Ekoloji
OSMANLI VAKFİYELERİNDE ÇEVRE BİLİNCİ VE ÖRNEKLERİ Doç.Dr.Mehmet ŞEKER D.E.Ü. ilahiyat Fakültesi islam Tarihi ve Sanatları Böl. GİRİŞ Yaratılış bakımından bir denge içinde vücuda getirilen canlılar hayatiyetlerini devam ettirebilmek için birbirlerine muhtaçtırlar. İnsan-hayvan-bitki dengesi üzerine kurulan kâinat, yaratıcı tarafından insanın emrine verilmiş ve her türlü imkâna sahip kılınmıştır (Kur'ân). İşte İslâm Medeniyeti'nin, insanın her türlü ihtiyacına cevap vermeyi ve canlıların üzerinde yaşadığı dünyayı güzelleştirmeyi hedef alan bir çok müesseseler kurduğunu bilmekteyiz. Özellikle bu müesseselerden biri olan vakıflar, varlıklı bir kimsenin hukuki bir akidle ekseriyetle Allah'a yakın olma (kurbiyyet) gayesi ile menkûl veya gayr-i menkûl mülk ve emlâkim; dini, hayrî ve içtimaî bir gayeye müebbeden tahsis edilmiş müesseselerdir. Görüldüğü gibi vakıfda aslolan, iyilik ve hayır fikrinin ebedileşmesini sağlamaktır. Bu iyilik ve hayır fikrinde insan ve çevresi, yani insanın emrine tahsis edilmiş bulunan kâinat, mihver olarak alınmıştır. Özellikle Müslüman Türkler'de çok yaygın olan vakıflar, zengin ve hâli vakti yerinde olan kimselerin halk içinde elde ettikleri mevkilerini ve itibarlarını muhafaza etmek gayesiyle veya içinde yaşayıp sayesinde zengin oldukları cemiyete karşı bir vicdan borcunu ifâ etmek niyeti ile kurulmuş olan müesseseler oldukları için, cemiyette karşılıklı saygı ve sevgi bağlarını güçlendirdiği gibi insanların birbirleri ile kaynaşmalarına vesile olur. Böylece yaptırılmış olan camiler, mescidler, namazgahlar, mektep, medrese ve kütüphaneler, dergâh ve zaviyeler, dâru'ş-şifâ ve hastahâneler, aşevleri ve imaretler, han ve kervansaraylar ile kale, ribat ve istihkâmlardan ayrı çeşme, kaldırım, su yolu ve köprüler, mesireler, dul ve yetim evleri, emzirme ve büyütme yuvaları gibi nice mîmârî ve medenî kıymeti yüksek olan eserler sayesinde hem cemiyetlerin ihtiyacı karşılanmakta, hem de memleketin güzelleşip kalkınması sağlanmaktadır. Vakıfları vakfeden bir kimsenin yani vâkıfın resmen bir yazı ile müracâatı üzerine, hâkimin de yüzleştirerek (murafaa yoluyla) hükmünü verdiğini gösteren ve vakıflara varlık veren resmî belgeye "vakfiye" veya vakıfname" adı verildiği bilinmektedir. Vakfiye, hukukî tâbiri ile vakfın tescilidir. Zîrâ vakfiyeler, şahitlerin önünde düzenlenir ve kadılık siciline kaydedildikten sonra kat'iyyet kesbederlerdi. Bu bakımdan vakfiyeler, yazıldıktan devrin içtimâi hayatından bir çok çizgiyi daha sonraki devirlere aktaran resmî vesika hüviyetinde olan kaynak eserlerdir. Bunların muhteviyatı bir sayfaya sıkıştınlabildiği gibi bir kitap hacminde olanları da vardır. Bu metinler incelendiğinde hem geçmişin içtimâi hayatı hakkında bilgi edinilmekte, hem de bu güne kadar ayakta kalmış, günümüze
