Bizans Bilimi1 Çevirenin Önsözü Osmanlı Devleti’nin tarihinde belki de en önemli yere sahip olan Bizans İmparatorluğu’nun kültür tarihi bakımından özellikleri incelendiğinde, bu devletin Osmanlılarla bu açıdan da ilginç bağları olabileceği ortaya çıkmaktadır. Öz olarak Batı’lı bir devlet olan Bizans’ın, zamanla Roma veya Latin geleneklerinden uzaklaşarak, daha çok Helenleşmesi ve klasik Helen uygarlığının modellerine yakınlaşmış olması, onun çok önemli bir yanıdır. Batı Dünyası ile İtalyan Rönesans’ına etkide bulunacak kadar yakın ilişki içinde olan Bizans, Doğu ile de ilişkisini kesmemişti. Bizans sanatında ve mimarisinde, masal ve efsanelerinde, giyim-kuşamında ve törenlerinde Doğu izleri açıkça görülür. 9. yüzyıl ortalarında Halife El-Me’mûn matematikçi Leo’yu Bağdat’a davet etmiş, fakat imparator İstanbul’dan ayrılmasına izin vermemiştir. 14. yüzyılda Bizanslı bir bilgin, astronomi ve matematik alanlarında incelemelerde bulunmak üzere İran’a gitmiş ve dönüşünde, bu konularda çeşitli Farsça kitapları k itapları Yunanca’ya çevirmiştir. Tıpkı Doğu’da olduğu gibi, Bizans’ta da II.Andronikos, VI.John Kantekuzenos ve II. Manuel gibi bilginleri himaye eden ya da kendilerini bilginliğe adamış olan imparatorlar vardı. Bizans kültürünün ve uygarlığının son yuvası olan Trabzon İmparatorluğu’ndan da bilimin ve sanatın hâmisi olan yöneticiler çıkmıştır. Burada 13. yüzyıl sonlarında kurulan bilim akademisi bir övünç vesilesi olmuştu. Trabzon, İslâm uygarlığının astronomi ve matematik eserlerinin çevirilerinin yapılmasına çok elverişli bir konumdaydı. konumdaydı. 2 Osmanlı bilim ve kültür tarihini noksansız olarak değerlendirirken, Osmanlıların, diğer uygarlıkların yanı sıra Bizans uygarlığı ile de doğrudan veya dolaylı olarak karşılıklı etkileşimlerini tespit etmede yararlanılması maksadıyla, Orta Çağ uygarlıklarından Bizans’ın bilimsel etkinliklerini orijinal or ijinal kaynaklara dayanarak inceleyen inceleyen bu makaleyi makaleyi dilimize aktardım. Melek Dosay Gökdoğan 3
BİZANS BİLİMİ Bizans tarihi bir bütün olarak incelendiğinde, bilimsel etkinliklerin kısmen ya da tamamen ihmal edildiği uzun dönemleri, yoğun faaliyet dönemlerinin izlediği görülür. Böylece, bilimler I. Justinianus, sonra Theophilos ve III. Michael, VII. Konstantinos Porphyrogenitos ve IX. Konstantinos Monomakhos ve nihayet İznikli bazı imparatorlar ve Palaeologlar hanedanı zamanında parlamıştır. Palaeologlar hanedanının mensupları politik meşguliyetlerine rağmen, sadece ulusal ve özel ekonominin sağlığı için zorunlu olan pratik bilim dallarını himaye etmemişlerdi et memişlerdir. r. Bilim tarihinde Bizans, özellikle matematik ve astronomi tarihi açısından önemlidir (durum diğer bilimler için de benzer olmasına rağmen, bu iki konu hakkında daha fazla bilgi 1
Kurt Vogel, “Byzantine Science”, The Cambridge Medieval History, History, Cilt IV, The Byzantine Empire, Kısım II: Government Church and Civilization, Second edition, Cambridge University Press 1967, s.265-305. 2 Ayrıntılı bilgi için bakınız; Ernest Barker, Bizans Toplumsal ve Siyasal Düşünüşü, Düşünüşü, Çev. Mete Tunçay, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara 1995 (ikinci baskı); Donald M. Nicol, Bizans’ın Son Yüzyılları (1261-1453), (1261-1453), Çev. Bilge Umar, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 1999. 3 Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Felsefe Bölümü, Bilim Tarihi Anabilim Dalı.
sahibiyiz), bunun sebebi, Bizanslıların Hellenistik Çağ Yunanlılarının ulaştıkları bilgiye değerli katkılarda bulunmaları değil, fakat Antik Çağda konan sağlam temelleri, Batılılar bu bilgiyi geliştirmenin başka yollarına ulaşıncaya kadar muhafaza etmeleridir. Ancak, klasik matematiğin (Arkhimedes, Apollonios, Diophantos gibi) büyük kahramanlarının teorik keşiflerinin sadece birkaç kişi tarafından anlaşıldığını, halbuki pratik uygulamalarıyla (lojistik ve geodezide olduğu gibi) hesaplama ve ölçmenin, quadrivium konularının ( aritmetik, geometri, astronomi ve müzik) müfredat programlarına girdiğini eklemeliyiz; bunun sebebi ise, bunların hem gündelik hayattaki pratik önemleri ve hem de felsefe için hazırlık olmalarıdır; hem geometri hem de mantık tanımlar, postülalar ve aksiyomlarla başlar. Kronolojik olarak düşünüldüğünde, Bizans tarihi üç ana bilimsel etkinlik dönemine ayrılır. Bu dönemler parlak ya da bir dereceye kadar yüksek bir başarı ile başlar, bunu düzenli olarak hissedilir bir düşüş izler. İlk dönemin başlangıcı (I. Justinianus’dan II. Michael’e kadar) Eutokios ve Milet’li Isidoros’un faaliyetlerine sahne olmuştur. Bunlar, Arkhimedes ve Apollonios’un eserlerini muhafaza etmişlerdir. Fakat kısa süre sonra yüksek öğretime ilgi buharlaşmış ve mevcut bütün enerji devletin dış düşmanlara karşı varlığını sürdürme mücadelesine harcanmış ya da dini çatışmalarda tüketilmiştir. Mamafih, Pagan okullarına ve Nesturilere tolerans gösterilmemesi, antik bilimi tanıyan çok sayıda göçmen araştırıcının Doğu’ya, Suriye ve İran’a gönderilmelerine yol açmıştır. Sasanilerin yönetimi altındaki Jundişapur, tıp okuluyla bir kültür merkeziydi, Nesturiler 489’da Urfa’dan çıkarıldıktan ve Yeni Platoncular da 529’da Atina’dan kovulduktan sonra Junduşapur’a gelmişlerdir. İkinci dönemin açılışı (Theophilos’dan V. Aleksios’a kadar) Bardas Üniversitesi’nde matematikçi Leo ile başlar. Batı’da Yunan metinlerine dayalı matematik incelemelerinin canlanması, Leo olmasaydı hemen hemen hemen imkânsız olurdu. olurdu. Çünkü, Yunan bilim külliyatını külliyatını 9. yüzyıl sonlarına kadar öğrenmiş olan Arapların, sadece Latince ve İbranice çevirilerle Batı’yı etkileyebilmiş olduğu hatırlanmalıdır. VII.Konstantinos Porphyrogenitos’un hakimiyeti sırasındaki kültürel çiçekleniş bilimsel incelemelere de yansımış, başlıca quadrivium konuları olarak matematik ve astronomi IX.Konstantinos Monomakhos zamanında (1045) yeniden düzenlenen Konstantinopolis Üniversitesi'nde bir kere daha sebatla işlenmiştir. Fakat ülkenin iç ve dış zayıflıkları bir kez daha bilimleri etkilemiş, böylece Makedonyalılar ve Komnenoslar arasındaki dönemde matematiksel faaliyet olarak bir şey ortaya konmamıştır. I.Aleksios Komnenos yönetiminden yönetiminden Latin zaferine kadar, kadar, imparatorluğun yeniden yeniden canlanışını kapsayan kapsayan bir sonraki dönemde bile, entelektüel çabanın tamamen kaybolmadığını kanıtlayacak sadece birkaç isimle gurur duyulabilir. Üçüncü dönemde (1204-1453), John Vatatzes’in zamanından itibaren dikkat çekici bir canlanma olmuştur. 13. ve 14. yüzyıllarda Pakhymeres, Maximus Planudes ve Theodoros Metokhites gibi matematikçiler antik çağa geri götürecek yolları bir kere daha keşfetmişlerdir. 14. yüzyılın başından itibaren, daha önce sadece Arapların ve İranlıların bildiği Yunan astronomisi Bizans’a geri dönmeye başlamıştır. Bizans’ta bu dönemde Doğu’nun tıp ve eczacılık bilgisinin de olduğuna dair dair deliller deli ller vardır.
I. Matematik ve Astronomi (a) Justinianus’dan II. Michael’e kadar (527-829) Hıristiyan Bizans’ta matematik olamamıştı, fakat bilimsel amaçlar için matematik pagan üniversitelerinde zaten başarıyla gerçekleştirilmişti. Büyük klasik düşünürler İskenderiye’de yaşamışlar ve ve onların eserleriyle eserleriyle de orada karşılaşılmış karşılaşılmış ve incelenmişlerdir. incelenmişlerdir. Hypatia (ölümü 415), Helenistik öğretiyi Batı için için muhafaza muhafaza etmeye yardımcı yardımcı olan yorumcuların yorumcuların sonuncusudur. sonuncusudur. Batı, bu mirası yüzyıllar sonra Bizans ve Araplar yoluyla almıştır. Öte Öt e yandan,
Atina Akademisi’nde, matematiğin iftihar edilecek konumu yüksek matematiğe değil, fakat geometrinin elemanları, “Platon şekilleri” ve Yeni Platoncu aritmetik gibi, felsefede ve doğa felsefesindeki problemlere anlayış geliştirmek için gerekli olduğu düşünülen konulara verilmişti. Bu konuları Proklos, Simplikios ve diğerleri Platon’un, Aristoteles’in, Eukleides ya da Nikomakhos’un yazılarıyla birlikte incelemişlerdir. II. Theodosios 425 yılında, Konstantinos zamanında mevcut olan bir eğitim kurumunu canlandırdığında, Bizans bir bilgi merkezi olarak İskenderiye ve Atina’ya eklenmiştir. Herkesçe kabul edildiği gibi, matematik ders programlarının merkezî özelliği değildi: 30 tane dil ve hukuk profesörü ve sadece bir tane felsefe profesörü vardı. Mamafih, quadrivium konuları üzerine ders verildiğine dair kanıt vardır.4 Bu okulun iyi bir ünü olduğu açıktır, çünkü Ermeni öğrenciler ve araştırıcılar inceleme yapmak için Atina’ya ve İskenderiye’ye olduğu gibi, buraya da gitmişlerdir. Lojistik ve yer ölçümü gibi pratik uygulamalı konular muhtemelen özel hocalar tarafından öğretilmiştir; 425 tarihli bir bildiri böyle özel hocalarla resmi akademi profesörleri arasında kesin bir ayırım yapmaktadır. Hepsi de İmparatorluk içinde olan bu üç okul arasında yakın ilişkiler olmuştur, hattâ bir konferans yapıldığına dair kanıt vardır. 410’da Bizans’ta doğan Proklos, İskenderiye ve Atina’da çalışmış, Atina’da Akademi’nin başı olarak hocası Syrianus’u izlemiştir. Onun Atina’daki öğrencilerinden birisi olan Ammonios (ölümü 510’dan önce), Hypatia’nın ölümünden sonra önemini kaybetmiş olan İskenderiye okulunu canlandırmıştır. Ammonios’un İskenderiye’deki izleyicileri arasında Simplikios ve Damaskios vardı, her ikisi de daha sonra Atina’da çalışmışlar, Atina Akademisi 529’da Justinianus tarafından kapatılınca, İran’a göç etmişlerdir. Ammonios’un İskenderiye’deki bir diğer öğrencisi, Monofizit John Philoponos, Helenistik’ten Bizans bilimine bu geçiş döneminin en büyük araştırıcılarından birisidir. Onun bazı matematik ve astronomi çalışmaları, Nikomakhos üzerine bir yorumu ve astrolab üzerine bir incelemesi günümüze ulaşmıştır. Aristoteles üzerine bir yorumunda ise dairenin kareleştirilmesi ve kübün iki kat yapılmasıyla uğraşmıştır. Ammonios’un bir başka öğrencisi, hocasının etkisi altında kendisini klasik matematik incelemelerine adayan Eutokios (doğ. Askalon’da, yaklaşık 480) idi. Arkhimedes’in bazı eserlerine yapmış olduğu yorumlarından dolayı ona borçluyuz. Arkhimedes’in Küre ve Silindir Üzerine adlı eserinin birinci kitabına yorumunda (Ammonios’a ithaf edilmiştir), Eutokios kübün iki kat yapılması problemine ait daha önceki bütün çözümlerin ayrıntılı bir açıklamasını vermiş 5 ve böyle yaparak da antik Yunan matematiğinin bazı değerli parçalarını korumuştur. Eudemos’un (yaklaşık M.Ö. 340) kayıp olan Matematik Tarihi’nden kısmen alıntılar yapmıştır. Eski bir Dor versiyonundan, Arkhimedes’in kayıp olan bir metnini (kübik denklemin geometrik çözümü üzerine) kurtarmayı da başarmıştır. Arkhimedes’in Dairenin Ölçülmesi adlı eserine yaptığı yorumda Yunan aritmetik yöntemlerinin nadir örneklerini vermiştir. Eutokios, Arkhimedes’in Düzlemlerin Dengesi adlı eserine ve Apollonios’un Konikler ’inin6 ilk dört kitabına da yorum yazmıştır. Konikler yorumunu, Ayasofya’nın ilk mimarı olan arkadaşı Tralles’li Anthemios’a ithaf etmiştir. Onların İskenderiye’de mi arkadaş oldukları ya da hayatının daha sonraki dönemlerinde Eutokios’un Konstantinopolis’de yaşayıp yaşamadığı bilinmemektedir; her halûkârda, Eutokios sayesinde klasik Yunan matematiği Bizans’a tanıtılmış olmalı. Anthemios (mimar ve mühendis) da bir matematikçi olarak düşünülebilir. Yakan aynalar hakkındaki çalışmasında Apollonios’u birkaç noktada geçmiştir, parabolün doğrultman odak özelliğini ve elipsleri çizme yöntemini biliyordu ve elips ve parabolleri tanjantlarından çizmeyi de anlatmıştır. 4
H. Usener, De Stephano Alexandrino, Bonn 1880, s. 5. Archimedes III , ed. J.L. Heiberg (2. edisyon 1915), s.54. 6 Apollonius II , ed. J.L. Heiberg, 1893, s.168. 5
Matematik ve mekanik alanında ciddi çalışmalar, 534’de Anthemios’un ölümünden sonra, Ayasofya’nın yapımından sorumlu olan Milet’li Isidoros’un çevresinde de yürütülmüştür. Onun yönetiminde Arkhimedes’in dairenin ölçülmesi ile küreler ve silindirler üzerine yazıları, Eutokios’un yorumlarıyla birlikte basılmıştır. Isidoros’un öğrencilerinden birisi Eukleides’in Elementler ’inin 15. kitabının sahibidir. Isidoros bizzat parabol çizimi için bir pergel bulmuş ve Heron’un kayıp olan Kemer Yapımı Üzerine adlı eserine bir yorum yazmıştır. Bu kitapta, bir mimarı zorunlu olarak ilgilendirecek hacim ölçümü ile ilgili mekanik problemleri vardır. Isidoros ile resmi üniversite arasında bir bağ olduğuna dair açık bir kanıt yoktur. Üniversite, Phokas (602-610) tarafından kapatıldı, fakat ardılı Heraklios’un (610-641) yönetimi sırasında Patrik Sergius vasıtasıyla genel bir akademi olarak canlanmıştır. Felsefe ve matematik araştırmalarının yönetimi, 612 yılı civarında İskenderiye’den Konstantinopolis’e gitmesi emredilmiş olan araştırıcı Stephen’e verilmiştir. Stephen, Münferit Örnekler Vasıtasıyla Kullanışlı Tablolar Yöntemi Üzerine Theon’un Bir Açıklaması adlı bir astronomi kitabı yazmış, 7 Platon, Aristoteles ve quadrivium üzerine dersler de vermiştir. Matematiğin aritmetik, geometri, astronomi ve müzikten oluşan dört dalının, trivium ile birlikte meydana getirdikleri yedi erkin uzluğu (özgür sanat), çok daha erken bir tarihte meydana çıkmış olmasına rağmen, Ammonios (Proklos’a karşı) savunmuştur. 8 Daha sonra quadrivium Bizans ve Batı okullarında da bütün matematik eğitiminin temeli olarak devam etmiştir. Bu okullara matematik, Martianus Kapella’nın ve quadrivium adının sahibi olan Boethius’un yazılarıyla girmiştir. Konstantinopolis’deki genel akademinin, 726’da III.Leo İsaurian tarafından dağıtıldığı tarihe kadar, daha sonraki etkinlikleri hakkında çok az bilgi sahibiyiz ve izleyen yüzyılda Theophilos zamanında bilginin canlanışına kadarki bilimsel çalışmalar da çok az bilinmektedir. Ermeni Shirak’lı Ananias’ın, 7. yüzyılın sonlarına doğru felsefe çalışmak için Konstantinopolis’e geldiği söylenir. Fakat burada konuyu öğretecek hiç hoca bulamamıştır. Eğer bu doğruysa, bu laik bilgi dalının ne kadar derinlere battığı ortaya çıkar. Öte yandan, quadrivium konularının öğretilmeye devam etmiş olması muhtemeldir ve elementer aritmetik (lojistik) ve geometri (geodezi) öğretiminde asla bir kesinti olmadığı açıktır. Bu konular o zamanlar sadece bir aritmetik dalı olarak kabul edilmişlerdi, ispat için başka taahhüt altına girmeden talimatlar kullanılıyordu. Toplum yaşamı için gerekli olan bu elementer konular muhtemelen özel olarak ya da kilise okullarında öğretilmişlerdir, İstanbul’da toplanan Üçüncü Konsül (681), ruhban sınıfının “Per villas et vicos” u kurması gereğini takdir etmiştir. Günlük kullanım için geometrik ve stereometrik talimatlarla ilgili bazı koleksiyonlar vardır (bunlar 9. yüzyıldan itibaren birçok yazmada görünmektedir), bunların çoğu Heron’a atfedilir. Esasında bunlar oldukça kusurlu ve nitelik bakımından da Heron’un hakiki yazılarının çok gerisindedir. İnşaat işlerinde gerekli olan matematik ve mekanik bilgisi, tıpkı tâcirlerin ve zanaatçıların yeni neslin eğitimini üstlenmek zorunda oldukları gibi, mason birliklerinde nesilden nesle aktarılmış olmalı. Bu dönemden az miktarda lojistik metni kalmıştır. Mısır’da bulunan, 6. ya da 7. yüzyıl papirüsü Akhmim bir aritmetik kitabı içermektedir. 9 Burada başka şeylerin yanı sıra, kesirler tablosu, kesirlerin bölümüyle ilgili alıştırmalar ve ortaklık kuralları vardır. Kahire’de bulunan aynı döneme ait tahta bir tablette, kesirler tablosu ve faiz hesapları 7
