..
.
....
.
.
TURK iNKILAP TARiHi
Prof. Dr. Hamza EROGLU Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yüksek Kurul Üyesi
Yeniden Düzenlenmiş, Genişletilmiş Yeni Baskı
Ankara 1 990
Savaş Yayınları : 1 . Baskı Ekim 1 990 -
SAVAŞ KiTAP ve YAYINEVI Zafer ÇarŞısı No: 1 4 Yenişehir/ANKARA Tel: 1 34 35 97
90. 06-Y 0094-0035
Basıld ığı Yer: Has-Soy Matbaası 230 84 49
�-
ÖN S ÖZ Türk lnkilap Tarihi başlıklı yeni eserimiz daha önce yayınlanan eserleri mizin bir ortak ürünüdür. Ele alınan konular yeni baştan gözden geçirilmiş, ek lemeler yapılarak genişletilmiştir. Eser bir girişle iki kısımdan oluşmaktadır. Girişte genel bilgiler verilmek te ve bu bilgilerin ışığı altında esas çalışmanın açıklanması ve yorumu yapıl maktadır. Birinci kısımda yeni Türk Devletinin kuruluşuna imkan veren m!lli egemenlik ve milli bağımsızlık mücadelesi ile devlet ve toplum hayatında yapı lan kökten değişiklikler inceleme konusu olmaktadır. ikinci k ı s ı m Türk inkılabının temel ilkelerini içermektedir. ikinci kısimda ele alınan konUlar, günü müzün şartlarına göre de değerlendirilmekte Türk siyasi rejiminin özelliği be lirlenmektedir. Bu yeni çalışmamızın hazırlanmasında beni özellikle teşvik eden dost ve arkadaşlarıma şükran borçluyum. Kitabın baskısını ve yayımını titizlikle ger · çekleştiren Savaş Kitapevine, dizgi ve baskı işlerinde kıymetli yardımlarını esir gemiyenlere ve matbaa personeline sonsuz teşekkürlerimi de özellikle belirtmek isterim. ·
·
İÇİNDEKİL�R G i ri ş ı
-
. . . . . . . . . ..• . . . . . . . .... .. . . ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . ............. . . . . .. . . .. . . .
TO rk , İnkılap Tarihi'nin Diğer ilimlerle İlişkisi, Amacı ve Ko nusu .. ........ . .
.
.
. ..
..
�················ ... . ..
1 2
A - Türk inkılap Tarihi, Tarih ve Siyasi Wmler... ..: ................................. 2 B - Türk İnkılap Tarihi Dersinin Amacı. .... . .. .. . ..... . . . . . . .. ... . . . . ... . . .... ... . . . 3 C- Türk İnkılap Tarihi Dersinin Adı ve Kohusu .. . ... . ..... .. .. : ..................4 a - Dersin Adı . . . . . . . . . . . . . .. .. . . . . . . . .. . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . ........ . . . . . . .... .. . ... 4 b - Dersin Konusu ... . . . . . .. . . . , .....................................................,S .
.
.
.
.
.
i l - İ n kılapta İ l g i l i Genel Açıklamalar . .
..........
............ . .. . .... .
7
İnkılabın Anlami ve Benzer Kavramlar.: . . . .. . . .. . . . . . . . . ...... . ..... . . .. .7 İnkılabın Unsurlan . . . . . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . . . . . . . .. . ... . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . .. . . . .14 inkılab ı n Evreleri. . . .. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . 1 5 inkılabın K ı stası . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . . . . . ....... . . . . . . ... . . . . . . .1 6 inkılabın Hukuki Dayanağı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . ..... .. . . . . . . . . . .. . . . . .. . 1 6 a - Doktrinde . . . . . ... . . . . . . . . ..... . . ... . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .. . .. . . . . . . . . . . . . 17 b - Pozitif Hukukta.. . . . . .. .. .... . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .. . ... . . . . . . . . . ...... . 20 F - İnkılabın Hukuki ve Meşru Bir Şekil Alması. .... ... . . .. . .. . . . . . . . . . . . . .. .. .2 2 a - inkılabın i ç Hukukta Meşruluk Kazanmas ı . ... ; ......................... 22 b - İnkılabın Milletlerarası Hukukta M eşruluk ' Kazanm ası . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . ... .. . . . . . . . . ... . .;;........................24 G - Tü rk İnkılabı n ı n Özelliği. . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... . . . . . . .. . . . . . . . . . .. . , ......... , .....25 H - Atatürk'ün inkılap Anlayışı. ... . . . . . . . . . . . .... . .... . . . . . . . . . . ..... . . . . . . . . . . . ... 27 ABCDE-
.
....
.
.
.
.
.
..
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
..
.
.
..
.
.
.
..
.
.
.
.
.
.
.
.
i li - Avrupa'da
.
.
Fikri. G e l i ş m e l e r . . .............. . ....................•. 3 O
A - Fransız İ htilali ve Yaydığı Fikirler. . . . . . .. .. .... . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . ....... . ....30 B - Sanayi i nk ı labı ve Bun u n Avrupa'da Doğurduğu Sonuçlar . . .. ... ... . . . . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . . . . . ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . 32 a - Sanayi İnkı labı . . . . . . . .. . .. . . .. . . .. . . . . .. . . . ... .. . .. . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . 32 b - Sanayi İnkılabı ile ilgili Akı mlar .. ... . .. . . . . .-....32 aa - Kapitalizm . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . .. 33 bb - Emperyalizm . . . . . . . .. . . . . , ......................................... : ..... 34 cc - Sosyalizm . . . . . . . . . . .. . ... . ... . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . .... . . . . . . . . . . . . . . . . . . 37 .
.
.
. .
.
.
.
.
... . . . ...... .... . . . .. . . .. ._.
.. .
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
. .
.
.
.
.
.
.
v
Kısımı Türk inkılabı Bölüm ı - . Tü rk inkılabının Hazırlık E vresı ........................... 4 8 A - Osmanlı Devletinin Çöküşü -.......... 4 8 1 - Devletin Yapısı . . .. . :········································4 8 2 - Osmanlı Devletinin Çöküş · Sebeleri. ..................................... 5 1 a - i ç Sebebler , ................. 5 1 53 . b - D ı ş Sebebler 3- Devleti Kurtarma Çabaları . . .. . 54 a - ı slahat Hareketleri. . .. ... . . . . .. .. ..-...... 5 4 b - Devleti Kurtarmaya Yönelik Dü şünce Akı mları . : ...................................-..................... 60 B - Osmanlı Devletinin Sona Erişini Hazırlayan İç ve Dış Olaylar . . . .. .. ... 65 k a- l htihat ve Terak i Partisi.. ...................................................... 65 b - Trablusgarp Savaşı. . . 69 c - 1. Balkan Savaşı. . . . 70 d - il . Balkan Savaşı. . . . . .. 7 1 C - Osmanlı Devletinin Sona Erişi. .. . . 72 1 - Birinci Dünya Savaşına Genel Bakış :.............................7 2 a - Birinci Dünya Savaşının Sebebleri.. . . 72 b - Birinci Dünya Savaşının Başlanması ve Geçirdiği Evreler 74 c - Savaşın Bitişi ve Ateş Anlaşmaları : .............7 5 2 - Savaşta Osmanlı Devleti. .. . 75 . a - Osmanlı Devletinin Savaşa Katılmas ı . . . . 75 b - Savaş Alanlarında Osmanlı O rduları . 78 3 - Osm.a nlı · Devletini Paylaşma Projeleri. . 81 a - ltalya'nı n Birinci C ihan Savaşı n a Katılmasından Önceki Devre . . 82 b - ltalya'nın Savaşa Katılması ndan Rus� ya'da ihtilalin Çıkmasına Kadar Süren Devre 82 c - R us İhtilalinden Sonraki Devre . 83 4 - Savaşı n Bilişi. ..................................................................... 83 5 - Mondoros Ateşkes Anlaşması . ............................................. 86 . . . ..... . . ................. . . . . . ............
.. . . . .
.. .
..
.... .......
................... . . . ......•....... . ......... ....
..•............. ................... ..... ......... . ............... ...........
... . . . . ......
. . . ...
. .
............ ......... .. .
..
......
.
..... . ....
.
.
............
..
.
. . . ......
.......
.... . . . ...... . . . . . .
......... . . . . .
. . . . .. . . . . . . . . . .. . . .
.. . . . .
.
.....
. . . .......
.... . . . . . . .......... . . . . . . . .. . . .
..... ..... . . ............... . . .. . . . . . . . .... . . . . ....
.. . .
....... . . . . . . . . . . .. . . . .
. . . .. . . .............
. . . .
...
..... . . .
. . . ...... . . . . . ... . . ...........
.......
.... . . . . . . ....
....
. . . ..
. . .... . .
. . ... . . . . .
. . ...... . . ... . . . .....
...... . . . .. . . . ...... . . . . . . . .... . . ............ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . ...... . .
. . . . . ... . . . .
.
. . . . . . . . .. . . . .. . . . . . .
.. . . . .
. . ..... . . . . ......
. ...... . . .. . . . . . . . ..
...... . . . .... . . . ............ . . . .
. . ..... ..............
. . . . ........ ....... ... . . ....
......... . ...
...... .......
. . . .. . . . . . . .... . . . .... . ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...........
vı
. . . . . . . . . . .......... . . . .
a - Mondros Ateşkes Anlaşmasının im. zalanmasını Zorunlu K ı lan Sebebler b - Mondoro s Ateşkes Anlaşm as ı n ı n Kapsamı c- M o n d ros Ateşkes Anlaşmas ı n ı n Sonuçları . . d - Mond ros Ateşkes Anlaşmasının Uyg u lan ı ş ı ... . .
..............
:................. 86
. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . ..................... . . . . . . . .......................
...
..
Bölüm i l 1
-
�
.
. . .... ......................... . ....... . . . _ . .
....
. . ..............
87
, .................. 89
............. . . . .............. . . ..............
91
Tü rk inkılab ı nın Aksiyon Evresi ...........; ............. 9 3
H a zı rlık
D ö n e m i . . . . ...... . .. . . . . ; ...................................9 3
A - M emleketin i ç Durumu ve Kurulan Cemiyetler 93 1 M e mleketin iç Durumu . . . .. . . 93 2 - Zararlı Cemiyetler . 96 3 M illi Cemiyetler . . .. . 98 4 - lstanbul'a itilaf Devletlerinin Gelişi. . . ..................................... 1 0 1 5 Padişah v e Osmanlı Devletinin Duruma Bakışı ... . . . . 1 03 6 Mustafa Kemal Paşa'nın lstanbul'a Gelişi ve D u ru ma Bakışı . . . .. . 1 05 a- Duru m Değerlendirmesi ve Tarihi Karar. .........: .................................................................... 1 05 b - Kararı n Uygulanması . . . 1 07 B - Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a Çıkışı ve Teşkilatlandırma Çalışmaları . :····· .. 112 1 - Mustaf � Kemal Paşa'nın Samsun'a Ç ıkışı . 112 a - Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'dan Duru ma Bakışı .. . . . .... . . .. · . 112 b - M u stafa Kemal Paşa'nı n Samsun'a Çıkışı . . :.................. 1 1 4 2 - Mustafa Kemal Paşa'nın Havza'ya Gelişi ve Havza'dan Yayınlanan Genelgeler . 115 3 - Amasya Tamimi. . . .. .. . . . 11 6 a - Amasya Tamimi'nin Kapsamı . . . 117 b - Amasya Tamiminin Hukuki ve Siyasi Önemi. ........................................................................ 1 1 8 c- Amasya Tamimi'nin Sonuçları . . . 1 23 . . . . . . . . . . ............ . . . . . . . . . . . . .........................................................
-
.........
.........
....
........
.
. . ...........
.......... . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .............
-
.......
...... . . . . . .
.........
... ...
...................
. . . . ........... . . . . . . .....
. . .......
-
.
.
..
. . . . . . . ...........
............. . . . . . . . . ..... .. . .........
. . . . . .. . . . . .
-
.
........ . . . . . . . . . . . . ......
.
.
........
... . . . .. . . . .. . . . .. . .
....... ............. . . . . . . . . ......
...... .....
..
.........
. . ..... ...... . . . . . . ........ ............. . .....
.
. . ... ..........
.
..........
.....
.................
.
.
.
...
....
..
.
.
..
. . . .....
...... . . . . . . . . . .
.
........... . . .........
... . . . .
. . . . . . ....... . . . . . . . . .
......
...
....
. . . . ....
. . .......
......
.......... . . . .......... ... .. . . .
.... . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . ..... . . . .
. . ......
.....
.. . ...........
. . . ......
.....
vıı
4 - E rz u ru m Kongresi.
. .. . .. . .. ;...... 125 a - Erzurum Kongresinin Açılışı 125 b" Kongre Kararları : ..................................................... 1 26 c - E rz u ru m Kongresinin Önemi ve Sonuçları . . . :.........-.............................................. 126 5 - Sivas Kongresi. .... . . . . ...·.. . 1 28 a - Kongrenin Açı lışı. ........................................................ 1 28 b - Kong renin Kararları .. . 1 28 c - Sivas Kongresinin Önemi . . . . _. . 129 d - Sivas Kongresinin Sonuçları . 1 30 C - M illi Mücadele Karşısında lstanbul Hükü metlerinin Tutumu, Amasya Görüşmeleri ve Protokolü . . ı 1 31 ...
.
. . .........
.............
............
....
........•........................ ........
.....
. . . .....
.
.
. ........ . ..
..............
... ........ ..... . . . . . .
.........................
......... . . ..............
......... . . . . . ................ . . . . . ............
................... .........
. . . . . . . . . ............
....
....
...
.........................
. ................ . . . .
.....
1 - Damat Ferit paşa Hükümetinin Düşmesi.. ............................ 131 2 - Ali Rıza Paşa Hükümetinin Kurulması ve Anadolu İle İlişkileri. . 1 32 3 - Amasya Görüşmeleri, Amasya Protokolü ve _Sonuçları :.............................................. .-.... 1 32 ..................... . . . . . . . .
.............................
... . . . ...........
. . 134 4 - Sivas'ta Komutanlarla Yapılan Toplantı. . 5 - Mustafa Kemal Paşa'nın Ankara'ya Gelişi............................. 1 35 D - M eb'u san M ecli s i'nin lstanbul'da Toplanması ve M isak-ı Milliyi Kabul Etmesi. . : ........................... 1 38 1 - M eclis - i M ebusan' ın Açı l ışı ve M isak-ı M illi'nin H azırlanışı . . .. . 13 . 8 2 - Misak- ı M illi'nin Kapsamı . . 1 38 1 39 . 3 Misak-ı M illi'nin önemi ve Sonuçları. E - istanbul'un l ngilizler' Tarafı ndan i şgali ve - Buna Karşı Mustafa Kemal Paşa'nın Tepkisi : .........................1 39 F - Büyük M illet Meclisi'nin Ankara'da Toplanmas ı . . . : ............................... 1 40 1 40 1 - T.B.M .M .'nin Toplanması ve Çalışmaları 2 - T. B . M . M .'nin Açılma s ı n ı n H uk u ki ve , Siyasi Önemi . . .. .. . : ........ 1 4 3 3 - T. B . M . M . 'nin Demokratik Yapısı ve Karakteri . . . . . .. 14 4 G - Ankara Hükumetine Karşı Tepkiler (Ayaklanmal ar) 1 45 H - Büyük Devletlerin Başka Politikaları, Sevr Andlaşması . . 1 48 . . . . ........
........
............... ......
. . .. . . . . .....
.......
.........
...
..
. . . .... . . . ........ . . ...
.. .......... . . . ............ . . . . ..... . . . . .
...
...
... . . ............................ ..
-
...
. . . ........
... . . .. . . . .
......................... ...
..............................
. . . ...
. . . . . . . .....
.....
. . . ....
..............
. . . . . ..
.........
. . . . ... . . . . .
.
. . .. . . . . . . . .
.....
. .. . . . . . . .. ... . . . .. . . .
.
. .. . . . . . ...
. . . . . . . . .. . . ........ ............ .................... . . ... . .. . . . . . . . ........... . . ....
. .. . . . . . . ...... . . ...... ... . . . ..............
.vnı
. . ..................
..........
il
•
Savaş Dönemi A- Milli Ordunun Kuruluşu .... ... . . . . . . . ... . . . 151 , B - M u harebeler ve Siyasi Sonuçları . . . . .. . .. . . 152 1 Ermeni Sorunu ve Ermenilerle Yapılan , Savaşlar . . . ... . . . .. .. 152 a - Birinci Dünya Savaşına Kadar Ermeni Sorunu, . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . : .. . , ............ ; ............. 152. b - Birinci Dünya Savaşında Ermeni Sorunu :....� :....... :.-..... � . . .. . . 157 c- Kurtuluş Savaşında Ermeni Sorunu ve Gü mrü Barış Andlaşması. . . . . . 161 2 - Fransızlarla Yapılan M uharebele r ve Ankara Andlaşması .... . . . . . . . . . 163 a- Fransızlara Karşı Kurulan Cepheler. .. . . . .. 163 b - Ankara Andl.a şması.. . . . . 165 3 - Yunanl ı larla Yapılan Muharebeler . . . . 169 a - Yunan Sald ı rı larına Karşı Kurulan Cepheler . , .............................. 169 b - Milli Kuvvetlerin Geri Çekilmesi ve Çerkes Ethem Meselesi... . . 172 c - B i r i n c i l n ö nü M u ha re b e s i ve Sonuçları . . . . . . . . . 173 4 - Ruslarla ve Doğu Ülkeleri ile İlişkiler ve M oskova Andlaşması . . . 179 5 ikinci lnönü Muharebesi. . . .. . .. . 182 C - Sakarya Meydan Muharebesi ve Siyasi Sonuçları .. . . . . .-� 185 1 - Sakarya M eydan Muharebesi. ... . .. . . 185 2 - Sakarya M eydan Muharebesinin Siyasi � . . . :·:, . . Sonuçları . . . . . 188 . D - Büyük Taarruz, Başkumandan M eydan Mukarebesi ve Zafer . . . : ................. 189 .....
... . .
..
.
.
..
........
....... . . ..
.
.
.....
.
.
.
.......
......
..... . ......
.
-
..........
......
........
...
.. . ... .
..........
..... . ..
. . . ·. . . . . ..........
.
...
.
... .
.
......
. . .. .
.....
. . ,_. . .
.........
.
.....
.
....
..
...
.
.... . .
. . ......
........................... . ..
.........
.......... ..
......._.
..
.
.....
........ ....
. . . . . . . .. . . . · ····' ····· · · · . . . . . . . . . .. ....
..
.
. . . . . . . . . . . . .. . .
.........
. . ........
.
.
.................
..
..
.
.
-
.
.
. . . . . . ..
.
.
...
........
.................... . .
.....
.
.
. . . . . . . ..........
. . . . . .......
. . ...... . ........ . .
111
•
.....
.. . .
......
. ..... ..
...... .
.....
......
.....
..
...
.
......
........
.....
.
..
....... ...
..........
.......
........
. .......
........... . .
..... . . . . ..........
............ . ..
,
...
.................
.... . ....... ........ . ................. .
...
..
........... . . . ... .. ..
.................
.
..
...
...... ...... . . . . . . . . . . . . . . . . ..
. . . . . . . . . ...... .
..
..
..
. ..
......
.
.......
. . . . ..........
Barış A - Mudanya Ateşkes Anlaşması . . . B - Lozan Konferansı ve Lozan . Barış An<;ilaşmas ı . 1 -tozan Barış Andlaşması ve Diğer Harp Sonrası Barış andlaşmaları . ..
..
. . . ..................
.. .
. . .........
.... . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .......... . . . . . . . . . . ......... . . . . ......... ......
. . . . ....... . . . .
.
. .......
.
..
............. .
.......
19 5 19 6 19 7
·
2 - Lozan Barış Andlaşması ve Kapsamı. ................................. 19 8 . 3 - Lozan'da i mzalanan Diğer Önemli Andlaşmalar ve Hükümleri... ..................................................... 20 1 4 - Lozan B arış Andlaşması ve Kapitülasyonlar : ............................................................. 20 1 5 -tozan Barış Andlaşmas ı n ı n Öneini . . . . . . . 20 6 .. . . .........
.. . . ... ....... . . ... ......
.
..
..
Bölüm 111 - Yen id en Düzen leme Evresi .... �....................... 2 o 9 ı - Atat ürk in k ı l a b ı ve Hedefleri .................................. 2 o 9 i l - S iyasi Alanda in kılap H areketleri ............................. 2 1 O A - Saltanatın Kald ırı lması. ............................. ............................. 21 O B - Cumhuriyetin i lanı. . . . .. . 212 1 - Cumhuriyetin İlanının Hazırlıkları ........................................212 2 - Ankara'nın Başkent Olması. : 216 3- Cumhuriyetin i lanı. ............................................................ 218 4 - Cumhuriyetin İlanının Yankıları ...........................................225 C- Hal i fel iğ i n Kald ı r ı lması. ....................................• . . 229 D - Yeni Türk De vl et i nin Anayasaları . ............................................ 232 1 - 20 Ocak 1 921 Tari h l i Anayasa ve . Değişiklikleri. . . . 232 2 - 20 Nisan 1924 Tarihli Anayasa, Özellikleri ve Değişiklikleri. ................................................................ 233 E - Partiler ve Çok Partili Döneme Geçiş Denemeleri . , .............................................. , ................ 236 1 - Büyük Millet Meclisinde Gruplar. ......................................... 236 2 - Terakkiperver Cumhuriyet F ı rkası ve Serbest C u mhuriyet F ı rkas ı . • : ............. 241 F - inkılaba Karşı Tepki l er............................................................ 244 1 - Şeyh Sait Ayaklanmas ı. ..................................................... 244 2 - Takrir-i SükOn Kanunu . . . . 246 3 - At atü rk' e Karşı Suikast Girişimi. . . . 247 4 - Menemen Olay ı . . . . .. . . .. . . . . . . .. 248 . . . . ........
......
.........
.......
.... . .. . ......
...........
..............
. . . . . . . .. . . .. . . . ....•.... . . . . . . .
. . . . . . . . ....
. .... . . .......
....
..... . . .
. . . . . . . .....
. . . .. .. . . .
. . ... . . .........
.......
·
.
..
.
..
....
. . . . . . . .. . . . . . ..
..... . . . . . . ......
.......... . .
-
... . . . .
. . .. . ....... . . . . . . . . . .. .........
. . .•..... . . . ... .
111
. .
.
.. . .
. .......
. ..
.... . . . . . . .. . . . .
..
...........
...
. . . . . . . .. . . . . . . . . ....
...
...
Hukuk Alanında inkılap Ha reketıe ri. ......................... 2 5 O
A - Eski Hukuk (Şer'i Hukuk) B - Laik Hukuk
... . . . . . . .. . . . . . . . ...
.
. . . . . . . . ......
.
.
. . . .. . . .. . . . . . . . . .
. . . .. . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..... . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .... . . . . ..
x
25 0 25 4
1 - Laik Hukuka Yönelmenin Zorunluğu 2 - Hukukta Laikleşme ve Kabul Edilen Kanunlar 3 - Hukukta Laikliğe Yönelmenin Değerlendirilmesi. . . . . .