ulaşmış olan eserlerin, yapıların bu günlere nasıl gelebildiklerini anlamış oluruz. Zîrâ, vakıf eserleri sadece yaptırılmakla iktifa edilmemiş, onların tamiri, ıslâhı ve devamı için de gerekli tedbirler alınmış bulunmaktadır. Bunu yapabilmek için bir çok akar bırakıldığı bildirilmiştir. Bu akarlar, çoğunlukla ziraî faaliyetlerin yapıldığı tarla, bahçe ve ormanlıklardır. Bunların yanında ticari faaliyetlerin sürdürüldüğü dükkânlar ile sanayi tesislerden de elde edilen gelirler bu akarlar arasında yer almaktadır. Vakfiye metinleri incelenirken elde edilecek bilgiler arasında, çevrenin korunması yanında, insanların ihtiyacı olan müesseselerin yaptırılması sayesinde de, çevrenin güzelleşip, yerleşim yerlerinin gelişmesine de katkıda bulunulduğuna dair bir çok örnek bulunacaktır. İşte biz bu yazımızda bu örneklerden bir kaçına yer vermek istiyoruz. I.VAKFİYELERDE ŞEHİRLERİN İMARINA DAİR ÖRNEKLER Vakfiyeler, bize şehirlerin kuruluşu ve yapılan hakkında da bilgiler vermektedir. Bu sayede şehirlerin mahalle ve sokaklarının en azından adlannı tespit etmek mümkün olmaktadır (Vakfiye, 1938; Ayverdi, 1958: 250-261). Nitekim Anadolu'da Selçuklularla birlikte yeni şehirlerin kurulmuş olduğu veya harap olmuş şehirlerin yeniden onarıldığı vakıflarla ilgili arşiv vesikalar incelendiğinde görülür: "Selçuklu sultanlan Beyşehir gibi şehirler kurmuşlar, Alanya, Aksaray gibi şehirleri yeniden inşa etmişlerdir. Buralara saraylar, vakıf medreseler camiler inşâ edilmiş, şeyhler, hocalar davet edilmiş, gaziler, tüccarlar gelip yerleşmişlerdir (Yediyıldız, 1983-34). İmar işlerine çok ehemmiyet veren Birinci Alâeddin Keybûbâd (Öl. 1237) Konya, Sivas, Amasya, Anamur vb. büyük şehirlerin imarlaşmasında büyük rol oynamış ve buralarda vakıf eserlerden camiler, tekkeler, medreseler ve çarşılar bina ettirmiştir (Şeker, 1973:99). Aynı gelenek Osmanlılarda da devam etmiştir. Sultan
Ekoloji sından olan kaldırım dik aşağı Vefa hamamı önünden kırk çeşmeden Zeyrek dibine varınca kaldırımları tamir oluna... Ve hanemizden yukarı tarafta Şehzade Cami-i Şerifi kapusu dibinden alçak kemeraltından çarşu başına gelüp andan kırk çeşme yoluna dönüb kırk çeşmeden dik aşağı çevrili zukâkdan bâlâda zikr olunan kırk çeşmeye varınca tamir oluna..." (Vakfiye, 750:113-114; Ateş, 1982:79). Bu ifadelerle, sanki, vakıf kendi mahallesi ile sokağının güzelleşmesi için gerekli tedbirleri almakta ve üzerine düşeni yapmaktadır. Sultan Üçüncü Murad'ın kızı Ayşe Sultan'a ait l. Şaban 1011/4 Ocak 1602 tarihli vakfiyenin 31. sayfasında, Rumeli'de Tatarpazan kazasında o tarihte henüz tamamlanmamış olan imaret, han ve çeşmenin tamamlanması için israf edilmeden harcama yapılması ve aynı kazada insanların geçecekleri yaya kaldırımları döşenip ihtiyaç olan yerde de köprü yapılması şartlan konulmuş bulunmaktadır (Vakfiye, 98:31; Ateş, 1982:80). 