Ed. H. Usener, De Stephano Alexandrino, s.38-54. Geminos’u (M.Ö.70) izleyen Proklos, matematiğin sekiz dalını ayırt etmiştir. Bunlardan ikisi ileri düzeyde (teorik aritmetik ve geometri), altı tanesi (lojistik, geodezi, optik, müzik, mekanik ve astronomi) ise daha az gelişmişti. Varro M.Ö. 32’de çizdiği eğitim şemasında, daha sonra yedi erkin uzluk olarak tanınan konulara tıp ve mimarlığı eklemiştir. Apuleius ( M.S. 150) ve Martianus Kapella’dan (5. yüzyılın ilk yarısı) sonra, Roma’daki okullar genellikle yedi erkin uzluğa dayanan bir eğitim plânı izlemiş ve bu bölümleme ilk Bizans okullarında da izlenen plân olmalıdır. 9 Ed. J. Baillet, Mém. Miss. Arch. Française, IX,1, Paris 1892. 8
vardır.10 Lojistik ile ilgili bulmacalar da matematiksel eğlenceler olarak çok popüler olmuştur, bu bulmacalar cebirle ya da aritmetikle çözülebiliyorlardı. Bunların bir koleksiyonunu, Metrodoros (geç 5. ya da erken 6. yüzyıl) hazırlamıştır. 11 Benzer bir koleksiyonu, Bizans’ta kaldığı sürece bu tür bulmacalarla aşinalık kazanmış olması muhtemel olan Ermeni Ananias hazırlamıştır. 7. yüzyıl boyunca, Dünyanın yaratılış tarihini M. Ö. 5509 Eylülü olarak tespit eden ve sonradan yerini Hıristiyan ve Arap tarihlerinin aldığı Bizans tarihi, kısa süre sonra imparatorluğun dışında da kullanılan bir yenilik olarak sunulmuştur. 12 (b) Theophilos’dan Dördüncü Haçlı Seferine Kadar (829- 1204) Bizans bilim tarihinde ikinci dönem Theophilos ile başlar. Onun tantanaya ve lükse düşkünlüğü, yapı ve süsleme sanatları için başlı başına bir dürtü olmuştur. Ancak, hırsının itici gücüyle, belki de Bağdat’a rakip olma düşüncesiyle Bizans’ı Doğu’da öncü bir kültürel güç haline getirmeye de istekliydi. Bağdat’ta Halife El-Me’mûn (813-833), kendisinden önce babasının yaptığı gibi, Suriye’deki manastırlarda korunmuş olan ya da Arapça okuyacaklar için İstanbul’dan satın alınan Yunanca eserlerin çevirilerinin yapılmasıyla ciddi olarak ilgilenmiştir. El-Me’mûn, Bizans’ta araştırmaların canlanmasına başkanlık eden ‘filozof’ ve ‘matematikçi’ Leo’yu sarayına kazanmaya da çaba harcamıştır. Leo’nun gençliği (Tese lya’da, 800 yılı civarında doğmuştur) ile ilgili bildiklerimizden, 726’da üniversitenin kapanışından sonra bile hâlâ bir miktar eğitim görmenin mümkün olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Leo Konstantinopolis’de bir gramer okuluna devam etmiş, bir kütüphanenin de bulunduğu Andros Adasında felsefe ve matematik hocası bulmuştur. Daha sonra başkentte özel hoca olarak çalışmaya başlamış, bütün bilgi dallarıyla ilgilenmiştir. Theophilos, Leo’nun Bağdat’a davet edildiğini duyunca, onu Kırk Şehitler Manastırı’nda umumi konferanslar vermek üzere resmi hocalığa atamıştır. Böylece Leo, yıllar içinde geliştikçe, Bizans bilimsel incelemelerinde hakiki bir gelişmeye sebep olacak yeterli etkiyi kazanmıştır. 863’de Caesar Bardas onu Magnaura sarayında yeni kurulan laik üniversitenin rektörü yapmış, burada Leo ‘filozofların başı’ olarak hem felsefe hem de quadrivium konularını öğretmiştir. Asistanları, geometri hocası Theodore ve astronomi hocası Theodegius idi. Leo’nun Eukleides üzerine dersini dinleyenler arasında, sonradan Kayseri Piskoposu olan diyakoz Arethas 13 ve Konstantine (Cyril) de vardı. Bir quadrivium hocası olarak hizmetinden başka, Leo büyük klasik matematikçilerin eserlerini koruma gayretinden dolayı da matematik tarihinde şerefli bir yere lâyıktır. Antik Çağın miras silsilesinde hayatî bağlantıyı oluşturan yazmaların çoğu onun zamanında yazılmıştır. Aşağıdakilerin, 9. yüzyılda kopya edilmiş o ldukları bilinmektedir: Eukleides’in bir metni, 888’de yazılmış ve bir dönem Leo’nun öğrencisi Arethas sahip olmuş, o da birçok not ilâve etmiştir; 14 Diophantos’un şimdi kayıp olan yazması, mevcut en 10
Bakınız; D. S. Crawford, “A Mathematical Tablet”, Aegyptus, XXXIII, 1953, 222-240. Crawford, Akhmim papirüsünün oldukça erken tarihli olduğunu düşünmektedir. Kesirler tablosuna ilâve olarak, Crawford (s.223), yaklaşık M. Ö. 600 yılından kalma benzer tabloların da olduğunu söz konusu etmiştir; bunları W. E. Crum ve H. I. Bell , “Coptic and Greek Texts from the Excavations Undertaken by the Byzantine Research Account ‘Wadi Sarga’”, Coptica, III, Copenhagen 1922, s.53-57’de yayımlamışlardır. 11 P. Tannery’nin Diophanti Opera, II, 1895, s.43 ‘de ve W. R. Paton tarafından The Greek Anthology, V, 1953, Book XIV (Loeb)’de İngilizce çevirisiyle birlikte yayımlanmıştır. 12 Kronolojik problemler için bakınız; V. Grumel, La Chronologie, Paris 1958. 13 Bakınız; J. L. Heiberg, “Der byzantinische Mathematiker Leon”, Biblioth. Mathem., I, 1887, 33-36. Çok daha önemli bir çağdaş, esas olarak teolog ve filolog olan, sadece tesadüfi olarak tıp ve tabii bilimlerle ilgilenmiş Photios idi. Photios’un Nikomakhos’dan (Vatican, Gr.198, v.I) yapmış olduğu alıntılar vardır. 14 Bakınız; Euclid, Elements, ed. J. L. Heiberg, V, Leipzig 1888, s. XXVİİİ (Cod. Bodl. Dorvillian., X, I, inf. 2,30’da).
eski yazma (13. yüzyıldan kalma) buna dayanır; 15 Apollonios’un kayıp iki yazması, bunlardan yapılan kopyalar şimdi Vatikan’daki iki yazmadadır (10. ve 12. yüzyıllar) 16; Batlamyus’un Almajest ’i ile üç yazma, bunlar arasında nefis Vatikan Gr. 1594 numaradaki yazma da vardır.17 Isidoros’unki eksik olduğundan, Arkhimedes’in tam edisyonu yoktu,. Mamafih, Leo halen mevcut olan her şeyin bir koleksiyonuna sahip olmuştur. Böylece, 16. yüzyıl boyunca kayıp olan, 12. yüzyılda Sicilya’daki Norman krallarının kütüphanesinde mevcut olan ve Benevento savaşından sonra Katolik mülküne dahil olan orijinal yazma, Moerbeke’li William tarafından (mekanik üzerine yazıları ihtiva eden daha eski bir yazmayla birlikte) Arkhimedes çevirisinde kullanılmıştır. Leo’nun zamanından, astronomi üzerine kısa bir eserin yazması, Leo’nun öğrettiklerine dayanan Arkhimedes yorumları, Eukleides üzerine en eski yorumlar,18 ölçme üzerine sahte Heron eseri ve başka birçok eser kalmıştır. Sanat gibi bilimin de Amorian ve erken Makedonya dönemlerinde gelişmiş olduğu açık olmasına rağmen, I. Basil’in egemenliği süresince laik üniversitenin kaderi hakkında bilinenler azdır. I. Basil ve daha büyük ölçüde oğlu VI. Leo eğitime büyük önem vermişlerdir.19 VII.Konstantinos Porphyrogenitos’un bilimlere ve sanatlara verdiği destek gayet iyi bilinmektedir. Bizzat matematik, astronomi, müzik ve ‘hepsinin kraliçesi felsefe’yi öğrenmiş ve seçkin hocalar tayin etmiştir. Dikkate değer araştırıcılar da açıkça bulunabilirdi. Konstantinos’un entelektüel gayretleri (kapsamlı ansiklopediler ve alıntı koleksiyonları derlemesi) matematik için de yararlı olmuştur. Suda, birçok biyografik not ve zamanın kütüphanelerinde mevcut olması gereken kaynakları ihtiva eder. 10. yüzyıl yazmalarının sayısı, o zamanlar matematik eserlerinin incelendiğini ve kitapçılarda arandığını göstermektedir. Bunların içinde, Eukleides’in Elementler kitabının Cod. Vat. Gr. 190 numaradaki edisyonu 20 (Theon öncesi bir metne dayalıdır) ve Eukleides’in diğer yazmaları 21, Eutokios’un22, Batlamyus’un23 ve Nikomakhos’un 24 yazmaları vardır. Metot ’u da içeren Arkhimedes’in meşhur, üzerine yeniden yazılmış nüshası bu tarihe geri gider. 25 Konstantine Cephalas’ın daha eski iki koleksiyondan matematik vecizeleri ve hiç değilse Metrodoros’a kadar giden haşiyelerle birlikte Anthologia Palatina edisyonu da 10. yüzyıla gider. Bizanslı Heron olarak tanınan bir mesahacının Geodezi kitabı da aynı yüzyılla tarihlendirilmiştir. 959’da VII.Konstantinos Porphyrogenitos’un ölümünden sonra, devletin himayesi kalktığından ve imparatorlar imparatorluğun genişlemesiyle ve birliğiyle ilgilendiklerinden, bilimsel çalışmaların ihmal edildiği bir yüzyıl gelmiştir. Saltanatı Bizans gücünün en yüksek noktasını simgeleyen II. Basil bilgiye düşmanlığıyla dile düşmüştür, fakat buna rağmen araştırıcılar hâlâ vardı ve çalışmalarının meyveleri 11. yüzyıl ortalarındaki entelektüel etkinliği simgelemiştir. Ayrıca, özel hocalar ve kilise okulları, 1008 tarihli meçhul bir yazarın
15
Diophanti Opera, ed. P. Tannery, II, 1895, s.XVIII. Apollonius, ed. J. L. Heiberg, II, 1893, s. IXVIII (Cod. Vat. Gr. 204 ve 206). 17 Bakınız; Cod. Vat. Gr. 1291 ve Cod. Paris. Gr. 2389 (Mısır’dan). 18 Euclid, ed. J. L. Heiberg, V, 1888, s.714-715. Sayılar için harf kullanılmasıyla, o zamanlar olağan olan uygulamanın çok ötesine geçmiştir (bakınız; J. Tropfke, Geschichte der Elementarmathematik , II(3), 1933, s.46), Leo hesaplamalarda harfleri kullanmıştır. 19 Matematik bulmacalarından bir tanesi için bakınız; Nicomachus, İntroductio arithmetica, ed. R. Hoche, 1866, s.151. 20 Muhtemelen Suriye menşeli Eukleides yazması (bakınız; Euclid, VI, s.VI, ed. H. Menge, 1896), Marinos’un yorumuyla birlikte Data adlı eserini ve Theon’un Batlamyus’un tabloları üzerine hazırladığı muhtırasını da ihtiva eder. 21 Cod. Flor. Laurentian. 28, 3 ( Elements ve Phaenomena); Cod. Vat. Gr. 204 ( Data, Optica, Catoptrica ve Phaenomena). 22 Cod. Vat. Gr. 204 (Apollonius’un Konikler ’i üzerine yorum). 23 Cod. Marc. Gr. 313 ( Almajest ). 24 Cod. Gottingensis Philol. 66. 25 Cod. Rescriptus Metochii Constantinopoli S. Sepulchri monasterii Hierosolymitani 355. 16
(muhtemelen Keşiş Gregory ya da Selökid’li Romanus) Quadrivium’unun gösterdiği gibi, 26normal ders programı konularının hâlâ öğretilmekte olduğunu göstermiştir, IX.Konstantinos Monomakhos 1045’de üniversiteyi bir hukuk fakültesi ve felsefe fakültesiyle yeniden düzenlediği zaman, matematik tekrar hayata geçmiştir. Bizzat imparator gençleri felsefe ve matematik okumaları için teşvik etmiştir. Felsefe fakültesinin başına, çok yönlü dâhi Michael Psellos getirilmiştir. O, sadece felsefe ve trivium konuları üzerine değil, ama quadrivium konuları üzerine de ders vermiş, ancak bunu çalışmasının en önemli kısmı olarak görmemiştir. Platon ve Proklos gibi, matematiği maddi nesneler ile fikirler arasındaki bağ ve öğrencileri soyut düşünce alanına sevk etmenin bir vasıtası olarak görmüştür. Aristoteles’in matematik parçalarına da biraz zaman ayırmıştır. Sayılar üzerine yazdığı eseri, Yeni Platoncuların ve Doğu sayı mistisizminin etkilerini göstermektedir. Mevcut yazıları arasında Güneş’in ve Ay’ın hareketleri, bunların tutulmaları ve Paskalya hesaplamaları üzerine bir astronomi eseri vardır. Geometrinin tabiatı üzerine bir mektup, Nikomakhos üzerine yorumlar (‘Soterikhus’ tarafından yazılmış) ve bir yazmasına sahip olduğu (belki de o zaman mevcut olan yegâne nüsha) Diophantos tarafından kullanılmış cebir terimleri üzerine bir mektup da vardır, Psellos’un öğrencilerinden birisi ve ‘filozofların başı’ olarak izleyicisi John Italus idi. O da Platoncu idealar kuramı, Aristoteles, Proklos ve Iamblikhos üzerine dersler vermiştir. 1082’de, I. Aleksios Komnenos zamanında, ‘putperestin budalaca bilgeliği’ni öğreten Italus, kilise karşıtı olmakla suçlanmıştır. Bundan sonra, bir ölçüde patriğin denetimi altında gibi görünmesine rağmen, laik üniversite devam etmiş, bunun ilk delilini Nikholas Mesarites (yaklaşık 1200) sağlamıştır. 27 Şimdi, öncelikli olarak quadrivium (Anna Komnenos’un eğitimini kısmen oluşturmuştur) öğretiliyordu, hattâ patrik okullarındaki eğitimde göründüğüne dair delil vardır, bu okullar ders programlarını bir parça genişletmişlerdi. 28 Antik yazarların incelenmelerinin kesinlikle sona ermediğini, 11. ve 12. yüzyıllardan kalan ve Eukleides’in ( Elementler , Data ve Phaenomena), Proklos’un, Marinos’un, Batlamyus’un, Apollonios’un, Serenos’un ve Heron’un çalışmalarını içeren yazmaların sayısı göstermektedir. Bir 11. yüzyıl yazması 29 sadece Heron’un hakiki Metrica’sını değil, fakat sahte Heroncu Geodezi ve Didymus ile Diophanes’in benzer yazılarını olduğu gibi, Geometrica ve Stereometrica olarak bilinen derlemeleri de verir. 30 Aynı dönemden, Cod. Paris Suppl. Gr. 607’deki yazma Heron’un Dioptra’sını ihtiva eder. Cod. Paris Suppl. Gr. 387’deki (yaklaşık 1300) Heron’un Tanımlar ’ı da hakikidir ve bir 11. yüzyıl derlemesinden alınmıştır.31 12. yüzyıl boyunca, Bizans ve Batı arasındaki politik ve ekonomik ilişkiler bilimi etkilemiştir. Astronomi ve astroloji incelemelerine gayet eğilimli olan I.Manuel’in 26
Bakınız; A. Diller, “Byzantine Quadrivium”, Isis, XXXVI, 1945-6, s.132; bu quadrivium 16. yüzyılda Michael Psellos adı altında iki defa (1533 ve 1556) yayımlanmıştır. Heiberg’in hazırladığı modern bir edisyonu vardır (Kopenhag 1929). 27 Kutsal Havariler Kilisesi’nde verilen derslerin tavsifinde astronomiden söz edilmez ve tıp yerinde gibi görünmektedir (bakınız; A. Heisenberg, Grabeskirche und Apostelkirche, II, Leipzig 1908, 17 ve 90). Patrik şüpheli noktalar üzerine son sözü söylemiştir: O, ‘Nikomakhos’dan daha büyük bir aritmetikçi, Eukleides’den daha büyük bir geometrici ve Batlamyus’dan daha büyük bir müzikçi’ idi (A. Heisenberg, A.G.E., s.95). 28 Michael Italicus (12. yüzyılın ikinci çeyreği) sadece gramer ve retorik okutmamış, fakat ‘matematik’ (quadrivium mekanik, optik, kırılma, ölçü, ağırlık merkezi kuramı gibi konuları da içeriyordu) ve teoloji de öğretmiştir; bakınız; H. Fuchs, Die höheren Schulen von Konstantinopel im Mittelalter , s.37. Üretken yazar Theodore Prodromus’un Michael Italicus’a yazmış olduğu bir mektuba da bakınız; ed. Paul Tannery, Mémoires. Scientifiques IV,1920, 207-222. 29 Cod. Constantinop. Palatii veteris no.1. 30 Ed. J.L. Heiberg, “Mathematici Graeci minores”, Det Kgl. Danske Vidensk. Selsk.Hist. fil. Medd. XIII , 3, Kopenhag 1927, 3 ve 25. P. Ver Eecke’nin yaptığı bir Fransızca çevirisi vardır, Les opuscules mathématiques de Didyme, Diophane et Anthémius, Paris-Bruges 1940. 31 Bakınız; Heron, ed. J.L. Heiberg, IV, 1912, s.iv.
