vazetmiş ve başta E b û Bekr-i Razî (vefatı 370H. = 980M.) olmak üzere Hanefi mezhebi imamlarından E b û Z e y d D e b b u s t (vefatı 432 H . - 1040 M.) Fahrülislâm pejdevî (vefatı 482 H. - 1089 M.) ve Ş e m s ü ' l - e i m m e S e r a h s î (vefatı 483 H. = 1090 M.) tedvin etmişlerdir. Ulema ve müctehidler arasında ihtilâfı mucip olan bir hükm-i şer'iyi muhaliflerin taaruzlarmdan ve yıkmalarından muhafaza ederek şer'î delillerle bu hükmü muhafaza için vazolunan J»t>U- (hilaf) ilmi ile herhangi bir mesele üzerinde fnkaha mezhepleri arasındalki münazara ilmi olan J-^- (Cedel) de usul-ı fıkıh kısmındandır. ' Sadrüfşeria diye meşhur olan A l l â m e U b e y d u l l a h b. M e s u d elBuharî'nin (vefatı 747 H. = 1346 M.) J>*"^l j^r^ij'Tcnkîhu'l-usul adh bir eseri vardır; bu eser yine kendisi tarafından ^r'J^ Tevzihu't-tenkîh ismiyle şerh olunmuştur. Sâdeddiu-i T e f t a z â n î de bu (Tat>zihü'l-(en/cî/ı)i şerh ede rek Telvih adım vermiş ve ona da haşiyeler yazılmıştır. Telvih'in bazı yerlerine Sivas Hühümdarı K a d ı B u r h a n e d d i n A h m e d itiraz edderek (Tercihü'ltavzih) adiyle bir haşiye kaleme almış ve ulema arasmda rağbet görmüştür. ' l i j l i * Meşarık-i Envarü'n-IVebeviyye isimli eserin müellifi i m a m R a z i y y ü d d i n H a s a n b. M e h m e d Saşranî (vefatı 650 H . ^ 1253 M.) olup ferhleri vardır.
MEDRESELERDE OKUTULAN DERSLER
ve
^ . L * . mesâbih^ veyahut
hirer
miktar
hadis*
Sahih-i Müslim^
nakloluaurdu.
Fakat
ve
29
Buhaıî'den*
usûl-i
hadis
hadîs derslerinin okutulduğunu I I . M u r a d tarafmdan yaptırılan Darü'l-hadîs'ten reselerinden med
anladığımız
itibaren tedris
Isamüddin
gibi bunun miftah med
edildiğini T a ş k ö p r ü l ü - z â d e
Efendi'nin
ile
Edirne'de
medreselerde
yapmış
Ah
olduğu
tedrisattan da öğreniyoruz ^ . K a n u n î S u l t a n S ü l e y m a n zamanmda da müderrisUğin en yüksek
kademesi
olan
Süleymaniye
Darü'l-hadîsi'nin tesis edildiği de malûmdur. Osmanlı
medreselerinde
okutulan
derslerin
en
mühimmi
Hanefî fıkhı olup bu da hidaye ismiyle meşhurdu; bu eser İslâm hukuku cihetinden pek mühim olduğundan ümmühattan saydırdı. Hidaye,
(593 H . = 1197
Burhanüddin Bidayetü'l-mübtedi
b.
M.)'de
Ebû
ismiyle
vefat
Bekr şerh
etmiş
olan
Şeyhülislâm
Merginanî'nin *
telifidir.
edilmiş olup bu şerh de
Kifa-
yetü'l-müntehî ismiyle şerh olunmuştur. Hidaye'nin şerhlerinden en değerhsi Boy6urd'lu
Ekmelüddin'in
(vefatı 786 H . = 1 3 8 4 M.) ^ J L C tnaye isimU şerhidir^. Bundan başka ^ . . . .Mesabihû's-sünne isimli yine hadisten olan eseri 516 H . (1126 M.)*de vefat etmiş olan t m a m H ü s e y i n b. M e s u d B e g a v î telif etmiş olup bir hayh şerhleri vardır. ' 261 H. (874 M.) vefat eden Nişapurlu Ebû H ü s e y i n Müslim'in meşhur eseri olup S a h i h - i M ü s l i m ismiyle meşhur ve ulema arasmda B u h a r i ile beraber en çok itimat edilen hadis kitaplarmdandır . » Buharı diye meşhur olan Hadis kitabı 256 H. (870 M.)'de vefat eden Buharalı E b û A b d u l l a h M u h a m m e d b. İ s m a i l tarafından toplanmış olup Sahih-i Buharı diye meşhurdur. * Âli (Kûnhü'l-ahbar), basımamıj birinci cilt, s. 24. ' Bu hususta daha aşağıda Osmanh medreselerinde okutulan dersler kıs mına bakm. ' Afergıruın, Maveraünnehr'de Fergane vilâyetinin bir hayli âUm yetiştiren kasabalarmdan idi ( ö l . l U I ( , « « Mûcemû'l-büldan). ' Fıkıhtan vikaye
JIL— l İ H^jJ\ î'Jij
hidaye) isimli telif Bürhanü'ş-şerîa
Vikayetü'r-rivâye fi
Mahmud
mesailil'-
b. Sadrfi'ş-şerîa U b e y -
dnllah'mdır. Bu esere Tokat'ın komanat nahiyesine mensup S e y y i d Ali'nin de «i^^ tnâye adım vermiş olduğu bir şerhi olup 832 H . (1428 M.)'de tamamlamış ve dört senede yazmıştır {Şakayık-i Numaniye urciimesi, s. 128; Keşfü'z-zünun, Vikayetü'r-rivaye kısmında) bir hayli Osmanlı âlimleri Vikaye ve Nikaye'ye şerh ve haşiyeler yazmışlardır.
30
OSMANLI D E V L E T İ N İ N i L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
yakanda adı geçen Jjl î ^ ^ l j o . » Sadrü'ş-şeria-i evvel lah b. Mesud'un
oğlu B u r h a n ü ' ş - ş e r i a
Ubeydul
Mahmud
(vefatı
750 H . = 1349 M.den sonra) tarafından kaleme ahnmış olan
isimli eserlerdir.
Miras ve nafaka taksimini bildiren ve fıkıh ile alâkası olan ferâizden 4-^1
bahseden
Siraciye
tarafından
Siracüddin
Mehmed-i
Secavendî'nin
isimli telifiyle bunun S e y y i d Şerif-i
yazümış
olan
şerhi
de
medreselerde
Cürcanî
okutulurdu.
Siraciye'ye diğer bazı âUmler tarafından da şerhler yazılmış olup bunlardan birisi de İ b n
Kemal
Ahmed
Şemseddin'dir.
Aşağı dereceli medreselerde Arapçamn sarf, nahiv ve kavaidinden olarak sarftan, ısjt> izzî, «k.! emsile, UJ bina, i m a k s u d , ıJLi şâfiye ve ^1j,
merah (Merahü'l-ervah) bunların şerh ve haşi
yeleri ve nahivden -uilT kâfiye, j»Lı« ısam, ^ L a . misbah, *J>İ\ elfiye, avâmil ile Bergamd'h meşhur K â f i y e c i ' n i n v'^"ill-i*ljî
Ka-
vaidü'l-îrab şerhi ve u-i-ÜlJi* Mugni'l-lebib^ ile şerh ve haşiyeleri Molla Cami ve mantıktan Jy,'j\^W2j. Metâliû^l-envar şerhi ve belâgatten telhis şerhi J m u t a v v e l okutuluyordu ki bilmünasebe bu son eserden daha evvelce bahsetmiştik. Yine sarftan A h m e d b. M a h m u d Ukudü'l-cevahir
e l - C ü n d î ' n i n (vefatı 700 H . = 1 3 0 0 M . ) adlı
eseriyle
>IJA-IJJİP
diğer bazı sarf ve nahiv kitap-
lanmn şerh ve haşiyeleri de medreselerde tedris ediliyordu. Mantığa dair olan eserlerden^ mantık kitabı, değerli riyaziyeci
tsaguci ve
heyet
diye meşhur olan âlimi
Esirüddin
' Sarftan Safiye ve nahivden kâfiye İ b n H â c i b diye meşhur i b n Ö m e r O s m a n ' m (vefatı 646 H . = 1248 M.) ve Merah, Zentan'h A h m e d b. A l i b. Mesud'un (vefatı bilinemedi)ve nabivdenJVfMfcoft, İ m a m N â s ı r b . A b d ü s s e y y i d M a t r i z i (vefatı 610 H. = 1213 M.) ve Elfiyye, C e m a l l ü d d i n M e h m e d Taî'nin (vefatı 672 H. = 1273 M.) ve/zzi Zincan'hŞeyh t z z e d d i n İbrahim'in (vefatı 655H. = 1256M.) ve viromi/. Ş e y h A b d ü l k a h i r Cürcanî'nin (vefatı471 H. = 1078 M.) ve vir^J'^i^ MugnilUbib, İbn H i ş am'ın(vefatı 762 H. = 1361 M.) olup MaJMud'un müellifi meçhuldür. Bina ile beraber Maksud'nn t m a m - ı âzam'm olduğu beyan edilmiştir (Topkapı Sarayı - Hazine kitapları s 207). Bu sarf ve nahiv kitapları üzerine bir hayli şerh ve haşiye yazılmıştır. I jf>i\if\yKavaid üH-irad metni Nahviyyuadan yukarıda adı geçen İ b n H i ş a m Ş e y h E b î Mnh a m m e d A b d u l l a h ' m eseri olup nahivden kâfiye isimli eseriyle fazla meş gul olmasmdan dolayı kâfîyeci diye şöhret bulan Bergama'h Allâme M u h i d d i n b. M e h m e d b. S ü l e y m a n (vefatı 879 H. = 1474 M.) bu eseri şerh etmiştir. ' Mantıka dair çok eser yazdmış olup bunların adları Keş/ü'z-ıünun'da gösterilmiştir (C. II, s. 1863).
MEDRESELERDE OKUTULAN DERSLER
31
Ebherî'nin (vefatı 700 H . = 1 3 0 0 M.) olup asıl adı (Risale-i Ebheriyye) idi^. B u eser H ü s a m ü d d i n K â t î (vefatı 760 H . = 1 3 5 9 M . ) tarafından muhtasar olarak şerh edilmiştir. Bunlardan başka Ş e m s e d d i n M o l l a F e n a r i ' n i n ve diğer bazı âlimlerin de şerhleri varsa da en meşhuru K â t î ile F e n a r i ' n i n şerhleridir ve bunlara müteaddid haşiyeler yazılmıştır 2. Osmanh medreselerinde okutulan hendeseden ıj-i^^^ JlSlil EşkâlüH-te'sis eseri ıSemerAcand'lı Ş e m s e d d i n M e h m e d ' i n (vefatı 600 H . = 1 2 0 3 M.) olup Şemseddin Mehmed bu eserini O k l i d i s ' i n KitahiVl-usul isimli eserinin mukaddimesi ile^ müselleslerin evsafını gösteren kısımlarından almıştır. Orta zamana ait olan bu teUf riyaziyenin inkişafına ve basitleşmesine rağmen son zaman lara kadar medreselerde okutulmuştur. Meşhur âlim A l i K u ş ç u (vefatı 879 H . = 1474 M . ) tarafından F a t i h S u l t a n M e h m e d adına telif edilen hesaptan Muhammediyye ve heyetten Fethiye ile yine heyetten Mahmud b . Ömer Çağminî'nin (vefatı 618 H . = 1221 M.) el-Mülehhas adlı ese riyle bunun K a d ı - z â d e - i R u m i tarafından yazdmış şerhi X V . ve X V I . asırlarda medreselerimizde tedris edümiştir *. Yine bu cümleden olarak K a d ı - z â d e - i R u m i ' n i n arkadaşı büyük riyaziyeci ve heyetçi C i y a s û d d i n C e m ş i d b . M e s u d b . M a h m u d e l - K â ş i (vefatı 817 H . = 1 4 1 4 M . veya az sonra) tarafmdan telif edilmiş olan (usul-i hendese)^ ve C*>-ji ^l^ii-l j y U j ÖJL* ieljî Je Sa»-I j Risale fi istihrac-ı ceyb-i derecetün vahide alâ kavaid-i hendese^ isimli eserin K a d ı - z â d e - i R u m î tarafından 815 H . [1412 M.)'de telif edilen şerhi de Osmanlı medreselerinde okutulmuştur. 1 Isaguei tâbiri Yunanca olup KüUiyat-i Hams denilen beş kısım üzerine tertip edilmiştir. Eserin asb Yunan-ı kadim filozoflarmdan Ferferyus'nndor. Bizdeki ise E s i r ü d d i n - i Ebheri'nindir. ' Isaguci şerhlerinden birisi de A b d ü l l a t i f - i A c e m i taraündan Anadolu Selçuk hükümdarlarmdan I. A l â ü d d i n K e y k u b a d b. K e y h u s r e v namma tebf edilmiştir {Keşfü'z-zünun c. I, s. 208). ' Oklidis'in Yunanca Miftahü'l-hendese demek olduğunu K â t i p Çelebi yazıyor. * ^yıiJLlI el-Mülehhas'm daha bir hayli şerh ve haşiyeleri vardır {Keşfü'zzünun, c. I, s. 1819) Bu eserin bir nüshası 885 H . (1480 M.)'de yazılmış olup Murad Molla kitapları arasmda 1393 numarada bulunmaktadır. * G ı y a s ü d d i n Cemşid'in ve K a d ı - z â d e - i Rumî'nin eserleri hakkmda Merhum Salih Z e k i Bey'in Âsâr-ı Bakiye İBİmli eserine ve B a ğ d a d l ı İ s m a i l Paşa merhumun Esmaü'l-Müellîfin adb kitabına (C. I . s. 257) bakınız.
BEŞİNCİ
SÜLEYMANİYE Fatih
Sultan
BÖLÜM
MEDRESELERİ
Mehmed'in
Sahn-ı
Seman
medreseleri,
tefsir, usul-ı fıkıh, fıkıh, kelâm ve Arap hsaniyatı üzerine tedrisat yapan
ilahiyat, islâm
hukuku ve Arap edebiyatı Fakültesi idi ve
henüz müsbet iUmlere mahsus olan Tıb ve Riyaziyat (Matamatik) Fakülteleri yoktu. B u ihtiyaç gözönüne almarak mevcuda ilâve ten Tıb, Riyaziye Fakülteleriyle bir de
Dârü'l-hadîs isimli med
reseler yapıldı. Kanuni
Sultan
ru eski saray (şimdiki
Süleyman
X Y I . asır
üniversitenin
ortalarına doğ
bulunduğu
mahal
etrafı) diye meşhur olan mahallin geniş bahçesinin Halice
bakan tepede ayırtmış olduğu yerde M i m a r
camisiyle beraber medreselerini ve diğer tesislerini
medreselerini
Nitekim F a t i h
bu
tepelerden
Sultan
birisinin
Sinan'a
yaptırtmıştır.
Süleymaniye camiinin bulunduğu mahal İstanbul'un sinden birisidir^.
ve
kuzeyinde
yedi tepe
M e h m e d de cami ve
üzerine
inşa
ettirmişti.
Süleymaniye camiinin kuzey tarafına düşen kısımda medrese-i evvel ve medrese-i sâni denilen birinci ve ikinci medrese lerle kuzey-doğu kısmında bir hamam ve camün mihrabı mukabelesindeki kıble tarafında bir Dârü'l-hadîs ve camiin tam
güne
yine tesadüf eden kısmında medrese-i râbi yani dördüncü med rese ve bunun doğusunda da medrese-i sâlis yani üçüncü medrese ve yine camiin güney-batısmda
tıb medresesi ve eczahane ve
camün batı kısmına düşen tarafında ise imaret, tabhane ve Darûş şifa denilen hastahane yaptınlmıştır. Bunlardan başka vakfiyede kur'an-ı kerim tahmi ve namaz usul ve kaidelerini öğretmek için bir mektep ile
bir de kütüphane
yaptırıldığı
Bugün bu müesseselerden Dârü'l-hadîs
görülüyor.
medresesinin tale
belere mahsus on dokuz odasında muhacirler oturmakta ve üçüncü medresede
ise
Süleymaniye
kütüphanesi
bulunmaktadır.
Bu
tesislerden batı tarafındaki imaret harap olup tabhane ise islâmi ^ tatanbul'un mejhur yedi tepesi: Topkapı,
Çemberlitof, Süleymaniye,
Fatih, Sultan Selim, Kaariye ve Edine Kapı mevldleridir.
34
OSMANLI DEVLETİNİN İLMİYE TEŞKİLATI
eserler müzesi ve Darûşşifa da askeri matbaa olarak kullamlmaktadır.
Güneydeki tıb
harap bir haldedir.
medresesi
ile
karşısmdaki
eczahane
Her medresenin revakb murabba şekilde
odalarmdan başka daha büyük olarak birer de dershanesi vardır. Dârû'l-hadis
medresesinin
tulânî olan dershanesinde ilk okul
bulunmaktadır. Şu halde bu Süleymaniye sitesinde Dârû'l-hadis,
tıb, tabüye,
riyaziye ve sair dinî ve hukukî ve edebî tedrisatı yapmak için altı medrese ile hastahane, imaret, tabhane, hamam ve sair müş temilât vücuda getirilmişti. Cami ile medreselerin ve diğer tesislerin inşasına 7 Cemaziyelevvel 957 (24 Mayıs 1550) senesi perşembe günü başlanmış ve Sultan
Süleyman,
bizzat
gelerek müftü
yani
şeyhülislâm
E b u s s u u d M e h m e d E f e n d i mihrabın temel taşım koymuştur. Cami 963 Şevval (1556 Ağustos)'de bitmiş ise de ^ diğerleri muhtelif tarihlerde tamamlanımştır. Meselâ 960 H . ihtidasında
(1552 M.)
medreselerin kuzeyde bulunan ikisi ve 966 H . (1559 M.)'de da batı tarafmdaki diğer ikisi bitmiş ve 964 H . (1557 M.) senesinde ise Darû'l-hadîs medresesi sona ermiştir. Bu altı medreseden derece itiba riyle en yüksek medrese Dârü'l-hadis risinin
Uâ
yevmiyesi
yüz
ve
müderrisUği olup müder
diğerlerinin ise altmışar
akçe idi^.
ı Tabakatü'l-memalik (MUIet kütüphanesi), Nr. 779, s. 918 934 ve A l i [j^'^^ <^ Künha'l-ahbar birinci cüt), s. 94 b ve 95a.
' E b û B e k r b. B e h r a m Dımışki'nin Latince'den tercüme etmig olup bazı yerlerine ilâveler yapmış olduğu {Kitab-ı Nusretü'l-tslâm ve's-sûrurfi tahrir-i kilab-ı atlas-ı Mayur) isimli Coğrafya'da (Topkapı Sarayı, Bağdad köfkü kütüphanesi, Nr. 325-333) Süleymaniye külliyesi hakkmda şu kayıtlar vardır ; Cami ve medreselerin inşasma 956 H . (1949 M.)'de başlanarak 964 H.(1557 M.)'de tamamlanmıştır. Camiin havalisinde beş adet büyük medrese yapümıştır; bunun ikisi camiin şarkmda olan harimin şarkındadır ki aralarmda sokak vardır; diğer iki medrese camiin garp tarafına düşer; burada da cami harimi ile medrese arasmda sokak vardır; bir medrese de camün kıble tara£ndadır. Medrese talebe lerinin odaları camün cenub-i şarkisinde bulunup tûlânidir. Bu beş medresenin birbinde ehâdis-i nebeviyye okutulmak meşrut olduğundan inşaatı en son biten bu medreseye (Dârü'l-hadîs) denilmiştir. Bunlardan başka camün garbmdaki iki medresenin cenubunda sibyan için bir Dârü't-taliın bina olunmuştur. Camiin şi mal tarafmda bir çok odaları ihtiva eden ve bir harimi olan ve bir çeşmeyi de müştenül misafirin için bir Dârü'ı-ziyafe yapılmıştır. Dârü'z-ziyafe'nin altmda
SÜLEYMANİYE MEDRESELERİ
35
% 0 H . (1552 M.'de kuzeydeki iki medrese tamamlamaca buraya tâyin edilmek üzere değerli müderris arandı ve bunlardan birisine daha sonra şeyhuUslâm olan K a d ı - z â d e Ş e m s e d d i n
Ahmed
(vefatı 988 H . = 1 5 8 0 M.) ve ikincisine Mimar-zâde M u s l i h u d d i n Mustafa
b. M e h m e d (vefatı 972 H . = 1 5 6 5 M.) tâyin edüdiler.
Camiin hitammdan pek az sonra tamamlanan hadis okunmağa mahsus Dârü'l-hadis tekaid
müderrishğine Bağdad
olup zamanınm değerli
Emin Kösesi Molla Y a h y a
kadıhğından mü-
müfessir ve
muhaddıslerinden
b . N u r e d d i n (vefatı 968 H . =
1560 M.) getirildi ve en son bitmiş olan batı tarafındaki iki med reseden birisi Sahn-ı seman
müderrislerinden
Kmalı-zâde
Ali
Efendi'ye (vefatı 979 H . = 1 5 7 2 M.) ve diğeri de Mevlâna Celâlüddin Rumî ahfadından Afyon harrem
Karahisar'h Ş a h
Yine burada tıb tahsiline
mahsus olan medrese müderrisliği
altmış akçe ile hassa tabiblerinden İzmit'U Ahmed
M e h m e d b. M u
E f e n d i ' y e (vefatı 978 H . = 1 5 7 0 M.) tevcih edildik
hekim İ s a
oğlu
Çelebi'ye verildi ve derecesi hassa hekim başıhğından
bir derece aşağı itibar olundu ve bu medrese müderrisliği hekimbaşdığa namzed olacak kadar mesleğinde ihtisası olanlara verilmesi şart kondu. Filhakika hekimbaşı
S i n a n Ç e l e b i 1005 H . (1596
M.) 'de Eğri seferinden dönülürken vefat ettiğinden onun yerine Süleymaniye
tıb medresesi
müderrisi
İskilipli
Şemseddin
E f e n d i tâyin olunmuş ve onun yerine tıb medresesi müder risUği de
Sinan
Çelebi'nin
biraderi
Tabib
Muhyiddin
E f e n d i ' y e verilmiştir''. Vakfiyede
camiin güney batısma
aynca bahsedilmekte bulunmakta
düşen tıb medresesinden
olup şimdi Süleymaniye
kütüphanesinin
olduğu dördüncü medresenin yanmda harap bir
haldedir. Bu medrese yandan dar bir sokakla ayrılan Darüşşifa'mn karşısma tesadüf etmekte ve iki kapısmdan birisi Tiryakiler çarşısı'na ve diğeri ise Darûşşifa caddesine çıkmaktadır. misafirleriıı hayvanları için ahır vardır. Dârü'z-ziyafe'ye muttasıl bir matbah ile fikara talebe için bir taamhane yapılmıştır. Hastalara, fıkara ve gurabaya, mec nunlara ilâç için müteaddid hücreleri havi ve içinde çeşmeyi ve suyu muhtevi bir hamam olan bir Darûşşifa bina olunmuştur. Fenn-i tıbbı tahsil için Darûşşifa hizasmda fevkani bir medrese de yapılmıştır (Varak 106-108) . 1 Şakayık zeyli, Atayi, s. 18, 40, 137, 165, 260; Âli, varak 94 6. ' Selânikt tarihi, basılmamış fcuım, varak 361.
36
OSMANLI D E V L E T İ N İ N
Süleymaniye
külliyesinin
İLMİYE TEŞKİLATI
medrese talebeleriyle
fakirlere yemek vermek için imareti ve Dârü'z-ziyafe
misafir
ve
denilen ye
mekhane ve misafirlerin ikametleri için tabhane denilen misa firhane ve sair tesisleri de varsa da meyzuumuz medreselere ait olduğundan yalnız onlardan bahseyledik ^. Süleymaniye külliyesinin inşaatına, bir altın filori elli dokuz akçe hesabı üzerinden sekiz yüz doksan altı bin üçyüz seksen üç filori yani gümüş Osmanh akçesi olarak beş yüz otuz yedi yük (yüz bin akçe bir yüktür) seksen iki bin dokuz yüz akçe sarfedilmiştir ^. Medreselerde haftada dört gün ders okutulacaktı; her med resede
talebelerin
yatıp
kalkması için hücre
denilen
medrese
odaları vardı; talebeler, yemeklerini me'kel denilen imaretin ayn yemekhanesinde yerlerdi; günde iki defa yemek Süleymaniye
medreseleri
yani
Sahn-ı
veriliyordu'.
Süleymaniye
yapd-
dıktan sonra Dâhil medreselerini ikmal etmiş olan talebelerden arzu edenler Sahn-ı seman'a ve arzu edenler Sahn-ı
Süleymaniye'yc
devam
medreselerinin
ettiler.
Fatih
zamanında
Sahn-ı
seman
yapılmasiyle medreseler yirmili, otuzlu, kırklı, eUili ve altmışlı olarak beş kısma ayrılmıştı, Süleymaniye medreseleri yapıldıktan sonra müderrislerin
dereceleri
daha ziyade
yükseldi.
Süleymaniye medreseleri yapılıncaya kadar en yüksek müderrisUk Sahn-ı seman müderrisliği
iken Süleymaniye medrese-
1 Ehemmiyetine binaen bugün askerî matbaa olarak kullanılan hastahane ile imaretten kısaca bahsedelim : Darûşşifa binası birisi hastalara ve diğeri tabiblerle idare heyetine mahsus olmak üzere iki kısımdı; kadro mucibince birisi başhekim olmak üzere dört tabip, iki cerrah, iki göz hekimi, bir eczacı ile ilâçları ve şurupları hazırlayan ve edviyekup demlen bir eczacı kalfası, beş eczacı çırağı, kilerci vekilharç, kâtip, hastabakıcı, hastaları hamamda yıkayıp traş edici vesair müstahdemler vardı. İmarete gelince buradaki mustatil şeklindeki dört salondan ortadaki matbah olup yanlarmdaki salonları yemekhane idi. Bu dört salonun arka tarafında misafirlerin hayvanlarma mahsus ahırlar vardı. Buraya misafir olarak gelenler üç gün kalıp yer, içer, yatar para vermezlerdi. Misafirlere her gün elli dirhem bal, beş kişiye bir sofra olmak üzere kırk sofra yemek verilirdi. Misafirlerin hayvanlarından her birine günde birer şiıûk arpa veriliyordu. İmaretin altı aşçısı, dört sofracısı, üç bulaşıkçısı ve sair bir hayli hademesi vardı. Misafirlere derecelerine göre ikram edilecek ve güler yüz gösterilecekti. 2 A l i (Kiinhü'l-
StîLEYMANtYE MEDRESELERİ
37
lerinin inşasından sonra müderrisler ibtidâ-i altmışlı yani altmış akçe yevmiyeliden başlayarak Hareket-i altmışlı, Mûsila-i maniye, Hamise-i
Süleymaniye
ve Süleymaniye
son kademesi olarak DâTİıl-hadîs-i
Süley-
ve müderrisliğin
Süleymaniye müderrisliğine
kadar bir müderrislik derecesi takip ederlerdi ve bu medreselerden her birinin miktarı malûm idi ve bazan lüzum ve ihtiyaca göre bu miktar arttırdırdı. İbtidâ-i altmışlı denilen ve altmış akçe yevmiyeli müderris lerin adedi kırk sekizdi. Bu derecede bulunan bir müderris terfi edince bir yüksek dereceye hareket ettiği için Hareket-i altmışlı denilmişti; yevmiyesi evvelkinin aynı ise de müderrislik derecesi bir yukarı idi. Bu Hareket-i altmışlı müderrislerinin adedi de otuz iki idi. Buradan birisi terfi ederse Mûsila-i
Süleymaniye
denilen ve kendisini Süleymaniye müderrisliğine götürecek olan müderrisliğe geçerdi. Mûsila-i Süleymaniye müderrisliği (kibar-ı müderrisin) denilen müderrisliklerin ilk kademesi olup bunun bir derece Hamise-i
Süleymaniye
üstünde
müderrisliği ve onun da üstünde Süley-
maniye'nin dört medresesinden birinin müderrisliği ve en son da Dârul-hadîs
müderrisliği geliyordu. Hamise-i
derrisliğinin X V I I I . (1726
asnn
ilk yansında
M.) tarihlerinde ihdas
edilmiş
Süleymaniye
ve takriben 1139
mü H.
olduğu anlaşılmaktadır
* XVn. asrın ikinci ayarısı içinde tertip edilmiş olan Abdurrahman Paşa kanunnamesVnde (Milli Tetebbular mecmuası, c. I, s. 539) müderrislerin derece lerinden bahsedilirken : ".. müderrislerden Süleymaniye müderrisleri, Mûsila-ı Süleymaniye müderrislerine tesaddur eder ve Mûsüa-i Süleymaniye müderrisleri altmışlı müderrisleri'ne tesaddur eder, altmışlı müderrisler sahn müderrisleri'ne tesaddur eder ve Mûsilâ-i Sahn müderrisleri dâhil müderrislerine tesaddur eder, dâhil müderrisleri de hâriç müderrislerine tesaddur eder" denilerek müderrislerin dereceleri zikredildiği sırada Hâmise-i Süleymaniye'den bahsedilmemektedir. X V I I I . asır başlarındaki N i m e t i E f e n d i kanunamesi de aynı suretle Hamise'den bahsetmemektedir. 1139 H. (1727 M.) tarihinde Mûsila-i Süleymaniye dersâmlanndan Kıuftrga'da Mehmed Paşa medresesi müderrisi H a y a t i - Z â d e Mehmed Efendi'nin terfian Süleymaniye müderrisliği rüûsundan bahsedilip ve yine aym sene Mûsila-i Süleymaniye müderrislerinden Kılıç Ali Paşa merdresesi müderrisi M e h m e d Efendi'ye Hâmise-i Süleymaniye rüûsu verilmesinden bahsedildiğine göre bu, Hâmise-i Süleymaniye'rûn X V I I I . asrın ilk yarısında ,ihdas edildiği anlaşılmaktadır (Başvekâlet arşivi, İbnü'l-Emin tasnifi, Tevcihat vesikaları, Nr. 2605 ve 2612).
38
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
Dârü'l-hadîs
medresesi
üstünde müderrislik
olmayıp bu-
ramn müderrisi arzu ettiği takdirde mahreç mevleviyetleri demlen Kudüs, Sofya,
Halep, Eyüp,
Selanik,
Tırhala
Yenişehri, Galata, tzmir,
Trabzon ve Girid kadılıklanndan birisine tâyin olunurdu;
eğer Dârul-hadis
müderrisi kadılık isteinezse o zaman mahreç
mevleviyetlerinden münhal olan kadılık
Dârü'l-hadis müderri
sinin bir derece
müderrislerinden her
altındaki
Süleymaniye
hangi birisine teklif edilirdi. Dârü'l-hadîs müderrisliği münhal olursa oraya Süleymaniye müderrislerinin kıdemlisi ve onun yerine de Hamise-i ve
onun yerine Mûsila-i
tâyin
Süleymaniye
Süleymaniye
müderrislerinin eskileri
olunurdu.
Süleymaniye medreselerinden Dârü'l-hadîs'de
usul-i hadis ve
hadis okutuluyor ise de diğer riyaziye, tıp medreselerinde hangi eserlerin gösterildiğine dair şimdiUk malûmatımız yoktur.
ALTINCI
BÖLÜM
OSMANLI MEDRESELERİNDE OKUTULAN DERSLERE DÂİR Osmanlı
medreselerinde
okutulan
derslerin
bir program
dahilinde nasd bir sıra takip ettiğini sarih olarak bilmiyoruz; fakat medrese derslerinin tslâm âleminde aşağı yukan hemen birbirinin aynı bir program dahilinde ve aynı metodla tedris edildiğini ve tatil günlerinin de birbirine benzediğini görmekteyiz. XV.
asır sonlanna doğru tamim
edilen
bir kanunnameye
ve tetkik edilen eserlere göre medreseler yukanda kısm-ı mahsu sunda görüldüğü üzere müderrisi yirmi, yirmibeş akçe yevmiyeli Hâşiye-i tecrid, otuz, otuz beş akçe yevmiyeli Miftah ve Kırklı, Hâriç eUi, Dâhil elli ve Sahn-ı seman olarak o tarihlerde altı dere ceye ayrıldığından talebeler de bu medreselerdeki müderrislerden derece derece ders görürlerdi. Bu tedris kanunnamesine göre aşağıdan yukanya yani Hâ şiye-i tecrid medresesinden başlayarak muhtelif medrese derece lerinde mantıktan Şerh-i şemsiye, kelâmdan Hâşiye-i tecrid, belâ gatten Mutavvel, kelâmdan Şerh-i tevali, belâgatten miftah, usul-i fıkıhtan Tavzih ile bunun şerhinin şerhi olan Telvih ve yine usul-i füuhtan Adud şerhi ve fıkıhtan hidaye ve en son tefsir dersleri okutuluyordu. lUt medresede mantıktan Şemsiye şerhini okuyan bir öğrenci daha yukan derecedeki medreselerde yine mantıktan daha şü mullü olarak ^ I U > Metali şerhini okurdu; yine böylece kelâmdan tecrid haşiyesini görmüş olan öğrenci daha yukan medreselerde yine kelâmdan
Tavâli^ ve Mevâkıf
şerhlerini ve belâgatten
olan mutavveVden sonra Miftah şerhini okuyordu. Bugünkü okul larda
herhangi
bir
dersin
ilk
sınıflarda
muhtasan ve smıf
derecesi yükseldikçe bunun mufassalı okutulmakta olduğundan eski medreselerde de aynı usul devam etmişti. Bu derslerin ne şekilde
okutulduğuna
dair
bir fikir
vermek için X V I . asnn
1 Bazı müderrisler, Uk medreselerde tecrid haşiyesi yerine tevali de okutur lardı.
40
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E TEŞKİLATI
büyük âÜrnlerindeıı Şakayık-i Nûmaniye ve Mevzuatü'l-ulûm diğer ilmî eserlerin müellifi olan T a ş k ö p r ü l ü - z â d e Isamüddin
Efendi'nin
ve
Ahmed
(vefatı 965 H . = 1561 M.) tercüme-i
haUni gözden geçirmek çok faydah olur^. T a ş k ö p r ü l ü - z â d e ilk tahsilinden sonra
medrese dersine
Arapça lûgat ezberlemekle başlamıştır. Sonra M o l l a
Alâüddin
Y e t i m ' d e n (vefatı 920 H . = 1514 M.) sarftan maksud, İzzî isimlerindeki
muhtasar
kitapları ve nahivden
ve kâfiye ile bunun şerhlerinden Vafiye,
Merah
avamil, misbah
Haruniye ve
Elfiye'yi
okumuştur. Bundan sonra amcasından sarf, nahiv, lûgat - k i
herhalde
evvelkilerin mabadi veya daha şümullüsü olacaktır- ve bunların kavaidinden bahseden Dav'iı'l-misbah ve yine mantıktan Hüsam
ve Şemsiye
mantıktan Isaguci ile
şerhim görmüştür.
Yine tahsiU esnasmda akaid ve kelâmı, şerhleriyle beraber okuyup kelâmdan Hâşiye-i
tecrid'i dayısından ve Miftah şerhini
Fenarî-zâde
Çelebi'den
Muhiddin
Muhiddin
EfendVden
Meğuşî'den
Mevâkıf
şerhini
Seydt
gördükten sonra Tunuslu Şeyh Mehmed
hadîsten
Sahih-i
Buharî
ve yine hadîsten
Kadı
t y a z ' m Şifasından birer miktar okuyarak münazara ilminden Cedel^ ve Hilafa
derslerini
gördükten sonra bunlardan icazet
almıştır. Ahmed
Isamüddin
E f e n d i 1495'de doğmuş ve 1525'de
otuz yaşında iken ilk defa Dimetoka''da Oruç Paşa medresesine müderris olmuştur. Bu tarihlere göre onbeş yaşında iken medrese hayatına olarak
girmiş olduğu farz edilse
on sene
medrese tahsili
1 Şakayık tercümesi, s.
mülâzemet müddeti hariç
görmüş oluyor.
524-526.
' ıJ-^- CedeTia lûgat mânası şiddetli düşmanlık demektir; Umiye ıstdahmda bir mfibahesede doğru veya yanlış bir mesele hakkmda hasmı ikna için kullanılacak usulü gösteren ilimdir. Bu ilimle elde edüen hükümler sayesinde ilmi ve ameli bazı şüpheler önlenebilir, fakat bunun aksi de olabilir. Cedel, münaza ra ilminin fumundan olnp tim-i hilaf iae münazara ilminin esaslarmdandır ve dinî mflbahaselerde kullamlmak için fukahadan E b û B e k r b. M e h m e d Ş â ş î (vefatı 336 veya 365 H.) tarafından vazedilmiştir . * <-^^ HilâJ'cedd ilminin fürûnndan olup zihni faaliyeti ve mübahaselerde delilleriyle hasmı ilzam eden ilim olup o sayede hasmm vazettiği usul bu sayede cerh ve tadil edilir.
MEDRESELERDE O K U T U L A N D E R S L E R E D A İ R
T a ş k ö p r ü l ü - z â d e ' n i n gördüğü besinin nasd yetiştiğini
41
dersler bir medrese tale
göstermiş olması itibariyle dikkate şa
yandır; şimdi bir de bu zatın müderris olup medreseden medre seye terfi ederken bu medreselerde okuttuğu derslere bakabm : T a ş k ö p r ü l ü - z â d e , Hâşiye-i tecrid medresesinde
belâgatten
telhis şerhi olan mutavvel'i başından, istiare bahsine ve kelâmdan Hâşiye-i
tecridi başından
umûr-ı
âmmeye kadar
okuttuktan
sonra S e y y i d Ş e r i f Cürcani'nin Ferâiz şerhini de tedris etti. Şu halde A h m e d
Isamüddin
E f e n d i iki sene
müderrislik
ettiği bu ilk medresede adlan geçen üç iUmden ders yapmıştır. Bu medreseden otuz akçe yevmiyeli olan İstanbul'da Miftah medreselerinden Hacı Hasan medresesi müderrishğine terfi eden Taşköprülü-zâde
burada da
fıkıhtan
kitab-ı
Bey'a kadar
Sadrü'ş-şeriayı ve belâgatten evvelinden Jlif 1 icaz ve ı_«U»l itnab bahislerine kadar Miftah şerhini ve umûr-ı âmmeden vücub ve imkâna kadar da Hâşiye-i
tecridi ve başından sonuna kadar da
hadîsten Mesabih'i^ okutmuştur. T a ş k ö p r ü l ü - z â d e bu medresede üç sene kalmış ve 936 H . (1529 M.) 'de terfi ederek kırk akçe yevmiyeli
medreselerden Üs-
küp'te tshak Bey medresesi müderrisliğine tâyin edilmiştir. Müder ris burada evveUnden sonuna kadar hadisten hadîsten Meşarık'i^
ve usul-i fıkıhtan
Mesabih ile yine
Sâdeddin-i
Tefta
zâni'nin Tavzih isimli eserini tamamen ve fıkıh'tan Sadrü'ş-şeria'yı kitab-ı bey'Vden sonuna kadar ve S e y y i d hini ve
Miftahı
Seyyid
Şerifin
fenn-i
Ş e r i f i n Feraiz şer
beyandan âhırma değin
okutmuştur.
feraiz şerhini ve miftahını fenn-i
beyandan
nihayetine kadar takrir eylemiştir. 942 H . (1536 M.)'de yine kırk akçeli medreselerden İstanbul'da Kalenderhâne medresesi müderrisliğine nakledilen
Isamüddin
E f e n d i burada Me5a6i/ı'i evvelinden kitab-ı
büyu'a
mevâkıf şerhini vücub ve imkân bahsinden
jc\ Araz bahsine
kadar ve
kadar ve Sadrü'ş-şeriadan bir miktannı ve Miftah şerhinin bazı yerlerini okutmuştur. > Mesabih, Şafü İmamlarmdan olup 516
H . (1122 M.)'de vefat
Hüseyin b. Mesud Begavi'nin eseridir. 2 j j L t . Meşânk (Mejarıku'l-envar) 650 H . (1252 M.)'de
eden
vefat etmig olan
t m a m R a z i y y ü d d i n Hasan-ı Sagani'nin telifidir. Bn eserde 2252 hadîs vardır. Bin elli hadiste Şey hey n ittifak etmişlerdir.
42
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
944 H . (1537 M.)'de Hâriç müderrisliğiile Koca Mustafa Paşa medresesine terfi eden müderris bu medresede daba evvelki med resede bıraktığı kitab-ı 6üyû'dan sonuna kadar Mesâbihi
nak
letti ve bundan başka evvelinden kitab-ı zekâta kadar hidayeyi
ve
ilahiyattan (kelâmdan) mevâkıf şerhini tedris etti. Isamüddin Efendi 945 Zilkade (1539 Mart)'de Dâhil müder risliğine yükselerek Edirne'de
üç şerefeli müderrisi oldu. Burada
Sahih-i Buhari'den bir cildini takrir etti ve bir evvelki medresede hidayeden bıraktığı Zekât bahsinden kitab-ı hacc'm sonuna ve usul-i fıkıhtan Telvih'i başmdan taksim-i evvel bahsine
kadar
okuttu ve beş ay sonra Sahn-ı seman müderrisliğine yükseldi. T a ş k ö p r ü l ü - z â d e 946 Rebiulevvel ( 1539 Ağustos'de tâyin edilmiş olduğu
Sahn
müderrisliğinde
Sahih-i
Buharî'yi^ iki
kere tamamiyle ve K a d ı B e y z a v î tefsirinden Bakara ve hidayeyi
suresi'ni
Nikâh bahsinden j ^ ^ . büyûa ve telvihi üç şerefeh
medresesinde bırakmış olduğu taksim-i evvelden mebâhis-i ahkâma kadar okuttu. Müderrisimiz 951 Şevval
(1544)'de
buradan terfi ederek
altmışh medreselerden Edirne'de Sultan Bâyezid medresesi müder risliğine tâyin olundu. Burada Sahih-i nakletti ve hidaye'yi
kitab-ı büyû'dan
Buharî'nin
üçte birini
kitab-ı şüfa'ya ve telvihi
Sahn-ı seman medresesinde bırakmış olduğu mebâhis-i ahkâmdan sonuna kadar ve mevâkıf şerhini ve ferâiz şerhini tashih baldslerine kadar tedris eyledi. 26 Ramazan 952
(3 Ekim 1545) 'de Bursa kadıhğma tâyin
edildi ve iki seneye yakın bir zaman sonra 954 Receb (1547 ağustos)'de ikinci defa Sahn-ı seman müderrisliğine getirildi bu ikinci 1 256 H . (870 M.) de vefat etmiş olan İ m a m H a f ı z Ebî A b d u l l a h Mu h a m m e d b. İ s m a i l B u h a r î'nin hadîsten olan eserinin adı Camiü's-sahih olup c$J^ Hafız
Sahih-i Buharı diye meşhurdur. 261 H . (564 M.)'de vefat eden t m a m E b î ' l - H ü s e y i n Müslim'in de Camiii's-Sahih adlı bir eseri vardır;
her iki esere birden üf"^
Sahihayn
adı verilmiş olup kütüb-i sitte
hadîs kitaplarmdandır. Bu iki hadis kitabı Ue bir de t m a m M a l i k
b.
denilen Enes'in
(vefatı 179 H . = 795 M.)Ü.j.. Muta isimli Hadîs kitabı başta gelip Sahihayn'den sonra kütüb-i sitte arasmda zikredilen Sünen-i Ehi Davud, Sünen-i Tirmizi, Sünen-i Nisat, Sünen-i tbn Mâee gelmektedir. Bunlardan başka Sün«nü'{-A:e6tr ve's-jagîr ( E b î B e k r b. A h m e d B e y h a k î ) isim verilmiş olan hadîs kitabı ,.'ile diğer hadîs rivayet eden kuvvetli büyük muhaddisler de gelmişlerdir.
MEDRESELERDE OKUTULAN DERSLERE D Â l R
defaki Sahn-ı seman
43
müderrisliğinde de yine evvelki gibi
Buharf yi tamamen ve Hidaye'yi bâb-ı şüfadan sonuna ve
SMhTelvüii
evvelinden taksim-irabia kadar okutup S e y y i d Ş e r i f i n , Keşşaf tefsirine yazdığı haşiyeyi mütalâa etti. 11 Şevval 958 (12 Ekim 1551)'de İstanbul kadısı olup 961 H. (1554 M.)'de gözleri görmez olduğundan kadılıktan çekildi. Taşköprülü-zâde'nin
okuttuğu
derslerden
anlaşıldığma
göre Hâşiyei- tecrid medreselerinden başlayarak Sahn-ı semanca kadar yukarıda saydığımız eserlerin metin ve şerhleri bahis bahis, derece, derece
tedris
edilmiştir ki
II. Bayezid
zamamnda
tamim edilen medrese tedrisatını havi kanunun daha izahlı bir şeklidir. Şu halde Ahmed I s a m ü d d i n E f e n d i tedris hayatında ilk medreseden Sahn-ı Kelâmdan : HâşiyeiMutavvel ile Miftah
seman
medresesine
kadar:
tecrid ile mevakıf şerhini. Belagatten :
şerhini.
Ferâizden :
Seyyid
Şerif
Gür-
canî'nin Ferâiz şerhini. Usul-i fıkıhtan: Tenkih, Tavzih ve telvihi. Fıkıhtan : Hidayeyi; Hadisten : BuharVyi.
Mesâbih,
Meşank
ve
Sahih-i
Tefsirden: Beyzavî'yi okutmuştur. Bunlar, T a ş k ö p
rülü-zâde'nin
okuttuğu dersler olup diğer müderrisler de bu
tedris çerçevesinden hariç olarak ihtisaslanna göre meselâ man tıktan şerh-i metali, şerh-i şemsiye ve diğer mantık kitaplarım ve belagatten
muhtasar (şerh-i telhisül-miftah),
kelâmdan tevali
şerhi, usul-i fıkıhtan muhtasar-ı münteha şerhi olan şerh-i adud, tefsirden Keşşaf (Zemahşerî) gibi muhtelif eserler okuturlardı ki bu tarz her müderrisin ihtisasma kalmış bir şeydi.
YEDİNCİ
MÜDERRİSLİK
BÖLÜM
İÇİN M Ü L Â Z E M E T
VE
NEVBET
Daha yukandaki bölümlerde görüldüğü üzere bir medrese talebesi Hâşiye-i
tecrid medreselerinden başlayarak müteaddid
hocalardan ders görüp nihayet Hâriç ve Dâhil medreseleri ders lerini gördükten sonra arzu eden Sahn-ı semen veya Sahn-ı Süley maniye
medreselerine
devam eder ve
burayı tamamladıktan
sonra icazet alır yani kendisine müderrislik edebileceğine
dair
diploma verilirdi. Bundan sonra müderris namzedi nevbet denilen müderrislik veya kaddık almak için sıra bekler. Eğer Anadolu'da müderris veya kadı olmak istiyorsa Anadolu kazaskerinin ve Rumeli'de müderris veya kadı olmak istiyorsa
Rumeli kazaskerinin mu
ayyen günlerdeki mechsine devam edip (Matlab)
denilen deftere
(Ruznameye = gündeme) ismini kaydettirirdi. Ebussuut Efendi' nin Rumeli kazaskerliğine kadar muntazam bir mülâzemet defteri olmayıp birer suretle yolunu bulanlar sıra beklemeden mülâ zemete geçerken (Ebusuut Efendi ulemadan her payede olan ların ne kadar mülâzım vereceklerini tesbit ile badema yedi senede bir mülâzemet usulü kanun oldu. Yani dersten mezun olan daniş mendler sırasıyle
kazasker defterine kayıt olunarak müderrislik
için nevbet beklerlerdi ^. veya Pâdişâhın ilk
Bundan başka Pâdişâh cüluslarında
seferinde ve muzaffariyetlerde ve
şehzade
doğuşlarında da mülâzemet verilirdi. 1 944 H. 1537 (M.)'de EbusBuud Efendi'nin Rumeli kazaskerliği zamamna gelinceye kadar mülâzemet kaydma itina olunnuyarak herkes bir yolunu bulup mansıba girebiUrmiş. Bu tarihte Anadolu kazaskeri bulunan Çivi-z âde M u h y i d d i n M e h m e d E f e n d i umumen yabancı olanları mülâzemetten menetmesi üzerine bunlar Pâdişâha müracaat ederek şikâyette bulunmuşlardır. S u l t a n S ü l e y m a n bunlarm şikâyetlerini dinlemesini E b u s s u u d Efendi'ye emretmiş tir. Şikâyetçiler kıdem ve hakk-ı müktesebleri sebebiyle tatyib edildikten sonra badema mülâzımlar için müstakil bir ruzname tertip ederek yolsuzluğun önünü ahp mülâzemet işini bir tertibe sokmuş ve bundan başka ulemamn her payede ne kadar mülâzım vermeleri lâzım geleceğini ve yedi senede bir nevbet usulünü vazetmiştir (Şakayık zeyli,, Atayî s. 184 ve oradan naklen Devhatü'l-meşayıh, s. 26).
46
OSMANLI DEVLETİNİN İ L M İ Y E TEŞKİLÂTI Mülâzemet kanununa ay kın olarak K a n u n i S u l t a n
Süley
m a n , kendisine güzel kasideler takdimiyle teveccühünü kazanmış olan Şair B a k i ' y i sıra bekletmeden mülâzım defterine kaydet tirerek bir sene Hâşiye-i
tecrid
sonra 971 H . (1563 M.)'de
yirmi beş
müderrisliğine tâyinini irade etmiştir.
akçe ile Halbuki
Ruznamçe-i hümayunda kayıtlı olup nevbet bekleyen mülâzımlar varken bir medrese talebesinin iki sene içinde mülâzım ve arkasmdan da müderris olmasının doğru olmadığmı Rumeli kazaskeri Hâmid
Efendi
arz ile itiraz etmiş ise de Pâdişâh kati
rak emredince B a k i akçe
ile
Silivri'de
ola
E f e n d i 971 Şevval (1564 Mayıs)'de otuz Piri
Paşa
medresesi
müderrisliğine
tâyin
edilmiştir ^. 968 H . (1560 M.)'de nevbet ferman olunmuş yani medrese mezunlaruun Ruznamçe-i hümayuna kayıt olunarak sıra beklemeleri emredilmişti; bunun üzerine kazaskerlerin onar ve bilâd-ı selâse yani İstanbul, Edirne ve Bursa kaddarmın beşer ve büyük mevleviyet yani taht kaddannın üçer mülâzım vermeleri ilk defa bu tarihte kanun olmuştur^. Daha sonraki tarihlerde yedi senede bir mülâzemet usulüne pek
o kadar riayet edilmediği
görülüyor. Nitekim yukandaki
1560'daki mülâzemetten sonra 973 Şaban (1566 Şubat)'da da mü lâzemet emredilmiştir^. Hükümdarlann cülûslannda ve ilk seferlerinde ve
muzaf-
feriyet zamanlannda şehzade doğumlarında da mülâzemet usulü nün tatbik edildiğini söylemiştik. B u münasebetle
şeyhülislâm ile
Padişah bocalan yirmişer danişmendi mülâzım kaydederlerdi. S u l 1 Şakayık zeyli, Atayî, s. 435. Mirahur Ferhad Ağa'dan naklen Selfinikî MnBtafa E f e n d i , S u l t a n S ü l e y m a n ' ı n B a k i hakkındaki teveccühünü göyle anlatıyor: S u l t a n S ü l e y m a n bir gün Pâdigahbğımm birkaç yerinden hazz-ı vâfirim vardır, birisi de A b d ü l b a k i gibi tab'ı pâk ve cevahir zatı bulup çıkanp kadir ve kıymet verdiğimdir" demiş (Selânikî, basılmamış kısım Esat Efendi kitapları, Nr. 2259 varak 466). II. Selim fle I I I . M u r a d da Baki hakkmda "llmü fazilet ile letâfet-i nazm ve takrir-i kelâm ve beyan, insana ancak bu denlu mümkün ve müyesserdir" derlermiş (Aynı tarih ve aym eakife). * Şakayık zeyli, Atayî, s, 183, 243. * Şakayık zeyli, Atayî,
s. 243.
MÜLAZEMET
t a n S ü l e y m a n hükümdar
ATE N E V B E T
olunca hocası
47
Hayreddin
Efen
di'nin mülâzım vermesi kanun olup kendisinin yirmi beş mülâzım verecek talebesi olmadığı için kazasker, İstanbul kadısı ile kazas ker mazulleri ve şeyhülislâm A l i
Cemali
Efendi'den
daniş
mend almış ve bir kısım danişmendleri de ayartarak bu suretle Pâdişahm ilk seferinde mülâzım vermişti^. Sultan I I I . Mehmed 1004 H . ( 1 5 9 5 M.)'de Şeyhülislâm B o s t a n zâde'ye hürmeten bundan sonra şeyhulislâmlarm otuz mülâzım vermelerini irade etmiştir^.
Şehzade hocalanmn ikişer mülâzım
vermeleri kanun iken K a n u n i
Sultan
Süleyman'ın
oğullan
S e l i m ile B a y e z i d ' i n ricalan üzerine 9 6 3 H . (1556 M.)'den itiba ren bunlarm da üçer mülâzım vermeleri
kanun olmuştur ^. Mülâ-
zemet usulü, haklannda teveccüh gösterilen bazı ulema ve kadı lara da teşmil edilmişti; meselâ Mekke ve Medine kadıhklanndan mazul olup Süleymaniye Dâru'l-hadîsVnden olan K â t i p - z â d e
Zeynelâbidin
üç yüz akçe ile tekaüd
Efendi'nin
1006 H . (1598
M.)'de kazaskerler gibi nevbetten on mülâzım vermesi
ferman
olunmuştu *. Mülâzım verecek talebeleri olanlar onlan mezun yaparlardı; talebeleri olmayanlar ise şöhretli âlimlerin müstaid danişmendlerini alırlardı; açık göz talebelerden bazdan kendilerinin okuduklan hocalanmn müsaadesini
almadan bilhassa
ders
Pâdişâh
hocalanmn mülâzımı olmak üzere o tarafa giderlerdi^. XVIII.
asırda teşri/ denilen şeyhülislâm tâyinlerinde bunun
hatmna riayeten on altı mülâzım verirlerdi. Şehzade doğumlarmda (velâdet-i hümayun) da aym suretle rinin
tâyinlerinde
sekiz,
olurdu.
Rumeli_kazaskerle-
Anadolu kazaskerleri, Nakibü'l - eşraf
tâyinlerinde altışar. Hekimbaşı ile pâdişâh imamı dörder, Mekke ve Kudüs kaddan vasıtasiyle
beşer mülâzım verirlerdi. Bunlar şeyhülislâm
Pâdişâha arz olunarak iradesi ahnırdı; fakat Ş e h i d
A l i P a ş a vezir-i âzam
olıuca 1127 H . (1715 M.)'de bu mülâ-
1 Şakayık zeyli, a. 2 4 8 . ' Selânikî tarihi (basılmamif nüahai), varak 2 8 2 6 .
• Mühimme defteri, B . 1 1 4 , 2 5 8 . * Şakayık zeyli. Atayı s. 4 5 7 . » Raşid tarihi, c. V, B . 50.
48
OSMANLI DEVLETİNİN İLMİYE TEŞKİLÂTI
zemet usulünü tahdid ederek suyiistimal edilmiş olan mülâzemet usulünü
yeni
tâyinlerinde verilmesi
bir nizama bağlamıştır.
kanun olmuştur^.
daha aşağıda
Buna
üçer ve kazasker tâyinlerinde
göre
şeyhülislâm
de ikişer mülâzım
Bu hususa dair hatt-ı hümayunlar
kaydedilmiştir.
Daha sonra vezirlerden birisi sadr-ı âzam olunca hürmeten
kırk
mülâzım vermesi kabul edilmişti^.
defterinin tertip ve zabtı Rumeli kazaskerlerine
Mülâzemet usu- ^^^^ tünün bozulması «l^n
^^^^^ İlmiye
bozukluk
Mülâzemet
aitti'.
müderrislik ve kadıhk yolu
teşkilâtında
arttı;
kendisine
şöyle
bu tarihe
kadar
böyle
mevcut
medreselerde,
talebeler muayyen dersleri gördükten sonra mezun olup mülâzemetle müderris ve kadı olmak için nöbet usuliyle matlab def terine kaydedilerek sıra beklerlerken bu tarihten itibaren mülâ zemet alenen para ile elde edilmeğe başladı; voyvodalar, subaşılar on bin akçe mukabilinde mülâzemet satın alarak tahsil görmeden kadı olmağı başladılar*. Bunlardan başka şeyhülislâm, ker,
Pâdişâh
vezir ve beylerbeyi evlâdlan yaşına oldu.
gelmeleriyle Bunlardan
kazas
büyük mevleviyet (taht) kaddan bulûğ yaşı sayılan on dört, on beş
hocası ve bazı
onlara da istanbul
şeyhuUslâm
oğullan
rüûsu verilmesi mülâzemet
kanun
ve
nöbete
girmeden birden bire ehliyeti haiz müderrislere verilecek Hâriç
müderrisi
derecesine
çıkaniddar
ve
bir müddet
olan sonra
kanunun tebdiliyle bunlann Dâhil müderrisi olmalan kabul olundu. Pâdişâh hocalanmn oğullan da Dâhil medreselerinden
birisinin
müderrisi itibar olundu. Kazasker oğullan kırk akçeU ve İstanbul kaddan oğullan da yirmi beş veya otuz akçelik {Hâşiye-i
tecrid ve
Miftah)
buralan
medreseleri
müderrisi
oluverirlerdi.
Halbuki
senelerce ders görüp uzun müddet mülâzemet ve nevbet bekle-
' I I I . Selim zamanmda Sa/ranbolulu İ z z e t M e h m e d Paşa sadr-ı âzam olunca teşrifat mucibince müstehiklere kırk adet mülâzemet verilmesi kanun olduğundan sadr-ı âzanun arzusiyle ehliyetsizlere verilmemesi için ulemadan bir kaç kişi mümeyiz tâyin edilip taliplerin arasmda imtihan yapdmıştı( Vak'anüvis Halil bey tarihi, s. 9). ^ Nimeti Efendi kanunnamesi (Kütüphanemizdeki nüsha), s. 47. * Hammer tarihi (Ata Bey tercümesi) c. VIII,
s. 37.
M Ü D E R R İ S L İ K İÇİN MÜLÂZEMET V E N E V B E T
49
dikten sonra yirmi beş ve otuz akçe ile müderris olanların yerleri idi; hattâ eskiden buralara aym evsafı haiz olanlar birden ziyade ise aralarında
imtihan
yapıbrdı^. RumeU ve
Anadolu
kazas
kerleri büfiil kazaskerhkte bulundukları zaman kanun üzere her altı ayda bir kere mülâzemet verirlerdi; bu yüzden iltimash bir çok eehele ilmiye
mesleğine
girerlerdi^.
B u bol bol mülâzemet
yüzünden medrese tahsili görüp müderrisliğe geçmek
isteyenler
uzun zaman bekliyorlardı; çünkü medreselerin adedi kâfi gelmi yordu. Bundan dolayı dereceleri tasnif edilmiş olan medreselerin mevcut dereceleri mecburen değiştirilerek müderrisler yerlerinde terfi ettirihyorlardı; meselâ Hariç olarak Dâhil İlmiye
medresesi müderrisi yerinde
müderrisi oluyordu. sımfımn
bozukluğunu
düzeltmek için X V I I I . asır
başlarında vezir-i âzam Damad (Şehit) Ali Paşa bazı teşebbüs lerde bulunmuştur; buna
dair Raşid
şöyle
diyor * :
"Tarik-i ulemada mülâzemet hususu bir az zamandan beri nizamsız olarak ehil ve nâ-ehle
bakdmayıb salây-i âm olmağla
kudret-i maliyesi olanlar beyninde müzayede ve her kim ziyade akçe verir ise amn muradına müsaade olunub vilâyet-i Anadolu'da olan haşerat çift bozarak bir kaç akçe peyda ettiği saat anınla bir mülâzemet iştira edib kat-ı tarik etmeleriyle cebele iş görüb mülâzemet arzusanda bulunan erbab-i
istihkaka var muîd
ve
muzaf ol sözüyle rah-i ümitlerine sedd-i sedid çekilir idi" mütalâasım yürüttükten
sonra ilmiye mesleğinin
ıslahı için rikâb-i
hümayun kaymakamhğına gönderilen hatt-ı hümayım
suretini
kaydetmektedir : Sen ki Kaimmakamımsın Tarik-i ulemada ehil ve nâ-ehle bakdmayıb keseret-i
mülâ-
'• Z e k e r i y a E f e n d i , İstanbul'da Eski Ali Paşa müderrisliği münbal ol duğu zaman kırk akçeli medrece mazullerinden beş kişi ile ulemadan müteşekkil bir heyet huzurunda imtihan olup muvaffak olduktan sonra bu medrese müderris liğine tâyin edilmişti {Atayî, s. 323. Z e k e r i y a E f e n d i sonradan şeyhülislâm olmuştur. » Raşid tarihi, c. IV, s. 50. » Raşid, c. IV, s. 47, sene 1127. * Bu sırada sadr-ı âzam D a m a d A l i P a ş a Mora seferinden ve Padişah Edirne'de bulunduğundan hatt-ı hümayun sadr-ı âzam vekili olan rikâb-i hümayun kaymakamma hitabendir. timfyt Ttşkilâlı,
50
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
zemet verilmek ilm-i şerifin adem-i rağbetine mezelletine
bâis
olmağla fi-mâbâd bî-vech bahane ile mülâzemet verilmeyib ancak medaris ve mevleviyette mansıb ve hareket vukuunda vaz-ı kadimisi ne ise geldikte
mûtad üzere verilecek
veyahut
bir müstahikka
mülâzemetlerin
mülâzemet
vakitleri
verilmek
iktiza
ettikte şöhret-i şayiası, kaç yaşında olduğu ve kimden okuduğu ve ne okuduğu efendi dâimizin (şeyhülislâmın) malûmı olub ve işareti olduğu malûmun olduktan sonra rikâb-i kâm-yâbıma arz eyliyesin ve mülâzemet arz olunan,
ulema-zâdeden ise
ancak
kimin oğlu olduğu arz olunmak kifayet eder, kaç yaşında olub ve ne okuduğunu ilâma hacet yoktur" Bu hatt-ı hümayunla mülâzemet usulü ıslah edilmek isten mekle beraber ulema oğullan hakkında eskiden beri devam edip gelen kanuna dokunulmaması ve yalmz ulemadan kimin oğlu olduğu sorularak yaşımn ve tahsil derecesinin sorulmaması imtiyazb
cahil
ulema-zâde
devamım
sınıfının
mucip
olmuştur.
Bu hatt-ı hümayun mucibince mülâzemetlerin tahsil görüp medreseden yetişmişlere verilmesi hususundan başka ikinci bir hatt-ı
hümayunla
istenilen
malûmat
da
mülâzemet
almdıktan
hususunda
sonra
şeyhülislâmdan
şeyhülislâm,
kazasker
ve
diğerlerinin bol miktarda verdikleri mülâzemet usulü de tahdid edilmiştir. Yine bu hususa dair Raşid tarihinde (Tertib-i nizam-ı mikdar-ı
mülâzemet)
*'Zikri
mürur
başhğiyle
eden
şöyle
denihyor ^ :
mülâzemetler hususunun
keyfiyyetine
verilen nizam gibi kemiyyetine dahi intizam verilmek murad-ı hümayun olub aded-i mûtad sualini mutazammin
şeyhülislâm
efendiye hitaben hatt-ı hümayun sadır olmağm kadimü'l-eyyamdan hem teşrif nanuna ibtidây-i nasbiarmda ve velâdet-i hümâyun vukutmda şeyhülislâm olanlara onaltı ve sadr-ı Ruma sekiz ve sadr-ı Anadolu ile Nakibüleşrafa altışar ve hekimbaşı ile imam-ı sultaniye dörder ve Mekke-i Mükerreme ve Kudüs-i şerif
kadısı
olanlara beşer ve şeyhülislâm efendiler işaretiyle murad olunan mertebeye
müstakıllen
hazretlerinin
mülâzemetler
verilirdi. V e
şeyhülislâm
Sultan Bayezid medresesinden — çünkü
lâmlar Bayezid medresesi 1 Raşid tarihi, c. IV, s. 48. * Raşid tarihi, c. IV, s. 49.
müderrisi idiler- altı
şeyhülis
ayda bir kere
MÜDERRİSLİK
İÇİN
MÜLAZEMET
V E NEVBET
51
muid ve muzaf \na iki miİlazenıet ^ ve sadreyn efendiler dahi her altı ayda bir kere tezkerecilik teşrifi namiyle bir mülâzemet ve müderris efendiler tekmil-i devre-i mûtade-i tedris edince musda-i sahndan, sahna ve andan altmışlıya ve musüa-i Süleymaniye'den Süleymaniye'ye ve andan mansıb oldukta birer mülâzemetlerin iade namiyle bir müderris molla olunca dörder mülâzım yazar deyu şeyhülislâm M i r z a E f e n d i hazretleri cevab yazdıkta fîmâbâd zikrolunan mülâzemetlerin
bir hadd-i mûtedUe
tenzil
olunmak bâbmda sadır olan hatt-ı hümayundur ki zikrolunur" dedikten sonra bunun suretini kaydediyor : "Sen ki Kaimmakamımsın, Ârzolunan mülâzemet defteri manzur-i hümâyunum oldu; şeyhülislâm efendiler nasbmda üç mülâzemet ve kazasker efen diler nasbında ikişer mülâzemet ve Sultan Bayezid medresesi danişmendlerine
senede
dörder
mülâzemet
ve
kazaskerlerin
müddet-i nasbiarmda tezkereciUk namiyle ancak bir mülâzemet ve medreseden sahna varanlara birer ve sahndan ibtida-i altmışhya varanlara birer ve Süleymaniye'ye varanlara birer ve Süleyma niye'den mansıb olanlara (yani kadıhğa geçenlere) birer mülâ zemet verilsin ve mülâzemetler bir hadd-i muayyene tenzil oluncayadek bu vech üzere verilsin ve bundan ziyade arz olunmasm". Bu hatt-ı hümâyunu mütaakıp dört yüzden ziyade müder risin iadeden mülâzım yazdmak üzere medreselerinde derslerine
hizmet
devam edip müderrislere danişmend namiyle beşer
onar sene hizmet eden binden ziyade danişmendin mağdur ola cakları Pâdişâha arzedilmesi üzerine yine eskisi gibi her müderris mansıb ahnca yani bir üst medreseye terfi edince dörder mülâzım yazmaları usulü ibka edildi^
ve bu
arada
Edime ve Bursa
medreselerindeki mülâzemetler de kaldırıldı. Bu hatt-ı hümâyunları mütaakıp sadaret kaymakamı M e h m e d P a ş a Şeyhülislâm M e n t e ş - z â d e A b d ü r r a h i m E f e n d i ' y e 1 Şeyhnlislâınlar, vakfiyesi mâcibince Sultan Bayezid medresesi mfiderrisi idiler. Altı ayda bir kere medrese muîd'iyle muzaf denilen muid yardımına (Asistan) yani iki kişiye ve senenin diğer altı aymda da yine muîd ve muzaf tâyin edilmiş olan diğer iki zata verilecek mülâzemet dörttü. Hatt-ı hümayundaki kayıt bunlara aittir. « Rofid tarihi, c. İV, s. 5 0 , 5 1 .
52
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
ısrar ederek on yaşını henüz geçmiş olan oğluna Dâhil müderris liği almağı Mora
Ali
Paşa
seferinden döndükten sonra bu münasebetsiz hah
ihmal
etmemişti.
Sadr-ı âzam
Damad
haber
alınea pek ağır ve acı sözlerle şeyhülislâmı hırpaladığı cuğun adını da müderrislik
gibi ço
defterinden sildirerek yerine lâyik
olan birisim tâyin ettirmiştir^. Bu hatt-ı hümâyunun tatbiki bir müddet devam etmiş ve 1. M a h m u d
zamanında
şeyhülislâm
zamanmda 1163 Cemaziyelâhır Ue mülâzemet işinin müderrislik hümâyun I. afif
ve
sadır
Mürteza
(1750 Nisan)'da
verilmemesi
Efendi
yine medreseler
tanzim ve ıslahı ve ehliyeti
mülâzemet
hakkmda
olmayanlara bir
hatt-ı
olmuştur^'*.
Mahmud
ve dürüst
olan
bozulmuş
bir
Anadolu kazaskeri
zat
olan ilmiye
olan
Seyyid
sımfımn
ıslahı
Mürteza
iken şeyhülislâm yapmıştı.
için
Efendi'yi
Filhakika
Mür
t e z a E f e n d i bu hususta hatıra göniUe bakmıyarak epi faaliyet gösterip bir dereceye kadar muvaffak oldu ise de yüksek ilmiye rütbesini haiz ulemamn evlâdı olan zadegan sınıfımn
mürettep
tahsil görmeden müderris olmaları usulünü kaldırmağa muvaffak olamamıştır 1 RaşU tarihi, e. IV, s. 169, sene H . 1127 fI715 ^ tzzî tarihi, varak 228.
M).
» 1202 H. (1788 M.) de sefere gitmekte olan Sadr-ı âzam K o c a Y u s u f Paşa'nın Şeyhülislâmın oğluna yüksek bir müderrislik verilmesine müsaade edilmesi hakkmda I. A b d ü l h a m i d ' e bir takriri: "Şevketlû, kerametlû, kudretlû Velinimetim efendim Pâdişâhım Meşihat-i islâmiyye mesnedinde kaim olan duacılarımn evlâdları medreseleri ötedenberi bir kaç rütne ilerüce terfi âdet olub ancak halen mesned ârây-ı fetva olan semahatlû Efendi dâîleri akran ve emsali meyanmda kemal-i akl ve eveb ve iffet ve fart-i hicab ve haya ve kanaat Ue mevsuf, olmak hasebiyle bu ânedek hakkmda sünuh eden birr ü atıfet ve mekâtim ve re'fet-i şahaneden vücuhla mahcub ve şerm-sar olduğundan bu bahta izhar-ı teeddüb ve iffet ve ibrâz-ı şermü-bicab ve teşekkür ve kanaat edib yüz yıl dursa mahdumı hakkmda ol makule adeti kal u kaleme getiremiyeceği nümayan olduğuna binaen kariha-i sahiha-i husrevânelerinden olarak müşarünileyhin mahdumları medresesi bir kaç mertebe terfi buyurulur ise her veçhile kendûlere bais-i tezayüd şevk ve habisi olub kavmi beyninde derkâr olan nüfuz ve itibarı bir kaç mertebe aşikâr olacağı...." Bu takride derkenar olarak Y u s u f Paşa: "Bu hususu Der-i saadette arz edecek iken sefer gaUesiyle unutulduğu"nu kaydetmiştir. Takririn üzerine I.
M Ü D E R R İ S L İ K İÇİN M Ü L Â Z E M E T V E N E V B E T
Yukarıda bahsettiğimiz Mülâzemet defterine
53
kayıd sureti
şöyledir. Mevlâna Mehmed b. Abdullah İstanbul Mevlânay-ı mezbur hâlâ sadr-ı fetva olan şeyh-i meşaph-i islâm
Abdullah
efendi
hazretlerinin
talebe-i
kiramından olub
1122 Şevvalinde piraye-bahş-i mehd-i vücud olan şehzâde-i Civan-baht sultan Abdülmelik
hazretlerinin velâdet-i hümayunları
cihetiyle sâdır olan hatt-ı hümayun mucibince bâ-işaret-i hazret-i şeyhülislâm teşrifen on kabul buyrulduğu def'a-i
üçüncü olmak üzere
sâlisemiz
mülâzemete
defterinde mastur ve mu
kayyettir ^.
A b d ü l h a m i d : "Gerek mülakatımızda ve gerek tahrir-i hümayunda mukaddem yazmıştım; bu defa elbet emrim ısdar ve nizam veririm. Heman Allahü teâla ilâ âhırü'l-ömr mesned-i fetvada karar nasib olmuştur. Tamam yerini bulmuş bir zat-ı şeriftir" hatt-ı hümayuniyle Şeyhülislâm hakkmdaki teveccühünü gös termiş ve tabu oğlunun medresesini yükseltmiştir (Başvekâlet Arşivi, Hatl-ı hümayun vesikaları, sandık 7, hatt-ı hümayun Numarası \22), 1 Topkapı saray. Arşivi, Nr. 9351.
SEKIZINCI BÖLÜM
M Ü D E R R İ S L İ K Daha
yukanki
dersleri sırasiyle
bölümde
görüldüğü
mülâzemet ve kazasker defterine geUnce en aşağı
üzere
medreselerdeki
görüp danişmend olan talebe, bundan sonra kayıt
derecedeki Hâşiye-i
liklerinden birisine tâyin
olunarak nöbet
sırası
tecrid medresesi müderris
olunurdu. B u ilk medrese müderris
likleri yirmi ve yirmi beş akçe yevmiyeli idi. Eğer medreseden mezun olup müderrislik için nöbet bek leyen danişmend askerî sınıfa
geçmek isterse
kendisine yirmi
bin akçe ile zeametin ilk derecesi verilirdi^. Hâşiye-i
tecrid müderrisi
olan zat terfi edince bir derece
yüksek olan otuz, otuz beş akçe yevmiyeh Miftah medreselerinden birinin müderrisliğine ve daha sonra kırkh. Hâriç elli medreseleri müderrisUklerine yüksehrdi. Bu Kırkb ve Hâriç eUi medreseleri, Anadolu'da kız
ve
beylik
ailelerinin
kurmuş olan yaptırmış
hükümdarlarm veya
olduklan
onlann
medreselerdi*.
Kırklı
medreselerinde kelâmdan mevakıf şerhi, makasıd şerhi ve Hâriç elli medreselerinde ise başhca Hâriç
fıkıhtan hidaye tedris edilirdi'.
elliden terfi eden müderris Dâhil müderrisi olurdu.
Dâhil medreseleri içinde en önemlisi Fatih'in yaptırmış olduğu sekiz Tetimme medreseleri idi. B u Dâhil medreselerinin yolu Sahn müderrishği olduğu için bundan dolayı bu Dâhil Mûsila-i
medreselerine
Sahn da denilirdi. Dâhil elli medreseleri şehzadelerin,
şehzade vahdeleriyle
Pâdişâh kızlanıun
ve
Pâdişahlann
yap
tırmış olduklan medreselerdi*. 1 Kanunnâme-i Al-i Osman, Fatih hanurmâmesi (Tarih-i Osmanî Encü meni, a. 21). • Âli, Kûnkü'l-ahhar (baatlmamış birinci cild), s. 24 (Kütüphanemizdeki nüsha) * Kâtip Çelebi, Cihannüma, s. 688. * Âli, Künhü'l-ahbar (basılmamış birinci cild), a. 24. Mûsila-i sahn müderris liği hakikatte dâhil medreselerinden ise de Sahn-ı semana talebe yetiştirdiği için derece ve rütbe itibariyle Hareket-i dahil müderrisliğinden yüksekti.
56
OSMANLI D E V L E T l N Î N İ L M Î Y E
Müderris kudret
ve kabiliyetim
TEŞKILATI
gösterecek
olursa Sahn-ı
seman medreselerinden birisine terfi eder ve bu suretle profesör olurdu. Fatih risliğe ilk
Sultan
M e h m e d ' i n kanunnâmesi
üzere müder
girecek olan mülâzmı, yirmi akçe Ue tâyin olunarak
medreseden medreseye beşer akçe artmak suretiyle eUi akçelik müderrisliğe kadar çıkardı^. Yavuz
Sultan
Fakat daha sonra
S e l i m ve K a n u n î
II. Bayezid,
Sultan
Süleyman
zamanlannda Altmışh medreseler de yapUarak^ yeni bir ka nunla medrese ve müderrislerin dereceleri Otuzlu, Kırklı, EUili (Hâriç eUili), Dâhil, Semaniye ve Altmışh olarak artmıştır. İlk
medrese
müderrisine Hâşiye-i
tecrid ve ikinci derece
müderrisine Miftah ve ondan daha üstün medrese Kırkb mü derrisleri denilip bundan sonraki medreseler müderrislerin rütbeleriyle malûm olurdu. Kırk akçe yevmiyeli olan Kırkb müder risinin rütbe ve derecesi yükseldiği zaman tbtida-i hâriç müder risi^
daha sonra
oradan hareket ettiği için Hareket-i
hâriç ve
onu mütaakıp tbtidâ-i dâhil ve arkasından Hareket-i dâhil mü derrisliği* derecesine
çıkar
ve sonra
Mûsila-i
sahn ve
Sahn
müderrisi olurdu. X V I . asır ortalarma kadar Ayasofya ve Eyüp medreseleri Sahn derecesinde sayUmış ise de bu asnn ikinci yan sından îtibaren ayasofya Sahn-ı seman'dan bir derece yüksek sayU mış ve Eyüp müderrisliği ise bazan Sahn'dan aşağı ve bazan beraber 1 Kanunnâme-i Âl-i Osman, s. 120, Şakayık zeylinde Ebû'l-Meyamin Mus tafa Efendi'nin müderrislik bayatmdan bahs edilirken onun yirmi, yirmi beş, otuz, Kırkb, Hariç ve Dahil ve daha sonra Sahn müderrisi ve ondan sonra Sahndan şehzade müderrisi ve oradanda Süleymaniye müderrisliğine terfi et tiğine göre jehzâde müderrisliğinin Şahından bir derece yüksek veya müsavi olduğu anlaşılıyor (Atayî, a. 511), ^ Âli (basılmamış birinci cild), s. 30. ' Şeyhnl-islâmin bir inhası (lbnü'1-emin tasnif,
tevcihat vesikaları
Nr.
1052) Maruz-i dâileridir ki kırktan mâzul Mehmed efendi dâilerine Cafer Çele bi medresesi ibtidâ-i hâriç ile inayet buyrularak rica olunur. Mine'd-dâi el-fakîr Mehmed afa anhu * Raşid tarihinde Hareket-i dâhil müderrisliğine ikinci denilmektedir (C. V, s. 117).
dahil rütbesi
MÜDERRİSLİK
ve yüksek
îtibar edilmiştir
B u tâyin
57
edilen
müderrislerin
iktidarma göredir. Fatih'in medreselerini
kanunnâmesi kazaskerler
mucibince Tecrid, Miftah ve Kırklı tevcih
ederlerdi''.
Sahn
müderrisi
olan bir zat isterse beş yüz akçe yevmiyeli taht kadüıklanndan birine -ki buna mevleviyyet Hâriç
ve Dâhil
denilirdi- tâyin olunurdu ^.
medreseleri müderrislerinin yevmiyeleri el
lişer akçe olup bunlar isterlerse üç yüz akçe yevmiyeli
kadılığa
gidebilirlerdi ve yine kanunnâmeye göre Hâriç ve Dâhil müder risleri arzu ettikleri takdirde nişancılığa ve defterdarhğa da geçe bilirlerdi*.
Sahn-ı
seman
müderrisleri merasimde
sancakbey-
lerinin üstünde yer alırlardı''. İçel denilen İstanbul, Edime ve Bursa şehirleriyle etraf ve mülhakatmdaki medrese müderrislerinden yirmi akçeli bir mü derris kaddığa geçmek isterse kırk beş akçe yevmiye ile tâyin olunurdu Müderrisler, okuttukları derslerden herhangi bir bahis üzerine talebelerine münazara yaptırırlar ve neticede iki taraf arasında hakem olup mütalâalarını söylerlerdi; her bir müderrisin talebe lerinden
(muîd)
denilen
yardımcüan doçent veya
(asistanları)
' Fâtih'in kanunnâmesinde "Sahn'dan bej yüz akçe Ue kadUiğa vusul bulur ve Ayasofya medresesinden dahi kezâlik böyle vusul bulur" kaydından, Sahn-ı Seman Ue Ayasofya müderrisliğinin aym derecede olduğu anlaşüıyor. Fakat X y i . asrın ikinci yansmda Ayasofya'mn derecesi Sahn'dan yüksek ve Eyüp müderrisliği ise Sahn'dan aşağı Dâhil ve bazan Sahn'dan yukarı itibar olunmuştur. Meselâ 1013 H . (1604M.)'de Eyüp müderrisinin derecesi altmış akçe den tenzU olunarak Sahn payesine indirilmiş ve sonra da Sahn'ın üstünde tutul muştur (Atâyî, s, 594, 749). Bu şekU, müderris adedine ve onlara derece bulmak itibariyle zaman zaman tebeddüle uğradığım göstermektedir. Bazan bulunduğu medresenin derecesi yükseltilmek suretiyle bir müderrislik derecesi arttırılmış olduğu gibi diğer bir müderrisin tâyininde de o müderrisin rütbesine göre hal-i aslisine indirilirdi . ^ Âh, Künhü'l-ahbar (basılmamış kütüphanemizdekibirinci cild), s. 24. ' Kanunnâme-i Âl-i Osman s. 20. « " " " s. 14, 20. » " " " s. 20. • ; Âli, c. I, s. 36. "İçel îtüjarî İstanbul ve Edirne ve Bursa medarisine ve bunlarm havalisindeki kasabatta vâki medarisin güzidelerine mahsus olur.."
58
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E TEŞKİLÂTI
vardı. Müderris vefat edecek olursa talebeleri
aynı
derecedeki
diğer bir müderrisin dersine devam ederlerdi^. Kanuni
Sultan
S ü l e y m a n , ismine mensup olan Süley
maniye medreselerini yaptırdıktan sonra medreselerde ve müder risliklerde değişiklik yapıldı. Elli dahil müderrisliğinden Sahn-ı seman müderrisliğine ve oradan da Altmışlı ve daha sonra Süley maniye medreselerinden birine geçilir ve buradan Şam,
Halep,
Bağdad kadılıklarına geçilir ve pek ziyade fazi ve kemali olanlar da Bursa,
Edirne ve İstanbul
kaddıklanndan
birisine
tâyin
olunurlardı *. Daha sonraki tarihlerde medrese adedinin artması üzerine medrese dereceleri de değiştirildi; bazı medreseler bilfiil seman'da
Sahn-ı
müderris olmayanlara Sahn-ı seman payesi ile tevcih
olundu ve diğerleri de böyle değişikliklere tâbi tutuldu; Sahn-ı seman'dan sonraki medrese dereceleri Süleymaniye medreselerine göre ayarlandı'.
Sahn
müderrisUği bir zamanlar en son yüksek
müderrislik iken Süleymaniye medreselerinin yapdması üzerine -aynı zamanda müderris cihetinden de- ehemmiyetini kaybetti. Sahn-ı
semana kadar çıkmış olan bir müderrisin derecesi
artınca oradan Ibtida-i altmışlı ve sonra Hareket-i altmışlı, Mûsila-i Süleymaniye, Süleymaniye ve en son Dârü'l-hadîs müderrisi olurdu; bilmünasebe daha yukanda beşinci bölümde Süleymaniye medre seleri
kısmında
Mûsila-i sına
görüldüğü
Süleymaniye
Hâmise-i
üzere X Y I I I . asnn
medresesi ile Süleymaniye
Süleymaniye
adiyle bir medrese
ilk
yansında
medresesi ara derecesi
daha
1 Şakaytk tercümesi (Mecdî), s. 136, 155, 160. ' Â l i (Basılmamı; birinci cUd), s. 23 - 24. ° Bu derece münasebetiyle Şeyhulislâmm bir arizası : Mâruz-ı dâileridir, Mûsda-i Süleymaniye ile Selanik'te Ahmedbey müderrisi S ü l e y m a n E f e n d i , yerinde Süleymaniye itibar olunub ve tstanbuPda ibtida-i hariç ile odabaşı sabık Ömer Ağa der mescid-i Ma/ımud £/«ndi müderrisi t s h a k E f e n d i dâileri yerinde ikinci hariç (yani hareket hariç) itibar buyrulmak rica olunur. Mine'd-dâi Mehmed afa anbü Sadr-ı âzam şeyhuUsIâmm bu inhasmı pâdişâha arz ile iradesini aldıktan sonra şeyhulislâmm takririnin üzerine.. "Sah. işaretleri mucibince tevcih olunmak bu yruldu îî sene 28 c (Cemaziyelâhır) 1115" kaydiyle inhaıun ka bulünü bildirdi (Emîri tasnifi, Ahmed sâlU vesikaları, Nr. 2443^.
MÜDERRİSLİK
konulmuş ve bu tertip kadar devam
Osmanlı medreselerinin
ren
arz
etmeleriyle
Hâşiye-i
rinin
tâyinleri
evvelce
kazaskerlerin
Pâdi
yapıhrken X V I . asır ortalarından itiba
tecrid, Miftah
kazaskerler
tâyinleri
kaldınlmasına
etmiştir^.
Bütün müderrislerin şâha
59
ve
ve Kırkh medreselerinin müderrisle
daha yukan medreselerin
şeyhulislâmm
sadr-ı âzam vasıtasiyle
müderrislerinin inhası
üzerine
olmıştır. Müderris tâyini
hakkmda bir fikir vermek için
lâmın, sadr-ı azama yazması ve
onun tarafından da
şeyhuhsPâdişâha
arzolunarak iradesi abndığına dair bir takrir ile telhis suretlerini aynen
aşağıya
yazıyorum :
Şeyhuhslâmın, sadr-ı
azama, mü
derris tâyini hakkmdaki takrisi : Medrese-i Süleymaniye, Esmihan Sultan müderrisi M û h a r rem-zâde Halil sında
Mehmed
Efendi'ye
Efendi'ye,
Mûsila-i
Mihrimah Sultan
Yeri Şah Sultan müderrisi
Süleymaniye ile. Yeri Edirnekapı-
müderrisi A h m e d
Efendi'ye
altmış
hareket-i misUyesiyle. Yeri Sahn müderrisi M e h m e d
Efendi'ye
altmışla.
Efendi'ye
Yeri
Yahya
Efendi
müderrisi
Ahmed
sahnla. Yeri, Efdaliye müderrisi A b d u l l a h E f e n d i ' y e Mûsila-i sahnla. Yeri Hasan Efendi müderrisi M e h m e d Ş e y h î dâhil hareket-i misUyesiyle. Yeri
Efendi'ye
Hüsamiye müderrisi M e h m e d
E f e n d i ' y e dâhil ile. Yeri Şeyhulharem müderrisi Ö m e r
Efen
di'ye hâriç hareket-i misUyesiyle. Yeri Kırkdan munfasıl
Şeyh
Mehmed
E f e n d i ' y e hâriç elU ile.
Medrese-i Bekir
Dârü'l-hadîs
Sinan
Paşa
sahn
müderrisi
Ebû
E f e n d i ' y e altmışla. Yeri Nişancı Mehmed Paşa müder
risi A b d u l l a h Lütfullah
E f e n d i ' y e sahnla. Yeri Haydar Paşa müderrisi
Efendi'ye
mûsila-i sahnla. Yeri Üsküdarda Rum
^ MüderrİBİerm çoğalması medreseleria derecelerinin değiştirilmesine sebep olmuştur. Meselâ X V I . asırda Mûsdâ-ı sahn müderrisliği pek mahdud iken X V I I . asırda Sahn-ı seman müderrislerinin adedi kırk sekiz ve daha sonra da bir misli artmıştır. 1300 H . (1882 M.) muayyen bir kadrosu olmayarak miktarı artıp eksilen îbtida-i hâriç müderrisliğinden sonra muayyen kadrosu olan Horeket-i hâriç müderrisleri kırk ve Ibtida-i dahil kırk sekiz, Hareket-i dâhil müder risleri otuz iki, Mûsda-ı Sahn seksen sekiz, Sahn-ı seman sekiz, tbtida-i altmışlı kırk sekiz ve Hareket-i altmışh medreseleri otuz iki idi {Ankara Vilâyeti Salna mesi sene: 1300 H).
60
OSMANLI D E V L E T Î N l N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
Mehmed Paşa müderrisi H ü s e y i n Yeri
Çekmece'de
Abdüsselâm
E f e n d i ' y e mûsda-i şahınla.
müderrisi
Yusuf
Efendi'ye
dâhil hareket-i misliyesiyle. Yeri Hâmid Efendi müderrisi M e h med
E f e n d i ' y e dâhil ile. Yeri Sayyadhaşı müderrisi N û m a n
Efendi'ye Ali
hâriç hareket-i misliyesiyle.
Yeri kırktan münfasü
E f e n d i ' y e hâriç elli üe. Sadr-ı âzam bu inha dolayisiyle Pâdişâha aşağıdaki telhisi
arz ediyor : Faziletlû
ŞeyhuHslâm
Efendi tertib
ve işareti
mûeibince
tevcih ve ihsan buyrulmak bâbmda ferman şevketlû pâdişahımmdır. IV.
Mehmed
bu
telhisin
üzerine
(vech-i meşrûh üzere
verdim) hatt-ı hümâyuniyle tâyinleri kabul etmiştir. Bu takrire müderrislerin dereceleri başta gelen Dârü'l-hadîs hâriç olarak : Medrese-i
Süleymaniye,
Mûsda-i
Süleymaniye,
Hareket-i
altmışh, Ibtida-i altmışh, Sahn-ı seman, Mûsda-i sahn, Hareket-i dâhil, tbtida-i dâhil, Hareket-i hâriç, îbtida-i hâriç olarak tesbit edilmiş olup bunlardan daha aşağıda Kırkh, Miftah ve Tecrid medreseleri vardır; yine bu takrirde medreselerin ve
derece ile
hangi rütbe
verildikleri görülmektedir. Bu kayda göre X V I I .
asırdaki medreselerin dereceleri en yüksek ve son müderrislik olan Dârü'l-hadîs ile beraber on bir olup bundan aşağı Kırkb, Mif tah ve Hâşiye-i
tecrid müderrislikleri geliyordu. Takrirdeki (ha
reket-i misliyesiyle)
kaydı
müderrisin bir evvelki
maaşı ile nakline ait olup bunun terfü müderrislik
müderrislik derecesinin
artmasiyle yapılmış demekti.
XVI.
VE XVII. YÜZYILLARDA
MÜDERRİSLİK Şemseddin
YOLU
Ahmed
İÇİN B A Z I
isminde
KAYITLAR
bir müderris ihtida
yirmi
akçe ile Burso'da Molla Hüsrev ve yirmi beş ile MoUa Yegân, otuz Ue taşlık müderrisUklerinde bulunduktan sonra kırk akçe Ue İstanbul'da Davud Paşa müderrisi olup üç sene sonra yerinde derecesi arttırUarak elli akçe ile yine orada kalmış ve daha sonra Mihrimah Sultan müderrisi oradan Sahn-ı seman müderrisliğine ve Sahn'dan altmış akçe Ue Ayasofya ve sonra Sultan Selim müder-
MÜDERRİSLİK
risliklerine
geçerek
61
buradan da Medine-i Münevvere kadüığına
gitmiştir^. A l â ü d d i n isimli bir müderrisin tercümeihalinde de evvelâ Hâşiye-i
tecrid
müderrisliğinden
otuzla
İnegöl, kırkla
Davud
Paşa, elli Ue Trabzon'da Sultan müderrisi ve oradan Manisa müderrisi ve Müftüsü ve onu mütaakıp Sahn-ı seman ve arka sından
altmışla
Ayasofya
müderrisi
olduktan
sonra
Bağdad
kadısı olmuştur^. Keza
İvaz
Efendi'nin
tercümeihalinde : R ü s t e m
mensuplarından olduğu için paşasının iltimasiyle Hâşiye-i
Paşa tecrid
müderrisliği yapmadan bir rütbe üstün olan otuz akçelik müder risliğe getirilmiş sonra sırasiyle kırkla Davud Paşa
müderrisi
olup birkaç gün sonra yerinde terakki ile Hâriç müderrisi olmuş ve yine aym derece ile efendisi Rüstem Paşa medresesi müderris hğine tâyin edilmiş ve sonra terfi ile Haseki Sultan müderrisi, Sahn müderrisi ve altmışh Muradiye müderrisi, Ayasofya mü derrisi,
Süleymaniye
müderrisi,
Edirne'de
olduktan sonra Bursa kaddığına tâyin Feyzullah
Sehmiye müderrisi
edilmiştir'.
Efendi'nin tercümeihalinde : yirmi beş akçe
ile Hatice Hatun müderrisi ve sonra pâye-i selâsin ve erbain ile (yani otuz ve kırk akçahk medreseler) müderrislik ederek kırk akçe müderrislikten mâzul iken eUi akçahk Hâriç
medreselerin
den Mihrimah Sultan müderrisi olmuştur*. Daha yukanda Ş e m s e d d i n
A h m e d E f e n d i ' d e n bahsedi-
Urken görüldüğü üzere bir müderrisin medresesi
değiştirilmeden
aynı medresede müderrishk derecesinin yükseldiği görülüyoy. Yine bunun gibi 996 H . (1588 M.)'de Kalenderhâne müderrisi R ı d v a n E f e n d i aym medresede Sahn müderrisUği payesi almış ve buradan da Edirne'de İkinci Bayezid medresesi müderrisliğine terfi et tirilmiştir*.
Müderris
adedinin
Şakaytk zeyli, Atayî, s. 108. s. 109. s. 291.
"
'
-
s
.
540.
s. 510.
ve
terfi
edeceklerin
ziyade-
62
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
ligine göre daha böyle yerinde dereceleri yükseltilen müderrisler görülüyor^. Bir müderris kanun üzere Sahn-ı seman'dan sonra altmışlı müderrisliğine ve oradan da K Y I . asnn
ikinci
yansında Sü
leymaniye müderrishğine geçmek îcap ederken bazan kanuna aykın olarak Sahn-ı seman'dan doğrudan doğruya Süleymaniye müderrisliğine Mahmud,
terfi
ettirihrdi;
Sokullu
meselâ
Mehmed
ulemadan
Paşa'nın
Bedreddin
hocası olduğu için
Sahn müderrishğinden Süleymaniye müderrisliğine geçirilmişti *. Bilmünasebe yukanda görüldüğü gibi müderrislerin dereceleri gibi medreselerin de dereceleri değiştirilebİUr; meselâ Kırklı bir medrese Hâriç, Hâriç medrese Dâhil olabilirdi; bu hal müderris adedinin medrese adedinden çok olmasmdandolayı idi. Meselâ 1033 H . (1623 M.)'de Hâriç medreselerinden olan Mehmed Paşa medresesi müderrisUği Dâhil medreseleri arasına almarak Sahn-ı seman medreselerine mahreç olmuştu*.
Yine
böylece
elU akçe
ile Selçuk Sultan müderrisUği 979 H . (1571 M.)'de kırk akçeUk müderrisUğe indirilmişti *. Ve yine Dâhil
medreselerinden Soğuk-
kuyu (Piri Paşa) medresesi de Hâriç müderrisUğine tenzil olun muş* ve Bahkesir'deki
Yddınm
Bayezid müderrisUği Hâriç
derecesinde iken pâye-i sahn (dahü) İtibar edilmişti *. Bursa'da Kadri
E f e n d i medresesi müderrisUği kırkh müderrisUklerden
iken Hâriç derecesine çıkanimıştı ^. IstanbuVda
Şehzade medrese
si müderrisUği elU akçe iken 955 H . (1548 M.)'de altmış akçelik olmuştu^ ve
keza
Sinan
Paşa Dârü'l-hadisi (Divanyolu'nda)
1032 Muharrem (1622 Kasun)'de ve Eyüp'te Zal Paşa (Şah Sultan)
medresesi
1028 H . (1628 M.)'de
altmışh
Sultam itibar
olunmuşlardı Şakayık zeyli, Atayî, s. 124 ve ftyhulislâmm bir irAaaı, Topkapı Arşivi Nr.
1639, iene 1192.
s. 124. "
s. 744. ». 18.
527. ». 558, "
». 491,
5. 14. "
"
"
s. 752,753.
MÜDERRİSLİK
63
Eyüp medresesi müderrisliği 994 H . (1586 M.)'de Sahn-ı se man'dan aşağı îtibar olunurken sonradan altmışlı derecesine çıkanlmış ^ ve bir müddet sonra Sahn'dan aşağı îtibar olunmuş ve bir ara da Elli, Âltmışb medreseler sırasma abnnuştır^. Medreselerin Dâhil, Hâriç itibar edilmeleri müderrislerin çokluğundan ileri gel mekte idi. Bu suretle Hâriç medreseleri ve müderrislerin rütbeleri Ibtida-i hariç ve ondan sonra bir derece yüksek îtibar edilen Hare ket-i Hâriç ve keza Dâhil medreseleri de Ibtida-i dâhil ve Hareket-i dâhil olarak ikişer kısma ayrdmıştır. Bu Hareket-i hâriç ve Ha reket-i dâhil medreselerine ikinci medrese de denilmiştir. Meselâ M e h m e d isminde bir müderrisin tercümeihalinde
pâye-i sahn
yani Dâhil medreselerinden olan Mahmud Paşa müderrisliğine ve oradan da Gazanfer Âğa payesine tahrik yani Hareket-i dâhil derecesine alınarak buradan da Sahn-ı seman medresesine geçtiği görülüyor ki bu kayıtlara göre Mahmud Paşa müderrisliği tbtida-i dâhil ve Gazanfer Ağa müderrisUği de Hareket-i dâhil demek oluyor^. Yine
bunun gibi
Zal Paşa sultam müderrisi
XVII.
asırda tbtida-i dâhil ve Gazanfer Ağa Hareket-i dâhil olup bundan sonra da Sahn
müderrisliğine
çoğaltdabilirse de bu kadan
geçiliyordu*.
B u misaller daha
kâfi görülmüştür.
Kırk medreselerinden sonra Hâriç, Dâhil ve Sahn müderris lerinin yevmiyeleri hep eUişer akçe ise de aralarında rütbe ile derece farkları olduğu gibi Sahn-ı seman'dan sonraki medrese lerin de Süleymaniye müderrisliklerine kadar yevmiyeleri
alt
mışar akçede olup fakat tbtida-i altmışh derece itibariyle Hare ket-i altmışhdan bir derece aşağı idi.
MÜDERRİSLERİN
İMTİHANLARI
Herhangi bir medresede münhal olup oraya aynı derecede birkaç müderris
talip olursa aralarmda imtihan yapılırdı. Bunun
için müderrislere herhangi bir mesele verilerek hem takrirleri dinlenir ve hem de o mesele üzerine bir risale yazdırdırdı. Bunu 1 Şakaytk teyli, Atayî, s. 573. »
"
"
"
s. 124, 129, 520, 573, 593, 749.
3. 744. «
». 748.
64
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
mütaakıp bir heyet tarafmdan tetkik edüen risaleden sonra kim muvaffak
olmuşsa münhal medrese
ona tevcih
edüirdi.
Müderrislerin imtihanlarmda kazaskerler de bulunup imtihan umum muvacehesinde camilerin birisinde yapdır ve tertip edilen sual medresenin ve müderrislerin dereceleriyle mütenasip olurdu. Meselâ 935 H.(1528 M.)'de Sahn-ı seman müderrisliklerinden birisi inhüâl ettiğinden bu müderrisliğe Sahn payesinde olan Edirne Dârü'l-hadîsi müderrisi Üsküblü İ s h a k ve Üç şerefeli (Edirne'de) müderrisi Ç i v i - z â d e
M e h m e d ve Bursa
Sultaniye müderrisi
I s r a f i l - z â d e - F a h r e d d i n Efendiler taUp olmuşlardı. Bunun üzerine RumeU kazaskeri F e n a r î - z â d e M u h y i d d i n ve Anadolu kazaskeri K a d r i Efendilerin huzurlariyle Ayasofya camiinde yapdan imtihanda usul-i fdcdıtan telvih ve tavzihten taan-ı râviden ve kelâmdan şerh-i mevakıftan itimad (el-Maksadü's-sâUs fî'l-îtimad) bahsine ve hidaye (fıkıh)dan
ribevaya dair^
sondan suallere cevaplar kaleme ahnmıştır. Bunlardan her biri sinin verdiği cevap görülüp kendilerine de gösterildikten sonra her bir müderris kendisinin verdiği cevaba dair aralannda müna zara yapmışlardır. Bunlardan Ç i v i - z â d e muvaffak olmuş ise de F e n a r î - z â d e M u h y i d d i n Efendi'nin, ceddi Molla Fenarî'ye karşı hürmetsiz hareketi sebebiyle hakkım kaybetmiş ve I s r a f i l z â d e surunu çalarak Sahn müderrisi olmuştur*. Yine seman
bunun gibi
966
Muhanem (1558 Ekim)'de
müderrisliği münhal olup yapdan imtihanda
Sahn-ı
kazasker
H â m i d E f e n d i ile A b d ü l k e r i m - z â d e bulunup tefsir, hidaye ^ Şakayık tercümesinde Hidaye'den riba bahsinin sorulduğu ve Âtâyi'de ise belagatten Miftahdan sual olunduğu beyan edilmektedir. Ben Şakayık tercümesinin kaydım tercih ettim . » Şakayık tercümesi, s 447, 448, 470 ve Atâyî s 134. Ç i v i - z â d e M e h m e d E f e n d i imtihanı kazanmış ise de telvihten (taan-ırâvi) bahsinde M o l l a Fenarî'nin bir kavlini ( J j kîle) ile irad ettiği ve bu hususta Fenarî-zâde Kazasker M u h y i d d i n E f e n d i ile münakaşa yaptığı için kazanmasına rağmen hakkım kaybetmiş ve hatta kazaskerin Pâdişâha şikâyeti üzerine cezalandınimasma irade sadır olmuş ise de vezirlerin şefaatleriyle Ç i v i - z â d e cezadan kurtulmuştur. F e n a r î - z â d e M u h y i d d i n Efendi'nin ümî kudreti yoktu ve ceddine verilen imtiyaz sebebiyle kırk akçe müderrislikten şöyle-böyle yetişmişti. Ç i v i - z â d e M e h m e d E f e n d i 945 H. (1538 M.) de şeyhülislâm olmuştur.
MÜDERRİSLİK
65
ve î b u Melek (usul-i fıkıhtan menar şerhi)'den^ verilen
mesele
üzerine risale kaleme alınmış ve neticede Sahn müderrisliği T o s u n Efendi'ye
verilmiştir^.
Hâriç
pâyesindeki
bir müderrislik için kırk akçeli müder
rislerden buraya talip olan dört müderris arasmda imtihan yapdmıştı'. Kösesi
B u imtihanda Mehmed
Abdurrahman
kazaskerlerden
E b u s s u u d ve M i r i m
Efendiler bulunmuşlar ve imtihanı K o n y a b
Efendi
kazanarak Hâriç
müderrisi
olmuştur*.
Yine kırk akçe müderrisHkten mazûl olup münhal bekleyen müderrisler
arasında Hâriç
medreselerden
Ali
Paşa
medresesi
müderrisUği için Zeyrek comiire'de imtihan açüarak kazaskerlerden Bostan-zâde
ve D ö k m e c i - z â d e ' l e r i n huzurlariyle
hidayenin
kitab-ı icaresinden üç taUp arasında imtihan yapdmıştrr*. I I I . Murad'm validesi de
Üsküdar'da
yaptırmış
Nurbânu olduğu
Sultan
991 H . (1583 M.)
küIUyesindeki •
medresesine
^ UBUI-İ fıkılıtan olan jl_^'^ljL. Menârü'l-envar, Hafızüddin Ömer Ne8efî'nin(vefatı701H. = 1301M.)olup bunu t b n Mel ek'ten başka bir çok ulema da şerh etmişler ve haşiyeler yazmışlardır.
' Şakayık zeyli, Atayî, s. 51 ve yine elU akçe yevmiyeli Rodos Sultaniye müderrisliği imtiham, s, 177. ' Şakayık tercümesi, s. 502. Müderrislerin kırtan yukan Hariç müderrisliğine geçmeleri çok zor olurdu; çünkü medrese az ve münhal bekleyen mâzul kırkh müderrisi çok olduğundan bir açığa kendisine güvenen bir hayli talip çıkardı. Bu hususta Vakanüvis Raşid'in aşağıya naklettiğimiz mütalâası dikkati calibtir (C. III, s. 119.) 1115 H. (1703 M.) senesinde Şeyhülislâm Efendi, Hâriç müderrisi olmak için nev bet bekleyen kırk akçeli müderrisler arasında imtihan yapmak isteyerek infisalleri on sekiz seneden aşağı olanlarm imtihana girmiyerek bundan yukan olanlarm imtihana girmelerini emretmiştir. R a ş i d E f e n d i bu tarihte kırktan mâzul olarak nöbet beklemekte ise de mazuliyet müddeti on sekiz seneden aşağı olduğu için imtihana girememiş ve imtihana girenler için şunları kaybetmiştir : "Bir kaç prinç furuşan dükkân, tahsil-i maaşlarmdan birer senbU ile kıyafet lerin tebdil edip hâriç doiyesinde meclis-i imtihana dahil ve dil-hah üzere muradlarma nail oldular. Filvaki o makule koltuğunda mutavvel (belâgatten )görünür bir kaç echel birer mâdumeye (eski defterde kayıtlı ismi var fakat binası yok olmuş medrese) tâyin olmalariyle bünyân-ı rağbet-i Uim münhedim oldu" diyerek imtiham, attar ve bakkallarm ne surettie kazandıklarım beyan ediyor. « Atâyî, s. 121. ' Atâyî, s. 526. Bu, Şakayık zeyli. Atâyî'de daha böyle misaller vardır. Ezcümle s 288 • Bu külliyye Cami, medrese, Dârü'l-hadis, Dârü'l-kura, imaret, hastahane ve mektep ile misafirler için handır (Hadikatü'l-çevami, c. II, s. 182). İlmiye Te^kMu, 5
66
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
altmış akçeli müderrisler arasmdan Ayasofya müderrisi Ş e m seddin
E f e n d i münasip görülüp Ramazan ibtidasmda En'am
suresinden
(J>°l
âyet-i
kerimesinin
tefsirinden
ders
takrir etmesi emredilmişti. Bunun üzerine her dereceden ikişer müderris davet olunarak Zilhicce ibtidasmda (16 Arabk 1583) akdedilen
mecUste
bu hususta
kaleme almış olduğu
okunup takdir olunarak kendisinin
Risale
iki, muidine de mülâzemet
verilmiştir ^. I I I . M e h m e d ' m validesi
Safiye
Sultan,
1006 H . ( 1 5 9 7
M.)'de medresesini yaptırınca ihtida E b û ' l - m e y a m i n M u s t a f a E f e n d i ' y e -ki daha sonra iki defa şeyhülislâm olmuştur- tevcih ettirerek En'am evveUnden ders tâyin olundu. Sahn pâyeh mü derrislerden N e f e s - z â d e ile Y a v u z Efendiler münazarayı idare ettiler. Yine her payedeki müderrislerden ikişer kişi Süleymaniye camiindeki içtimaa davet edilmişlerdi. E b û ' l - m e y a m i n M u s t a f a E f e n d i muidine,kendisine verilen dersi okuttu, bunun üzeri ne münazara yapddı muvaffakiyeti sebebiyle E b û ' 1 - m e y a m i n ' in talebeleri kazaskerlere ve sairlerine tevzi olunarak muidi de mülâzemete
nail olmuştu ^.
MÜDERRİSLİKTEN
KADILIĞA
GEÇMEK
Müderrislerden Hâşiye-i tecrid (yirmi, yirmi beş akçe yevmiyeh ilk müderrislik) müderrisliğinden itibaren en son müder risliğe kadar herhangi bir müderris derecesine göre bir kadıhğa geçebilirdi. (ilçe)
Yirmi ilâ otuz akça yevmiycH bir müderris
Kaddıklarına ^ elli akçe
yevmiyeli
akçelik sancak kaddıklanna* ve Sahn
müderris,
Kaza
yüz elli
müderrisleriyle Altmışlı
müderrisler mevleviyet tâbir olunan beş yüz akçeli Şam, Halep, Mısır
vesaire gibi eyalet kadıhklarma tâyin olunurlardı. X V I I .
asırda Sahn-ı seman müderrisUği eski ehemmiyetini
kaybettiğin
den bura müderrisleri her zaman büyük kadılıklara tâyin olun1 Şakayık zeyli, Atâyî, s. 441.
*
s. 512. s. 46, 56. 120. ».44, 52, 56; Âli (basılmamış birinci ciU), s. 27.
MÜDERRİSLİK
67
mayarak altmış akçe yevmiyeli müderrisler tercih
olunurlardı ^.
Bu hususta kadılık kısmında malûmat verilmiştir.
MEDRESELERİN
BOZULMASI
Daha evvelki tarihlerde müderrislik kanununa aykın tek tük yapdan
usulsüzlükler
istisna
edilecek
olursa
bilhassa X V I .
asır sonlarma doğru hem müderris kaUtesi itibariyle ve hem de tedrisat ve talebe cihetiyle medreseler bozulmağa başlamış ve seneler geçtikçe bu bozukluk artmak suretiyle devam etmiştir. Medreselerin
bozulmasında
olan matamatik, kelâm ve felsefe
tefekkürü,
faaliyete
getirecek
(hikemiyat) gibi akli ilimlerin
terk edilerek bunların yerine tamamen naklî ilimlerin kaim olması birinci
derecede
âmü
olmuştur.
X V I . asır
sonlarına
yakın
zamanlara kadar Osmanh medreselerinde ulûm-ı akliyeden i/m-i hikmet (felsefe) dersi okunup bu ilme dair Ş e m s e d d i n Fenarî,
Kadı-zâde-i
Müeyyed-zâde
Rumî,
Hoca-zâde,
Abdurrahman,
Mîrim
Ali
Molla Kuşçu,
Çelebi,
İbn
K e m a l ve K ı n a l ı - z â d e A l i Efendiler gibi X V . ve X V I . asır lardaki mütefekkir âlimler tarafmdan kıymetli eserler telif ediUp okutulduğu halde sonra bazı şeyhulislâmlarm telkinleri Ue hikmet dersi medreselerden kaldırUarak bunun yerine zaten mev cut olan fıkıh, usûI-i fıkıh ilimlerine geniş yer verilmiştir*. Bundan başka medreseler kanununa aykın olarak müdaha leler vukuu ve bir kısım ulema zadelere on beş yaşından evvel müderrislik rüûslan verilmesi, medreselerin inzibatı kalmayarak talebelerin para ve rüşvet Ue mürettep ulûm görmeden müderris olmalan ve buna mukabU bin müşkiUâtla medrese görüp
miUâzım
olmalanna
rağmen
UtimaslUann
derslerini
tâyinleriyle
bunlarm tâyin edilmemeleri ve bu suretle müdenisUğe gelenle rin rüûslanndaki kayıt gibi ^ » U U I | 1 ; ^ I Âlemü'l-ulemai'l-mütebahhirinden sarf-ı nazar orta derecede bUe ehliyeti haiz olmamalan medreselerin bozulmasında âmU olan diğer sebeplerdendir. » Kanunnâme-i Âl-i Osman, s. 20; Şakayık zeyli, Atâyî, s. 27, 39, 43, 115, 282, 288, 318. 323.
» Keşfü'z-zünun (Maarif Vekâleti tab'ı), s. 680.
68
OSMANLI DEVLETİNİN İLMİYE TEŞKİLÂTI Fatih
Sultan
M e h m e d , medrese ve müderris işine çok
dikkat eder, bazan derslere gider dinler, zeki olanları öğrenir, gerek aşağı medreselerde ve gerek tetimmelerde emsile (sarf) den itibaren Isfahanı diye meşhur olan kelâmdan ^ J l t e v a l i
şerhine
ve oradan usul-i fıkıhtan telvih ve tavzih derslerine varınca ders okuyan
müstaid
talebelerin
defterini
tutarak
yanmda saklar,
müderrishk ve kaddık münhal olunca bunlardan mülâzım olan ları tâyin ederdi 1, II.
Bayezid
zamanında Pâdişâhın müdahalesiyle
başladı. Bayezid, kendi kullarından
Zamiri
iltimas
mahlash H a m z a
N u r e d d i n ' i Sahn-ı seman müderrisi yapmak istemişti; kazasker Müeyyed-zâde
Abdurrahman
Efendi
bunun o
dereceye
kadar ilmi kudreti olmadığını söylemesi üzerine Padişah : —"Fünûn-i âhyeden okutmağa kadir değilse kâfiye (nahiv den) nin şerhlerinden
mutavassıt
nam kitaptan
kadirdir" diye mukabele etmiş ve tâyin Meşhur t b n rahman
ders
vermeğe
ettirmiştir*.
K e m a l , kazasker M ü e y y e d - z â d e
Efendi
mensuplanndandı;
Şeyhülislâm
Abdur
bulunduğu
sırada Müeyyed-zâde'nin oğlu A b d ü l v e h h a b E f e n d i ' y e iyihk etmek
isteyerek
bunun
için
kanun
hilâfına
Abdülvehhab
E f e n d i ' n i n kırk akçe yevmiyeh bir müderrisliğe tâyinini vezir-i âzam Makbul i b r a h i m Paşa'dan rica etti ve o da bunu kazasker Fenari-zâde
Muhyiddin
Efendi'ye
söylemişti;
halbuki o
tarihe kadar kırk akçe ile yekden müderrishk yalnız F e n a r i z â d e evlâdına mahsus olduğundan kazasker bu tevcihe yanaşmamakla beraber tamamen de red etmiyerek Efendi'yi Paşa
otuz
akçe
yevmiyeli
Abdülvehhab
Çandarlı-zâde
İbrahim
medresesine tâyin edip İbrahim Paşa müderrisi
Perviz
E f e n d i ' y e de kırk akçe ile Mahmud Paşa müderrisliğini tevcih eylemişti'. Bazı
pâdişâhlar,
saray
mensuplarının
tesirleriyle
hatt-ı
hümâyun göndermek suretiyle ehliyet ve kıdem aramadan bazı şahıslan, birden hyakatleriyle mütenasip olmayan müderrishk ve kadılığa tâyinlerim emrederlerdi. Ulemadan T a b i b ^ Latifi tezkiresi, s. 61. " Şakayık tercümesi (Mecdî), s. 3 4 7 . » Atâyî (Şakayık zeyli), s. 3 2 .
oğlu
Ehli
MÜDERRİSLİK
69
mahlaBİı bir zat, Gelibolu kadılığına ehliyeti haiz olmayan biri sinin tâyinini haber alması üzerine kendisi dururken böyle ehhyetsiz birisinin tâyinine hayret ederek o sırada Rumeh kazaskeri bulunan B o s t a n - z â d e ' y e şu kıt'ayı göndermişi. Bihamdillah zamân-ı devletinde
Temeyyûz ehli vü nâ-ehl olunurken
Bu kâr-i müşkili kime soralım
Şeriri
Gelibolu'da nâ-ehlin kazası
Aceb caiz midir ehli dururken?
fazida sen otururken
Ehlı'nin bu manzumesine karşı Bostan-zâde tâyin ettiği nâehlin Pâdişahm hatt-ı hümayuniyle olduğunu beyan yollu aşa ğıdaki manzum cevabı göndermiştir: Tecahül eyledin ey merd-i arif
Sual ettin cevabını bilürken
Gel insaf eyle ne itsin kazasker
Efendi
hatt-ı sultani
dururken
963 H . (1556 M.) senesinde Edirne'de Üç şerefeli medresesi mü derrisi D e r v i ş
E f e n d i vefat etmişti; bunun muidi olan M u h
y i d d i n E f e n d i ' n i n mülâzım olmasmı K a n u n i S u l t a n S ü l e y man'ın
oğlu
XVI.
Bayezid
rica
asır sonlannda
ettiğinden
medrese
isteği
talebeleriyle
durumları hakkında o devirde hayatta
yapılmıştır*. müderrislerin
olan müverrih  l i , beş
madde üzerine aşağıya hulâsa ettiğim mütalâalarda bulunmak tadır ki bu sözler o tarihlerdeki medrese ve müderrislerimiz hak kmda bir fikir vermeğe kâfidir. "Zamammızda
( X V I . asır
sonlannda)
müderrislerin
haf
tada dört derse devamlan ve danişmendlerin dersleriyle iştigal ve istifadeleri
muhal oldu" dedikten
sonra birinci
madde olarak
"müderris vardı ki ayda bir kere derse varmaz; nice varsun ki okutacak talebe bulunmaz ve bulunsa da kendusi ders vermeğe kadir olmaz. Bazılanna göre bu ihmal ve HyakatsizUğe sebeb, mevah-zâdelerin meydan almasıdır; bunlardan Pâdişâh bocalan, oğullan yaşı on dört ve on beşe geHnce ihtida eUi akçeh Dâhil müderrisi ve şeyhülislâm oğlu ise aym sinde elli akçah Hâriç müderrrsi (sonra o da Dâhil müderrisi olurdu), kazasker oğullan ihtida kırkar akçe medrese müderrisi ve taht yani eyâlet kaddan oğullan ise yirmi beşU ve otuzlu medreselere hiç sıra beklemeden küçük yaşta müderris oluverirlerdi." Ali ~ ^ Atâyî (Şakayık z^li), s. 446. 2 Mühimme defteri, Nr. 2, s. 13.
bu gibilere :
70
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E TEŞKİLATI
"Tartk-i tahsilde kendûlere hareket lâzım olmayıp yani hiç bir medresede sıra tahsüi görmeden beşikte iken mülâzım, söz söy lemeğe ve
kudreti
buluğ yaşına
olduğu
zaman müderrisUk
almağa
yol
açdır
gelince mollahğa (büyük kaddığa) doğru
yol
alır, tıraşı gelinceye kadar, menasıb ve medarisi dolaşır ve traşı geldikten sonra beş yüz akçe mevleviyete ulaşıb ve nadiren eline kitab alsa bile o da muhazarat, cönk ve gazeliyattan ibaret kahr" diyor. Yine  l i ' y e
göre aym
asır sonlarında
bozukluğun
ikinci
sebebi bu mevali-zâdelerin pek kısa zamanda elde ettikleri derece lere hakikî
medrese talebelerinin varmaları âdeta muhal oldu
ğundan evlâd-ı etrâk medreselere rağbet göstermez olmuşlardı ^. Bozukluğun üçüncü sebebi Anadolu ve olup
büyüklere
lariyle
intisap
medreselerde
girmiş olmalan idi*.
etmiş
mürettep
olanların tahsil
Dördüncü
Rumeli
halkından
hamilerinin
görmeden
ilmiye
iltimasyoluna
sebep rüşvet ile müdenislik ve
kaddık elde edilmesi^
ve beşinci
derece ve kıymetinin
ölçülmemesi
sebep de
ehl-i ilimle cahilin
idi.
İlmiye sınıfının bu bozukluğu sebebiyle 111. M u r a d , sadr-ı âzam
vasıtasiyle
ceddi F a t i h
kazaskerlere
Sultan
bir hatt-ı hümâyun
göndererek
M e h m e d ' i n medreseler hakkındaki kanun-
^ ".. pes evlad-ı etrâk nice jugl etsinler, medaris-i haliyede nice tahsiI-i ilm etsinler; anlar evahir-i ömürlerinde varanuyacakları mansıba bir çelebi, jeref-i nesebi basebiyle saba âleminde vasd olur" Âli, basılmamış c. I, s. 29. ' "Evlâd-ı etrakten müstaidlerin ekâbire intisabları Paşa ve Ağalara istinad birer tarîkle okuyup yazmadan ve yorulmadan mülazım ve müderris ve kadı olmaları idi" Âli, c, I, s. 29. * Müderrisin ve kuzatın cahil kalmalarıdır ki fi zamanina ilme rağbet yok; cahil maldarm riayeti, eshab-ı fezailden artuk. Cemi-i manasıb lâyık ve müna sibine verilmez, belki rüşvet salub arz-ı niyaz edenlere verilir; bu sebeple gerek müderrisin, gerek kuzat-ı müteşerriîn ekâbire istinada çalışır; onlara ittikâ ile cemi-i mal edip kat'-ı meratib saiyinde füzela-i asr olanlarla yanşur; maahaza onları geçerdi." Sahn-ı medâris bir mekteb oldu sibyana Mizâc-ı din zayıf oldu zât-i şer'-i kavim Ciham oğlan; uşak tuttu alem oldu adim Müderrisin ise sibyan-ı vâcibü't-tâlim içinde hizmet-i fetvaya lâyık âdam yok Sorulsa her biri mollây-ı vâcibü't-tâzim A l i , Künhülahbar (basılmamış birinci cild), s. 33.
MÜDERRİSLİK
71
unun tamamen tatbikini emretmiştir. 2 Şaban 985 1577) tarihli olan bu hatt-ı hümâyunda şöyle
(15 Ekim
denilmektedir i.
"Hâlen tarik-i ulemaya hayh ihtilâl ânz olub kanun-i kadim-i Sultan
Mehmed
Gazi
zamamndaki gibi gözedilib zamanı
mızda dahi ahsen olmak muradımdır. Şimdi kanun gözedUmemekle müderrisin ve talebe şugldan kalmışlardır. Kuzat-ı askere muhkem tenbih oluna ki müderrisin ve talebe tekmil-i müddet-i örfiye etmedin feragat ettirib âhar mansıba sevk ettirmiyeler danişmendler
dahi
aşağı
medreseden
şugl
mevahye aldırmayalar. Kazaskerin marifeti
miktarın
ve
etmedin
olmadın kimesneyi
kabul etmiyeler. V e dahi müderrisler var imiş ki akçesi ve dersi almayıb mücerred âhar mansıba vesile olmak için tevcih olunur imiş ve ol makuleler cemiyet eylemeyib ve şugl etmeyib zamanede şugl edenlere müzahim olurlar imiş. 01 makule müderrisler r e f olunub min-bâd arz olunmıya, velhasd menasıb ehhne sevk olunub ilmi ve fazh olanlar ve maharet-i tâmmesi olanlar terbiye olunub riayet oluna. Kimesnenin iltimasiyle nâ-ehle mansıb arz olmaya. Bâdelyevm bu vaz'a muhalefet ve emre mugayir ki vaz'ı işitile, zaran kenduleredir, bilmiş olsunlar, gözlerin açsınlar. Gelmiş ve gelecek kuzat-ı asâkire tenbih ve
te'kittir".
Bu hatt-ı hümâyunun tesiri olmadığı bozuklukların devam etmesinden ve genişlemesinden
YÜKSEK
DERECELI
anlaşdıyor.
ULEMA
EVLADıNıN
İMTİYAZLARI Dersten icazet alarak mülâzemete nail olan bir danişmend, aşağı medreselerden itibaren çalışıp imtihan vermek
suretiyle
müderris veya kadı namzedUğine kadar çıkar ve münhal vukuunda tâyin olunurdu. Fakat yüksek dereceh ulemanın oğullan babalanmn işgal etmiş olduklan mevki itibariyle derecelerine göre defaten Miftah, Kırkh, Hâriç ve Dâhil müderrisi oluverirlerdi. Bu diye 834
ulema oğullanndan ilk imtiyaz meşhur Molla
meşhur
Fenan
olan Şemseddin Mehmed b . Hamza'nm (vefatı
Recep=:143ı Mart) oğullarına ve torunlarma verilmiş olup
bunlar, müderris olduklan takdirde kırk akçe ile tâyin olunur' KanunnSme-i Osmanî (Esad Efendi kitapları), Nr. 2362.
72
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E TEŞKİLÂTI
lardı^.
Daha
sonraki tarihlerde ulema oğullan hakkındaki bu
imtiyaz genişlemiş ve bu suretle ilmiye smıfında bu gibiler hak kmda ehliyet ve istihkaka bakdmıyarak imtiyaz sayesinde pek çok kıdemli,
sıra
bekleyen
namzedlerin
yerlerine
bu
imtiyazldar
tâyin olunurlardı. Filhakika mânasına
eski medrese teşkilâtında
gelen
Tekille^
mânasını ifade iltimas,
eden
himayelerle
ve
Tafra
daha
az zamanda
atlamak,
sıçramak
sıra
gözetmeden
imtiyaz,
denilen
birden bire
kısa ve
sonra
üst
derecelere
atlamak
âdet
olmuştu. İstanbul,
Edirne
ve
Bursa
kadılıklannda
lann oğuUannm otuz akçeli Miftah
bulunmuş olan-
müderrisliklerine tâyinleri
Ebussuud
Efendi'nin
Şeyhulislâmhğı zamamnda
Ebussuud
Efendi'nin
torunu
Abdülkerim
ve
Mehmed
başladı^.