3. MEZARLIK VE KABRİSTANLAR: Bilindiği gibi şehrin, bir yerleşim merkezinin akciğerleri durumunda olan ağaçlık alanlar, bizim geleneğimizde çoğunlukla mezarlıklardır Kabristanlar gölgelik sahalar oldukları gibi, en küçüğünden en büyüğüne kadar bu yerleşim yerlerinin en hoş manzaralı alanlarını teşkil etmektedir. Nitekim ölüsünün baş ucuna diktiği ağaçla hayatiyetini, dünyadaki canlılığını asırlarca devam ettirmeyi ümid eden insanlarımız, bu faaliyetleri vakıf anlayışı ile de yaşatmayı istemektedir. Nitekim bir vakfiyede bu anlayışla yaptırılan kabristanın tamiri için gerekli harcamaların yapılabileceğini ifade eden aşağıdaki satırlara rastlıyoruz. Bu vakfiye, Köşk Kasabası'nda oturan Hacı Hasan oğlu Ahmet Ağa'ya ait olup evâil-i Şevval 1172/ 16 Haziran 1758 tarihinde tescil edilmiştir. Bu vakfiyede yer alan; "... ve kasaba-i mezkûre (Köşk) kurbûnde bina eylediğim kabristan tamiri içün iktizâ eden masarifin mütevelli harç edüp tamir ettüre..." (Vakfiye, 578:300; Ateş, 1982;76) ifadelerinden kasaba yakınında yaptırılan mezarlığın tamiri ve diğer gerekli ihtiyaçları için vakıf mütevellisinin gerekli harcamaları yapmaları istenmektedir. II- VAKFİYELERDE ÇEVRENİN YEŞİLLENDİRİLMESİNE DAİR ÖRNEKLER 1. Bahçeler ve Diğer Ağaçlık Alanlar: Anadolu'da, özellikle istanbul, Bursa ve Edirne gibi bazı büyük şehirlerde görülen Osmanlı devri bahçelerinin çeşitli şekilleri, düzgünlükleri ve diğer özelliklerini, ancak eski minyatürlerden, bu minyatürlerin yer aldığı Dîvanlardan, tarih eserlerinden ve bilhassa çiçeklere, bahçelere dâir yazılmış eserlerden öğreniyoruz. Osmanlı geleneğinde; Türk bahçesi, bir ev veya konağın, bir köşk veya bir sarayın en lüzumlu bir bölümü olarak görülür ve yapılan binalar bu anlayışla yapılırdı. Bunlar, özel mülkiyete ait yapılar ve bahçeler oldukları için ancak manzara ve görüntüleri diğer insanları ilgilendirmekteydi. Halbuki, vakıf bahçelerin ve diğer zeytinlik gibi ağaçlı alanların bütün bir toplumu, orada yaşayan halkı ilgilendirdiğini bilmekteyiz. Çevrenin güzelleşmesi açısın-
[28j
dan çok önemli rolleri olan bu bahçelerin çeşitli meyva ağaçlan ile tezyin edilmiş olmaları ile de ayrıca vakıflara akar sağlayan birer gelir kaynağı durumundaydılar. Vakfiyeler bu gözle elden geçirildiğinde yüzlerce bahçenin ve binlerce ağacın varlığı görülecektir. Bunlara birkaç örnek vermek gerekirse, en eskisinden başlayarak bir örnek verelim. Bir Danişmendli emîri iken M. 11751178 yıllarından sonra bu hanedanın yıkılışı sonucu Selçuklu hizmetine geçmiş olan Mübârizüddin Halîfet Gazi (Öl. M.1232)'nin Amasya'da yaptırdığı medresenin vakıfları arasında; bir çok arazi yanında, medreseye bitişik bir bahçenin tamamı ile bir çok bağın bulunduğunu görmekteyiz (Yinanç; 1982:12). Bursa'daki Emir Sultan vakıfları sayılırken, Tonguzlu Nâhiyesi'nin Bozburun Köyü'nün vakıfları arasında; "... zikri geçen Bursa yanında bulunan bahçelere ve bağlara gelince, bunlar birarada olup etrafı avlu ile ihata edilmiş ve hududu çevrilmiş" (Kunter, 1958:47) olan bahçeler bulunduğundan bahsedilmektedir. Aynı vakfiyede, bir çok bahçeden söz edilmekte, bunların ya hudud oldukları, ya da doğrudan vakıf bahçe oldukları belirtilmektedir. Vakıf geleneği gereğince de, bunların korunması ve mahsul veriminin de devamlılığın sağlanması üzerinde durulmaktadır. Ayaş Paşa Vakfiyesi'nde