hükümdarlığında (1143-1180), Aristippus, Batlamyus’un bir yazmasını ( Almajest ) Sicilya’ya götürmüş, orada muhtemelen Bath’lı Adelard tarafından tercüme edilmiştir. Aşağı yukarı aynı sıralarda Leo’nun Arkhimedes nüshası ve diğer Yunan yazmaları Moerbeke’li William tarafından tercüme edilmek üzere Norman sarayına ulaşmıştır. Herkes tarafından kabul edildiği üzere, bu tarihlerde Bizans’ın Batı’dan öğrenebildiği çok az matematik bilgisi vardı; mamafih, Bizans Batı’dan Arap rakamlarıyla ilgili bilgilerini pekâla elde etmiştir, bu rakamlar Bizans’ta ilk defa bir 12. yüzyıl Eukleides yorumunda ortaya çıkmıştır. 32 Meslek hayatı Batı’da matematik rönesansının başlangıcını gösteren ve Arap rakamlarıyla hesaplama yöntemini Liber abaci adlı eseriyle sunan Pisa’lı Leonardo’nun (doğ. Yaklaşık 1170) Bizans’ı ziyaret etmiş olduğu bilinmektedir. Kendisinin bize söylediği gibi 33, bazı Bizanslı hocalarla temasından, birçok aritmetik ve cebir problemini öğrenmiştir. Bu tür incelemelerin onlarda hâlâ kutsal olmaya devam ettiği açıktır. (c) Konstantinopolis’in Düşüşüne Kadar Latin İmparatorluğu (1204-1453) Latin imparatorları yönetimi boyunca, Konstantinopolis’de genel konularda olsun ya da matematikte olsun, entelektüel etkinliğe dair bir delil yoktur. Baldwin burada bir üniversite plânlamış, ama bu plân asla gerçekleşmemiştir. Özel hocalar göç etmişler, yeri doldurulamaz yazmalar imha edilmiş yada dağılmıştır. Sadece pratik konular dikkati çekmişti. Bu dönemde yeni Arap rakamları ve metotları da yavaş yavaş yayılmaya başlamıştır. 1252 yılından kalma, Arap rakamlarının kullanıldığı bir aritmetik kitabına Maximus Planudes sahip olmuştu. Öte yandan, Yunan araştırmacılarının çoğunun kaçtığı İznik sarayı, özellikle John Vatatzes ve II. Theodoros Lascaris’in hükümdarlıkları sırasında, Nikephoros Blemmydes (yaklaşık 1197-1272) ve Georgios Akropolites’in (1217-1282) öncülüğünde Yunan entelektüel yaşamının merkezi haline gelmiştir. John Vatatzes İznik’te bir felsefe okulu (ilkin Hexapterygus’un ve daha sonra Blemmydes’in yönetimi altında) ve değişik kentlerde kütüphanelerle birlikte başka okullar da kurmuştur. İznik İmparatorluğunda o zamanlar Batı’dakinden çok daha büyük ölçüde kapsamlı eğitim yapılması yönünde ciddi bir teşebbüs vardı, ancak matematikte yine pratik konuların öncelikli olduğunun kabul edilmesi gerekir. Öyle olmasaydı, John Vatatzes’in zamanında matematik profesörleri (paraya önem vermemeleriyle meşhur felsefe hocaları gibi) devletten maaş almazlardı. 34 Konstantinopolis’de bir doktorun oğlu olarak dünyaya gelen Blemmydes, Efes’te bir okul kurmuştur. İznik’te bir gramer ve retorik okulu kuran ve bizzat kendisi matematik dahil bilimsel problemleri tartışan gelecek imparator II.Theodoros Lascaris’in (VI. Leo’dan beri en iyi eğitimi gören Basileus (Roma İmparatoru)) özel hocası olmuştur. Blemmydes ve Hexapterygus’un en önemli öğrencisi, devlet adamı ve hümanist (II. Theodoros’un da hocası) Georgios Akropolites idi. 1261 yılındaki restorasyondan sonra Konstantinopolis’deki okul ve hastanelerin yeniden canlandırılmasını üstlenen VIII.Michael Palaeologos, Akropolites’i Ayasofya’da yeniden açılan devlet üniversitesinin başına getirmiştir. Burası daha çok Patrik III. Germanus’un etkisi altındaydı. Bu üniversiteye ek olarak ve onunla bağlantılı (muhtemelen hazırlık okulu olarak) bir gramer okulu St. Paul Kilisesi’nin yetimhanesinde kurulmuş, burada normal genel ders programı okutulmuştur. Akropolites, felsefe dersinin bir
32
Euclid, ed. Heiberg, v, 1888,s.xix. Liber abbaci, ed. B. Boncompagni, Roma 1857, s.249. 34 Zachariae von Lingenthal, Jus graeco-romanum, Synopsis minor vı, 1931, s.495. Michael Attaleiates’e atfedilen ‘Synopsis minor’ un Vatatzes dönemine ait olduğunu söyleyen von Lingenthal’in haklı olduğunu kabul ederek bakınız; onun Geschichte des griechisch-römischen Rechts, 3. edisyon, 1892, s.40. 33
kısmı olarak Eukleides ve Nikomakhos’dan sonraki matematik üzerine ders vermiştir. 35 Felsefe kürsüsünde izleyicilerinden John Pediasimus (yaklaşık 1310) matematiğe özel ilgi göstermiştir. O, Kleomedes ve Batlamyus üzerine yorumlar, Heron’dan alıntılar içeren bir geometri kitabı ve bir de ses perdelerinin sayısal isimleri gibi müzik notalarının açıklamalarından oluşan Bazı Gözlemler adlı çalışmasını yazmıştır. Onun açıklamalarına göre, Akropolites’in bir öğrencisi olan, kabiliyetli araştırmacı ve tarihçi George Pakhymeres (1242’de İznik’te doğmuş, 1310’da ölmüştür) de dinî ve laîk meşgalelerine rağmen, üniversitede hocalık yapmıştır. Bütün felsefeciler gibi o da Eukleides ve Nikomakhos ile ilgilenmiş, Arap rakam sistemini öğrenmiş ve diğerlerinden çok daha üstün bir Quadrivium yazmıştır. Aritmetikle ilgili bölümde, o dönemde pek de olağan olmayan Diophantos’a ilişkin derin bilgisini göstermiştir. Pakhymeres de Aristoteles’in matematikle ilgili parçaları üzerine dersler vermiş, öğrencilerinden birisi bu dersler üzerine bir dizi not hazırlamıştır. Nikomedia’da (İzmit) keşiş Maximus Planudes (yaklaşık 1255-1310) ne resmi üniversitede ne de patriklik okulunda hocalık yapmamış, fakat bir kütüphaneyle bir manastıra bağlı olan bir kamu kurumunda ders vermiştir. Diophantos’un Aritmetik adlı kitabını düzenlemiş ve yorumlamış, Yunan Antologiası’nı yeniden gözden geçirmiştir. Yukarıda sözü edilen 1252 tarihli benzer kitaba dayanan Hint Yönteminden Sonra Aritmetik adlı kitabı (yaklaşık 1300), yeni rakamların ve yöntemlerin hâlâ yayılmakta olduğunu gösterir. 36 Planudes’in zamanından önce, Arap rakamlarını kullanan, fakat sıfırı sadece bir ‘üs çeşidi’ olarak ya da tam sayıların değerlerini temsil eden üsler olarak kullanan, Neophytus isimli bir keşişin olduğu anlaşılmaktadır. 37 Onun çalışması, alfabe rakam sistemine dayalı aritmetiğe karşı gerçek bir üstünlük göstermemektedir. Kıbrıslı George (Patrik Gregory (1283-89) ile aynı kişi) Planudes ile aynı manastırda hocalık yapmış ve hocası Akropolites onu Eukleides ve Aristoteles’i incelemesi için teşvik etmiştir. Mistik bir bakış açısından ziyade pür matematiksel bakış açısıyla sihirli kareler üzerine bir eser yazan Manuel Moskhopulos, Planudes’in öğrencisi ve arkadaşıydı. 14. yüzyılın ilk yarısında, ciddi incelemelerle uğraşmaya çok müsait bir dönemde, Bizans’ta bilimlerin vesayeti başka ellere geçmiştir. Şimdi artık öne geçenler arasında yüksek dereceli devlet memurları vardı, bunlar antik dünyanın entelektüel başarısının babadan oğula aktarıldığı birçok öğrenciyi etraflarına toplamışlardır. Bu memurlar arasında, 1328’de Grand logothete (finans uzmanı) konumundan indirilmiş, derin bir bilgelik sevgisiyle eğitim görmüş Theodoros Metokhites (yaklaşık 1260-1332) vardı. İnceleme konularını tasvir ederken, matematiğin yıllarca hem hoca hem öğrenci yokluğundan tehlikeli bir konuma geldiğini anlatmıştır.38 Eukleides ve Nikomakhos’un sadece felsefeyle ilgili kısımları hâlâ inceleniyordu, fakat Elementler ’in onuncu kitabı ya da Stereometri, hattâ Apollonios’un Konikler ’i ya da Serenos’un eserleri incelenmemiştir. Metokhites sonunda Batlamyus’un Almajest ’ine kendisini başlatacak bir hoca bulmuştur. Bu hoca, astronomi profesörü ve harmoni üzerine bir kitabın yazarı olan Manuel Bryennios idi. Daha sonra Eukleides’i (Stereometri, Optik, Katoptrik, Data ve Phaenomena dahil), Theodosios’u ve Apollonios’u da incelemiştir.
35
Kıbrıslı George (Gregory), Akropolites’den aldığı eğitimin bir açıklamasını vermiştir ( MPG, CXLII, 25 de basılmıştır. 36 Batı Araplarının gubar rakamları 1252 tarihli bir aritmetik kitabında kullanılmış olmasına rağmen, Planudes Doğu Arap rakamlarını kullanmıştır. Bu, İran-Trabzon-Konstantinopolis yoluyla gelen etkileri gösterir. Bakınız; P. Tannery, “Les chiffres arabes dans les manuscrits grecs”, Mémoires Scientifiques IV , 1920, 199-205. Planudes kitabı George Beccus’dan almıştır. 37 Sıfır, sayının üzerine konan bir nokta ile, ya da küçük bir daire ile gösterilmiştir. Bir nokta, sayının on ile çarpıldığını, iki nokta yüz ile çarpıldığını, üç nokta bin ile çarpıldığını, vb. gösterir. (Bu notu, G.J. Whitrow’a borçluyum). 38 C.N. Sathas, Venedik 1872, s.139-195.
Metokhites, Batlamyus astronomisine bir giriş ( Astronominin Elemanları), felsefenin matematiksel (harmonik) formu üzerine bir eser ve Aristoteles üzerine birçok yorum yazmıştır. Bu dönemde yüksek matematiğin yeniden canlanışını, 13. ve 14. yüzyılın birçok yazması gösterir, bu yazmaların çoğu Manuel Bryennios ve Theodoros Metokhites’in çevresinden çıkmıştır. Bunlar arasında, Metokhites’in kendi incelemeleriyle (Eukleides, Theodosios, Apollonios, Batlamyus) ilgili açıklamalarında örnek gösterdiği bütün yazarlar ve başka birçok kişi (Eutokios, Theo, Pappos, Proklos, Geminos, Marinos, Autolycus ve Aristarkhos) vardı. Böylece, Batlamyus’un Almajest ’inin sadece bir tane 12. yüzyıl yazması varken, 13. ve 14. yüzyıldan kalan pek çok yazma vardır, bunlar içinde Demetrios Cydonas’in kaydettiği gibi, ‘Bryennios’un’ yorumuyla iki yazma da vardır. 39 Metokhites, ansiklopedik araştırmacı ve tarihçi Nikephoros Gregoras’ın (Pontus’da yaklaşık 1295’de doğmuş, yaklaşık 1360’da ölmüştür), astronomiye ve Nikomakhos gibi Yunan matematikçilerini incelemeye başlamasından sorumludur. Nikephoros Gregoras, Khora Manastırında bazı özel dersler vermiş, fakat öncelikle II. Andronikos’un sarayındaki bilgili dinleyicilerin önünde anlatmıştır. Kare sayıların tertibi ile ilgili vasat bir kitap, astrolab üzerine iki makale ve kendi düşüncelerini yaydığı (Plethon’un (yaklaşık 1355-1452) da yapmış olduğu gibi) çeşitli astronomi yazıları kaleme almıştır. 1324’te bir t akvim reformu için teklifi dikkate alınmamıştır. 1328 yılı sıralarında, Kalabria keşişi Barlaam (ölümü yak. 1350) ile münakaşasında kazandığı zaferden sonra, daha sonraki konferanslarına yeniden başlamak için hocalığı bırakmış gibi görünmektedir. Skolastik diyalektikte çok bilgili olan keşiş Barlaam, John Kantakuzenos tarafından teoloji hocası ve Aristoteles’in temsilcisi o larak tayin edilmiştir. Bu başarı, bir matematikçi olarak Gregoras’ın üstün yeteneği sayesinde gerçekleşmiş gibi görünmektedir. Öyle anlaşılmaktadır ki 1358 sıralarında Gregoras, Athos Dağı’nda (Aynaroz) yaşamaktadır. Burada, matematik ve Aristoteles fiziği ile bu dönemde ilgilenildiğine dair delil vardır. Athos Dağı’nda bulunan yazmaların çoğunda bizzat Gregoras’ın yazmış olduğu notlar vardır, bunlar onun incelediği konularda uzman olduğunu gösterir. Yukarıda adı geçen Barlaam, Eukleides’in Elementler ’inin ikinci kitabına bir yorum ve lojistikle ilgili bir kitap da yazmıştır, bu kitapta bayağı ve altmışlı kesirlerle ve oranlarla hesaplama yapmayı öğretmiştir. 14. yüzyıl yazması Cod. Marc. 310, Barlaam’ın Güneş tutulması üzerine bir astronomi eserini içerir. Bir diğer çağdaş araştırmacı, Nikholas Rhabdas (doğ. 1351) Diophantos’u biliyordu ve ‘Hint’ yöntemleriyle hesap yapmaya aşinalığı vardı. Eski sayı sembollerini kullandığı iki mektupta Rhabdas, parmak sembolizmini ve aritmetik yöntemlerini (kökler dahil) açıklamış ve politik aritmetikle ilgili problem örneklerini (üç kuralı, matematik bulmacaları) bir araya toplamıştır, bunlar eski lojistik problemlerine ilişkin bazı kavrayışlar sağlamıştır. Benzer aritmetik problemi örnekleri 1303 yılına ait, Cod. Paris. Suppl. Gr.387 numarada kayıtlı yazmada ortaya çıkmıştır. 14. yüzyılın ilk yarısında astronomide de bir canlanma olmuştur. Bu konudaki güdülenme, Bizans’ın politik, ekonomik ve kültürel ilişkilerini daima koruduğu Trabzon’dan gelmiştir. Trabzon, İran’ı dışarıya bağlayan önemli ticaret yolunun son noktasıydı. Gregory Kioniades (13. yüzyılın sonunda Konstantinopolis’de ölmüştür), Trabzon sarayında yaşadığı sürece İran ve Arap bilimiyle temas kurmuş, İran’a gitmiş, dilini öğrenmiş, özellikle astronomi kitaplarını toplamış ve bunları bir çeşit akademi kurduğu Trabzon’a götürmüştür. Cod. Vindob. Theol. Gr. 203 numaradaki yazma, Khioniades’in mektuplarını ihtiva eder, bu mektupların çoğu matematikçi ve protonotarius (saray sekreteri) ve protovestiarius (saray kostümcüsü) Konstantine Lukytes’e (Lkytes değil) gönderilmişti, Khioniades kütüphanesini muhtemelen ona bırakmıştır. Arapça yazılmış bir İranlı astronomun (Şems el-Buhârî, ölümü 1339) bir eserinin serbest bir çevirisi de (1323 tarihli) vardır. Trabzon papazı Manuel (başka bir künye ile tanınmıyor), hekim, astronom ve coğrafyacı George Khrysokokkes’in hocasıydı. 39
Cod. Paris Gr. 2390 ve Cod. Flor. Laurentian. 28,1.