Çelebi'nin
oğlu
E f e n d i dersten mezun olduktan sonra ceddine
hürmeten ve defaten Hâriç müderrisliği ile Mahmud Paşa med resesi
müderrisliğine
Anadolu
tâyin
kazaskeri
edilmişti*.
Cafer
Efendi'nin
oğlu
Sunullah
E f e n d i -ki daha sonra dört defa şeyhülislâm olmuştur- babasmın kazasker olması dolayisiyle 978 H . (1570 M.)'de ihtida kırk akçe ile Beşiktaş'ta Barbaros Hayreddin Paşa medresesi müder risliğine tâyin edilmiştir^. Şeyhülislâm S u n u l l a h Efendi
E f e n d i ' n i n oğlu D e r v i ş
1021 H . (1612 M.)'de babasmın vefatı üzerine
Mehmed mülâzım
kayıt olunarak birkaç ay sonra Dâhil itibar edilmiş olan Eyüp'te Zal Paşa zevcesi
Şah Sultan medresesine müderris olmuştur**.
1 Şakayık zeyli, Atâyî, s. 32. * . .. Tekille lügatte Tehilletü'l-kasem, yeminin hükmünü izale etmek mânasmda iken sonraları, pek az zaman kısa müddet mânasma kullanılmıştır. Şakayık'taki (Tekille tariki ile) ve (Tehille-i sahnla Bağdad payesine mütesâid) ve (Tehille-i Sahn tariki üzere altmif akçe ile Muradiye'ye terfi) kayıtları kısa zamandaki terfi ve terakkiyi göstermektedir (.^(âyî, Şakayık zeyli, s. 567,615,628. * Atâyî (Şakayık zeyli) M e h m e d h. M u s t a f a N i k s a r ! tercüme-i hâlinde, s. 182. *• A t â y î (Şakayık zeyli) A b d ü l k e r i m b. M e h m e d Çelebi b. Ebussuud'un tercümeihâli, s. 183. » Atâyî (Şakayık zeyli), s. 553. * Atâyî (Şakayık zeyli), s. 560 "Mehadim-i kiram meşayih-i islâm, ikram olundukları üzere Zal Paja Sultan payesi ile ihtiram olunmuştur".
MÜDERRİSLİK
Bu kayıt
73
şeyhülislâm oğuUarmm birden bire Dâhil müderris-
Uğiyle tâyinlerini göstermektedir. Nitekim 1106 ( H . 1694 M.)'de birinci defaki şeyhuhslâmhğmdan mazûl olarak memleketi olan E r z u r u m ' a gönderilmiş olan S e y y i d oğlu S e y y i d
Fethullah
Efendi
Feyzullah tstanbur&
olmak isteyince şeyhuUslâm bulunan S a d ı k Hâriç
müderrisliği tekUf etmişti; fakat
Efendi'nin
gehp müderris
E f e n d i kendisine
Fethullah
şeyhuUslâm oğullanmn müderrisUğe Mûsila-ı
Efendi,
sahn (dâhil) mü-
derrisUğiyle başladıklarmı söyleyerek Hâriç müderrisUğini kabul etmemiş ve pek az sonra saltanat tebeddüUyle babasımn ikinci defa şeyhuUslâm
olması üzerine
Mûsila-ı
sahn
müderrisUğine
tâyin olunmuştur i. I I I . M u r a d ' l a oğlu I I I . M e h m e d ' i n bocalan olan Tacü'ttevarih müelUfi meşhur H o c a S a d e d d i n E f e n d i ' n i n oğlu mü lâzım
olduktan
sonra
Pâdişâh
bocalan oğullannm imtiyazlan
üzere şeyhuUslâm evlâdlan gibi Dâhü medreselerinden Esmihan Sultan müderrisUği tevcih edilmiştir*. Yine bunun şâh hocalanndan N e v a l î
gibi Pâdi
E f e n d i ' n i n oğlu, hoca-zâdeler kanunu
üzere 1007 H . (1599 M.)'de Dâhil müderrisliklerinden Şah Sultan müderrisUğine hocası
nail olmuştu'. I I I . M e h m e d ' i n
olan A z m i
şehzâdeUğinde
E f e n d i ' n i n oğlu ihtida kırk akçe üe mü
derrisUğe başlamıştı*. Kazasker oğullarma da ilk defada kırk akçelik müderrislik verilirdi.
ŞeyhuUslâm Ş e y h i
Abdülkadir
Efendi'nin
oğlu
Abdürrahim Efendi, babasımn kazaskerUği zamanında mülâzım olduğundan kırk akçe ile müderris olmuştu; yine böylece Z e k e r i y a E f e n d i ' n i n kazaskerUğinde müderris olan oğlu L ü t f u l l a h Çelebi
"Mehâdım-i sudûr-i kiram kammu üzere ihtida kırk
akçe île Silivri'de Piri Paşa müderrisUğine" tâyin edilmişti^. Sultan zadelerden ilmiye sınıfına intisap edenler de mülâzemetten sonra Hâriç müderrisUği ile ilmiye sınıfma intisap eder1 Raşid tarihi, c I I , B . 361. » Atâyi, s. üzerine ihtiram » Atâyî, s. * Atâyî, s.
575 "Esmihan Sultan payesi ile ikram ve hoca-zideler tariki olundular'*. 749. 739.
» Atâyî (Şakayık
zeyli),
a. 325, 506, 529. 539, 553, 747.
74
OSMANLI DEVLETİNİN İ L M İ Y E TEŞKİLÂTI
lerdi; meselâ 11.
Bayezid'in
kızı
t a n ile D u k a k i n - o ğ l u M e h m e d Ebussuud
Efendi'den
mezun
Gevher Melekşah Paşa'nın
ve
"kanun-i kadim-i Osmaniyan üzere" medresesi
müderrisUğine tâyin
Fatih
Sultan
kazasker. Pâdişâh
oğullan
mülâzım
olduktan
elli akçe ile
Sul
Osman
Davud
sonra Paşa
olunmuştur^.
M e h m e d ' i n kanunnâmesinde Şeyhülislâm, ve şehzade hoealan ile taht kadılan oğul-
lanna Şehreminliği varidatından maaş tahsis edilmiş olup daha sonra bu
maaş
evkaf-i
selâtin vakıflariyle
sair
mahallerden
verilmiştir *. X V I I I . asnn ilk
yansmda ve I I I . A h m e d zamanında im-
tiyazh ulemanın iyi tahsU görmeyen
oğullannın sakal
salıver
meleri emredilmiş ve bu hal onlann cehillerini örtmeğe medar olur diye alay mevzuu olmuştur. Hattâ meşhur S e y y i d V e h b i bu yolda bir de manzume kaleme almıştır: lltiha île vakur etmek içün etbâın Mün'imlere Hak
fermân-i
muammer ide
hümâyun Han
geldi
Ahmed-i Âlî-şânı
Emr-i hep ma sadak-i meslek-i mesnun geldi Mûbemû
hatla
idüp
neşr-i
mehasin
şimdi
Şer'-i garraya mutabık yeni kanun geldi Hüsne iydiyye siyah câme biçildi güya Çehre-i sâde-ruhana hat-i şeb-gûn geldi ^ Atâyî, s. 46 Suhan-zâde Osman Bey b, Mehmed Paşa b. Ahmed Paşa Dukakin'in teıcümeihali ^ Fatih'in kanunnâme'ainde ŞeyhuUsIâm ve Pâdişâh hocası oğullarına şehremini tarafmdan altmışar ve kazasker oğullarına kırk beşer ve taht kadısı oğuUarma otuzar ve şehzade hocası oğluna da otuz akçe verilmesi kabul edilmiştir (S. 41). Diğer bir vesikada İstanbul kadısı ve mevâli oğuUarma selâtin evkafmdan ve sair mahallerden maaş tahsis edilmiş olduğu görülüyor (tbnülemin tasnifi, saray vesikaları, İVr. 837,939 ). I. A h m e d devrine ait bir kartonda İstanbul kadısı oğluna Sultan Süleyman evkafından günde yirmi akçe verilmesine dair vezir-i âzamm takriri ve hatt-ı hümayun vardır (vesika numarası 839) 1006 Ramazan (1598 Nisan) tarihU İlmiye kanunnâmesinde şöyle denilmektedir: b,
"Bazı kümesne şehremininden veya zevaidden bir kaç akçe ulufe peyda edib ednu mülâbese ile mülazım olub" uzun müddet mülâzım olanlara müzahim olur. Bu kaide mevali-zâdelere mahsustur; gayrıya cari olmaya." Kanunnâme, Aşir Efendi kitapları numara 1004, s. 79 ve aynı kaynak, s. 34 bâ-hatt-ı hümâyun Müftü Efendi'nin oğluna yevmi otuz akçe verilmek ferman olunmuştur. Sene 996.
MÜDERRİSLİK
75
Medd-i âh iyle bu vech üzere yazddı tarih HÜBn-i azl eylemeğe hatt-ı hümâyun geldi 1127
İCAZETNAMELER İcaztnâme, bugünkü tâbir ile bir medrese talebesinin hayatına talebesi,
atılabileceğini medrese
gösteren
derslerine
diploma demektir.
başladığı tarihten
tedris
Medrese
îtibaren
hangi
dersten hangi eseri veya eserleri okumuşsa okuduğu eserlerin adlarımn zikredilmesi
suretiyle
ders okuduğu hocasmdan bir
belge ahr ve bununla daha yüksek bir müderrisin dersine devam eder ve böylece
medrese derslerini ikmal edip ders okutmağa
müsaade ve selâhiyeti havi en son bir vesika ile müderrislik veya kadılık yoluna girerdi. İcazetnameyi veren
müderris icazetnameye
kendi
ismini
yazdıktan sonra kendisi o dersi kimden okuduğunu yani hoca sının kim olduğunu ve hocasımn hocasınm kim olduğunu zincir halinde yukanya doğru yazarak bunu İslâm âleminin en büyük âlimine kadar çıkanp bağlardı. Sıhhatli
olduklarma
şüphe
olmayan
bu
icazetnamelerde
ulema silsilesi bizde müderrisin hangi ulema kolundan geldiğini ve bu ulema kolunda kimlerin bulunduklarım göstermesi iti bariyle pek mühimdir. İcazetnameler ya tefsir, hadis ve fıkıh gibi dini ilimlere veya kelâm, felsefe
(hikemiyat) ve müsbet ihmlere dair olduklanna
göre değişir, dini olanlan sadr-ı islâma kadar gidip mevzu ilimler ise bunu vazeden mütehassıslara yani imamlara kadar dayanırdı. X I I I . asırdan itibaren Anadolu'da ve hattâ İran
Osmanlı memleketlerinde
ve Azerbaycan'daki ilim müesseseleri
ulema) denilen İmam F a h r e d d i n - i ve müsbet ilimlerde
mütebahhir
(şeyhu'l-
R a z i ' y e kadar giderdi. Dinî olan F a h r e d d i n
ebû
Ab
d u l l a h Ö m e r 544 H . (1149 M.)'de Rey şehrinde doğmuş 606 H . (1209 M.)'de Herat'ta
vefat etmiş olup hakb olarak allâme ve
şeyhülislâm unvanlannı almıştır. Tefsir, hadîs, kelâm, felsefe, tıb, riyaziye, edebiyat vesair akli ve nakli üimlerde pek çok eser
76
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
yazmış olup icazet
silsilesi birkaç vasıta ile t m a m
Cazalî'ye
kadar gider. İşte Fahreddin Razî kolundan gelmiş olan âlimler yani Fahr-i Razi mektebi mensupları ve bu Sadrüddin
Ahlatî,
arada E f d a l ü d d i n
Şemseddin
Husrev
Şahî,
Huncı, Razî'nin
doğrudan doğruya talebeleri olup ilk ikisi Anadolu'da ve üçüncüsü Suriye'de bulunmuşlardır. Bunlardan sonra olarak Kadı S i r a c ü d d i n - i t j r m e v î , müddin-i
Razî,
ve X I V . asır
Nasîrüddin
başlannda
tzzeddin
Tusî,
AUâme
aym mektebe mesup Razî, Hüsa-
Sadrüddin
Mahmud
Şirazî
sonra Alâüddin Esved (Kara hoca) ve F a h r e d d i n dından C e m a l ü d d i n - i A k s a r a y î , Davud-i
Konevî ve
daha
R a z î ahfa
Abdülmuhsin Kayserî,
K a y s e r î ve Sivas hükümdarı K a d ı
Burhanüddin
A h m e d ' i görmekteyiz ki bu asırlarda müderrislerin vermiş dukları icazetnameler muhtelif Fahreddin
R a z î kolunun müessesi Kadı S i r a c ü d d i n - i Ü r -
m e v î ' y e ^ ve oradan XIV.
Fahreddin
R a z î ' y e kadar giderdi.
asır sonuyla X V . asnn ilk yansmda
Osmanh âhmlerinden Ş e m s e d d i n kadısı
oğlu Ş e y h
Fahreddin
Razî
yetişmiş
Mahmud,
mektebine
mensuplardı.
Fahreddin
ederdi ki Fenarî talebesi
R a z î ' y e kadar Molla
olan
M o l l a F e n a r î ile Samavna
Bedreddin
Şair
A h m e d î de
Osmanh memleketindeki âhmlerin bir çoğu M o l l a vasıtasiyle
ol
âhmler vasıtasiyle Anadolu'da
Yeğen
Fenarî
bir ulema kolu teşkil denilen M e h m e d b.
A r m a ğ a n ile onun talebesi ilk istanbul kadısı H ı z ı r
B e y bu
kolu teşkil edenlerin başında gelmektedirler *. ^ S i r a c ü d d i n Ü r m e v î , Batı Azerbaycan'da Rumiye gölü kenarındaki şehre mensuptur. X I I I . asrm ikinci yarısında Anadolu Selçukilerinden II. İ z z e d d i n Keykâvüs, IV. K ı l ı ç a r s l a n ve III. C ı y a s e d d i n K e y h u s r e v zamanlarında yaşamış ve îLiill^^U kadu'l-kuzat olarak en yüksek ilmiye rütbesini almıştır. Vefatı 676 H . (1277 M.)'den sonradır. " X V . asrın ikinci yarısıyle kısmen X V I . asırda yaşamış olan H ı z ı r B e y talebelerinin en meşhur olanları şunlardır : Bursalı H o c a - z â d e Muslihuddin Mustafa, Hayal t Şemseddin, Muslihuddin Kastalanî ve Hızır Bey'in kendi oğulları S i n a n , Yak.ub ve Müftü A h m e d P a ş a l a r , H a t i b - z â d e T a c ü d d i n , K a d ı - z â d e - i R u m i oğulları K u t b ü d d i n M e h m e d ve Riyaziyeci M i r i m Çelebi, M e v l â n a A y a ş , Fatih'in hocası H a y r e t t i n , Riyaziyeci K a d ı - z â d e K a s ı m , Balıkesirli M u a r r i f - z â d e .
MÜDERRISLIK
XV.
asırda
okutulan
eserleri
Sadettin
canî eserleriyle Siracüddin
77
Anadolu'ya girerek
Teftazanî
ile
Osmanlı medreselerinde
Ürmevî
kolunu terk
medreselerimizde
Seyyid
Şerif
müessir
edip
yine
Cür
olmuşlar ve Fahreddin
Razî'ye bağlanan kendi mekteplerini tesis etmişlerdir ki bun dan
sonra
Fahreddin
gelen
âhmlerin
icazetnameleri
bunlar
vasıtasiyle
R a z î ' y e kadar gitmiştir.
MÜDERRİSLİK Müderrishk tevcihi
BERATLARI
X V I . asır ortalarma kadar kazasker
lere ait iken bu tarihten itibaren Şeyhuhslâmhk ilmiye sımfınm en yüksek mertebesine çıkanldığından kırk
akçeh
medreselere
müderris tâyini kazaskerlerin ve Hâriç medreselerinden itibaren yukan smıf müderrislerinin tâyinleri de şeyhuhslâmm arzlariyle olmuştur. Yukanda bilmünasebe görüldüğü üzere Şeyhuhslâm, Pâdişâ hın mutlak vekkiU olan sadr-ı azama yazar ve onun tarafmdan da Pâdişâha arz olunarak muvafakati alınır ve vezir-i âzam aşağıdaki tertip şekhyle müderrishk ruûs ve beratlanmn yazümasım ruûs kalemine emrederdi ^. "Medrese-i mezbure (birden ziyade medrese ise
medaris-i
mezbure) kırktan munfasıl lede'l-imtihan istihkakı nümayan olan kıdvetü'l-ulema el-muhakkikîn
Efendi zîd ilmuhu . . . mahal
ve müstahak olmakla faziletlû semahatlû şeyhuhslâm Mevlâna Efendi hazretlerinin işaretleri mucibince bâ-ibtida-i hâriç tevcih olunmak buynıldu". Bu
muameleyi mütaakıp inha edilmiş olan müderrise I b -
tida-i hâriç müderrisUği beratı verilirdi. Eğer inha edilen müderris adedi ziyade ise tabiî vezir-i âzamm inhası ana göre yazılırdı.
* Şeyhtılislâm ile İstanbul, Eyüp, Üsküdar, Galata kadılıkları ve bir kıslın vakıf rüûslan da Rüûa kalemi rüûslarmdandı (Türk Tarih Eruümeni
kütüphanesinden Tarih Kurumuna devredilen 39 numarah defter).
78
OSMANLI D E V L E T l N Î N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
X V .
ASRIN BİR
İKİNCİ
YAKISINDA
MÜDERRİSLİK
VERİLMİŞ
BERATI
Sebeb-i tahrir misal-i bî-misaP JİJJI j ^ 1 J l JU: ^1 .JiJl EnfezehuUahü taalâ ilâ yevmi'l-haşr ve's-sual oldur ki Darende-i tevki-i
refi seyyidü'l-ûlema ve kıdvetü'l-füzelâ mevlâna îUl ç\ji
Aîilil |»t j
^Jİ\j Kıvamü'l-milleti ve'd-din dâme ismetuhu ve
amme ifadetuhu
hizmetlerine
mahrusa-i Selanik
medresesinin
müderrisliğim tefviz kddım ki bâde'l-yevm medrese müderrisi olub ulûm-i diniyyeye meşgul olub müşkilât-ı fûrû' ve dekâydt-i ehâdis ve hakayık-ı tefsir-i Kur'an hali de muhassıl ve mahsus talebeye her ne fenden okurlarsa bi-kaderi'l-vus' ve't-tâka ve'l-imkân tatil günlerinden gayri günde talebenin dersini kesmeye ve sükkân-ı medreseye bi-kaderi'l-istihkak hakların tâyin edivere ve ehl-i fesa da medresede hücre vermiye ve talebeye talim ve terbiyet bâbmda gayetle meşgul ola (ki ilm münteşir olub izdiyada irtifa bula ki el-ilmü bi'l-müderris kaimen ve irtifaan) ve evkaf mahsulâtından olan rakabe-i medreseyi mukaddem tuta, harabım imaret kdıb halihn meremmet eyUye ve yevmi yirmi akçe kendu ahb vech-i maişe tine sarf edib devam-ı devlet duasına meşgul olub mezid-i ina yetine müterakkib ola ve baki ne kaldiyse medresede müştagil ve mülâzım olan talebeye tahmil ve taksim ide; tâ revnak-ı din ve kemal-i ilim şeref bulub mertebe-i ulema derece-i âlâya yetişe. Mektubu mütalâa kdanlar alâmet-i şerif üzere itimad kdarlar. Tahriren fî sene erbaa ve semanîn ve semane mie*. Bu
müderrisliğin
ilk
medreselerden
olan
Hâşiye-i
tecrid
medresesi olduğu müderrisinin yirmi akçe yevmiyeli olmasmdan anlaşıhyor. Müderrisin rüûs mucibince okuttuğu dersten başka o medresenin
vakfı
mucibince kendi
müderrisUk yevmiyesinden
maada talebenin haklarım verecek, medresenin tamiri icap ederse vakfiyesi üzere onun tamirini yaptıracak, ehl-i fesada medresede oda vermiyecekti. Bu müderrisUk rüûsu Mevlâna Kıvameddin'e (884 H . = 1478 M.) senesinde verilmiştir. ^ J l ^ Misal, berat veya menşur demektir . " lÜVlg^li* Menahicü'l-iıiia (Yahya b. Mehmed el-Kâtib), ParİB Mülî kü tüphanesi yazmaları üâve kısmı, Nr. 610 varak 61 (merhum Prof. Mükrimin H a l i l Y ı n a n ç ' m Paris kütüphanesiaden aldığı notlardan nakledilmiştir).
MÜDERRİSLİK
XV.
ASRIN SEMAN
Bu
İKİNCİ
YARISINDA
MÜDERRİSLİĞİ
berat sureti F a t i h
akçe yevmiye ile
79
Sultan
Sahn-ı seman
SAHN-I
BERATI
M e h m e d tarafmdan elli
medreselerinden birisine
tâyin
edilmiş olan E f d a l - z â d e H a m i d ü d d i n E f e n d i ' y e verilmiştir. Efdal-zâde 23 Şevval 877 (23 Mart 1473)'de Sahn müderrislerinden A l â ü d d i n A l i K u ş ç u ' n m Ayasofya müderrishğine nakU üzerine Sahn müderrisi olmuş ve bir hafta, on gün sonra da evâil-i zilkade (1473
Nisan) tarihiyle kendisine
j j » j J I > - l J l OLJII jai
aşağıdaki
berat
. i l .jLüI ö U i - y l ı - ^ - ' j ı f ' j
verilmiştir
J L i J U Juji Ö U J
^ L J V İ (.J-Sl J l i . r i J l t . ' . a i j l j . f j J j l
6Uj-iflj
Nişan-ı şerif-i âl'şan ve tuğray-ı garrây-ı vacibü'l-iz'an enfezehullahü'l-melikü'l-mennan ilâ ahiri'd-dühûr ve'l-ezman oldur ki Dârende-i misal bi-misal-i lâzimü'l-ittiba ve'l-imtisal cenah-ı fahrü'lfiızelâ el-müteverrün, zahrü'l-ulema, el-mütebahhirin ilmü'l-evvelîn
bel nehr-i
Efdalüddin oğlu Mevlâna H a m i d ü d d i n
Ç e l e b i dâmet fezâiluhu mahrusa-i Kostantiniyye'de Yenicami medresesinde * Cenab-ı fezâil-meab Mevlâna âzam âlem efdalü'lulema-i fi'l-âlem miftah-ı izah-ı ferayid-i meani ve b e y a n . . . . âlâü'lmilleti veddin
Ali
K u ş ç u y e r i n e ' müderris
nasb
edib sene
seb'a ve seb'tne ve semâne mie Şevvalinin yirmi üçüncü gününde yevmî elh akçe tâyin eyledim ve büyürdüm ki sadrü'l-ümena ve mutemeddin cami-i cedid müteveUisi Mevlâna A ş k i z i d e kadruhu mezkûr camiin evkafina günde kırk akçe ve zevayidinden yevmt on akçe hesab, kenduye aydan aya vazifesini ve mezkûr camün evkafmdan talebeye yevmi otuz akçe ve muidine yevmi beşer akçe ve yevmi bevvabma iki akçe hesahmca vazifelerin vire ve simden sonra her kim müteveUi olursa bu minval üzere vireler; tecdid-i ' Mecmûa-i Münfeat, Paris MiUt kütüphaııesi, Arapça yazmalan, 4434 (Ralımetli Prof. M a k r i m i n Y ı n a n ç ' m notlanndan). * Fatih camünc o tarihlerde Yeni Cami denilmekte idi.
Nr.
* Beratta A l i K u ş ç u hakkmdaki tavsif onun ne derece yüksek bir filim olduğunu gösterdiği gibi aym zamanda onun Sahn-ı seman müderrisi bulunmuş olduğunu da göstermektedir. Şakayık tercümesinde A l i Kuşçu'nun Sahn mfidertialiğine dair kayıt yoktur.
80
OSMANLI D E V L E T l N Î N İ L M İ Y E TEŞKİLATI
hüküm ve pervane^ taleb etmiyeler. B u dahi alü> vech-i maişe tine
sarf edib v a n b
medrese-i
mezburda ahah-i
müstaiddine
ifade ve istifadeye meşgul olub eyyam-ı tatilden gayn günlerde derse iştigal eyliye. Filcümle kesb-i fezâil ve neşr-i ulûmda hiç bir veçhile dakika-i rakika fevt etmeyib riyaz-ı ulûm ve maarifte tertib-i irşad ile ağsan kdıb tullabma neşv ü nema verib jlpl »J»' J'\ j JJI »UI devam-ı delâlet-i ebed peyverdim duasına muvazabet ve mülâ zemet göstere. Şöyle hileler. Kişver-küşây-ı cihan-ârây-ı tuğray-ı hümayunla
muhaUi
ve
misal-i meymunla
mütehalli
görenler
mazmununu muhakkak bilib îtimad ideler. Tahriren fi evâil-i Zilkade, sene seb'a ve seb'in ve semane mie.
X V I I . ASIR
BAŞLARINA
AİT
MÜDERRİSLİK
BERATI 2
J U ^ İ J^ij^i j
Li>JI j
<1)jJ\j Nişân-ı şerif-i âli-şan-ı sâmi-
mekân-ı sultani ve tuğray-ı garrây-ı cihan-ârây-ı hâkani bi'l-avni'r-rabbânî ve's-savnü's-samedâni
bâde
ve'l-meâli hükmü
oldur ki, Çün
avâtıf-ı
aliyye-i
şâhâne ve
avârif-i mütekâsire-i
Pâ-
dişâhânem inayet ve müstahakk-ı atıfet olanlar bâbmda mebzul ve masruf ve bî-diriğdir. Binaen alâzalik .»IjT*»»-. Cumaâbâd'da Kasım Paşa müderrisi Mevlâna Süleyman, Kadı olmağla yerine yirmi beş akçe ile llyas Bey medresesinden iki yıldan ziyade zaman infisali ve altı aydır Dersaadetime mülâzemeti olan râfi-i refi-i
saadet-nişan
el-muhtas
kıdvetü'l-muhakkikin
tevki-i
umdetü'l-müdekkikin
bi-mezid-i inayetül-melikü'l-mennan Mevlâna Sinan
zide fazluhu tâlib ve müstahak olduğu sene sitte ve işrİn ve elf Cumadel-ûlâsmm ikinci ( g ü n ü ) pâye-i serir-i arz
olundukta
hakkmda mezîd-i inayet-i
saadet-masirime
mülûkânem
vücuda
getirüb medrese-i mezbun yevmi otuz akçe ile sadaka edüb bu ' Pervane, ferman, hüküm ve nijan demektir. Osmanhlardaki Tevkii, Nijancı mukabili olarak Selçuküerde de Pervane vazifesi vardı. ' Başvekâlet Arşivi, tbnülemin tasnifi, Tevcihat vesikaları, sene 1026 H . , Nr. 604. Daha sonraki asırlarda da tahrir tarzı aymdır.
MÜDERRİSLİK
81
berat-ı hümayun-ı izzet-makrunu verdim ve büyürdüm ki v a n p anda müderris olup talim-i ulum-i şer'iyye ve tamim-i
fünun-ı
mer'iyyede bâb-ı ifade ve istifadeyi meftuH tutub eyyâm-ı mûtade-i
ma'bûdeden (tatü
günlerinden)
gayn
evkatta
bilâ-özr-i
şer'î tatil-i vakt etmeyib ders fevt eylemeye; cibet-i tedris yevmî otuz akçeye mutasarrıf olup devam-ı devletim içün duaya müda vemet göstere ve cihet-i bevvab ve ferraş dahi bunun yedinden sarf ve hare oluna..
Bu babta hiç ahad mâni ve dâfi olmayıb
asla veçhen mine'l-vücuh dahi ve taarruz kılmayalar. Şöyle hileler ve alâmet-i şerife îtimad kılalar.. kurrere fî evâsıt-ı şehr-i cemaziyelevvel, sene sitte ve işrîne ve elf mine'l-hicreti'n-nebeviyye.
• Fatih
Sultan
« * Mehmed'in kanunnâmesinde
Sahn-ı
seman
ve Dâhil medreseleri müderrislerinin elkabı şöyle kaydedilmek tedir i; Iftiharu'1-ülema-el-muhakkikîn kîn
yenbû-el-fazi
ve'l-yakin
muhtarü'I-fuzalael-müdekki-
varis-i
ulûmi'l-enbiyai'l-mürselîn
el-muhtas bi-mezid-i inayeti'l-mülkil-muîn. Feridım Bey Münşeatmda ise yalmz Sahn müderrislerinin elkabı zikredihniş olup aynen şöyledir*: İftiharü'l-ü'lema el-muhakkikîn kikîn madenü'l-fazi ü ve'l-yakin meliki'l-muîn...
muhtarül-fuzelâ
el-muhtas bi-mezid-i
müderris mevlâna
zidet
el-müdekinayeti'l-
fezâiluhu
* Kanunnâme-i Âl-i Osman, s, 31. * Feridun Bey Münşeatı, c. I, s. 11. tbnfy, TtfUU». «
DOKUZUNCU BÖLÜM KADILIK Osmanlı devletindeki
şer'i mahkemelerde şer'î ve
hukuki
bütün meseleler Hanefî mezhebi üzere hal ve fasi edilirdi. Bu şer'i mahkemelerden başka da mahkeme yoktu. A y m zamanda şehir ve kasabalarm belediye işleri bugünkü noterler gibi vekâ letnameler, alım ve satım muamelelerinin tanzimi de bunlara aitti. Hükümetin mahallî herhangi bir iş hakkmda göndermiş olduğu fermanlarm infaz ve tatbiki de bu kaddar
vasıtasiyle
olurdu. Osmanh
devletinin
kuruluşu
sırasmda
en büyük
kadıhk
evvelâ İznik ve sonra Bursa kaddığı olup zabtedilen yerlerde de ikinci ve üçüncü derecelerde kadıhklar ihdas olunmuştu. Daha sonraki
mülkiye
teşkilâtımızda
kaymakamlarla
idare
edilen
mahaller, evvelce kaddarla idare edUdikleri için buralara kaza denilerek bu isim zamanımıza kadar gelmiş ve sonra ilçe admı almıştır. Kadı, şer'î ve hukukî hükümleri tatbik edici demek olup aym zamanda hükümetin emirlerini de yerine getiren bir makamdı. Kaddara ^ ^ 1 ^U- hâkimü'ş-şer'i ve daha sonra alebtlak hâkim denilmiştir. tzmk ve Bursa kadısı olan Çandarh Halü Hayreddin Paşa'ya kadar ilk Osmanh vezirleri ulema
sınıfından
yetiştikleri
gibi^
Hayreddin Paşa'dan sonra oğullan, Ali, İbrahim Paşalarla torunu Halil Paşa da hep
ilmiye sınıûndan yetişerek
vezir ve
vezir-i
âzam olmuşlardır. Xiy.
asır sonlarma kadar Osmanh devletinde kadıhğa rağ
bet azdı ve müderrislik kaddığa tercih ediliyordu; buna da sebep, kaddarmücretlerinin az olması idi*. İtikadî işler, fıkıh denilen 1 Osmanlılarda ilk vezirlere
dair mütalâa
(BelleUn, sayı 9, s.
99,
sene 1939) * Afik Paşa-zâde, s. 70 ve Oruç Bey tarihi ( Babinger yayını), s. 30, 100; jfVejrt (Cihannüma), Türk Tarih Kurumu yayınlarından, s. 86'da Orhan Gazi*nin ilim ehlini ve hafızlerı sevdiğini ulemaya ve kimseden bir }ey almamalan için kadılara ulufe tâyin edildiğini beyan ediyor.
84
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E
İslâm hukukuna vakıf
ulema
TEŞKİLATI
tarafmdan halledihyordu; daha
sonra bu fakihlara müftü denilmiştir. Kadılarm
muayyen
maaşlan
olmayıp
aidatları
herhangi
bir dâva münasebetiyle zuhurata bağh olduğu için bunlardan maişetçe zarurette kalanlar yahut aldıklarını az görenler irtikâb ve
irtişaya
sapmışlardır.
Sultan Y d d ı n m Bayezid, bazı kaddann
irtikâblannı ha
ber aldığı zaman bunlarm Yenişehir'de bir eve konularak yakdmalarmı emretmiş ise de ^ kadılann maişetlerini
temin
edecek
kadar maaşlan olmadığmdan dolayı bu hahn vukua gelmiş ol duğu Yezir-i âzam
Çandarh-zâde A h Paşa tarafmdan
arzedil-
mesi üzerine kaddann gördükleri işlerden dolayı ^ücrct-i safcûA;^ adiyle bir ücret tesbit edilmesi muvafık görülerek cezadan kur tulmuşlardı (796 H . = : 1394 M . ) ; fakat aym zamanda Pâdişâh ule madan Şeyh Ramazan'a kazaskerUk tevcih ederek kaddann için den cahil Âşık
ve
zahm
olanlarmı
Paşa-zâde, Neşri
hacretmesini
emretmiştir*.
ve Oruç Bey tarihlerine göre resm-i
kısmet, yani miras taksiminde bin akçede
yirmi
akçe olup *
Oruç Bey tarihinde ise bundan başka şer'î mektuptan (suret-i sicU)
iki
nâmede
akçe
resim
almdığı
Yıldınm Bayezid
beyan
edilmektedir*.
zamamnda kadılar
Kanun
için
kabul
edilen resmin hüccet, resm-i kısmet ve sicilden almdığı beyan edihyorsa Vezir-i
da
âzam
miktan
gösterilmiyor*.
Çandarlı-zâde
Ali
Tacü't-tevarih'te
Paşa'nm
tavsiyesiyle
ise hüc
cetten yirmi beş, sicilden yedi, nikâh akdinden on iki ve resm-i kısmetten binde yirmi akçe
tâyin
olunduğu
yazıhyor*. Bu
miktar daha sonra para rayicine ve ihtiyaca göre artmış ve eki O r u ç B e y mürtekip kadıların yirmiden ziyade (S. 29) ve Ali ise (Kün hü'l-ahbar, c. V, s. 104) on bej kadar olduğunu yazarlar. Bu miktarı seksene kadar çıkaranlar varsa da mübalağalıdır.
» Müneccimbafi, c. III, s. 310, " Aşık Paşa-zâde, s. 71; Neşn, s. 338; Oruç Bey, s. 30, 100. İki evvelki kaynakta binde yirminin nereden almacağı zikredilmemekle beraber Oruç Bey'in ikinci nüshasmda (S. 100) bunun resm-i kısmetten almacağı gösteriliyor.
« Oruç Bey tarihi, s. 30, 100. " Osmanlı kanunnâmeleri (Millî Tetebbular mecmuası) sayı, 2, s. 325. • Tâcü't-tevarih, c. I, s. 104 ve Tekâlif Kavaidi (Abdurrahman Vefık), s. 371.
KADILIK silmiştir i.
Fatih
Sultan
85
Mehmed'in
kanunnâmesinde
kadı
larm sicilden yedi, hüccetten otuz iki, sicil suretinden on iki ve imzadan on iki ve miras taksiminden binde yirmi, bakire nikâhın dan otuz iki, dul nikâhından on beş veya on iki akçe alınması kanun oldu*. X V I . asır sonlariyle
X V I I . asırda
miras taksi
minden kadılar binde on beş, nikâh resminde kız olanlardan kadıya yirmi ve hademesine beş, dul olanların nikâhından kadı on ve hademesi beş hüccet ve resm-i kitabet kadı için yirmi ve hademesi için beş ve azadnâmelerden kadı için elli, naib, emin ve kâtip için on iki cem'an altmış ve sicil kaydından sekiz, imzadan on iki ve müraseleden yani şer'î muhaberâttan altı akçe resim ah nırdı".
XVin.
Nimeti Efendi
asır başlannda da aynı kanunnâmesinden
resimlerin
öğreniyoruz* 1271
alındığını H. (1854
M.)'de neşredilen üç nizâmnâme mucibince kuruş ve para sabiyle resim ahnmağa
başlanmıştır''.
Daha
he
sonra şer'î mah
kemelerin nizâmnâmelerinde bazı tadilât yapılarak bazı ücret lerde değişikhk olmuştur. XVI.
asır sonlannda 998 H. (1590 M.) tarihh bir kadı be
ratı mazmunu bunlarm şer'i muamelâttaki vazifelerini göstermesi itibariyle mühim olduğundan suretini aşağıya naklediyorum®: Mazmun-ı berat-ı kadı : . Kanun-ı kadim bu minval üzere muharrerdir. Kadı hâkim olup icrây-ı ahkâm-ı şer'i n e b e v i d e . . .
evâmir ve nevâhi-i
ilâ-
' X V I . astr sonlarındaki kanuna göre sicil resmi, altısı kadının biri nâib ve biri kâtibin olmak üzere sekiz akçe ve hüccet resminin yirmisi kadınm, dördü naibin ve iki akçesi kâtibin olarak yirmi altı akçe ve mürasele resmin den beji kadımn ikisi nâib ve birisi kâtibin olarak sekiz akçe ve mukataa res minden onu kadımn üçü nâib ve biri kâtibin olmak üzere on dört akçe ve jjT âbik (kaçkun köle) resminden onu kadımn, üçü naibin ve biri kâtibin olarak on dört akçe ve boşanma resminden ellisi kadının, onu naibin ve altısı kâtibin olarak altmıj altı akçe ve sicil sureti resminden on biri kadımn, ikisi naibin ve biri kâtibin olarak on dört akçe resm-i kısmet ise yirmisi kadımn üçü naibin ve ikisi kâtibin olmak üzere binde yirmi beş akçe olmuştur (Mecmua, Esad Efendi kitapları, Nr. 3436). ^ Kanunnâme-i Âl-i Osman, s. 29. • Osmanlı kanunnâmeleri (Millî Tetebbular mecmuası), sayı 2, s. 35, 36; Abdurrahman Paşa kanunnâmesi, s. 54. , * Nimeti Efendi kanunnâmesi (Kütüphamemizdeki nüsha). » Düstur, c. J, s. 301, 315, 321 ve oradan naklen Tekâlif Kavaidi, s. 372. • MiUî Tetebbular Mecmuası, sayı 2, s. 326.
86
hîye
OSMANLI
mütemessik
kavimden
inhiraf
tescihnden
gayn
DEVLETİNİN
İLMİYE
TEŞKILATI
olub istimâ-ı deavi ve fasi hususunda şer'-i göstermeye
ve
derahim ve denanir-i evkafı
eimme-i hanefiyyeden
mesaili kema-yenbagi tetebbu edib amel eyliye ve kütüb ve kısmet-i
mevaris-i
gaib ve
azl ve
reaya
muhteUfiinfiha
olan
esahh-ı akvaU bulub anımla
sicillât ve tezvic-i sigar ve sagtre ve ve
zabt-ı
emval-i
eytam
ve mal-i
nasb-ı vasi ve kadı ve nâib ve akd-i enkiha
ve tenfiz-i vesâyâ ve sair kazayây-ı şer'iyyede bittamam ve'l-kemal
mutasarrıf ve
mübaşir
olub
ol
yerin
mecmu-ı ahaHsi
mevlânây-ı mezburu kendilere kadı ve hükmünü nafiz ve câri bilip kazay-ı şer'iyyelerinde rücû-ı mezbure edib izninden tecavüz eylemiyeler ve cihet-i kaza (maaş), kuzat-ı salife her neye mutas a m f ola gelmişler ise bu dahi ana mutasarnf olub benim devam-ı devletim içün duaya mudavemet göstere ve kısmet hususunda ve gayride emr-i şerifim bunun üzerinedir ki her müteveffanm varis leri mademki kısmet taleb etmiyeler kaddar varub cebr ile kıs met eylemiyeler; şöyle ki veresenin bazı sagir olsa kıbel-i şer'iden vasi tâyin edib sagirlere ait olan mirası hüccet edib ve resm-i kıs met taleb eylemeyeler; ve verese talebiyle kısmet olundukta binde on beş akçeden ziyade aimmaya ve kısmet eylediği aruz ve akardan resm alınmaya ve resm-i kısmet ziyade almak için müteveffanm metrukâtım ziyadeye tutmaktan hazer edib ehl-i hibre ile göre ve sicillât ve hüccet akçelerin ifrat eylemeyib kanun-ı kadîm üzere sicille yedişer ve suret-i sicille on dörder ve hüccete otuzar ve ümena ve mütevelliler muhasebesini ve haraççı ve resm-i ağnamcı def terlerin imza için de on ikişer akçe ahb ziyade alanlara sebeb-i azl ola ve mirî mültezimlerinin kefillerin kendu bizzat göre ve küfelâmn biz filâmz dedikleri gibi midir? ehl-i vukuftan tamam malûm etmeyince heman takrirleri ile yazmaya, sonra hilaf zuhur eder ise kadıya tazmin ettirile ve emr-i şerif veya dâvacdar talebleriyle lâzım gelmeyince nâiblerin kuraya ve nevahiye sahvermeye ve kefere nikâhmdan resim almaya ve beylerbeyi ve sancak beyi mektublariyle ve kul göndermeleriyle haric-i kazada kaziye istima etmeyeler. Ve kadîmden va'z ve nasihat edenleri
ideler,
anlardan maada kütüb-i tefâsir ve ehâdis istihracma kadir ve va'z
ve nasihate
lâyik olduğuna yedinde temessükü
olanlara
ettirib maadayı men edeler. Ve südde-i saadetime hâkimler irsal eylediği arzlarma tarih yazalar; bu minval üzere dokuz yüz doksan bir senesinde kanun-ı mukarrerdir.
KADILIK KADILARIN
Kadılar,
medrese
tahsili
87
TAYİNLERÎ
görüp
icazet
alarak
mülâzemet
edenlerden tâyin edihrlerdi. Medreseden çdup kazasker divanma mülâzemet
edenler,
müderris
olmak istemeyip
kadılık
isterlerse doğrudan doğruya kaza kaddıklarma tâyin
etmek
edildikleri
gibi bir müddet müderrisUk edip sonra kadı olmak isteyenler de müderrisUklerinin derecesine göre kaza, sancak veya eyâletlerden birinin keza kadısı olurlardı. XIV.
asırdan
resmî ilmiye
X V I . asır
sınıfmın
ortalarına
en yüksek
kadar
makamı
kazaskerUkler
olmalan
itibariyle
mevleviyet denilen büyük kadılıklar da dahil olmak üzere bütün kaddann
tâyinleri
Rumeli ve
Anadolu kazaskerlerinin arzlan
ihtidadan yüz eUi akçeUk kaddddara kadar olup bunu divan-ı hümâyun içtimalannm kabulleri
esnasında
ahrlar ve yüz elUden kaddan
muayyen
huzur-ı yukan
kazaskerlerin
gününde
mevleviyet
bildirmeleriyle
asnn
ikinci
yansmdan
islâmlarm
kazaskerlere
takaddüm
kadıhklar
ve
dahil
Ibtidây-ı
tarafından
okuyarak denilen
iradesini
daha
büyük
sadr-ı âzamlar arz eder
lerdi; yani bu büyük kaddann tâyini XVI.
Pâdişâh
hümâyunda
sadr-ı azama
sonra
müftü
etmeleri
müderrisUkleri
aitti.
veya
şeyhul
sebebiyle
büyük
şeyhüUslâmlarm
sadr-ı âzam vasıtasiyle inhalan üzerine yapdır olmuştu. Beş yüz akçe yevmiyeU mevaU yani eyâlet kaddarmın tâyinlerinde divan-ı hümâyun hademelerine kapıcdara ve sair vazife sahiplerine iki bin iki yüz elU kuruş bahşiş veriUrdi^. Kendi selâhiyetleri dahilindeki kaza kaddanmn tâyinleri ve aziUeri hususunda kazaskerler tarafından tutulmuş olan ( a k d i y e
defteri)
yani
kaddar
defteri
söylediğimiz gibi bu defteri huzur-ı hümâyunda okuyup şahm muvafakati
alınırdı*.
İlmiye
deftere
denilirdi; yukanda Pâdi-
teşkilâtı daha sonra bazı
^ K Y I I . osiT Bonlariyle X V I I I . asır başlarında bahşiş alanlar saraydaki nöbetçi kapıcılar, Bab-ı hümâyun kapıcılan, meşaleciler, solaklar, beş bölük yeniçeri, matracı, yazıcı, pişkeşçi, teşrifatçı, iskemleci çadır mehterleri, peykler, sakalar, bölükbaşüar ile kaşıkçılar idi (Nimeti Efendi kanunnâmesi, s. 73). * "Kazaskerler arz günü akdiye defterlerin okuyup falan kadılığı falan dâinize verin deyu arz ettikte, saadetlû hünkâmn buyurun ki ol arz ettiğin kadı ehl-i ilim midir ve müstahak mıdır?" (Koçi Bey'in Teşkilât mecmuası).
88
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E TEŞKİLÂTI
tadilâta uğrayıp kazaskerlerin kadı ve müderrisler için tuttukları defter esas olmak üzere tâyin ve nakiller bir tahriratla inha yollu yapılır ve yapılan dolunurdu i. Fatih tırdıktan kadılara
Sultan sonra
tebeddüller
(tarik defteri) adlı
deftere kay
M e h m e d Sahn-ı seman medreselerini yap
kanunnâmesini
tedvin
ettirirken
bu
kanuna
ait maddeler de koydurmuştu. Bıma göre kadıhğın en
yüksek derecesi beş yüz akçe yevmiyeh mevleviyet denüen taht kadılıkları olup bunun üstünde ancak kazaskerhk vardı; mev leviyetler
muhtelif tarihlerde memleketin büyümesi
dolayısiyle
lüzumuna göre artmıştı. Sahn-ı seman müderrislerinden arzu edenler mevleviyet olan beş yüz akçe yevmiyeh kadıhğa geçebihrlerdi *. Yine
kanun
nâmeye göre Dâhil ve Hâriç müderrishkleri de müderrislerin yev miyeleri itibariyle mevleviyet sayılarak buralorm müderrisleri de beş yüz akçeUk mevleviyetlere tâyin olunurlardı; Hâriç, Dâhil ve Sahn müderrislerinin maaşlan eUişer akçe olduğundan muadih olan kadılıklarda mevleviyet idi'. Beş yüz akçelik kaddann dereceleri Fatih'in kanunnâmesine göre teşrifatta
beylerbeyiler (iki tuğlu Paşalar) ile defterdarm
bir derece aşağumda olup eğer bu kadılar, askeri hizmete geçmek isterlerse Beylerbeyi rütbesiyle
tâyin
olunurlardı*. Yalnız taht
kadılanmn en yüksek derecehsi olan İstanbul kadısı merasimde beylerbeyiîerle aym derecede tutulmuştu*. ^ Bu tarik defterlerinden sonuncusunu kıymetli dostum merhum Bay N u r i S a y g ı l ı bana hediye etmişti. Mehmed İVıtri Saygt/ı, Fatih camii dersiâmlarmdan Korfina'İ! M u s t a f a Ş e v k i Efendi'nin oğlu olup 1296 H . (1878/79 M.)'de İstanbul'da doğmuş, medreseden icazet almış. Meşihat mektubî kalemine girmiş, ilmiye rütbesi Ibtida-i hâriçten başlayarak mahreç mevleviyeti payesine kadar yükselmiştir. M e h m e d N u r i B e y daha sonra Temyiz Mahkemesi Şer'iyye dairesinde mümeyyizliklerde bulunarak Meşihatm lağvedilmesi üzerine Şûray-ı Devlet Birinci smıf kâtipliğine tâyin edilerek Mazbata kalemi müdürlüğünde bulunup 1941'de tekaüd olup 1949'da vefat etmiştir. Halûk ve mütevazi bir zat olan N u r i Bey'in nefis yazılan havi bir kolleksiyonu olup maişetçe zaruretine mebni bunu ucuz fiyatla satmağa mecbur olmuştu. Talik yazısı güzel olup bunu Hattat H a s a n F e h m i Efendi'den meşk etmişti. * Kanunnâme-i Âl-i Osman, s. 20. * Kanunnâme-i Âl-i Osman, t. 20. * Kanunnâme-i Âl-i Osman, $. 14. ' Kanunnâjne-i Âl-i Osman, «. 20.
KADILIK
89
Âli'nin kaydına göre Pâdişâhlar tarafmdan yaptırdmış
olan
altmışh medrese müderrisleri isterlerse Mekke, Şam, Halep, Bağdad kadılıklarına ve içlerinden pek değerli olanlan ise tahtgâh-ı selâse denilen
Bursa,
Edirne
ve İstanbul
kaddıklarma tâyin
olunur
lardı ı. Kaddardan üç yüz akçe yevmiyeU
kadı arzu ederse
defterdan olurdu*, bu üç yüz akçeU kaddıklar maaş
mal
itibariyle
aşağıda ise de kanunnâmede beş yüz akçe mevleviyet derecesinde saydmıştır Daha yukarıda kaydettiğimiz gibi Fatih'in
kanunnâmesine
göre Hâriç elU akçeU müderrisin beş yüz akçeUk mevleviyete tâ yinleri X V I asır içinde kaldınlarak bunlann yüzeUi akçeUk kadıhklara tâyin
edilmiş
olduklan
görülüyor*.
Bunun
makûsu
olarak yüz elU akçe yevmiyeU bir kadı müderrisUğe geçmek is terse o da Hâriç elU akçeU medrese müderrisi olurdu^. Süley maniye müderrisi olanlardan bazdan Mısır kaddığma tâyin edi lirlerdi *. İçel medreseleri denilen İstanbul, E d i m e ve Bursa mmtakalanndaki medreselerde yirmi akçe yevmiye ile müderrisUk eden bir müderris kaddığa geçmek isterse kırk beş akçe İle tâyin ediUrdi Fakat daha sonra şöyle bir tertip yapdarak bu tarz son zamana kadar devam etmiştir. ' Ayasofya Müdenisine hüküm ki, Hfiliya senin hakkmda avâtıf-ı âliyye-i husrevânem zuhura getürüh işbu sene ihda ve sittin ve tis'a mie Şevval-i mükerreminin üçüncü gününden Bursa
kaddığı tefviz ve taklid kıhmh.... ( Mühimme defteri, I, s. 27; Âli (Künhü'l-ah bar), basılmamış birinci cilt, s. 24; Atâyî, s. 39, 43, 48, 501, 520, 569. ' Kanunnâme-i Âl-i Osman, s. 17. ' Kanunnâme-i Âl-i Osman, s. 17 "üç yüz akçelik kadı bej yüz kadı mertebesindedir". * Meselâ X y i . asır ortalarmda İstanbul'da elli akçe yevmiye üe Hüsâmiye müderrisi olan İ b r a h i m E f e n d i yüz elli akçe Ue kaddığa geçmijti {Atâyî, s. 44). Yine aym asırda elli akçe Ue Bursa'da Manastır (Orhan Gazi) müderrisi olan Pir A h m e d E f e n d i , yüz elli akçe Ue Galata kadısı olmujtu
{Atâyî, s. 56). ' Âli, basılmamış birinci cilt, s, 27, ' Şakayık zeyli, Atâyî, s. 27. ' Kanunnâme-i Âl-i Osman (not), a. 20; Ali {basılmamış hane nüshası, s. 131).
Umumî kütüp
90
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
istanbul'da (Kibar müderrisîn) denilen Dârü'l-hadîs ve Süley maniye medreseleri ile, Hâmise-i Süleymaniye, Mûsda-i Süleyma niye müderrisleri kadı olmak isterlerse mahreç mevahsi olup Edirne ve Bursa'da aym derecede bulunan müderrisler kaddığa geçmek arzu ettikleri vakit mahreç mevaUsinden bir derece aşağı olan Devriye
mevalihğine
tâyin
edihrlerdi^. ihtidası
malûm olma
yarak son zamana kadar gelen kanun üzere istanbul müderrisleri derecesinin ilk kademesi tbtida-i hâriç müderrisUği olarak tesbit olunmuştur. Kazaskerlere ait müderris ve kaddann tâyinlerinde bu tâyin kazasker
muhzırlan
muhzırlara
tarafmdan
muayyen
miktarda
müjdelenir bahşiş
ve
buna
veriUrdi.
mukabil
Muhzırlann
maaşları olmadığmdan onlar bu gibi müjde paralariyle geçinir lerdi.
KADIASKERlN
KADI
tzzet-meâb şeriat-nisab
TAYINI
BUYRULDISI
Mevlâna Mustafa Efendi kâmyab
Ba'de't-tehiyyeti'lvâfiye inha olunur ki Eskiyor [Edirne'de] ka dısı Osman işbu sene sitte ve sittîne ve miete ve elf Zilhiccetü'şşerife gayetinden r e f v e yeri yevmî kırk akçe ile istanbul'da Beh ram kethüda medresesinden kırk iki ay infisahn inayet-i şehriyarf...
olub sezâvâr-ı
olmanla yevmî yüz elli akçe ile sana tevcih
olunmuştur. Gerektir ki kaza-i mezbure sene-i âtiye Muharremü'lharamı gurresinden ancak altı ay mutasarrıf olub on dört ay tâyin zamanın kazây-ı ahardan tekmil eyleyüb
beyne'l-ehali icrây-ı
ahkâm-ı Şer'iyye eyleyesin vesselam. Top. S. A r . 11701
El-fakîr Mehmed
Said
d-kadı bi-asker-i Rumeli
^ Münhal Haleb mevleviyetine Mûsıla-ı Süleymaniyeden Mehmed efendinin 11862).
tâyini
hakkmda
Şeyhulislâm'm
bir
arizası
Emin
(Top. S. Ar;. Nr.
KADILIK
KADILARIN
91
DERECELERİ
Kadılıklar büyük ve küçük kazalarla sancak ve eyâlet olmak üzere başlıca iki sınıftı. Son zamanlarda üçe denüen ve mülkiye teşküâtımızda
kullamlan
kaza adı, herhangi
bir Uçenin
askeri
işleri hariç olarak diğer idari, hukukî ve mahallî işlerin kadılar tarafmdan göriümesi cihetiyle idarî teşkilâtımıza girmiş ve devam etmiştir.
Kaza (ilçe) kaddanmn tâyinleri kazaskerlere
Kaza kaddıklan kaddıklan
olmak
Rumeli, Anadolu ve Mısır'daki
üzere
üç
smıftı;
Rumeli'de
aitti ^. kazalann
kaddık
edenler
Rumeli kazaskeri defterinde kayıtlı olduklarından bunlar Anadolu kaddığma geçemezler. RumeU'deki kazalarda terakki etmek sure tiyle kadılık ederlerdi. Keza Anadolu kazalannda kaddık edenler de Anadolu kaddığı defterinde parlardı*.
Kazaskerlerin
terleri mucibince Anadolu'dakiler
kayıtlı olmalariyle
kaddarm
Rumeli'deki
orada devir ya
derecelerini
kaza kaddıklan
on smıfa ve Mısır kaddıklan
gösteren
def
dokuz smıfa ve altı sınıfa
aynl-
mışlardı. Bir kadılık hasdı, her bin hanede on akçe olarak onun üzerine hasdı tesbit olunur, kadı tâyininde,
resm-i
berat
olarak
ayhğın muayyen kısmım a h m r ' . ^ "Kuzat-ı kasabat menasıbı kazaskeıler arzı Ue veriUb sair menasıb-ı ulema vezir-i âzam olan vekU-i celUe müfevvaz bir husus idi" Â l î , basılmamış ikinci cih, varak 328b ve Koçi Bey'in Teşkilât Mecmuası, s. 6. ^ "Benim Devletlû Hünkârım, Rumeli kazaskeri, Rumeli'de dört yüz elli kadılık vardır; onlara karışır; rikâb-ı hümâyuna arz edib tevzi eder; Rumeli kadUarı Anadolu'ya kadı olmaz ve Anadolu kadUan Rumeli'ye kadı olmaz" Koçi beyin teşkilât mecmuası, s. 6. ' Celâl zâde (Kanunâme) Aşir efendi kitapları, Nr. 1004, 229 C. tzzet-meâb şeriat-nisab eşraf-ı kuzat-ı kiram-ı zevi'l-ihtiramdan Mevlâna Mehmed £mîn efendi Kâmyab. Bâde't-tehiyyeti'l-vâfiye inha olunur ki diyar-ı Mısmyyede ber-vech-i maişet Feyyun muvakkati hâlâ serlevba-i yemin Hafız Mehmed Said işbu sene seb'e ve tis'îne ve elf ZUhiccetü'ş-şerifesi gurresinden on iki ay zamanda bâde't-tasamıf ref ve yeri muvakkati olduğun kadı asker-i esbak ruznâmçeBİnde mükayyed sezavar-ı inayet-i şehriyân ... olmanla bâ-terakM yevmi dört yüz akçe Ue sana tevcih olunmuştur; gerektir ki kaza-i mezbure sene-i âtiye ZUhicce gurresinden tevabi-i kadîmesiyle seneteyn-i kâmileteyn muta sarrıf olub beyne'l-ehali icrây-ı ahkâm-ı şer'i âli eylemede say-i cemU eyliyöBİn vesselam. Top. S. Ar. 9764
El-fakîr müfti-zâde Ahmed el-kadi bi-asker-i Anadolu
92
OSMANLI DEVLETlNÎN İLMİYE TEŞKİLATI
Rumeli
kazaskerine
tâbi
zemeti mütaakıp en aşağı başlayarak Eğri, yüksek
derece
İnebahtı,
Rumeli
derecede
(Avrupa) olan
kadıları
miüâ-
çinad^ derecesinden
Salise, Saniye, Karib-i âlâ ve en son
olan Sitte-i
Rumeli'ye
kadar
çıkar
ve oradan
tekaüd olur. İçlerinden değerli olanlardan ikisi Rumeli kazaskeri divanında müşavir olarak bulunurlardı. Bu suretle Rumeli'deki kazalardan
ber biri
bu
dokuz
dereceye
göre
ayarlanmıştı*.
1 Çinad vc Eğri, Macaristan'da bulnnup buraları eUmizden çıktığı halde kaddık derecesi muhafaza edilmiş "kaddar Rumeli'de Çinad ve Eğri dereceleri itibar edilen kadılıklara tâyin olunurlardı. ' Saniye, sâlise, râbia, hâmise... Uâ. tâbirler kadılıkların rütbe ve maaş larına işarettir; müderrislik muadüi olan kaddıklar muadilidir. Alfabetik olarak Rumeli ve Adalarda kaddıkların derecelerini gösteren (Ahval-i menasıb) defte rinde (Esad Efendi kitapları, Nr. 2066) şu malûmat vardır : Üsküp kazası rütbc-i sitte; Ahyolı, rütbe-i karib; tstanköy, arpalık özice, tnebalitı rütbesi; Alasonya, rütbe-i saniye; Eğri, rütbe-i Eğri, Eşbat (Elbasan sancağında) maişet; tstarva (Obri'de) rütbe-i Çinad; Ermiye (İnebahtı'da) maişet; Akkerman kazası, rütbe-i sitte; İzdin, salise; Ala kenise rütbe-i Cinad; trşova, nahiye derecesi, Avlonya kazası. Eğri rütbesinde, Elbasan kazası; rütbe-i karibe-i ûlâ; Endorse, çinad rütbesinde; Evrese, arpalık, Anapoli (Mora'da) rütbe-i karibe-i ûlâ; Esedabad (Ağriboz sancağında) Çinad rütbesinde; Alacakisar, rütbe-i çelebi; Arkadiye, rütbe-i İnebahtı; Anavarin cedid ve atik, rütbe-i Çinad, Atina kazası (Ağrıboz'a tâbi) rütbe-i İnebahtı; Ayapetre (Mora'da) rütbe-i çelebi; Akkerman kazası, rütbe-i sitte Akçahisar (Obri sancağına tâbi) ûlâ; Ohri, rütbe-i sâlise; Ustrumca, rütbe-i sitte; Ürküp (Alacabisar sancağında) rütbe-i çelebi; Ağriboz, rütbe-i sitte; Iştib rütbe-i sitte; Ihtiman, nahiye; Istefe, rütbe-i saniye; Pravişte, arpalık; Pravadi, karib; Banaluka, rütbe-i karibe-i ûlâ tebid; Behlişte, rütbe-i çelebi; Tırhala, rütbe-i sitte; Tikveş, arpalık; Çatalca (İnebahtı sancağma tâbi) rütbe-i ûlâ; Hulumeç (Mora'da) rütbe-i sitte Havassı Ahi Çelebi kazası, tebid; Debre kazası, maişet; Draç rütbe-i Çinad; Dobniçe (Köstendil) rütbe-i sitte; Rusçuk'kazası, sitte, Rodos, karib; Rusi Kasrı, nahiye rütbesinde, Serez, rütbe-i sitte; Silistre, rütbe-i sitte; Soroy (Vize'de) Eyüp kaddığı nahiyesi; Semadirek, maişet; Şehirköy rütbe-i ûlâ, Karinabad, arpalık JCoron rütbe-i karib; Karaferye rütbe-i sitte; Kıratova rütbe-i sitte Kiga rütbe-i sitte; Kefe rütbe-i sitte; Kili, arpalık Kesriye, rütbe-i ûlâ; Limasol, Eğri rütbesinde; Manastır, rütbe-i sitte, Midilli, rütbe-i sitte; Maçin, rütbe-i çelebi; Mostar, salise; Nakşe, Çelebi maişet; Nüvesin, Çelebi; Narda, sitte; Nevrekop, sitte; Vidin, saniye; Hezargrad, sitte; Yayçe, rütbe-i çelebi; memlihateyn (Bosna Ue Belgrad arasmda) çelebi saniye; Magosa, çelebi rütbesinde; Limni, rütbe-i İnebahtı; Kırçova, rütbe-i Eğri; Köprülü, rütbe-i ûlâ, Mezestre rütbe-i karib; Niş, salise; Vilfitrin rütbe-i Eğri; Varna, karib; Niğebolu, karip; Vardar Yenicesi, sitte.
KADILIK
93
Anadolu kazaskerine tâbi Anadolu kaddıklan da yine ihti dadan başlayarak tâsia, sâhse, saniye, Musul
sâmine, sâbia, sâdise,
ve Sitte-i Mısır
hâmise, râbia,
derecelerine kadar çıkardı.
Bu suretle Anadolu'daki Kaza kadıhklan da yukarıda gösterilen on dereceye ayrılmıştı. Yine Anadolu kazaskerine tâbi Mısır kaddıklan da sâdise, hâmise, râbia, sâhse, Musul ve Sitte-i Mısır olmak üzere altı derece idi. Bunlann en yüksek derecesi olan Sitte-i Anadolu ve Sitte-i Mısır'dan değerh ve tecrübeh ikişer kişi Anadolu kazaskeri diva nında
müşavirÜk ederlerdi.
Bu
müşavirlere
ilmiye
ıstdâhmca
(tahta başı) ismi verilmişti. Bunlar kazaskerlerin sağında ve so lunda oturduklanna göre sağ tahtabaşı ve sol tahtabaşı
diye
anılırlardı. Bunlara hürmeten mevah mâzuUeri gibi arpalık verihrdi i. B u suretle
Rumeli,
kaddık ederek nihayet eşraf-ı kuzât denihrdi*.
Anadolu
ve Mısır'daki
kazalarda
Sitte denilen dereceye kadar çıkanlara Bütün
bu kaza
kadılanmn
tâyinleri
kazaskerlere aitti; bunlar yaptıklan tâyinleri divan tertibi bozul duktan sonra bizzat Pâdişâha arzetmeyip yeni kanun mucibince tesbit ettikleri tâyin defterini şeyhühslâma takdim ve onun vası tasiyle ve sadaret yoluyla hükümdara arzederlerdi. Şeyhulislâmm, sadr-ı azama tezkiresi (Hatt-ı hümâyım vesikalan A 22795). "Devletlû, İnayetlû, Atufetlû, Re'fetlû uluvvülhimem Efen dim sultamm hazretleri Malûm-ı
inayet-melzum-ı
âsafaneleri
buyrulduğu
üzere
tarik-i kuzâtm nizamı usulünce Rumeh kazaskeri efendi dâileri Bu rütbelerin her birinin derecelerine göre akçe hesabiyle maaşları tesbit olunmuştur. Rütbe-i ûlâ Karib-i ûlâ Rütbe-i saniye Rütbe-i sâlise Rütbe-i tnebahtı 10 000 9 000 8 000 6 000 5 000 J?ül6e-i Eğri Rütbe-i Çekbi Rütbe-i Çinad 4 000 3 500 3 000 1 D'Ohsson, c. IV, s. 569. 2 "Kuzât-ı kasabat Rumeli'den ve Anadolu'dan müddet-i malûme ile mansıb zabt eder ve bazan dahi ihsan olunur sonra infisal ve terfi suretiyle nihayet (sitte tâbir olunan menasıba vâsü olur. Bunlara da eşraf-ı kuzât tesmiye olunur. Bunların tâyinleri kazaskerler vasıtasiyle yapdıp iradesi alın dıktan sonra bizzat kazasker tarafmdan kendilerine tebliğ olunur.
94
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
aâye-i mekârim-vâye-i cenab-vcihi tılüûe mekâne dnümayan ka zalardan sitte kuzâtı meclisine tertib etmiş olduğu kazaları ve tevcib-i menasıba şâyeste
bulunan eşraf-ı kuzât duacdanm bir
kıta deftere tesbit ve tabrir ve zeyli memhûr
arziyle
dâiyâneme getirmiş olduğundan
sûy-i
leffen
mersul-i
savb-ı sâmileri
kıbnmış olmağın taraf-ı seniyyelerinden atebe-i gerdûn-mertebe-i bazret-i zıllillâhîye nizam-ı müstabsene
arz ve takdim buymlarak ber muktezây-ı defter-i
mezkûrun bâlâsı
mübarek batt-ı
bümâyun-ı inayet - makrun-ı cenâb-ı bilâfet-penâhi ile tezyin ve tevşib buyrulması bususuna himem-i seniyeleri masruf buyrulmak bâbmda irade efendim hazretlerinindir" (Sene takriben H . 1254 = 1838 M . ) . Kazaların kadılıkları yukanda görülen derecelere göre beşer akçe zam ile yirmiden kırk akçeye kadar çıkarken, daba sonradan para rayicine göre kırk akçeden başlamış ve böylece yüz elli ak çelik en son derecesine kadar çıkmıştır. Y ü z elli akçeli kadılıklar mübim kaza kadılıklan olup bun larm tâyinleri daha evvel görüldüğü üzere kazaskerlerin inhası ve vezir-i âzamin arziyle olurdu. Sancak kaddan teşrifatta lerdeki
eyalet
defter kethüdalariyle sancak ve kazalardaki alay bey
lerinin üstünde yer alırlardı i. Kaza
kaddanmn
müddetleri yirmi ay olup* bu müddeti
doldurduktan sonra mâzul olarak yerine sırada olan başkası tâyin olunurdu. Müddetini dolduran mazul kadı İstanbul'a gelerek her çarşamba günü kazasker dairesine midâzemet edip sıra beklerdi. Bu suretle kadımn bu mâzul müddetine (zaman-ı infisali) denihp iki sene miUâzemetten sonra yeniden tâyin olununca ona da 1 Kanunnâme-i Âl-i Osman, s. 20. ' BİT tahkikat evrakına göre kaza kadılarının X V I . asır ortalarında müddetlerinin iki seneden ziyade olduğu görülüyor. Revan kitapları 1056 müker rer. Halkondil zeyli'nde de X V I . asırda kaza kadüarmm müddetlerinin üç sene
olduğu beyan ediliyor (Bu eserdeki resimlere dair izahat kısmı). Abdurrahman Paşa kanunnâmesiyle Nimeti Efendi kanunnâmesinde X V I I . asır sonlariyle X V I I I . asır başlannda bu müddetin iki seneden dört ay noksan yani yirmi ay olduğu beyan ediliyor "Kuzat-ı mevleviyetin müddet-i örfiyeleri bir senedir ve kuzât-ı kasabatm iki senedir; lâkin ft zemaninâ iki seneden dört ay kasr
ederler") MiUi Tetebbular Mecmuası, sayı 3, s. 541). X V I I I . asrm ikinci yansmdan sonra bu müddet on sekiz aya inmiştir (D'Ohsson, c. IV, s. 569). Kadılık müddetinin, iki seneden on sekiz aya kadar inmesi birçok yerlerin elden çıkması sebebiyle Kadı adedinin ziyade oluşudur. Bu suretle müddet kısabnca geride bekleyenlere daha çabuk sıra gelirdi.
KADILIK
95
(saman-ı ittisali) adı verilirdi^. Bir kaza kadısı suçu olmayıp detini doldurmadan hasbelicap infisal ederse tekrar müddet infisali Kazalardan
tâyininde bu
zamamnda mahsup olmak üzere telâfi sonra
sancaklarm
kaddan
müd
edihrdi *.
gelirdi'. Gerek
bu
sancaklarm ve hattâ bazı vilâyetlerin ve gerek büyük ve mühim eyâletlerin kaddıklan mevleviyet suretiyle tevcih edUirdi. Mev leviyetler
iki
nevi
olup bunlardan üç yüz akçeh
sancaklarla bazı eyâletlerin kaddıklan idi.
mevleviyetler
Meselâ X V I I .
Sivas ve SiHstre eyâletleri
üç yüz akçelik mevleviyet
sancağı
mevleviyet
beş yüz
akçelik
idi.
Van
asırda
iken Tokat
üç yüz
akçehk
mevleviyet iken Pâdişâh fethi olduğu için beş yüz akçe yevmiyeh mollaya tevcih edihrdi*. Mevleviyetin en
yükseği beş yüz akçe
yevmiyeh olanlardı. Bunlar hükümetçe ehemmiyet verilen mühim eyâletlerin
kaddıklan idi.
Mevleviyetlerin
sene olup * bunlann tâyinleri
kaddık
müddeti
bir
X V I . asır ortalarma kadar kazas-
^ Koçı Bey'in Teşkilât Mecmuası (Kütüphanemizdeki nüsha), s. 6. ' Çivi - zâde M u h i d d i n M e h m e d Efendi'nin Rumeli kazaskerliği zamamnda H ü s a m e d d i n E f e n d i Tikveş kadısı iken müddet-i örfiyesinden bir ay evvel infisal etmiş. Kazasker meclisine mülâzemete geldiği zaman Ç i v i zâde kendisine", sizin mansıbınıza ehl ü lyal ile gittiğinizi duyduk azUniz kışa tesadüf etmesin diye bir ayınızı keserek telâfi etmek üzere ruznâmeye kay dettik diyerek tekrar tâyinde bu müddeti mahsup olmak ol zamandan beni kanun olmuştur" Atâyî, s. 294. * Mısır'da Feyyum kadıbğma tâyin hakkmda Anadolu Kazaskerinin tebliği; İzzet-meâb şerîat-nisâb eşraf-ı kuzât-ı kiram-ı zevi'l-ihtiramdan Mev lâna Mehmed Emin Efendi Kâmyab Bâde't-tehiyye inha olunur ki diyar-ı Mısriyye'de Feyyum kadısı Mehmed Said işbu sene isna ve tis'îne ve miete ve elf Zilhiccetü'ş-şerife gurresinden on iki ay muvakkitleri Mehmed Necib on iki ay ve Süleyman Seneteyn zamanlarmda bâde't-tasarruf ref ve yeri yevmi üç yüz akçe üe Menflot kazasmdan on dokuz ay hakiki infisalin olub eşraf-ı knzât-ı kiram-ı zevi'l-ibtiramdan sezâvar-ı inâyet-i şehriyâri ve şâyeste-i re'fet cihandâri olmanla bâ-terakki yevmî dört yüz akçe ile sana tevcih olunmuştur, gerektir ki bâde'l-bulûl-ı vaktihi tevabi-i kadimesiyle seneteyn-i kâmileteyn mutasarrıf olub beyne'l-ahali icrây-i ahkâm şer'-i âli eylemede sây-i cemil eyliyesin vesselam El-fakir Mehmed İmam-ı ewel-i Hazret-i Topkapı Sa. Ar. Nr. 527.
Şehriyâri el-kadi bi-asker-i Anadolu
* Evliya Çelebi seyahatnamesi, c. IV, s. 175 ' Abdurrahman Paşa kanunnâmesi, s. 541. Büyük mevleviyetlerin müddeti bir ara on beş aya çıkarılmıştı; yani bir zaman bilâd-ı selâseden (İstanbul, Edirne, Bursa) sonra bilâd-ı erbaa ve bilâd-ı hamsede olan kaddıklarm müddetleri
96
OSMANLI D E V L E T l N Î N İ L M Î Y E TEŞKİLÂTI
kerlerin sadr-ı azama inhalariyle olurken bu müddetten îtibaren şeyhülislâmların sadr-ı âzam vasıtasiyle
yaptıkları inha
yapıhrdı^. Üç yüz
mevleviyetler
ve
beş yüz
akçeh
üzerine yevmiye
lerinin miktariyle tefrik olunurlardı241. Mevleviyet
olan büyük kaddddann mevcudu X V . asırda
İstanbul, Edirne,
Bursa,
Filibe,
Sofya,
Selanik kaddıklan olup
memleket genişleyince buna bir hayli mevleviyet daha ilâve olun du. X V I . asırla X V I I . asırda yukanda saydığımız mevleviyetlerden başka Şam,
Halep,
Mısır,
Diyarbekir ve Bağdad ve
Budin
büyük mevleviyetlere üâve olunmuştur; fakat daha sonra lüzum ve ehemmiyetlerine binaen diğer bazı eyâletler de büyük mev leviyet olmuştur. Meselâ 980 H . (1572 M.)'de Konya (1575 M.)'de Kudüs ve 983 H . (1576 M.) de
Sidrekapsi
ve 983 H . kazasının
da ilhakiyle Selanik ve 986 H . (1578 M.)'de Bosna ve 989 H . (1581 M.)'de Gediz kazasınm ilhakiyle Kütahya ve 991 H . (1583 M.)'de Şile ve Kandıra kazalannm üâvesiyle Üsküdar mevleviyet olmuş lardı^.
Rumeh'de
Bursa, Ankara,
Tırhala
Kayseri,
asırda beşyüz akçeli
Yenişehri, Tokad,
Belgrad ve Anadolu'da
Erzurum,
Trabzon'da
XVII.
mevleviyetlerdendi.
Bunlardan başka evvelce kaza kadılığı iken mevleviyet olan ve sonra tekrar kaza kadılığı hahne çevrilen kadıhklar da vardı. Meselâ 959 H . (1552 M.) tarihinde Eyüp (Havass-ı Kostantiniyye) üe Galata kazalan birleştirilerek mevleviyet olmuşken bir müddet sonra
aynlmış* fakat
982 H . (1574 M.) 'de tekrar ikisi birleştiri-
X V I I I . asırda bir seneden birkaç ay ziyade idi "Edime' Burasa ve Şam kaddık larımn hükümetleri seneyi mütecaviz ve elhaletü hazihi müddet-i muayyene-i mevleviyyet mesabesinde olan on beş aya mütenahiz olmağla" Çelebi-zâde Asım, s. 592. N e y l i A h m e d E f e n d i Mısır'da on dört ay kadılıktan sonra mâzul olmujtu (Aynı tarih, s. 468). ^ "Üç yüz akçeden yukarı mevleviyet molla demektir, bej yüz akçe mollalardır; onlara jeyhulislâm karışır; mansıblarm ol tevzi eder. Memalik-i mahrusada ne kadar büyük şehir varsa Edirne, Bursa, Şam, Haleb, Mısır, Selanik, Diyarbekir, Bağdad, Budin, Sofya, Filibe bunlar beş yüz akçelik mollalıklar dır; git gide varır İstanbul kadısı olur.." (Koçi Bey, Teşkilât Mecmuası, s. 7). ' R i k o , şöyle diyor: "kazaskerden sonra mollalık makamı gelir. İki nevi molla vardır; birinin yevmiyesi üç yüz akçe diğerinin beş yüz akçedir. Bu iki mollalık aidatlarımn miktariyle tefrik olunur (Fransızca tercümesi, s. 268). » Atâyî, Şakayık zeyli, s. 22, 236, 283, 328, 442, 443, 447. « ^«oyt. Şakayık zeyli, s. 305, 443.
KADILIK
lerek
97
mevleviyet olup 987 H . (1579 M.)'de yine ayrılmışlardır ı.
Bir müddet sonra 990 Zilkade ortalarında Üsküdar kazası, 991 H . (1583 M.)'de ise Silivri, Çatalca ve Marmara Ereğlisi'nin ilhakiyle Eyüp tekrar mevleviyet olmuştur *. Yine bunun gibi şehzadelerin vahhkleri zamanında mevlevi yet olan Manisa sonradan sancak kaddığı derecesine
indirilmiş
ve 1008 H . (1599 M.)'de bazı kazaların ilhakiyle yine mevleviyet derecesine çıkanhp bir müddet sonra da aslına irca olunmuştu ' . Mevleviyete kadar çıkmış olan kadıların bindikleri atların gaşiye (haşe) denilen örtüsüne rişe denilen saçak veya püskül konur
ve buna
saçaklı abayı denilirdi *. Bundan dolayı
mev
leviyeti haiz kadılarm birer keçeh çuhadarları da vardı *. Osmanlı padişahları, cülus ve bayram tebriklerinde mevaUden olan kaddara ayağa kalkar ve bunlar vezir-i âzamm eUndeki defterde isimleri okunarak Pâdişâha takdim edihrlerdi*. Beş yüz akçe yevmiyeh büyük mevleviyetlerin X V I . asırda muayyen bir sıra tertibi ve dereceleri yoktu. İstanbul,
Edirne
ve Bursa kadılarından herhangi birisi kazaskerhğe tâyin olunur du '', çünkü bunlann maaş ve dereceleri
bir olduğundan ara-
lannda fark
Sahn-ı seman müder
rishğinden
gözetilmezdi.
Yine böylece
İstanbul kadıhğma ve İstanbul kaddığmdan Sahn
* Atâyî, Şakayık zeyli, s. 133. * Tarih-i Silsile-i Ulema (Süleymaniye kütüphanesi, Esad Efendi kitap ları, Nr. 2142) ve Atâyî, Şakayık zeyli, s. 133, 320. " Y ü z elU vesair payede olan menaBibta mevleviyyet ile verilen kaddıklara sonradan mansıb ilbak olunmayıb bir tarikle ilhak olurnursa dahi ifraz
oluna.." Feridun Bey Münşeatı, c.
II,
s. 133, Rumeli kazaskerine gönderilen hükümden, sene 1011. » Atâyî, s. 579, 583. * "Menşur-î itibarı
mevleviyyet
unvaniyle muanven ve semend-i ikbali
gajiye-i mahsusa-i mevali ile müzeyyen olub.." Atâyî, s. 133. Ve yine o cümle den olarak "..mansıblan
mevaliye inayet olunmağm gagiyesine hafifçe rişe
vaz' edib.." Atâyî, s. 447. ' Ravzatü'l-ebrar, s. 631. Belgrad kaddığı mevleviyetten çıkarılarak kasaba kazası derecesine indirilip Sarı M u î d Mustafa
Mustafa
Efendi'ye tevcih edUmiştir.
E f e n d i memuriyyetine hareket ile Edirne kapısmdan çıktığı gibi
Belgrad kazasından mevleviyet münfek olmaz deyu atma saçaklı abayı koyub bir de keçeli çuhadar tedarik ettikten sonra Belgrad yolunu tutmuştu."
* Zübdetü't-tevarih, s. 312. ' A t â y î , Şakayık zeyli, s. 265, 281, 291, 293, 305, 307, 311, 317, 323, 327, 395, 411, 417, 428, 442, 458. İtmiy
TeifciUlı, 7
98
OSMANLI D E V L E T l N Î N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
müderrisliğine ve oradan şeyhülislâmlığa
ve kazaskerlikten ts-
tanbul kaddığma ve sahn müderrisUğine tâyin olunanlar vardı ^. X V I . asnn ikinci yansmda şeyhuhslâm veya müftü bütün ulemamn üstünde tedrici
surette
resmî
tadilâta
surette tâbi
yer alınca
mevleviyetler de
tutuldu; bazı istisnalardan
sarfı
nazar İstanbul kadısı, Anadolu kazaskeri ve Anadolu kazaskeri de RumeU kazaskeri olmak üzere bir sıra takibine başlanarak bu usul X V I I . asırda şeyhülislâm
müstakar bir şekil aldı;
RumeU kazaskeri
olurdu.
Kadı adedi arttıkça tâyin için sıra bekleyenler çoğaldığından herhangi bir üst dereceye yükselmek için o derecedeki kadılığın evvelâ payesi yani rütbesi
olmak üzere kanun kondu.
XVII.
asnn ortalarından îtibaren pâyeU büyük kadılıklar yani mevlevi yetler şunlardı: RumeU ve Anadolu kazaskerleri île İstanbul, Mekke, Edirne, Bursa, Mısır, Medine-i Münevvere, Şam, Kudüs, Halep. Bunlar evvelâ tâyin
olunacaklan
kadılığın
payesini
rütbesini ahp sonra da bdfid kadı olurlardı. Bunlardan
yani sonra
Selanik, Galata, Yenişehir (Tırhala Yenişehri), Filibe, Üsküdar, Havass-ı Kostantiniyye (Eyüp), İzmir, Bağdad, Diyarbekir, Mani sa, Sofya, Belgrad, pâyeU mevleviyetlerdi *. 1 Şakayık tercümesi (Mecdî), s, 443, 446; Atayî, s. 29, 146; Topkapı S. A. Nr. 9300, sene 996. ' X V I . asır ortalarından X V I I . asır sonlarma kadar mevalinin terfi dereceleri şöyle idi : Bursa ve Mısır kaddığından mâzul olanlar Mekke-i Mükerreme veya Edirne kadısı olurlar veyahut Mekke ve Edirne payesiyle arpalık alırlardı. Şam, Halep, Yenişehir (Tırhala Yenişehri), Selanik kaddığından mâzul olanlar, Mısır, Edirne ve Bursa kaddığma tâyin edilirlerdi; eğer Yenişe/iir'den mâzul olan
kadı, Müsıla-i Süleymaniye müderrisliğinden Yenişehir'e tâyin edilmişse Şam veya Halep kadısı olurlardı. Medine-i Müneınıere'ien ve Kudüs'ten mâzul olanlar
Şam ve Bursa kadısı da olurlardı. Galata ve İzmir'den mâzul olanlar paye Ue tekrar Galata ve İzmir'e tâyin olunurlardı. Bağdad, Filibe, Üsküdar, Eyüp mevleviyetlerinden mâzul olanlar âlim ve fazU olurlarsa İzmir kadısı olurlardı. Manisa'dan, Bağdad ve Fitifte'den mâzul kaddar arasmda âlim ve müstakim olanlar varsa Medine-i Münevvere kaddı ğma tâyin edilirler veyahut Calata ve Eyüp mollası olurlardı (o tarihlerde Medine Haremeyn mevleviyetine dahil değUdi). Diyarbekir ve Belgrad'dan mâzul mevali Fi/i6e veya Bağdad kadısı olurlar veyahut mâzul olduğu mansıba tâyin olunurlardı. Eyüp ve t^sfeüdar'dan mâzul
KADILIK
99
Daha aşağı derecede olan Ankara, Gehbolu, MihaUç, Bosna, Sakız, Trablos, Kayseri, Maraş, Tire, Birgi, Bahkesir, Menemen, Erzurum, Tokat, Sinop, Mudurnu, Boyabad, Lefkoşe, Kandiye, Kamanice
mevleviyetleri
ise
HAREMEYN XVIII. ilâveten
asnn
Medine-i
ikinci
payede müsavi
MEVLEVİYETİ
yansmdan
Münevvere
idiler*.
itibaren
kaddığı da*
Mekke kaddığma İstanbul
kaddığın
dan sonra ikisi birden Haremeyn kadılığı ismiyle en yüksek derece itibar olunarak
ondan sonra
Bilâd-ı
hamse.
Mahreç,
Devriye
isimleri altında dört smıfa ayrılmış ve bu tertip sonuna kadar devam
etmiştir.
kadılara Filibe, Manisa, Belgrad ve Diyarbekir kaddığı verilirdi. Bosna, Sofya Kandiye'den mâzul olanlar Manisa, Belgrad veya mâzul olduğu mansıba gönderi lirlerdi. Konya, Kayseri, Maraş, Trablusşam mevalisi Boana ve Sofya kadısı olurlar yahut mâzul olduğu kadılığa tekrar tâyin edihrlerdi. Sakız, Kütahya, Erzurum, Sinop ve Kamaniçe'den mâzul kaddar, Konya, Kayseri ve Maraş kadısı olurlardı. Daha sonraları mevali tâyinleri bazı tadilâta uğramış ve mevleviyetler Haremeyn, Bilâd-ı Hamse, Mahreç, Devriyye mevalisi sınıflariyle yeni bir tasnife tâbi tutulmuştur ki bunu daha aşağıda göreceğiz. ' Tevkii Abdurrahman Paşa kanunnâmesi, s. 539; Nimeti Efendi kanunnâ mesi, s. 46. "Paye mansıplarmdan Bursa payesi zamime olmazsa kıdem nasblanna îtibar olunur" (Nimeti
Efendi
kanunnâmesi).
* Haremeyn kadüıklanndan Medine-i Münevvere kadılığı 28 Safer 1135 ( 7 Arabk 1722 ) senesine kadar Mûsda-i Süleymaniye müderrislerine verilir ken III. A h m e d bu tarihten îtibaren onu Mekke kaddığı ile aym derecede tutularak Bilâd-ı selâse mâzullerine verilmesini emrederek derecesini yükseltti. Bu suretle buradan İstanbul kaddığma geçilmek yolu açıldığı için evvelce pek talibi olmayan bu kaddığa rağbet çoğaldı (Çelebi-zâde Asım, s. 16). Bu hususa dair hatt-ı hümâyun sureti: "Kariha-i sabiha-i mülûkânemden Medine-i Münev vere kazası rütbesini Mekke-i Mükerreme kazası rütbesine terfi eyledim; fî-mâbâd Bilâd-ı selâseden mâzul olanlara verilib bâde'l-azi Mekke-i Mükerreme mâzulleri gibi İstanbul kazası verilmek üzere defterlerine kayd eylemeleri için Edendi Dâimize (Şeyhülislâma) ifade eyliyesiz (Çelebi-zâde Asım, s. 16, 17; Atik kaza defteri, mükerrer numara 2).
100
OSMANLI D E V L E T İ N İ N i L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
Bunlardan
Haremeyn mevleviyetine
tâyin edilen mevali ^
yani Mekke ve Medine kaddan ya bizzat gider veya payesini abrdı. Haremeyn kaddan arasmda 1135 H . (1723 M.)'den itibaren hiçbir fark yoktu. 1189 H . (1775 M.) tarihine kadar Haremeyn payesini almış olanlara bir derece yüksek olan istanbul kadılığı verilmeyerek
bilfiil
Haremeyn kadılığında
bulunmuş
olanlara
verilmek üzere yeni bir kanun kondu *.
BtLÂD-I
HAMSE
MEVLEVİYETLERİ
Sonralan Bilâd-ı hamse denilen mevleviyet evvelce
Mekke,
Edirne ve Bursa olmak üzere üçtü, daha sonra buna Mısır ilâve olunarak, dört olup Bilâd-ı erbaa mevleviyeti denildi; 1135 H . ( 1 7 2 2 M. )'de Mekke ile Medine
Haremeyn mevleviyeti
ismiyle
yüksehnce Şam kaddığı da buraya dâve edderek' yine Bilâd-ı erbaa ismiyle
dört büyük kadıhk oldu. Daha sonra yine bu
X V I I I . asırda Bilâd-ı erbaa'ya Filibe Edirne,
Bursa,
Şam,
hamse mevleviyeti
Mısır
ve
kadılığı
Filibe'den
dâve
olunarak
müteşekkil
Bilâd-ı
meydana geldi. Bu beş kaddığın dereceleri
müsavi idi; bu mevkii işgal edenlerden herhangi biri sırası gehnce Haremeyn modası olur veyahut payesini Şarkî
alırdı.
Rumeh'nin Bulgar prensinin nüfuzu altına
girmesi
üzerine Fdibe mevleviyeti 1307 H . (1889 M.)'de kaldırddı ise de derece itibariyle ismi değişmiyerek devam etti. mevleviyetine
Bdâd-ı hamse
tâyin edüecek zat evvelâ bunun paye rütbesini
alır ve sonra isterse bdfiil tâyin olunur ve müddeti olan bir seneyi tamamladıktan sonra Bilâd-ı hamse mâzulü saydarak, Haremeyn mevleviyeti için sıra bekler ve evvelâ Haremeyn payesini alırdı.
' Haremeyn kadılarınm her sene mevlid-i nebevide tâyinleri âdet olmuştu
(Çelebi-zâde 417, 524). " İlmiye Salnamesi s. 649. ' Çelebi-zâde Asım, s. 17. "Kazây-ı mezbur (Şam kaddığı) ile bilâd-ı selâee terbi' ve bâde'l-yevm mahreç mâzullerine tevcih olunmak üzere rütbe-i mez bure dahi tevsi olundu." Çelebi-zâde, Şam'm ilhakiyle biIâd-ı selâsenin bUâd-ı erbaa olduğunu yazdığına göre İVftsır'm sonradan buraya ilhakı anlaşdıyor.
KADILIK MAHREÇ
101
MEVLEVİYETLERİ
Mahreç mevleviyetleri
üçüncü
derecedeki
mevleviyetlerden
olup kaddara mahreç mevalisi denilirdi ^. Mahreç mevleviyetleri evvelce Kudüs, Halep, Tırhala Yenişehri * Galata, İzmir, olarak altı iken bilâhare havass-ı refia yani Eyüp mevleviyetlerinin de ilhakiyle Girit ^ ve
Trabzon
sekiz
ve daha
Selanik
ve Üsküdar
sonra ise
ile on bire çıkardmıştır. Bu,
lisinin mâzuUeri bir yukarı derecede olan Bilâd-ı
Sofya,
mahreç
meva-
hamse
kadısı
olurlardı Mahreç mevleviyetlerine Süleymaniye Dârü'l-hadîsi müderrisi ile Sideymaniye'nin dört müderrisi ve Hâmise-i Süleymaniye ve Mûsda-i Süleymaniye müderrisleri tâyin ediUrlerdi. Yani Dârü'lhadîs müderrisi mahreç mevleviyetlerinden
birini isterse münhal
vukuunda ona verilir. İstemezse bir aşağı derecedeki dört Süley maniye müderrisinden en kıdemhsine ve sonra diğer üç Süley maniye
müderrisine
tekhf olunur, onlar da kabul
etmedikleri
takdirde Hamise-i Süleymaniye ve en son da Mûsila-i Süleymaniye müderrisine sorulup o suretle tâyin yapıhrdı. Mahreç mevleviyeti
müddeti
diğer mevleviyetler
gibi bir
sene olup müddeti tamamlanınca mahreç mâzulü olarak deftere kaydedilip sonra Bilâd-ı hamse kadısı olmak için sıra D'Ohsson,
Anadolu kazaskerhği,
bekledi.
İstanbul kadılığı, Hare
meyn, Bilâd-ı erbaa (sonra Bilâd-ı hamse
olmuştur) ve mahreç
mevalisinin aynı rütbe ile tekrar kadı olamadıklarını aynı dereceye ' Bunlara mahreç mevalisi denilmesinin sebebi, on dereceli olan İstanbul müderrisleriıdn bu Uk sınıf mollalığa çıkmalarmdan yani ibraç edilmelerinden dolayıdır. ' Tırhala ve Yenişehir'in (Yenişehr-i Fenar) Yunanistan'a ilhakı dolayı siyle kaldırdmıştır. * Cevdet tarihi, c. I, s. 114. ^ Sofya, Bulgaristan'da kaldığmdan tabu defterden çıkarddıgı gibi Girid'in de Yunanistan'a terki üzerine Girit mevleviyeti de kaldırdarak 1327 Ramazan (1909 Ekim)'da Meclisi mebusamn karariyle evvelce yani X I X . asırda mah reç mevleviyeti olup sonra kaldu-dan Üsküdar kaddığı bu tarihte tekrar mah reç mevleviyeti olmuştur. * "1139 Muharremi ihtidasından zabt etmek üzere Edirne kaddığı, Yeni şehr-i Fenar'den mâzul mahreç mevleviyetlerinin ehillerinden R â z î A b d ü l lâtif Efendi'ye tevcih edilmiştir" {Çelebi-zâde Asım, s. 396).
102
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E TEŞKİLATI
mükerren söylediği
tâyin
olunamıyacaklannı
tertip
arasında
yazmakta
bazı istisnalar
ise de^ onım
vardır * ve X V I . ve
X V I I . asırlara aittir.
DEVRİYE Mevalinin
en
ise evvelce Maraş, tahya, Konya, Beyrut,
küçük derecesi
olan Devriye mevleviyetleri
Bağdad, Bosna, Sofya, Belgrad, Antep,
Filibe,
sonra Bağdad,
MEVALİSİ
Diyarbekir olarak
on kadıbk i k e n '
Antep, Bosna * Erzurum, Maraş,
Adana,
Van,
Kü daha
Trablusgarp,
Rusçuk * Sivas ve Çankın kaddıklan
olarak tesbit eddmişti. Buralara kadı olanlar müddetlerini bitirip mâzul olduktan sonra mahreç mevleviyeti
payesini
ahrlar ve
sıralan gehnce mahreç mevahsi olurlardı. Bu kayıtlara yarak yukanya
göre aşağıdan
Devriye mevalisinden
çıkddıkça kaddık azalmakta ve
başla
aşağıdan ge
lenler ise artmakta olduğundan İstanbul kaddığına ve kazaskerhklere kadar çıkabdmek müşkiddü. E n sıkışık sıra Bdâd-ı hamse kadıhklan idi ki yukanda göriddüğü üzere evvelkisinin adedi dört ve diğerinin iki olup geridekiler bir iltimas ile süratle derecesi artmazsa uzun müddet sıra beklemeğe mecbur idder. Bundan dolayı bdmünasebe yukanda söylediğimiz gibi bu mevleviyetler » D'Ohsson, c. IV, s. 545. a Meselâ A b d ü l b a k i M a h m u d E f e n d i 994 — 999 H . (1586 — 1590 M.) — A b d ü l h a l i m E f e n d i 1005 — 1008 H . (1596 — 1599 M.), Şerif M e h m e d E f e n d i 1029 — 1032 H . (1620 — 1623 M.) ve A b d u l l a h E f e n d i 1034 1039 H . (1624 — 1629 M.) A b d ü r r a h i m • zâde M e h m e d E f e n d i 1088 — 1099 H . (1677 — 1687 M.) H o c a - z â d e O s m a n E f e n d i 1103 — 1110 H . (1691 — 1698 M.) ve N u r u U a h - z â d e A b d u l l a h E f e n d i 1105 — 1107 H . (1693 — 1695 M.) senelerinde ikişer defa Anadolu kazaskeri olduk ları gibi A b d ü l b a k i M a h m u d E f e n d i 992 — 994 H . A b d u r r a h m a n E f e n d i 1065 — 1071 H . (1654 — 1660 M.), Dıhkî Mustafa Efendi 1070— 1076 H . (1659 — 1665 M.), K a d ı - z â d e M e h m e d E f e n d i 1078 — 1083 H. (1667 — 1672 M.) ve A b d u r r a h m a n E f e n d i 1246 — 1248 H. (1830 — 1832 M.) senelerinde ikişer defa İstanbul kadısı olmuşlardır. » D'Ohsson, c. IV, s. 566, 567. * Bosna'om Avusturyalılar tarafından 1908'de işgali üzerine kaldırılmıştır. ' Bulgaristan'da kaldığmdan bu da kaldırdmıştır.
KADILIK
103
için payeler ihdas edUmişti. Bu husus hakkında Cevdet tarihi şunları yazıyor : "Mevleviyetlerde
hizmet-i
fiihye
aranmayıb ekserisi
nâib
(mevalinin vekili) ile idare olunurdu ve bir sene müddet-i örfiye kanun
hükmüne girdi * ve mevleviyet
paye almaktan
kinaye
olarak müderrislik gibi dereeata taksim olundu şöyle ki : "Her sene sekiz müderris yani Dârü'l-hadîs-i Süleymaniye ve Süleymaniye
medreseleriyle
alt tarafmdan
diğer üç müderris
uhdelerine mahreç mevleviyetlerinden birisi bir sene olmak üzere tevcih ve bâde'l-infisâl mahreç mâzulü îtibar olunarak her sene içlerinden dördüne kezâhk bir senelik olmak üzere Mısır,
Şam,
Edirne ve Bursa kazalan (kaddıklan) ve bunlann mazullerinden ikisine bu veçhile
Mekke
ve Medine
ve onların mazullerinden
birisine İstanbul kaddığı ve tstanbul mazullerinden birine Ana dolu sadareti yani Anadolu kazaskerliği ve Anadolu mazullerinden birisine RumeU kazaskerUği verilmek resm ve âdet oldu. "Bu
suretle beher sene üst taraftan sekiz müderris mev
leviyete çıkıb yerlerine alt taraftan sekiz müderris geçerek ta rikçe silsile vukuiyle bu hareket yukarıdan aşağı tâ Ibtida-i hâriç rütbesine kadar sirayet etmekle her sene tarikçe bir terakki-i tabii vuku bulub üst taraftan çıkanlara nisbetle
alt taraftan
Ibtida-i hâriç rütbesiyle girenler daha çok olduğundan ve Sahn-ı seman müderrisleri
sekize
münhasır
bulunduğundan
Mûsda-i
sahn'da bir çok müderrisler teraküm ve tezahüm etmekle buraya da (yatak) tâbir olunmuştur" *.
KADILAR Kaddarm
HAKKINDA
tâyinleri
MÜTEMMİM
kısmmda
söylendiği
MALÛMAT gibi
kazaskerler
kaza kaddanmn ve şeyhülislâmlar mevaUnin tâyin ve infisâllerine
ait defter-i
akdiye
ismiyle
defterlerim
tutarlardı; fakat
daha sonra müderrisler de dahil olmak üzere bütün Umiye mensuplarma ait tutulan deftere tarik defteri denUmiştir. X V I . asır ortalanna kadar bütün müderrislerin ve mevali nin tâyinleri kazaskerlerle vezir-i azama ait iken bundan sonra ' Kanun hflküme değil bilfiil kanundu.
• Cevdet tarihi, c. I, 3.133.
104
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
yirmili; otuzlu ve kırklı müderrislerle kaza kaddarmın tâyin ve azilleri kazaskerlere. Dâhil müderrislerinden îtibaren bütün mü derrislerle mevahnin tâyin ve azilleri şeyhülislâm ile vekil-i mutlak olan sadr-ı azama brrakdmıştı. Kanunnâmede şöyle denihyor : "Tertib-i silsUe-i mevâli ve müderrisin şeyhuhslândara müfevvazdır; kanun üzere yazıb eshab-ı istihkakı vekil-i saltanata (sadr-ı azama) arz ve ilâm eder; amma kazaskerlikler ve bazı büyük mev leviyetler vekil-i devletin re'yine muhtaçtır" ve yine aym kanun nâmede kazaskerler için de : "Yirmi ve yirmi beş ve otuz ve kırklı medreselerin ve kendi taraflarına müteallik olan bazı mahallin cihet ve tevliyet makulesin tevcih edegelmişlerdir" denilmektedir*. Kazalarda kaddık edenler müddetlerini bitirip mâzul olarak İstanbul'a geUnce her çarşamba günü mensup olduklan kazaskerin dairesine devam etmek kanun olup buna mûlâzemet-i müstemirre deniUrdi.
Bu müddet iki sene kadar olup
man-ı infisali
buna
kadınm za-
ve müddetini doldurup sırası geUnce tâyin edil
mesine de zaman-ı ittisali adı verilmişti. Her cuma günü sabah namazmdan sonra mevali ve müder risler başlannda örf denilen
ulemaya mahsus kavuk ve uzun
yenli üstleriyle vezir-i âzamm sarayına yani Paşa kapışma gelerek divanhanede oturup beklerler; bunlardan sonra iki kazasker ge lerek bunlara selâm verdikten sonra içeriye vezir-i âzamm yamna girerler
ve
görüşürlerdi. Bu sırada çavuşbaşı sehmi serpuşiyle
sadr-ı âzamm huzuruna gelip mülâzemete gelen ulemayı arzeder; evvelâ kazaskerler ve daha sonra sehmi Ue vezir-i âzam çıkar ve Arz Odasında bulunan kazaskerlerin yanma gider. Bunlar sadr-ı âzami selâmlarlar, makamına oturan vezir-i âzam sağma Rumeli kazaskerini ve soluna da Anadolu kazaskerini alır. Bundan sonra divanhanede bulunan ulemaya haber verilerek bunlar da yoUariyle Arz Odasma girip vezir-i âzami selâmladıktan sonra dizdirler. Ule ma, divanhaneye girdikleri zaman sadr-ı âzam ve kazasker ayağa kalkarlar. Takdimi icap edenleri kazasker efendUer sadr-ı azama tanıtırlar. Biraz oturduktan sonra vezir-i âzamm işaretiyle selâm layıp çıkarlar. ^ Tevkii AbduTTohman Paşa kanunnâmesi, s. 530, 539, 540; Nimed Efendi kanunnâmesi, s. 47.
KADILIK
Bu
kanun seferler ve mühim işler
105
dolayısiyle
sonlarından itibaren tamamen tatbik edilmiyerek
X V I I . asu aksamış ve
daha sonra da terk edilmiştir i. Bir kazaya tâyin edilen kadıya şeı'i
ahkâmı icraya mezun
olduğuna dair Pâdişâhın tuğrasını havi bir rüûs (berat) verilir ve aynı zamanda mensup olduğu kazaskerlerden de bir mühürlü mektup alarak vazifesine giderdi*. Kaza kadısı tâyinleri
divan-ı hümâyun içtimalannm haf
tada dört gün devamı esnasında ve arz günü denilen günde kazas kerlerin Pâdişâha arziyle olurdu. Yani tâyin edilecek, Anadolu kaddanndan ise onu Anadolu kazaskeri, Rumeh'den ise Rumeli kazaskeri ehndeki defter mucibince arz ile iradesini alırdı. Divan içtimaları terk edildikten sonra
kazaskerler,
tâyin
edecekleri
kadıları sadr-ı âzam vasıtasiyle arz ederlerdi. Eğer aynı kaddığa sıralan gelmiş olan birkaç tahp çıkarsa aralarmda imtihan ya pılırdı. Bu imtihan X V I I . asırdan itibaren nadiren yapılıp çok zaman rica ve iltimas de kadı tâyin ediUrdi. 1008
H . (1599 M.) senesinde kazasker mechsine mülâzemet
edip sıralannı bekleyen kaddar, pâdişahm Eyüp ziyaretinden dö nüşünde Anadolu kazaskeri Damad M u h y i d d i n E f e n d i hakkında "mürtekib ve mürteşidir; edna kaddıklan yüksek para ile satıyor ve bir ydda nice kimseler değiştirihyor" diye şikâyeti havi istida takdim ettikleri gibi pâdişâh olan Valdesi S a f i y e derdlerini
III. Mehmed
üzerinde
müessir
Sultan'ın arabasına da yanaşarak ona da
dökmüşlerdi; bunun üzerine
Muhyiddin
Efendi
azlolunarak yerine A h i - z â d e A b d ü r r a h i m E f e n d i kazasker tâyin edilmiştir*. ' Tevkii Abdurrahman Paşa kanunnâmesi (kanun.ı mülâzemet-i mevali ve müderrisin) kısmı s. 539. ' Kazâ-i Eğil; Medine-i Amid (Diyarbekir (ebri) de dâhil pâyesiyle Ali Paşa müderrisi Mevlâna Nuh ride fazlühuya hüküm ki. Sene 74 H.(1074 M.) Cümadelûla gurresinden iki (ay) tc vkiyet (nok san) ile Eğil kazası ber-vech-i teb'id tevcih olunub bilfiU Anadolu kazaskeri olan Mevlâna H a f ı z M e h m e d tarafından mühürlü mektup verilmekle muci bince mutasarrıf olman için yazdmıştır. Evâil-i ca sene 74 (/6nü(emin tasnifi Tevcihat vesikaları 453) keza aym suretle on iki divan kadıhğma tâyin edilen zâta verilen 1040 Rebiulevvel tarihli ferman (Mühimme defteri, 55, s. 79).
* Selânikî tarihi (basılmamış cilt), varak 445.
106
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I Kadılar
kıdem
ve
sırasiyle
vazifesine
mevali
olan
ve bu
suretle
gider
kuzât)
adı
yunla
bu eradif-i
nin
müddetlerini
nöbette
yapdan
verilmişti*. I V . ( A v c ı )
bitmesine
beklemesini
kuzât
dört
ay
ikmal
ettikçe
mâzul kadı tâyin
usulünü kalınca
ve bir de kaddığın
sıra
yerlerine
olunarak
tertibine
yeni
(eradif-i
M e h m e d bir hatt-ı hümâ kaldırıp * kadınm
yerine
diğerinin
müddeti
tâyin edihp
imtihan ile tevcihini
emretmiş
ise de o da kısa zaman devam etmiştir ^. Kazaskerler, İstanbul kadısı ve mevaliden olanlar, hâkimhk müddetlerini şikâyeti mucip olmadan dürüst olarak afifane yap tıkları sonra
anlaşdması kendilerini
üzerine taltif
bunlar
müddetlerini
doldurduktan
için kaddık müddetleri birkaç ay için
uzatıhrdı *. Kendilerinden yapılarak
aykın
şikâyet
hareketleri
edilen
kaddar
görülenler
hakkında
cezalandınlır
tahkikat ve
hattâ
katledilirlerdi ^ İstanbul kazası Sadi-zâde'den sonra R a b m e t t u U a b Efendi'ye verUmek üzere eradif olundu (Naima, e. V, s. 248). ^ Hammer, c. X, s. 221 (Atabey tercümesi). Bu eradif-i kuzâtın men'i güya münhal kaddddarm artması için yapdmjgtı" diyor. Halbuki bunun münhallere tesiri yoktu, münhal artnuyordu. ' Siz ki dâimiz müftü efendisiz; kuzâtm mansdn bej, altı kat olduğu mesmû-ı hümâyunum olmuştur. Bu hal gayetle mûcib-i ihtilâldir. Ecdad-ı izamım zamanlannda olmamakla buna nzam yoktur. Ancak bir kadınm azline dört ay kaldıkta bir âhar müstahıkkına bu kadar tevkiyet ile tevcih oluna bundan gayriye min-bâd izin ve rızam yoktur. Kazaskerlere bildirib muhkem tenbih idesiz ki sonra nedamet çekerler ve menasıbı imtihan üe vereler ve bundan akdem mülâzım hususunu tenbih-i hümâyunum üzere tenbih eyUyesiz" (Naima tarihi, c. V, s. 364). Tevkiyet hususu kaddığın müddetinin olmasıdır; fakat sonradan bu müddet kısaltılmak istenerek şikâyeti mucip olmuştur. Bu hususta Rumeli kazaskerine gönderilen 1011 H . (1602 M.) tarihli bir hükümde "âdet-i kaime üzere emr-i tevkiyete riayet olunmağla menâsıba vus'at geUb erbabı riayet olunub... kuzâtın bivecih zamanı ahndığma (müddetinin kısaltddığına) rızây-ı hümâyunu yok tur. Tevkiyet muttarid olmak caiz değUdir. Zaruret iktiza eyledikte iki, üç ay olsa olur., mülhak olan menasıbm hadis olanları ifraz olunsun ve kazada teb'îd caiz değildir; amma medresede tarikmda eski, ehl-i ilim ve müstahik olana caizdir..." Feridun Bey Münşeatı, c. I I , s. 134, 135 (Tahvimhane tab'ı 1265). < Çelebi-zâde Asım, s. 259, 331, 372. Bu müddet en çok üç ayı geçmezdi. ' Cezayir Beylerbeği'sine (yani Kaptan Paşa'ya) ve Molva ve Ayazmend (Altın ova) kaddarma hüküm ki. Hâlen Midilli kadısı kaza-i mezbure ahalisine teaddi üzere olub nahak yere
KADILIK Yukanda
görüldüğü üzere
için mülâzemet-i
müstemirre
107
mâzul kaddann
mansd> almak
denilen kazasker dairelerine devama
mucip
mecbur olmalan bunlann maişetçe sdtmtdanm
oluyordu;
çünkü kazaskerler gerek sefer ve gerek hazerde Pâdişâh nerede bulunursa
orada
olduklanndan
dolaşmalan perişaniddanna
mâzul
sebep
olan
kaddann
olmakta idi.
Bundan
böylece dolayı
1128 H . (1716 M.)'de ve Ş e h i d A l i Paşa sadaretinde bu mülâze met-i müstemirre
usulü kaldmlarak aşağıdaki maddeler kondu :
1 — Bir mâzıd kadı tekrar tâyin olunmak için kendi derece sindeki
mâzullerin
en
kıdendisi
olacak ve
ehhyet
ve
kifayete
bakdacaktı. 2 — Kaddığa
geçecek
olanlar
ihtida
kazasker
huzurunda
imtihan olacaklar; ehliyeti haiz olanlan kazaskerler şeyhülislâma büdirecekler ve o da bunu defterine kayıt
edecekti.
akçelerin alıp fasi olunan dâvaya celb-i mal için hilâf-ı şer'î ve mugayir-i emr istimâ idüb dahi ehl-i örf taifesiyle müttefik olub fıkaramn nahak yere malın aldırıb ve alıb zulmü olduğu istimâ olunmağm ahvali teftiş olunub arz olunmasm emredip büyürdüm ki vusul btddukta mezbur kadı Ue bir yere cem olub dahi ahvalini onat veçhUe hak üzere teftiş ve tashih edib göresiz, Vech-i meşru üzere hUâf-ı şer'-i şerif zulmü olduğu şer'î Ue sabit ve zahir olursa sabit olan mevaddı sicil edib dahi suret-i sicUleri Ue ahvalini v u k u üzere yazub arz eyleyesiz ki sonra hakkında emr-i şerifim ne vechUe sâdır olursa mûcibiyle amel oluna" {Hükümler mecmuası, Aşir Efendi kiiaplart, Nr. 892, s. 320B). Yine hunim gibi F e y z u l l a h ismindeki Eflani kadısmın irtikâp ve irtişasın dan dolayı İstanbul'a getirUmesine dair Bolu mutasarrıfına ferman gönderUdiği gibi {Mühimme, 87, 5. 31) K a n u n i Sultan S ü l e y m a n 935 H . (1528 M,)*de Avusturya seferine giderken Kızıb Yenicesi kadısmm menzU zahiresi parasmdan çaldığına mebni asddığı görülüyor {Feridun Bey Münşeatı, c. I, s. 567). Yolsuzluğundan şikâyet edUmiş olan Antalya kadısınm tahkikatına. Teke (Antalya) sancağı beyinin ve sabık Behisni kadısmm ahvalim tetkike de Zülkadir beylerbeğisi Ue Maraş ve yeni tâyin olunan Behisni kaddarınm memur edUdikleri görülüyor, (Mühimme, 6, s. 564, 965; Mühimme, 7, s. 741; Mühimme, 27, s. 246) daha böyle epi misal vardır. I V . M u r a d Bursa'ya giderken İznik kadısından şikâyet edUdiği için bu hususta hiçbir tahkikat yaptırmadan kadıyı astırdığı gibi bu hale gücenen ve dedikodu yapan şeyhülislâm A h i - z â d e H ü s e y i n Efendi'yi de katlettirmiştir. KadUarm hiçbir suretle taşrada vaMer, sancakbeyleri ve sairleri tarafmdan katledilmemeleri hakkmda hüküm vardır. Haklarmda şikâyet edUenler ya tâyin edUen tahakkuk memurlarının verdikleri tahkikat evrakı veya kazaskerler tarafmdan yapdan tahkikat neticesinde cürümleri sabit olunca ceza görürlerdi.
108
OSMANLI D E V L E T Î N l N
ÎLMÎYE TEŞKİLATI
3 — B u suretle şeyhülislâmın inhası üzerine kazasker hu zurunda muvaffak olan zat sırası geUnce kaddığa tâyin olunacaktı. 4 — Şer'î hasdâtı müsaid olan kazalar müstakd olarak tevcih edilecek olunarak
ve müsaid kıdcmU
olmayanlar
olan
kaddann
kaddann
mansıblarına
maişetlerine
karşılık
ilâve olarak
verilecek ve bu da kazaskerin arzı ve şeyhülislâmın inhası üzerine yapdacaktı.
ÎLÂM V E HÜCCET îlâm bildirmek bildirilmek demektir, kadmm herhangi bir mesele hakkında yaptığı tahkikatın kendi imzası altında mercii ne
veya vaki suale
cevaben
arz eylemesine
(îlâm)
denilir.
İlâmlar re'sen veya vaki sual üzerine bildiriUr. Meselâ bir kaza halkının yolsuz bir meseleden şikâyet yollu kadıya müracaat ile dertlerini hükümete arz etmesini istemeleri gibi. Eğer kadı bu şikâyetteki haksızlıya şahid olmuşsa ilâmda onu da zikr ederdi. Hüccete
gelince:
Hüccet lûgatta delil, bir fi'lin sabit olduğuna medar olan nesne
demektir.
Şer'î mahkemelerde bir dâvanın
şahidler huzuriyle
onları
dinledikten sonra kadının verdiği hükmü havi ilâmdır. İlâmla
hüccet
arasındaki fark,
riyle görülen dâvada k a d m m
hüccette şahitlerin
huzu
îlâmı altında şahitlerin imzaları
nın bulunması ve verilen kararın şerân sabit olmasıdır. îlâmda ise böyle bir hal olmayıp vaki halin yalnız arz ve ifadesidir.
ŞER'Î Kaddarm şer'î
MAHKEMELER
ve mevaUnin
mahkemeler vardı.
bulunduklan
Kaddar
şer'î
kendilerine verilen beratlarda gösterilen
kaza
ve hükmî
ve
şehirlerde
muamelâtta
vazifeleri görüp hanefî
mezhebi üzere hüküm verirlerdi. Nikâh, izdivaç, miras taksimi, yetim ve mal-i gaibin muhafazası, vasi tâyin ve azU, vasiyetlerin ve vakıflann hükümlerine riayet edilmesinin nezareti, cürüm ve
KADILIK
109
cinayet ve sair bütün dâvalar, hulâsa şer'î ve hukukî bütün mua melât kaddar tarafından göridürdü. Reaya yani
köylü tabaka-
siyle askerî sınıf arasındaki ihtdâf hükümetin emriyle kaddar tarafından
görülür
ve
verilen
hüküm
hükümete
bildirilerek
oranm vereceği karara göre infaz olunurdu. Kaddann şer'î ve hukukî vazifelerinden başka idari cihetten de pek mühim vazifeleri vardı ve bu hususta hükümetçe kendisine ferman gönderilir ve o da îcap eden cevabı re'sen hükümete arzederdi. Kaddann bulundukları şehir ve kasabaların inzibatı ma badı ve askeri smıfına bırakdmıştı. Zahîre ve amele tedariki, hayvan şevki, menzil emirleri, asker toplanması, iktisadî işler, mabadı rayice göre eşyaya narh konması, belediye işleri yani askeri inzibattan başka bütün devlet işlerinin temini kadılara aitti. Bundan dolayı kaddar selâhiyet itibariyle devlet merkezine bağlı vazifeler sahibi idder. İşte bu geniş vazifeleri dolayısiyle kendilerine gelen hüküm ve fermanlan ve bunlara verilen cevaplan ve gördükleri çeşith dâvalara dair vermiş oldukları hükümleri kayid için kaddann sicil denilen birer defter tutmalan kanundu. Her kaza, sancak ve vüâyet merke zinde tutulmuş olan Mahkeme-i şer'iyye defterlerinin adedi, yanan, zayi olanlanndan sarfınazar bugün on binleri geçmekte ve müze ve kütüphanelerimizde muhafaza olunmaktadır. Bu sicillerin önemli surette tetkiki o vdâyetin idari, askerî, iktisadî cihetinden belediyecihk
bakımından pek mühimdir i.
ve
SiciUerdeki muha
kemeler hangi kadı zamanında yapdmış ise sicillin
sahifesinin
üstüne onun tâyini tarihinden başlayarak infisali zamamna kadar devam eder. Bazı kaddar kendi zamanlanna ait müstakd sicil açarlardı. Kaddann veya mevahnin derecelerine ve şer'î hasdatlanna göre az veya kalabahk maiyyetleri vardı. Her kadı bizzat mev cutsa dâvayı kendisi dinler ve yanında hâkim muavini olarak kethüdası ile dâvayı tescd eden yani sicdle geçiren kâtip bulunur du; muhzır denden mübaşirler de mahkeme hademelerindendi. ^ X V I . asır sonlarına
kadar hâkimlerin gördükleri
dâva, nikâh,
vakıf
ve saireye ait muameleler Arapça olarak yazdır, hükümetin verdiği emir ve onlarm cevapları Türkçe kaydedilirdi. Daha sonra hepsi Türkçe
olmuştur.
110
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
Mevali denilen büyük kaddar ekseriya bizzat tâyin dukları
vUâyete
gitmiyerek
kendUeri
üzere nâib gönderdiklerinden
tarafından
vekil
olun olmak
dâvaya onlar bakarlardı.
Mevleviyeti haiz kaddıklarda yapdan dâva askeri muamelâta veya
kati
ve kısasa taallûk edecek şekilde pek ağır ise hüküm
mahaUin valisine arz ediBrdi. Kadımn verdiği hüküm bizzat vah Ue maiyetindeki iki mutemed adamı taraflarmdan tetkik edUdikten sonra tasdik olunursa infaz olunurdu. Eğer vaUnin mechsi verilen hükmü tasdik etmezse evrak devlet merkezine kazas kere yoUanırdı. Kazasker bu hususa dair mütalâasmı Divan-ı hümâyuna arzedip orada tetkik edildikten sonra ya tasdik ediUr veya bozularak yeni hüküm verilirdi. Yani verilen hüküm ya müttehimin, yahut kadı veya valinin kararmm lehine veya aley hine olurdu. Hukuki dâvalarda mahkûm ve ceza dâvalannda müttehemin akrabası verilen hükmü haksız bulurlarsa kazaskere veya şeyhül islâma
şikâyete haklan vardı. Bu suretle dâva divanda tekrar
tetkik edihrdi. En son karar divanın verdiği karardı. Eğer Divan-ı hümâyun karan bozarsa bu hal kadı ve valinin aleyhine olur, onlann iktidarsızhklanna
veya bir menfaat mukabihnde mah
kemeden
hükm olunduğu için hükmü verenler
karar çıktığına
hakkında iyi
olmazdı *. •
m
1826'dan sonraki teşkUâtta mülki ve askeri sınıflarda olduğu gibi tstanbul kadısı ve kazaskerlere ve pâyelUerine mahsus olarak nişanlar ihdas edUmiştir. Meselâ tstanbul kadısı, Anadolu kazas keri, olunca kendisinde bulunan tstanbul kaddığı nişamnı bUvasıta
darphaneye gönderir ve kendisiae
Anadolu kazaskerhği
nisam verilirdi; keza Anadolu kazaskeri, Rumeh kazaskeri olun ca o kazaskerhğe
mahsus nisam takardı*. Bu nişanlar
yakaya
takdrrdı. » Türk Teşkilât-ı Esasiye Kanunu, s. 283 (efrenci), 1825 Rumî. * I254'de Şeyhulislâmm sadarete tezkeresi: "Devletlû, inayetlû, âtıfetlû, uluvvil'l-himem efendim sultamm hazretleri İstanbul pâyelûlarmdan İmam-zâde faziletlû Mehmed Esad Efendi dâilerine malûm-ı inayet-melzum-i âlileri buyrulduğu üzere avâtıf-ı aliyye-i gîti-sitanîden Anadolu kazaskerliği payesi inayet ve ihsan-ı cenab-ı şâhâne buyrulmuş ol duğundan Anadolu rütbesine mahsus bir kıta nişan-ı fnrûg-efşânm darphane-i
KA.DILIK KADILARIN
111
BERATLARI
Büyük küçük bütün kadı ve mevalinin tâyinlerinde kendi lerine
vazifeye
tâyinleri
ve
kazaya
selâbiyetlerini
havi
berat
denilen Pâdişahm tuğrasım havi bir vesika verihr ve kendilerinden berat resmi denUen bir harç alınırdı. Berat resmi, kadının yev miyesi defterde kaç akçe ise onun aylığı hesap edilerek tahsil edilir, bunun yarısı resm-i nişan ismiyle tuğra çekme parası olup diğer yansı da kazaskerin maiyyeti olan kâtip, muhzırbaşı, muhzır ve divittara verilirdi. XYI.
asrm ilk yansında
bütün tâyinler kazaskerlere
ait
iken İstanbul, Edirne ve Bursa kadıhklarma tâyin edilenlerden üç bin akçe berat resmi ve tâyin hangi kazaskere ait ise gerek onun ve gerek maiyyeti için üç bin akçe aidat alınırdı. Y a v u z Sultan
Selim zamamnda bu üç kaddığa tâyin eddenlerin bir
aylık hasdmın onda biri kazasker ve maiyeti için mütebakisi de hazine için tahsd olunurdu. Daha sonra yani X V I . asnn ikinci yansından itibaren inhalan şeyhühslâma ait üç yüz ve beş yüz akçeh mevahnin tâyinlerinde bunlann bir aylık gehrleri resim olarak doğrudan doğruya hazineye ahnmak kanun oldu i. ]. Kaza kaddanmn ve mevahnin beratlanmn tahrir Kaailıınn Elkalıı tarzı ve elkabı zamanla ufak, tefek bazı taddâta uğramıştır. Kaza kaddanmn elkabı X V I . asırda : Kıdvet-ü islâm,
kuzâtVl-
umdet-ü
suretinde
V ç\i^\ i-^j 5x^(.^NI îUS îj-iî
vülatVl-enam,
^l^i-l o*
mümeyyiz-ü
f^^*^' -» J - ^ '
helâl 'J'^
anVl-haram"
^^^^ J
*-»•**
ve y a h u t : Kıdvet-ü kuzat ve'l-hükkâm mâdenü'l-fazlu ve'l-kelâm mümeyyiz-ü helâl
ani'1-haram mevlâna . . . . zidet f a z l u h u . . . "
ve X V I I . asırda ise : âmirede imali hususuna himem-i seniyye-i âsafaneleri teşvikiyle bi-mennihi taalâ mşan-ı zişan-ı mezkûr savb-ı dâiyânemize şeref vürûdiyle müşarünileyh dâUerinin talik-i giriban-i mefhareti kdmdıkta mukaddema kendinde olan İstanbul rütbesi nisam Darphane-i Amireye hâs ve tisyar kıbnacağı rehin-i Umi sâmi leri buyruldukta olbabta irade efendim hazretlerinindir (Başvekâlet arşivi, Hatt-ı hümâyun vesikaları, Nr. 22801). ^ Berat resimleri hakkmda kanunnâme {Veliyyüddin Efendi Kütüphanesi, Nr. 1969, varak 158 b) ve yine aynı resimlere dair kanunnâme (Atıf Efendi kitapları, Nr. 1734, varak 210).
112
OSMANLI DEVLETİNİN İ L M İ Y E TEŞKİLÂTI
IILIL
I L *
Aj>C_
^ I J I J
öi^
J ^ L
ifi^^1
ÎJBJ
jjoil . . . Kıdvet-ü kuzâti'l-müslimîıı madenü'l-fazi ve'l-yakîn, el-muhtes
J*JL_LL
: U ;
Sjaİ
zübdetü'l-muvahhidîn
bi-mezid-i inayeti'l-meliki'l-
muîn mevlâna . . . . zidet fazluhu şeklinde olup diğer asurlarda da böyledir. Mevalinin
elkabı
ise
daha
tumturakh
idi.
Fatih
Sultan
Mehmed'in kanunnâmesinde : .U-IFL . .
P_,UL İ . J İ J
.