de, fındık bahçesinin Fındıklı Deresi'nde olduğunun belirtilmiş olması da (Doğan, 1958: 151-153) vakfiyelerin bize fizikî coğrafya bakımından da yardımcı olacak bilgiler veren vesikalar olduğunu göstermektedir. Kara Osman oğlu Mehmed Ağa tarafından Bergama'nın Kadı Hayruddin Mahallesi'nde yaptırılmış olan medrese ve câmiinin vakfiyesi incelendiğinde, bu cami ve medresenin görevlileri ile "mescid-i şerif duvarı önünde bina ve ihya eylediğim mâ-i carî (suyu akan) çeşmenin ta'mir ve termimine dahi..." harcanmak üzere, toplam olarak içlerinde 2133 adet ağaç bulunan on iki muhtelif bahçenin vakfedilmiş olduğu görülecektir (Aktepe, 1976: 59-61). Özellikle zeytinliklerle ilgili vakıf zeytin ağaçlarına dair bolca örneği Kıbrıs'taki vakıflarda da görmekteyiz. (Altan; 1986: 1/17-18) Bahçeler, bağlar ve ağaçlık alanlarla ilgili vakıfların varlığı bize Anadolu'da Osmanlı'nın diğer eyaletlerinde yeşil alanın ne kadar yaygın olduğunu göstermekle birlikte, yeşillendirilen yerlerin korunmaları hususunda da titizlik gösterildiğini ortaya koymaktadır. 2. Su Kültürü ve Çeşmeler: Bir yerleşim yerinin yeşillendirilmesinde suyun rolü, inkâr olunamaz. Tarih boyunca her su kaynağının yakını veya su yollarının çevresinin yerleşme alanları olarak seçilmiş oldukları görülmektedir. Mütevâzi çaptaki pınar, çeşme ve kuyuların yanında kilometrelerce uzak mesafelerden kanallar, kemerler ve bendlerle büyük yerleşim merkezlerine getirilen sulara ait tesisler de oldukça fazladır. Yapımı için külliyetli miktarda para ve emek harcanan bu tesislerin bakımı da ihmal edilmemiştir. Su yollan, köprü ve kemerlerle dağıtım yerleri, çeşme ve sebillerin bakım ve tamirleri için çeşitli vakıflar yapılmıştır. "Su gibi azîz olma" düşüncesi ile yapılan bu vakıflarda sanki "Su gibi devlet bulma" hedeflenmiştir. Yapılan tesislerle, insanların ihtiyacı olan suyu temin etmekten ayn bir maksat yatmamaktadır.
Çevre Dergisi Yaz günlerinde karla soğutulmuş suların dağıtılması için yapılan vakıfların sayısı oldukça fazladır (Ateş; 1982:76-77). Bu suların nasıl temin edileceği, hangi yol ve usulle getirileceği de bu vakıfnamelerde belirtilmiş bulunmaktadır. Şehirlere getirilen sular için yapılan tesisler bakımından şüphesiz ki en zengin örneklerini gördüğümüz şehir İstanbul'dur. İstanbul için başta padişahlar, sultan hanımlar, bazı devlet adamları olmak üzere diğer hayır sahipleri de, bendler,su yollan, kemerler, çeşmeler ve sebiller inşa etmişlerdir. Bunlar arasında Kanûni'nin Kağıthane suyunun İstanbul'a akıtılmasını temin için yaptırdığı tesisler, evâ'il-i Cemâziyelâhir 973/24-31 Aralık 1565 tarihli bir vakfiye ile belirtilmiş bulunmaktadır. Bu vakfiyede, bu tesisin yapılma sebebi üzerinde durulmuş; "mescidler, mâbedler, imaretler, camiler, çarşılar, mahalleler, hamamlar, hanlar, gül ve çiçek kokularının çok olduğu bostan türünden bahçelerle ağacı, çayırı ve çimeni bol olan ravza türünden bahçeler ve ağaçlı suyu çok olan hadîka türünden bahçeler, havuzlar, tatlı