...........
;....................... �54
............. ....•................. ............................................
...
ıv
-
. . . ..... . . · · � · · · .......
..
....... . .
.
. . . . . . . . . . . .............
257
........
259
Eğitim ve Kültür Alanın da inkı lap Hareket ıe r i • . . . . . . . . . . . . . . . • .. • . . . • • . ••• • . . . . . . . . . . . . . . . . . • • . . • . . . . • • • • • � • • 260
A - Eğitim Alanında inkılap Hareketleri...........................................260 1 - D ini Eğitim 261 .. . . . . . . 262 2 - M i l li Eğitim.... . .. . 3 - Tevhid-i Tedrisat (Öğretimin Birleştirilmesi) . . ... . . .. ; ................................................ 263 4 - M ed res elerin Kald ı r ı lması ve Eğitim Alanı nda Yenileşme . :............ : ... 264 5 - Atatürk ve M illi Eğitim . . 265 B - Kültür Alanında inkilap Hareketleri... . . . . 269 . . 269 1 - Yeni Türk Harflerinin Kabulü . . 2- Tarih i nkı labL .. ... . . . . 271 3- Dil lnkılabı ................................... ı :274 4 - Güzel Sanatlar . . .. . 277 . ....... .................................... ....... . . .. ........... . . . ... .
.
....
.
..
.....
..
..
........
.....
.
.. . . ..
...
............
.
............
. . . . . ........
........... . . .
..........................
.... . . . . . . . . . . . ....................... . . . . . . . . . ..
. . . ........
. . ....
.
.
..
.. _.. . . .
.
.........
.......... ..............
... ........................
..
......
......
. �··· · · · · · ······· · ········ ······· · · · · · · · .. . . ..•... ...... . .............. .....
.
V
-
Top lum sa l Yaşayışın 1 2345-
vı
. . . ...............
. . . ....... . . . . .
...............
.............
D ü zen len me·s i ..............••......... 2 8 1
Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması . . . . . . ,. 281 284 Kıyafette Değişiklik. . � Soyadı Kanununun K _a bulü . . . 285 Ölçüler ve Takvimde Değişiklik . :................................285 Kad ı n Haklarının Kabulü . . . . . 286 .
. . . ..................
.
...
. ........
......... .
.
· · · · · · ·· · · · · · · · ·· · · · · · · · · · · ····· · · ····
..
.... ................
. . . . ....... .
.... .............
...... ........
.. .....
........
....................
........
........
- Eko no m i k ve Mali Alanda Gel işmeler..............•••.•..•.. 2 8 8
A - Ekonomik Alanda Gelişmeler. . . . . . , .............. 288 1 Genel Olarak Türkiye'riin Ekonomik Durumu ve Gelişmesi. ; ...................................................... 288 2 - Sektör İtibariyle Türkiye'nin Ekonomik Duru mu ve Ge lişmesi. . . . . . .. . . 296 B - Mali Alanda Gelişmeler. . . . . , .......................... 301 1 - Yeni Devletin Kuruluş Yılları ndaki Mali . Duru m . .. . . . . .. . . . .. . . . . .. . . 301 2 - Y e n i Tü rk Devleti ve M ali Alandaki Başarı ları . .. . . .... . . . . :.....................................:. 302 .....
...
........
.......
....
..
c
.....
.....
....
..
.
.
.
...
.
.. . .
..
....
.
..
.
..
.... . .
......
..
.
... . . . ...... . .
.......
..... . . .
. . . . ....
.....
......
.
..
......
..
....... . . .
..
..
......
....
..
.............
..
..
XI
abcdvıı
-
Bütçe Uygulamaları - Politikası .� . .. . . 303 Vergi Uygulamaları - Politikası. . ... . .. 304 iç ve D iş Borçlanma Poltikası :····································305 Bankacılık Alanında Gelişmeler . . . . : .................307 ....... .
. . .·.. . .
.......... . ... . ...
.... .
.
..
.
....
..
....
...... .
S a ğ l ı k . H i zmet l e ri .
Vlll - Dış
. ........... . ..
.
... .
...
.
30 8
.....• .••.•.•••. . . . . . . . . . .......•••....••••••.••
·
P.o l i t i ka·
31 o
. . . . . . • • • . . . .••.•••••••••••.• . ........ . . . ... . ............
A - Atatürk't.in Uyguladığı Dış Politikanı n Temel ilkeleri. 31 1 1 M illi Siyaset. .. .. .. .. . . ..... . 31 1 2 Diğer i lkeler. . . . . . . .. . . . . 31 5 B - Atatürk Döneminde Uygulanan Dış Politika.. . . 31 7 1 - 1 923 - 1 930 Dönemi . ... . . . . . .. . 31 7 2 - 1 930 1 938 Dönemi . .. . . ... :......................... 322 ...... ............................ .......... . .................. . .................. ..
-
......
. . ...
-
.
. _. .
......
. ....
.
..
..........
.
... . ..
........
........
.
.
...... .............
..... . ..... . ............ . .
..
.......... ..... ...........
. ..... ....
-
ıx
-
Tü rk Ord u s u
ve
.
.........
..
........
..............
Milli sa vu nma .
.
.........
.
....
.......
.
.
.
33 _ 1
...............................•
A- Türk Ordusunun Tarihi.. . ........................................................ 332 1 Kara Kuvvetleri. . .............................................................'....332 2 - Deniz Kuvvetleri . . . .. :............................................... 334 3 Hava Kuvvetleri. . . . . . . . .'................-........................................ 336 4 - Jandarma Kuvvetleri...............; .......................................... 337 B- Türk Ordusunun G örev ve Sorumluluğu . .. . . 338 -
.
.......
.
..
-
......
....
Bölüm iV - Türk İnkılabının Gelişme Süreleri ı
-
iç
Politikada
G e l işmeler . .
..........
. .. .
.
.... .....
34 O
.. ... . .........
.... .. . . ... .......... . ............. ....
34 O
A - İkinci Cihan Harbi ve Demokratik Rejimin Yerleşmesi. ... . . . . . . . : . 340 B - D emokratik Rejimde Gelişmeler ( İktidar Değişikliği) . . . .".................................. : .................... 344 ;
.
il - D ı ş
..
Politikada
..............
........_......................................
..
..... .. .......
Gelişmeler
......... . ..... . .............
346
.. ........
A- 1 938 - 1 945 Harp Öncesi ve Harp Yılları . . .. .. 346 a- Harp Öncesi Devre ve Üçlü Pakt . . . ...................................... 347 b- Harp Yıl ları ... . ......... . .... . . .. . . .. . . . . . 349 B - Harp Sonrası Devrede Türkiye'nin Dış Politikas ı . .......................................... ; .......................................... 355 .. . ......
.......
XII
...
............
...
.
.
.
..
..................
.
.
. .
.. . ..
.
.
.
Kısım il Türk İn�ılabının Temel İlkeleri ve Türk İnkılabı n ı n Özelli kleri Türk inkılabının Temel i lkeleri .......... ...�.... �. .... 361 . Atatürkçülü k ile ilgili Genel Açıklamalar............ ...... 361
Bölüm ı
-
ıı
-
ı
-
.
.
..
Te m e l
i l k e ler
.
........... .- .........................................371
A- Cumhu riyetçilik.
.
. ; ............................................................371 1 - Tanımı ve Nitelikleri. . . .. :......................... 371 2 - H ukuki ve Siyasi Anlamı . . . . .. . 372 3 - Tarihi Gelişme........................................ , ....... : ...........; ...... 373 4 - Bizde Cumhu riyet.. . . 375 5 - Atatürk ve Cumhuriyet... .......................... :......................... 376 6 · Cumhuriyetin Değerlendirilmesi. ................................... ;.... 383 B:.. Milliyetçilik .. . . . . :............. 385 1 M illet 385 . .. .. . 385 a - Milletin Anlamı ve Tan ı m ı . b - " Milletin U nsurları . . . .. 387 c- M illetin Tarihi, Sosyal, Siyasi ve Hu388 kuki Bir Gerçek Olması. . . . . d - Milletin Irk, Kavim ve Ümmetten ve Daha Dar Çevreli Topluluklardan Fark.-........................................................................389 ları e - Millet Gerçeğine Karşı itirazlar ... 391 f Atatürk'ün Millet Anlayışı. .. . . . 391 2 - M !lliyetçilik . . . . . . . . . 392 . 392 a - Milliyetçiliğin Tanımı ve Anlamı b - Milliyetçiliğin Nitelikleri.. . , .......................................... 394 c- M illiyetçilik Prensibinin Türk inkılabın. . .. . . . . . . 397 daki Yeri ve Rolü .. d" Türk inkılabına Göre M illiyetçilik . . ... .. . ... � 398 e - i n kı lap M i l l iyetçiliği i l e ı ve il . Meşrutiyet Milliyetçiliğinin Farkları . . 402 f - Anayasalarımız ve Milliyetçilik ilkesi.. ............. ;................ 403 g Milliyetçilik ve Milli Devlet Deyimlerinin .. . . . . . 408 Anlamı . . . . .......
.
...
........
..........
.......
.. .....
...... ...........
............
........... ... . . . . . . . . . . . . . .... . . ..........._.
.
-
........
. . . . ......... . . . .. . . . . .
...... . .
. . . . ........
.
........
....
........
. . .. .
........ . . . .. . . ..................................... . . . . . ...................... ........
.... . . . . . . . .
.
_
.
.................
...............
.......
....
..
........
..................
........................
....
..........
..
......
......
..
-
........
..........
...........
...
.....
...
...... ..................... . . . . ....
.
.....
....
.........
....
....... . . ..
. . .......
.....................
..............
. .....
..
..
.
............... . . . ..........
.
....
....
. .... .
.
....... .
..
.
........... . .
..
.......
.
..
......
.
..
......
.......... . . . ................
-
..
. .
..
.....
................
.
.................
..
. . . .......
.
....
xm
h Atatürk'ü n Milliyetçilik Anlayışı , ..................41 o .. . . 415 i - M illiyetçilikle i lgili Değerlendirmeler C - H alkç ı l ı k . .. .. . . . ; .......416 . . .416 1 - Halkç ı l ı ğı n Tanımı ve Nitelikleri.. 2 - Atatürk'ün Halkçılık Anlay ı ş ı . . . . .420 D - laiklik 423 423 1 - Laikliğin Tanımı, Nitelikleri ve Tarihçesi... .. :············ . a- Laikliğin Tan ı m ı . .......................................................... .423 b- Laiklik ve N itelikleri . . . .....................................................424 c - Türk inkılabına Göre laiklik . . . .425 d - laikliğin Tarihçesi. . . . . . 427 2 Türk inkılabında Laikliğin Gelişmesi ve Anayasalara Girişi . . :.......................................428 . . . . 433 3 - Atatürk'ün Din ve Laiklik Anlayışı 4 - Laiklik i l kesinin DeğerlendirilmesL . :........435 E - Devletçilik . . . . 437 1 - Devletçiliğin Tanımı ve Nitelikleri.. . :....................437 a- Genel Olarak Devletçiliğin Tanımı . . 437 b - Devletçiliğin Amacı . . . .. 438 c - Devletçiliğin Kapsamı .. 439 2 - Atatü rk'ü n D e v l etçilik Anlayı ş ı ve Planlamaya Verdiği Değer .. . . . 441 3 - Türkiye'nin Kalkınmas ı nda Devletçiliğin Rolü ................................................................................. 442 F - l nkılapçılık.............................................................................443 1 inkılapçılı ğı n Tanımı ve N itelikleri . . . . :···.................A43 2 - Atatürk'ün i nk ılap Anlayışı. ........................... � . : ..445 -.
........ ............
....................
..
. . . ............
....
......................
..........
...
.........
.......... ......... ...........
.................
. . .............
..
...
..
........
....
......
............. ................ ..... ........................... . . . . . ................. ....
...... . . . . .
........... . . . . .....
. . . . . . ........ ....... . . . . .....
...
........
.........
...... ...
..
..
......
-
......... ........
.
...
.....
..
..
...............
........ . . . . . . ...........
. . . ..
...
. . . . . . . . ......... . . . . ....... . . . . . . ...................... ..
............ ...
. . . . ....
..
...............
.. . . . . . . ........ . . . . . . . ........ .
...
.....
...
...... . . . . . ..... . . . . . .
...... . . . . . . . . . .
..
. . . . . . . . . . . . . . . ...... . . ..........
. . . . . . . . ....... . . . . . . .....
-
. . ........ . . .....
. . ......
..........
•
B ü t ü n leyic i
İ lkeler
....
.... . .
.........
111
...
........
........................ . .................. .....
446
A - M illi Egeme nlik . . . : ............................... 446 1 - Egemenlik, Tan ı m ı ve Nitelikle ri.. ........................................446 2 Milli Ege menlik, Tanımı ve Nitelikleri... ................................ 449 3 M illi Ege menlik ve özellikleri.. ............................................ 451 4 Milli Ege menlik İlkesinin Tevhidi. ........................................ 453 5 Milli Egemenlik İlkesinin Uygulanması ve Sağland ığı Yararlar :................................... 454 6 M illi Mü'tadele'de Milli Egemenliği Zorun. . 455 lu Kılan Sebebler ..
.....
. . . . . .............
. . . . . . ....
-
-
-
-
. . . . . . . .................
-
....... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
XIV
........ ....... . . . . . . .......
.....
7 - Yeni Türk Devletinin Kuruluşunda M illi Egemenlik ilkesinin Yeri ve Gelişmesi.. . . . . .. 456 8 - Atatürk ve M illi Egemenlik . . . ... . 458 9 - M illi Egemenlikle İlgili Genel Değerlendirme -............................................................................463 ....
...........
. .....
.... ............
......... .............. .
.......
.
....
B - M illi Bağ ımsızlık .. . . :..........465 1 - Bağ ı msızlığ ı n Anlamı . . . . . . . . .465 2 - Türk inkılabı nda Bağımsızlığın Yeri ve Rolü . . . . 466 .3 - Atatürk'ün Bağımsızlık Anlayışı. .........................................466 4 - Bağımsızlık ilkesinin Gelişmesi. . .. : . .467 . .................................. ......
..............
........
........
........
....................
. ................................
......
...
.
.
.
.
...
.......
....
.......................
......... ...............
....
..._.
C- Milli Birlik ve Beraberlik . .. -................... 471 1 - Genel Olarak M illi Birlik ve Beraberliğin Anlamı . . . . : ...........471 2 - Milli Mücadele ve Milli Birlik ve Beraberlik . . . 472 3 - Atatürk'.e Göre Milli Birlik ve Beraberlik . . . .475 4 - Anayasalarımız ve Milli Birlik ve Beraberlik 476 5 - Milli Birlik ve Beraberlikle ilgili Değerlendirmeler............................................................................ 478 ...........
.
.........
.................
........... . . . . ....... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
..
.
................
...... ... .._ ...............
........
..............
.....
..
. . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . ....................... . . . . . . . . . . ..............................
D - Yurtta Barış, Dünyada Barış . . .479 ·1 - Yurtta Barış ve Dünya'da Barış'ın Anlamı ve Kapsamı . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . ; 479 2 - iç ve Dış Politikada Uygulamaları . � . .480 3 - Yurtta Barış ve Dünya'da Barış ile i lgili Değerleiıdirmeler.......... , ................................................... 482 ...... ...............................
...... ......
...... . .. . .....•..
...
E - Bilimsel ve Akılcılık 1 - Bilimsellik . . . 2 - Akılç ı l ı k
..............................
........
............. ..
..
.483 , .................................•........... .-..... 483 .. . . 486
..... ....................... . . .........
. . . . . . ........
..
........... . . ...........
..
• ............... . .......
. . ..................
........
F - Çağdaşlaşma ve Batılılaşma . . . . .. .. .. . 488 1 - Genel Olarak Batılılaşmanın Anlamı...... :·:··························. 489 2 - Batılılaşman ın Türk İnkılabındaki Yeri ve Rolü , ............................................................................. 491 3 - Bizde Batılılaşma Hareketıeri. . : .................... .493 4 - Türk inkılabında Bat ı lılaşma Hareketinin Değerlendirilmesi. . . .. . . .. 497 G- insan ve insanlık Sevgisi.. .... .. . . 498 ..
....
.............
. ...
............
..
..
...
...
........
.....
...
...
....
....
..............
. . . ..
........................
............................. ..
....
................
xv
Bölüm i l - Tü rk inkılabının Öz e l l ikle ri .............................. 5 o o ı
- Osmanlı ı s lahat Hareketleri ve Atatürk · inkılabı
50 0
. . . . . .. .. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ....•....... • . . . . . • . . . .
A- Radikal ve i nhisarcı Görü ş
......... . .........................
. . .. .
...
.....
...
500
....
B - Tarihi Devamlılık ve Sosyolojik Determinizm Görüşü ... ... . '.·······································:······················ 501 ..
il
..
...
.
.. .
- Türk i n kılabının Mil li Değerı
....
.
.
... . ............... . ...
......
50 5
A - Siyasi Yönüyle Türk inkılabının M illi Değeri. ............... :.............505 B - Hukuki Yönüyle Türk inkılabının M illi Değeri. . . . . 507 C- Sosyal Yönüyle Türk inkılabının Milli·Değeri.. ............ :..............51 O .... . ....
ili - Türk i n k ı l a b ı nın Evre nsel Değeri iV
-
.........
... .
.
51 6
.... . ...................... .
T ü rk İ n k ılabı ve o e ınokratik Rejim
..........
.
5 22
................
A - Demokratik Rejimin Anlaını ..................................................... 522 B - Türkiye'de Demokratik Rejimin Kuruluşu ve Gelişmesi. 523 C - Atatürk ve Demokratik Rejim . . . 525 ... ............... ...................................... .............. ....... ........... . ...
V
-
..... . ... . ..
. . ................. .
.
Atat ürkçü l ük ve Zara rlı Ak ım lar
............................•..
5 26
A- Aşırı Sağ Akı mları . . . . .526 1 Faşizm ve N a syon af Sosyalizm . ... . 526 2 - Dini istismara Yönelik Tutucu ve Gerici Akı m lar . . . . . . 528 B - Aşırı Sol Akımlar . . . . .. . 536 1 - Teorik Yö n d e n Türk i n k ı l a b ı ve Komüniz m........................................ :............................... 537 2 iç ve Dış Politika Yönünden Marksizmin Değerlendirilmesi. ....................................................... : ..... 542 . ..
................ . .....
...
... . ...
-
.. . .
.......
.
..... . .. . ...... .. .
.....
.... . ..
....
.. . .......... . ......
............ .
. . .... . .....................
. . ....................
.. ....
..........
....
. . . . . . . ....
.
.......
........
..
.......
..... . ...
..
-
K r o n o l o ji Sözlük . B i b l i y o g rafy a ......
.
.
.
.
. .
.
.
.
.
.
. . . . � 549 ; . . ..... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . .. . . . . . . . . . . ... . . . . .. . . . 5 5 9 5 71
......
.
.
.
.
.
. .
..
.
.....
...
........
.
............
. . .
..
. . .. .• . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . .. . ..•. . . . .. . . . . . . . . . . . .
XVI
GİRİŞ
Türk inkılap Tarihi, inkılapla yeni ve modem bir devlet kuran, Türk Mille tinin yakın tarihidir. Türk inkılap Tarihi, bir taraftan milli egemenlik ve milli bağımsızlık mücadelesini içermekte, diğer taraftan da devlet ve toplum ha. yatında yapılan kökten değişikliklere yer vermektedir. Kurulan yeni devletin siyasi rejimi, Türk inkılabının amacına uygun bir gelişmenin sonucu olmak tadır. Türk inkılabının dayandığı temel ilkeler, Atatürkçülük (Kemalizm)·veya Atatürkçü düşünce sistemi Türk devlet hayatına yön veren temel ilkelerdir. Bu temel ilkeler, Türk tarihinin ve Türk gerçeğinin bir gereğidir; Türk tarihin den ve Türk gerçeğinden çıkarılan sonuçlardır. Bu temel ilkeler Türk inkılabını başarıya·uıaştırdığı gibi devlet varlığımızı sağlamakta, gelecekte de kaderimizi _ güven altına almaktadır. "Türk inkılap Tarihi" başlıklı incelememizde ele alınan konuların kolaylık la anlaşılmasını sağlamak ve yorumunu yapmak amacıyla "giriş" kısmında, konu ile ilgili genel bilgilere yer vermek gerekecektir. "Türk inkılap Tarihi'nin diğer bilimlerle ilişkjsi, "Türk inkılap Tarihi" dersi- . nin amacı, konusu ve dersin ism.i açıklanmaya çalışılacaktır. "Türk inkılap Tarihi", bir inkılabın tarihidir. lnkılapla ilgili açıklamalar inkılabın anlamı, inkılabin unusurları, inkılabın evreleri inkılabın kıstası, inkılabın hukuki dayanağı, inkılabın hukuki ve meşru şekil alması, Türk inkılabının özel liği ve Atatürk'e göre inkılap ve Türk inkılabına etkisi bakımından Avrupa'daki fi!
1
·
ı
A
-
•
Türk İnkılap Tarihi'n i n D iğer i l imlerle i lişki s i, Amacı ve Konusu Türk inkılap Tarihi, Tarih ve Siyasi İlimler
Tarih genel olarak, insan faaliyet ve tasarımlarının toplamıdır. Vakıalar ilmi olarak tarih, devirler silsilesi içinde insanlık hayatını yeniden kurma ve yeni den canlandırmayı amaç bilir. (1 ) Bir ilim olarak tarih, insanların zaman ve mekan itibariyle geçirdikleri gelişmeleri ve nedens_eı ilişkileri kurarak araştırır ve değer lendirir. (2) Siyasi tarih, edebiyat tarihi, san'at tarihi, felsefe tarihi, din tarihi, hukuk tarihi gibi muhtelif tarihler asıl tarihin kısımlarından insan faaliyet ve tasa rımlarının baz.ı özel görüşlere göre· tetkik edilmesidir. Tarih, merak sebebiyle öğrenilen bir ilim değildir. Tarih, geçmişle ilgili olmakla beraber, gelişmeyi se bepleri ile beraber izah etmesi bakımından bugü nü anlamakta en faydalı bir kaynaktı'r, bir hazinedir.(3) Tarihin gayesi insanlığın maddi ve manevi hayatını bilmek, insanları tekrar yaşatmak, geçmişi yeniden kurmaktır. Esas gaye; bugünü düne bağlamak, bugün olan olayları geçmiş olay ların, ışığı altında yorumlamak ve izah etmektir. Bugünü geçmişin olayları ile aydı nlatmak, doğru yolda, en emin �dımlarla ilerlemenin, doğruyu ve gerçeği bulmanın esası n ı teşkil eder. Tarih doğruyu ve gerçeği aramada her ilme yardımcıdır. . i nkılap tarihi yalnız s ı nı rlanmış muayyen bir devrenin tarihi değildir. inkılap tarihi sadece olayların nakil ve hikayesi ve insan hayatı ile ilgili unsur ların tarihi metotla incelenmesi de değildir: Bir diriliş, kurtuluş ve yenilik hare ketinin sosyal, politik, hukuki ve ekonomik sebepleri ile birlikte izahıdır. Yeni doğan bir devletin kurumları ile birlikte özelliklerinin çözümlenmesi, analizi ve tasviridir. Türk inkılabının hasıl ve ne g ibi güçlükler içinde başladığı ve başarı ile sona erdiği Türk inkılap Tarihi dersinin konusu olacaktır. . inkılap tarihi, yeni kurulan bir Devletin hayatına, iç ve dış ilişkilerine ait ol ması bakımından siyasi tarihle yakından ilgilidir. "Siyasi tarih, müessesevi veya müessese mahiyetinde olmayan ve g erek münferiden nazarı itibara alınan bir devletin hayatına (iç siyaset), gerek se rnuhtelif devletler veya cemiyetler arasındaki münasebetlere (dış politika ve milletlerarası politika) müteallik her türlü siyasi vakıaların tarih sırası ile yazıl ması, tespit edilmesidir". (4) ·
(1 ) Tarif için Bk. G. Monod, Tarihte Usul, lstanbul, 1938, Devlet Basımevi, (Çeviren: Kazım Şi nasi Dersan), s. 1 , 6 ve sonrası. (2) Bk. E. Bemheim, Tarih ilmine Giriş, Tarih Metodu ve Felsefesi, (Çeviren: Dr. M. Şükrü Ak kaya), lstanbul, 1 93 6, s. 5 1 ve sonrası. (3) Aynı eser, s. 62 ve sonrası. (4) Charles Eisenmann, Siyasi llimlerinKonusu, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Cilt XI, No: 4 , s. 3 6.