Manuel, derslerini, çevirmiş olduğu Khioniades’in topladığı kitaplara dayandırmıştır. Khrysokokkes İran Astronomi Sistemi Üzerine Bir Yorum (1346) adlı kitabı ve başka astronomi eserleri de yazmıştır. Böylece, dolambaçlı bir yoldan Yunan antik bilimi Bizans’a dönmüştür. Isaac Argyros (1310-1371’den sonra) ve Theodoros Meliteniotes (1360-1388) de İran etkisi altında kalan araştırmacılardandır. Nikephoros Gregoras’ın bir öğrencisi olan Argyros muhtemelen Konstantinopolis’de de yaşamış; 1367’de belki de hocasının benzer bir kitabına dayanarak astrolab üzerine bir eser yazmıştır. İki tane astronomi eserinin (1371) ve iki hesap kitabının da yazarı olarak kabul edilir. Onun şu matematik eserleri kalmıştır: Kare kökler üzerine bir makale, Eukleides ( Elementler ’in altı kitabı) üzerine yorum ve Rhabdas’ın edisyonunda Planudes’in aritmetiği üzerine yorum, Proklos ve Philoponos’un hazırladıkları Nikomakhos’un yorumunun yeni bir edisyonu, nihayet sahte Heroncu derleme tarzında yayımlanmamış bir geodezi kitabı. Baş hoca ve megas sacellarius (dini danışman), Konstantinopolis’de patriklik okulundaki hocalardan birisi olan Theodoros Meliteniotes, Trabzon’dan gelen astronomi yazılarından başka, Eukleides’i incelemiş ve Batlamyus ve Theo’yu orijinalinden bir kez daha okumuştur. 1361 tarihli üç ciltlik Astronomi çalışması türünün mevcut en kapsamlı ve bilgi yüklü kitabıdır. Argyros’un benzer bir çalışmasına mı dayandığı ya da bunun tersi mi olduğu kesin olarak belirlenememiştir, çünkü her iki çalışmanın da ortak pek çok noktası vardır ve aynı kaynakları kullanmışlardır. Nikolaos Kabasilas (Thessalonica’da 1322/3 de doğmuş, 1380’de ölmüştür) da Batlamyus’u ve İskenderiyeli Theon’u incelemiş, Theon’un Almajest ’in (yılın uzunluğu ve Güneş’in ortalama hızı üzerine) üçüncü kitabına yorumunu yeniden kurmaya çalışmıştır. Kabasilas’ın (ve Nikephoros Gregoras’ın da) arkadaşı Demetrios Kydones (ölümü 1397/98), Latince’den Yunanca’ya ilk çevirmenlerden birisi olarak tanınır. Onun Eukleides üzerine yorumu günümüze intikal etmiştir, John Kabasilas’ınki de (Nikolaos’un bir akrabası) kalmıştır. İmparatorluğun düşmesinden önceki son yıllarda matematik incelemeleri üzerine söylenecek çok az şey vardır. Arkhimedes, Apollonios ve Diophantos hakkında artık bir şey işitilmez. Ancak, halen yazılmakta olan çok sayıdaki yeni yazmanın gösterdiği gibi, elemanter quadrivium’a ilgi vardı, bu konular, 1396’da patriklik okulunda hoca olan Joseph Bryennios’un “yedi bilgi dalı” olarak adlandırdığı quadriviumun iskeleti içinde halen öğretiliyordu.40 İlgi daha çok geodezi ve lojistik üzerine odaklanmıştır. Cod. Paris Suppl. Gr. 387 numarada 1303 tarihli yazmadakilere benzeyen çok sayıda alıştırma ihtiva eden bir aritmetik kitabı, Cod. Vind. Phil. Gr. 65 numarada bulunmuştur 41, bu kitapta hesaplamalar yeni on tabanlı Arap yöntemleri kullanılarak yapılmıştır. Ancak, yazarın kendisinin bu rakam biçimlerine alışmamış olduğu açıktır, çünkü bu rakamların yerlerine 1den 9 a kadar Yunan alfabe rakamlarını ve sıfır için bir sembolü kullanmıştır. On tane sembol biçimi önemsiz olduğundan, hesaplamalar bu şekilde oldukça yeterli yürütülebilmiştir. 42 Özel, kamu ve dini kütüphaneler kitap bakımından hâlâ zengindi, bu kitapların çoğuna, Yunanca öğrenmek ve Yunan kültürünü tanımak maksadıyla Konstantinopolis’e gelmiş olan 40
Kütüphanesinde başka şeylerin yanı sıra, on beş kitaplık bir geometri çalışması (açıkça Eukleides’in Elementler ’i), Nikomakhos’un aritmetik kitabı, Almajest ve müzik üzerine bir kitap da (Manuel Bryennios ve Batlamyus) vardı. Bakınız; A. Papadopulos-Kerameus, Varia Graeca Sacra, St. Petersburg 1909, s.295. 41 J.L. Heiberg, “Byzantinische Analekten”, Abhandl. Zur Gesch. Der Mathematischen, IX, 1899,i,163-9. iii, 172-4’de Heiberg Cod. Marc. Gr. 323’den çeşitli rakam biçimleri yayımlamıştır. Batı ders kitaplarındaki Bizans aritmetik problemleri için bakınız; K. Vogel, Die Practica des Algorismus Ratisbonensis, Münih 1954, s.206. 42 Cod. Vind. Phil. Gr. 65 numaradaki yazmada on tabanlı kesir zaten kullanılmıştır, çünkü yazar bu, “Türkler memleketimizi yönettiklerinden beri” geçerli olan yöntemdir diye yazmıştır. Burada, Aritmetiğin Anahtarı (Semerkant 1427) adlı kitabında tasvir ettiği on tabanlı kesir sistemini bulan El-Kâşî’nin etkisini açıkça görebiliriz. Bakınız; H. Hunger ve K. Vogel, Ein byzantinisches Rechenbuch des 15. Jahrhunderts (Osterreiche Akad. Der Wissenschaft, Phil.hist. Kl. Denkschriften, Bd.78, Abh.2, Viyana 1963).
çok sayıdaki Latin tarafından göz dikilmiş ve götürülmüşlerdir. Bunlardan Filelfo ve Trabzonlu Bessarion (Khrysokokkes’in ayaklarının dibinde, okul arkadaşları), bir okulun müdürü olan Trabzonlu George gibi kimseler Yunan yazmalarını beraberlerinde İtalya’ya götürmüşlerdir. Bu yazmaların ve daha önce İtalya’ya ulaşan eserlerin incelenmesi, Arapça’dan Latince ve İbranice’ye yapılan çevirilerle birlikte alınınca, Batı’da Bath’lı Adelard, Pisa’lı Leonardo, Jordanus Nemorarius ve Moerbeke’li William ile başlayan matematik rönesansını çiçeklendirmişlerdir.
II.Fizik (Mekanik) Yunanlıların fizik kavramı, doğadaki kuvvetler teorisi olarak bizim bugünkü fizik bilimleri anlayışımıza uymaz. Yunan anlayışı çok daha kapsamlıydı, özellikle hareket (= değişme) kavramı gibi özel kavramlar için böyleydi. Aynı şekilde meteoroloji de bugün olduğu gibi, atmosfer olaylarının incelenmesiyle sınırlı değildi, fakat bugün astronomiye, fizikî coğrafyaya, jeolojiye, hattâ kimyasal teknolojiye daha uygun olduğu düşünülen konuları içeriyordu. Ama her şeyin ötesinde, temel tutum farklıydı; Yunanlılar gözlem ve algıya dayanarak yapılmış spekülatif dedüksiyonlar vasıtasıyla neticelerini ortaya koymuşlardır. Deney vasıtasıyla doğa ile konuşulabileceği fikri, büyük kısmıyla Yunanlılara yabancıydı. 43 Matematiksel olarak incelenmeye uygun konularda (örneğin, mekanik, geometrik optik, akustik) bilimsel neticelere zaman zaman ulaşılmıştı; ancak (örneğin, ısı, mağnetizma, fizyolojik optik, meteoroloji alanlarındaki) etkinlikler gözlem ve tavsifî yazıyla sınırlanmıştı. Bütün bunlar Bizans için de aynı şekilde geçerlidir, fiziğin teknik problemlere uygulanmasına geniş bir ilgi olmasına rağmen, fizik teorilerinin ilerlemesinde güvenilir herhangi bir şeye nadiren rastlanmıştır. Bizanslı araştırıcıların fiziğe katkısı, matematikte olduğu gibi, eski metinlerin muhafazası ve yeni edisyonların ve yorumların yapılması; üniversite öğretimine bir miktar fizik bilgisinin yayılmasını temin etmekten ibarettir. Üniversitelerde fizik ve meteoroloji, felsefenin bir parçası olarak öğretiliyordu, akustik ve optik ise (geometrinin bir kısmını oluşturmuşlardır) Quadrivium’un yapısı içinde yer almışlardır. Böylece, bu mirasın, önce Süryanilere ve Araplara, ondan sonra da özellikle 12. ve 13. yüzyıllarda Batı’ya olmak üzere, daha sonraki nakilleri mümkün olmuştur. Yunan biliminin intikalinde büyük önemi olan 6. yüzyılda, matematik temelli mekanik alanında ciddi çalışmalar olduğunun kanıtı vardır. Arkhimedes’in Düzlemlerin Dengesi adlı kitabını yorumlayan Eutokios, sadece Arapça çevirisi korunmuş olan Heron’un Mekaniğe Giriş adlı çalışmasının birinci kitabını iyi biliyordu.44 Ayasofya’nın ikinci mimarı Milet’li Isidoros’un da, Arkhimedes ve Heron’un çalışmalarıyla ilgilenmiş olduğunu görmek şaşırtıcı değildir. Ve daha sonraki dönemlerde mekanik ya da ağırlık merkezi problemlerinin öğretimine sadece ara sıra referanslar olmasına rağmen, bu konulardaki önemli antik çağ yazılarının korunması gerektiği hususunda mimarların dikkatli olduklarından kuşku duyulamaz. Normanlar ve Hohenstaufenler zamanında Batıya ulaşan Yunan yazmalarının mekanikle ilgili klasik çalışmaları ihtiva etmesi, bu durumu doğrulamıştır. Aristoteles fiziğine sürekli ilgi duyulduğunu gösteren daha zengin deliller de vardır. 6. yüzyılda Aphrodisias’lı Aleksandros’dan sonraki en büyük iki Aristoteles yorumcusu, Simplikios ve Philoponos yaşamışlardır. Philoponos, bazı fikirleriyle Aristoteles’in bile ötesine geçmiştir. Ağır cisimlerin daha hafif cisimlerden daha hızlı düşmediklerini ve bir 43
Optik deneyleriyle Batlamyus meşhur bir istisnadır. Nyssa’lı Gregory’nin, kosmozun kaostan çıkışını göstermeyi araştırdığı bir deney için bakınız; S. Günther, Geschichte der Erdkunde, Leipzig-Viyana, 1904, s.38. 44 Heronis Opera, I, ed. W. Schmidt, Leipzig 1899, Supplementum, s.68.
boşluğun imkânını (deney temeline dayanarak ?) önermiştir. Eylemsizlik kavramına da yaklaşmış gibi görünmektedir. 45 9. yüzyıl Bizanslı araştırmacılarından Photios, Bibliotheca adlı eserinde birçok fizik sorusuyla uğraşmış ve matematikçi Leo teknik uygulamalarla ilgilenmiştir. Aristoteles fizik okulu 11. yüzyıl üniversitesinde tam olarak çiçeklenmiş, bunu harekete geçiren Michael Psellos, Omnifaria doctrina adlı eserinde ve diğer kitaplarında fizik konuları (madde, renk, hareket, yankı, yağmur, gök gürültüsü ve şimşek gibi) üzerine bol bol yazmıştır. Meteoroloji üzerine bir eser ve Aristoteles’in Fizik kitabı üzerine bir yorum da yazmıştır. Onun adı altında görülen Fizik Sorularının Kısa Çözümleri Psellos tarafından yazılmamıştır; bu çalışma gerçekte çağdaşı Symeon Seth’in Conspectus rerum naturalium adlı çalışmasının ilk üç kitabıdır. Symeon Seth, Psellos’un Omnifaria doctrina’sında yaptığı gibi, bu eserini gökyüzü ve yeryüzü, madde ve form, mekân ve zaman, ruh ve beden ve beş duyu üzerine bir takım fikirlerini kullanarak doğa bilimi üzerine hazırlamıştır. Fizik ve meteoroloji, I.Manuel zamanında, daha sonraki Patrik Michael’in akademisinde de öğretiliyordu, muhtemelen Kutsal Havariler Kilise okulunda da öğretiliyordu. Bu okulda fiziğin diyalektik biçimde ele alınışı ilginçtir: Doğa kanunları üzerine (muğlak önermelere dayanmak yerine) kendileri beyanda bulunanlar filozof değildi. 46 I.Manuel’in hükümdarlığı sırasında Sicilya’daki Norman sarayına ulaşan Bizans’taki Yunan yazmaları bir takım fizik konularını içeriyorlardı. Aristippus (ölümü 1162), Aristoteles’in Meteoroloji’sinin “dördüncü kitabı” olarak anılan çalışmayı çevirmiştir; elinde bulunan Heron’un Pnömatik adlı kitabını da bu sırada çevirmiş olduğu bilinmektedir. Proklos’un Institutio physica’sı bu dönemde Bath’lı Adelard’ın elindeydi ve onun tarafından çevrilmiş gibi görünmektedir. Bir yüzyıl sonra Moerbeke’li William, pek çok çeviri üzerinde çalışmıştır, bunlar arasında Heron’un Pnömatik adlı eserinin versiyonları, Arkhimedes’in mekanik üzerine yazıları ( De insidentibus aquae ve De planis aeque repentibus, ikincisi Eutokios’un yorumuyla birlikteydi), Aristoteles’in meteoroloji üzerine dört kitabı (kısmen daha önceki çevirilerin yeniden gözden geçirilmişi) ve Aristoteles’in diğer eserleri vardı. Moerbeke’li William, Aristoteles’in Fizik kitabının Yunanca’dan Latince’ye daha eski bir çevirisini de gözden geçirmiştir, bu nüsha Arapça’dan Latince’ye yapılan (Cremona’lı Gerard tarafından) en eski çeviriden de eskidir. Nikephoros Blemmydes, Nikephoros Khumnus ve hepsinden önce Theodoros Metokhites 13. ve 14. yüzyıllarda Bizans’ta fizik araştırmalarının devam ettiğine şahitlik yaparlar. Metokhites, Aristoteles üzerine yapmış olduğu yorumlara Fizik ve Meteoroloji’yi dahil etmiştir. Öğrencisi Nikephoros Gregoras da Aristoteles fiziğiyle ilgilenmiştir. Kısa bir bilimsel canlanmanın yaşandığı İmparator II.Manuel’in hükümdarlığı sırasında (1391-1425), Bizans’ta bilimsel eğitime son bir referans vardır. Bundan sonra sona gelinmiştir.
III.OPTİK Yunanlıların görmenin mahiyetiyle ilgili düşünceleri ve ışık ışınlarının izlediği yollara ilişkin matematiksel olarak formüle ettikleri görüşleri Aristoteles’in, Eukleides’in, Heron’un, İskenderiye’li Theon’un ve başkalarının eserlerinde ve en tam olarak da Batlamyus’un Optik kitabında bulunmaktadır. 47 Batlamyus, gözlem ve deneye baş vurarak bir ışık ışınının başka 45
Bakınız; E. Wohlwill, “Ein Vorganger Galileis im 6. Jahrhundert”, Physik Zeitschr. Vıı, 1906, s.23-32. Philoponos’un orijinalliği, A. E. Haas tarafından Bibliotheca Mathematica vı, 1905-6, s.337’de sorgulanmıştır. 46 Apostelkirche, ed. A. Heisenberg, s.90. 47 En önemli kitaplar şunlardır: Aristoteles, Meteoroloji; Eukleides’in Optik kitabı ve bunun İskenderiye’li Theon tarafından yapılmış düzeltilmiş nüshası; İskenderiye’li Theon’un sahte Eukleidesçi Yansıma’sı,
bir ortama girerken kırılma açısını ölçmekte doğru neticelere ulaşmıştır. Mevcut bilgiyi ilerletmede Bizans’ın sadece bir katkısı olmuş olabilir ve bu da mimar Tralles’li (Aydın) Anthemius’un çalıştığı daha erken döneme (6. yüzyıl) denk düşer. Onun Görülmemiş Mekanizmalar Üzerine adlı kitabı yakan aynalarla ilgili bir bölüm ihtiva etmektedir. Burada, bir elipse teğet olan düzlem aynalar incelenmiştir.48 Bir kere daha Araplar 9. yüzyıldan itibaren Yunan mirasını korumuşlardır. Böylece, Batlamyus’un kayıp olan Optik kitabının orijinal metni, 1154’de Norman amirali Eugenius tarafından yapılan Arapça’dan Latince’ye çevirisiyle Batıya ulaşmıştır. O, Eukleides’in Optik (Aristippus da biliyordu) ve Yansıma kitaplarına da sahipti. Bu eserlerin ikisini de, 1160 yılı sıralarında Sicilya’da yapılan Almajest çevirisinin yazarı (muhtemelen Bath’lı Adelard) incelemiş ve belki de bunları çevirmiştir. Moerbeke’li William’ın 1269’da Viterbo’da model olarak kullandığı Heron’un şimdi kayıp olan Yansıma kitabı da kesinlikle bu tarihlerde Sicilya’da ve güney İtalya’da dolaşımda olan Yunan yazmaları arasındaydı. Philoponos’un zamanından itibaren Bizans’ta, Aristoteles fiziğinde olduğu gibi, optiğin fizyolojik yönlerine (görme, renk, gök kuşağı, Güneş halesi vb.) ilgi başlamıştır; bu konular hem meteoroloji kitaplarında hem de özel incelemelerde tartışılmıştır. Psellos, Omnifaria doctrina adlı eserinde bu konulara ilişkin bazı gözlemleri belirtmiştir, fakat Symeon Seth’in Optik Üzerine notunda daha ayrıntılı bir inceleme vardır, bu çalışma kırılma üzerine bazı notlar da içerir. Matematiksel optikle ilgili klasik yazılar hâlâ kopya ediliyordu. 12. ve 13. yüzyılın benzer nitelikteki pek çok yazmasına ilâveten, 10. yüzyılda yazılmış olan Eukleides’in Optik kitabının Theon tarafından yapılmış düzeltilmiş nüshasının bir yazması ve yine onun sahte Eukleidesçi Yansıma kitabının bir yazması mevcuttur; bunların ikisinin de yorumları vardır. Son derece yoksulluk çekmiş bir genç adam olarak bilimsel eğitimine Latin Bizans’ında sahip olan Nikephoros Blemmydes’in, Truva’da Prodromus isimli bir hocadan optik ve yansıma (matematik ve astronomiyle birlikte) öğrendiği bilinmektedir. Pakhymeres, Quadrivium’unun geometri bölümüne Eukleides’in Optik kitabından bir parça almıştır. Daha sonraki dönemde matematiksel optiğe seyrek referanslar vardır; Theodoros Metokhites (geç 13. yüzyıl ), derslerinde optiğe işaret etmiş, Joseph Bryennios (1400) kütüphanesinde optik üzerine bir kitap bulundurmuştur.