selsebil suları ile cenneti kıskandıracak ve temiz içecekleri ile resim, nakıs ve benzeri güzellikleri ile ünlü Çin'i gıbta ettirecek nitelikte..." olan İstanbul'un su ihtiyacı belirtilmiştir (Ateş, 1987: 27). Bu suyun akıtılması için yapılan faaliyetler anlatıldıktan sonra zamanla yapılan "büyük binalar ve yollarda bozukluk meydana gelirse onarılıp tamir olunsun.." dileğinde bulunulmaktadır (Ateş, 1987:31). Tarihî vakıf su tesislerimizin, Türkiye'ye gelen bilhassa batılı seyyah ve sanatkârları büyük ölçüde etkilediği, yazdıkları eserlerde açıkça görülmektedir (Busbecg, Türkiye'yi Böyle Gördüm: 31, 53; Theyenot, 1978:120; Racynski, 1980:66-67). Mahalle halkının, gelip geçenin su ihtiyacını karşılamak üzere sadece hayır gayesi ile yapılan çeşmelerin mimarî tarz bakımından çoğunlukla sâde yapı olanları bulunduğu gibi İstanbul'daki III. Ahmet, Tophane, Ayazkapı ve Üsküdar Çeşmeleri gibi âbidevî, kubbeli ve saçaklı olanları da vardır. Türk hamamları, hem mimarî tarzları, hem de fonksiyonları bakımından bütün dünyanın hayranlığını üzerlerine çekmişlerdir. Soyunma yeri (Câmegâh) ve kurulanma ile peştemal değiştirmeye mahsus soğukluğu, yıkanma yeri olan sıcaklığı olmak üzere üç kısımdan müteşekkil ve kubbeli olarak inşâ edilen hamamlar, Müslüman-Türkler'in önemli vakıf eserleri arasında yer alırlar (Şeker, 1984:136). III.VAKFİYELERDE ÇEVRENİN KORUNMASINA DAİR ÖRNEKLER Canlılar arasındaki menfaate dayalı münâsebetler ile cansız varlıklarla aralarındaki ilgi çevre meselelerini teşkil etmektedir. Dolayısı ile insan-hayvan-tabiat arasındaki dengenin özellikle teknolojinin ve sanayileşmenin gelişmesi yanında hızlı nüfus artışına da bağlı olarak ortaya çıkan büyük yerleşme merkezlerinde çevre ile ilgili problemleri de artırmış bulunmaktadır. Tarihimizde insan-hayvan-tabiat dengesini kurma bakımından vakıfların oynadığı roller çok önem arzetmektedir. Bu konuda vakfiyelerdeki şartlar gözden geçirilince, tabiatı ve tabiat varlıklarını korumayı hedef alan faaliyetlerin vakıflar yardımı ile yürütüldüğü görülür. Buna bir kaç örnek vererek, vakfiyelerin çevrenin korunması ve temizli-
ği konusunda alınan tedbirler bakımından ne kadar önemli birer tarihi vesika olduklarını göstermeye çalışalım. 1. Hayvanları Koruma: Bilindiği gibi Anadolu'nun hemen her şehrinin bir cami avlusunda toplanan kuşların, güvercinlerin yemlenmelerine (Kunter, 1938:11; Ayverdi, 1984:75) dâir vakıflar bulunduğu görülmektedir. İstanbul Büyükçekmece Köprüsü'ndeki Yeni Camii, Üsküdar Sultan Selim Camisi ve Ayazma Camisi gibi vakıf eserlerinde "serçe saray, kuş köşkü veya kuş evi" denilen minyatür yuvalar, küçük kuşların bu mimarî vakıf eserlerinde misafir edilmeleri için düşünülmüş birer tamamlayıcı unsur olarak düşünülebilir (Sungurbey, 1990:29). Bir vakfiyede de, camilerin civarındaki leyleklerin bakımlarına harcanmak üzere tahsisatların ayrılmış olması (Vakfiye, 25/610:244; Ateş, 1982:82) yerleşme yerlerinde tabiat varlıklarının yaşatılması hususunda ilgi çekici