OJIJIj
I E F L H *
kuzâti'l-müshmîn
ûlâ
j o AIJX_
SVJ JJL
^ Ü L
JLUJI
JJ-L
vülâti'l-muvahhidîn
yakîn varisü'l-ulumi'l-enbiya
OJJUIL
:UIJI
^
\
Akde'l-
Û^I-^LJ
mâdenü'l-fazi
ve'l-
ve'1-mürselîn huccetü'l-hakk ale'l-
hâhk eemaîn el-muhtas bi-mezid-i inayetd-meliki'1-muin mevlâna zîde fazluhu *. XVI.
«L'LU
asır ortalarında :
4_.:lı;lı.,n» S^'jj»' * bununla beraber beratlarında kaza ka-
ddariyle mevahnin
elkabı muttarid olmadığı aşağıya suretlerini
koyduğum beratlarda görülmektedir. X V I . asır ortalarma ait yevmiyeU kadı beratı:
953 H . (1546 M.) yüz
otuz
akçe
Kanunî'nin tuğrası Nişan-ı şerif-i sultanî ve tuğrây-ı garrây-ı cihan-ârây-i . . . mukaddimesinden sonra : Çün zümre-i ulema ve fırka-i füzelâ ve verese-i enbiya ve hafaza-i millet-i
Mustafa
meşâil-i îman ve din ve
mesabih-i
islâm ü yakindir ve kuzât ve hükkâm sebeb-i takviyet-i
şerâyi
ve ihkâm ve bâis-i salâh-ı ahvaU enam ve dai-i nizam-ı intizamdır. FeUzalik işbu râfi-i tevki-i refi-i âlem metaU-i husrevânî ve nakil-i yerUğ-i beUğ-i Iâzimü'1-ittibâ-ı kişver-sitânî akde'l-kuzâtil-müslimîn ûlâ vülâti'l-muvahhidîn
madenül-fazi ve'l-yakin
varisü'l-
ulûm-î enbiyai ve'l-mürselin el-muhtas bi-inayeti'l-melikü'l-muin mevlâna Bedrüddin zîdet fezailuhu Budun kazası ki tevâbii ve levahiki
ile defter-i
sultanîde
yevmî
yüz otuz
akçe yazar ^
^ Kanunnûme-i OsmaıU, a. 31; Feridun Bey Münieatı, e. II, a. 11. » Veliyyüddin Efendi kitapları, Nr. 1970, varak 16. ' Daha sonra bir eyâlet haline getirilen Budin kadılığı b e | yüz akçeli mevleviyyet olmuştur.
KADILIK
113
sene isna ve hamsin ve tis'amie Zilhiccesinin on beşinci gününde tefviz ve takhd kılmd) verdim ve büyürdüm ki vanıb kaza-i mezburda kadı ve hâkim olub icrây-ı ahkâm-ı şerayi-i
nebeviyye
ve infâz-ı evamir ve nevahi-i ilâhîye mütemessik olub şer'-i ka vimden tecavüz eylemeye ve eimme-i hanefiyyeden akval-i muh telife vaki olan mesailde kema-yenbaği tetebbu edib esahh-ı akvah bulub amnla amel eyleye ve ketb-i sicillât ve sakûk ve tezvic-i sigar ve segayir ve akd-i enkiha ve tenfiz-i vesâyâ ve kısmet-i mevaris-i reâyâ ve zabt-ı emvâl-i eytâm ve gâib ve azl ve nasb-ı vasi ve nâib ve sair umûr-ı şer'iyyeye bi't-tamam ve'l-kemal alâvechi't-tafsil
ve'l-icmal mutasarrıf ve mübaşir olub ol diyarın
kâffe-i halkı mevlânây-ı mumaileyhi kendulere kadı ve hükmünü nafiz ve cari bihb cumhur-ı kazayay-ı şer'iyyelerinde rücûı mevlânay-ı
mumaileyhe kdıp emrinden udûl
mevlânay-ı
etmiyeler.
Şöyle kim
mezbur emr-i merkumı vech-i meşru üzere yerine
getüre. Cihet-i kaza kuzât-ı sâhfe her
neye mutasarrıf olıgel-
mişler ise bu dahi ana mutasarrıf olub benim devam-ı devlet ve sebât-ı
haşmet-efzun-ı
tere. Şöyle hileler. XVII.
ebed-peyvendim için
duaya iştigal
gös
Tahriren fî evâil-i Rebiulevvel sene 953 i.
asırdaki yevmî
yüz
akçeh
olup
zamamnda 1022 H . ( 1 6 1 3 M . ) tarihinde
Sultan
verilmiş
I . Ahmed
kaza
kadısı
beratı sureti: Nişan-ı şerif-i sultanî ve tuğrây-ı garrây-ı cihan-arâyi ve'esavnü's-samedânî tevfiki'l-yezdânî
ve'l-anü'r-rabbânî
Çün tazim ve ikram-ı ihtiram-ı
fark-ı
füzelâ-i
şehriyârî ve müstevcib-i zâhk Agros^
el-mennü'l-mennânî
ve't-
hükmü oldur ki, ıdemaü'l-muhakkikîn ve tefhim
müdekkikin,
mûcib-i
devam
bekay-ı izzet-i kâmkâridir.
kadısı Derviş'in
şakileri
mağm ref olunub yerine yevmi seksen
Binaenala-
gehb azh ferman olun akçe ile E f l a n i ' kaza
smdan altı yıl zaman-ı infisah ve bir seneden ziyade saadet canibine mülâzemeti olan* rafi-i
ve
devlet-i
tevki-i
hâkani
asitâne-i kıdvetü
^ Veliyyüddin Efendi kitapları, 1970, varak 6 b. ' Agros, İsparta vilâyetinde Alabty nahiyesinin eski adıdır. ' Eflani Kastomonu vilâyetinde bir kaztmın adıdır. * Kaddann tâyinleri kısmında görüldüğü üzere Eflani kadısı Nasuh, .müddetini bitirip altı yıl evvel infisal etmi; ise de uzun müddet tatanbuTa gelmiyerek kazasker meclisine mülâzemet etmemi; ve sonra gelerek bir buçuk sene mülâzemeti üzerine Agros (Atabey) kaddığma tâyin olunmuştur. )lmiy TtkilUı, 8
114
OSMANLI DEVLETİNİN İ L M İ Y E TEŞKİLÂTI
kuzati'l-müsümîn zübdetü'l-muvahhidîn madenü'l-fazi ve'l-yakin el-muhtas bi-mezid-i inayeti'l-mehki'l-muîn Mevlâna Nasuh fezailuhu her veçhile mahal ve müstahik
zîdet
olmağm sene ihda ve
işrîn ve elf Zükadetü'l-haramınm gurresi günü pâye-i serir-i izzetmasîrime
arz
olunub
hakkında
mezid-i
inâyet-i
husrevânem
zuhura getirüb yevmî yüz akçe ile Agros kazasını sadaka edib bu berat-ı hümâyunı verdim ve büyürdüm ki bâde'l-yevm varub Agros
kazasında kadı olub icrây-ı ahkâm-ı şer'iyye eyhye
ketb-i
ve
sicillât ve sakûk ve tezvic-i sığar ve sagayir ve kısmet-i
mevâris-i reâyâ ve sair kazayây-ı şer'iyyeden kuzât-ı sahfe her neye mutasarnf olmuşlar ise mevlânay-ı mezbur dahi ol vechüe mutasarnf olub devam-ı devletim için duaya mudavemet göstere ve mîrmîran ve sancak beyi mektub ve adam göndermesiyle ha ric-i kazada dâva istima etmeye ve der-i izzet-meâbıma irsal eyledüği arıza tarih tahrir eyhye* şöyle bdib
alâmet-i şerife îtimad
kdalar. Tahriren fî evâU-i şehr-i Rebiulâhır sene isneyn ve işrîn ve elf..
Bi-makam-ı Kostantiniyye *.
884 H . (1479 M.) senesinde ve F a t i h S u l t a n M e h m e d zama nında yani X V . asırda mevleviyet edilen B a h a ü d d i n
olan Ankara kaddığma tâyin
Efendi'ye verden berat sureti :
Sebeb-i tahrir-i hümâyun ve mûcib-i tastir-i meymun öjiUjj ^jj J l J U J oldur ki Darende-i misal-i bî-misal akde'l-kuzât ve'lhükkâm mebinü'ş-şerayi' muhakkikîn
ve'l-ahkâm fassü'I-ferikayn seyyidü'l-
zekiyyü'l-islâm ve'l-müsUmîn Bahaü'l-miUet-i ve'd-
din dâmet fezadühu kemâ-tabet şemailuhu hazretlerine mahru sa-i Engürünün ve tevabiinün kadılığm verib tefviz kddım ki bâde'l-yevm"jAJb Ij^^ü\ ^ U l j w ^.J^ İ Ü j mânası birle amel edib kat-ı deâvide ve fasl-ı husumatta hiç âferideye meyi ve mehaba itmeye. Emr-i hak tealâ ve sünnet-i
resul
(A. M.) ne ise öyle buyura.
Kısmet-i mevariste ve sicillâtta ve husul-i ukudda ve
şurût-ı
uhudda ve fesh-i nikâhta ve bey'u şirâ ve sair muamelât-ı vesayikta ve kitab-ı hikemîde tetebbu-ı kelâm, imtisal-i emr-i nebeviyye ve iktida-i ictihad-ı eimme ndvânullahi aleyhim eemaîn * Kadıların, hükümete gönderdiği arîzalara tarih atmaları 991 H. (1583 M.) senesinde emrolunmuştur (Osmanlı kanunnâmesi. Millî Tetebbular mecmuası, sayı 2, s. 327). ' İbnülemin tasnifi. Dahiliye vesikaları, Nr. 12.
KADILIK ide ^ . . . bi-kaderi'l-vus'
ve't-takat
US ve'l-imkân
beyne
cemi-i
ebl-i iman yerine getiriib emir ve vezir, gani ve fakir ve âlim ve cahd, müslüman ve zimmi arasmda vaki olan deâvide ale's-seviyye tutub hükm ide. Bazısın bazısı üzerine tercih edib zulm ve hayfa meyi itmeye ve gaibler malın ve emanetin muhafaza etmekte gayetle
ihtiyat eyhye ve resm-i kısmet ve resm-i kitabet kuzât-ı
mâ-sebak zamanında ne miktar alınddarsa bu dahi ol miktara kanaat eyhye; ziyadeye tama itmeye; emr-i maruf nehy-i münker bâbmda tesahül kdmaya. Evkafı ve vesâyâyı mahalline sarf ide; mezkûr şehrin vazü ve şerifi, gani ve fakiri müşarünileyh hizmetin ol mevzide vesâyikda hâkim-i vakt bilüb cemi kazayâda rucûı buna ideler.
Canibin
aziz ve muhterem tutub emrinden tecavüz kd-
mayalar ve muhalefet etmiyeler. Belki muti ve münkad olalar; alâmet-i
cihan-mutâ
üzere itimad kdalar. Tahriren fî evasıt-ı
Ramazanü'I-mübarek sene erbaa ve semânîne v e semane mie *. X V I I . asnn ikinci yansında beş yüz akçe yevmiyeli mevahden bir kadı'mn tâyinine dair 1078 H.( 1668 M.) tarihh ferman sureti: Akda'l-kuzâtü'l-müslimîn ulâ vidâtü'l-muvahhidin madenü'lfazl ve'l-yakin
hüccetü'l-hak
ale'l-halk eemaîn varis-i ulûmü'l-
enbiya ve'I-mürseUn el-muhtas bi-mezid-i inayeti'1-meUki'I-muîn sabıka Manisa kadısı olan Sivasî-zâde Mevlâna es-seyyid . . . . zîdet fezailuhu tevki-i refi-i hümâyun vâsd olıcak malûm ola ki sen ehl-i Um ve sahih-i fazilet ve müteşerri ve dindar olduğun ecilden hâhya hakkında mezid-i inayet-i aliyye-i şâhâne ve mezid-i re'fet-i seniyye-i pâdişâhanem zuhura getürüb işbu sene semâne ve seb'ine ve elf Ramazammn yirmi
dokuzuncu gününden Âmid
kazasını sana tevcih ve inayet edib Uâmı için (isim yeri açık) tâyin olunmuştur. * Kaddar, X I I . asrın ikinci yansından sonra Halebi ibrahim Efendi'nin (Vefatı 956 H . = 1 5 4 9 M.) J^J> Sj^^^ mülteka'l-ebhar fi forû-ıhanefiyye ismindeki eseriyle şerhlerine göre hüküm verirlerdi. İ b r a h i m H a l e b i bu eserim Hanefî fukahasmdan Kudurt, j^'^^ el-Muhtar, J i l W I > r Kenzü'd-dekayık,
116
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
Büyürdüm ki vusul buldukta bu babta sâdır olan ferman-ı ceUlü'l-kadrim mucibince bir an ve bir saat teehbur ve tevakkuf etmeyib v a n b kaza-i mezkûre siz mutasarrıf olub
ehali beyninde
icrây-ı ahkâm-ı şer'iyye-i nebevi ve infaz-ı evâmir-i ahyye-i Mustafavî sallallahü tealâ alâ-şariiha bezl-i makdur ve sây-i nâ-mahsur eyleyib ve muaccelen adamm gönderib beratını ihraç ettiresin; şöyle bilesin, alâmet-i şerife îtimad kdasın. Tahriren fî evahir-i şehr-i Ramazanü'l-mübarek sene semane seb'în ve elf bi-makamıEdime el-mabrusa^.
SAKK-1
ŞER'Î
Şer'î mahkemelerin muamelâtına mütealhk şer'i hüküm ve kararlan havi tuttuktan ve ekserisi eni dar ve boyu uzun olan defterlere sicillât-ı şer'iyye
denihrdi. Mahkeme-i şer'iyye sicilleri
şer'î muamelât ve mazmun itibariyle ilm-i fıkhm furûuna dahil olduğu gibi tahrir tarzı itibariyle de sak ( i i - » ) denilen ve kendisine mahsus tahrir usulüne dahildir; fakat hükümet emirleri buraya aynen geçip verilen cevaplar ise kısmen şer'i mahkeme tarzma benzemektedir. Sicil defterlerine
yazdan vakfiye,
nafaka, miras
dâvalan,
resm-i kısmet, ilâm, husûmete mütealhk dâvalar, nikâh
vesaire
şer'i mahkemelere mahsus bir usul ve kaide altında kaleme almır ve bu tahrir tarzma ehhyetsizhği tırmak
nazan
sakk-i şer'î
dikkate
için bazı değerh
denihrdi*. Sonra
kaddann
almarak onlann işlerini kolaylaş
âhm kaddar taraflanndan
muhtehf
şer'i muamelelerin ne suretle yazdması îcap edeceğine dair aynı mevzuun muhtehf
şekiUerine ait
mışlardır*. Sakk-i şer'î
nümunehk sakler
kaleme al
üzere olan hüccetlerin başlıkları (sebebi
1 tbniUemin tasnifi, Tevcihat vesikaları (Başvekâlet arşivi), Nr. 284, * ıiL<» Sak keUmesiniıı ash çek olup sonra tarib olunarak yani arapçalajtınlarak sakk denilmiştir. Lügatlere göre Mahkeme-i şer'iyyelerin ver dikleri hüccet, ilâm, temessük ve saire gibi şer'î muamelâtm yazdış usulüdür . » 1098 H. (1687 M.)'de vefat etmiş olan kazaskerlerden Bosna'h B e y a z îz â d e A h m e d Efendi'nin sakke ait bir eseri Hamidiye kitaplarmm Lala İsmail Efendi kısmmda 93 numarada bulunduğu gibi şeyhülislâm Debbağ - zâde Mehmed Efendi'nin torunlarmdan olup 1224 H . (1809 M.)*de Üsküdar mevleviyetinden mâzulen vefat eden N u m a n Efendi'nin de beş bab üzerine tertip etmiş
KADILIK
117
tahriri'l-kitab oldur ki) veya (sebeb-i tabrir-i şer'î oldur ki) ve (sebeb-i tabrir-i kitab-ı sıbbat-nisab oldur ki) ve saire ile başlardı. KADI
NÂiBLERt
Nâib vekil demektir. Mahkeme-i şer'iyyelerde kaddar namına muhtehf hizmetlerde vazife gören nâibler vardı. Naibin bir veya birkaç olması kadının tâyin edildiği kazanın büyük veya küçük olmasına muamelâtının geniş olup olmamasına bağlı idi. Bundan dolayı kaza, sancak ve eyâlet kadılarının nâibleri ona göre idi. Nâibler vazifelerinin
mahiyyetlerine
göre kaza
nâibleri, mevali nâibleri, bâb nâibleri,
nâibleri,
kadı
ayak nâibleri arpalık
nâibleri olarak başlıca altı kısımdır. Kaza nâibleri, kaddann kendi kazalan dahdindeki nahiyeleri nâib ismiyle tâyin ettiği bir şer'î memura iltizama verip o memur, kaza kadısı
adına o nahiyenin
şer'î muamelelerine bakardı i.
Kadı naibi kadının yanında bulunup icabında ona vekâlet eder veyahut herhangi bir şer'î muameleye bakmak üzere kadı tara fmdan köylere gönderdirdi. Kadı nâibleri, kazalarda aym zamanda bâb nâibliğini görürdü. Mevali nâibleri, büyük kaddann bizzat
vazife
gördükleri
zamanda maiyyetlerinde bab naibi denden bir kapı naibi olduğu gibi * esnafı kontrol
etmek
üzere seyyar ayak naibi bulunurdu.
Bunlardan mevahnin tâyin olunduğu eyâlete
bizzat gitmeleri
yani fülen hizmet görmeleri usulü terk edildiğinden bunlar kendi lerine vekâlet etmek üzere o eyâlete taraflanndan nâib
ismiyle
birer vekil gönderirler ve hasdatı, aralanndaki mukavele üzerine taksim ederlerdi. Bu da bir nevi dtizam usulü idi. Kadı naibi, olduğu 'iL^\ 'tjJ- Tuhfelü's-sak) adlı mufassal sakk kitabı da Türk Tarih Kurumu kitapları arasmda 98 eski ve 64 yeni numarada mevcuttur. Tuhfetü'ssnkûk birinci bab hüccet ve vakfiyelere ikinci bab muhtelif ilâmlara, üçüncü bab mâruzâta, dördüncü bab müraselâta ve beşinci bab da muhtelif hüccetlere dair olmak üzere tertip olunmuştur. Ş â n i - z â d e A t a u l l a h Efendi'nin de (Usıü-i Sakk) adlı bir eseri vardır ve bu eser, Z i y a ü d d i n Efendi'nin basdmış
olan (Sakk-i cedid-i Ziyaüddin) isimli sakkin kenarlarmdadır. Lâli-zâdelerden H â m i d Efendi'nin muhtelif nevilerin havi sakk kitabı
kütüphanemizdedir.
1 Mühimme defteri, Nr. 78, a. 896 (Adalet fermanından). ' Bâh nâibleri, kadımn leten dâva dinlerdi.
(Mevalinin) işinin çokluğuna
mebni ona vekâ
118
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
kendisinin asili tarafından vekd olduğuna dair bir vesika abr ve bunu o kadılık hangi kazaskerin mıntıkasında ise vesikayı kazas ker tasdik ederdi*. Bunlardan başka şeyhuHslâm, kazasker ve mevahye
azil
lerinden sonra maişetleri için arpalık ismiyele birer kazamn hasılât-ı şer'iyyesi verihr o zatlar da oraya taraflarından nâib gön dererek oranın şer'î hasılatını
idare ederlerdi; bu nâiblere
de
arpalık nâibleri demlmişti. Ârpahk kazasma gönderilen nâib kendisinin verdiği parayı çıkardıktan sonra üst tarafını da kendi ihtiyacına sarf ederdi. 1100 H . (1689 M.)'den sonra niyabet usulü bozularak çoğu ehliyetsiz ve cahU nâibler para mukabiU verdikleri hükümlerle haksızı haklı çıkarmak suretiyle irtikâbın en âdisine tenezziü ettikleri göriUmüştür. Ayanların ferman dinlemez olduğu tarihlerde yani X V I I I . asnn yarısından sonralan veya korkarak memnun
kadı ve nâiblerin bunlarla
âyanlarm
olduklarmı
fenahklannı
bddiren
1207 H . (1792 M.)'de
ve
örtüp
anlaşarak
balkır
onlardan
ilândan görülmektedir. 111. Selim
zamanmda konulan
yeni bir kanunla mâzul mevah taraflanndan nâibldderin taham müllerinden fazlaya satdmaması, aşçı, kaftan ağası ve hizmetkâr makulesi şahıslara nâibUk verilmemesi tesbit edilmiş ise de pek ziyade bozulmuş olan bu meslekte hiçbir tesiri olmamıştır.
ARPALIK * Arpabk vezir, beylerbeyi ve sancakbeyleri
gibi askeri smıf
ile ilmiye smıfından mâzul şeyhuUslâm, kazasker ve mevalinin geçinmeleri için tahsis olunan muvakkat mâzuliyet maaşı veyahut tekaüd
maaşınm
adıdır^.
X V I . asrm
ortalanna
kadar kaz-
^ Mevali nâiblikleri, eyâletteki hizmetine ve gelirin az veya çokluğuna göre dörtte bir veya beşte birini almak suretiyle verilir veya muayyen bir para mukabilinde (iltizam gibi) satdırdı. İltizama verilen niyabetlerin parası taksite bağlanarak her ay ödemek îcabeder ve buna şehriye denilirdi (D'ohson, s. IV, s. 574). * Arpalık hakkmda merhum İ b n ü l e m i n t n a l ' m Türk Tarih Encümesi mecmuasında (sene 16, s. 276) bir tetkiki vardır. * "Müderrislere maişet ve mevali ve sudure arpalık namlariyle birer kaza tevcih olunmak lâzım geldi ve onlar bu kazaları birer nâible idareye mecbur
KADILIK askerlerin fına
arpalıklarına
mahsus Arpalık,
has
arpalıktan ilmiye
119
denihrdi i. Biz
burada ilmiye sını
bahsedeceğiz.
sınıfı
içinden
şeyhülislâm,
kazaskerlerle
mevaliye tahsis edilen herhangi bir veya iki kazanın hasdât-ı şer'iyyesi idi. Bundan başka bazı nüfuzlu ulemaya timar sure tiyle de arpalık tevcih edildiği görülüyorsa da
umumî
Ulemaya arpahk adiyle maaş tahsisini X V I . asnn
değildir ^. ilk
yan
smda görmekteyiz; meselâ kazasker Mevlâna Zeyrek-zâdeye 924 H . (1518 M . ) 'de tekaüd olunca Kırkkilise arpahk olarak veril mişti*. Fakat bu kayıt
arpahğın bu tarihte
nasına
herhalde
alınmamalıdır;
ihdas
edildiği mâ
X V I . asır başlarında ve X V .
asır sonlannda arpalık vardı; belki adı başka idi. Arpalık sahibi olan ulema bizzat arpalık olarak tahsis edilen kazaya gitmiyerek oraya kendisi tarafından bir nâib gönderirdi; bazen
mâzul
arpalığına
mevalinin
gittiği
nâib
göndermiyerek
görüldüğü gibi* bazı
kendi
arpalık
arzusiyle
sahipleri
de
ceza olarak arpalığına gönderilerek kaddık etmesi vaki ise de nadiren olurdu*. I I I . S e l i m pek ziyade bozulmuş olan
ilmiye
sınıfının da
ıslâhına teşebbüs ettiği sırada arpalık sahibi olan mâzul mevali ve kazaskerlerden, mevahnin mazereti olmayanlann bizzat arpa lıklarına giderek hâkimhk etmeleri ve alîl ve ihtiyar olanlann da arpahklannı iltizama vermeyip emanet suretiyle beşte bir üzeolduklarmdan maişet vc arpaldc olan kazalar hasdâtınm bir miktariyle nâibler geçinib bakisi eshab-ı menasıba 'arpalık sahibine' ait olurdu." R i k o şunları yazıyor (Fransızca tercümesi, s. 273): "Arpalık demek (mâzul şeyhülislâm kazas ker ve mevalinin) vilâyetlerdeki bazı kadılıklardan aldıkları muhassasattır". ^ H a s h â - i K a d r i Çelebi Kazasker-i Anadolu (166 numaralı Menteşe livası mücmel tahrir defteri). ^ " T i m a r - ı M e v l â n a H a y r e t t i n . Hâce-i hdlude mülkühu. Çeşme kazasmda ber-vech-i arpalık Kızılkilise, Ovacık, Sahib köylerinin hasdâtı veril miştir Bunun İzmir'in Tahtalı köyü ile diğer yerlerinde de timarı vardır" (Baş vekâlet Arşivi, mücmel tapu defteri, Nr, 166). ' Şakayık tercümesi (Mecdî), s. 326. * Raşid tarihi, c. J, s. 44. ^ Sâbıkkazaskerlerden M i r z a - z â d e Şeyh M e h m e d E f e n d i , D a m a d A l i Paşa'mn Avusturya seferine itirazından dolayı arpalığı olan Pravadi (Bulgaristan'da) kasabasma gönderUmiştir (Raşid, c. IV, s. 220). Keza Rumeli kazaskeri Erzincanlı A l i E f e n d i arpalık olarak verilen memleketine yoUanmışu (Raşid, c. II, s. 188).
120
OSMANLI DEVLETİNİN İLMİYE TEŞKİLÂTI
rinden ehliyetli dürüst nâiblere vermelerini havi bir ferman neşreylemiş ve bu arada cehele makulesine nâibUk verilmemesini ve imtihansız hiç kimsenin yeniden kadılığa tâyin edilmemesi emrolunmuştur (1203 H . = 1789 M . ) ^ . Arpahk mâzıdiyet maaşı veya tekaüdiye gibi bir şey iken sonradan eski usul arpalık şekh kaldınlarak ayhğa (maaşa) bağ landı ve bu hal daha sonra genişleyerek arpahk maaşı ve onu mütaakıp isim değişikliğiyle tarîk maaşı ve en son olarak rütbe maaşı adını aldı. Arpahk, maaşını son zamanlarda kazaskerlere istanbul
ve
Haremeyn payelüeri, Edime, Bursa kaddan ve bdâd-ı hamse, mahreç mevalisi mâzulleri alırlardı. Zadegan denilen ulema evlâdınında maaşlan vardı 1322 H . (1914 M.)senesinde mekteb-i nüvvab'm yerine Medreset ü'l-kuzat teşkil olunarak nlmış ve nâiblerin
zadegan usulü kaldı-
unvanı da kadıya tahvil edilmiştir*. Küçük
yaşta tahsU görmeden İstanbul rüûsu verilen ulema evlâdı maaşlanna rüûs maaşı denilirdi. Şeyhuhslâm îmam-ı Sultanî Mehmed Efendi'ye verilen arpalık beratı sureti ^ Âlemül-ulemail-mütebahhirîn rÜn
efdalü'l-füzelâil-mütever-
yenbûü'I-fazl ve'l-yakİn keşşafü'l-müşkilâti'd-diniyye haUâ'-
lü'l-mûdilât-ı yakiniyye miftahü'l-künuzü'l-hakayık ve misbah-ı mmuzü'd-dekayık
el-mahfuf
bi-sunufi'l-meUki'l-âlâ şeyhuhslâm
ve müfti'l-enâm olan Mevlâna Mehmed edamallahü teâlâ fezailehu. Tevki-i refi-i hümâyun vasd ohcak malûm ola ki siz tarik-i ulema mn akdemi ve fuhûl-i ulemanın
a'lemi olub ^jj vera' ve tekvana
itimad-ı hümâyunum ve sadakat ve istikametine hüsn-i zann-ı sedad-makmnum olub her veçhile müstahikk-i inayet ve sezavâr-i atıfetim olduğun ecilden bâliya hakkmda mezid-i inayet-i âhye-i * Edip Efendi tarOıi (tkinci kısım), ». 18; Cevdet tarihi, e. IV, s. 292. * Arpalık (Türk Tarih Encümeni Mecmuagı) sene, 16, B . 283. > Başvekâlet arşivi, Ahmed-i Sâlis vesikaları, Nr. 1222, sene 115 Rebiulâhır ortaları. Bu kayıd fiUen jeyhulislâm olanlara bazı mülâhazalara mebni bir cemile olarak maajlarmdan bajka arpalık tevcih edildiğini göstermektedir. Edirne vak'asiyle II. Mustafa'nm hal'i ve III. Ahmed'in cülusu dolayisiyle Şeyhul islâmm âsUer tarafmdan tâyin edilip yeni hükümdar tarafmdan kabulü mecbu riyetine mebni ona muğber olmadığma ve kendi tarafına imale maksadiyle yapılmış fevkalâde bir tevcihtir.
KADILIK
şahane ve mezîd-i re'fet-i
seniyye-i
121
şahanem zuhura
getirilüb
işbu sene hamse aşerete ve miete ve elf şehr-i Rebiü'l-âhınnm on üçüncü gününden Tımova ve Plevne kazaların ber-vech-i ar palık size tevcih ve inayet buyurub îlâmı içün . . . . tâyin olun muştur Bu
beratm üst kenarmda şeyhuhslâmm şu kaydı vardır :
^^Hotaliç Tımova'nın mülhakat-ı kadîmesinden olmağla ilhak buyurulub tevcih buyurulmak rica olunur : Mine'd-dâi el-fakir Mehmed afâ anhü tmam Mehmed Efendi I I .
M u s t a f a ' y ı hal' eden
asilerin
intibah ve tâyin ettikleri şeyhuhslâm olup yeni hükümdar olan III.
A h m e d bir cemile olarak kendisini böyle ele almıştır.
KASSAMLIK Kaaaam
Vefat etmiş olan bir kimsenin terekesini varisleri arasında taksim eden şer'î memura kassam deni
hrdi. Osmanlı devletinin şer'iyye teşkilâtında miras taksimi, biri kazasker kassamlan ve diğeri de bir mahaUin kadıhğında yani şer'î
mahkemelerde
bulunan
kassamlar olmak üzere
iki
smıf
kassam vardır. Kazaskerlere mensup askeri sınıfın terekesini
varisleri ara
sında taksim eden kazasker kassamlan ya her kazada veya bir kaç kazada ayn a y n bulunurlar kerleri tâyin
ve
Rumeh'dekiler
Anadolu'dakiler Anadolu kazaskerleri
edilirlerdi.
Bunlar tahsil
ettikleri
kısmet-i
Rumeli kazas taraflanndan askeriyeyi
o
'• İzzet-meâb Vahyi-zâde Mustafa Efendi. Bade't-tehiyyeti't-tayyibe inha olunur ki TaşkSprü ve Günay kazalarmdan maada Kastomonu sancağında olan kazaların umûr-i kısmet-i askeriyyeleri tarafımızdan size sipariş olunmuştur. Düşen mevtay-ı askeriyyenin muhallefatmı tahrir ve beyne'l-verese taksimden sonra rusûm-ı mûtadeyi kabz ve tara fımıza isal eyliyesiz vesselam. Hurrirehu Recebü'l-mürecceb li-senet-i hamse ve mieteyn ve elf. el-Abdü'l-fakir Mustafa el-Kadusker-i Anadolu Kastamonu Mahkeme-i Şer'iyyesinin 1205 tarihli sicilinden.
122
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
mahallin kadılığmdaki sandıkta saklayarak kazaskerlerin mühürlü mektupları ve fermanlarla gelmiş olan askerî kassam
müfettişi
veyahut suvarî kassamlan geldiği zaman kadı veya nâibler taraf lanndan onlara teshm edilirdi. Bu askerî kassamlann kassamlık muamelâtını
teftiş
aldıklan resimleri
ve
askerî
tahsil
kassamlann
etmek üzere
kazaskerler
müfettişleri
namına
de vardı^.
Bundan başka yine bu askerî yani kazasker kassamlannın muame lâtım gözden geçirip bakayaya kalan resimleri tahsil etmek için zaman zaman Anadolu ve RumeH'ye üç koldan suvarî kassamlan yollanır ve ellerine fermanlar verilirdi. Suvarî kassamlan her teftiş ettiği yerde tahsil edilen kısmet-i askeriyeyi kadılık
sandığından
tesellüm ederek ehndeki mühürlü
defteri bu resimleri kendisine teshm eden kadı veya naibe mühürletirdi. Mahallî askerî kassamlann azh ve yerine diğerinin tâyini suvarî kassamının selâhiyeti dahilinde olduğu gibi bunlar hakkın daki şikâyetler veya taltif edilmeleri hakkında verdiği raporlar da hükümetçe nazan dikkate ahnırdı*. ^ Kuzattan Yavaşça Mehmed zîde fazlühuya hüküm ki, Hâliyen Hamid ve Alâiye ve Teke sancaklarmda vaki kazalarm nefs-i Antalya kasabasmdan maadasımn umûr-ı kısmet-i askeriyyesi sana tefviz olunmağla mevadd-ı askeriyye muhallefatm tahrir ve taksim ve zikrolunan sancak ve kazalarda kassamlann gördükleri kısmetleri teftiş ve tefehhus edih yedlerinden rusûmlarm müfredat-ı defter Ue alıb kabzedib ve ilâmı lâzım olan me vaddı icâleten mektubunla ilâm ve kısmet umurunda kemal-i dikkat ve ihti mam eyliyesin deyu bilfül Anadolu kazaskeri olan Mevlâna M e h m e d edamallahü tarafmdan mühürlü mektub verilib mucibince kanun üzere amel olun mak ferman olunmağın yazddı 1089 Rebiulevvel (Mühimme defteri, Nr. 96, s. 2). 2 Ulemadan Mevlâna M e h m e d ve Anadolu'da elviye-i mezbnrede vâki kaza nâiblerine hüküm ki.
sol kola tâyin olunan
İş bu sene tis'a ve semanine ve elf (1089) Rebîulûlâ gurresinden sol kol tâbir olunur elviyede sen ki mevlânay-ı mezbur Mehemmed'sin kassam-ı süvari tâyin olunmanla elviye-i mezkûrede vaki olan gerek mevali-i izam ve gerek sair kazalarda mukaddema mezkûr kolda kassam-ı süvari olan İbrahim'in mürurundan bu âne gelince vaki olan mevadd-ı askeriyyeyi teftiş ve tefehhus edib rüsûnu her kim ahz ve kabz etmiş ise ahz ü kabz idesin. Ve siz ki elviye-i mezkûrede vaki kaddar ve nüvvabsız, sene-i mezkûreden bu âne gelince makbuzunuzu kasamm-ı mumaileyhe teslim edib yedinde olan mahtum deftere kayıd idersiz. Sen ki kassam-ı mumaileyhsin kısmet-i askeriyye tahririne memur olanlardan hiyaneti zahir olanları azledib yerlerine emin ve mûtemed kimesneleri nasb eyliyesin; ve bilcümle kısmete müteallik cemi-i umiîr, sana tefviz olunmuştur; azl ve nasbm, şükür ve şikâyetin makbuldür.
KADILIK
XVI.
asır
ortalarında
resm-i
123
kısmet
hakkındaki
kanun
şöyle idi*: Sefer-i Sultaniyye eşen sipahi, eşerken tekaüd ittikten sonra madem ki
mezkûr mütekaid,
âhara raiyyet
yazdmış
olmaya
askeridir ve hazret-i hüdavendigâr kulları ve cariyeleri madem ki askerinin taht-ı nikâhında olalar bâde'l-ıtlak onlar dahi askerîdir. Ve kaza ve tedris ve meşihat ve tevhyet ve nezaret ve sair anlann emsah menasıbtan şol ki
atebe-i uiyâya mülâzemet ile
verüür onlann ehU askerîdir. Ve askerî evlâdından şol ki bir derecede ve kimseye raiyyet yazılmamış ola ve zevcatı ki büfiil taht-ı nikâhında ola ve as kerinin kulları ki bâde'l-ıtlak ahli askerî hizmetinde ola ve mai şetleri ehl-i askerden ola ve kimseye raiyyet yazdmış olmaya ve şol raiyyet kızı ki sipahiye nikâh olub madem ki sipahinin taht-ı nikâhında olsa askerîdir. Bu zikrolunan kimesnelerin rüsûm-ı kısmetleri kazaskerindir; kazasker kassamı kısmet edib resm-i kısmeti kazasker için ala. Berat-ı hümâyun Ue büfiil doğancı olan kimesne, kimsenin yazdu raiyyeti değilse askerî olub başkasının raiyyeti ise askerî değüdir. Askerî olmayınca resm-i kısmet mahalU kaddanndır. Menasıbtan üç akçe ve daha ziyade yevmiyeliler askerîden madud olub resm-i kısmeti kazaskerindir, eşen, yaya, müseUem, yörük,
canbaz, tatar ve
voynuklann
resm-i kısmetleri
askeri
olub kazasker kassandarı tarafmdan ahnır. Eyâlet,
sancak
ve
kazalarda
kaddarm
maiyyetlerindeki
kadı ve mevah kassamları kanunen askerî sımftan olmayan raiyyetin ve şehirlinin miras işlerine bakıp resm-i kısmetleri tahsU ederlerdi *. Her kadılıkta müstakU bir kassam defteri vardı. Vefat eden şahsın tereke denilen bıraktığı emval ve eşya kassamm huzuriyle Anadolu kazaskeri M e h m e d Efendi'den süvari kassama mühürlü mektub verilmekle mucibince amel oluna deyu ferman sâdır olmağm vech-i meşrûh üzere şerh yazdmıştır evâsıt-ı Rebiulevvel, sene 1089 (Mühimme defteri, Nr. 96, s. 3). ' Kanunnâme-i Âl-i Osman (Tarih-i Osmani Encümeni Mecmuası), ilâve .neşriyattan, sene 1330, s. 39. Bu kanunnamede resm-i kısmete ait daha bazı maddeler vardır. 2 Kanunnâme (Veliyyüddin Efendi küaplan), Nr. 1970, s. 124, 125. Kimlerin askerî sınıftan sayddığma dair bu kısmm en son notuna bakımz.
124
OSMANLI DEVLETİNİN İLMİYE TEŞKİLATI
kalem kalem bu deftere yazddıktan sonra ehl-i hibre (bilirkişi) marifetiyle her birinin kıymeti takdir olunup altlarına yazddıktan sonra zevein veya zevcenin ve diğer varislerin hisselerine isabet eden miktar tesbit olunup kassamm alacağı para teçhiz ve tekfin
müteveffanın
ve ıskat masrafları tereke yekûnundan
tenzil
edildikten sonra geri kalan miktar ne tutarsa şer'i kanuna göre varislere verihrdi*. Bazan kazasker kassamı ile mahalli kadı veya nâibler arasında resm-i kısmetin ne tarafa ait olduğuna dair ihtilâf çıkar ve mesele ' X V I . asTin Uk yarısına ait Bursa mahkeme-i şer'iyyesi defteri, 22 - 24A, sene 919 üâ 924 (1513-1518 M.):
kassam
Tereketü'I-merhume Hatice binti Murad el-müteveffat fî mahalle-i Umurbey min-maballâti'l-Bursa el-mahrûse an-ahin li-ebin ve ümmin ve Mustafa ve ubteyn li-eb-i Sitti ve Zahide fî 20 Cümâdelevvel sene 919. Müteferrik kadife Makrame San bürümcük tki keten biri pirahen 60 15 50 40 San penbe kaba sade Mirzâyî penbe dörtlü Köhne kabâ Diğer kabâ sarı penbe 100 20 15 70 Ak kaba Ak dertenk Köhne kadife dolama Köhne miyan bend 30 15 20 50
El-hissetü'l-müntaldl fi ebiha Bitariki'l-irs 13803
El-hissetü'1-müntakille min-ümmiha 2500 Yekûn 16788
Et-techiz 287
Bade't-techiz ileyha 16501
(.1 j L,:. Minha hissetü'l-ahi li-ebin ve ûmmin 80085
20
Er-resm 330
Bâde'r-resm 16171
i - f' j v'i' •^'^1 Hissetü'l-uht li-ebi ve ümmi Sitti k 4044 6
Hissetü'l-uht li-ebi ve ümmi Zahide k 6 4044
KADILIK
Divan-ı
hümâyuna
kadar
geUrdi*.
125
Bunun
için
kazaskerlere
ait askerî rüsumların neler olduğu hüküm yani fermanla tasrih edilerek aradaki ihtUâf bu suretle halledilirdi *. Tanzimat-ı
hayriyeyi mütaakıp
kassamlıklar kaldınlarak
yalnız
kazaskere ve kadılara
İstanbul'da, bir kassamlık
ait bı-
rakdmış, eyâlet ve sancaklann kısmet işleri de mahallî kaddara terk
edUmiştir.
' Üsküp kadısına hüküm ki Kasaha-i tşlib kassamı mektub gönderib tftib kazasmda mütemekkin olan H a c ı H a m z a fevt olub zimemde dört hamal akçesi ve iki yüz hamal gailesi deranbar olup kasaba-i mezburede yirmi pâre dekâkin ve evleri ve çiftlik ve kul ve cevârisi ve nice esbab ve davarları kalıb kısmet eylemek taleb olundukta kadısı ve naibi mâni olub kenduler kısmet eyleyib iki yüz filori alddar. Müteveffa sonradan ebl-i berat olmuştur deyu bana dahi ettirmediler ve H a c ı M u r a d müteveffa ehl-i berat olub mezbure dahi mâni olub iki bin akçesini aldılar deyu îlâm etmeğin büyürdüm ki göresin; mezkûrlarm kısmeti kazaskerlerim canibine âid olan ehl-i berattan olub mezkûr kadı-î müşarünileyhe aid ve râci olan resm-i kısmete sonradan ehl-i berattır deyu dahi eder ise caiz değildir. Anun gibi eğer yerlüdür ve eğer gayrıdır kısmeti kazaskerim canibine aid olan ehl-i berâtm resm-i klarnetine dahi ettirmiyesin Sene 973 (Mühimme defteri Nr. 4 s. I20).Yine aym mesele hakkında Mora'nm Mezestire sancakbeyine yollanan hükümde ihtilâfı tahkik edip Rumeli kazaskerine âid resm-i kısmeti kazaskerin göster diği şahsa teslim ettirmesi emrolunmuştur (Mühimme, Nr. 70, s. 35). ' Mefahirül-kazat ve'l-hükkâm... Hâlen Rumeli kazaskeri olan Mevlâna E s* a d edamallahü fezailehu tarafmdan südde-i saadetime şöyle arzolundu ki vilâyet-i mezburede müşarünileyhe aid ve râci olan resm-i kısmet ve nikâh ve îtıkname (azad kâğıdı) ve vakfiye ve esnây-ı kısmette vaki olan ve hucec ve sicil lât mumaileyhin kassam veyahut vekilleri anda mevcud iken kuzat tarafmdan dahi olunub rencide iderler imiş. İmdi büyürdüm ki berat-ı hümâyunum ile hitabet ve imamet ve kitabet ve tevliyet ve cibayet ve nezaret ve meşihat ve cüz ve teşbih ve vakıf ve mezrea ve tekye ve sair bunun emsâU cihet tasarruf edenlerin vazifeleri bir akçe ve nim akçe ise külli ve cüzî askeridir. Fevt oldukta müşarün ileyhin kassamları kısmet edip kanun üzere rüsumunu ahb kabz ve zabt ve kuzât tarafmdan asla dahi olunmaya. \eyaya ve müsellem ve mensuh ve goyr-ı mensuh vc yörük ve tatar ve canbaz ve voynuk askeridir. Lâkin sabıkta resm-i kısmetleri yüz akçe (den) aşağı olsa vilâyet kaddarmun denmiş idi. Elhaletü hazihi zikrolunan dahi müşarünileyhe tâyin ve tahsis olunmuştur, evlâd-ı askerîdir. Ve sâdat dahi askerdir; askeri nin zevcatı askeridir, madamki fevt olduktan sonra reâyâ taifesine nikahlan mış olmaya. Ve berat-ı şerifle imamet ve hitabet ve emanet ve kitabet ve meşihat ve cibayet ve tevliyet vesaire bunun emsali cihet tasarruf edenler askerîdir. Ve berat-ı şerif Ue doğancı ve yuvacı ve derbeudci ve köprücü ve ulakcı ve yağcı
126
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
TOPRAK
KADILARI
VE
MEHAYiF
MÜFETTİŞLERİ „ , j . Her eyâlet Toprak Kadıları •'
ve sancakta
XVI.
asır
sonlarına
kadar, toprak kaddan ismiyle seyyar kadılıklar vardı.
Gerek devlet
merkezinde ve
gerek eyâletlerden
tahkiki
îcap eden bir iş toprak kaddan vasıtasiyle tahkik ve teftiş olu nurdu.
Keza köylülerin
sancakbeyi,
alaybeyi, subaşı, zeamet,
tımar sahipleri taraflarından herhangi bir haksızlığa uğradıkları zaman eyâlet ve sancak kaddarına ve Divan-ı hümâyuna vâki şikâyetlerini
bunlar tahkik edip îcap ederse kendderine
verilen
emirlerle dâvalara da bakarlardı i. Köyliderin sipahilerin aykırı
şikâyetleri
yine
köylü
de köylülere yaptıklan
hareketler
sipahinin
ile
olduğu
gibi
timarlı
haksız muameleler, kanuna
imtiyazına
bakdmayarak
icabında
ve ortakçı ve haymana ve çeltikçi ve tuzcu ve celeh ve hakırcı ve kadı nâihleri ve şehir kethüdaları ve tekâlif-i örfiyyeden muaf olanlar askeridir. Ve mansıb tasarruf eden mülâzım külliyyen askerîdir ve ol mâkule kimesneler fevt oldukta asimdan avarız hanesinden idi, reâyâ taifesinden idi, sonra ehl-i berat olmuştur deyu kadılar dahi eder imiş; vâki ise men ve defi edib eğer zikr olunan taifenin rüsumundan kuzat taifesi nesne almışlar ise geru mumaileyhin kassamlarma alıveresin inad edenleri yazıb bUdiresin şöyle bilesin ve baden nazar bu hüküm-i hümâyum kassamlann yedinde ibka edib alâmet-i şerife îtimad kdasın. Tahriren fî evâil-i şerh-i Rebiulâhıri-senete hamse aşer ve elf. El-mahrûse bi-makam-ı Kostantiniyye (Suret-i emr-i şerif fî evâsıt-ı Cümadelûla 1038). Tarihinden anlaşddığına göre bu hüküm 1015 Rebiulevvel iblidalarmda (1606 Temmuz) verilmiş ve tatbikinde mahallî kaddarla olan ihtilâf üzerine 1038 H. (1628 M.)'de tekid olunmuştur (Kanunnâme, hükümler, emirler isimli mecmua, Nr. 112, Tarih Encümeninden Türk Tarih Kurumu'na devredilen kitaplar). ^ Anadolu
Beylerbeğbine
gönderilen
15 Receb 979 (2 Aralık 1571)
tarihli bir hükümde şöyle denilmektedir : "Beylerbeğliğinde olan beylerden ve alaybeğinden ve zuâmâ ve sipahiden sana varub şikâyet eden fıkaramn ve garibin dâvalarım istimâ edib.. dâvaları topraklarmda ^y*^ Şer'î ile görüb hak, müstahıkkma vasd olmak için toprak kadı larına mektub verip sancakbeylerinden ve zûamâ ve gayriden meclis-i şer'îye varmağa inad edib muhalefet edenler her kim ise isim ve resimleriyle yazıb arz olunmalarm emredib büyürdüm ki .... (Mühimme, Nr. 10, a. 281),
KADILIK
127
onlann da tevkif ve hapislerine dair valilere ferman diğer bazı gizh
teşekküllerin tahkiki de toprak
gönderilirdi ^; kaddanna ha
vale olunurdu*. Toprak kaddan, muharebe zamanlarmda ve fevkalâde ah valde memleket
inzibatiyle
alâkadar olanlarla beraber hizmet
görürlerdi; meselâ 975 ( H . 1567 M.) senesinde deniz seferine memur olan Kocaeli sancakbeyi B â l i zaman da
Kocaeh
alaybeyi
memur olup maiyyetine hvası dahihnde
fenalık
Bey'in Salih,
sancağında bıdunmadığı sancağm
muhafazasma
yirmi altı timarh sipahi yapanlann
toprak kaddan
verilmiş
ve
marifetiyle
dâvalarmı görmesi emreddmiştir *. Toprak kaddan hakkında daha umumi bir fikir vermek için 20 Zdhicce 978 (15 Mayıs 1571) senesinde Diyarbekir beylerbe yine gönderdmiş olan bir
hüküm suretiıd
aşağıya
naklediyo
rum. Diyarbekir Kulp
Beylerbegisine
hüküm ki.
sancağmda* hırsızlar ve haramiler
zuhur edib
yer cemiyet edib gece ile basıb ve adamlar k a t l e d i b . . .
yer yollar
basub kârbanlar katlolunub, nzklan yağma ve hasaret olunub bilcümle bunun emsah envâ-ı fesadât ve şenaatler olub zikrolunan yerlerde sancak beylerinin subaşdan hırsuza ve haramiye muin ve zahir olub, sancak beyileri dahi subaşdann ahvahne takayyüd edip
hırsuzu
ve
haramiyi
tutub
hakkmdan
gelmek
uhdesine
lâzım iken iğmaz-ı ayn edib ve tutulan bırsuzlarm dahi akçelerin alıp halâs edib siyaset etmedikleri ecdden hırsuz ve harami kesret üzere
olub
reaya
ziyade
muztaribü'l-ahval
olduklan
atebe-i
> 981 H . (1573 M.)'de Anadolu Beylerbeyine gönderilen bir hükümde H a c ı isminde bir şahıs tstanbuTa gelip Yalvaç kasabasmda eski mahalle halkmdan H ı z ı r ve M e h m e d ve diğer arkadaşları hakkmda şikâyette bulunmuş bu şahıslann celbedUerek toprak kadüarı marifetiyle teftiş edilip içlerinde sipahi varsa hapsedilip keyfiyetin bildirilmesi ve sipahi değilse şer'an îcabeden muamelenin yapdması emrolunmuştur (Mühimme defteri, Nr, 22). 2 26 Rebiulevvel 981 (26 Temmuz 1573) tarihli bir hükümde Hereek'teki Hamzavîlerin (Melâmiye-i Hamzaviyye erbabuun) ahvalinin toprak kaddarı vasıtasiyle teftiş ettirilmişti (Mühimme, Nr. 22 a. 188 mm). » Afüfcimme defteri, Nr. 7, s. 480. * KuUt, sonraki mülki teşküâtımızda Bitlis vilâyetine bağh Genç sancağmın kazalarmdandı.
128
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
uiyâma arz ve ilâm olmımağm bu hususa seni müfettiş tâyin edip büyürdüm ki varddcta.. kendin bizzat kalkıb toprak kaddan mari fetiyle zikrolunan mevazie varup dahi umumen hırsuz ve harami (taraflanndan)
katl-i
nüfus
olmuşsa ve
yollarda
dahi karhan
garet olunub esbab (esvab) ve nzk hasaret olunmuşsa ol mahalde mazanne ve müttehem olub hırsuz ve harami olanları ve hırsuz ve haramiye yatak ve şerik olub ve zahir olanlan tutub şer'i üe görülecek hususları şer'î ile ve kanunî olanlan kanun-ı mukarrer muktezasınca ve mûcib-i arz olub töhmet-i sabıka ile müseccel olanlan örf-i maruf üe görüb ^ südde-i
saadetim canibine
arzet-
meğe tevakkuf etmeyib dahi kimin salb ve siyaset edib ve kimin kazığa
vurub
Zuemâ
ve
bdcümle hakaret
edip
haklanndan
erbâb-ı timardan vefat
edenlerin
gelesin . . . terekelerinin
tahririnde kazasker tarafından tereke tahriri işi kendilerine havale edilmiş olan toprak kaddan ellerinde kazaskerin mühürlü mek tubu veya bir hüküm olmadıkça hiçbir suretle kassamiye akçesi alamazlardı. Mehayif Müfettişleri
Osmanlı hükümeti hukukî işleri, yalmz mahaUî ^^'^1 ve nâiblere bırakmayıp tâ köylere
kadar
adalet işleriyle meşgul olmak ve halkın derdini dinlemek üzere şikâyeti çok olan mahaUere (bilhassa X V I . asır sonlarına kadar) mehayif müfettişi denilen itimada lâyık kaddar gönderir ve bunlar vasıtasiyle dâva ve şikâyetler dinlenir ve neti ceye leri
göre muamele
yapıhrdı*.
Mehayif
dâvalan ve yapdan şikâyetleri
müfettişleri
doğrudan doğruya
gördük Divan-ı
hümâyuna arzederlerdi*. Mehayif müfettişi
hakkında Hüdavendigâr (Bursa) sancak
beyi ile Kütahya kadısına gönderilmiş
olan
976 H . ( 1 5 6 8 M . )
tarihindeki bir hüküm sureti bizi aydınlatabilir. Hüdavendigâr sancağı beyi Abdurrahman Bey'e ve Kütahya kadısına hüküm ki, ^ Kanun-ı mukarrer mucibince, arzolunlanlar, askerî sımfa mensup olanlardı. Bunlar hakkmda verilen hükmü Divân-ı hümâyun takdir ederek mahalline bildirirdi. * Afe/uryı/teftişi hakkmda Başvekâlet Arşivi Divân-ı hümâyun mühimme defterlerinin dört üâ yedinci numaralarmda bir hayli hüküm vardır. ' Mühimme defteri, Nr. 7, s. 184.
KADILIK
Hâliya Kütahya ve
Karahisar
129
Bancaklannda
sancakbeyi
subaşılan ve zuemâ ve kuzat ve nüvvab ve sipahi ve bilcümle ehl-i örf taifesi reayaya zulm ve taaddileri olup, gehp rikâb-ı muaUâma arzıhal etmeğe dahi kuvvetleri olmadığı bâisden hak larında mezîd-i merhametim zuhura getürüp sizin dahi kemal-i diyanet
ve fart-ı istikametinize
îtimad-ı hümâyunum
olmağın
zikrolunan sancaklann mezahm ve mehayif teftişini sana emredip büyürdüm ki vardıkta te'hir ve terâbi etmeyip her hangi canibden şurû etmek münasip ise varup teftişe şurû eyleyip
dahi eğer
beylerden ve eğer kuzat ve nüvvabtan, eğer beylerbeği ve sancak beyi subaşdanndan ve zuemâ ve sipahi taifesinden ve eğer sair reâyâ ve kura ve kasabat halkmdan her kimden ise gelip dâvay-ı hak edip tazallüm ederler ise bir defa şer'î de fasi olmuş olmayıp on beş y d mürur etmeyen kaziyelerin
onat veçhüe
hak üzere
teftiş ve tefehhus edip göresin. Eğer beylerde eğer kuzatda ve eğer sair zikrolunan taifede her kimin hakkı sabit ve zahir olur ise hükmedip aldınp ve dahi her kimin şer'e ve kanuna mugayir zulm ve taaddisi sabit ve zahir olur ise ve taaddileri ve zulümleri ne makule nesneler ise mufassal ve meşruh defter edip dahi yazıp arz eyUyesin ve anun gibi hiyn-i teftişte fesad ve şenaatleri sabit ve zahir olup salbi v e siyasete veya kat'-ı uzva müstahik olanlardan şunlar ki sipahi emrim ne veçhile
tâifesidir
veyahut
arza muhtaç
kimselerdir,
sudur eder ise mucibince amel oluna.' Ânım
gibi arza muhtaç olmayanlan f^j^ şer' ile lâzım geleni mahaUinde icra edip sairlerine mûcib-i ibret ve nasihat vaki ola _
,
Kadılar ye oaker-
ler hakkında tahkikat
Kaddar memlekette
tatbike memur ol-
duklarmdan vazifeleri pek mühimdi. Bunlardan haklarmda şikâyet edilenler, dümek suretiyle
bu
adaleti
K Y I . asırda katle-
ceza görmüşler iken sonradan
iş ihmal edilmiş ve bu asır sonlarmda İran ve Avusturya
seferlerinin uzun sürmesi dolayisiyle memleket ahvahne bakdamamış ve adalet namma hemen bir şey kalmamış ve bu hal, kadı ve nâiblerin cüretlerini Semendire
arttırmıştır.
sancağmdaki kaddann köy köy gezerek mezar-
hklan dolaşıp yeni gömülmüş ölü kabri bulunca bunlann metru* Mühimme defteri, Nr. 7, a. 658. timiyt TttkiUUt, 9
130
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E
TEŞKİLÂTI
kâtı kısmet olunmak gerektir diye halkı soymak istedikleri ve bu yüzden halkın yerlerini bırakarak dağdmağa başladıkları Semendire sancakbeyinin
yazması üzerine
hükümetçe tahkikata giri
şilmiştir i. Kanunî Paşa'nm
Sultan
sadareti
olan S i n a n
Süleyman
esnasında
zamanında
Anadolu
ve
Rüstem
kazaskerhğinden
mâzul
Efendi'nin kadı tayinlerindeki gayr-ı kanunî hare
ketinden dolayı şikâyetler olduğundan tâyin edilen bir müfettiş ve şikâyetçilerle
beraber tahkikat yapılmış ve bu tahkikat evrakı
sadr-ı âzam vasıtasiyle şikâyetler
dolayısiyle
pâdişâha yapdan
Y e v m î otuz akçe de
takdim
edilmiştir.
tahkikattan
Müteaddid
misaUer :
Hısn-ı Mansur kadısı olan Mevlâna
B u d a k gelip, kaza-i mezbur bana sadaka olunup dahi iki yıl beş ay müddetim var iken bdâ sebeb beni azledip yerimi V e l i nâm kimesneye tevcih eyledi deyu tazallüm edip mezkûr kaz asker efendiden
sebebi sual olundukta cevap verip :
— "Arap defterdarı M e h m e d Çelebi on dokuz kaza defter edip kaddan avanzlarm eksik teshm ettirilmeyip ve eksik teshm edenlere azl emrolundukta zikrolunan defterde kaddann esamisi yazılmamağın
avarızı
eksik
teshm
eden
mevlânay-ı
mezbun
anlayıp yeri mezkûr V e l i ' y e teshm olundu. Meğer avanz teshm eden bundan evvel kadı imiş; vakıa olup buna hayfolunmuştur. dedikte mezkûr B u d a k bilmukabele : — madan
Niçin ruznameyi görüp tamam hakikat hale vakıf ol azledersiz
dedi. Mezkûr B u d a k tekrar takrir-i
kelâm
edip : — Bir kadı ki hdâf-ı vâki cürüm isnad olunmakla azl oluna, bî-günâh olup bdâ sebep azl olunduğu zahir ohcak geru yeri mu karrer olmak kanun-i Pâdişahî iken ben yerimi talep
eyledim
vermedi, badehu Biga kazası mahlûl olub talep eyledim vermeyip T a ş k ö p r ü l ü - z â d e ' d e n midâzım
bir yeniçeriye
verdi
dedikte
cevap verip : Zikrolunan
kaza-i
mezkûr
yeniçerilikten
midâzım
olana
tevcih olunmağı kapı ağası (Babüssaade ağası) murad edindikte dahi eski ve müstahik kimesneler vardır dedim. Hele siz anlamda bde
arzedin deyu ibram eyledi. Cümlesin Pâdişah-i
* Mühimme defteri, Nr. 27, s. 246, sene 983.
âlem-penâh
KADILIK lıazretiııe
arzettikte
Sinan Efendi'mn Kaddar
ana sadaka
131
buyurdu
dediler*.
Neticede
beraeti zahir olmuştur."
vaki
tahkike sancakbeyi,
şikâyetler
üzerine
işin
ehemmiyetine
göre
beylerbeyi veya başka mahallin kadısı ve
yahut hem beylerbeyi ve hem kadısı müşterek olarak memur edihrlerdi*.
Hattâ bazı kaza kaddan mahfuzen ve bağh olarak
dâvası görülmek üzere
Divan-ı hümâyuna
sevk
olunurlardı^.
Kaddann şer'e ve hakka mugayir hareketleri hakkında I. Ahmed zamanmda neşredden adaletnâme yüz kızartıcı olup daha aşağıda sırası
gehnce
bundan
bahsedeilecektir.
RumeU ve Anadolu'da mansuh mazul kadıları iktidarlı ve doğ ru olanlarımn isim ve maaşlarım havi 928 Muharrem (1521 Aralık) tarihli bir defter Topkapı Sarayı Arşivinde 669 numaradadır. Orda kadılığı
^s™*"^* pâdişâhtan sefere gittikleri zamanlarda askerî sınıflarm kaddan olan Rumeli ve Anadolu
kazaskerleri de ordu Ue beraber giderek kendUerine ait şer'î işleri görürlerdi. Pâdişâhlar seferi
terk ettikten sonra vezir-i âzâmlar,
serdar-ı ekrem olarak giderler, kazaskerler ise pâdişâhla beraber kalırlar ve bunlara vekâleten ordu kadısı ismiyle mevah denUen büyük kaddann mâzuUerinden Uyakat ve malûmat itibariyle bir değerUsi tâyin olunurdu ve buna şeyhuUslâm konağında kazas kerlere yapddığı gibi merasimle tâyin beratı verUerek hU'at giy dirilir * ve tâyini kendisine bir fermanla bUdiriUrdi ^. * Topkapı Sarayı Revan kSfkü kitapları, Nr. 1506 mükerrer. Bu tahkikat dosyası diğer şikâyetleri de ihtiva etmektedir. * Mühimme defteri, Nr. 6, s. 546, 565. ' Mühimme defteri, Nr.J, 4 5 4 . Sabık Şuhvd kadısı olup Bolu sancağma tâbi Viranşehir'de oturmakta olan Kadı Muhyiddin'in bağb olarak İstanbul'a gön derilmesi için BoİD sancakbeyine hüküm (Sene 967 H. = 1560 Haziran). * D'ohson c. IV, s. 57; Raşid tarihi, c. I, s. 304; II, s. 516. • Sabdca Bağdad kadısı Nevşehirli H a s a n Efendi'ye hüküm ki, Bu esnada orduy-i hümâyun-i nnsret-makrunuma kadı nasb ve tâyin olun mak lâbüd olduğundan sen müstahsenü'l-etvar ve sahibü'd-tedbir ve ehl-i Um ve fakıh olup... bUâ ivaz velâ garez din-i mübîn uğruna niyet-i halise Ue kabul ve fisebiliUah azimet edeceğini izhar eylediğia ecUden hâliyâ hakkmda mezid-i inayet-i aliyye-i şâhâne ve >^j* mezit-i re'fet-i seniyye-i pâdişahânem zuhura getürülüp işbu bin iki yüz on beş senesi Cemaziyelûlâsı gurresinden avâtıf-ı aliyye-i mfliûkâne ve avârif-i behiyye-i hnsrevânemden şeref - yâfte-i sudur
132
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
Ordu kaddığı hem vazifesi ve hem de meşakkat ve mahru miyeti cihetiyle ağır bir iş olduğundan bu hizmette bulunanlar tebdil edUdikleri zaman derecelerinden daha yüksek derhal
tâyin
edihrier
ve
haremeyn
mevleviyete
mevleviyetlerinden
Mekke
kadısı olurlardı*. Bu
kara ordusu kadısından başka donanmaya tâyin
edüen
kadıya da ordu kadısı dendirdi. Bunun tâyini Rumeh kazaskerine ait olup bazan kaptan paşanın tanıdığı hyakath bir zat da kazas kere yapdan Utimasla tâyin
olunabihrdi *.
olan hatt-ı hümâyun-i şevket - maknmum mucibince orduy-i hümâyun-i nusret - makrunum kaddığmı sana tevcih ve inayet edip flâmı için... tâyin olunmuştur. Duyurdum ki .... orduy-i hümâyun kaddığma gurre-i merkumeden sen mutasarrıf olup orduy-i hümâyunumda asâkir-i islâm-i zafer - encam beyninde icrây-ı ahkâm-ı şer'iyye-i nebeviyyeye... bezl-i makdur ve sâyi mevfur eyliyesin... gurre-i ca sene 1215 (Bu sırada Mısır seferi vardı). ^ "Medine-i Fi{i6e'den mâzulen ordu kadısı olan Alaşehirli A b d u l l a h E f e n d i , orduy-i hümâyun kadısı olaıdara mezid-i ikram ve tazim deb-i kadim olmağla birden Mekke-i Mükerreme kazasiyle tekrim ve emsal ve akram üzer lerine takdim olundu {Raşid tarihi, c. II, s. 105 ve sene 111). » D'ohson, c. IV, s. 577.
ONUNCU BÖLÜM İSTANBUL
KADILIĞI
tManbnl re biIâd-ı bugünkü İstanbul Mİflse
kadıhklan
vilâyeti
hududu
dahilinde
fetihten (857 H . = 1 4 5 3 M.) itibaren biri İstanbul surları dahilinde ve diğeri sur haricinde Eyüp,
Çekmeceler ve Çatalca etrafı ve diğer ikisi de Galata ve Üskü dar ve mülhakatı olmak üzere dört kadıhk vardı. Bunlardan sur içindeki kadıhğa İstanbul kadıhğı ve hâkimine de İstanbul kadısı ve İstanbul kadılıktan
efendisi, Eyüp
haslar kadılığı adı isimleriyle
nadiren İstanbul
kadıhğma verilmiş.
Havass-ı
mollası refia
denihp ^ diğer üç veya
kısa
olarak
Galata ve Üsküdar kadılıkları ise
zikrolunmuştur *.
İstanbul kadıhğı sur içindeki mahallelerle surun deniz ta rafmdaki sahil, iskele ve hmanlanna karışıp sur haricindeki yerler ve Boğazm Anadolu ve Rumeh sahillerindeki köyler ve kazalarm hudutları
aynimıştı;
Çekmece,
Çatalca, Silivre
kazalan
Eyüp
yani haslar kadıhğı hududu içinde bulunuyordu. Boğazın Anadolu sahih Üsküdar kadıhğma ve Rumeh sahih Galata kadıhğma aitri. Evliya
Ç e l e b i ' y e göre X V I I .
asırda Eyüp kadıhğı
yedi
yüz köye hükmedip kazası dahilinde yirmi altı nahiyede nâib denilen
vekilleri
vardı*.
Âdilâne hareket
etmek
suretiyle
se
nede on bin kuruş gelir teinin ederdi ki zamamna göre mühim bir varidattı *. HadımkSy, Uzunova'da
Büyük ve Küçük Çekmeceler, Terkos,
Eyüp kadısınm birer naibi bulunurdu.
Galata kadısınm mahkemesi arapcamii yakınmda idi; m m tıkası dahilinde üç yüz köy ve kırk nahiye olup buralarda yüz elh 1 HicH XII. asırda tstaıAul Hayatı (Ahmed Refik), s. 153, sena 1154. ' F a t i h S u l t a n M e h m e d zamanında ilk İstanbul kadısı H ı z ı r Bey'den sonra buraya MoUa H u s r e v tâyin olunarak kendisine hürmeten Eyüp, Galata ve Üsküdar kaddıklan da vazifesine ilâve edilmiştir (Şakayık tercümesi, s. 137). ' Seyyah İ n c i ciyan, X V I I I , asırda İstanbul'a ait hâtıralarım ya zarken Eyüp kadılığı içia şöyle diyor: "Eyüp beş yüz akçelik bir moUabk olup Çatalca, Büyükçekmece, Küçükçekmece, Silivri, Ereğli, Midye, Burgaı ve Terkos nahiyeleri ona tâbidir" demektedir. (Onsekizinci asırda İstanbul, tercüme eden H r a n d A n d r e a s y a n , s. 76). * Evliya Çelebi seyahatnamesi, e. I, s. 363; II, a. 289, 293, 485,
134
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
akçe yevmiyeli nâibleri vardı ki bunlardan birisi Tophane'deki ayak nâibhği idi. Kasımpaşa, nâiblikleri
de Galata mollalığına
rında Yeniköy mahreç
Beşiktaş,
Yeniköy
veya
Istinye
bağlı idi. X I X . asır
ortala
nâibhği hariç olarak Kasımpaşa
mevahsi
tâyin
olunmuştu.
ile Beşiktaş'a
Mar/nara'daki
Marmara
adası ile Mudanya Kapıdağı, Erdek ve Bandırma kazalan da Ga lata kadıhğma tâbidi. Buralar, Galata moUası namına birer nâible idare
edihrlerdi.
askerî
Bundan
başka Boğazın
Rumeli
tarafındalti
olmayan işler bu kaddık vasıtasiyle görülürdü i.
Üsküdar kadısının mıntıkasında beş nâib vardı;
SENEVI
geliri
kırk bin kuruş tutardı. Beykoz kazası Üsküdar mevleviyeti da hilinde ise de Müneccimbaşdara meşrut olduğundan onun tara fından
yüz eUi akçeh
naibi vardı.
Boğazın Beykoz'dan başka
Anadolu sahdinin şer'î muamelâtı Üsküdar kaddığına aitti. Ka dımn Kartal, naibi
Pendik,
vardı*. X V I I .
Gebze, Şile ile Anadolu Kavağı'nda birer asır
ortalannda
Üsküdar kadısı mahreç
mevahsinden olurdu. Kaddar şer'î dâvalardan başka herhangi bir işe ait hukukî dâvalara, halkın ihtiyacı olan işlere, alış verişlere, esnafın narh usulüne, memleket dışına
çıkardacak eşyaya, memnu
eşyanın
çıkardmamasına, harp levazımını tedarik etmeğe, hulâsa askerî işlerden
başka mıntakaları dahdindeki
bütün işlere bakarlar,
icabında zabıta de birhkte vazife görürlerdi. Her üç kaddık da mevleviyet denilen büyük kaddıklardandı; istanbul kaddığı derece ve ehemmiyeti itibariyle bu üç kadı lıktan yüksek dolu
olup
X V I . asnn ikinci yansından itibaren Ana
kazaskerhğine namzed olanlara yani Anadolu kazasker
hği pâyesiyle istanbul kadıhğında bulunmuş olanlara verihrdi. Kanun üzere istanbul kadılığına Mekke, Bursa, Edirne kaddığında bulunanlar veyahut
bunlann payesini alanlar tâyin edihrlerdi.
Diğer üç kaddığın dereceleri zaman zaman küçülmüş ve büyü müştür. Bunlardan Eyüp kaddığı 1185 H . (1771 M.) senesine kadar Devriye denden küçük mevleviyetlerden iken bu sene haz ret-i H a l i d b . Z e y d E b û E y y ü p Ensarî'ye hürmeten mahreç 1 Evliya Çelebi seyahatnamesi, c. I, s, 432, 440; V, s. 295. A Evliya Çelebi seyahatnamesi, c. I, s. 462, 463, 472.
İSTANBUL K A D I L I Ğ I
135
mevleviyeti derecesine yükselmiş ve Halep üe Selanik mevlevi yetleri araşma konulmuştu*. İstanbul kadısı
Mevleviyetlerin en yükseği ve taht kaddanmn son merhalesi olan İstanbul kaddığma gelmek
için X y . asrm ikinci yansından bazan Sahn-ı hklan
seman
mahreç
ve
olmuş
çok
X V I . asrm
zaman
ise de*
Edirne
XVI.
asırda beş yüz akçehk mevleviyetler
ortalanna kadar ve
Bursa kadı-
asır sonlariyle
XVII.
artınca yeni bir kanunla
mevleviyetler derecelere aynldı ve Mekke ve Edirne'den
tstanbul
kaddığma gelmek mümkün olmuştu; fakat kanun üzere tstanbul kaddığma namzed olanlar evvelâ tstanbul kaddığı payesini alıp sonra sırası geUnce Anadolu payesini aldıktan sonra bilfiü kaddığa tâyin
ediUrdi^.
Daha
sonra
bilhassa X V I I I .
ren İstanbul kaddığma Mekke ve
asırdan
îtiba
Edirne moUalan ve 1132 H .
(1720 M.) 'de Medine kaddığınm da Mekke derecesine çıkaniması üzerine her iki kadılıktan birisinde bulunan zatm tâyini kanun oldu. Mekke ve Medine kaddıklarma Haremeyn kadılığı ve kadılanna da Haremeyn
mevalisi
deniUrdi.
X V I . asrm ikinci yansmdan îtibaren kırk
akçeden yukan
olan Hâriç medreselerinden itibaren bütün müderrislerle meva Unin tâyinleri
şeyhuUslâmlann vezir-i âzam vasıtasiyle takdim
ettikleri arz tezkeresiyle yapddığından mevaUden olan tstanbul kadısmın tâyini de o suretle olurdu. Fatih
Sultan
M e h m e d ' i n kanunnâmesine
göre büyük
mevleviyetlerin yani beş yüz akçeUk kaddıklann dereceleri beylerbeyüerden bir derece aşağı olup defterdarlarm alt tarafmda oturmalan icap ediyor idiyse de tstanbul kaddan defterdarların üstünde otururlardı ve
dereceleri
beylerbeyüerle
müsavi
idi*.
* Vasıf tarihî, c. II, s. 205. * E b u s s u u d E f e n d i , Sahn müderrisliğinden Bursa kaddığma tâyin ve oradan da tstanbul kadısı olmuştur (Şakayık zeyli, Atâyî, s. 183). ' 1908 H. (1326 M.) İkinci Meşrutiyetin ilâmna kadar Rumeli ve Anadolu kazaskerleriyle tstanbul kadısı tâyininde merasim yapılırdı. Tâyin olunanlar şeyhuUslâm dairesine gelirler, danişmend efendiler tarafından binişleri giydi rilip sonra şeyhulislâmm yanma girerler, bir müddet oturup kahve içilmesini mütaakıp çıkarlar ve yine danişmendleıj mansıb sahibinin arkasma düşüp dai resine götürerek makamma oturturlardı. Meşrutiyetten sonra bu merasim kaldınlmıştır . * Kanunnâme-i Al-i Osman, a, 13, 20,
136
OSMANLİ DEVLETİNİN İ L M İ Y E TEŞKİLÂTI İstanbul kadılanmn müddeti diğer mevali gibi bir sene olup
bunun hangi tarihten başladığı sarih olarak bilinememekte ise de kaddann adedinin artmasma mebni bir sıra tertibi lüzumu hasd olmuş ve bunun da X V I . asnn ikinci yansmdan itibaren tatbik eddmiş olduğu ihtimal dahilindedir ki bu mütaalâayı Atâyi'nin kayıtlanndan anlamaktayız i. İstanbul kadılığını fiden ifa eden bir zatın bir senelik müd deti
bittikten
medar olmak
sonra Istanbıd kadısı mâzulü olarak üzere X V I . asnn
maişetine
sonlan ve X V I I . asır
başla-
nna kadar yüz yirmi ve bazdanna riayeten iki yüz akçe yevmiye verilirdi*.
Daha
sonra bunlara
arpahk
suretiyle bir kazanm
hasdât-ı şer'iyyesi tahsis olunarak oraya kendisine vekâlet etmek üzere bir nâib yoUardı. Mâzul İstanbul kadısı bir derece yüksek olan Anadolu kazas kerhğine geçmek için evvelâ bu makamın payesini ahp daha sonra sırası
gehnce bilfid Anadolu kazaskeri olurdu; fakat bu usul
kati surette tesbit eddmeden evvel İstanbul kaddığmdan Anadolu kazaskeri olan ve sonra tekrar İstanbul kadıhğma oradan RumeU kazaskerhğine letanbnl
İstanbul
tâyin
kaddığma
eddenler tâyin
getirilerek
de görülmüştür.
eddenlerin
muayyen
kadısının maaşı resmi bir makamlan olmayıp oturduğu
konağı
nın birkaç odasım mahkeme ittihaz de dâvalan orada dinlerdi; bunun ve maiyyeti olan bab naibi, mübaşir, çuhadar ve
sair hademelerinin
hasdâttan
muayyen maaşlan
ahrlardı*. Mahkeme
geliri
olmayıp bunu
tahmini
olarak
şer'i hesap
edddiğinden kadı'mn maaşı beş yüz akçe yevmiyeh mevleviyetler derecesinde itibar eddmiş olmakla bereber bunun çok üstünde bir maaş elde ederdi. İstanbul kadısı şer'i muamelelerden yani sicil, sâk, nikâh, mi ras, vasi tâyin ve azli, gaib, yetim mallan ve sair işlerden kanunen 1 Atâyi, a. 25, 387, 485, 616, 658, 771. * Kavanin-i Âl-i Osman der hülâsa-i mezamin defter-i divan (Ayni Ali Risalesi, B . 99^. • 1187 H . (1773 M.) taıihU bix vesikada pâdişahm İstanbul kadısma her ay beş yüz kuruş verdiği görülüyorsa da (Cevdet tasnifi, saray vesikaları, Nr. 5910) bunun maaşı olmayıp şolısa mahsus bir atıyye olduğu Enderun hazine sinden verilmesinden anlaşdıyor.
ÎSTANBUL K A D I L I Ğ I
137
muayyen bir ücret alırdı*. Bu muayyen kanunî ücretten alanlar Divan-ı
hümâyuna
tstanbul
Pâdişâha
kadısı.
vasıtasiyle
şikâyet olan
edilirlerdi*.
maruzatını
yapardı^. Çünkü tstanbul,
X V I . asırda
Rumeh
Rumeh
ziyade
kazaskeri
toprağmda bu
lunduğundan muamelât itibariyle mercii Rumeh kazaskerhği idi. Verir i âzamin
1^**^""*^ kadısı
çarşamba divam
her çarşamba günü Eyüp, Galata
Üsküdar kaddariyle birhkte Paşakapısı'na yani
Babıâh'ye giderlerdi; o gün vezir-i âzam divan haneye çıkıp dâva dinler ve kaddara ait şer'i dâvalar varsa on ları da mmtıkalarma göre tstanbul kadısı ile diğer kaddara dinle tirdi. Bu divanda vezir-i âzamm sağmda tstanbul ve Eyüp kadı ları, solunda Galata ve Üsküdar kaddan otururlardı*. Bu, Çarşanba Divam öğleye kadar devam edip sonra yemek yenihrdi. Eğer vezir-i âzam şehre teftişe çıkarak iaşe ve narh iş lerini kontrol etmek isterse tstanbul kadısı da beraberinde bu lunur, çıkmadığı takdirde kadı mahkemesine dönerdi'. Vezir-i âzam kola yani İstanbul'u teftişe çıktığı zaman nerede durursa tstanbul kadısı üe Yeniçeri Ağası karşısında yer ahrlar ve kendilerine
sorulmadıkça
söze
kanşmazlardı; narha
dair
olan
işler hakkmda lüzum hasd olursa o vakit vezir-i âzam İstanbul kadısı
ile
şehirde
Belediye işlerine bakan İktisap
Ağası'ndan
sorardı 1 Kanunnâmede nikâh akdinde bakire ise yirmisi kadmm, beşi mahkeme kâtiplerinin olarak yirmi beş akçe ve nikâh olan seyyibe (dul) ise kadmm on beş, kâtibin beş akçesi vardı. Şer'i hüccet, nakl-i şehadet vesair muharrerattan kadı için resm-i kitabet yirmi, kâtipler için beş akçe ve sicille yazdan kazâyâdan sicU resmi sekiz akçe ve ıtıknâme (azad kâğıdı)den altmış altı akçe almıp bu nun ellisi kadıya ve on altısı mahkeme kâtiplerine ait olurdu. Yine kanun üzere imzadan on iki mürasele (muhabere ve mükâtebe) den altı akçe ve resm-i kısmetten binde onbeş alınırdı; bu miktar para rayici sebebile sonradan bir mik tar arttırılmış ve sicU suretinden on dört ve hüccetten otuz akçe alınmıştır (Tevkii Abdurrahman Paşa kanunnâmesi, s. 541, 542). ' "Her hangi vUâyette ki kuzat ve kas samlar tecavüz eyliyeler vükelây-ı saltanat olan valUer men ve def edeler. Bu hususlardan dahi tekid-i azim üzere emr-i Sultani vârid olmuştur" Abdurrahman Paşa kanunnâmesi, s. 541. * Mühimme defteri, Nr. 4, s. 64. * D'ohson, e. IV, s. 581. ' Tevkii Abdurrahman Paşa kanunnâmesi, s. 503. * Istabul kadılığmda thtisab Ağası demlen bir memur vardı. Bn, kadı
138
OSMANLI D E V L E T İ N İ N
İ L M İ Y E TEŞKİLATI
Vezir-i âzam seferde ise onun vazifesini sadaret kaymakamı görürdü; Pâdişâh Edirne'de
bulunup devlet merkezi oraya nakle
dilmiş ise o zaman İstanbul'da, vezir İstanbul'a ait
İstanbul kaymakamı olarak bir
narh muamelelerini görür ve İstanbul kadısı
onunla temas ederdi. Pâdişâh Edirne'de
veya muharebe cephe
sinde bulunduğu zaman kazaskerler de onunla beraber bulun dukları için İstanbul kerleri
temsilen
kaymakamının akdettiği
İstanbul
kadısı
bulunarak
divanda
dâva
kazas
dinlerdi i.
i
. . . . İstanbul kadısı, sadrâzamla olan teftişten başka kadısı., . , <. , , , . nın kol gezmesi bizzat kendisi de esnafı kontrol etmek üzere maıy-
İBtanbnl
yetinde bir heyetle falaka deynek v e terazi taşıyan adandan da olduğu halde kola çıkardı. Bu teftiş esnasında narhtan ziyadeye veya okkada eksik satanlara falakaya yatırdarak dayak atdır icabında boyunlanna tahta güUe geçirmek suretiyle
teşhir
ederdi *, Bu teftiş esnasmda kadımn başında örf denilen resmî büyük kavuğu maiyyetinde muhzırbaşı de keçeli çuhadar, mantar amameli kethüda
ve kırmızı
mücevvezeli^
muhzırlar, kuloğlanlan ve yu-
marifetiyle esnefm satacağı eşyaya narh koyar ve ekmeğin çeşnisini tutardı. Evvelce bu bizmet fahrî olarak mûtemed bir şahsa verilip bu hizmeti mukabele sinde kendisine bir mansıb tevcih edilirken sonra muhtesiblik denilen bu iş mukataa suretiyle marttan marta bir sene müddetle iltizama verilir olmuştu. Muhtesibin her bir dükkândan muayyen bir parası vardı. Muhtesibin maiyye tinde doksan iki kul oğlam ve on iki bölükbaşı bulunurdu. Bunlar esnafı kontrol ederler ve aym zamanda Ihtisab Ağasımn her esnaftan alacağı paraları tahsil ederlerdi (Kavanin-i Osmanî ve Rabua-i Asitane, s. 5). E v l i y a Çelebi de Ihtisab Ağası için şöyle diyor : "Ihtisob Ağası cemi-i ehl-i sanayie hükmedip tâzir ve siyasete ve bey'i ve şirâsmda bilâf edenin tekdir ve tevbihine me mur bh- hâkimdir" (C. I.). ' Muharebe sebebiyle Pâdişahm ve anınla beraber kazaskerlerin Edirne'de bulunmalarma mebni ls(an6ura ait hükümlerin İstanbul kaymakamiyle İstanbul kadısma gönderildiğine dair ordu şikâyet ve mühimme defterlerinde bir hayli malûmat vardır. ^ "İstanbul kadısı cümle şehrin ne kadar pazarcı ve ekmekçi ve kasap ve cümle ehl-i biref ve ehl-i dükkâna narh verir. Eksik satanm boğazına talıta gülle geçirir, deynek vurur, şehrin cümle maslahatım ol görür; ahyanen vezir kulunuza ısmarlan İstanbul efendisine tenbih eyleyip narh ahvalini bir hoş görsün, sıkça sıkça şehri gezip dolaşsm, sonra kendisi bilür deyu muhkem tenbih lâzımdır" f JCofi Bey'in Teşkilfy Mecmuası, s. 7). * Mücevvete, tepeci geniş
alt tarafı
dar bir başlık olup X V I I .
asır
İSTANBUL K A D I L I Ğ I
139
kanda söylendiği gibi falaka, deynek, terazi taşıyanlar olduğu halde kalabahk bir maiyet bulunurdu i. tsionlıul kadısı
istanbul
kaddan
kendi
evlerinde
dâva
dinler-
mn dâva
lerdi. Müddetiıd doldunıp değişince yeni istanbul
dinlemesi
kadısı olan da kendi evini veya konağmı mahkeme yapardı*,
istanbul kadısı mahkemesinin muay
yen bir yerde olmaması yüzünden davacılar sıkıntı çekerlerdi *. Bu hal 1252 H . (1836 M.) senesine kadar devam etmiş ve sonra bâb-ı meşihat denilen şeyhülislâm kapısı'nda. İstanbul
kaddığı mahke
mesi tesis edilerek davacılar bu seyyar halden kurtulmuşlardır. tstanbıd kadısmın mahkemesinde bâb yani kapı naibi denden ve kadınm işinin çokluğu sebebiyle dinlenecek
dâvalarda ona
vekâlet eden bir nâib ile muhzırbaşı, muhzırlar ve çuhadarlar bulunup vazife
görürlerdi *.
Kadı, yukanda göriddüğü üzere nafaka tâyini, miras, vasi azl ve tâyini, aile dâvalan ve buna mümasd şer'î dâvalardan başka esnaf arasmdaki şikâyet dâvalarmı dinler, aralanndaki ihtdâfı hallederdi.
Kadı,
selâhiyeti
dışında
olan
veya
haUedemediği
idari ve örfî muameleleri Divan-ı hümâyıma arz üe ferman ge tirtir ve ona göre hareket ederdi. sonlanna kadar vezir-i âzamlar da giyerlerdi. Yalnız renkleri Ue ayırt edilirdi. Mahkeme muhzırlarmm kırmızı mücevveze giydikleri görülfiyor. * Naima tarihi, e. V, s. 344. İstanbul kaddan muhzırlarınm başlanna kırmızı mücevveze giymeleri 961 H . (1554 M.) *de İVıfcsor'Iı M u s l i h u d d i n Efendi'nin İstanbul kaddığı zamamnda kanun olmuştur. O tarihe kadar yalnız kaddarm muhzırları kırmızı mücevveze giyerlerdi (Âli, basılmamış ikinci eik, varak 124b). " Evasıt-ı Şevvalde R a h m e t u l l a h E f e n d i istanbul'dan azlolunup yeri emin-i fetva Ş e y h Sinan-zâde M e h m e d Efendi'ye verilip vezire varup el öpüp çarçamba günü divana (vezir-i âzam divanma) varup gelip hanesinde küttab ve nüvvab için tahtabendler yaptırıp..." (Naima tarihi,c. V, s. 344). ' 1187 H. (1773 M.) *de İstanbul kadısı olan zatm hanesinin Saraçhanebofi'nda olduğu göriUüyor (Türk Tarih Encümeninden Türk Tarih Kurumu'na devredilen yazmalardan, 58 numaralı mecmua, s. 3). * İstanbul kadılığı muhzırbaşısı terfi ederse kanun üzere kapıkulu süvari bölüğüne çıkardı (Mühimme, Nr. 4, s. 56). Rumeli ve Anadolu kazaskerlerinin muhzırbaşdarı timar Ue Dergâh-ı âli çavuşu, Şam, Halep ve Selanik kadUarııun muhzırbaşdan da timarlı sipahi olurlardı.
140
OSMANLI D E V L E T l N Î N
İLMÎYE T E Ş K I L A T I
İstanbul esnafı işleri mahkemeyi en çok işgal eden mesele lerdendi. Kadı bu hususta elindeki fermana göre muhtehf esnafın diıkkânlannm şeyh,
kethüda
miktarına ve gediklerin ve
yiğitbaşdanmn
arttırdmamasına
yaptıkları
şikâyet
esnaf, üzerine
tahkikata ve her bir sınıfın ölçiderine ve bu ölçülerin değiştirilmemesine, dokumaların ölçüleriyle boyalarmın bozularak sanata hde kanştınimamasma dikkat ettirir ve bunları nâibleri ve bihrkişi vasıtasiyle kontrol ettirmek suretiyle bu husustaki dâvaları ve şikâyetleri
dinlerlerdi. İstanbul kadısı borçluyu hapsetmek
selâhiyetini haizdi. tetonbal kadısı
İstanbul kadısı yalmz sur dahihnde yukanda say-
nın diğer
dığımız dâvalara bakmayıp şer'î vazifesine ilâve
vazifeleri
olarak ticaret, sanat, ehşleri ve iaşeye müteaUik İstanbul
şehrine ait olarak bir kısmım aşağıda
zikredeceğimiz belediye işlerinden de mesuldü ki bu hal vazifesinin ne kadar ağır ve şümullü olduğunu göstermektedir; kadı bu işleri görürken lüzumu hahnde yeniçeri ocağmdan Asasbaşı, Subaşı ile Ihtisab Ağası, Mimarbaşı, Çöplük subaşısı (tanzifat âmiri) diğer hükümet adamlarmdan yardım görürdü. Kalpazanlarm
kontrolleri,
gümüşün
simkeşler
tarafından
sûistimal eddmemesi, para rayicine dikkat olunması, hamallarm nizamı, serpuş giyilmesine ve bunlann nizamına bakdması (çünkü kimlerin ne gibi serpuş giyecekleri muayyendi) su işleri, münase betsiz kadınlann teftişleri,
cami yakmlarmda ve mahalle ara
larında meyhanelerin bulunmaması, evlerin önlerine şahnişin ve çardak yapdmaması, kerestelerin envaiyle boy ve enlerinin nizamma uygun olması, yangmlarm sirayetini
men için tedbir
ahnması, kaldınmlann tamiri, İstanbul'un sıhhat işleriyle ilâç, tabib
ve
cerrahlann
teftişleri,
hayvanlarm
fazla yük taşımamalan, amele ücretlerinin
tahammüllerinden kontrolü,
kayıkçı-
lann nizamı, narhtan fazlaya satdan eşyadan dolayı yapılan şikâ yetlerin tetkiki, İstanbul, yiyecek, içecek ve giyeceklerinin
ne
suretle tevzi edileceği, muhtehf vakıflardan kasap akçesinin tahsih, et narhına dikkat eddmesi bedestendeki esnafm ve dellâllarm hilelerine
meydan verilmemesi, odun ve kömürün narh
muci
bince satdması, ayakkabdarm nizama göre yapdması, çuhanın cinsine göre fiyat konarak satdması, dokuma, ibrişim ve seraser
ÎSTANBUL K A D I L I Ğ I
141
denilen kumaşın muayyen ölçüde ve hamurda olması, ddeneihğin men'i, hırsızlara karşı tedbir alınması, mahallelerde kefilsiz olarak hiç kimsenin
oturmaması, ev inşasmda
dikkat edUecek
şeyler,
gediklerin kontrolleri, lâle soğanına narh konması, esir ticareti, miri imidâthaneden tarafına
başka yerde tüfenk
gelen gemi ve kayıklarm
yapılmaması,
İstanbul
muayyen yerlerinden başka
yere yanaştınimamalan, bir muharebe vukuunda kapıkulu ocaklariyle
birlikte
zamam leket
sefere gidecek
olan orducu esnafmm
gelince şevkleri *, memnu
dışma
çıkardmaması*.
olan
Halkın
tesbiti
ve
eşyanm katiyyen mem sıkıntı
çekmemesi
için
İstanbul iaşesi için evvelden tedbir alınması, şayet bir lütf-i mahsus olarak ecnebi memleketine leket ihtiyacma
eşya çıkardacak olursa bunun mem ihracına müsaade
edümesi,
her smıf kâr ve kisb sahiplerinin yani esnafm şeyh,
kethüda,
yiğitbaşı
sekte vermiyecekse
ve ehl-i hibre gibi deri gelenlerinin pazarbaşdığın
tes-
cih bu vazifeler arasmda idi. Kadı bunlann bir kısmım doğrudan doğruya kendisi görür veya nâiblerine gördürür. Bir kısmım da alâkadar olanlarla işbirhği yaparak h a l l e d e r d i M e s e l â
İstanbul'daki bina işleri Mimarbaşı-
mn, sıhhat işleri ve tabiblerin kontrolleri
hekimbaşımn
leri cümlesindendi. Onlann bu gibi hususlarda Divân-ı takdim
ettikleri
arizalar
İstanbul kaddığma
vazife
hümâyuna
gönderilirdi.
^ İstanbul Kadısına hüküm ki. Şimdiki halde., sefer-i hümâyuna azimet eyleyip orducı ihraç olunmak lâzmn olmağm mahrusa-i tatanbuPda altı nefer kasab, on bir nefer habbaz (ekmek çi), sekiz nefer bakkal, sekiz nefer tabbah, yedi nefer aşçı, beş nefer attar, bir nefer bozacı, yedi nefer berber, iki nefer eskici, dokuz nefer hayyat (ter zi) ve bir nefer hallaç, sekiz nefer papuççu, sekiz nefer çizmeci, altı nefer nalçacı, beş nefer saraç, yedi nefer penbedoz (pamuklu diken), beş nefer çu hacı, beş nefer çakşirci, beş nefer bezci, sekiz nefer nalband ve beş nefer palanduz, iki mumcu, yedi nefer muytab (mutaf), on üç nefer cevfuruş (arpacı) ihraç olunmasmı emredip bnyurdum ki... (Kanunnâme, Veliyyüddin Efendi kütüphanesi, Nr. 1970, varak 98). ^ Memnu eşya ihtiyaca göre artıp eksilmiş ise de daimi olanları zahire, barut, at, silâh, kurşun, bakır ve demirdi. Bazan bunlarla beraber pamuk, pamuk ipUği, balmumu, sahtiyan, meşin, gön, donyağı, zift ve koyun derisi de menedilirdi (Mühimme defteri, Nr. 61, s. 2). * Bu hususta Divân-ı hümâyun mühimme defterlerinde yüzlerce hüküm vardır; bunlardan bir kısmı merhum A h m e d R e f i k B e y tarafından hicri X I . ve X I I . asırlarda tstanbul hayatı ismi oltmda neşredilmiştir.
142
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E TEŞKİLÂTI
IsUnbııl kadı-
^'^^^'^da gösterdiğimiz pek geniş ve çeşitli işleri
sının nâibleri
yalnız ddar
tstanLul kadısı halledemiyeceğinden maiyyetinde
bizzat
mahkemede
ka
yanında
bulunan bâb ve keşif nâiblerinden başka İstanbul dahihnde muh tehf mmtıkalarda aynca birer naibi bulunduğu gibi ticari işler, fuınlar, şehre girip çıkan eşyaya bakmak ve esnafı kontrol etmek üzere aynca nâib denilen vekiUeri vardı. Bunlar kadı namına iş görüp hüküm verirlerdi. Bu nâiblerin de maiyyetleri vardı i. istanbul'daki nâibliklerin ihtiyaca kâfi gelmemesi ve halkın bilhassa kış mevsiminde uzak yerlere kadar giderek müşkilâta uğramalan sebebiyle 2 Safer 994 (23 Ocak 1556) tarihh bir ferman üzerine mahkeme açarak nâib oturtması için istanbul kadısına izin verdmiştir. istanbul kadısının dairesinde kendisine yardımcı olarak bâb naibi vardı ve bu nâib işlerin çokluğu sebebiyle kadınm evindeki mahkemede ona yardım ederek dâva dinler ve hüküm verirdi. istanbul'daki nâibh mahkemelerin en mühimmi Mahmud Paşa mahkemesi olup ondan sonra Davud Paşa,
Ahi
Çelebi ve Balat
semtleri nâibhkleri gelirdi*. Bunlardan başka çarşı ve pazarlan dolaşarak esnafm alış verişlerim ve terazderini kontrol eden ve aralanndaki ihtdâflan badeden ve sahtekâr ve muhtekir esnafı cezalandıran ve maiyetinde kul oğlanlarmdan bir
terazici
de'
şer'a ve kanuna aykın hareket edenleri men de ceza veren ayak naibi* ve es'ari yani halkm aldığı eşyamn fiyatlarım tâyin ve 1 Muhyiddin Fenan 927 H . (1521 M.)'de İstanbul kadısı olunca M u s t a f a Süruri Efendi'yi kendisine nâib yapmıştır. "O zamanedek nüwâb-i mabkeme, muhzır gibi müteayyen iken, istihdam-ı tevabi ihtida bunlara vaki olmuştur" kaydiyle nâiblerin maiyyetlerinin bu tarihten başladığı anlaşdıyor (Atâyî, s. 24). * 1090 H . (16080 M.)'de Balat mahkemesinde şer'-i şerife mugayir ni kâh akdi ve sak tahriri dolayısiyle Balat mahkemesinin kapatdması hakkında ferman çıkmış ve mahkemelerde namuskâr, dindar, perhizkâr nâiblerin bu lunması İstanbul kaddığma emrolunmuştur (Raşid, c. 1, s, 358) X I X . asır ortalarmda Mahmud Paşa ve Davud Paşa nâibleri Devriyye mevalisinden ve Ahi Çelebi naibi mahreç mevalisinden idiler (1271 tarihli Istabul Salnamesi). * İstanbul'da kola çıkan vezir-i âzam, İstanbul kadısı, thtisab Ağası ve ayak nâiblerinin maiyyetlerinde kul oğlanlarmdan birer terarici bulunurdu (thtisap işleri hakkında Nizam, Başvekâlet arşivi, sandık 92). * 14 Muharrem 1003 (27 Eylül 1594) 'de vefat eden Rumeli kazaskeri A h i - z â d e A b d ü l h a l i m Efendi'nin ayak naibi hakkmda :
İSTANBUL K A D I L I Ğ I
143
kontrolü ve aralarındaki dâvaları hal ile hüküm veren Çardak nâibi^ ve mumcu esnafmm
işlerine
bakan
mum naibi ve ts
tanbul Yağkapanı'nda bulunarak sadeyağı ve zeytin yağına müte aUik işleri ve tüccar ve esnaf arasmdaki ihtilâf ve dâvalara bakan yağ
naibi ve tstanbul ihtiyacına
yeter cins muayyen zahireyi
görüp bu hususa ait muameleleri teinin ve kontrol eden, dâvala rını dinleyen tarafındaki
ve ekmekçderin hesaplarım tetkik
dairesinde
oturan
Unkapanı
veya
Ue Unkapanı
sadece
Kapan
naibi -ki maiyetinde bir de veznedarı vardı- * ve bir de herhangi bir şikâyet üzerine dâvalara bakan Keşif
naibi ve avanz isindi
vergiyi toplayarak bunu vermiyenler aleyhinde hüküm
veren
avarız naibi ve tstanbul ihtiyacma göre pastırmahk hayvanlarm almıp satdmasına ve pastırma fiyatlannm tesbiti Ue bu husustaki dâva ve ihtUâflan haUetmeğe memur pastırma
naibi
tstanbul
kadısmın vekiUeri idiler. tstanbul kaddığınm nezareti altmdaki vakıflarm hesaplarına bakmak üzere bir muhasebeci Ue şehirUye cindeki tstanbıd halkı) ait resm-i
(askeri smıfm hari
kısmeti taksim eden kassam-ı
beledî isimlerinde Ud memur da tstanbul kadısmın maiyyetinde bulunurdu X X I . asrm ikinci yansında İstanbul kadısmın maiyyeti memurlan şunlardı: İstanbul kadısmm muvakkat ve daimi iki şer'i müşaviri, tstanbul kaddığı müsteşan, tstanbıd Bâb mahkemesi naibi, İstanbul kaddığı vekayi kâtibi, Bâb mahkemesi başkâtibi. Câm-ı mey-i nâbımız etti jikest MeclİBİmiz bastı ayak naibi beyti bunlarm bazan jüpheU mahallere ve memnu mahallerede gizU olarak içki içenlere baskm yaptıklarını gösteriyor. 1 Çardak naibi. Yemiş üfcelesi tarafmda hâlen Çardak iskelesi adım taşıyan mahalde oturup hariçten deniz yoluyla gelen bütün eşyayı kontrol eder ve resmini alırdı. Burada aym zamanda yeniçeri ocağı ortalarmda elli altmcı orta çorbacıgımn emri altmda bir miktar yeniçeri de bulunarak icabmda Çardak naibine yardım eder ve bu orta çorbacısına yani bölük kumandamna Çardak çorbacısı deniliyordı. Evliya Çelebi, Çardak naibinin maiyyetinde seksen adamı ol duğunu ve bunlara pazar gammazları denüdiğini beyan eder (C. I , s. 569), * Kavanin-i Osmant ve Rabıta-i Âsitâne (S. 2); D'ohson, c. İV, s. 543; Liüfi tarihi, e. I, s. 123. * Kavanin-i Osmant ve RabUa-i Âsitâne, s. 2.
ON BIRINCI BÖLÜM
PADİŞAH Osmanlı
pâdişahlan
HOCALARI
şehzadelikleri
zamamnda
ulemadan
münasip bir zattan okutulur ve hükümdar olduklan zaman onu kendilerine hünkâr hocası yaparlardı. Eğer kendisi pâdişâh olmadan evvel hoeası vefat etmiş ise ulema arasından kendisine bir hoca intihap ederdi. Osmanlı hükümdarlan içinde ilk olarak Sultan Ç e l e b i M e h med'in S o f u teyiz i.
Bayezid
Fatih
admda bir hocası olduğunu
Sultan
Mehmed'in
Siracüddin
Mehmed ve
tbn
en sonra da
Şemsüddin Ahmed
görmek
şehzâdehğinde
Temcid, Molla
Halebh
Mevlâna Gürani',
Ayas* bocalan
olup MoUa Gürani hocası iken pâdişâh olmuştur. Fatih'in hükümdarhğı zamamnda Tazarruat sahibi m e ş h u r S i n a n P a ş a Bursah H o c a - z â d e M u s l i h u d d i n M u s t a f a , H a t i b - z â d e M u h yiddin san,
M e h m e d * Ispartah
Bursalı
reddin
Abdülkfidir,
Veliyuddin - zâde
Samsunlu
Ahmed
P a ş a ve
E f e n d i l e r * zaman zaman değiştirilmek
tan Mehmed'in
bıkıcı tabiatı vardı- suretiyle
Ha Hay
-çünkü
sul
Pâdişâh hocah-
ğmda bulunmuşlardır. II.
Bayezid'in
Amasya valiliği ve
hocası Amasyah H a t i p
Kasım
Seyyid
ve
Abdullah^
Kaydıhayatla
ile
Hattat
padişahlığı zamanında
Mevlâna
Salâhuddin*,
Mirim Çelebi Mahmud
ve
M u a r r i f - zâde ve yazı hocası Amasyah Ş e y h
H a m d u l l a h isimlerinde bocalan vardı. Yavuz
Sultan
Selim'in şehzâdeUğinde ve hükümdarh-
ğmda en sevdiği biricik hocası Kastamonulu ^ ' " * • ' ' *
Şakayık Şakayık Şakayık Şakayık Şakayık Şakayık Şakayık Şakayık
tercümesi, Mecdî, t. 85. tercümesi, Mecdî, s. 188, 189. tercümesi, Mecdî, ». 102. tercümesi, Mecdî, $. 193, 145, 166. tercümesi, Mecdî, s. 190, 198. tercümesi, Mecdî, s. 197. tercümesi, Meedi, s. 342, 3S, 197. tercümesi, Meedi, s. 385.
H a l i m i Çelebi^
146
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
ve Kanunî'nin de şehzadeliğinden îtibaren hocası Dadaylı
Hay
r e d d i n E f e n d i idi*. I I . Selim'in şehzâdehğinde ve padişahlığında hocası Birgi'li Ataullah
Efendi
ve
III.
Murad'm ise
evvelâ
ibrahim
Efendi
ve sonrada Tacü't-tevarih sahibi meşhur S a d e d d i n
Efendi
olup
Sultan
calan C a f e r , Sultan
III.
Azmî
ve
Mehmed'in
Nevali
şehzâdehğinde
Efendüer
olup
M e h m e d ' i n cülusundan iki gün evvel vefat
hükümdar olunca babasının hocası S a d e d d i n
bo
sonuncusu etmiş
ve
Efendi'yi ken
disine hoca intihap eylemiştir. I.
Ahmed'in
hocası
II. O s m a n ' ı n Amasya'h in
Cinci
Hoca
Aydm'lı
Ömer
Hüseyin
Mustafa
Efendi,
Efendi, I V .
Efendi
Sultan
ve
ibrahim'
Mehmed'in
Vanî
M e h m e d E f e n d i , II. Süleyman'ın A r a p - z â d e A b d ü l v e h hab Efendi, II. Mehmed
M u s t a f a ' n ı n şehzadeliğinde
Seyyid Feyzullah m.
evvelâ S e y y i d
E f e n d i ve sonra V a n î E f e n d i , damadı Erzurum'lu Efendi resmen hocalığında bulunmuşlardır.
Ahmed'den
pâdişâh hocası
tâyin
îtibaren
muallim-i
edüdiği
görülmüyor^. Yalmz
Sultanî
unvaniyle Osmanlı
Pâdişahlanndan bazdanıun kendi zamanlarındaki meşhur hat tatlardan güzel sanatlardan olan yazı dersi alıp bu nefis sanatta yetiştikleri görülmektedir ^. Pâdişâh hocalanndan bazdan, kendderine gösterilen tevec cühten cesaret Bunlardan
II.
ahp devlet işlerine kadar müdahale etmişlerdir. Osman'ın
hocası
Ömer
ve
II.
Mustafa'
nın hocası ve şeyhuhslâmı S e y y i d F e y z u l l a h Efendiler her işe burunlarmı sokarak vehnimetlerinin felâketlerine sebep olmuş1 Şakayık tercümesi, Mecdî, s. 440. ' S u l t a n A b d ü l m e c i d ' i n şehzadeliğinde hocaları A k ş e h i r l i Ö m e r ve Ş e h r î H a f ı z E m i n Efendilerle S u l t a n Abdülaziz'in hocası da H a s a n F e h m i Efendi'dir. ' Sultan I I . S ü l e y m a n Hattat T o k a d l ı A h m e d ve IL M u s t a f a H o c a - z â d e M e h m e d ve meşhur H a f ı z O s m a n ve III. A h m e d , H a f ı z Osman'dan süiüs ve nesUt ve I I . M a h m u d sülüs, nesih ve celi yazısmı Meh m e d V a s f i ve meşhur M u s t a f a R a k ı m Efendilerden öğrenerek icazet almış lardır. Osmanh hükümdarlarmdan Hattat olmayarak yazdan güzel olanlar da vardır. K a n u n î S u l t a n S ü l e y m a n Ue IV. Murad, III. M u s t a f a ve III. Selim'in hatt-ı hümâyunları güzel talik kırması olduğu gibi II. A h m e d , I, M a h m u d ve III. Osman'm yazdan da nesihdir.
PADİŞAH HOCALARI
lardiT.
Hattâ
147
F e y z u l l a h E f e n d i Pâdişâhın iradesiyle
sadr-ı
âzamlann üstünde tutulmuş ve onun mütalâası ahnmadan bir iş görülmez olmuştu. I I I . M e h m e d ' i n hocası S a d e d d i n E f e n d i devlet siyasetinde mühim rol oynamış ve Haçova Meydan Muha rebesinin kazandmasında âmil olmuştur. II.
S ü l e y m a n ' ı n hocalığa
intihap
ettiği
Abdülvehhab
E f e n d i nüfuz tesis ederek pâdişâha bazı telkinlerde bulunduğunu haber alan vezir-i âzam K ö p r ü l ü - z â d e F a z ı l
Mustafa
Paşa
bir yolunu bularak A b d ü l v e h h a b Efendi'nin Medine'de
mü
cavir kalmak istediğini arzetmiş, Pâdişâh ihtida buna muvafa kat
etmemiş ise de vezir-i âzamin tekerrür eden telhisi üzerine
istemiyerek hocasmı uzaklaştırmağa mecbur olmuştur i. Fatih
Sultan
M e h m e d zamanmda tedvin edilmiş olan
kanunnâmede pâdişâh bocalan hakkında, "Şeyhuhslâm ulemanın reisidir ve muallim-i sultanî dahi kezalik serdar-ı ulemadır; ve zir-i âzam onlan, riayeten üstüne almak münasibtir; amma müftü (Şeyhuhslâm) ve hoca sair vüzeradan bir nice tabaka yukandır ve tasaddur dahi ederler" kaydiyle pâdişâh hocasımn şeyhuhslâmla aynı
derecede ve vezir-i
azamdan
maada
vezirlerin
üstünde
olduğu gösterilmiştir*. Yine bu kanunnâmede pâdişâh hocası oğullannm şehir emi ninden günde altışar akçe ulufeye mutasamf olmaları da kay dedilmekte ve bayram tebriklerinde pâdişahm, hocasma
ayağa
kalkacağı beyan olunmaktadır*. Fatih'in bu kanunnâmesinde şeyhuhslâm, pâdişâh hocası ve kazaskerlerin aym elkabla zıkredildiği
görülüyor *, daha
sonraki
^ Raşid, c. II, 116,1101 sene. Vezir-i âzam sefere gideceği için pâdişâh üze rinde müessir olarak icraatına engel olanları ve A b d ü l v e h h a b Efendi'den başka, Darüssaade ağası M u s t a f a A ğ a ' y ı ve buna telkinatta bulunan yazıcı Sarı M e h m e d Efendi'yi uzaklaştırmıştır. ' Kanunnâme-i Âli Osman, s. 10. * Kanunnâme-i Âl-i Osman, s. 22, 25. Bayram tebriklerinde pâdişahm şehzade muallimlerine ayağa kalkması kanun değildi; fakat I I I . M u r a d şehzadeler hocası N e v ' î Efendi'ye hürmeten ayağa kalkmıştır (Şakayık zeyli, Atâyi, s. 420).
j.iir
j
Jl'osis::ıii jjiiT
o^ı-^ı
(.Jujı
148
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
tarihlerde hu elkabta bazı değişdddder olmuş ve
kazaskerlerin
elkabı bundan ayrdarak şeyhuhslâm ile pâdişâh hocalannm el kabı müsavi olarak zikreddmiştir *. Pâdişâh bocalan şeyhıdislândığa iki makamı unvanı
ihraz
verihrdi.
Mustafa'nın Sultan
ettikleri için 111.
tâyin edUirlerse en yüksek
kendilerine
Mehmed'in
hocası
Erzurum'lu
Seyyid
hocası
Abdülaziz'in
hocası
Hasan
Câmiü'r-riyaseteyn Sadeddin
ve I I .
Feyzullah
ve
F e h m i Efendder
bu
unvanı almışlardır. Kanuni Sultan Siüeyman, hocası olan H a y r e d d i n
Efendi'
ye fevkalâde hürmetinden dolayı pâdişâh hocası oğullanmn def aten Dâhd müderrisi olmalannı ve hocasmm miüâzimlerinin
de
Hâşiye-i tecrid medreselerinin ikinci derecesi olan yirmi beş akçe yevmiye üe -birinci müderrislik yirmi akçeh idi- müderrisi olmalarmı kanun
yapmıştır^.
Pâdişâh
hocalanndan
bazdan
hakkmda
hükümdann
kalâde teveccühüne mebni nadiren şeyhulislâmm oturtulduğunu daki kanundan
Âli yazıyor^. bahsederken
Fakat
üst
 h bunu Fatih
zikretmekte
zamanm-
olup bu hususta
misal göstermemektedir; lâkin Hezarfen Hüseyin Efendi ü'l-beyan fî
Kavanîn-i
Âl-i
Osman)
fev
tarafmda bir
(Telhis
isindi kanunnâmesinde pâ
dişâh hocalarından fazi ve kemal sahibi olanlann nadir olarak a U U İ i l |.İJİ Juit U'İ^4>-lj>. mütebahhİTÎn
Jjlil.lO:)^^l J S - JiWI
efdalü'l-füzelâi'l-müteverriîn
"Âlemü'l-ulemai'l-
yenbû'l-fasl u ve'l-yakîn
ulûmi'l-enbiya ve'l-mürselin keşşafü'l-müşkilâti'd-diniyye
varisü
ve sıliahu mütealli-
kat-ı yakiniyye keşşaf-ı rümûzi'd-dekayık hallâlu'l-müşkilâti'l-hakayık hocam Mevlâna M e h m e d edâmellahü fezailehu" kanunnâme-i Âl-i Osman, s. 30. ^ " |i*İA'lemü'l-ülemai'l-ızam efdalü'l-füzelâi'l-füıam kâşifu esrâri't-tenzU mazharu dekayıki't-tefBİr ve't-te'vil münevveru mesahihi'l-ehadİBİ'n-nebeviyye maşrdıu meşariki'l-envari'l-Mustafaviyye matlan metahi'I-envar mirkatu medârici'l-esrar siyaku gayâti'l-fezâil ve'l-maarif ve nisâbu râyati'l-fevazd ve'lavârif hahrü'l-meani ve'l-yakin el-müeyyed bi-teyidi'l-meliki'l-muîn" Feridun Bey Münşeatı, c. I, s, 11, * Â l i (Künhü'l-ahbar, basılmamış mesi, s. 440.
ikinci cilt), varak 115;
Şakayık tercü
* "Hâce-i şehriyarm şeyhülislâma tasaddum mukannen değUdir; ütifata müteallik bir kanun-ı müşkildür" Âli, basılmamış birinci cih, s, 17.
PADÎŞAH
HOCALARI
vezir-i âzam ve şeyhulislâmm üstünde Fakat yette
mutlak surette
pâdişâh
Rumeh kazaskerine
Sultan
yer aldıkları kayıtlıdır ^.
hocalarının
takaddüm
149
ettiği
herhangi
bir cemi
görülüyor.
Meselâ
S ü l e y m a n zamanındaki bir sûr esnasmda sağ tarafta
pâdişâh hocasımn onm alt tarafında o tarihte Rumeh kazaskeri bulunan E b u s s u u d Efendi'nin ve daha sonra Anadolu kazaskeri ve İstanbul ve Edirne
kaddannm
oturdukları
görülmektedir*.
Padişah hocalarmın arpalık haşlan olup ihtiyaçları padişah tarafmdan teinin olunurdu*.
* "Me;ayıh-i islâm vüzeraya tesaddur eder ve kazaskerlere ve lâzım gel dikte vezir-i azama dahi tasaddur eder. Hünkâr hocalarma her zaman tasadduı edemez. Meğer hoca geref-i zatten âri ola" dedikten sonra gu vakıayı nakletmetedir: K a n u n i S u l t a n S ü l e y m a n zamamnda vezir-i âzam İ h r a h i m Paşa'nm evlenme merasiminde şeyhülislâm ile pâdişâh hocasımn nasd oturacakları yani mevkileri vezir-i azamdan sorulmuş, İ b r a h i m Paşa bu işin haUi bana aittir diyerek pâdişahm gelmesi üzerine onun sağma kendisi oturup soluna da pâdişâh hocasmı oturtmuş. Bu sırada şeyhuUslâm t b n K e m a l meclise geUnce İ b r a h i m Paşa heman yerinden kalkarak biz makam-ı hizmette oluruz sözle riyle yerini t b n K e m a l ' e verdiğinden bu incelik pâdişahm takdirini mucip olmuştur (Telhiâû'l-beyan, varak 140, 141). * Kanunnâme-i Oamarû {Esad Efendi Kitapları), Nr. 2362. * Telhisü'l-beyanfi Kavânin-i Âl-i Osman, varak 145.
ON İKİNCİ BÖLÜM
KAZASKERLER
Kazoskerüğm ihdası
Osmanlı lâtma
kazaskerleri
dair hasdmış
hakkmda olan
merkez
kitabımızda
teşkioldukça
etrafh malûmat varilmiş ise de ümiye teşkUâtmı bozmamak için burada kazaskerlerden
kısaca
bahsetmek
îcap
eylemektedir. Osmanlı devletinde kaddık, biri kanun Ue tesbit edUmiş olan askerî sımflann ve diğeri, bunun dışmdaki halkm ve köyliUerin şer'î ve hukukî işlerine bakmak üzere iki kısmıdır. Bunlardan halka ait
dâvalara bakan kaddardan yukanda ayn bir bölüm
olarak bahsetmiştik. Osmanlı
devletinde
bakmak için ilk defa
askerî
sımfin
şer'î ve hukukî
1. M u r a d zamamnda kazaskerhk
işlerine ihdas
edUmiş ve bu mevkie birinci olarak Bursa kadısı Ç a n d a r l ı Kara HaUl
Hayreddin
Efendi
tâyin olunmuştur (takriben 764 H . =
1363 M . ) i . Kazaskerhk 885 H . (1480 M . ) tarihine kadar bir iken, hudutlann genişlemesi ve işlerin artması sebebiyle bu tarihte Rumeli ve Anadolu kazaskerlikleri ismiyle iki oldu; o tarihte kazasker bulunan M u s l i h u d d i n - i
K a s t a l a n î daha üstün addedUen Ru
meh kazaskerliğine tâyin olunup Anadolu kazaskerliğine de ts1 763 H. (1362 M.)'de S u l t a n Murad Hüdavendigâr "cedd-i büzürk-darları zamanından beru asker-i bümâyuna kazasker nasb olun mamıştı. Her seferde paytabt kadısı ki eâzım-ı kuzat idi. Rikâb-ı saadet-intisab mülâzemeti ile memur olub kat'-i hususât-ı şer'iyye ve nazm-ı mesalib-i mer*iyye-i asker eyler idi. Şâh-ı devlet-penabm zamanmda kesret-i sipab muktezası üzere müstakil kazasker tâyin buyurulub sefer ve hazarde mesaUb ve münazaat ve enkiba vesair muamelât ve taksim-i terekât, asker kaddarma tefviz buyrulmak münasib görülüb ol evkatta Bursa kadısı olan Çandarlu M e v l â n a H a l i l eâzım-ı kuzat olub O s m a n G a z i zamanından beru mazbar-ı bidemât-ı lâyika olmağm mansıb-ı mezkûr mevlânay-ı mezbure tevcih buynıldu.." Tacü't-tevarih, c. I, s. 69; Aşık Paşa zâde (tstanbul tabU), s. 57; Oruç Bey tarihi, s. 30; Neşri (Cihannüma), Türk Tarih Kurumu yayını, s. 190, 191.
152
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
tanbul
kadısı
Balıkesirli
Hacı
Hasan-zâde
Mehmed b.
M u s t a f a Efendi tâyin olundu. Y a v u z S u l t a n S e l i m zamanmda Doğu ve Güney-Anadolu'nun ilhakı üzerine 922 H . (1516 M.) tarihinde Arap ve Acem kazas kerliği ismiyle üçüncü bir kazaskerhk ihdas olunarak Diyarbekir bu kazaskerhğe merkez olmuş ve buraya da meşhur âlim ve mü verrih t d r i s
Bitlisi
tâyin olunmuştu. Suriye
ve Mısır'ın da
ilhakiyle bu Arap ve Acem kazaskerliği de devlet
merkezine
nakledihp kazaskerhğine F e n a r i - z â d e M e h m e d Ş a h E f e n d i getirilerek 924 H . (1518 M.) 'de onun buradan ayrdmasmdan sonra bir müddet vekâletle idare edilen bu kazaskerlik lağvolunarak işleri Anadolu kazaskerhğine bırakılmış ve bu suretle Rumeh ve Anadolu kazaskerhkleri Osmanh saltanatımn kaldırdmasma kadar devam etmiştir. Kazaskerhğe büyük
mevleviyet
kadılıklardan
dar kazasker olmak
demlen
beş yüz akçe
gelinirdi. X Y I . asrm ikinci için muayyen
yevmiyeU
yansma ka
bir tertip yoktu; fakat bu
tarihten sonra Anadolu kaddığma Anadolu kazaskeri payesiyle İstanbul kaddığı yapanlar getirilmeğe başlamış ve oradan Ru meU kazaskerhğine gelmek kaidesi teessüs etmişti. Daha sonra ihdas edilen paye kanuniyle gerek mevleviyetlerin ve gerek kazas kerliklerin evvelâ o makamın payesini ahp sonradan fiden kaz asker tâyin olunmaları kanun oldu. RumeU kazaskerUğinde bu lunmuş olan kazaskerler, eğer Anadolu'dan mâzul olanlar ara smda müstahik
birisi yoksa tekrar tekrar
Rumeh kazaskeri
olmalan caizdi. Eğer varsa onlann kıdemU ve âhmleri ve hüsn-i zan kazanımş olanlannm RumeU kazaskerUğine getirilmesi îcap ediyordu. Dört beş defa kazasker olanlar vardı. Kazaskerlik müddeti diğer mevleviyetler gibi bir sene olup o müddeti dolduran, kazasker mâzulü sayılarak yerine şurada olan başkası tâyin edilirdi. Anadolu kazaskeri ise ihtida o makamm payesini alır ve sonra fiden Anadolu kazaskeri olur ve buradan da RumeU kazaskerUği payesini ahr ve sonra filen
RumeU kazas
keri tâyin olunurdu. K Y I . asnn ikinci yansından sonra RumeU kazaskerleri Anadolu
şeyhuUslâm
kazaskerUği
olurlardı; RumeU kazaskeri
yapmış
varsa da nadiren vuku bulurdu.
olanlardan
şeyhülislâm
olmadan olanlar
KAZASKERLER Kazaskerlerin
153
^^^^V'^ cedid-i âmire denilen Topkapı sarayındaki
DİTon-ı hnmayDn divan-1 hümâyun içtimalarmda kazaskerler de bu âzolıklan
divanın âzasından idiler.
Vezir-i âzamin
riyase
tinde kubbealtı denilen mahalde toplanan divanda vezirler sadr-ı âzamin sağında ve
kazaskerler de sol tarafmda
otururlardı. Her içtimada eğer varsa kendi kazaskerlikleri mmtakasında divana kadar gelmiş olan şer'î ve hukukî olan dâvalara bakarlardı. XVI.
asır
ortalarına
kadar kazaskerler, derece
itibariyle
müftü yani şeyhuhslâmlarm üstünde bulunurlarken E b u s s u u d Efendi'nin
şeyhuhslâmlığmdan itibaren bu üstünlüğü
mişlerdir; bununla
kaybet
beraber X I X . asır ortalarma kadar Divan-ı
hümâyun âzası olarak kalmışlardır. Kazaskerler
Divan-ı
hümâyuna veya
lerken muhzırbaşı, kapıcdara binip
diğer muhzırlar da
mahsus
vezir-i azama gider
başlık olan keçe ile ata
mücevvezeleriyle
yaya olarak önüne
düşüp divana veya vezir-i âzamin sarayma götürerek aynı ter tiple konaklatma getirirlerdi. Muhzırlann yeni tâyin edilen kadı lardan muayyen miktar aidatlan vardı i. Kazaskerler kanun üzere her hafta cuma günleri Paşa kapısmda vezir-i âzamm İkindi divanma giderek huzur murafaasında bulunurlar ve yalmz Rumeh kazaskeri dâva dinlerdi; eğer iş fazla
olursa sadr-ı âzamm müsaadesiyle Anadolu kazaskeri de
dâvaya bakardı*. Dâvalar, vâki
itiraz üzerine
kadüıklardan
gelmiş ise istinâfen görülerek hüküm verihrdi. Vezir-i âzam kaz askerlerin verdikleri hükümlerinden şüphe ederse onlarm muamele lerini teftiş ettirirdi; eğer divanda görülen dâvada kazaskerin tarafsız olmadığı iddia edilirse mâzul kazaskerlerden birisi dâvayı dinleyip hüküm verirdi*.
^ Telhisü'l-beyan fi Kavânin-i Âl-i Osman (Hezaıfen Hüseyin Efendi), varak 146. ' Abdurrahman Paşa kanunnâmesi, s. 540; NimeH Efendi kanunnâmesi. * Âli (Umumi kütüphane nüshası), varak 131.
154
OSMANLI DEVLETİNİN İ L M İ Y E TEŞKİLÂTI
„
,
, .
Kazaskerlerin Divan-ı hümâyunda dâva dinleme
Kazaskerlerin dİTanlan
vazifelerinden
ye
moiyyetleri
müstesna
başka
salı
olmak üzere
ve
çarşanba
günleri
her gün kendi konakla
rında -çünkü muayyen bir resmî daireleri yoktudivan akdedip kendilerine ait veya kendilerine havale
olunan
şer'î ve hukukî işlere bakarlardı*. Kazaskerlerin konaklanndaki Divanlarında şer'iyyatçı denilen kaddann Bâb nâibleri makamında birer nâibleri olup ehemmiyeti haiz olmayan dâvaları buna dinletir ve kendisi mühim dâvalara bakardı. Rumeli kazaskerinin İstanbul ve Galata bedestenlerinde birer kassamı bulunur ve resm-i kısmete ait dâvalan dinlerdi; kassam dairelerinde kalabalık bir kalem heyeti -D^Oksson'u göre XVIII.
asnn
ikinci
yansında-
bulunurdu.