2
Siyasi tarih, dilimizde iki deyimi birden kapsamaktadır: a) Devletlerin. kuruluşlarındaki oluşları, değişiklikleri ve · g eJişmeyi gösteren siyasi tarih'. . b) Devletlerin birbirleriyle olan ilişkilerini inceleyen siyasi tari h35l Siyasi tarih, esas itibariyle siyasi olaylar ekseni üzerinde ve etrafı nda toplanır ve genel olarak olayların birbirleriyle bağlantısını siyasi yönden izah eder. Siyasi tarih, devletin iç siyasetine ve milletlerarası politikaya taallük eden. siyasi olayların tarih sırası ile tespit edilmesi bakımından inkılap tarihinin bir kısmını teşkil eder. Yeni kurulan devletin kuruluştan itibaren hüyiyetini göste · ren rejimin hukuk yönden incelenmesi, anaHzi ve tasv i ri siyasi tarihin konusu. nu taşar. Diğer taraftan sosyal, ekonomik ve kültürel değişmeler ve yeni Türk toplumuna yön veren felsefi görüşlerde siyasi tarihin sınırının ötesinde y,e r alır. Türk inkılap Tarihi, anayasa hukuku ile özellikle Türk Anayasa Hukuku ve Türk Amme Hukuku ile çok yakından ilgilidir. Anayasa hukuku, devletin siyasi ve içtima teşkilatını düzenleyen kaideler qlduğuna göre, yeni Türk Dev letinin hüviyetini gösteren cumhuriyet rejiminin izahı geniş ölçüde anayasa meselelerini tetkike lüzum ve zaruret gösterecektir. Türk inkılap Tarihinin, siyasi ilimlere konu olması bakımından, siyaset ilmi açısından da incelenmesi gerekir. Siyaset kısaca insan toplumlarında ikti dara veya otoriteye taallük eden iktidarın teşkilatlanması ve icrası şeklinde ifade edilebilir. Siyaset ilmine konu olan iktidar ve otorite bir tarafta emir ve ha reket kaideleri veren iktidarı elinde bulunduranları, diğer tarafta da bu emir ve kaidelere muhatap olanları, iktidarın pasif süjelerini kapsar. . Türk inkılabının ilk amacı milli egemenlik ve milli bağımsızlık mücadelesi olduğuna göre yani iktidara karşı yapılan mücadele olduğundan Tü_rk inkılabı kendisi siyasi bir olaydır. Bu bakımdan inkılap Tarihini siyaset ilmi açısından in celemek en doğru ve geçerli yoldur. Türk inkılap Tarihi bir taraftan muayyen bir devrenin tarihini, özellikle. siyasi tarihini diğer taraftan da Türk anayasa ve amme hukukunu içine alan geniş ve yaygın alanı kapsamaktadır.: Hesap ve düşünce bakımından hiçbir şey yapılamıyacak sanılan bir mil letin, yüzyılın hasta adamından, yeni ve yüce bir devlet, . modern anlayışa uygun batı zihniyetine yönelmiş bir toplum haline geliş, Türk inkılap Tarihi der si_nin konusunu teşkil edecektir. B
•
Türk inkılap Tarihi Dersinin Am�cı
Bütün Üniversitelerde, Fakülte ve Yüksek okullarda ve Akademi!erde (Gülhane Askeri Tıp Akademisi ve Polis Akademisi) okutulan bu dersin amacı, (5) Coşkun Ü çok, Siyasal Tarih, ( 1 789-1 950) , 6 ncı basım, Ankara, s. 1 . 3
yeni yetişen Cumhuriyet kuşağına, aydınlarımıza, Cumhuriyetin gerçek a n ıamı_nı tanıtmak, her bakımdan milli bir ruh ve nitelik taşıyan ink!labımızı sosyal bünye içerisinde yerleştirmek ve gelecekde daha ileri amaçlara yöneltmektir. inkılap Tarihi dersinin ilk amacı, Türk inkılabını önce iyi bilmek ve sonra tanıtmak, Mili Mücadelenin erkek ruhu içinde başarılan eseri, severek ve ina narak korumaktır. Asıl amaç yeni şeylere, doğruluklara, iyiliklere, olumlu anla yışa ve ileri görüşlere itiyat tesirile- bağlı kalmak değil, onu bilgi ve inanca dayandırarak sevgi ile şuur halinde kökleştirilerek yaşatmaktır. Büyük Ata türk'ün ifade ettiği üzere, "inkılabın hedefini kavramış olanlar daima onu muhafazaya muktedir olacaklardır". (6) · Türk inkılap Tarihi hocalarından Prof. Recep Peker, inkılap Tarihi derslerinde, dersin amacını şöyle ifade etmişlerdi: "inkılap devrini yaşamış, o devri hazırlamış insanların ruhunda en kuv vetli ileri hareket unsuru olan sıcaklığı ve heyecam, ulusal çalışma hayatına çı kacak olan genç Türk nesillerine, yeni unsuru aşılamak ve onları yaşadığımız inkılap prensipleriyle yetiştirip vazifeye hazırlamaktır''. (?) R. Peker, inkılap tarihi derslerinin amacını belirttikten sonra, "her ulu sun müştere k bir inanç istikameti olmalıdır" ve devamla üniversite ve yüksek tahsil gençleri için inkılap dersleriyle amaç edinilen şeyin", Türk ana inanış isti kametini, gençlere cı.1 ııamak, gençlerin kafalarına yerleştirmektedir. Biz kurtu luş ve diriliş devrimımizin sıcaklığını nesilden nesile nakletmeliyiz" diyerek devrimin geleceğe yönelen amacınıda çizmekte ve gençliği de vazifeye kat kıda bulunmaya çağırmaktadır.
·
C
-
TO rk inkı lap Tarihi dersinin Adı ve Konusu
a) Dersin Adı
Türk inkılap Tarihi ders olarak, yükseköğretim kurluşlarında ilk defa 1 934 yılında verilmeye başlamıştır. 4 Mart 1 934 de Milli Eğitim Bakanı Hikmet Bayur lstanbul Üniversitesinde ilk lnkl'lap Tarihi dersini vermiştir. (9) 1 5 Mart 1 934 de ise Recep Peker lstanbul Üniversitesi inkılap Enstitüsünde verdiği (6)
Bk. Enver Ziya Karal, Atatürk'ten Düşünceler, Ankara,
1956, s. 44.
(7) Bk. Recep Peker, ln.kılap Tarihi Dersleri NoUarı, Ankara, 1935, s. 1 -2.
(B)
Bk. Recep Peker, inkılap Tarihi Dersleri Notları, a.g.e., s. 1 -2. Utkan Kocatürk, Atatürk ve Türkiy� Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, 1 9 1 8-1 938, An kara, 1 983, s.
(9-10-1 1 )
4
558-559.
dersle Türk inkılabını dünya çapında bir olay olarak ifade etmiştir.( 10) Ankara'da ise inkılap Tarihi Kürsüsünde ilk dersi 20 Mart 1 934 de Başbakan ismet Paşa (lnönü) vermiştir. ismet Paşa, "Türk inkılabını anlamak ve sevmek; Türk inkılabının muvaffakiyetine hizmet etmek, Büyük Reis Mustafa Kemal'i'anla mak, sevmek ve O'nun ülkülerini tatbik etmeğe candan çalışmakla bir ve bera berdir''( 1 1 ı diyerek Türk inkılabının amacını da açıklamıştır. 8 Mart 1934 de lstanbul Üniversitesinde ilk dersini veren Prof. o·r. Mah mut Esat Bozkurt da inkılap deyimi yerine ihtilal deyimini kullanmıştır. (1 2) Bu dersler, lstanbul ve Ankara'da Prof. Recep Peker, Prof. Hikmet Bayur, Prof.-Yusuf Kemal Tengirşenk ve Prof. Dr. Mahmut Esat Bozkurt tarafı ndan birlikte yöıietllrtıekteydL 4204 sayı ve 1 5 Nisan 1942 tarihli Türk inkılap Tarihi Enstitüsü kurul ması hakkında ki kanunla dersin ismi "i nkılap Tarihi ve Türkiye Cumhuriyeti Re jimi" şekline dönüşmüş ve dersin müfredat programının da Milli Eğitim Bakan lığınca hazırlanması ôngörülmüştür. Milli Eğitim Bakanlığı, Türk . inkılap Tarihi Enstitüsünün genel çalışma planı, iç yönetmeliği ile TQrk inkılap Tarihi ve Tür kiye· Cumhuriyeti Rejimi dersinin müfredat programını hazırlryarak yayınla mıştır.C 13) Bu durum 27 Mayıs 1 960 Tarihine kadar devam etmiştir. 29 Tem muz 1960 da toı;>lanan Türk inkılap Tarihi Enstitüsü ilmi Danışma Kurulu 27 Mayıs 1960 milli inkılap hareketinin de, Türk inkılap Tarihi müfredat programı içinde yer almasına karar vermiŞtir. 20 Mart 1968 de toplanan Türk inkılap Tarihi Enstitüsü ilmi Danışma Kurulu dersin adını ''Türk Devrim Tarihi" şeklinde değiştirmiştir. 1 2 Eylül 1980 den s_çınra "devrim" kelimesinin yerini "lrkılap'.' almış ve dersin adı tekrar "Türk inkılap Tarihi" ne dönüşmüştür. Milli Eğitim Bakanlığın ca kurulan özel bir komisyon, dersin müfredat programını yeni baştan ha zırlamış ve bO hazırlanan esaslara göre Milli Eğitim Bakanhğı ''Türk inkılap Tari hi" başlığını taşıyan bir kitap ta hazırlatmıŞtır. ( 14) 2547 Sayılı Yükseköğretfm Kanunu ve bu kanunla kurulan Yükseköğretim Kurumu bu d�fa dersin adını "Atatürk llkele�i ve inkılap Tarihi" olarak · değiştirmiş ve bu dersin yükseköğretim kurumlarında eğitim süresince zorunlu ders olar.ak okutulmasını kararlaştırmıştır. ' Özetlenecek olursa dersin adı önceleri ''Türk inkılap Tarihi", 4204 sayılı Kanunla "inkılap Tarihi ve Türkiye Cumhuriyeti Rejimi", 1968 de inkılap Tarihi Enstitüsü ilmi Danışma Kurulu kararı ile "Türk Devrim Tarihi, 1 2 Eylül 1980 ·
·
( 12) (13) (14)
M cİtı mut Esat Bozkurt, Atatürk ihtilali, lstanbul,
1 940, s. 5. not 1 .
T. C . Maarif Vekilliği, Türk inkılap Tarihi Enstitüsü,
iç Talimatname, Genel Çalışma Planı, Türk inkılap Tarihi ve· Türkiye Cumhuriyeti Rejimi Dersi · Müfredatı, Ankara, Hamza Eroğhi, Türk inkılap Tarihi, Milli Eğilim Basımevi, lstanbul, (Milli Eğitim Ba kanlığı Talim ve Terbiye Kurulunun tarih ve 6 sayılı kararı ile yüksek okullar için hazırlatılmıştır).
22.1.1982
1982.
1943.
5
den sonra tekrar "Türk inkılap Tarihi" ve son olarak. Yükseköğretim Kuru mu'nun kararı ile de "Atatü�k İlkeleri ve inkılap Tarihi"ne dönüşmüştür. '·
.b
-
Dersin Konusu
1 934 de bu dersin üniversite ve yüksek okullarda okutulmasını görev olarak üstlenenler, Türk i nkılabının anlamı ve değerini ortaya koymaya çalış mışlar ve Türk inkılabı ile oluşan siyasi rejimin hüviyetini tanıtmaya gayret et mişlerdir. . 4204 Sayılı Kanunla verilen yetkiye dayanarak, "Türk inkılap Tarihi" der sinin müfredat programı Talim ve Terbiye Kurulu tarafmdan hazırlanmış ve Milli Eğitim Bakanının 5 . 1 1 . 1 949 da uygun görmesi ile yürürlüğe girmiştir. M üfre dat programı, 1. Kısımda Kurtuluş Savaşı ve Türk i nkılabı Tarihi başlığı altında tarihi gelişmeleri , M illi M ücadele dönemini ve inkılap hareketlerini öngörmek tedir. U. Kısımqa· ise Türkiye Cumhuriyeti Rejimi inceleme konusu olmaktadır. Siyasi rejimin ana vasıfları olarak altı ilkeye yer verilmekte ve Cumhuriyet reji minin diğer rejimlerle karşılaştırılması yapılmaktadır. 27 Mayıs 1 960 dan sonra Türk inkılap Tarihi İlmi Danışma Kurulu 29 Temmuz 1 960 günü Milli Eğitim Bakanının başkanlığında toplanarak 27 Mayıs 1960 Milli inkılap Hareketinin müfredat programına ek olarak katılmasına ve okutulmasına karar vermiştir. 4936 sayılı Üniversite Kanunu ve bu kanunda yapılan değişiklik ile sağ lanan üniversite muhtariyeti (özerkliği) ile inkılap Tarihi Dersi müfredat prog ramının Milli Eğitim Bakanlığınca hazırlanışını bağdaştırmak bazı çevrelerce mümkün görülmemiştir. Üniversitede okutu lan bir dersin müfredat prog ramının Milli Eğitim Bakanlığınca hazırlanması, bilim hürriyetini zedeleyici ma hiyette görülmüş ve ü niversite muhtariyetine ters düştüğü çeşitli çevrelerce ifade edilmiştir. Sonuç olarak üniversite rriuhtariyeti (özerkliği) ileri sürülerek, müfredat programında birlik sağlanmadığı gibi, konuları değerlendirmede de ortak bir anlayışa varılamamıştır. Çeşitli üniversite ve yüksek okullarda Türk inkılap Tarihi, dersi okutan öğretim elemanının takdirine bırakılmış, dersin önemi ve değerj küçOmsenmiştir. Türk inkılap Tarihi dersinin müfredat programı -1 2 Eylül 1 980 den sonra tekrar ele alınmı_ş, Mili Eğitim Bakanlığında kurulan bir komisyon bunun hazırlık çalışmalarını yapmıştır; Talim ve Terbiye Kurulunca kabul edilen bu program üzerine yükseköğretim kuruluşları için "Türk inkılap Tarihi" kitabı hazırlanmıştır. Bu müfredat programında olayların tarihi gelişimi, Atatürk'ün ölümüne kadar gelmektedir. Ayrıca "giriş" kısmında Fransız İnkılabı ve etkileri inceleme konu su olmakta, Osmanlı i mparatorluğunun yıkılış sebebleri ise XIX ncu yüzyıldan itibaren ele alınmaktadır. Daha önceki Türk İnkılap Ta rihi müfredat programla rından farklı olarak Atatürk'ü n hayatı ve ölümü de bu müfredat programının içinde bulunmaktadır. M üfredat programında altı temel ilkenin dışında bütün leyici ilkeler olarak Turk_lnkılabı nın temel dayanaklarına yer verilmekte ve Türk inkılabının özellikleri de inceleme· konusu olmaktadır.
6
Yükseköğretim Kurumunun kurulması ile dersin ismi değiştiği gibi müf redat programı da değişmiştir. Daha önceki müfredat programlarından farklı olarak, Yükseköğretim Kurumunun hazırladığı müfredat programında, Jeopo litik ile psikolojik hareket tehdidi koriu olarak yer almaktadır. Ayrıca, eğitim ve kültür alanında M ili Mücadele ve sosyal ve iktisadi alanda Milli Mücadele gibi bahislerin eklenmesi ile müfredat programında Türk eğitim taİ"ihinin konusu olan bilgiler ile Türk iktisat tarjhinin konusu olan bilgiler ayrıntılı bir şekilde ele alınmaktadı r. Atatürkçülükle ilgili bahisler ise müfre.dat programında, Prof. Dr. Afet lnan!ın yayınladığı "Medeni Bilgiler..ıte M. Kemal Atatürk;ün El Yazıları" adlı kitaptan geniş ölçüde yararlanılarak düzenlenmiştir. "Atatürk ve Fikir Hayatı", "Atatürk ve iktisat" ve "Laiklik ve Din" gibi bahisler Atatürkçülük başlığını ta şıyan ikinci kitabı n konusu olmakla birlikte daha önceleri, birinci kitapta da "Atatürk inkılapları" başlığı altında incelenmiş olması muhtemelen konunun ' öneminden ileri gelmektedir. Yükseköğretim Kurumunun hazırladığı müfredat programında da tarihi gelişmeler Atatürk'. ün ölümü tarihine kadar devam etmektedir. . Böylece Yükseköğretim Kurµmunun hazırladığı müfredat programında dersin adı değiştiği gibi içeriği de değişikliklere uğramış bulunmaktadır. Ders ilk "'konulduğu zaman, · İ nkılap Tarihi ol.arak bir taraftan Milli Mücadeleyi, inkılapları ve uygulanan siyasi rejimi öngördüğü halde, bugün daha geniş alana hitap ederek Tüikiye'nin karşı karşıya kaldığı problemleri incelemeye yönelmiş bulunmaktadı r. Şimdiye kadar yaptığımız çalışmaların ışığı altında, müfredat programını, inkılap kavramını ele alıp değerlendirerek ve İnkılabı Türk milli hayatının vaz geçilmez bir gerçeği olarak görüp, ona göre hazırlamış bulunmaktayız. İl - lnkılapla llgill Genel Açıklamalar A.
lnkilabın
Anlaniı ve Benzer Kavramlar
inkılap, kelime anlamı ile değişme, bir halden başka bir hale dönmeyi ifade eder. Arapça kökenli bir kelimedir. Kalb, münkalib kelimeleri ile ·aynı kökten gelmektedir. Dilimizde inkılap kelimesi kat�ılığı eş anlamlı bir kelime olarak devrim de kullanılmaktadır. i nkılap ve devrim kelimelerinin Frarisızqa karşılığı revolutioıi; lngilizce karşılığı (revolution).( 1 5) Kelime Latinc.e kökenli olup, revolvere kelimesinden gelmektedir. Revolutionem de' aynı kökten gelen Latince kullanımı olan keli medir. ( 1 5) Tekin Alp, 1 936'da yayımlanan Türkçe Kemalizm ( lstanbul 1 936, s. 336-337) ve Fransız ca Le Kemalisme, ( Paris, 1 937, s. 283 ve devamı) adlı eserlerinde, revolution karşılığı
inkılap kelimesini kullanmıştır. Tekip Alp'ın açıkladığına göre, 'Parti programında yazılı olan 'inkılap' kelimesinin daima 'revolution· tabiri yle tercü rn e edildiği doğrudur. Üniversi tede inkılap dersleri veren dört profesör de, bu kelimeyi 'revolution' mukabili tercüme et mişler ve bu hususta uzuntarifler yapmışlar, pek çok izahat vermişlerdir. (s. 336-337).