bir uygulama olarak görülmektedir. Yine Osmanlılar zamanında kedilerle köpeklerin bakımları için de vakfiyelere şartlar konulduğunu, tahsisler bulunduğunu görmekteyiz. İstanbul Anadolu Hisarı'nda Keyfî Nâzın Mustafa Ağa'ya ait öurre-i Rebiulevvel 1238/ 12 Aralık 1851 tarihli vakfiyede; "... ve hisâr-ı mezkûrda külle yevm otuz akçelik nân-ı aziz iştira olunub kilâba eklettirile.." ifadesi yer almaktadır (Vakfiye, 746:196, Ateş, 1982:75). Bu ifadelerden anlaşıldığına göre, her gün otuz akçe tutannda ekmek satın alınarak hisar köpeklerine yedirilmesi istenmektedir. Hatta Fâtih Vakfiyesi'nde imaretlerde kalan misafirlerin binek hayvanlarının bile yem ihtiyaçlannın karşılanması için de tahsisatlar ayrıldığı görülmektedir (Vakfiye; 1938:251). 2. Çevrenin Temizliği ve Halk Sağlığı: Aslında İslâm dininin temizliğe verdiği önem teoride kalmamış, Müslüman-Türkler'de pratiğe geçmiş bir uygulama olarak görülmektedir. Bunun belirgin örneği de abdest almak için yaptınlan cami çeşmeleri ile hamamlann yaygın oluşu yerli yabancı herkesin dikkatini çekmektedir ki bunların çoğunluğunun vakıf yoluyla yaptırıldığı da bilinmektedir. Yine vakıf eseri olarak yaptırılan Fatih Medresesi'nin içini ve tuvaletini temiz tutmak üzere medresede hizmetçi ile ferraşın görevlendirilmiş olması (Vakfiye, 1938:268), yine aynı medresede duvarlara yazdıkları yazılan silmek ve çevreyi dolaşarak duvarlan temizlemek üzere "...mâni'unnukûş veya mâhi'n nukûş" adı ile görevlilerin bulunması (Esad Bey, 1341:XXI/544, 545, 190) sadece müesseselerin temiz tutulmasını değil, güzel manzaranın da teminini hedef aldığını göstermektedir. Bu konuda en çarpıcı örnek şüphesiz çevre sağlığı konusunda alınan tedbirlerle ilgili belgelerdir. Meselâ Bezm-i Âlem Valide Sultan Vakfı Gurebâ Hastahanesi'nin iç hizmetler yönetmeliğinde yer alan bulaşıcı hastalann ayrı koğuşlara alınmasına dair hükümler (Fodula, 44:27) halk sağlığı bakımından alınmış önemli tedbirlerden biridir. Bu arada kaydedilmesi gereken bir başka örnek de; sokaklann temizliği hususunda alınan bir tedbirle ilgilidir. Sokaklarda veya insanların gelip geçtikleri yerlerde, tükrük veya balgam gibi göze hoş görülmeyen çirkinlikleri örtmek üzere; vakıf gelirlerinden ücretleri ödenmek şartıyla, sırtında kül veya kum dolu kaplarla dolaşıp bu balgamlann üzerlerini kapatan görevlilerin tayin edilmiş olması (Ergin,
]29]
Ekoloji larını ihtiva eden şartlar konmuştur. Vakfiyelerde yer alan bu şartlar sayesinde vakıf eserler, aslî hususiyetlerinin bir kısmını kaybetseler bile, zamanımıza kadar gelebilmişler, vakıf malı olmayanlar ise, bakımsızlık ve sahipsizlik sebebi ile yeteri kadar muhafaza olunamamışlardır. Vakıf eserlerinin fazla bulunduğu şehirler, güzelliklerini bu gün bile muhafaza etmektedirler. Vakfiyelerde görüldüğü gibi insan-hayvan-tabiat dengesinin korunabilmesi için alınan gerekli tedbirler, hem canlıların hayatiyetlerini sürdürmelerine imkân vermekte, hem de tabiat varlıklarının korunmasına yardımcı olmaktadır.