Bunlar
verasete
dair dâvalarla meşgul olurlardı. Yine, kazaskerlerin
maiyyet-
lerinde zabıt kâtibi makamında olarak daimî surette vekâyi kâtibi bulunur ve davacılara sorulan suallerle verilen cevaplan hulâsa ve muhakemenin safahatını zabt ederek neticesine göre hükm-i katî itasına
müsaid bir hulâsa kaleme ahrdı. X V I I . asırda ka
zasker kâtipleri, cihet ve medrese beratlanm ve mektupçu, mansıb mektuplannı yazarak kazaskere imzalatır ve mukayyid de def tere g e ç i r i r d i D a h a sonra bu teşküât genişlemişti. Kazaskerlerin
her
birinin
tezkireci,
ruznâmçeci,
matlabçı,
tatbikçi, mektupçu ve kethüda olarak altı yardımcısı vardı. Bun lardan tezkireci, kazasker kaleminin âmiri olup kaddann tevcih beratlan bu kalemden çıkardı. Ruznameci, tâyin ve cihet tevcihi işleriyle
meşgul olan kalemin müdürü idi. Matlabçı,
kaddann
esamisini havi matlab denilen defteri tutup sırası gelen kıdemhlerin isimlerini münhal kadılıklara tâyin için her ay toplantısında kazaskerlere arzederdi. Tatbikçi, büyük kaddann hasdmış mühür lerini muhafaza edip bunlann gönderdikleri vesaikin
altındaki
mühürle kendi yanındaki defterde olan mühürü tatbik ederek sahte
olup olmadığını kontrol ederdi. Mektupçu, kazaskere ait
bütün muhaberat ve muharreratı idare edip kethüda ise kazas1 Âli (Umumî Kazasker
kütüphane nüshası), varak 152; Selânikî tarihi, s. 167.
divanları X V I I I .
asırda
üç ayda bir olurdu (Başvekâlet
sandık 23, evrak 1). ^ TeUıisü'l-beyan fî Kavânin-i Âl-i Osman, varak 149.
Arşivi,
KAZASKERLER
155
kerlerin bütün umur ve bususatiyle ve para işleriyle meşgul olurdu^. Bu
teşkilât X I X . asnn ikinci yansmdan sonra kısmen
tadilâta uğramıştır. Rumeli kazaskerinin defterdar kapısmda mirî kâtibi denilen bir memuru olup, bu, defterdann maijryeti olan başbaki kulu ile istinaf ve temyize tâbi olmayan malî dâvalan hal ve fasi eder lerdi. Bundan başka kazaskerlerin müddeî veya divanlanna
celbetmek
yirmişer muhzır
müddeâaleyhi
üzere emirleri altında muhzırbaşıya tâbi
bulunurdu*. Bu muhzırlann
muayyen maaş
lan olmadığı için kadı ve müderris tâyinlerinde bu tâyinlerden müjdecilik
namiyle
muayyen
bahşiş
alırlardı*.
Muhzırların
âmiri olan muhzırbaşı umumiyetle sarayda kapıcdar kethüda sının intihab ettiği kapıcdardan birisi olup bunlar terfi ederlerse timar ile dergâh-ı âli çavuşluğu'na 990
alınırlardı*.
H . 1582 (M.)'de İran'dan bazı yerlerin aimmasma mebni
Anadolu kazaskerlerinin muamelâtı genişlediğinden
onun İkindi
divanı işleri ikiye aynimış bunun üç günü eşraf-ı kuzat ve diğer kaza kaddannm ve maada günlerde
müderrislerin
tâyinlerine
hasredilmişti. „
,
, .
Kazaskerlerin
müderris
ve
kadı tayinleri
Medreseden icazet alarak kazaskerlere midâzemet ederek müderris ve kadı olmak isteyenlerin
def-
tere kaydolunarak sıra beklediklerini müderris ve kaddardan bahsederken görmüştük. Kazaskerler,
XVI.
asnn ikinci yansını mütaakıp şeyhuhslâmhğm ön plâna
almdığı tarihe kadar bütün müderris ve kaddan namzed gösterip tâyinleri sadr-ı âzamlara ait olan kırktan yukan müderrisler de mevahyi
vezir-i
azama arz de tâyinlerine
delâlet
ederlerken*
» D'Ohsson, c. VI, s. 539, 541. 2 Bu muhzırlardan hirisi vefat ederse gediği oğluna verilir, yoksa bir ehli tâyin olunurdu {Mühimme, Nr. 106, s. 17). * Mühimme defteri, Nr. 106, s. 17; Telhisü'l-b^an, varak 146). Bir ara bu muhzırların aldıkları müjde parasım kaddar kendi adamlarma vermeğe başla maları üzerine muhzırlar şikâyette bulunduklarmdan bn bahşişlerin muhzırlara verilmesi emrolunmuştur {Mühimme defteri, Nr. 67, s. 121). * Mühimme, c. IV, s. 56. ' Bursa kadısı M i m a r - z â d e M u s t a f a E f e n d i Kanunî Sultan Süleyman zamamnda Sülemaniye müderrisliğinden Bursa kaddığma tâyin edilmiş, fakat ehliyetsizliğinden bahsedilmesi üzerine kazasker efendi arza girdiği zaman pâdişâh böyle ehliyetsiz birisim Bursa kaddığma tâyin eylemesinden dolayı
156
OSMANLI D E V L E T İ N İ N
İLMİYE TEŞKİLÂTI
daha sonra bu gibilerin arzları kendilerinden alınarak kırk akçeye kadar olan müderrislerle
kaza kaddannm tâyinleri
bunlara bırakdarak^ kırktan
yukan
mevahnin tâyinleri şeyhuhslâmlara
yevmiyeh
verilmiştir.
eskisi gibi
müderrisler de Tâyin olunacak
müderris veya kadı Anadolu'da ise Anadolu kazaskeri ve Rumeli'de ise Rumeh kazaskeri taraflanndan arz günlerinde bizzat kazasker tarafından pâdişâh huzurunda okunan Defter-i akdiye' de okunup inha olunan kaddarm tâyinleri için pâdişahm muvafakati alımrdı. X V I I . asırda kazaskerlerin tâyin edip pâdişâha arz ede cekleri kaddıklara dair K o ç i Bey'in Teşkdât mecmuasmdaki kaydı aynen aşağıya naklediyorum: "Benim Merhametlû Hünkânm, Rumeli kazaskeri Rumeh'de dört yüz elli kaddık vardır; anlara kanşur rikâb-ı hümâyuna arzedib tevzi eder, Rumeh kaddan Ana dolu'ya kadı olmaz ve Anadolu kaddan Rumeh'ye kadı olmaz. "Benim Devletlû Hünkânm, Bir kadı mâzul oldukta asitâne-i saadete gelib her çarşanba günü kazasker kapısına varub midâzım olur. iki yd mülâzemetten sonra yirmi ay kadıhğı aldıysa (kaddık ettiyse) tamam olur, rikâb-ı hümâyuna arzolunur* fdân dâinize fdân mansıb sadaka huyunda deyu arzolunur. "Kadı mâzul iken zaman-ı infisali derler; mansıb aldıkta zaman-ı ittisali denür. Bir kaddığın beş, altı talibi olsa imtihan olurlar, her hangisi okumuş ise hak anundur. A m a ya rica olunur, ya rüşvet alalar. 0 1 zaman kazasker Efendi rüşvet aldıysa, eğerçi rica ittderse okumuşluğa bakmaz, akçe verene arzeder*, ol vakit memleket harab olur. Rumeli kazaskeri A b d u r r a h m a n Efendi'ye darddığına göre 963 H. (1556 M.)'de büyük kaddıklarm yani mevlevUerin henüz kadı askerlere ait olduğu anlajdıyor. ^ Kazaskerler yüzelli akçe kadılıklar ile kırkar akçelu İçel (İstanbul, Edirne ve Bursa havalisi^ medreselerini sadr-ı azama müracaatla arz eyler; zira kuzat-ı kasabat menasıbı ve yevmi elli akçeden aşağı İçel medarisinin meratibi onun arziyle tevcih olunur (Âli, basılmamış birinci cilt, s. 36). İçel medrese lerinin müderrislerinin tâyinleri Rumeli kazaskerine aitti. ' Kaza kaddarınm müddetleri iki sene ise de kaddığa talip olup sıra bekle yenlerin adedi ziyade olduğundan X V I I . asır başlarmda veya X V I . asır Bonlarmda bu, iki seneden dört ay eksiltilerek yirmi aya indirilmiştir. Aym asır sonlariyle X V I I I . asır başlarmdaki Tevkü A b d u r r a h m a n Paşa ve N i m e t i E f e n d i kanunnâmelerinde de aym kayıtlar vardır. ' " K o ç i Bey'in Teşkilât Mecmuası, s. 6, 7 (Kütüphanemizdeki nüsha).
KAZASKERLER
157
"Benim Devletlû Hünkânm, Kazaskerler arz günü akdiye defterler'in okuyub filân kadılığı fdân dâinize verin ve bu arz ettiklerinde saadetle buyurun ki ol arz ettiğin kadı ehd midir, müstahik müstahik
mıdır? zinhar sakın gayr-ı
olmasın vebah senin boynuna; bir hoşça imtihan eyle,
cahil ve zalime kaddık arz ettiğinize nzây-ı hümâyunum yoktur, şöyle mesmû-ı şerifim olursa siz bdürsiniz diye tenbih buyurun. "Bu kaddar (yani kaza kaddan) payede yüz elh olur, yüz otuz olur, yüz olur, seksen olur ve üç yüze vannea olur. Her kaddık aldıkça beş akçe terakki verilür ve yüz eUi akçe oluncaya kadar. "Benim molla
devletlû
demektir.
hünkânm,
Beş yüz
akçe
bunlardan yukan mevleviyet, mollalardır, anlara
şeyhuhslâm
kanşur, mansıblann ol tevzi e d e r . . " * Bu
k a p t bize mevahden olan kaddar hariç kaza kaddık-
larmm kazaskerlerin arzde yapddıklanm gösterdiği gibi ihtidadan kırk akçe müderrisUğine kadar olan müderrislerin de yine bun lann arziyle olduğunu görmekteyiz^. Kazasker tezkirecderi eUerindeki ruznameye göre kaddann işlerini görüp kazaskerlere arz ederlerdi^. Kazaskerler bu tâyinlerde bilhassa
X V I I . asırdan
itibaren
kıdeme ve sıraya riayet etmiyerek dtimas ve rüşvetle adam kayınrlardı. X V I I . asırdaki kazaskerlerden M e m i k - z â d e , Cinci Hoca H ü s e y i n Efendiler irtikâbta seleflerini çok geçmişlerdi, bunlardan Cinci
H o c a kaddıklan
Kazaskerlerin maaşları
üç binle dört bin arasmda satardı^.
Divân-ı hümâyun âzasından olan Rumeh ve ^^^oJu kazaskerlerinin maaşlan F a t i h S u l t a n M e h m e d zamamna kadar — o tarihe
kadar bir
kazasker vardı — hasdât-ı şer'iyyeden beş yüz akçe alırlarken onun 1 "Bilfiil Rumeli kazaskeri olan efendi Rumelinde ve adalarda vaki kazaları ve kısmet-i askeriyeyi tevcih eder. Ve bilfiil Anadolu kazaskeri olan efendi Anadolu'da ve Arabistan'da vaki kazaları ve kısmet-i askeriyyeleri tevcih eder ve yirmi beş ve otuz ve kırk medreselerin ve kendi taraflarma müteaUik olan bazı mahallin cihet ve tevliyet makulesini tevcih edegelmişlerdir" Tevkii Abdurrah man Paşa Kanunnâmesi (MİM Tetebbular Mecmuası), sayı 3, s. 450; Telhisü'lbeyan, varak 146; Nimeti Efendi kanunamesi, s. 47. • Telhisü'l-beyan fî Kavânin-i Âl-i Osman, varak 146. * Bu hususta Naima tarihinin İV. ve Hammer'in (Atâyi Bey tercümesi) onuncu cUdlerinde malûmat vardır.
158
OSMANLI DEVLETİNİN İ L M İ Y E TEŞKİLATI
saltanatı zamanında tedvin edilen kanunnâme ile devlet hazine sinden XYI.
beşyüz
akçe yevmiye itibariyle
maaş tahsis
edilmişti.
asnn ikinci yansmdan sonra Rumeh kazaskerinin beş yüz
yetmiş iki ve Anadolu kazaskerinin ise beş yüz
altmış üç oldu i.
Bunlar maaşlanm aydan aya küçük ruznamçe kaleminden alır lardı. Bundan başka has tâyininden alman berat resimlerinden bir hisseleri vardı*.
X V I . asır
sonlariyle X V I I .
asırda kazaskerler
tekaüd edihnce iki yüz elh akçe yevmiye verihrdi*. Kazaskerlerin maaşlanndan başka askeri sımftan olup vefat edenlerin resm-i kısmetlerinden
binde onbeş akçe olarak gelir
leri olup bu para kazasker kassamlan vasıtasiyle tahsil olunurdu * Müverrih Âh'nin kaydına göre Rumeh kazaskerine resm-i kıs metten günde sekiz bin akçe hasd olurdu; Anadolu kazaskerinin maaşı aym olup derecesi Rumeh kazaskerinden aşağı ise de onun resm-i kısmet hasdatı günde on beş bin akçe tutuyordu; çünkü Irak,
Suriye ve Mısır da buraya
sonlarında
kazaskerlerden
mâzul
tabiidi*. Yine bu X V I . asır olanlara
günde
akçe verihp * bu miktar X V I I . asırda iki yüz akçeye
yüz
eUişer
çıkarddı ^.
içlerinden fazi ve kemal erbabına mâzuhyet maaşma dâve olarak sahn veyahud Dârü'l-hadîs (Sideymaniye Dârü'l-hadîsi)
müder
rislikleri de tevcih olunurdu *. Fakat daha sonra kendderine arpahk verilerek mâzuhyet veya tekaüdiyeleri buradan tenün edddi. 1 Ayni Ali Risalesi, s. 99; Telhisü'l-beyan, varak 142. ' Kadı tâyininde kadının bir aybk yevmiyesinin yansı berat resmi ve diğer yarısı kazasker hissesi olarak abnırdı; fakat Y a v u z S u l t a n Selim kazaskerlerin aldığı yan hissenin beşte birini kitabet, başmuhzır ve muhzır resmi olarak bırakıp geri kalam hazineye almıştı. (Telhisü'l-beyan, varak 148). ' Kavanin-i Âl-i Osman der mezamin-i defter-i divan (Aynî Ali), s. 99. * Bu hususta daha yukarıda kassamlar kısmma bakmız. ' Âli(Künhü'l-ahbar)basılTnamış birinci cilt, s. 36, Kanuaî S u l t a n S ü l e y man zamamna ait bir tahrir defterinde Anadolu kazaskerinin dört köy, bir ihtisap ve yirmi bir değirmen hasdâtı olarak senede bir yük yirmi bin beş yüz on dokuz akçelik hasıl olduğu görülüyor {Başvekâlet Arşivi, 881 numaralı tahrir defteri); yine aym suretle bu X V I . asırda (an hashây-ı kazasker-i vilâyet-i Rumeli) ve (Hashây-ı kazasker-i Anadolu) diye her iki kazaskerin hasları olduğu görülüyor (332 numaralı tahrir defteri). * Ali (basümamış birinci cilt), s. 37. ' Telhisü'l-beyan varak, 142. * Ali (basümamış birinci cilt), s. 37.
KAZASKERLER
159
^^^^^ ^ _
Kazaskerler, divan müzakeratı bittikten
arza 'rmesi
yeniçeri ağasının padişahın huzurundan çıkma
sonra
sını mütaakıp huzur-ı hümâyuna girerler ve bera berlerinde
getirdikleri
def4:erlerdeki
isimleri
okuyarak
selâhi
yetleri dahihnde olan müderris ve kaddann tâyinlerine müsaade isterlerdi. Bazı tâyinlerde — bilhassa bütün müderris ve kadı tâ yinleri kendilerine ait olduğu tarihlerde— vezir-i âzamm muva fakatini ahriardı. X Y I . asır sonlarma yakın zamana kadar haftada dört gün olan divan müzakerelerinin sonunda bunlann arza girmeleri kanun iken bu tarihten îtibaren dört günün ikisinde (pazar ve sah) ve bazan bu iki günün birinde arza girip akdiye defterlerini okurlar dı.
Daha sonraki tarihlerde yani X Y 1 I . asır sonlannda seferler
dolayisiyle divan işi tavsayıp divan akdi, kapıkulu ocaklanna maaş verilmeğe inhisar ettiğinden ancak o zaman huzura kabul olunarak kendilerine ait işleri arzederlerdi. Kazaskerlerin
^Vll.
tflyiııleri
asra
kadar
kazaskerlerin
âzamm arzile yapdırken bu baren bunlann tâyinleri
tâyinleri veasırdan
kdmıştı; fakat gerek kazaskerlerin ve gerek büyük tâyinlerinde
îti
de şeyhuhslâma bıra-
şeyhıdislâmm vezir-i âzamin
mevalinin
muvafakatini alması
lâzımdı *. Rumeh kazaskerhği yapmış olanlann en kıdemlisi reisü'l-ulema unvamnı alırdı. Bu unvan dolayisiyle ümî kudret bahis konusu olmayıp kıdeme îtibar olunurdu; bundan dolayı medlulünün zıddı olarak cahd reisü'l-ulemalar da görülmüştü. Rumeh kazaskeri olan bir zat mükerreren aym makama tâyin olunabilirdi. Dört ve beş defa
Rumeh
kazaskeri
olanlar
göridmüştür.
kazaskerinin mükerreren tâyinlerine ulema
arasmda
Rumeh (tekerrür)
denilmiştir.
* "Tertib-i
mevali
ve müderrisin
geylıulislâm efendilere
müfevvazdır.
Kanun üzere yaznp esbab-ı istihkakı veldl-i saltanata arz ve îlâm eder amma kazaskerlikler ve bazı büyük mevleviyyetler taçdır" (Abdurrahman Pa^a, s. 538).
vekO-i devletin re'yine mnh-
160
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
Kazaskerlerinle
-Padişahlar sefere gittikleri müddetçe kazaskerler
ten gitmeleri
de beraber gitmişlerdir. Bir sefer münasebetiyle hükümdar Edirne'de bulunursa hükümet erkânile
beraber kazaskerlere ve hattâ şeyhuhslâm da hükümdarla beraber orada bulunurlardı. Pâdişâhlar bizzat seferi terk ederek vezir-i âza mi serdar-ı ekrem yapıp gönderdikleri zaman kazaskerler namma bir ordu kadısı tâyin edihrdi ki bunu daha yukanda gördük. „.
. Kazaskerlik dairelerinin
X I X . asnn ikinci
X V I I . ve X V I I I .
yansmdan sonra lordaki maiyetlerini daha yukanda kazaskerlik daireleri
asır-
görmüştük,
Bunlann X I X . asnn ikinci yansı içindeki (1293 H.
- 1875 M.)
dairelerine
mensup
maiyyetleri
şöyle idi : Rumeh kazaskerhği memurlan : Rumeh
kazaskeri
muvakkat
şer'î
müşaviri,
daimî
şer'î
müşavir, vekayi kâtibi, mahfil-i şer'iyyat naibi, mahfil-i şer'iyyat başkâtibi,
Rumeh sadareti tezkirecisi,
tezkirehâne
mukayyidi.
Anadolu kazaskerhği memurlan : Anadolu sadareti, muvakkat şer'î müşaviri, daimî şer'î mü şavir, Anadolu sadareti tezkirecisi, vekayi kâtibi, Anadolu kazas kerhği tezkirehâne mukayyidi. Kazaskerlerin dâva rü'yeti esnasmda yanlarmda muvakkat olarak iki şer'î müşavir bulunurdu. Bu muvakkat müşavirler bir sene sonra Rumeh ve Anadolu kazaskeri olacak zatlardan tâyin edilmesi 1293 Cemazüyelâhır (1876 Temmuz)'daki bir kararla tesbit olunmuştu; yine aynı suretle İstanbul kaddığı muvakkat müşaviri de bu kaddığa namzed olan zattan olurdu. Daimî müşa virlikler ise kazasker ve
İstanbul pâyehlerinden
tstanbulda Rumeli ve Anadolu kazaskerhkleri olarak
Uti
mahkeme
vardı.
Fakat
12
olurlardı i. mahkemesi
Rebiulevvel
1332 (8
Şubat 1914)'de Şeyhulislâm'm arzı üzerine bu iki mahkemenin bir mahkeme haline gelmesine irade çıkmış ve bu birleşme üze rine bu kazarkerliğe Anadolu kazaskeri İsmet Efendi tâyin olun muştur*. B u yeni kazaskerlik mahkemesi teşkdâtında müşavir mümeyyiz ve kâtip gibi memurlar vardı. 1 Nuhbetû'l-vekayi, c. I I I , s. 190. ' Meşihat'in tarik defteri (kütüphanemizdeki nüsha).
ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM OSMANLILARDA „ Şeni T e Seyyidler
NAKÎBÜ'L-EŞRAFLIK
Hazret-i
ve
abfadı,
b.
Ebî
P e y g a m b e r Efendimizin evlâd . + amcazadesi ve damadı i m a m A l i
T a l i b ' i n zevceleri ve Genab-ı Peygamberin
kerimeleri olan F a t ı m a t ü ' z - z e h r a ' d a n
gelmişlerdir. H a z r e t - i
Ali'nin büyüğü H a s a n ve küçüğü H ü s e y i n ' d e n
türeyen siüâ-
leleri zamammıza kadar gelmişlerdir. Bunlardan H a z r e t - i sa n'dan gelen kola şerif ve H a z r e t - i
Ha
H ü s e y i n ' d e n gelen kola
da seyyid denilmek suretiyle ber iki kol birbirinden tefrik olunur. Şerif, lügatte yükselmek, üstün olmak, necîb ve asil mâna larına geUp cem'i de şürefa ve eşraf'tu.
Asaleti ve içtimaî mevkii
yüksek olan veya memleketin tanmmış büyük aUelerine ve bun lardan birisine mensup olan kimselere eşraf demlmiştir. Bundan dolayı tslâmiyetten şerifin
olan Kureyş şerif
evvel
cahiliyet
devrinde
Mekke'de
BeyUi
pek muteber saydan muhteUf hizmetlerini idare etmiş kabüesinin Ueri gelenlerinden on beş vazife sahibine
denilmiş * ve bu tâbir sonralan da kullandmış, fakat şerif ve
şürefa tâbiri İ m a m
A l i evlâdma alem olmuştur.
Şerif ve bunun cemUeri olan şürefa ve eşraf tâbirleri Abba siler
zamamnda yani
İ V . hicret
asrmdan
îtibaren
(900 M.)
^ Kureyş kabüeBİnin Hâşim, Ümeyye Növfel, Abdûddar, Esed, Mahzum, Adi, Cemi, Sekim koUanndan her birisine verilmiş olan vazifeler şunlardır: 1 - Sedonet (Kabe kapıc]lığı),2 - Sikaye (Hac zamanmdaki su işi), 3 - Refade (huccacm fakirlerine yemek dağıtılması), 4- Vkah (alemdarhk), 5-İVedve (Meşveret dairesi mütevelliliği), 6 - Ktyade (kumandanlık), 7 - Meşveret reisliği, 8 - Eşnak (Borçlu ve nakdi cezaları tâyin ve tadil eden merci), 9- Ku66e(harb levazım reisliği, 10 eane (Knreyş'in atlanna nezaret ve icabmda onlan idare eden makam), 11 -Elfüik, 12- tsar (yolculuk ve muharebe hakkmda kur'a çekmek işine nezaret), 13- Hükümet (adliye), 14 -£mval-t muhaceere (yani Kureyş'in Kabe'deki putlarmm vakıf işlerine nezaret etmek), 15 - tmare (mescid-i haramın inzibat ve idaresi ve İman). Bu on beş vazifeden en itibarlısı sedane, eikaye, refade nedve ve kıyade vazifeleri olup bunlardan sikaye ve refade yani sn ve yiyecek tevzii işi H a z r e t - i P e y g a m b e r i n cedleri A b d û l m u t t a l i b b . Haşim'de idi (Medeniya-i tslâmiye tarihi, e. I, s. 21-27). Umiy r«|JUMlı, 11
162
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E TEŞKİLÂTI
Hazret-i
Peygamber'in
ehl-i
beytine
mensup olanlara
hattâ Peygamberin büyük cedleri H a ş i m b .
ve
A b d i M e n af'dan
gelenler hakkında da kullanılarak bu suretle Âl-i Abbas da buraya katdmıştır; nitekim yukanda zikrettiğimiz
I V . asr-ı hicrîde yani
X . asr-ı mdâdîde teşkd edUmiş olan (ensab nikabeti)
adlı teş
kilâtta şerifhk, Âl-i Ebû Talib yani t m a m A l i evlâd ve torunlariyle Âl-i Abbas yani
Peygamberimizin
amcalan A b b a s b.
A b d û l m u t t a l i b evlâdından gelenlere de unvan olmuştur. tslâmiyetin Uk devirlerinde
H a s a n ile H ü s e y i n ' i
seyyid
unvaniyle yâd eden müteaddid Hadîs-i Peygamberîye istinaden Alevî'leıle Talibî'leıe seyyid unvanı verilmiştir. Mısır'daki Fatımî hahfeleri zamanmda 297-565 H . (910 — 1171 M.) bu seyyid tâbiri H a s a n ve H ü s e y i n evlâdlanna mah susken daha sonralan yukanda söylediğimiz gibi İ m a m
Hasan
evlâdına şerif ve İ m a m H ü s e y i n evlâdına da seyyid denilmiştir. Seyyid, köle nazannda efendi demektir. Bir kadın kocasına seyyid ve bir köle de efendisine veya emire seyyidüna (Efendimiz) diye hitap ederdi. Seyyid tâbiri daha sonra şümullenmiş küçüğün büyüğüne taziminin ifadesi olmuştur. Bundan başka j v ^ ' ^ ^ seyyidü'l-kavmü hâdîmühüm hadîs-i şerifiyle
c><"-^
kavmine hizmet
edenlerin o kavmin efendisi olduğuna işaret buyrulmuştur. Hicaz'da emirhk edenlerin
Hazret-i
Hasan
evlâdmdan
olmalan dolayisiyle onlara şerif denUmiştir. Fakat Mekke halkı emir olan büyük şerife
seyyidüna diye hitap etmişlerdir. Ab
basîler zamanında şerif ve seyyidlerin mânevi dereceleri Abbasi hahfelerinden
sonra gelmekte i d i Ş e r i f ve seyyid aUeleri birbir
lerinden kız alıp verirlerse bu suretle doğan çocuğa Seyyid
Şerif
deniUrdi. ^ Enaab nakipleri denilen memur L » ? ' ^ Talibî'lerle ıs"^
Abbasî
aUesi-
nin ayrı ayrı defterlerini tutarlardı. Talibi'Ure nezaret edip defterini tutan Nakibe ıİA:^!-'*"
Nakibü't-talibiyyin ve Abbasilerden olanlarm isimlerini
havi defterini tutanlara ( ö^M'
v ? * ' Nakibü'l-Abbasîyyin ) denilirdi. Bu na-
kipler bu ailelere mensup olanlarm isim ve neseblerini ve doğumlarım def tere geçirerek ahval ve harekâtlarım kontrol ederler ve
ahlâka ayları hare
kette bulunanları men edip icabında cezalandırırlardı. Yine bunlar kadmlarm izdivaçlarma da dikkat eyliyerek
küfvü ayni dereceleri denk olmayanlarım
evlendirmezdi ki binnetice bunlarm vasisi hükmünde idiler. 2 Medeniyet-i tslâmiye tarihi, c. 1, s. 238.
OSMANLILARDA N A K t B Ü ' L - E Ş R A F L I K
Seyyid ve
Rivayete göre Abbasî balifesi H a r u n ü ' r - R e ş i d
şeriflerin
alâmetleri
163
M e m un devirlerinde
yeşil
sarık
sarıp
yeşil
cübbe
seyyid ve
giyerlerdi;
şerifler
fakat
sonradan bu usul terkedilmiş olduğundan evlâd-ı Ali ile balk fark edilmez olmuştu. Mısır'da Türk Memlûk sultan larından M e l i k
Eşref
şeriflerin başlanna
Ş a b a n zamanmda 773 H . (1371 M.)'de
yeşil alâmet sarmalan
emrolunmuştur i. Bu
yeşil alâmet Osmanlı saltanatı zamanmda da şerif ve seyyidlerin alâmet-i
mabsusası olarak
kabul edilmiştir*. Osmanidar sâdâta
emir ve başlanna sardıktan yeşil sanğa da emir sarığı derlerdi Sâdâttan olan kadınlar dabi başlanna yeşU alâmet takar lardı; şerif ve seyyidler her zaman yeşil sankla gezmeğe mecbur idiler; yalmz bunlardan birisi şeyhuhslâm olursa o zaman şeyhül islâmlara mahsus beyaz sank sarardı*. Sâdât Nikabeti
halkm seçkini, vekih ve bir cemaatin başı
demektir. Osmanlı devleti, büyük tslâm camiası teşkil
etmeğe
başladığı
seyyid ve şeriflere
andan
itibaren
memleketlerine
gelen
hürmet ve riayet göstermişler, onlan vergi ve
1 Bu münasebeetle Şam üdebâgmdan Ş e m s e d d i n t b r o h i m şu kıtayı söylemiştir :
Muhammed
b.
tercümesi: Taçlarm yanları halis ipekten yapdmıştır; bu ipek ise şeriflere alâmet-i mahsusa olmak üzere yeşil renktedir. Sultan Eşrefin bunlara böyle mümtaz bir amame tahsis etmesi şerifleri halktan ayırd etmek içindir" Mir'at-ı Mekke, c. II, s. 846. ' Kayseriye beyine ve kadısma hüküm ki, Nefs-i Kayseriye'de sakin olan Ali nâm kimesne emir namma basma yeşil alâmet edib Müslümanlara teaddisi olub sahih emir olmayıb başmdan yeşili almmasmNakibü'l-eşraf arz etmeğin büyürdüm ki hükm-i şerifim varıcak mezkû run başmdan yeşili giderüb min-bâd basma yeşU alâmet ettirmeyüb men ve def eylemesin, memnu olmazsa tedip eyliyesin, şöyle bUesin. Sene 973 Mühimme, Nr. 4, 3. 79 ve yine Mühimme defteri, Nr. 19, 3. 197. * Halkondil tarihi zeylinin sonundaki resimlerin tarifinde emirlerin yeşU sank sardıkları ve bunlarm bazdarınm kavukları yeşil olup sanklarmm beyaz olduğu kaydedilmektedir. D'Ohsson da (C. I F , s. 558, 560) Şeriflerin yeşU sarık sardıklarını kaydeder. * D'Ohsson, c. IV, s. 559, 560.
164
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
rüsumdan muaf
tutarak ellerine berat
vermişlerdir
ve tlhanî (Garp Moğollan) devletlerini takliden
Memlûk
Osmanlı devleti
de memleketlerinde bulunan seyyid ve şeriflerin işleriyle meşgul olmak için ilk zamanlarda sâdât nikabeti ismiyle basit bir teş kilât vücude getirmişdir. Sureti
daha
aşağıda görüleceği üzere nakibü'l-eşraf
denilen
seyyid ve şeriflerin nazın tarafından verilen sâdât ve şerâfet vesikalannın
dua
kısmından
sonrası çok defa Farsça
olduğundan
Osmanlı devleti bunu diğer teşkilâtı gibi Anadolu Selçukîleri veya Ilhanîlerden almıştır. Osmanh devletinde nakibü'l-eşraf makamı 802 Ramazan (1400 Mayıs)'da Sultan Y ı l d ı r ı m B a y e z i d
zamanmda tesis olunarak
E m î r B u h a r ı talebelerinden Bağdath S e y y i d b.
Ali ^
Nattâ
M u h a m m e d nammda bir zat Türkiye'deki seyyid ve şeriflere
nazır tâyin olunarak * kendisine
Yıldırım
B a y e z i d tarafından
1 Bu hususta Sultan I. M u r a d b. Orhan'm 787 H . (1385 M.) tarihli verdiği sâdât beratı siîretinden : Sebeb-i tahrir ve mûcib-i tastir hükm-î nâfiz-i meymun... oldur ki Dârende-i mektub Tirmiz'h S e y y i d B ü z ü r k Ali'yi yeniçerUerden l l y a s b. A b d u l l a h ve İ s k e n d e r b. A b d u l l a h şehid edib merhum S e y y i d B ü z ü r k Ali'nin oğlulları yaslariyle kapıma gelib ettiler, bizim atamız sizin duacınız idi. Biz fakir kullarmuz dahi size duacdaruz; biz kullarma bir hüküm sadaka eyle ki sizden sonra gelen bizi ve evlâdımızı ve kuUanmuzu ve karaveşlerimizi (cariye lerimizi) incitmiyeler. Hem şimdiye değin atamız bir tane öşür vermedi ve koyun hakkm vermedi. Biz kullarmuza bir ihsan eyle, bizden ve evlâdlarımuzdan öşürlerin ve koyunlarm haklarm kimesne taleb etmiyeler deyicek emrolundu ki bu sâdâtlarm evlâdları ve kulları karaveşleri bir damla kanları deme can ola, anlar benim defterimden (vergi ve öşür defterinden) ihraç olalar. Her kim bu hükmü görüb S e y i d B ü z ü r k asim yazarlara lanet ba-lânet olsun. Rumeli kaddarı ve sancakbeyleri ve subaşdar sipahiler her hanginizin yerinde eker ve biçerse bir tane öşriu almayasız ve koyunlarmdan hak almayasız. Ben bağışladım canım için olsun. Benim devletime duaya meşgul olalar... benden sonra her kim gele bu hükmü tutmayanları yer ve gök kabul eylemesin..." Tarih-i Osmani Encümeni mecmuası, sene 5, s. 244. * Şakayık zeyU (Atâyî), s. 176. Kavanin-i teşrifat mecmuasıyle ^r^' Deü/iotü'n-nü/cato'da S e y i d A l i N a t t â'ın A ş ı k Çelebi'nin ceddî bulunduğu ve Emir S u l t a n ile Bursa'ya geldikten sonra sâdâta nazır tâyin edildiği beyan edilmektedir. Hammer (Ata Bey tercümesi), c. IV, s. 91'de sâdâta nezaret vazi fesinin Çelebi Mehmed zamanmda ihdas edildiği zikrolunmaktadır.
OSMANLILARDA N A K İ B Ü ' L - E Ş R A F L I K
165
Burso'da yaptınimış olan İshakiye zaviyesi'nin tevliyeti verilip bu tevliyetin evlâdına da intikali şart konmuştur*. Ankara muharebesinden sonra Bursa'da M o l l a Mehmed
edüen S e y y i d hacca
gitmiş
Mehmed ve
Nattâ
II. Murad
Mehmed
bırakddıktan
mütevelliliğinde
Bursa'ya
seyyid ve şeriflere nazır
ölümünden sonra F a t i h
sonra ge
bulunmuştur^.
N a t t â ' d a n sonra oğlu S e y y i d
b i d i n de babası gibi nelâbidin'in
serbest
zamanında tekrar
lerek eski vazifesi olan/s/tafciye Seyyid
F e n â r î ve
G e z e r i üe beraber T i m u r kuvvetleri tarafından esir
Zeynelâ-
olmuştur^. Z e y -
Sultan
M e h m e d bu
makamı lâğvetmiş ise de sonralan seyyidhk iddiasında bulunan bazı şahıslar meydan almış olduklarmdan bu işin yeniden bir nizama bağlanmasına lüzum hasd olmuştur^. Nakiba'l Eşraflık
S u l t a n I I . B a y e z i d zamanında pâdişâhın hocası Seyyid 900
başına
Abdullah'ın
oğlu S e y y i d
H . (1494 M.)'de şerif ve seyyid
getirilmiştir*.
Seyyid
Mahmud,
Arap
Mahmud teşküâtının memleket
lerinde seyyid ve şeriflere nezaret eden reise Nakibü'l-eşraf
denü
diğini görmüş olduğundan hükümete vaki teklif üzerine bu unvan kendisine verüerek * Nakibü'l-eşraf makamı Osmanlı saltanatının ilgasma kadar devam etmiştir. S e y y i d M a h m u d , 941 H . (1534 ' Ebû İ s h a k K â z e r u n i 352 H . (963 M.)'de Şiraz'da JCâzerun kasabasın da doğmuş ve 426 H. (1034 M.)'de vefat etraiş olup Kâzeruniye tarikatinin müessisidir. E b û İ s h a k , /ran'da islâmiyetin yayılması için çalışmıştır. Bursa'da Kâzeruniye tarikatine mensup dervişler için İshakiye zaviyesini Y ı d ı r ı m B a y e z i d yaptırmıştır, tskakiye zaviyesi'nin 802 H. (1400 M.) tarihli vakfiyesi fotoğrafı Ue birlikte Profesör A d n a n E r z i tarafmdan Vakıflar Dergisinin ikinci cUdinde (S. 424) neşredUmiştir. « f^U.; J p i - - S e y y i d A l i N a t t â ' m Türkiye'ye avdeti Ş e h z a d e
Meh
med' Ln (Fatih) sünnet olduğu tarihe rastladığmdan Seyyid Nattâ sünnet düğünü hediyesi olarak nakışlı bir yemek sofrası hediye eylemiş ve o tarihe kadar böyle bir sofra görülmemiş olduğundan makbule geçmiştir. » Şakayık zeyli (Atâyî), s. 161. • tskakiye zaviyesVmn 884 H . (1479 M.)'de Fatih zamamnda tamir edUdiğine göre sâdât nezaretinin bu tarihte tekrar ihya edUmiş olması muhtemeldir. • S e y y i d M a h m u d , meşhur âlimlerden T o k a t l ı ders görmüştür (Şakayık tercümesi, s. 342). • Şakayık zeyli (Atâyî), s. 176.
Molla
Lütfi'den
166
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M l Y E T E Ş K İ L Â T I
M.)'de
Nakibü'l-eşraf
makamından
ayrılarak
yerine
Taşkent'^
Seyyid M u h a r r e m E f e n d i tâyin edilmiştir^. Nakihü'l-eşraflann ük zamanlarda devlet hazinesinden yevmi yeleri yirmi beş akçe olup sonra artarak X V I . asır sonlarında yetmiş beş akçeye çıkanlmış daha sonralan bu miktar artmıştır. Nakibü'l-eşraf ^"^yüü*"'
XVII.
asır
ulemaya
ulema sınıfından olmakla beraber sonlanna
mahsus
kadar
mutlaka
bir makam değildi; fakat bu
tarihten itibaren sâdâttan olarak b u makama geçecek kadısı
ve kazasker mâzullerinden
bundan sonra Nakibü'l-eşraf
yüksek
hayh zatlar
istanbul
bulunduğundan
tâyin edilenler bunlar arasından
tâyin olunmağa başlamıştır. Nakihü'l-eşraflann
kadılar gibi muayyen müddetleri olmadı
ğmdan uzun seneler bu makamda kahr ve lüzumu halinde tebdil edilirlerdi. Nakibü'l-eşrafm
değişmesinde yeni tâyin olunacak zat
Paşakapısı'na yani Bab-ı âh'ye davet olunur ve teşrifatçı efendinin delaletiyle sadr-ı âzam tarafmdan ayakta karşdanırdı. Sadr-ı âza m m huzuruna giren Nakib Efendi, onun eteğini öper ve otur tulup kahve, gül suyu ve buhur ikrammdan sonra samur kürkü giydirilerek
memuriyeti
erkân
ilân olunur ve eline nakibü'l-
eşrafhk beratı verihrdi *. 1 Şakayık tercümesi (Mecdî), s. 342 üe Devhatü'n-nükaba'da S e y y i d Mahmud'un vefatı 943 H. (1536 M.) tarihinde olup o tarihe kadar nakibü'l-ejraf olduğunu yazarlar; fakat Atâyî, S e y y i d Mahmud'nn 941 H . (1534 M.) 'de nakiplikten ayrdarak yerine M u h t e r e m Efendi'nin tâyin edildiğini beyan et mektedir ki elimizdeki 942 Zilhicce (1536 Mayıs) tarihli olan siyadet beratı da M u h t e r e m Efendi'nin bu tarihte nakibü'l-eşraf bulunduğunu göstermektedir. ' İzzî tarihi, varak 20. Bu hususta X I X . asrm ilk yarısmdaki teşrifat defterinden şu kayıt vardır : "11 Rebiulevvel sene 1237 (6 Araldc 1821) nakibü'l-eşrafhk sâbdca istanbul kadısı Ş e r i f - z â d e E s s e y y i d E b û ' l - H a y r E f e n d i hazretlerine tevcihinde Bab-ı âli'ye gelip Çinili odada aramdan sonra örf ve muvahhidi kürkü üe bulun duğu halde teşrifati efendi vesatetiyle oda-i mezkûrdan kaldırdıb huzur-ı hazret-i sadr-ı âliye duhulde minderden aşağıda istikbal resm-i damen-bûs bâde'l-icra kuud ve örfi küçük tepeli kavugı tebdil ve kahve ve çubuk ve gülab ve buhur merasiminden sonra bilâ kırâe (yani beratı okunmayarak) erkân samur kürkü Ubas ve teşyi ve resm-i damen-bûs-ı sadr-ı âliden sonra avdet eylemiştir" Defter-i yevmiye-i oda-i teşrifat. Kâmil Kepeci tasnifi, mükerrer Nr. 676, s. 45.
OSMANLILARDA N A K l B Ü ' L - E Ş R A F L I K
Nakibü'l-eşrafın
resmî elbiseleri
XVIII.
167
asırdan
îtibaren
kazasker elbiselerinin aynı olup başındaki örf denilen kavuğun yerine küçük tepeli denilen kavuk giyip üzerine sâdâta mahsus yeşil sarardı. Kazaskerlikte bulunmuş ise örf giyerdi. Anadolu kazaskeri mazullerinden olan M a l û l - z â d e
Seyyid
M e h m e d Efendi 984 H . (1576 M.)'de nakibü'l-eşraf olup nakiblik üzerinde kalmak üzere Rumeli kazaskeri ve oradan da yine ü'l-eşraf olarak şeyhülislâm olmuştur.
Nakibü'l-eşraf
nakib makamı
üzerinde kalmak suretiyle şeyhuhslâm olan bundan başka kimse yoktur. Şeyhuhslâmlıktan azhnden sonra nakiblikde ibka edU miştir *. M a l û l - z â d e ' d e n başka şeyhuhslâm olanlardan
nakibü'l-eş-
raflıkta bulunmuş bir hayli zat vardır ve Erzurum'lu S e y y i d Feyzullah, Abdullah, Seyyid Said,
Paşmakcı-zâde
Mehmed
Şerif,
Karahisarlı
A h ve oğlu
Mirza-zâde
Seyyid
Arif, S e y i d
Yahya Tevfik,
Dürrî-zâde
Seyyid
Mehmed
Seyyid
A k Mahmud-zâde Zeynel âbidin,
Âbidin,
Seyyid
Mehmed
i b r a h i m , Dürri-zâde Seyyid
Seyyid
Şerif-zâde
Mehmed
Mehmed Ataullah,
A b d u l l a h , Surre Emini-zâde Yasinci-zâde
Seyyid
Abdülvehhab,
ismet
Bey-zâde Arif H i k m e t B e y bunlardandır^. NakibflM-cşraf dairesi
makamda bulunanlarm kendi
konaklarında
daireleri ve maiyyetlerinde hizmet eden adamları vardı.
Nakibü'l-eşraflar,
eyâlet, sancak
ve ka
zalardaki yine seyyid veya şeriflerden olan kaymakamları vası tasiyle Türkiye'deki bütün seyyid
ve şeriflerin
isimlerini
havi
defterleri tutarlardı. Sâdât veya şürefadan hepsinin isim ve hü viyetleri, siyâdet veya şerafet sUsüesi, evlâdı, ahval ikametgâhları (şecere-i tayyibe)
ve ahlâkı,
denilen bu defterde kayıth idi.
Seyyid ve şeriflerin kanun ve âdetlere aykuı hareketleri vukua geldiği takdirde İstanbul'da ise nakibü'l-eşraf nakibü'l-eşraf
kaymakamları
taşralarda iseler
tarafmdan cezaya çarptırdırlardı.
1 Peçevi tarihi, c. II, s. 32. ^ Şeyhülislâm olan bu zatlarm çoğu aslen Türk olduklan halde nesl-i Peygamberîye intisabm şerafetine mebni baba, ced veya kendileri birer siyadet beratı tedarikiyle bu makama gelmişlerdir. Bir zamanlar zat mühürlerinde (Seyyid) mahlaslı bir hayli zat vardı ki bunlann beratlan da yoktu.
168
OSMANLI DEVLETİNİN i L M l Y E TEŞKİLÂTI
Bunlann
dairelerinde
kabahatlilerin
hapsi için hususî
bir yer
vardı; burada suçlu ve borçlu olanlar hapis olunurlardı. Bu nakib ü'l-eşraf tevkifhanesi
nakibü'l-eşrafın başçavuşu denilen maiyeti
memurlarından birisinin nezareti altmda bulunurdu i. Nakilıfi'I-efiaf'
istanbul'dalsı
in maiyyeti
teşkilâtta
Nakibü'l-eşrafdan
sonra
büyük makam alemdarhk idi. Alemdar, ferler
esnasmda
pâdişâh
zir-i azama teshm edilen sancağ-ı şerifi
tarafından
bizzat
taşırdı. Pâdişâh
se ve
sefere
gittiği vakit Nakibü'l-eşraf da maiyyetinde bir kısım sâdâtla bera ber sefere giderdi. Yukanda
bilmünasebe
söylendiği
üzere
Nakibü'l-eşrafm
vilâyet, sancak ve kazalarda seyyid ve şeriflerin defterlerim tutan ve (nakibü'l-eşraf mmtakalarmdaki
kaymakamı) sahte
bulunarak keyfiyeti
seyyid
denilen vekilleri ve
şerifler
vardı*. Bunlar
hakkmda
takibatta
nakibü'l-eşrafa yazar ve amn da hükümete
bildirmesi üzerine bunlarm başlarmdan yeşil sanklan ahnır, din lemeyenler ceza görürlerdi. Seyyid ve şeriflerden birisinin cezalandınlması lâzım gelse ihtida başmda emirlik alâmeti olan yeşil sankh başhğı almarak öpiüür ve
sonra dayak atılarak
dayaktan
sonra başlığı
iade
olunurdu. Nakibü'l-eşrafm hükümetle muhaberesinde merci-i sadr-ı âzam olup bunu,
arada hiç bir vasıta olmadan
yapardı *. Bütün mah
kemelerde ve divanlarda dâvacdar arasmda seyyid ve şerifler ve ^ Hatt-t hümâyun veaikalan, sandık numarası 226, hatt-ı hümâyun numarası 91. Burada hatt-ı hümayuna ilişik olarak üç vesika vardur. II. M a h m u d borçları dolayısiyle nakibü'l-eşraf konagmda mahbus bulıman seyyidlerin borçlarınm ödenmesi için on bin kuruş göndermiştir (Hatt-ı hümâyun vesikaları, numara 6846). a Kıdvetü's-sâdâti'l-kiram kaimmakamımız esseyyid O s m a n Ç e l e b i dâme şeref-i siyadetühu bade't-tehiyyetu'l-vâfiye inha olunur ki Harmancık ve Tomaniç ve Atranos kazalannda olan sâdât-ı kiram sizden hoşnud olduk ları tarafımıza bâ-arz inha olundugma binaen hizmet-i celile-i mezkûre ta rafımızdan cenabmıza işbu erbaa aşer ve mieteyn ve elf Saferü'l-hayır gursesinden kemakân ibka olunmuştur (Seyyid Muhammed AtauUahü'l-Hüseynî en-nakib ale'l-eşraf), Topkapı sarayı Arşivi, 8400 B. * tbnûlemin tasnifi, Tevcihat vesikaUtn, Nr. 973.
OSMANLILARDA N A K t B Ü ' L - E Ş R A F L I K
kadılar
bulunduğu
takdirde
bunlann
dâvalanna
169
diğerlerinden
evvel bakılırdı ^. «, 1 •!...«
*»
ah müteferrik malûmat
Pâdişâh cüluslarında hükümdara ihtida nakibü'l«Çraf biat edip dua eder; am yine
de
nakibü'l-eşraf tebrik ile dua ettikten sonra
diğer tebrikler yapılırdı; her iki tebrikde olsun Pâdişâh
mütaakıp teşnfat
sırasiyle biat yapıhrdı. Bayram tebriklerinde
nakibü'l-eşrafa
de rütbesi ne olursa
ayağa kalkar ve alkış
yapdırdı*.
Bu tebrik merasiminde Rumeh veya Anadolu kazaskeri ise sırası gehnce o zaman da ikinci defa tebrik yapardı *. Osmanh nakibü'l-eşraflannm
unvanlan seyyid olduğuna göre
bunlann Hüseyin! yani H a z r e t - i duklan anlaşılmaktadır;
Hüseyin'in
evlâdından ol
verdikleri vesikalarda da imzalan H ü
seynidir, Pâdişah'la beraber sefere giden nakibü'l-eşraf
sancağ-ı şerif
dibinde yürüyüp maiyyeti olan seyyid ve şerifler ise tûğ-ı hümâyun dışmda
giderlerdi*.
Sancağ-ı
şerifin,
gerek
İstanbul'dan
çıkı-
> D'OhiMn, c. IV, 8. 559. > 999 H. (1590 M.) tariUi kamm mucibince cülus ve bayram tebriklerinde ibtida Pâdigah hocasımn ve am mütaakıp nakibû'l-ejrafm el öptükleri ve daha sonra Kırım Han zadelerinin yine el öptükleri görülüyor (Nimeti Efendi kanun nâmesine ilâve kanun, s, 64). X V I I . asır başlannda ise ibtida Kınm hanlan evlâdmdan İstanbul ve civarmda bulunanlann ve onu mütaakıp nakibüleşrafm el öptükleri anlaşdıyor (Zübdetü't-tevarih, e. II, a. 312) R i k o , X V I I . asrm ikinci yansına ait eserinde yanlış olarak nakibü'l-eşrafm şeyhülislâmdan sonra tebrik ettiğini ve Pâdişahm, nakibin omuzlarım öptüğünü beyan ediyor (Fransuca tercümesi, s. 389). X V I I I , asra ait teşrifat defterlerinde ise ciUûs ve bayram tebriklerinde nakibü'l-eşrafm el öptüğü sırada Pâdişahm ayağa kalktığı ve na kibü'l-eşrafm dua ederek avdetini mütaakıp Kınm Han-zâdelerinin tebrik Ue etek öptükleri yazılmıştır (Maliyeden arşive devredilen 29 numaralı teşrifat def' teri, varoA: 6). Merhum A r i f Paşa'nm ( M e c m u a - i T e s a v i r - i O s m a n i y e ) isimli eserinde nakibü'l-eşrafm ibtida tebrik yaparak etek öptüğü ve tebriki mü taakıp on adım kadar geri çekUerek dua eylediğini ve pâdişahm onun siyadetine hürmeten ayağa kalktığım zikrediyor (S. 7). JCavanin-i Teşrifat isimli eserde (t/niverstte kütüphanesi, Nr. 220 varak 30) nakibül-eşrafin biatlerde ve iki bayramda el öpmede cümleye tekaddüm ederek pâdişahlann siUâle-i Haşimiye'ye hürmeten ayağa kalktddarmı yamyor. * Teşrifat-t kadime (Esad efendi), s. 48. * Abdurrahman Paşa kanunnâmesi (Miüî Tetebbular mecmuası), sayı 3, s. 533; iVtmetî Efendi kanunnâmesi, t.40 (Kanun-i Alay kısmı).
170
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M Î Y E TEŞKİLÂTI
şında ve gerek İstanbul'A avdetinde -pâdişâh Edirne'de ise oradan çıkışında ve avdetinde- seyyid ve şerifler tekbir ve salavat geti rirdi.
Muharebe
esnasında
sancağ-ı
şerif
dibinde
aynı
suretle
tekbir ve salavat getirilirdi. Pâdişâh sefere gitmiyeeek olursa nakibü'l-eşraf ordu üe beraber sancağ-ı şerifin gidiş ve gehşindeki merasimde şerif ve seyyidlerle beraber istikbal ederdi*.
Nakibü'l-eşraflann
Pâdişâh
nezdinde
itibarları büyük olup Sultan Ahmed eamiinde mûtad üzere okunan mevlid cemiyetine sadr-ı âzamin mektubiyle davet olunarak dikleri vakit yalmz olarak mihrabın sağ tarafında
gel
ve mahfü-i
hümâyunun altında etrafi yeşil perde ile kapatdmış yerde oturur lardı ^. Hırka-i
şerif
ziyaretine de yine sadr-ı âzamin davetiyle
giderlerdi Osmanlı
pâdişâhlarının
kdıç alayı merasiminde
cüluslarında
Eyüp
bazı
nakibü'l-eşraflar
türbesinde* yeni Pâdişâha kdıç
kuşatmışlardır ^. ^ Seferden avdette sancağı şerif istikbali (Nimeti Efendi kanunnâmesi). ^ D'Ohsson, c. IV, i. 565; Mecmua-i Tesavir-i Osmaniye, s. 7. Mevlid-i Nebevi okunduğu sırada nakibü'l-eşrafın davet edilmesi pek tabiî olup rütbeleri ne göre bunlarm teşrifatta yeri olmadığmdan ve kendilerinin yüksek rütbeli ulemadan aşağı oturtulması da muvafık görülmediğinden mevlid cemiyetine geldikleri zaman nakibü'l-eşrafın camiin sağ tarafmdaki köşe, yeşil perdelerle kapanıp içerisi tefriş olunarak mevlid-i nebevî sonuna kadar yalmz olarak ora da oturmaları hakkında S u l t a n I. A h m e d bir kanun yapmış ve bu kanun Sultan Ahmed camiinde mevlid okunduğu müddetçe devam etmiştir (Enderun tarihi, Atâ Bey, c. I, s. 238). ' Şerafetlû ve semahatla efendi Hazretleri, İnşallahü teâlâ yarmki gün sertac-ı ebrar ve ahyar olan cedd-i emced büzürkvarları habib-i hüdavend muhtar aleyhissalavatullah'ül-gaffar hazretlerinin takbîl-i dâmen-i hırka-i pür-berekâtları saat.... muayyen olmağın vakt-i mezkûrede Ayasofya-i kebir cami-i şerifinde vezir soffasmda habere müterakkiben meks buyuralar (Başvekâlet Arşivi 29 numaralı Teşrifat defteri, varak 226.). * Eyüp'te medfun ola zat eshab ve ensardan olup ismi Halid b. Zeyd ve künyesi Ebû Eyyup'dur. İlk İslama gelen Medine^ balkından olup H a z r e t - i P e y g a m b e r Mekke'den Medine'ye hicretlerinde H a z r e t - i Halid'in evinde misafir olarak kaldığmdan kendisine mihmandâr-i Peygamberi derler. Emevîler zamanmda gazaya iştirak ederek Arapların istanbul'u muhasaraamda bulunmuş ve muhasara esnasmda vefat etmiştir. ' Osmanlı Pâdişahlarmdan I I I . A h m e d , I. M a h m u d ve I I I . Mus tafa'ya şeyhülislâmlarla beraber nakibü'l-eşraf kdıç kuşanmışlardır. I V .
OSMANLILARDA N A K Î B Ü ' L - E Ş R A F L I K
Siyadet hücceti
171
^^^**1"* peygamberîden olanlann ellerinde siyadet beratı denüen ve o sülâleye
mensup olduğunu
gösteren hüccetleri vardı. Sâdâttan olduğunu iddia eden kimse bu iddiasmı seyyidlerden olan şahitlerle ispat ederek nakibü'l-eşraf defterine asırda Seyyid 942
kayıt
olunurdu;
nakibü'l-eşraf
ehmizdeki
Seyyid
Taceddin
iki hüccet sureti X V I .
Muhammed
Ali'nin olup birisinin
Muhterem
tarihi
b.
18 Zilhicce
(8 Haziran 1536) ve ikincisinin 9 Safer 943 (28 Temmuz
1536)'dür; isim, tarih ve şahitlerin isimlerinden başka birbirinin aynı olan beratlardan birisinin sureti aynen şöyledir :
4JJI o » ^ 1
Lj^U-
yi.:!,,,;
Mühür
UUl
Ü . -»j^
ojUi
L--yi ^ J - l j JP-^l
^j^j.
o>«(.1 > . ı
. •üjb?'
L-J . j
y_ A . l T j ji>ı o>.lj
U J >
j S^L-Jlj .VJI J
j (.1
^
^ İ - I ' . M ü U j i jM
coîl
.U1...-I ^ >
jl öi_^ı j
j - j l ^ Jl
fUie
I ^ I j L l .
«u*" Oj-î y OİJL.
«TOT
iJUl j ojjlj ^ ^ j »
J
^^^J . a /
Ij j^TJ,
JU.I ij^J
Bu siyadet hüccetin üst kenarmdaki nakibü'l-eşrafın ismini havi kısım bizzat nakibin kendi el yazısıdır. Bu hüccetin altmda isimleri görülen şahitler hüccetin verilmesinden bir buçuk ay sonra diğer bir hüccette de (9 Safer 943 tarihh hüccet) yine şahitlik et mişlerdir. M u s t a f a ile II. Mahmud'a da yalnız naldbü'l-ejraf kdıç kuganmışlardır {Saray
Teıkilâxı, s. ıgı).
172
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
Bu
berattan
anlaşıldığına
göre,
Silistre'h
Mürsel
oğlu
F e r b a d , kendisinin sâdâttan olduğunu iddia ederek göstermiş olduğu dört sabitle şeriflerden (Hazret-i Hasan evlâdmdan) ol duğunu ispat ederek yukanda suretini koyduğumuz buccet kendi sine verilip bunda seyyid ve şeriflerin kendisine lâzım gelen kar deşliği yapmalan tavsiye edilmiştir. Seyyid ve şeriflere verilmiş olan bu hüccetlerin hepsi doğru olmayıp iltizam, iltimas ve para mukabihnde verilmiş olanlan da vardı i.
Zanmma
göre,
yukanya
suretini
kurduğumuz da
öyledir. Riko
(Osmanlı
İmparatorluğunun
zaman-ı
hâzırasma
ait
tarihi) isimh eserinde şerif ve seyyidlerin sülâle-i peygamberîden olmalarma mebni Türklerin bunlara fevkalâde hürmet ve tazim gösterdiklerim ve bunlarm, kendilerine verilen imtiyazlar şevkiyle sû-i istimallerini
önlemek için kendilerine nakibü'l-eşraf
unvaniyle bir reis tâyin edilmiş olduğundan bahis eyledikten sonra
seyyid
ve
şeriflerin
deftere
kayıthlarmdan şu
suretle
bahsetmektedir : "Nakibü'l-eşrafm
maiyyetinde
çavuşlar
ve ağalar vardır;
nakibül-eşraf kendisine tâbi olanlarm (şerif ve seyyidlerin) hayat ve mematma hâkimdir; yani idam ettirebilir, af etmeğe de mukte dirdir; lâkin nakib, bu sülâleye mensup olanlan halk huzurunda alenen idam ettirmez. Bunlar arasmda H a z r e t - i
Muhammed
sülâlesinden neşet etmiş olduğunu ispat edecek pek az kimse varsa da nakibü'l-eşrafm teveccühüne mazhar olanlar küçük bir vesile ile o zümreye dahU olabilirler. Nakibü'l-eşraf bunu, kendisine tâbi olanlan çoğaltmak için yapar ve bu kayıt ve kabulü kitaba uydurmak için bir şecere-i neseb tertip ve tanzim edihr ve bu sû-i istimale vâkıf olan Türkler eskisi gibi bunlara hürmet ve itibar etmemektedir" ^.
' Yakanda suıetini naklettiğimiz
hüccete a y m gahitlerle bundan b i ı
buçuk ay Bonra verilmiş olan hüccetin resmen verilmiştir. * Riko (Fransızca tercümesi), s, 374.
doğmluklarmda şüpheliyim; fakat
ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM MÜFTÜLÜK
VEYA
ŞEYHÜLİSLÂMLIK
Osmanlılarda dört ehl-i sünnet mezhebinden hanluRa
ve
Müftülük
'*^/* fıkbı üzerine kendisine
sorulan umumî ve
hususi şer'î ve hukukî meselelere ait dinî hüküm lere uyarak karar veren zata Müftü ve verilen karara da Fetva adı verilmiştir. Müftülere şeyhülislâm
unvanı da verilmiştir.
Müftü, kendisinden fetvası istenilen meseleleri hanefî fıkhına dair
J^jj* j j U ü l
fürû-i
hanefiyeden
«jİAjJI
Vikayetü'r-rivâye JD>
el-Muhtar fî fürûVl-hanefiyye)^
JJUJI > R
Kenzü'd-dekâyık * ve
fi
Mesaili'l-hidaye^
Mecmau'l-bahreyn
tasarü'l-Kudurî ^ ile bunlann fıkhına
ait
eserlere
asırda H a l e b î
müracaat
ibrahim
ehhar isimh eserini
ve
ve yine j
JJU.
ve
h^jJ^'h^j
j
^
Mülteka'n-nehreyn *, Muh-
şerh ve haşiye ve diğer etmek
Hanefî
suretiyle verirdi. X V I .
E f e n d i ' meşhur
Mülteka'l-
yazarak sonradan gelen müftülerin işlerini
kolaylaştırmıştır. Osmanh müftülerinin bazdan vermiş olduklan fetvalan bir eser hahnde ya bizzat toplamışlar ve yahut toplattırmışlardır ki bunlardan bir kısmı basdmıştır ve matbu olma1 J>i*^L El-muhtar, 683 H . (1284 M.) 'de vefat eden M e c d ü d d i n A b d u l l a h Musulî'nin eseri olup şerhleri, şerhleriıdn şerhleri ve muhtasarı vardır. a J i l î a ] l > R Kenzü'd-dekâyık 710 H . (1310 M.)'de vefat etmiş olan İ m a m E b i ' l - B e r e k â t H a f ı z ü d d i n Nesefî'nin eseridir. Bunun da birçok şerhleri vardır. » <İİJJ Vikaye, Sadrü'ş-şeria U b e y d u l l a h Mahbubî'nin oğlu Bnrhanü'ş-şeria Mahmud'un eseridir. Hidaye mesailine dair pek kıymetU bir eser olup bir hayh Osmanh âlimleri şerh ve haşiyeler kaleme almışlardır. 4 ^ Mecmaü-l-hıüiTeyin 694 H . (1295 M.) 'de vefat eden İbn Sââtt diye meşhur İ m a m M u z a f f e r ü d d i n Ahmed'indir. Bunun da şerhleri vardır. ° Yine furû-ı hanefiyeden olan muhtasar Kudurî 428 H . (1037 M.)' de vefat eden B<^datlı İ m a m E b i'l - H ü s e y i n b. M u h a m m e d e l - K n d u r î ' n i n mühim telifidir. Keza şerhleri vardır. * H a l e b î İ b r a h i m E f e n d i Kanunî S u l t a n S ü l e y m a n devrinde yaşayan meşhur âlimlerden olup 956 H . (1552 M.) 'de vefat ederek Edirne Kapısı kabristanma defnedilmiştir.
174
OSMANLI D E V L E T Î N l N i L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
yanlar da kütüphanelerimizde mevcuttur. Bu fetvaların ne su retle verildiği bu bölümün sonlarına doğru gösterilmiştir. Osmanhlarda müftülük de kaddık ayn a y n olup bazan, fakat nâdir olarak X V I . asır ortalanna kadar birleşirdi; fakat bu ta rihten
sonra müftü bütün
ilmiye
sınıfının reisi olup müderris
lerle mevali denüen kaddar da bunun idaresine verilmiştir. Son radan umumî olarak şeyhülislâm denüen ve ulemanın mercü olan müftiüerden başka vilâyet, sancak ve kazalarda da halkın sorduklan şer'î suaUere cevaplar veren müftülükler Osmanh kaynaklarmda en yüksek ümiye XVII. XVIII.
asır sonlarma kadar çok zaman asırdan
îtibaren
müfti
vardı*.
makamı
unvanını
sahibi, taşırken
onun yerine şeyhuhslâm tâbiri umu
mileşmiştir. Şeyhülislâm
Şeyhıdislâm
unvanı
I V . hicret
lâdî X . asır) kullandmış
asnnda
ve fukaha
(mi-
arasmdaki
ihtüâfh meseleleri halletmiş olan yüksek âhm ve fakihlere alem olmuştur. Osmanidardan evvel diğer İslâm dev letlerinde
şeyhuhslâm
unvanını
almış bazı mümtaz
şahsiyetler
varsa da bunlar, Osmanhlarda olduğu gibi ümiye smıfınm en yüksek resmî makammı ihraz etmiş zevat demek olmayıp ulemamn mercü de değillerdi; fakat ehl-i sünnet mezhebi (kitap, sünnet, icma-ı ümmet, kıyas-ı fukaha) üzere fetva vermek, şer'î mese leleri halletmek, selâhiyetini haiz olan ve mesleğinde imam addedüen Semerkand'h
A l i b. M e h m e d
b. İ s m a i l
E s p i c a î (ve
fatı 535 H . = 1 1 4 0 M.) ve saire gibi bazı büyük mütehassıs (müte bahhir) âhmlere ve hattâ Sofiye ricalinden Pir-i Herat demlen Ebû ' Telhisü'l-beyan fî Kavânin-i Âl-i Osman, varak 139. VUâyet, sancak ve kaza müftüleri de halkm şer'i meselelerine dair fetvalar verirlerdi. Bu fetvalarm formülü şeyhülislâmın fetvalarmdakiniu aym idi. Bu müftülerin tâyinleri şey hülislâma ait olup kendilerine gönderilen rüûslar daki tavsiyelere göre harekete mecbur idiler. Bu müftüler verdikleri fetvalarm üstüne nerenin müftüsü olduğunu beyan Ue mühürlerini basarlar ve verdikleri fetvanm Arapça metni Ue bunu hangi fetva kitabmdan aldıklarım zikrederlerdi. Herhangi mezhepten olursa olsun Osmanh müftüsü verdiği fetvayı Hanefi mezhebi üzere verirdi; yalnız Mekke, Medine, Kahire, Kudüs ahalisinin mühim kısmı Şafiî, Maliki, Hanbelî mezheblerinde olduklarmdan buralara bu üç mezhebe mensup aynca uç müftü tâyin olunurdu. Müftü olmayan kazalarda bu işlere kadılar bakarlardı {D'ohson, e. IV, s. 584).
MÜFTÜLÜK V E Y A ŞEYHÜLİSLAMLIK
175
A b d u l l a h E n s a r î ' y e (vefatı 481 H . = 1 0 8 8 M.) Şeyhuhslâm unvam verilmiştir. Bu tâbirden başka pek yüksek âhmlere tmadü'lislâm, Fahrü'l-islâm ve Rüknü'l-islâm gibi unvanlar da verilmiş olduğunu görmekteyiz. Osmanidarda
şeyhuhslâm unvanının ilk zamanlarda hangi
tarihlerde kullandmış olduğunu sarih olarak bilmiyoruz. Fakat F a t i h S u l t a n Mehme'd'in tedvin ettirdiği kanunnâmede şeyhül islâm
ve müftü diye iki unvanla da zikredilen zatın ulemanın
reisi olarak kaydeddmekte ve daha sonraki tarih ve vesikalarda hem müftü ve hem de şeyhülislâm
unvanları göridmektedir.
Fatih'in kanunnâmesinde şeyhuhslâm üe beraber Pâdişâh boca lan da serdâr-i ulema olarak zikrolunmakta ve vezir-i âzamm onlan üst tarafmda oturtması beyan olunmaktadır*. Şeyhuhslâmlar
hakkındaki
bu
kayıt,
X V I . asrm
orta
lanna ve hattâ az daha sonraya kadar onlann devletin bütün ilmiye smıfımn mercü demek değildi. Bunlann fetva vermek kud retini haiz olmalan dolayisiyle bu yüksek derecelerine hürmeten verilmiş unvandı. Malûm olduğu üzere fetva vermek Hanefî fık hını teferruatiyle
bümek demek olduğundan burada bulunan
zatlarm hakikaten hakkiyle ehü olmalan şarttı. Bundan dolayı şeyhuhslâm ulemanın reisi saydmıştı. X V . asırda kazaskerlerin şeyhuhslâm
yevmiyeleri
beş yüz
akçe iken
veya müftü bunun beşte biri kadar yevmiye al
makta idi^. F a t i h S u l t a n M e h m e d zamanmda hocası Molla G ü r a n î ' ye fevkalâdeden olarak üu yüz akçe yevmiyeden başka aydan aya yirmi bin ve senede de devri
eUi bin
âhmlerinden H a t i h - z â d e
akçe vermişti'. I I . Muhyiddin
Bayezid
Mehmed'in
tekaüd maaşı yüz akçe iken o tarihte müftü olan A l âü d din-i ^ "Şeyhülislâm nlemamn reisidir. Ve mnallim-i sultan! dahi serdâr-ı ulemadır. Vezir-i âzam onları riayeten üstüne almak münasihtir. Ama müfti ve hoca vüzeradan bir nice tabaka yukarıdır ve tasaddur dahi ederler" Kanun nâme-i Âl-i Osman, s. 10. » I. M u r a d zamamnda^^TV. asnn ikinci yarısı) F a h r e d d i n A c e m t otuz akçe ile müftü olmuştu. O tarihlerde akçenin dördü bir dirhem gümüş olup kıymeti vardı (Telhisü'l-beyan, varak 141). * Şakayık tercümesi, s. 106.
176
OSMANLI DEVLETİNİN İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
Arabi'nin
yevmiyesi
yüz* ve
yine
Müftü E f d a l - zâde'nin
doksan akçe idi^. Osmanh devletinin ilk devirlerinde müftidük de kaddd^ ve hattâ müderrislik
bir zat uhdesinde
bulunmuş ise de nadirdi'.
tstanbul fethini mütaakıp H ı z ı r B e y hem kadı ve hem müftü olmuştu; M o l l a H u s r e v 877 H . (1472 M.) tarihine kadar tstanbul kaddığı ile müftidüğü cem etmiş ve sonra müftülük dâve olarak Sahn-ı
seman
müderrisi
Alâüddin-i
Arabi'ye
verilmişti*.
Sonra müftidük, kadılık ve müderrislik ayrdarak M o l a
Husrev,
M o l l a C ü r a n î , M o l l a A r a p , A l i C e m a l i Efendiler müstakd müftü olmuşlar ve hattâ Eyüp, lara verilmişti.
Üsküdar ve GalcUa fetvaları bun
B u müftiüerin yevmiyeleri M o l l a
Cürani'nin
iki yüz akçesi müstesna olarak bu miktardan azdı. Müverrih Âlî, Fatih zamanmda tstanbul müftiüüğüne kazaskerhkten mâzul olarak iki yüz akçe Ue tâyin yapddığmı beyan etmekte ise de bu
miktar kati
ve
muayyen
değUdir;
meselâ
X Y 1 . asır başlannda A l i G e m a l î Efendi'nin (Zenbilh A h Efendi) müftidüğü zamamnda I I . B a y e z i d
meşhur medresesini
(şimdi
Bayezid'de tnkUâp Müzesi) yaptırdığı zaman burada ders okutulmasmı müftü olanlara şart koyduğundan Müftü A l i
Cemali
E f e n d i ' y e müderrislik maaşı olarak elh akçe tahsis etmiş bu su retle müftidük maaşiyle beraber müderrislik maaşı yüz elh akçe olmuştur^ K a n u n i dinin
yevmiyesine
Sultan
Süleyman,
A l i C e m a h Efen
elh akçe daha zam ederek müftidük maaşı
müderrislik maaşı Ue beraber iki yüz akçe olmuş ve İ b n K e m a l de iki yüz akçe ile tâyin müftü yâni
edilmiştir.
B u suretle
iki yüz akçe Ue
şeyhülislâm tâyini E b u s s u u d Efendi'nin müftiUü-
ğüne kadar devam etmiştir. Ebussuud
Efendi
(vefatı 983 H . = 1 5 7 5 M.) ^Ul Ji* iUjl
trşadü akIVs-selim isindi meşhur tefsirinin bir kısmım 972 H.(1564 M.) 'de K a n u n î
Sultan
Süleyman'a
takdim etmesi
üzerine
* Şakayık tercümesi, a. 175. ^ Şakayık tercümesi, a. 168. * Meşhur M o l l a F e n a r t Bursa'da bu üç vazifeyi üzerinde toplamıştı. (Şakayık tercümeai, a. 49). Bundan başka Bursa, Edirne ve lstan6urda böyle müftiilükle kadılığı cem edenler vardı (TeUıiau'l-beyan, varak 141). * TakvimüH-tevarih (Kâtip Çelebi), Müteferrika tab\ a. 182. * Şakayık tercümesi (Mecdî), s. 35. O zamanki ulema bu kadar vazifeyi çok görmüşlerdir (TMisü'l-beyan, varak 142).
MÜFTÜLÜK V E Y A ŞEYHÜLİSLAMLIK
177
Bayezid müderrisliği üe beraber üç yüz akçe zammiyle
müftiüük
yevmiyesi birdenbire beş yüz akçeye çü^anlarak kazasker
yev-
miyeleriyle müsavi olmuştur. E b u s s u u d E f e n d i bir sene sonra tefsirini tamamlayarak takdim ettiği zaman yüz akçe daha üâve olunmak suretiyle yevmiyesi
altı yüze çıkanldı^ ve bunun üze
rine müftülük hem manen ve hem maddeten kazaskerUğin üstüne çıkanhp kırk akçeden yukan müderrislerle mevleviyetlerin tâyin leri müftü yani şeyhuhslâmlara verüdi. Bu
izahattan
anlaşüacağı
üzere
müftiüÜk,
Âli
Cemali
E f e n d i ' d e n itibaren ehemmiyet kesbetmeğe başlamış ve ondan sonra t b n Ebussuud
Kemal Ahmed Şemseddin,
Sadullah
S a d i ve
M e h m e d Efendüer gibi değerh âhmler tam bir ehh-
yetle o makamın itibannı devam ettirmişlerdir
Şeyhuhslâmlar
üe kazasker ve istanbul kaddanna da has ismiyle maaş verümişti. X Y I I I . asır
sonlanna
yakın
olarak
gördüğümüz bir
ruznâmçede şeyhuhslâm olanlarm has ismiyle ayda 2083 kuruş maaşlan vardı Ş«ylııı]isiamlı|ııı ^ ^ ^ ^ s u u d «hemmiyeüııin artman
gehnceye
E f e n d i müftü yani
kadar kendisi
de dahü
şeyhıüislâmhğa olmak
muayyen bir yol yoktu; kazaskerlik denüen
büyük
kadılık
ve
müderrishk
olanlardan münasipleri müftiUüğe getirilmişlerdi*.
üzere
mevleviyet yapnuş
Fakat E b u s -
1 Pâdişâh, EbusBuud Efendi'ye böyle fevkalâde ikram edince kazasker leri de tatyib için anlara da onar mOlâzon vermelerini emrederek bu da kanun oldu (Tdhisü'l-heyan, varak 142). * D ' O h s s o n , ŞeyhuUslâmlığm K a n u n i S a l t a n S ü l e y m a n zamamnda Ç i v i - z â d e M u h y i d d i n M e h m e d Efendi'nin (vefatı 954 H.:=1547 M.) zama nmda meharet-i siyasiyesi sayesinde ehemmiyetinin arttığım ve aynı zamanda kazaskerlere tekaddüm ettiğini yazarak aym zatı 1585'de yine müftü olarak göstermiştir. Halbuki Ç i v i - z â d e M u h y i d d i n M e h m e d E f e n d i Kanuni zamanmda vefat etmiş olup D'ohson'un 1585'de ve ö z d e m i r o ğ l u O s m a n P a ş a sadaretinde şeyhülislâm olarak gösterdiği zat evvelki Çivi-zadenin oğlu olup D ' o h s o n baba ile oğlu karıştırmıştır. * Topkapı Sarayı Arşivi, Nr. 132 ruznamçe kaydı. Burada Rumeli kazaskerlerinin ayda 143, Anadolu kazaskerinin 140 buçuk ve İstanbul kadı sınm (maişet-i kadı-i İstanbul) ayda beg yüz akçe aylıkları olduğu görülüyor. * Bu hususlara dair Şakayık tercümesi ile zeyli Atâyî'de bir hayli malûmat vardır. llm
li
178
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
suud
Efendi'den
itibaren
şeyhulislâmbk
Rumeli
kazaskeri
olanlara verilir oldu; bazan Anadolu kazaskeri veya bunun pâyelilerinden de getirilmiş ise de nadirdi. Şeyhülislâm B o s t a n - z â d e
Mehmed
Efendi
zamanında
(vefatı 1006 H . = 1598 M.) bunların yevmiyeleri yedi yüz akçeye çıkarddı i. Daha sonra eUi akçe daha zammiyle yedi yüz eUi akçe oldu. X Y I I . asırda
şeyhıdislâmlann
hazineden
maaş
olarak
yirmi dört bin dokuz yüz seksen akçe aldıkları görülmektedir ki * buna göre yevmiyeleri
sekiz yüz akçeden ziyade tutmaktadır.
Buna rağmen şeyhuhslâmlar Divan-ı hümâyun âzası olmamışlar, fakat nadiren şer'î bir meselenin halh için veyahut yanlış bir kararı düzeltmek üzere Divan-ı hümâyuna davet eddmişlerdir ^. Osmanlı devletinde din asd ve devlet onun fer'i olarak göriddüğünden şeyhuhslâm zahiren vezir-i âzam de aym derecede saydnuş ise de derecesi manen ondan yüksekti * Bir isyan vukuunda pâdişâh aleyhine fetva vereceği için, bilhassa idarenin zayıf zama nmda kendisinden çekinihrdi. 1 Atâyî, s. 411. ' Kavânin-î Osmaıü ve RâbUa-i Âsitâne, s. 40. X V I I . asnn ikinci yaruından sonra şeyhülislâmların yedi yüz elli akçe yevmiyeleri üzerinden ayhklanmn yirmi iki hin beg yüz akçe olduğunu H e z a r f e n H ü s e y i n Efendi yazmaktadır. (Telhisiı'l-heyan fî Kavânin-i Al-i Osman), varak 142. * Y a v u z S u l t a n Selim'in yüz elU kişinin katli hakkmdaki iradesini doğru bulmayan Müftü A l i C e m a l i E f e n d i davetli olmadığı halde Divan-ı hümâyuna gidip bunlarm katillerinin şeriate ve adalete aykırı olduğunu arzederek bu cinayeti geri bırakbrmıştı {Şakayık tercümesi, s. 305). K a n u n i S u l t a n S ü l e y m a n zamanında ulemadan M o l l a K a b ı z isminde birinin H a z r e t - i isa'yı H a z r e t - i P e y g a m b e r ' e tercih hususundaki iddiasma ikna edici cevap veremeyen iki kazaskerin aczini adil penceresVnden. dinlemekte olan pâdişâh bu hale cam sıkılmış ve ertesi celsede Müftü i b n K e m a l ile istanbul kadısı Sadullah SâdI E f e n d i divana davet olunarak yaptıkları mübahesede M o l l a K a b ı z ' ı ilzam etmişlerdir (.^li, iosı/mamtş ikinci cilt, varak 19; Peçevî tarihi, c. I, sene 924 H. = 1528 M.). * "Şeyhülislâm, rütbe-i vekâlet-i kübra yani vezâret-i uzemadan âlâ değilse bari beraber ve bazı hususa nazar olunsa andan bâlâterdir... Pâdişah-ı âli-cah nazarmda hallal-i müşkilâtı enam olan şeyhülislâm vüzeradan mukaddem olub umûr-i diniyyede riyaset-i mutlaka sahibi olduğu cihetle vekâlet-i kübradan minvecih âlâ makamdır. Zira devlet umûr-i din üzerinde bina olunur, din asd ve dev let onun fer'i gibi kurulmuştur. Yalnız din reisi şeyhülislâm ve devlet reisi vezir-i âzam ve her ikisinin reisi Pâdişah-ı kâmkârdır." Telhisü'l-beyan, varak 140.
MÜFTÜLÜK V E Y A ŞEYHÜLİSLÂMLIK
Osmanlı Murad
vezir-i âzamlannın şeyhülislâmları
zamanmda ve 992
179
ziyaretleri I I I .
H . (1584 M.)'de kanun olup bu da
müftidüğün ehemmiyetini arttırmıştı. Şeyhuhslâmlara kışlık ve yazlık hil'at verilmesi
Ebussuud
Efendi'nin
şeybuhslândığı
zamanından itibarendir *. ŞeyhulisUmlann (-^^^^ t«"hine kadar, müderris, mevah müderris re kadı '^^ müftiderin tertip ve telhisleri hususu vezir-i tâyinleri
âzamlara ait iken, vezir-i âzamlann cahü olmalan sebebiyle bu iş şeyhuhslâmlara bırakddı. Hattâ
E b u s s u u d E f e n d i vezir-i azama tezkire yazarak (fetvaile meşgıdiyet, vaktimizi ahıken bu bârı dahi üzerimize tahmin bize cevrdir) diye şikâyette bulunmuştur. İşte bu tarihten îtibaren kırk akçeden yukan Hâriç ve Dâhd müderrishkleriyle
orduya
sancak
müftideri'
ve
kaza
tâyin
eddeeek
imam,
kaddar' ve
vüâyet,
hatip ve müezzinlerin
ve
Konya'da post-nişin olan Çelebi Efendi'nin inhası üzerine mevlevi şeyhlerinin*
ve mevaU denüen büyük kaddann ve kazas
kerlerin tâyinleri şeyhülislâmlara verilip kazaskerlere
ihtidadan
(yirmi akçeden) kırk akçeye kadar olan müderrisliklerle kaza kadıhklarmm
tâyinleri
bırakılmıştı^.
Bundan
maksat
şeyhul-
* Telhisü'l-beyan fî Kavanin-i Âl-i Osman, varak 142; Kavanin-i Osmanî ve RabUa-i Asitane, s. 40. ^ Ordu kadısı tâyini hakkmda şeyhulislâmm sadr-ı azama bir inhası: "Babadağı kadısı Ş a b a n E f e n d i Bosna kazası payesiyle Serdar İ b r a h i m Paşa Hazretleri yanmda ordu kadısı tâyin buyrulmak rica olunur". Mine'd-dâi li'd-devletiM-aliyye Ali el-fakir afa anhü Bu inha sadr-ı azama gönderilerek iradesi alınmıştır 14 Muharrem 1086 (/6nü*/-
emin tasnifi, Tevcihat Nr. 14). * Şeyhülislâm vilâyet,
sancak ve kaza müftülerini inha ederken " l^'
îfiâ ile mutasarrıf olup esahh-t ekvûl-i eimme-i Hanefiyye'den naklini yazmak üzere emr-i şerif rica olunur" derdi (İbnülemin, Tevcihat kayıtları, Nr. 670, 674, 675).
* İbnülemin, Tevcihat dosyası, Nr. 2077, 2078, sene 1126. ' ÂlUbasılmamış ikinci cilt), varak 28 b; Kavanin-i Âli Osman ve Rabua-i Âsitâne,s.41. Vezir-i âzam N a s u h Paşa ile şeyhülislâm H o c a - z â d e M e h m e d Efendi'nin arası açılarak, Sadr-ı âzam bazı medrese ve mollalıkları pâdişâh I. Ahmed'e arz edince hükümdar, şeyhulislâmm göreceği işe "niçin müdahale ediyorsun" demesi üzerine N a s u h P a ş a , E b u s s u u d Efendi'nin tezkeresini
180
OSMANLİ D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
islâmlığın en yüksek makam olması ve kazaskerlerle vezir-i âzam lann haksızlık yapmalannın önüne geçilmek istenmesi idi. Y a p a cağı tâyinler hususunda kanun üzere şeyhuhslâm, vezir-i âzam ile görüşüp
anlaştıktan
sonra
tâyin
edilecek
müderris
ve meva
linin hstesini bir telhis ile vezir-i azama bildirip onun vasıtasiyle Pâdişâhın iradesini
alırdı. X V I I .
asır
sonlariyle
X V I I I . asırda
vezir-i âzamlann muvafakatlerinin ahnması kazaskerlerle yüksek mevahye tahsis edilmiştir Mevah
ve
müderris
tâyinlerinin
kazaskerlerden
alınarak
şeyhuhslâmlara verilmesi sû-i istimali önleyemedi, hattâ Pâdişâh I I I . M e h m e d - k i çok terbiyeh,
mahcup ve saf kalbli idi- bir
gün mukarriblerinden birisine : "—
Dünyada sözüne sadık ve hak-şinas bir kimse
dım" diye şikâyet etmiş. Musahibi "neden
bulama
böyle buyurdunuz"
deyince: "—
Evvelâ şeyhuhslâm B o s t a n
E f e n d i ' y e iltifat eyledim;
derhal bir cahil kardeşini Rumeh kazaskeri etti ve iyi tahsil görgöstererek "bu benim vazifemdir, selefte vüzera göre gelmiştir" diyerek Pâdişahm müsaadesini almıştı (Te{/ıisü'I-beyan, varak 144), Bununla beraber bu müdahale yalnız N a s u h Paşa ile kalmıştır. ^ Vezir-i azamla, şeyhülislâm anlaştıktan sonra müderris ve mevali hakkmda şeyhulislânun takdim ettiği 1015 H . (1607 Mart) tarihli liste ile buna ilişik olan telhis suretleri : "Arz-ı bende-i bî-miktar budur ki Devletlû Pâdişâhım, Şam-ı şerif fetvası hâlâ münhaldir Kütahya kadısı dâileri fetva hizmetine kadir olmağm Şam-ı şerif kazası tevcih buyurulub anun yeri Semaniye müderris lerinden Mevlâna E m î r Cenahı dâilerine ve anun yeri tarikleri üzere bir müslahikkma inayet olunub ve bundan gayrı Ağras (Atabey) müftüsü fetvaya kadir olmayıb ref*i lâzım olmağm İznik Dâhil müderrisi olan Mevlâna A b d u l l a h ' a ve anun yeri Mahmud Paşa müderrisi dâilerine ve anun yeri Mehmed Ağa müder risi H ü s a m - z â d e dâilerine ve anun yeri Perviz Efendi Müderrisi î m a m - z â d e dâilerine ve anun yeri imtihan ile kırktan mâzul bir duacdarma inayet olunmak bâbmda ferman Devletlû Pâdişahınundır". Vezir-i âzamm teLhisi: "Devletlû Pâdişâhım, Bu hususlar şeyhülislâm duacdariyle müşavere olunub vech-i meşruh üzere silsile olmak münasib görüb Uâm buyurmuşlardır. Ferman Devletlû Pâdişahı nundır." Sadr-ı âzam bu tellıisinin üzerine Sultan I. A h m e d (verdim) hatt-ı hümâyununu yazmıştır (I. Ahmed Kartonu numara 853) bundan başka aynı tasnifte 1781 numaralı diğer bir ulema tâyin silsilesi daha vardır.
MÜFTÜLÜK V E Y A ŞEYHÜLİSLÂMLIK
181
memiş oğluna Selanik kadılığını rica eyledi. Bundan haşka pede rimin hocası S a d e d d i n
E f e n d i ' y e din ve devlet hayırhahı diye
riayet eyledim, derhal o da genç bir oğluna Anadolu kazaskeri ve küçük oğlunu Edirne
kadılığına arzedib mollalar arasında beni
bed-nâm ve inde'l-ahah kendüsünü ve evlâdını rüsvay-ı
âlem
eyledi" dedikten sonra : " — Eski hükümdarlar zamanında hocalar (Pâdişâh bocaları) ve müftider ulema menasıbma karışmazlardı*. Kaza
kadılarını
kazaskerler arzedib verihr ve sair ümiye tâyinlerine vezir-i âzam bakar ve tefviz eylerdi" demiştir ' . Ozdemir esnasında
oğlu
Osman
şeyhuhslâmlar
Paşa'nın
hünkâr
kaddüm ettirilmiş' ve bundan zir-i âzamm muvafakati
alınmak
sadaretinde
hocalariyle
başka
kazasker
suretiyle
merasim
kazaskerlere tâyinleri
şeyhülislâma
teve
bıra-
kdmıştır *. Şeyhuhslâm, vezir-i azanda anlaşarak tâyin edeceği mevah ve müderrisim havi listeyi vezir-i azama bildirir ve o da bir telhis üe keyfiyeti pâdişâha arzederek hatt-ı hümâyunla tasdiki havi iradesini aldıktan sonra hsteyi şeyhülislâma iade ederdi. Bazan fa kat ender olarak aralannın iyi olmamasından dolayı vezir-i âzam, şeyhıdislâmm inha ettiği tevcihatı yapmazdı ki şimdiye kadar bir tanesine tesadüf ettim*.
1 H o c a S a d e d d i n E f e n d i , ilmiye tâyinlerine müdahale ederdi. Eğri seferinden avdette gözden düşerek hem hocahktan azledilmiş ve hem de ulema tâyinine müdahaleden menolunmuştur {Naima tarihi, c. I, s. 167). » Âli (Basılmamış ikinci cilt), s, 3286. ' Hammer {Ata Bey tercümesi), c. VII, s. 153, * Abdurrahman Paşa ve Nimeti Efendi kanunnâmeleri. Daha yukardardaki bir notta kanun maddesi gösterilmiştir. II. O s m a n pâdişâh olunca saltanatın babadan oğla geçmesi sebebiyle saltanata geçmek hakkı kendisinin iken amcası I. Mustafa'nm hükümdar ilân edilmesinden dolayı Şeyhülislâma kızarak ilmiye tâyinlerim ondan alıp hocası Ömer E f e n d i ' y e verdiğinden Şeyhuhslâma yalnız fetva işi kalmıştı {Peçevi, c. I I , s. 370; Naima, c. II, s. 172 ve onlardan naklen Hammer {Ata Bey tercümesi), c. VIII, s. 184. Bu hal muvakkat olup sonra bu işler yine şeyhuUslâma verilmiştir. ' Y e m i ş ç i H a s a n Paşa'mn sadaretinde onun şeyhuUslâm S u n u l l a h E f e n i Ue aralarmm açık olmasma mebni şeyhıdislâmm tertip ettiği tâyin ve tevcih BİlsUerini yerine getirmemiştir (Fezleke, c. I, s. 200).
182
OSMANLI D E V L E T İ N İ N
Şeyhulislâmlann
vezir-i azama
İLMİYE TEŞKİLÂTI
^ ^ ^ ^ ' ^ Tokat ber-vech-i arpalık Anadolu kazaskerÜğinden münfasd F e y z u l l a h E f e n d i ' y e sa-
gönderdikleri bazı daka ve İnayet buyrulmak rica olunur. 16 Mutâyin orlzalan
harrem 1079.
Mine'd-dâî Yahya el-Fakir Bunu vezir-i âzam bir telhis ile pâdişâha arzedip iradesini aldıktan sonra şu buyruldu üe^ şeyhühslâma iade etmiştir : Sahh^ sabıka Anadolu kazaskeri hazretlerine
izzetlû
Şeyhuhslâm
izzetlû Feyzullah
Efendi
hazretlerinin
üzere Tokat kazası arpahk olarak tevcih
Efendi ilâmları
olunmak buynddu.
18 Muharrem 1079». Diğer numune : Şeyhuhslâmm tâyin arizası üzerine sadr-ı âzamm pâdişâha telhisi : Arz-ı bende-i bî-miktar budur ki şevketlû ve kerametlû ve inayetlû pâdişâhım. Kazâ-i Üsküdar sabıka Eyüp kadısı Şaban Efendi'ye, fazi letlû Şeyhuhslâm Efendi duacdarınm işaretleri mucibince tevcih ve inayet buyrulmak bâbmda ferman şevketlû pâdişahımmdır. Sadr-ı âzamin bu telhisinin üzerine Sultan I V . M e h m e d ( A v c ı ) (verdüm) hatt-ı hümâyımunu yazarak telhisi iade etmiştir*. Diğer numune : İstanbul kadısı tâyini münasebetiyle Şeyhuhslâmm inhası : Kazâ-i istanbul Mekke-i Mükerreme'den münfasd M u s t a f a E f e n d i dâilerine sadaka buyrulmak rica olunur. Mine'd-dâî h'd-devleti'l-Osmaniyye Yahya el-Fakir Keza bu inhayı vezir-i âzam pâdişâha telhis ederek iradesini alddttan
sonra
25 Zükade
1083 (Mart 1673)'de şeyhuhslâmm
^ Buyruldu, vezir-i âzamm muvafakatimi bavi derkenar. ' Sahb vezir-i âzamm buyruldusunun kenarmdaki işaret olup verilen emrin doğru ve hilesiz, sahih olduğuna işarettir. ' Müderris ve kadı tâyinleri dolayisUe sardar-ı âzamlarm pâdişâha arızalar ve bazan da şeyhulislâmlarm tâyin listesi zayi olduğundan ben bulduklarımın bazdanm koydum. * İbnülemin tasnifi,
Tevcihat vesikaları, Nr, 79.
M Ü F T Ü L Ü K V E Y A ŞEYHÜLİSLÂMLIK
183
inha arizası üzerine (ha-hatt-i hümâyun buyruldu) ibaresini yazarak iade etmiştir*. Müderris tâyinleri hakkındaki muameleler : Medrese-i
Turhan
Bey der-Yenişehir
(Tırhale Yenişehri) :
Medrese-i mezbure mahlûl olmağın kırktan munfasıl* M e h m e d E f e n d i ' y e Hâriç
(Ibtida-i hâriç)
itibariyle sadaka buyrulmak
rica olunur. Mine'd-dâi h'd-devleti'l-Osmaniyye Yahya el-Fakir Bunun üzerine vezir-i âzam (mucibince rüûs-ı hümâyun veril mek buyruldu fî 27 Şevval 1084) yazarak kâğıdı rüûs kalemine göndermiştir'. Rüûs kaleminden de müderrishk rüûsu verilirdi. Şeyhuhslâm Ç a t a l c a l ı A l i E f e n d i ' n i n 1090 Şevval (1679 Kasım) tarihli medrese tevcihine dair arîzası*. Medrese-i
Molla
Husrev
der Bursa,
Burso'da
Erzincan'h
müderris A b d ü l k e r i m E f e n d i ' y e Dâhil Ue, yeri (yani Erzincanî müderrisliği) tevhyetle Bursa'da Çendik müderrisi H a s a n
Efen
di'ye DâhU ile; yeri Bursa'da Peri Peyker müderrisi M e h m e d Efendi'ye
Hâriç hareket-i
mishyyesiyle*;
yeri
Kırktan mün-
fasd A b d u r r a h m a n E f e n d i ' y e Hâriç elli Ue sadaka buyrulmak rica olunur. Mine'd-dâi Ali el-Fakir Sahh j.-» mucibince tevcih olunmak buyruldu 9 1 L (Şevval) sene 90 (1090) XVIII.
asır ortalarında
hulislânun Umiye tevcihatma
ve dair
I . M a h m u d zamanmda şeygönderdiği
mektup
üzerine
vezir-i âzamm pâdişâha arizası ve hatt-ı hümâyun: "Arz-ı bende-i bî-miktar budur ki şevketlû, kerametlû, kud retlû mehâbetlû vehyyü'n-nimetim efendim pâdişâhım, ^ tbnülemin tasnifi, Tevcihat vesikaları, Nr. 35. ' Kırktan munfasıl demek kırk akçe yevmiyeU medreseden münfasd, yani aynUmş demektir. Böyle bir müderris tbtida-i hâriç medreselerinden birisine tâyin olunurdu. * tbnülemin tasnifi, Tevcihat vesikaları. * tbnülemin tasnifi, Tevciha vesikaları, Nr. 492. ' Hareket-i misliyyesi^ylt demek, evvelce hangi derecede müderris ise yine aynı derece fle bajka medreseye nakl edUecek demektir.
184
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E TEŞKİLÂTI
Mekke-i Mükerreme kazası Anadolu kazaskerliği payesi olub sabıka reisü'l-etibba, Yenişehir'den (Tırhala Yenişehir'inden) mâzul M u s t a f a E f e n d i (Hayatî-zâde) dâilerine ve Mekke-i Mükerreme pâyesiyle Medine-i Münevvere kazası (yani kaddığı) Edime olan sabıka Bursa Kadısı N a l i K a y n ı
payesi
M e h m e d E f e n d i dâi
lerine ve Edime kazası sabıka Haleb kadısı Yenişehri Veli
yuddin E f e n d i dâderine ve Şam-ı şerif kazası sabıka Galata kadısı İ s m a i l
Efendi-zâde
Şeyh
Mehmed
E f e n d i dâi
lerine ve Cezire-i Kıbrıs'ta Lefkoşe kazası sabıka Bosna kadısı Abdülhadî-zâde
es-Seyyid
A b d u l l a h E f e n d i dâilerine ve
halen reisü'l-etibba olan sabıka Edime kadısı M e h m e d E m i n (bu da Hayatî-zâdedir) dâderine Mekke-i Mükerreme payesi ve
sabıka Galata kadısı S e y y i d M ü r t e z a E f e n d i dâderine Edirne kazası payesi, tevcih ve ihsan buyrulmak üzere faziletlû, sema hatlû şeyhuhslâm (Dürri Mehmed Efendi) dâderi telhis ve işaret etmeleriyle mârûz-ı lâmiu'n-nur hidivâneleri kdınmıştır, Malûm-ı hümâyunları oldukta (işaretleri mucibince amel oluna) deyu mü barek hatt-ı
hümâyun-ı inayet-makrunlan
keşide
buyrulmak
bâbmda emr ü ferman şevketlû, kerametlû, kudretlû, mehabetlû vehnimetim efendim pâdişâhım hazretlerinindir". Bu telhis üzerine
Sultan 1. Mahmud
(işaretleri mucibince
amel oluna) hatt-ı hümâyununu yazarak tekriri iade etmiş ve bunun kenarına vezir-i âzam : "Şeref-yâfte-i sudur olan hatt-ı hümâyun-ı
şevket-makrun
mucibince tevcih olunmak buyruldu" diyerek tâyin muamelesini tamamlamıştır. Kazaskerlik ve
arpalık tevcihleri
hakkmda şeyhuhslâmm
1144 Muharrem (1731 Ağustos) tarihli inhası üzerine vezir-i âzamm telhisi : "Arz-ı bende-i bi-miktar budur ki
şevketlû, kerametlû . . .
Pâdişâhım,
Sabıka Rumeh kazaskeri olan e s - S e y i d M e h m e d Z e y n e l âbidin
Efendi
dâderine
avâtıf-ı
aliyye-i
midûkânelerinden
Rumeh kazaskerUği ve sabıka İstanbul kadısı Anadolu kazaskerUği
payesi olan Ş e y h - z â d e M e h m e d E f e n d i dâilerine Anadolu kazaskerhği ve seleflerine dahi arpahklar ihsan buymimak üzere fazdetlû ŞeyhuUslâm Efendi dâderi işaret etmeleriyle mâruz-ı
M Ü F T Ü L Ü K V E Y A ŞEYHÜLİSLÂMLIK
185
huzur-ı lâmiu'n-ııuT-ı mülûkâneleri kalınmıştır. Manzur-ı hidivâ neleri oldukta işbu telhis-i kullan üzerine (işaretleri
mucibince
amel oluna) deyu mübarek hatt-ı hümâyun-ı şevket-makrunlan keşide buyrulmak
babında
emr ü ferman
Bu telhis de daha yukandaki gibi muamele görmüştür. XIX.
asır başlannda şeyhülislâm tarafından Anadolu kazas
keri tâyini için inha dolayısiyle sadr-ı âzamin telhisi ve hatt-ı hü mâyunu : "Şevketlû, kerametlû
Pâdişâhım,
Anadolu kazaskeri efendi dâilerinin müddeti hitama reşide olduğundan Anadolu sadareti hasbe't-tarîk Anadolu pâyelû ve istanbul Ataullah
mâzuUerinin akdemi olan M o l l a c ı k - z â d e
Mehmed
E f e n d i dâilerine münhasır olduğuna binaen bin iki
yüz on dokuz Muharremi gurresinden itibar ile Efendi-i mumaileyh dâilerine tevcih ve ihsan kıimması hususunun hâk-pây-ı hacetrevây-ı şahanelerinden istizan olunmasma dair semahatlû şeyhül islâm efendi dâileri taraf-ı çâkerâneme bir kıta takrir göndermeleriyle maruz-ı huzur-ı şehriyâri kıimmağm ol babta emr ü ferman şevketlû, kerametlû Sıütan I I I .
"
S e l i m bu telhisin üzerine (olsun)
hatt-ı hü
mâyununu yazarak telhisi iade etmiştir*. imam, hatip, müezzin, dua-gû, cüzühan tâyinlerinde mensup olduğu camün (vakfın) müteveUisi tarafmdan şeyhühslâma istida üe müracaat edilirdi. Bu istidalar üzerine (sadaka buyrulmak mercûdur) veya (arz mucibince tevcih buyrulmak rica olunur) veyahut
şeyhuhslâm,
II.
Mustafa
zamanında
olduğu
sadr-ı âzamlara dahi tahakküm eden bir zat ise (tevcih
gibi
buyurula)
diye yazarak sadarete havale olunur, oradan pâdişâha arz olu narak tevcih
muamelesi
yapıhrdı".
B u gibi vazifelere
tâyin
işleri taşrada ise o mahaUin kadısımn Üâmı üzerine tâyin yapılırdı. ^ tbnûlemin, Tevcihat vesikaları, Nr. 2215. * Başvekâlet Arşivi hatt-ı hümâyun vesikaları, sandık 28. • Başvekâlet Arşivi, Emirî tasnifi, II. Mustafa devri vesikaları, Nr. 1563. R i k o , tmam tâyininin mahalle haUu tarafmdan, ehliyetinden bahis ile vezir-i azama müracaat olunmak suretiyle onun huzurunda Kur'am kerim -okutulduktan sonra muvafıksa tâyin muamelesiıün yapddığım yazıyor ki X V I I . asra aittir (Fransızca tercümesi, s. 290).
186
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E TEŞKİLÂTI
Kadı ve müderrislerin tâyinleri usulü 1245 H . (1829 M.)'de (tarîk defteri) ismi verilen bir defterle daha muntazam bir hale konulmuştu. Bu defter Meşihat Mektubî Kaleminde bulunurdu. Ehmde bulunan en son (tarik defteri) şeyhuhslâmlardan baş layarak, kazaskerler, tstanbul kaddan, haremeyn, Edirne, Bursa, Şam, Mısır, Kudüs, Halep, Eyüp, Selanik, Calata, tzmir, Trabzon, Üsküdar, Bağdat, Trablusgarp, Beyrut, Ayıntab, Erzurum, Maraş, Van, Sivas, Adana, Çankın kadılıklariyle, nakibüleşraftan sonra şeyhülislâm,
Rumeli, Anadolu ve tstanbıd
kadısı mâzulleriyle
bunlann pâyehlerini ve yine mâzul bilâd-ı hamse, mahreç ve dev riye
mevalisi
mâzuUerini, Edirne ve tzmir pâye-i
mücerrede
esbabını isimleriyle zikrettikten sonra müderrislere geçUmektedir. Müderrisler de dereceleri en yüksek müderrislik derecesi olan Dârü'l-hadîs-i Süleymaniye'den
başlayarak Medaris-i
erbaa-i Sü
leymaniye (Süleymaniye camii yanındaki dört medrese), Hâmise-i Süleymaniye, altmışlı,
Mûsila-i
Medaris-i
medrese), Mûsila-i
Süleymaniye,
sahn-ı
Hareket-i
altmışlı,
Ibtidâi
seman (Fatih camii etrafındaki sekiz
sahn, Hareket-i dâhil, tbtida-i dâhil, Hareket-i
hâriç, tbtida-i hâriç müderrisleri isimleriyle gösterilmiş ve bundan sonra Ayasofya, Sultan Ahmed, Sideymaniye, Bayezid, Fatih, Nur-ı Osmanî, Sultan Selim, Eyüp, Lâleh, Valde Sultan,
Şehzade,
Üsküdar Valde, Ayazma, Beylerbeyi, Hasköyde Valde Sultan, Selimiye, Tophane'de Nusretiye, Bahçekapısı, Üsküdar'da Şemsi Paşa ve diğer büyük camilerin
vaizlikleri beyan eddmiştir*.
tstanbul haricindeki müderrishkler, yukanda zikrettiğimiz medrese derecelerine göre ayarlanmış olup onlar da tevcihlerinde dâhil, hâriç, sahn ve saire dereceleriyle tertip olunmuştur. Bu tarik defterinde gerek kadı ve gerek müderrislerin isim lerinin sağ kenanna hangi tarihte ihtidadan müderrishk derecesi almışsa ayı ve senesiyle o gösterihp sol tarafında da oradan bir derece yukanya terfiine işaret olunmuştur. Meselâ 6 Rebiidevvel 1315'de tbtida-i hâriç müderrisi olan tstanbul'lu M e h m e d Nuri E f e n d i isminin kenanna (hareket) yazdarak Hareket-i hâriç mü^ Bu vaizliklerde tarik defterinde en yüksek vaizlik olan Ayasofya'dan başlamaktadır. Eskiden bu vaizlikler kürsü şeybi denilen tarikatler şeyhlerine tevcih ediUrken bunlarm arasmdan ehUyeti haiz zevatm yetişmemesine mebni kürsü vâiziyeleri zahir ulemasma da verilmiştir.
MÜFTÜLÜK V E Y A ŞEYHÜLİSLAMLIK
derrisliğine terfi etmiş ve buradan da (Tafra)
187
yani su-a beklemeden
terfi ettirilmesi üzerine 21 Rebiulâhır 321'de Ibtida-i dâhil müder risi olmuştur. Medrese derece rütbelerinin bir kısmı itibari olarak verilmiş olup isimlerinin üzerine işaret .olunduğu gibi Tafra sure tiyle terfi edenlerin isimlerinin kenarlarına kayıt düşülmüştür.
• * * İlmiye teşkilâtınm bozukluğunu düzeltmek istiyen I. Mahmud Seyyid
1152 H .
Feyzullah
(1739 M.)'de
Efendi-zâde
Şeyhülislâm
Mustafa
Sultan
tâyin
Efendi'ye
ettiği
tevcihat
huBusanda doğrudan doğruya kendisine maruzatta bulunmasını emrederek sadr-ı âzam'ın vasıta olmasım emr etmiştir. Sadr ı âzamlann ŞEYHULIBIÂMı
ziyaretleri
^^nn ikinci yansı içinde ehemmiyetleri artan şeyhulislâmlann sadr-ı azamla münasebetleri tesis edilmiş ve I L K defa
992 H . (1584 M.) tarihinde
vezir-i âzam ö z d e m i r o ğ l u O s m a n dişâhın emriyle Şeyhuhslâm
Çivi-zâde
Mehmed
P a ş a , pâ Efendi'nin
ziyaretine gitmiş ve bundan sonra vezir-i âzamlann şeyhuhslâmlan ziyaret etmeleri kanun olmuştur Şeyhuhslâmlar yalmz sadr-ı âzam değiştiği zaman onu tebrik için Paşakapısı'na yanı BâbıâU'ye gelirlerdi. Bu ziyaret işi X V I I . asırda hususî mahiyette ve muayyen zaman haricinde Köprülü
Mehmed
olarak
P a ş a sadaretinde tekerrür etmiştir. K ö p
r ü l ü M e h m e d Paşa icraatına mâni olarak kendisini azlettirmek isteyen Kapıkulu Süvarilerinin isyan çıkarmak üzere olduklanm haber
ahuca
şeyhuhslâm
Bâli-zâde
Mustafa
Efendi'nin
hemen ziyaretine gidip sadarete geldiği gündenberi yaptığı iş lerin doğru olup olmadığmı sormuş ve muvafık cevap ahnca bu hususa dair şeyhuhslâmm elinden b i r fetva alarak lüzumu hahnde göstermek üzere saklamıştı*. Devletin mühim işlerine dair görüşülmek için fevkalâde za manlardaki temas hariç olmak üzere vezir-i âzamlarm, şeyhuhslâmlan ziyaretleri
Ramazanm yirmi altıncı g ü n ü akşamı yani
Kadir gecesi iftara gitmek suretiyle olurdu. Şeyhuhslâm, fetva 1 Şakayık zeyli
(Atâyî),
s. 292; Hammer (Ata Bey Urcümeai),
s. 153.
* Naima tarihi, e. VI, s. 241.
c.
VII,
188
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
emini vasıtasiyle sadr-ı âzami iftara davet ederdi. Sadr-ı âzam if tardan sonra teravih zamanı vaktine yakm zamana kadar oturup sonra herhangi yakm bir eamide namaz kdmak üzere ayrılırdı. Mühim işlerde
Şeyhülislâmlığın ehemmiyeti arttıktan sonra mü-
Şeyhulislâmlarm '**°* devlet
işlerinde vekil-i
ruhanî makamında
fikirlerinin
olan şeyhuhslâmlann fikir ve mütalâalarından da
aimması
istifade eddmesi âdet olmuştur. Vekd-i eismanî ola rak Osmanh devletini idare eden sadr-ı âzamlann,
987 H . ( 1579 M. )'de S o k u U u sonra
M e h m e d Paşa'nın
devlet idare ve siyasetinde
ve I I I . M u r a d ' d a n sonra
vefatından
onun derecesinde olmamalan
gelen pâdişahlann
küçük yaşta tecrübesiz bulunmalan dolayisiyle
zayıf
idareli ve
şeyhuhslâmlann
ehemmiyetleri artmıştı. I. A h m e d
zamanında ( 1 6 0 3 - 1 6 1 7 )
vezir-i âzam
Derviş
P a ş a ' n m İran seferine gitmek üzere Üsküdar'a geçirilen Kapıkulu ocaklarmın hareketlerinin tehir eddip edilmemesi hakkında pâ dişâhın huzuriyle yapdan bir müzakereye şeyhuhslâm S u n u l l a h E f e n d i de davet olunmuş ve bu görüşme esnasmda şeyhuhslâm pâdişâhla
münakaşa
vezir-i âzam D e r v i ş
etmişti*.
Yine
I. Ahmed
zamanmda
P a ş a ' n m azl ve katlinden evvel, pâdişâh
sadarete getirilecek zat hakkmda Şeyhuhslâm E b û ' l - m e y a m i n Efendi
ile görüşerek M u r a d P a ş a ' m n (Kuyucu) vezir-i âzam
olması kararlaştırdmıştı *. öküz
M e h m e d P a ş a ' n m sadaretten azhyle yerine kimin
sadr-ı âzam
olması hakkında I . A h m e d ' l e
şeyhuhslâm E s ' a d
E f e n d i görüşmüşler, Şeyhuhslâmm tavsiyesiyle Kaptan-ı Derya Halil
Paşa
Mehmed
sadr-ı âzam olmuştur'.
(1648-1687)
E f e n d i ' n i n tavsiyesiyle
zamamnda tpşir
Yine
bunun
şeyhülislâm
Mustafa
Paşa
gibi I V .
Ebû
Said
vezir-i âzam
olmuştur *. XVII.
asırdaki kapıkulu ısyanlannda, pâdişâh
^
hal' ve
katlinde hükümdarlar aleyhine fetva verecek mevkide olan şeyhu hslâmlann mühim rolleri vardı. 1 « * *
Fezleke Fezleke Fezleke Fezleke
(Kâtip (Kâtip (Kâtip (Kâtip
Çelebi), c. I, s. 278; Naima, e. I, s. 427. Çelebi), c. J, s. 282. Çekbij, c. I, s. 376. Çeldi), c. II, $. 396; Naima, c. VI, s. 4.
MÜFTÜLÜK V E Y A ŞEYHÜLİSLÂMLIK
189
Şeyhülislâmların Divân-ı hümâyun müzakerelerinde bulun mamalarına rağmen -zaten bu divanlarda devlete müteallik si yasî işler görüşülmeyip şer'î, hukukî ve örfî dâvalara bakıhrdımühim
devlet
aimmalan
işlerinde
yukanda
yapdan müşaverelerde
kaydettiğimiz
üzere
mütalâalarının
X V I I . asnn ibtida-
lanndan itibaren başlamış ve daha sonra daha geniş şekilde devam etmiştir *. X V I I I . asırdan îtibaren harp îlâm ve sulh akdi şeyhulislâmlann fetvalan
aimmak suretiyle
yapdmıştır *.
Pâdişâhlar devletin önemli işlerinde kendi huzurlariyle gö rüşülmesini istemedikleri vakit (Efendi
Dâimiz)
dediği şeyhul-
islâmlann konağında veyahut Bâb-ı âsafî'de denden Bâb-ı âh'de olmasını irade ederdi. Müzakere pâdişâhın riyasetinde yapılacaksa tabu şeyhuhslâm diğer davetli olan zatlarla beraber saraya giderdi. Şeyhıdislâmm saraya veya Paşakapısı'na (Bâb-ı âli'ye) daveti Reisülküttab
Efendi
vasıtasiyle
olurdu.
XVIII.
asnn ikinci
yansından X I X . asnn ilk yarısına kadar bilhassa devlet
siya
setine harp ve sulbe ait meselelerde şeyhuhslâmlann da şûraya davet edddikleri ve birçok müzakerelerin onlann konaklannda yapddığı görülüyor. Takriben 1246 H . (1830 M.)'de şeyhulislâmlarm müstemirren heyet-i vükelâya iştirakleri usulden olmuş ve ikinci defaki şeyhuUslâmhğı zamanında Y a s i n c i - z â d e A b d ü l v e h h a p E f e n d i burada bulunmuştur; bu sırada Gürcü M e h m e d
Reşid
P a ş a sadr-ı âzam idi. Şeyhülislâm
Şeyhuhslâm tâyininde birinci derecede sadr-ı âzam
tâyini
müessir olduğu gibi vezir-i âzam azlinde de ba zan şeyhuhslâmm müessir olduğu göridmektedir.
Sadr-ı âzam, kazaskerler veya kazasker mâzulleri arasında kendi siyle
anlaşabdeceği
birisini o makama sevk ederdi; mamafih
1 Naima tarihinin V I , cüdine de hakm. Hammer tarihinin V I I . , V I I I . ve I X . ciltleri, Subhi tarihi varak 6 b; İzzi tarihi, s. 42, 136. Vasıf ve Cevdet tarihlerinde de çok malûmat vardır. " IV. M e h m e d zamamnda (1683) Avusturya'ya karşı vezir-i âzam M e r z i f o n î K a r a M u s t a f a Paşa'nm hiç yoktan bir vesile bulup îlân-ı harp etmesine şeyhülislâm Ç a t a l c a l ı A l i E f e n d i muvafakat etmemişti. (Silâhdar tarihi, c. I , s. 757, 75S.). Kazimir'in Osmanlı tarihinde de (S. 296) şeyhülislâm ile ulemamn, muahede şartlarım bozmamış olan Avusturya' ya harp ilân edilmesinin aleyhinde bulunduklar mı yazıyor. Yine K a n t e m i r , bu muharebe ilânma Valide sultanm da muvafakat etmediklerini beyan ediyor.
190
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
pâdişâh bazan sadr-ı azama hiç sormadan da kendi münasip gör düğü kazasker veya kazasker mâzullerinden birisini
şeyhülislâm
yaptığı gibi vezrr-i âzamm mütalâasmı alarak yaptığı da olurdu ^. Şeyhuhslâmm kim olacağı kararlaştıktan sonra vezir-i âzam, o zat hakkmda telhis denilen arîzayı pâdişâha takdim ettikten sonra ^
şeyhülislâm
olacak
namzed
saraya veya icabına
göre
Paşakapısı'na davet olunup sadr-ı azamla beraber saraya gider lerdi. Eğer şeyhuhslâm yapdacak olan zat doğruca saraya davet edilmişse
vezir-i
âzam
da
saraya
davet
olunurdu".
Teamül
üzere şeyhuhslâmlığa tâyin olunanlarm Arz Odasmda pâdişahm ehni
öpmesi
âdet
şeyhülislâmlığından
iken Z e k e r i y a - z â d e
Yahya
Efendi'nin
sonra bu usul terk olunmuş ve şeyhıdislâm
olanlarm bahçede el öpmeleriyle iktifa
olunmuştu*.
Yeni şeyhuhslâm çok zaman Rumeh kazaskeri veya bu kazas kerliğin mâzullerinden ve bazan da Anadolu kazaskeri veya mâzul lerinden ve ender olarak bu iki kazaskerhğin payesini almış olup fakat fiilen kazaskerlik
etmemiş
olanlardan
tâyin
olunurdu".
^ Şeyhülislâm tâyinimııde X V I I . asra kadar mutlak surette Rumeli kazaskeri veya bunun mâzullerinden tâyin kaidesi yoktu. Birkaç istisnası hariç olarak şeyhulislâmm bunlardan intihabı kaidesi III. A h m e d zamanmda yani X V I I I . asırdan itibarendir; fakat bu da her zaman mutlaka değildL Anadolu kazaskeri veya bunun mâzullerinden de tâyin edildiği vaki idi. 2 Silâhdar tarihi, c. I, s. 49, 75. » tzâ, varak 23, 55, s. 70, 170. < lOöl'de K a r a Ç e l e b i - z â d e A b d ü l a z i z E f e n d i Rumeli kazaskeri iken B a h a î E f e n d i şeyhülislâm olunca. K a r a Çelebi-zâde bir divanda vezir-i azama "müftünüzü nasd el öptürseniz" demesi üzerine divandaki vüzera, "müftüler divanda el öperler m i ? " demeleri üzerine Y a h y a Efendi'nin ikinci defaki tâyininden beri arada kırk sene geçtiğinden vüzera am bilememişti. A b d ü l aziz E f e n d i , şeyhuUslâm olunca saraya gelmiş ve Babüssâade'de iki kapı arasmda hazinedarbaşı tarafmdan beyaz sofa kaplı bir samur kürk giydirUerek Arz Odasma gidip Padişah ayağa kalkarak elini öptürmüştü (Ravzatü'l-ebrar'm ikinci zeyli). ' Naima, c. VI, s. 151; Silâhdar tarihi, c. I, s. 31; îzzi, varak 227; Cevdet tarihi, c. III, s. 3. Devhatü'l-meşayihde de malûmat vardır. X V I I . asırda şeyhuUslâm tâyini hakkmda R i k o (Fransızca tercümsesi, s. 271, 272) şöyle diyor : ŞeyhuUslâm olacak zat hükümdarm huzuruna çıkar. Pâdişâh ona samur bir kürk giydirir; kıymeti en aşağı bir ekü arasmdadır. Ondan başka bir mendil derununda olarak altm olmak üzere bir ekü ihsan eder ve bu meblağı iç elbisesinin göğsü hizasmda bulunan cebine bizzat koyar ve maiyyetinin maişetine medar
M Ü F T Ü L Ü K V E Y A ŞEYHÜLİSLAMLIK Vezir-i âzam ile şeyhuUslâm
namzedi
olaeak
191 zat Topkapı
Sarayma geldikten sonra ikisi birden pâdişâh tarafmdan kabul olunurlardı. Bunlar huzura girince
pâdişâh üç adım yürüyerek
bunları karşdar ve şeyhuUslâm namzedi
pâdişâhın ehni öperek
yere serilen ehram üzerine otururdu *. Pâdişâh namzede, kendisini şeyhuUslâm tâyin edeceğini söyler ve o da kabul edince şeyhül islâmlara
mahsus (ferve-i beyza) denden beyaz çuhaya
kaplı
erkân samur kürk giydirmek suretiyle tâyin muamelesini yapar ve aynı suretle onunla beraber huzurda bulunan vezir-i azama da samur hil'at giydirip bazı vesayada bulunduktan sonra
avdet
lerine müsaade ederdi*. Bu suretle saraydan çıkan sadr-ı azanda şeyhuhslâm alayla at başı beraber Bâb-ı âU'ye gehrier, bir müddet oturup, kahve, şerbet, gid suyu ve buhur ikram ediUr ve bu sırada Bâb-ı âh'deki hükümet erkânı tebrik ederlerdi. Şeyhuhslâmlarla vezir-i âzamlar aynı derecede sayddıklarmdan saltanat vekdi olmakla beraber sadr-ı âzamm, şeyhuhslâma hil'at giydirmesi âdet değddi, bunun için sadr-ı âzam, yeni şeyhül islâma yeşil çuhaya kaplı bol yenU samur kürk vermek kanun olduğundan bunu bohça içinde teşrifatçı vasıtasiyle getirtip şey hülislâma gösterdikten
sonra maiyetindeki çuhalarına veya di
ğer münasip bir adamma teshm edilirdi. Yeni şeyhuhslâm Paşakapısı'ndan
avdet ederken binek ta
şına kadar sadr-ı âzam tarafmdan teşyi olunup kendisine
hediye
edilen ata binerek alayla konağına giderdi'. Şeyhuhslâm İ s m a i l A s ı m Efendi'nin 1173 H . (1760 M.)'de vefatı üzerine yerine şeyhuhslâm olması takarrür eden V e l i y olmak üzere yevmi iki bin akçe tabsb eder. Bundan başka muayyen varidatı yoktur; fakat selâtin camilerine ait (şeyhülislâm nezaretinde olan) gelirden (nezaret hakkı olarak) menfaat elde edebilir. 1 Sadr-ı âzamlann Pâdişâh huzurunda oturmayarak ayakta durmalan IV. M e h m e d zamanmda Melek A h m e d Paşa sadaretinden îtibaren âdet ol duğundan vezir-i âzamlar oturmazlardı. » 1143 H . (1730 M.)'de P a t r o n a H a l i l ısyam esnasmda şeyhülislâm tâyin edilen M i r z a - z â d e Şeyh M e h m e d Efendi'ye o sırada ferve-i beyaz bulunamadığmdan mecburen yeni çuha kaph samur kürk giydirilmiştir {Subhî, varak 7 b). " i z z î tarihi, s. 2 3 , 5 5 ; Maliyeden arşive devrolunan teşrifat defteri, a. 26; defter-i yevmiye-i oda-i teşrifat (divan odası defterlerinden), s. 19, 104.
192
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
yüddin III.
Efendi'nin
o
sırada
hasta
bulıınması
dolayısiyle
M u s t a f a , büyük bir teveccüh eseri olaıak ferve-i beyza'yı
onun konağına göndermişti
Yeni
tâyin
edilen şeyhülislâmı
İstanbul'daki ecnebi elçileri ve eyalet paşalannın kapı kethüdaları tebrik ve bu münasebetle kendisine hediyeler takdim ederlerdi'-. X V I . asır sonlarından itibaren mâzul şeyhülislâmların mükerreren lah
şeyhuhslâm
olduklan
görülmüştür. Şeyhülislâm
Sunul-
E f e n d i dört defa o makamı ihraz etmiştir",
Şeyhülislâmııı
Şeyhuhslâmlar ya
vezir-i azamla
olmamasmdan veya
vezir-i âzam
aralanmn
iyi
aleyhine
pâ
dişâha bir şikâyette bulunmalarından yahut bir isyan hâdisesinden veyahut ihtiyarlığından ve maiyetinin işlere müdahalesiyle dedikoduya sebep olmalanndan vesair buna benzer hallerden dolayı azl edilirlerdi ki bu hususlara dair tarihlerimizde bir hayh malûmat vardur. Şeybuhslâmların
azilleri
kendilerine
bildirilir ve yeni şeyhülislâm olacak
çavuşbaşı
vasıtasiyle
zat da — X V I I I .
asırdan
itibaren olmah— Reisülküttab Efendi vasıtasiyle saraya veyahut Paşakapısı'na davet olunup sonra vezir-i âzam ile beraber pâdi şâh tarafmdan kabul olunurlardı. X V I I I . asırdan evvel Reisül küttab gönderilmek suretiyle şeyhuhslâm olacak zatın dâvetine dair
tarihlerimizde
bir kayıt
göremedim.