7
Revoultion kelimesi, ani ve şiddetli, kökten bir değişikliği ifade etmek . üzere ilk defa 1 789- Fransız inkılabı ile kullanılmaya başlanmıŞtır.. Kelime geriel olarak, inkılabı ifade etmek lçin kullanılmışsa da, büyük harfle yazıldığında da Fransız inkılabını ifade eder. Dilimizde kulanılan inkılap ve devrim kelimeleri, çok defa ihtilal kelimesi . ile karıştırılmaktadır. Fransız inkılabına Ftansız ihtilali de denilmektedir. Prof. Dr. Mahmut Esat Bozkurt'un, "Atatürk i htilali" ve Sabahattin Selek'in "Milli Mücadele 1, Anadolu i htilali" , "Milli Mücadele il, Anadolu ihtilali" adlı eserlerinde, inkılap değil, ihtilal sözcükleri kullanılmaktadı rJ 1 6 ) Türk inkılabı, ihtilal olarak ifade edilmektedir. Söz konusu eserinde Prof. Dr. Mahmut Esat Bozkurt, Fransızca revolution kelimesi k_arşılığını ;ihtil�I" diye ifade etmektedir. Ancak verdiği örneklerde ve yaptığı alıntılarda, ihtilalin tarifi ile "revolution", yani "inkılap"r kastettiği anlaşılma�adır. M esele sadece basit �Oviyeti ile bir tercüme mese lesi olarak görünmektedir. (17) Aslında inkılap ve ihtilal aynı şeyleri ifade etmez. ihtilal, inkılabın bir evre sini, mevcut otoriteye karşı gelmeyi, zora başvurmayı öngörür. ihtilal kelimesi nin Fransızca ve lngilizce tam karşılığı mevcut değildir. Etimolojik anlamı ile ihtilal karıştırmayı, dQzensizliği ve karışıklığı ifade eder. Türk Hukuk Lügatı'na göre, "ihtilal, bir d�vletin siyasi teşkilatını, kanuni Şekillere hiç· riayet etmeksizin, değiştirmek üzere cebir ve kuwet ile yapı lan geniş mikyastaki halk hareketine denir". Türk Dil Kurumunun çıkarttığı Türkçe sözlük'ün 2'nci baskısında ise, "ihtilal, düzeni değiştirmek üzere zor kullanılarak yapılan geniş halk hareketi dir". Türkçe Sözlük (6'ncı baskı) de, birinci anlamda "ihtilal", bir devletin eko nomik, sosyal ve politik yapısında birdenbire ortaya çıkan düzen değişikliği", ikinci· anlamda, tüm değişim, sanatta ihtilal gibi, üçüncü anlamda, kargaşalık ve fitneyi ifade etmektedir. Bizi esas itibarıyla birinci anlamı ilgilendirmektedir. 1 983'te yayınlanan genişletilmiş 7'nci baskı Türkçe Sözlük'te ise "ihtilal, bir devletin, ekonomik, sosyal ve politik yapısında uzun süreli bir düzeri kurulmasına yol açan köklü değişiklik" olarak ifade edilmiştir. · Türkçe Sözlük'ün 7. baskısı 6. baskıdan farklı olarak, "uzun süreli bir düzen kurulmasına yol açan köklü değişiklik"i ekleyerek kelimeyi açıklamıştır. Bu anlamda kullanılan ihtilal, "inkılap" anlamında kullanılmaktadı r. Aynı �
·
·
(16) Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk lhlilali, lstanbul 1 940. Sabahattin Selek, Milli Mücadele ı. Anadolu ihtilali, lstanbul 1 943. Sabahattin Selek, Milli Mücadele il. Anadolu ihtilali, lstanbul 1 965. ( 1 7) Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk ihtilal� lstanbul 1 940, s. IV-Vll l ve s. 63 ve devamı. ·
8
-
sözlükte, inkılap kelimesi sadece "devrim" diye ifade edilmekte, devrim'le inkılap eş anlamlı kelimeler olarak gösterilmektedir. Devrim sözcüğünün karşılığ ı ise aynı sözlükte, "yerleş[k toplumsal dü zeni köklü, hızlı ve geniş kapsamlı olarak niteliksel değiştirme ve yeniden biçimlendirme eylemi" olarak açıklanmaktadır. Türkçe Sözlük'te, ihtilal ile devrim ve inkılap kavramları birbirinden açık;. ça. farklılık..göstermemektedir. Devrim sözcüğünün açıklanması ndan, daha çok, inkılabın (devrimin) aksiyon evresi, yani ihtilal dile getirilmekt�dir. . Türk Hukuk Lügatı ile Türkçe Sözlük'te kullanılan "ihtilal deyimi, dar ve sınırlı anlamda kullanılmakta, esas fikri (idee) ifade etmemektedir. Gerçekte ihtilal zor kullanılarak yapılan bir halk hareketidir. ihtilal, ihtilal sonucu bozulan, alt üst olan düzen yerine yeni kurulan düzeni ifade etmemektedir. ihtilal geniş ve yaygın anlamı ile inkılabın sadece bir evresini-teşkil eder. inkılap ise, bir taraftan halk hareketi olarak mevcut düzeni zor kullanarak yıkmayı ve sonra yıkılan düzen yerine yeni bir düzen kurmayı ifade eder. inkılap kelimesinin bu geniş anlamı yanında, inkılaba daha sınırlı anlamlar da verilmekte, "reform (ıslahat)" anlamında kullanılmaktadır. Türk Hukuk Lügatı'na göre, "inkılap, Devlet eliyle memleketin içtimai hayatının ve müesseselerinin makul ve ölçülü metotlar ile köklü bir surette ye nileştirilmesi demektir''. Bu anlamı ile inkılap çok özel bir anlam taşımakta, dar anlami ile inkılabı ifade etmektedir. Türk. Hukuk Lügatı'na göre, "inkılap" eski bozuk düzenin, köhnemiş düzenin yıkılmasından sonra yapılan yenileştirme hareketidir. Bu anlamda inkılap, ne hazırlık safhasını ne de aksiyon safhasını içermemektedir. inkılap, basit bir olay değildir. Bir ülkenin sosyal bünyesinin kökten ve genel olarak değişikliğini ifade eder. Önemli bir halk hareketi olarak görülür ve genellikle kuwet kullanımını gerekli kılar. inkılap, yeni bir sosyal düzenin yer leşmesi amacına yönelik olarak da bir tür i!
'
·
.
·
9
yeceği açıklanarak bütün dünyada bu sürecin tamamlanması gereği inkılabı (ihtilali) sürekli kılmaktadı r. ( 1 8)
Karşı inkılap, 1 78 9 Fransiz inkılabının fikir ve kurumlarına karş1 olan ha reketi ifade eder. Karşı inkılap, tutucu fikirlerin savunuculuğunu yapar. Gele nekler değişme fikrinin karışısında yer alır. Marxlst teoriye göre, karşı inkılap, Marxist teorinin öngördüğü gelişmeye karşı gelmeyi, onu engellemeyi ifade eder. Kültür inkılabı ise, 1 966-1 970 yıllarında Çin Halk Cumhuriyetinde ce reyan eden olaylara verilen addır. Bu hareket, politik, idari, ekonomik'mües seselerle , askeri _kuruluşların ve üniversitelerin toptan değişikliklerini öngörmektedir. Mao Zedung tarafından ortaya atılan, bürokrasinin dejenere oluşuna karşı bir eylemdir. inkılap, kavram olarak bir bütundür. Eski bozuk düzenin yıkılmasını ve onun yerine yeni düzenin kurulmasını içerir. Fransı.zca revolution, lngilizce revolution kelimelerine karşılık eş anlam da kullanılan inkılap ve devrim kelimelerinin kullanımı bu gün bir tercih sorunu olmuştur. Prof. Dr. Hasan Eren'e göre, inkılap karşılığı kullan!lan devrim sözü son radan anlamını yitirerek "ihtilal" anlamında kullanılmıştır. Bundan şikayetçi olan Prof. Dr. Hasan Eren, bunun dilde anarşi yaratacağını, bunun aynı zamanda ülkede de anarşi yaratacağını şu sözleri ile dile getirmiştir: "Dil inkılabının başlangıç yıllarında Türkçe devirmek kökünden devrim diye bir karşılık yapıldı. Gramer kaidelerine uyan bu biçim başlangıçta "inkılap" olarak kullanıldı. Ancak sonradan "Devrim" daha çok "ihtilal", "isyan", "Ayak lanma" gibi bir takrm anlamlar aldı. Ama bu "Devrim"in, Büyük Kurtarıcı'nın gerçekleştirdiği inkılaplarla herhangi bir bağı kalmamıştı." "Dilde "inkılap" ve "ihtilal" .l
1 o
devrim hareketinin bir de ve "Özellikle yapıcı yönü vareır. Böyle olmakla bera ber, bütün kusuruna, hatta antipatik olmasına rağmen "devrim" terimini yer leşmiş bir terim olarak biz de kullanmaktayız".(20) Görüldüğü üzere, Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubalı, devrim sözcüğünü ihtilal karşılığı kullanmanın yanlış ve hatalı olduğuna değinmekte ve bu kelime nin bütün kusurlarına rağmen alışılagelmiş olması dolayısıyla kulanıldığını be lirtmektedir. Konu üzerinde Prof. Dr. Suat Sinanoğlu'nun düşüncesi ise daha belir li ve açıktır. Devrimin devirme kök anlamı ile açık ilişkisi, bu kelimenin ihtilal anla mında kullanılmasına yol açmıştır. 1 968'de başgösteren bazı akımlar, devrim kelimesinin- yavaş yavaş Atatürk inkılabı kavramından ayrılmasına ve yeni ihtilalci düşüncelerin kullanılmasına neden olmuştur:C2 1 ) Devrim kelimesinin maksatlı ve belirli bir amaca yönelik olarak kulla nılması, özellikle 1 2 Eylül 1 980'den sonra bu sözcüğün resmi makamlarca inkılap karşılığı olarak kullanılmasına pek imkan vermemiştir. Böylece 1 2 Eylül 1 980'den sonra devrim sözcüğü yerini inkılap sözcüğüne bırakmıştır. 7 Kasım 1 982 tarihli Anayasa, Başlangıç dahil, birçok maddelerid!3, 1 961 Anayasasının devrim kelimesini kullanmasına karşılık inkılap kelimesini kullanmışt ı r. ( 22) Bugün en üstün hukuk kural ı olarak yürürlükte bulunan Anayasa inkılap deyimine yer vermektedir. Kavram kargaşasına neden olmamak ve kavramlara açıklık getirmek için, inkılap kavramı ile ilgili benzer kavramları da karşılaştırmak gerekecektir. lnkılalp, evrim veya tekamül (evolution) ve ıslahattan (reforme) farklıdır. Evrim veya tekamül genel anlamda tedrici gelişmeyi, değişikliği ifade eder. "Yavaş yavaş açılma ve şekil alma" anlamına gelir. insan soyunun gelişmesi, doğada olan değişiklikler evrim deyimi ile belirlenir. Reform veya eski deyimle ·ıslahat, toplum hayatında belirli alanlarda yapılan düzeltmelerdir. · Asıl amaç toplum düzenine yeniden şekil verme, toplumun ihtiyaçlarını ileri görüşle karşılamadır. Reformlar, o ülkenin hukuk düzenine uygun olaral< yapılır, tedri cidir, zorlayıcı değildir. inkılap ve inkılabın bir evresini teşkil eden ihtilal, isyan, baş kaldırm� ve ayaklanmadan farklıdır. Fransızca bu �elimelerin karşılığı ; revolte, rebellion, in surrection ve soulevement'dır. lngilizce karşılığı ise aynı kökten gelen revolt, _
(20) Hüseyin Nail Kubalı, Türk Devrim Tarihi Dersleri. lstanbul, 1 973, s. 53. (2 1) Suat Sinanoğlu, Atatürk Devriminin Evrenselliği, Atatürk'ün Düşünce ve Uygulamalarının ( 22)
Evrensel Boyu�arı (Kolektif Eser), Uluslararası Sempozyum, 2 Kasım-6 Kasım 1 981 , An kara Üniversitesi, Ankara 1 983, s. 7. 7 Kasım 1 982 tarihli Anayasa, Başlangıç, M. 58, M. 8 1 , M. 1 03, M. 1 34, M. 1 74, Geçici Madde 2'de inkılap deyimine yer vermektedir.
11
rebellion, insurrection ile mutiny kelimeleridir. Bu kelimeler arasında anlam bakımından önemsiz da�i olsa fark vardır. Revolte Türkçe karşılığı -isyandır. isyan, kanunlara ve emirlere karşı gelmeyi, meşru otoriteyi cebir yolu ile değiş tirmeyi amaçlar. lsyc teşkilatlı bir grubun mevcut politik ve sosyal düzeni ani olarak degiştirrnek amacıyla başvurduğu şiddet -hareketidir. isyanda devlet kuvvetlerine karşı gelme söz konusudur. isyan hareketi çok sürmez, devamlı değildir: inkılap ve onun bir evresi cilan ihtilal, bir fikrin şahlanışıdır. Fikir tarih tecrübesinden hız alarak kanatlanır. isyan ise şahsi tec rübeden fikre giden harekettir. Belki bir ihtilalin başlangıcı olabilir. Yalnız başı na isyan sonu ormayan bir çatışmadır, plan ve akla dayanmaz.(23> inkılap ve onun bir evresini teşkil eden ihtilalle isyartın farkı 1 789 Fransız inkılabı sırasında geçen bir olay vesilesiyle ortaya çıkmıştır. B_astille hapishanesinin düşüşü ve mahkumların- serbest bırakıl_ışı ve halkın karşı koyması karşısı_nda kralın askerlerinin bozguna uğraması haberini Liancourt· Dükünden öğrenen kral XVI . Louis, '� Bu bir isyandır!" diye bağır mıştır. Liancourt Dükü ise, kralın bu sözünü düzelterek, "H�yır! Kral hazretleri, bu bir inkılaptır" ciemiştirJ24) Politik anlamda ilk defa kullanılan inkılap kelimesi, Fransız inkılabı ile amacının insan hürriyetini sağlamak olduğu da belirlenmiş..: tir: Soulevement, ayaklanma veya baş kaldırmadır. isyanın başlangıcını teş kil eder. Plan ve, programsız hareketlerdir. "Ayaklanma" ve "baş kaldırma" arasında fark pek belirli değildir. "Ayaklanma"da daha çok meşru düzene fiilen bir karşı gelme söz konusudur. "Baş kaldırma"da ise açıkça meşru düzeni red detme söz konusudur. "lğtişaş", halkın her biri aleyhine silahlanarak birbirin-i katletmesidir. iç harp olarak da kullanılır. Fransızca karşılığı guerre civile (intestine)dir. inkılap, hükümet darbesinden de ayrı ve farklı bir anlam taşır325> Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil'e göre "Hukukta hükumet-darbesi diye, Devletin, eli ve e mri altındaki resmi kuvvetlerden birinin, mesela ordunun, isyan ederek mevcut hükumeti <;!evirip, iktidarı ele almasına denir." "Hükum_et darbesi, hususiyle ordu gibi Devletin disiplinli ve şuurlu bir kuvvetinin eseri olursa, memlekette emniyet ve asayiş mahfuz (saklı) kalır ve Devlet hayatı çabucak yoluna girer.( 26) HükO-met darbeleri sadece iktidardaki kişileri değiştirirler. Toplumdaki sosyal, ekonomik yapıya ilişmezler. _ inkılap ise her şeyden önce siyasal ve .., sosyal yapının kökten değiştirilmesini am_aç edinir. '•
·
(23) ( 24) (25) ( 26) 1
2
Enver Esenkova, ihtilal Nedir? Nasıl Olur? Olmalı mı? lstanbul 1 962, s. Hanmah Arendt, Esrai surla Revolution, a.g.e., s. 6 5. Hanmah Arendt, Essai sur la Revolution, a.g.e., s. 46 . Ali Fuad Başgil, 2 7 Mayıs ihtilali ve Sebepleri, lstanbul 1 966 , No. 1 ., s.
66. 1 1-1.2.
Geniş anlamda anılan inkılap kelimesi yanı sıra dilirnlzde bir de dar an lamda inkılap kelimesi kullanılır. Dar anlamda inkılap, sosyal hayatta ve sosyal müesseselerde belli yönlerden kökten değişmedir. Bu değişme gelişme şeklinde ve gener anlamda inkılabın ana amacına uygun olarak gerçekleşir. Milliyetçilik prensibinin tabii bir sonucu olarak dil ve tarih inkılapları, batılılaşma prensibinin de sonucu olarak Şapka ve Harf inkılabının kabulü ve devletin laikleştirilmesi, dar anlamda inkılabı ifade eder. 1 961 Anayasasında da yer alan "Atatürk Devrimleri" deyimi, dar anlamda alınan inkılapların topunu birden be lirtme� üzere kullanılmıştır. Türk inkılabı veya Atatürk inkılabı denilc;fiğinde, geniş ve şumullü anlamı ile Kurtuluş Mücadelesini de içine alan Büyük Türk inkılabı ifade edilir. · Prof. Dr. Suat Sinanoğlu'na göre, "lnkdabın ve onun karşılığı olan devri min çoğul şekli ile kullanılmaları, (inkılaplar ya da devrimler denmesi), inkılaba kazandırılmak istenen reform anlamını güçlendirmiştir. Bu daha sonra, "millete mal olmuş ve mal olmamış inkılaplar" ayırımına yol açmış, Atatür1<'ün sağlam bir fikir sistemine dayalı eserini yıkmaya yönelik tehlikeli bir silah olmuştur."(27) 0rof. Dr. Suat Sinanoğlu bu ayırımı ve inkılabın (devrimin) çoğul olarak kullanılmasmı yanlış ve hatalı bulmaktadır. Gerçekte eğitim, sanat, kültür alan larına kadar yayılan yenilik hamleleri, ihtilalin ilkelerinden kaynaklandıkları ve her alanda esasa inen ve köklü değişimlere neden oldukları için, inkılap ya da devrim adı ile anılmışlardır. Harf devrimi, hukuk devrimi gibi. Ama aslında dev rim bir bütündür; değişik alanlarda meydana getirdiği yeniliklerde reform (ıslahat) değil, devrimci değiŞimlerdir."(28) Sonuç olarak inkılap basit ve sade bir olay değildir. Yeni bir hukuki dü zenlemenin aynı zamanda hareket noktasıdır ve idare edenlerin hukuk anla yışına karşı da müeyyidedir. Toplum mevcut olduğu andan itibaren fiil olarak inkılap da mevcut olmuştur. inkılap fiili, inkılap fikrinden öncedir. ilkel toplum larda bu tür hareketler, ya topluluğun ihtiyaçlarının tatmin olmamış olmasından veya politik grupların ihtiraslarından doğan şuursuz hareketlerdir. Bu ilkel top.. lumlarda rastlanan olayları ·harekete getiren güçler bulunmakla beraber, bun ları sosyal bir teorinin sonucu, sosyal bir teoriye dayanan sistemli hareketler şeklinde değerlendirmek mümkün değildir. Ancak XVll l'inci yüzyıldan itibaren toplumda gelişmeler, topluma yeni bir yön vermenin zorunluğunu ortaya koy muştur. Amerikan ve Fransız inkılapları yeni bir fikrin, yeni bir dünya anlayışının zaferidir. Toplumu geliştirmek için insan aklının düşündüğü reformlar, aynı za manda toplumu düzenleyen kuralları da değiştirmek gücüne sahip olmak iste mişlerdir. Gelişmeye toplum düzeninin sert bir şeklide engel oluşu, iktidarların tarihi ve sosyal gelişme önünde direnmeleri inkılabt halk hareketi olarak zo·
·
·
(27) (28)
Suat Sinanoğlu,
Atatürk Devriminin Evrenselliği, a.g.e., s. 7.
Suat Sinanoğlu, aynı eser, aynı yer.
13
runlu kılmıştır. inkılap kaçınılmaz bir gelişmenin biraz sert ve fakat çabuklaştırı .ımış şeklidir. inkılap, topluluğun hastalığına bir çaredirJ29) inkılap, iktidarı yeni leştirme ve kuwetıendirme gibi tarihi bir fonksiyonu da yerine getirir. (30) Henry Levy - Bruhl'e göre inkılap olayının esasını sosyal;gerçeklerde aramak gerekir. Esasında sosyal olan inkılap şekil ve sonuçları bakımından da siyasidir; çünkü daima devletin temel reformunu hedef tutar. Böyle bir re form; inkılabın kendi gayelerini gerçekleştirebilmesi için gereklidir. Siyasi ikti . 9arın ele geçirilmesi ağır ve barışçı yollaroa olursa bir inl<ılap değil, bir reform, bir tekamül karşısındayız deme.ktir. Her inkılap özü ve temeli bakımından sos yal bir olay, şekil bakımından ise zorunlu olarak siyasidir ve daima yeni bir hukuk organizasyonu hedef tutar. inkılabın nihai gayesi, iktidarda bulunanları (hükümet edenleri) devir mek, devletin organizasyonunu değiştirmek olduğu kadar, karşı karşıya duran sosyal kuvvetlerin münasebetini değiştirmek ve bu kuvvetlerden bir kısmına, ihtiyaçlarına uygun hukuk kuralları koymaktır. Bu, böyle olunca, inkılap birinci derebede bir hukuki olaydır. (3 1 ) Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubalı'ya göre, "devrim, itici kuwetini.bir dünya görüşünden veya ideolojiden alan, "tarih yapıcı", "kavrayıcı" ve "şiddetli" bir sosyal harekettir."(32) . .
B · lnkıUlbı n U nsurları -
inkılap, halk hareketi olarak mevcut düzeni zor kullanarak yıkmayı ve y1kılan düzen yerine yeni bir dü.zen kurmayı ifade eder. Bu tarife göre inkılap olayının unsurları şunlardır: ·
a) .inkılap önce bir halk hareketidir.
Hareketten maksat ani ve enstantane bir hareket değildirJ33> Modern inkılap teorisi, inkılabın, sanıldığının aksine, arıi bir olay, birden patlak vere'1 bir hareket olmayıp için için gelişen, oldukça uzun bir sürecin es.eri olduğunu ortaya koymaktadır. Buna göre bir inkılapta bir hazırlık, patlama ile başlayan bir uygulama devresi mevcuttur. (34) inkılabın en başta gelen bir özelliği de topluma mal edilmesi, toplumca yapılan bir hareket olmasıdır. Bir kişiye, bir zümreye, bir sınıfa dayanar:ak yapı·
·
·
(29) (30) (3 1 )
(32) (33) (34)
14
-
Bk. Georges Burcleau, Traite de Science Politique, T. 111, Paris 1 950, s. 523-540. Bk. Bertrand De Jouvenel, Du pouvoir, Geneve 1946 , s. 3 25 . Bk. Henry Levy-Bruhl, Bir Hukuki Kavram Olarak Devrim (Çeviren Server Tanilli), l . H F. M.C XXXIX, Sayı 4, 5 , s. 1 1 23-1 1 27. Hüseyin nail Kubalı, Türk Devrim Tarihi, ls tanbul 1 9 73 , s. 55. Henry Levy-Bruhl, bu hareketi ani ve enstantane bir hareket saymıştır. Bk. Bir Hukuk Kavramı Olarak Devrim, l.H.F.M., C. XXIX, Sayı 4, s. 1 1 26. Bülent Daver, i h tilal ve Kanunu, Milliyet, 1 6 Kasım 1 966. .
.
ıaıı. inkılap, toplumca benimsenmedikçe gerçek anlamda bir inkılap niteliğini taşımaz. Bir kişiye, bir sınıfa ve bir zümreye hizmet eden inkılap gerçek anlam da bir halk hareketi değildir. inkılabın bir halk hareketi olması, onun insani ve sosyal niteliğini de ortaya koyar. lnkılbın insani ve sosyal bir olay olması inkılap olayında insan akıl ve iradesinin rolünü gerekli kılar. inkılap, iç güdülerle topli.ı- ' mu·düzeltme ihtiyacının sonu değildir. Toplumu daha iyi, daha güzel ve daha doğruya yöneltme� işi, ilerlemek fikrinin toplumca benimsenmesi sonucu, ak siyon halinde ortaya çıkar. inkılap olayında akıl ve iradenin rol oynaması onun beşeri yönünü, toplumca yapılması, topluma mal edilmesi· de sosyal yönünü ortaya· koyar.
b) inkılap mevcut düz.eni yıkma olayıdır. Mevcut düzenin yıkılması, mevcut hukuk düzenine karşı gelmeyi, ka� nuna aykırı olarak harekete geçmeyi gerekli kılar. Dayanağını direnme hakkın da bulan bu toplum hareketi, eskimiş, yıpranmış ve iktidarda bulunanların zorla devama çalıştıkları eski düzenin yıkılmasını öngörmektedir. Ümitsizliğe ve sefalete düşünlerin son bir çare olarak topluca başvurdukları bir toplum ha reketidir. i nkılap, daha yüksek bir adalet idealine ulaşmak ihtiyacı ile gerçek leşir. Bu amaçla e.ski düzeni yıkar.
c) inkılap, yıkılan düzen yerine yeni bir düzen kurmayı amaç_edinmek le inkılabın yeni bir hukuki düzen olduğu, gelecek hukuk düzeninin geçerli liğinin temelini teşkil ettiği anlaşılır. inkılap, eski hukuk düzeninin enkazı üzerinde yeni hukuk düzeninin kuruluşudur. ··
·
C
•
Jnkılilbın Evreleri (Saf�aıarı) ·
Jnkılap üç evrede gerçekleşir. Birinci evreyi teşkil eden fikri cephe, ce miyette değişiklik fikrinin, tohumlarının atıldığı ve geliştirildiği devredir. Düşü nürlerin, yazarların ve filozofların hazırladıkları ve · yön verdiği devredir. lnkılaplar önce akla dayanan yeni bir sosyal düzen arayan fikirler olarak doğar. Ölçülü bir istek ve şüphe iken: taraftar bulunca iman ve ihtiras haline gelir. inkılap fikirl?ri halk yığınlarınca benimsenirse güç ve kuvvet kazanır. ikinci evre, haz ı rlık evresinin tamamlanmasından sonra gelir ve aksiyon safhasıdır. Daranlamı ile ihtilali ifade eder. Bismarck, "her millet gizli gizli kaynayan bir ihtilal halindedir. Bu ihtilal, bazı amillerin tesiriyle patlar ve satha çıkar"(35) de mekle ihtilalin hazırlık safhasından sonra ortaya çıktığım belirtmek istemiştir. Adi bir ayaklanmanın, isyanın ihtilalden farkı, birincilerin fikri hazırlık cepnesin den mahrum olmalarıdır. ihtilal başarı gösterise meşruluk kazanı r. Modern ihtilaller bir tabiye ve taktik işidir. Disiplinli ihtilalciler ister. Savaşçı aydınlar ihtilalde başarının şartıdır. Saint Just'ün dediği gibi, "ihtilali yarım yapanlar kendi mezarlarını kazarlar''. (35)
Tekin Alp tarafından zikredilmiştir. Kemalizm, lsıanbul
1 936, s. 1 2.