1936, 76-77) hem halk sağlığı bakımından, hem de göze hoş görünmeyen manzaraların bertaraf edilmesi yönüyle ilginç bir uygulamadır. Vakfiyeler bu gözle elden geçirilmeye devam olunsa, öyle zannediyorum ki daha ilgi çekici bir çok belgeye rastlanır ve daha nice orijinal uygulama ile karşılaşılacağı ümit edilir. 3. Açık Havaya Çıkma Geleneği: Bilindiği gibi yaylaya çıkma, yazın daha serin yerlerde oturma geleneği Türkler'de çok eski bir gelenek olarak mevcut bulunmaktadır. Nitekim bunun örneklerini Anadolu'da ilk yerleşim asırlarından beri görmek mümkündür. (Şeker, Basılıyor: 70-71). Vakıf eserler arasında bir çok mezra, koruluk ve benzeri temiz sahaların mevcudiyeti, belirtildiği gibi yaylaların da kaydedilmiş olması böyle yerlerin varlığına delildir. Bu arada vakfiyelerde daha da ilginç uygulamalarla karşılaşıyoruz. Meselâ, Eski Matbah-ı Amire Emîri Haseki Hacı Mustafa Ağa'ya ait 27 Muharrem 1182/3 Haziran 1768 tarihli vakfiyede; "... ve senevi üç bin akçe, sıbyamn teferrüce ihraçları içün harç ve sarf olunub, eyyam-ı baharda sıbyan bir mahall-i dilküşâya ihraç ve Ba'de'l-ıstıyaf hengâm-ı 'avdette..." (Vakfiye, 10:147, Ateş, 1982:77) ifadeleri yer almaktadır. Bu ifadelerden anlaşıldığına göre; yılda üç bin akçe ayrılarak okul çocuklarının şehir dışına çıkartılıp temiz hava teneffüsleri için harcanmasını, bu gaye ile bahar günlerinde çocukların içaçıcı ve havadar biryere çıkartılarak dinlenmelerinin sağlanması istenmektedir.
Vakfiyelerde, bir çok konuda olduğu gibi, MüslümanTürkler'de çevre bilincinin varlığı, sâdece alınan koruma tedbirlerinden değil, aynı zamanda şehirlerin kuruluşu ve güzelleştirilmeleri yanında çevrelerindeki tabiat varlıklarının korunmaları için harcanan gayretlerden de anlaşıldığı üzere mevcut olduğu görülmektedir. KAYNAKLAR 1) Ay verdi Ekrem Hakkı, Fatih Devrinde İstanbul Mahalleleri, Vakıflar Dergisi, IV., Ankara 1958, 250-261 2) Ay verdi Ekrem Hakkı, Tatbikatta Vakıflar, l'inci Vakıf Haftası Ankara, 1984 3) Aktepe Münir, Kara Osman Oğlu Mehmed Ağa bin Hacı Ömer Ağa, Vakıflar Dergisi, XI Ankara, 1976 4) Altan Mustafa Hasım, Belgelerle Kıbrıs Türk Vakıflar Tarihi, I., Kıbrıs 1?86 5) Ateş ibrahim, Hayrî ve Sosyal Hizmetler Açısından Vakıflar, Vakıflar Dergisi, XV.Ankara, 1982 6) Ateş ibrahim, Kanunî Sultan Süleyman'ın Su Vakfiyesi, Ankara, 1987 7) Busbecg O.Ghise, Türkiyeyi Böyle Gördüm, Çeviren: Aysel Kurutluoğlu, Tercüman 1001 Temel Eser. 8) Doğan Muzaffer, Osmanlı Devrinde İstanbul Bahçeleri, Vakıflar Dergisi, IV., Ankara, 1958 9) Ergin Osman, Türkiye'de Şehirciliğin Tarihi İnkişâfı, İstanbul 10) Fatih Suldan Mehmed II. Vakfiyesi, (H.861/M.1456) İstan-
bul, 1938