1001 Şevval ( 1 5 9 3
Temmuz)de bahar hil'ati giymek üzere davet edilen şeyhuhslâm Z e k e r i y a E f e n d i ' y e "Kaide-i devlet üzere divan çavuşlanndan on beş muhteşem
çavuş" gönderilerek önüne düşüp tazim ile
Divan-ı hümâyuna getirmişlerdir*.
Yine bu
cümleden
olarak
1 Vasıf tarihi, c. 1, s. 179. ' Riko (Fransızca tercümesi), s. 272. ' Mâzul müftü veya şeyhülİBlâmın tekrar tâyin olunması kaidesi X V I . asır sonlarmayakm 1002 H. (1593 M.)Me B o s t a n - z â d e M e h m e d Efendi'den itibarendir. S u n u l l a h E f e n d i dört defa şeyhülislâm olup ilk müftülüğü otuz altı yaşmda bulundığı zamandır. Z e k e r i y a - z â d e Şair Y a h y a E f e n d i , E s ' a d E f e n d i - z â d e E b û Said E f e n d i , D ü r r İ - z â d e M u s t a f a , M e k k i -zâde A s ı m Efendiler üçer defa şeyhülislâm olmuşlardır. İkişer defa olanlar daha çoktur. İsmi şeyhülislâmlar kısmma geçmek üzere birkaç saat şeyhuUslâm olup askerin istememesi sebebiyle azlolunanlar da vardır.
* Selânikî tarihi {basılmamış nüsha), varak 180.
MÜFTÜLÜK V E Y A ŞEYHÜLİSLÂMLIK
193
1012 H . (1603 M.)'de I. A h m e d hükümdar olduğu zaman şey hıdislâmm daveti için çavuşbaşı ile Divan-ı hümâyun çavuşları gönderilmişti*. 1061 H . (1651 M.)'de K a r a
Çelebi-zâde
Ab-
d ü l a z i z E f e n d i ' y i de şeyhıdislândığa davet için çavuşbaşı de otuz, kırk kadar divan
çavuşu yollanmıştı*.
Şu halde X y i .
asnn ikinci yansından sonra ve X Y I I . asırda
şeyhuhslâmlann
davet ve azillerinin tebliğinin ve
XVIII.
asırda
ise
çavuşbaşdar vasıtasiyle
şeyhıdislândığa
tâyin
için
olduğu
davetlerinin
Reisülküttab ve azillerinin de çavuşbaşı vasıtalariyle olduğu an laşılıyor ' . Bazan pâdişâh tarafından hakkmda teveccüh devam ettiği halde vezir-i âzamin ısrariyle veya ihtiyarlığı ve maiyyetinden şikâyet edilmesi dolayisiyle azhne zaruret hasd olan şeyhul islâmlarm azillerinin tebhğleri Reisülküttablar vasıtasiyle olur du. M e s e l â I I I . A h m e d ' i n teveccühüne mazhar olan Şeyhül islâm P a ş m a k c ı - z â d e
Seyyid
A l i Efendi'nin
nüfuzundan
çekinen vezir-i âzam Ç o r l u l u A l i P a ş a , onun azd müsaadesini aldıktan
sonra bunu Reisülküttab A b d ü l k e r i m
Efendi
üe
tebhğ ettirmiştir*. Yine bunun güji 24 Zilkade 1180 ( 2 3 Nisan 1767)'de şeyhülislâm bulunan D ü r r î - z â d e M u s t a f a E f e n d i ' n i n azlini tebhğ etmek üzere Reisülküttab Ö m e r E f e n d i konağma yoUanmıştı 1 ^ j l j d l XJ.
Nuhbetü't-tevarih, c. I, a. 10.
^ Yevmü'B-aelâse (salı) gehr-i Cumadelûlâ,
sene 1061 yevm-i mezburda
vüzerây-ı izam ve kazaskerler arza girib balen jeyhulislâm olan A z i z E f e n d i hazretleri dest-bûs-ı hazret-i Pâdijah! ile müşerref olmak için Divan-ı hümayuna gelmeleri için otuz ku-k nefer çavuşlar ile çavuşbaşı divan-ı hümâyundan saadethanelerine varub alay ile divân-ı âliye geldikte...." Başvekâlet Arşivi, Teşrifat
defteri, Nr. 6. » 1130 H . (1718 M.)'de Şeyhülislâm
ismail
Efendi'nin azli üzerine ça
vuşbaşı Ebû B e k i r A ğ a kendisini yerinden kaldırıp Solak çeşmesi (Edirne'de) kurbindeki İskenderiyefeöyü'negötürmüştü (Raşid, e. IV, s. 394). Şeyhülislâm H a y a t i M e h m e d Efendi'nin azli üzerine çavuşbaşı A b d i A ğ a kendisini ma kamından alarak evvelâ yahsma ve oradan da ikamete
memur olduğu JSur-
so'ya sevketmişti (/zzî, 1159 sene).
* Raşid tarihi, c. III, s. 213. ' "Yevm-i merkumda E f e n d i hazretleri
semahatlû
Şeyhülislâm
Dürrî-zâde
Mustafa
azlolunub yalısmda istirahat etmeleri ferman-ı hümâyun
buyrulmağm alesseher Reisülküttab Ö m e r E f e n d i hazretleri varub Efendi-i müşarünileyh hazretlerine gayetü'l-gaye nazikâne ihbar ve sahilhânelerine teşrif buyurmalarmm
ferman-ı hümâyun buynrulduğunu
iş'ar eylediklerinde
Cebe
timly T«rlUUl>, 13
194
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
Fazla yaşlılığı ve hareketsizliği sebebiyle şeyhülislâm M e k k î zâde
Mehmed
E f e n d i ' n i n 1206 H . (1792 M.)'de azh îcap etmiş
ve usulen çavuşbaşının III.
gönderilmesi lâzım
geldiği halde S u l t a n
S e l i m , ihtiyar halinde teessüründen felç gelmesi ihtimalini
düşünerek
Reisülküttab Efendi vasıtasiyle
gönlü
kırılmıyacak
surette infisalinin
tebliğini ve konağından ve yalısından
yerde
tebliğ
oturmasını
ettirmiştir^.
Mâzul
istediği
şeyhülislâmlardan
sürgüne gönderilenler de vardı*. Bir
zaruret halinde
şeyhülislâma Bâb-ı âh'den bir tebligat
îcab eder ve herhangi bir sebeple Reisülküttab gönderilmeyip ça vuşbaşı gitmek îcap ederse şeyhuhslâm bunu haber alıp birden bire azhne zabip olmaması için çavuşbaşmın önü sıra fenerli bir adam giderdi.
Ali (Cibali) Yenikapı iskelesinden kendilerine mahsus olan kayıklarma suvar ve yalmzca sahilhâne-i saadetlerine azimet buyurduklarında mumaileyh Rei sülküttab Efendi doğru semahatlû V e l i y y ü d d i n E f e n d i hazretlerinin hane-i saadetlerine varub davet ve saat neharî üç buçukta iken doğru bâb-ı âsafiye teşrif buyurduklarında istikbal....ve saat beşte devletlû sard-ı âzam hazretleriyle bilmaiyye rikâb-ı müstetâba azimet.. doğru huzur-ı şahaneye teşrif buyruldukta taraf-ı hazret-i cihan-dâriden ibtida devletlb sadr-ı âzam hazretlerine seraser kürk ilbas ve çavuş alkış edib badehu Efendi-i müşarünileyh hazretleri mezun-i bi'l-ifta ve pirâye-bahş-ı mesned-i meşihat-i kübra ve def'a-i saniyeleri olmak üzere kendulerine tevcih ve ihsan-ı hümâyun buyrulmağın beyaz çuhaya kaplı bol yenlü bir sevb samur kürk ilbas ve huzur-i hümâyunda bir miktar tevakkuf buyrulduktan sonra sadr-ı âzam hazretlerinden mukaddemce çıkıb..." (Maliyeden arşive devredilen 29 numaralı Teşrifat defteri, s. 26). 1 Vak'anüvis Edip Efendi tarihi (tkinei kısım, s. 199). ' Tarihlerimizde bir hayli şeyhulislâmm sürgüne gönderUdiği görülüyor. Şeyhülislâm E b e - z â d e A b d u l l a h E f e n d i makamından azlolununca 1126 H . (1717 M.)'de ve Kasım fırtınası esnasmda gemi Ue Trabzon'a sevkedUirken Kara deniz Ereğlisi açıklarmda geminin batmasiyle mağrukan vefat etmişti. Mâzul şeyhülislâmlar haleflerinin istirkabı yüzünden veya sadr-ı âzamm husumetinden dolayı sürgün cezasma uğramışlardır. İstanbul'da oturmasına müsaade edi lenler de ya yaldarmda veya konaklarında oturup yerlerim değiştiremezlerdi. I. A b d ü l h a m i d zamamnda bu tahdid usulü biraz genişletUerek arzu edenlerin kışm konaklarmda ve yazm yahlarmda oturmalarına müsaade olunmuştur. II. M a h m u d Yeniçeri ocağım kaldırdıktan sonra şeyhülislâmların ihtilâttan menedUme usulünü kaldırmış ve serbesti vermiştir {Cevdet tarihi, c. X I I , s. 172; Lütfî tarihi, c. I, s. 144).
MÜFTÜLÜK V E Y A ŞEYHÜLİSLÂMLIK
Bilfül
hizmette
Muhyiddin
bulunan
Mehmed
şeyhuhslâmlara
Efendi'den
itibaren
195
Bostan-zâde arpalık
tahsis
edümişti ^. Mâzul ve mansuh şeybuhslâmların birbirleriyle
görüşmeleri
memnûdu. 954 H . (1547 M.)'de vefat eden Ç i v i - z â d e
Mehmed
E f e n d i ve 1006H.(1597 M.)'de vefat eden B o s t a n - z â d e M e h m e d E f e n d i ve 1066 H . (1654M.)'de Belgrad mollası iken vefat eden esbak Şeyhülislâm Abdürrahim Efendi müstesna olmak üzere X I X , asnn ikinci yansından az sonraya kadar gelen mâzul şeyhülislâm lara başka vazife verilmemiş ve talihi olanlar tekrar şeyhuhslâm olmuşlardır.Sultan A b d ü l a z i z zamanmda ve 1 2 8 5 H . ( 1 8 6 8 M . ) ' d e bu usul kaldırdarak esbak ve sabık şeyhuhslâmlardan A t ı f - z â d e H ü s a m e d d i n ve M e h m e d
Refik
E f e n d i ' l e r mecahs-i âhyeye
memur eddmişlerdir *.
Şeyhülislam dairesi
Şeyhıdislâmlann 1241 H . (1826 M.) senesine ve yeniÇeri ocağmm kaldınidığı
tarihe
kadar müstakd
daireleri yoktu ^. Şeyhuhslâm tâyin edden zatm oturmakta
olduğu
konak
müsait
değdse
münasip
bir
konağa
^ Divân-ı hümâyun rüûs defteri B kısmı, Nr. 277. Kavanin-i Osmanî ve RâbUa-i Asitane isimli mehazmuz da şeyhülislâmlardan ibtida Bostan-zâde'ye arpalık verildiği kaydedilmektedir. Bu suretle mansub şeyhülislâma ilk defa arpalık verilmesi hakkmdaki ferman aynen şöyledir : âlemü'l-ulema'il-mütebahhirin Mevlâna Muhyiddin Mehmed tev ki-i refi-i hümâyun vasd olıcak malûm ola ki bundan akdem müfti iken E b u s s u u d merhumun vazife-i muayyenesi beş yüz akçe olub lâkin hizmet-i fetvada muayyen arpalığı olmayıb ve şimdiye değin müftü olanlara verilegelmiş değil iken senin ilm ve fazi ile ârâste ve fetva hizmetinde mecd ve sâi olduğun ilm-i hümâyunum muhit ve şâmil olmağm mezîd-i inayet-i şahanemden selefte olan müftUerden tercih olunub bilfiil mutasarrıf olduğun vazife üzerine elli bin akçelik arpalık inayet edib büyürdüm ki sâdır olan fermân-ı hümâyunun muci bince zikrolunan arpalığın tedariki için âdem gönderib hükmün ihraç ettiresin." Telhisü'l-beyan fî Kavanin-i Al-i Osman, varak 143. Mehazımız her şeyhulislâmm bunu kabul etmediğini yazıyor. K a r a Ç e l e b i - z â d e A b d ü l a z i z E f e n d i şeyhülislâm iken kendisine tahsis edilen arpalık varidatım almamıştır (Hammer, Ata Bey tercümesi, c. X, s. 180). ŞeyhuUslâm H o c a - z â d e M e s u d Efendi'nin arpalık olarak Foça hasları vardı. 2 Nuhbetü'l-vekayi,
c. II, s. 147.
' Pâdişâhlar Edirne'de bulundukları zaman orada şeyhuUslâm olanlar için bir bina bulunduğu görülüyor. Buna da sebep tâyin edilen şeyhuUslâmm îstabnur
196
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
çıkar ve bunun selâmlık ittihaz
edilen kısmında
şeyhıdislâm
dairesi erkânı bulunup meşihate ait işleri görürdü. Şeyhuhslâmlann çuhadar, telhisci, kethüda ve saire gibi mai yeti adamlanndan başka başlannda fetva emini bulunan ve pek mühim bir daire olan fetva kalemi vardı. Bu dâirede
müsevvid,
müheyyiz, mukabeleci, kâtip, mühürdar ve müvezziler bulunurdu. Fıkıh yani İslâm hukukuna iyiee vukufu olanlardan tâyin eddmesi icap eden/etva emini bu fetva kaleminin başta gelen âmiri idi*; istenilen fetvayı o bulurdu ve bunun maiyyetinde yirmi kadar kâtip bulunup bunlar verilen fetvalan yazarlar ve bu suretle halkm istediği fetvaları verirlerdi. Fetvalar, müteaddit fetva kitaplanndan çıkardarak müsevvidler tarafından kaleme alınıp bunu fetva emini gördükten ve müheyyiz
tarafından
beyaza
çekddikten
sonra
şeyhülislâma
takdim olunurdu. Şeyhuhslâm bunu tetkik edip tahk kırması denilen kendi el yazısiyle bühassa cevap kısmmı imzalardı. Bunu mütaakıp müvezzi isimh memur bu fetvayı mahalhne verirdi. Fetva isteyen kimseden bu hizmet mukabih yedi akçe resim ahmp bu para fetva emini de kalem heyeti arasında * usulü dairedan gelmesi ve azledilince tstanbuVa gitmesi idi. Bundan dolayı muvakkat payitaht olan Edirne'de bir meşihat dairesi vardı. 1130 H. (1718 M.)'de şeyhülis lâm i s m a i l Efendi'mn azliyle yerine A b d u l l a h Efendi'nin tâyini münase betiyle yeni şeyhülislâm "sadr-ı fetva olanlara mahsus olan haneye" götürül müştü (Raşid tarihi, c. IV, s. 394). ^ Fetva eminleri X V I . ve X V I I . asırlarda şeyhulislâmlarm mektupçu ve tezkereci gibi maiyyeti adamlarından olup içlerinde müderrislik ve kaddık için mülâzım olmayan medrese mezunları bile vardı. Meselâ X V I . asır sonlarmda şeyhülislâm Bostan-zâde'nin fetva emini M u s t a f a b. M e h m e d fetva emini iken mülâzım olmuştu {Atâyi, s. 56). Bu tarihlerde fetva emini şeyhulislâmm herhangi bir mesele üzerine verdiği emirle bunu mevcut fetva kitaplarmdan bulurdu. ' X V I I . asırda kaleme ahnan Telhisü'l-b^an fi Kavanin-i Âl-i Osman şöyle diyor (uarofe 143). "Fetvaya müteallik meseleleri müsevvidler yazıb mübeyyizler beyaz eder ve fetva emini görüb imzaya geleni gönderir; imza olduktan sonra mukabeleci görüb müvezzi haftada iki nöbet üçer, dörder yüz fetva tevzi eder ve müsteftideu ahnan yedişer akçe resim müsevvid ve kâtiplerindir. Her kâtib tâyin olunan kadar beyaz edib beşer akçe ahr; ikişeri müsevvidindir. Meşayih-i İslâm kenar müftüleri gibi nukul yazmayıb ancak şairin dediği gibi (olur, olmaz yazar AUahü âlem)."
MÜFTÜLÜK V E Y A ŞEYHÜLİSLAMLIK sinde
taksim
olunurdu; yani
her
fetvadan
197
iki akçesi fetva
emininin ve mütebaki beş akçe de müsevvid,
mübeyyiz,
muka
beleci, kâtip ve mürezzi'indir *. Fetva emini, şer'î meselelerde ihtisas sahibi kudreth zat lardan tâyin olunurdu. Verden fetvanm mesuhyeti şeyhuhslâma aitti.
X V I . asırdan
sonra
şeyhuhslâmlar,
selefleri
zamanmda
bizzat tetkik ederek verdikleri fetvalan kendderi bizzat tetkik etmeyip bu işi fetva eminlerine bıraknuş olduklarmdan o tarih ten
sonra fetva eminlerinin ehemmiyeti artarak bir fetva dai
resi vücuda gelmiş ve Tanzimattan sonra fetvahane tesis oluna rak
dâva ve hüküm
işleri
fukahadan
mürekkep
bir
heyete
bırakılmıştır. Fetva vermek için müracaat eddmesi lâzım gelen fetva kitap ve
mecmaalan fetva dairesinde bulunurdu. X V I . asırda bizzat
fetva
mecmuası kaleme alanlardan M ü e y y e d - z â d e
rahman
Efendi'nin
Sâdi Efendi
ıjjl^l
^»f- Mecmau'l-fetâva,
Abdur
Sadullah
tS^ jU» Fetâvây-ı Sâdiye ve H â m i d E f e n d i ' n i n
4jjuU tjljbi Fetavây-ı Hâmidiye ve E b u s s u u d E f e n d i üe Z e k e r i y a Efendüerin
fetvalan
ve
X V I I . asırda B â l i - z â d e
Mus
t a f a , Y a h y a , A n k a r a ' l ı M e h m e d ve M i n k a r î - z â d e Y a h y a Efendilerin
fetva
Abdürrahim, Seyyid
Ali,
Dürri-zâde gelen
kitaplan
ve
Debbağ-zâde
X V I I I . asırda Mehmed,
Ebû'l-hayr Ahmed, Arif,
Şerif-zâde
şeyhuhslâmlar
Mehmed
veÇatalca'Iı
Yenişehir'li Ali
Ataullah,
fetvalan varsa da sonradan Abdullah
f£j\zü\hyr Behcetü'l-fetâvası üe F e y z u l l a h Feyziye
Menteş-zâde
Paşmakçı-zâde
Efendi'nin
Efendi'nin
Fetâvay-ı
E f e n d i ' n i n fetva kitaplariyle çok
zaman fetva vermişlerdir. Bu hal sonradan gelen şeyhuhslâmlann ümî ve hukukî cihetten bir kısmımn malûmatlannm noksan ol duğunu gösterir*. * Kavanin-i Osmani ve RâbUa-i Âsitâne, e. 41. R i k o (Fransızca tercü mesi), s. 272. Şeyhülislâmın verdiği fetvadan para almadığım, fakat her fetva için maiyyeti efendilerinden suali tertip eden müsevvid beş, fetvayı beyaza çeken, mübeyyiz'e iki ve müftünün mührünü muhafaza eden mûhûrdar'a bir akçe verildiğini yazar ki X V I I . asır ortalandır. ' Tornlon (C. / , s. 40) Ayasofya' kütüphanesinde elli be; dit fetva kitabı olduğunu yazmakta olup bu, mükerrirleriyle beraber dediği miktar dadır. Diğer İstanbul kütüphanelerinde de bir hayli fetva kitabı vardır.
198
OSMANLI D E V L E T İ N İ N i L M l Y E TEŞKİLÂTI
Fetva, hukuk-i umumiye ve hukuk-i hususiye olarak iki türlü verilirdi. Hukuk-i umumiyeye ait fetvaların aimması hükümete aitti; bunlar da harp ilâm, sulh akdi, askeri kanunun tebdih, ıs lahat icrası, gayn müshm tabaanm ısyam, şakavette bulunanlann katilleri ve bir vezirin idamı gibi fetvalardı
Hukuk-i hususi-
yeye dair olan fetvalar, dokuz parmak uzunluğunda ve dört parmak genişhğinde bir kâğıda ince harflerle yazılır ve mukabilinde bir ücret alınırdı * . Şeyhuhslâm dairesinde fetva
eminliğinden başka kethüda,
telhisci, mektupçu gibi mühim memuriyetler de vardı. Bunlardan kethüda, şeyhuhslâmm siyasî ve iktisadî işlerinde ve şeyhuhslâmm nezaretinde bulunan vakıf muamelelerinde şeyhuhslâmm vekih olup onun namma hareket ederdi ^. Telhisci,
şeyhuhslâmm hükümet nezdindeki memuru olup
hukuka, dinî işlere ve kanunlara ait
muamelelerde hükümetle
temas ederdi. Şeyhuhslâmm müderris ve mevah tâyinleri ve diğer hususlar bunun vasıtasiyle ve Reisü'l-küttabm delaletiyle vezir-i
azama arzolunurdu. Daha yukanlarda görüldüğü üzere şeyhulis lâmm arzlan, vezir-i
azama
yazıhp amn vasıtasiyle pâdişâha
arzolunur ve tahriri olarak iradesi alınırdı. Telhiscinin götürdüğü evrak bir yeşil canfes kese içinde olarak Paşakapısı'na yollamr ve yukanda görüldüğü üzere Reisü'l-küttaba verilirdi. Reisü'l-küttab bu evrakı hulâsa olarak kaleme aldık tan sonra vezir-i âzam tarafmdan pâdişâha takdim edilecek takriri de kaleme alarak sadr-ı azama götürür ve sonra bu evrak ile hulâsa aynca bir atlas keseye konularak
pâdişâha takdim olunurdu.
Bunun üzerine pâdişâh sadr-ı âzamm takririni okuyup üzerine muvafakatini havi hatt-ı hümâyununu yazarak iade eder ve icap ederse aynca mütalâasmı da yazardı*. Mektupçu,
şeyhulislâmm divan efendisi veya mühürdan ve
şimdiki ismiyle yazı işleri müdürü idi; meşihatten çıkan buynıldular, tâyin rüûsu ve beratlan, icazetnamelerin yazddığı daire ^ Bn Buretle hSkflmdarm fetva alması
XVIII.
asırdan
itibaren
hfikfimet merkezinin kuvvetli zamanında buna lüzum görülmezdi. » Tomton, e. II, ı. 7, » D'Ohsson, c. IV, t. 509. * D'Ohsson, e. IV, s. 508.
olup
MÜFTÜLÜK V E Y A ŞEYHÜLİSLAMLIK bunun emri altında idi. Şeyhülislâmın mührii de
199 mühürdar'da
bulunurdu. XIX.
asır ortalannda kazaskerlerle
istanbul kadısı
maiy
yetleri de dahil olmak üzere bâb-ı fetva memurlan şunlardı^. Ders vekili, fetva emini, ilâmat mümeyyizi, Rumeli şer'iyatçısı,
şeyhülislâm
mektupçusu,
arzuhalci,
Rumeli kazaskeri tezkirecisi, kassam-ı
kirecisi, Anadolu vekayi kâtibi, İstanbul kadısı müşaviri, şer'iyatçısı,
askerî,
Rumeli vekayi kâtibi, Anadolu kazaskeri tez İstanbul
İstanbul kadısı vekayi kâtibi.
1293 H . (1875 M.)'de ise yalnız meşihat daireleri büyük me murlan şunlardı*: Ders vekili, fetva emini, meşihat mektupçusu ve üç muavini, ilâm
meşihat arzuhalcisi ve iki muavini,
ilâmat-ı şer'iyye mümeyyiz muavini, maaş-ı ilmiyye kâtibi, reisü'lmiisevvidîn.
Bunlann her birinin maiyyetinde yani bu dairelerin
her birinde müteaddit memurlar vardı. Y m e X l X . asır sonlannda 1317 H . ( 1899 M.)'de bâb-ı vâlây-ı fetva
da denilen Şeyhuhslâm kapısında bir meşihat müsteşan,
mektupçu ve mektupçu muavini, evrak müdürü ve iki muavini ve iki mümeyyizi olarak Şeyhuhslâm kısmı maiyyetinden başka fetvahane,
meclis-i
intihab-i hükkâm,
meclis-i
tetkikat-ı
şer'iyye,
eytam daireleri, meclis-i mesalih-i talebe, meclis-i meşayih, meclis-i müellefat heyeti, teftiş-i mesahif-i şerif meclisi, sicill-i ahval şubesi, Rumeh ve Anadolu kazaskerleri ve İstanbul kadılığı dairesi ve saire olarak bir yerde toplanmıştı. 1326 H . (1908 M.) ikinci meşrutiyetin îlâmndan sonraki teş kilâtta ise meşihat müsteşanndan sonra fetva emini ve iki muavini ile diğer iki muavin bir başmüsevvid ve bir müvezzi ve bir cevab-ı şifahî memuru ve yirmi sekiz müsevvidden mürekkeb fetva odası heyeti, ilâmat odası, mechs-i tetkikat-ı şer'iyye, ders vekâleti, talebe işleri dairesi, tetkik-i mesâhif ve müellefat dairesi, meclis-i meşayih, mektubî, emvâl-ı eytam ve beytülmal, memurin, evrak ve sicill-i ahval müdürlükleri, kazaskerhk mahkemesi, İstanbul kadıhğı, kassamlık ve sair kısımlara ayrılmıştı^. ' 1272 hicret senesine ait resmî devlet salnamesi, sene 1272, * 1293 senesine ait resmî devlet salnamesi. * 1317 hicret senesine mahsus salnâme-i Devlet-i Osmaniye ve 1334 H. (1916 M.)'de nefredilen ilmiye salnamesi. Bu ilmiye galuâmeainde (S. 140-152)
200
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
^ ^ fetroları
Şeyhulislâmlann umumî olarak
verdikleri fetvalar,
iki
türlü olurdu.
hususî
ve
Herhangi bir
şahıs şer'î bir husus hakkmda fetva almak isterse fetva emini dairesine müracaat ederek suahni yazar veya beyan eder. Bunım üzerine bu suali fetva emini kâtibi şer'î usıde tatbikan yani sâk usulü üzere tâbirat-ı mahsusa de kaleme alır ve buna (mesele)
adı verihrdi*. Meseleler, dokuz
parmak uzunlu
ğunda ve dört parmak eninde bir kâğıt üzerine küçük harflerle talik kırması yazı üe yazdır. Meselenin az ve çok ehemmiyetine göre verilecek cevap kısaca, vardır veya yoktur, olur veya olmaz, gelir
veya gelmez,
meşrudur
veya
meşru
değildir, caizdir veya
meşihatın bir emiab-ı fifahi m«muru fetvahanede bir fetva emini, iki muavini ve fetva odasmda Istanbnl pâyeli bir reisüV-müsevvidîn, bir müvezzi, yirmi yedi müsevvid ve ilâmat-ı şer'iyye odasmda İstanbul pâyeli bir müdür, sekiz mümeyyiz, bir tahrir-i mesail memuru, dokuz Uâmat-ı şer'iyye mümeyyiz muavini, beş birinci, beş ikinci ve dört üçüncü suuf müsevvid ve meclis-i tetkikat-ı şer'iyyede bir reis, sekiz âza iki mümeyyiz, dört birinci, beş ikinci • e altı üçüncü sınıf kâtip ve ders vekâleti ile meclis-i mesalih-i talebe daire sinde b b reis, ders vekili ve beş aza Ue kalem heyeti ve tetkik-i mesahif ve mûellifat-ı şer'iyye meclisinde bir reis, yedi âza ve bir kâtip ve meclis-i meşayihte bir reis, iki aza ve bir kâtip ve mektubî-i meşihat dairesinde bir mektupçu, bir muavin, bir mümeyyiz, bir mukabeleci, bir müstacele kâtibi, bir mühimme kâtibi, bir şifre memuru Ue kâtipler ve bunlardan başka muhasebat, emval-i eytam ve beytülmal müdüriyeti, memurin, sicU ve evrak müdüriyetleri daireleri olduğu görülüyor. * "Müftünün selâhiyeti icraya cebretmez; mevcut müşkUâtı halleder. Hukuk ve ceza ve idare işlerinde ikna edecek delâU-i subutiye gösterir, verdiği mnkarreratı tahriren bUdirir. Mesele, evvelce tamamen ihata olunur ve kısa bir ifade Ue kâğıt üzerine konulur, bu tahrir sual mahiyetindedir ve bu suale müftü (Evet) veya (Hayır) kelimesiyle cevop verir ve karara (Fetva) derler. Bn tahriri karar altma 'Allah daha iyi bUir'( ^1 ü Aüahü 6letn) ibaresi de Uâve olunur. Bundan anlaşıhyor ki bu karar hatasız İtibar olunmamaktadır" (Riko, Osmanlı tmparatorluğu'nun Hal-i hasır tarihi, Fransızca tercümesi s. 264). Kaza Ue fetva arasmda fark vardır. Kaza hüküm Ue olup fetva ise şer't bir hükmü ihbar ve tebliğdir. Fetva isteyen kimse aldığı fetva Ue amel edip etmemekte serbesttir, kendisine cebredilmez. Kaza ise katidir, verilen hüküm kabulü zaruri ve mecbu ridir. Fetva yalnız ihbardan ibaret olnp kaza ise ihbarla beraber heman infaz edilir. Kadmm verdiği hüküm mutadır ve infazı lâzımdır. Fetvada umumiyet olnp kazada ise hususiyet vardır. Yani bir fetvanm hükmü bütün Müslümanlara şâmU olduğu halde kazanın hükmü ise yalnız mahkûmfin-aleyh Ue mahkûmün-leh hakkmdadır ( Ö m e r N a s u h i E f e n d i , Hnkuk-ı İdâmiye ve Istılohat-ı Fddıiyye, c . I , » . 2 5 8 ) .
MÜFTÜLÜK V E Y A ŞEYHÜLİSLAMLIK
201
caiz değildir gibi suale göre verilir. Bazan da yine fetva kaleminden yazdan ve müftü tarafindan verilen cevap esbâb-ı mûcibeli ve izaldı olurdu. Fetvalarda kuUandan isimler, erkekler için JJJ zeyd, jyf- amr, ^
Bekir, .xJU- Halid,
Zeynep,
j Velid ve kadmlar için xj, Hind, ^LJ
Hatice, f > ^ f '
Ü m m ü Gülsüm,
Rabia
gibi
muhayyel adlar olup yerine göre tslâm, Hıristiyan, ecnebi tüccar ve muharib olanlar için dört türlü kuUandrrdı. Bu dört her birine göre yukanda zikrettiğimiz mıştı. Fetvalann
sınıftan
muhayyel isimler ayrd-
altlarma şeyhıdislâmlann
bizzat imza
atma-
lan lâzımdı. Umumî fetvalar. Pâdişâhın herhangi bir mesele, meselâ harp, sulh ve saire için istediği fetvalardır. Fetvalar, Hanefî imamlanmn kaviUerine göre verihrdi. Mesele yani fetvalarm başhklan X V . , X V I . ve X V I I . asır larda muhtehf şekiUerde olup :
V e " J i > l l . l ^ Jl ^iİA^JI Jh-J
" - i l 61
ifj^^ J*l »IjL j ^4JI«I
jJjJlj ;^ıaj
li ^ 1 "
Yahut " v ' j - J I Jrf- Jl ij-ı+llilı-- ^1—'I Jr- J^l r^^* ( H İ I " Veya » b ^ \ ^JL ÖLc_ll Jlil veyahud "\^x^\ j< ve jJjiJI l w » J I j . " " j f j t » l *J* ,iiL«JI _^ v e
jjjdij ki)
v e Türkçe olarak; (hu mesele beyanında ne buyururlar
vesaire gibi başlıkla
başlarken X V I I I . asnn ikinci
yansın
dan itibaren " Jj>JI *i» minhü't-tevfik" ibaresiyle kısaltılmıştır. Fetvalarm başhklarmdan sonra gelen meseleler yani fetva sualleri : Bu
mesele beyanında
Hanefîye'den
cevap
(bazan bu mesele hususunda)
ne veçhiledir
diye
eimme-i
başlar. X V I . asır son
lanna kadar Müftü yani şeyhuhslâmlar bizzat fetva verirlerken sonralan bu fetvalarm bulunup hazırlanmasım fetva eminlerine bırakmışlardır. Fetvalarm ne suretle verddiğine
dair bir fikir
vermek için aşağıya birkaç numune koyuyorum^. Bu
mesele
hususunda eimme-i hanefiyeden
cevap ne
veçhdedir ki, ^ thniyt
»alnâıneti,
S a d i Efendi'nin
fetvaBi.
t.
360,
X V I . asır
ortalarına
doğru
Sadullah
202
OSMANLI
DEVLETİNİN İLMİYE TEŞKİLÂTI
Üç nefer yayaların beynlerinde müşterek
olan yerden bir
kıt'a yeri mezkûr yayalarm birinden zeyd tapıdaydı abcak âhar şerikler razı olmayıb men'etseler şer'an vermemek ellerinden gelür m ü ? beyan buymiub müsab oluna. Elcevab
Allahü âlem ellerinden gelür Ketebehü'l-fakir Sad S
Bu mesele
beyanmda ne buyururlar ki*.
Zeyd-i yetim baliğ olub vasisinden bî-kusur akçasm ahb kabzettikten sonra vasi-i mezbure "sen nice zaman benim akçemi kullandın ol kullandığın zamanm bana muamelesini vermek ge reksin" dise şer'an sözü mesmû olur mu ? beyan buyrulub müsab olasız Elcevab
Allahü âlem olmaz Ketebehu Abdülkadir S
Bu mesele
beyanmda eimme-i Hanefiyye'den
cevab ne veçhüedir ki*. Zeyd'in zevcesi
Hint ten Zeyd'e
ve kızı Zeyneb'e irs Ue
intikal eden evi kısmet etmeden Zeyd-i mezbûr evin hissesini vakf eylese ve mezbur vakfın sıhhatine Bekir hüküm eylese mezbur vakıf sahih olur m u ? Elcevab
Allahü âbem olmaz Ketebehu Ebussuud el-haktr S
Bu mesele
beyanında cevab ne veçhUedir ki *.
Tâife-i sofiyyûndan nice kimesneler kaidin ve kaimin olduklan halde zikndlah-i taalâ edib sağa ve sola başlarm tahrik etmele rinde hata var nudır? beyan huyunda » Umiye salnamesi, s. 366, 384, 484.
MÜFTÜLÜK V E Y A ŞEYHÜLİSLÂMLIK
203
Elcevab edeb ve vekar üzere ederlerse men' olunmazlar Ketebetu'l-fakir
Ebû'l-meyamin
Mustafa "Suret-i mezburede tâife-i merkume hîn-i tevhidde sağa ve sola başlarm sallamak küfürdür" diyen Zeyd'e ne
lâzım
olur?
beyan buyurulub müsab oluna Elcevab cehlini izhar etmeyib min-bâd bu makula söz söyle memek lâzım olur Ketebehu'l-fakir
Ebû'l-meyamin
Mustafa S Birinci Dünya harbinde verden fetvadan : ve minhü't-tevfik jJjdl*- j Bu mesele beyanmda eimme-i Hanefiyye'den cevab ne veç hiledir ki : İslâmiyet aleyhine tehâcüm-i âda vaki ve miyyenin
gasb ve gareti ve nüfûs-i
esir eddmeleıi
mütehakkik olunca
nefir-i âm suretiyle
Memâhk-i
Islâmiyyenin Pâdişah-ı
cihadı emrettikte
İslâm
IjJ»!*; '"VUJ
tslâ-
sebyi ve hazretleri
jtiUjs-ljjül)
( ^LüLil j ^(>-U âyet-i cehlesi hükm-i münifince kâfife-i müshmin üzerine cihad farz olub genç ve ihtiyar piyade ve süvari olarak bdcümle aktardaki müshminin mâlen ve bedenen cihada müsaraat eylemeleri farz-ı ayn olur m u ? beyan huyunda Elcevab
Allahü âlem olur. Ketebehu'l-fakir deyhi teâla Hayri
b. Avni
W* j
eUÜrgübî *
Şeyholulâııılann Ş®yl*'*l^l*™l''™^ gerek fetva jmjjjj^
dairesinden
çıkan
fetvalannm ve gerek müderris ve mevalinin tâ yinleri için telhislerinin altmda kendi el yazı-
lariyle imzalannm bulunması lâzımdı. Bilhassa fetvalarm cevap kısımlariyle imzanm mutlak surette şeyhıdislâmm el yazısiyle olması şarttı; fakat XY111. asırda bu kaidenin bazan bozulduğu ve imza yerine şeyhıdislâmm zati mührünün basddığı görülüyor ve bu da bir mazeret dolayisiyle ve pâdişâhın müsaadesiyle olu-
204
OSMANLI DEVLETİNİN İ L M İ Y E TEŞKİLÂTI
yor^,
fakat verilen fetvanın
cevap kısmındaki yazınm
şeyhül
islâmın el yazısiyle olması zaruridir. Yenniş olduğu fetvaya imza yerine ilk defa mühür basan 1126 H . (1714 M.)'de şeyhülislâm andan sonra M i r z a - z â d e
Şeyh
Mirza
Mustafa
Mehmed
Mehmed
Efendi
ve İ v a z - z â d e
Mehmed
Kâmil,
Yahya
Tevfik
Efendi'dir;
Efendi,
İbrahim, Efendilerin
Dürri
S a l i h - zâde bazı
fetva
larında mühürleri görülmektedir. Ş e m ' i M o l l a , ilâveh Esmariı'lHadaytk
isimli eserinde ibtida fetvamn imza mahalhni mühür-
leyen zatın 1144 H . (1731 M.)'de şeyhülislâm olan D a m a d - z â d e Ebû'l-hayr da
görüldüğü
Âhmed
E f e n d i olduğunu yazıyorsa da * yukarı
üzere
ondan
evs-^el
mühürleyen
şeyhuhslâm
da vardır. Fetvalann herhangi bir suretle takhd edilmesi ve mührün çahnarak basılması ihtimahne binaen yukanda söylendiği bunun
cevap
kısmmm
şeyhuhslâmm
yazısı
olması
gibi
kaidesine
dikkat edilmiştir. Şeyhulislâııılann K a m i elkabı
Sultan kayda rek
göre
Mehmed'in
kanunnamesindeki
ferman ve resmi muharreratta ge
şeyhuhslâm ve gerek
kazaskerlerin
elkabı
şöyle idi^.
.'4;ui J U î ^ \ ^ \ . . . . ü-^^ öjij' j -iî^>Ji 6* l i ^ ' âlemü'l-ulemai'l-mütebahhirin
efdalü'l-füzelâi'l-müteverriin
bûü'l-fazl
ulûmi'l-enbiya ve'l-mürselin keş-
ve'l-yakin
varisu
şafü'l-müşkülâti'l-hakayık
şeyhuhslâm
enami'l-mü'minin el-müstağni ani't-tavsif
ve'l-müslimin
yen-
müfti'l-
ve'l-yakin m e v l â n a . . .
EdâmuUahü taalâ fezailehu. Feridun Bey Münşeatmda da şeyhuhslâmm elkabı daha mu fassal olarak şöyledir*. ^ Şeyhülislâm D ü r r i - z â d e M e h m e d E f e n d i faastelığmdan dolayı fetvalara imza atamadığmdan I . M a h m n d iyi oluncaya kadar mühür basmaema müsaade etmijtir (Sııbhi tarihi, vareJc 11b; İlmiye salnamesi, 515). * İlaveli Esmârû'l-hadayık, s. 22. * Kanunnâme-i Âl-i Osman, s. 30, * Feridun Bey Münşeatı, e. I, s. 11.
M Ü F T Ü L Ü K V E Y A ŞEYHÜLİSLÂMLIK ^1
Âlemü'l-ulema e'l-izam
esrari't-tenzil
mazharu
baku rif
matlau
efdalü'l-füizelai'l-fiham
dekayıkı't-tefsir
meBabîhi'l-ebadisi'n-nebeviyye tafaviyye
meşnku
metalii'l-envar
gayati'l-fezail
bahrü'I-maani
205
ve't-te'vil
meşariki'l-enveri'l-Mus-
mirkatu medarici'l-esrar
vel-maarif nisabu râyâti'l-fevazü ve'l-yakin
kâşifu
münevverii
el-müeyyed
si-
ve'l-avâ-
bi-teyidi'I-meliki'l-
muîn şeyhülislâm M e v l â n a . . . . Edamullahü fezailehu.
ŞeyhDİİBİâmın Bayezid medrer sesi müderrisliği
H-Bayezid
911 H . (1505 M . ) ' d e
İstanbul'daki
meşhur cami, medrese ve imaretini yaptırdıktan soura
medresesinin
müderrishğini
müftü yani
şeyhuhslâm olanlara şart koymuştu. B u medre senin ilk müderrisi o tarihte müftü olan A l i C e m a l i E f e n d i idi. Vakfiye mucibince müftü olan haftada b i r gün ders okutacaktı. Şeyhuhslâmlarm
işlerinin
çokluğu sebebiyle vakıf
şartmı
yerine getirmek için kendileri tarafmdan ders vekili ismiyle b i r vekil tâyin edilmiş ve bu suretle meşihatin ilgasma kadar ted risata devam olunmuştur^. Şeyhuhslâmlarm Bayezid medresesi müderrishğinden maaşlan olduğu gibi vakfmdan da para ahriardı*. Şeyhulislâııılara dair müteferrik mAlûmat
bayram tebriklerindeki kabul resimlerin^e şeyhuhslâmlar
bol yenh k ü r k giyerlerdi; bu
merasim esnasmda vezir-i âzam ve devlet erkâmmn tebrikleri bittikten sonra sıralarım beklemekte
olan ulemaya haber verilirdi. İhtida şeyhuhslâm Efendi vezirleri selâmlayarak pâdişahm tahtınm bulunduğu tarafa doğru ilerlediği sırada pâdişâh ayağa kalkarak bir iki adım yürüyüp karşüar ve o sırada Divân-ı hümâyun çavuşlan alkış yaparlar. Bunun üzerine şeyhülislâm pâdişâhla musafaha (el sıkmak) ederek hiikümdann elini ve omnzunu öper ve bu müddet zarfinda hükümdar ayakta 1 ŞeyhtıUBİâmlarm uhdesindeki vazifelerden birisi de medrese talebe lerinin derslerini teftiş etmekti. Fakat işlerinin çokluğu sebebiyle bunu da ders vekilleri yapardı. Ders vekilleri medrese imtihanlarma da nezaret ederlerdL Pâdişâh huzurunda okutulan huzur derslerinde ilk ganâ bunlar ders okututlardı, Ders vekilleri fazi ve kemal sahibi müderrislerin kıdemlilerinden olurdu. ' Arpalık maddesi, İbnülemin Mahmud Kemal (Türk Tarih Eneümeai Mecmuası, sen» 16, s, 281).
206
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E
TEŞKİLÂTI
durur ve şeyhıdislâm kısa bir duadan sonra etek öperek arka arka geri çekihp sol tarafta müteferrika ağalarm bulunduklan taraftan avdet ederdi*. XVI.
asır sonlanna doğru I I I . M u r a d zamanmdan îtibaren
kışhk ve yazlık olmak üzere şeyhülislâmlara dan
hil'at
gönderilir
hükümdara
ve
onlar da
teşekkürlerini
buna
arzederlerdi*.
Pâdişâh
karşı Bu
tarafm
saraya
usulün
gidip
sonralan
devam ettiğine dair bir kayıt göremedim. Şeyhülislâmların, kanun
üzere
meşihat
verdikleri
makamma
teşriflerinden
dolayı
mülâzemete te;ri/ de denihrdi. Şeyhul
islâmlann teşrifi on altı mülâzemetti'. XVI. gittikçe
asrm sonu ile X V I I . asırdan îtibaren hükümdarın arzusu
berce sefere giderlerdi*.
de
Pâdişâh
bazı
pâdişâhlar sefere
şeyhuhslâmlar da
nerede
bulunursa
bera
şeyhuhslâm
Ue kazaskerler de orada bulunurlardı. Seferlerde şeyhuhslâmlarm çadırlarmın önüne vezirler gibi üç ve kazaskerlerin de
beyler-
beyder gibi iki tuğ dikilirdi. Ramazanm şeyhuhslâm,
yirmi altmcı
fetva
emini
günü
vasıtasiyle
akşamı yani
Kadir
gecesi
sadr-ı âzami iftara
davet
^ X V I I . asırda ve I. A h m e d zamamnda yazdan j^.->^J^^ Zübdetü'ttevarik'de şeyhulislâmm kendisine ayağa kalkan Pâdişahm elini ve omuzlarmı öptüğü yazdarak şöyle deniliyor: "01 şâh, hazret-i mevleviye kıyam ve gelib takbil-i dest ve ceyh edince medd-i kıyam ettikten sonra.." Veliyeddin Efendi kitapları, Nr. 2428, varak 312 - 122). N i m e t i E f e n d i 1062 H . (1561 M.) tarihli kanundan naklen şöyle diyor: Şeyhülislâm "Pâdişah-ı rûy-i zemin hazret lerinin taraf-ı hümâyunlarma teveccüh ettiklerinde Pâdişâh hazretleri ayak üzerine kalkıp, bir iki, kademe istikbal ederler, çavuşlar aUaş ederler; bâde'l-mnsafaha sol canibden dâmen-i hümayunlarm bûs edib gider.." s. 68; Teşrifat defteri, Nr. 29, varak 6; D'Ohsson, c. IV, s. 558 de şeyhulislâmm pâdişahm göğsü üzerinden elbisesini öptüğünü ve T o r n t o n ise (C. I, s. 358) sol omuzu üzerinden öptüğünü yazarlar. Yukarıda numara ve sahifesini koyduğumuz Teşrifat detferinde ise şeyhuUslâm (giribân bûs ve dua edib) kaydmdan X V I I I . asrm ikinci yarısmda da Pâdişahm elbisesinin omuz veya yakasmdan öptüğü görülüyor. ' A t â y î , s. 3 2 3 ; S e l â n i k î , basılmamış nüsha, varak 108. ' RumeU kazaskeri tâyininde sekiz, Anadolu kazaskeri üe naldhüleşraf altışar mülâzım verirlerdi. ŞeyhuUslâm Y a h y a E f e n d i , IV. M u r a d ' m Revan ve fio^dat sefer lerinde ve M i n k a r i - z â d e Y a h y a E f e n d i Ue Ç a t a l c a l ı A l i E f e n d i IV. M e h m e d'in Lehistan seferlerinde Pâdişâh maiyyetinde bulunmuşlardır.
MÜFTÜLÜK VEYA ŞEYHÜLİSLÂMLIK
207
eder ve ertesi günü de önünde danişmendler yakalı ve üskûflu çuhadar ve altı da astarlı çuhadar ile birhkte başında örf denilen resmî kavuğu ve arkasında ferve-i beyza de sadr-ı âzamm ziya retini iade ederdi. Sadr-ı âzamm Şeyhuhslâmı ziyarete gitmesi ve ertesi günü ziyaretin Şeyhuhslâm tarafmdan iadesi aynı zamanda yaklaşmış olan Ramazan bayramı tebriki idi. Ramazamn on beşinci günü ReisiUküttab vasıtasiyle yapdan
davet
üzerine şeyhuhslâm Bâb-ı âli'ye gelir ve birhkte
Ayasofya
camü'nde öğle namazı kdarlar ve sonra baltacdar kethüdası vası tasiyle vuku bulan
davet
üzerine saraya gidihp bizzat Pâdişâh
tarafmdan bohçası açdan Hırka-i merasimde İstanbul
şerifi
ziyaret ederlerdi; bu
kadısına kadar olan ilmiye ricahyle mâzul
kazaskerler ve mâzul İstanbul kaddan, vezirler ve sair teşrifata dahd olanlar bulunurlardı. Osmanlı
donanmasmm
Haliç'ten
gehnce Reisülküttab Efendi vasıtasiyle
denize
davet
çıkmak
zamam
edden Şeyhuhslâm
Yalı köşkû'ne gehr ve Pâdişâh huzuriyle burada teşyi merasiminde bulunurdu. Denize kalyon indirildiği zaman ve
şehzade ve
sultan
doğumlan münasebetiyle yapdan tebriklerde sultanlarm nişan ve nikâh
merasiminde
şeyhuhslâmlar
nikâhım kıyarlardı. Pâdişâh ve
da
bulunurlar ve
şehzade
sultanm
vefatlannda da bunlann
cenaze namazlanm şeyhülislâmlar kddınriardı *. Yalmz
şeyhülislâmlar
de
kazaskerlerin
icabında
arabaya
binmek imtiyazlan olup şeyhuhslâmm arabası yeşü ve kazasker lerin ise kırmızı çuha kaph idi*. Şeyhuhslâmlar resmi davetlerde kendisinden
başka
kazaskerlerle
başlanna
mevahye
örf denden
mahsus
kavuk
ve ve
arkalarma beyaz çuha kaph üst kürkleriyle (ferve-i beyza), yaza mahsus beyaz sof ferace giyerler, saçakh ve müzeyyen ata biner lerdi; sonralan arabaya binmeleri de âdet oldu. Şeyhuhslâm dairesinde meşihat müsteşarı üe ders vekihnin emirlerini icap edenlere tebhğ etmek üzere kavuklu denüen bir tebhğ memuru bulunurdu'. * Başvekâlet arşivi Maliyeden devredilen defterlerden, 29 nutnaralı TeşrifaX defteri * D'Ohsson, c. IV, s. m (1792'de basılmış nüsha). ' Osmanlı saltauatmm ve megUıatm ilgası esnasmda en son Şeyhülislâm Kavuklu'ea merhum Giresunlu O s m a n E f e n d i idi.
208
OSMANLI DEVLETİNİN İ L M İ Y E TEŞKİLATI Şeyhulislâm oğullan
daha küçük
yaşta iken
X V I . asırda
Hâriç müderrisi ve daha sonra Dâhil müderrisi itibar edüerek kendilerine müderrislik rüûsu verihrdi^.
Daha
medreselerinin en mümtazı olan Mûsila-i
sahn müderrisi olanlar
sonralan
Dâhil
da vardı *. Şeyhuhslâm
nezaretinde
olan
vakıflar
onlar
tarafmdan
tâyin edilmiş olan müfettişler tarafından teftiş olunurdu^. Bu nezaret X V I I . asırda kısa bir müddet bunlardan aimmış ise de sonradan
yine
müsaade
edilmiştir*.
Şeyhuhslâm
nezaretinde
olan vakıflar 1250 H . (1834 M.)'de Haremeyn Evkafı nezaretine ilhak olunarak bunun mukabelesinde şeyhühslâma mansure hazine.si'nden senede beş bin kuruş tahsis olunmuştur". Müderris, mevah, kazasker ve sabık ve esbak şeyhuhslâm larm
bir
mahalle
sürgün edilmeleri
veya af olunmalan yeni
şeyhu'l-islâmm arz etmesiyle olurdu. Bâb-ı Meşihat veya Bfih-ı
^^^^ ^ * ^^^^^ tarihine kadar şeyhülislâm tâyin edilenlerin oturduklan konak müsait ise onun
Vâlây-ı Fetva
selâmlık kısmmda ve eğer müsait değilse kira ile tuttuklan
konakta
iş
görürlerdi.
Sultan
M a h m u d bu tarihte Yeniçeri Ocağım kaldırdıktan sonra zam
II
Sadra
Paşa, yeniçeri ağalanna mahsus Süleymaniye Camii yakı
nmdaki muvafık üzerine
Âğa Kapışım, Âsâkir-i Mansure Seraskerine görmiyerek eski
tahsisini
saraym seraskere tahsisini arzetmesi
Sultan
M a h m u d bu teklifi pek müsait karşılamış ve
kendi düşüncesi
olarak Âğa Kapuı'nm şeyhuhslâmlarm daimi
ikametlerine mahsus fetvahane ittihazım müuasip görerek bunu 1 Kûnhü'l-ahhar, banlmamış ikinci eih V, s. 33; Raşid, e. II, «. 361. < Raşid tarihi, e. II, s. 261. s Şeyhülislâm vezir-i âzam ve kızlar ağasmm nezaretleri altmdaki vakıf ları teftiş etmek üzere üçü tstanbuTda, ikisi Edirne ve Bursa'da olmak üzere beş müfettiş vardı. Bunlar kendilerine ait dâvaları dinleyip hüküm verir lerdi. İçlerinden işi en çok olan kızlar ağasınm nezareti altmdaki haremeyn müfettişliği idi. Bu üç müfettişin tâyini şeyhuUslâma aitti. Haremeyn müfettişi, sarayda vefat eden kadınlara ait veraset işlerine de bakar ve hüküm verirdi. Diğer şehir ve kasabalardaki evkaf dâvalarına o mahallin kaddan bakarlardı. * Naima tarihi, e. VI, s. 64. "Sen ki şeyhülislâmım efendisin eğer selâtin ve eğer gayn âmme Evkaf Nezaretin sana tevcih ve re'yine tefviz olunmuştur". ' Başvekâlet arşivi haU'i hümâyun veaikalan, Nr. 26845.
MÜFTÜLÜK V E Y A ŞEYHÜLİSLÂMLIK
bir hatt-ı hümâyunla
sadr-ı
azama
209
bildirmişi ve meşihatm il
gasma kadar burada kalan meşihat dairesi halk arasmda Şeyhül islâm Kapısı
diye meşhur olmuştur.
1252 H . (1836 M.) tarihine kadar burada yalnız şeyhülislâm larla maiyyeti olan fetva heyeti bulunurlarken bu tarihte binanm pek müsait olmasma mebni kendi konaklarmda iş gören Kazas kerlerle İstanbul
kadısı da buraya nakledilmek suretiyle
şer'i
daireler bir araya toplanmış ve halk seyyar bir halde iş takibinden kurtulmuşlardır *.
Pâye-i Fetva
Osmanlı tarihinde paye-i
fetva
denilen
Şeyhuhs
lâmhk payesi iki kişiye verilmiştir. Malûm olduğu üzere fiilen şeyhülislâm olmayıp o makama namzet olmak üzere verilmiş
olan
bu paye iptida
XVII.
asır ortasmda yani 1059
i Sadr-ıâzam Selim M e h m e d P a g a , Pâdijaha takdim ettiği bir takririnde eski Saray'ın (gimdiki Üniversite binası) Serasker Kapısı ve Ağa Kapısı'nm Şeyhülislâmlara tahsisini arzetmesi üzerine S u l t a n M a h m u d : "Buna hiçbir diyeceği yok. Tıpkı takririnde beyan olunduğu veçhile tensib eylediğin üzere icra olunsun. Sarây-ı mezkûrde cevâri ve harem ağalan ve sair hademe mevcud olmakla heman onları bugün Saray-ı cedide nakletmelerini şimdiden iktiza edenlere tenbih ederim; kaldı ki Yeniçeri namı mahv ve ilga ve asâkir-i mansure-i Muhammediyye unvam yadolunduğu gibi Ağa Kapısı lâfzınm dahi lisan-ı nâstan ilgası ve hem bu madde mutlaka şeriat-ı mutahhaneye can û gönülden yapışdmasiyle hasd olub İnşaUahü tealâ geriat-ı garramn mütemadiyen icrasma tefeül Ue Ağa Kapısı namı külliyyen söylenmemiye vesUe olmak için bâdezin (Fetv
TefUUlı. 14
210
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
H . (1649 M.)'de Rumeli kazaskeri bulunan mıya haris olan K a r a Ç e l e b i - z â d e
ve şeyhülislâm ol-
 b d ü l a z i z Efendi'ye
verilmiştir. Bundan sonra X V I I I . asır başlannda bıdunan
II. M u s t a f a ' n m
hocası
Erzurum'lu
şeyhuhslâm
Seyyid
Fey
z u l l a h E f e n d i kendisinden sonra o makamı oğlu S e y y i d F e t hullah
Efendi'ye
verdirmek üzere ona da fetva payesi ver-
dirmiştir. 1059 H . (1649 M.)'de vezir-i âzam P a ş a ' n m şeyhuhslâm B a h a î Rumeh
kazaskeri
Âbdülaziz
bulunup
Efendi,
bulunan K a r a
Murad
E f e n d i de arası açıktı; o sırada ihtirasla
Şeyhıdislâmlığı
şeyhuhslâm B a h a i
bekhyen
Efendi'nin eh bay
raklı aleyhtarlanndan idi. Sadr-ı âzamin, şeyhuhslâma gücenik olduğunu büen K a r a
Çelebi-zâde,
M u r a d Paşa'yı, B a h a i
E f e n d i aleyhine tahrik etti; fakat B a h a i E f e n d i'nin bu makama tâyini henüz iki ay kadar olduğundan, sadr-ı âzam bu kadar kısa bir
zamanda
şeyhuhslâm
değiştirilmesini
doğru
bulmamıştı.
K a r a Ç e l e b i - z â d e bu esnada j l j ; M İ 4 - i j j Ravzatü'l-ebrar adım vermiş olduğu meşhur tarihini tamamlıyarak onu sadr-ı âzam vasıtasiyle
takdim
ederken bu eserine
mükâfat olarak
şeyhuhslâm payesi almak istedi. K a r a M u r a d P a ş a , o tarihe kadar emsalh olmıyan böyle bir teklifi garip bularak : — Efendi bu husus bir nekre (gidünç) maslahattır. Biz etmezüz (arzetmeyiz), nihayet mâni olmıyahm, var hatt-ı hümâ yun de al" dedikten sonra Valide S u l t a n , Ağası H a d ı m H ü s e y i n A ğ a ' y a , Â b d ü l a z i z Efendi'nin isteğine mâni olmaması için haber gönderdi ve K a r a Ç e l e b i - z â d e bu suretle tarihim pâdişâha takdim ile şeyhıdislâm payesine nail oldu (1059 Recep =
1649 Temmuz) *. Bu suretle pâye-i fetva yani şeyhülislâm payesi alan Kara
Çelebi-zâde Rumeh kazaskeri bulunması dolayisiyle Divan-ı hümâ yun içtimamdan sonra arza girişlerde şeyhıdislâmhk payesi sebe biyle vezirlere takaddüm etmek istediyse de -çünkü kazaskerler teşrifatta vezirlerden sonra gehrlerdi-vezirlerden K e n a n
Paşa
kendisini omuzlayıp : " — Efendi müftü isen önde otur ve kazasker isen muayyen makammda dur" diye hakaret etmek suretiyle itip diğer vezirler ^ Naima tarihi, e. II, s. 444.
M Ü F T Ü L Ü K V E Y A ŞEYHÜLİSLÂMLIK
211
de aym suretle yaparak geriye kazaskerlerin sırasma
atmış
lardır*. I I . Mustafa'nm hocası ve şeyhuhslâmı S e y y i d
Feyzullah
E f e n d i ise en yüksek müderrishklerle kaddıklan kendi evlât, akraba ve mensuplanna tahsis ettiğine kanaat
etmiyerek ken
disinden sonra şeyhuhslâmhğı büyük oğlu olup Rumeh kazas keri payesiyle Anadolu Kazaskerhğinden mâzul nakibü'l-eşraf bulunan S e y y i d
Fethullah
Efendi'ye
şeyhuhslâm
payesi
verilmesini bir telhis de pâdişâhtan rica etmişti. Bunun üzerine ricası kabul olunarak (23 Şubat 1702)'de S e y y i d
25
Ramazan 1113
F e t h u l l a h E f e n d i ' y e de Meşihat
payesi ve beratı verilmiş ve pâdişâh huzurunda ferve-i beyza dirilmiştir*.
Bu
tarihte
Seyyid
Fethullah
giy
E f e n d i yirmi
beş üe otuz yaş arasmda bulunuyordu. İlk fetva
payesi almış olan K a r a
Çelebi-zâde
Âbdül
a z i z E f e n d i 1061 H . (1651 M.) senesinde şeyhülislâm oldu ise de Seyyid Fethullah gelen Edirne
E f e n d i bu makamı elde edemiyerek vukua
vak'ası
esnasmda
babasiyle beraber katledilmiş
lerdir. Bunlardan başka şeyhuhslâm payesi alan yoktur. Harar mnrafuuı
•J^-'^ Sadreyn de denüen
Anadolu ve
Rumeh
kazaskerleriyle tstanbul, Eyüp, Galata ve Üsküdar kaddan
veya
taşradaki
kaddar
huzurlariyle
görülmüş olan bir dâvayı iki taraftan birisi kabul etmez ise o dâva sadr-ı âzam huzuriyle ve istinafen göridür ve buna Huzur muha kemesi veya Huzur murafaası denilirdi. Huzur murafaası haftada iki defa cuma ve çarşamba günleri yapılırdı. Kanun üzere cuma
günleri
kazaskerler ve çarşamba
günleri İstanbul, Eyüp, Galata ve Üsküdar kaddan Paşa Kapısı'na gelerek vezir-i âzamm riyaseti altmda olarak murafaa dâvalarım tetkik
üe hüküm verirlerdi'. Bu kanun 1250 H . (1834 M.) senesine
* Naima tarihi, e. IV, t. 446; Naima'nm Edime vakası tarihçesi, s. 8. * Zübdetü'l-vekayi (Defterdar Mehmed Paşa), varak 418; Rofid tarihi, c. II, s. 526. ' Bu dâvalar. Divanın haftada dört gün devam ettiği mmanlar Divan-ı Hümâyunda ve kümen de Vezir-i âzamm İkindi Divanmda gflrülfirdfl. Divam akdi işi muharebeler dolayisiyle X V I I . amr sonlanndan itibaren terkedilince büs bütün işler Bâb-ı âU'ye intOcal etmişti. Cuma günleri sadr-ı âzamm riyasetinde
212
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
kadar bıiyle devam etti. B u tarihte cuma günleri, münaBebetiyle
perşembe ve pazartesi Sultan
cuma namazı
murafaa vakti pek dar olduğundan
murafaamn
günleri olmasma karar verildi*.
I I . M a h m u d zamanmda ve 1254 H . (1838 M.)'de
Sadaret adı Başvekâlet'e ve Sadr-ı âzam unvanı da Başvekil'e çevrihp Dahihye Nezareti işleri de Başvekâlete bağlanması üzerine Başvekilin vazifesi çoğalmıştı. Bundan dolayı o sırada bulunan K o c a
Rauf
Başvekü
P a ş a , bundan sonra huzur murafaasmm
alâkasma mebni şeyhuhslâm huzuriyle yapdmasmı muvafık görüp arzettiğinden mütalâası kabul olunmuştur; fakat bu huzur mura faası dâvalarının çoğunun
müstemin denüen ecnebi tüccarlar ile
yapümasma mebni bu gibi nizamî dâvalarda Deâvi nazırının haf tada iki gün şeyhuhslâm
huzuriyle
yapılacak
dâvalarda
hazır
bulunması takarrür etmiştir*. akdtedflen huzur mürafaalartn'nda Rnmeli ve Anadolu Kazaskerleri ve çarşamba günleri de tstanbul, Eyüp, Galata ve Üsküdar kaddarı bulunurlardı. Dâvaları bizzat Sadr-ı âzam diıder ve hüküm verirdi, iktiza ederse bazı dâvaları RumeU kazaskerine ve Çarşamba divanmda da lüzum hasd olursa kaddara dinletirdi (Tevkii Abdurrahman Paşa kanunnâmeleri) Millî Tetebbular Mecmuası, Nr. 3,3. 501-503). I. A b d ü l h a m i d zamamnda ve Şahin A l i P a ş a sadaretin'de Kon ya'da mevlevi şeyhi olmak istiyen Çelebilerin dâvaları nihayet huzur murafaasma kadar gelmiş ve Sadr-ı âzam bu dâvayı şöyle haUetmiştir : Sadr-ı âzam ihtida Şeyh olmak istiyen mesnevihan Ue Karaman şeyhini murafaa etmiş. Sadr-ı âzam mesnevihan'a : " — Sen mal-i kesîre maliksin ve cerrar tabiatUsin sen olmazsm" ve Kara man şeyhine de : " — Sen zaleme gnruhundansm ve nli'l-emre itaat etmiyenlerdensin olmaz sm" dedikten sonra geride duranlar kimlerdir diye sormuş, "erkek evlâttan dır" demeleri üzere : " — Kel İ s m a i l Çelebi oğlu Ş e y h E l h a c M e h m e d Efendi sen müstehiksm diye ferace giydirib şeyhliğe tâyin etmiştir. Bunlar Arz Odasmdan çıktıktan sonra mesnevihan taraftarı olanlar, münasebetsiz sözler sarfetmeleri üzerine bunu haber alan Şahin A l i Paşa mesnevihan'ı avenesiyle birlikte Manisa'ya sürgün etmiştir" (Türk Tarih Encümeninden Türk Tarih Kurumu'na devredilen yazmalardan 58 numaralı mecmua). 1 Lütfi Tarihi, e. IV, a. 168. * Arz Odası murafaasının feyhulislâmm riyasetinde yapılmasına dair B a ş v e k i l R a u f P a ş a tarafmdan Mabeyn Başkâtipliğine yazdan tezkire Bureti : "Scniyyü'l-himemâ kerimü'ş-şiyemfl
efendim hazretleri
M Ü F T Ü L Ü K V E Y A ŞEYHÜLİSLÂMLIK
213
Murafaa dâvalan aynca Rumeli ve Anadolu Kazaskerlikleri dairelerinde de görüldü. Bunlardan Rumeli Kazaskerliğine
ait
murafaalann Anadolu Kazaskerliğine nazaran çokluğu sebebiyle Rumeli kazaskerine yardımcı olmak üzere
kazaskerlerin
fakih
olanlanndan bir müsteşar tâyini münasip görülerek bu mevkiye ebhyeti
malûm
olan S e r e z l i - z â d e
Tabir
Efendi
müsteşar
tâyin edilmiştir i. Şeyhuhslâm Kapısında yapdan bu murafaa usıdü 1279 H . (1864 M.) 'de Mecelle Cemiyeti'nin teşkih ve bir nizâmnâme kaleme aimması üzerine dâvalara bidayeten veya istinâfen nizami mah kemelerin bakması takarrür ettiğinden huzur murafaalanna lüzum Malûm-ı sâınilerî buyurulduğu üzere Başvekâlet memuriyet-i cedidesiyle Umur-i Dâhiliye Nezareti birleşmek hasebiyle Arz Odası murafaasmm dahi bir âhar tarafa ihalesi icab-ı maslahattan gibi hatıra gelmiş ve bu cihetle o makule deâvi-i şer'iyyenin asd me'haz ve mercii olan zat-ı vâlây-ı fetva-penâhî huzurunda rü'yet ve terafû olunması münasib görünmüş olduğundan bâdezin Arz Odasmda görülecek dâvalar huzur-i Şeyhulislâmîde görülmek üzere divan-ı deâvi Nazırı Saadetlû Efendi bendeleri tarafmdan havale olunub tahsilat maddesi dahi yine Nâzır-ı mumaileyh tarafmdan rü'yet olunmak ve sadreyn-i muhteremeyn huzurlarmda ve sair mehakimde rü'yeti iktiza eden deâvi-i şer'iyyenin kezalik tahsilatı hususi Nâzrr-ı mumaileyh canibinde kalarak umûr-i murafaalarımn îcabeden mehakime havalesi dahi kemakân icra kdınmak ve fakat Arz Odasmda görülen dâvalarm ekserisi müsteminâna müteallik madde ler olarak ve hademe-i şeriatm anlara dair usul ve nizamata lâyıkiyle ma lûmatları olmıyarak bu vechUe emr-i murakabenin yalmz ahkâma brrakdması uyamıyacağmdan ve mukaddem bd misillû dâvalarm Ârz Odasmda rü'yeti bu kaziyyeye mebni olarak Nâzır-ı mumaileyh dahi bütün bütün o makule ni zami dâvaların memun olduğundan haftada iki gün huzur-i hazret-i mfişarünileyhde rü'yet olunacak murafaalarda bulunmak ve îcabma göre re'y ve marifeti munzam olmak suretiyle bir hüsn-i usule rabtı ve ol veclule arz odası murafaalarımn ayniyle taraf-ı fetva-penâhiye nakli hususu muvafık-ı İrade-i seniyye-i hazret-i şehriyâri buyurulur ise iş'an menut-ı himmet-i behiyeleridir efendim". (Başvekâlet Arşivi vesikaları sandık 92; Lütfi tarihi, c. V . s. 14). Başvekilin bu tezkiresi, Mabeyn Başkâtibi taradmdan pâdişâha arzolunmuş ve Arz Odası murafaasmm Bâb-ı âli'den Şeyhülislâm Kapısına nakline müsaade edilmiş ve bundan başka Deâvi Nazırlarmm eski usul üzere almakta olduğu resim kaldırdarak kendisine maaş verilmesine irade çıkmıştır (Aym scncak, trade-i Seniyye numarası 28), ^ Lütfi tarihi, e. VIII, s. 128. Bundan başka İstanbul Kaddığı Müsteşarhğma da müderrislerden Arzuhalci H a s a n R e f e t E f e n d i tâyin olunmuştur.
214
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
kalmamıştı; fakat şeyhulislâmhğı
şeyhülislâm
Bodrumt
Ömer
Efendi'nin
zamanmda (1889-1891) Mecelle Cemiyeti lağvolu
narak Huzur Mahkemeleri tekrar meydana çıkmış ise de onun azhni mütaakıp ^ tekrar kaldırünuş ve işleri nizamî mahkemelere verilmiştir. Şeyhuhslâmm emini,
riyasetindeki
huzur mahkemelerinde
Rumeh ve Anadolu kazaskerleri,
Fetva
İstanbul kadısı. Evkaf
müfettişi, Reisü'l-müsevvidîn denilen Fetvahane müsevvidi hazır bulunurlardı. Dâva evvelce hangi mahkemede görülmüş ise veya hangi bir hâkimin kazası dahilinde ise o kadı iki tarafı isticvap ederdi. Bu isticvap ve müzakereye
murafaada mev«iut olanlar
iştirak ile mütalâalarım söylerlerdi. Netice
ne
suretle
karara
bağlanırsa muhakemeyi idare eden hâkim o neticeyi dâvacdara söylerdi.
* B o d r u m t Ö m e r E f e n d i zamamnda muvakkat bir zaman için ihya edilen bu mtırafaa meclisinde bir ara rü'yet edilen Maksudiye Hanı dâvası münasebetiyle II. A b d ü l h a m i d ' e verilen bir jurnalde "bu dâvadan mak sat. S u l t a n Murad'ı tekrar hükümdar yapmaktır. Maksudiye Hanmdan kastedilen S u l t a n Murad'dır" denilmesi üzerine hem Sadr-ı âzam K â m i l Paga hem de Ömer E f e n d i azledilmiglerdir.
ON
BEŞİNCİ
BÖLÜM
HUZUR DERSLERİ Osmanlı pâdişâhları tarfından zaman
zaman saraya
edden veya saray hocalanndan olan ulemadan bazdan
davet
pâdişâh
huzuriyle Kur'an-ı Kerim'den bir âyetin veya bir hadisin tefsiriyle bu hususta yapdan ümî mütalâayı dinhyerek istifade ederlerdi. Bu, Kur'an ve hadîs tefsiri dersinin günü muayyen olmayıp pâ dişâhın arzusuna bağlı idi. Huzur derslerinin hangi tarihte ihdas edddiğini sarih olarak bilmiyoruz. A t a B e y Enderun tarihi'nde bunu O s m a n G a z i ' y e kadar çıkarmaktadır ki* tabiî
hiçbir esasa dayanmamaktadır.
Hiç şüphesiz Osmanh hükümdarlarmın ara-sıra dinî mev'izelerle, Buharî-i
şerif
sır kâtipleri
kıraatlerinde
tarafından
bulunduklan tarihen
tutulan
ve
sarayda
ruznâmelerde * malûm ise
de
X V I I I . asır ortalanna kadar huzur dersleri ismiyle bir kaide ve kanun tahtında
Ramazana mahsus ders takriri görülmemiştir.
Bazen huzur-ı hümâyunda okunan ders yukanda kaydet tiğimiz gibi Ramazan ayından başka aylarda da yapdmakta idi. Fakat bu dersler mukarrir ve muhataplarla münazarah olmadı ğmdan dolayı sonra tesbit edden kanun üzere bunlara Dersi
dendemez. Çünkü
Huzur
pâdişâh arzu ettiği zaman ulemadan
bir zat Kur'andan bir âyeti tefsir eder ve buna karşı münazara yapılmayıp Haziran
sade
dinlenirdi.
Meselâ 12 Muharrem
1669) 'de I V . M e h m e d
Şeyhuhslâm
Minkari-zâde
akşamdan
Yahya
1080 (12
yatsıya
Efendi'ye
kadar
huzurunda
ders takrir ettirip dinlemişti. Yine aym hükümdar, hususi mechslerinde de müverrih A b d i
A ğ a ' y a (Meşhur Tevkii
Abdur
rahman Paşa) tefsir okutup dinlerdi'. Bundan dolayı herhangi bir âhmin pâdişâhın emriyle huzurundaki tefsir dersiyle Ramazan 1 Enderun tarihi, c. I, 3. 212. ' I I I . O s m a n ve I I I . Mustafa'ya ait pftdişahm gnnlfik hayatma dair olon defterler, Topkapı Sarayı Arşivi, Nr. 12358, 12359.
' Abdi Paşa
Vekayinâmesi
(Umumî
kütüphane Nüshan),
varak 135.
216
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
ayına mahsus kanunla okutulan huzur derslerini ayırmak icahetmektedir. Sultan
III. Mustafa
huzur dersleri demlen ve
1172 H . (1759 M.) 'de bir kanunla Ramazamn birinden onuncu
gününe
kadar devam eden bir ders ihdas etmiştir*. Enderun tarihine göre Ramazamn onuncu günü olan ders saraym kütüphane hocasının riyasetinde mukarrir olan zatlardan mürekkep bir mechs daha aktolunarak yine tefsirden ilmî mubaheseler yapıhrmış*. * Vasıf Tarihi, c. I, a. 157. "Şehriyar-ı bî-müdani bazretlerinin ilm-i şerife rağbetleri vareste-i izah olduğuna binâen Ramazan-ı şertifte huzur-i hümâyunlarmda tefsir-i kadiden (Kadı Beyzavi) bir kaç âyet kıraat ve bir mukarrire ve beş nefer tolib (muhatah) suretinde ulemayı cemiyyet ile ifaze-i feyz ve bereket eylemeleri irade buynrulup..." ve Enderun Tarihi, c. I, a. 212. Mukarrir ve muhataplarla yapdan Kur'an tefsirinin III. Mustafa'nın kanunundan evvel 1136 Ramazamndan itibaren Vezir-i âzam N e v ş e h i r l i D a m a d İ b r a h i m , Paşa'nm yaptırmış ve devam ettirmiş olduğu görülüyor". Çelebi-zâde Aaım e. VI, a. 131, 259, 370,462, 557. Ondan evvel bu tarzda bir derse tesadüf edUmemektedir. Şu halde şehzâdeUği zamamnda III. Mustafa'nm, babası III. A h m e d l e beraber bu derslerde bulunmuş olmasmdan ilham aldığı pek muhtemeldir. Merhum H a l i d Z i y a U ş a k l ı g i l (Saray ve Öteai Son Hâtıralar) isimU eserinde (C. / / , a. 139) huzur derslerinin yüz sene evvel ihdas edildiğini beyan etmekte ise de bunun bir kanun altmda olarak devamı onun zamanına kadar yüz elli seneden ziyade ve bugün ise iki yüz senedir. * Topkapı Sarayı III. Mustafa Ruznamesi, Nr. 12359. Huzur derslerine 1172 Ramazanuun on sekizinde başlamıştır. Oradaki kayıt (S. 26,27) şöyledir : 18 Ramazan salı günü pâdişâh eski sepetcUer köşküne teşrif ulemadan altı nefer dâileri gelub tefsir-i şerif huzurda kıraat idüh badehu cümlesine efendimiz altun inam 19 Çarşanba sarık odasma teşrif ulemadan beş nefer kimesne gelub huEur-ı hümayunda mubahase, badehu efendimiz cümlesine ihsan buyurub 20 Ramazan rûz-i perşenbe Aga bahçesine teşrif defa ulemadan beş nefer dâUeri gelub tedris. 22 Ramazan rûz-i şenbih (Cumartesi) soffada mnbahuseleriyle ârâm
ulemadan gelen dâilerinin
23 Ramazan yekşenbih Sank Odasma teşrif ulemadan gelen mubahase ve münazaralariyle aram asn eda hareme teşrif.
dâilerinin
24 Rûz-i düşenbih mahbubiye divan hanesine teşrif ve gelen ulema dâilerinin mubahaselerini istimâ ve efendimiz mezburlara altm ihsan ve avdet. 25 Ramazan sesenbih (sah) soffaya teşrif gelüb ulema tedris. 26 Çarşanba Aga bahçesine teşrif ulema efendiler gelüb tedris badehu asn eda hareme teşrif. 27 Ramazanda da huzur dersi olmuştur.
H U Z U R DERSLERİ
1180 H . (1767 M.) 'de
ve yine
217
III. M u s t a f a
zamanında
huzur dersi için intihap edilen mevah ve müderrislerin adedi yüz yirmi altı olup hunlar on dokuz güne taksim ve her biri birer gün için tertip olunmuş ve her günkü meclise en kıdemli ve liyakatli olanlardan birisi
reis
olmuştu^. Bunlardan reise
mukarrir ve
diğerlerine muhatap denihrdi; huzur hocalarının intihapları şey hülislâma aitti. Huzur derslerinde Kur'an-ı Kerim'den zamana münasip bir âyet okunarak mukarrir taraündan onun tefsiri yapdır ve muha tapların suallerine ve itirazlarına mukarrir cevap verir ve bu su retle ilmî bir mubahese cereyan ederdi; huzur derslerinin K a d ı B e y z a v î tefsirinden yapılması âdet olmuştu. Huzur derslerinde kendisinin
yüksek ilmini göstermek
is
tiyen bazı muhataplar bulundukları mahalli unutarak münazara larda terbiye v e edeb haricine
çıktıkları
görülmüştür. Meselâ
1176s enesi Ramazamnda muhataplardan T a t a r H o c a , mukarrir Abdülmümin Efendi'ye
Efendi
ile
olan mübabaseyi aşarak
terbiye harici ağır sözler sarfettiğinden
Mümin
Bozcaada'ya.
sürgün edilmiştir*. III.
Selim
zamamnda
ve 1215
Ramazan
(1801
Ocak)
tarihindeki bir huzur dersinde mukarrir ile muhataplar arasındaki münazarada kendilerini göstermek istiyen muhatapların mukarrire lüzumsuz hücumlariyle ders, ilmî münazaradan çıkarak müna kaşa ve terbiye harici sözler sarüna kadar çirkin bir hal almış ve bu halden müteessir olan pâdişâh Bu münazara iptida mukarrir Kudsî
dersi, tatil Efendi'nin
ettirmiştir'. bir âyeti
tef-
1 "Beher sâl-i Ramazanda vaz-ı gâhâne olan tefsir tedrisine rağbet-i httmâynn berkemal olduğuna binaen mevali ve müderrisinden yüz yirmi altı nefer kimse on dokuz mecUse taksim ve her biri bir gün için tertib ve tan zim olunub her meclis erbabından zaten ve zamanen akdem ve ercah olan sairelere Reis ve bâlânişin-i makam-ı tâlim ve tedris olub evâil-i sure-i «yu Bakara'dan makama münasip nice nükât ve mezaya takrir ve beyan kdımb.... Ders tamammda »j^» surre-i muayyene ile baliği meblâğ-i ferah-ı hal., oldu lar" Vasıf tarihi, e. I, s. 158. '
Vasıf tarihi, e. I, s. 204.
* Cevdet tarihi (Matbaa-i Amire tabı), c. Vll, s. 101. Cevdet Paja, münazara ve arkasından mügatemeyi mucip olan tefsir münasebetiyle Arapça yazdan bir risalenin üeri geri sözlerini çıkararak yapdan mübabaseyi tarihine koymuştur ( Aynı cih, ». 102 ).
218
OSMANLI DEVLETİNİN İ L M İ Y E TEŞKİLATI
şirini mütaakıp iptida muhatap Kastamonu'hı itiraziyle
başlamış ve sonra D a ğ ı s t a n l ı
Ahıshah
Ali
Kudsi
Efendi'leıin
itirazlariyle
Ömer
Efendi'nin
A b d u r r a h m a n ve
büyümüştür*.
Mukarrir
E f e n d i muterizlerin itirazlarına sekinet ve midâyemetle
cevap verip onlan ikna etmek istemiş ise de muvaffak olamamış ve münazarayı dinlemekte olan S u l t a n
S e l i m , bu üç muha
tabın haksız olduklarmı cereyan eden mübahaseden anhyarak bu üç müdenisin muhataplıktan çıkardmalanm şeyhuhslâma işrap etmişlerdir. 1246 H ,
(1831 M.) 'de 11. M a h m u d
zamanmdaki
huzur
dersinde saray hocalanndan sekiz mukarrir ve müderrislerden on üçer muhatap ile Ramazanın iptidasından sekizinci gününe kadar her gün pâdişâh huzuriyle Kadı Beyzavî tefsirinden ders yapdmıştır*. Mehmed Zeki Pakalın Tarih Deyimleri adh
lügatinde I I I .
Mustafa'dan
sonra
ve
huzur
Terimleri derslerinin
terkedilerek 1251 H . (1835 M.)' de ihya edildiğim yazmakta ise de ' yukanda
kaydettiğimiz
gibi
böyle bir inkıta
olmayıp
dersler
devam etmiştir. 1250
senesinde
lâm'a gönderilen
Mabeyn
irade
başkâtibi
mucibince
tarafından
şeyhulis-
ber-mutad takrir
olunan
huzur derslerinde "havsala-i zihn-i avamdan hariç tahkikat ve mubahasat menfur-ı tab-ı hümâyun olmağla mebâhis-i
akliyye
ve mesâil-i usûliyyeden tefevvuh buyrulmayıb . . , ayet-i kerimeye mâna verüüb bazı cihad ve gazaya müteaUik kıssa ve mev'iza ve
şecaat
ve
cesaret
telmih
buyurularak
nakl buyrulub bu tavr-i avâm-pesendâne bahharin ayıb ise dahi tab-ı şahaneye
şeyhane fıkracıklar
inde'l-havassi'l-müte-
nazaran hûb
ve
müs-
tahsen olmağla : •»•^^—ii
ı_.i* jM
mazmuniyle bu vadide isbat-ı vücud ve izhar-ı fazi ve
hüner
ile makbul-i hümayun o l m a l a r ı . . . " ' 1 Cevdet tarihi, c. VII, 3. 102. Enderunî Ala da (C. / , 3. 213) bazen mübahasenin muhavere Ue küstahlık derecesine çıktığım kaydediyor. 2 LiUfi tarihi, e. III, s. 170. ' Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü (Hıaur dersleri maddesi). * Top. Sa. Ar. 10891.
HUZUR DERSLERİ II.
Abdülhamid
zamamnda
219
huzur
dersleri
Rama
zanda ikindi namazmdan sonra haftada iki gün üzerinden ayda sekiz gün
yapıhrdı i.
Sultan
Mehmed
Reşad
zamanmda
eski âdet üzere Ramazanm birinci gününden hafta sonıma kadar yine sekiz gün olmuştur. Her gün başka bir mukarrir ve muhatap derse iştirak ederlerdi. 1324
senesinde neşredilen
Takvim-i
Vekayi'in
birinci sayı-
smdaki kayda göre huzur derslerinin mukarrirlikleri imtihan ile İstanbul
müderrislerine
verilirdi.
II.
Abdülhamid
zama
nmda mukarrirhk ve muhataphk kayd-ı hayat şartiyle verilmiş ise de îlân-ı Meşrutiyeti mütaakıp 1326 Ramazan (1908 Eylül)'da bu kaydı hayat usulü kaldırılmıştır. II.
A b d ü l h a m i d zamamnda huzur
dersleri
Yt/du'daki
Çit kasrı'nda yapılır ve Pâdişâh yüksekçe bir mindere oturur, karşısında
önlerinde rahleleriyle
mukarrir ve muhataplar yer
lerini alarak Pâdişâh mukarririn takririm ve muhatapların sualleriyle başhyan münazarayı dinlerdi. Huzur derslerine
Mabeyn
erkânmın büyükleri üe davet üzerine bazı vükelâ ve devlet ricali de bulunurlardı. Mukarrir ve muhataplar her derste başka başka şahsiyetlerdi ve bunlara münasip atiyye ile cübbe ve bellerine şal verilirdi *. Huzur dersleri mevzuun
ehemmiyeti üe mütenasip şeküde
devam etmek icab ederken çok zaman kehme üzerinde ve
muhatabın, mukarriri sıkmasmı
etmesi üe devam münazara edep ve
eder ve daha terbiye
veya
mağlûp ve
yukanda
haricine
de
münakaşa mahcup
göriüdüğü
üzere
çıkardı.
K e t h ü d a - z â d e meşhur merhum H a c ı A r i f E f e n d i , S u l t a n Mahmud
zamanmda Ramazanm başmdan itibaren bir
hafta
devam eden huzur dersinde muhatap olarak bulunmuştur. Derste (^,*>rf»j- ÜUJ ı^^lTUo iLk^ j (jjÜLSj ^Ji\
^1 Ol) âyet-ikerimesiyle
1 Tahsin Pofa'nın hâtıraları, s. 129. " Abdülhamid ve Yıldız Hâtıraları (Tahsin Paşa), s. 129 huzur dersleri bajlMı kuım. Enderum Ata (C. I, s. 213, 24), tarihinde mukarrir Efendilere Lâhnri şal ile ağır bohçalar ve muhataplara atiyye verildiğini kaydetmektedir. H a l i d Z i y a Ugaklıgil'in kaydma göre (Saray ve Ötesi, e. 11, s. 128) sonzamanlarda mukarrir ve muhataplara atiyye, arkalarma cübbe ve bellerine jal verilip yalnız mukarririn cübbesi siyah, muhataplarm mavi olurdu.
220
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E TEŞKİLATI
(jj>JJh fU
J i^lj I
j
I j j-U. j I j
I > « T ^ J ü l l ^ l L ) âyeti okuna
rak münazaraya başlanır, bu münazarayı H a c ı
Arif
Efendi
şöyle anlatıyor : "Tamam yeni
teşkil olunan
nizam
askerinin
muharebe
lerde sabır ve sebatı ve Allaha rabt-ı kalb etmek ve som taştan metin bina gibi şeciâne
durmalarının üzerine
ders
yürüteceği
sırada hoca efendiler burada, vav âtıfa mıdır hâhye midir? gibi o meclise iktiza etmiyen bahislere girişdiler, S u l t a n M a h m u d ' u n canı sıkılır" ve böylece ders tatsız sona erer*. M e r h u m H a l i d Z i y a U ş a k l ı g i l , Sultan M e h m e d R e ş a d zamanında Mabeyn başkâtibi
bulunduğu sırada o tarihteki bir
huzur dersi hakkmda oldukça geniş izahat vermiş olduğundan bu hususta bir fikir vermek için bazı kısımlarını aşağıya nakledi yorum : "Saray
Ramazanının başlıca hususiyeti huzur dersleri idi;
bunların ne olabileceğini evvelden tahmin etmek mümkün de ğildi; fakat nasıl hitabet ve belâgatin birer mükemmel numunesini teşkil etmesi lâzım geleceğine hükmederek ilk defa bu derslerde hazır bulununca diyanetle hikmetin bir memzucesini dinlemekle zevk-yap olacağıma e m i n d i m . . . inkisarına
uğradım
ve
bütün
Heyhat ne müthiş bir hayal
Ramazanlarda günlerce
devam
eden bu huzur derslerinde umulan zevke bedel ne acı bir esef duydum. "Ben beklerdim ki mukarrir Kur'anın metninden ayrdmıyarak falan ve falan âyetten dham alarak hitabelerde bulun sunlar; buna mukabd onlar, hep tefsirlerin iz'ana sığmıyan teşrihâtını
esas tutuyorlardı.
"Huzur Dolmabahçe
dersleri
(Sultan
Sarayında
Mehmed
Reşad
Zülvecheyn sofasında
zamamnda)
olurdu. Hünkâr
deniz tarafında kanepenin üzerine yerleştirilmiş bir mindercikte saburâne otururdu. Sağ tarafında bir de dizi dizi hanedandan hazır bulunacak olanlarla sol tarafında da yine öyle dizi de Ma beyn
erkân ve memurini ile bendegâna mahsus ipek minderler
sıralanmış olurdu. "Huzur dersleri, başlannda bir mukarrir de muhataplardan mürekkep bir zümre tarafından verihrdi. Mecmuu on beşi geçmiyen 1 Kethüda-zâde Arif Efendi Menakıbı, e. 158.
H U Z U R DERSLERİ
221
bir h e y e t . . . Dersler Ramazanın ilk gününden başlıyarak haftası sonuna kadar devam eder ve bunlara ikindi namazından sonra başlanırdı. Her sene mukarrirleri ve muhatapları - k i her gün için ayn ayn zevattan teşekkül ederdi- Meşihat mer'i olan bir usul dairesinde sıra üe intihap ve saraya îzâm ederdi. Bu derslere dahil olmak için namzetler iyice çalışırlardı; zira vazifelerini bitirince ceplerine bir atiyye sırtlanna bir cübbe ve beUerine bir şal kuşak ihsan olunmak mukarrerdi. Hazine-i hassa için ihtiyar olunamıyacak bir masraf değü. Mukarrirlerin cübbeleri siyah ve iyi ku maştan. Muhatapların cübbeleri mavi idi.^ "Saraydan evvel Dolmabahçe camiinde bir toplantı yaparlar ve o günün dersi hakkmda bir tecrübede bulunurlardı. Bu tec rübe gayet basit idi; mukarrir sırası gelmiş olan âyeti tefsir ederken yanında oturan bir muhatap bir sual irad eder, mukarrir bunun cevabım verir. İkinci muhatap bir ikinci sualde bulunur, buna da cevap verihnce üçüncü muhataba söz söylemek fırsatı ya düşer, ya düşmez; diğer muhataplar da dersin sonuna kadar bir put gibi sâkit dururlardı. İşte tecrübe, muhataplara soracaklan
şeyleri
söylemekten ve alacaklan cevaplan anlatmaktan ibaret olurdu. "İkindi namazı Dolmabahçe camii'nde kümdıktan sonra önde mukarrir ve
arkasmda sırasiyle
muhataplar yürüyerek saraya
girihrdi; mukarrir daha evvel hangi âyette kaimmiş ise oradan derse başlardı. "Evvelâ onun mânâsım söylerdi, kısaca, çabukça. Asü matlup olan o değüdi. Â y e t muhtelif müfessirlerden naklen türlü rivayat ve hikâyatı döküp saçmak ve bunlarm etrafta çeşit çeşit, acayip ve garip efsanelerle dolu tevşihata bir girizgâh bulmak için vesile teşkü ederdi. İşte ilk günden başhyarak bütün Ramazanlarda huzur dersleri böyle devam edince bizler için eyvah diye yan maktan başka bir iş kalmamış oluyordu; Nasü olup da bidayetten beri Pâdişâhlar ve bu işi her yü tertip eden
şeyhülislâmlar şu
huzur derslerinde olan iz'ana, mantıka, Kur'anm azametine mâkuhyetine lâyık bir cereyan v e r m e m i ş l e r . . . " *. ^ X V I I I . asır Bonlariyle X I X . asır başlannda fennayış şal, telli hind kumaşı, şamkâri kumaş, halebkâri kumaş, desturluk tülbend, şalvarhk çuha, canfes bohça. ' Saray ve Ötesi (Son Hâtıralar), e. II, t. 129-141. Hatıratta b n hususu biraz daha malûmat olup mnkaririn esatiri nakillerinden bahsedilmektedir.
222
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
Tahsin Ahmed Ziya
Paşa
Efendi
hatıratında
mukarrir hocalardan
de ders vekiU Â s i m
Efendi'yi
Tikveşli ve
U ş a k l ı g i l de M u s t a f a  s i m E f e n d i üe F a i k
isminde
bir zatı beğeniyorlar*.
Tahsin
Paşa'nm
Halid Efendi
söylediğine
göre huzur derslerinde hazır bulunan dinleyicüer üe mukarrirler arasmda da bazı sual ve cevaplar olurmuş, hattâ Hayreddin cereyan
Paşa
etmiş*.
Sadr-ı âzam
üe bir mukarrir arasmda epey
Huzur dersleri
mubahase
Osmanh devleti ve hüâfetin ü-
gasma dair olan 26 Recep 1342 (3 Mart 1924) kanununun neşriyle tabu olarak sona ermiştir. Son huzur dersi Halife A b d ü l m e c i d Efendi
zamamnda ve
1341 Ramazanmda
yapılmıştır.
* Abdülhamid vt YMu Hâtıraları, s. 129; Saray ve ötesi, e. IJ, «. 140. »
s. 129.
ON
MAKTUL Osmanlı tarilımde larmda
şikâyet
ALTINCI
BÖLÜM
ŞEYHÜLİSLÂMLAR
Kadılardan yolsuz hareket ederek hak
olunanlardan hazılan katledildiği halde K Y l l .
asır ortalarına kadar şeyhuhslâmlardan herhangi diyle
katlolunanlar
görülmemişti; fakat
H ü s e y i n ve H o c a - z â d e Erzurum'lu
Seyyid
M e s u d ve X V I I I .
asır başlarmda
F e y z u l l a h isimlerinde üç şeyhülislâm
maktulen vefat etmişlerdir. hamid'i
hir suç isna-
bu asırda A h i - z â d e
hal' ile şehzade
Bundan başka bir de I. Selim'i hükümdar yapmak
Abdülistiyen
Vezir-i âzam H a l i l H a m i d P a ş a ile işbirhği yaptığı tShmetiyle şeyhuhslâm D ü r r i - z â d e S e y y i d M e h m e d A t a u l l a h E f e n d i de 1199 H . (1785 M.) tarihinde azhni mütaakıp Gelibolu'ya gönde rilip orada zehirlenmek suretiyle vefat etmiştir. Ahi zade
^'^'ad
Hüseyin Efendi
"l^m zat
ayaklanarak
Yeniçeri
Ayak
zamanmda ilk
Ahî-zâde Divam
katledilen Şeyhul-
Hüseyin
Efendi'dir.
Ocağmın S u l t a n olduğu
esnada
deşleri olan şehzadeleri (Süleyman, Kasım,
Bu
M u r a d ' a karşı pâdişahm,
kar
Bayezid, İbrahim)
öldürmiyeceğine dair verdiği teminata inanmıyan Ocakhya karşı Vezir-i âzam Topal R e c e p IV.
Murad
bu kefalet
Paşa
de beraber kefil olmuşlardı.
işine
mum yapıştırmış, fakat o
sırada ses çıkarmıyarak zamanım beklemişti. Daha sonra bizzat idareyi ele alan Pâdişâh, 1043 H . (1633M.)'de/s(ara6u/'dan çdiarak İznik yohyle
Bursa'ya giderken
halkm şikâyeti üzerine hiçbir
soruşturma yaptırmadan İznik kadısmı astırmış, bu hal şeyhül islâm de İstanbul'daki ulemayı müteessir etmişti. Bu hâdise
üzerine A h i - z â d e H ü s e y i n
Efendi,
Sultan
M u r a d ' m vaÜdesi K ö s e m S u l t a n ' a bir arîza göndererek bazı dokunakh sözler yazmış. ŞeyhuUslânun bu sözleri, aleyhdarlan tarafmdan
A h i - z â d e ' n i n Pâdişâhı hal' etmek istediği şeklinde
tefsir edddiğinden telâşa düşen VaUde Sultan oğluna mektup yazarak onu acele İstanbul'a davet etmiştir.
224
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
Seyahati yanda Murad, güne
derhal
bırakarak hemen
şeyhülislâmı
tevkif
yollamış ve Çekmeceler önüne
İstanbul'a dönen
ettirip
varmış
IV.
bir kayıkla sür olan
kayığı çevir
terek A h î - z â d e ' y i sahde çıkartarak boğdurmuştur*. K â t i p Ç e l e b i , Ahî-zâde hakkında : "Merhum ceri ve gayyur olmağla berây-ı maslahat şer ve şûriş-i eşkiyayı def için pâdişâhı kan dökmiye şevketti. mukarin
olmamağla
Hedm-i bünyan-ı buda çendan inkisar-ı
rızaya
mazlûmanm garametin gördü"
demektedir *. ^'
Hoca zâde Mesud Efendi
a h m e d ' i n hocası Aydm'h M u s t a f a E f e n -
di'm'n oğlu olan M e s u d
E f e n d i , şöyle, böyle
okumuş pâdişâh hocasmm oğlu olmasmdan dolayı Hâriç müderrishğinden başhyarak çabuk yükselmiş, cerbezesi, tok sözliUüğü ile tanmmış, avam tarafmdan sevilmiş ve bu halleriyle sarayda epey taraftar peyda etmişti. I V . M e h m e d ' i n çocukluğu zamanmdaki kanşddık ve devlet adandan arasındaki aciz ve şaşkınlık esnasmda serbest mütalâalariyle Vahde Sultanm teveccühünü kazanarak Anadolu Kazas keri bulunduğu sırada Yeniçerilderin isteği
üzerine
şeyhıdislâm
olmuştu (1066 H . = 1656 M.) Mesud
E f e n d i şeyhuhslâm olunca, bütün devlet idaresini
nüfuzu altma alıp işine geleni vezir-i âzam yaptırmak ve isteme diğini azlettirmek istiyerek her işe müdahalesi yetişmiyormuş gibi kendisinin tavsiyesiyle vezir-i âzam olan B o y n u E ğ r i M e h m e d Paş-^'yı arzu ettiği gibi yumuşak bulmadığından azhni Vahde Sultana bddirmiş, fakat kendisinden daha düşünceh olan Vahde Sultan, iki günde bir vezir-i âzam değiştirmenin zararh olacağım bUdirerek M e s u d Efendi'nin teklifioi reddetmişti. Almış olduğu bu cevaptan müteessir olan Hoca-zâde sözünü yerine getirmek için kendisini şeyhıdislâm
yaptırmış olan yeni
çerileri tahrik eylediği hakkmda doğru veya vanhş saraya haber verildiğinden gelir gelmez
müzakere
bahanesiyle
saraya
davet
olunarak
Diyarbakır kadıhğı verihp Bostancıbaşı vasıtasiyle
İstanbul'dan çıkardarak Bursa'ya gönderilmiştir (1066 Ramazan =
1656 Temmuz). 1 Fezhke, e. II, «. 160.161; Naima, c. I, t. 182. » Fezleke, e. II, s. 162.
MAKTUL ŞEYHÜLİSLÂMLAR
Bursa'dan Mesud
Diyarbakır'a
gitmek
E f e n d i , yollarm A b a z a
üzere
225
hazırbğa
başlıyan
H a s a n kuvvetleriyle kapah
olmasmdan dolakı maiyyetine bir miktar sekban yazmak istemesi ve bu hal Bursa Kadısı R u h i d d i n
E f e n d i tarafmdan sâbdc
şeyhulislâmm hükümete karşı koymak için asker yazdığı şekhnde İstanbul'a bddirdmesi üzerine gönderilen bir fermanla mi safir bulunduğu evde meyva yerken bastınhp öldüriümüştür*. Mesud bden
Efendi'nin
böyle
bir
harekette
bulunmadığmı
K ö p r ü l ü M e h m e d P a ş a sadr-ı âzam olduktan
sonra
H o c a zâde'nin katline sebep olan R u h i d d i n Efendi'yikatlettirmiştir. O Tarihte, Bursa'da ikamete memur olan esbak Ş e y h ü l islâm
Kara
Çelebi-zâde
Âbdülaziz
E f e n d i de H o c a -
zâde'nin öyle bir isyan hareketinde medhah olmadığım söyle miştir. Ağzı kalabalık bir zat olması dolayisiyle gerek bımun ve gerek kardeşioin çalçenehğinden bizar olan Şeyhülislâm Y a h y a Efendi : " — Hoca Efendiye (yani Mesud Efendi'nin babasma) hak rahmet etsin bu mahdumları okutsa ne olurlardı?" dermiş. S m U
F müialı
^EfeSa*
Erzurum'ludur; bir defa I I . S ü l e y m a n 1099 H . (1688 M.)'de
yirmi
gün
zamakadar
şeyhıdislâm olup azlini mütaakıp memleketi olan Erzurum'a
gönderilmiş ve 1106 H . (1695 M.)'de I I .
Mustafa
hükümdar olunca şehzâdehğinde onun hocası olmasmdan dolayı İstanbul'a getirtüerek pek az sonra ikinci defa şeyhıdislâm
tâyin
eddmiştir. Dokuz sene bu makamda bulunan Feyzullah Efendi Umiye işlerini kendi arzu ettiği şeküde yapıp oğullarım, akraba ve mensup larım birer suretle en yüksek derecelere çıkararak istihkak erbabma terakki ve terfi yoUarmı kapatmış ve bundan başka vezir-i azandan da nüfuzu altma almak suretiyle devlet işlerine el atmış ve Pâdişahm
emriyle kendisine
sorulmadan hiçbir iş yürümez
olmuştu. İşte bu haller ve kendisinin hudutsuz ihtirası ve gadri yüzünden
her sınıf kendisine
düşman
olmuştu;
^ Naima, tarihi, e. V, ». 232; SiUhdar tarihi, e. I, a. 4i. timiyt TtşkiUtı, İS
226
OSMANLI DEVLETtNİN İ L M İ Y E TEŞKİLATI Nihayet 1115 H . (1703 M.)'de tahrik neticesinde vukua gelen
Edime Vak'ası üzerine evvelâ azledilip memleketine sürgün edil mişken sonra yoldan çevrilerek Edirne'ye getirtilmiş ve kendisiyle, şeyhuhslâm
payesi
verdirmiş olduğu büyük oğlu
Fethullah
E f e n d i ' n i n isimleri ulema ve sâdât defterinden silindikten sonra zindana
konulmasmı ve orada
dışarı çıkarıldığı
sırada halk
istintak ve işkenceyi tarafmdan hnç
mütaakıp
edilmek suretiyle
feci surette vefat etmiştir i.
1 Zübdetü'l-vekayi (Defterdar Mehmed Pofa), varak 418, Ee'ad Efendi Kitapları; Naima'nm Edirne Vak'aeına dair ritaleai, >. 29; Raşid tarihi, c. I I I , a. 77, 78.
ON
YEDİNCİ
BÖLÜM
DÎNÎ VE H U K U K Î SAHADA YETİŞEN MEŞHUR ÎLİM
ADAMLARI
Gerek Osmanlı âlimleri ve gerek ondan evvel Anadolu Selçu kîleri âlimleri çok zaman yüksek tahsillerim Suriye,
Mısır
veya
tranve Orfo-^sya'daki medreselerde yaparlardı. Suriye ve Mısır'da dinî ve hukukî üimlerle tefsir, hadîs, tarih, edebiyat ve kavaide dair olan ilimler ve tran ile Maveraünnehr toraflanndaki medrese lerde riyaziye, hey'et, kelâm ve felsefeye dair olan ihmler revaçta idi. Bu suretle her iki cihetten tahsil gören veyahut o taraflardan Anadolu'ya gelen âhmler bu suretle yetişerek Anadolu medrese lerinde tedrisatta bulunmuşlardır. X I V . ve X V . asırlarda Osmanh memleketlerinde dioî ve hu kukî ihmlerde ve bundan başka
kelâm, riyaziye (matamatik),
felsefe ve astronomide yüksek değerde ilim adamları yetişmiş ve bunlar ilmî eserleriyle daha sonraki asırlarda da şöhretlerini muha faza etmişlerdir. Osmanh devleti kurulup Anadolu'da
hududunu genişlettiği
sırada elde ettiği yerlerde Anadolu Selçukİleri ve Anadolu Bey likleri zamanlarmda kurulmuş olan ilmî müesseselerden de istifade edilmiş ve bu suretle ilmî saha genişlemiştir. Biz burada İslâm felsefesi olan ilm-i kelâmda ve dinî ve hukukî mahiyette eserler yazmış olan bazı âhmlerden X I V . ve X V . asırlarda
bahsedeceğiz i.
Bundan
dolayı
Osmanh muhitinde yetişenleri
kısaca
zikretmek isteriz. Şcreffiddin Davud-i Kayseri
Mütefekkir âhmlerden olan
Kayseri'h
^* M a h m u d
ilk
b. M e h m e d ,
Davud
medrese
tah
silinden sonra yüksek tahsihni KoAire'de yapmış olup nakli, akli ve tasavvufi eserler vücude getirmiştir. Mısır'dan Anadolu'ya
döndükten sonra S u l t a n
O r h a n taraündan yeni
^ İlmiye tegkilâtmdan bahsettiğimiz için bn eserde medrese harici müspet iUmlere dair eser yazmı; olan âlimlerden bahsetmiyoruz. Bu hususta bilgi edinmek istiyenler merhum D o k t o r A d n a n A d ı v a r ' m (Otmanlı TürMerinde İlim) adh eserine müracaat etsinler.
228
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
zaptedilen Bursa'ya. yerleşen D a v u d - i tarafından tznik'de
K a y s e r i , Orhan
Gazi
dk tesis edden tznik Medresesi müderris-
hğine tâyin eddmiştir. Burada yirmi seneye yakm müderrishk etmiş olan D a v u d , 751 H . (1350 M.)'de vefat etmiştir. On üç kadar eseri olup bir hayhsı fikrî ve felsefî olan bu teliflerinden en yükseği Muhyiddin-i (^1
A r a b i ' n i n Fususü'l-hikem adh eserinin şerhi olan
JU. S ^ 1 o^j^
nii Fususi'l-hikem)
Matlau
hususi'l-kilem
fî meâ-
olup Hindistan'da basdnuştır. S a d r ü d d i n - i
K o n evi'nin hahfelerinden K e m a l ü d d i n - i K â ş â n î ' n i n irşadiyle meslek-i tasavvufa intisap etmiştir. Şeyh Bedrfiddm Mahmnd
Samavna * kadısmın
oğlu
olup yanlış olarak
B e d r ü d d i n - i S î m a v î denilen Ş e y h B e d r ü d d i n M a h m u d ' u n tasavvuftan
OIJJIJ
varidat ve fıkıh
tan üJ>-xi]l ^U- Câmiü'l-fusulîn, o l j L f ^ l ^ ' l U Letâifü'l-işarât
ve
bunım şerhi olan Teshil isindi eserleri meşhurdur. Ceddi ve babası Rumedi fütûhatma ilk iştirak edenlerdendir. Aksaray'da
tahsihni tamamlamış ve
Şeyh
Hüseyin-i Ahlatî'ye
etmiş ve onun vefatmda Kahire'de yerine sultanı M e l i k Şeyh
Bursa'da,
medrese tahsilini gördükten sonra Kahire'de
Zahir
M a h m u d , Osmanlı tarihlerinde göriü-
Osmanh saltanatımn
Alevî kıyamiyle şeyhlikten ve hem Rumeli'de
intisap
şeyh olmuş; Memlûk
Ferec'e muallimlik etmiştir.
Bedrüddin
düğü üzere
Konya yüksek
Deliorman
vukua getirmiş ise de İzmir'de bastırılmış ve kendisi de
parçalanması esnasmda
bir
şahhğa geçmek istiyerek hem İzmir taraflarmda bir ihtdâl hareketi Karaburun'daki
Deliorman'da
mesini mütaakıp Serez Pazar'mda
isyan zorlukla
yakalanarak muhake
asdmıştır (823 H . = 1420 M . ) .
Varidat isimh eserini sofiyye ricah ve Câmiü'l-fusulin
isindi
hukukî eserini İslâm âlimleri pek muteber tutmuşlardır. ş^^^^^^ Molla Fenari
Aslen
Bursa Yenişehri Üe tnegöl
taraflarmda
bulunan Fenar kasabasmdan olup memleketinde okuyup sonra Mısır'da yüksek tahsilini yapmış,
zahir ihmlerinden başka tasavvuf vadisinde de çahşarak, D a v u d - i ^ Samavna,
Edirne'nin
Ortoköy kazasına bağh
olup
Edime-Kırkağaç
istasyonu ve Cisr Mustafa Paşa^ya giden demiryolunun yahut nehrin sağ tarafm da idL Halk buraya Samona derler.
DÎNÎ V E H U K U K Î S A H A D A Y E T Î Ş E N İLİM A D A M L A R I
Kayserî'den sonra M u h y i d d i n - i felsefesinin
Osmanh ülkelerinde
229
Arabi'nin vahdet-i vücut
yaydmasmda
âmil
olmuştur.
Ş e m s ü d d i n M e h m e d F e n a r î b. H a m z a , tefsir,
fikıh,
tasavvuf, kelâm, mantık ve belagat ilimlerinde zamamnm en kudreth âhmi olup bu hususta pek değerh eserler vücude getir miştir. Usul-i fıkha dair pek mühim olan ^1 ^ 1 J ^ ' - M ' o* Fususü'l - bedâyi
li-usuh'ş-şerâyi)
kaleme almıştır; bu
isindi
tehfini
otuz
senede
kıymeth eseri matbudur. Eserleri yüzden
ziyadedir. 834 H . (1431 M.) 'de Bursa'da vefat etmiştir. İbn Melek
Aydvn - oğullan
zamanmda Tire'de A y d m
lnfiddinAMüllâtif S ü l e y m a n ş a h bu
havahnin
Medresesinde
Yıldırım
müderris
Bayezid
oğlu olup,
zamanmda
Osmanldara geçmesi üzerine yine orada dersine devam etmiştir. İbn
Melek'in fduh yani İslâm hukukunda yüksek ihtisası vardı.
Bdhassa İmam tbn Saati (Muzaffereddin Ahmed b . Ali Bağdadi), nin fikhın, fürû-i hanefiyyesinden( jr ^ 1 JıL.
j^^^l ^
Mecmau'l-
bahreyn ve mülteka'n-nehreyn ) adh eserine pek güzel bir şerh yaz mıştır. Bundan başka hadîsten Sagani'nin jl^'bll JjLt» Meşarikü'lenvar'i de usul-ı fıkıhtan j l ^ V l Jjli« Mcnozı/ü'/-envar'ı da şerhetmiştir. İbn Melek 793 H . (1394 M.) 'de vefat etmiştir. Usul-i fıkıh, ve fdtıh ve
tasavvuftan da
eserleri
vardır,
hepsi de müdekki-
kanedir. tlim dağarcığı diye meşhur olan ve tstanbul fet hini mütaakıp oraya kadı olmuştu. tan
M e h m e d ' i n huzurunda Mısır
Fatih
Sul
ve Suriye'den gelmiş
olan
Arap âhnderiyle yapmış olduğu dmî mübahasede bu âlimlere galebe çalmıştır. Kendisinin yetiştirmiş
olduğu talebeleri X V I .
asırda şöhret kazanmışlardı ki M u s l i h u d d i n - i K a s t a l a n î , Bursoh H o c a - z â d e , T â c i - z â d e ,
Hatip-zâde,
Muarrif-zâde
ve K a d ı - z â d e - i R u m î ve M u s a P a ş a ' n m oğıdlanbunlar arasm dadır. Tazarruat sahibi ve yüksek mütefekkir olan S i n a n
Paşa
bunun oğludur. Hızır Bey 863 H . (1459 M.) 'de vefat etmiştur. Malla Hnarar
M e h m e d H u s r e v b. sek
fakihlerden
olup
F e r a m e r z b. Yo^^^ad'm
A l i yük
Yerköy taraf-
laımda bir aşiret çocuğudur, tslâm hukukçuları arasmda bugün de makbul ve muteber olan fduhtan jj» D ü r e r ve onun şerhi olan j ^ Gurer isindi eserleriyle şöhret bulmuştur. Fatih Saltan Mehmed:
230
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
"Zamanınuzm
Ebû
Hanifesi'dir"
diye
kendisiyle
iftihar
ederdi". Şeyhuhslâm olmuş ve F a t i h ' i n vefatmdan bir sene evvel 885 H . (1480 M.)'de vefat etmiştir. Yukandaki iki meşhur den başka usul-ı Mir'at
fikıhtan
olî y
Mirkal
ve bunun
eserin
şerhi olan
adh telifleri ve diğer eserleri de vardır.
Hoca sâde
Bursa"]! olup kelâm, fikıh, usuI-ı fıkıh ve felsefede
Mnslilıflddiıı
zamanınm başta gelen mütefekkir âhmlerindendi.
Mıntola
H o c a - z âde'ye, fevkalâde zekâ, ihata
ve sürat-i
intikalinden dolayı hocası H ı z ı r B e y (Akl-ı Selim) demiştir. İmam Cazah ile İbn meşhur
Tehafüt
cJlf
Sina ve i b n
meselesini ^ tetkik ve
Rüşd arasmdaki muhakeme etmek
suretiyle bir eser kaleme almıştır. Fatih
Saltan
M e h m e d , Tahafüt
meselesinde
îman
ve
akıldan hangisinin diğerine müreccah olduğuna dair bilgi edinmek istiyerek bu husustaki mütalâalarmm bildirilmesini
Hoca-zâde
ile A l â ü d d i n - i T u s i ' y e havale etmişti. Her ikisi de tetkiklerim yaparak, kelâmcı
olan
tmam
Gazali'nin
iddiasım
isabetU
bulmuşlardır. Fatih Sultan Mehmed Hoca-zâde hakkmda: " — N e Arap ve ne Acem'de eşi yoktur" dermiş. 893 H . (1488 M . ) 'de Bursa'da vefat
etmiştir. Tahafüt
eseri İ m a m
Rüşd'ün
G a z a l i ve t b n
üzerine yazdığı
eserleriyle beraber Mı
sır'da basılmıştır. Hoca-zâde'nin kelâma, mantığa ve fikıha dair diğer eserleri de vardır. Sinan Paşa
Meşhur H ı z ı r B e y ' i n oğludur; Edirne'de müder rislik ettikten sonra F a t i h
Sultan
Mehmed
kendisine hoca tâyin etmiştir. İfrat-ı zekâ ve ihatası ile tamnmış olup F a t i h
Sultan
M e h m e d tarafindan sarayda tesis edilen
^ Tdıafüt, şiddetli anca ile bir meseleyi halle çalışmak demektir. Kelâmcılardan t m a m G a s a l ! (Tehafütü'l-felâstfe) isimli eseriyle ilimde akb esas tutan i b n Sina'ya itiraz ile akıl ile her şeyin ölçölemiyeceğini beyan etmiş. Bu itirazmdan yüz sene sonra Endülütlü İ b n R ü ş d TehafiUü't-tehafüt isimli eserinde İ m a m Cazalt'nin mütalâasına itiraz ederek akıl ile imandan, akim üstün oldu ğuna beyan ile t b n Sina'yı mfidafaa etmiştir, tşte Fatih Sultan Mehmed, bu iki zıt mütalâadan hangisinin doğru olacağım H o c a - z â d e üe A l â a d d i n - i Tusi'ye sorarak bn hususta birer eser yazmalarım emıeylediğinden H o c a - z â d e dört ayda, Alâflddin-i T u s t ise alu ayda birer eser yazarak t m a m G a z a l i ' nin mütalâasına iştirak etmişlerdir.
DİNÎ V E H U K U K Î
kütüphanedeki
kıymeth
SAHADA
YETİŞEN
eserlerden
İLİM ADAMLARI
istifade
ederek
231
zamanının
birinei sınıf âhmleri arasmda yer almıştır. Pâdişahm emriyle tale besinden Tokat'h meşhur M o l l a L ü t f i vasıtasiyle A l i K u ş çu'dan riyaziye tahsd
etmiştir.
X V I . asırda
yetişmiş
olan
âhmlerin
çoğu S i n a n Paşa'mn talebelerindendir. . ^ > U ^ Tazarruât isindi eseri meşhurdur; bu eseriyle edebiyatımızm nesr-i mürsel tarzmda yazanlannm başında gelmektedir. Fıkıha, tefsire dair bazı eserleri vardır. Ş e y h î b n V e f a ' y a intisabı vardı. Uj"^! :jT^t Tezkiretü'l-evliya isimh güzel bir telifi
de vardır.
Gedik Ahmed
Paşa'mn azlinden sonra vezir-i azamda olmuştur. 891 H . (1486 M.) 'de vefat ederek Eyüb'e veya Gehbolu'ya defheddmiştir. AUfiddin Ali
^^^^
Maveraünnehr taraflarmdan olup takriben
800 H . (1397 M.) tarihlerinde doğmuştur. Hey'et
KOKU
ve
riyaziye mütehassısı
hükümdarlardan
Uluğ
Bey'in(Vefatı 853 H . = 1 4 4 9 M.) Doğancısı M e h m e d ' i n oğlu olduğu için Kuşçu lakabiyle meşhurdur. Dinî ihmleri Semerkand âhm lerinden, hey'et ve riyaziyeyi de K a d ı - z â d e - i R u m î üe bizzat Uluğ
Bey'den görmüş ve K a d ı - z â d e ' n i n
Zic-i llhanî
veya Zîc-i
Gürgânî
denüen
ölümüuden sonra
Uluğ
Bey
zİcinin
ikmalinde hizmeti göridmüştür. Velinîmeti ve hocası U l u ğ Bey'in, oğlu A b d ü l l â t i f tarafından kath üzerine Akkoyunlu hükümdarı U z u n H a s a n pâdişahm yanma gelerek hürmet görmüş ve sonra onun tarafmdan elçilikle F a t i h S u l t a n M e h m e d ' e gönderilmiş ve daha sonra aüesiyle beraber IstanbıU'a gelmiştir. Alâüddin
Ali
K u ş ç u Ayasofya
Sahn-ı
seman
müder-
rishklerinde bulunarak 23 Şevval 877 (23 (Mart 1473)'de tekaüd edümiş ve 879 Şaban (1474 Arahk)'da vefat ederek Eyüb'e de£aolunmuştur. Riyaziye ve hey'ette mütehassıs olup ^ıJuA îIUj Risale-i Muhammediyye ve Risale-i Fethiyye bunlardandır; fakat asd şöhre tine sebep olan Zic-i Gürgânt'ye yazmış olduğu şerhtir. A h Kuşçu, yeni şekü kıyafet ve elbiselerin ihdasmda vezir-i âzam M a h m u d P a ş a üe beraber müessir
olmuştur*. Riyaziye
ve hey'ete dair eserlerinden başka tefsir, sarf üe usul-ı telvih haşiyesi vardır.
* MürTnevarih
(Şamdanl-eâde),
matbu cilt, «. 463.
fikıhtan
232
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
Mdim Lfitfî
Tokat'h. Sahn-ı
âlimlerdendir.
olup
XV.
seman
Tazarruât
asır
sonlarında
müderrisliği
sahibi
Sinan
yetişmiş,
yapmış
mütefekkir
Paşa'nm
yetiştirme-
lerindendir. Aklî ve naldi ihmlerde değerh bir şahsiyet olduğu gibi
riyaziyeyi
de A l i
Kuşçu'dan
öğrenmiştir :
hendeseden
^ ILI ^^.„jT Ta^^îfü'l-mezbah isindi eseri vardır. Y ü z kadar dme dair mevzuat isindi telifi ve bundan başka meaniden miftah şerhine, Nesefi'nin
akaid şerhine haşiyeleri ve diğer bir hayh
risaleleri
görülüyor. Serbest fikirU atak olmasmdan dolayı mutaassıp ule madan hasmı olan H a t i p - z â d e
üe Molla tzari'nin gadirlerine
uğrayarak 900 H . (1495 M.) 'de şehiden vefat etmiştir*. M&Bjfei-mUe
Amasya'h olup irfan sahibi adam yetiştirmesini ve
AMarahman
müstaidleri
himaye
etmeyi
değerh âhmlerdendir. t b n
âdet
edinmiş
Kemal'i,
olan
II. B a y e -
zid'e tamtarak yetişmesinde âmü olmuştur. Taassubtan uzak, rind-meşrep
ve uyanık
Celâlüddin-i
Devvant'den okumuştur,
fikirh idi.
Tebriz'e jlüJI ^
giderek
meşhur
Mecmaü'l-fetâva
ismiyle vermiş olduğu fetvalan havi eserinden başka kelâmdan mevakıf şerhi haşiyesi, fsy^^
J>r Cüz'ü
lâ-yetecezza risalesi, üm-i
kelâmm müşkU meselelerinin halline dair bir tehfi ve diğer eserleri vardır. RumeU KazaskerUğinde bulunmuş ve 922 H . (1516 M.)'de vefat etmiştir. Y a v u z
Sultan
S e l i m bu değerh âUmi kaybet
tiğinden dolayı müteessir olmuştur. Üç Usanda şair olan M ü e y yed-zâde'nin
yedi Iiin cütlik bir kütüphanesi vardı.
X V I . ASıRDA YETIŞMIŞ OLAN BELLI - BAŞLı ILIMLER Mflftfi Ali
asırdaki mütefekkir şeyhuhslâmlardan olan
n«ın«n
bu zat, halkm kendisinden istediği fetvalan zembüe
koyup hallederek yine
zembih
penceresin
den sarkıtarak iade ettiğinden dolayı tstanbul halkı tarafmdan Zembilli hakşinaslığı
Ali
Efendi
diye
meşhurdur. Yüksek seciyesi ve
sebebiyle her sınıfa kendisini sevdirmişti.
Yavuz
^ " T o k a t l ı Lfitfi, Deryay-ı ilimdir ve İ b n Kemal'in üstadıdır. Hasndlar, ilhad isnat edicek teftişine Pâdişâh Hatip-zâdeyi memur kddı; halbuki hasudun biri Hatip-zftde idi" Mür'i't-tevarih (banimannı cilt), «. 475.
D l N İ V E H U K U K t S A H A D A Y E T İ Ş E N İLİM A D A M L A R I
233
S u l t a n S e l i m gibi gazapk fakat insaflı bir pâdişâh bile onun eOzünü dinlemiştir. İslâm hukuku olan fikıhta mütebahhir idi. Fetvalarım havi
muhtarât admda bir eseri vardır. Üç pâ
dişâh (II. Bayezid, I . Selim, I . Süleyman) zamanlarmda dört sene
şeyhuhslâmhk
etmiştir.
I I . Bayezid
adma
yirmi ahlftk-
dan bir eseri vardır. 932 H . (1526 M.) tarihinde vefat ederek Zeyrek Mektebi yanma defiıedilmiştir. Tekkesi münevverlerin
ve
mütefekkirlerin toplantı mahalh olan Şeyh M u s l i h u d d i n t b n Vefa'ya müatesip idi.
İki Kemal A h - Zamanım tetebbu ve telife hasretmiş ve mûte med Şenueddin ı^^vvi mevzularda büyük, küçük üç yüz eser ve risale kaleme almış olan t b n K e m a l ' i n babasınm adı S ü l e y m a n ve dedesinin adı da K e m a l âlim
Tokat'h M o l l a
Abdurrahman
Paşa'dır. Meşhur
L ü t f i ' d e n okumuş ve M ü e y y e d - z â d e
E f e n d i ' d e n himaye görmüştür. Tefsir, hadis,
fikıh, usul-i fikıh, tarih, lügat, edebiyata dair eserler yaznuştır. Bu eserlerinden otuz altısı iki cilt halinde basılmıştır.
Hoca-
zâde'nin tehafüt isimh eserine talikat yazmıştır. I I . B a y e z i d ' i n emriyle meşhur Osmanh Tarihini kaleme almıştır ki mühim bir vekayinâmedir. t b n K e m a l müderrislikten sonra kazasker olmuş ve Müftü A l i C e m a l i E f e n d i ' n i n vefatı üzerine Şeyhülislâm olup 942 H . (1536 M.)'de vefat ederek Edimekapı
haricine Buharı tekkesi ya
nma defiıedilmiştir. Vefatı Mekke'de duyulunca selât-ı gaip kıhnmıştır. İlim ve fazUetinin yüksekliği ve geniş mikyasta şöhretinin yayılması dolayısiyle ins ve cinin müftüsü demek olan ( ü ^ ' J** müfti's-sakakyn)
Atnfl Hayrtsddin H ı »
unvam verilmiştir.