IV.AKUSTİK Bizans’ta müzik pratiği, Şam’lı John’un zamanından (8. yüzyıl) itibaren yeniden iyileşmeye başlamış ve Hıristiyanlık ayinlerinin ihtiyaçlarını karşılamak için ayrıca gelişmiştir. Acil ihtiyaç, bir nota biçiminin geliştirilmesiydi ve 10. yüzyıldan itibaren, sadece notaları değil, fakat nota uzunluğunu, vurguyu, perdeyi, ritmi, titrekliği vb. olduğu gibi ses perdelerini de (böylece: iki daha yüksek, beş daha alçak) işaret eden bir biçim gelişinceye kadar, uzatma ifade eden noktalar ve çizgilerden oluşan yalın bir sistem kullanıma geçirilmiştir. Öte yandan, müzik kuramı hem sesin ve işitmenin mahiyeti, hem de ses aralıklarının matematiksel olarak anlamlandırılması bakımından eskilerin bıraktığı yerde kalmıştır. Kulağa dayanan Aristoksenos (M. Ö. 4. yüzyıl) gibi pratik düşünürlerin aksine, Pitagorcular matematiksel kuramlarını sayısal tetrakord yasalarına dayandırmışlardı. Bu Batlamyus’un Optik kitabı, Heron’un sahte Batlamyusçu Yansıma’sı ve Larissa’lı Damianus’un (M.S. 4. yüzyıl) Optik kitabı. Daha önceki otoriteler optik (doğrudan görmede ışık ışınlarının geçişi) ve yansıma (aynalarda kırılma) arasında bir ayırım yapmışlardır. Ancak, Batlamyus ve Damianus optik adı altında her ikisini de vermişlerdir. 48 Bakınız; T. L. Heath, “The Fragment of Anthemius on Burning Mirrors and the ‘Fragmentum mathematicum Bobiense’” , Bibliotheca Mathematica, VII, 1906-7, s.225-33.
Pitagorcu doktrinler Bizans’ta gelişmeye devam etmiş ve quadrivium’un “müzik” ya da “harmoni” olarak adlandırılan kısmında öğretilmişlerdir. Michael Psellos, bir kereden daha fazla akustik problemleriyle meşgul olmuştur. İznik’te Sesin Çınladığı Bina Üzerine adlı eserinde, bir yarım daire içine dikilmiş dört duvardan yapılan muhafazalı bir binayı tasvir etmiştir. Burada, sihire ya da mekanik aletlere müracaat etmeden açıklama yolunu araştırdığı olağanüstü bir yankı etkisi vardı. Bu bağlamda, gök gürültüsü ve şimşeği tartışmaya yönelmiş ve “çukur değil” ama “çıkıntılı olduğu” için göz bunu (şimşeği) kulaktan önce fark eder şeklinde değişik bir düşünce geliştirmiştir. 49 Çağdaşı Symeon Seth’in daha iyi bir açıklaması vardır: Sesin zamana ihtiyacı vardır, görme ise zamandan bağımsızdır. 50 13. yüzyılın başında müzik Kutsal Havariler Kilisesi’nde hem pratik hem kuramsal yönleriyle öğretiliyordu. Hazırlık okulunda ilahi okuyanlar güzel ahenkli neticelerle öğrencilerle pratik yapmışlardır. Ses ve perde, seslerin aralıklarıyla ilgili bazı tartışmalarla birlikte üniversitenin matematik öğretiminin bir kısmını oluşturmuştur. Pakhymeres (ölümü 1310), quadrivium hocalığında müziği çok ayrıntılı olarak ele almış, aralıkları (tetrakord’daki, Pitagorcu oktakord’daki tellerin uzunlukları) birçok şekille göstermiştir. Böylece, onun müzik öğretimi, müziği quadriviumunda sadece çok kısa olarak tartışan Keşiş Gregory’ninkinden (1008) çok daha ileriydi. Manuel Bryennios, eski kuramcılara ve uygulamacılara, bu arada kendisinden az daha büyük olan Pakhymeres’e yaklaşmış olduğu Harmoni adında kapsamlı bir eser ortaya koymuştur. Bryennios’un çağdaşı Pediasimus, Bazı Gözlemler adlı kitabı yazmıştır. Daha önemlisi, astronomi araştırmalarında olduğu gibi, müzikte de Batlamyus’a geri giden Nikephoros Gregoras’ın (ölümü 1360), Batlamyus’un harmoni üzerine tamamlanmamış eserini yorumlamış olması ve hattâ onu tamamlamaya çalışmış olmasıdır. Nihayet, Ayasofya’ya miras olarak bıraktığı kütüphanesinde Batlamyus’un ve Manuel Bryennios’un müzik konularıyla ilgili eserlerinin bulunduğu Joseph Bryennios’dan da söz etmek gerekir.
V. ZOOLOJİ Bizanslı araştırmacıların büyük kısmı, Aristoteles’in incelemiş olduğu daha derin zooloji problemlerine (organizmanın gelişmesi, organların fizyolojisi ve amaçları) ilgisiz kalmışlardır. Yapılanın en fazlası, o da nadiren, Aristoteles’in kendisini incelemek olmuştur. VII.Konstantinos Porphyrogenitos zamanından kalan Aristoteles Zoolojisinin Özeti adlı bir eser ve John Tzetzes’e (1100-80) atfedilen De partibus animalium (Hayvanların Kısımları Üzerine) isimli kitaba bir yorum vardır. Aristoteles’e duyulan ilginin daha ileri bir kanıtını, Moerbeke’li William’ın 1260 yılında yapmış olduğu Hayvanların ve Hayvan Neslinin Tarihi isimli eserin Latince tercümesi için kullanmış olduğu Yunan yazmaları sağlamıştır. Öte yandan, pratik zoolojiye, hayvanların tasvirine ve sıklıkla eski fantastik ve gizemli düşüncelerle karışmış olan hayvanların özellikleri ve hastalıklarına büyük ilgi vardı. Ev hayatı, çiftçilik ve avcılıkla ilgili malzeme gözlemlenmiş ve yazılmıştır; böylece Hippiatrica adlı kitap atları ve Geoponica adlı eser de evcil hayvanları (arılar dahil), balıkları ve böcekleri ele almıştır. Tıpla ilgili yazılar yararlı ve zararlı hayvanlara (sülükler, zehirli yaratıklar, parazitler ve solucanlar)ilişkin açıklamaları içermiş ve hayvan ürünlerinin yiyecek olarak ve ilaç yapımındaki değeri de gösterilmiştir. Gazze’li Timothy’nin derlediği, I.Anastasios’un hükümdarlığı zamanından (491-518) kalma açıklamalı bir zooloji kitabı vardır. 6. yüzyıl boyunca Kosmas Indikopleustes Afrika ve Asya’da (Arabistan ve Seylan) seyahat etmiştir. Onun Hıristiyan Topografyası adlı eserinde 49 50
J. F. Boissonade, Psellus, s.60. A. Delatte, Anec. Athen. II, s.31.
Afrika ve Hint hayvanlarına ilişkin çoğu doğru olan tasvirler vardır. Muhtemelen 553-4 yılında Orta Asya’dan ipek böceğinin ithali, Bizans için ve daha sonra da İtalyan endüstrisi için büyük önem taşımıştır. VIII.Michael Palaeologos’un yönetimi sırasında (1259-82) şahinler üzerine, II. Frederik’in bu konudaki meşhur kitabında bulunanlardan farklı kaynaklar kullanılan, çok ayrıntılı bir eser (Şahinlerin Bakımı ve Muhafazası Üzerine), Demetrios Pepagomenus isimli bir doktor tarafından yazılmıştır. Burada, şahinlerin gözlerinde kurtların olduğuna dair bazı kesin gözlemler vardır. Demetrios’un, köpekler üzerine orta seviyede bir kitabın ( Köpeklerin Bakımı) da yazarı olup olmadığı belli değildir. Şahinler üzerine yazarı bilinmeyen üç kitap daha bu döneme aittir: Kuşların hastalıklarının ve tedavisinin tasvir edildiği, kuşlar üzerine bir kitap (Vahşi Kuşlar ), VIII.Michael için yazılmış Kuşların İdare Edilmesi isimli kitap ve buna dayanan Atmacaların İdaresi Üzerine Kitap adlı eser. Pakhymeres ve Maximus Planudes’in bir arkadaşı olan Manuel Philes (1275-1345), Filin Kısa Tasviri adlı kitabı ve sadece hakiki kuşları, balıkları ve dört ayaklı hayvanları değil, fakat mitolojik yaratıkları da (tek boynuzlu hayvanlar) tasvir eden, Hayvanların Karakteristikleri Üzerine adlı oldukça vasat olan didaktik bir şiiri yazmıştır. Kaynakları arasında, tabiat tarihi üzerine en önemli orta çağ eseri olan Physiologus vardır. Physiologus adlı eserin yazarı belli değildir ve Hıristiyanlığın en erken yüzyıllarına gider, birçok milletin literatürüne girmiştir, ancak Bizans’taki geleneği yalnızca 11. yüzyıldan izlenebilmiştir. Zoolojiyle ilgili kısmında gerçek ve mitolojik hayvanların (şahmeranlar, insan başlı atlar, Anka kuşu, ejderhalar gibi) tasvirleri, bunların gerçek ve düşsel özellikleriyle ilgili dinî ve mecazî değerlendirmeleriyle birlikte verilmiştir.
VI.BOTANİK Bizans’ta botanikle ilgili bilimsel araştırma (örneğin, sistematik botanik, bitkilerin fizyolojisi ve biyolojisi) yapıldığına dair çok az kanıt vardır. Araştırmalarını Aristoteles’in anlayışına uygun yürütmüş olan Theophrastos’un yüksek standardı artık devam etmiyordu. Kayserili Basil’in (330-379), Homilies on the Hexaemeron (Yaratılış) adlı çalışmasında, bitkiler dünyasında olan şeylere ilişkin bazı isabetli fikirlere sahip olduğunu gösterdiği doğrudur, fakat gelenek ondan Bizans’tan ziyade Batı’ya (Ambrose yoluyla) geçmiş gibi görünmektedir. Zoolojide olduğu gibi, botanikte de Bizans’ın ilgisi, tasvirlere ve bunun çiftçilikteki, bahçıvanlıktaki, evle ilgili konulardaki (örneğin aşçılık), tıp ve eczacılıktaki pratik uygulamalarıyla sınırlı kalmıştır. Bu konuda bazı bilgiler geometri ve tarih çalışmalarında, örneğin, Photios’da, Suda adlı eserde ve Psellos’da bulunmuştur. Geoponica’da, faydalı bitkiler ve bunların yetiştirilmesiyle (tahıllar, sebzeler, meyve ve zeytin ağaçları, asma) ilgili bir açıklama vardır; bağcılık üzerine olan bölüm, 1136 yılından itibaren sık sık Bizans’a seyahat eden Pisa’lı Burgundio (ölümü 1193) tarafından Latince’ye çevrilmiştir. Dioscorides’in bazıları resimli olan mevcut yazmalarının (ilki 512 yılından kalmadır) sayısı, 600 kadar bitkinin tasvirini yapmış olan bu M.S. 1. yüzyıl ansiklopedist bilgininin anısına duyulan saygının uzun zaman devam ettiğini gösterir. Michael Glycas (12. yüzyılın ortalarında yaşamıştır), Physiologus’dan bazı bitki tasvirlerini almıştır, bitkiler, meyveler ve çiçekler üzerine bir takım şiirler derlemiş olan Manuel Philes (1275-1345) de bu eseri biliyordu. Çoğunlukla kimin tarafından yazıldığı
bilinmeyen botanik sözlükleri de kullanılmış ve bunlar 13. ve 14. ve daha sonraki yüzyılların yazmalarında muhafaza edilmişlerdir.
VII. MİNERALOJİ Bizans öncesi dönemde, bilgileri tayin etme, sistematik hale getirme ve yorumlama yoluyla mineralojiyi bilimsel olarak inceleme teşebbüsleri vardı. Theophrastos (M. Ö. geç 4. yüzyıl), Taşlar Üzerine adlı çalışmasında pek çok taş (değerli taşlar dahil) ve toprak çeşitlerini tasvir etmiş, bunların bulundukları yerleri ve kullanımlarını açıklamışt ır. Mineraller Üzerine adlı bir kitabın bazı parçaları da ona atfedilmiştir. Theophrastos’dan oldukça sonra, Straton muhtemelen, ilk kuramsal kimya el kitabı olarak tasvir edilebilen Aristoteles’in Meteoroloji adlı eserinin sahte dördüncü kitabını yazmıştır. Hakiki dördüncü kitapta mineraller ele alınmış ve bunlar ilk üç kitapta incelenmiş olan meteoroloji olguları gibi, nemli ve kuru olarak buharlaşan buğulardan türetilmeye devam edilmişti. Ş imdi kayıp olan bu kitap, Olympiodorus ve Simplikios tarafından da biliniyordu ve herkesten önce Philoponos tarafından, hakkında yazılmaya devam edilmişti. Bizans, bu konuda ilerleme kaydetmemiş, hattâ tam tersi olmuştur, çünkü bilimsel mineraloji, tamamen gizemli tasavvurların üzerini örtmesiyle tahrip olmuştur. Maden çıkarma işlemleri ve doğanın gözlemlenmesi sonucunda kazanılmaya devam eden bilginin bile artık kuramsal bir değerinin olduğu düşünülmüyordu. Yine de konunun teknolojiye, tıbba ve eczacılığa pratik uygulamalarına zaman zaman ilgi duyulmuştur: Mineraller toz halinde alınabilmiş ya da haricî olarak uygulanmıştır. Daha sonraki dönemlerde Taşlar Üzerine adı altında ortaya konan kitaplar da en çok minerallerde ( ve özellikle değerli taşlarda) tabii olarak bulunduğuna inanılan sihirsel güçlerle ilgilenmişlerdir. Theodoros Meliteniotes’in şiirindeki taşların listesi gibi, bazıları lügat mahiyetinde olan bu tür yazıların sadece bir kaçında görülen tasvirlerde faydalı açıklamalar bulunmaktadır.
VIII. KİMYA Mayalanma, pıhtılanma, çürüme, oksidasyon gibi tabiattaki kimyasal süreçler bütün dönemlerde gözlemlenmiş (Yunanlılar bu bakımdan yalnız değillerdi) ve bazı süreçler günlük yaşamda, ekmek, bira, zeytinyağı ve sirke yapımında ve metallere tav verilmesinde ve temizlenmesinde kullanılmışlardır. Fakat, kimya kuramsal bir konu olarak, sadece Aristoteles’in Meteoroloji'sinin sahte dördüncü kitabının yazarı ile ortaya çıkmıştır. Bu yazar, kimyasal süreçleri maddelerin karıştırılması ve ayrıştırılmasıyla açıklama yolunu aramıştır. Bu en eski kimya kitabının Philoponos zamanında da bilindiğine hiç kuşku yoktur. Bazı Aristoteles yazmalarında da mevcuttur ve Batı’ya ulaşan Yunan menşeli ilk eserler arasındadır. 12. yüzyılda Aristippus ve bir yüz yıl sonra da Moerbeke’li William tarafından çevrilmiştir. Fakat Theodoros Metokhites Aristoteles fiziği üzerine yapmış olduğu yorumunda ifade ettiği gibi, bu “Dördüncü Kitap”ın Aristoteles tarafından yazılmış olamayacağını kabul etmiştir. Mamafih, Bizans’ta kimyaya asıl ilgi teknolojideki pratik kullanımına (metalurji, boya imalatı, ilaçlar, cam, tebeşir gibi) ve ev yaşamındaki uygulamalarına yönelikti. Bu durum, mistik değilse de bilimsel olmayan fikirlerin baskın olduğu birçok simya yazısında aşikârdır.
IX. TIP, DİŞ HEKİMLİĞİ VE VETERİNER HEKİMLİK Diğer bilim dallarında olduğu gibi, Bizans’ın tıbba ana katkısı, klasik ve Hellenistik mirasın korunması ve bunun hem Doğu’ya hem Batı’ya nakledilmesidir. Ancak, Bizans’ın sosyal bilimleriyle bağlantılı olarak organizasyon alanında bir gelişme olmuştur: Hem Devlet hem de Kilise sağlıkla ilgili her şeye büyük ilgi göstermiştir: Hastaneler organize edilmiş, doktorların eğitimi düzenlenmiş ve geçimleri garanti altına alınmıştır. Hattâ ilaçların hazırlanması ve güvenli biçimde muhafazası için kurallar da konmuştu. Astronomide olduğu gibi, daha sonraki dönemlerde bir kısım klasik tıp biliminin, meşhur tıp araştırmaları merkezi olan Jundişapur’un bulunduğu Doğu’dan Bizans’a tekrar girmiş olduğu gösterilebilir. Doğu’da yeni buluşlar sadece materia medica ile ve tedavi yöntemleriyle ilgiliydi. Tıbbın Helenistik’ten Bizans’a intikali, dinden dönmüş olan Julian’ın özel doktoru ve arkadaşı olan Bergama’lı Oribasios’un (325- 400) mesleğiyle aynı zamana denk düşer. Muhteşem ansiklopedisinde (Tıp Külliyatı), sadece Hippokrates’in ve her şeyden önce Galenos’un bilgisini aktarmamış, fakat kaynakları dikkatle göstererek, çoğunu unutulmaktan da kurtarmıştır, aksi halde bunlar kaybolurdu. Daha sonraki bütün Bizanslı yazarlar onun eserine dayanmışlardır. Yetmiş kitaplık Külliyatı’nın (Synagogai) sadece yirmi yedisi kalmıştır. Kayıp kitapların içindekiler, oğlu için hazırlamış olduğu bir Özet’ten çıkarılabilir. Bir uzmanlık alanı olarak cerrahinin dışarıda bırakılmış olması dikkat çekicidir. Oribasios ile çağdaş iki doktor Philagrius ve Posidonius, özellikle beyin hastalıklarıyla ilgilenmişlerdir. Emesa piskoposu Nemesius’un İnsanın Doğası Üzerine adlı eseri önce 1050’de Salerno’lu Alphanus tarafından ve sonra da Pisa’lı Burgundio (1110- 93) tarafından Latince’ye çevrilmiştir. Theodoros Üniversitesinde tıp dersleri felsefe dersinin çatısı altında verilmiştir. Filozof Agapius, tıp öğretiminin ve araştırmasının merkezi olan İskenderiye’den oraya tıp hocası olarak çağrılmıştır. I.Justinianus’un sarayında doktor olan Amida’lı Aetios da İskenderiye’de yetişmiştir. On altı ciltlik tıp ansiklopedisindeki (Archigenus ve Galenos’a dayalı) gözle ilgili bölüm, antik çağın en iyi çalışmalarından birisidir. Biraz daha genç bir çağdaşı, matematikçi Anthemius’un kardeşi Aydın’lı Aleksandros’un kendi deneyimine dayalı bağımsız fikirleri dikkat çekicidir. Patoloji ve tedavi üzerine 12 ciltlik çalışması geniş bir kesim tarafından tanınmış, göz hastalıkları, ateşli hastalıklar ve bağırsak kurtları üzerine bazı monografiler de yazmıştır. Dört büyük erken dönem Bizanslı araştırmacı doktorların sonuncusu, Araplar tarafından zapt edildikten sonra İskenderiye’de kalan Aegina’lı Paul’dür (640). Galenos ve Oribasios’a dayalı hastalıklar ve tedavileriyle ilgili kitabıyla (Memorandum isimli), tıpla ilgili konularda Batı’nın hocası olmuş ve cerrahi ve ebelik üzerine yapmış olduğu araştırmalarıyla da Arap tıbbını büyük ölçüde etkilemiştir. Yine İskenderiye’den, Paul’un başka bir çağdaşı Aaron’un, Tıp Özeti adlı eserinde çiçek hastalığını tasvir ettiğinden söz etmek gerekir. Heraklios’un egemenliği zamanında (610-41), Bizans’ta tıp dersleri protospatharius Theophilos tarafından verilmiş ve onun bazı çalışmaları günümüze kalmıştır. Theophilos’un bir öğrencisi olan Atina’lı Stephen, başka konuların yanı sıra ilaçların ateş ve idrar üzerine etkilerini yazmıştır. Çağdaşı İskenderiye’li John’un (627-40) yaptığı gibi, Hippokrates ve Galenos üzerine yorumlar da yazmıştır. İskenderiye’li John, kentin Araplar tarafından zapt edilmesinden sonra İskenderiye’de kalmış ve Aegina’lı Paul gibi Arap tıbbını oldukça etkilemiştir. Gerçekte, John’un Galenos özeti ( Galenos’un 16 Kitabı) sadece Arapça çevirisiyle günümüze gelmiştir. 51 Sophronius (634’te Kudüs Patriği), “Joseph’e Mektup”unda 51
British Museum, MS. Arundel Or. 17.