11) Gökbilgin, Tayyib, Lutfı Pasa, M.E.B. İslâm Ansiklopedisi, VII, Istanbul,l940. ' 12) İnalcık Halil, Murad n., M.E.B. İslam Ansiklopedisi, İstan-
bul, 1941
13) Kunter Halim Baki, Vakfiyelerin Tarih ve Sosyaloji Bakımından Önemi, Ülkü Dergisi, VI., Ankara 1936 14) Kunter Halim Bakı, Türk Vakıfları ve Vakfiyeleri Üzerine Mücmel Bir Etüd, Vakıflar Dergisi I., Ankara 1938 15) Kunter Halim Baki, Emir Sultan Vakıfları Ve Fatih'in Emir Sultan Vakfiyesi, Vakıflar Dergisi IV. Ank. 1958 16) Kur'ân-ı Kerîm, 22 (el-Hacc)/ 65, 31 (Lokman)/20, 45(elCâsiye)/13 17) Müftüzâde Esat Bey, İstanbul Medreseleri Sebilürreşat, 1341, XXI
Her gittikleri yere ince hislerini beraber götüren Türkler, ruhlarında saklı güzellik duygularıyla yaptıkları eserlerle, çoğunluğu birer vakıf eseri olan cami, medrese, kütüphane, han, hamam, sebil, çeşme ve benzeri çeşitli imaretlerle bulundukları şehirleri, ülkeleri süslemişlerdir. Sadece süslemekle kalmamışlar, aynı zamanda bu yörelere kendi damgalarım da basarak yurt edinmişler, buraları kendilerine vatan yapmışlardır.
18) Öztürk Nazif, Menşei ve Tarihi Gelişimi Açısından Vakıflar, Ankara 1983 19) Racynski Edward, 1841'de İstanbul ve Çanakkale'ye Seyahat, Çeviren: Kemal Turan, İst. 1980 20) Şeker Mehmet, İslamda Sosyal Dayanışma Müesseseleri, Ankara, 1984 21) Şeker Mehmet, İbn Batuta'ya göre Anadolu'nun Sosyal, Kültürel ve iktisadî Hayatı ile Ahîlik, Basılıyor. 22) Şeker Mehmet, Fetihlerle Anadolu'nun Türkleşmesi ve İslâmlaşması, İstanbul, 1973 23) Sungurbey İsmet, İslâm Hukukunda Hayvanlar Yararına Vakıflar ve Vakıf Mevzuatımızdaki Önemli Bir Eksiklik VH.Vakıf Haftası, Ankara, 1990 24) Thevenot Jean, 1655-1656'da Türkiye, Çeviren: Nuray Yıl-
Vakıf eserlerinin uzun yıllar ayakta kalabilmelerinin en önemli âmilini şüphe yok ki bunların vakıf malı olmalarında aramak lâzımdır. Zira bunların vakfiyelerinde,müessesenin korunması ve yaşatılması vâkıfları tarafından en büyük arzu olarak belirtilmiş bulunmaktadır. Bunun için de gerekli şartlar konmuş ve elde edilen vakıf gelirlerinin sarfına, vakfın gayesine, idaresi ile faaliyet sahalarına dâir esaslar arasına binaların gerektiğinde tamu- ve bakım-
25) Vakıflar Genel Müd. Arşivi, 25/610 No.lu Vakfiye Defteri 26) Vakıflar Genel Müd. Arşivi, Mahfuz 98 K. No.lu Vakfiye Defteri 27) Vakıflar Genel Müd. Arşivi, Mahfuz 578 No.lu Vakfiye Defteri 28) Vakıflar Genel Müd. Arşivi, 746 No.lu Vakfiye Defteri 29) Vakıflar Genel Müd. Arşivi Mahfuz 750 No.lu Vakfiye Defteri 30) Vakıflar Genel Müd. Arşivi, 44 No.lu Fodula Defteri 31) Yinanç Refet, Selçuklu Medreselerinden Amasya Halîfet Gazi Medresesi ve Vakıfları, Vakıflar Dergisi, XV., Ank.,1982
SONUÇ
[3ÖJ
dız, İst. 1978