-^"P
ders
tefsir
hadis
ve
kelâmda Hızır
Merzi/onludur. Riyaziyeci
Rumi
toruna K u t b ü d d i n de'den
«debiyatmda,
hakkiyle ihtisas sahibi olan H a y r e d d i n Kadı-zâde-i
M e h m e d ile meşhur Bursalı H o c a - z â -
görmüştür.
iU-Ül i«f j»JS j jb^VI a^jj
II.
Bayezid'e
Ravzu'l-esnan
ithaf fî
etmiş
dan adh tıbbi bir eseri vardır. On beş kadar telifi olan 948 H . (1541 M.)'de vefat etmiştir.
olduğu
tedbir-i sıhhati*l-ebAtufİ
234
OSMANLI D E V L E T i N i N i L M t Y E
Kınoh zâde
TEŞKILATI
Devrinin en yüksek âlimlerinden olup İsparta*bdiT. Babası E m r u l l a h
E f e n d i de ulemadan
olup kaddıklarda bulunmuştur. Kanuni Sultan Siüeyman, camiiyle beraber Süleymaniye
medreselerini yaptır
dıktan sonra zamanm değerli âlimlerini buraya müderris tâyin ettiği sırada K ı n a l ı - z â d e de ilk olarak buradaki dört medreseden birisine müderris olmuştur. Meşbur K â t i p Ç e l e b i Kmab-zâde hakkmda "ÂUame-i Rum ve dehre bir gelenlerdendir,, demektedir. Müverrih  l i de "sağ olsa idi E b u s s u u d ayarında büyük bir şah siyet olurdu" demekte
ve
Şakayık
zeylini
yazan
A t â y î de "Ser Defter-i Ulema" diye tavsif
Nevî-zâde
etmektedirler.
K ı n a l ı - z â d e tefsir, hadîs, fıkıh, felsefe ve
riyaziyede
ihti-
sasiyle şöhret bulmuştur. Şöhretine sebep olan A h l â k - ı
Alâî
adım verdiği eseridir ve basılmıştır. Okuduğu eserlerin kenarlarma mütalâasını yazmak âdeti idi. Arap edebiyatına vukufu Risale-i
derin
kalemiyye adiyle yazdığı risalede göridüyor. 971
üe 973 H . seneleri arasmda (1563 - 1565 M.) Şam
kadısı
iken
vefat etmiştir. Toşköprülü zâde •^«**"<»'"'^-"^ûın isimh eseriyle yüksek ilmi kudAhmed Isamüddin retini göstermiş olan T a ş k ö p r ü l ü - z â d e , Kmalızâde ve şereflendiren Mustafa,
Ebussuud
muhakkik
Yavuz
Efendüer
âhmlerdendir.
Sultan
gibi X V I .
Babası
Selim'in hocası idi.
A h m e d , tefsir, kelâm ve edebiyatta
asn
Muslihuddin Isamüddin
mütehassıstı. X I V . ve X V .
asırlarla ve kısmen X V I . asırda yetişmiş olan âhm ve şeyhlerin tercüme-i hallerini havi Arapça etmiştir. Tefsir,
hadis,
Şakayık-ı
kelâm,
dair eserleri vardır. Şakayık-ı
gramer,
Numaniye
Numaniye'yi meanî üe
tehf
ve mantıka
Mevzuatü'l-ulûm
Türkçeye tercüme edderek basdmışlardır. Ahmed
Isamüddin
Efendi
İstanbul
kaddığma
kadar
yükselmiş, gözleri görmez olduğundan 961 H . (1554 M.)'de tekaüd edderek 968 Receb CeUl-zAde SaUh Efendi
(1561 Nisan)'inde vefat etmiştir.
Tosyalı'dii.
Kanunî
Sultan
mamnda Reisü'l-küttap ve uzun
Süleyman
za-
seneler Nişancı
olan meşhur âhm ve mütefekkir
Celâl-zâde
M u s t a f a Bey'in kardeşidir. Tarih, kelâm, fıkıh ve belâgate dair on dört kadar eseri olan Salih Efendi, t b n K e m a l ve Kanunî'nin
DÎNÎ V E H U K U K Î S A H A D A Y E T İ Ş E N İLİM A D A M L A R I
235
hocası H a y r e d d i n E f e n d i ' d e n ders görmüş müderrishk ve ka dılıkta bulunmuştur. Salih
E f e n d i , Mısır kadıhğmdan sonra İstanbul'a gelerek
Eyüp'te biraderinin camiinin (Nişancı
Camii)
yanmdaki evinde
tetebbuatla ve eser yazmakla son demlerini geçirmiş ve birade rinden iki sene evvel 973 H . (1565 M.) 'de vefat
ederek
Camii haziresine defnedilmiştir. K a n u n i S u l t a n
Nişancı
Süleyman'm
oğlu B a y e z i d ' i n emriyle Farsçadan Türkçeye çevirdiği Camiü'lhikayât tercümesi ^ ile Tarih-i
Mısr-ı
(Budin),
Muhaçnâme,
Fetihnâme-i
Rodos,
Cedid,
Tarih-i
Budun
Kitabü'l-muhtasar
gibi tarihe ait eserleri olup divam, münşeat mecmuası kelâm ve fikıha dair haşiyeleri vardır. Geniş hal tercümesi Belleten (Sayı 87)de yayınlandı. Ebnasınıd
XXVI.
asn şereflendiren büyük
Mehmed Efendi nuncusudur. Geddi, İskilip köyünden mıştır. Babası Ş e y h
olduğu için
âhmlerin so-
kazasmm
İmadt
Direklibel
lakabım
Y a v s ı ' d ı r ; kendisi Eyüp'te
kullan
babasmm tek
kesinde doğmuştur. M ü e y y e d - z â d e ve sonra da i b n K e m a l ' d e n okudu.Müderrislik, kadılık ve kazaskerhk etti ve 954H.(1545M.)'de şeyhülislâm tâyin edildi. Vefatma kadar otuz sene hiçbir siyasi işe karışmadan
mevkiini
muhafaza etti.
hğma kadar bu makama gelenlerin
Bunun
dereceleri
şeyhulislâm-
kazaskerlerden
aşağı iken S u l t a n S ü l e y m a n ' a takdim etmiş olduğu (JX>1İ j U j İ ıJiJl ö T ^ l l i l > Jl pUl İrşadü'lakh's-sehm ilâ mezâye'l-Kur'ani'lazim) isimh tefsirinden dolayı o tarihe kadar üç yüz akçe olan şeyhülislâm yevmiyesi beş yüz akçeye çık anlarak
kazaskerlerle
beraber oldu. Tefsirinin bakiyyesini de takdim edince yevmiyesi altı yüz akçeye yükselerek hem maddi hem mânevi kazaskerlere tefevvuk
etti. Arap
edebiyatmdaki vukuf ve ihatasım Arap
şairleri tasdik etmişlerdir. E b u s s u u d ' u n tefsiri, Xe;$a/(Zemahşerî) ve Beyzavi tefsirlerinden sonra üçüncü gelmektedir. Mecmualarda 1 oljljjl Ittddin
j vlıUlS^ıLl
Avft'nin
eseri
Camiü'l-hikâyât
olup N i z a m ü l m ü l k
ve Lâmiu'r-rivayût, namına
kaleme
Cemaalınmıştır.
Bu eseri Salih
Efendi'den evvel I I . Murad'm emriyle t b n A r a p ş a h ve
II.
oğlu
Bayezid'in
Şehzade
Mehmed'in emriyle Şair N e c a t i
nndan da Türkçeye çevrilmiştir. X V I I I .
asır âlimlerinden
Nazir
tarafla İbrahim
Efendi de (VefaU 1188 H . - 1774 M.) Camiâ'l-hikây&tı tercüme etmi(tir.
236
OSMANLI D E V L E T Î N l N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
bir hayh fetvaaı görülüyor. İlmiye mesleğinde yeniUkler mıştır. Emiri araziyi
şer'î kanunlarla telif
etmiştir.
yap
Kanunî
S u l t a n S ü l e y m a n ' ı n vefatma yazmış olduğu Arapça mersiyesi en nefis Arapça şiirlerindendir. 982 H . (1574 M.)'de vefat ederek Eyüp'te mektebinin bahçesine defneddmiştir.
XVıı.
VE XVııı.
ASıRLARDA
GELEN BAZı
ÂLIMLER
X V I I . asırda bir asır evvelki âhmler değerinde müdekkik, muhakkik âhm dendecek kadar yüksek ulema yoktu; fakat kalem sahibi, münşi âhmler daha çoktu. Değerh ulema yetişmesinde her halde medreselerden aklî dimlerin kelâm, riyaziye ve felsefenin kalkmasmın da büyük tesiri olduğu şüphesizdi. Bundan başka kısm-ı mahsusta göriüdüğü ve daha aşağıda görideceği üzere başka sebepler de vardı. Bununla beraber bu asırda yetişmiş olan bir iki zatı zikredip geçeceğiz. Bu X V I I . asırda B e r g a m a l ı İ b r a h i m (vefatı 1014 H . = 1605 M . , T a ş k ö p r ü l ü - z â d e M e h m e d K e m a l e d d i n E f e n d i (Vefatı 1030 H . = 1 6 2 1 M . ) , A l t ı p a r m a k M e h m e d E f e n d i (Ve fatı 1 0 3 3 H . = I 6 2 7 M . ) , A y ş î M e h m e d E f e n d i (Vefatı 1061 H . = 1651 M.), Kütahyah H ı b r î A l i E f e n d i (Vefatı 1080 H . = 1669 M.)'den
sonra. K e f e l i E b û ' l - B e k a E y ü p (Vefatı 1094 H . =
1683 M . ) . Bunlardan A y ş i M e h m e d , fıkıh ve
usul-ı fıkıhda
H ı b r İ A l t E f e n d i ûkıh ve kelâmda ve E b û ' l - B e k a da lûgat ve fikıhda ihtisas sahibi idder. X V I I I . yüzydda
bir asır
evvelkine
nazaran daha değerh
bazı ilim adamlanmn yetişmiş olduklarım görmekteyiz. Bu hu susta D a m a d A l i P a ş a , D a m a d İ b r a h i m P a ş a ve H e k i m o ğ l u A l i P a ş a gibi ihm sahiplerini ve müstaidleri himaye eden sadr-ı âzamlarm tesirleri vardır ki bunlardan meşhurlarım isim leriyle aşağıya yazıyorum : Kazasker A b d ü l b a k i A r i f E f e n d i (Vefatı 1125 H . = 1 7 I 3 M . ) fıkıh, kelâm ve akaidde yüksek bir âlim olup aynı zamanda şiirde musiki üe talik yazıda da üstat idi. Haltercümesi Belleten, s. 85, dedir. Hersek sancağımn
merkezi olan Mostar
kasabasmdan M u s
t a f a E f e n d i (VefaU 1119 H . = 1707 M.) usul-ı fduh, mantdc,
DÎNI V E H U K U K Î SAHADA Y E T I Ş E N ILIM A D A M L A R ı
237
ferâiz, âdab, meâni ve saireye dair gerek müstakil ve gerek şerh ve haşiyeleri havi yirmi beş eser yazmıştır. İshak
H o c a s i A h m e d E f e n d i (Vefatı 1120 H . = 1 7 0 8 M.)
Allâme Zemahşeri'nin v''^'
Mukaddimetiİ'l-edeb
isimh ese
rini tercüme etmekle şöhret bulmuştur. Bundan başka tefsir, kelâm, mantık, hendese,
akaid ve muhazarata ve hey'ete dair
risale, şerh ve haşiyeleri
vardır. Mukaddimetü'l-edeb
tercümesi
ehemmiyetine binaen basılmıştır. Yanyalı
H o c a E s a d E f e n d i (Vefatı 1143 H . = 1 7 3 0 M.)
bu asrm mütefekkir âhmlerinden olup medrese ihmleriyle kalmıyarak felsefe ve müsbet ilimlerle de uğraşmış ve Damad
ibrahim
P a ş a ' n m emriyle fizikten
kitdb'üs-semaniye
Nevşehirli
Aristo'nun
isimh eserinin üç kitabım aym zamanda
şerhetmek suretiyle Arapça olarak kaleme almıştır. Bundan başka E s a d E f e n d i i b n S i n a ' n m ^ i / a isimh meşhur eserim de tercüme ettiği gibi felsefeden
*J\y.î'ill * ^
Hikmetü'l-işrakiyye'yi
de
şer-
hetmiştir. Kelâm, mantık vesaireye dair eserleri vardır. Maraş'h S a ç a k l ı - z â d e M e h m e d E f e n d i (Vefatı 1145 H . = 1732 M.) tefsir, kelâm, mantık, ferâiz ve meâni ve münazaraya dair eserler yazmıştır. Medreselerdeki haşiye tedrisine itiraz ederek klâsik eserler tehf ve tedris edilmesini tavsiye eden ( ^jiti\ Tenibil'l-ulûm)
adh bir eseri de vardır.
A z i z M a h m u d H ü d a y i E f e n d i torunlarmdan Üsküdarlı M e h m e d E m i n E f e n d i (Vefatı 1149 H . = 1736 M.) Usul-i fikıh, fikıh,
akaid, kelâm, kavâid, hesap vesaireye
etmiştir.
Hesaptan vW; Bahâiye'yi
Öİ^İA» tkdü'l-cüman
adh
meşhur
şerh ettiği
dair eserler telif gibi A y n i ' n i n
tarihinin birinci cildini de
Türkçeye çevirmiştir. C a r u l l a h V e l i ü d d i n E f e n d i (Vefatı 1151 H . = 1738 M.) tefsir, hadis, ilim-i kıraat, hey'et, mantık ve meâniye dair risale, şerh ve haşiyeleri
vardır.
Fatih'te
medresesi
ve
kütüphanesi
vardı. K a z o v a h A h m e d E f e n d i (Vefatı 1 1 6 3 H . = 1 7 5 0 M.) tefsir ve akaide dair şerh ve haşiyeleri vardır; nakli ilimlerde bilgi sahibi idi; mutasavvıflara aleyhtarhğiyle meşhurdur. A s n n m en yüksek medrese âhmi olup zamanmda bir ikincisi yoktu; ilmine mağrur olmakla beraber hakkı teslim ederdi.
238
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
tzmir'h kıhtan
( ' ^ ^ j '
muhaşşişi
M e h m e d b. V e l i (Vefatı 1165 H . = 1752 M.) fı Mir'at) isindi esere haşiye yazdığmdan dolayı Mir*at
diye meşhurdur. Tefsirden B e y z a v î ' n i n bir kısmma
haşiyesi, fdohtan Eşbah şerhi, kelâmdan Zübdet-i ilm-i kelâm ve bunlardan başka akaid, mantık, kavaid vesair eserleri vardır. Mir'at haşiyesi basdmıştır. Abdullah
H i l m i (Vefatı 1167 H . = 1 7 5 3 M.)
YusuJ-zâde
diye meşhurdur; tefsir hadîs ve dm-i kıraatte muasırlannm en kudrethlerindendi. Elh beş adet eserinin on sekizi tefsir, hadîs ve Um-i kıraate dairdir. Buharî'yi
otuz cUt üzerine şerhettiği gibi
Sahih-i Müslim'i de yarışma kadar yedi cdt olarak şerh eylemiştir. M e h m e d A k k i r m a n î (Vefatı 1174 H . = 1 7 6 0 M.) Mekke-i Mükerreme
kadısı iken vefat eden bu zatm Iklilü'l-teracim adh
eski felsefe ve hikmetten bahseden bir eseri üe tefsir ve hadise dair şerhleri ve Mevzuatü'l-ulûm risalesi ve diğer telifleri de vardır. Zemahşerî'nin
Jljlfl Etvakü'z-zeheb adlı eserini yüz makale
üzerine şerhetmiştir. Ebû Hadim
Said
H â d i m i (Vefatı 1176 H . = 1 7 6 2 M.)
kasabasmdandır.
eserleriyle
Tefsir,
meşhurdur.
İlmi
hadis,
fıkıh
şöhretine
ve akaide
binaen I .
tarafmdan İstanbul'a, davet olunarak Ayasofya
Konya'ma dair
Mahmud
camü'nde
Fatiha
suresini tefsir etmiş ve tstanbul âhmleri tarafmdan büyük tak dirle karşdanmıştır. N a z i r İ b r a h i m E f e n d i (Vefatı 1188 H . = 1774 M.) hem âhm ve hem a r i f bir zattır; hadîs, tasavvuf, tarih, ahlâk ve feraize dair değerh eserler yazmıştır. C e m a l ü d d i n Avfi'nin müteaddit tercümeleri olan CJ[J}^İ-\ ^ U - Câmiü'l-hikâyat'mı
bu da Türkçeye
çevirmiştir. Gelenbevİ
İsmail
Efendi
(Vefatı 1205 H . = 1 7 9 1 M.)
hikmet, mantık ve âdaba dair bir hayh eserinden başka en yüksek ihtisası riyaziye ve hendesededir. Mantıktan
logaritma lyU»
şerhini
havi
Hesabü'l-küsur
v^Lj^l J J ' A » -
ve JLJ>\JLI < - > ^
Cedavil
ü'l-ensab üe
KittAü'l-merasıd'djı.
Bunlardan evvelkisi riyaziyât-ı kadimeye tatbik için kaleme ahn mıştır. Hendeseden
Adlâ-i müsellesât üe Ceyb ve Mukantara
Risalesi ve diğer riyazi eserleri vardır.
D t N l V E H U K U K Î SAHADA Y E T İ Ş E N İLİM A D A M L A R I
Palabıyık
Mehmed
Efendi
nnda) felsefe ve riyaziyatta iistad
239
(Vefatı X V I I I . asır sonla
olup riyaziyede muasın olan
Gelenbevi'den daha üstün imiş. Eser yazmanuş, fakat değerh talebeler yetiştirmiştir ki bunlardan birisi X I X . asırda felsefe, riyaziye, edebiyatta büyük şöhreti
olan K e t b u d a - z â d e
Arif
E f e n d i merhumdur. Müftü-zâde
Mehmed Efendi
(Ayaklı kütüphane) An
talya müftüsünün oğlu olan M e h m e d E f e n d i , tam
yüz sene
yaşamış 1212 H . (1796 M.) 'de vefat etmiştir. Kazovah büyük âhm Ahmed
Efendi'nin vefatmdan sonra İstanbul'da kendisi aya-
rmda âhm bulunmadığmdan bu şöhretini ölümüne kadar mu hafaza etmiştir. Pek çok değerh âlim yetiştirmiş olan M ü f t ü zâde'nin talebelerinden birisi de G e l e n b e v î dir. Şam ulemasından meşhur
Sefer
Celâli
tefevvuk dâiyesiyle istanbul'a gelerek K o c a huzurunda M ü f t ü - z â d e ile ilmî kudretini
itiraf
yaptığı
ismail
ilmî
Ragıp
Efendi' ji^
ilmi
Paşa'nm
mübahasede
onun
etmiştir. Maalesef eser yazmamış ise de
ayaklı kütüphane lakabı ilmi kudret ve ihatasına delildir.
ON
SEKIZINCI
BÖLÜM
İLMÎYE MESLEĞİNİN ISLÂHI H A K K I N D A MUHTELİF TARİHLERDEKİ EMİR V E FERMANLAR Osmanlı devletinin
mali,
idarî ve askerî teşkilâtı
XVI.
asnn ikinci yansmdan az sonra tedrici surette bozulmaya başlı yarak zaman zaman y a n m tedbirler ve *Li fiile çıkmıyan emir ve fermanlarla ıslâha teşebbüs edildiği sırada aym suretle bozul makta olan ilmiye teşkilâtı da (medreseler, medrese ve kadılıklar) ıslâh edilmek istenilmiştir. Kısm-ı mahsusunda görüldüğü üzere usulü üzere medrese tah silini yapmadan rüşvet ve iltimas ile medreseden mezun olup mü lâzım olan danişmendlerin bn halleri kudretsiz ve hamisiz medrese talebelerini de fena yollara sevketmiştir. Bunun neticesi olarak Anadolu'daki medreselerin bir kısım talebelerinin kudretsiz ve hyakatsizleri
bu X V I . asrm
ikinci
yansmda
derslerini bıra
karak eşkiyahğa başlamışlar ve bu hal hükümeti epey müddet uğraştırmış ve daha sonra Iran ve Avusturya ile devam eden ve uzun süren muharebeler sebebiyle softa şekaveti mühim bir gaile şekhni almıştır. Bundan başka bir kısım müderrislerin de durumlan dikkate şayandı. Herhangi bir suretle hyakath, hyakatsiz müderrishğe geçmiş olanlarm çokluğu sebebiyle bunlar müder rislik derecelerinin yükselmesi için yanmış veya yıkılmış, ismi var fakat binası olmıyan medreselere
tâyin
edilmek suretiyle
bir
derece üstün müderrishğe geçirilmişlerdi. işte bu haller dolayısiyle
hükümet
ilmiye tarikim
ıslâh
için bazı emirler vermiye mecbur olmuştu. Bu münasebetle Şaban 985 (15 Ekim 1577)'de I I I .
Murad
azama hitaben gönderilen bir fermanda
2
tarafmdan vezir-i
aynen şöyle
denilmek
tedir "Hâlen tarîk-ı ulemaya hayh ihtilâl ânz olub Kanun-ı kadim-i Sultan Mehmed Gazi (Fatih) zamamndaki gibi gözetihb zamam1 Kanunnâm»-i Otnumi
(E$ad Efmdi
kitapları), Nr. 2363. tlmfy» TtkiUlı,
16
242
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
nuzda dahi aheen olmak muradım dır. Şimdi kanun gözetümemekle müderrisin ve talebe şuglden kalmışlardır; kuzât-ı asâkire muhkem tenbih olıma ki müderrisin ve talebe tekmü-i müddet-i örfiyye etme din, feragat ettürüb âhar mansıba sevk ettirmiyeler ve danişmend ler dahi aşağı medreselerden şugl mikdarm etmedin mevâliye aldırnuyalar; Kazaskerin marifeti
olmadm kimesne kabul etmiyeler.
"Ve bâzı müderrisler var imiş ki
akçesi ve dersi olmayub
mücerred âhar mansıba vesde olmak içün tevcih olunurmuş ve ol makuleler cemiyet eylemeyüb ve şugl etmeyub zamanede şugl edenlere müzahim olurlar imiş. 0 1 makule müderrisler r e f olunub min-bâd arzolunmıya. Velhasd menasıb ehline sevkolunub dmi ve fazdeti olanlar ve mehâret-i tâmmesi olanlar terbiye olunub riayet oluna. Kimsenin dtimâsiyle nâ-ehle mansıb arzedilmiye. Bâdelyevm bu vaz'a muhalefet ve emre mugayir ki vaz' işhyeler, zararı kenduleredir; bilmiş olsunlar ve gözlerin açsunlar; gelmiş ve ge lecek kuzât-ı asâkire tenbih ve te'kiddir". XVI.
asrm ikinci yansmdaki Divan-ı hümâyun mühimme
defterlerinde şakavetlerinden sık sık bahsedüen softalarm ıslâhı hakkmda 28 Muharrem 987 ( 27 Mart 1 5 7 9 ) tarihh bir hükmün bazı yerlerini yazmak suretiyle bu tarihte softalarm isyan mmtakalaıiyle bunlar hakkmda bir fikir elde eddmek mümkündür*. Nifan I hümâyun "Bundan akdem softa taifesi kendu hallerinde ve oMur ki
tahsd ve iştigallerinde olmamak, cemiyetler idüh ok, yay ve sair alât-ı harh üe köyler ve kasabalar
basıp Müslümanlarm kiminin taze oğullarım cebren gelüb, ahb gidib fi'ü-i şeni eyleyüb umumen ehl-i fesad olanlannm haklarmdan gelinmek için ümera ve kuzâta ahkâm-ı şerife gönderilmişti. "Hâlen tâife-i mezburenin meli'nden
Mevlâna H a s a n
M u h y i d d i n ve Hamideli redelfi'den
ve Aydın
Kocaeli
darendegân
ve
Saruhan sancağmdan Mevlanâ
sancağmdan Mevlanâ Z a h i r ü d d i n ve
Livâ-i Tc&e'den Mevlâna M u h y i d d i n ve vüâyet-i Mevlâna
Hayreddin
*- Mühimme
ve
Menteşe
sancağmdan
defteri, 31, «. 143. Bu fermanın
veti olan Anadolu Beylerbeyisiyle gönderilmiştir.
Ru
sancağmdan Mevlanâ
sancağmdan Mevlâna H a s a n ve Ge-
Mevlâna S e f e r
Şemseddin
eşbehlerinden
ve
Karaman'dan Mevlâna V e -
birer sureti asıl softa şeka-
îıtanbul. Bursa ve Edime
Kadıhklarma
İLMİYE
MESLEĞİNİN
ISLAHI
HAKKINDA
243
l i y y ü d d i n ve Alâiye'den Mevlâna K a d r i ve Germiyo/ı'dan Mevlâna Sefer ve Karesi sancağından Mevlâna Muhyiddin der gâh-ı muallâma gelüb tâife-i mezburenin ekser kendu hallerinde ve şugllerinde olub kimesneye zarar ve ziyanları yoğiken bazı eşkiya ve cebele softa namma gezüb fesad ve şenaat etmekle cüm lesine sirayet edüb bu bahane ile nice talebe na-hak yere katlo lunub ve softa taifesini tutanlara dirhk vaadolunmuştur deyu cürmü olmayub kendu hallerinde olanlan sancak beyleri svıbaşdan ve gayrdar tutub başlanm kesüb ve geru eşkiya ele gelmeyub mabeynde mazlumen telef olub ve akvam ve akrabalarma yataksm deyu ehl-i garaz taifesi yapışmakla kendu halinde olan softa taifesi havfindan terk-i vatan edüb tahsihnden kahb ve Müslümanlar evlâdlarm ihtiyaten mektebe vermez olub bu haller inkıraz-ı ilme sebeb olmuştur. "Eğer tâife-i mezburenin iyi olanlann kemakân şuglde olub cürmü olanlarmm dahi şimdiye değin vaki olan cerâimi afv olunur ise ve her birimiz nakib olub danişmend olduğumuzda camebaha (elbise parası) için biner akçe verilmeyüb nikabetle
mülâzım
olursak her birimiz hemşehrilerimizi gereği gibi zabtedüb anun gibi birimizin hemşehrileri fesad edecek olur ise on bir hemşehriler ittifak edüb bilâd-ı selâsede olan imaretlere komayub ehl-i fesadı bulub ele vermiye sa'y ve ikdam ederiz deyu taahhüd eyledikleri arz olundukda tevâif-i mezburenin hakkmda mezîd-i merhametim zuhura getürüb sene 987 Muharemü'l-haramımn gurresine gelince vaki olan cerâimlerin afv edüb b u nişan-ı hümâyunu verdim" Denildikten sonra bu on iki kişinin yılda bir kere sancaklarma giderek softalarm şekavetlerine mâni olmalan ve dinlemiyenlerin ele getürülmeleri için sancakbeyi,
voyvoda, zuama ve
erbab-ı tımar ve sair il erlerinin bu nakiblere yardım ederek şeka veti olanlarm elde edilmeleri emrolunmuştur. m Mehmed'in
^'^^^^n M e h m e d ' i n emriyle mevâhden mürekkep
ihniye ıslâhatma
heyet, ilmiye sınıfımn ıslâhı hakkmda tesbit
dair olan kanonu ettikleri bir lâyihayı 1006 Ramazanmın iptidalarmda
(1598 Nisan)
Pâdişâha
takdim
ederek
bunun aynen tatbikine dair iradesini almışlar ve bu lâyiha kanun olarak
Kazaskerlere bildirilerek
tatbiki
^ Âfir Efendi kitapları (Süleymaniye 1004,
s. 7 9 .
emrolunmuştur i.
Kütüphanesi),
Kanunnâme
Nr,
244
OSMANLI D E V L E T Î N l N i L M l Y E T E Ş K I L A T I
"Rumeli Kazaskerine hüküm ki. Bir mukaddemeden sonra bu nişan-ı hümâyun verdim ve büyürdüm ki vusul buldıdtta evvelâ kırk akçe medreseden mâzul müderrislerden bir ehl-i ihm tâyin olunub hareket murad eden softa ve gayn varub andan bir ders okuyub müstaid idüğü malûm olduktan sonra
yedine
tezkire
verüb
badehu danişmend olub
yirmi ve yirmi beş ve otuz akçe medreselerde üç ay ve hâriç med reselerde beş ay olub ve iki ve üç medreseye hareket-i misiUüye edüb ve dâhd medreselerinde altı ay olub zikrolunan medariste iki seneyi tekmil etmeyince ve sahihçe vech-i meşruh üzere hareket ettiği sabit olub yedine tezkire verilmeyince semâniye'ye
vasd
olmıya. "Ve
semaniye ve mafevkinde olan mevah, min-bâd
daniş
mend emrinde taharri edüb hücreden ziyade danişmend olmıya ve bu nöbette ve bundan sonra midâzım olanlarm eşkâh yazıhp hıfzolunmak gerek; hâlen midâmezette olanlar gelüb eşkâllerin yazdırub yedine tezkire almaymca midâzemet etmeye ve menasdıta olanlar fî-mâbâd mülâzemete geldikçe yazda. Zira bir midâzım fevt oldukta bazı ehl-i tezvir kendu ismi ve babası ismi veyahut mücerret kendu ismi muvafık olmakla tarika duhûl edüb hde etmiye kadir olmaya. *'Ve bazı eşirra vüâyette karar edemeyüb gelüb danişmend olub ihmden bî-behre olmağla mevah hizmetlerinde dahi olamayub birer tarîkle bahçe (bostancı ocağı bahçeleri) ve fırm (saray fırmlan) ve öküz amban hocası olub nöbette bu tarîkle yüz kırk nefer midâzım kaydolunmuş; beş, altı nefer kimesne olagelmiştir. Bu bahta dahi ihtimam olunub altmış üç (963) senesinde müteveffa Abdurrahman nöbetinde kaç nefer kimesne midâzım olmuşlar ise yine ol miktar ahnub ziyade alınmaya; onlar dahi hoca olduktan sonra kazaskerinden tezkire alub ismi ruznameye "Haremeyn-i muhteremeyn'den gaynda teşrif
kaydoluna. olmaya
ve
kenar medreselerinden midâzım alınmaya, meğer kadimden almugelmiş ola ve elh akçe medreselerden muîd ahnmaya, meğer sahibi vezir-i âzam olub hayatta ola. V e min-bâd mevtadan (yani vefat etmiş bir müderrisin talebelerinden) dd nöbetlik mülâzım
daniş
mend ahnub maadası tevzi oluna (yani müderrislere verile).
İLMİYE
MESLEĞİNİN
ISLAHI
HAKKINDA
245
"Ve bazı mevalinin filândan mütekaid deyu bir emr-i itibarı ile nice mülâzımı abnur. Âsd ne ise ol balde kaç mülâzım verirse yine ol miktan almub ziyade abnmaya. "Ve min-bâd kuzât, İçel'de müderris olmıya ve kasabat kadı larından yerinde mevleviyyet bükmü verilenlerin mülâzımı alınmıya; nihayet sair kasabat kadılan gibi müddet-i örfiyye itibarı olmıya, ol şerefe bu denlu riayet
kâfidir,
lle'1-ân
olanlar bu
veçhile olub min-bâd kimesneye ol itibar olunmaya. "Kenarda iki terakki ve içel'de bir terakki memnu ola ve iç medreseleri kırk akçeye vannca iki yd medreseye mutasarrıf ola lar; ve bazı ismi mevcud resmî mâdum medaris bi'l-külhyye merfû olmağa mecal yoktur. On ve on iki yd mukaddem kazaskerlerde *ij sika ve mûtemed ve müseUemü'1-kidl olanlar vere geldikleri medaris verilüb maadası r e f oluna; zira bazı kimesneler gelüb içel'den mü derris namına olub terakki de fariğ olub elh, altmış akçe kadı olur, bu tarîkle tafra edüb zaman-ı kahlde meuasıb-ı celdeye vâsd olmuşlann nihayeti yok imiş, min-bâd olmaya. "Ve kırk akçe medreseye vannca mâzuller bir matlabta cem olduklannda birisinin fazdet-i bâhiresi olur ise rey kazaskerindir; ve eğer zamana nazar olunursa azdde takaddüm ve sebak mukayyed olmayub midâzemette takaddüme itibar oluna; zira bâ lâda zikrolunduğu gibi bazdan bir tarikle az zamanda bir, iki matlaba vasd olub kat'-ı
paye eder ve bazısı medariste eskiyüb
batice hareket eder, zikrolunan (mülâzemete) îtibar olub kimes neye gadr olmaz. "Ve yeni midâzım üç seneyi tekmd etmeyince mansıb ve rilmeye ve akçe verüb mansıb alan kuzâtm akçe de aldıklan meşhur ve mütevater
olıcak sebeb-i azd ola ki gayra mûcib-i
ibret olur. "Ve kaza kaddarı iki sene tamam mansıblanna mutasamf olalar ve bdâd-ı kasiye de bazı medaris olub midâzımin kabıd etmemekle bazı ecânibe verdüb ve terakki olunub
badehu birer
tarikle gelüb midâzımm tarîkine duhûl edüb menâsıb-ı dmiyyeye vâsd olurlar. Bu cihetten çok kimesne bi-gayr-ı tarîk bebremend olur; min-bâd ol makule medaris cihat ruznâmesi'ne
kaydolunub
ol tarîkden midâzımin beynine duhûl olunmaya. "Ve bazı kimesneler şehremininden veya zevayitten bir kaç akçe ulufe peyda edüb edna midâbese de mülâzım olub emed-i
246
OSMANLI D E V L E T Î N l N İ L M Î Y E T E Ş K İ L A T I
bedîd ve ahd-ı baîde gelince medaris bekleyüb yoliyle midâzım olanlara muzabim olur. Bu kaide mevali-zâdelere
mahsustur,
gaynda cari olmaya. "Ve min-bâd
ruznâmelerde işaret oluna ki bu cihetten ve
etraf hazinelerinden ıdûfeye mutasamf olanlardan ve yeniçeri ve sipahi ve topçu ve kalafatçı ve gayndan midâzım ahnmaya, zira bunlann ulufeleri cündî akçesidir, tarikle alâkası yoktur. Zikro lunan taifelerden ehl-i ihm olanlar mevah-i izam hizmetlerinde olub tarikleriyle midâzım olalar ve tarik-i mezkûre de midâzım olanlara
imtihansız
hüküm verilüb
mansıb
verilmediğinden
ol îtibar de mansıb
verilmiye;
gayn
ulufelerine
meselâ on akçe
ulufesi olana yirmi beş ve yirmi beş akçesi olana otuz üe mansıb verilmeye; zira bu mânanm fesadı zahirdir ki zikrolunan taifeden birer tarikle otuz ve kırk akçeye mutasamf adamlar vardır; ol itibar olunur ise ihtidadan kırk akçe ve eUi de mansıb verilmek iktiza eder; ol bâb münsed olub saire verildüğü üzere verile. "Ve bir matlab'ta tarik-i mezkûrdan ve bahçe hocahklanndan midâzım olanlar üe mevah-i izam hizmetlerinde midâzım olanlar cemolundukta tarîk de midâzım olanlar bir y d takdim oluna. "Ve bazı kimesneler ehl-i ilim ve müstaidüz deyu midâzım olmasım rica etmekle ol
bahta hatt-ı hümâyun sâdır olur ise ol
asdlar nöbet olmaymca midâzım olduklarma rızay-ı hümâyunum yoktur, ol mûtemedler müstahik ve müstaid olduklan takdircedir. Tekrar arz olunub nöbet te'hir oluna. "Ve hâlâ
paye müderrisleri ve dahi aşağdar beyninde daniş-
mendsizlik ayıb olmağla danişmendi olmıyanlar levm-i akrandan ve belki tabakalarda azhnden havf edüb bir alay cahü danişmend edinmekle tarika bu cihetten küUi halel gelmiştir; imdi müderrise, danişmendsizlik ayıb değüdir ve belki ayıb olan câhü danişmend tutmaktır. " M i n - b â d müderrisler danişmend emrinde tamam taharri edüb müstahik ve müstaid olanlan danişmend edinüb câhü olanlan emrime muhahf danişmend edinmekten be-gayet ictinab ve ih tiraz oluna
ve bu emr-i lâzımü'l-inkiyadımı min-bâd mukarrer
tutub ve bu hükm-i hümâyunumu hıfz eyhyesiu ki sen ve senden sonra gelen kazaskerim daima mazmun-ı hümâyunı üe amel edüb aslâ ve kat'a hüâfma cevaz gösterilmiye. Tahriren f i evâü-i şehr-i Ramazan, sene 1006."
İLMİYE
MESLEĞİNİN
ISLAHI
HAKKINDA
247
Medrese ve müderris nizammm bozukluğunu ve buna karşı alman tedbirleri gösteren bu ferman bir müddet sonra tatbikten kalarak eski bozukluk ziyadesiyle devam etmiştir ki bunu meşhur K o ç i Bey'in I V . M u r a d ' a takdim etmiş olduğu lâphasmdan anlamaktayız. Koçi
B e y eski devirlerdeki ulema ile kendi zamammn ara
sındaki farkları ve Osmanh hükümdarlannm ulemaya karşı olan hürmet ve riayetlerini beyan ettikten sonra medreselerin bozuk luğu hakkmda şu malûmatı vermektedir i. "Hâlen tarik-i ihm dahi fevkalhad mütegayyir olmuştur ve aralarında cari olan kanun-i kadim tenezzül bulmuştur. Mukad dema bir talib-i ihm danişmend olmak murad eylese ulemadan birisi müteharrik olub evvelâ ondan mahreç dersi okuyub istidad ve hyakatini müşahede ettikten sonra müderrisinden birine gön derirdi. Ondan birine, ondan birine böyle böyle hariçte ve dahilde ve sahnda nice müddet danişmend olub badehu murad ettiği yerde karar edüb yolu geldikte mülâzım olub ruznâmçe-i
hümâyun'A
namı yazılırdı. Yolu geldikte sahn dânişmendlerinin eskileri - k ı demleri- ki muîdlerdir her birine birer tetimme tâyin olımub onda sakin olan suhtegân taifesine ifade-i ulûm ederlerdi. "1003 (1594) tarihine gelince sahn muidlerinin şimdiki mü derrisler kadar
vaka ve itibarı var idi ve danişmend olub nice
zaman medariste iştigal-i ilm etmeyince mülâzım yazılmazdı. V e kimse kimsenin icazetsiz danişmendin almazdı ve tarîk-i ihm fev kalhad pâk ve mazbut idi. 0 1 sebebten içlerinde cahil ve ecnebi olmayub her biri yolu üe gelmekle eğer kuzât ve eğer müderri sinden cümlesi üim ve dini mükemmel ırz ve vakar sahibi adamlar olub müderrishği hahnde üm-i şerife ve mansıbı hahnde din ve devlete istikamet üe hizmet edüb ibâduUaha nef-i mahz olurdu. "Nihayetül-emr
1003 tarihinden beru bu intizam bozulub
mukaddema şeyhuhslâm olan S u n u l l a h
E f e n d i bir kaç defa
bi-vech mâzul olub ve kazaskerler dahi tiz tiz mâzul olmağla yerine gelen azU havfina düşüb vükelây-ı devlet üe müdaraya muhtaç olub huzur-ı hümâyunda hak sözü söylemekten kadüar ve her kesin riayet-i batırma mukayyed oldular. ^ Kofi
Bey Riıaleri, 1277 aenesindeddti baskı, s. 10.
248
OSMANLI DEVLETlNÎN İLMİYE TEŞKİLATI "Metaneti olan mü'min-i kâmil
kelâm-ı hakkı söyler. S u n u l l a h
azlinden dahi korkmayub
E f e n d i rahmetuUahi
aleyh
bir kaç defa mâzıd olmuşken yine kelâm-ı hakkı söyleyüb emr-i din ve devlette kat'iyyen müsamaha etmediler idi. 01 sadr mü samaha yeti değddir; riayet mahalh değildir. Giderek her mas
lahata hatır karışmakla ve her emirde müsamaha olunmakla nâ-müstahaklara hadden ziyade mansıblar verdmek iktiza edüb kanun-i kadîm bozuldu. Kazaskerler dahi zaman-ı kaUlde bî-vech mâzul olmagila iç lerinden tama ve haris olanlar zaman-ı mansıbı fırsat ve fırsatı ganimet bdüb menasıbm ekserin rüşvet de nâ-ehle verir oldular ve midâzemetler dahi yolu de olmayub satdmağa başlıyalı voyvoda ve subaşı kâtibleri ve avâm-ı nâstan niceleri beş, on bin akçe de mülâzım olub
badehu zaman-ı kahlde müderris ve kadı olub
sahn-ı ihm cehele ile dolub iyi ve kem belürsüz oldu. Ekseriya zulüm ve teaddi edüb nâm-ı ulemayı keşide kdan o makule ce hele ve ecnebderdir; yoksa tarîk-i dme hizmet etmiş ve yolu de gelmiş ulema hâşa ki haktan udûl i d e . . . *'Bu
abd-i fakir İstanbul'a, geldiğimde eğerçi ulema-i izam
şimdiki gibi badem ve haşem esbabı değddi. Lâkin bir müderris dâderi yoldan geçse halk-ı âlem ikbal-i tam ve küllî
tazim ve ih
tiram ederlerdi. Irz ve vekarlan kemalde idi, her biri halk naza nnda müctehid mesabesinde muazzez ve mükerrem idi. Menasıb-ı dmiyye
şefaatle verdmek reva değddir; ^ 1 âlem
kangisi ise ona gerektir. Tarîk-i kazada medar ihmdir. Sinn ve sâl ve haseb ve neseb değddir; seccade-i şeriat âhm ve âdd olanlara gerektir. Medreseler dahi dekayık-i dmiyye istihracma kadir olan lara gerektir; bir cahd mücerred eskidir deyu bir âhme takdim inde't-tahkik cevrdir...
"Amma cümlenin mebdei, midâzemettir; şöyle ki mevah mü lâzemeti satmayalar ve her birisi midâzemeti erbab-ı istihkaka vereler, tarik-i ihm zaman-i kalîlde muntazam
olur ehl nâ-ehle
gahb olur. "Ve teşrifi
midâzemetler dahi çok verilür oldu, arpalıklar, vazifeler
hadis oldu. Birine arpalık veyahut vazife olsa teşriften
nice midâzım yazalar ve her maddede midâzemet kanundan zi yade olunur oldu.
İ L M Î Y E MESLEĞİNİN I S L A H I H A K K I N D A
249
"Bu asırda diyaneti ve emaneti olmıyan nice kazaskerler gün gün midâzemetler yazub ruznâmçe-i hümâyunu doldurdular ve nicelerine terakkder edüb bir, iki ydda bir yeni midâzımı yüz elhye çıkarddar; ol cihetten kuzât ahvali muhtel ve müşevveş olub aralannda müzahame kemahnde olmakla bir kadı iki yd midâzemet de mansıba nad olmaz oldu; fakr-ı faka canlanna geçti, her biri sâd mertebesine vardı; bir mansıb çıksa on beş, yirmi adam tahb olur, birine verihcek maadası tehî kalur; bunlara bir tedarik göridmezse halleri diger-gûn olur bunun tedariki midâ zemet zabtiyle olur, kanundan ziyade ki midâzemet verilmeye ve erbab-ı istihkaktan gaynsı aimmıya. "Kaza ahvaliyle takajryüd ehemm-i mühimmattandır; gayet hor ve zeHl olmuşlardır; bir subaşı ve bir haraççı şikayetiyle manBiblan başkalarma verihyor; bî-sebeb niceleri azlolunur; arzlan dinlenmez oldu; gadrine muttali olunduktan sonra cezası verilmek gerektir...." Kâtip
Ç e l e b i kendi
zamanmdaki daha
doğrusu
XVII.
asır başlarmdan îtibaren medreselerdeki tedris hayatından bahs ile müspet ihmlerin ehemnüyetini anlattığı sırada "sadr-ı evvelde yani tslâmiyetin ilk zamanlannda meneddmiş olan bazı şeylere takdarak bundan maksad ne olduğunu anlamadan sonraki devir lerde eski zihniyette devam edddiğini beyan ettikten sonra F a t i h S u l t a n M e h m e d medaris-i semâniyyeyi bina edib kanun üzere şugl oluna deyu vakfiyesinde Haşiye-i
tecrid ve Şerh-i mevakıf
derslerini tâyin etmişti; sonra gelenler bu dersler felsefiyyattır deyu kaldınb hidaye ve ekmel derslerini okutmayı makul gördü ve yalnız iktiza-i nâ-makul olmağla ne felsefiyyat ve ne hidaye ve ekmel kaldı; bununla Rum'da (Türkiye'de) sûk-i dme kesad gelüb ehh inkıraza karib oldu" dedikten sonra, hendese bden bir fetva sa hibi de hendese bilmiyen fetva sahibi ve keza coğrafya ve kozmografya bden bir müfessir arasmda* bir mukayese yaparak kadı^ K â t i p Çelebi, müfessir allâme K a d ı Beyzavî'nin (Jjlı< «Uja! Ve'l-kamere kademfthn menâzil) âyeti tefsirinde aym her menzile nüzulünü bir vakitte olarak gösterdiğine itiraz ederek bımun bazen gece yansmda bir menzüden diğerine ve bazen bir gecede iki menzile hareket ettiğini ve her menzil takriben on üç derece hadd-i muayyen olduğunu ve kamerin seyri bu suretle bazen on bir ve bazen on beg derecede bulunduğunu ve bunlarm aslım bilmek için de heyet (Kozmoğrafya) bilmek îcabettiğim beyan ediyor.
250
OSMANLI D E V L E T t N İ N İ L M İ Y E TEŞKİLÂTI
ların
mutlak
surette
riyaziye,
coğrafya
ve hey'et bilmeleriuin
zarurî olduğunu beyan etmektedir i. I.
Ahmed
zamamnda
Recep (1609 Kasım)
Celâliler temizlendikten sonra 1018
tarihiyle
tamim
edilmiş
olan
uzun
bir
adalet fermanmda adaleti temsil edecek olan kaddardan acı acı şikâyet eddmektedir. Bu fermanda dikkate şayan ve ibret aimması îcabeden bazı kısımları aşağıya naklederek o tarihte halkm mâruz kaldığı acıkh durum hakkmda bir fikir verebiliriz. " . . . siz ki kaddarsız, nahiyelerünüzü nâiblerünüze dtizama ve rüb bir canibten siz ve bir canihten nâibünüz voyvodular de mütte fik olub karye be-karye gezüb reâyâ (köylü) ve berâyânm müft ve meccanen koyun ve kuzu ve tavuk ve yağ ve bal ve arpa ve saman ve odun ve otlaklarm çeküb alduğunuzdan mâada her kasaba ve Yine K â t i p Çelebi aym müfessirin aedd-i takender hakkmdaki mütalâasmı da tenkid eyliyor ( Ol**^' cAi Beyne's-seddeyn) âyetinin tefsirinde K a d ı Bey zavî'nin mabeyn-i dbal demekle bunun Ermeniye ve Azerbaycan olarak tefsir edildiğini bu doğru olmayıb doğrusunu bilmek isteyenlerin coğrafya fennini bil meleri lâzım geldiğini söylüyor (Mizanü'l-Hakk, a. 10, 11). ı KâÜp Çelebi (j^'5/ljU»tl J jJ-' öl > Mizanü'l-hakk fi IhtiyariHehakk ) isimli eserinde ( S. 9) bir kimse boyu, eni ve derinliği dört zira bir kuyu kazdırmak istese ve bunu sekiz akçeye pazarlık etse kuyu, boyu eni derin liği iki zira' bir kuyu kazarak dört akçe taleb eylese arada çıkan para ihtilâtaa halletmek için kadıdan fetva istenilse hendese bilmeyen müftü bunun yansım yani dört akçeye hükmeder; hendese bilen müftü ise hakkı bir akçe dir diye fetva verir; çünkü iki zira kuyu dört zira kuyunun sekizde biridir" demektedir. Yine K â t i p Çelebi (£^adı-i mûhendia ihgayrı mühertdia A>üfcmüdür) başhkh yazısiyle şu iki misali veriyor. Bir kimse tuli ve arzı yüz zira' olmak üzere bir tarlayı âhara bey' edib teslim mahallinde tuli ve arzı altışar zira' iki tarla verdi. Aralarında ^jr niza' vaki olub bir kadıya vardılar ki hendese bilmezdi; hakkı budur deyu hükmeyledi; sonra bir kadı-i mühendis bulub dâvayı dinlettiler, msıf hakkıdır dedi; hak dahi budur. Bunlarm aslım bilmek murad eden riyariyyat gömüye heves eyUye" diye tavsiyelerde bulunmakta ve bu suretle medre selerde heyet, rizaziye ve coğrafya tahsilinin ehemm olduğunu beyan etmek tedir (S. 10). K â t i p Çelebi Şeyhülislâm B a h a t Efendi'den("Tulfitt'ş-şems mine'I-magrib) heyet kaidesine tatbik olunur mu? AlU ay gündüz, alU ay gece olduğu yerde beş vakit namaz nice kdınır ve nice oruç tutulur. Mekke'den gayn yerde cihat-ı erbaa kıble olur mu ?" diye üç sual sormuş. Şeyhülislâm bunlardan birisine, o da yanhş olarak, cevap vermiş, diğer ikisini cevaplandmnamıştır; çünkü Müftü efendi coğrafya ve heyetten bihaberdi.
İ L M İ Y E MESLEĞİNİN ISLAHI H A K K I N D A
karyeye
karib geldüğünüzde
yeni
makbereleri
251
sayub,
defter
edüb badehu mahalhne varub bunlar ne zamanda fevt olmuş lardır ve bımlarm metrukâtı nice oldu? Ne için bize haber eylemedin ? Ve bizden izin almadan defneylediniz deyu taaddi edüb ve kefereden mürd olanlardan bir kaç kuruş almaymca defne izin vermeyüb ekserinin veresesinden sagîr ve sagİre ve gaib ve gaibe olmayub cümle hâzır ve kibar (büyük yaşta) olub kısmet taleb eylemezler iken cebren müteveffanm muhallefatmı yazub iki yüz akçe değer esvabı bin ve bin beş yüz akçe pahaya tutub kısmet bahanesiyle beğendüğünüz esvabı çeküb alub ve sizden mukaddem kadı olanlar bir defa kısmet eyledüğü müteveffa içün kısmet ol mamış ve bazı esvab
gizleyüb
rüsum kısmına gadreylemişsiz
tekrar kısmet lâzımdır deyu kısmet edüb
ve voyvodalar
la müttefik olub bilâ-emr kasaba kasaba karye be-karye bî-günah Müslümanları teftiş edüb maldar olanlara sen mal bulmuşsun ve Celâh sende çok akçe ve esvab komuş deyu ahzettirüb ve hin-i teftişte Müslümanlar iyi kimesnelerdir dediklerin a y n ve bî-namaz dediklerin ayn ve bu kimse yabandan gelmiştir bilmeyiz ve yara mazlığın görmedik dediklerin ayn ferden ferda sicüledüb ve bir birine kefil verüb tekrar sicilledüb her birinden birer, ikişer kuruş sicili ve hüccet akçesi ve muhzır ve hizmetkâr akçesi
aldıktan
sonra kefilnâme akçesi deyu voyvodalara külli akçe aldurub ve maldar kimsenenin olanca malın ehnden almak içün sicülde töh met-i sabıkası mukayyiddir deyu zaleme
taifesinin ehne suret-i sicili
verüb ve fesadı sabit olanlardan rüşvet almağla fesadlarma müte allik olan mevaddı sicilden çıkarub sahb ve dindar kimesnedir deyu ehne hüccet verüb ve müfhs ve medyun olan mültezim lerden bir kaç kuruş ve altm almağla mütemevvil ve maldar ki mesneleri bî-haber iken mültezime kefil yazub ehne hüccet verüb . . . . Reâyâ ve berâyâya nice tekhfler edüb emr-i şerifte ne veçhile ferman olunmuştur diyenleri emre imtisal eylemedi deyu sicilleyleyüb hakkmdan gelmek lâzımdır deyu zaleme taifesine ahzettüriib külli malm alub ve aldınıb ve istediğiniz kariyenin hanesini mücerred celb ve ahz için defter-i cedide muhahf ziyade yazub cebren ona göre hane akçesi cem edüb bunun emsah envâ-ı zulüm ve teaddi eylediğiniz mesmû-i hümâyunum o l m u ş t u r . . . .
tmdi
kuzât ve nüvvâb, reâyâ ve berâyâya zulüm ve teaddi eyledikleri için azl ile ve nefy-i beled olmağla konulmayub şer'i ile gereği gibi
252
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
haklanndan gelinmek lâzım gelmiştir denildikten sonra bundan böyle dürüst hareket eylemeleri emrolunmuştur,,. Bu, mufassal adalet fermanmm kaddara dair olan ve bir kısmmı kaydettiğimiz satırlar Celâhler zamanında halkın hem bu şakilerden ve hem de kadı ve nâib ve voyvodalardan çektiklerini göstermektedir.
Bu hususta istikran ve mehmaemken
temin için Vezir-i âzam K u y u c u M u r a d IV.
Murad'm
şiddeth
zaleme ve mütegaUibelere
hareketin
mühim
tesiri
adaleti
P a ş a de daha sonra karşı
göridmüştür.
gösterdikleri Fakat
dmiye
teşkdâtı gayretlere rağmen yine düzelememiş, kadı ve nâiblerin çoğu vazifelerini sû-i istimal ederek çeşith bahanelerle halkı sızdırmalannm önüne geçdememiştir. Yine bu Hezarfen
hususta
Hüseyin
hisü'l-beyan fi Kavanin-i
X V I I I . asrm
ortalannda yaşamış
Efendi, ( ö l ^ JT âl-i Osman)
isindi
J J U l ^J.a^ eserinde
olan Tel
müderris
ler ve kaddar hakkmda şunlan yazıyor : "Pâdişâhlara lâzımdır ki ulema zümresini muazzez ve müker rem tuta; fakirü'l-hal olanlanna vezâif ve atâyâyı diriğ buyurmıyalar ve içlerinden fazd ve kâmil perhizkâr ve muttaki olanlarım mümtaz kdub müteşerri ve muttaki olanlara şâirlerinden ziyade riayet eyhyeler ve mahfice bi-garez adamlar ile herkesin ahvahni tecessüs ettürüb ol makulelere sürrecikler göndermekle hatırlarm ele alub saire dahi iyihğe rağbet hasd ola. Müddet-i medideden beri mâzul ve müstehiklere kimseye danışmadan mertebesi olan mansıb de behremend kılma. Zira zamanede mehadim zümresi riayet olunub bir nice ehl-i ihm paymal olub ayakta kalmıştır; zamanede ise okumak yazmak vadileri bdkülliyye metruk ol muştur ve ekser ulema ümeradan fark olunmaz; kazaskerler gayet dindar ve perhizkâr ve ehl-i ilim adamlar gerektir; gerçi bazısı ehl-i ihm olur; lâkin medyun olduklan için kazasker olduklan gibi kazalan bey'i min-mezid edüb ve düyun de olan add mi eyhyecektir?
kazaya vasd
Ehl-i hizmetten hane basma onar, on
beşer akçe almaymca hizmet tevzi eylemez. Haraççı ve avanzcı kadıya murad üzere vericek (yani rüşvet verince) reâyâ üzerine yüklenir; kadı zulme nza vermese ehl-i örf teaddiye kabd olmazlar yine fesad kuzât tarafındandır. "İmdi pâdişâh kazasker ahvalini tecessüs edüb bazı kimesnelere ihyanen mahfi akçe ile kadılık aldırıh bâdehû kim etmiş ise
İLMİYE
MESLEĞİNİN
ISLAHI
HAKKINDA
253
yüzleştirüp cezaeına göre ceza eyliye. Kadılık ahkâm-ı şer'iyye icrası için iken hâlâ halk malmı ne yüzden almıya ve adi ü dâd de meşhur olanlan vakti geldi deyu azl eylemeyüb ibka buyuralar, sairi dahi anı görüb iydiğe heves edeler ve kaddar kesret-i zaman tevkiyet de medyun ve zar ve ser-gerdan gezerler kâh medd ü kasra uğrarlar; anm gibderi mansıba vasd oldukta sabra mecal mi kalur; aç kurt gibi reayaya saldırırlar... Zahmi reâyâ üzerine tasallut
eylemek
kurtları
koyun
sürüsüne
sahvermektir..."
Yine X V I I . asır ortalannda X V I I I . asnn ilk yansma kadar kazalara
kadı
olacaklarm
çoğalmalarma mebni kazasker bu
kadılıkları üçe ve dörde bölerek verip bundan başka bazdan müd detlerini doldurmadan azlolunarak yerleri dtimas ve rica de diğer lerine verihr olmuştu. Bundan dolayı bir kazaya kadı tâyin edden zat müddetini tamam doldurmadan azlolunması ihtimahni gözönüne alarak ve kazasker dairesine senelerce midâzemeti düşü nerek paraya olan ihtiyacı dolayisiyle vazifesini sû-i istimal eylemiye mecbur olurdu. İçlerinde mürtekip olmıyanları ender idi. 1141 H . (1728 M.) senesinde kaza kadıhklarmm kıdem sıra siyle iki sene müddetle verilerek azh mucip hali göridmedikçe azledilmemeleri ve midâzemet tarihi aynı olardann tâyinleri hahnde imtihan yapdarak muvaffak olanlarm kaddığa tâyin olunmalan hakkmda bir kanun çıkardarak - k i eskiden beri mevcut olup tat bikten kalmış olan kanunun tekidi demekti- bunun kazaskerlerin ruznâmelerine kaydeddmesi emrolunmuştu *. Yine bu kanun mucibince mevah de kadı ve naiplerin şer'î hüccet, arz, sicd ve mürasele ve nikâh akdi ve azad kâğıdı (Itık nâme) miras taksimi gibi şer'î muamelelerin her birisine tâyin olunan rüsumdan başka gerek avanz, nüzl, cizye ve valilere ait imdadiye-i hasariyye ve sejeriyye ve sair tekâliften bir akçe hde almıyacaklardı. ...
..
Müderrislere
gelince
Kitabınuzm
sekizinci
bölümünde
medreselerin
bozulması kısmmda ve aynı bölümün baş taranndaki kanunda göriddüğü üzere müderrisliklerin de
bozularak medreselerin mühim bir kısmı eldiyetleri kâfi olmıyan ^ Raşid tarihi, zeyli ÇeUhi-zâde, s. 46, tene 1141.
254
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
müderrisler eUnde kalmış ise de bu müesseseler adaleti tevzi edecek olan kaddık müessesesi gibi şer'î ve hukukî işlerle meşgul
olma
dığmdan zararları kaddara nisbetle daha ehven idi. Medreselerin ıslâhı hakkında zaman zaman fermanlar tamim eddmiş ise de dtimas ve himaye yüzünden bu emirler tatbik eddmiyerek yolsuzluk
devam
etmiştir.
Bu sınıfın ıslâhı hakkında
I I I . Â h m e d zamanmda da ( X V I I I . asnn dk yansı) bazı
emirler
verdmiş ise de bu hususta I . M a h m u d devrinde ıslâh işi daha ciddî tutulmuştur. Bu iş için I . M a h m u d iffet ve ehhyetine vâkıf olduğu Ana dolu Kazaskeri
M ur t e z a
Efendi'ye
Rumeh
Kazaskerliği
pa
yesi vermesini mütaakıp onu şeyhuhslâm tâyin e d e r e k d m i y e sım fınm ıslâhı hakkmda Vezir-i âzam vasıtasiyle kendisine bir hatt-ı hümâyun göndermiştir (1163 H . = 1 7 5 0 M . ) . S u l t a n
Mahmud'
un bizzat kaleme ahp gönderdiği bu hatt-ı hümâyunda mülâzemet ve müderrishk yolunun bozularak dtimas ve himaye ile ehhyetsiz kimselerin müderris olduklan ve dim yolunun bu gibderden temiz lenerek
medreselere
ehlinin
tâyin
eddmesi
emreddmiştir*.
^ S e y y i d M ü r t e z a E f e n d i , II. Mustafa'nın meşhur maktul, Erzurumlu S e y y i d F e y z u l l a h Efendi'nin oğludur. ' Sen ki Vezir-i âzam ve vekil-i mutlakımsm
şeyhulislânu
olan ıdemay-ı âlâmm el-yevm mert olan tarikat-ı resmiyyelerinin fi'l-ael vaz' ve tertibi, ehl-i ilmi, na-ehlden tefrik ve talebe-i ulûmu tekıml-i mevadd-ı fünûna has ve teşvike mebni iken ahd-ı karibten berü bazen kesret-i şufaa ve bazen terahüm ve şüfaat ve rica zuhuri, meşayih-ı islâmiyye duacdanmm adem-i itinalarım mûcib ve bu halet dahi talib-i medrese ve mülâzemet olanlann ihtidayı duhûl lerinde gereği gibi tenkih ve temyiz olunmalarım müstevcib olduğu cihetten ukde-i nizamı muhal ve kaide-i intizamı muhtel olduğu sem'i hümâyunuma lâhik olmağm medar-ı iftihar-ı din-i mübin olan böyle bir tarik-i mergûbun pezirây-ı ihtilâli bir türlü caiz olmadığma binaen fi-mâbad bu mühim hatîre meşayih-i islâmiyye dâilerim taraflanndan fevka'l-gaye dikkat ve nâ-ehle ve na-müstahikka medrese ve belki mülâzemet verilmeyüb "Lji»! vl.liL.'illjjİA; ol 01" mantuk-ı şerifine riayet eylemeleri için hassaten şeref-yâfte-i sudur olan hatt-ı hümâyun-ı diyanet-meşkunum mahalline kayıd ve hıfzolunub mazmun-ı itaatmakrunu ilâ maşâallah muteber ve düstûrü'lamel tutula" (tzzi Tarihi, varak 28, sen« 1163).
ÎLMIYE MESLEĞİNİN
jjj
gjjjm
MmmnnJııiri
Yukandan beri ferman
ve
ISLAHI
HAKKINDA
gördüğümüz
kanunlara
255
üzere
rağmen
müteaddit
düzelmek
şöyle
ilmiye ıslâha-
dursun X Y I I I . asır sonlarma kadar daba bozuk
tı hakkmda
olarak devam eden hak ve adalet işlerinin bilhas sa
görülmüş
ve
ele
111.
aimması diğer
Selim
askerî ıslâhat
gibi zarurî
1203 H . (1789 M.) 'de
hükümdar
olmasım mütaakıp dmiye ıslâhatım da ön safta tutmuş ve eülûsunun on birinei günü kendi riyasetinde olarak sadaret kayma kamı. Şeyhülislâm, başı*,
Reisülküttap,
mansup ve mâzul Kazaskerler de Defterdar,
Sekban-
vekilleri ocak ihtiyarlan diğer
bazı devlet ricahni tophyarak evvelce kaleme aldırdığı ıslâhat lâyihasım rikâb Reisülküttabma okutturduktan sonra bu hususta mecliste hazır olanlann mütalâalarım sormuştur. O tarihte Anadolu Kazaskeri bulunan H a m i d i - z â d e tafa
Mus
Efendi'den îtibaren bazdannm mütalâalarım dinlemiş ve
müzakerenin sonunda şeyhuhslâm
bulunan M e h m e d
Kâmil
Efendi'ye : " — Efendi, kuzât ve nüvvâb hususlan ve mezahmlerinin refi senden matlûbumdur", dedikten sonra diğer hususlan da îcabedenlere tenbih ederek mükerreren ictimalar akdiyle yapdacak ıslâhatı bir karara bağlamalarım emreylemiştir. Fdhakika şeyhuhslâm konağmda müteaddit
defalar akde-
dden meclislerde kaddara idarî işlere vah ve askerî ıslâhata dair kararlar verilmiş ve kaddara taallûk eden ıslâhat hakkmdaki karar üzerine Rumeh ve Anadolu kazaskerlerine hitaben ferman göndermiştir *. Bu fermanda kaddarla naiplerin halka yaptddan fenalıkların kaldırılması ve kaza idaresinin âdd bir şekd alması beyan edddikten sonra :
^ Bu 1789 tarihinde Rusya ve Avusturya üe olan 1787 seferi devam etmekte olduğundan gerek vezir-i âzam ve gerek yeniçeri ağası muharebede ol duklarmdan devlet merkerinde Sadr-ı âzam vekih olan sadaret kaymakamı ve yeniçeri ağası vekUi olarak da sekbanbaşı bulunuyorlardı. ^ Edip Efendi tarihi (tkinci kısım), s. 19 (Rumeli Kazaskeri Y a h y a Tevfik ve Anadolu Kazaskeri M e h m e d E m i n Efendilere hitaben olan ferman sureti); Cevda tarihi, e. IV, s.291.
256
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
1 — Arpalık ve maişetlerin iltizam suretiyle naiplere maktûan verilmiyerek
emanet tarikiyle ve beşte bir ücret
mukabilinde
ehliyetli ve insafh naiplere verilmesi. 2 — Anadolu ve Rumeh kaddanndan ihtiyar ve hastahkh olanlardan
maadasımn
kazalarım
naiplere
vermiyerek
bizzat
kaddıklanna gitmeleri. 3 — Kadılıklara, hizmetkâr, cebele makulesinden hiç kimse tâyin
eddmiyerek
imtihansız
olarak
kadı
tâyin
olunmaması.
4 — Hiç bir surette halka zulüm ve eziyet yapdmaması ve yapanlann isimlerinin kadı defterinden silinerek hakkmdan gehnip yerine münasibinin tâyin edilmesi emrolunmuştur. İlmiye
ıslâhatmda
muvaffakiyet
elde
etmek
istiyen I I I .
S e l i m , şeyhuhslâmlığa azimh ve cerbezeh, dürüst birisini getirmek istediğinden dk meşveret günü mütalâasım beğenerek beş buçuk ay evvel Rumeh Kazaskerhği payesini vermiş olduğu H a m i d î zâde
Mustafa
Ekim 1789).
Efendi'yi
getirdi
Babası zamanmda
(28 Muharrem 1204 =
17
saraydaki vaizları dolayısiyle
Hamidi-zâde'yi tanıyordu. H a m i d i - z â d e de değerh ve faal bir zat idiyse de asırlardan beri biraz daha bozıdarak devam eden dmiye mesleğim cezri bir hareket de ıslâha kalkışmıştı; biç bir suretle kimseyi dinlemiyerek faahyete geçti; icraatma engel olmalan ihtimaline ve duyduğu dedi-kodulara mebni selefi olan bazı şeyhuhslâmlarla kazaskerleri birer bahane de İstanbul'dan çıkartarak arpahklanna yolladı i. Bunun böyle ulu-orta hareketi
sebebiyle sinmiş olan tstanbul
uleması kendisini yıkmak için onun küçük bir sarsdmasmı bekhyorlardı; bımdan başka H a m i d i - z â d e sert ve dürüst harekâtı de de devlet
erkânım
kendisinden uzaklaştırmıştı;
bu sıradaki
bazı icraatı ve K e ç e c i - z â d e (Sahb MoUa) hakkmdaki sahabet yoUu muamelesinden dolayı S u l t a n nihayet aleyhtar
Sadr-ı
âzam
Koca
olmasmdan dolayı
S e l i m de muğber olmuştu,
Yusuf tâyininden
Paşa'mn bir
da
kendisine
buçuk sene sonra
^ H a m i d i - z â d e , ŞeyhuUglâm mâzullerinden D U t t î - z â d e M e h m e d Arif, M ü f t ü - z â d e A h m e d , M e h m e d K â m i l EfendUeri Kütahya, Ankara ve Kegan taraflarma sürgün ettirmişti. Hattâ S u l t a n S e l i m bu zatlann İstan bul'dan çıkarılmalarım muvafik bulmamakla beraber Şeyhulislâmm istiklâline halel vermemeği kabul etmişti (Cevdet, e. V, t. lOS).
İ L M Î Y E MESLEĞİNİN ISLÂHI H A K K I N D A
257
azlonunarak Manisa'da ikamete memur edildi (8 Recep 1205 = 13 Mart 1791). Hamidî-zâde'den Efendi
ikinci
defa
sonra
Dürri-zâde
şeyhuhslâm
olmuştu.
Mehmed Yeni
Arif
şeyhuhslâm,
ilmiye ıslâhatı hakkmda pâdişâha bir ariza takdim etmiş ve bu arîza kabul olunarak 1207 Şaban (1793 Nisan)'da hatt-ı hümayunu havi bir fermanla şeyhühslâma iade olunmuştur i. Bu ıslâhat fermanımn hulâsası şöyledir *. 1 — G^rek Rumeh ve gerek Anadolu kaddanmn bazdannm cebele güruhundan olmaları hasebiyle şer'î ahkâma vukufsuzluklarmdan dolayı verdikleri hükümlerin gayr-ı şer'i olduğu. 2 — Kaddar bulunduklan kazalarm ayan ve erkâniyle olan dâvalan mütegallibenin arzulan gibi faslederek hakkı iptal eyle dikleri. 3 — Devletin devamı âdü ve hakka dayandığmdan kazalara gönderdecek kaddarm, âhm, hükme kadir ve âdd olmalan. 4 — Bundan dolayı arpalık ve maişet esbabı efendderin gön derdikleri naiplerinin bu evsafı haiz
olmalarma ehemmiyet
ve
rilmesi. 5 — Hâkimlerden
birisinin
zulüm
ve
teaddisi
duyulacak
olursa kadılıktan tardeddmekle kalmıyarak aym zamanda hak kından gehnmesi. 6 — Arpalık
sahipleri
veya
menasıp
erbabınm
kazalann
tahammidlerinden fazla şehriyye ve haraç almamalan; aksi halde hem arpalık ve mansıp sahiplerinin ve hem naiplerin tedip olunacaklan. 7 — Kadılıklara şefaat ve rica üe bir hayh ehhyetsiz kimesnelerin girip otuz kırk senede vardabdecek (sitte) rütbesini
elde
^ Bu hususa dair hatt-ı hümâyun: Semahatlû Efendi Dâimiz, Fî-mâhâd bu veçhile amel ve hareket ve Uâ-maşaallakü Teâlâ düsturü'l-amel tutula; bir vakitte hUâfmdan kemal-i mertebe mücanebet olunmak üzere ijbu emr-i şerifi iktiza iden mahallere kayıd ve daima nezaret eyliyesiz, her veçhile icra ve infazı sizden matlûb-ı kat'i-i şâhânemdir (Hatt-ı Hümâyun vesikaları sandık 23, evrak Nr. 1). * Türk Tarih Encümeninden Türk Tarih Kurumuna devrolunan kitaplardan 10 numaralı mecmua. timly
TfkiUUı, 17
258
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
etmeleriyle kadılardan ve ulemadan pek çoklannm geride kalarak mağdur oldıddarı. 8 — Kaddarm mevcudu beş, altı bin olup bunlarm bir nizama bağlanması îcabeylediğinden
badema
tahdidi de şeyhuhslâmlarm üç ve kazaskerleriyle
kazasker
mansıp vermek usulünün
bdfül
Rumeh
ve
Anadolu
mazûUerinin ikişer ve İstanbul kaddı-
ğmdan mâzullerin birer kişi için mansıp vermeleri ve bu suretle fazla mansıp verdmesinin tahdidi. 9 — İmtihansız mülâssemet verilmemesi ve imtihansız kadı tâyin olunmaması. 10 — Rütbesinin
üstünde
menasıba
ve
hevaya
kayıt
üe
kat'-ı meratip ettirilmemesi ve üç ayda bir olan kazasker divan larında herkes rütbeleri derecesinde yer alması ve hiç bir kimesneye rica ve şefaat ile mansıp verilmemesi *. Kaddar hakkmdaki bu kanun Üân olunduktan bir müddet sonra 1208 Cemaziyelevvel ortalarmda (1793 Aralık) bir hatt-ı hümâyunla evvelki kanuna ilâveler yapdmıştır. Mansıp muvakkıtı ve mutasarrıfı olan kaddarm Kazasker divammn gaynda menasıp ve heva de terfi edememeleri emro lunmuştur; çünkü bu gibder kazaskerler vasıtasiyle bulunduklan rütbelerinin bir derece yükseğini elde ederek üâm almakta idder. Bu yeni hatt-ı hümâyunla Rumeh ve Anadolu kazalanna tâyin edden bu kaddara
kazaskerler
tarafmdan
bir üst rütbe veril
memesi ve bu gibilere verilen bir üst rütbeye itibar olunamıyacağı ve mevcut kanuna katiyyen riayet olunması emrolunmuştur. 1209 Şevval sonlan tarihh (1795 Mayıs) bir hükümle kaddar kanununa yeni maddeler dâve edilmiştir. Bu son hükümde 1207 ve 1208
dmiye ıslahâtmdan bahsedddikten
sonra buna
aşağıdaki
maddeler eklenmiştir*: 1 — Kaddardan birisi tâyin olununca isim benzerhği dola yisiyle yüksek dereceh kaddıklan elde etmek suretiyle
vukua
gelecek hüekârhklan önlemek için tevcih kâğıtlarma babalannm isimleriyle şöhretleri ve vilâyetlerinin kaydolunması ve ederinde 1 Başvekâlet Arşivi, sandtk 23, evrak Nr. i ; vak'anüvis Halü Bey tarilıi.
İ L M İ Y E MESLEĞİNİN ISLÂHI H A K K I N D A
259
bulunan bir evvelki kaddığa ait tevcih kâğıdına (falan mansıba tâyin olundu) diye şerh verilerek mühürlenmesi*. 2 — Kazasker
divanmda
ismini
hde
yazamıyacak
kadar
cahil olan kimselerin kadı olduklan görülüp bu gibilerin ahkâm-ı şer'iyyeyi infaz edemiyecekleri ve üâm veremiyecekleri tabiî te lâkki edderek memuriyet
bundan
istemek
sonra
üzere
kazalara tâyin edüecek
verdikleri
istidalarma
kaddann
bizzat
kendi
lerinin imza atmalan ve başkalanna imza attırmamalan ve aksi halde hem imza attıranm ve hem imza atamn cezalandırdmalan. 3 — Vilâyetlerden gelen hüccet ve üâmlann şer'î kanunlara mutabık olmıyanlannm tatbik edilmemeleri. 4 — Gerek mevah ve gerek diğer kaddarm
naip
kıdlanmı-
yarak bizzat kadıhklarma gitmeleri ve yalmz ihtiyar ve
hasta
olanlarm istisnalan. 5 — Arpalık ve maişetlere (ihtiyarhk ve hastalık
naip
tâyin olunmak lâzım
gehnce
naip
şeyhuhslâm
sebebiyle) tarafmdan
göridmedikçe tâyin olunmaması. 6 — Rumeh ve
Anadolu muhzirlerinden
maadasmm kapu
kethüdalan olmaması. 1 Şeyhülislâm D ü r r i - z â d e olan hükümde şöyle deniUyor :
Mehmed
Arif
Efendi'ye
gönderilmiş
"... ecânibten eşhas makuleleri fevt olan kudemây-ı kuzatm menasıblan imza kâğıtlarmm ismi ismine mutabık olduğu halde bir takrib celb Ue bUâ-esas tarike duhûl ve otuz senede kat' ve ihraz olunmayacak rütbelere defaten evrak-ı mürde ile sahtekârhğı irtikâb ederek vusûUeri mesmû olmaktan nâşi H-mâbaad Rumeli ve Anadolu kazaskerleri ihtimam ve dikkat Ue tarîk-i kuzau bu makule memnnâttan olan nesneden himayet ve sıyanet birle Tevcihat divanlarında (Kazasker lerin üç ayda bir yaptıkları divan) eşraf-i kuzattan zevi'l-îtU>aT ve ser-levhateyn-i yeminü-yesar (kısm-ı mahsusunda görüldüğü üzere sitte kaddarmdan olup kazaskerlerin sağmda ve solunda oturan tahtabaşı denUen müşavir kaddar) ve muhzırân-ı müsinn ve ihtiyar huzurlarında evrak-i mürde Ue sahte duhûl-i tarîk-i kaza eden eşhasm sahtekârhklan alenen sabit oldukta yedlerinden kâğıtları ahz ve Uga ve ruznâmçe-i kuzattan yerlerin bek ve imha ve (tezkerehane) tâbir olunan yevm-i mahutta âdeten matlablarmda (tâyin sıra defterinde) yazdan erbâb-ı menasıbtan meselâ İnebahtı rütbesinde bir mansıbtan münfasü salise rütbesinde bir mansıba yazılmış olan kimseneyi de'b-i kadim üzere İnebahtı rütbesinden tashih-i tarik eyleyüb kimin defatirinde mansıb oldun ve tevcih kâğıdm mevcud mu? diyerek sair istiknahımuktaziyesUe ve ecvibe iradiyle tas hih ve tahkUt eylemek" (Baıvekâlet Arşivi, sandık 23).
260
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
7 — Yetimlerin paralannm muhafazası ehliyet ve istikamete muhtaç olmakla imtihanla ehhyeti zahir olan kimselerden maada sımn tâyin olunmaması ve hiyaneti olanlann tedip olunmalan. 8 — Yetimlerin mallan vasinin eline verilmiyerek Bedestene konulması ve yetimin ebeveyninden intikal eden menzil, akar ve vakfın mahkeme vasıtasiyle
başkasına ferağ olunması.
Bundan başka yine bu sene bütün evkafm ıslâhına dair bazı yeni kanunlar konmuştur. Şeyhülislâm M u s t a f a  ş i r E f e n d i zamanmda 1213 Recep ayı ortalanndaki (1798 Ocak) yeni bir kanunla evvelki hükümler tekit olunmak suretiyle kadılara ait kanunlann tatbikine miyetle devam olunmuştur Şeyhuhslâm
Daha sonra 1270 H . (1857 M.)'de
Meşrep-zâde Arif
kadı yetiştirmek üzere
ehem
Efendi
Süleymaniye'de
zamanmda
ehhyeth
(Muallimhâne-i
Nüvvab)
ismiyle bir mektep açdmıştır.
Medreseler
Sultan III. Selim,
müderrislerin
malarma ve imtihansız
ehhyetli ol
rüûs verilmemesine dair
dikkath davranarak diğer ıslâhatta olduğu gibi bunu da bizzat takip ile kontrol ettirmiştir. miş olduğu
beyaz
B u hususta
üzerine (re'sen) hatt-ı
şeyhühslâma
gönder
hümâyun, Pâdişahm
bu husustaki takibatım göstermektedir : "Semahatlû Efendi dâimiz, Mülâzım-ı bi'l-medrese olan ulemayı imtihan eyhyesiz; lâkin tarîk-i tedrisin nizamına dair bundan akdem sâdır olan hatt-ı hümâyunum mazmunu kemakân ve düsturü'l-amel
tutulub bir
vecbüe hilâfma hareket olunmıya; fîmabaad rikâb-ı hümâyunuma telhis olunub hatt-ı hümâyımum sâdır olmaksızm hiç bir ferde hâriç rüûsu ita olunmıya; ve bu imtihanlarda âlâ dersi okuyanlara rüûs verilüb
baki
müstaidleri bakiyyetü'l-imtihan tahrir
nalar ve vaktiyle aralık aralık
olu-
bakiyyetü'l-imtihan olanlara ve
kibar mevah-zâdelerin mültehi (sakal sahvermişleri) ve müstaidlerine bilâ-istizan hatt-ı hümâyunumla rüûs verile ve bâde'l-yevm rica ve şefaat üe aslâ rüûs verümiye ve tarik-i ihm-i şerif bu vechüe gayet himayet ve nâ-ehlden sıyanet oluna*." ^ Başvekâlet Arşivi, $andık 23. * Başvekâlet Arşivi, sandık 42, Hatt-t Hümayun numarası 14.
ON
DOKUZUNCU
BÖLÜM
MÜDERRİSLİKLERLE K A D I L I K L A R H A K K I N D A BİR İCMAL Bu kitapta ilmiye teşkilâtmm Osmanlı devletindeki muhtelif safhalanm yani medrese, talehe ve müderrisleriyle okutulan eser leri, medreselerin ne suretle hozulduklarmı, kaddıklann şer'i, hu kukî ve idarî vazifeleriyle, derecelerini ve ne suretle bozulduğunu, şeyhuhslâm, kazaskerlerle
nakibü'l-eşraflara ait
kışından muh
telif bölümler halinde gösterdik. Şimdi bu bölümde müderrishk ve kaddık hakkındaki kısımlan kısaltarak bu bahsi kapayacağız. MöderrisliUer
Müderrishk rütbesi, mevleviyyet ve yolu
olduğundan bu rütbeye
vâsd
kazaskerhk olmak bir
hayh malûmata ve hyakate mütevakkıf olduktan başka bunun başlangıcı olan mülâzemetin tahsih için uzun zaman danişmend olarak medreselerde okumak icabetmekte idi. Talebeden biri danişmend olmak isterse ihtida ulemadan bir zata vanp Hâriç derslerini yani mukaddemât-ı ulûmu öğrendikten sonra o zatın tavassut ve delaletiyle derecesi daha yüksek müder rislerden birisine intisap üe Dâhd derslerini görüp Sahn derslerine liyakat kesbederdi. Sahn medreselerine girebümek için onun hsesi hükmünde olan medreselerde ders görmek ve mezun olmak lâzımdı; İstanbul' da Dâhd medreseleri hükmünde bu hse medreselerine
Mûsila-i
Sahn veya Tetimme medreseleri denilirdi. Sahn medreselerindeki en kıdendi danişmendler bu Tetimme medreselerinde
hocalık
ederlerdi. İşte böylece bir talebe medreseden medreseye yani Hâriç, Dâhd ve Sahn derecelerine yükselerek ruhayet mezun ve midâzım olarak aşağı dereceh bir medreseye müderris tâyin olunmak üzere ismini ruznâmçe-i
hümâyun
denüen deftere kaydettirerek
sıra
bekler ve zamam gelince müderrislik rüûsu verilerek bu ilk med reselerden birinin müderrishğine tâyin olunurdu.
262
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
İşte bu suretle müderris terfi ve terakki de Hâriçten Dâbd müderrisliğine, Sahn-ı seman
müderrisliğine
veya
o
derecede
itibar edden medreseye geçerek kaddığa geçenler mevah, kaz asker ve hattâ talihi varsa şeyhuhslâm olurdu. K a n u n i S u l t a n S ü l e y m a n zamanmda Süleymaniye med reseleriyle Dârü'l-hadîs yapddıktan sonra
müderrishk
Sahn-ı semanda kalmıyarak Sahn de Sideymaniye
rütbesi
medreseleri
arasmda müderrishk dereceleri ihdas olundu; bu suretle müderris adedinin artması üzerine müderrislik derecesi
on ikiye kadar
çıkarddı. Bunlarda en aşağı dereceden başhyarak : tptida-i hâriç, Hareket-i hâriç, İptida-i dâhil, Hareket-i dâhil, Mûsda-i sahn, sahn-ı seman, tptida-i altmışlı, Hareket-i altmışh, Mûsda-i Süleymaniye, Hâmise-i Süleymaniye, Sideymaniye (dört medrese) ve bir de Dârü'l-hadîs dereceleri vücude geldi. Bir müderris evvelâ tptida-i hâriç rütbesiyle o derecede îtibar olunan bir medresede müderrishk ettikten sonra bir yukan dere ceye çıktığı zaman Hareket-i hâriç rütbesini ve sonra tptida-i dâhil ve Hareket-i dâhd rütbelerini alarak yüksehrdi. Bu
medrese
derecelerinden
Mûsda-i
tarafmdaki müderrislere (Kibar-ı Müderrisin) müderrislik (Dârü'l-hadîs-i Süleymaniye)
Sideymaniye
de
üst
denihrdi. E n yüksek
müderrishği idi.
Müderrisler, medreselerinde ders okutmakla mükellef idder, fakat takriben 1592 tarihinden îtibaren medreselerde ders okutmak usulü kısmen terkolundu ve medreseler derecelere aynlmış oldu ğundan medresesi yanmış veya yıkdmış olduğımdan mücjrris tabii ders okutmaz, fakat sırası gehnce bir derece terfi ile üst dere cedeki müderrishğe çıkar ve bu suretle itibari olarak yüksehrdi; hattâ müderris ismi defterde mevcut, fakat kendisi mevcut olmıyan medresesinin nerede olduğunu bilmediği olurdu. I I I . M e h m e d zamamndaki bir kanunla bu itibari yükselmeler kalduıldı ise de sonradan yine mebni bazı
devam
etmişti.
medreselerin
Müderris
dereceleri
adedinin
çokluğuna
bir yüksek itibar edderek
müderris yerinde terfi ederdi. Her nasdsa bir danişmend tahsd edip midâzemete
nail olarak
ehhyeti tahakkuk ettikten sonra müderrishk rüûsu alsa bde bu arada bazı ulema, mevah, kazasker ve şeyhuhslâm evlâtlanna defaten Hâriç, Dâhd ve hattâ Sahn dereceleri verilmesi kanun ol-
MÜDERRİSLİKLERLE KADILAR HAKKINDA
263
duğundan büyük zorluklarla müderrislik rüûsu alan kimsesizler için yükselmek kapısı âdeta kapalı idi. İçlerinden bir talih eseri olarak yükselmiye muvaffak olanlar varsa da adetleri pek azdı i. Yukan derecedeki medreselerin adedi az olup aşağı dereceh medreselerde bulunanlar çok olduğundan bir müderris bilhassa Hareket-i dâhilden sonra bir derece yukanya çıkabilmek için uzun zaman beklemek mecburiyetinde idi; bundan başka müderrisin ehhyeti meselesi de mühimdi; çünkü medreselerin çoğunda pek mahdut malûmath âdeta câhil denecek derecede basit müder risler görülmüştü. Bu hal ikinci Meşrutiyetin ilâmna kadar devam etmiş, kud retli, malûmatlı ve müspet ilimlerle mücehhez müderris yetiştirmek için 1332 H . (1914 M.)'de merhum H a y r i Bey'in şeybuhslâmhğı zamamnda 4 J ^ l j l i Dârü'l-hilâje medreseleri açddı ise de ömrü az sürdü ve medreselerin ilgasiyle beraber bu müessese de kapandı. Koza TC eyâlet
^ ^ ^ ^ kadılıklan tâyinleri kazaskerler tarafmdan
kadıbkUn
yapdiT ve muayyen müddet bir kazada kadıhk yapan zat müddetini doldurduktan sonra devlet
merkezine gelerek kazaskerinin meclisine mülâzemet edip tere
kayd ohmup sıra bekler ve
def
zamanı gelince derecesi daha
yüksek yine kaza kaddığına gönderihrdi. Bunlar medresede oku yup müderrisliğe geçmeden
kaddığı
tercih
edenlerden olurdu;
fakat sonra bu kaddıklar himaye, rüşvet de medrese tahsih görmiyenlerden de tâyiıder halkm ne çektiğini
yapıldığından bu
tasavvur
cahiUerin ederinden
kolaydır. Hususiyle
mütegalhbe
sınıfiyle işbirhği yapmış olan kaddann ahvahni yukanda bahset tiğimiz I.
 h m e d ' i n adalet jermanı
göstermektedir.
Yüksek kadıhk olan mevali sınıfına gehnce, bunlar da tâyin edddiği kaddıkta bilfid bulunarak iş görmek usulü yani fiih hizmet aranmadığmdan ve zaten bu kaddıklara çok zaman mevahnin oğıdlan kişi-zâdeler tâyin edddiklerinden bunlar
kadıhklarma
* BİT gün Kethüda-zâde Kazasker Sadık EfendVma konağına görüşmek üzere Kazasker Ş e m s e d d i n M o l l a gelir. Sadık Efendi'nin H a m d i isminde küçük yaştaki oğlunu görüp bu müderris oldu mu diye babasına sormuş: O da olmadı deyince, Ş e m s e d d i n E f e n d i derhal şeyhülislâma giderek müderrislik rüûsnnu alarak getirip vermiştir {Kelhüda-zûde menakıbt, ı. 86).
264
OSMANLI D E V L E T İ N İ N
kendileri gitmiyerek kadılığı
İLMİYE TEŞKİLÂTI
naip ismiyle birisine iltizama vererek
onu gönderirlerdi. Bubususta D ' O h s s o n şunlan yazıyor: " . . . Yüksek hâkimhkler (mevleviyyetler) heyet-i hâkimenin en mümtaz ve güzide ailelerine münhasırdır. Terakki ve terfi için mevzu usul yalmz /stan6urdaki müderrisler hakkmda tamamen riayet oluna gelmektedir. Esasen bu da ancak ilk derecede bulu nanlar (yani mahreç müderrisleri) hakkındadır. Bu derecede bulımanlar hakkındaki terfiler hyakat ve kıdeme göre yapıhr; fakat daha yukan derecelere terfide nesep, soy, sop ve iltimas icrây-ı tesir eder. *'Gerek müderrislikte gerek mollalıkta halen en mühim mev kiler yüksek ailelerin bilfiil mülk-i mevrûslan makammdadır. Tahsillerini babalanmn evlerinde yapan bu ailelerin çocuklan denilebilir ki daha beşikte iken müderris sınıfına kayıt ve idhal olunmaktadırlar; hattâ vükelâ Paşalar ve heman heman bütün rical-i devlet, çocuklarmı bu heyet-i muhtereme meyanma ithal eylemeyi pek büyük bir şeref addederler; bunlann pâdişâhtan istihsal eyhyecekleri en büyük lûtuftur...
Bu suretle hâkimhk
sımfma kayıth çocuklar (Molla Bey) unvanmı alarak sairlerinden temeyyüz ederler. Bu çocuklann kabulü için pâdişahm bir irade-i hususiyesi iktiza ederken moUalarm çocuklan için şeyhuhslâmm nza ve muvafakati kâfi gelmektedir. Gerek
ricahn
gerek mevahnin çocuklanna cihet beratlan
ita edilmektedir ki bunlarla bu çocuklar ilk memuriyetleri süratle geçiştirmektedirler ve yirmi beş ve otuz yaşlarma basmca Mahreç müderrishği payesine erişmiş bulunurlar; hattâ bunlardan bir çoğu bu memuriyetleri elde ettikleri zaman bizzat gidip îfay-ı vazifeden muafiyet müsaadesi bile istihsal ve tâyin ettikleri ve killer (naipler) mahaU-i memuriyetlerine
girip onlann namma
tevzi-i adalet ederler. *'Bu sû-i istimalâta şeyhuhslâmm meşrep ve haiz olduğu nüfiız ve itibara ve bilhassa sây ü gayretine pâdişahm körü körüne itimat gösterişine göre az, çok müsamaha olunmaktadır. Ancak bu müsamaha
haremeyn
mollalan
hakkmda
onlar bizzat giderek Mekke ve Medine'de mecburdurlar \ 1 D'Ohsson, c. IV, s. 540, 547.
tatbik
edilmeyip
ifay-ı vazife etmiye
MÜDERRİSLİKLERLE KADILAR HAKKINDA
265
Mevalinin müddeti bir sene olduğundan gönderdiği naip git tiği eyâlette mollaya verdiği parayı çıkardıktan sonra kendisi de kendi maişeti kısmmı ve diğer bir naiplik elde edinciye kadar ihtiyacı olan parayı çıkartmak için gayret sarfederdi. Mevah ade dinin artmasma mebni sonradan mevleviyet de müderrislik gibi derecelere ayrılmıştı; yani mevahden birisi bir derece yükselmek için payeler ihdas olundu. Bu hususu Cevdet Paşa şöyle anlatıyor : "...
Her sene sekiz müderris yani
Dârü'l-hadîs ve Süley
maniye medreseleriyle alt tarafmdan diğer üç medrese mahreç mevleviyyetlerinden biri bir sene olmak üzere tevcih ve bâde'l-infisal mahreç mâzulü itibar olunarak her sene içlerinden dördüne kezalik bir senelik olmak üzere Mısır, Şam, Edirne, Bursa kazalan ve bunlarm mazullerinden ikisine bu veçhde Mekke ve Medine ve onlann mazullerinden birisine kezalik İstanbul kaddığı ve tstanbul mâzuUerinden birine Anadolu
Kazaskerliği ve Anadolu
mazul
lerinden birine Rumeli KazaskerUği verilmek âdet oldu. "Bu suretle
beher sene üst taraftan sekiz müderris mevle-
viyyetle çıkıb yerlerine alt taraftan sekiz müderris geçerek tarikçe sUsde vukuiyle bu hareket yukandan aşağıya tâ İptida-i hâriç rüt besine kadar sirayet etmekle her sene tarikçe bir terakki-i tabii vuku bulub ancak üst taraftan çıkanlara nisbetle alt taraftan İptida-i hâriç rütbesiyle girenler daha çok olduğundan ve Sahn-ı seman müderrisUği
sekize
münhasır
bulunduğundan
Mûsda-i
sahnda bir çok müderrisler teraküm ve tezahüm etmekle bu raddeye yatak tâbir olunmuştur. "Bu suretle tarik-i ilmiyyede ehliyyet ve istihkak usulü terkedddiğinden kıdeme itibar edddi; fakat himaye ve dtimas veyahut MoUa-zâde olmak imtiyazma mazhar olanlar kıdemhlere tefevvuk ettirddi ve bu imtiyaza müderrisler ıstdâhmca tajra denildi." Bu usul mevahde ve kazaskerlikte paye ismi altmda devam etti. Mevah adedinin ziyadehğine mebni müderrislerden birisine mahreç payesi verilerek mahreç mâzulü itibar edüdi ve sonra bilâd-t hamse kaddığı payesini ahp sırası gelince bdâd-ı hamse kadısı olur ve bir seneyi tamamladıktan sonra bUâd-ı hamse mâ zulü saydır ve haremeyn mevleviyyeti için sıra bekUyerek zamam gehnce bunun payesini ahr ve vakti gelince bilfiü (çünkü Hare meyn mevleviyyeti naiple idare edilmezdi) Mekke veya Medine kadısı olurdu.
266
OSMANLI D E V L E T i N t N
İLMİYE TEŞKİLATI
Bu suretle her sene sekiz mahreç mâzulü artmak suretiyle mevah çoğaldığmdan bunlarm maişetlerine medar olmak üzere bu mâzul mevahye de arpalık namiyle birer kazanm maişet-i şer'iyye sinin verilmesi icabetti ve onlar da bilfiil mevaliler gibi bu kazalara birer
naip gönderdiler. Bu naipler hak ve âdilden ziyade halkı
sızdıran cahil ve gaddar olduklanndan bu hususta halkın neler çekmiş olduğu kolayca anlaşdır. Yukandan beri kısmen aynen ve kısmen hulâsa olarak mey dana gelen kanunlardan anlaşüacağı üzere bir memleketin esas dayanağı olan adalet makamınm ne halde ve ne gibi ellerde ol duğu göriUür.
YIRMINCI BÖLÜM İKİNCİ MEŞRUTİYETİN İLÂNINDAN MÜDERRİSLİK
VE KADILIK
Medreselerin asd teşkilâtına
SONRAKİ
TEŞKİLÂTI
Şeyhülislâm rahmeth H a y r i
E f e n d i zamanmda ve 10 Zdkade 1332
(29
kanunla esash surette başlandı. Islâh-ı
medaris nizamnamesinin
eshab-ı
mucibe
lâyihasında
*JU1 ü:)UJIjli
Eylid 1914) tarihh DârüH-hilâjetVl-aliy-
ye ismiye teşkil edden medresenin suret-i teşkih, idaresi, tedris usulleri de müderrishk ve talebeler hakkmda maddeler kondu. Medrese talî kısm-ı evvel, tâlt kısm-ı sâni ve âli olmak ve her bir kısmm tahsd müddeti dörder sene olmak üzere tertip edddi; taşralardaki medreselerde beş sene olarak bu Dârü'l-hilâje'ye
göre
ayarlandı; buraya girmek içia bir de ihzari sınıf açddı. Dârü'l-hilâfe suretiyle
talebe
medresesine ilk tahsd mezunlarmdan seçdmek almacaktı. Talebelerin yiyecek
ve
giyecekleri
hükümet tarafmdan teinin olundu. Medresenin tâliye bitirenlere
şahadetname ve
âli
kısmım bitirenlere
kısmım
icazetname
verilecekti. İcazetname alan bir talebe müderris unvamnı kaza nacak ve İstanbul rüûsu alacaktı. Dârü'l-hilâfe'nia
tftU smıflarmda dini ihmlerden yani kur'an,
tefsir, hadis, fıkıh, usul-i fıkıhtan başka kavaid, mantık, belagat, çSj vaz', âdap, mükâleme ve tatbikat ve kitabet-i Arabiyye, Farisi, kelâm, felsefe,
riyaziye,
tabüye yani (hayvanat, nebatat) fizik,
kimya, maadin üe üm-i iktisat, siyer-i Nebi, İslâm ve Osmanh tarihleriyle coğrafya ve dinler tarihi de konuldu. Bunlardan başka hıfzassıhha, yazı, hitabet, malûmât-ı fenniyye ve ahlâkiyye, malûmât-ı içtimaiyye ve kanuniyye ve sair dersler de vardır. Yabancı dü olarak Fransızca, Almanca ve İngilizceden birinin seçilmesi talebeye bırakdmıştı. Medresenin âli kısmmda ise tefsir, hadis, üm-i fduh, usul-i fikıh, hüâfiyyat, ilm-i kelâm ve tarih-i dm-i kelâm, felsefe (ruh, ahlâk, metafizik, tarih-i felsefe ve felsefe-i İslâmiyye) edebiyat-ı Arabiyye, hukuk ve kavanin, ilm-i terbiye okutulacaktı. B u âh kısmmdan sonra onun üstünde olarak tefsir ve hadis şubesi, fikıh
268
OSMANLI D E V L E T İ N İ N
İLMİYE TEŞKİLATI
şubesi, kelâm, felsefe ve tasavvuf şubelerinden müteşekkil müte hassıslar kısmı teşkil olundu. Dârü'l-hilâfe'nin Dârü'l-hilâfe
Bu Medresetü'l-mütehassısîn'e
ya
âh kısnundan icazetname almış olanlar veyahut
medresesinin bütün
sınıflarma ait
dersleri
verip
Medrese-i Âhye mezunu olanlar ahnacaklardı. Dârü'l-hilâje Medresesinin her bir kısmmda bıdunuyordu. Bunlar ders vekâleti
vasıtasiyle
birer
müdür
meşihate bağh
idüer. Medresenin idare şekli aynca tesbit edilmişti. Bu teşkilât medreselerin kaldmldığı tarihe kadar devam etmiştir. Moallimhane i
Sultan
zamanmda
M e ş r e b - z â d e H a f i d i Arif
NüTYab-Medre-
aetfi'l-kozât
Âbdülmecid
şeyhuhslâm E f e n d i , bu
makama geçtiği sene yani 1270 H . (1854 M.)'de Muallimhâne-i
Nüvvab ismiyle
için Süleymaniye'de bir medrese tesis etti i. olarak A b d ü l l â t i f admda bir zat
kadı yetiştirmek Buraya ilk
defa
müdür tâyin olundu. Mual-
hmhâne-i Nüvvab bu isim altında 1302 ( H . 1885 M.) tarihine kadar devam edip sonra adı Mekteb-i Nüvvab
oldu. Bu isimle
1326 H . (1908 M.) senesine kadar devam ettikten sonra kuzât
Mekteb-i
admı aldı ve ertesi sene yani 9 Zilhicce 1327 (22 Aralık
1909)'de Medresetü'l-kuzat
oldu. Mualhmhâne-i Nüvvab'm tahsil
derecesi üç sene idi; bir kişi olan ük mezununu 1272 Şaban (1856 Nisan)mda verdi; ertesi sene on talebe mezun oldu. Bu medrese de meşihate bağh idi. Nizâmnâmesi tertip olu narak E s a d
Efendi'nin
Şeyhuhslâmhğı
zamanmda 5 Safer
1332 (3 Ocak 1914) 'de neşredÜdi. Medresetü'l-kuzâta almacak talebenin
yaşı yirmiden az ve
otuz beşten yukan olnuyacaktı. Medreseye kabul edüebümek için sarf, nahiv,
vaz'
mantık, belagat, usul-i fıkıh, akaid,
kelâm metinleriyle hüsn-i bat, kitabet, tslâm ve Osmanlı tarih leri, Türkiye coğrafyası ve hesaptan yazdı olarak yapdacak imti handa muvaffak olmak şarttı. Burada tedris müddeti dört sene idi ve her bir sınıfta aşağıdaki dersler okutuluyordu : ^ A r i f E f e n d i "Memâlik-i mahrasada olan hfikkâm-ı şer'i, esnaf-ı hamseye taksim ve hükûmet-i şer'iyyenin mevkufun aleyh'i olan ilm-i ûkh ve sak ve ferâiz talimi için hizmet-i şer'iyyede istihdam olımmak daiyesinde Süleymaniye camü şerifi civarmda ^\y,ii\j. Muallimhâne-i Nüv vab namiyle küşad etmiştir" jt Lill *>-ji Devhatü'l-meşaylh zeyli, s. 132.
II. MEŞRUTİYETTEN SONRA M Ü D E R R İ S L İ K V E K A D I L I K
Birinci
smıjta:
269
Dürer, mecelle, ferâiz, sakk-ı şer'î,
ceza
kanmıu, medhal-i ilm-i hukuk, hukuk-i düvel, iktisat, kitahet-i resmiyye, hüsn-i hatt-ı talik. İkinci smıjta:
Dürer, mecelle, ferâiz, sakk-ı şer'î, arazi ka
nunu, usvd-i muhakeme-i hukukiyye, usul-i muhakemât-ı cezaiyye ve sulh, hukuk-i düvel, iktisat, kitabet-i resmiyye, hüsn-i hatt-ı tâhk. Üçüncü smıjta:
Dürer, mecelle, sakk-ı şer'i, defter-i kassam,
arazi kanunu, ticaret-i berriye kanunu, usul-i muhakeme-i
huku
kiyye, tanzim-i îlâmat-ı hukukiyye, usul-i muhakemât-ı cezaiyye ve sulh, tanzim-i ilâmat-ı cezaiyye, hukuk-i düvel. Dördüncü smıjta:
Dürer, mecelle, tatbikat-ı şer'iyye, sakk-ı
şer'î, ahkâm ve nizamât-ı evkaf, ticaret-i bahriyye kanunu,
icra
kanunu, tatbikat-ı hukukiyye ve cezaiyye, hukuk-i idare. Medresetü'l-kuzât binası
bugün
Üniversite
kütüphanesi
olarak kullamimaktadır i. Medresetü'l-kuzât 1332
nizâmnâmesine zeyil
olarak
12
Şevval
(3 Eylül 1914) 'de on maddehk bir kanun eklenmiştir. Bu
kanun mucibince şer'î mahkemelerin tahrir ve idare
işlerinde
istihdam edilecek memurlara menşe olarak bir sene ve lüzum görü lüyorsa iki seneye çıkarılmak üzere bir sınıj-ı mahsus açdmıştır. Buraya kaza ve nahiye nâibÜklerinde bulunmuş olanlar müna vebe de getirilerek ders göreceklerdi. Bundan başka hse veya o derecede tahsd görmüş mektep mezunlarmdan yaşlan yirmiden aşağı ve otuzdan yukan olmayanlar imtihansız olarak ahnacaklardı. Eğer bu mektep mezunlarmdan başka buraya girmek istiyenler olursa yaşlan yirmi üe yirmi beş arasmda olmak üzere imtihanla ahnabdeceklerdi. Buranın idaresi de
Medresetü'l-kuzât
umum
müdürlüğüne bağh idi. Buradan mezun olan şer'î mahkeme kâtiphkleriyle emval-i eytam müdürlüğü memuriyetlerine tâyin edüeceklerdi. Bu sınıf-ı mahsusta ferâiz, vesayâ, sakk-ı şer'i, nikâh, talâk, hizane (süt analık), fıkıh, ahkâm-ı evkaf, defter-i kassam ve tat bikî surette usul-i muhakeme-i şer'iyye, malûmat-ı kanuniyye 1
î U i l -^jA. Medresetü'l-kuzat'tan 1332 H . (1914 M.)'de pek iyi olarak
kırk üç ve iyi olarak otuz iki ve orU derecede olarak da yirmi dört Idşi mezun olmuştur.
270
OSMANLI D E V L E T İ N İ N
İLMİYE TEŞKİLATI
harç ve damga kanmdan, kitabet, hesap,
usul-i defteri, hüsn-i
hatt-ı talik dersleri okutulacaktı. Gerek Mualhmhane-i nüvvab ve gerek onun daha mütekâmd şekilde devamı olan Medresetü'l-kuzattan değerh kaddar yetişmiş ve bunların bir kısmı daha sonra adliyeye intisap ederek temyiz, istinaf, hukuk ve bidayet mahkemeleri reis ve âzahklarmda bu lunmuşlar ve içlerinden bazdan da kazasker olmuşlardır. Muallimhane-i Nüvvab'm 1284 H . (1867 M.) senesi mezunlarmdan olan Abdurrahman Nesip
Efendi
1330 Muharrem (1911 Arabk)'
de şeyhuhslâm olmuştur; yine bu Mualhmhane-i Nüvvab'm 1279 H . (1863 M.) mezunlarmdan Mardin'h Seyyid Mehmed Şükrü Efendi mesleğini değiştirerek Beylerbeyi yani Paşalıkla Adhye müfettişi iken vefat etmiştir.
YİRMİ
BİRİNCİ
BÖLÜM
İLMÎYE RÜTBELERİ DERECELERİ İlmiye rütbelerinin yani müderrislik ve kadddc derecelerinin tertibi
X V I I . asırdan îtibaren
olup
daha
sonra da lüzum ve
ihtiyaca göre bazı tadilâta uğramıştır ki bunu o kısımlardan bah sederken gördük. Burada müderrishk ve kadıhğm X V I I . ve X X . asırdaki tertiplerini göreceğiz. XVU aaaia mû
»si'daki müderrishk dereceleri, aşağı de-
derri^lik dereceleri receden başhyarak şöyledir : İptida-i hâriç, Hareket-i hâriç, tptida-i dâ hil, Hareket-i dâhd,
Mûsda-i sahn
(Tetimme medreseleri
bu
kısma dahildir), Sahn-ı seman (sekiz medrese), tptida-i altmışlı, Hareket-i altmışh, Mûsda-i Sideymaniye, Süleymaniye (dört med rese), Dârü'l-hadîs. Bunlardan meselâ tptida-i hâriç medreselerinden
herhangi
birisinin aym derecede olan İptida-i hâriç müderrisi de dereceleri bir olup, fakat teşrifatta birbirine
tefevvukları kıdem ve ehh-
yetlerine göredir. Her ikisi arasmda müsavat olursa mülâzemette hangisi evvel ise o tefevvuk eder; yukan doğru olan müderris liklerde de aym usul caridir. Bir derece yukan terfderde ise (hi maye, dtimas hariç) ehhyet aranırdı*. Bu medreselerden daha aşağı dereceh medreseler de vardı. Onlann en büyüğü kırkh yani kırk akçe yevmiyeh müderrislik lerdi; bundan daha aşağı otuz ve yirmi akçeh müderrishkler gehrdi. Kırk akçeh müderris imtihanla İptida-i hâriç müderris olurdu; 1 İltimas, Utizam himaye veya yüksek eldiyetleri sehehiyle hulunduğu derecenin sıra
beklemeden
bir veya birkaç
derecesine birden yükselenlere
tarik defterlerinde isimlerinin kenarma (ta/ra) yazdırdı. Bu tâbir ilmiye ıstdâhmda sırası gelmeden terfi edenlere mahsus bir tâbiridir. Meselâ İptida-i hârice geçmesi icabeden bir müderris daha üstteki Iptida-i dâhüe terfi ettirilirse onun isminin yanma • yilu J»-İJ t\jcj\ {İptidai dâhil be-tafra) ibaresi yazılırdı. Yine bunım gibi Mûsüa-i sahn müderrisi, sahn müderrisi olmadan tptida-i altmıjhya terfi ederse yanma J i J l ,\AÜ\ iJ'.jÜ, terbi verilirdi.
(fafra kerd İptida-i altmışlı)
272
OSMANLİ D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
kırk, otuz ve yirmi akçe yevmiyeli müderrislerin tâyinleri kazas kerlere ait olup diğerlerini şeyhülislâm inha ederdi. Daha sonra K Y I I I . asırda
Süleymaniye
Mûsila-i Süleymaniye müderrislikleri niye^
ismiyle
beş
müderrislik
daha
Sideymaniye müderrisi K V I I . asırda medreselerinden
müderrislikleri
ilâve
ile
Sülema
araşma Hâmise-i
edilmişti. Mûsda-i
terfi eder ise Süleymaniye
birinin müderrisi olurken bu X V I I I .
asırdaki
yeni kanunla Hâmise-i Süleymaniye müderrisi ve daha sonra da Sideymaniye müderrisi olurdu.
XX asırda
İptida-i
hâriç,
Hareket-i
hâriç, Iptida-i
dâhd,
•gağıdon ynkan Hareket-i dâhd, Mûsda-i sahn, Medaris-i sahn-ı mnderrialik
seman, Iptida-i altmışh, Hareket-i altmışh, Mû-
dereceleri
sda-i
Sideymaniye*,
Medaris-i
erbaa-i
Hâmise-i
Sideymaniye',
Sideymaniye*,
Dârü'l-hadis-i
Sideymaniye". 1300 H . (1883 M.) tarihinde hâriç müderrisleri kırk, Iptida-i dâhd 48, Hareket-i dâhd 32, Mûsda-i sahn 88, Sahn-ı seman 8, İptida-i altmışh 4 8 , Hareket-i altmışh 32 müderristi. XX.
asırda, Dârü'l-hadis müderrisi bir
olup
Sideymaniye
medresesi derecesi verilmiş olan sekiz ve Hâmise-i Süleymaniye derecesi alan on dokuz, Mûsda-i Sideymaniye derecesinde on sekiz, Hareket-i altmışlı derecesinde dokuz, Iptida-i altmışh derecesinde on,
Sahn-ı seman derecesinde dokuz, Mûsda-i sahn
derecesinde
altmış dokuz, Hareket-i dâhd derecesinde elh beş, İptida-i dâhd ^ Bu, Hâmise-i Süleymaniye beş medrese olup evvelce Havamis-i Süley maniye denilirken sonradan Tarik defterlerinde Hâmise-i Süleymaniye tâbiri kullanılmıştır (Cevdet Tarihi, e. I, s. 111). > Buranm müderrisi terfi ederese Hanûseden bîrine müderris olur, yukardd müderrisler mahreç mevleviyyetini kabul etmezlerse Mûaüa-i Süleymaniye mü derrisi tâyin edilirdi. I Beş medresedir, terfi ederse dört Süleymaniye medresesinden birisine müderris olur, Dârü'l-hadîs ve Süleymaniye müderrisleri mahreç mevleviyyetini kabul etmezlerse buna teklif olunur. * Dört müderrisliktir; terfi edince Dârü'l-hadis müderrisi olurlar; Dârü'lhadis müderrisi mahreç mevleviyetini kabul etmezse buna teklif edilir; kabul etmediği takdirde daha sonraki Hamişe müderrislerine teklif olunur. * Müderrisliğin en yüksek derecesidir. Kadı olmak isUrse mahreç meva lisinden olur.
İLMİYE RÜTBELERİ DERECELERİ
273
derecesinde yetmiş dokuz, Hareket-i hâriç derecesinde yüz eUi beş ve tptida-i hâriç derecesinde iki yüz yirmi altı müderris vardı. Edime ve Bursa müderrislerinin tertibi de tstanbul müderrisliklerimn aynı olup bu iki yerdeki kadı olmak isterlerse Devriye
MEVALt
VE
KANUNÎ
SULTAN
VAZOLUNUP
Dârül-hadis
müderrisleri
mevahsinden olurlardı*.
MÜDERRİSLERE SÜLEYMAN
tATBİK
DAİR ZAMANI
EDİLEN
KANUN
1 - Tertiliü'I-
l^aı**»'!-* kadîm-i Sultan Siüeyman Han aleyhi'r-
maıuıb
rahmetü ve'l-gu£ran hazretlerinin zaman-ı şerif lerinde olan kanundur malûm ola.
Rumeh Kazaskerhğinden mâzul olan efendüer yine tekrar Rumeh olmak kanundur; eğer Anadolu'dan mâzul
olanlarda
müstehik yok ise. V e iUâ Anadolu'dan mâzul olanm akdemi ve ,y>l«l â'Iemi ve dindar ve müstakimi RumeU kazaskeri olmak evlâdır; anlara gayrileri takdim lâyık-ı seza değddir.
Ve İstanbul'dan
mâzul olan efendüerin akdemi ve a'lemi Anadolu'ya olmak kammdur. Ve yine İstanbul kadısı Anadolu payesiyle olmak kanundur ve Mekke-i Mükerreme ve Edirne veyahut Mekke ve Edirne payesi olanlar İstanbul kadısı olmak kanundur; Yahut tstanbul
paye
siyle arpalık olmak kanun-ı kadîmdir. Bursa
ve
Mısır
kadısmdan
(kaddığından) mâzul olanlar
Mekke-i Mükerreme veyahut Edirne kadısı olurlar veyahut Mekke ve Edime payesiyle arpahk olurlar malûm-ı şerif ola. Ve Şâm-ı şerij ve Haleb ve Yenişehir Selanik kazasmdan mâzul olanlar Mısr-ı Bursa kadısı olurlar. Süleymaniye'den
Ve Yenişehir'den
nasb olurlar ise Şam-ı
(Tırhala Yenişehri) ve Kahire
ve Edirne
mâzul olanlar şerij
ve
Mûsila-i
ve Haleb kadısı
olurlar. ^ 1300
H.
( 1882
M.)
senesine
ait
Ankara
Salnamesi
ve
İlmiye
Salnamesi, s. 103 - 136. En son Tartk defterinde tptida-i hâriç derecesinde 319 mfiderris vardı. timiy
TtfUMlt, 18
274
OSMANLI D E V L E T l N Î N İ L M Î Y E T E Ş K Î L A T I
Ve
Medine-i
Münevvere'den
ve
Kudüs-i
şeriften
mâzul
olanlar Şam-ı şerij ve Bursa kadısı dahi olurlar. Ve Galata'dan ve
paye de.
İzmir'den mâzul olanlar tekrar yine Galata ve İzmir olurlar Ve Bağdad'tan mâzul olanlar ve Filibe'den
ve Üsküdar
ve
Eyüb'den mâzul olanlar İzmir kadısı olurlar bir ehl-i ihm ve fâzd olurlar ise. Manisa'dan mâzul ve Bağdad'tan ve Filibe'den mâzul olanlar ehl-i ihm dindar ve müstakim olurlar ise Medine-i Münevvere kadısı olurlar veyahut Galata ve Eyüb kadısı olurlar. Ve Bağdad
Diyarbekir olurlar
ve
Belgrad'dan
mâzul olanlar Filibe
veyahut yine rücûü'l-kahkara
veya
mâzul olduğu
mansıbı olurlar. Ve Eyüb ve Üsküdar'dan mâzul olanlar Filibe ve Manisa ve Belgrat ve Diyarbekir
olurlar. Bosna ve Sojya ve Kandiye'den
mâzul olanlar Manisa
ve Belgrat veyahut yine mâzul olduğu
mansıba olurlar. Konya ve Kayseri
ve Maraş ve .Şîam-Tra6/us'dan mâzul olan
efendder yine Bosna ve Sojya kadısı olurlar veyahut yine mâzul olduğu mansıbı olurlar. SaAitz'dan ve Kütahya'dan ve Erzurum ve Sinob ve
Kama-
niçe'den mâzul olanlar Konya ve Kayseri ve Maraş olurlar. 2 Menisdt ı Mcharic-i
Süleymaniye olan Efendiler
'Ş^"*"* jeri/ ve Haleb ve Yenişehir ve Selanik ve Kudüs-i
şerij
olurlar veyahut
payesi de
Şam
Galata ve Üsküdar dahi olurlar ve Mûsda-i Sideymaniye'den
ihtiyarlariyle
Kudüs ve İzmir
mansıb
olurlar
ise
ve Filibe ve Bağdad ve Galata
olurlar ve illâ Sideymaniye olub ondan Sideymaniye
mehârici
mansıb olurlar. AUmışh müderrisleri ihtiyarlariyle mansıb olurlar ise Üsküdar ve Eyüb ve Filibe dahi olurlar ve illâ Mûsda-i Sideymaniye olurlar. Ve Sahn müderrisleri fakir olub mansıb ihtiyar ederse Manisa ve Diyarbekir ve Belgrat olurlar ve dlâ Altmışh müderris olurlar. Ve Mûsda-i sahn müderrisleri fakirü'l-hal olub muhtaç olur lar ise ve mansıb ihtiyar ederlerse
Kayseri ve Sojya ve Konya ve
Sakız olurlar ve illâ Sahn müderrisi olurlar. Ve Dâhd müderrisleri fakir ve muhtaç olub mansıb ihtiyar ederlerse Sakız ve Maraş ve Şam-Trablus sahn olurlar.
olurlar ve illâ Mûsda-i
Î L M t Y E R Ü T B E L E R İ DERECELERİ
275
Ve etraf-ı istanbul'da Dâhil müderris olanlar mansıb aldıkta Erzurum ve Sinob ve Kamaniçe ve Kütahya kadısı olurlar. Hâriç medresesinden
mansıb ihtiyar ederse yüz elh akçe
mansıb olurlar ve illâ dâhil îtibar olunur. Kandiye ve Kütahya
ve
Kamaniçe kadısı olurlar, malûm-ı izzet oluna. Müderris efendiler şart-ı vâkıf tâyin ettiğü üzere haftada üç gün veya dört gün tahsil-i ilm ü marifet ederler ve mâni-i şer'î olmadıkça dersi terk edüb devr-i ebvab etmiyeler ve illâ derse müdavemet etmezlerse vakfın tâyini üzere varmazlarsa müte veUi varmadıkları günün vazifesini
ahkoyub
vermiyeler.
Kırk akçe medreseden mâzul olanlar ehl-i ihm ve fâikü'lakran olurlarsa on iki sene infisalden sonra şeyhuUslâm seUemehüsselâm hazretlerine varub tezkerelerin götürüb âsitaneye def terlerin kaydedüb mülâzemete izin alurlar ve iUâ Kazasker kapı şma varub kadı olmağa mülâzemet ederler ve şimdiki halde sabıka merhum ve mağfurun leh Y a h y a E f e n d i Hazretlerinin divan dan ihraç ettüğü hatt-ı şerif ve emr-i şerif mazmum üzere ehl-i ihm olub ve fâikü'l-akran oldukta
altı seneyi tecavüz ettikte
yediye bastıkta mülâzemete izin verilmiştir. Ve halen şeyhuhslâm seUemehüsselâm Hazretleri anlarm dahi düstûrü'l-ameUeri emr ile hatt-ı şeriftir, malûm oluna. Tariki olmayub ve cahil olub vüzerây-ı izamdan ve vükelây-ı devletten birine intisab ve imam olup gelüb şefaatle cahiU ehl-i ilme takdim edüb inkisar almıyalar; zira fukarây-ı ulemamn in kisarı âlemi harab eder. inkisardan sakmub ehl-i ilme medrese verilüb ve indaUah ve indennas me'cur olalar. 3 - Ratbetfi'l-Med- K^nun-i kadîm, bunlarda birisi mansıba rcMyn, Sitte-i Sû- kalktıkta veya âhar medreseye hareket ettikleyıııani7e,MÛ8ila-ı ^ veyahut ihtiyariyle tarikten feragat edüb Saieymaııiyye ye . ^^^^ âhırete İntikal ettikte bunAltnnglı
ye Sahn
ye Mûaıla-i ıhan ^^rm, eUerinde berat olan muîdleri mülâzeye Dahil mete kaydedüb mesrur olurlar; kanun-i kadîm budur. Sonra B o l v î M u s t a f a E f e n d i ( X V I I . asır ortalan) şeyhuUslâm
iken
Kemal
Efendi-zâde
Rumeh Kazaskeri ve Ankaravî
Esad
dolu
ulemayı
Kazaskeri
(iken)
tarîk-i
ibrahim
Ejendi
Efendi,
Hazretleri Ana
tazyik
için
medresesi ve Dâhil medresesinden mülâzemet ahnmasm
Altmışh ancak
276
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
dört payede alınsun deyu Pâdişah-ı tslâm Hazretlerine arz edüb anlar payeden mülâzemet ahusun deyu hatt-ı hümâyün-ı saadetmakrun sadaka ve ihsan edüb hâlen anınla amel olunur ve lâkin tazyik olmağla alan kâğıdm furuht edüb veya emaneten alub tarîk-i ulema acnebi ile doldu; rica olunur ki saadetin sadr-ı âzam hazretleri ve şeyhuhslâm hazretleri ve iki kazasker efendiler dahi maan şefaat edüb Pâdişah-ı tslâma arz edüb yine kelevvel altı rütbeden mülâzemet almub fukarây-ı müderrisinin ve
talebe-i
Uim fukarasmm hayır duasmı aldınıb makamlarma daim müstedam olalar i.
X V ı ı . - X X . ASıRLARDAKI MEVLEVIYETLER
BÜYÜK
Bu kaddıklarm aşağıdan yukanya olan
derece-
leri şöyledir : Halep, Kudüs, Şam, Medine, Mısır, Bursa, Edime, Mekke, İstanbul kaddıklan ve bunun fevkinde Anadolu ve onun da üs tünde RumeU Kazaskerlikleri. Halep'ten itibaren bu kaddıklarm payeleri vardı. Yani Halep kadıhğmdan bir derece aşağıda olan Selanik moUası bir derece terfi ederse iptida Halep payesini alıp sonra biKid Halep kadısı olurdu. Halep kadısı terfi ederse evvelâ Kudüs mevleviyeti paye sini alır ve sonra Kudüs kaddığma tâyin eddir ve bu yukan derece lere kadar böyle giderdi, tstanbıd payesini alan zat bdfid tstanbul kadısı olur ve Anadolu Kazaskerhği payesini aldıktan sonra da sırası gelince fiden bu makama getiriUrdi. Halep kaddığmdan aşağı ikinci sınıf mevleviyetlerin sırası yukandan aşağıya şöyle idi : Selanik, Galata, Yenişehir (Tırhala Yenişehri), Fihbe, Eyüp, Üsküdar, izmir, Bağdad, Diyarbekir, Manisa, Sofya, Belgrat. Bunlardan aşağıya
doğru olan kaddıklarm (üçüncü
smıf
mevleviyetlerin) sıra tertibi olmayıp payede hepsi müsavi idüer. Bu mevleviyetler de şunlardır : ^ Bu, ilmiye kanununu
havi mecmua
tatkik edilecek oluıga 1058 Recebin
den 1095 senesine kadar muhtelif
bahisleri
1095 H. (1684' M.) 'de M e h m e d
b. O s m a n admda bir zat
ihtiva ettiği görülür. Mecmuayı tertip etmiştir.
İLMÎYE RÜTBELERİ DERECELERİ
Ankara,
Gelibolu,
Mihaliç,
Bosna,
Sakız,
277
Trablus - Garp,
Kayseri, Maraş, Tire, Birgi, Babkesir, Menemen, Erzurum, Tokat, Mudurnu, Boyabat, Lefkoşe, Kandiye, Kamaniçe. Yukanda asırda,
kaddıklar
kısmmda
mevleviyetlerde bazı
görüldüğü
üzere
değişiklikler yapdarak
beraber Medine kaddıklan Haremeyn
XVIII.
Mekke
de
mevleviyeti ismiyle istanbul
kaddığı de Edime kaddığı araşma aimmıştır. Bu suretle Hare meyn kadısı terfi ederse tstanbul payesini alırdı*. XIX.
ve X X . asırlarda
Osmanb
devletinin sonuna kadar
olan mevleviyetlerin dereceleri yukandan aşağıya şu tertip üzere devam etmiştir*. Rumeli Kazaskerliği Anadolu Kazaskerliği tstanbul Kaddığı Mekke Kaddığı Medine Kaddığı
Haremeyn
mevleviyeti.
Ya
bizzat
gidip
kadılık eder veya payesini alır.