1 5
Üçüncü evreyi, yıkılan, bozulan_düzenih yerine bir yenisini kurma_ fiili te-şkil eder. Yeniden kurma ile inkılap başarı lmış olur. ihtilal kelimesi, canlı ve enerjik bir hareket.in ifadesi olmakla beraber; inkılabm ancak bir safhasını , daha doğrusu t�mamıanı.1amış durumunu ifade eder. inkılap siyasi ve hukuki hüviyeti olan bir topluluk içerisinde, eskilerin yerini yeni bir idarenin, yenibir düzenin ve yeni müessesererin almasıdır. lnkı lapla topluma yeni ve ileri bir fikre dayanan yeni bir düzen �e değer getirilmiş olur. Saffet Ürfi Betin'in deyi mi ile, "1.htilaller ve inkılaplar prensip volkanlarıdır, yani prensiplerin dinamizm ' devresidir."(36) o
·
inkılabın kıstası
inkılap ile doğan yeni durumun, eski duruma göre ileri bir nitelik taşı ması zorunludur. Eğer inkılapla vücut bulan yeni durum, eskisine göre geri.bir nitelik taşıyor ise,-bir inkılap değil bir irtica, ilerleme değil gerileme olmuş de mektiJ. Geçmişe dönüş, eskiyi geri getirme demek olan irtica, toplumu ileriye yönelten yeni dü nya anlayışına ve toplumun medeni ihtiyaçlarını yeni baştan düzenleme anlayışına karşı gelme demektir. GeneJlikle, din istismarı, toplumu ileriye yöneltmeye karşı, güçlü direnmeye_ sebe-p olmaktadır. Bu nedenle tutucular, inkılapçılara karşı din faktöründen faydalanmaktadır. Toplumda ilerilik kriterini belirtecelfkıymet hükümleridir. lnkifabı n ilerilik ve geriliğini de kıymet hükümlerinin ışığı altında incelemek gerekir. Bu incele- meyi yaparken, esas mesele, şuur faaliyetimizin üç ana melekesi ile doğru, iyi ve güzeli arayıp bulma çabası gösterilir. ,Monarşi yerine demokrasi, meşrutiyet idaresi yerine cumhuriyet, fes yerine şapka geçirilmek istendiği zaman, bun lardan hangisinin diğerine göre daha doğru, daha iyi veya daha güzel olduğu nu karşılaştırmak, bir değer hükrr.üne varmak demektir: ilerilik ve geriliği tayin keyfiyeti, zamana, topluma ve dünya gqrüşüne bağlı olarak değiştirilebilir. Değer hükümleri toplumun takdirine bırakı lan· hükümlerdir. inkılap eskimiş olanı� gereksiz olanı, ahlaksiz olanı yıkacak, bunu kendi ahlAkı; zih.ıiyeti adına yeniden yapacaktır. inkılap aynı zamanda, daha yüksek bir adalet idealine ulaşma ihtiyacının da ifadesidir.<37l inkılabın kıstası, bir ba kımdan inkılabın gayesini de teşkil .eder. inkılabın gayesi, milletin her yönden iterlemesi, dah� güzele, daha iyiye doğru gitmesidir.<38l E
•
inkılabın Hukuki
Dayanağı
inkılabın bir evresini teşkil eden ihtilal, mevcut düzenin zor kullanarak yıkılmasıdır. Vatandaşların zulme, yani haksız ve kanunsuz idareye karşı diren(36)
Saffet
(37)
HOseyin Nail Kubalı, TOrk Devrim Tarihi Dersleri, Birinci Kitap, lstanbul Yavuz Abadan, i nkılap Tarihine Giriş. Ankara 1960, s. 6.
(38)
16
s.B
Ürfi Betin, AtatOrk inkılabı , Gökalp, Y. Kemal, Hafide Edip Adıvar, lstanbul 1 95 1 ,
1951 , s. B.
me hakkı, aksiyon olarak kendini ihtilal, isyan veya hükmet darbesi ile gösterir. Başarı sağlayan ve gayesine erişerek yıktığı düzenin yerine yenisini kuran ihtilal, isyan veya hükmet darbesi meşruluk kazanırsa inkılap adını alır. Zor kullanarak mer'i düzeni değiştirmenin hukuki . payanağı nereden gelme�tedir? Başka bir deyimle inkılap yapmak, yani mevcut düzeni ve o ana kşdar geçerli ve gerçek olanı, zorla değiştirmek hakkı nereden doğmaktadır. Doktrinde ve pozitif hukukta durum incelenecek olursa, inkılab ı n hukuki dayanağı daha iyi açıklanmış ve aydınlanmış olur.
q} Doktrinde Zulme karşı _direnme hakkı , (jus resistendi, le droit de resistence a l'oppression, right of resistance against arbitrary pöwer and oppression) çok eski zaniandanberi tanınmakta idi. Doktrinde zulme karşı direnme hakkı veya ihtilal hakkını tanıyanlar olduğu gibi onu reddedenler de mevcuttur. aa-
lnkılabm karşısmda olanlar
. Orta Çağlarda reformcu Martin Luther'e (Marten Lüther) göre fertlerin, yöneticinin iktidarı elde ediş tarzının meşruluğunu tartışmaya hakkı olmadığı gibi, emretme gücünü de iyi kullanıp kullanmadığını araştırmağa da hakkı yok tur.(39) Fransız reformcusu Jean Calvin (Jan Kalven) de iktidarın kökü, kaynağı Tanrıdadır diyerek fertlerin ikt_idarın kuruluşu, işleyişi konusunda rolünü red dederek, fertlere yöneticilerinin emirlerine uymak gerektiğini savunmaktadır.
. (40)
·Tabii hukukçulardan Hugo Gratiı.is (Hügo Groçyus), inkı lap hakkının kullanılmasının karşısınc;ladır. Ona göre, yürürlükte bulunan, uygulanmakta olan hukukun öngörmediği, izin vermediği her türlü hareketler haksızlık doğu ru r. , Kant'da, ihtilale karşıdır ve milletlere ihtilal hakkını tanımaz .. Kant forma list düşünce sisteminin zorunlu bir sonucu olarak ihtilali tanımamaktadır. Ona göre kurulmuş düzene karşı gelme, anarşi doğurur. Kant, her şeyin yavaş yavaş gelişme ile olacağına kanidir. Halk aydınlatma, hükumet ise ikaz ile in sanlık a�u ettiği şeyleri elde edecektir. Böylece kamuoyu. hazırlanmış olacak ve bunun baskısı altında da hükumet gereken düzeltmeyi yapacaktır: Basın da bu yolda yardımcı olacaktır. Kant'a göre ihtilal köti:i bir şeydir. Totaliter devletten yana olanlardan Hobbes (Hobs) de ihtilal hakkını t_a nımamaktadır. idare edilenler, idare edenlere her şart altında boyun -eğBaskıya Karşı Direnme, L H .F.M, (39) Bk. Ayleri Göze, Onaltıncı Yüzyıl Düşünürlerinde , (40)
XXXIV, Sayı 1 -4, s . 245-246. Aynı Eser s. 246-247.
.
17
meğe mecburdurlar. fertler gaye değil, devletin vasıtasıdırlar. idare edenlerin tabi olacakları hiçbir objektif hukuk kaidesinin varlığı tanınmayınca, zulme karşı koyma hakkı da idare edilenler için bahis konusu olamaz. bb
-
lnkılapdan Yana ötanlar
Zulme karşı direnme hakkına, eski çağlar.dan itibaren. rastlamak müm kündür. Çin Filozoflarından Konfüçyüz (M. ö. 551 -479), hükümdarın otorite sinin Tanrıdan geldiğine işaretle, Tanrısal buyruklara, ahlak ve fazilet ilkelerine uymayan hükümdarın Tanrıdan aldığı yetkiyi kaybedeceğini ve böylece bir hükümdara karşı halkın ayaklanmasını kutsal birgörev saymaktadır.C4 1 ) Yunan Filozoflarından Epiküras (M. ö. 342-271 ) devletin doğuşunu sosyal sözleşmede bularak devleti kuranların devlette arzuladıkları faydayı bu· ıamadıkları veya kaybettikleri andan itabaren sözkonusu sözleşmeyi yine is tekleri ile ortadan kaldırmaya yanı devletin varlığına son vermeye yetkili ol duğu kanısındadır.C42J Ortaçağın ünlü Hristiyan filozoflarından Saint Thomas a'Aquin (Sent Torna daken) otoritenin kurulması ve ona itaat edilmesini Tanrıya bağlıyarak bunun uygulamada aldığı şekli de beşeri hukuka bırakmaktaaır. iktidara bir takı.m sınırlamaları koyan yazar, iktidar adalete uygun hareket etmezse buna itaat zorunluğu olmadığ ını belirtmekte ve halka isyan hakkı tanımaktadır.(43l XVI ncı yüzyılda, Fransa'daki Saint-Barthelemy (Sent bertelemi) katliamından sonra, özellikle protestan düşünürler ve bunlara karşı katolik düşünürler, baskıya karşı direnme hakkını ele almışlar ve zorba yönetimine karşı direnme hakkının meşru bir hak olduğunu savunmuşlardır.(44) Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubalı'ya göre, direnme hakkı, bazı kayıt ve şart larla lslam dinine göre kabul edilmiştir. Hazreti Peygamber bir hadisinde, "Allah'ın hoşuna gitmeyen bir şeyi yapmanızı emretmedikleri müddetçe size emredenleri dinlemek ve on!ara itaat etmek vazifenizdir. Aksi halde dinlemek · ve itaat etmekle mükellef değilsiniz" demiştir. l slam dinine göre, şayet pozitif hukuk, yani yürürlükte bulunan hukuk, Kur'anla ve sünnetle (Peygamberin eylem, işlem ve sözleri) ile konmuş olan temel hukuk kurallarına aykırı .ise zulme karşı· direnme hakkı, meşrudur.(45) Zulme karşı direnme hakkının yeni zamanlarda en tanınmış savunucusu lngiliz Johnlocke (Joliiı Lok) dur. John Locke'a göre fertler bazı tabii haklara sahiptirler. Halk bir tabi olma anlaşmasıyla kendisine ati olan egemenlik hakkının bir kısmını, doğal haklarının korunması için, bir şahsa veya heyete (41 ) Bk. Rıza Serhadoğlu, Zulme Karşı Koyma Hakkı, l stanbul, 1 961 : s . 1 6. (42) Bk. Recai Galip Okandan, Umumi Amme Hukuku, lsianbul 1966 , s. 72. (43) Bk. Muvaffak Akbay, Umumi Amme Hukuku Dersleri C. 1., Ankara, ·195 1 , 2 nci Baskı, s. 1 43-1 44. (44) Bk. Ayferi Göze, a.g.e., 243 -2 77. (45) Bk. Hüseyin Nail Kubalı, Türk Devrim Tarihi, a.g.e., s. 44. 1 8
devretmiştir. iktidarda bulunanların bu doğal ve ferdi haklara riayet etmemesi halinde ihtilal meşru bir hak olur. Bir milleti idare edenler, suistimale koyulur ve keyfi bir idare kurarlarsa, eğer kanun koyucular hukukun yüksek prensiplerini çiğnemek suretiyle zulüm yoiuna saparlarsa, halkın_ böyle bir iktidara karşı itaat etmesi lazım gelmez. Eğer halk otoritenin zulmü karşısında isyan ederse, bu isyana karşı isyandır. Fransız inkılabının· hararetli taraftarlarından· Alman Fichte (Fihte) de ihtilale taraftardır. Fichte, insanları birbirine eşit kılacak ve gerçek devletin ku" rulmasına yarayacak bir inkılabı savunmaktadır. Büyük Fransız hukuk bilgini Ôuguit (Dügi) , idare edenlerin hukuka aykırı hareketleri halinde, buna karşı idare edilenlerin itaatsizlik etmek değil, fakat kuvvete kuvvetle ka_rşı koymak hakkının riıevcud!Yetini kabulle, bunu ihtilal hakkı olarak nitelemektedir. Yazara göre, hukuk kaidesine aykırı hareket eden bir hükümet, ister doğrudan doğruya bir halk hükmeti olsun, isterse büyük çoğunluğu teşkil eylesin bu halde meşruluğunu kaybetmekte ve · zorba bir hükümet olmaktadır.<46l Tanınmış Fransız hukukçularından Esmein (Esmen) ve Hauriou (Horiyu) da zulme karşı direnme hakkını savunmuşlardır. · Eski Adalet Bakanlarından Prof. Dr. Mahmut Esat Bozkurt, zulme karşı direnme hakkına, yani ihtilale, ahlaki bir değer vermektedir. . "ihtilaller, mazlum beşeriyeti, efendiliğe, hakkına, benliğine, ulaştıran fikir akıinlarıdır.<47> Mahmut Esat Bozku_rt bil- başka incelemesinde aynı konuyu işleyerek ihtilalin şartları gerçekleşirse, ihtilal gerekli olur demektedir. "ihtilal o aziz silahtır ki, bir milletin bütün mukaddes şeylerinin üstünde, bir kartal gibi yakından uçar; süzülür ve dolaşır. Bütün bunları kanatlarının altın da esirger. Muzır müesseseleri birer kanat vuruşuyla atar, yenilerini yuva yapar gibi toplar ve kurar. . ihtilal, fıayatın icabıdır. Tabii hakların en başında gelir. ' ihtilal, milletlere insan gibi yaşama imkanını veren en yüce bir kuwettir. Başka bir görünümden, ihtilal, tarihin mukadderatıdır. Red ve inkarı kabil olmayan bir vakıadır•.(48) Türk Anayasa Hukuku hocalarından Ord . Pro.f . Dr. Ali Fuat Başgil'de "demokrasi hukukunda, vatandaşların zulme, yani haksiz ve kanunsuz ida reye karşı direnme ve başkaldırma hakkı vardır" (49l diyerek vatandaş için bunun, nefsin en son savunma çaresi olarak görmektedir. ·
·
(46) Bk. Muvaffak Akbay, Umumi Amme Hukuku bersleri, C. 1., .a.g.e., s. 346-347. (47} Tarık Zafer Tunaya'dan naklen, Kuvvetini Milletten Alan lider', Sümerbank, Özel Sayı, s. 1 42. 1 964, . . (48) Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk lhtilli, lstanbul, 1 940, s. iV. (49) Bk. Ali Fuad Başgil, ilmin lşığında Günün Müesseseleri, lstanbul, 1 960, s. 86. 1
9
Ord. Prot Dr. Sıddık Sami Onar'da, ihtilal hakkını tanımakta, şartların . gerç.ekleşmesi halinde bu hareketi haklı saymaktadır. "Hukuku inkar etmiş ve memleket müesseselerini işlemez bir hale ge tirmiş kuwete karşı yapılan bir ihtilal haklı sayılmak lazım gelir. Devlet kuvvetini devlet ve hak fikrinden başka maksatlarla kullanan ve bu suretle de hak yolundan çıkarak zulüm yoluna gidenlere karşı yapılan hare. ketler haklı sayılmak-lazım gelir.(50) _ Prof. br. Muammer Aksoy(5 1 ) ve Prof. Dr. Yavuz Abadan'da,(5_2) zulme karşı direnme hakkından yanadırlar. Mevcut durumun zorla değiştirilmesi ve yeni bir durumun yaratılmasını insan psikolojisinde bu lan ve ondan kuvvet aldığını, işaret eden Prof. Dr. Y. Abadan, ihtilalin şartını ve devamı imkanını da şöyle ifade etmektedir. "insanın ü lkücü benliği, daima yeni gaye le�. ileri hedefler peşinde koş maktadır. Her inkılabın esas şartı olan, ileriye ve iyiye müteveccih (yönelikrbir gayenin mevcudiyeti, insan varlığının değişmez bir unsurudur. Yaşadığından daha iyi, daha mesut, daha müreffeh, daha ideal bir nizam ve hayat şekli kurma duygusu, inkılapları yaratan ve devam ettiren tükenmez bir ruh hazinesidir".(53 > ·
b) Pozitif Hukukda
Pozitif hµkuk belirli bir zamanda belirli bir ülkede uygularıan, yürürlükte bulunan hukuktur. Prof. Dr. Yavuz Abadan, inkılap hakkının müsbet hukuktan çıkarıla mayacağını belirterek, inkılap hakkına tabii hukukta dayanak aramaktadır: "Devrim, mevcut durumun zorla değiştirilmesi olduğuna göre, devlet ve hukuk nizamı ile ilgili siyasi devrimlerde; o güne kadar yürürlükte bulunan hukukun değiştirilmesi zaruridir. Ondan sonra, diğer hukuk alanlarında ve ka nunlarda yapılacak değişikliklere sıra gelir". "O vakte kadar gerçek olanı zorla değiştirm.şk hakkı, nereden doğmak tadır. Yürürlükte olan müsbet (pozitif) hukuk nizamından, böyle bir devrim hakkı çıkarılamaz. Devrim herşeyden önce bu hukuki nizama karşı, şahsın veya kütlenin, değiştirme kararı ile harekete geçmesidir". "Mevcut hukuk nizamını her zaman tehdit edeceği düşüncesi ile, müs bet hukuk tarafından kendi varlığını koruyacak tedbirlerin alınmasına sebep ol. muştur. Başta Anayasa ve Ceza Kanunu ve diğer cezai hükümleri ihtiva eden kanunlar mevcut nizamın muhafaza ve korunmasıni sağlayacak kaideler vaze� derler". (50) Bk. Ord. Prof_ Sıddık Sami Onar'ın beyanatı, Sabahat Erdemir, Milli Birliğe Doğru,
s. 7; Sayın S. S. Onar, Direnme hakkı ile ilgili görüşünü, daha önceleri açıklamıştır. idare Hukukunun Umumi Esasları, lsıanbul, 1 952, s . 1 59-160. Muammer Aksoy, Milletlerin isyan ve ihtilal Hakkına Dair, Forum, Sayı, 1 06, s. 8. Yavuz Abadan.inkılap Tarihine Giriş, Ankara, 1 960, s. 1 2. ·
(5 1 ) (52)
20
"Müsbet hukuk nizamından, kendi temellerini yıkacak bir hakkı çıkar mağa asla imkan yoktur. Devrim hakkını hukuk pozitivizm cephesinde görüp tesis etmeğe imkan yoktur.(53) Prof. Dr. Y. Abadan bu imkanı sadece tabii hukukta bulmaktadı r. Tarih te bütün inkılapların kaynağı, fertlere devlet içerisinde esas hakları garanti eden tabii hukuk telakkileridir. Halbuki, 1 8 nci yüzyıldan beri, insanları hukuki yönden bağlayan bir takım vesikalar, hukuk_i metinler zulme karşı direnme hakkına yer vermektedir. 1 776 tarihli Amerikan istiklal Beyannamesi zulme karşı direnme hakkını kabul ed�rek, değerlendirmektedir: "Hukumetler, insanlar tarafından kendilerine ait hakların sağlanması için kurulmuşlardır; onların iktidarlarının meşruluğu idare edilenlerin muvafakatla rından doğmaktadır. Bir hükümet şekli bu gayenin gerçekleşmeşine engel olur veya o gayeleri tahrip edici bir hale getirirse halk onu değiştirmek veya devirmek ve kendisine güvenlik ve saadet sağlamağa en elverişli görünen prensiplere dayand ırmak ve teşkilatlandı rmak suretiyle yeni bir hükumet kur mak hakkını haizdir" Fransız · insan ve Vatandaş Hakları Beyannamesinin ve 1 79 1 Anaya sasının 33 ve 35 fnci maddeleri daha belirli ifade ile bu hakkı ilan etmektedir. "zulme karşı mukavemet, diğer insan haklarının bir neticesidir". "Hükumet halkın haklarını zedelerse, milletin veya milletin her parçasının mukavemeti, en mukaddes hak ve en kaçınılmaz vazifedir".<54l Bir bakımdan direnme hakkına yer veren Türk Anayasa Hukuku bakı mından önemli olan bir vesikada 1 808 tarihli Sened-i ittifaktır. Sened-i ittifak, sultanın keyfi muamelelerine karşı ayana direnme hakkı tanıyor, ayrıca haksız lığa uğrayana karşı diğer ayanın da yardımcı olacağı belirtiliyordu".(55l 27 Ekim 1 946 ve 4 Ekim 1 958 Fransız Anayasaları da dolaylı bir şekil- . de, zulme karşı direnme hakkına yfJr vermektedir. Şöyleki bu anayasalar, baş langıç kısımlarında., 26 Ağustos 1 789 tarihli Fransız insan ve Vatandaş Hakları · Beyannamesini kabul ve teyit ettiklerini açıklamakla, direnme hakkına yer ver� mişlerdir. Zulme karşı direnme hakkı birçok anayasalara metin halinde girmiş, insan haklarının milletlerarası nitelik kazanması üzerine milletıerarası vesikalar da da yer almıştır. Bu arada 1 O Aralık 1 948 de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından kabul edile n insan Hakları Evrensel Beyannamesi önsözünde "in- . sanın istibdat ve baskıya karşı son çare olarak ayaklanmaya mecbur kalmaması (53) Yavuz Abadan, inkılap Tarihine giriş, a.g.e., s. ' 1 2- 1 3. (54) Bk. Muammer Aksoy'dan nakil, Milletlerin isyan ve ihtilal Hakkina Dair, Forum, Sayı 1 06, s. 7.
(55) Selçuk Özçcelik, Sened-i ittifak, 1. H. F. M., C . XXlV, Sayı: 1 -4, s: 9; .Orhan Aldıkaçtı, Anayasa Hukukumuzun Gelişmesi ve 1 96 1 Anayasası, C . 1, lstanbul, 1 966 , s. 45-46.