bu dönemdeki hastalıklar ve tedavilerine ilişkin rastgele bazı bilgiler vermiştir, bu bilgilerin içinde, ücret isteyen doktorların güvenilmez oldukları da vardır. Bundan sonraki birkaç yüzyıl boyunca Bizans’ta tıp ile ilgili çok az orijinal çalışma yapılmıştır. Bilimin tıp alanında uzman olan Nikholas, İmparator Philippikos zamanında (711-13) ders vermiş, Frikya keşişi Meletius (600 ile 800 arasında bir t arih), yine muhtemelen bu döneme ait vasat bir anatomi kitabı yazmıştır. Matematikçi ve “bilgin doktor” Leo’nun 9. yüzyıl başlarında yazdığı Tıp Özeti özellikle cerrahi bakımdan çok daha önemlidir. İnsanın Karakteristikleri Üzerine adlı kitabı da kalmıştır ve Meletius’unkine benzer İnsanın Doğası Üzerine Özet adlı kitabı da basılmamıştır. Çoğunlukla düşünüldüğü gibi 11. yüzyılda değil, aynı sıralarda yaşamış olan Niketas, bir çok daha eski cerrahi eserini (örneğin, Palladius’un, Soranus’un, Aegina’lı Paul’ün) bir araya toplamıştır. Photios’un Bibliotheca adlı eserinde bir çok tıp bölümü de vardır. VII.Konstantinos Porphyrogenitos’un emriyle hazırlanan ansiklopediler arasında, Theophanes Nonnus’un tıp üzerine yazan dört Bizanslı klasik yazarın eserlerinden telif ettiği Tıp adlı bir çalışma vardır. Başka bir lakabı bilinmeyen Merkurios’un yazdığı nabız üzerine bir kitap ta 10 yüzyıla aittir. Aynı yüzyıla, belki de 11. yüzyıla ait bir kitap da Ebû Ca‘fer Ahmed ibn İbrahim ibn el-Cezzâr’ın (ölümü 1009) Arapça metninin Yolcular İçin Harcırah isimli Yunanca çevirisidir, burada başka tasvirlerin yanı sıra veba, çiçek ve kızamığın tasvirleri vardır. Bilinen Damnastes adlı birisinin Hamile Kadınların ve Bebeklerin Bakımı Üzerine adlı kısa bir çalışması da bu döneme aittir. On birinci yüzyıl, çok önemli iki kişiyle, Michael Psellos ve Symeon Seth ile temsil edilir. Yetenekli ve çok yönlü araştırmacı Psellos, çeşitli tıp konularıyla ilgili düşüncelerini hem nesir hem de şiir biçiminde açıklamıştır. Hastalıklarla ilgili bir sözlük, Tıp Üzerine Çalışma adlı bir eser (1373 mısra), Banyolar Üzerine adlı bir kitap ve kişisel deneyime sahip olduğu uyuz üzerine bazı esprili şiirler yazmıştır. Omnifaria Doctrina isimli kitabında da pek çok tıpla ve fizyolojiyle ilgili malzeme vardır. Symeon Seth’in en önemli eseri, çeşitli yiyeceklerin şifalı güçlerine ilişkin bir lügattir (Yiyeceklerin Özellikleri Üzerine Lügat ). Burada, birçok Doğu’ya özgü ilacın ilk defa olarak Yunanca’ya çevirileriyle karşılaşılmıştır. On ikinci yüzyıl, hastalara gösterilen ilgide devletin etkinliğinin artışıyla tanınır. II.John Komnenos ve eşi Irene hastaneler kurmuşlar, buraların yönetimi için kesin kurallar getirmişlerdir. İmparatoriçenin 1136’da Pantocrator Manastırında kurduğu hastane tıp öğretimi merkezi olmuş, buraya Michael Italicus tıp hocası olarak atanmıştır. Italicus, derslerinde Hippokrates ve Galenos’u anlatmış, çeşitli hastalıkların tasvirlerinde hastaları da kullanmıştır. Hastane doktorlarının çocukları da bu mesleği takip etmek üzere yetiştirilmişlerdir. Italicus’un bir öğrencisi olan Theodore Prodromus, çiçek hastalığının güzel bir tasvirini vermiştir. Bilinen bir Kallikles de bu dönemde “doktorların hocası” olarak tanımlanmıştır. 1200 yılları sırasında, Kutsal Havariler Kilisesi’ndeki okulun yöneticisi ve hocası Mesarites’in kaleminden hoş bir kısa hikâye vardır. 52 Restorasyondan sonra Paleologlar zamanında İznik’teki imparatorluk sarayında ve Bizans’ta araştırmaların canlanmasına tıp da kendi payınca katılmıştır. Nikephoros Blemmydes tıpla ilgili konular üzerine küçük bir eser yazmıştır. Nikholas Myrepsus, John Vatatzes zamanında İznik’te saray hekimiydi ve 17. yüzyıl gibi geç tarihlerde bile etkili olan materia medica üzerine bir eser yazmıştır. Demetrios Pepagomenus (VIII.Michael’in doktoru), nikriz hastalığı üzerine yararlı bir kitap yazmıştır, bu kitap daha sonra aynı konu üzerine yazan John Khumnus tarafından kullanılmıştır. III. Andronikos’un saray hekimi olan John Actuarius çok daha önemlidir. Kişisel klinik deneyimleriyle Galenos okulunun son büyük Bizanslı doktorudur. Tedavi Yöntemleri (teşhis, patoloji, tedavi, eczacılık) isimli bir kitap ve ortaçağ ürolojisinde oldukça önemli olmuş idrar üzerine ayrıntılı bir eser yazmıştır. 52
Bakınız; A. Heisenberg, Apostelkirche, s.91; K. Sudhoff’un bir çevirisi Mitteilungen z. Geschichte der Medizin, der Naturwissenschaften und der Technik , XXIII, 1924, s.189’da yayımlanmıştır.
Bir üçüncü eser, ruh ve akıl hastalıkları tarihinde önemli bir yer tutar. Bu, üç türlü ruh üzerine yazılmış iki kitaptan oluşmuştur. İlk kitap aklın gücü ve hastalıklarıyla ilgilidir, ikinci kitap ise hıfzısıhha kurallarını açıklamıştır. Bizzat kendisinin keşfetmiş olabileceği bir bağırsak paraziti olan trichocephalus dispar ’ı tasvir eden ilk yazardır. Bu dönem boyunca astronomi gibi tıp da Doğu’dan gelen etkilere açıkça maruz kalmıştır. Konstantine Meliteniotes, Farsça bir kitap çevirmiştir; 53 idrar üzerine Suriye ve İran menşeli, yazarı ve tarihi bilinmeyen iki kitap vardır. İran etkisi, kandan yapılan teşhisler üzerine, yazarı bilinmeyen başka bir eserde de görülebilir. İbn Sîna’nın (980-1037) idrar üzerine bir eserinin Yunanca çevirisi de vardır. Bizans’ta tıp öğretimi John Actuarius ile sona ermiş ve tıp icraatı Yahudi doktorlara geçmiştir. Bu durum, düşüşün sebeplerini bulmaya çalışan Joseph Bryennios (yetiştiği dönem, 1387-1405) tarafından açıkça ifade edilmiştir. Fakat her hali kârda, gelecek nesiller için önemli olan bütün malzeme artık başka ellerdedir. Galenos gibi, Aydın’lı Aleksandros ve Amida’lı Aetius Süryanice ve Arapça’ya çevrilmiş, İskenderiye’li John ve Aegina’lı Paul geleneği ise Araplar tarafından İskenderiye’de canlı tutulmuştur. Fakat Batı Arap tıbbıyla tanışmadan çok önce, Yunan tıp metinleri Latinlere ulaşmıştır. Oribasios 6. yüzyıl gibi erken bir tarihte çevrilmiştir. 8. ya da 9. yüzyılda güney İtalya’da ortaya çıkan Aegina’lı Paul’ün eserlerinin kısmi çevirileri Salerno’daki erken gelişmede etkili olmuş gibi görünmektedir. Bizans’ta tıp bilgisi bütünüyle gerilediği zaman, Batı’da Yunan tıp otoritelerinin klasik eserlerinin incelenmesi İtalya’da, Fransa’da ve İspanya’da zaten en fazla çiçeklendiği döneme ulaşmış durumdaydı. Antik çağda ve orta çağlarda genellikle olduğu gibi, Bizans’ta da diş hekimliği özel bir meslek olarak düşünülmemiştir. Dört büyük Bizans tıp otoritesi olan Oribasios, Amida’lı Aetius, Aydın’lı Aleksandros ve Aegina’lı Paul’ün birikmiş yazıları diş ve diş eti hastalıklarına ve tedavi yöntemlerine (çekme, dolgu, merhem ve başka ilaçlar) ayrılmış pasajlar içerir. Daha sonraki yüzyıllarda birçok doktor ve tıp yazarları tarafından da bu konu ele alınmıştır. Yunanlılar yiyecek ve taşıma aracı olarak ve binicilik ve avcılıkta insanlara gerekli olan hayvanların hastalığı ve sağlığı ile fazlasıyla ilgilenmişlerdir. Doğal olarak konuyla en çok ilgilenenler çiftçiler ve askerler olmuştur. VII.Konstantinos Porphyrogenitos zamanında Hippiatrica adıyla hazırlanmış olan özet koleksiyon mevcut 400’den fazla parça parça yazıyı bir araya getirmiştir, bu çalışma Helenistik çağ ve erken Bizans dönemi boyunca toplanmış olan atların bakımı ve hastalıklarıyla ilgili bilgi külliyatını içerir. Büyük Konstantine’in ordusunda veteriner cerrah Apsyrtus’un yazıları başlıca kaynaktır. Hayvan hastalıklarının tedavisi üzerine iki kitap yazmıştır. Geç antik çağın en iyi veteriner hekimlerinden birisi Hierokles’dir (400). Atların Bakımı Üzerine adlı bir kitap yazmış ve Hippiatrica’da 107 parçayla temsil edilmiştir, burada Theomnestes’in (4. yüzyıl) ve başkalarının yazıları da vardır. Hippiatrica, hayvanlarla şifa sanatında dolaylı olarak başkalarının deneyimlerini de almıştır. Örneğin, Apsyrtus, Polonyalıların, Suriyelilerin ve Kapadokyalıların uygulamalarını öğrenmişti, Theomnestes Ermenilerin yöntemlerini biliyordu, Hippokrates’e atfedilen 36 pasajın gerçekte altıncı yüzyılda bir Hintli yazarın çalışması olduğu anlaşılmıştır. VII.Konstantinos Porphyrogenitos’un zamanında telif edilen Geoponica adlı eserde de atların, köpeklerin, sığır ve koyunların, keçilerin ve domuzların hastalıkları üzerine epeyce bilgi vardır.
53
A.P. Kuses, “Quelques considérations sur les traductions en grec des ceuvres médicales orientales et principalement sur les deux manuscrits de la traduction d’un traité persan par Constantine Melitiniotis”, Praktika Akad. Athen. XIV, 1939, s.205-20.
X. ECZACILIK Bağımsız bir araştırma alanı olarak eczacılık Bizans’ta tanınmıyordu; doktor bizzat kendisi eczacı gibi davranmış 54 ve yabancı memleketlerde şifa temsilcileri olarak kullanılan maddeleri (bitkiler, madenler, vb.) her yerde arayıp bulmak, bunları toplamak ve denemek için seyahat etmekten çekinmemiştir. Bu yüzden doktorların tedavi üzerine yazıları genellikle kullanılan ilaçların reçetelerini içerir. Ancak daha sonraları, devletin sağlık işlerine müdahalesinin artmasıyla eczacılığa bazı kaideler girmiş ve ilaçların üretimi ve depolanması kuralları ifade edilmiştir. Nikandrus, Dioskorides ve Galenos’un Doğu’dan, Araplardan ve İranlılardan gelen ilaçları yavaş yavaş doğal flora ve faunalarından elde edilen ilaçlara ekleyerek oluşturdukları bilgiye Bizanslılar bazı katkılar yapabilmişlerdir. Konuyla ilgili literatürün büyük kısmı, ya ayrı monografiler halinde ya da genel tıp kitaplarına birleştirilmiş olarak diyet eserleri halindedir. Bu durum, hastalıkta ve sağlıkta doğru beslenmeye verilen önemi gösterir. Bu eserler, çeşitli diyet maddelerinin karakteristiklerini ve özelliklerini tasvir etmiş ve genellikle bunların hazırlanmasıyla ilgili tavsiyeler vermiştir. Bu konu gerçekte Oribasios’un Synagogai adlı ansiklopedisinin ilk beş kitabında da incelenmiştir. Bizans’tan sürülmüş ve Ostrogot Theodorik’in sarayında yaşayan Yunanlı hekim Anthimus tarafından Frank kralı Theodorik’e yazılan De observatione ciborum başlıklı çok aydınlatıcı bir mektup vardır. Diyet konusu üzerine yazan diğer araştırmacılar, Theophanes Nonnus, Michael Psellos, Symeon Seth ve John Aktuarius’dur ve yazarı meçhul birçok yazı da vardır. Bütün bu eserlerin en önemlisi, Symeon Seth’in Gıda Maddelerinin Özellikleri Üzerine Lügat’ ıdır. O, ilk defa karanfil, hindistan cevizi ve haşiş gibi Doğu’ya özgü maddelerden söz etmiştir. Diyet kuralları genellikle dört mevsim için ya da yılın farklı ayları için verilmiştir. Sofist Hierophilus’un (12. yüzyıl) bu tür bir eserinin adı Her Ay İçin Çeşitli Yiyecekler ve Bunların Kullanımı Üzerine’dir; birçok farklı versiyonları vardır. On İki Ay Üzerine Mısralar adlı benzer içerikli bir şiir aynı sıralarda Theodore Prodromus tarafından yazılmıştır. Oribasios, Amida’lı Aetius, Aegina’lı Paul ve Theophanes Nonnus gibi tıp yazarları hem evde yapılan hem de profesyonel olarak üretilen ilaçların listelerini toplamışlardır. Stephen Magnetes (11. yüzyıl), alfabetik bir liste hazırlamıştır. Yukarıda sözü edilen Symeon Seth’in çeşitli yiyeceklerin özellikleriyle ilgili kitabı başka ilaçlara da işaret etmektedir. Hepsinin en ayrıntılısı ve etkisi Batı’daki eczacılarla birlikte 17. yüzyıla kadar güçlü kalan, Nikholas Myrepsus’un Materia Medica’sıydı (1280’ler); burada 2656 reçete vardır, 150 kadarı Salerno’dan (antidotarium parvum) alınmıştır, diğerleri ise Doğu menşelidir. John Aktuarius’un Tedavi Yöntemleri adlı çalışması, ilaçların hazırlanmasına ayrılmış iki kitaptan oluşmuştur. Kişisel deneyimlerini yazan son önemli Bizans hekimi Aktuarius ile, eczacılık üzerine bağımsız eserlerin de sonuna gelinmiştir. Tıpta ve astronomide olduğu gibi bu alanda da bir süre İran etkisi baskın olmuştur. George Khoniates’in yazdığı İran’dan Seçilmiş ve Yunan’a Aktarılmış İlaçlar adlı çalışma, belki de Khioniades’in İran’dan getirmiş olduğu eserlerden birisine dayanmıştır. Konstantine Meliteniotes, benzer bir ilaçlar kitabını Farsça’dan çevirmiştir. Fakat, bu İran-Bizans rönesansı da kısa ömürlü olmuştur; doksanlı yılları takip eden zamanda tedrici düşüş devam etmiş, eczacılık kitaplarını ve ansiklopedilerini kopya etmeye ve toplamaya hâlâ devam eden kâtiplerin yaptıklarından başka, kaydedecek bilimsel bir etkinlik kalmamıştır.
54
Doktorlar ve eczacılar arasında yapılan bir ayırımı gösteren ilk kayıt, İmparator II.Frederick zamanına aittir (bakınız; E. Kremers ve G. Urdang, History of Pharmacy, Philadelphia 1951, s.555-6).