Edirne Bursa Bdâd-ı Hamse mevleviyetleri' Şam Mısır 1 XVIII
asırdaki mevleviyetler söyledü:
Rumeli, Anadolu Kazaskerlikleri, istanbul, Mekke, Medine, Edirne Bursa, Şam, Mısır, Kudüs, Halep, Havass-ı Refia (Eyüp), Selanik, Yenişehir, Fener, Galata, İzmir, Üsküdar, Filibe, Bağdat, Antep, Sofya, Bosna, Erzurum, Mara;, Trablusgarp (Topkapı Sarayı, Revan kütüphanesinde 1506 numaradaki Tarîk defteri). ' 1826'da Yeniçeri Ocağınm kaldırdmasmdan sonra II. Mahmud'un yapmıg olduğu yenilikler arasmda paye sahibi kaddara derecelerine göre nişanlar ihdas edilmiştir. Kadmm payesi yükseldikçe evvelki payesinde olan nisam almarak yeni payesinin nisam verilirdi. Nişanlar diğer mülki ve asker! memuri yetlerin nişanlan gibi darphanede yapdırdı (Hatt-ı Hümâyun vesikaları, Nr. 2780, 2783, 22801, sene 1244, 1254 H). * Filibe Bulgaristan'da kalmış ise de Bflâd-ı Hamse ismi değişmemiştir. Yenişehir, Sofya, Girit Yunanistan'a geçmiştir.
278
OSMANLI D E V L E T İ N İ N
İLMİYE TEŞKİLATI
Kandiye Kudüs Halep Eyüp
Selanik Mahreç mevleviyetleri. Yenişehir (Tırhala Yenişehri)
Payesi
de
vardır.
Galata İzmir Sofya Trabzon Girit
Bağdad Antep Bosna Erzurum
Devriye mevleviyetleri ^
Maraş
TrbIuB Garp Beyrut
^ Devriye ınevaliti yukanda adı geçen vilâyet ve sancaklardan herhangi birisine tâyin olunup sonra sırasiyle o kadılıklar dahilinde devrettiklerinden dolayı bunlara devriye mevalisi denihnigtir. Bunlar mabreç payesi de alırlardı.
İLMIYE
RÜTBELER!
279
DERECELERI
Diyarbekir Rusçuk Sivas Devriye mevalisi Adana Çankırı Van
Fflye-i mücerrede
Kadılıklardan bir de
Pâye-i
mücerrede
eshabı
denilen kadı payesi vardı. Onlar da Edirne ve İzmir pâye-i mücerredeleri i d i : Bunlar yalmz payesini
alırlar, terakkderi yoktur ve mansıp zaptedemezler; itibari bir de recedir. İçlerinde kaddık, müftidük edenler, müderrisler, mabkeme azalan, naipler, Umiye sınıfina uzaktan yakmdan alâkalı olanlar, nakibü'l-eşraf
kaymakamlan * ve sair yüzlerce
zevat bir şeref
olmak üzere bir yolunu bularak bu itibari rütbeleri alırlardı. İzmir pâye-i mücerredesini alan bir zat Edime pâye-i mücerredesine terfi ederdi. Pâye-i
mücerredelerin X I X . asrm ikinci yansmda
ihdas edilmiş olduklan anlaşılmaktadır. Kaza kaddanmn tertibi, kısm-ı mahsusunda gösterilmiş olup en yüksek dereceleri Sitte denden kadılık idi. Bu Sitte kaddarma Eşraj-ı kuzât denilirdi*. Neşreddmiş olan salnamelerde müderris ve kaddarm sırası kısa olarak gösterilmiş olup bunu da aşağıya koymak suretiyle bunlar hakkmda daha ziyade malûmat veriyomm : Rumeli Kazaskerliği : Evvelâ bu rütbenin payesini
ahr, sonra bizzat
kazasker
olur ve icabederse bu makamı mükerreren işgal eder. 1 Naldbül-ejraf
kaymakamlan,
s&d&ta
nezaret eden
Nakibfi'I-egrafin
kazalardaki vekilleri idi ve onlar tarafından tftyin olunurlardı. * Kadılıklar kummda kaza kadılarmdan bahsedilirken izahat Terilıııiftîr.
280
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
Anadolu Kazaskerliği : tptida payesini alır, sonra bizzat zapteyler; bundan sonra Rumeli kazaskeri payesini
alıp sonra bizzat Rumeli
olur. Mükerreren Anadolu kazaskeri
kazaskeri
olanlar da varsa da nâ
dirdir. tstanbul Kadılığı : tptida payesini alır, sonra bilfiil mansıbmı zapteyler. Yahut Anadolu payesi verilir. Haremeyn Mevleviyetleri
:
Mekke ve Medine kadılıkları olup ya bizzat mansıbmı zap teyler veyahut Haremeyn payesi verilirdi. Bilâd-i hamse mevleviyetleri : Edime, Bursa, Şam, Mısır, Filibe Mahreç
(Payeleri de vardı).
mevleviyetleri:
Kudüs, Halep, Havass-ı Refia (Eyüp), Selanik, Yenişehir, Fenar (Tırhala'da), Galata, İzmir, Sofya, Trabzon, Girit kadı lıkları (Payeleri de vardı). Devriye mevleviyetleri : Bağdad,
Antep, Bosna,
Erzumm, Maraş,
Trablus - Garp,
B e y m t , Adana, Diyarbekir, Rusçuk, Sivas, Çankırı. Pâye-i mücerrede eshabı
(Edime ve İzmir pâye-i mücerre-
deleri) yalmz payesine nail olur, terakki edemez ve mansıp zapteyhyemezdi. Müderrislikler Dârü'l-hadts Müderrisliği
:
Bu müderrishk Kibâr-i
müderrisin denilen müderrishklerin
en yukan derecesi olup Süleymaniye Camiinin kıble tarafmdadır. Buranm müderrisi kadı olmak isterse mahreç mevleviyetlerinden birine tâyin olunurdu. Süleymaniye Müderrisliği : Dârü'l-hadis'ten bir derece aşağı olup dOrt müderrisliktir ve Süleymaniye Camü yakınmdadır. Buradan terfi eden bir müderris
İ L M İ Y E RÜTBELERİ DERECELERİ
Dârü'l-hadîs
müderrisi olur. Dârü'l-hadîs
281
müderrisi
kendisine
tekhf edilen mahreç mevleviyetini kabul etmezse o zaman bu Sülejrmaniye müderrislerinin kıdemhsine teklif olunurdu. Yahut isterse mahreç mevalisi olurdu. Hâmise-i Süleymaniye Müderrisliği : Süleymaniye müderrislerinin bir derece aşağısında olup beş müderrisliktir. Terfi eden, Süleymaniye medreselerinden birine müderris olur. Dârü'l-hadîs ve Süleymaniye müderrisleri, mahreç mevleviyetini
kabul etmezlerse
bunlarm kıdemhsine
Mûsila-i Süleymaniye Müderrisliği
veriUrdi.
:
Hâmise müderrisliklerinden bir derece aşağıdır. Terfi ederse Hâmise-i Süleymaniye müderrisi olur. Eğer yukarıki müderrisler kendilerine teklif olunan mahreç mevleviyetini istemezlerse bu dereceh medrese tekUf edilirdi. îşte yukandan aşağıya kadar gelen bu dört dereceU müderrislere Kibar-i müderrisîn deniUrdi. Bunlardan sonra adedi 32 olan Hareket-i altmışh ve adedi 38 olan tptida-i altmışlı müderrishkleri gehrdi. Sahn-ı Seman Müderrislikleri
:
Fatih Camiinin iki taraûnda sekiz medrese müderrislikleri. Buradan terfi eden müderris İptida-i altmışlı müderrisi olurdu. Mûsila-i Sahn Müderrisliği
:
Sahn medreselerinin bir derece altmda olup seksen sekiz müderrishk ttibar edilmişti. Mûsila-i
sahn'm
aşağısmdaki Hareket-i dâhil müderrisUği
32, îptida-i dahil müderrishği 48, Hareket-i hâriç 40 olup tstanbul müderrishklerinin iptidası olan tptida-i hâriç müderrishğinin adedi muayyen değildi, artar ve eksilirdi. Müderrislikler, bazen herhangi bir müderrise itibarî olarak verilirdi. Meselâ Piyale Paşa medresesi Hâmise-i Süleymaniye itibar edilerek Şehri
Ahmed Ramiz
Mesudiye bilâ-îtibar Mûsda-i AtauUah Efendi'ye
Efendiye),
Sideymaniye
(Dârü'l-hadîs-i
derecesiyle
ve Dizdariye müderrishği derecesi
tsmad Sahn-ı
seman itibariyle Midillih Mehmed Emin Efendiye verildiği gibi ^.
^ Mefihatin En Son Tarik defteri (kütüphanemizdeki nüsha).
YIRMI
İLMİYE
IKINCI
RÜTBESİNİN RÜTBELERLE
BÖLÜM
MÜLKÎ
VE
MUADELETİ
Sultan I I . M a h m u d zamanmda askerî ihdas
olunup
daha
sonra
huna
ASKERÎ
göre
rüthe
ve midkî rütheler dereceleri
teshit
eddmişti. Bu rütbelerle beraber dmiye rütbeleri arasmda mua delet yapdnuş ve merasim esnasmdaki teşrifatta ona göre hareket eddmesi takarrür eylemiştir. İlk defa tertip edden muaddet şöyle idi : Vezir, Müşir, sonra sırasiyle : Rumeli ve Anadolu
Kazaskerleriy
Rütbe-i bâlâ*, Ûlâ Smıf-ı
evveh* Ferik (Korgeneral), Mirmiran ve Ûlâ smıf-ı sânisi. İstanbul Kadısı, Mirhva, Saniye Sımf-ı evveh, Saniye Smıf-ı sanisi, Mîrü'l-ümera, Istabl-ı Ânüre rütbeUleri, Haremeyn pâyehleri. Miralay, Rütbe-i Sâlise, Kapıcıbaşı rütbesindekder. Bilâd-i Erbaa (Bdâd-ı Hamse) Mahreç Mevahsi, Kaymakam, Rütbe-i Râbia esbabı. tstanbul
rüûsu
olan ulema ^ Binbaşı,
Hâcegân
(Kalem
âmirleri) 1264, H . (1848 M.)'de tertip edden yeni teşrifat defterinde : Vezir ve Müşir. Rumeli ve Anadolu Kazaskerleri, Bâlâ Ricah, Ûlâ Smıf-ı evv^oh* Ferik, Rumeh Beylerbeyi, tstanbul Kadısı, Mîrmîran, Ûlâ Sınıf-ı sânisi. * 1262 H.(1B46 M.)'de ÛlaSmıf-ı evvelinin üstfinde olarak ihdas edilmiştir (Lütfi tarihi, c. V I I I , ». 92). * Ûlâ rütbesi 1249 H . (1833 M.)'de ihdas edilmiş ve 1255 Şevval (1839 Arabk) *de Kazaskerler Ue ferikler arasmda olmak üzere ûlâ smıf-ı evveli ve ferikten sonra gelmek üzere ûlâ rütbesi Udye ayrdarak ûlâ Sınıf-ı saniyesi bn sıraya konmuştur (NıMbetû'l-vekayi). * tstanbul müderrİBİigi rüûsu olanlar Mûsda-ı Süleymaniye'den derecede olan müderrislerdir.
aşağı
< t l â U e saniye rütbeleri arasmda ohnak üzere 1263 H.(1847 M.)'de rütbe-i saniye mütemayizi ismiyle bir rütbe ihdas edilmiş ise de Lütfi tarihi, 1264'deki iirasmda bunu göstermemiştir.
284
OSMANLI DEVLETİNİN İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
payesi. Mirliva, Saniye Mütemayizi Bilâd-ı Erbaa, Saniye Smıf-ı sanisi, Mîrü'l-ümera, Haremeyn
tstabl-ı
Amire payesi. Mahreç
Mevleviyeti,
Miralay,
Rütbe-i
Sâlise,
Kapıcıbaşı.
Kibar-i Müderrisin i. Kaymakam, Rütbe-i Râbia esbabı. Bu Kibar Müderrisinden sonra gelen müderrisler ile Binbaşı, Hâcegân rütbesinde olanlar muadil tutulmuşlardır*. 1264 H . (1848 M.) tarihine kadar Bilâd-ı £r6aa (Hamse) ve Mahreç mevahsinin
memuriyetlerine
mahsus
nişanlan
Bunlarm adedine göre on dört nişan ihdas edilerek
yoktu.
şeyhuhslâm
vasıtasiyle kendilerine verilmiştir ' . XIX.
asır sonlariyle
XX.
asır başlarındaki teşrifat sırası da
şöyle idi *. Vezirlik, Müşirlik. Rumeh
Kazaskeri - Anadolu Kazaskeri - Birinci Ferik (Or
general) - Rütbe-i bâlâ. İstanbul Kadıhğı - Ferik
(Korgeneral) - Rütbe-i Ûlâ
Sınıf-ı
evveh - RumeU Beylerbeyhği. Haremeyn Mevleviyeti - Mirhvahk (Tümgeneral) - Mîrmiranhk - Rütbe-i Ûlâ Smıf-ı sânisi. Bilâd-i
Hamse
Mevleviyeti - Miralaylık
(Albay) - Rütbe-i
Saniye sınıf-ı mütemayizi. Mahreç
Mevleviyeti - Rütbe-i
Saniye smıf-ı
Sânisi - Mira
laylık • Askeri Kaymakamhğı (Yaıbay) - tstabl-ı Âmire Müdürlüğü payesi. Kibar Müderrisîn - Binbaşdık - Rütbe-i Sâhse - Rikâb-ı Hü mâyun Kapıcıbaşılığı. Mûsda-i Sideymaniye mâdımundaki müderrisler-Alay Eminhği. ' Dârûl-hadts, Süleymaniye, Hamise-i Süleymaniye, Mûsıla-i Süleyma niye müderrisleti. > Lütfi tarihi, c. VIII. t. 155, 156. » Lütfî tarihi, e. VIII, s. 176. * İlmiye Salnamesi ve Konya Vilâyeti Salnamesi.
İ L M Î Y E RÜTBESİNİN MUADELETİ
285
UUmanm elkabı ; Mulıarreratta aşağıdaki elkap kıdlanılırdı : Şeyhülislâmlara
: Devletlû, Semahatlû Efendim Hazretleri
Kazaskerlere
: Semahatlû Efendim Hazretleri
İstanbul Kaddığı pâyelilerine : Fazdetlû Efendim Hazretleri Haremeyn Mevleviyeti pâyelilerine : Fazdetlû Efendim Büâd-i Hamse, Mahreç ve Devriye Mevalisine : Fazdetlû Efendi Sair Kaddara : Meveddetlû Efendi Müderrislere umumen : Mekremetlû Efendi.
İLMİYE TEŞKİLÂTINI Y A Z A R K E N İSTİFADE EDİLEN ESERLER Tarihler Tevarih-i Âl-i Osman (Âşık Paşa-zâde), İstanbul tabı, 1332. Tevarih-i Âl-i Osman (Oruç Bey), Franz Babinger neşri, 1925. Neşri Tarihi
(Cihannüma - Hieşıi Mehmed Efendi^ Türk Tarih
Kurumu yayınlarmdan. Behiştî Tarihi (Behiştî), Kütüphanemizdeki nüsha. TacüU-tevarih (Hoca Sadeddin Efendi), 1279 tabı. Künhü'l-ahbar (Âh), basılmış beş cilt. Künhü'l-ahbar
(Âh), kütüphanemizdeki
basümamış cütler.
Selânikî Tarihi (Selânikî Mustafa Efendi), 1281'de basdmıştır. Selânikî »Tarihi
(Selânikî Mustafa Efendi) basdmamış kısımlar,
Esad Efendi kitapları, Nr. 2259. Mir'atü'l-memalik
ve Derecatü'l-mesalik
(Gelâl-zâde Mustafa Bey),
MiUet Kütüphanesi nüshası, Nr. 779. Tevarih-i Âl-i Osman (Lütfi Paşa), 1341 tabı. Vekayi-i
Tarihiyye
(Topçular Kâtibi Abdülkadir), Esad Efendi
kitapları, Nr. 2151. Peçevî Tarihi (İbrahim Efendi), 1283'de matbu nüsha. Fezleke (Kâtip Çelebi), 1286'da matbu nüsha. Ravzatü'l-ebrar (Kara
Çelebi-zâde
Abdidaziz Efendi), 1245'de
matbu nüsha. Ravzatül-ebrar zeyli Naima Tarihi 1280'de
(Karaçelebi-zâde), yazma.
(Ravzatü'l-Hüseyia
fî Hulâsat-i ahbari'l-hâfikin)
matbu nüsha.
Vekayinâme (Abdi Abdurrahman Paşa), Umumi Kütüphane nüs hası. Raşid Tarihi (Raşit Efendi), 1282'de basdan nüsha. Raşit Tarihi zeyli (Çelebi-zâde Asım Efendi) 1284 tabı. Müneccimbaşı Tarihi,
matbu nüsha I I I . cdt.
288
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
Suphi Tarihi (Suphi Sami, Şakir Efendiler), 1198'de matbu. İzii Tarihi (İzzî Efendi), 1199'da basdmıştır. Vasıj Tarihi
(Mehasinü'l-abbar ve Hakayikü'l-âsar), Vasıf Efendi
1219 tabı. Edib
Ejendi
Tarihi
(Edip
Efendi), kütüphanemizdeki
nüsha.
Halil Nuri Bey Tarihi (Hahi Nuri Bey), kütüphanemizdeki nüsha. Cevdet Tarihi (Ahmed Cevdet Paşa),
Matbaa-i Osmaniye, 1309.
LiUjî Tarihi
1306
(Lütfi
Efendi),
1290,
ve
1328'de
matbu
V I I I . cdt. Silâhdar Tarihi (Fmddddı Mehmed Hahfe), tstanbul, 1928. Matbu. Nusretnâme
(Fmdıkldı Mehmed Hahfe), Topkapı Sarayı nüshası.
Netayicü'l-vukuat
(Mustafa Nuri Paşa), 1327 tabı.
Zübdetü't-tevarih
(Mustafa Safi Efendi), Vehyeddin Ef.
Kütüp
hanesi nüshası, Nr. 2428. Zübdetü'l-vekayi
(Defterdar Mehmed Paşa),
Nuruosmaniye Kü
tüphanesi nüshası, Nr. 3122. Ata Tarihi (Enderunî Ata Bey), matbu cdtler, 1292. Devlet-i Osmaniye Tarihi (Hammer - mütercimi Atâ Bey), matbu X . cdt. Asım Tarihi (Mütercim Asım), matbu nüsha. Şâni-zâde Tarihi (Şanî-zâde Ataullah Efendi), 1284 tabı. Hayrullah Ejendi Tarihi
(Hayrullah
Efendi), 1271-1292
matbu
fasiküller Mür'iü't-tevarih (Şamdanî-zâde), matbu cdt 1338. Mür'i't-tevarih
(Şamdanî-zâde), basdmamış kısım, Umumi Kü
tüphane nüshası. Takvimü't-tevarih (Kâtip Çelebi), müteferrika tabı ve zeyh,1146'da basdmıştır. Takvimü't-tevarih
Zeyh (Şamdanî-zâde Siüeyman Efendi), kütüp
hanemizdeki nüsha. İlaveli Esmarü't-tevarih
(Şemi
Molla),
1311'de
basdmıştır*.
' Ba eaer Şeml M o l l a torofindau 1264 genesine kadar gelen Sadr-ı âzam Şeyhülislâm ve Kaptan Paşalarm tâyİDİerini göstermekte olup sonradan kırk yedi sene daha ilâvesiyle 1311 H . tarihine kadar getirilmiştir. Fakat maalesef II. Ahdfilhamid'in emriyle S a l t a n A b d ü l a z i z ' i hal' eden Hüseyin A v n i , M ü t e r c i m R ü ş t ü ve M i t h a d Paşalarla ŞeyhuUslâm H a s a n H a y r u l l a h Efendi'nin isimleri bu cetvele konulmamıştır.
İSTİFADE E D İ L E N ESERLER
289
Kanunnâmeler ve Oamanlı teşkilâtma dair eserler: Kanunnâme-i
Âl-i
Osman (Tarih-i Osmanî Encümeni neşriya-
tmdan). Osmanh Kanunnâmeleri
(Milli Tetebbular Mecmuası).
Nimeti Ejendi Kanunnâmesi
(Kütüphanemizdeki nüsha).
Kanunnâme (Veliyyüddin Efendi kitaplan), Nr. 1969, 1970. Telhisü'l-beyan ji
Kavânin-i
Âl-i
Osman
(Hezarfen
Hüseyin
Efendi), kütüphanemizdeki nüsha*. Kanun-ı Osmanî ve Râbıta-i Asitane (Kütüphanemizdeki nüsha). Koçi Bey Risalesi (1277'de basdmış nüsha). Koçi Bey'in Kavanin-i
Teşkilât
Mecmuası (Kütüphanemizdeki nüsha).
Âl-i Osman der Mezamin-i
Dejter-i
Divan
(Aynî Ali
Efendi). Kavanin-i
Teşrijat (Kütüphanemizdeki nüsha).
Tarih-i Silsile-i Ulema (Esad Efendi kitaplan, Nr. 2142). Kanun-ı Osmani (Mahmud b. Mehmed), kütüphanemizdeki nüsha. Halkondil Tarihi zeylindeki teşkilâta ait kısımlar (Ali Şevket Bey tercümesi). Tableau Gineral de l'Empire Ottoman Paris, D'Ohsson. Histoire de l'Etat present de l'Empire
Ottoman, 1671 Amsterdam,
Ricaut (1812'de Paris'te basdmış Fransızca
tercümesinden).
Mevzuatü'l-ulûm, Taşköpridü-zâde Isamüddin. Hususî tetkikler: Sahn-i Seman medreseleri (Bayan Remziye), Tarihten mezuniyet tezi. Süleymaniye
medreseleri (Bayan Remziye), Tarihten mezuniyet
tezi. Fatih Külliyesi daa 1946. Mekke-i
(Prof. Dr. Süheyl Ünver) Üniversite
Mükerreme Emirleri
yayudann-
(tsmaü Hakkı Uzunçarşılı), basd
mamış tır. Hukuk-i
tslâmiye
Istılâhat-i
Fıkıhiyye
Lügati (Esbak İstanbul
Müftüsü ve sabık Diyanet İşleri Reisi Ömer Nasuhi Efendi), 1949. Tekâlij Kavaidi (Abdurrahman Vefik), 1328. i Bu kannımâmeyi Profesör Bay H a l i l İ n a l c ı k , Paris Milli kütüphane sinden filmini aldırarak benim kütüphanem için de bir nüshasmm fotoğrafimn aimmasma müsaade etmiştir. KendUerine müteşekkirim.
290
OSMANLI D E V L E T İ N İ N
Arpalık
İLMİYE TEŞKİLÂTI
Maddesi (Türk Tarih Encümeni Mecmuası, sene 16, s. 276),
tbnûlemin, M . K . İnal, Huzur Dersleri Prof. (Ebûlûlâ Mardin), 1956. Vakfiyeler: Fatih Sultan Mehmed II. vakjiyesi
(Alman Müsteşrikler Cemiyeti
yayınlarından), tstanbul, 1935. Fatih
Sultan Mehmed II.
vakjiyesi
(Vakıflar Umum Müdürlüğü
yayınlarmdan), tstanbul, 1938. Vakıjlar Dergisi
(I. ve I I . ciltler). Vakıflar Umum Müdürlüğü
yaymlarmdan. Başvekâlet Arşivindeki vesikalardan t Ali Emirî tasnifi vesikalardan. tbnü'l-Emin Muallim
Mahmud Kemal İnal tasnifi vesikalardan.
Cevdet tasnifi vesikalardan.
Hatt-ı Hümâyun Divan-ı
(sandık) vesikalarından.
Hümâyun
Mühimme dejterleri'ndeiâ vesikalardan.
Teşrifat dejteri (MaUyeden Arşive devredilen defterlerden 29 Nr. lı defter). Teracim-i Ahvale dair eserlerden t Şakayık-i Numaniye tercümesi (Hadayikü'ş-Şakayık), Meedi, 1269 da matbu. Şakayık
zeyli (Atâyi).
Vekayiü'l-Fuzalâ
1268'de matbÛ.
(Şakayık zeylinin zeyh). Şeyhi, Nur-ı osmaniye
Kütüphanesi Osmanlı Müellifleri
(Bursalı Mehmed Tahir bey), matbu ciltler.
Sicill-i Osmant (Mehmed Süreyya Bey). Nuhbetü'l-vekayi
(Mehmed Süreyya Bey), matbu birinci ciltle ba
sümamış ciltler (kütüphanemizdeki nüsha) Şuarâ tezkireleri'nden Lâtifi, Âşık Çelebi, Riyazi,
Kmah-zftde,
Sahm, Ramiz ve Fatin tezkireleri. Eyüp
Rehberi (tsmaü Hakkı Uzunçarşıh), basümamıştır.
İlmiye
Salnamesi,
Devhatü'l-meşayih
1334'de Meşihat tarafmdan neşrolunmuştur. (Müstakim-zâde Siüeyman Sadeddin
ve zeyh (Rifat Efendi). Her ikisi basılmıştır. Resmi Salnameler (1263'den 1272 tarihlerine kadar). Vilâyet
Salnameleri.
Efendi)
İSTİFADE E D İ L E N E S E R L E R
291
Diğer Müteferrik Eserler: Kejjü'z-tünun
an-esam.Vl-kütûb ve'l-Fûnun (Kâtip Çelebi), 1360 H .
(1941)'deki matbu cütler. îıakffl-meknunjVz-zeyi-i
alâ keşfi'z-zünun (İsmail Paşa), 1364 H .
(1945) matbu. Hediyyetü'l-Arijin
EsmaüH-müelliJin
(İsmail Paşa), 1951 ve 1955.
Cihannüma (Kâtip Çelebi), Müteferrika tabı. Edirne ve Paşa Livası (Prof. Tayyib Cökbilgin). Kitdt-ı Nusretü'l-lslâm ve's-sûrur fî Tahrir-i Kitab-ı Atlas Mayor (Ebû Bekir Behram
Dımışki tercümesi).
Topkapı
Sarayı
Bağdad Köşkü Kütüphanesi, Nr. 3 2 5 - 3 3 3 . Mevzıuuû'l-ülûm tercümesi (Taşköpridü-zâde Kemaleddin Mehmed), 1312, İkdam neşriyatmdan. Yeni Um-i Kelâm
(İzmirh Ismaü Hakkı), 1339-1341Me matbu.
Hadikatü''l-cevami (Hafız Hüseyin Ayvansarayİ ve zeyU), 1281'de basdmıştır. Tanzimat (Tanzimatın yüzüncü yd dönümü münasebetiyle), 1940 da basdmıştır. Osmanlı Türklerinde ilim (Doktor Adnan Adıvar), 1943*de basd mıştır. Mecmua-i Tesavir-i Osmaniye (Arif Paşa). Evliya Çelebi SeyahtUnâmesi (matbu cdtlerden notlar). Meşihatın En Son Tartk Defteri
(kütüphanemizdeki nüsha).
Abdülhamid ve Yıldız Hâtıraları (Başkâtip Tahsin Paşa),matbû cilt. Saray ve Ötesi (Hahd Ziya), 194lMe matbu. MenShicü'l-inşa
(Yahya b. Mehmed), Paris Mdli K t p . Y a z m a
üâve 610. Mecmua-i münşeat, Paris Mdli K t p . Y a z m a flâve 4434. Feridun Bey münşeatı,
matbu nüshalar.
BeUeten'dtn ahnan notlar, sayı 9 . Tahkikat defteri (Topkapı Sarayı, Revan K . Nr. 1506). Seyyah tnciciyan'ın matbu).
haraları
(B. Hrand Andreasyan tercümesi»
D İ Z İ N I.
K İ Ş İ
Abaza Hasan Paşa, 225. Ahbas b. Abdülmuttalib, Hazreti Peygamber'in amcası, 162. Abdi Ağa, müverrih; bk. Tevkil A b durrahman Paşa, 215.
A D L A R I
AhdüUâtif, MuaUimhâne-i Nüvvab (b. bk.) müdürü, 268.
AhdüUâtif Acemî, Sin,. Abdühnecid, pâdişâh, 146n„ 268. Âbdülmecid Efendi, son halife, 222. AbdUhneUk, şehzade, 53. Abdi Ağa, çavuşbaşı, İÇSu,. Abdülaziz, pâdişâh, m n , , 148, 195. Abdülmümin Efendi, 217. Abdülaziz Efendi, Karaçelebi - zâde, Abdülmuhsin Kaysert, Fahri Razi mek tebi (b. bk.) ne mensup âUm, 76. şeyhülislâm, Rumeli Kazaskeri, 190n4, 193, 195nı, 210, 211, 225. AbdülmuttaUb b. Hâşim, Hazreti peygamber'in dedeleri, 161nj. Abdülbaki Arif Efendi, kazasker, âlim, 236. Abdürrahim Efendi, Ahi-zâde, Ana Abdülbaki Mahmud Efendi, Anadohı dolu Kazaskeri, 105. Kazaskeri, tstanbıd Kadısı, 102n,. Abdürrahim Efendi, Menteş-zâde, şey Abdülhalim Efendi, Anadolu Kazas huUslâm, 51, 195, 197. keri, I02nı. Abdürrahim Efendi, Şeyhî - zâde, mü Abdülhalim Efendi, Ahi-zâde, RumeU Kazaskeri, 142n4. Abdidhamid
I, pâdişâh,
52n3, 53,
194n2, 212, 223. Abdülhamid I I , pâdişâh, 214nı, 219. Abdülkadir, Ispartah, Fatih'in hocası, 145. Abdülkadir Efendi, Şeyhi, şeyhuUs lâm 73, Abdülkadir Efendi, şeyhuUslâm, 202. Abdülkadir Cürcanî, şeyh, 30n,. Abdülkerim, İstanbul'da ilk müder rislerden, 5. Abdülkerim Efendi, müderris, Ebus suud Efendi (b. bk.) nin torunu, Mehmed Çelebi (b. bk.) nin oğlu, 72. Abdülkerim Efendi, reiaalkütUp, 193. Abdülkerim - zâde, 64. Abdüllâtif, Uluğ Bey (b. hk.) in oğhı. 231.
derris, 73. Abdülvehhab Efendi, müderris, Şey huUslâm Müeyyed - zâde (b. bk.) nin oğlu, 68. Abdülvehhab Efendi, Yâsinci - zâde, şeyhülislâm, nakibü'l-eşraf, 167, 189. Abdülvehhab Efendi, Arap - zâde, I I . Süleyman'ın hocası, 146, 147. AbduUah b. Ömer Beyzavî, Kadı; bk. Beyzavi, 26. AbduUah Efendi, Seyyid, Dürri - zâde, şeyhuUslâm, nakibü'l-eşraf, 53, 167, 196. Abdullah Efendi, Seyyid, Paşmakcı zâde, şeyhuUslâm, nakibü'l-eşraf, 167. Abdullah Efendi, islâm, 194n,.
Ebe-zâde, şeyhül
294
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
Abdullah Efendi, Yenişehirli, fcyhnlislâm, 197. Abdullah Efendi, Seyyid, II. Bayezid'in hocası, 145, 165. Abdullah Efendi, Anadolu Kazaskeri, 102n,. Abdullah Efendi, Anadolu Kazaskeri, Numllah - zâde, 102n,. Abdullah Efendi, Alaşehirli, ordu ka dısı, 132n,. AbduUah Efendi, müderris, 59. Abdullah Efendi, İznik dahil müderrisi, ISOnt. AbduUoh Efendi, Seyyid, Abdfilhâdi zâde, Lefkoşe Kadısı, 184. Abdullah Hilmi, Yusuf - zâde, 238. Abdurrahman, (kazasker) 244.
âlim,
Abdurrahman Bey, Hüdavendigâr San cakbeyi, 128. Abdurrahman Çelebi, müderris, 9. Abdurrahman Efendi, Müeyyed - zâde, şeyhülislâm ve âlim, 21, 197. Abdurrahman Efendi, Rnmeli Kazas keri, 156. Abdurrahman Elfendi, tstanbul Kadısı, I02n,. Abdurrahman Efendi, İstanbul Kadısı, 102n,. Abdurrahman Efendi, Dojutanh, 218. Abdurrahman Efendi, Konyalı, mdderris, 65. Abdurrahman Efendi, müderris, 183. Abdurrahman t y d , Adudüddîn, kadı, Şirazh âlim, 22, 25. Abdurrahman Nesip Efendi, şeyhül islâm, 270. Abdülkerim Efendi, Erzincanlı, mü derris, 183. Ahaveyn, müderris, 9. Ahi, Mevlâna, müderris, 9. Ahmed I, pâdişâh, 74ıı„ 113,131, 146, I70nj, 179n„ ISOn,, 188, 193, 206np 224, 250. 263. Ahmed I I , p&dişah, 146n,.
Ahmed III, pâdişâh, 74, 99n„ 121, 146, 170n„ 1900^, 193, 2I6nı, 254. Ahmed, Müfti - zâde, şeyhülislâm, Ana dolu Kazaskeri, 91n„ İSiu^. Ahmed, Tbkatlı hattat, II Süleyman'm yazı hocası, 146n,. Ahmed b. Ali b. Mesud, Zencanh, SOuj. Ahmed b. Mahmud el-Cündî, 30. Ahmed Çelebi, İsa oğlu, izmitli hekim, 35. Ahmed Efendi, Beyâzî - zâde, Bosnalı, kazasker, 116n,. Ahmed Efendi, Neyli, Mısır Kadısı, 96. Ahmed Efendi, müderris, 59. Ahmed Efendi, müderris, 59. Ahmed Efendi, Tikveşli, 222. Ahmed Efendi, İshak Hocası, âlim, 237. Ahmed Efendi, Kazovoh alim, 237,239. Ahmed Isamüddin Efendi; bk. Taş köprülü - zâde, 43. Ahmedî, şâü, Fahr-i Râzi mektebi (b. bk.) ne mensup âlim, 76. Ahmed Paşa, Veliyüddin-zâde, Bur salı, Fatih'in hocası, 145. Ahmed Râmiz Efendi, Şehri, müderris, 281. Alâüddin Keykuhad (I) b. Keyhfisrev, Anadolu Seçuklu hükümdarı, Zla^. Alâüddin, müderris, 61. Alâüddm Esved, Kara Hoca, Fahr-i Râzi mektebi (b. bk.) ne mensup âhm, 76. Alâüddin Arabi, müftü, 176. Alâüddin Tüsi, 230.
müderris,
âlim, 5,
Ali, Osmanh tarihçisi, 7, I 2 n „ 19, 26, 69, 70, 79, 89, 148, 158, 176, 234. Ali, Seyyid, Tokath, 29n,. Ali (b. Ebî TâUb), İmam, Hazreti Peygamber'in amcazadesi ve damadı, 161, 162. AK, Kayserili, I63n,. Ali b. Mahmud-i Cfircânî,
Hâfiyt-i
uerid (b. fok.) mfielUfi; bk. Seyyid Şertf-i Cflrcâni, 25.
İNDEKS Ali b. Mebmed b. İsmail Espicai, Semerkandli âlim, 174. Ali b. Yusuf b. Tafşîn, Murâbıtlaı hfikfimdan, 25. AU Cemâli Efendi, ZembUli Mfifttt,
295
Asilflddin, Hoca, Nâsirfiddin Tûsi'nin oğlu, 25n,.
şeyhülislâm, 47, 176, 177, 178n„ 205, 232, 233. Ali Çelebi Veled-i MoUa Yegân, mfi-
Asmı Efendi, Mekki - zâde, şeyhuUs lâm, 192n,. Asun Efendi, ders vekiU, 222. Aşık Çelebi, 16402. Aşık Paşa - zâde, Osmanh tarihçisi, 84. Aşki, Mevlâna, Yenicami evkafı mü-
derris, 8n,. AU Çelebi, Ayasofya'da mttdeıris, lOn,. Ali Efendi, Çatalcah, (eyuhlislâm, 183,
teycUisi, 79. Atâ Bey, Osmanh mfiverrihi, 215. Ataullah Efendi, BirgiU, I I . SeUm'in
189n„ 197, 206n4. Ali Efendi, Pasmakcı - zâde, Seyyid, şeyhnUslâm, nakihüM-e|raf, 167, 193. 197. Ali Efendi, Erzincanh, RumeU Kazas keri, 119nt. AU Efendi, mOderris, 60. AU Efendi, K m a h - z â d e , Ispartah âUm, 21, 35, 67, 234. AU Efendi, Ahıskah, 218. AU Kuşçu, Alâfiddin, felsefe, heyet ve hesap âUmi, 7. 20. 21, 31, 67, 231, 232. AU Mfirginânî, EbttU-Hasan./ıfcıfc âHmi, 22. AU Paşa, Çandarh - zâde, vczîr-i âzam, 83, 84. AU Paşa, Damad, Şehid, vezir-i âzam, 47, 49, 52, 107, 119n4, 236. AU Paşa, Çorluhı, sadrazam, 193. AU Paşa, Hekimoğlu, sadrazam, 236. AU TAsî, 24nı. Amr, /etva'larda erkekler için kullamlan muhayyel ad, 201. Arap, Mevlâna, mfiderris, 9. Arif Efendi, Dfirri • zâde, şeyhülislâm, 197. Arif Efendi, Meşrep - zâde, şeyhuUs lâm, 260, 26«. Arif Efendi, Kethflda - zâde, âUm, 239. Arif Hikmet Bey, İsmet Bey - zâde, şeyhuUslâm, nakibAl-efrâf, 167. Aristo, 24nı, 237.
hocası, 146. 136, I66n,. Avfi, Cemalüddin, 235nı, 238. Aynî, tarihd, 237. Ayşi Mehmed Efendi, âUm, 236. Aziz Efendi, ŞeyhuUslâm, 193ıı,. Azis Mahmud Hüdayi Efendi. 237. Azmi Efendi. I I I . Mehmed'in bocası.
Atayî, 64nj,
146.
Bahâi Efendi. şeyhuUslâm, 190n4. 210, 250n,. Bahafiddin Efendi, Ankara Kadısı, 114. Bahafiddin Mehmed b. Hüseyin AmiH, hesap aUmi, 20n,. Baki, şair, 46. BâU Bey, KocaeU Sancakbeyi, 127. Bayerid I I , Sofu, pâdişâh, 8, 43, 56, 68, 74,145,165, 175,176, 205,232, 233. 235. Bayerid, Kanûni'nin Şehzadesi, 47, 69,235. Bayerid, şehzade, İV. Murad'm kar deşi, 223. Bcdrflddin, Budin Kadısı, 112. Bcdrfiddin Mahmud, mfiderris, 62. Bedrflddin Mehmed b. Radiyyüddin Casri, 6n2. Bedrfiddm Simâvi (Mahmud), Şeyh, Samavna Kadısı oğhı. Fahri R â n mektebi (b. bk.) ne mensup âUm, 76, 228.
296
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
Bekir, /ett-'o'larda erkekler için kulla nılan muhayyel ad, 201, 202. Beyzâvî, Kadı, müfessir; bk. Abdullah b. Ömer Beyzâvî, 12, 19, 23, 26, 28, 42, 43, 218nı, 238, 249n„ 250. Bondier, Michel, 16, Bostan Efendi, şeyhuUslâm, 180. Budak, Mevlanâ, kadı, 130. Buhârî, İmam Hafız Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail, büyük muhaddis, 11, 19, 29, 42nı, 238. Buhâıî, Emir, 164. Bulgar prensi, 100. Burhanüddin b. Ebû Bekr Merginâui, Hanefi /ıkıfc âlimi, 29.
Cafer Efendi, Anadolu Kazaskeri, 72. Cafer Efendi, III. Mehmed'in hocası, 146. Cagminî, heyet âUmi, 20. Celâlüddin Devvânî, TebrizU akaid âUmi, 23, 232. Celâl-zâde Mustafa 234.
Bey,
Nişancı,
Celâl - zâde SaUh Efendi, Tosyah âUm, Mısır Kadısı, Nişancı Celâl - zâde Mustafa BeyHn kardeşi, 234, 235. Cemalüddin Aksarayî, Fahreddin Râzî (b. bk.) ahfadmdan âlim, 76.
Orhan Gazi tarafından kurulan ilk medreseye tayin edilen ilk müderris, 1, 76, 227-229. Davud Paşa, 10. Derviş, kadı, 113. Derviş Efendi, mfiderris, 69. Derviş Mehmed Efendi, müderris, Sunullah Efendi (b. bk.) nm oğlu, 72. Derviş Paşa, veziriazam, 188. D'ohsson, 101, 154, 177n2, 264, Dökmeci - zâde, Kazasker, 65.
E Ebî Bekr b. Ahmed Beyhakı, muhaddis, 42nı. Ebi'l - Berekât Hafizü'ddm NeseH, imam, HSn,. Ebi'l - Hüseyin b. Muhammed el - Kuduri, Bağdadlı İmam, 173 nj. Ebû Abdullah Ensâri; bk. Pîr-i Herat, 175, Ebû'l-Beka Eyüp, KefeU âlim, 236. Ebû Bekir Ağa, Çavuşbaşı, 193n3. Ebû Bekr b. Mehmed Şaşi, fakih, hi laf ilminin kurucusu, 40n2. Ebû Bekr-i Dumşki, 6nj. Ebû Bekir Efendi, müderris, 59. Ebû Bekr-i Râzi, büyük Hanefi imamı, 28nı.
Cemalüddin Mehmed Taî, ^üa^. Cenabı, Emir, müderris, 180n^. Cevdet Paşa, 12na, 265. Cinci Hoca Hüseyin Efendi, Sultan İbrahim'in itibari hocası, 146,157.
Ebû Eyyub Ensâri, HaUd b. Zeyd, 134. Ebu'l-Hayr Ahmed Efendi, Damad zâde, şeyhülislâm, 197, 204. Ebu'l - Hayr Efendi, Şerif - zâde, naki
Çandarh Kara HaUl, iUc kazasker; bk. HaUl Hayreddm Paşa, 151. Çelebi Efendi, mevlevî şeyhi. 179,
Ebu Hüseyin Müslim, Nişapurlu âlim, 29nj. Ebu İshak Kâzerûnî, Kâzeruniye U rikatmm kurucusu, I65nj. Ebû'l-Meyamin Mustafa Efendi, şey hülislâm, müderris, 56nj, 66, 188, 203.
Davud Kayseri (Şereffiddin Davud b . Mahmud b, Mehmed), iznik'te
Ebû Said Efendi, Esad Efendi - zâde, şeyhülislâm, 188, 192n,.
bü'l-eşraf, 166n,.
İNDEKS
297
Ebû Said Hadimi, Konya'mn Hadim kasabasmdan âlim, 238. EbuBBuud (Mebmed) Efendi, tmâdî, şeyhuUslâm, âUm, 34, 45, 65, 72, 74, 135nj, 149, 153, 176, 177, 178, 179, 195n„ 197, 202, 234, 235.
Fahreddin Efendi, Israfîl - zâde, mü derris, 64. Fahrülislâm Pejdevî, Hanefi imamı, 28nj, 175. Fahreddin Râzî, Şeyhu'l-ulemâ, İmam, 24nı, 75 - 7 7 .
Ebû Yusuf, İmam, tmam-i Âzam'm talebesi, 220^, 28nj. Ebû Zeyd Debbusî, Hanefi imanu, 28nı.
Faik Efendi, 222. Fârâbi, büyük tslâm filozofu, 24nj. Fatih Sultan Mehmed; bk. Mehmed II. 2, 6nj, 8n„ 9, 10, 20, 24nı, 25, 26, 31, 33, 36, 55, 56, 68, 70, 74, 79, 81, 85, 88, 114, 133n„ 135, 145, 147, 148, 157, 165, 175, 176, 2 2 9 - 2 4 1 , 249.
Efdalüddin Hunci, Fahr-i Râzî mek tebi (b. bk.) ne mensup âlim, 76. Efdal-zâde, şeyhülislâm, 176. Efdal - zâde Hamidüddin Efendi, mü derris, 79. Eflâtun, 24n,. EhU, Tabib-oğlu, ulemadan, 68, 69. Ekmelüddin (Mehmed b. Mahmud-ı Baberti), Bayburtlu şeyh, 25n„ 29. Emin Efendi, Şehıi hafiz. Sultan Abdülmecid'in hocası, 146n2. Emin Kösesi Molla Yahya b. Nureddin, 35. Emir Sultan, 164a2. EmruUah Efendi, âlim, Kınah - zâde AU Efendi (b. bk.) nin babası, 234. Esad, RumeU Kazaskeri, 125n2. Esad Efendi, 17. Esad Efendi, şeyhuUslâm, 188, 268. Esad Efendi, Ankaravî, Anadolu Kaz askeri, 275. Esad Efendi, Hoca, Yanyah âUm, 237. Esîrüddin Ebheri, heyet âlimi, 30, 31 nj. Eş'ari, Ebü'l-Hasan, Şafiî mezhebinin Basrah kelâmcısı, 24nj. Eşref Şaban, MeUk, Mısır Türk Mem lûk Sultam, 163.
Fatımatü'z • Zehra, 161.
Hazreti
Fabma,
Fazd Mustafa Paşa, Köprülü-zâde, vezir-i âzam, 147. Ferferyüs, Yunan filozofu, 31nj, Ferhad, Mürsel - oğlu, SilistreU, 172. Ferbad Ağa, mirahur, 46nj. FethuUah Efendi, Seyyid, şeyhuUslâm, Erzurumlu Feyzullah Efendi'nin oğlu, 73, 210, 211, 226. Feyzullah Efendi, Seyyid, Erzurumlu, şeyhuUslâm, nakibü'l- eşraf, II. Mustafa'mn hocası, 73, 146, 147, 148, 167, 197, 210, 211, 223, 225, 254n,. FeyzuUah Efendi, Anadolu Kazaskeri, 182. FeyzuUah Efendi, müderris, 61. FeyzuUah Efendi, Eflani Kadısı, 107.
GazâU, Huccetü'l-tslâm Ehi Hâmid Mehmed b. Mehmed, tmam, bü yük kelâm âUmi, 24nı, 25, 76, 230.
Fahreddin Acemi, şeyhülislâm, 175ıı,.
Gazanfer Ağa, 63. Gedik Ahmed Paşa, vezir-i âzam, 231. Gevher Melekşah Sultan, II. Bayezid'in kızı ve Dukkakin - oğlu Mehmed Paşa (b. bk.) mn zevcesi, 74.
Fahreddin Ebû Abdullah Ömer, ReyU, şeyhülislâm ve âllâme, 75.
Gıyasüddin Keyhusrev I I I , Anadolu Selçuklu hükümdan, 76nj.
EvUya Çelebi, 17, 133. F
298
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I Hasan Efendi, NevşehirU, kadı, 131ıit. Hasan Fehmi Efendi, hattat. Sultan
Hacı Arif Efendi. Kethflda-zâde. 219. 220. Hacı Hamza, kassam, 125n,. Hacı Murad, 125nı. Hâfiz
Ebi'I-Hüseyin Müslim, İmam,
muhaddis, 42nj. Hafız Mehmed, Anadolu lOSnj.
Kazaskeri,
H&fızüddin Ömer Nesefî, fıktk âlimi, 65nı, 232. Hahd, /elva'larda erkekler için kulla mlan muhayyel ad, 201. Halid b. Zeyd, Mihmandâr-i Peygam beri; bk. Ebû Eyyub Ensâri, 170nt. Halid Ziya Uşaklıgil, 220, 222. Halil Efendi, müderris, 59. Halil Hamid Paşa, vezir-i âzam, 223. HaUl Paşa, Çandarh - zâde, vezir-i âzam, 83. Halil Hayreddin Paşa, Çandarh, bk. Çandarh Kara Halil, 83. Halil Paşa, sadrazam, kaptan-ı derya, 188. HaUmi Çelebi, Kastamonulu, Yavuz'un hocası, 145. Hamdi, Kazasker Şaddı Efendi (b. bk.) nin oğlu, 263nj. Hamdullah, Amasyah Şeyh, II. Bayezid'in hocası, 145. Hâmid Efendi, şeyhuUslâm, 197. Hâmid Efendi, RumeU Kazaskeri, 46, 64. Hâmid Efendi, LâU-zâde, 117. Hamza Nureddin, Zamiri, müderris, 68. Harunfi'r-Reşid, Abbasi HaUfesi, 163. Hasan, imam, Hazreti AU'nin büyük oğlu, 161, 162, 172. Hasan, Samsunlu, Fatih'in hocası, 145. Hasan, belagat âlimi, Şemseddin Fenâri oğhı, 21. Hasan, kadı 242 (RumeUden). Hasan, kadı, 242 (HamideUden). Hasan Efendi, Çendik müderrisi, 183.
Abdülaziz'in hocası, SBu,, I46nı, 148. Hasan Paşa, Yemişçi, sadrazam, 181n(. Hasan Refet Efendi, müderris, 213nı. Haşim b. Abdi Menaf, Hazreti Peygamber'm büyük dedesi, 162. Hatice,/«(pa'larda kadın için kullamlan muhayyel ad, 201. Hatice binti Murad, 124nj. Hatib Dımışk!, ibn Ömer Osman, İbn Hâdb, belagat âUmi, 26n,. Hatib - zâde (Tâcüddin), ulemadan, 76, 229, 232. HayâU Şemseddin, ulemadan, 76n2. Hayati Mehmed Efendi, şeyhülislâm, I93n,. Hayrettin, kadı, 119n,. Hayreddin, kadı, 242. Hayreddin, Fatih Sultan Mehmed'in hocası, 76n,, 145. Hayreddm Efendi, Dadayh, Kanunî' nin hocası, 47, 146, 148, 235. Hayreddin Hızır, âUm, 233.
Atufi,
Merzifonhı
Hayreddin Paşa, sadrazam, 222. Hayri b. Avni el - Ürgttbi, şeyhülis lâm, 203. Hayri Efendi (Bey), şeyhuUslâm, 263, 267. Hazret-i İsa, I78ıij. Hazret-i Muhammed (Peygamberimiz), 161, 162, 170n„ 172, 178n,. Hezarfen Hüseym Efendi, 148, 152. Hind, /elva'larda kadmlar için kuUanılan muhayyel ad, 201. 202. ILbri AH Efendi, Kütahyah âUm, 236. Hızur, 127nı. Hızır Bey, ilk tsUnbul Kadısı, "lUm dağarctğı" adı ile maruftur, 76, 133n„ 176, 229, 230. Hoca Efendi, ŞeyhnUslâm Mes'ud Efendi (b. bk.) nin babası. 225.
299
İNDEKS Hoca • zâde (MıulihUddin Mnstafa), "Akl-ı selim" unvam ile maıuf Bursalı âlîm, madeıris, Fatih'in hocası. S, 21, 24n„ 67, 76n„ 145, 230, 233. HOsameddin Efendi, jeyhulislâm, 195. Hflsameddin Efendi, Tikvef Kadısı, 95n,. Hüsameddin Kâtî, âlim, 31. Hüsameddin Râzi, Fahr-i Râzî mek tebi (b. bk.) ne mensup meşhur âlim, 76. Hüsam-zâde, müderris, IBOn^. Hüseyin, İmam, Hazret-i Ali'nin küçük oğhı, 161. 162, 169. Hüseyin Ağa, hadım ağası, 210. Hüseyin b. Mes'ud Begavî, Şafii imamı, 29np Alay Hüseyin Efendi, mfiderris, 60. Hfiseyin-i Ahlaü, Şeyh, sofi, 228. Hüseyin Efendi, Ahi-zâde. •eyhulİBİâm. 107. 223. 224.
ibn Arahşoh, müverrih, 235. ibn Hacer-i Askalani, akaid ve tarih alimi, 23. Iha Hadb ftkJı ve 6el^ai aUmi; bk. İbn Ömer Osman, 21, 22, 28, 30nj. İbn Hişam Şeyh Ebt duUah, 30nı. İbn Kemal (Ahmed Müfti's-sakaleyn, şeyhuUslâm, 21. 149nı. 176. 177.
Muhammed Ab Şemseddin); bk. felsefeci, tarihçi, iin^, 30. 67. 68. 178n,. 232 - 235.
İbn Melek, ftkth âUmi; bk. İzzfiddin AhdüUâtif, 22, 65. 229. ibn Mübarek, hadis âUmi, 23. tbn Mutahhar HiUi. Şü aUm. 25n,. tbn Ömer Osman; bk. tbn Hâcib, Hatip Dımışk! SOn^. İbn Rfişd. Endühlsla âUıo, filozof, 24n,, 230. ibn Sââti, İmam; bk. Muzafferüddin Ahme^ b. AU Bağdadî, 173n«, 229.
tbn Sina, büyük tslâm filozofa, Ua^ 230, 237. tbn Temcid, Fatih'in hocası, 145. tbnü'l-Esir, hadis aUmi, 23. tbn Vefâ. Şeyh, 231. ibrahim, Osmanh Pâdişâhı, 146. ibrahim, Seyyid, Karahisarlı, şeyhül islâm, nakibü'l-eşrâf. 167. ibrahim, ivaz - zâde, şeyhuUslâm. 204. ibrahim, Halebî, fıkıh âlimi, 22, 115nı, 173. ibrahim, süvari kassamı. 122n,. ibrahim, Bergamah âlim, 236. ibrahim Efendi, I I I . Murad'm hocası, 146. ibrahim Efendi, kadı, B9n^. tbrahim Efendi, Kemal Efendi - zâde, RumeU Kazaskeri, 275. tbrahim Paşa, Çandarh-zâde, vezir-i âzam, 10, 68. 83. tbrahim Paşa, Makbul, sadrazam, 66, 149nı. İbrahim Paşa, NevşehirU, Damad, sadrazam, 216nı, 236, 237. İdris Bitliû. müverrih, Arap ve Acem Kazaskeri, 152. tiyas b. AbduUah, yeniçeri. 164. tmadüddin b. AbduUah, Bağdadh âlim, 20na. İmam-ı Âzam (Ebû Hanife), lİn^, 28nı, 30nı, 230. tmam - zâde, mfiderris, IBOn^. tnciciyan, seyyah, 133n,. tpşir Mustafa Paşa, sadrazam, 188. tsamfiddm Efendi; bk. Taşköprfllfi • zâde, 42. Isfahâni, kelâm âlimi; bk. Şemseddin Mahmud b. Ebi'l-Kâsım, 15,21,26. tshak Efendi, mfiderris, 58n3. tshak Efendi, Üskfiplü müderris, 64. tskender b. Abdullah, yeniçeri, 164nj. tsmaü Asım Efendi, ŞeyhnUslâm, 191. ismail AtauUah Efendi, müderris, 281. ismail Efendi, şeyhülislâm, 193n„ 196. ismail Efendi, Gelenbevî, âlim, 238, 239.
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
300
ismail Paşa, Bağdadlı, İ D I . ismet Efendi, Anadolu Kazaskeri, 160.
Kasım,
ivaz Efendi, müderris, 61. lyaz. Kadı, 40.
Kasım Çelebi, müderris, 9. Kâşî (Gıyâsüddin Cemşid b. Mesud b. Mahmud). riyaziye ve heyet
İzâri Çelebi, müderris, 9. İzzeddln Abdüllâtif, Melek, 229.
âlim;
bk.
İbn
tzzeddin ibrahim, Zencanh Şeyh, SOn^. tzzeddin Keykâvus II, Anadolu Sel çuklu hükümdan, 76n|. tzzeddin Râzi, Fahr-ı Râzi mektebi (b. bk.) ne mensup meşhur âhm, 76. izzet Mehmed Paşa, sadrazam, 48nı.
SafranboluMu,
Jüstinyen, Bizans İmparatoru, 6.
Kadı Burhaneddin Ahmed, Sivas hü kümdan, Fahr-i Râzî mektebi (b. bk.) ne mensup âhm, 28n2, 76. Kadı - zede-i Rûmî, riyaziye ve felsefe alimi, 20, 21, 31, 67, 76nj, 229, 231, 233.
Kadı - zâde,
riyaziye
âlimi,
76n2.
âhmi, 31. Kâtip Çelebi, 21, 31nj, 224, 234, 249, 250. Keçeci-zâde SaUh Molla, 256. Kemal Paşa, tbn Kemal (b.bk) in dedesi, 233. Kemalüddin (Abdürrezzak-ı) Kâşî (Kâşânî), Sadrüddîn-i Konevi (b.bk.) nin halifelerinden, I , 228. Kemalüddin Hasan (el-Farsi), hesap âlimi, 20. Kenan Paşa, vezir, 210. Keşşaf, büyük müfessir; bk. Zemahşerî, 19. Kıbç Arslan IV, Anadolu Selçuklu hükümdan, 76n|. Kıvamüddin, Kadı - zâde, müderris, 9. Koca Ragıb Paşa, sadrazam, 239. Koca Yusuf Paşa, sadrazam, 52n3, 356. Koçi Bey, 156, 247, 248. Korkud, şehzade, II. Bayezid'in oğlu,
B.
Kadri, kadı, 243.
Köprülü
Kadri Efendi (Çelebi), Anadolu Kaz askeri, 64, 119nı.
187, 225. Kösem Sultan, 223. Kudsi Efendi, 217, 218. Kuduri, Hanefi fıkıhçısı, llSn^, Kutbü'd-din Mahmud-i Şîrâzî, âlim,
Kafiyeci, Bergamah nahiv âlimi; bk. Muhiddin b. Mehmed b. Süley man, 30. Kâmil Paşa, sadrazam, 214nı. Kanuni Sultan Süleyman, 29, 33, 34, 45nı, 46, 47, 56, 58, 69, 107, 112, 128, 130, 146, 148, 149, 155n„ 173n„ 176, 177nj, 178nj, 234-236, 262, 273. Karaman Şeyhi, Mevlevî, 212.
Mehmed
Paşa,
sadrazam,
25nı. Kutbüddin Mehmed, âlim, riyaziyeci Kadı-zâde-i Rûmi (b. bk.) nin torunu, 76 n^, 233. Kutbüddin Mehmed Râzî, 26n2. Kuyucu Murad Paşa, vezir-i âzam, 188, 252.
Kara Mustafa Paşa, Merzifon!, sadra zam, 189n2. Kasım, şehzade, IV. Murad'm kardeşi, 223. Kasım, Hatip, II. Bayezid'in hocası, 145.
Lütfi, Tokath, müderris, 9. LütfuUah Çelebi, müderris, 73. Lütfullah Efendi, müderris, 57.
301
İNDEKS Mehmed,
M
Çivi - zâde,
müderris,
64.
Mehmed, (mütegallibeden) 127nı. Mahmud I, padişah,
52, 146n], ITOn^,
180, 184, 187, 204nı, 238, 254. Mahmud H , pâdişâh, 168nı, 171,194n„ 208, 209nı, 212, 218 - 220, 277n2, 283.
Mehmed Âbidin, Surre Emini - zâde, Seyyid, eşraf,
165,
166nı.
238.
Mehmed Arif (Efendi), şeyhülislâm,
Mahmud b. Ömer Çağmini, heyet
âli
mi, 31. lah, Burhânü' ş - Şeria, 29n„ 30, 173nj.
Dürri-zâde,
nakibü'l-eşraf,
167,
256nı, 257, 2S9nı. Mehmed
Mahmud b. Sadrü'ş - Şeria Ubeydul
nakibü'l •
Mehmed Akkirmâni, âlim, Mekke Ka dısı,
Mahmud, Seyyid, nakibü'l-eşrâf,
şeyhülislâm, 167.
AtauUah
(Efendi),
Dürri-
zâde, Seyyid, şeyhuUslâm,
naki
bü'l-eşraf, 167, 197, 223. Mehmed AtauUah Efendi, MoUacik -
Mahmud Paşa, vezir-i âzam, 5, 7, 10 231.
zâde, Anadolu Kazaskeri, 185. Mehmed b. AbduUah, 53.
Mahmud Şirâzî, allâme, Fahr-i Râzî mektebi (b. bk.) ne mensup, 76.
Mehmed b. Armağan, MoUa Yeğen, 76.
muhaddis,
Mehmed b. Kdavun, Mısır'da Memlûk
Mâtüridî, Ebû Mansur, "İmâm-ı Mü
Mehmed b. Mustafa, Baldcesirii Hacı
tekellîmin" unvam ile maruf bfl-
Hasan - zade, Anadolu Kazaskeri,
Ma)ik
b.
Enes,
İmam,
Sultam, 26.
42nı.
büyük Hanefî kelâmcısı, 24nı. Mecdüddin
Abdullah
MûsuU, fâkih,
173nı. Mehmed I, Çelebi, pâdişâh, 145, 164n2. Mehmed II, pâdişâh; bk. Fatih Sul tan Mehmed, 2, 3, 5. Mehmed III, pâdişâh, 47, 66, 73, 105, 146 - 148, 180. 243, 262, 182, 188, 189nj, 191nj, 206nı, 215, 224. Mehmed,
II.
Bayerid'in
Şehzadesi,
235n,. Mehmed, Uluğ Bey (b. bk.) in Doğanası, Ali Kuşçu (b. bk.) nun ba bası. Mehmed, Mevlâna, Anadolu Kazaskeri, 122nı. Mehmed, Hoca - zâde, I I . Mustafa'mn yazı hocası, 146 Uj. Mehmed, Fatih'in hocası, 148. Mehmed, Yavaşça, kadı, 122. Mehmed, ulemadan, 122n2. Mehmed, şeyhuUslâm 58n,. Mehmed, müderris, 63.
İstanbul Kadısı, 152. Mehmed b. Osman, 276nı. Mehmed b. YeU, İzmirli âUm, 238. Mehmed Gezeri, 165. Mehmed Çelebi, Şeyhülislâm Ebussuud Efendi (b. bk.) nin oğlu, 72. Mehmed Çelebi, Arap Defterdarı, 130. Mehmed
Efendi,
lâm,
Ankaralı,
şeyhuUs
197.
Mehmed Efendi, Muhyiddin, Bostan zâde, şeyhuUslâm,
RumeU Kaz
askeri, 47, 65, 69, 178, 192n3, 195, 196n,. Mehmed Efendi,
Çivi - zâde,
şeyhül
islâm, 187, 195. Mehmed Efendi, Debbağ - zâde, şeyhül islâm, 116n,, 197. Mehmed Efendi,
Dürri,
şeyhülislâm,
184, 204. Mehmed Efendi, Hayati - zâde, müder ris, 37nı. Mehmed Efendi, Hoca - zâde, şeyhululâm, I79n,.
302
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
Mehmed Efendi, Seyyid, Malûl - zâde, nakîba*I-e;raf, 167. Mehmed Efendi, Mekki • zâde. Şeyhül islâm, 194. Mehmed Efendi, Şeyh, Mirza - zâde, geyhuUslâm, kazasker, 119ns, 191n„ 204. Mehmed Efendi, imam, geyhuUslâm, 120, 121. Mehmed Efendi, Mirim Kösesi, Ana dolu Kazaskeri, 65. Mehmed Efendi, Abdürrahim - zâde, Anadolu Kazaskeri, 102n2. Mehmed Efendi, Şeyh • zâde, Anadolu Kazaskeri, 184. Mehmed Efendi, Anadohı Kazaskeri, 123. Mehmed Efendi, Seyyid, II. Musta fa'nın hocası, 146. Mehmed Efendi, Vâni, IV. Mehmed'in hocası, 146. Mehmed Efendi, Kadı - zâde, İstanbul Kadısı, 102nı. Mehmed Efendi, Sinan - zâde, İstan bul Kadısı, 139 n,. Mehmed Efendi, NâU Kaym, Medine Kadısı, 184. Mehmed Efendi, Şeyh, İsmail Efendizâde. Şam Kadısı, 184. Mehmed Efendi, mfiderris, 56n,. Mehmed Efendi, Şeyh, mfiderris, 59. Mehmed Edendi, mfiderris, Mehmed Efendi, müderris, Mehmed Efendi, mfiderris, Mehmed Efendi, Muharrem derris, 59.
59. 59. 60. zâde, mfi
Mehmed Efendi, mfiderris, 183. Mehmed Efendi, Peri Peyker mfider risi, 183. Mehmed Efendi, Altıparmak, âlim, 236. Mehmed Efendi, Saçakh - sâde, Marafh âlim, 237. Mehmed Efendi, Mfiftfi • zâde, "ayakh kütüphane" namı ile mâruf âlim, 239.
Mehmed Efendi, Palabıyık, âlim, 239. Mehmed Efendi, San yazıcı, I47nı. Mehmed Emin, Hayati • zâde, kadı, reisü'l-etibba, 184. Mehmed Emin Efendi, Halep Kadısı, 90nı. Mehmed Emin Efendi, Mevlâna, Feyynm Kadısı, 91n„ 95nj. Mehmed Emin Efendi, Üskfidarfa âlim, 237. Mehmed Emin Efendi, Anadolu Kaz askeri, 255n2. Mehmed Emin Efendi, MidilliU müder ris, 281. Mehmed Esad Efendi, İmam - zâde, İstanbul Kadısı, llOuj. Mehmed Husrev b. Feramerz b. Ah, Yozgadh fakih, jeyhuUslâm, bk. MoUa Husrev, 230. Mehmed Kâmil Efendi, Salih-zâde, şeyhülislâm, 204, 255, 256nı. Mehmed Meğujl, Şeyh, Tunuslu, 40. Mehmed Necib, Feyyum Kadısı, 95n,. Mehmed Nuri Bey, Saygılı, Mn^. Mehmed Nuri Efendi, istanbullu, mfi derris, 186. Mehmed Paja, Boynu Eğri, sadrazam, 224. Mehmed Paşa. Dukakin - oğlu, 74. Mehmed Paşa, Sadaret kaymakamı, 51. Mehmed Refik Efendi, geyhulislAm, 195. Mehmed Rejad, Pâdifah. 219, 220. Mehmed Repd Paga, Gürcü, Sadrazam, 189. Mehmed Said. Mirza - zâde, Seyyid. «eyhulislâm. naklbfi'I - eşraf. 167. Mehmed Said, Rumeh Kazaskeri, 90. Mehmed Said, Haûz, Feyyum Kadısı, 91n,. 95n,. Mehmed Semerkandî. Şemseddin. hen dese âhmi, 20. Mehmed Şah Efendi. Fenâri-zâde. Arap ve Acem Kazaskeri. 152. Mehmed Şerif, Seyyid, Şeıif-zâde, (eybulislâm, naUbfl'I-egrâf, 167.
ÎNDEKS Mehmed Şeyhî Efendi, müderris, 59. Mehmed Şüicrü Efendi, Seyyid, Mar dinli, Adliye müfettişi, 270. Mehmed Vasfî, I I . Mahmud'un y a a hocası, I46n,. Mehmed Zeki (Pakahn). 218. Mehmed Zeynelâbidin Efendi, Seyyid, Rumeli Kazaskeri, 184. Meîek Ahmed Paşa, sadrazam, 1910^. Melik Zahir Ferec, Mısır Memlûk Sul tam, 228. Memik - zâde, kazasker, 157. Memun, Abbasi Halifesi, 163. Mes'ud Efendi, Hoca - zâde, şeyhül islâm, I95nı, 2 2 3 - 225. Mevlâna Ayas, Fatih'in hocası, 76n„ 145. Mevlâna Celâlüddin Rûmî, 35. Mevlâna Kıvamfiddin, 78. Mevlâna Nuh, müderris, 105n2. Mirim Çelebi, riyaziyeci ve felsefeci, 21. 67. Milim
Çelebi
Mahmud. hatut,
II.
Bayezid'in hocası. 145 Mirza (Mustafa) Efendi,
ŞeyhuUslâm,
51. 204. MoUa Alâfiddin yetim. 40. MoUa Arap. mnftfi. 176. MoUa Cami. 30. MoUa Fenâıî, Fahr-i Rfiri mektebi (b. bk.) mensubu meşhur fiUm; bk. Şemsfiddin Mehmed (Fenarî) b. Hamza, 21. 23n„ 31. 64. 67, 71, 76. 165. 176n,. 228. MoUa Gürânî, Fatih'in hocası, mfiftfi; bk. Şemsfiddin Ahmed. 145. 175. MoUa Husrev. Yozgadh fâkih, istan bul Kadı ve Müftüsü; bk. Meh med Husrev b. Feramerz h. Ali, 21, 22, 133n„ 176, 229. MoUa tzari, fiUm, 232. MoUa Kabız, 178n,. MoUa Lütfi, Tokath âUm, 165n5, 231 233.
303
Müeyyed - zâde (Abdurrahman Efendi), Amasyah alim, şeyhülislâm, Ru meU Kazaskeri, 67, 68, 232, 233. 235. Mfiftfi Ahmed Paşa, 76n,. Mfifü's - Sakaleyn, ibn Kemal (b. bk.) m unvanı, 233. Mfirteza Efendi, Seyyid, Edime Kadısı, Anadolu Kazaskeri, şeyhülislâm, 52, 184. Muarrif-zâde, BahkesirU âUm, II. Bayerid'in hocası, 76n„ 145, 229. el - Muhtar, Hanefî fukahasmdan, 115nı. Muhyiddm-i Arabî, Şeyh, 1, 228, 229. Muhyiddin, Kadı, 13in,. Muhyiddin, kadı, 242. Muhyiddin, kadı, 242. Muhyiddin, kadı, 243. Muhyiddin, kadı, 243. Muhyiddin, Manisa Çelebisi, mfider ris, 8n2. Muhyiddin Mehmed Efendi, Çivi - zâde, şeyhuUslâm, 95ıig, 177n,. Muhyiddin Efendi (Çelebi), Fenârizâde, RumeU Kazaskeri, 4 0 , 6 4 , 6 8 . Muhyiddin Mehmed, Hatip - zâde, Fa tih'in hocası, 145. Muhyiddin b. Mehmed b. Süleyman, bk. Kâfîyeci, 30n,. Muhyiddin Elfendi, Damad, Anadolu Kazaskeri, 105. Muhyiddin Efendi, mfiderris, Muhyiddin Efendi, tabib, 35.
69.
Muhyiddin
kadısı,
Fenâri,
İstanbul
142nı. Muhyiddin Mehmed, Haüp- zâde. ftUm 175. Muhyiddin
Mehmed
Efendi.
Çivi-'
zâdci Anadolu Kazaskeri, 4Snj. Muhammed AUuUahü'l • Hfiseym, Esieyid, nakibfi'l-eşrâf, 168na. Muhammed Muhterem b. Seyyid Taceddin AU. Seyyid, nakihfil - eş raf, 171.
304
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
Muharrem Efendi, Seyyid, Taşkentli, nakibfi'l-eşrâf, Murad
I
166.
(Hüdavendigâr),
pâdişâh,
Seyyid
Feyzullah
187. Mustafa Efendi, Dürri - zâde, şeyhül
Murad II, pâdişâh, 2, 29, 165, 235n,. Murad III, pâdişâh, 16, ita^,
65, 70,
73, 146, 147nj, 179, 188, 241. Murad IV, pâdişâh, 107, I46n„ 206n4, 223, 224, 247, 252.
islâm, 192n3, 193. Mustafa Efendi,
Hamidî - zâde,
şey
huUslâm, Anadolu Kazaskeri, 255 -257. Mustafa Efendi, Aydınlı, I. Âhmed'in
Murad V , pâdişâh, 214nt.
hocası, 146, 224.
Murad Paşa, Kara, sadrazam, 210. Efendi,
Efendi,
Efendi (b. bk.) zâde, şeyhuUslâm,
151, 164nı, 175n,.
Murtaza
Mustafa
Seyyid,
Erzurumlu
Mustafa Efendi, Dıhkî, tstanbul Kadısı, 102nj.
Feyzullah Efendi (h. bk.) nin oğlu,
Mustafa Efendi, tstanbul kadısı, 182.
şeyhülialâm, 254.
Mustafa Efendi, Mimar - zâde. Bursa Kadısı, 155n4.
Musa Paşa, 229. Musannifek, (Alâüddin
Ali
Bistâmi),
Kadısı, 184.
müderris, 6n3. MusUhüddin tbn Vefa, Şeyh, 233. Muslihuddin Efendi, Niksarh, bul Kadısı, Muslihuddin
tstan
Mustafa Efendi,
kadı, 90.
Mustafa Efendi, San Muîd, kadı, 97n5. Mustafa Efendi, Mostarh alim, 236.
139ny
Kastalanî,
Rumeli Kaz
Mustafa Efendi, Vahyi - zâde, kassam, 121nı.
askeri, 76n2, 151, 229. Muslihuddin Mustafa b. Mehmed, Mi-
Mustafa Rakım, II. Mahmud'un yazı bocası, I461I3.
marzade, 35. Muslihuddin Mustafa Efendi, Taşköprülü - zâde
Mustafa Efendi, H a y a t î - zâde, Mekke
(b. bk.) nin
babası,
Yavuz Selim'in hocası, 234. Mustafa; bk. Hazret-i Peygamber, Mu
Mustafa Sürûri Efendi, nâib, 142nı. Mustafa Şevki Efendi, Vodinalı, Fatih Camiinde dersiam, Sün^. Muzafferüddin
Ahmed (b. Ali Bağ
dadî); bk. tbn Sââti, 173nı, 229.
hammed 112, 116.
Müslim, muhaddis, 19. Mustafa I. Pâdişâh, IBIUf. Mustafa II, pâdişâh, 121,146, 148,158, N
210, 211, 225, 254nı. Mustafa III, pâdişâh,
146n„
170n„
192, 215n2, 216 - 218.
Nasır b. Abdüsseyyid Matriri, tmam, 30nı.
Mustafa I V . pâdişâh, 171. Mustafa, Anadolu Kazaskeri,
Nâsırüddin Tûsi, Şiî mezhebine men
Uluy
Mustafa, (mirasçı) 124nj.
sup büyük
İslâm heyetçici, 25,
27nj, 76.
Mustafa Ağa, Darüssaade ağası, 147nj.
Nasuh Paşa, vezîr-i âzam, 179n„ 180.
Mustafa Âsim Efendi, 222.
Nasuh, Mevlâna, Eflani Kadısı,
Mustafa Âşir Efendi, şeyhülislâm, 260. Mustafa b. Mehmed, Fetva emini, 196nj. Mustafa
Efendi,
BâU - zâde,
şeyhül
islâm, 187, 197. Mustafa 275.
Efendi,
Bolvi,
lUn,,
114. Nazîr tbrahim Efendi,
âUm,
235n^,
238. Necati, şair, 235nı.
şeyhülislâm,
Necmeddin Ebû Hafs Ömer b. Mu hammed Nesefî,
akaid âlimi, 23.
İNDEKS Necmed
Oklidis, 31. Orhan Bey (Gâri-Sultan), Osmanh hü kümdarı, 1. 2, 83nj, 164, 227, 228. Oruç Bey, Osmanh tarihçisi, 84. Osman II, pâdişâh, 146,18In„ 215n2. Osman III, pâdişâh, 146, 215n2. Osman, Hafız, Hattat, II. MusUfa'mn yazı hocası, I46n3. Osman, kadı, 90. Osman Bey, Sultan - zâde, I I . Baye zid'in torunu, müderris, 74. Osman Gazi, 151n„ 215. Osman Çelebi, Esseyyid, nakibfi'leşrâf kaymakamı, 168nı.
305
Ömer Efendi, Kastamonulu, 218. özdemir - oğlu Osman Paşa, sadrazam, 177nj, 181, 187.
Perviz Efendi, mfiderris, 68. Pir Ahmed Efendi, Galata 89n«.
kadısı,
Pîr-i Herat; bk. Ebû Abdullah Ensâri, 174.
Rabia, /etva'larda kadın için kullandan muhayyel adlardan, 201. RahmetuUah Efendi, tstanbul Kadısı, lOöuı, 139n2. Râşid (Efendi), müverrih, 49, 50, 65nj. Rauf Paşa, Koca, başvekil, 212. Rariyyüddîn Hasan (b. Mehmed) Sagânî, tmam, 28n„ 41n2, 229. Recep Paşa, Topal, vezir-i âzam, 223. Riko, İngiliz elçih'gi kâtibi, 172. Rıdvan Efendi, müderris, 61. Ruhiddin Efendi, Bursa Kadısı, 225. Rfistem Paşa, sadrazam, 61, 130.
Osman Efendi, Hoca - zâde, Anadolu Kazaskeri, 102n2. Osman Efendi, Giresunlu, şeyhülislâm kavuklusu, 207n,.
Sadeddin Efendi, Hoca, şeyhülislâm, III. Murad ve III. Mehmed'in hocası, müverrih, 73,146-148,181. Sadık Efendi, Kethüda - zâde, kazas
öküz Mehmed Paşa, sadrazam, 188. Ömer, AkşehirU, Sultan Abdfihne-
Sâdeddin Teftazanî (Sâdeddin Mes' ud b. Ömer Teftazanî), belagat ve fıkıh âlimi, 21 - 23, 26, 27n„ 28, 41, 77.
ker, 263nı.
cid'in hocası, 146nj. Ömer Ağa, odabaşı, 58n,. Ömer Efendi, Bodrûmî, 214.
şeyhülislâm,
Sâdi-zâde, tstanbul kadısı, lOin^. Sadık Efendi, şeyhülislâm, 73. Sadrüddin Konevî, Şeyh, Fahr-i Râri mektebi (b. bk.) ne mensup meş hur mutasarruf, 1, 76, 228.
Ömer Efendi, Amasyah, II. Osman'ın hocası, 146, İBln^. Sadullah Sâdi Efendi, şeyhuhslâm, tstanbul Kadısı, 177, 178o„ 197, Ömer Efendi, reisfilkfitup, 193, 194. 201, 202. Ömer Efendi, mfiderris, 59.
timiyt TışkiUlt, 20
306
OSMANLI D E V L E T i N t N i L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
Sadüddin Ahlatı, Fahr-i Râzî mektebi (b. bk.) ne mensup âUm, 76. Safiye Sultan, III. Mehmed'in annesi, 66, 105. Salâhtiddin, II. Bayezid'in hocası, 145. Salîh, Kocaeh alay beyi, 127. SaUh Zeki, 20n2. Sefer, kadı, 242, 243. Sefer Celâli, Şam ulemasından, 239. Selânikî Mustafa Efendi, müverrih, 46nj. Sekkâkî, Siracüddin, belagat âlimi. 21, 26n„ 27. Selim I, pâdişâh, bk. Yavuz Sultan Selim, 233. SeUm I I , pâdişâh, 46nı, 47, 146. SeUm I I I , pâdişâh, 48nj, 118, I46n„ 185, 194, 217, 218, 223, 255, 256, 260. SeUm Mehmed Paşa, sadrazam, 2090^. Şeydi Muhyiddm Efendi, 40. Seyyid AU Natta b. Muhammed, Bağdadh, 164. Seyyid Mehmed Natta, seyyidler ve şerifler nazın, 165. Seyyid Büzürg AU, Tirmizli, I64nı. Seyyid Şerif Cürcani, 6e(âga( âlimi, bk. AU b. Mahmud-i Cürcani, 21, 25, 27, 28, 30, 41, 43, 77. Seyyid Vehbî, 74. Seyyid Zeynelâbidin, Seyyid ve şerifler nâzın, 165. Silkutî, âlîm, 27. Sinan, mimar, 33. Sinan, müderris, 80. Sinan Çelebi, Hekjmbaşt, 35. Sinan Efendi, Anadolu Kazaskeri,
tık âlhni, 26n„ 76, 77. Siracüddin Mehmed, HalepU, Fatih'in hocası, 145. Siracüddin Mehmed secâvendi, 30. Sivâsî.-zâde, Mevlâna, kadı, 115. Sokullu Mehmed Paşa, sadrazam, 62, 188. Sultan Mehmed Gazi; bk. Fatih Sul tan Mehmed, 71. Sunullah Efendi, şeyhuUslâm, 72, ISlUı, 188, 190, 247, 248. Süleyman I, pâdişâh; bk. Kânûni Sultan Süleyman, 233. Süleyman I I , pâdişâh, 146, 147, 225. Süleyman, şehzade, IV. Murad'm kar deşi, 223. Süleyman, Feyyum Kadısı, 95ns. Süleyman, kadı, 80. Süleyman Efendi, müderris, 58n,. Süleyman, tbn Kemal (b. bk.) in babası, 233.
Şaban Efendi, tJsküdar Kaduı, 182. Şafii, İmam, Şafii mezhebinin kuru cusu, 22n,. Şahin AU Paşa, sadrazam, 212. Şah Mehmed b. Muharrem Efendi, Afyon Karahisarh, müderris, 35. Şâni-zâde Auullah Efendi, 117. Şehzade Mehmed (Fatih), 16Sn,. Şem^ MoUa, 204. Şemseddin, kadı, 242. Şemseddin Ahmed, Kadı - zâde, şey huUslâm, müderris, 35. Şemseddin Ahmed, Fatih'in hocası; bk. MoUa Gürâni, 145.
Şemseddin Ahmed, müderris, 60, 61. 130. 131. Şemseddin Efendi, tskiUpU, mflderrİ8,35. Sinan Kirmastî, müderris, 9. Şemseddin Efendi, müderris, 66. Sinan Paşa, âlim sadrazam, Fatih'in Şemseddin Husrev Şâhî, Fahr-i Râzi hocası, mütefekkir Hızır Bey (b. mektebi (b. bk.) ne mensup âUm, bk.) m oğlu, 76n„ 145, 229-232. 76. Siracüddin (Mahmud) Ürmevi (UrŞemseddin Mahmud b. Ebi'l - Kasım-ı mevi), Kâdı'l-Knzât, Fahri R â o İsfahanı, kelâm âUmi, bk. İsfahanı, mektebi (b. bk.) ne mensup man 25.
INDEKS Şemseddin
Mehmed b.
Hamza, bk.
MoUa Fenâri, 71. 229.
307
Uluğ Bey, heyet ve riyaziye fiUmi Timûri hükümdan, bk. Zic-i llhani,
Şemseddin Mehmed b. İbrahim. SuriyeU edib. 163nj.
Gürgâni, 231. Uzun Hasan, Akkoyunln hükümdan,
Şemseddin Mehmed. SemerkandU ben-
231.
dese âUmi, 31. Şemseddin MoUa, kazasker, 263nı. Şemsü'l-eimme
Ü
Serahsî, Hanefî mez Ümmü
hebi imamlarmdan, 28nı. Şerif Mehmed Efendi, Anadolu Kaz
Gülsüm, /etva'larda
kadınlar
için kullanılan muhayyel ad, 201.
askeri, 102n2. Şerif-zâde.
Şeyhülislâm,
197.
Şeyh Elhac Mehmed, İsmail Çelebi-oğ VaUde Sultan, 210.
lu, mevlevî şeyhi, 212. Şeyhi
Abdülkadir
Efendi,
şeyhoUs-
VeUd, /etva'larda erkekler için kuUamlan muhayyel
lâm, 73.
ad, 210.
Veliyuddin, kadı, 242.
Şeyh Ramazan, kazasker, 84. Şeyh Yavsı, Ebussuud Efendi (b. bk.)
VeUyüddin Efendi,
şeyhuUslâm, 192,
194.
nin babası, 235.
VeUyüddin Efendi, Yenişehirli, Edime Kadısı, 184. VeUyüddin Efendi, Carullah, âUm, 237. Tâci-zâde, 229. Tacüddin Sübkl, 8. Tahir Efendi,
SerezU - zâde, RumeU Yahya Efendi, Minkari - zâde, şeyhül
kazaskeri müsteşan, 213.
islâm, 182, 183, 197, 206n4. 215,
Tahsin Paşa, 222.
225.
TâUbî, 162. Taşköprülü - zâde (Ahmed Isamüddin Efendi),
âlim.
İstanbul
Kadısı,
24n„ 29, 40 - 43, 130, 234. Taşköprülü - zâde Mehmed Kemaleddin Efendi, âUm, 236.
Yahya
Efendi, Zekeriya - zâde,
Yahya Tevfik Efendi, Seyyid, şeyhül islâm, nakibü'l-eşrâf, RumeU Kaz askeri, 167, 204, 2S5n„ 275.
Tatar Hoca, 217.
Yakup Paşa, 76n2.
Teodora, Bizans İmparatoru Jüstin
Yavuz Efendi, -nfidenis, 66.
yen'in kansı, 6. Tevkiî Abdurrahman Paşa, müverrih; bk. Abdi Ağa, 215. Timur, 165.
Yavuz Sultan SeUm; bk. SeUm I, 56, 111, 145. 152,158n„ 178, 232, 233, 234. Yddınm Bayezid,
Tosun Efendi, 65.
şair,
şeyhuUslâm, 190, 192n,.
pâdişâh,
I65nı, 229. Yusuf Efendi, müderris, 60.
U UbeyduUab b. Mesud (Mabbnbi) elBuhâri, "Sadrfişşcria** nnvam ile
Zahîrüddin, kadı, 242.
maruf İslâm âlimi, 28n„ 30,173n,.
Zâl Paşa Sultam, 72.
84, 164.
OSMANLI D E V L E T l N Î N İ L M l Y E T E Ş K I L A T I
308
Zekeriya Efendi, şeyhülislâm, kazasker, 17, 49nı, 73, 192, 197. Zemahşerî (Ebû'l-Kâsun Carullah Mah mud), mflfesBİr, âlim; bk. Keşşaf, 23, 28, 43, 237, 238. Zeyd, /etra'larda erkekler için kullam lan muhayyel ad, 201-203.
II.
YER,
Zeylâi, fıkıh âlimi, 22. Zeyneb, /elvanlarda kadmlar için kul lamlan muhayyel ad, 201 - 20^. Zeynelâbidin, Ak Mahmud - sâde, şey hülislâm, nakîbü'l-eşrâf, 167. Zeynelâbidin Efendi, Kâtip - zâde, 47. Zeyrek-zâde, kazasker, 119. Ziyâflddin Efendi, 117.
KAVİM, DEVLET DEYİM
VE
AbbasUer (Abbasi Hahfeleri), 23, 161, 162. Abdaddar, Kureyş KabUesi (b. bk.) koUarmdan biri, I6Inj. Abdüsselâm Medresesi, Çekmece'de, 60. Abik; bk. Kaçkun kSU, BSn^. Âbik resmi, kadı'mn kaçkun köle (bk. b.) için aldığı vergi, 85n,. Acem, 230. Âdab, 237, 267. Adalar, Akdeniz Adaları, 92n„ lS7nj. Adakt fermanı, 250, 252, 263. AdtJM nâme, 131. Adana, 102. Adana Kadıhğı, devriye mevleviyeti (b. bk.), 186, 279, 280. Adi, (j-i» Kureyş Kabilesinin kollanndan biri, 161n,. Adü penceresi, 178nj. AJlâ-i müsdlesat, Gclenbevî İsmail Efendi (b. bk.) dair eseri, 238.
nin hendese'ye
okutulan
VE
TARİHÎ
Afyon Karahisar, 35. Ağa bahçesi, 216n,. Ağa kapısı, yeniçeri o^osı'nm makamı, 208, 209nı. Ağalar,
nakibûH-eşraPm
maiyetinde.
Agros, İsparta vilâyetinin Atabey (b. bk.) nahiyesinin eski adı, 113. Agros kazası, 114. Agros müftüsü; bk. Atabey müftüsü, 180ı. Ağriboz kadıhğı, 92n,. Ağriboz [Eğriboz] sancağı, 92n,. Ahâli-i
mûslaiddin; bk. müstaid, 80.
Ahi Çelebi nâibhği, 142. Ahkâm-ı şerUfyye), 90, 91n„ 113, 114, 116, 132, 253, 264. Ahkâm (ve nixâmât-)ı evkaf, ders, 269. Ahlâk-ı Alâî, Kmah - zâde (b. bk.) nm eseri, 234. Ahmedbey medresesi, Selanik'te, 58n,. Ahval-i
Adûdiye, medresede okutulan akâid (b. bk.) şerhi, 23. Adud şerhi, Osmanh medreselerinde iMUİ-i fıkıh (b. bk.) i ^ ders, 39. Afrika, 25.
ADLARI
TERİMLER
monosıb defteri, kadıhklarm
derecelerini gösteren defter, 92ıı,. Ahyoh kadıhğı, 92n,. Akâid, medrese'de okutulan ders, 22n^ 23, 40, 232, 237, 238, 268. Akar, 86, 260. Akçahisar kadılığı, 92ıı,.
İNDEKS Akd-i enkiha, (nikâh kıyümaaı) 113. Akdiye defter(kr) i, kadıların tayin ve azilleri hususunda kazasker tarafindan tutulan defter; bk. ka dılar defteri, 87n„ 157, 159. Akkerman kazası, 92nj. AUî
ilimler; bk. ulûm-i oMiye, mevzu'UimUr. 67, 75, 232, 236. Aksaray, 228. Alacabisar kadıhğı, 92n2. Alacabisar sancağı, 92n2. Alâiye, 122n„ 243. Ala kenise kadıhğı, 92n,. Al&mel-i şerif, 126. Alasonys kadıhğı, 92n,. AU^bey(kr)i, 94, 126. Alay eminliği, 284. Alemdarlık, nalâbüH-eşrafın maiyye tinde bulunan en yüksek memuri yet, 168. AIevi(ler), 162, 228. ^li, Ddrü'l - hilâfe medreseleri (b. bk.) nin yüksek kısmı, 267. Al-i Abbas, Hazreti Peygamber'in am can Abbas b. Abdühnuttahb evlâ dmdan gelenler, 162. Al-i Ebû TâUb, Hazret-i A £ evlâd ve ahfadı, 162. AB Paşa medresesi, IsUnbul'da, 49, 65, I05n,. Ahm ova; bk. Ayazmend, 106n,. Altmışh medreseler; bk. ibtid&-i altmışlı medreleri, 36, 42, 51, 56, 58, 89, 275. Abmışb (akmış akçt yeomiyeli) müderris(Uri); bk. ihtidâ-i altmışlı, hardıet-i altmışh müderrisi^ 3^^t^, 56, 62, 66, 67, 274.
Amam», 138. Amasya, 145. Amid kazası; bk. Diyarbekir kozası, 115. Anadolu, 1, 45, 55, 70, 75, 76, 91, 93, 96, 105, 121, 122, 131, 156. 157n„ 227. AruM» BeyUrheyi(ti), 242n,.
ITAn^, Ulny,
309
Anadolu BeyUkleri, 11, 227. Anadolu kadılığı, bk. Anadolu kazas kerliği, 152. Anadolu kadılığı defteri, 91. Anadolu kaddan, 156, 256, 257. Anadolu kadıhklan (kazalan), 9 3 , 2 5 8 . Anadolu kadısı mâzulleri; bk. .Anadolu jnazulleri, 186. Anadolu Kavağı, 137. Anadolu kazaskeı^ler)i; bk. Sadr-ı Anadolu, 45, 47, 49, 50, 52, 87, 93, 95n3, 98, 102n„ 104, 105, 110. 121, 130. 135n3, 136, 149, 153, 121, 130, 13Sn3, 136, 149, 153, 1 5 6 , - 1 5 8 , 167, 169, 177n„ 178. 184, 185. 190, 199, 206nj, 211, 212, 214, 224, 255, 258, 259n„ 273, 280, 283, 284. Anadolu kazaskeri tezkîrecisi, bâb-i fet va (h. bk.) da memur, 199. Anadolu kazaskerliği, büyük mevlevi yet; bk. Anadolu Sadareti, 101, 103, 134, 136, 151, 152, 155, 160, 181, 182, 185, 213, 265, 276, 277. 280. Anadolu (kazaskerliği) payesi, llOn^. 135nj, 184. 186. 273, 276, 280. Anadolu mâzulleri, Anadolu kazasker liğinden mazul olanlar; bk. Ana dolu kadısı malulleri, 265. 273. Anadolu medreseleri, 227, 241. Anadolu muhzırları, 259. Anadolu Sadareti; hk. Anadolu
kat-
askerl^i, 103, 185. Anadolu sadareti tezkireeisi, 160. Anadohı sahil(ler)i. 133. 134. Anadolu Selçukileri (Selçoklulan). 1 1 , 76n,, 164. 227. Anadolu Sdçukln âhmleri, 227. Anadolu vekfyi kâtibi, bâb-i fetoâ (b. bk.) da memur, 199. AnapoU kadılığı Mora'da, 92n2. Anavarin-i Atik kaddığı. 92n,. Anavaru-i Cedid kaddığı, 92n,. Ankara, bk. EngürO. 99, 114, 256nj.
310
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
AnkarB kadılığı, Uçflncfl sınıf mevte-
viyet (b. bk.), 96. 114, 277. Ankara muharebesi, 165. Antalya, 122nl, 239. Antalya kadısı, 107. Antep, 102. Antep kadılığı, devriye mevleviyeti (b. bk.), 277nı, 278, 280, Arabistan, 157n]^. Arap(lar), 170n4, 230. Arap âlimleri, 229. Arap camii, 133. Arap Edebiyatı, 2 3 3 - 2 3 5 . Arap lisaniyatı, 33. Arap memleketleri, 165. Arap ve Acem Kazatkerliği, merkezi Diyarbekir, sonra tstanbul olan üçüncü büyük kazaskerlik, 152. Araz, kelâm (b. bk.) dan bahis, 41. Arazi kanunu, ders, 269. Ariza; bk. telhis, lUn^, 141, 182, 183, 190, 223, 257. Arkadiye kadıhğı, 92n,. Arpalık, yüksek askeri sınıf ile Umiye sınıfı için tahsis olunan muvakkat mazuUyet maaşı; kadıhkta bir derece, 92n„ 93, 98n^ 118 - 1 2 1 , 136, 158, 182, 184, 195, 248, 256, 257, 259, 266, 273. Arpalık beratı, 120. Arpalık hassı, 149. Arpalık maaşı; bk. tarik maaşı, rütbe maaşı, 120. Arpalık nâibleri, bir kazada şer'i hası latı maaş olarak almak sureti ile davalara bakan nâib (b. bk.), 117. 118. Aruz; bk. Ulûm-i Arabiyye, Zla^, 86. Arz, istida, 86, 87, 253. Arz günü, 87n„ 105, 156. Arz odası, 104, 190, 212, 213. Arz odası murafaası; bk. huzur mura faası, 213. Arzuhalci, bâb-ı fetva (b. bk.) da me mur; bk. meşihat arzuhalcisi, 199.
Asakîr-i Man$ure-i Muhammediyye, 209nt. Asakir-i Mansure seraskeri, 208. Asesbaşı, 140. Astâne (-İ saadet), 113, 156, 275. Askeri, 1 2 3 - 1 2 6 . Askeri kassam, bk. kazasker kassamı, 122. Askerî kassam müfettişi, 122. Askeri kaymakamlığı, (yarbaylık,) 284. Askeri matbaa, eski. Süleymaniye Dârüşşifası (b. bk.). 34. 36nı. Askeri rüsumlar, 125. Astarh çuhadar, 207. Aşağı (derecM) medreseler, 68, 71, 242, 263. Atabey, İsparta vilâyetinde nahiye, bk. Agros, 113nj. Atabey müftüsü; bk. Agros müftüsü, lİOny Atebe-i ulya, 123, 127. Atina kazası, Ağıiboz'e tâbi. 92ıiı. ATIYYE, 219. Aüas kese, 198. Atranos kazası, 168n,. Atlar, 65n„ 141nı. Avâmil, Abdülkadir Cürcani (b. bk.) nin medreselerde ders kitabı ola rak okunan nahiv'e dair eseri, 30, 40. Avânz (vergisi), 130, 143, 253. Avârızcı, 252. Avarız hanesi, 126. Avarız naibi, âvârız vergisi ile ilgili davalara bakar, 143. Avlonya kazası, 9211,. Avrupa, 1, 92. Avusturya, 102n4, 189n„ 241, 25Snı. Avusturya Seferi, 107, 119nı, 129. Ayak dîvânı, 223. Ayak naib(ler)i, büyük kadılarm yanmda esnafı kontrol etmek için bulunan vekil, bk. nâib, 117, 142. Ayanlar,
118.
İNDEKS Ayapetre Kadılığı, Mora'da 92n2. Ayasofya Camii, Sn,, 64, I7O113, I86111, 207, 238. Ayasofya camii vaizliği, 186. Ayazma camii vaizliği, 186. Ayasofya kilisesi, 10. Ayasofya medresesi (medreseleri), 10, 56, 57n„ 60, 61, 66, 79. Ayasofya (Sahn-ı Senan) müderrisliği, 60. 231. Ayazmend; bk. Altm Ova, IO611,. Aydın - oğullan, 229. Aydm sancağı, 242. Ayıntap kadılığı, 186. Azadnâme (azad kâğıdı); bk. ıtık nâme, 85, 253. Azerbaycan, 75, 76nj, 250. Azrail kilisesi, Fatih Camii yakınmda, 7.
Bâb-ı âlî; bk. bâb-ı âsafî, paşakapısı, 137, 166, 187, 189, 191, 194, 207, 211n3, 213. Bâb-ı âsafî; bk. bâb-ı âlî, paşakapısı, 189, 194. Bâb-ı meşihat; bk. şeyhülislâm kapısı, bâb-ı vâlây-ı fetva, 139, 199, 208. Bâb-ı vâlây-ı fetva; bk. bâb-ı meşihat, fetva dairesi, şeyhülislâm kapısı, 199, 208. Bâb
mahkemesi (tstanbul) kapıcıları, 143.
Bâb-ı hümayun kapıcıları, Bln^. Bâb-ı şüfâ, 43. Bâb naibi, büyük kaddarm yanmda vazife gören vekil, bk. nâib, kapı
naibi, 117, 136, 139, 142, 154. Bâbüssaade, I90n4. Bâbûssaade ağası; bk. kapı oğast, 130. Bağdad, 20n„ 35, 58, 98, 102, 274. Bağdad Kaddığı, devriye mevleviyeti (b.bk.), 58, 89, 96, 186, 276, 277nı, 278, 280. Bağdad mâzulleri, 274. Bağdad Seferi, 206n4. Ba/«ır hil'ali, 192.
311
Bahçe hocalıkları, 244, 246. Bahçekapısı Camii vaizliği, 186. Bahşiş, 87, 90. Bakara Suresi, 42. Bakire nikâhı resmi, kadı tarafindon ahnan vergi, 85. Bakırcı, 126. Bakkal, 65n„ UİBı. Bâlâ ricali, 283. Balat mahkemesi (nâibliği), 142. Balıkesir, 62, 99, Balıkesir kadıhğı, üçüncü sınıf mevle viyet, 277. Balkan Yarımadası; bk. RumeU, 2. Baltacılar kethüdası, 207. Banaluka kadıhğı, 92n2. Bandırma, 134. Barbaros Hayreddin Paşa medresesi, BeşiktaşMa, 72. Basra, 2in^. Başbâki kulu, defterdar maiyetinde tahsUât gefi 155. Başmuhzır; bk. muhzırbaşı, 158n2. Başmuhzır resmi, kadı tayininde ah nan vergi, 158n2. Baş müsevvid; bk. reisü'l-müsevvidîn, müsevvid, 199. Başvekâlet; bk. sadaret, 212, 213. Başvekil; bk. Sadrazam, vezirâzâm, 212. Bayezid Camii vaizliği, 186. Bayezid İnkdâp müzesi, 176. Bayezid medresesi, İstanbul'da Ba yezid külUyesi içinde, 50, 51, 205. Bayezid (II) medresesi, Edirne'de, 61. Bayezid müderrisliği, İstanbul'daki medrese müderrisUği ki, bu paye şeyhulislâmlaıa ait idi, 177. Bedesten, 140, 260. Bedî, çiM bk. belagat, beyan, ulûm-i arabiyye, 21, İln^.
meâni,
Behâiye, hesap'a ait bir kitap, 237. Behcetü'l-fetâvâ, Şeyhülislâm Yenigehü-U AbduUah Efendi (b. bk.) nm fetva mecmuası, 197. Behisni
kadısı, 107.
312
OSMANLI D E V L E T t N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
Behlijte kadılığı, 92nt. Behram Kethüda medresesi, 90. Belagat (veya ilm-i belagat), ulûm-i arabiye (b. bk.) den meâni, beyân ve bedii ( bl. b k . ) ihtiva eden il min adı, bk. ulûm-i cûz'iyye, 20, 21, 22n„ 26, 27, 30, 39, 41, 43, 64nı, 6Snj, 229, 234, 267, 268. Belediye, 137. Belgrad, 92nt, 98, 99, 102, 274. Belgrad kaddığı (kazası), ikinci smıf mevleviyet, 96, 97%, 276. Belgrad kadısı, 274. Belgrad mâzulü, 274. Berat(-ı hümâyun): kadmın selâhiyetini gösteren, pâdigah tuğra (bk. b.) sim havi vesika; bk. be rat-ı şerif, mieal, menşur, rüût, 78nı, 81, 105, 108, 111, 112, 114, 116, 121, 123, 131, 164, 198, 275. Bera(-ı şerif, 125n,. Berof reımi, kadıya verilen herat (b. bk.) mukabili aylık yevmiyesinin yansı miktannda kendilerinden alman harç, 111, 158. Ber&yâ, 250, 251. Ber6er, U l u ı . Beş bmUk yeniçeri, 87nı. Beşikus, 72, 134. Beşyüs akçe (yevmiyeli) kadılık (mev leviyet); bk. büyük mevleviyetler, taht kadılığı, 10, 57nl, 66, 70, 88, 89, 95 • 97, 135, 136. Beşyûz akçe (yevmiyeli) kadılar (mevâU, molla); bk. mevâlt, 87, 111, 115, 152, 157. Bevvab, kapıa, 7, Sn,, lOnj, 81. Beyan, fasih söz söylemek san'atı; bk. ulûm-i arabiye, belagat, meâni, bedi, 21, 27n,. Beya* earık, şeyhuliâlâm'm giydiği sa nk, 163. Beyas eof ferace, 207. Beykoz, 134. B*ylerbeyi(ler), iki tuğlu paşa, 48, 86, 88, 118, 131, 135, 206.
Beylerbeyi Camii vaizliği, 186. Beyrut, 102. Beyrut kadıhğı, devriye mevleviyeti (b. bk.), 186, 278, 280. Beyl-i şerif, 161. Beytülmal müdürlüğü, 199, 200. Bey'u şirâ, 114. Beyzavî tefnri, 235. Bezci, Uluy Biat, 169. Bidayet mahkemeleri, 270. Bidayetü'l-mühtedi, hidâye (b. bk.) nin şerhi, 29. Biga kazası, 130. Bilâd-ı erbaa; bk. bilâd-ı hamse, 95n„ 101, 283, 284, Bilâd-ı erbaa mevleviyeti, Mekke, Edirne Bursa ve Mısır kadıhklanndan ibarettir, 100. Bilâd-ı hamse; bk. bilâd-ı erbaa, 9Sn^, 99, 101, 120, 283, 284. Bilâd-ı hamse mevleviyet(ler)i (kadı lıkları). Edime, Bursa, Şam, Mı sır ve Filibe kadıhklanndan iba rettir, 100, 102, 277, 280, 284. Bilâd-ı hamse kaddığı payesi, 265. BUâd-ı hamse kadısı (mevalisi), 265, 285. BiMd-ı hamse (mevâlUi) mâzuUeri, 186, 265. Bil&d-ı Rum, 6ıı,. Bilâd-ı selâse, 95n„ 99n„ lOOn,, 243. Bilâd-ı sMse kadılıkları, tsUnbul, Edime ve Borsa kadıhklan, 46, 133. Binâ, aşağı medreseler (b. bk.) de oku tulan sarfO», bk.) a dair kiUp, 30. Binbaşı, 283, 284. Birgi, 99. Birgi kadılığı, üçüncü sınıf mevlevi yet, 277. Birinci Dünya harbi, 203. Birinci Ferik, orgeneral, 284. Bolu sancağı, 131n,. Bol yenli (samur) kürk, yeşil çuhaya kaph olarak sadrazam tarafmdan
İNDEKS l«yhui(«Mm'a verilen merasim kürkü, 191, 205. Bosna, 92nı, 99, 102. Bosna Kadılığı, üçüncü smıf (devriye) mevleviyeti, 96, 274, 277, 278, 280. Bosna mâzuUeri, 274. Bottancıbaşı, 224. BosUncı ocağı bahçeleri, 244. Bofanımı resmi, kadınm boşanma davalanndan aldığı para, 85n|. Boyabat, 99. Boyabat kadılığı, üçüncü sınıf (dev riye) mevleviyet, 277. Bozacı, 141nj. Bozca'ada, 217. BSlükbatı(lar), 87nı, 138. Budin kadıhğı, mevleviyet, 96, 112. Buhâri-i Şerif, hadis kitabı; bk. Sa hih-i Buhâri, 215. Buhfiri Tekkesi, Edimekapı haricinde, 233. Bnlgaristan, 277n,.
lOln,.
1020^,
119n„
Borgaz, İstanbul'da 133n,. Burhan haşiyesi, Celenbevt İsmail Efendi (b. bk.) nin eseri, 238. Buna, 1 - 3 , 5 , lOn,, 13, 15, 46, 57, 58, 60. 62, 64, 72, 89n„ 90. 95n,. 97. 98. 99nı, 100. 103. 107. 124n„
313
Büyükçekmece, 133na. Büyük kadılar (mevleviyet kadıları); bk. taht kadıları, 46, 48, 179. Büyük mevleviyetler (kadılıklar); bk. beşyûz akçe kadılıkları, mevlevi yet, 135, 177, 276. Büyük Karaman, İstanbul'da semt, 5.
Cafer Çelebi medresesi, S6nj. CahUiya devri, Arabistan'da Islâmiyet'den evvelki devri, 161. Câme, 74 Câmebahâ, elbise parası, 243. Câmi-i şerif-i cedid (Yenicami), 7 n „ Câmiu'l-fasulin, Şeyh Bedrüddin Mah mud (b. bk.) un fıkıh'a. dair eseri, 228. Camiü'l-hikâyât (ve Lâmiu'r-Rivâyât), Avfi (b. bk.) nin Farsça eseri. Celâl - zâde Salih Efendi (b. bk) Türkçeye çevirmiştir, 235, 238. Câmiü'r - riyâseteyn, pâdişâh hocahğı yapan şeyhülislâmlara verilen un van, 148. Câmiü's-satûk, Buhari (b. bk.) nin hadis'c ait eseri; bk. sahiheyn, Sahih-i Buhari, 42nı.
156nj, 164n,. 165. 176ns, 183, Câmiü's-sahih, Hafu Ebî'l - Hüseyin Müslim (b. bk.) in hadWc ait 193n„ 208n,. 2 2 3 - 2 2 5 . 2 2 8 - 2 3 0 . eaeri, bk. »akikeyn, kOtib-i sitte, Borsa kadıhğı, biUd-ı hamse (b. bk.), 42n,. ye dahil büyük mevleviyat (b. bk.); bk. tahtgâk-ı M U S S , lOn,. 4 2 . 58, Canbaz, 123. 125n,. Condorh - aâde İbrahim Paşa medre 61, 72. 83. 89, 96, 111, 120, 134, sesi. 10, 68. 135, ISSn., 186, UZn^, 265, 276, Caırfes bohça, 221nı. 277n„ 280. Bursa fcadılıjı mozuUeri, 273. Buna medreseleri, 1, 2, 51. Bursa mfldetrisleri, 273. Borsa sancağı; bk. Hüdavendigâr San cağı, 128. Buyurtıldu, veziriazam'ıa movafakatioi havi derkenar, 90, 182, 183, 198. BOrSmcük. kumaş,
İZİnj.
Cebe AU (CibaU) Yenikapı iskelesi. 194. CeİIÛ'I-eıua6. Gelenbevi İsmail E fendi (b. bk.) nin logaritme şer hine ait eseri, 238. Cedel, usul-i fMı (b. bk.) a ait iUmlerden, 28nı, 40. Cctdl haşiyesi, Gelenbevi İsmail Efendi b. bk.) nin eseri, 238.
314 Celâl(Ur),
OSMANLI D E V L E T l N Î N İ L M Î Y E T E Ş K İ L A T I 250-252.
Celeb, 126. Celi yalısı, 146n,. Cemi, Kureyş Kabilesi koUarmdan biri, 161n|. Cevab-ı fifahi memuru, 199, 200, Cevdet tarihi, 103. Cevfuruf, arpacı, Hln^. Ceyb risalesi, Gelenbe^â İsmail Efendi (b, bk.) nin hendeseye ait risalesi, 238. Ceza kanunu, 269. Cezayir Beylerbeyisi, bk. Kaptan Paşa, 106n4. Cibayet, I25n,. Cezire-i Kıbru, 184. Cihad, 203. Cihat ruznamesi, 245. Cihet beratı, 154, 264. Cihet-i kaza, kadı maaşı, 86, 113. Cisr Mustafa Paşa, 228nı. Cizye, 253. Cönk, 70. Cumaabad, 80. Cübbe. 219, 221, CüliU, 97, 205. Cündî akçesi, 246. Cürüm ve cinayet, 108, 109. Cüz, 125nj. Cüzhan, 185.
Çarşamba dîvânı, veziriâzam'm çar şamba günleri topladığı meclis, 137, 212. Çatalca, 97, 133. Çatalca kadıhğı (kazası), inebahtı Sancağmda, 92n„ 133. Çavuşlar, dîv
97, 136, 139, 141n., 191,
Cüz'ü lâ-yeteeezza, Müeyyed - zâde Ab durrahman (b. bk.) m risalesi, 232. Dâhil dersleri, dahil medreselerinde (b. bk.) okutulan dersler, 261. Çakşirci, liinı. Çankın, 102. Çankın kadılığı, devriye mevleviyeti (b. bk.) 168, 179, 180. Çardak, 140. Çardak çorbacısı, 143nı. Çardak iskelesi, İstanbul'da, 143nı. Çardak naibi, İstanbul'da Çardak is kelesinde ikamet edip, gelen mol lan kontrol eden nâib, 143.
Dâhiliye nezareti, 212, 213. Dâhil (elli) medreseleri (medarisi), Osmanh pâdişablanmn ve diğer hanedan azasınm yaptırmış olduğu medreseler, buradan sahn (b. bk.) a geçilir; bk. pâye-i sahn medrese leri, tetimme medreseleri, 11, 12nj, 14, 19, 20, 28, 36, 39, 45, 48, 55, 56, 57, 62, 63, 72, 73, 81, 186, 208, 244, 247, 261, 275.
tNDEKS
315
Dâhil müderTİs(ler)i, elli akçe yevmi yeli müderrisler, 37n,, 48, 49, 55, 63, 69, 71, 104, 148, 208, 274, 275.
Dav''ül-misbah, j-U-«ll»j-» lûgat kaide lerine dair kitap, 40. Deâvi nâzın, 212, 213. Debre kazası, 92n,. Dâhil mûdetrialiği, bk. munla-i sahn Defterdar(lar), 88, 135, 155, 255. müderrUliği, 42, 52, 56, 58, 62, 73, Defterdarlık, 57. 88, 179. 262. Defter-i akdiye, şeyhülislâm ve kazas Dâhil payesi; bk. paye-i sahn, lOSn^. kerler tarafından kaddarm ve Daimi ierH müfovir. kazaskerlerin mevalinin tayin ve infisallerini maiyyetinde, 160. göstermek için tutulan defter. Dânişmend(Ur), Sahn-ı Semân med 103, 156. resesi (b. bk.) talebeleri, 7n„ 8-10, Defler-t kassam, ders, 269. 1 2 - 1 6 , 4 5 - 4 7 , 51, 55, 69, 71, De/ter kethüdaları, 94. 135n3, 207, 241 - 244, 246, 247. Defter-i Sultani, 112. Deli-orman, 228. 261. 262. DellâUar, 140. Darphane (-i âmire), 110. 111. Denâmr, 86. DârüH-hadis-i Mesudiye, 281. DârüU-hadis medreseleri, 33. Derâhîm, 86. Dârü'l-hadîs (medresesi), Edirne'de Üç Derhendci, 125nı. Şerefeli Cami yanmda II. Murad'm Dergâh-i âli çavuflı^u, I39ıı«, 155. yaptırdığı eser, 2, 3, 17, 29. Dergâh-ı muallâ, 243. Dârü'l-hadîs (-i Süleymaniye) medresi, Dersaadet, 80. Süleymaniye medreselerinden en Ders vekaleti, 199. yüksek derecelisi; bk. Süleymaniye Ders vekili, bâb-ı fetva (b. bk.) da me Dârü'l-hadîs'i, 33 - 35, 60, 90, 103, mur, 199, 200, 205, 207. Derunk, 124nı. 262, 265. Dârü'l-hadîs (i- Süleymaniye) derecesi, Desturluk tülbend, 221. en yüksek müderrislik derecesi, Devlet-i Aliyye, 209nı. Devlet-i Osmaniyye, 182, 183. 262, 271, 272. Dârü'l hadîs (-i Süleymaniye) müder Devlet-i Şehriyârî, 113. risliği, Kibâr-ı müderrisin (h. bk.) Devriye mevâlisi, 102, 142na, 273, 285. in en yüksek kademesi, 37, 38, 60, Devriye mevalisi mâzulleri, 186. 158, 186, 262, 280. Devriye mevleviyetleri (mevâlil^i), kü çük mevleviyetlere verilen isim, Dârü'l-hadîs müderris(ler)i,kibâr-ı mü 90, 99, 134, 278, 279, 280. derrisin (b. bk.) den, 58, 273, 281, Dimetoka, 40. 284nı. Dârü'l-hilâfe (ti'l âliyye)
medrese(ler)i,
263, 267, 268. Dârüffifu, hastahane; bk. mâristan, 6. Dârüşşifa Caddesi, Süleymaniye'de, 35. Dârüttalim, 6, 9. Dâvay-ı hak, 129. Davud Paşa medresesi, 10. 60. 61, 74. Davud Paşa naibliği, 142.
Dfıu ilimler; bk. ulûm-i diniyye, 75. Din-i mübin, 13in,. DireUibel, Iskihp'de köy, 235. Dirlik, 243. Divanhane, 104, 137. Dîvân-ı âli, bk. divân-ı hümâyûn, 193n,. Divân-ı deâvi nâzın, 213. Divân-ı hümâyûn, 87, 93, 105, 110, 125. 126. 128nı. 131, 137. 139.
316
OSMANLI
DEVLETİNİN
141, 153, 154, 157, 159, 178, 189, 190ıı„ 192, 193nj, 210, 211n„ 242, 275. Dîvân (-1 hümâyûn) çavuşları, 192, 193, 205. Dîvân kadılığı, 105n,. Divanyolu, 62. Divitîar, 111. Diyarbekir, bk. Medine-i Âmid, 98, 99, 102, 105nj, 127, 152, 225, 274. Diyarbekir kaddığı, devriye mevlevi yeti (b. bk.); bk. Amid kazası, 96, 224, 276, 279, 280. Diyarbekir mâzuUeri, 274. Dizdariye müderrisliği, 281. Dobniçe kaddığı; bk. Köstendil ka ddığı, 92a,. Doğanet, 123, 125nı. Doğa Anadolu, 152. Dolama, 124nı. Dolmabahçe Camii, 221. Dolmabahçe Sarayı, 220, 221. Dörtlü, kumaj, 124n,. Draç kaddığı, 92nı. Dul nikâhı remi, kadınm aldığı harç, 85. Dühen-i zirae, kandil yağı, lOn^. Dürer, MoUa Hdsrev (b. bk.) in Gurer (b. bk.) adh fıkıh eseri için yazdığı ferh, medrese dera kitabı, 22,229, 269. Duâ-gû,
185.
E Eane, Kureyı'in atlanna nezaret eden makam, lâln^. EdMyat-t Arabiyye, 267. Edime, 1 - 3, 13. 15. 17, 29, 42, 46, 49n4, 57, 58. 61. 64, 69. 72, 89, 90, 95n,. 97. 98, 100, 103, 116, 138, 156nı. 160,170,176n,. 193n„ 195n,. 196. 208n„ 226, 22Bn,. Edime Dârül-hadiai. bk. m«dre»e*i, 64.
Dârû'l-h^M
iLMlYE
TEŞKILATI
Edime kadıhğı (kazası), Bilâd-ı hamse (b. bk.) den büyük mevleviyet; bk. tahgâh-ı selâse, 58, 72, 89, 96, 111,134, 135, 181, 184,186, 242n]^, 265, 276, 277, 280. Edimekapı, IsUnbul'da semt, 33, 59, 233. Edimekapısı kabristam, 173n«. Edirne (kazası) payesi, 184, 186, 273. Edime - Kırkağaç istasyonu. 22üny Edime medrese(Ier)i. 1, 2, 51. Edime müderrisleri, 273. Edirne pâye-i mücerredesi; bk. pâye-i mücerrede, 179, 180. Edime vak'osı, 120n3, 211, 226. Edviyekup, eczacı kalfası, Sân^. EfdaUye medresesi, 59. Efendi dâimiz, pfidifah'm geyhuUslâm'e hitabı, 189. Eflani, Kastamonu'ya bağh kaza, 113. Eğri, Macaristan'da kale, 92. Eğri kadılığı, RumeU'de en agağı de receU kıddık. 920,. Eğri Seferi, 35. I8Inj. Ehâdis-i şertfe; bk. hadis, l l n , . Ehl-i askerî, 123. Ehl-i berât, 125nı, 126. Ehl-i hibre, 86. 124, 141. £M-t hiref, ISBn,. £M-t ilm, 70, 115, 13in,, 244. 246, 252, 254nı, 274. 275. Ehl-i örf (taifesi), 24nı, 173, 174. EU-i sünnet (mezhebi), 24nı. 173, 174. Ehram, yaygı, 191. Eimme-i karufiyye; bk. Hanefi imam ları, 86, 113, 179n„ 201 - 203. Ekmel, medrese derslerinden, 21, 249. Elbasan kazası, 92nt. Elbasan sancağı, 92nı. ElçÜik, liluy Elfiye, Cemalüddin Mehmed Toi (b. bk.) nin nahiv'e ait eseri, ders ki tabı, 30. 40. EUi altıncı orta, I43nx. EUili medreseleri; bk. Hart; eUi medre seleri, 36, 56. 63.
İNDEKS
317
Ellili müderris, elli akçe yevmiyeli, 56.
Esedabad Kadıhğı, Ağnboz sancağmda, 92a,.
Emeviler, I7O1I4.
Eski saray. Üniversite binası, 209nj. EsmârS'l-hadayık, Şem'i MoUa (b.bk.) nm eseri, 204. Esmihan Sultan medresesi, 59, 73. Esnâf-ı hamse, 268nı. Efbah, fıkıh'ü dair eser, 238. Eşbat kadılığı, Elbasan sancağında,
Emin, kadı maiyetinde memur, 85. Emir; bk. sâdât, şerif, seyyid, 163. Emîrt arazi, 236. Emirlik, bk. seyyid, 168. Emir sarığı, emir yâni sâdât (b. bk.)'m aardığı yeşil sank, 163. £mr-» nebeviyye, 114. Emsile, medreselerde ders olarak oku nan sarf kitabı, 30, 68. Emval-i eytam müdürlüğü, 199,200, 269. Emval-i muhaceere, Kureyş'in Kabe' deki putlanmn vakıf işlerine ne zaret, 161n,. Enderun Tarihi, Ata Bey (b. bk.)in eseri, 215, 216. Endrose kadılığı, 92n2. Englirü; bk. Ankara, 114. Enkiha; bk. nikâh, 151n,. Ensab nikâbeti, 162. Ensab nakipleri. Talibi ve Abbasî aile lerinin defterlerini tntan memur lar, 162nı. Envârü'l-lenzil ve EsrârüU-tevil, Bey zâvî (b. bk.) nin medrese ders kitabı olarak okunan tefsir kitabı; bk. tefsb-i kadı Beyzâvî, 23, 28. Erâdif-i kuzât, mazul kadılarm tayini için yapdan sıra tertibi, 106. Erbâb-ı timar, 128, 243. Erdek, 134. Ereğli, Trakya'da, 133n,. Ermeniye, 250. Ermiye (Urmiye - Rumize) kaddığı, 92n,. Erzurum, 73 99, 102, 225. Erzurum kadıhğı, devriye (b. bk.) mev leviyeti, 96, 186, 277, 278, 280. Erzurum kadısı, 275. Erzurum mâzulleri, 274. Es'or, 142. Esed, Kureyş kabilesi koUarmdan biri, 161nı.
92n,. Eşen sipahi, 123. Eşkâlü't-ü'sis, Şemseddin Mehmed Se merkandî (b. bk.) nin medrese lerde okutulan hendese kitabı, 20, 31. Eskiyor, Edirne'de yer, 90. Eşnak, borçlu ve nakdi cezalan tayin eden merci, 161nı. Eşrâf-ı kuzât, sitte (b. bk.) derecesin deki kaddar; bk. Siice kadıları, 93, 94, 95n3, 155, 279. Etraf-ı İstanbul, 275. Etvâkü'z-zeheb, Zemahşeri (b. bk.) nin eseri, 238. Evkaf, 115, 260. Evkaf-t selâtin, 74. Evkaf müfettişi, 214. Evkaf Nezareti, 208n,. Evlâd-ı Ali, Hazreti AU evlâdı, 163. Evlâd-ı askeri, USn^. Evlâd-ı Peygamberi, Seyyidler ve Şe rifler, 171. Evlâd-ı etrak, 70. Evrak-ı mürde, 259n,. Evreşe kadıhğı, 92n2. Eyalet(ler), 123, 125, 126, 167. Eyalet kadüıkları, 87, 91, 95, 263. Eyalet kadıları; bk. taht kadıları, 69, 126. Eyalet paşaları, 192. Eytam daireleri, 199. Eydp, bk. Havassı Kostantiniyye
17,
38, 62, 97, 98, 101, 176, 231, 235, 236, 274. Eyüp Camü, 10.
318
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
Eyüp Camii vaizliği, 186. Eyüp kadılığı (kazası), Bilâd-ı Selâse (b. bk.) kaddddanndan; bk. Havass-ı Kostantiniyye, fia.
Havass-ı re
Haslar kadılığı,
77n„ 92ıij,
96, 133, 134, 186, 276, 277n„ 278, 280. Eyüp kadısı, 137, 211, 212, 274. Eyüp
mâzuUeri, 174.
Eyüp
DiedTese(Ier) i,
Sahn-ı
Seman
(b. bk.) ayannda, 10, 17, 56, 63, Eyüp müderrisliği, 5711^. Eyüp türbesi, 170. Eyüp
ziyareti, p&di;ablarm, 105.
Fahr-i Râzi mektebi, icazet silsilesi Fahreddin Râri (b. bk.) ye kadar uzanan ulemayı ifade eder, 76. Fakih(ler), fıkıh alimleri; bk. fukaha, müftü, 22n,. 84, 174. Falaka, 138, 139. Fatih, IsUnbul'da semt, 33, 237. Fatih Camii, bk. Yenicami 6, 7, 12n„ 79n„ 88nı, 186. Fatih Camii vaizimi, 186. Fatih imareti, 6ıı,. Fatih Kanunnamesi, 5, 7nj, 56, 57, 74, 85, 88, 89. 112, 135, 147, 175, 204. Fatih küUiyyeri, Sn^ Fatih vakfiyesi, 5n,. 7, 9. Fatımi Halifeleri, 162. Felsefe; bk. üm-i hikmet, üm-i Hâhî, hUcemiyât, ulûm-i cüziyye, 20. 21, 24nı, 67, 75, 227, 230. 234, 236, 237, 239, 249, 267, 268. Felsefe-i
İslâmiyye, 267.
Fenar. İnegöl rivarmda kasaba, 228. Fenar (Fener) kaddığı. Tırhala'da. mahref mevleviyeti, (b. bk.), 1770^, 280. Ferace, 212.