21
için insan haklarının bir hukuk rejimi ile korunmasının esaslı bir zaruret ol masının" ilanı, zulme karşı direnme hakkı_nın önemini milletlerarası planda da· değerlendirmiştir. Zulme karşı direnme hakkının pozitif bir hukuk metni olarak yer aldığı bizim bakımı mızdan önemli bir vesikada 1 961 tarihli Türk Anayasasının önsözünde: "Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybetmiş birjktidara karşı direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1 960 devrimi ni yapan Türk Milleti" denilmekle bir taraftan 27 Mayıs inkılabının meşruluğu ifade edilmekte, diğer taraftan da meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı di renme hakkının mevcudiyeti pozitif bir hukuk kaidesi olarak Anayasada yer al maktadır. ' Doktrinde ve pozitif hukukta genel olarak zulme karşı direnme veya ihtilal hakkını belirttikten sonra şu sonuçlara varabiliriz. >aa - Zulme ·karşı direnme hakkı anayasa ve kanunlarda yer almasa dahi, kamu hukukunun bir kaidesidir. Anayasalarda yer almaması bu hakkın mevcut olmaması demek değildir. bb - "Pozitif hukukun ihtilali yasak etmesi hukuk mekanizmasının işJe mesi ve haksızlıklara karşı bu hukukun tanıdığı vasıtaların kullanılması ile mümkündü� . Eğer hükümet ve idare edenler pozitif hukuku işlemez bir hale koyarak onu inkar etmiş olurlarsa, ihtilal yasağı da kendiliğinden ortadan kalkmış olur. Çünkü hukuk nizamı bizzat idare edenler tarafından ortadan kaldırılmış ve bir boşluk meydana gelmiştir. Bundan sonraki ihtilal, pozitif hukuku bozmak için değil yenidep kurmak içindir. işte ihtilalin hukuka uygun olması bu sebeplerle mümkün olur''. (56) cc - ihtilal, son olarak baş vurulacak bir çare olmalıdır. Zulmeden iktida ra karşı neticeyi elde edecek asgari vasıtalar kullanılmalıdır.Zulme karşı isyan ile değil, yürürlükte olan hukuk kaideleri ile engel olmak en doğal ve en ideal olan yoldur. Siyasi güç öyle organize edilmeli ki, iktidarların keyfi kararlar al ması, Anayasaya aykırı kanunlar çıkarması ve kanunlara aykırı eylem ve işlem· ıerde bulunması önlensin veya asgari hadde indirilsin". (57) ·
_
F . inkıt,abın Hukuki · ve MeşrO Bir _Şekil Alması a - lnkılabm iç Hukukta Meşruluk Kazanması . inkılabın bir evresini teşkil eden ihtilalin hukuki mesnedini tabii hukuk-· da bulan· Prof. Dr. Yavuz Abadan, ihtilalin hukuki ve meşru bir şekil almasını başlangıçta ahlaki kanuna uygunluğa ve güdülen maksadın iyiliğine bağla maktadır. Bu menşeden hareket eden yazar, ihtilal başarıya ulaştığı takdirde, (56) Bk. S. Sami Onar'ın Beyanatı, Sabahat Erdemir, Milli Birliğe Doğru, a. g. e., s. 7. (57) Bk. Muammer Aksoy, Milletlerin isyan ve ihtilal Hakkına Dair, Form, Sayı 1 06, s. 9- 1 0.
22
hukuki bir mahiyet alacağını da kabul etmektedir. Prof. Dr. Yavuz Abadan,· "het devrimde ileriye ve iyiye yönelmiş bir gayenin varlığı . esastır. Devrimi şekavetten veya diğer nizamsız hareketlerd e n ayıran ayırıc·ı vasıf ahlaki kanu na uygunluğu ve güdülen maksadın iyiliğidir. Devrimin rrieşrü bir mahiyet ' al ması ise bununla başlar. Devrim ile kuruım·akistenen yeni düzen, milli birliğin bir Şekli olarak kendini gösterince, devrimciler kendilerince gerçekleşmesini -istedikleri değişiklikleri yapınca , yeni de\flet şekil ve organları . aÇıkça ve tama men hayata kavuşı,ınca, dev_rim kesin zaf�re u laşmıştır. Artık yeni durumun hakka uygunluğu ve meşruluğu münakaşa kabul etmez"(58) demektedir. . ihtilal yapan iktidarın mm ve adalet presiplerine yer vermesi, onu değer lendirmesi, milletçe bu hareketin benimsenmesi hususu Ord. -Prof. S uut Kemal Yetkin'in devrimin tarifi ile ilgili açıklamasından çıkarılmaktadır. ;'Devrim, ilim ve adalet ilkeleriyle bağdaşamaz bir duruma giren bir top lum düzeninin, ilim ve adalet ilkelerine göre yeniden düzenlenmesi yolunda milletçe yapılan hamlenin adıdır•.(59) · ihtilal yapan fiili hükumetin, kanuni hükumet haline gelebilmesi için, önce kendi varlığını meşrulaştırması ve meşrü bir hükmet halinde gelmesi lazımdır. ihtilal, iktidara geçmek hırsı ile değil, cana kıymak hırsı ile değil, savun mak için yapılmalıdır. Fiili bir hükumetin meşrüluğu için bazı şartlar ileri sürüle bilir. Bu hükümetin, 1 ) Kamu . oyunun tasvibini (onamasını) kazanması ve halkın fiili hükumete katılması, 2) Emniyet ve asayişi temin etmesi ve memle kekete bütünlüğü ile İıakim olması, 3) Adaleti rehber kılarak; umumi hukuk prensiplerine uyması bir zarurettir. ihtila1 yapan yeni. idare, yeni hükumet, halkın kabul etmesi ile halkın bu iqareyi benimsemesi · ile g�leceğinin daimi ve devamlı olacağı şeklinde görünmeli ve halka da güvenlik sağlamalıdır: Sayıı:ı ismet inönü, 27 Mayıs 1 960 da Ordunun yaptığı hareketi, mem leketi gayri meşru bir baskı idaresinden kurtaran meşrü bir ihtilaldir diye vasıf landı rmıştır. Gazetecilerin, "bu ihtilal hareketinde halk kitleleri aktif bir rol aldı mı? sorusuna verdiği cevapta, "Halk kitlelerinin, hareketi bu kadar sür'atle ve heyecanla tasvip etmesi aktif rol alması demektir'' diyerekihtilalin meşruluğu- · nu dile getirrniştir. (60) inkılaplar başarıya ulaşan isyanlardır: Başarı, meşruluğun baş şartıdırJ61) Fiili iktidar, kanuni değilidir fakat meşrü olabilir. Bir ihtilal yıktığı hukuk düzenine göre kanuni sayılmaz. Fakat ihtilal bizatihi kendisi yeni kurpuğu dü·
·
·
(58) Yavuz Abadan inkılap Tarihine Giriş, a.' g. e., s. 1 2. (59) Su ut Kemal Yetkin, Atatürk Devrimi ve Gençlik, Bayraklaşan Atatürk, Varlık Yayınları, lstanbul, 1 963, s. 1 05. (60) Ulus, 2.6. 1 960. (61) Bk. Crl J. Friedrich, La Democratie Constitutionelle, (lngilizceden Fransızcaya çeviren: d'Andre Bertrand başkanlığında S. Dreyfus, S. Hoffman ve P. Trouvat), Paris, 1 958; s. 9 7.
23
zenin hukukunu yaratır ve kanunlaştırır. inkılap bir hukuk fikrinin, iktidarda bu lunanlarca benimsenen bir diğer fikrin yerini almasıdır. Meşruluk kazarıan bir fiili hükumetin yani (illegal) .den (legal) hale gel mesi bir takım sonuçlar doğurur. Bu hükumete vatandaşlarının itaat etmesj ve onun emrine ve hizmetine girmesi ·bir vazifedir. Meşruluk, devrimin sorumlu luğunu da aynı zamanda ortadan kaldırır. ihtilalle eski Anayasa bütün hukuki sonuçlari ile değerini kaybeder. Şayet yeni iktidar bunun bir kısmını tanırsa, by eski Anayasanın kuvvetinden değil, yeni iktidarın bu Anayasayı tanımasın dan ileri gelir. (62) Meşruluk kazanan fiili hükumet, kanunları·n ı kendisi yapar ve yürütür. Yasama ve yürütme tek elde toplanmış olur. Böylece iktidar kllwetle rinin pir merkezde toplanması ile güçlenir. Kuwetllerin bir riıerkezde ' toplan ması prensibinin uygulanması ile fiili hükumetin yetkilerinin çok geniş olduğu görülür. Anayasa da dahil, gayesine uygun göremediği kanunları kaldırır, mahkemeler kurar ve yeni muhakeme usulleri koyar. Genel olarak bu davran ışın adalete hukuk prensiplerine ve insan haklarına uygun olarak ger çekleşmesi inkılabın başarı şansını artırır. ihtilalin meşru bir şekil alması ancak , bu halde kendini gösterir. b � inkılabın Milletlerarası Hukukta Meşruluk Kazanması
Yeni iktidar, yalnız iç hukukta değil, milletlerarası hukukta da, insan hak larına gösterdiği saygı ve milletlerarası yükü mlülükleri yerine getirmekle de meşruluğunu göstermiş olur. inkılap yapan bir hükümetin veya inkılapla yeni doğ an bir. devletin münasebetleri ya ni milletlera rası - camia ile ilşikileri de hukuki bakımdan önem taşır� Tanıma şeklinde görülen bu işlem ya devlet tanınması veya hükumet tanınması şeklinde olur. Milletlerarası hukukta yeni bir devletin tanınması, Prof. Seha Meray'a göre "muayyen bir ülke üzerinde, siyasi bakımdan teşkilatlanmış, mevcut harhangi bir diğer devletten bağmsız ve devletler hukuku vecibelerini yerine getirmeğe muktedir bir insan topluğu nun mevcudiyetinin bir veya birçok devlet tarafından kabul edilmesi ve bu devletlerin yeni devleti milletlerarası camianın bir üyesi olarak sayma niyetlerini açıklayan serbest bir tasarruftur'•.(63) . Yeni devlet aslında tan�nmadan önce de mevcuttur. iç kamu hukuku nuna göre gerekli teşkilatını kurmuş, egemenlik hakkını gerçeJ
(63)
24
Seha L. Meray, Devletler Hukukuna Giriş, 2 nci bası; Ankara 1 960, s. 2 1 8.
unsurunda bir değişiklik vaki olmamış, devletin u nsurları arasında yer alan beşeri unsurda ve toprak u nsurunda da değişiklik olmuş, sosyal bünyede, fikri sistemde kökten değişmeler kendini gôstermiştir. Bu bakımdan iç kamu hukuku yönünüden teşekkül eden, siyasi gücü elinde bulunduran Büyük ry1illet Meclisi Hükumeti yeni bir devlet hüviyetini kazanmış olarak siyasi ilişki lerde bulunmuştur. Bu yeni doğan Devletin tanınması da bir hükumet tanı nması değil, bir Devletin tanınması ile, bu usulle gerçekleşmiştir. Ancak yeni Türk Devleti, Osmanlı Devletine halef olmuştur. Yeni Türk Devleti, bir devletin diğer bir devlete halef olması ile iligili kurallara tabi olmuştur. Fiili durumda hukuki duruma geçen hükumet tanınması ise, devleti temsil etme iddiasında bulunan otoritenin bu devletin gerçek: hükumeti olarak tınınıp tanınmaması meselesidir. Hükumeti tanınmamış bir devlet, milletlerarası kişiliğini korumakla beraber, yetkilerini kullanmak imkanlarından yoksundur. Devletler Hukukunda fiili hükumetlerin diğer devletlerce tanınması mecburi değildir. Bu devletin diğer devletlerle münasebetleri hükumetlerin aracılığı ile olduğu için kükumeti tanı nmamış bir devlet diğer devletlerle normal münase betl�re giremez. ihtilal veya hükumet darbesi ile işbaşına gelen fiili hükumetlerin tanın mas·ı nda bazı şartların mevcudiyeti aranır. Bu şartlar arasınla fiili hükumetin et kinliğini, istikrarını, insan haklarına saygı ve miletlerarası yükümlülüklere riayeti ni zikredebiliriz. 27 Mayıs inkılabı ile işbaşına gelen hükumet, iç kamu hukukuna uygun olarak kendi varlığını meşrulaştırmakla beraberdiğer devletlerce de devleti temsile yetkili tek otorite, . siyasi güç olarak gözönünde bulundurulmuş ve hemen tanınmıştır.
G
-
TO rk inkılabının özelli ğ i
Türk inkılabı bir diriliş ve yenilik haretidir._ Milli bağımsizıık ve milli ege menlik mücadelesidir-. Dışarda işgalciye, içerde sultan - halifeye. karşı birlikte, bir arada yapılmıştır. Milleti batıya - batı kültürüne, batı zihniyetine götüren kökten sosyal bir değişiklikti(. "Türk i nkılabı Türkiye'de ·doğu kültürü yerine batı kültürünün kurmuş,, softa zihniyeti yerine, moden zihniyeti getirmiş ve şeriat zihniyetinin söndürQdüğü milli şuuru , milletin ruhunda uyandırmıştır. Paut Gentizon ( Pol Jantizon), "Hulasa, 1 922 den 1 928'e kadar Türkiye'de ce reyan ·eden hadiselere benzer bir şey bütün dünyada vukua gelmiş değildir. Tabir caizse, bütün bir millet derisini değiştirmiştir". Bu açıklamayı yaptıktan sonra Tekin Alp, P. Gentizon'un görüşlerini şöyle değerlendirmektedir: "Fil hakika, bir milletin, çok kısa bir zamanda Gentizon·u·n tabiri ile derisini değiştir diğini iddia etmek mucizeden bahsetmek olur. Bu asırda ise mucizeye inanan yoktur. Yapılması icap eden birşey varsa o da bunları izah etmek görünüşte mucize zannedilen bütün hadiselerin hakikatta, milletin ruhunda, Türk muhi tinde, gizli şekilde mevcut bulunan ve tabir caizse, çıplak gözle görülmeyen
25
bir takım içtimai ve ruhi amillerin tabii neticesinden başka bir şey olmadığını · isbat etmektir. (64) Türk i nk ı labı, amaç, haz ı rlanış ve uygulama yönünden diğer .inkılaplardan çok farklılık gösterir. Fikir yönünüden hazırlık, inkılabın kaynağını teşkil eder. Fransız ihtilalini hazırlayan fikirleri, Fransız yazar ve fikir adamları Voltaire, (Volter) Montes quieu (Monteskiyö) , Diderot ·(Didero) , J . J . Rousseau . (Russo) yüzyıllar boyunca çalışma ve eserleri ile _prtaya koymuşlardır. Türk inkılabı bir doktrin ha reketinin sonucu değildir ve bir doktrine de bağlı değildir. Türk inkılabı Os manlı Devletinin tarihi kaderine tabi olması sonuc4 olarak, önce bir vakıa ve daha sonra bu vakıya bağlı bir fikir olarak ortaya çıkmıştır. Bu konuya temas Norbert Von Bichoff (Norber fon Bişof) , bunu Türk inkılabının bir özelliği olarak görmekte ve değerlendirmektedir. "Türk inkılabının bir başka hususiyeti, ondaki pragmatik mahiyet ve her türlü teorik ve ideolojik hazı rlığın yokluğudur. Öyle ki, Türk inkılabı hiç meydanda yokken, birden hakikat olmuştur. Tarih böyle bir ideolojik hazırlık için, ne M ustafa Kemal'e ne de Türk milletine vakit bırıkmamaştır. Her ikisi de inkılap yapmak vaziyetine getlrilerek tarih için de irticalen bir takım işler yarartmak mecburiyetinde bırakılmışlardır''. (65) . 1 9 Mayıs 1 9 1 9 da Samsun'a çıkan Atatürk'ün esas amacı yeni bir Türk Devleti kurmaktı. Yeni Türk Devleti bir taraftan milli egemenlik diğer tarftan da milli bağımsızlık mücadelesi ile birlikte kurulmuştur. Yeni Devletin kuruluşunun baş özelliği inkılaplarla birlikte, birarada ku ruluşmuş olmasındadır. Türk inkılabının amacı, sona eren Osmanlı imparator luğu yerine özgür ve bağımsız yeni ve mordan bir devlet kurmaktı. Yeni Türk Devletini kurma amacı, Osmanlı imparatorluğunun.. tarihi görevinin sona erme siyle ortaya çıkmıştır, Esas problem, · Osmanlı imparatoruğu yıkıldığı için bu devleti yeniden kurmak 'değil, yıkı lmaya yüz tutan ve fiilen yıkılan bir devletin yeririe yeni ve modern bir devletin kurulmasıdır. Prof. Dr. Bekir S ıtkı Baykal, Türk milletinin yeni bir devlet kurma gücünü Türk tarihinden çıkarılan bir som.ıç olarak görmektedir. "Bütün tarih boyunca nerede bir Türk Devleti ömrül)ü tamamlamış ise, bunun yıkıntıları üzerinede yeni yeni devletler meydana getirmişlerdi. işte Osmanlı Devletinin çökmesi ile yine böyle bir tarihi an yaşıyordu. içinde bulununlan şartlar ne 'kadar ağır olur sa olsun yeni bir devlet kurmak gücü Türk milletinde şimdi de mevcuttu ve bunu gerçekleştirmen!n _tam zamanı" idi.(66) ·
·
(64) Tekin Alp, Kemalizm,...a . g. e., 1 3:- 1 4. (65) Norbert Von Bischaff, Ankara-Türkiye'deki Yeni Oluşun Bir izahı. (Çeviren: Burhan Belge, Ankara, 1 936, s. 21 1 .
(66) Prof. Dr, Bekir Sıtkı Baykal, Atatürk Devrimlerinde· Tarihin Rolü, belgesel kalkınma işbir liğinin tertiplediği" Atatürk Önderliğinde Kültür Devriminde sunulan tebliğden.
26
Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya'ya göre, "Türk toplumunun sosyolojik yapısı, siyasi örgüt kurmaya müsait olduğundan Türkler çeşitli kıt'alarda ve çok değişik jeopolitik şartalr altında bile birçok devlet ve imparatorluklar kurmuş lardır. Türkler, bu bakımdan sürekli bir devlet düşüncesine, siyaset prensiple rine ve geleneklerine sahip olmuşlardır".(67) Osmanlı imparatorluğunun yıkıntıları üzerine kurulan yeni Türk Devleti, Türk milletinin devlet kurma konusunda kabiliyetine ve üstün başarısına bağlı kalmıştır. lnkılapla, Türk milleti siyasi ve hukuki topluluk olarak modern bir devlet, sosyal yönüyle ileri ve niedeni bir toplum olma tercihini yapmıştır. 1 789 Fransız ve 1 9 1 7 Rus inkılaplarından farklı olarak Türk inkılabında, inkılabın hazırlığını yapanlar, fikri yönden olgunlaştıranlar ve onu aksiyon ala nında başarıya götürenler aynı kişilerdir. Büyük Atatürk, Türk inkılabının hem fikri hazırlığını yapmış, hem de ak siyon alanında onu başarıya ve zafere ulaştırmıştır. inkılapçı Atatürk, artık zamanını tamamlamış olduğuna inandığı bir impa ratorluğun üzerine, yepyeni temellere dayanan bir devlet kurmuştur. Tarık Zafer Tunaya'ya göre; "Yeni bir devlet kurmak ve bu siyasal organizasyonu milli, bağımsız, de mokratik temellere dayamak Türk devriminin amacı, varacağı platform olmuş tur"(6-,al. Atatürk, inkılabı başarıya ulaştırırken aynı zamanda özgür, bağımsız, mo dern ve yeni bir devlet kurmuştur. Yeni devletin kuruluşu önce fikri yönden bir hazırlık çalışmasının gerektirmiştir. . Türk inkılabının amacını teşkil eden yeni Devlet kurma fikri, Osmanlı imparatorluğunun tarihe intikali ile ortaya çıkmıştır. .
H
-
.
Atatürk'ün inkılap Anlayışı
Atatürk'e göre "inkılap, 1....,... Mevcut müesseseleri zorla değiştirmek de mektir. 2- Türk milletini son asırlarda geri bırakmış müesseseleri yıkarak yer lerine, milletin en yüksek medeni icaplara göre ilerlemesini temin edecek yeni müesseseleri koymuş olmaktı r.(68) Atatürk'ün yaptığı tanımlama, inkılapla ilgili önceki açıklamalarımı�a tam uymaktadır. Özellikle Atatürk'ün tanımlamasında, üçüncü evrenin niteliği belir tilmekte, "milletin en yüksek medeni icaplara göre ilerlemesini temin edecek yeni müesseseleri koymuş olmak" üzerinde durularak inkılabın medeni nite liği ve ileriye dönük yönü açıklanmaktadır. _
·
Bk. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'nin Siyasi Gelişmeleri, Eski Türkler, lslam Devleti, Os(67 . ) manlı Devletinin kuruluşu, lstanbul 1970, s. 3. . (6�) Tarık Zafer Tunaya, Devrim Hareketleri içinde Atatürk ve Atatürkçülük, genişletilmiş 2. baskı, .lstanbul, 1 981 , S. 5. . (68) A. Afet inan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, 2 nci baskı, Ankara, 1 968, s. 259.
27
Atatürk bu tarifi ile, "inkılabın basit bir yönetim değişikliği olmadığını, temel kurumlarda da bir değişmeyi ifade ettiğini ve Türk inkılabının çağdaşlaş maya yönelik karakterini de vurgulamıştır. (69) . Prof. Dr. A. Afet lnan'ın açıkladığına göre; 4 Hazira·n 1 933 günü Çan kaya'da yapılan bir gece toplantısında Atatürk, Jstihale veya inkişafı inkılaplar · için kabul etmiyordu. revolution ve evolution kelimelerinin lügat manası ya nında bizim inkılap_larımızın- izahh bir tarifi oJma.l ı idi. Atatürk'ün verdiği bu tarif · bu amaca yönelikti.<70) Atatürk, kendisinin gerçekleştirmeye çalıştığı fikir ve prensiplerin, Türk . milletinin mefküre ve emellerinin özeti olduğunu çeşitli şekillerle açıklamıştır. Atatürk kendi eseri olan inkılabın belirli niteliklerini 5 . 1 2.1 925'te Ankara Hukuk Fakültesinin açılışında şu sözlerle anlatmıştır: "Türk inkılabı nedir? bu inkılap kelimenin vehleten (ilk anda) ima ettiği ihtilal manasından başka ondan daha geniş bir tahawülü ifade etmektedir. Milletin mevcudiyetini idame etmek için fertler arasında düŞündüğü müşterek rabıta, asırlardan beri gelen şekil ve mahiyetini değiştirmiş, yani millet dini ve mezhebi irtibat yerine Türk milliyeti rabıtasıyla efradını toplamıştır." "Altı sene zarfında büyük milletimizin hayat cereyanında vücuda getir diği bu tahavvül er herhangi bir ihtilalden çok fazla yüksek olan muazzam inkılaplardandır." "Çok milletlerin kurtuluş ve yükseliş mücadalesinde mütehevvir olduk ları görülmüştür. Fakat bu . tehevür Türk milletinin şuurlu tehevürüne benzemez."(7 1 ) Atatürk'ün, "şuurlu tehevvür'' tabiriyle belirtiği Türk inkılap ve ihtilalinde, diğer ihtil�llerin. hemen hepsinde görüldüğü gibi vahşi ve hayvani sevki tabilerin uyanması veya ayaklanması gibi bir hal ve vaziyet görülmediğidir. (72) Türk inkılabı ileri görüşü ile ve insani cephesi ile temayüz etmiştir. Atatürk'ü_n konuşmasında di�katimizi çeken önemli noktalardan biri de, Milli Mücadeleyi de içine alacak Şekilde, altı yıl içerisinde milletimizin hayatının akışında .geçirdiği değişkilikleri, bir ihtilalden çok daha fazla, .geniş, yaygın; görkemli olan inkılapJa dile getirmiŞ olmasıdır. Atatürk 9 Mart 1 935'te C.H.P: Dördüncü Büyük Kurultayını açarken, Kurtuluş yıllarından itibaren 1 935'1ere gelinceye kadar on altı yılın hikayesini, Türk inkılabının da kısa bir özetini yaparak şöyle demiştir: "Uçuru m -kenarinda yıkık bir ülke ... Türlü düşmanlarla kanlı boğuşma la.r- . : yıllarca süren savaş ... ondan sonra, icerde ve dışarda saygı ile tanınan .