XI.COĞRAFYA Eratosthenes, Strabo ve Batlamyus’un eserleri, hem fizikî hem matematiksel coğrafyada (Yer’in şekli ve ölçülmesi, pozisyon koordinatları, harita projeksiyonu) Yunanlıların yapmış oldukları önemli buluşların tanıklarıdırlar. Bizanslılar bu kavramları çok az kullanmışlar, bu yönde daha ileri bir gelişme kaydetmemişlerdir. Birtakım düşünürlerin, doğa felsefelerinin genel tavrıyla yerin terkibini tartıştıkları doğrudur. Örneğin, Symeon Seth, Fizik Eserlerinin Özeti adlı ilk kitabında bunu yapmıştır. Fakat, uzun bir süreç içinde tespit edilmiş bazı keşifler de bir tarafa bırakılmıştır. Böylece, Kosmas Indikopleustes, Hıristiyan Topografyası adlı kitabında Yer küreseldir biçimindeki “mübalağalı Yunan tasavvurunu” reddetmiş, evrenin daha ziyade Musa Peygamberin çadırı biçiminde olduğunu düşünmüştür. Gözlem noktalarının konumuna ve yedi iklim bölgesine (ya da enlem kuşağı) ilişkin bilgi sahibi olmak astronomlar için önemliydi. Asla unutulmamış olan Batlamyus, bunun için yeterliydi; Coğrafya Rehberi adlı kitabı, örneğin Joseph Bryennios’un kütüphanesinde bulunuyordu. Coğrafyanın Ana Hatları adlı çok mütevazi bir kitap yazan Agathemerus’dan (5.-6. yüzyıl) başka, coğrafya konuları üzerine çalışmış sözü edilmeye değer yegâne yazarlar Nikephoros Blemmydes ve Nikephoros Gregoras’dır. Blemmydes, Dionysius Periegetes’den (? 2. - ? geç 3. yüzyıl) etkilenerek Kapsamlı Coğrafya adlı bir kitap ve yedi iklim kuşağının yanı sıra Yer’in büyüklüğünü ve küresel biçimini ele aldığı, Yer’in Çeşitli Hesapları adlı küçük bir eser yazmıştır. Nikephoros Gregoras ise, bazı haritalar ve Batlamyus coğrafyası üzerine bir yorum hazırlamıştır. Öte yandan, haritalar, seyahat hikâyeleri ya da yer isimleri listeleri gibi pratik uygulamasıyla ya da dinî veya siyasî maksatlar için gerekli olabilecek yönüyle coğrafya bilgisine Bizans’ta büyük bir ilgi duyulmuştur. Nesil silsilesi üçüncü yüzyıla kadar götürülebilen Batlamyus haritaları uzun süre yaşamıştır (örneğin, 13. yüzyıl ortalarında Athos Dağı’ndaki (Aynaroz) bir yazmada bulunmuşlardır). Seyahatlerini kaleme alan erken yazarlardan, adı daha önce geçen Kosmas Indikopleustes, Çin ile ilgili kesin bilgiler veren ilk kişidir. Bazı yolculukları yazan Heraklea’li (Ereğli) Marcia’nın tarihleri bilinmemektedir. Daha önce Arrian’a atfedilen Periplus Ponti Euxini, 6. yüzyılın ikinci yarısından daha erken olamaz. Daha geç tarihli bir dizi Yunan portulanı muhtemelen İtalya’da hazırlanmıştır; ancak bir 10. yüzyıl Madrid yazmasındaki Stadiasmus ya da Büyük Denize Yolculuk kesinlikle Bizans’a aittir. Bölgelerin ve yerlerin istatiksel kayıtlarının hem Kilise hem de Devlet için özel önemi vardı. Bizanslı Stephen coğrafya sözlüğünü muhtemelen I.Justinianus’un hakimiyet zamanı gibi erken bir tarihte hazırlamıştır; bunun parçaları 6. yüzyılda yaşamış ve başka bir lakapla tanınmayan Hermolaus’un ve Thessalonika’lı (Selanik) Eustathius’un (ölümü 1193) eserlerinde muhafaza edilmiştir. Hierokles’in, altmış dört İmparatorluk eyaletinin ve 912 kentin listelenmiş olduğu El Kitabı da Justinianus zamanına aittir. Kıbrıs’lı George, 7. yüzyılın başlarında benzer bir eser derlemiştir. VII.Konstantinos Porphyrogenitos, kendi memurlarının İdari Bölgeler Üzerine adlı el kitabı için öncelikle hem Hierokles’i hem de Bizans’lı Stephen’i ikna etmiştir. George Khrysokokkes’in hazırladığı kent isimleri fihristi ( Kentlerin ve Yerlerin İsimleri Üzerine) de muhafaza edilmiştir. Tıpkı kara ve deniz seyahatnamelerinde, gezginlerin hikâyelerinde ve hac kitaplarında olduğu gibi, müstakil kentlere ve manzaralara ilişkin övgülerin terennüm edildiği tavsifi şiirlerde de coğrafya bilgisi kaydedilmiştir. Bunlardan başka, etnografya konularıyla ilgilenen tarihçilerin eserlerinde de bazı pasajlar vardır, bitki ve hayvan ekolojisi üzerine bazı bilgiler biyoloji konularıyla ilgilenen yazarlardan toplanabilir.
XII. BATIL İNANÇ VE SAHTE-BİLİMLER Batıl inançlar ve mistik fikirler, her dönemde sıradan insanlar arasında daima yaygın olduğu gibi, Bizans popüler düşüncesine de derin kökler salmıştır. Bunlar, hastalık ve ölüm korkusuyla beslenmişlerdir. Hastalığa karşı büyü, sihirli formüller, muskalar, hepsi işe yarayabilirdi. Her çeşit kehanete baş vurarak ya da hangi günlerin uygun veya elverişsiz olduklarını belirlemeye çalışarak, insan kaderinin belirsizliği bertaraf edilmeye teşebbüs edilmiştir. Bu, sadece hastalık ve ölümün önceden tahmin edilmesi meselesi değil, fakat işle ilgili meselelerin başarılması, bir atın zaferi, bir kölenin firarı ya da bir dostun gelmesi gibi günlük yaşamda ortaya çıkması muhtemel çok çeşitli olaylara ilişkin tahminde bulunmayı da kapsıyordu. Yıldızlardan, sayılardan (belirli kelimelerin sayısal değeri), geometrik şekillerden, rüyalardan, gök gürültüsünden ve başka pek çok şeyden kehanette bulunulmuştur. Hıristiyanlığın büyü biçimlerini kullanacak kadar Hıristiyan olan Amida’lı Aetios, Tralles’li Alexandros ve hattâ Michael Psellos gibi ciddi düşünürler bu fikirlere kapılabilmişlerdir, dindarlıkla batıl inancın olağanüstü birleşimi hiç şaşırtıcı değildir. Mamafih, hepsi de doktor olan Oribasios, Theophanes Nonnus ve Nikholas Myrepsus gibi bu irrasyonel fikirlere saldıran ve zaman zaman bunlara karşı tavır alanlar da vardı. Diokletian’ın (290) emriyle simya metinlerinin imhası, çok değerli teknoloji malzemesinin kaybolmasına yol açmıştır. Yunan-Roma kanunundan alıntılanan bir pasajda, doktorlarla tıp ve astrolojiyi karıştıranlar (iyatro-matematikçiler) arasında, şeytanî pratikleri kullanan ve bu yüzden ücret almamaları gereken cin çıkarıcılar arasında kesin bir ayırım yapılmıştır. Astroloji ve simyanın dışında, bu sahte bilimlerin hiç birisi bilginin ilerlemesine bir katkıda bulunmamışlardır; mamafih, o zaman hakiki bilimler (simya bile ‘büyük ve kutsal sanat’ olarak tasvir edilmişti) olarak kabul edildiklerinden, bunlardan söz etmek gerekir. Gerçekten de astrolojiye, horoskop yapmaktan çok daha fazla ilgi vardı; neredeyse kendi içinde bütünlüğü olan bir felsefe ve din haline gelmişti. Astrologlara göre, insan kozmosdan çıkan birçok etkiye maruzdur. Bunların en önde gelenleri, haftanın yedi gününün karşılık geldiği yedi gök cismi (Ay, Merkür, Venüs, Güneş, Mars, Jüpiter, Satürn), yedi metal (gümüş, cıva, bakır, altın, demir, kalay ve kurşun), yedi sesli harf, renkler, ses perdeleri (aralıklar), mineraller, bitkiler, bedenin kısımları ve hayvanlar takımıdır; bu gök cisimleri ya da onlarla özdeş olan tanrılar insan bedeninin çeşitli kısımlarını veya bir gurup insanı, hattâ devleti iyileştirmeye ya da hastalandırmaya yarayan ve onlarla karışmış hale gelen ışınlar veya kuvvetler yayarlar. Gök cisimlerinin büyüklükleri ve uzaklıkları, hepsinden önce de zodyakdaki göreli konumları önemli bir rol oynadığından, astrolojik spekülasyonlar doğru bir astronomi bilgisinin olmasını önceden gerekli kılar; böylece astroloji mevcut bilgiyi korumaya ve yaymaya da hizmet etmiş ve hattâ daha ileri bilimsel sorgulamaya doğru gidişe yardımcı olmuştur. Başlangıcı Mısırlı kuyumcuların ve Hıristiyanlık öncesi dönemin zanaatkârlarının uygulamalarıyla ortaya çıkan ve ancak daha sonraları (2. ve 3. yüzyıllar) sihirsel düşüncelerle ve mistik sembolizmle karışan simya da iki çehrelidir. Bir tarafta, metinlerde alaşımların ve boya maddelerinin imali, metallere tav verilmesi veya cam yapımı gibi metalurji işlemleri için çoğunlukla oldukça net olan teknik talimatlar verilmiştir; öte tarafta ise, bu metinler minerallerin duygusal etkilerine, metallerin, bitkilerin, hayvanların ve bedenin kısımlarının gezegenlere ya da on iki burca tekabüliyetine, Filozof Taşı’na ve altın yapma sanatına ilişkin fantastik ve değersiz tasavvurlarla da doludurlar. Astroloji ve simya büyük ölçüde Roma dönemi Mısır’ında gelişmiştir. Bu dönem metinleri Bizans astrolog ve simyacıları üzerinde baskın bir etki yapmıştır: Batlamyus’un kapsamlı Astroloji’si (Tetrabiblos), yıldızların etkilemiş olduğu hastalıklar üzerine Hermes Trismegistus’un 3. yüzyıla ait çalışması, sahte Demokritos’un sihir unsurunun hâkim olduğu
Fizik ve Mistisizm adlı eseri ve Zosimos’un tekniğin hâkim olduğu Simya kitabı. Bu yazıların etkisi özellikle erken dönemde kuvvetliydi, fakat sonradan azalmış, Hermes Trismegistus’un eserinin Suriye ve Araplar vasıtasıyla dolambaçlı bir yoldan ulaşarak Bizans’ta tanınmış olduğu 11. yüzyılda büyük ölçüde yeniden canlanmıştır. İlk yorumlar (5. ya da 6. yüzyıl) arasında meçhul bir yazarın ve Hıristiyan öğretisiyle astrolojiyi uzlaştırmaya bile çalışan bir ‘Hıristiyan’ filozofun yorumları vardır. Hazreti Muhammed’e ve İslam’ın geleceğine ilişkin İskenderiye’li Stephen’e atfedilen kehanet uydurmadır; onun adı altında üzerine çok yorum yapılmış Altın Yapımı Üzerine adlı bir simya yazısı da vardır. Bunun içinde altın yapımı için çok etkili bir reçete bulma ümitleri, muammalı fikirlerin karma karışık olduğu bir derlemeden başka bir şey olmadığı için, hayal kırıklığına uğramıştır. Astroloji, simya ve sihirle ilgili yazılar ilk defa daha eski yazarların ve onların 7. veya 8. yüzyıldaki yorumcularının eserlerini kapsayan tek bir külliyat içinde toplanmışlardır ve bu koleksiyon VII.Konstantinos Porphyrogenitos’un Ansiklopedi’sinde genişletilmiş bir biçimde yer almıştır. Michael Psellos ve Symeon Seth, 11. yüzyılda sahte bilimlerle ilgili eser yazanlar arasında olmalıdır. Seth, göksel cisimlerin etkisi üzerine ve Psellos ise altın yapımı ve başka gizemli konular üzerine yazmıştır. Astroloji, Komnenoslar zamanında gelişmeye devam etmiştir. Theodore Prodromus,bu konu üzerine bir şiir yazmıştır. İmparator I.Manuel, Pittakion adlı çalışmasında astrolojiyi muhalif bir keşişe karşı savunmuş ve iki tane astroloji şiirinin yazarı olan John Kamaterus tarafından fikirlerinde desteklenmiştir; bununla beraber tarihçi Michael Glycas bir mektupta kendisinin İmparatorun fikirlerine karşı olduğunu ifade etmiştir. Nikephoros Blemmydes’in Altın Yapımı Üzerine adlı eseri ve Kosmas adlı bir keşişin Altın Yapma Biliminin İzahı adlı bir çalışması gibi daha başka simya yazıları Paleologlar zamanından kalmıştır. John Kanabutzes’in (erken 15. yüzyıl) değersiz bir tertibinde birçok simya maddesi (metallerin değişimi, Filozof Taşı) vardır. Astronomi ve müzik arasındaki eski bağı Manuel Bryennios bir kere daha gün ışığına çıkartmıştır. Gezegenlerle bağlantılı olan taşların ve bitkilerin sihiri Bizans batıl inancında önemli bir rol oynamıştır. Michael Psellos’un Taşların Özellikleri Üzerine adlı eserinde, sadece değerli taşların dış görünümlerinin tasvirleri yoktur, fakat bunların şifa verici duygusal güçlerinin bir açıklaması da vardır; bunlar muska olarak özellikle etkiliydiler. Bitkiler yiyecek veya ilaç olarak kullanılmak üzere toplandıkları zaman, özel kurallar ve sihirsel ayinler yerine getirilmek zorundadır, örneğin, bunlar dolunay süresince geceleyin kazıp çıkarılmalıdır. Sayılar ve sayısal ilişkiler, Pitagorcuların ve Yeni Pitagorcuların doktrinlerinde özellikle önemliydiler. Bazı sayılar özellikle uğurlu olarak tercih ediliyorlardı, çoğunun sihirsel özellikleri ve etkileri vardı. Bu tür düşünceler Bizanslılar tarafından canlı tutulmuş ve hattâ okul derslerinin bir kısmını teşkil etmiştir. Örneğin, Mesarites bu konu üzerine Kutsal Havariler Kilisesi’nde verilen eğitimi tasvir etmiştir; çift sayılar eril, tek sayılar dişi idi; ikinin kuvvetiyle bölündüğü zaman tek olan aylarda, örneğin altıncı ayda, ani bir dehşetin sebep olduğu erken doğum korkusu olamazdı. Kehanet literatürünün geniş külliyatında sayılar, kehanet araçları olarak büyük bir rol oynamışlardır. Kehanetler, örneğin bir embriyonun cinsiyetinin belirlenmesi, harflerin sayısal değerine dayalı olarak yapılmıştır. Erken 14. yüzyıldan bir metin, bir kadının embriyosunun cinsiyetinin ne olacağını bu aritmetiksel yöntemle tahmin etmek isteyenlerin, anne ve babanın isimlerini oluşturan harflerin değerini gebe kalınan ayın değerine eklemesi ve sonucu üç ile bölmesi gerektiğini ifade etmektedir. Eğer kalan 1 ise, çocuk erkek, eğer 2 ise kız olacaktır; kalan olmadığı zaman ne beklenmesi gerektiğinden söz edilmemiştir. Farklı yerlerde yığılan taşların kombinasyonuyla oluşan geometrik şekillerin bir çizelgesi bile vardır. Kehanetin en alt seviyesine, Kehanet Kitabı ile ulaşılmıştır, burada rast gele seçilmiş bir kitaptan bir pasajın, hakkında bilgi aranılan konu üzerine önemli bilgi verdiği zannedilmiştir.
Başka bir yöntem, Kutsal Kitap’tan otuz sekiz farklı pasajı kullanmıştır: 1 den 38’e kadar bir sayı seçilmiş ve karşılık gelen metin cevabı vermiştir. Cevaplarıyla hazırlanmış kehanet kitapları da bu kategoriye aittir. Daha bozulmuş kehanet biçimleri arasında, yansımayla kehanet (aynalar kullanılmıştır), üç tane taş parçasını bir tas veya leğen içine atarak ve bir cinin yardımını çağırarak yapılan kehanet, sıvıların hareketiyle kehanet, şarap ve zeytinyağından kehanet, rüya kitaplarından, gök gürültüsü kitaplarından ve başka pek çok şeyden kehanet sayılabilir. Bu yöntemler en hafif bir bilimsel eğilim bile taşımadığından, bunlara daha fazla girmeye gerek yoktur.