Ferâiz, tereke taksimi mevzuu ile ilgiü ders, 22n3, 30, 43, 237, 238, 268nl, 269. Ferâiz şerhi, Seyyid Şerif Cürcanî (b. bk.) nin eseri, 41 - 43. Fergane, 29n,. Feridun Bey Münşeatı, 81, 204. Ferik, korgeneral, 283, 284. Ferman (-t hümayun); bk. hüküm, nişan, pervane, 74, 80n, 83, 109, 115, 116, 120, 122, 123, 125, 127, 131, 139, 140, 142, 180n„ 184, 185, 193n4, 195nı, 204, 241, 242, 247, 251, 254, 255, 257. Fermayış şal, 22 In^. Ferraş, 7, 8, 81. Feroe-t beyza, ŞeyfanUslâma giydirilen 6eyaz samur kürk (b. bk.) ün bebeyaz çuha örtüsü, 191, 192, 207, 211. Felâvây-ı Feyziyye, ŞeyhuUslâm Fey zuUah Efendi (b. bk.) nin fetva mecmuası, 197. Fetavây-ı Hâmidiyye, ŞeyhuUslâm Hâ mid Efendi (b.bk.) nin fetva mec muası, 197. Fetavây-ı Sâdiye, ŞeyhuUslâm SaduUah Sadi Efendi (b. bk.) nin fetva mecmuası, 197. Fethiye, Ali Kuşçu (b. bk.) nun medre selerde deri kitabı olarak okutu lan heyet kitabı, 30. Fetihnâme-i Rodos, Celâl - zâde SaUh Efendi (b. bk.) nin eseri, 235. Fetva(lar), şerl bir hükmü ihbar ve tebUğ, 70n„ 1 7 3 - 176, 178, 179 180nj, 181n«, 1 8 7 - 189, 195n„ 196 - 198, 200, 201, 203, 204, 209, 232, 236, 249, 250n,. Fetva dairesi, bk. bâb-ı fetva, bâb-ı meşihat, 197, 203. Fetva emini. Şeyhülislâm dairesinde fetva kalemi (b. bk.) nin reisi, 196 - 201, 206, 214. Fetva emini dairesi; bk. fetva kalemi, 200.
İNDEKS Fetvahane, Tanzimattan sonra kurulmu; olan fetva dairesinin adı, 197, 199, 200, 208, 209n,. Fetva kalemi. Şeyhülislâm dairesinde haşmda fetva emini (b. bk.) nin bnlundağu şube, 196, 201. Fetvahane müsevvidi, bk. ReisüH-mü»evvidîn, 214. Fetva odası, 200. Feltıo odası heyeti, 199. Fetva payesi, şeyhuUsIâmhk derecesi; bk. pâye-i fetva, 210. Feyyum, Mısır'da, 91nj. Feyyum kaddığı, 95n,. Fihbe, 9 8 - 100, 102, 132nı, 274. FiUbe kadıhğı, (mevleviyeti), Bilâd-ı Hamse (b. bk.) ye dahil ikinci smıf mevleviyet, 96, 100, 276, 277nl, 280. Filibe mâzulleri, 274. Fıkıh, İslâm hukuku ilmi; bk. tslâm hukuku, ûlum-i şeriyye, 19, 22, 27, 30, 33 - 39, 41, 43, 55, 64, 67, 75, 83, 131ns, 196, 228 - 231, 233 • 238, 267, 269. Fikra-i fuzela, 112. Foça hasları, liZn^. Fukaha; bk. fakih, fıkıh, 174, 197. Fukahây-ı müderrisin, 276. Fususü'l-bedâyi li-usuli'f'ierâyi. Molla Fenâri (bk. b.) nin usûI-i fıkh'a dair eseri, 229. Fususü'l-hikem, Muhyiddin Arabi (b. bk.) nin eseri, 228. Fünûn-i âliye, 68. Fünân-i şetta, 8. Fürû, l l n j . 19, 22, 28, 78, 116. Fürû-t hanefiyye, 229. Füzelâ, 113.
Gâib, 136. Galata, 5n„ 17, 38, 89n<, 98, 101, 133, 176, 274. Galata bedesteni, 154.
319
Galata kadıhğı (kazası, mollahğı), Bi lâd-ı selâse (b. bk.) den mahreç mevleviyyeti (b. bk.), 77n„ 96, 133, 134, 186, 276, 277nı, 278, 280. Galata kadılığı payesi, 276. Galata mâzulleri, 274. GaUe, 125nı. Garp MoğoUan Devleti; bk. İlhanı Devleti, 164. Gâşiye, örtü; bk. hâşe, 97. Gâşîye-i mahsüse-i mevâli; bk. gâfiye, 97n4. Gazenfer Ağa medresesi, 63. Gazeliyyat, 70. Gebze, 134. Gediz kazası, 96. Gelibolu, 69, 99, 223, 231. Gelibolu kadıhğı, üçüncü sınıf mevle viyyet, 69, 277. Gerede, 242. Germiyan, 243. Girit, 38, 101, 277n,. Girit kadıhğı, ikinci sınıf mevleviyet, 278, 280. Gramer, 234. Günay kazası, 121n,. Güney Anadolu, 152. Gurer, MoUa Husrev (b. bk.) in med resede okunan fıkıh'a ait kitabı, Dûrer (b. bk.) şerhi, 22, 229.
Habbaz, ekmekçi, 141nj. Hac, 161nı, 165. Hâeegân, kalem amirleri, 283, 284. Haeı, 127n,. Hacı Hasan Efendi medresesi, İstan bul'da, 41. Haçova meydan muharebesi, 147. Hadis(-i Peygamberi), Hazreti Pey gamberin sözlerine ve hareketle rine ait an'anelerle ilgiU islâm ihni, 19, 22n„ 23, 28, 29, 38, 43, 75, 78, 162, 215, 227, 229, 233. 234, 238, 267.
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E TEŞKİLÂTI
320
Hadım Ali Paşa medresesi, 10. Hadım köy, İstanbul'da, 133. Hâkim (ü'i-ierH), bk. kadı, 83, 85, 86. Halep, 38, 58, 66, 96nl, 98, 101, 274. Halep kaddığı, ^mevleviyeti^, ikinci sı nıf mevleviyet, 58, 89, 90nı, 96, 135, 139n4, 186, 276, 277nı, 278, 280. Hakpkûrî Âcumof, 221nj. Holep kazası mâzuUeri, 273. Halep payesi (derecesi), 276. HaUç, 33, 207. HaUaç, Ulny Hamal, 125nj. Hâmid Efendi medresesi, 60. Hamid (eli) sancağı, 122nı, 242. Hâmise, bir kadıbk derecesi, 93. Hâmise-i Süleymaniye derecesi, aym adı tajıyan medresedeki müderris lerin rütbesi, 262, 272. Hâmise-i Süleymaniye medresesi, Mûsıla-i Süleymaniye (b. bk.) ile SüJeymantye medresesi (b. bk.) arasmda, 58, 90, 101, Hâmise-i Süleymaniye müderrisfliğji, Kibâr-ı müderrisin (b. bk.) den olup, Süleymaniye müderrisliği (b. bk.) nin altmda bulunan beg mü derrisliktir, 37, 38, 186, 272, 181, 284nı. Hamzaviler, Hersek'te, Melâmiye-i Hamzaviyye erbabmdan, I27n,. Hâne akçesi, 251. Hanbdi mezhebi,
nin^.
Hantfî fıkhı, bk. hidâye. Un,, 29, 173, 175. Hanefi fukahast,
USn^
Hantft imamları, 201. Hanefi
mezhebi, 24nı, 28nı, 83, 108,
174nı. Haraecı, 249, 252. Haraca, defteri, 86. Haraç 257. Harç ve damga kanunları, ders, 270.
Hareket, Hareket-i hâriç müderrisliği derecesi (b. bk.) ni gösteren rumuz, 186. Hareket-ı altmışlı derecesi, bir müderris lik derecesi, 262, 271, 272. Hareket-i altmıştı medreseleri, 59nx, 60, 63. Hareket-i altmıştı müderrisfliğji, bk. altmıştı müderrisler, ibtidâ-i alt mışlı, 37, 58, 186, 187. Hareket-i dâhil derecesi, aym adı taşı yan müderrislerin rütbesi, 262, 263, 271, 272. Hareket-i dâhil medreseleri, 60, 63. Hareket-ı dâhU müderris(liğ)i, 55n„ 56, 59nı, 60, 181, 186. Hareket-i hâriç derecesi, aynı adı ta şıyan müderrislerin rütbesi, 262, 271 - 273. Hareket-i hâriç medreseleri, 60, 63. Hareket-i hâriç müderris(liğ)i, 56, 58n3, 59nı, 186, 281. Hareket-i misliyyesi, bir müderrisin ev velce bulunduğu derece ile tayini, 183. Harem, 216n,. Haremeyn (-i şerif ey n, muhteremeyn), Mekke ve Medine, 120, 244. Haremeyn Evkafı Nezareti, 208. Haremeyn kadılığı (mevleviyyeti, mollalığı), İstanbul ve Edime kadı lıkları arasında yer alan büyük Mekke ve Medine kaddddan, 98n2, 99, 100, 132, 135, 187. 264, 265, 277, 280, 284. Haremeyn kadısı (mevalisi, mollası), 100, 101, 135, 277. Haremeyn müfettişliği, 208n,. Haremeyn (mevleviyyeti) payesi, 265, 280, 284, 285. Haremeyn paydileri, 283. Hâriç, 186, 247. Hâriç dersleri. Hariç medreseleri (b. bk.) nde okunan dersler; bk. mukttddemat-ı ulûm, 261.
İNDEKS
321
Hâriç (elli) medreseleri, elli akçeli müderrisler (b. bk.) in çahştığı medreseler; Osmanidardan evvel ki hükümdarlar ve aileleri tara fından yapdmış olan medreseler, 11, 12, 14, 19, 20, 28, 39, 55, 57, 61 - 63, 77, 135, 244, 275.
Hatt-ı hümayun, 48 - 53, 60, 68 - 71, 74nj, 7 5 , 9 3 , 9 4 , 106, 132, 146n„ 180nı, 181 - 185, 198, 209, 210, 246, 254, 257, 258, 260, 276.
Hâriç (medresesi) müderris(ler)i, hk. elli akçeli müderris, 37n]^, 49, 61, 63, 69, 71, 89, 208. Hâriç müderrisliği, 42, 48, 65, 72, 73, 88, 179, 224, 262.
Havass-ı Ahi Çelebi kazası, 92n2. Havass-ı KostaıUiniyye, bk. Eyüp ka zası, Havass-t refia, 96, 98. Havass-ı refia (kadılığı), Eyüp ve Üsküdar mevleviyetleri, bk. Eyüp kadıhğı. Haslar kadılığı, 101, 133, 277nı, 280. Havi, 9. Haydar Paşa medresesi, 59. Hayyat, terzi, Hln^. Hazine, 111. Hazine-i hassa, 221. Hazinedarbaşı, 190n4. Hekimbaşı, 47, 50, 141. Hekimbaşılık, 35. Hendese, bk. ulûm-i cüziyye, muhtasarât, 20, 26, 31. 232, 237, 238, 249, 250nı. Herat, 75. Hersek, 127n2. Hersek sancağı, 236. HesabüH-küsûr, Gelenbevİ IsmaU E -
Hâriç payesi, 183. Hâriç rüûsu, 260. Harmancık kazası, 168n2. Haruniye, nahiv'e ait kâfiye (b. bk.) adlı kitabm şerhi, 40. Has, 119, 158, 177. Hasan Efendi medresesi, 59. Haseki Sultan medresesi, 61. Hâsilât-ı şeriyye, 118, 119, 136, 157. Hasköy Valde Sultan Camii vaizliği, 186. Haslar kadılığı, bk. Eyüp kaddığı, Havass-ı Refia, 133. Hassa hekim başüığı, 35. Hâşe, örtü; bk. gaşiye, 97. Hâşim, Kureyş Kabilesi koUarmdan biri, 161nı. Hâşiye-i tecrid, AU b. Mahmud-i Cfir cânî (b. bk.) nin Osmanh medre selerinde ders kitabı olarak oku nan Kelâm'a ait eseri; 19, 21, 2426, 39 - 41, 43, 249. Hâşiye-i celi 14, 55,
tecrid medreseleri, aşağı dere medreseler (b. bk.) den, 1119, 26, 27, 39, 41, 43,45, 48, 59, 78, 148.
Hâşiye-i tecrid müderris(liğ)i, yirmi, yirmibeş akçe yevmiyeU en aşağı dereceli müderrisUk, 46, 55, 56, 60, 66. Hatice Hatun medresesi, 61. Hatip, 179, 185. Hattat, 146n,.
Hatt-ı şerif, 275. Havariyûn kiUsesi; bk. Saints Aportes kiUsesi, 6.
fendi (b. bk.) nin eseri, 238. Hesap; bk. muhtasarat, ulûm-i cüzHyye, 20, 26, 31. Heva, 258. Heyet, kozmoğrafya; bk. u/ûm-t cüz'iyye, 20, 227, 231, 237, 249nı, 250. Heyet-i vükelâ, 189. Hezargrad kadıhğı, 92n,. Hicaz, 162. Hidaye, Burhanüddin b. Ebu Bekr Merginâm (b. bk.) nin/ürû (b.bk.) a ait eseri, aşağı dereceU medrese dersi; bk. Hanefi fıkhı, l l n , , 12, 13, 19, 21, 22, 27 - 29, 39, 42, 43, 55, 64, 65, 173nj, 249. Hikemiyat (Hikmet); bk. felsefe, ilm-i hikmet, 67, 75, 114. timiyt TukiUlı, 21
322
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
HikmetÜ'l-işTâkiyye,felsefe'ye eser, 237. Hilâfet, 222.
dair
Hilaf
(ilmi), usul-i fıhh (b. bk.) dan bir ders konusu, 28nı, 40. HiCat, 131, 179, 191, 206. Hindistan, 228. Hitabet, 125. Hizmet-i fetva, bk. müftülük, şeyhül islâmlık, 195nı. Hizmetkâr akçesi, 251. HıfzıssMıa, 267. Hıristiyan, 201. Hnka-i Şerif, 170, 207. Hısn-ı Mansur, 130. Hızâne, süt anahk dersi, 269. Hoca - zadeler kanunu, pâdişâh hoca ları (b. bk.) evlâdına ait kanun; bk. mehâdım-ı sudur-i kiram ka nunu, 73. Hotaliç, Tımova mülhakatmdan, 121. Huccac, bk. hacılar, 161nx. Hucec, bk. hüccet, 125n2. Hukûk-i düvel, ders, 269. Hukûk-i hususiye, 198. Hukûk-i idare, ders, 169. Hukuki muamelât, 109. Hukuk-ı umumiyye, 198. Hukuk mahkemeleri, 270. Hulâsatü'l-hesab, Bahâüddin Mehmed b. Hüseyin Amili (b. bk.) nin eseri,
20n2. Hulumeç kaddığı, Mora'da, 92n2. Husumet davaları, 116. Hususat-ı şer'iyye, ISln^. Huzur ders(ler)i, 215-221. Huzur murafaası (mahkejnesi); bk. arz adası murafaası, 53, 211214. Hüccet, mahkemede kadı tarafmdan verilen hükmü gösteren Uâm, 84, 86, 108, 115, I 1 6 n 2 , 117, 137nı, 172, 251, 253, 259. Hüccet akçesi (resmi),
kadımn hüccet
(b. bk.) için aldığı harç; bk. resm-i hüccet, 85, 86, 251.
Hücre, medrese odası, 36, 78, 244. Hücerât-ı berekât, lOuj. Hücerât-ı tetimme, lOuj. Hüdavendigâr sancağı; bk. Bursa San cağı, 128. Hüddam, ânj. Hükemâ, filozoflar, 24nı. Hükkâm, bk. hâkimler, 112, 114, 125. Hüküm (-İ hümâyûn); bk. pervane, ferman, nişan, 80, 126, 154, 127nı, 128, 246. Hükkâm-ı şer'i, kadılar, 268nj. Hükmî muamelât, 108. Hükümet, adliye, löluı. Hünkâr hocaları, bk. pâdişâh hocaları, 145, 149nı, 181. Hüsâmiye medresesi, 59, 89n,. Hüsâm şerhi, mantık'a ait bir kitap, 40. Hüseynî, Osmanh nakîbü'l-eşraflanmn imzalan, kendilerinin Hazreti Hü seyin'den geldiklerini ifade eder, 169. Hüsn-i hat, 268. Hüsn-i hatt-ı talik, 269, 270. t îâde, 51. tbâdât, bk. ulûm-i şeriyye, fıkıh, 22n,. İbrişim, 140. tbtida-i altmışlı derecesi, bir müderris lik derecesi, 262, 271, 272. tbtida-i altmışlı medresesi, bk. altmışlı medreseler, 51, 60, 63. tbtida-i altmışlı müderris(liğ)i, altmış akçe yevmiyeh, 37, 58, 59nı, 186, 281. tbtida-i dâhil derecesi, bir müderrislik derecesi, 262, 271, 272. tbtida-i dâhil medresesi, 60, 63. tbtida-i dâhil müderris(liğ)i, aynı adı taşıyan medreselerde müderrislik yapanlann unvam, 56, 59nı, 87, 186, 187, 281. tbtida-i hâriç derecesi (rütbesi), bir müderrislik derecesi, 103, 262, 265, 2 7 1 - 2 7 3 .
tNDEKS
323
tbtidâ-i hâriç medresehri, 60, 63. tbtidâ-i hâriç müderris(liğ)i, aynı adı taşıyan medreselerde müdetrislik
llhaniler Devleti; bk. Garp MoğoUan Devleti, 25, 164. tim-i âdab, 22n3.
yapanların unvanı, 56, 58n3, 59nı, 77, Sanj, 90, 183, 186, 281. îcâz, belâgat'daa bahis, 41. tcazet (nâme), medrese talebesine ve rilen müderrisUk diploması, 45, 71, 75 - 77, 87, 88nı, 155, 198, 267, 268. tana-ı ümmet; bk. fıkıh, 22n^, iin^, 174. tera kanunu, ders, 269. tctihad-ı eimme, 114. tçel (medreseleri), İstanbul - EdirneBursa medreselerine verilen isim, 57, 89, 156nı, 245. îdâdiye, 12n,. tfta liit, 179n3. thtiman kadıhğı, 92n,. tbtisap, 158nj.
tim-i fıkıh; bk. fıkıh, ulûm-i âliye, 20, 116, 268nı. tim-i hadis; bk. hadis, ulûm-i âliye, 20. tim-i hikmet; bk. felsefe, hikemiyat,
thtisap ağası, belediye işlerine bakan memur, 137, 138, 140, 142. tkdü'l-cüman. Aynî (b. bk.) nin eseri, 237. tkinci medrese, Hareket-i hâriç ve ha reket-i dâhil medreseleri (bl. bk.), 63. İkinci Meşrutiyet, 135na, 199, 219, 263, 267. tkinci sınıf mevleviyyetleri; bk. mahreç
ilm-i iWû, 21, 24nı, 67. tim-i iktisat, 267. tim-i ilâM, akU deliUere dayanan iUm1er, bk. ilm-i hikmet, felsefe, 2inj^. llm-i kelâm; bk. W o m , 25, 27, 227, 232. tim-i kıraat, 237, 238. tim-i Kur'an; bk. ulûm-i âliye, 20. tim-i terbiye, 267. tim-i usûl, 22n3. İlmiye ıslahatı, 257, 258. timiye kanunnamesi (kanunu), 74n], 276nı. timiye mesleği, 49, 241. İlmiye rütbeleri dereceleri, 271, 283. timiye sınıfı, bk. ulema sınıfı, 49, 52, 70, 72, 73, 77, 83, 87, 118, 119, 174, 175, 243, 254, 279. timiye teşkilâtı, 48, 87, 151, 187, 241, 252, 261. tltimas, 241, 242, 253, 254, 265, 271n,. thizam, (usuUi), 117, 118n„ 119,
138, 172, 250, 256. llyas Bey medresesi, 80. tmadü'l-islâm, şeyhülislâmın unvanlarmdan, 175. mevleviyetleri, 276. tmam, 179, 185. tkindi divânı, paşakapısmda (b. bk.) tmam-ı Sultanî, 50. ber cuma günü toplanan mecUs, tmare, mescid-i haram (b. bk.) ın idare 153, 155, 211n,. ve iman, lâln^. tklilü't-teracim, Mehmed Akkirmanî İmaret, 24, 78. (b. bk.) nin eseri, 238. İmamet, 125n2. tktisat, ders, 269. tmdadiye-i hazariyye ve seferiyye, vaUllıihiyat; bk. kelâm, 3, 33, 42. lerin aldığı maaş karşıhğı vergi îlâm, kadmm (hakimin) bildirisi, 108, lerden, 253. 115, 117, 121, 122nı, 185, 259. İmkân, belâgıu'dan bahis, 41. îlâmât (-1 şerHyye) mümeyyizi, bâb-ı İmza resmi, kadımn imzadai) aldığı fetva (b. bk.) la memur, 199. harç, 85. îlâmât (-1 şer'iyye) odası, bab-ı fetvam tnâye, Ekmelüddin (b. bk.) in Hidâye da, 199, 200. (b. bk.) şerhi, 29.
324
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E TEŞKİLÂTI
İnebahtı, 92. tnebahtı rütbesi, Rumeli'de bir kadı lık derecesi, 92nj, 259nı. İnegöl, 228. İnegöl medresesi, 61. trâde-i hususiye, 264. İran, 75, 155, 165nı, 227, 241. İran Seferi, 129, 188. trşadü'l-akIVs-seltm ilâ mezâye'l-Kur'âniH-azim, Ebussuud Efendi (b. bk.) nin tefsirce ait eseri, 176, 235. İrşova kaddığı, 92n2. îsar, yolculuk vc muhabere için kur'a çekme işine nezaret, 161nı. tsbât-ı sâni', Tanrmın varlığım isbat, 24. Isbat-ı vâcib, Cel.îlüddin Devranı (b. bk.) nin medresede ders olarak okunan akaid kitabı, 23. tsfahânî, kelâm-a. ait ^' tevali şerhi (b. bk.) nin meşhur olan adı, 68. îshak Bey Medresesi, Üsküp'de, 41. tshakiye zaviyesi, 165. İskele kapısı, İstanbul Calata'da, 5n]. tskemleci Çadır mehterleri, 87nı. İskenderiye köyü, Edirne'de, 193n3. İskilip, 235. tslah-ı medâris nizamnamesi, 267. tslâm akaidi, 23, 24nı. İslâm âlemi (camiası), 23, 24nı, 39, 75, 163. tslâm âUmleri, 228. tslâm devletleri, 174. tslâm felsefesi, 24, 227. tslâm hukıJcı; bk. fıkıh, ulûm-i şer' iyye, 3, 13nj. 22n3, 29, 84, 196, 229, 233.
İstanbul, İni, 3, 5, ön^, 7, 10, 11, 13, 15, 16, 17, 33, 41, 46, 49, 53, 57, 58, 60, 62, 72, 73, BSuı, SOn,, 90, 94, 95n^, 96, 97, 104, 107, 113n„ 120, 125, 127n„ 131n„ 133n„ 137, 138, 140 - 143, 156nı, 160, 167 - 170, 176n3, 186, 192, 194n,, 195n„ 196, 205, 208n3, 219, 223, 224, 225, 231, 232, 235, 238, 239, 248. 256, 261, 264. tstanbul Bâb mahkemesi nâiii, 143. İstanbul bedesteni, 154. İstanbul Boğazı, 133, 134. tstanbul Efendisi, bk. İstanbul kadısı, İstanbul mollası, 133, ISBuj. İstanbul esnafı, 140. tstanbul fethi, 176, 229. İstanbul halkı, 143, İstanbul kadılığı (kazası), Bilâd-ı se lâse (b. bk.) den büyük mevle viyet; bk. tahtgâh-ı selâse, 58, 72, 7 7 n ı , 89, 96n„ 97, 98, 99n2, 100 103, 106nj, 111, 133 - 136, 152, 160, 199, 242nı, 265, 276, 277, 280, 284. tstanbul kadılığı müsteşar(lığ) ı, 143, 213n,. tstanbul kadılığı vekayi kâtibi bâb-ı fetva (b. bk.) da memur, 143, 199. tstanbul kadısı, İstanbul'un sur için deki kısımlannm kadısı; bk. İs tanbul Efendisi, tstanbul Mollası, 43, 47, 74n2, 88, 106, 110, 133, 136 - 142, 149, 166, 177, 182, 184, 186, 199, 207, 209, 211, 212, 214, 273, 283. tstanbul kadısı mazulleri, 186, 207, 258, 265, 273,
tstanbul kadısı şerH müşaviri, bâb-ı İslâmi Eserler Müzesi, eski Süleyma fetva (b. bk.) da memur, iki tane niye tabhanesi (b. bk.), 33. dir, 143, 199. tslâmiyet, 23, 24nı, 161, 162, I65nj^, tstanbul kaymakamı, 138. 201, 203, 249, tstanbul Kız Lisesi, 209n2. tslâm tarihi, 267, 268. tstanbul Mollası; bk. tstanbul Efendisi, tstabl-ı âmire (müdürlüğü) payesi, 284. tstanbul kadısı, 133. tstabl-ı âmire rütbelileri, 283.
İNDEKS
325
tstanbul miiderris(lik)leri, 273, 281. tstanbul müderrisliği rüûsu, bunu Mû Irak, 158. sda-i Süleymaniye (b. bk.) den aşağı müderrisler abr, 183.
Isaguci, Esirüddin Ebherî (b. bk.) nin medreselerde okunan mantık ki
tstanbul müftülüğü, bk. şeyhülislâmlık, 176.
tstanbul (kadılığı) payesi, 110, 111, 186, 200, 276, 277, 285.
İstanbul rüûsı, 48, 120, 267. İstanbul
surları, 133.
nahiv kitaplarından, 27, 30. Islahat lâyihası, ilmiye teşkilâtlanın
da memur, 189.
İstanbul'un yedi tepesi; Topkapı, Çem berli taş, Süleymaniye, Fatib, Sul tan Selim, Kaariye, Edirnekapı mevkileri, 33nı. tstanköy kadılığı, 92n2. tstarva kadıhğı, Ohri'de, 92n2. Istefe kaddığı, 92n2.
İstinaf mahkemesi, 270. Istinye, 134. Iştip kadılığı (kazası), Üsküp'e bağlı, 92n2, 125nı.
İzdivaç, 108.
ıslalu için III. Selim tarafından kaleme alınan lâyiha, 255.
İsparta vilâyeti, 113n2. Itıknâme; bk. azâd kâğıdı, 125n2, 137nj, 253.
Kaariye, İstanbul'da semt, 33. Kaba, kumaş, 124nj. Kabe, 161nı.
Kabe kapıcılığı; bk. sedânet, 161nı. Kaçkun köle; bk. âbik, 85nj. Kadı Beyzâvî tefsiri, 216-218. Kadı(lar); bk. hâkimü'ş-şer'î, hâkim, kuzât, 70nj, 71, 83 - 86, 88, 122,
İştikak; bk. ulûm-i Arabiye, 27nı. Itnâb, belâgat'dan bahis, 41. İydiyye, 74. İzdin kadılığı, 92n.,.
40.
Isam, Osmanlı medreselerinde okunan
tstanbul şer'iyatçısı, bâb-ı fetva (b. bk.) İstanbul uleması, 256. tstanbul vilâyeti, 133.
tabı; bk. risâle-i ebheriyye, 30, 31nl,
129- 131, 137, 159, 179, 182n3, 186, 223, 248, 2 5 0 - 252, 258, 259, 285.
Kadı beratı, 85. Kadı(laT) defteri, bk. akdiye defteri,
İzmir, 38, 98, 101, 119n,, 228, 274.
87, 256.
tzmir kaddığı, ikinci sınıf (mahreç) Kadıların elkabı, 111. mevleviyyet (b.bk.), 186, 276, 277n,, Kaddar kanunu, 258, 260. 278, 280. Kadılık, 45, 48, 66, 68, 70, 75, 83, 87 tzmir (kadılığı) payesi, 186, 274. 91, 93, 97 - 99, 101 - 109, 111, 113, tzmir kadısı, 274.
115,
tzmir mâzulleri, 274. tzmir pâye-i mücerredesi; bk. pâye-i mücerrede, 279, 280.
156n.„ 157, 174, 176, 196nı, 211,
İzmit, 35.
1 1 8 - 120,
122,
125, 151,
234, 235, 241, 252 - 254, 256, 259, 260, 261, 263, 264, 267, 271, 276, 277, 279.
İznik, 1, 2, 107, 223, 228.
Kadılık sandığı, 122.
tznik kaddığı, 83.
Kâdı'l-kuzât, Anadolu Selçuklularında
tznik medresesi, 1 - 3, 228. İzzi, tzzeddin İbrahim (b. bk.) in med reselerde okunan sarf'z ait kitabı, 30, 40.
en yüksek ilmiye rütbesi, 76nı. Kadı nâibleri, kadının işlerinde kendidisine vekâlet eden memur; bk.
nâib, 117, 126.
326
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M l Y E T E Ş K İ L Â T I
Kadırga, Istanbnl'da semt, Zlıiı. Kadri Efendi medresesi, Bursa'da, 62. Kâfiye, ibn Ömer Osman (b. bk.) m medrese ders kitabı olan nahiv eseri, 30, 40, 68. Kaftan ağası, 118. Kahire, 174nı, 227, 228. Kaimmakam; bk. rikâb-ı hümâyun
Karadeniz, 9n2. Karaferye kadıhğı, 92n,. Karahisar sancağı, 129. Karaman hamamı, istanbul'da aym adı taşıyan mahallede, 6. Karasi sancağı, 243. Karîb-i âlâ, Rumeli'de bir kadıhk dere cesi, 92.
kaymakamı, 51. Kalafatçı, 246. Kalem, daire, 154.
Karinâbâd kaddığı, 92n2.
Kalenderhâne kilisesi, istanbul'da, 5ıı,. Kalenderhâne medresesi, istanbul'da, 41, 61. Kalpazanlar, 140. Kamaniçe, 99. Kamaniçe kadılığı, üçüncü sınıf (dev riye) mevleviyet (b. bk.) 275, 277. Kamaniçe mazulleri, 274. Kandiye, 99, Kandiye kaddığı, üçüncü sınıf (mah reç) mevleıiyet (b. bk.) 275, 277, 278. Kandiye mazulleri, 274. Kandıra kazası, 96. JCanun-ı kadim-i Osmaniyye, 74. Kanun-ı kadîm-i Sultan Mehmed Gâzî; Fatih kanunnâmesi, 241. Kanun-ı kadîm-ı Sultan Süleyman Han, 273, 275. Kânun-ı pâdişalıî, 130. Kanunnâme, 104. Kapı ağası; bk. Babüssaade ağası, 130. Kapıcıbaşı; bk. Rikâb-ı hümayun ka pıcıbaşılığı, 284.
Kasab akçesi, 140. Kasım futması, 194n2. Kasımpaşa medresesi, Cumaâbad'da, 80.
Kapıcıbaşı
Kartal, 134. Kasab,
rütbesi, 283.
Kapıcılor; bk. bevvab, 153, 155. Kapıcılar ketdüdası (Kapı kethüdaları), 155, 192, 259. Kapıkulu ocakları, 141, 159, 188. Kapıkulu süvari bölüğü, 139n4, 187.
(süvarileri),
Kapı naibi; bk. bâb naibi, 117, 139. Kaptan paşa; bk. Cezayir Beylerbeyisi, 106ns, 132. Karaburun, izmir'de, 228.
Uln^.
Kasımpnşa, 134. Kassam(lar), tereke taksimi yapan şerf memur, kazasker kassamlan (b. bk.) ve mahalli kassamlar (b. bk.) olarak iki kısımdır, 121, 124, 125n2, 126, 137n2, 154, 158. Kassam daireleri, 154. Kassam defteri, 123, 124nı. Kassamiye akçesi, kassam'm işlerde aldığı harç, 128.
yaptığı
Kassam-ı askerî, bâb-ı fetva (b. bk.) da memur, 199. JCassam-t beledî, İstanbul kadısı maiy yetinde, 143. Kassam-ı süvari; bk. süvari kassamı, 122n2. Kassamidt, 121, 122, 125, 199. Kastamonu sancağı, 121nı. Kastamonu vilâyeti, 113n3. Kaşıkçılar, saray müstahdemlerinden, 87n,. Kâtip, kadı sicillerini tutan memur, 109, 196, 197. Kavâid, 27n4, 227, 237, 238, 267. Kavâid-i edebiyye, 21n^. Kavâidü'l-irab şerhi, Kâfiyeci (b. bk.) nin medreselerde ders olarak oku nan nahiv kitabı, 30. Kavâidü'l-irab, İbn Hişam (b. bk.) in sarf ve nohiv'e dair eseri, SOn^.
İNDEKS Kavâfi; bk. ulûm-i arabiyye, lla^. Kavuk, bk. örf, 104, 163na, 207. Kavuklu, ŞeybulİBİâm dairesinde teb liğ memuru, 207. Kaymakam(lar), 83, 283, 284. Kayseri, 99, 163nj, 274. Kayseri kadıhğı, üçüncü sınıf (devriye) mevleviyeti, (b. bk.), 96, 274, 277. Kayseri mâzulleri, 274. Kazâ, ilçe, 83, 91, 109, 123, 167, 200nı. Kozâ-i Eğil, lOSn,. Kaza-i İstanbul; bk. tstanbul kadıhğı, 182. Kazâ-i Tokat; bk. Tokat kadılığı, 182. Kazâ-i Üsküdar; bk. Üsküdar kadılığı, 182. Kazâ kadıları, bk. kuzât-ı kasabat, 95, 103, 104, 112, 117, 131, 155, 156ns,, 157, 181, 245, 253, 279. Kaza kadılığı, 66, 87, 91, 93, 94, 96, 105, 263. Kaza kadısı beratı, 113. Kaza müftüleri, 174n,, 179. Kaza nâib(lik)leri, kadının kazalar daki ;er'i davaları gören vekilleri; bk. nâib, 117, 269. Kazasker(ler); bk. kuzat-ı asker (asâ kire), 46 - 48, 50, 51, 57, 59, 64. 70 - 72, 74, 77, 88, 90, 91, 93, 94, 96nij, 103 - 108, 110, 111, 118 123, 125, 128, 131, 138, 147, 148, 151, 153, 154, 156 - 160, 166, 167, 175, 177, 178n,. 1 7 9 - 181, 186, 189, 190, 193nj, 199, 204, 206, 208, 209, 211, 233, 235, 242 - 249, 252, 253, 255, 256, 258, 259n„ 261 - 263, 270, 272, 276, 279, 283, 285. Kazasker(lik) daireleri, 94, 107, 160. Kazasker defteri; bk, defter-i akdiye, 55. Kazasker dîvânı, salı ve çarşamba dı şında kazasker konağmda topla nan meclis; bk. kazasker meslisi, 87, 154, 158, 159.
327
Kazasker evlâdı (oğulları), 69, 72, 73, 74, 262. Kazasker hasları, 158nj. Kazasker hissesi, kadı tayininde kazas kerin aldığı harç, 158n2. Kazasker kapısı, 156, 275. Kazasker kassam(lar)ı; bk. askeri kassam, kassam, 121 - 124, 158. Kazaskerlerin arza girmesi, 159. Kazaskerlik(hr), 49, 87, 88, 97, 98, 102, 151, 152, 167, 176, 177, 184, 190. Kazaskerlik mahkemesi, 160, 199. Kazasker mâzulleri, 47, 152, 189, 190, 207, 258. Kazasker meclisi; bk. kazasker divânı, 95n2, 105, llSuj, 163. Kazâyâ (y-ı jer'iyye), 113 - 1 1 5 . Kâzerûn, Şirâz'da, 165nı. Kâzeruniye tarikatı, Ebu ishak Kâze rûnî (b. bk.) tarafından kurulan tarikat, 165nj^. Keçe, kapıcıbaşılara (b. bk.) mahsus başidc, 153. Keçeli çuhadar, 97, 138. Kefere nikâhı, 86. Kefe kaddığı, 92n2. Kefilnâme akçesi, 251. Kehil, 6n^. Kelâm, Kur''an-ı Kerim ile ilgili ihm; bk. tlm-i kelâm, ilahiyat, ulûm-i CüzHyye, 1 9 - 21, 23, 24nı, 26, 27, 33, 39 - 43, 55, 64, 67, 68, 75, 114, 227, 229, 230, 232 - 238, 268. Kenar medreseleri, 244. Kenzü'd-dekâyık, Ebi'l-Berekât Hafızüddîn Nesefî (b. bk.) nin med rese dersi olarak okunan fıkıh kitabı, 22, llSuı, 173. Kesriye kadıhğı, 92n2. Keşan, 256nj, Keşif naibi, İstanbul kadısmm şikâ yet davalarma bakan vekih, 142, 143,
328
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İLMİYE T E Ş K İ L A T I
Keşşaf tefsiri (el-Keşşaf an hakayıki't-tenzîl), Zemahşerî (b. bk.) nin medrese ders Idtabı olarak oku nan eseri, bk. Zemahşerî tefsiri, 12nı, 13, 23, 28, 43, 235. Kethüda, kadı'mn yamndaki muavini, 138, 140, 141; kazasker maiyye tinde memur, 154; Şeyhülislâm dairesinde (b. bk.) memur, 196, 198. Kibâr-ı müderrisîn, İstanbul'da Mûsıla-ı Süleymaniye (b. bk.) ve daha yukanda olan en yüksek dereceli müderrislere verilen isim, 37, 90, 262, 280, 281, 285. Kifâyetti'l-müntehî, Bidâyetü'l-mühtedi (b. bk.) adlı fıkıh kitabmın şerhi, 29. Kiga kadılığı, 92n2. KUi kadılığı, 92n2. Kitabet, ders, 268, 270. Kitabet-i Arabiyye, 267. Kit^et-i Fârisî, 267. Kitâbet-i resmiyye, 267. Kitâb-ı tüyü*, Mesâbih (b. bk.) den bahis, 41, 42. Kitâb-ı hace, hidâye (b. bk.) den bahis, 42. Küâb-ı Şûfa, hidâye (b. bk.) den bahis, 42. Kü^-ı zekât, hidâye (b. bk.) den bahis, 42. Kitâbü'l-merâsıd, Celenbevi İsmail Efendi (b. bk.) nin eseri, 238. Kitâbü'l muhtasar, Celâl-zâde Salih Efendi (b. bk.) nin eseri, 235. Kitâbü'l-usûl, Oklidis (b. bk.) in eseri, 31. Kitâbü's-Semaniye, Aristo'nun fizik'e dair eseri, 237. Kitap, Kur'an-ı Kerim (b. bk.), 22n„ 24, 28nı, 174. Kılıç alayı merasimi, 170. Kıhç Ali Paşa medresesi, Zln^ Kıratova kadıhğı,' 92ng.
Kırçova kadılığı, 92n2. Kırım Hanı - zadeler, 169n2. Kınm Hanlan, 169n2. Kırk akçeli İstanbul kadıları, 48. Kırklı medreseler, müderrisi kırk akçe yevmiye alan medreseler; Osmanhlardan evvelki hükümdarlar ve aileleri tarafından bina edilmiş olan medreseler; bk. telvih medre sesi, 11 - 15, 19, 20, 27, 30, 39, 5 5 - 5 7 , 59, 60, 62, 63, 77, 244, 245. Kırklı (kırk akça yevmiyeli) müderris(ler), üçüncü derece müderrisler, 56, 60, 65, 68, 69, 71, 73, 104, 157, 271, 272. Kırk akçe medresesinden mazuüer, 275. Kırktan munfasıl. Kırklı medrese (bk. b.) den aynimış müderris, I8112. Kırkkilise, 119. Kırmızı mücevveze; bk. mücevveze, 138, 139. Kısas, 110. Kısmet-i askeriyye, 121, 122, 157nı. Kısmet-i mevâris (-i reaya), 113, 114. Kıtot-ı icâre, hidâye (b. bk.) den eser, 65. Kıyâde, kumandanlık, 161nı. Kıyas (-1 fukaha), bk. fıkıh, 22nj, 28, 174. Kızd Yenicesi, 107. Kızlar ı^ası, 208nj. KocaeU sancağı, 127, 242. Koca Mustafa Paşa medresesi, 42. Koçi Bey Lâyihası (Risalesi), 247. Komanat, Tokat'm nahiyesi, 29n, Konya, 99, 102, 179, 212, 228, 274. Konya Kadıhğı, 96, 274. Konya mazulleri, Konya kadıhğmdan mazul olanlar, 274. Koron kadıhğı, 92n2. Kostantiniyye; bk. tstanbul, 7n2, 79, 114, 126. Koyun hakkı, 164nı. K9U, 162.
tNDEKS KSprücû, 125n2. Köprülü kadüıgı, 92n,. KöBtendil, bk. Dobniçe, 92na. Kubbe, harp levazım reisUgi, 16Inj. Kubbealtı, divan-ı hümayun (b. bk.)
329
Kütahya mâzulleri, 274. K ü u h y a sancağı, 129. Kütloft; bk. kâtip, 1390^. Kütüb-ı mutebere, 15. Küfüb-ı sitte, 42nı.
m aktedildiği yer, 153. Kudü» (-İ Şerif) 38, 98, 101, 174nı, 274. Kudüs kadıhğı, mahreç mevleviyeti (b. bk.), 96, 186, 276, 277n„ 278, 280. KudiU (-İ Şerif) kadısı, 47, 50. Kudüs-i Şerif malulleri, 274. Kudüs mevleviyyeti payesi, 276. Kul, 86. Kul oğlan(lar)ı, 138, 142. Kulp Sancağı, Diyarbekir'de, 127. Kura, köyler, 86, 129. Kur'an (-ı Kerim); bk. KUap, 24nı, 33, 78, 185n„ 215, 216nı, 217, 220, 221, 267. Knreyj kabilesi, 161. Kuzât (taifesi); bk. kadılar, 70n„ 112, 114, 115, 125n„ 126, 129, 137nj, 151n„ 242, 245, 247, 249, 251, 252, 255, 259nı. Kuzât-ı asker (asakere); bk. kazasker ler. 242. Kuzât-ı kasabat; bk. kaza kadıları, 94n2, 156nı. Kuzât-ı mevleviyyet, 94n,. Kuzât-ı ûlâ, 112. Küçük Çekmece, 133n,. Kfiçük Karaman, istanbul'da semt, 5. Küçük ruznamçe kalemi, 156. Küçük tepeli, geyfanlislânun giydiği sâdât (b. bk.)a mahsus kavuk, 167. Künnos, sfipürfictt. Sn,. Kürsü teyki, tarikat şeyhleri için tabir, I86nj. vftız Kürsü vâiziyesi, I86ıij. Kütahya, 99, 102, 128, 256nı. Kütahya kadıhğı, mevleviyyet, (b. bk.) 96.
Kütahya kadısı, 180nj, 275.
Lâhurî fal, 219n2. Lâleli Camii vaizliği, 166. Lâli - zadeler, 117. Lefkoşe, 99. Lefkoşe kadılığı (kazası), üçüncü sınıf mevleviyyet, 184, 277. Lehistan seferi, 206n4. livâ-i Teke; bk. Teke İsparta San cağı, 242. Letâı/ü'(-işardl, Şeyh Bedrüddin Mahmud (b. bk.)'nn /ıkılı'a dair eseri, 228. Limasol kadıhğı, 92n2. limni kadıhğı, 92n,. Lisaniyat, 22n,. Liva, bk. sancak, 127. Lûgat. 20, 27nı.
Moodtn, 267. Maaş-ı ilmiyye kâtibi, meşihat daire sinde memur, 199. Jlfa6«yn, 219, 243. Mabeyn başkâtibi (başkâtipliği), 212n„ 213, 218, 220. Mariston, 92nj. Jtfaeun, ân^. Maçin kadıhğı, 92n,. MAdume, defterde kaydı bulunan fa kat binası yok olan medrese, 6Sn,.. Magosa kadılığı, 92n,. MahaUi kadı (lor), 123 - 126, 128. Miüıazaral, 237. Mahbubiye divanhanesi, 216ıif. Mahfil-i hümâyun, 170. Makfil-i şer'iyyat başkâtibi, Rumeli K a zaskeri maiyyetinde memur, 160.
330
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L A T I
Mahfil-i şer'iyyat naibi, Rameli Kazaskeri maiyyetinde memur, 160. Mahkeme-i şer'iyye; bk. Şer'i mahke meler, 116. 117, 124nı. Mahkeme-i şer'iyye defterleri, 109. Mahmud Efendi Mescidi, SSug. Mahmud Paşa Camü, 10. Mahmud Paşa mahkemesi, nâiblik, 142. Mahmud Paşa medresesi, 10, 63, 68. 72, 180nı. Mahreç, 99, lOOn,, 247. Mahreç mâzulü, 186, 265, 266. Mahreç mevalisi, 90, 101, 102, 120, 134, 142n2, 281, 2 8 3 - 285. Mahreç mevleviyyet(ler)i, ikinci sınıf mevleviyetler, 38, 88nı, 101 - 1 0 3 , 135, 265, 273n„ 278, 280, 281, 284. Mahreç müderrisleri, 264. Mahreç payesi, 265. Mahruse-i tstanbul, 14Inj. Mahzum, Kureyş Kabilesi kollarmdan biri, 161nı. Maişet-i şeriyye, 266. Makasıd şerhi, kelâm'dau ders, 55. Makrame, mendil-havlu 124nj. Maksud, medrese dersi olarak okunan sarf kitabı, 30, 40. Maksudiye Hanı davası, 214nj. Mal defterdarı, 89. Malilâ mezhebi, 25, 174nı. Malûmât-ı ahlâkiyye, ders, 267. Malûmât-ı ictimaiyye ve kanuniyye, ders, 267, 269. Malûmât-ı fenniyye, ders, 267. Manastır kadıhğı, 92n2. Manastır medresesi, Bursa'da Orhan Gazi tarafmdan kurulan ilk med rese, bk. Orhan Gazi Medresesi, 2, 89n,. Manisa, 9 7 - 9 9 , 112, 115, 157. 174. Manisa kadılığı, ikinci sınıf (mahreç) mevleviyet, 274. 276. Afonisa mâzuUeri, 274. Manisa medresesi, 61.
Manisa mnftüsfi, 61. Mansub olmak; kadı tayin edilmek, 51. Mantık; bk. ulûm-i cüziyye, 20, 21, 26. 30, 39, 40, 43, 229, 230, 234, 2 3 6 - 2 3 8 , 267, 268. Aforuure hazinesi, 208. Maraş, 99, 102, 107, 274. Maraş kadıhğı, üçüncü sınıf {devriye) mevleviyyet, 186, 274, 277, 278, 280. Maraş mâzuUeri, 274. Mâristan, hastahane; bk. darûşşifa, Marmara adası, 134. Marmara denizi, 9n2, 134. Marmara EreğUsi, 97. Masduka-i semaniye; bk. medâris-i semaniye, 20nj. Matbah, 36ny Matlab (defteri), mzname; kadı tayin sıra defteri; bk. mülâzım defteri, ruznâmeçe-i hümâyun, 45, 48, 154, 246, 259n,. Matlabçı, kazasker maiyyetinde me mur, 154. Matla-ı hususi'l-kilemfi meâniiFusuri'lhikem, Davud-i Kayseri (b. bk.) nin Fususi'l-hikem (b. bk.) şerhi, 228. Matracı, Sln^ Maveraünnehr, 29n«, 227, 231. Mazbata kalemi, 88nj. Mazul kaddar, 106. 107. Mazul mevâli, 118, 119. Mead, öldükten sonra tekrar dirilme; fcelâm'dan bahis, 24. Meânî, kelimelerin li^at manası ile uğraşan ilim; belâgai'daa bahis, l l n , , 19, 21, 27, 28nı, 232, 234, 237. Md>ahis-i ahkâm, ttfsir'dta bihis, 42. MeceUe, 269. Mecelle cemiydi, 213, 214. Metlis-i âli, 195. MeclU-i intUıab-ı hükkâm, 199.
İNDEKS Meclis-i mebusan, lOln^. Meclis-i mesalih-i talebe (Cemiyeti), 199, 200. Meclis-i meşayih, 199, 200. Meclis-i müellefSt heyeti, 199. Medis-i şer'i, 126nı. Meclis-i letkikat-ı şer'iyye, 199, 200. Mecmaû'l-bahreyn ve mülteka'n-nehreyn, İbn SââÜ (b. bk.) nin fıkıh'a doİT eseri, 173n4, 229. Meemâü'l-fetâvâ, Şeyhülislâm Müeyyedzâde Abdprrahman Efendi (b. bk.) nin eseri, 197, 232. Medûris-i erbaa-i Süleymaniye derecesi, bk. Süleymaniye derecesi, 272. Medâris-i erbaa-i Süleymaniye müder risliği; bk. Süleymaniye müderris liği, 186. Medâris-i kebîre; bk. sahn medreseleri, lOn,. Medâris-i sağire; bk. medaris-i suğra, musila-ı sahn, tetimme medreseleri, lOnj. Medâris-i sahn-ı semân derecesi, 272. Medaris-i
sahn-ı semân
müderrisimi,
186. Medâris-i semaniye (semaniye medre seleri); bk. Sahn-ı semân medrese leri, masduka-i semaniye, in^, 7, 8nj, 12nı, 16, 20n„ 56, 244, 249. Medaris-i sujro; bk. Utimme medrese leri, lOni. Medhal-i ilmi hukuk, ders, 269. Medine (-i Münevvere), 98, 100, 103, 147, nOn^, 174nı, 264. Medine (-i Münevvere) kadılığı (ka zası), büyük mevleviyet (b. bk.); Haremeyn mevleviyetleri, 47, 61, 99n„ 135, 184, 265, 276, 277, 280.
331
Medrese-i beççe, küçük medrese; bk. me daris-i sugra, tetimme medreseleri, 9. Medrese beratı, 154. Medrese-i Âliye, Dârü'l-hilâfe medre sesi (b, bk.) nin en yüksek dere cesi; bk. Âli, 268. Medrese-i Dârü'l-hadis-i Sinan Paşa, 59. Medrese-i evvel, Süleymaniye medrese lerinden, 33. Medrese ilimleri, 237. Medrese-i Molla Hüsrev, Bursa'da, 183. Medrese-i râbi, Süleymaniye medrese lerinden, 33. Medrese-i sâlis, Süleymaniye medrese lerinden, 33. Medrese-i sâni, Süleymaniye F~edreselerinden, 33. Medrese-i Süleymaniye; bk. Süleyma niye medresesi, 59, 60. Medrese-i Turhan Bey, 183. Medrese(ler) kanunu, 70, 71. Medrese rütbeleri, 186, 187. Medrese teşkilâtı, 72. Medresetü'l-kuzât; bk. mekteb-i kuzat, muallimhâne-i nüvvâb, 120, 168, 169, 170. Medresetü'l-kuzât nizâmnâmesi, 269. Medresetü'l-kuzât
umum
müdürlüğü,
269. Medresetü'l-mütehassısin, Mehadım-ı
sudur-ı
268.
kiram
kanunu;
bk. hocazâdeler kanunu, 73. Mehayif
müfettişleri, 128.
Mehmed Paşa medresesi, Kadırga'da, 37n„ 62.
Mekastdü't-taiaHn, Sadeddin Tefta zânî (b. bk.) nin kelâm'a ait eseri, ders kitabı, 26. Medine <-i Münevvere) kadısı, 265, 274. Me'kel, medrese talebelerinin yemek Medine-i Münevvere mazuUeri, 274. Medine-i Âmid; bk. Diyarbekir, 105n,. Medrese(ler), (medaris), 87, 88nı, 155, 179nj, 227, 241, 2 4 5 - 247, 249, 253, 254, 260.
hanesi, 36. Mekke (-İ Mükerreme), 98, 100, 103, 161, nOn,, 250nı, 264,
174n„ 182, 233, 238,
332
OSMANLI DEVLETİNİN İLMİYE TEŞKİLÂTI
Mekke (-İ Mükerreme) kadılığı (ka zası); bk. Haremeyn mevleviyeti, 47, 89, 99nj, 132nı, 134, 135nj, 184, 265, 276, 277, 280. Mekke (-i Mükerreme) kadısı, 50, 132, 265, 273. Mekke-i Mükerreme payesi, 184, 273. Mekteb-i kuzât; Muallimhane-i nüv vab (b. bk.) a sonradan verilen isim, 268. Mekteb-i nüvvab; bk. nüvvab, 120, 268.
Muallimhâne-i
Mektubi-i meşihat dairesi, 200. Mektubi müdürlüğü, 199. Mektupçu, kazasker maiyetinde memur, 154; şeybulislâm maiyyetinde, 198. Memalik-i İslâmiyye, 203. Memalik-i mahrusc, 96nı, 268nj. Memlihateyn kadılığı, Bosna ile Bel grad arasmda, 92nj,. Memlûk(]ar) Devleti, 26, 164. Menâr (ü'l-envâr), Hafızüddin Ömer Nesefi (b. bk.) nin usûl-i fıkıh'a dair eseri; ders, 22, 65. Menâsıb-ı ilmiyye, 245. Menâzilü'l-envar, Sâgani (b. bk.) nin usûI-i fıkıh'a dair eseri, 229. Menemen, 99. Menemen kadıkğı, üçüncü smıf mevle viyyet, 277. Menflot kazası, 95n3. Mensuh, 125n2. Menşur; bk. misal, berat, 78nj. Menşur-ü itibar-ı mevleviyet, 97n,. Menteşe sancağı, 242. Menzil, 260. Menzil zahiresi, 107. Merah (ü'l-ervah), Ahmed b. Ali b. Mesud (b. bk.) un sarf'a dair eseri, ders, 30, 40. Merginan, 29n,.
Maveraünnehr'de kasaba,
Merzifon, 233. Mesâbih (ü's-sünne), Hüseyin b. Me sud Begavî (b. bk.) nin htidis'e
ait eseri, ders, l l n , , 19, 29, 41, 42, 43. Mesârikü'l-envâr, Sâgani (b. bk.) nin hadis'e ait eseri, 229. Mesele, fetva alınmak için yazılan sual, 200 - 203. Meslek-i tasavvuf; bk. tasavvuf, 228. Mesned-i fetva; bk. şeyhülislâmlık, 52n3, 53. Mesned-i meşihat-ı kübra; bk. şeyhül islâmlık, 194. Mesnevîhân, 212. Meşaleciler, 87n,. Meşarik (-i Envarü'n-nebeviyye), Ra ziyyüddin Hasan-ı Sâgani (b. bk.) nin hadis'e ait eseri, medrese ders kitabı, l l n „ 19, 28n3, 41, 43. Meşâyih-i islâm(iyye), 149nj, 254n2. Meşihat (-ı tslâmiye), (Meşihat dai resi veya makamı), bk. şeyhül islâmlık, şeyhülislâm kapısı, mes ned-i fetva, bab-ı fetva, 52nj, 88nı, 123, 125n2, 196, 198 - 2 0 0 , 2 0 5 207n3, 209, 221, 268. Meşihat arzuhalcisi, 199. Meşihat mektubî kalemi, SBn^, 186. Meşihat mektupçusu; bk. Şeyhülislâm mektupçusu, 199. Meşihat müsteşarı, 199, 207. Meşihat payesi; bk. ştyhülislâmlık pa yesi, pâye-i fetva, 211. Meşveret dairesi, Ibla^ Meşveret reisliği,' löln^. Metâliü'l-envâr, Siraceddin Mahmud-i Ermevî (b. bk.) nin mantık'a ait eseri, 26n2. Melali ^ü*l-erevar^ şerhi, mantık'a ait ders kitabı, 26, 30, 39. Mevâkıf, Abdurrahman-i lycî (b. bk.) nin kelâm'a ait eseri, 21, 25, 26, 232. Mevâkıf 27, Mevâli, 15,
şerhi, kelâm'ian ders kitabı, 39, 40, 42, 43, 55, 64. bk. büyük kadılar, mollalar, 71, 93, 97, 100, 1 0 2 - 104,
333
İNDEKS 106, 1 0 8 - 112, 117nj, 118, 119, 122n2, 131, 135, 136, 156, 157, 159, 174, 179, 180, 181, 189, 203, 207, 208, 217, 242, 244, 245, 246, 248, 253, 259, 262, 263, 265, 266, 273. Mevâli eUcabı, 112. Mevâli kassamlan, 123. Mevâli nâibleri, bk. nâib, 117, 118nı. Mevâli-i sahn, 16. Mevâli - zadeler (oğullan, evlâdı), bk. molla - zâde, 69, 70, 74, 246, 260, 262, 263. Mevlevî şeyh(Ur)i, 179, 212. Mevleviyet(ler); bk. büyük kadılıklar, taht kadılıkları, mollalıklar, 57, 66, 87, 88, 95, 97, 98, 101 - 103, 110, 114, 132, 134, 135, 152, 157, 177, 245, 261, 264, 265, 277. Mevlid cemiyeti, 170. Mevlid-i nebevi, lOOn,, 170nj. Mevzuat, Molla Lütfi (b. bk.) nin eseri, 232. Mevzuâtü'l ulûm, Taşköpriilü - zâde (b. bk.) nin eseri, 40, 234. Mevzuâtü'l-ulûm, Mehmed Akkirmânî (b. bk.) nin risalesi, 238. Mevzu' ilimler, müspet ilimler, 75. Mezestre kaddığı, 92n2. Mezestre sancağı, Mora'da, 125nj. Midilli, 106%. MidiUi kadıl^ı, 92n3. Midye, Trakya'da, 133n,. Miftah (üU-ulûm), Sekkâkî (b. bk.)
Mimarbaşı, 140, 141. Minhüt-tevfik, jjyil
Hj, /etva'larda
başhk, 201. 203. Miralay(lık), albayldı, 283, 284. Mird», 108, 116, 136, 139. Miras taksimi resmi, kadımn aldığı harç, 85. Mir'at (ü'l-usûl). Molla Hüsrev (b. bk.) in fıkıh'a dair eseri, ders kitabı, 22, 230, 238. Mir'at haşiyesi, İzmirli Mehmed b. YeU (b. bk.) nin eseri, 238. Miri imalâthane, 141. Mirî kâtibi, Rumeli kazaskerinin mali işler memuru, 155. Mirimiran(lık); bk. beylerbeyi, 114, 283, 284. Miri mültezim, 86. Mirkat (ü'l-vusûl). Molla Hüsrev (b. bk.) in U9ÛI-İ fıkıh'a ait eseri, medrese ders kiubı, 22, 230. Mirliva(lık), tümgeneral, 283, 284. Mirü'l-ûmerâ; bk. mirimiran, beyler beyi, 283, 284. Misâl, bk, menşur, berat, 78, 79, 80, 114. Misbah, Nasır b. Abdüsseyyid Matriri (b. bk.) nin nahiv'e ait eseri, med rese ders kitabı, 30, 40. Miyanbend, 124nj. Mısır, 1, 26, 66, 91, 93, 95n3, 96, 98, 100, 103, 152, 158, 162, 163, 227, 229, 230.
nin medresede okunan belagat kitabı, 21, 26n3, 27. 39, 64nı, 232. Miftah medreseleri, 11 - 14, 19, 27, 29,
Mısır kadıhğı (kazası), büyük mevle viyet (b. bk.), 89, 93, 96, 186 265, 276, 277n„ 280.
39, 41, 48, 55, 57, 59, 60. Miftak müderris(liğ)i, 56, 60, 71, 72. Miftah ferhi, 40, 41, 43. Miftahü'l-hendese, 31ıı,. MihaUç, 99.
Mısır kadılığı mazulleri, 273. Mısır medreseleri, In^, 8.
Mihaliç kaddığı, üçüncü sınıf (devriye)
Molla bey, hakimlik sınıfma kayıtli kişi - zâde çocnklarma verilen ad, 264.
mevleviyet, 277. Mihrimah Sultan medresesi, İstanbul Edimekapı'da, 5 9 - 6 1 .
Mısr-ı Kahire kadısı. 273. Molla(lar); bk. mevâli, 51, 95, 96n^, 157, 181, 265.
MoUa Hüsrev medresesi. Bursa'da. 60.
334
OSMANLI DEVLETİNİN İLMİYE TEŞKİLATI
MoUalık(lar); bk. büyük kadılıklar, mevleviyet, 70, 96nj, 133n3, 1 7 9 D „ 264. MoMa Yegân medresesi, Bursa'da, 60. Molla-zâde; bk. mevâli - zâde, 265. Molva, 106ns. Mora, 92n2, I25nı. Mora seferi, 49n4, 51, Mostar kadılığı, 92n2. Mostar kasabası. Hersek sancağı mer kezi, 236. Muallimhâne, 6, 17. Muallimhâne-i nüvvâb, Süleymaniye'de kadı mektebi; bk. mekteb-i nüvvab, medresetü'l-kuzât, 260, 268, 270. Muallim-i Sultanî; hk. pâdişâh hocası, hünkâr hocası, serdâr-ı ulemâ, 146, 147. Muamelât, şer'î ilimlerden, 22ng. Mubassır, Sn^. Mudanya Kapıdağı, 134. Mudurnu, 99. Mudurnu kadılığı, üçüncü sınıf (devri ye) mevleviyet, 277. Mugni'l-lebîb, tbn Hişâm (b. bk.) m nahiv'e ait eseri, medrese ders ki tabı, 30. Mukatnâme, Celâl - zâde Salih Efendi (b. bk.) nin eseri, 235. Muhammediyye, AU Kuşçu (b. bk.) nun
hesapla ait
eseri,
medrese
ders kitabı, 31. Muhatap, huzur derslerinde (b. bk.) bulunan taUpler, 215, 216nı, 217, 219, 220.
ait şerhi, medrese ders kitabı, 21, 22, 27. Muhtasar-ı münteha, İbn Hacib (b. bk.) in fıkıh'a ait eseri, medrese ders kitabı, 22. Muhtasar-ı münteha şerhi, usul-i fı kıh'a ait ders kitabı; bk. şerh-i adûd, 43. MuhlasarüH-Kudurî, Ebi'l-Hüseyin b. Muhammed Kuduri'nin eseri, 173. Muhtesiplik, 138. Afufczxrf/ar^, kadımn yanmda mübaşir, 90, 109, 111, 138, 139, 155, ISin^. Muhzır akçesi (resmi), kadı tayininde alınan harç, ISBuj, 257. Muhzırân, 259nı. Muhzırbaşı, kazasker maiyetinde me mur, 111, 138, 139, 153, 155. Muid; müzakereci, müderris yardım cısı, 7 - 9, 12n2, 49, 51, 57, 66, 69, 79, 244, 247, 275. Mukabeleci, fetva kalemi (b, bk.) memurlanudan, 196, 197, 200. Mukaddemat-ı ulûm; bk. hariç dersleri, 261. Mukaddemetü'l-edeb, Zemahşeri (b. bk.) nin eseri, 237. Afufeonlora risalesi, Gelenbevİ İsmail Efendi (b. bk.) nin eseri, 238. Mukarrir, huzur derslerinde (b. bk.) reis, 215, 216nı, 217, 219, 220, 221, 222. Mukataa, 138. Mukalaa resmi, kadımn mukataadan aldığı harç, iSn^.
Muhtar fîfürûi'l-hanefiyye, Mecdüddin AbduUah Musuli (b. bk.) nin Ha nefi fikıhına ait eseri, 173.
Mukayyid, Kazasker maiyetinde me mur, 154.
Muhtârât, AU CemâU Efendi (b. bk.) nin fetva mecmuası, 233.
Afumcu esnafı, 143.
Muhtasarat, medrese öğrencisinin ilk gördüğü dersler; bk. ulûm-i âliye, ulûm-i cüz'iyye, 12, 16, 20, 26. Muhtasar (-ı münteha), Sadüddin Teftazânî (b. bk.) nin bel^at'a
Afumcu, 141 n,. Mum naibi, mumcu esnafma bakardı, 143. Murabıtîn, 25. Muradiye medresesi, 5, 61.
Bursa'da, 3DI,
Musafaha, el sdcma, 205, 206nı.
İNDEKS Mû»ıla-i sahn (medreseleri), bk. tetim me medreseleri, medrese beççe, 9, 11, 12, 28, 51, 55, 59, 60, 103, 208, 275. Mûsila-ı sahn derecesi; bk. yatak, 261, 262, 265, 271, 272. Mûsila-ı sahn müderris(liğ)i 3W, S5n„ 56, 59ıiı, 60, 73, 186, 274, 281. Mûsila-i Süleymaniye (medreseleri), 51, 59, 60, 90, 101, 273 - 275. Mûsila-i Süleymaniye (medreseleri), 51, 59, 60, 90, 101, 273 - 275. Mûsila-i Süleymaniye derecesi, 262, 271, 272. Mûsila-ı Süleymaniye m5derris(liğ)i, Kibâr-ı müderrisin (b. bk.) den, 37, 38, 58, 98nj, 990^, 186, 272, 281, 283n„ İMn^. MuBul, Anadola kadıbklannda bir de rece, 93. Mûla, Malik b. Enes (b. bk.) in hadis kitabı; bk. Acütüi-t sitte, 42nj. Mutavassıt, nahiv^dea kafiye (b. bk.) şerbi, 68. Mutavvel, gadflddin Teftazâni(b.bk.)nin belagatla ait şerbi; medreBe ders kitabı, 13, 21, 26, 30, 39, 41, 43, 65n,. Mutezile mezhebi, 23, 24nı. Muvakkat ferH müşaviri, kazaskerler maiyetinde memur, 160. Muytaf, mntaf, I4ln^. Muzaf, muid (b. bk.) in yardımcısı, 49, 51. Mübaşir, 136. Mübeyyiz, fetva kalemi, (b. bk.) memurlarmdan, 196, 197. Mücevveze, tepesi genig altı dar başlık, 138, 153. Müddet-i örfiyye, medrese tahsil ve kadımn kazada bulunma müddeti, 71, 94n„ 95n„ 242. 245. Müderris
(Müderrisler,
müderrisin),
69, 70li,, 71, 81, 88, 90, 118ıı„
335 1 5 5 - 157, 159, 174, 1 7 9 182n„ 183, 186, 198, 203, 208, 218, 241, 242, 244 - 248, 252 260, 262 - 264, 267, 273, 275, 284.
181. 217, 254, 279,
Müderris köyü, İstanbul'da Sn,. MüderrUlik(Ur), 45, 48, 49, 52, 55 58, 60, 66, 68 - 70, 75, 77, 78, 83, 98, 103, 176, 179, 186, 196nı, 211, 233, 235, 241, 247, 254, 261, 265, 267, 271, 280, 281. Müderrislik beratı, 77 - 8 0 . Müderrislik derecesi (rütbesi, rüusu), 67, 77, 183, 208, 261 - 263, 271. Müderrislik kanunu, 67. Mûellifât-ı şer'iyye meclisi, 200. Müezzin, 179, 185. Müfettiş, 128, 208ns. Müfid, medrese öğretim yardımcdarmdan, doçent, 7n«, 8. Müftü; bk. Şeyhülislâm, 74n„ 84, 87, 89,147, 153, 173, 175, 177, 179, 181. 190n«, 192ng, 195n„ 200n„ 201, 205, 209n„ 210. 250nı. Müftülük; bk. Şeyhülislâmlık, 173,174. 176 - 1 7 8 . 279. Müftü medresesi. Fatib medreselerin den, 7nj. Mühimme defterleri, 242. Mühimme kâtibi, 200. Mühürdar, şeyhülislâmlık fetva kelemi (b. bk.) memurlarmdan, 196. 197n,. 199. Müjdecilik, kadı ve müderris tayin lerinde muhzırlar (b. bk.) m aldığı bahşiş, 155. Mülahhas, Cagminî (b. bk.) bin heyet'e ait eseri, cagminî (b. bk.) adiyle maruf medrese ders kitabı, 20, 31. Mülâzım, müderris namzetliği hakkım almış medrese mezuna, 13, 15, 4 5 - 4 8 , 56, 6 7 - 7 0 , 72, 74, 78, 106n„ 126, 130, 148, 156, 177n„ 196nı, 206n.. 241. 243 - 247. 249. 260. 261.
336
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
Mûlâtemet, müdeırİB namzetliği, 13, IS, 45 - 53, 55, 66, 71, 73, 87, 92, 94, 95n2, 104, 105, 113, 123, 155, 156, 206, 209nı, 244, 245, 248, 249, 253, 254, 258, 261 • 263, 271, 275, 276.
Müstaidin-i kiram, 10%. Müslemîn, ecnebi tüccarlar, 212. Mütir(lik), 283, 284. Müteferrika ağalan, 206. Mütekellimîn, kelâm ile uğraşanlar, 24nı.
Mülâzemet defteri, kazaskerler tara fmdan tutulan müderris namzet leri defteri; bk. matlab, ruznâmçei hümâyûn, 45, 46, 48, 51, 53.
Mütevelli, 15, 79, 86, 275. Müvezzi(ler), jeyhülislâmlık fetva ka lemi (b. bk.) memurianndan, 196, 197, 199, 200.
Mülâzemet-i müstemirre, mazul kadı ların çarşamba günleri kazasker dairesine devam etmeleri, 104, 107. Mülâzemet kanunu, müderris namzet lerinin tayin usuli için kanun, 46. Mülteka (tü'l-ebhar), Halebî İbrahim Efendi (b. bk.) nin fıkth'a. ait eseri, 22, 115n,, 173. Mültehi, sakalh 260. Mültezimler, 251. Mümeyyiz (mümeyyizlik), kazaskerlik memuru, 88nı, 160, 200. Münazara ilmi, 40, 237. Afüneecim&ofi/ıır, 134. Münfaat mecmuası. Celâl - zâde Salih Efendi (b. bk.) nin eseri, 235. Müntehi, Mısır medreseleri talebeleri nin adı, 8. Müraeele (mürâselât) şerl muhaberat, 85, 117, 137nı, 253. Mürasele resmi, kadı'nm şerl muha berattan aldığı retim, SSn^. MüseUem, I25n,. MüseUemffl-kütt, 245. Mûsevvid, teyhnlislâmlık fava kalemi (b. bk.) memurianndan, 196, 197, 200. Müspet ilimler, bk. akli ilimler, mevzu ilimler, 75. Müslüman(lar), 115, 163%, 200nt, 242, 243, 251, MüstaceU kâtU>i, 20«. Müstahik, 246. Müstaid, I l n , , 15, 16, 19, 26, 68, 70%, 232, 236, 246, 260.
N Nafaka, 116, 139. Nahiv, medrese dersi; bk. Muhtasarat, ulûm-î cüziyye, ulûm-i arabiyye, 20, 26, 27nı, 30, 40, 68, 268. Nahiye derecesi, bir kaddık rütbesi, 92%. Nahiye nâiblikleri; bk. nâi6, 269. Nâib(ler), (nüvvâb), şer'î mahkeme lerde kadı namına hizmet <.';ürcn vekil, çeşit ve dereceleri bakımmdan bk. kaza nâibleri, kadı nâib leri, mevâli nâibleri, bâb nâibleri, ayak nâibleri, arpalık nâibleri, 85%, 86, 103, 110, 113, 117, 119, 120, 122, 124, 125, 128, 129, 133, 134, 136, 139%, 140- 142, 2 5 0 257, 259, 264 - 266, 279. Nâiblik; bk. niyabet, nâib, 120. Nıütib, bir cemaatm başı, 163, 243. Nakib efendi; bk. ruıA{6ü'I-eşra/, 166. NaktbÛ'l-Abbasiyyîn, Abbasi ailesinden gelenlerin deflerini tutan memur, 162%. Naldbü'l-etrâf(lar); bk. nakib efendi, 47, 50, 163%, 164, 166, 167 - 172, 186, 206%, 261. Nakibü'l-eirâf baıçavuıu, 168. Natâbün-eıraf dairesi, 167. Nakibû'l-eiraf defteri, 171. NakzbüH-efraf kaymakam(lar)ı, naklbfll-eşraTm İstanbul dışmdaki ve kiUeri, 167, 168, 279.
İNDEKS Nakiba'l-eşrâf konağt, 168nı. Nakîbü'l-efrafhk, seyyid ve şerifler (bl. bk.) ile ilgili işlere bakan ma kam; bk. sâdât nezareti, 161, 165, 166. Nakibun-eşrafhk beratı, 166, 172. NalâbüH-eşraf tevkifhanesi, 168. Nakibü't-Talibiyyîn, Ebi Tâlib ailesin den olanlarm defterini tutan me mur, 162nı. Naklî ilimler, 67, 75, 232, 237. Naklî şehadet, 137uı. Nakşe kaddığı, 92n^. Nalband, Ula^. Nalçacı, liln^. Narda kadıbğı 92n,. Narh, 137, 138. Nebatat enstitüsü, 209n2. Nedve, (darün-nedve) meşveret dairesi (b. bk.) mütevelliliği, 161nı. Neseb-i Peygamberi, 167nj. Nesih yazısı, 146n,. Nesr-i mürsel, 231. Nevbet (nöbet), müderrisliğe ve kadı lığa tayin için mülâzımlarm sıra beklemesi, 4 5 - 4 8 , 55, 65n3, 244, 246. Nevrekop kadıbğı, 92nj. Niğebolu kadıbğı, 92n^. Nikâbet; bk. nalâb, 243. Nikâh, ders; bk. akd-i enkiha, 108, 114, 116, 125nj, 136, 142nj, 253, 269. Nikâh resmi, kadmın nikâh akdinden aldığı resim, 85. Nikaye, Mahmud b. Ubeydullah (b. bk.) ın eseri, medrese ders kitabı, 29n7, 30. Nimeti Efendi Kanunnamesi, 85,156n2. Nişan, kazaskerlerin ve İstanbul kadı smm taktığı husuû alâmet, 110 113. Nişan (-1 hümayun), bk. ferman, hüküm, pervane, 79, SOttı, 242 244. İVişoncı; bk. tevkii, pervane, 57, 80nj.
337
Nişancı Camii, Celâl - zâde Nişancı Mustafa Bey Camii, 235. Nişancı Mehmed Paşa medresesi, 59. Niş kaddığı, 92n2. İVtyâ6el.;-bk. nâiblik, 118. Növfel, Kureyş Kabilesi koUarmdan biri, 161nj. Nuhbetü'l-fikir, İbn Hâcer-i Askalânı (b. bk.) nin akaid'c ait eseri, med rese ders kitabı, 23. Nurbânû Sultan külUyyesi, Üsküdar' da, 65. Nurbânû Sultan medresesi, Üsküdar' da, 65. İVur-ı Osmani Camii vaizliği, 186. Nusretiye Camii vaizliği, 186. Nübüvvet, 24. Nüvesin kaddığı, 92n2. Nüzl, 253.
Ocak ihtiyarları, 255. Ocaklı, yeniçeriler, 223. Oduncu esnafı, 141. Ohri, 92n,. Ohri kaddığı, 92n2. Okka, 138. Onal, 129. Ordu kadılığı (kadısı), vezirazam se fere çıktığı zaman ona terfik edi len seri memur, 131, 132, 160. Orhan Gazi medresesi; bk. manastır medresesi, 89n4. O r U - A s y a , 227. Ortakçı, 126. Ortaköy kazası, Edirne'ye bağh, 228nı. Oruç Paşa medresesi, Dimetoka'da, 40. Osrmmlı akçesi, 36. Osmanh âlimleri, 227. Osmanh BeyUği, 1. Osmanlı Devleti (hükümeti, saltanatı, memlekederi), 16, 83, 121, 128, 151, 152, 1 6 3 - 1 6 4 , 176, 178n„ îtmiy, TatUUm Jl
338
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
188, 222, 207n3, 227 - 229, 241, 261, 277. Osmanlı donanması, 207. Osmanb(lar), 2, 3, 8, 10, I I , 19, 22n„ 25, 75, 76, 80%, 97, 151, 161, 163, 169, 173 - 175, 229. Osmanlı medreseleri, 1 - 3,
20, 21,
24 - 26, 27%, 28, 29, 31, 39, 59, 67, 77. Osmanlı padişahları (hükümdarlan), 131, 1 4 5 - 147, 170, 215. Osmanh tarihi, 209, 223, 228, 267, 268. Osmanlı tarihi, İbn Kemal (b. bk.) in eseri, 233. Otuzlu (otuz akçeli) tnedreıe(Ur), 36, 56, 244. Otuzlu (otuz akçeli) müdernı(lik), 104, 271, 272. Ovacdc, 119%.
56,
Öküz anbart hocası, 244. Örf, ulemaya mahsus kavuk, 104, 138, 166%, 167, 207. Örf, 128, 139. öşür, 164nx. öriçe, arpalık kadû^ı (b. bk.), 92n,.
Pabuçça, U l n , . P&diş
Pantokrator manastın; bk. Zeyrek camii, 5. Pastırma naibi, tstanbul kadısı maiye tinde, 143. Paşakapısı; bk. bâb-ı âli, 104, 137, 153, 166, 187, 189, 190 - 192, 198, 209%, 211. Patrikhane, 6. Patrona Halil ısyam, 191n,. Paye, mevâli (b. bk.) ve kazaskerlik lerde kıdem, 265. Pâye-i erbain, kırk akçe müderrisliği, 61 Pâye-i fetva; bk. şeyhulisJâmJtAc payesi, fetva payesi, 209. Pâye-i mücerrede, mansıpsız Edime ve tzmir kadddc dereceleri, 186, 279. Pâye-i sahn; dâhU medreseleri (b. bk.) müderrisUği rütbesi, 14, 62, 63. Pâye-i selâsin. Otuzlu müderrisler (b. bk.), 61. Paye müderrisleri, 246. Payıudu kadısı, ISln^. Pazarbaşılık , 141. Pazarcı, 138%. Pazar gammazları, Uiny Penbeduz, pamuklu diken, I41ne. Pendik, 134. Pervane; bk. hüküm, ferman, nişan; makam olaredı bk. tevkiî, nişancı, SOuı. P^kUr, 87nı. Pirahen keten, 124%. Piri Paşa medresesi, SiUvri'de; bk. Soğuk kuyu medresesi. 46. 62. 73. Pişkeşçi, 87n,. Piyâle Paşa medresesi, 281. Plevne kazası, 121. Pravadi, 119%. Pravadi kadıhğı, 92n,. Pravişte kadıhğı, 92n,. R
Râbia, bir kaddık derecen, 93. RoMoia'tebrar. Karaçelebi - zâde - Ab dülaziz Efendi (b. bk.) nin tarihi eseri. 210.
İNDEKS
339
RavtatÜ'l-esnan fî tedbtr-i sıhhati''l-eb- Risale-i Bahâiye (el-Fevâidü'l-Bahaiyye), İmadüdin b. Abdullah (b. dan, Hayreddin Hızır (b. bk.) m bk.) ın hesap kitabı, medrese dersi, tüıbî eseri, 233. 20. Reaya (Raiyyet), köylü balk tabakası, 86, 109, 113, 114, 123, 125%, 126, 127, 129, 2 5 0 - 2 5 3 . Refade, fakir hacılara yemek dağıtımı, 161nı. J{eMÜ'I-efi66a, 184. ReiaüH-küttap (efendi), 189, 192-194, 198, 207, 234, 255. Reisiİ'I-müsevvidin, meşihat dairesi (b. bk.) memurlarından; bk. başmüaevvid, fetvahane müsevoidi, 199, 200, 214. Reisü'l-ulemâ, Rumeli kazaskerliği yap mış olanlann en kıdemUsi, 159. Resim (resm) (rüsum), vergi, 121, 122, 124n„ 125nj, 126, 143nı, 164, 196, 251, 253. Resm-i ağnamcı defteri, 86. Resm-i berat, kadı tayini sırasında hane basma ahnan resim, 91. Resm-i kitabet, kadı tarafmdan muharrerat için ahnan resim, 85, 115, 137nı. Resm (rüsûm)-ı kısmet, kadılann mi ras taksimi dâvalannda aldıklan harç, 84, 85nı, 86, 115, 116, 123, 124, 125nı, 137n„ 143, 154, 158. Resm-i kısmet kanunu, 123. Resm-i nişan, kadı tayininde ahnan tuğra çekme harcı, 111. Resm-i sicil; bk. sicil akçesi, 84, 85, 137nj. Revan seferi, 206n4. Rey, 75. Ribâ
Risale-i Ebheriyye; bk. Rİ5aIe-( Felekiyye, Ali nun heyet kitabı, 21. Risale-i Fethiyye, Ali
Isaguci, 31. Kuççu (b. bk.) medrese dersi, Kuşçu (b. bk.)
nun eseri, 231. Risale-i Kalemiyye, bk.) nin Arap
Kmah - zâde (b. edAiyatı'na dair
eseri, 234. Risale-i Muhammediyye, AU Kuşçu (b. bk.) nun hesap kitabı, medrese dersi, 20, 231. Rişe, püskül, 97. Riyaziye (riyaziyat), 33, 75, 227, 231, 234, 236, 239, 250, 267. Rodos, 6Sn2. Rodos Kaddığı, 92n2. Rodos Sultaniye medresesi, 265nı. Rum, Türkiye, 249. RumeU, 2, 45, 70, 92, 93, 96, 100, 105, 121, 131, 134, 137, 156, 157nı, 228, 242. Rumeli Beylerbeyi(liği), 283, 284. Rumeli kadı(lık)ları, 91,92,156, 164n„ 256, 257. Rumeli kazasker (ler) i; bk. Sadr-ı Rum, 45, 4 7 - 5 0 , 87, 91 - 9 3 , 98, 104, 105, lOOuj, 110, 121, 125nı, 132, 135n3, 137, 139n4, 142n4, 149, 1 5 3 - 156, 158, 160, 167, 169, 177n3, 178, 180, 190, 199, 206n3, 2 1 0 - 2 1 2 , 2 - i , 244, 255, 258, 250n„ 273, 280, 283, 284.
(ribeva), hidâye (b. bk.) den bahis 64nı. Rikâb-ı hümayun fmuallâ, müstetab), 91n„ 156, 260. Rik&t-ı hümayun kapıetbaşbğı, bk.
Rumeli kazaskeri (sadareti) tezkireeisi, bâb-ı fetva (b. bk.) da memur, 160, 199.
kapıcdtaşı, 284. Rikâb-ı hümayun kaymakamlığı, Rikâb reisu'l-küttâbî, 255.
Rum«Ii kazaskerliği, büyük mevlevi yet, 103, 136, 151, 152, 159, 160, 213, 265, 276, 277n„ 279.
49.
Rumeli kazaskeri defteri, 91.
OSMANLI D E V L E T t N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
340
Rumeli kazaskerliği (kadısı) mazulleri, 186, 273. Rumeli (kazaskerliği) payesi, 186, 254, 256, 280. Rumeli medreseleri, 17. Rumeli muhzırları, 259. Rumeli sahili, 133. Rumeli şer-iyatçısı, bâb-ı fetva (b. bk.) da memur, 199. Rumeli vekayi kâtibi, bâb-ı fetva (b. bk.) da memur, 199. Rumiye Gölü, 76n,. Rum Mehmed Paşa medresesi, Üskü dar'da, 60. Rum Ortodoks patriği, 6. Rusçuk, 102. Rusçuk kaddığı (kazası), devriye mev leviyyeti (b. bk.) 92n2. 279, 280. Rusî Kasrı kadıhğı, 92n2. Rusya, 255nı. Ruznamçe (ruzname)-i hümayun; bk. matlab, mülâzemet defteri, 46, 91n3, 95%. 157, 177, 215, 244, 246, 247, 249, 253, 261. Ruznâmçe-i kuzât, 259n]^. Ruznâmeci, kazasker maiyyetinde me mur, 154. Rüknü'l-islâm, şeyhulislâm'm unvan larından, 175. Rüstem Paşa medresesi, 61. Rüşvet, 67, 70, 156, 157, 241, 248, 251, 252, 263. Rütbe-i bâlâ, 283, 284. Rütbe-i çelebi, bir kaddık derecesi, 92%. Rütbe-i Çinad, Rumeli'de bir kadılık derecesi, 920^. Rütbe-i karibe-i ûlâ, bir kadılık derecesi, bk. karîb-i âlâ, 92%. Rütbe-i Eğri, Rumeli'de bir kadddc derecesi, 92n2. Rütbe-i râbia, 283, 284. Rütbe-i sâlise, 283, 284. Rütbe-i saniye 283%,
284.
(smıf-ı)
mütemayizi,
Rütbe-i saniye sınıf-ı sânisi, 284. Rütbe-i ûlâ smıf-ı evveli, 284. Rütbe-i ûlâ smıf-ı sânisi, 284. Rütbe maaşı, bk. arpalık maaşı, tarik maaşı, 120. RülbetüH-medreseyn, 275. Rüûs (-1 hümayun); bk. berat, 78, 105, 174nı, 183, 198, 260. Rüûs kalemi, 77, 183. Rüûs maaşı, İstanbul rüûsu alan ule ma evlâdımn maaşı, 120. S Sâbia, bir kadılık derecesi. Saçaklı abayi, bk. abayî, 97. Sadaka (etmek), 80, 114, 130, 131, 156, 184, 185. Sadaret; bk. başvekâlet, 212. Sadaret kaymakamı, 138, 255. Sâdât, bk. seyyidler, şerif, emir, 125%, 163, 166, 167, 171, 172, 279n,. Sâdât berâtı 164nı. Sâdât nezâreti, 165n4. Sâdât nikabeti, 163, 164. Sâdise, bir kadılık derecesi, 93. Sadreyn (efendiler), Anadolu ve Rumeli kazaskerleri; bk. sodr-ı Rum, sadr-ı Anadolu, 41, 211, 213. Sadr-ı Anadolu, bk. Anadolu kazaskeri, 50. 5adr-> âzam(lar), bk. vezir-i âzam, başvekil, 48, 59, 70, 77, 87, 96, 104, 105, 130, 138, 147, 153, 155, 156nl, 166, 168, 170, 182, 185, 187, 188, 190, 194, 199, 2 0 6 - 209, 211, 212, 276. Sodr-. fetva, 196.
bk. ŞeyhulUlâmlık,
53,
Sadr-ı Rum, bk. Rumeli kazaskeri, 50. Sadrü'ş-$erio, fıkıh'a ait eser, 41. Safiye Sultan medresesi, 66. Safranbolu, 48nı. Sahh, veziriazam'm iuyruMusu (b. bk.) mn kenarma konan doğru işareti, 58%, 182, 183.
İNDEKS
341
Sahib, köy adı, 119nj. Sahib-i hücre, 12nj.. Sahikeyn; bk. câmiu's-sahih, 42a,.
Samavna (samona), Edirne'ye bağlı mahal, 228. 4:^1; Sâmıree, bir kaddık derecesi, 93.
Sahih-i Buhâri, bk. sahiheyn, câmi'üssahih, Bubârî (b. bk.) nin /tadıVe ait eseri, medrese ders kitabı, 29n3, 40, 42, 43. Sahîh-i Müslim, Ebû Hüseyin Müslim (b. bk.) in hadis kitabı, medrese dersi, l l n , , 29, 238. Sahn, evin tam ortasmı teşkil eden
Samur hil'at, pâdişâh veziriazama giy dirir, 191. Samur kürk, pâdişâh şeyhuhsîâma giy dirir, 166, 190n4, 191, 194. Sancak(lar), bk. liva, 94, 109, 123, 125,
126, 167, 243. Sonca^-ı şerif, 168 - 170. Son«ofc6eyC/er;i, 57, 86, 107, 114, 118, yer, 7nj. 126, 127, 129, 131, 164n„ 243. Sancak kadıları (kadılığı), 66, 87, 9 1 , Sahn dersleri, 261. 94, 95, 97, 117, 126. SoAn-t semân derecesi, 262, 271, 272. Sancak müftüleri, 174nj, 179. SoAn ^-ı seman^ meffreseleri, Fatib ca Saniye, biı kadılık derecesi, 92, 93. mii içindeki sekiz medrese; bk. Saniye smıf-ı evveli, 283. medâris-i semaniye, 2, 3, 5, 7 - 12, 14, 15, 19, 20, 25, 28, 33, 35, 36, Saniye sınıf-ı sânisi, 283, 284. Saniye mütemayizi, 284. 39, 42, 45, 51, SSn,, 56, 58, 60 - 63, Saraç, 141nj. 79, 81, 88, 135, 186, 247, 261, 275, Saraçhanebaşı, 139a3. Sahn-ı Süleymaniye (medresesi), bk. Süleymaniye medreseleri, 36, 45. Saray fırınları, 244. Sahn ^-ı seman) müderrisleri (müder Saray fırınları hocalığı, 244. risliği), 6B„ 37n„ 42, 43, 55 - 66, Saray hocaları, 215, 218. 68, 79, 81, 97, 98, 103, 132, 135nj, Saray-ı cedid-i âmire (saray-ı cedide), 158, 162, 165, 174, 281. bk. Topkapı sarayı, 153, 209. Sahn talebeleri, 6n,. Saroy kodilığı, Vize'de, 92nj. Saints Apotres Kilisesi; bk. Havari Sarf, medrese dersi; bk. muhtasarat, yim küisesi, 6. ulûm-i Arabiyye, 26, 27, 30, 40, 68, 231, 268. Sakalar, 87nı. Sarih odası, 216n2. Sakız, 99, 274. Sakız kaddığı, üçüncü smıf {devriye) Samban Sancağı, 242. Sayyadhaşı medresesi, 60. mevleviyet (b. bk.) 277. Sedanet, bk. Kabe kapıcılığı, 161nı. S
Sehim, Kureyş kabilesi koUarmdan biri, 161nı. Sekban, 225. Sekbanbaşı, 225. Selanik, 38, 58n3, 98, 101, 274. Selanik kadıhğı (mevleviyyeti), ikinci sınıf (mahreç) mcı;/et)iyyet (b. bk.) 96, 135, 139n4, 181, 186, 276, 277nl, 278, 280. Selanik kazası mâzulleri, 273.
342
OSMANLI D E V L E T t N İ N İ L M İ Y E TEÇKtLÂTI
Selanik medresesi, 78.
Sinan Paşa Derü'l-hadisi, İstanbul'da,
Selanik mollası, 276. Selâl-ı gaip, 233. Selçukiler, BOn^. Selçok Sultan medresesi, 62.
62. Sinop, 99. Sinop kadısı, 275. Sinop mazulleri, 274. Sipahi(İer), 123, 126.
Selimi serpuş, 104. Selimiye medresesi, 61. Semaniye müderri»(ler)i, 56, IBOn^. Semendire sancağı, 129, 130. Semerkand, 24%, 231. Sepetçiler köşkü, 216n2. Seraser, kumaş, 140. Serasker kapısı, 209nj. Serdar-ı ekrem, sefer esnasmda sadra zamlara verUen unvam, 131. Serdar-ı ulemâ; bk. muaUim-i sultani, pâdişâh hocaları, 147, 175. Serez kaddığı, 92%. Serez pazan, 228. Seyyibe, dul, lilny Seyyid, nakibü'l eşraflann unvam, 169. Seyyid(ler), Hazret-ı Hüseyin soyun dan gelen; bk. sâdât, 1 6 1 - 1 6 4 , 167 - 172. Seyyid-i şerif, şerif ve seyyid (bl. bk.) ailelerinin kız alıp vermesinden doğan çocuğa verilen unvan, 162. Sicili, kadılarm, dava kayıt defteri, 85, 109, 136, 137nı, 251, 253. Sicili (sieillal) akçesi, kadınm aldığı bir resim; bk. resm-i sicil, 86, 251. Sicill-i ahv
127nı,
129,
164nı, 246. Siraciye, Siracüddin Mehmed Secâvendî (b. bk.) nin ferâiz (b. bk.) kitabı, 29. Şilte, kaza kadılıklarıma üstündeki yüksek kaddık derecesi, bk. eşraf-ı kuzât, 93, 94, 124nı, 257, 259%, 279. Sitte-i Anadolu, Anadolu kaddıklonmn en yüksek derecesi, 93. Sitte-i Mısır, Mısır kadıhklamım en yüksek derecesi, 93. Sitte-i Rumeli, Rumeli kadıhklamım en yüksek derecesi, 93. Sitte-i Süleymaniye, 275. Sivas, 76, 102. Sivas eyaleti, 95. Sivas kadılığı, üçüncü sınıf (devriye) mevleviyyet (b. bk.), 186, 279, 280. Siyâdet, nakibrü'l-eşraf olma, 169n,. Siyadet beratı (hücceti); bk. nakibü'leşraflık beratı, 166nı, 167%, 171. Siyer-ı Nebi, ders, 267. Sını/-ı mahsus, 269. Sır kâtipleri, 215. Soffa, 216%. Sofiye ricali, tasavvuf erbabı, 174, 228. Softalar (softa taifesi), Tetimme medre seleri (b. bk.) talebelerine verilen ad, 9. 10, 16. 242 - 244.
Sicillat-ı şer'iyye; bk. sicili, sieiUât, 116. S o f u şekaveti, 242nı. 243. Sidrekapsi kazası, 96. Sofya, 38. 98. 99, 101, 102, 274, 277%. Sika, 4j: 245. Sofya kadılığı, ikinci sınıf (mahreç) mevleviyyet (b. bk.) 96, 276, 277%, Sikaye, Hac zamanmda sn işi, lâln^, 278, 280. Silistre kadılığı, 92%. Silistre eyaleti, 95. Süivri, 46, 73, 97. Silivri kazası, 133. Simkeşler, 140.
Sofya kadısı, 274. Sofya mazulleri, 274. Soğukkuyu medresesi; bk. Piri Paşa medresesi, 62.
İNDEKS Solak çeşmesi, Edirne'de, 193n,. Solaklar, »In^. Subaşıflar), 48, 126, 127, 129, 140, 164nı, 243, 249. Subaşı kâtipleri. Sûhu (Suht^ân taifesi), 16, 247. Sultan Almied Camü, 170. Sultan Ahmet Camii vaizliği, 186. Sultan Bayezid medresesi, Edirne'de, 42. Sultan (Sultaniye) medresesi, Bursa'da, 2, 3, 25, 64. Sultan medresesi, Trabzon'da, 61. Sultan Orhan Türbesi; bk. Manastır medresesi (Bursa'da), 2nı. Sultan Sehm, İstanbul'da Semt, 33. Sultan Selim Camii vaizliği, 186. Sultan Selim medresesi, 60. Suhan Süleyman evkafı, lin^. Sultan zadeler, 73. Sûr, 149. Suret-i sicili; bk. sicili, 84. Sûret-i sicili akçesi; bk. sicili akçesi, rasm-i sicili, 86. Suriye, 76, 152, 158, 227, 229. Süvari fcossomı, 122, 123. Sükna, 7n,. Sülâle-i Hâjimiyye, 169nj. SüloJe-i Peygamberi, 172. Süleymaniye, İstanbul'da semt, 33, 260, 268. Süleymaniye Camii, 3 3 - 3 5 , 66, 186, 208, 209n„ 234, 269nı, 280. Süleymaniye Camii vaizliği, 186. Süleymaniye DâriU-hadisi (medresesi), 29, 38, 47, 101, 158. Süleymaniye DÛrüfçifaaı, 33, 34, 35, 36nı. Süleymaniye Darûttalimi, sıbyan mektabi, 34n,. Süleymaniye Darüzziyafesi, ne, 34n„ 35, 36.
yemekha
Süleymaniye derecesi, Süleymaniye'deki dört medresenin rütbesi; bk. me dâris-i erbaa-i Sül^maniye dere cesi, 262, 271, 272.
343
Süleymaniye eczabanesi, 33, 34. Süleymaniye hamamı, 34. Süleymaniye imareti, 33, 34, 36. Süleymaniye kütüphanesi, 33, 35. Süleymaniye külUyesi, 34n], 36. Süleymaniye medreseleri; bk. Sahn-ı Süleymaniye, 33, 34, 36, 38, 51, 58, 61, 89, 90, 103, 234, 262, 265, 281, Süleymaniye müderris(ler)i (müder rishği), Ki6ûr-ı müderrisin (b. bk.) den olan dört medrese müderrisi, 37, 38, 56, 58, 62, 155nj, 272, 280. 281, 284nı. Süleymaniye sitesi, 34. Süleymaniye laamJtanesi, fakir talebe yemekhanesi, 35. Süleymaniye tabhânesi, misafirhane, 33 34, 36. Süleymaniye tıp medresesi, 35. Süleymanşah medresesi, Tire'de, 229. Sülüs yazısı, 146n3. Sünen-i Ebi Davud, hadis kitabı; bk. leülüb-i sitte, 42nı. Sûnen-i tbn Mâce, hadis kitabı; bk. kütüb-i sitte, 42nı. Sünen-i Nism, hadis kitabı; bk. kü tüb-i sitU, 42nj. Sûn«n-i Timûzi, hadis kitabı; bk. kütüb-i sitte, 42nı. Sûnenû'l-kebir ve's-Sağp-, Ebî Bekr b. Ahmed Beyhaki (b. bk.) nin hadis kitabı, 42nj. Sünnet (-i resul), 22n„ 24, 28n., 114, 174.
Şafiî mezhAi, 174nı. Şf^ye, tbn Ömer Osman (b. bk.) m sarfa ait eseri, medrese ders ki tabı, 30. Şahadetname, 267. Şahnişin, 140. Şah Sultan medresesi, Eyüp'te; bk. Zal Paşa Sultanı medresesi, 59, 62, 72, 73.
3U
OSMANLI
DEVLETININ
Şakayık-ı Numaniye, Taşköprülü - zâ de (b. bk.) nin xıleına ve meşayih hal tercümelerine dair eseri, 5, 40. 204. Şakayık tercümesi, (Mecdi) 64bi. Şakayık zeyli, Nev'i - «âde Atayî (b. bk.) nin eseri, 234. Şal, 219. Şalvarlık fuha, İiln^. Şam (-1 Şerif), ön^, 58, 66, 96nı, 98, 103, 274. Şam (-1 Şerif) kaddığı (kazası), büyük mevleviyet (b. bk.), 58, 89, 96, 100, 139n4, 180n„ 184, 186, 265, 276, 277nj, 280. Şam-ı Şerif kadısı, 273, 274. Şam-ı Şerif kazası mâzulleri, 273. Şam-ı Şerif fetvası, IBOn^. Şamkâri kumaş, 221nj. Şam payesi, 274. Şam-Trablns, 274. Şam • Trablus mâzulleri, 274. Şeeere-i tayyibe, sâdât (b. bk.) ve şe rifler (b. bk.) in silsilesinin tutul duğu defter, 167. Şehremini (Şehreminliği), 74, 147, 245. Şehir kethüdaları, 126. Şehirköy kadılığı, 92n,. Şekriyye, iltizama verilen nâMiklerin parasınm taksitle ödenmesi usûlü, 118nı, 257. Şehzade camii vaizliği, 186. Şehzade hocaları (muallimleri), 47, 74, 147n,. Şehzade hocası oğuUan, 74. Şehzade medresesi, İstanbul'da, 62. Şehzade müderrisliği, 56nı. Şemsi Paşa camii vaizliği, 186. Şemsiye şerhi, manftk't ait eser, 40. Şerh-i adûd, Abdurrahman lyci (b. bk) ve İbn H â d b (b. bk.) in fıkıh'a ait eserleri, medrese ders kitap lan, 13, 22, 28, 43. Şerh-i uogucî, medresede maıuık ders kitabı, 21.
okutulan
ÎLMIYE
TEŞKİLÂTI
Şerh-i metali, medresede okutulan mantık kitabı, 13, 21, 43. Şerh-i mevâkıf, medresede okutulan fceiom dersi, 19, 249. Şerh-i miftah, miftah medreslerinde (b. bk.) okutulan meânî dersi, llnj, 19. Şerh-i şemsiye, Necmeddin Ömer Kâ tibi (b. bk.) nin mantık kitabı, medresede ders, 15, 21, 27, 39, 43. Şerh-i ulhisü'l-miftah, muhtasar man tık ders kitabı, 43. Şerh-i tevali Isfahanı (b. bk.) nin manItfe'a ait eseri, medrese ders kitabı, 13, 26, 39. Şerhü'l-tecrid, Isfahanı (b. bk.) nin Acelâm kitabı, 25. Şer'î ahkâm, 105, 116. Şeriat, 209nı. Şer'î davalar, 137, 139. Şerifler (Şürefa, e j r o / j , Hazreti Hasan'ın Boyundan gelenler, 161 - 164, 167, 169, 170, 172. Şeriflik, 162. Şer't hasüat, 108, 109, 136. Şer'î hüccet, 137nı. Şer'î kanunlar, 124. 259. Şer'î mahkemeler, 8 3 - 8 5 , 108, 116, 121, 269. Şer'î muamelât, 108, 109, 116, 134. Şer'i nebecî (şerif), 85, 107. Şer'iyyatçı, kazaskerlerin hâh naibi (b. bk.) makammda naibi, 154. Şeyh, 140, 141. Şeyheyn, 4in,. Şeyh-i meşayih-i fetva, bk. şeyhülislâm, 53. Şeyhülislâm medresesi, 59. Şeyhulülâm(lar), (Şeyhülislâmlık); bk. müftü, müjftülük, 21, 4 6 - 4 8 , 50, 58n3, 59, 7 2 - 7 4 , 77, 87, 91nı. 93, 96, 98, 99nj, 103, 104, 107, 108, 110, 111, 118, 119, 120n„ 135, 147, 148. 149, 152, 153, 155 157,159, 160, 163, 167, 169, 170n„
İNDEKS
345
173 - 186, 188 - 195, 197 - 201, 203 - 207, 209, 211 - 214, 217, 218, 221, 223 - 226, 230, 233, 235, 255, 256, 258 - 264, 275, 276, 285. Şeyhülislâm dairesi, ISSn^, 195, 196, 198.
Taht kadılığı (kadıları), beşyüz akçe yevmiyeli büyük mevleviyetier, (bk. b.); bk. büyük mevleviyetler, eyalet kadıları, 46, 48, 57, 69, 74, 88, 135.
Şeyhülislâm evlâdı (oğulları), 69, 73,
Tâife-i sofiyyûn, 202. Taksim-i terekât, ISln^. Takvim-i vekayi, gazete, 219. Talâk, boşanma, medrese dersi, 269. Talebe işleri dairesi, meşihat dairesinde (b. bk.) 199. Tâlibîn-i müstaiddin; bk. müstaid, lOn^. Tâli kısm-ı evvel, Dârü'l-hilâfe medre sesinde (b.bk.) bir kısım, 167. Tâli kısm-ı sâni, Dârü'l-hilâfe medrese sinde (b. bk.) bir kısım, 167. Talik yazısı (kırması), İSn^ 146%, 196, 200. Tanzimat (-ı Hayriyye), 125, 197. Tanzimi ilâmât-ı cezaiyye, ders, 269. Tanzim-i ilâmât-ı hukukiyye, ders, 269. Tarih-i Budun (Budin), Celâl - zâde Salih Efendi (b. bk.) nin eseri, 235. Tarih-i felsefe, medresede ders, 267. Tarih-i ilm-i kelâm, medrese dersi, 267. Tarih-i Mısr-i cedid. Celâl - zâde Salih Efendi (b. bk.) nin eseri, 235. Tarik defteri, kadı ve müderris tayin sırası için kazaskerler tarafmdan tutulan defter, 88,103, 186, 272nı. Tarik-i ilmiyye, 247, 248, 265. Tarîk-i kuzât (kazâ), 93, 248. Tarîk maaşı; bk. arpalık maaşı, rütbe maaşı, 120.
74, 208, 262, Şeyhülislam kapısı; bk. bâb-ı meşihat. Şeyhülislâm dairesi, bâb-ı vâlây-ı fetva, meşihat dairesi 139, 199, 209, 213. Şeyhülislâm konağı, 131, 255. Şeyhülislâm mektupçucu, bk. mektupçu, 199. Şeyuhlislâm payesi, bk. pâye-i fetva, 210. Şia mezhebi, 25. Şifâ, İbn Sînâ (b. bk.) mn eseri, 237. Şifa, Kadı lyaz (b. bk.) ın hadis'e ait eseri, 40, 237. ŞUe, 134. Şile kazası, 96. Şinik, ölçü, 36%. Şiraz, 22%, 165%. Şuhud kadısı, 131%. Şûrây-ı devlet, SBu^.
Taamhane, Fatih külliyesi içinde, 6. Tabbah, 141%. Tâcü't-tevârih, Hoca Sâdeddin Efendi (b. bk.) nin eseri, 73, 84, 146. Tafra, ilmiye mesleğinde molla - zâdelik (b. bk.) imtiyazı; bk. tehüle, 72, 245, 265, 271%.
Taht kadıları oğulları, 69, 74.
Tarik-i ulemâ, 49, 71, 241, 275, 276. Tasavvuf; bk. meslek-i tasavvuf, 228, 229, 238, 268.
Tahrir-i mesail kanunu, 200. Tahtabaşı (Sağ tahtabaşı ve sol tahta başı), kazasker divâmnda kazas kerin sağ ve solunda oturan mü şavir büyük kadılar, 93, 259nı.
Tasavvurat, medreselerde okutulan montıjc'la ilgiU ders, 21. Tasdikat, medreselerde okutulan mantık'la ilgili ders, 21. Tasia, bir kadıhk derecesi, 93.
Tahtah köy, İzmir'e bağh, 119%.
Taşköprü kazası, 121nj. Taşhk medresesi, Bursa'da, 60. Tıuar, 123, 125%.
Tahtgâh-ı selâse. Bursa, Edime İstanbul kadıhklan, 89.
ve
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
346
Tatbikât'i hukukiyye ve cezaiyye, den, 269.
Tekye, 16. 125%. Telhis; bk. orîaı, 190, 203.
Talbikât-t şer'iyye, ders, 269. Tatbikçi, kazasker maiyyetinde memnr, 154. Tavzih, Sâdeddin Teftâzâni (b. bk.) nin usûl-ı fıkıh'a. ait eseri, medrese ders kitabı, 39, 41, 43, 64, 68. Tazarruat, Sinan Paşa (b. bk.) mn eseri, 145, 229, 231, 232. Taznfü'Umezbâh, Molla Lütfi (b. bk.) nin hendese kitabı, 232. Tebriz, 232. Teçhiz, 124n,.
Telhisci, Şeyhülislâm dairesi (b. bk.) memurianndan 196, 198.
Tecrid medreseleri; bk. Hâşiye-i tecrid medreseleri, 57, 60. Tecridû'l-itikad, Nâsırü'd-din-i Tûsi (b. bk.) nin eseri; bk. Teridffl-kelâm, 25. Tecrîhiİ't-tevzih, Kadı Burhaneddin (b. (bk.) in eseri, 28n2. Tefsir, 22%, 23, 33, 39, 43, 64, 75, 78, 216, 220, 227, 229, 231, 233, 234, 237, 238, 267. Tefsîr-i Kadı Beyzavi; bk. £nt>îârü'lunâl, 23. Teftiş-i mesâlîh-i şerif meclisi, 199. Tehafüt, kelâmcdar ile felsefciler ara sında ilmi mübahaseye dâir eser ler,
24n3,
230.
Tehafüt, Hoca - zâde (b. bk.) nin eseri, 233. Tehafütü'l-felâsife, Gazâlî (b. bk.) nin kelâm'a dâir eseri, 26, 230nı. Tehafûtü't-lehâfüt, İbn Rüşd (b. bk.) ün Gazali'nin tehafütü'l-felâsife (b. bk.) adh eserine yazdığı itiraz, 230nj.
Telhîsü'l-beyân fi kavânîn-i Âl-i Os man, Hezarfen Hüseyin Efendi (b. bk.) in eseri, 15, 148. 252. TeUûsü'l-mifıah, İbn-i Hâcib (b. bk.) in helâgat'a ait eseri, medrese den kitabı, 21, 26nj. Telhis şerhi; bk. mutavvel, 41. Telvih, Sadüddin Teftâzâni (b. bk.) nin fıkıh'a ait eseri, medrese den ki tabı, 12%, 13, 19, 22, 28, 39, 42, 43, 64, 68, 231. Telvih medresesi; bk. kırklı medrese, 11. Temes5ük, belge, 15, 16, 86, 116%. Temyiz mahkemesi, 270. Temyiz mahkemesi şer'iyye dairesi, OSn^ Tenkih (ü'l-ulûm), Buhâri (b. bk.) nin fıkıh'a ait eseri, medrese den kitabı 28n2, 43. Terazici, 142. Tereke, 123, 124, 128. Tecrîdü'l-kelâm; bk. teertdü'l-ilikad, 25. Terkos, İstanbul'da, 133%. Tertibü'l-ıdûm, Saçaklı-zâde Mehmed Efendi (b. bk.) nin eseri, 237. Teshil Şeyh Bedrüddin Mahmud (b. bk.) un fıkıh'a ait eseri, 228. Teşrif, şeyhülislâmın verdiği mülâzemet (b. bk.), 47, 50, 206. Teşrifatçı (efendi), Bâb-ı âlî'Ae, Sln^, 166, 191.
TehiUe, medrese teşkilâtmda kısa za manda derece katetmek; bk. tafra, 72.
Tetimme (medreseleri), Fatih'de Sahn medreseleri (b. bk.) ve ilâve olan sekiz medrese; bk. mûsUa-i sahn, medrese beççe, medâris-i suğra, 2, 6, 9 - 1 2 , 15, 16, 28, 55, 68, 247, 261, 271.
Tekâlif-i örfiyye, 126. 253.
Tetkikat-ı mesahif ve müellefat dairesi,
Tekerrür, Rumeli kazaskerliğine bir kişinin mükerreren tayin edilmesi hali, 159. Teke sancağı; bk. Antalya, 107, 122nı.
Tevâlîü'I-envar, Beyzavi (b. bk.) nin kelâm'a ait eseri, medrese den kitabı, 26.
199, 200.
347
tNDEKS Tevali şerhi, Isfahânî (b. bk.) nin eseri, medrese ders kitabı, 21, 26, 27, 39, 43, 68. Tevcihat divani, kazaskerlerin üç ayda bir topladıkları divan 259nj. Tevfir-i mdıâdî, 16. Tevki (-İ hümayun, hakâni); bk. nişan, pervane, 112, 113, 115, 120, Tevkii, bk. nişancı, pervane, BOnj. Tevkiî Abdurrtdıman Efendi karmname$i, 156n2. Tevkiyet, lOOuj. Tevliyet, 123, 125n,. Tevzihu't-tenkîh, Buhâri (b. bk.) nin fıkıh'a ait eseri, 28n,. Tezkireci(lik), kazaskerlik kalem amiri, 51. 154, 157. Tezkireeilik teşrifi, 51. Tezhirelü'I-evIiya, Sinan Paşa (b. bk.) nm eseri, 231. Tezkirehâne, 259nj. Tezkirehâne mukayyidi, kazasker mai yetinde memur 160. Tezvic-i sigar, 113, 114. Tteare(-i berriye kalemi, 269. Tikveş, 92nj. Tikveş kadılığı, 92n,. Timar, 119, 126, 139n4. Timarlı sipahi(ler), 126, 127, 139n4. Tire, 165, 229. Tire kadıhğı, üçüncü sınıf mevleviyyet (b. bk.) 277. Tiryakiler çarşısı, İstanbul Süleymani ye'de, 35. Tıp, 33, 75. Tıp medresesi, Süleymaniye'de, 34. Tırhala, lOln,. Tırhala kaddığı, 92n,. Tırhala Yenişehir'i; bk. Yenişehir, Y e nişehir-i Fener, 36. 101. 183. 184. Tımova kazası. 121. Tokat, 29n„ 99.
Tomaniç (domaniç) kazası, 168a,. Topçu, 246. Tophane, istanbul'da, 134, 186. Topkapı, İstanbul'da semt, 33. Topkapı sarayı, bk. Saray-ı cedid-i âmire, 153, 191. Topkapı sarayı arşivi, 131. Toprak kadıları, timar erbabı ile reaya arasmdaki davalara bakan sey yar kadılar, 126 - 128. Trablus(garp), 99, 102. Trablusgarp kadılığı, üçüncü sınıf mev leviyyet (b. bk.), 186, 277, 278, 260. Trablusşam, 99. Trabzon, 38, 61, 101, 194a,. Trabzon kadıhğı, ikinci sınıf mevle viyyet (b. bk.), 96 186, 278, 280. Tuğ (-1 hümâyun), 169, 206. Tuğra, 79, 80, 105, 111 - 113. Tuhfetü's-sak, Üsküdar kadısı Numan Efendi (b. bk.) nin eseri, 117. Tuzcu, 126. Türk(Ier), 1, 2, 167n„ 172. Türkiye; bk. Rum, 16, 164, 165n„ 167. 249. Türkiye coğrafyası, 268. U
Ukab, alemdarhk, 161n,. Ukubât, bk. ulûm-i şer'iyye, 22n,. Ukudü'l-cevâhir, Ahmed b. Mahmud el - Cflndi (b. bk.) nin sarfa ait eseri, medrese ders kitabı, 30. Uiafccı, 12Sn,. Ûlâ smıf-ı evveli, 283. Ûlû sınıf-ı sânisi, 283. Ulema, 75, 78, 79, 83, 84, 98, 104, 113, 1 1 9 , 1 2 0 , 1 4 5 , 1 4 7 . 159, 166, 170n,. 174, 175. 161, 189n„ 205, 209nı, 216nı, 223. 234, 236, 247, 246. 252, 254n,. 256, 260, 261, 275, 283,
Tokat kadıhğı (kazası), üçüncü smıf
285. Ulema-zâdeUr
mevleviyyet (b. bk.). 182. Tokat sancağı, 95.
67, 71, 72. 74. 262. Ulema ve sâdât defteri, 226.
(oğuUar, evlâdı),
50
348
OSMANLI D E V L E T İ N İ N İ L M İ Y E T E Ş K İ L Â T I
Vlûfe, 74nj, 83ıı,, 147, 245, 246. Ulûm-i akliye, bk. akli ilimler, 67. Ulûm-i âliyye, bk. muhtasarat, ulûm-i cüziyye, 20. Ulûm-i Arabiyye, Arap dilinin çeşitli mevzulanna ait ilimler, Zln^. Ulûm-i cüz'iyye, medreselerde oktulan Islâmî ilimlere yardımcı konular; bk. muhtasaret, ulûm-i âliye, 20. Ulûm-i şer'iyye (diniyye), 22, 24, 78, 81, 113, 178n4. Umurbey mahallesi, Bursa'da, 124nı. Unkapam, istanbul'da, 143. Unkapanı naibi, bk. kapan naibi, 143. Ustrumca kaddığı, 92n2. Usul-i defter-i, ders, 270. Usul-i fıkıh 19, 22, 28, 33, 38, 41 - 43, 64, 65, 67, 68, 229, 230, 233, 236, 237, 267, 268. Usul-i hadis, 23, 28, 29, 38. Usûl-i hendese, Kâşi (b. bk.) nin eseri, 31. Usûl-i muhakemât-i cezaiyye ve sulh, 269. Usûl-i mahkeme-i hukukiyye, 269. Usûl-i mahkeme-i şer'iyye, ders, 269. Usul-i sakk, Şâni-zâde Ataullah Efendi (b. bk.) nin eser, 117. Uzun ova, istanbul'da, 133. Ü Ücret-i sakûk, 84. Üçüncü sınıf mevleviyyetler; bk. devriye mevleviyyeti, 276. Üç şerefeU cami, Edirne'de, 3. Üç şerefeU medrese (müderrisi), 3, 42, 64, 69. Üçyüz akçe yevmiyeli mevleviyyetler (ka dılık, mevâli), 57, 89, 95, 96, 111. Ümeyye, Kureyş kabUesi kollarından biri, 161nı. Üniversite kütüphanesi, 269. Üsküdar, 17, 59, 65, 98, 101, 133, 176, 186, 188, 274. Üsküdar kaddığı (kazası), ikinci smıf mevleviyyet (b. bk.), 77, 96, 97, 116ng, 133, 134, 186, 276, 277nı.
Üsküdar kadısı, 134, 137, 211, 212. Üsküdar mâzulleri, 274. Üsküdar medresesi, lOn^. Üsküftü çuhadar, 207. Üsküp, 41, 125n,. Üsküp kadıhğı, 92n2.
Vâfiye, nahv'e ait eser, 40. Vahdet-i vücûd felsefesi, 229. Vakıf, 125n2, 185, 260. Valde Sultan Camii vaizliği, 186. Van, 95, 102. Van kaddığı, üçüncü sınıf mevleviyyet (b. bk.) 186, 279. Vardar Yenicesi kadıhğı, 92n2. Varidat, Şeyh Bedrüddin Mahmud (b. bk.) un eseri, 228. Varna kadıhğı, 9211,. Vekâyi kâtibi, kazaskerler maiyetinde memur, 154, 160. Vekil-i celil, vezîr-i azam'm unvan larından, 91nj. Vekil-i eismanî makamı, sadrazamlık, 188. Vekil-i devlet, sadrazam, 159n,. Vekil-i ruhanî makamı, şeyhulislâmhk, 188. Velâdet-i hümayun, şehzade doğumu, 47, 50, 53. Verese, 86, 154. Vesayâ, ders, 269. Vezir-i azam; bk. sadrazam, 83, 91nı. 94, 97, 103, 104, 131, 135, 1 3 7 139, 142n3, 147, 149, 153, 155, 159, 160, 175, 178 - 184, 187, 190 - 193, 198, 205, 208n3, 224, 225, 241, 244, 254, 255nı. Vezir-i âzamm çarşamba divanı, 137. Vezir-i azam takriri, 14ın^. Vezir soffası, 170nj. Vidin kaddığı, 92n2. Vikaye, Ibrahün Halebi (b. bk.) fıkıh'a ait eseri, medrese ders kitabı, 22, 29n„ 30. 115nı.
İNDEKS
349
Vikâyelü'r-rivâye fî mesâiliTl-hidâye, Yiğitbaşı, 140, 141. Burhanüş-şeria Mahmud (b. bk.) ın eseri, 173. Vilâyet-i Karaman, 242. Vilcitrin kaddığı, 92%. Viranşehir, Bolu'ya bağlı. İSİU]. Vodina, 88n,.
Voynuk, 123, 125%. Voyvoda(larj, 48, 243, 2 5 0 - 2 5 2 . Voyvoda kâtipleri, 248. Vücûb, belûgat'tan ders, 41.
Yirmili medrese (müderrislik), 36, 104, 271, 272. Yddınm Bayezid medre.aesi, Balı kesir'de, 62. Yıldız Sarayı, 219. Yo?,gad, 229.
Yörük, 123, 125nj. Yunanistan, lOinj, 277%. Yunan-ı kadim, 23, 24nı.
Yuvacı, 125%. Yük, yüzbin akçe, 36, 17)3x1^.
Yüzelli akçeli kaddar (kadılık), 89, Yağcı, 125%. Yağ kapanı, İstanbul'da, 143. Yağ naibi, 143. Yahya Efendi medresesi, 59. Yalı köşkü, 207. Yalvaç kasabası, 127nı.
Yalak, 103, 265. Yaya(lar), 123, 125n„ 202. Yayçe kadılığı, 92uj. Yemiş iskelesi, İstanbul'da, 143nj. Yenicami mahallesi, İstanbul'da, 7%. Yenicami medresesi, Fatih medresesi, 79.
94,
156nı.
Zahir ilimleri, 228. Zahir uleması, 186nı. Zal Paşa Sultanı medresesi, Eyüp'te; bk. Şah Sultan medresesi, 62, 63. Zaman-ı infisal, kadı tayininde bekle nen mazûllük müddeti, 94, 104, 113, 156. Zaman-ı ittisal, mâzuUüğü biten kadımn tayin zamanı, 95, 104, 156.
Zeamet, 55, 126. Yeniçeri(ler), 143nı, 209%, 224, 246. Zemahşerî tefsiri; bk. Keşşaf tefsiri, Yeniçeri ağası, 137, 159, 208, 255%. 235. Yeniçeri ocağı, 140, 143nı, 194%, 195, 208, 223, 277n.. Yeniköy, 134. Yenişehir, Bursa'nın, 228. Yenişehir (-i Fenar); bk. Tırhala Yenişchiri, 84, 98, 183, 184, 274, 277%. Yenişehir kadılığı (kazası), ikinci sı
Zeyrek Camii, 5, 65. Zeyrek mektebi, 233. Zıc-i Cürgonî (ilhânî); Uluğ Bey (b. hk.) in eseri, 231.
Zıc-i Gürgânî şerh-i, Ali Kuşçu (b. bk.) nun
eseri, 231.
nıf mevleviyyet (b. bk.), 96, 276, Zimmi, 115. 277nı, 278, 280. Zuamâ, 126nı, 128, 129, 143, Yenişehir kasası mazulleri, 273. Zübdet-i ilm-i kelâm, Mehmed h. Veli Yerköy, 229.
Yeşil cübbe, 163. Yeşil canfes kese, 198. Yeşil sarık, 163, 168.
(b. bk.) nin eseri, 238. Zülkadir Beylerbeyisi, 207. Zülvecheyn sofası, Dolmabahçe Sara yında, 220.
Lev. I
Fatih'in Hocası ve vezir-i âzami Hızır Bey oğlu Sinan Paşa'nın Kadılık zamanına âid bir fetvası (Cevab ve imza kısmı Sinan Paşa'nın el yazısıdır)
Lev. II
"O
5* -3 -Û
c s ^ o " rt w
•3
'S «
Lev. III
Reayadan olup isyan ve şekavet eden bir zümre hakkmda Ebussuud Efendinin (1545" 1574) bir fetvası
Lev IV
Nakib-ül-eşrafın verdiği seyyidlik Hücceti
Lev. V
Nakib-ül-eşraf tarafından verilmi} olan diğer Seyyidlik Hücceti
Lev. VI
11 c W T)
c
ıı İS-
I
^
Lev.
VII
ıı 3
U!
.a I
î |
ı! « i
>-
<^ .S
.fi
3
0
2
ıı
>-
T3
3
T3 e a >
-
00
3 İ3
s c e 3
u
-5
SÜ;3«
g
I - 3
E
S
<- Tl "fl "S-S
4-» W _Ö
S
2 «
Lev.
VIII
^ 3 x: il 3*î 14 lil Ilı s
T3
c
B a 5
.2
Tİ**
- •«
J -a- 3 >, "D U 1)
«
^ ^ ^ ^
Lev.
N^ukataasından m a a ş alan
«^«l^V'T^SU
Kefe yenilenmesi hakkın
K e f e l'-d.smm gerilmesine dair D
l
^^^.^^ ^ ^ ^ „ e l e ^^^^^
Lev.
X
4
IV. Mehmed zamanında Medrese ve Kadılık tevcihleri hakkında Sadr-ı âzam'm arizalan ve Pâdişah'ın {vech-i me§ruk üzere verdim) hatt-ı hümayunları
Lev. XI
/
5 ^
•
,
•
'
•
T S a h m ' d ' u n (.>«««m m„n7,in« am./P/««a) ha«-. hümayunu
Lev.
Xn
Yenipazar camii vaızmm vefatı sebebiyle yerine vaiz tayini hakkında mahallî îlam ve Şeyhülislam Yenişehirli Abdullah Efendinin verzir-i azama derkenarı ve anın da buyruldusu
Uv. X.
İstanbul'da Cedid Nişancı Paşa Camii müezzini'nin ihtiyarlığı sebebiyle hizmetini oğluna terketmek istediğinden bahsile mütevellinin şeyhülislama istidası ve anm da vezir-i azama tayini ricasiyle derkenarı üzerine tevcih olunmak buyruldusu ( 1 1 2 3 H 1 7 1 1 M )
lev. XIV
-af.
Esbkeşan reayasından birinden ziyade vergi alınmjısından dolayı Ilgın kadısı vasıtasiyle şikâyeti üzerine hissesine isabet edenden ziyade bir şey taleb edilmemesi hakkında muamele ve vezir-i âzamin buyruldusu
Lev. XV
i
* •• • Safrada Salurbey köyündeki Hacı Murad medresesi müderrisinin vefatiyle yerine ehil olan oğlunun tayini hakkında Bafra Kadısının inhası ve Şeyhülislâm Çatalcalı Ali Efendinin Sadr-ı azama tayin ricası ve sadr-ı âzamin buyuruldusu ( 1 J 0 3 H . — 1697 M . )
Lev.
XVI
J3 E S N
Ii I
^5
İt
E
I
a
V
^1
" M S 'Z u ? m i-^ g C H ^
• 3 V ,
I •5.2
cic ili ^•^ I i -S E ;H
>
3 :3
.1-
^
•S c -S
Uv.
XVII
Jj.'-Jv-Lb^-ı.U^n?
•j- L - i . ' y I » e . i' .J7
Vadılann ahval ve
Uv.
XVIII
loaa H . 1 6 1 3 M . de verilmiş olan kaza kaddığı Beratı