-
·
-
(69) Ergun Özbudun, Atatürk ve Devlet Hayatı.Atatürk ilkeleri ve lnkılaap Tarihi il., Atatürkçülük. Ankara 1 986, s. 79. (70) A. Afet inan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, 2 nci baskı. Ankara 1 968, s. 2S9. (7 1 ) Atatürk'ün-Söylev ve Demeçleri, C. il., 2 nci baskı. Ankara 1 959, s. 237. ( 72) tekin Alp, Kemalizm, a. g. e., s. 1 3-1 6.
28
yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız devrim ler... işte Türk devriminin bir kısa deyimi (ifadesi)."(73) Burada Atatürk, Milli Mücadele dönemini de içine alan toplum ve dev let hayatında yapılan değişiklikleri, "Türk Devrimi" diye ifade etmektedir. Yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet, Türk Devriminin eseridir. Ayrıca, bu konuş masında genel Türk inkılabı içerisinde yer alan inkılabın amacına uygun değişiklikleri de inkılaplar diye çoğul olarak kullanmış, genel inkılabın yanı sıra inkılaplara da yer vermiştir. inkılap ve benzeri kavramlarla ilgili açıklamaları yaparken, amacımız kav ram kargaşasını önle_mek, kullanılan kelimelere, anlam kazandıracak şekilde bu kelimeleri değerlendirmektir. ·
·
Kullanı lan kelimeler 1oplumda huzursuzluğa değil, huzura ve güvene sebep olmalıdır. Kullanılan kelimeler, esas amacından sapmayarak, dejenere edilmeden kullanılmalıdır. . Kelimelerin kullanımına getirilen açıklık, düşüncede berraklığı o rtaya koyduğu gibi, insan düşüncesini de bir sisteme yöneltmelidir. inkılap ve benzeri kavramlarla ilgili açıklamalar, sadece bu kavramların karşılığı kelimelerin etimolojik anlamını değil, siyaset bilimi açısından bu keli melerin her birinin yerini ve değerini belirleyerek, bir teorik çalışmayı da ortaya koymuş olacaktır. Uzun süreden beri siyasi fikir hayatımızda düşünürlerimiz ve aydın larımız arasında, "inkılap mı?0, "ihtilal mi?" yoksa "inkılap mı?" "Devrim mi? " sözcüklerinin kullanılması söz çekişmesine sebep olmaktadırP4l "inkılap ve "ihtilal" sozcükleinin Arapça kökenli kelimeler oluşu, günü müz Türkçesinin güzelliği ile bağdaşmayacak şekilde telMuzu, bu iki kelime� nin dilde rahtlıkla kullanımında sakıncalar arz ·etmektedir. Diğer taraftan "dev-· r1m" kelimesinin bel.irli amaçlara yönelik olarak kullanılması, kullanıian kelime ile düşünceyi saptırması da bu kelimenin kullanımında da keza sakıncalar arz etmektedir. · ·
·
Bu kavramlara anlam kazandıracak ve bir ihtiyaca cevap verecek şekilde yeni sözcüklerin seçimini ve kullanımını d i l uzmanlarından beklemekteyiz.
(73) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. 1., Kinci Baskı, 1 961 , s. 380. (74) 1965'te yayımlanan "Gerçek Yönüyle Atatürkçülük", 1967 yayımlanan Türk Devrim Tarihi
birinci baskısı ile ikinci, üçüncü, dörddncü, beşinci ve altıncı baskısında, _1981'de yayım lanan Atatürkçülük el kitabında ve 1 982'de Milli Eğitim Bakanlığınca yayımlanan Türk inkılap Tarihi başlıklı kitaplarımda inkılap ve devrim eş anlamlı kelimeler olarak kullanıl mıştır. Yayınlarımda "inkılap" ve "devrim" sözcükleri yetkili resmi kuruluşların kararlarına ve bağlayıcı hukuk kurallarına (Anayasa ve Kanun gibi) uyularak kullanılmıştır.
29
111 -
Avrupa'da Fikri Gelişmeler
Fransız lhtııaıı ve Y�ydığı Fiklrler(75) (Milliyetçilik, Eşitlik, ÖzgOrlük) Ortaçağın kapanma9ından sonra Rönesans ve bunun bir sonucu olan Reform, düşüncede·- büyük değişikliklere neden olmuş, aydınlanma devri adını alan xvııı. yüzyıl ile yeni bir dönem başlamıştır. Akla ve tecrübeye (de neye) yer veren ve mucizeyi reddeden aydınlanma devri ile o zamana kadar egemen olan dünya görüşü yeni bir şekil almıştır. Aydınlanmanın temelinde akıl y e r almaktadır. Akıl, varlığı düzenliyen tabiat kanunlarını bulacak ve bu suretle insanlığın gelişmesini, ilerlemesini sağlıyacaktır. Aklın siyasal ve sosyal alanda egemenlik sağlaması , düşünen insanı dar kalıplı düşünce sisteminden çıkararak, serbest düşünme ve ince leme metoduna götürmüş ve böylece özgürlük fikrine ulaşılmıştır. Özgürlük fikri ise, mevcut mutlakiyetçi düzenin karşısında yer aldığından, insanlığın kurtuluşu ve mutluluğa kavuşması ş eklinde değerlendirilmiştir. ( 76) Aydınlan ma Fransız . ihtilalinin (inkılabının) çıkmasında etkili olmuş ve bu fikri ve sosyal değişme Avrupa'da ve bütün dünyada daha sonraları meyvelerini vermiştir. Aydınlanma devri, Avrupayı fikren geliştirmiş ve lngiltere de XVl l nci yüzyıldaki siyasi ve sosyal değişiklikler, Avrupayı, özellikle Fransa'yı yeni bir devri açmaya, ihtilale yöneltmiştir. Fransız inkılabı öncesi Fransa'da kral mutlak hakimdi. Kral bütün kuv vetini ve kudretini Tanrı'dan alıyordu. Louis XVI (Lui)'nin dediği gibi "devlet benim" zihniyeti, kralın her türlü güce sahip olduğunu ifade ediyordu. Fransa'da ihtilali hazırlıyan sebepler vardı : . Fransa'da kral, devlete ve. toplum hayatına tam hakimdi. Medeni ve siyasi hürriyetin sözü edilmemekte, .. bozuk bir yonetim tarzı , felçli bir adalet mekanizması, zalim bir yönetimin özelliklerini göstermekte idi. Ayrıca sınıflar arasında ayrıcalıklar, pa9azların ve asilzadelerin devlet hayatında egemen oluşu, adil olmayan vergi dağıtımı toplumda büyük huzursuzluklar yaratıyor du. Öğretim ve eğitim ihmal edilmişti ve papazların tekelinde bulunduruluyordu. Ayrıca basın da sansüre tabi idi. Ülkenin ekonomik durumu da iyi değildi. Fransız ihtilalini hazırlayan nedenler arasında Fransız ·düşünürlerinin büyük etkisi olmuştur. Montesquieu (Monteskiyö) , Voltaire (Volter), J. J. RouA.
·
·
·
(75) (76)
30
Bk. A. Şükrü Esmer,ı:)iyasi Tarih, lstanbul, 1944, s. 7-86. Suphi Nuri ileri, Siyasi Tarih, lstanbul, 194 1 , s. 86-1 1 5. Fahir H. Armaoğ!u, Siyasi Tarih (1789-1960), Ankara, 1 964, s: 1-35. Coşkun Üçok, Siyasal Tarih (1789-1950), 6 ncı bası, Ankara, 1967, s. 41-72. Bk., FahirH. Armaoğlu, siyasi tarih, a: g. e., s. 2.
seeau (J. J. Rl.ısso) , Diderot (Didero), gibi düşünür�er ihtilalden çok önce insan özgürlüğünü ve demokrasiyi savunmuşlardı. . · A.B.D. deki bağımsızlık ve özgürlük hareketinin başarı sağlaması, fransa'da özgürlük fikir ve düşüncesinin yayılmasına neden olmuş, bir ypnü ile Fransız ihtilalinin bir an önce gerçekleşmesine amil olmuştur. Fransız ihtilalcileri, yalnız akıl ve mantığın hakim olacağı bu yeni alemde insanların ebedi, refah ve saadete erişecekleri kanısında idiler. 1 4' Temmuz 1 789 da başlıyan Fransız inkılabı devlet ve toplum hayatında önemli değişikliklere sebep olmuştu. 27 Ağustos 1 789 da yayınlanan insan ve Vatandaş Hakları Beyannamesi (bildiiisi), bütün insanların özgür ve eşit olduğunu ilan etmekte idi. Aslında insan ve Vatandaş Hakları Beyannam�si, Fransa'da demokrasi nin temel yapısını teşkil etmekte idi. Fransız inkılabı derebeyliğe kesin darbeyi vurmakta, sınıfayırımını ortadan kaldırmakta idi. . Fransız inkılabının öncülerinden olan Rousseau, özgürlüğün yanında eşitliği, toplumsal sözleşmenin temeli saymıştır. Fransız inkılabının bir paro lası olan eşitlik, kanun önünde herkesi eşit saymaktadır. Eşit insanlar, top� lumda birbirlerine karşı baskı kuramıyacağından her insan öncelikle kendi . nefsini kontrol etmektedir. Eşitlik; herkesin çıkarının eşit olduğu nu, eşit hakka sahip olduğunu ifade eder. Fransa'da Fransız vatandaŞlığı hissini yaratan Fransız inkılabıdır. Fransız ·inkılabı, ozgürlük, eşitlik ve adalet parolası ile birlikte milliyetçilik ve milli egemenlik ilkelerini de getirmişti. Fransız lnl<ılabının XVH nci yüzyılda gerçekleşen lngiliz inkılabından ve XVl ll nci yüzyıl sonlarında,başanya ulaşan A. B. D. nin bağımsızlık müca delesi diye anılan A. B. D. inkılabından ön'e mli farkları vardır. lngiltere'de orta sınıf derece derece ve gelişme yolu ile aristokrasinin, imtiyazlı (ayrıca hklı) sınıfın· yerine geçmişti. lngilterede, sosyal inkılap derece derece, yavaş yavaş gelişerek gerçekleşmiş, aristokrasi yerini zaman içinde orta sınıfa bı rakmıştı. Amerikan inkılabı ise pek farklı idi. lnglitere'ye karşı bağımsızlık ha reketi olarak başlamış, 6ağımsızlık ile birlikte insanı özgürlüğe de kavuştur muştur. Ancak A B. D. de bir sınıfimtiyazı olmadığından bunun kaldırılması da söz konusu olmamıştır. . Fransız inkılabına gelince, parolası özgürlük, eşitlik ve adalettL Sınıf imtiyazlarını kaldırdığı gibi, asalet ünvanlarına -da son veriyordu. Toplum dü zeninde esaslı, kökten değişikliklere yönelmiştir. Fransız inkılabının bir özelli ği, savunduğu fikirleri diğer ülkelere de ulaştırmış olması, inkılap fikrinin ekti ği tohumların diğer ülkelerde de yeşermiş ve gelişmiş olmasıdır. Fransız i nkılabı, milliyetçilik akımı yanı sıra, millet egemenliğine de yer vermiştir. 1 791 anayasasında yer alan, "egemenlik millete aittir", "bütün iktidarlar milletten doğar'' ve "kanundan dah
_
31
M111et egemeriliği, Fransız inkılabının ve onun sonucu hazırlanan Ana yasaların temel ilkesi olmtJş, keyfi idareye karşı millet haklarının savunucusu olarak başarıya ulaşmıştır. · Fransız inkılabının bir bayrak gibi baş tacı ettiği özgürlük kavramı, bütün Avrupa'da hükumdarlara karşı kitleleri harekete geçirmiştir. Fransız inkılabının y.aydığı milli duygular, Avrupa'yı istila eden Napolyon'a karşı da Avrupa milletlerini harekete geçirmiş, 1 81 3 de Milletler Muharebesi denen Leipzig (Laypzig) Muharebesi ile Napolyon'u yenilgiye uğratmıştır. .
B � Sanayi inkılabı ve Bunun Avrupa'da Doğurduği.I Sonuçlar. (Kapitalizm, Emperyalizm, Sosyalizm) · a Sanayi inkılabı Sanayi inkılabı gayet basit olarak ifade edilecek olunursa, aletin yerine makinanın geçmesidir. Sanayi inkılabı, tekniğin, sınai üretimin ve u ıaŞtırma imkanlarının gelişmesi ile XVlll. yüzyıldan itbaren çağdaş dünyada ortaya çıkan değişimi ifade eder. Sanayi inkılabı buhar kuvvetinin sanayiye uygu lanması, buharla işliyen makinaların çoğalması, az zamanda çok mal yapan, üreten, fabrikaların kurulması ile sanayi ve ticaret aleminde bir takım değişik liklerin olmasıdır. . Sanayi inkılabı ilk olarak ve belirgin şekilde 1 750 ile 1 830 yılları ara sında lnglitere'de ortaya çıktı, sonraları diğer Avrupa ülkelerine de yayıldı. Makinalaşan sanayi, önce lngiltere'de dokuma sanayiinde uygulama alanı buldu. Odunun yerine maden kömürünün kullanılmasi hareket ettirici gücü arttırdı. Havagazı ise aydınlanma aracı olarak kullanılmaya başlandı. Üretim de makinanın kullanımı eşyanın·fiatlarını ucuzlattı. Fazla üretim geliri arttırdı. _ Diğer taraftan sömürgeciliğin gelişmesi ticarete de genişlik imkanı ver diğinden, üretimi arttırmak lüzumu ortaya çıkmıştı. Sınai üretimin arttırılması, sanayinin hem makinaJaşmasına hem de fabrika. denilen büyük üretim ü nite lerinin kurulmasına neden ·olmuştu . Eski aile sanayii ve küçük imalathaneler yerlerini büyük fabrikalara bırakmıştır. Fabrikaların kuruluşu ile işçilerin sayı ları birdenbire artmış ve köylerden şehirlere akın başlamıştır. Fabrikalarda çalışaı:ı ve sayıları artan işçiler, yeni bir s ınıfın ortaya çıkmasına- ve böylece işçi ve işveren ilişkilerinin ortaya çıkmasina neden olmuştur. Serbest rekabet ilkesi, maliyeti düşürmeyi ve ucuz ücretle işçi çalıştır mayı gerekfi kılıyordu. Makinalaşma bir bakımdan işsizliği artt ı ran bir unsur olmuştu. Yaşamak zorunda kalan işçiler düşük ücretlerle ve kötü şartlar al tında çalışmak zorunda kalıyorlardı. Sanayi merkezleri etrafında gittikçe ka labalıklaşan işçil�r. zamanla, kendi aralarında örgütlenerek, kötü çalışma şartlarının ortadan kaldırılması . için çaba göstermişlerdir.(77) Böylece sanayi -
( 77) Kamil Turan, Milletlerarası Sendikal Hareketler, Anlfara 1 979, s. 33-40.
32
inkılabının doğurd uğu, işverenin işçiyi sömürme ve enun sırtından geniş ka zançlar sağlama imkanına hemen olmasa bile, daha sonraki yıllarda sosyal adalet anlayışının getirdiği, sağladığı fikir harekelleri-ile engel olanmuştu . . Sanayi inkılabının bir diğer önemli etkisi de ü retimi pek fazlası ile artır mış olmasıdır. Artan ü retime pazar bulmak için dıŞ ticarete yönelinmiştir. Dış ticaret, sanayi inkılabının bir sonucu olduğu gibi, aynı zamanda da onun se bebini teşkil etmiştir. Şöyleki deniz aşırı ülkeleri ellerine geçiren Avrupalılar, bu geniş pazarların ihtiyacım karşılamak için, yeni buluşlara ve teknik ilerle meye yönelmişlerdir. Sanayi inkılabı dış ticaretle açılan ve büyük pazarlar kuran, batılı devletlerin egemenliklerini sürdürmek için başvurulan bir yol olmuştur. , Sanayi inkılabının bir diğer özelliği de, fazla gelir getirmiş olmasıdır. Bu nedenle sermaye sahibi ülkeler, sanayiye önem vermişlerdir, Sanayide inkılap, yolların, kanalların yapılmasına, demiryollarının ve buhar gücü ile işleyen gemilerin ulaşım vasıtası olarak kullanılmasına, millet lerarası ticaretin gelişmesine sebeb olmuştur. Sanayi inkılabı büyük sermaye birikimine de sebep olmuştur. Büyük sanayi tesisleri kurmak içiri büyük sermayeye gerek vardı. Kişisel servetler buna yetmediğinden, büyük sanayi tesislerini kurmak için, anonim şirketer kurulmuş, hisse senetleri halka yayılmıştır. Kurulan şirketler büyük sermaye lerin toplandığı merkezler olmuşlardır. Sanayi inkılabı , sosyal bünyede ve fikir hayatında önemli qeğişikliklere neden olmuştur. Sanayi inkılabı ile ilgili siyasi, sosyal ve ekonomik bir takım akımlar, XIX yüzyılın özelliğini teşkil etmişler, XX. yüzyılda da etkili olmuşlardır. ·
·
b
-
·
Sanayi inkılabı ile ilgili akımlar
aa - Kapitalizrrl.78) Kapitalist sistemde iktisadi faaliyetler serbesttir ve devletin müdahale si yoktur. Ekonomik faaliyetler fertlerin iradesine bırakılmıştır. Bu düzende fi atlar piyasada arz ve talebe göre teşekkül eder. Gerek tüketiciler gerek mü teşebbisJer, sermaye sahipleri ve işçiler, kendi ekonomik faaliyetlerini, çıkarlarını gözeterek kendileri tayin etmektedirler. Kapitalist sistem, ·siyasi ve ekonomik hürriyete, özel mülkiyete, özellikle üretim vasıtalarının özel mül kiyet113 olmasına, özel teşebbüse yer vermektedir. Kapitalizm, liberalizmin ekonomik ve sosyal görüşlerinin temelleri üzerine kurulmuştur. . lngiltere'de gerçkeleşen sanayi inkılabı, makinalaşmayı doğurmuştur. Fransız inkılabı ise, ekonomi alanında merkantilizm yerine üretim ve ticaret özgürlüğünü, ekonomik liberalizmi getirmiştir. Toplumların düzenlerini sarsan makinalaşma ve ekonomik liberalizmin birleşmesi yeni bir ekonomik gelişme yi, kapitalizmi doğurmuştur.
(78) Bk. Mükerrem Hiç, Kapitalizm, Sosyalizm, Karma Ekonomi ve Türkiye, 2 nci baskı, lsıan bul, 1 974, s. 1 -43.
33
Kapitalist sistemin temel. pre nsipteri gereği ekonomik faaliyetlerin ta mamen serbest piyasaya bırakılması kısa zamanda çeşitli sakıncaların doğ masına sebep olmuştur. Modem fabrika ve makinalar karşısında küçük san'at ve el işleri kollarından büyük bir kısmı kaybolmağa: yüz tutmuş işsizlik baş göstermiş, düşük işçi ücretleri bir sorun olarak ortaya çıkmıştır. Kapitalist müteşebbis, daha çok kar etmeye yöneldiğinden ücret hadlerini düşürerek üretim maliyetini düşük tutmaya çalışmıştır. Kapitalizmin doğurduğu bu so miçlar, işçiyi maddi ve manevi bakımdan sefalete sürüklemiştir.(79) Ayrıca plansız ve devlet müdahalesi olmaksızın düzenlenen ekonomik faaliyetler, ekonomiyi zaman zaman bunalımlara sürüklemiştir. Kapitalist sistemin aksamaları ve doğurduğu sonuçlar, sosyalizm gibi politik doktrin ve akımların gün ışığına çıkmasına neden olmuştur. Kapitalist sistem bir yönden Avrupa ü lkelerinin sömürgecilik politikasına da güç kazandırtmıştır. . Çağımızın kapitalizm anlayışı pek değişik bir hüviyette görünmektedir. "Bugün kaptalist ülkeler bir taraftan esas itibariyle özel teşebbüsün dinamiz minden, ferdiyetçiliğinden, serbesti ve hürriyetinden faydalanırken, diğer ta raftan yoğun devlet müdahaleciliği uygulamak suretiyle bu sistemin 1 9, yüz yıl boyunca görülmüş çeşitli aksaklıklarının gidermek ve ferdiyetçilik ile top lumculuk prensiplerini fiilen e n uygun şekilde meczetmek- (karıştırmak) imkanını bulmuşlardır. Nitekim, kapitalist ülkelerde sosyal adalet, gelir bölü şümündeki eşitsizliklerin gide.rilmesi ve fırsat eşitliği gibi toplumcu gayeler, müterakki (yükselmiş) gelir vergisi, miras vergileri, çeşitli sosyal mevzuat ve eğitim politikası gibi tedbirlerle. geniş ölçüde sağlanmıştır. Bu gayelerin sağ lanmasında işçi sendikalarının kuvvetlenmesi ve aydınların rolü büyük ol muş, demokratik sistemin de nıusait bir ortam teşkil ettiği görülmüştür. Böy� lece kapitalist sistemin sağladığı dinamizmin, ileri tekniğin, verimliliğin ve yüksek gelir ve istihsal seviyesinin nimetlerinden işçiler başta olmak üzere büyük halk kütleleri de istifade edebilir hale gelmişlerdir. Kısa bir ifade ile bugün kapitalist üilkeler, devlet müdahaleciliği yoluyla "kütlevi refah" çağına erişmişler yahut "refah devleti" haline gelmişlerdir".(80) ·
·
bb. Emperyalizm ' - Emperyalizmin Anlamı, oayandığı Nedenler -
Emperyalizm imparatorluk kurma eğilimidir, bir devletin sınırlarını ge nişletme politikasına denir. Emperyalizm, · aynı ekon�mik ve sosyal bütün içinde etnik ve kültürel bakımdan farklı halkların, merkezi bir iktidarın otoriter yönetimi altında bir araya getirilmesi eğilimini ifade eder. imparatorluk kurma eğilimi insanlık tarihinin eski· çağlarına kadar uzar.