XIII. TEKNOLOJİ Antik dünyada bu konuyla ilgili tartışılacak çok az şey olmasına rağmen, o zamanın koşullarında mümkün olanın en son sınırına kadar teknolojinin birçok dalında gelişme kaydedilmiştir. Yaşam, sadece geçimi temin etmekten ibaret değil, fakat geçim vasıtalarını ve bunların yiyecek, yatacak yer ve giyecek olarak hazırlanışını bilinçli şekilde kontrol ederek yaşamaktı. Sadece hayatta kalmanın ötesine geçen bir yaşam biçimine varma imkânı da vardı. Buna yardımcı olan hünerler, güzel sanatlar (müzik, resim, dekoratif sanatlar) ve mimarlık ve mühendisliktir (su yolu kemerleri, hamamlar, tiyatrolar, ibadet merkezleri). Bu hünerler, bilimsel gayelerle (örneğin, cerrahi aletleri) ya da bunları bilimsel bir temel üzerine kurmak için (matematik, astronomi, fizik veya kimya bilgisine dayanan aletler ve makineler) aletler icat etme yeteneği ile birlikte etkili olmuştur. Teknoloji, insana hastalıklar dahil düşmanlarına karşı savunma araçları ve onlara karşı savaş yapma araçları (silahlar, istihkâmlar, savaş gemileri, ilaçlar) sağlamada da rol oynamıştır. Bütün bu etkinlikler malzemenin uygun biçimde hazırlanmasını, aletlerin ve makinelerin düzgün çalışmasını ve gerekli ulaşım vasıtalarının ve haberleşme hatlarının (yük araçları, yollar, köprüler, gemiler ve liman tesisatları) yaratılmasını gerektirmiştir. Bütün bu gayretler sonucunda elde edilenler genellikle bilimsel prensiplere az şey borçludur, fakat daha çok meçhul işçilerin empirik buluşlarını temsil eder. Günlük yaşamda gerekli oldukları için kazanılan çeşitli beceriler, aile çevresinde ve o dönemlerde çok az uzmanlaşmış olan el işçileri arasında nesilden nesile aktarılmıştır. Genellikle köleler tarafından yapılan bu işler itibarlı kabul edilmemiştir. Mekanik olarak yapılan işlerin daha aşağı düzeyde bir bilgiye götüreceğine inanılan bir toplumdan, teknik problemlerle ilgilenen çok az yazarın (bunlar arasında Arkhimedes, Heron ve muhasara savaşı üzerine yazmış olanlar vardır) çıkması anlaşılır bir durumdur. Bunlar da çoğunlukla kendilerini tek tek makinelerin ve alet parçalarının tavsifine odaklamışlardır. İskenderiye’li Pappos’un, kendisinden önce Roma’lı Vitruvius’un yaptığı gibi, probleme bir bütün olarak bakmış o lduğu doğrudur. Synagoge adlı eserinin 8. kitabının girişinde bir mimar ya da mühendise gerekli olan entelektüel ve pratik teçhizatın ana hatlarını çizmiştir. Böyle bir kimse bir matematikçi olmalı ve Quadrivium konularını iyice öğrenmelidir; bunlara ilaveten metal işçiliğinden, inşaatçılıktan, marangozluktan ve ressamlıktan da anlamalıdır. Eğer bunların hepsinde usta ise, o zaman yaratıcı bir mühendis ve mimar olarak adlandırılabilirdi. Pappos, belli alanlarda uzmanlaşmış mühendislerin önemli katkılarını da saymıştır. Bunların inşa ettikleri arasında manivelalar, mancınıklar, suyu yükseğe çıkaran makineler, otomatlar, güneş saatleri, su saatleri ve suyla çalışan gök küreleri vardır. Bilgi verici risalelerine rağmen, Pappos’un da mümkün teknoloji dallarının hepsini kaplamadığı görülecektir. Bizans’ta, Antik Çağın teknoloji bilgisinin en mütevazi mirası muhafaza edilmiş ve bu bilgi inşaat aygıt ve aletleri, askerlik, eczacılık ve kimya teknolojisi gibi bazı alanlarda genişletilmiştir.
Bizanslılar, yiyecek, giyecek ve barınma problemlerinin çözümünde kendilerine yol gösterecek çok az yazılı kaynağa sahiptiler; bu meselelerle uğraşmak zorunda olanlar için gerekli bilgi aşikâr ve aşinaydı ve sözlü gelenekle nesilden nesile aktarılmıştı. Hem özel yaşama hem de teknolojik etkinliğe ilişkin pek çok bilgi kitap ve başka çeşitli kaynaklarda bulunabilir. O çağdan kalma resimler evleri ve ev inşaatını, hamamları, mobilyaları, yemek takımlarını, sabanları, silahları, giysileri, avcılık ve balıkçılık aletlerini ve müzik enstrümanlarını göstermektedir. İş başındaki demircileri, atların koşum takımını ve arazi ölçümlerini tasvir eden manzaralar vardır. Faklı yiyecek elde etme yöntemlerini (çiftçilik, avcılık, balıkçılık, arıcılık, bahçıvanlık, meyve yetiştiriciliği, bağcılık) ve ev tanzimini, giyecek, ayakkabılar ve aile hayatına mahsus başka pek çok şeyin yanı sıra, ısıtılmasını ve su boruları tesisatını özellikle göstererek mutfağı, tabak ve çanağı yeniden kurabiliriz. Kumaş ve ipek endüstrileriyle ilgili ihtisas monogrofileri de vardır. Ziraat adlı eserden, ziraat, meyve, asma ve zeytin yetiştiriciliği tekniklerine ve bunların işlemlerine (örneğin, zeytin cenderesi) ilişkin, zahire ambarları saklama yöntemleri (mahzenlerde, fıçılarda, tuzlu suda) ve zift ve kireç gibi maddelerin elde edilme yolları üzerine birçok bilgi toplanabilir. Evde kullanılan ve simyacılar tarafından tasvir edilen sabun ve kül suyunun, cam bardak ve kavanozların imali, bira yapım yöntemleri gibi kimya teknikleri de önemlidir. Simya yazıları ile ilgili Külliyat , güzel sanatların özellikle teknik yönleri üzerinde bilgi vericidir. Buralarda, bilhassa metalürji, boyama, cam ve süsleme imalatı alanlarında yararlı ve kimya deneylerinin süs maddelerinin yaratılması gibi değerli sonuçları bulunabilir. Metal işçilerine ve kuyumculara ve bronz işlemecilerine bilgi sağlayan metalleri işleme kuralları, lehimleme, tav verme, temizleme ve ayrıştırma süreçlerini, sikke basmada büyük önemi olan alaşımları (örneğin, beyaz altın) ve bir alaşımın güzelliğini muayene etme yöntemlerini kapsar. Herkes tarafından kabul edildiği gibi, simya yöntemleriyle adi metallerden altın yapmak mümkün değildir, fakat hafif renk vererek ve tasfiye ile, örneğin bakır veya demire, altın görünümünün verilebildiği bazı değişimler başarılabilmişti. Daha sonraki dönemden, tabaka halinde metal (kurşun ve altın levha) ya da metal tel üretimi ve çukur ve kabartma kalıpların yapımı için ayrıca reçeteler vardır. Erken Bizans’lı simyacılar, ressamlıkta ve dokumalarda kullanılan renklerin (örneğin, zincifre) yapımı için, mürekkep ve boyalı yün için reçeteler vermişlerdir. Boyama tekniklerine ilişkin bu nispeten erken bilgi, Athos Dağı’nın Ressamın Elkitabı’nda tekrarlanmıştır. Suda’da da (yaklaşık 976; yazma 11. yüzyıldan kalmadır), zanaatkârların zaten kullandıkları bir pratik olan renklerin karıştırılması hakkında bilgi vardır. Simya yazıları, cam yapımı ve işçiliğine ilişkin de zengin bilgi kaynaklarıdır. Bu yazılarda, vazo ve tasların yapımı, cam ressamlığı ve boyalı cam, inci ve kıymetli taşlar, işlenmiş inci imalatı için talimatlar vardır. Bizans’lı kuyumcular süsleme işleri için sadece metalleri ve kıymetli taşları değil, fakat amberi, su mermerini ve inciyi de kullanmışlardır; özellikle altın ve fil dişi işçiliğinde ve minecilikte ustaydılar. Simya eserlerinde, ufak şişeler, imbikler, damıtma aletleri ve fırınlar gibi birçok aygıt parçaları da resimli olarak tasvir edilmişlerdir. Teknoloji, mimarlığa yani ev gibi en yalın biçimlerin gerektirdiğinden daha büyük ölçekli inşaat işlerine katkısıyla yaşamın zenginliğini daha da arttırmıştır. Kiliselere ve genellikle çok katlı olan özel binalara ilâveten, nakliye ihtiyacını gideren yollar (genellikle sıralar halinde yapılmış kaldırımlarla birlikte), köprüler ve liman tesisatı, su yolu kemerleri ve kanallar, hamamlar ve tiyatrolar gibi kamu yararına olan yapılardan özellikle söz etmek gerekir. İmparator I.Leo’nun, 469 tarihli bir inşaat fermanı, binaların yüksekliğini 100 feet (29 metre) ile sınırlamıştır. 368 yılında, Valens zamanında yapılan 23 metre yüksekliğinde ve 1170 metre uzunluğundaki su yolu kemeri, 567’de II.Justinianus tarafından tamir ettirilmiştir ve bu yapı halen mevcuttur. I.Justinianus zamanında büyük mimarlık faaliyeti olmuştur; en
büyük gurur kaynağı, Tralles’li Anthemios ve Milet’li Isidoros olmak üzere iki mimarın eseri olan meşhur kubbeli Ayasofya Katedralidir. Ağır topların yapımından başka, antik teknolojinin en büyük başarıları arasında, bilimsel prensiplere dayanan ya da bilimsel maksatlarla yapılmış alet ve enstrümanların icadı bulunur. Gerçekten bunlardan bazısı sanat ve eğlenceye hizmet etmiştir. Pappos, mimar ve mühendislere verdiği derslerinde bu aletlerin bazılarından zaten söz etmiştir (otomatlar, saatler, gök küreleri). Antik çağda otomatların klasik tasvirini Heron vermiştir, burada basit makineler (manivelalar, makaralar, vb.) su veya hava basıncı altında çalışmaktaydılar. Tıpkı daha sonraları Rönesans insanlarının yapmaktan keyif aldıkları gibi, Bizanslılar da bu mekanizmaları daha geliştirmişlerdir, matematikçi Leo, Magnaura Sarayı için bunlardan tam bir dizi (öten kuşlar veya kükreyen bir aslan gibi) yapmıştır. I.Justinianus’un zamanında Gazze’deki bir saat üzerine Ekphrasis Horologii adlı eser vardır. Bir mühendis olan Leontius, Bizans’ın enlemiyle bir gök küresinin yapılış yöntemini anlatan Bir Arateia Küresinin Hazırlanışı Üzerine adlı bir eser yazmıştır (7. ya da 8. yüzyıl). Bu dönemdeki astronomi bilgisinin düzeyi ile ilgili bilinenlerden, Leontius’un Leo’nun bir çağdaşı (9. yüzyıl) olduğu düşünülebilir. Gayet iyi gelişmiş mekanik hüner gerektiren diğer bilimsel aletler arasında dioptra ve astrolab vardır. Göklerin araştırılması ve gözlemlenmesinde kullanılan, iyi ayarlanması için bir tesviye aleti ve mikrometre vidası olan dioptranın yapılışını ve kullanımını Heron zaten tasvir etmişti. Genç Heron’un arazi ölçümüyle ilgili eseri de bu yöntemlere dayalıdır. Philoponos, Nikephoros Gregoras, Isaac Argyrus ve diğerleri astronomi ölçümlerinde zaruri bir alet olan astrolab ile ilgilenmişlerdir. Yakan aynalar üzerine yazmış olan Tralles’li Anthemios da, hareketsiz iken Güneş ışınlarını sürekli yön değiştirmelerine rağmen daima aynı noktaya yönelten bir alet olan helyostatı tasvir etmiştir. Akustikte, pek çok müzik aletinden ve Küçük Asya’da kullanılan akustik yankı yapan kaplardan söz etmek gerekir. Pek çok aletin doktorlar tarafından geliştirilmiş olduğu da hatırlanmalıdır; bunların çoğunu Oribasios zaten tasvir etmişti. Son olarak, ölçü, ağırlık ve denge ile ilgili bütün aletlerin en önemlilerinden, yazı materyalinden (mürekkep, parşömen, kâğıt) ve daha önce bahsedilen simyacıların kullandıkları aletlerden söz etmek gerekir. Düşmana karşı müdafaa konusu, askerliğin ve özellikle de teçhizat ve silahlandırma, istihkâmlar, iletişim ve haberleşmeyle ilgili branşların özel sorumluluğuna girer. Genellikle askerlik biliminin insanlara bir orduyu ve bunun yayılma taktiklerini ve stratejisini nasıl organize edeceklerini öğretebildiğine inanılır. Mamafih, bilimler gibi bu bilgi dalları mutlak bir otoritenin yanılmadan tebliğ edebileceği yetkilerden yoksundur; bu konu tarihsel meseleler bir tarafa, bilimsel bir yöntem uygulanabilen bir savaş sanatından söz edilmesi için üstün tekniklere çok bağlıdır. Fakat, Bizans’lı savaş yazarları da teknik meselelerle uğraştıklarından, burada yer almışlardır. Muhasara savaşı ve İskenderiye döneminin taktikleri üzerine yazan daha eski yazarlardan sonra, söz konusu edilmesi gereken ilk yazarlar, birisi I.Justinianus zamanında Strateji Üzerine adlı bir eser yazmış ve diğeri de De rebus bellicis adlı kitabı yazmış olan iki meçhul kişidir. Zamanın imparatorunun adı altında hazırlanmış olan birçok daha geç tarihli çalışma genellikle bu alanın literatürüne mükemmel biçimde dahil edilmiştir. Böylece ‘Maurice’ in Strategikon (Subaylar İçin El Kitabı) adlı bir kitabı ve savaş üzerine belki de bütün Bizans’lı yazarların en önemlisi olan VI.Leo’nun deniz savaşıyla ilgili bir bölüm de içeren Taktikon adlı eseri vardır. Problemata adlı eserde VI.Leo’nun bir gençlik çalışması vardır, fakat onun adını taşıyan Sylloge adlı kitap onun tarafından yazılmamıştır, bir 10. yüzyıl çalışmasıdır. Bunlardan başka eserler arasında, Psellos’un önemsiz bir makalesi ve bir Milano yazmasında bulunan Strategemata gibi bazı meçhul eserler, bir zamanlar Bizans’lı Heron’a atfedilmiş olan muhasara savaşı üzerine Strategika’dan Parçalar adlı bir eser ve kısa bir askerlik sözlüğü vardır. Askerlik üzerine yazanların sonuncusu, II.Basil’in generali, bir
takım yazarların eserlerinden Taktikon adlı kitabı özenle derlemiş olan Nikephoros Uranus’dur. Bu eserler bazı askeri teknik konuları da kapsamaktadır. Bunların arasında teçhizat ve silahlandırma, el silahları, savaş makineleri ve mühimmat vardır. Pappos, mancınıkların inşasını bir mimarın en önemli görevleri arasında sınıflandırmıştır. Bizanslılar, İskenderiyelilerin sunmuş oldukları ve Heron, Bito ve Philon’un top yapımına ilişkin verdikleri bilgiyi muhtemelen ilerletememişlerdir. Örneğin, muhasara makinelerini (‘kaplumbağa’ ve şahmerdanlar) 6. yüzyılda yazmış olan Anonymous tasvir etmiştir. Orbikios (6. yüzyıl), hareketli şahmerdanlar önermiştir. Filika pruvacıları için özel ateş etme kuralları vardı. 55 En önemli Bizans silahı, Leo’nun Taktikon adlı eserinde ele alınmış olan Rum Ateşi idi, bu silah onların tekelinde başlamış ve bu nedenle de Bizanslıların lehine kesin bir etki yapmıştır. Anlaşıldığına göre, Suriye’de, Heliopolis’li bir mimar olan Kallinikus (yaklaşık 673) tarafından icat edilmiştir. Neftyağı, kükürt ve sönmemiş kireçten bileşik bu madde, suda yanabilirdi ve onunla temasla patlıyordu, düşmana karşı mızraklarla ya da ( bir sifondan gelen) basınç vasıtasıyla atılıyordu. Rum Ateşi, özellikle deniz savaşlarında güçlü bir silahtı; resimlerde gösterildiği gibi, sifonla ilişkili şeyler pruvada bulunurlar ve sifonun ağzı düşmanın yönüne döndürülür. Yanıcı maddeyle doldurulmuş toprak kaplar, hedeflerine isabet edince patlamak üzere plânlanmış el bombaları olarak kullanılmışlardır. Manevra uzmanları da istihkâm ve muhasara savaşı tekniklerini göz önünde bulundurmak zorunda kalmışlardır. Siperler ve kale duvarları, örneğin Konstantinopolis’in büyük surları önemli bir rol oynamıştır. 6. yüzyıl meçhul yazarı bir kentin kuruluşunu ve onun müdafaasını askeri bakış açısından ayrıntılı olarak anlatmıştır. Maharetli teknikler arasında, işaret verme sisteminden ve matematikçi Leo’nun optik telgrafından söz etmek gerekir; deniz savaşında bayraklarla, dumanla ve ışıkla işaret veriliyordu. Karada sıradan sivil vasıtalar kullanılmasına rağmen, nehirler üzerinde askeri köprüler ve başka nakil biçimleri haberleşmeyi kolaylaştırmıştır. Teknoloji, hastalıklara karşı insanların savunmalarında da rol oynamıştır ve önemli bir silah eczacılık ilaçlarının imali olmuştur, kitaplarda verilen bu ilaç reçeteleri özellikle bu amaç için derlenmiştir. Verilen bilgiler ayrıntılıdır: Koruyucu olarak kullanılan yaygın bir ilacın tasvirinde önce şifalı etkileri ayrıntılı anlatılmış, sonra on iki bileşiğinin isimleri ve özellikleri ve son olarak da bu terkibin alınması yöntemi verilmiştir: Bu durumda bütün yiyecekler ilaca girmiştir. Bizans teknolojisiyle ilgili bu incelemenin bir neticesi olarak, ev işlerinde ve çiftçi, inşaatçı ya da sanatçı olsun bütün el işçilerine gerek duyulan malzemelerin elde edilmesi yöntemlerine ve bunların hazırlanması için gereken alet ve cihazlara da referans yapılmalıdır. Fakat, bu metinlerin hiç birisi pratik olarak bu konularla bu sıfatla ilgili değildir. Öte yandan, çok çeşitli kaynaklardan (Geoponika, doktorlar, simyacılar, muhasara savaşı üzerine eserler) ve çağın bu tür resimlerinden ve sağ salim kalan aletlerden çok bilgi elde edilmiştir. El işçilerinin ve köylülerin eski aletlerine (çekiç, keski, delgi, testere, bıçak, el baltası ve saban) ilâveten, Bizanslılar, Heron’un eserlerinden ve askeri teknoloji üzerine yazanlardan açığa çıktığı üzere, genellikle büyük makinelerin (ırgatlar, değirmen tekerlekleri, kepçe makineleri, ağırlık kaldırıcılar ve mancınıklar) parçaları olarak kullanılan bazı basit makineleri de (manivelalar, tekerlekler, dişli çarklar, takozlar, eğik düzlemler, vidalar ve makaralar) biliyorlardı. Müstakil teknik tertipler arasında Kardano’nun süspansiyonundan ve mikrometre vidasından söz edilebilir. Birçok yazarın askeri önemlerinden dolayı at ve sığır koşumlarında ve gemi yapımcılığındaki yenilikleri göstermesi gibi istisnalar olsa da, nakliye araçlarına ilişkin tam bir boşluk vardır. Son zamanlarda bu özel konular üzerinde bazı çalışmalar 55
Leo’nun Taktikon’unda ve Sylloge’da verilmiştir. Bakınız; C. Schissel edisyonu, “Spatantike Anleitung zum Bogenschiessen”, Wiener Studien, LIX, 1941, s.110-24 ve LX, 1942, s .43-70.
yapılmıştır; fakat Bizans teknolojisi konusu, üzerine daha çok araştırma yapılmayı beklemektedir.