(79) Bk. Kamil Turan, Kooperatifçiliğin Sosyo-politik Yapısı, Ankara, 1 979, s. 45-46. (80) Mükerrem Hiç, Kapitalizm� Sosyalizm, Karma Ekonomi ve Türkiye, 2 nci bası, 1 974, ls tanbul, s. 35-36.
34
Ancak bu- eğilim bugün de devam etmektedir. XV. yüzyıldan beri imparator lukların sömürgeci karakteri ise daha belirgin bir hal almıştır. Siyasi emperyalizm, demografik emperyalizm, dini emperyalizm, kül tür emperyalizmi ve iktisadi emperyalizm gibi, çeşitli emperyalizm türleri mevcuttur. Siyasal emperyalizm, fetihler yapan bir hükümdarın, ülkenin sınır larım genişletme hevesine dayanır. Siyasal emperyalizm bazen ülkenin sınır larının genişletilmesi ile halkın güvenliğini sağlamak amacına yönelik olur. Demografik emperyalizm ise, herşeyden önce ülkedeki nüfus fazlasını yer leştirmek için, diğer ülkelere yönelmeyi ifade eder. Dini emperyalizm,_. dini inancı yayma sebebine bağlı olarak uygulanır, bu amaçla yayılma imkanl�rı arar. Kültür emperyalizmi, belli bir hayat tarzını ve anlayışmı yayma amacı güder. Kültür emperyalizminin hedefi bir kültürün yerini başka bir kültüre bı rakılmasını sağlamaktır. Ekonomik emperyalizm ise, ham maddeler ve ticari sürüm alanlarının aranmasından doğar. Ekonomik emperyalizm modem çağların ürünüdür, merkantilist ve kapitalist çağla birlikte ortaya çıkmıştır. Tarihi bakımdan bu türlerden hiçbirine saf halde rastlanmaz. Devletler emperyalist amaçlarına varmak için çok defa çeşitli emperyalist modelleri bir likte, birararda kullanırlar, Kültür emperyalizmi, öteki eperyalizm türlerinin uy gulanmasında onlara yardımcı olur ve onları tamamlar·(81 ) Avrupa ülkeleri XVE yüzyıldan itibaren oze llikle merkantilist akımın et kisi ile yoğun bir sömürgecilik faaliyetlerine girişmişlerdir. Sanayi inkılabı, sö mürgecilik ihtirası nı artırmıştır. Sömürgelerin ucuz ve devamlı hammadde temin etmeleri ve sanayi mamulleri için de sürüm alanı olması -ekonomik ba kımdan emperyalist ü lkelere büyük yararlar sağlamakfa idi. Sağladığı yarar lardan biri de, sömürgecilik yoluyla büyük karlarin sağlanması ile Avrupalı iş çilerin refah seviyesi artmakta, işsizlik ihtimalleri azalmakta idi. Böylece, sömürgecilik Avrupa işçilerini büyük sefaletlere ve kütle halinde işsizliğe sürüklenmekten alıkoymakta idi. XIX. yüzyıldan beri Avrupa ülkelerini ekonomik gelişmesinde sömür gecililğin rol oynadığı bir gerçektir. Ancak kapitalist sistemin ayakta durması nı, gelişmesini sağlayan tek unsur sömürgecilk olmamıştır. Kapitalizmin ayakta durmasında, gelişmesinde, başarı sağlamasında, teknik terakki ve ondan yararlanma çok daha_ önemli rol oynamıştır. Şunu da belirtmek gerekir ki her imparatorluk ve her emperyalizm sö mürgeci olmas� bile, imparatorluk yani emperyalizm olayı ile sömürgecilik olayı a.rasında sık sık rastlanc;ın bir bağ vardır. Bu bağ özellikle güçlü devlet lerin, ekonomik emperyalizmi sağlamak için sömürgelere el atması ile ortaya çıkmıştır. Devletleri emperyalist amaçlara yönelten, ekonomik /toplumsal, siya sal, psikolojik, askeri çeşitli nedenlerdir. . Emperyalizmin nedenleri sadece ··
·
.
·
--
.
(8 1 ) Mehmet Gönlübol, Uluslararası Politika, Ankara, 1 978, s. 3 17-3 1 8.
. 35
ekonomik sebeplerle açıklamak bizi hatalı sonuçlara sürükler. Emperyalizm, uluslararası alanda gücün devletler arasına dengeli bir biçimde dağılmadığı için ortaya çıkmaktadır. (82) . Bugün uluslararası sistem içinde daha zayıf, daha güçsüz devletler ve .doldurulabilecek boş alanlar bulundukça, daha güçlü devtetler bu imkandan yararlanmak isteyeceklerdir. Avrupalı devletler, sömürge enperyalizmine dünyadaki boş ülkeleri eıe· geçirmek için girmişlerdi. Bugün de güçlü devlet lerin daha zayıfların işlerine karışmaları, hegemonyaları altına almaya çalış maları, aynı mantıki davranışın bir sonucudur. Emperyalizm bazı nitelikler taşır. Emperyalizm bir politik tutum olarak en �engin veya en kudretli devlet eliyle yerine getirilir. Emperyalist devlet, hakim devlettir, ·peyklerini korur, onlara yardım eder, ama aynı zamanda onlara hükmeder. Bazı bakımlardan onu sömürür ya da tek oir yönetim altına toplar. Emperyalizm aynı zamanda rakip çiftler halinde görülür. Bütün dünyada tek birnmperyalist_güç düşünülemez: · ·
- Lenin'in Emperyalizm ile /fgili Görüşlerive Tenkidi Lenin, "Kapitalizmin Son ·aşaması, Emperyalizm" başlığını taşıyan ki tabında, emperyalizmin, kapitalizmin zorunlu ve kaçınılmaz bir sonucu oldu ğunu ileri sürmüştür. Lenin'e göre, emperyalizm, _kapitalizmin bazı özellikleri nin gelişimi ve onun doğrudan doğruya devamı olarak ortaya ç ıkmıştır. Kapitalizm, kapitalist emperyalizm haline, belirli süreç içinde ulaşacaktır. Bu süreç ilçinde ekonomik yönden en önemli olay, kapitalist serbest rekabetin yerine kapitalisttekellerin geçmesidir. Tekellerin oluşmasından sonra kapita lizm önce kendi iç pazarlarına sahip olacak, daha sonra da dış pazarlara at layacaktır. Sermaye ihracı arttıkça ve büyük tekel grupların ın yabancı ülkeler ve sömürgelerle ilişkiJeri ve nüfuz bÖlgeleri geliştikçe emperyalizm de gücü nü gösterecektir. Kapitalizmin gelişmesi, hammadde ve pazarlara olan ihtiya- cı da artıracağından, sömürgelerin bölüşülmesi davası da ortaya çıkacaktır. Sömürgelerin ele geçirilmesinin ortaya çıkardığı rekabet, kapitalistler arasın da savaşa neden olacaktır. Lenin'e göre uluslararası çatışmaların, savaşla rın sona ermesi için, kapitalizmin de sona ermesi gerekir. (83) Lenin'in·emperyalizm teorisi çeşitli yönlerden tenkitlere maruz kalmıştır. Lenin'in emperyalizm hakkındaki görüşleri, herşeyden önce tarihi tec rübeler karşısında anlamsız kalmıştır. Savaşları, münhasıran ekonomik ne denlere dayandırmak hatalıdır. Tarihteki savaşların büyük çoğunluğu ekono mik olmayan nedenlere dayanmaktadır. Siyasi nedenler, savaşların çok defa asıl sebebini teşkil etmiştir. Savaşlarda galip devletlerin ekonomik yararlar
(82) Bk., Mehmet Gönlübol, Uluslararıs politika, a. g. e., s. 3 1 6. (83) Bk., Mehmet Gönlübol, Uluslararası Politika, a. g . e., s. 306-309.
36
sağladığı ifade edilse bile, harpler bizatihi zararlara sebep olmaktadır. Lenin'in e mpeyalizm ile ilgili görüşü, tarihi gelişmelerede tıpa tıp uy mamaktadır. Emper}falizmin sömürgeci yayılma dönemi, kapitalizmin olgun luk çağından sonra gelmesi gerekirken, aksi o lmuş, öıice sömürge impara torlukları kurulmuştur. Çağımızda ise, kapitalizm doruğuna ulaştığı halde, büyük sömürge imparatorlukları tasfiyeye uğramıştır. Keza kapitalizmin doru ğuna ulaşan lsveç ve lsviçre'de tarihleri boyunca emperyalist olmamışlardır, sömürge imparatorlukları kurmamışlardır. Modern toplumlardaki kapitalizmin temsilcileri, savaşa yol aÇabilecek · dış politikalara geleneksel olarak karşı olmuşlardır. Kapitalistlere göre, savaş karlı bir iş değildir, kapitalizmin savaşa değil barışa ihtiyacı vardır. Kapitalizm ekonomik bakımdan yayılmasını ve gelişmesini ancak barış düzeninde sağlı yabilir. Gerçeklere dayanan bu · tür yorumlama, kapitalislerin emperyalist bir savaş politikası izliyeceği yolundaki iddiaları da mesnetsiz kılmaktadır. Emperyalizm bugün herdevlet tarafından reddedilmekle beraqer, uy gulamada özellikle büyük devletlerin hegemonya kurma amacı ile başvur dukları politik tutumu ifade etmektedir. Bugün Sovyet Rusya'nıh Asya'da ya yılma ve· genişleme politikasını emperyalizmin dışında · başka bir akımla, politik tutumla izah _e tmek mümkün değildir. ·
.
cc
-
Sosyalizm
Liberal demokrasinin ve kapitalizmin doğurduğu yetersizlikler ve ada letsizlikler, sosyalizmin XIX. yüzyıl içinde öneıiı ve değer kazanmasına neden olmuştur. Sosyalizm, kapitalist düzenin mülkiyet ve çalışma kurumla rını yetersiz ve adaletsiz bulduğu için, onu değiştirmek ve onun yerine geç mek istiyen bir düzenin adı olmuştur. Sosyalizm, kar ve özel menfaat sağla mayı düşünmeyen, kamu yararını esas alan kollektivist sistemin zaman içinde bir uygulamasıdır. (84) Eski çağlardan zamanımıza kadar tarih gelişmeleri içinde sosyalizme ve sosyal mücadelelere rastıanır.(85) 1 848'e gelinceye kadar .s'Osyalizm, ha yalci sosyalizm olarak ifade edilmekte, 1 848 den itibaren, K� Marx (Marks) · ve Engels'in katkıları ile bilimsel sosyalizm adını almaktadır. Hayalci sosyalizm, kapitalizm ve liberalizme bir tepki olarak doğmuş, kapitalist düzenden daha iyi bir sistemin kurulabileceğini savunmuştur. Bilimsel sosyalizm ve . ihtilalci sosyalizm, kapitalist sistemin bünyesi icabı aksıyacağını, işçi sınınfının ihtilali sonucu yıkılacağını, siyasi ve iktisadi iktidarın da işçi s ınıfına geçeceğini, ihtilal hareketinin de milletlerarası bir hüviyet göstereceğini savunmuştur. - Kari Marx'ın ihtilalci fikirlerine karşı Almanya'da sosyalist E . Bernstein -
·
·
(84) Bk. Zarık zafer Tunaya Siyasal kurumlar ve Anayasa Hukuku, 4. bası, lstanbul, 1 980, s. 488. (85) Max Beer, Sosyalizmin ve Sosyal Mücadelelerin Tarihi, C. 1, C. il., lstanbul, (Çeviren: Galip Üstün ve Hüseyin Baş), lstanbul, 1 965. ·
37
(Bernstayn), Fransa'da J. Jauree (Jore) sosyalizmi demokrasi ile bağdaştırma yolunu seçmişler ve ona milli bir hüviyet vermişlerdir. . lngiltere'de ise gelişmeye başlayan evrimci ve demokratik esaslara dayanan Fabian Sosyalizmi, daha sonrakitarihlerde 1 906 da lngiliz işçi Par tisinin kuruluşu ile sosyalizm tarihinde önemli bir aşama . teşkil etmiştir. Özellikle K. M arx'dan sonra sosyalizmi yorumlama ve uygulama bakı mından farklılıklar baş göstermiş, artık bir tek sosyalizm değil, sosyalizmler söz konusu olmuştur. . E. Bernstein, M arx'ın yorumlanması, gözden geçirilmesi ve zamanın şar:tlarına göre düzeltilmesi konusunda ilk teşebbüsü yapanlardandır. De mokratik sosy�zm akımının da kaynağını teşkil eden bu gelişme, revizyo nizm (gözden geçirmecmk) adı ile anılmıştır. Revizyonizm'e cephe alan Lenin ise, marksizme sadık kalarak, teoriyi uygulama alanına yöneltmiştir. Lenin, Marksizmi, Marx'm hayal etmediği bir sosyal yapı üzerinde, Çarlık Rusya!da uygulamıştır. Sovyet Rusya'da uygu lanan Marksizm daha sonraları Stalin tarafından daha değişitk bir anlamda şidçlet yoluna başvurarark değişik bir yorum ve uygulamaya yönelmiştir. Bu değişmeleri Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya açıklıkla ortaya koymaktadır. "Sovyetler Birliği içinde, Stalin'i Malenkov - Kruşçev, Brejnev - Kosigin ikili rejimleri izlemiştir. Marksit - Leninist bir ilah sayllan haşin diktatör' Stalin, Kruşçev rejiminde toplum düşmanı ilan edilmiştir. St-alincilikten arınma -(des talinisation) politikasıyla büyük taktik değişmelerine gidilmiştir. Bugünkü rejim de Kruşçev rejiminden ayrılmıştır. Görülüyor ki, bizzat Sovyetıer Birliği içinde, Lenin, Marks'ı değiştirmiştir. Fakat bugüne kadar Lenin'de, kendisini izleyenler tarafından değiştirilmiştir". (86) XIX. yüzyılda bugünkü anlamım ve kapsamını kazanan sosyalizmin I gelişmesinde Kari Marx'ın büyük rolü vardır. Sosyalizmde bir aşamayı da ifade etmesi bakımından K. Marx'ın görüşlerini · açıklamak gerekecektir. ·
.
- Mar�sizmin Ana Çizgileri Marksi.zm bir bakıma, Hegel'in diyalektiğiyle, zamanın sosyalist, ma teryalist görüşlerinin karışımıdır. K. Marx lngiliz iktisatçılarindan Ricardo, Smith'in etkisi altında kalmıştır. Marksizm, bir felsefi doktrin olarak insanla yakından ya da uzaktan ilgili sorunları, bütün sorunları inceleme konusu yap maktadır. Marksizmi incelerken marksizmin felsefi tabanını teşkil etmesi bakı mından önce materyalizmden, diyalektik'ten ve diyalektik mat�ryalizmden ve tarihi maddecilikten bahsetmek gerekir. Materyalizm veya eş anlamda maddecilik, manacılığa (idealizme) karşı, zıt bir görüştür. Materyalizm, maddeyi, doğayı varoluş sırasında temel
Siyasal Kurumlar ve Anayasa Hukuku, 4 ncü bası, lstanbul, 1 980, s. (86) Tarık Zafer Tunaya, ' 492.
38
unsur kabul eder. Mataryalistlere göre, manevi ve ruhi nitelikteki olaylar da dahil olmak üzere . evrende olup biten bütün olaylar tek gerçek olan maddec nin çeşitli ve değişik görürimünden başka bir şey değildir. Diyalektik _veya dialog, eski Yunan'dan beri kullanılagelen bir yöntem dir. Diyalektik, birbirleri ile çelişen düşüncelerin çatışması, · çarpışması sonu cunda, düşünceyi bu çelişkilerin ötesine geçerek, bu birbirine zıt düşünceler arkasında saklı olan objektif gerçeği bulmaya yönelen bir yoldur. Hegel, di yalektiğe geniş bir anlam vererek onu felsefenin ve gerçeğin temeli yapmış tır; Hegel'e göre mutlak değere sahip tek gerçek vardır, o da manevi nitelik teki fikirdir, düşüncedir. Düşünce ( İdee) zaman içinde gelişme sürecinde, do ğanın, maddenin ve insanlık tarihinin birbirini izleyen gelişme, olgunlaşma devrelerindeki ifadesini bulmaktadır. Düşüncenin gerçekleşmesini sağlayan ve birbirini izieyen devreler belli bir olgunlaşma ku�alına uygun olarak gelişir. Bu gelişme ve olgunlaşma üç evrede oluşur. Bunlar, tez, antitez ve sentezdir. Tez, antitezi doğurur. An titez, tezin kendine zıt olanı, kendini reddedenidir. Tez ve antitez sentezi ya ratır. · Sentez, tez ile antitezin birbirileri içinde eridiği ve uzlaştığı sonuçtur. o"iyalektik gelişme içinde en verimli ve en önemli dönem antitez dönemidir. Antitez sayesinde tez döneminden aşılarak senteze ulaşılı r. Böylece toplüm hayatında ilerleme ve gelişme sağlanır. Diyalektik, sadece bir muhakeme biçimi olmayıp, aynı zamanla gerçe ği aramada, ortaya çıkarmada da bir usul ve yöntemdir. Sentez, zamanla yeni bir tez olur ve onun da karşısına yeni bir antitez çı,kar. Tez ve antitez zıtlaşması , çelişkisi, yalnız sözde ve mantıkta kalmayıp gerçek bir mücadeleyi ifade eder. K. Marx, Hegel'in idealist felsefesinden aldığı diyalektiği, materyalist felsefeye uygulamış, kendi deyimi ile. "başaşağı duran diyalektiği �yaklan üzerine dikmiştir".(87) Marx, Hegel'in teorisinden yararlanmış, yöntem olarak, Hegelci teoriyi değiştirmiştir. Hegel diyalektiğe fikirle başlamıştı. Marx ise fik rin yerine' maddeyi koymuştur. Böylece diyalektiğin materyalist felsefeye uy gulanışı ile, Marx'in diyalektik materyalizmi oluşmuştur. Diyalektik materya lizme göre, madde ölümsüzdür, sonsuzdur, yokolmaz. Madde özü, esası bakımından daimi bir hareket halindedir. Maddenin kendine özgü bir enerjisi vardır. Bü hareket gelişmeyi ve ilerlemeyi sağlar. Diyalektik materyalizm, maddede, doğada olduğu gibi, evrende de sü rekli bir değişme ve gelişme olduğunu, gelişmenin sert ve ani old1,JğUnu, bu değişiklik ve gelişmelerin maddenin özünde var olan ·çelişik güçler nedeni ile , meydana geldiğini savunur; Marksizm diyalektiği, doğadaki olayların açıklamasında kulandığı gibi, ·
·
(87) Bk. Ayferi Göze Liberal, Marxist , Faşist ve Sosyal Devlet Sistemleri, lstanbul, 1 977., s. 50-54.
39
insanlık tarihine de u ygulamaktadır. K. Marx, insanl!k tarihini sosyal S!nıflar arasındaki mücadele tarihi olarak değerlendirmektedir. K.Marx, insanlık tarihini maddeci açıdan inceleyerek, kendine özgü, tarihi maddecilik tezini ortaya koymuştur. Tarihi maddecilik, insan toplumları nın· gelişimi teorisidir. . Marksist teoriye göre, insanı , insan yapan, Çalışmasıdır, emeğidir. insan, ihtiyaçalarını emek sarfederek sağlar. · insan, çalı�ması ile doğaya hakim olabilmektedir. Maddi değerler üreten insan doğa ile ve diğer insanlar la ilişki halindedir. lnasanın döğa ile ilişkileri üretim güçleri ile belirlenir. üre tim süreci içinde insanların karşılıklı ilişkileri ise, üretim ilişkilerini oluşturur. insanlar arasındaki tüm ekonomik ilişkiler üretim ilişkileridir. Üretim araçlarının rpülkiyet biçimi değişik tipte ·üretim ilişkilerinin orta ya çıkmasına neden olur: Mülkiyet biçimi ya kollektif, ya da özeldir. Üretim araçları toplumda bir grup insanın elinde ise, insanlar arasındaki ilişkiler, eşit olmayan bir şekilde, iktidar ve ona tabi olanlar şeklinde belirlenir. Mülkiyet kollektif bir Şekilde ise, insanlar arasındaki ilişikler karşılıklı yardım ve işbirliği şeklinde belirlenir. Üretim güçleri ile üretim ilişkileri, toplumun üretim biçimini oluşturur. Bir toplumun üretim biçimi·aynı zamanda o toplumun sosyal yapısını belirler. insanlık tarihinde beş tür, üretim ilişkisi söz konusudur. ilkel, köleci feodal, kapitalist ve sosyalist. Bunların herbirinde üretim araçlarının mülkiyeti üretim biçimlerini . etkilemiştir� Köleci, feodal ve kapitalist biçimlerde uretim araçları. özel mülkiyete aittir. Bu tür üretim biçimlerinde, ortada sömüren ve sömürülen sınıf vardır; çalışanla çalıştıran arasında eşitlik yoktur, dostluk iliş kileri kurulamaz. Bir egemenlik ve bağımlılık- söz konusudur. işçi kendisi için değil egemen sınıf için çalışır. ·Sosyalist üretim biçiminde ise kollektif mülki yet söz konusudur. işçinin sömürülmesi söz konusu olmadiğından, insanlar arasındakiilişkilerde dostluk vardır. Marksist düşünceye · göre, ü retim araçlarının kollektif mülkiyeti sosya list üretim biçiminin temelini teşkil eder. Üretim ilişkileri ise, sosyalist üretim biçiminde, işbirliği ve dayanışma esasına dayanacaktır. Bu düzende, herkes yeteneğine göre çalışıp, yapıtığı işe göre üretimden payını alacaktır. Ancak sosyalizimin son safhasında, .sınıfsız toplum halinde, son derece gelişmiş teknikle toplumda üretim bolluğu olacağından, herkes yeteneğine göre çalışmakta ve ihtiyacına göre tüketmektedir. Marksist teoriye göre, sosyal değişmeler, sosyal hayatın temeli olarak kabul edilen uretim biçimine bağlı olarak gerçekleşmektedir. Marksist teoriye göre, üretim güçlerinin oluşturdukları biçimler alt yapı yı oluşturur. Alt yapı kendine uygun üst yapıyı oluşturur. Hukuk, ahlak, din, felsefe, san'at, siyasal sistem ve rejimler, bütünü ile birlikte üst ·yapıyı oluştu rur. K. Marx'.a göre, insanlar, ilkel toplumdan kölelik rejimine, kölelik reji minçjen feodaliteye, feodaliteden kapitalizme üretim ve mülkiyet biçimlerinde ki değişmeler sonunda u �aşmışlardır. Sosyalist düzene de aym determinist ·
·
·
•.
40
·
·
·
şartlar altında ulaşacaklardır. Bunu çfa İŞÇİ sınıfı başaracaktır. Toplumda güven ve huzur, alt yapı ile üst yapının uyumluluğu ile sağ lanır; Uyumsuzluk bunalımları, ihtilalleri yaratır. Bu gelişmeler, tarihin deter minist halkalarıdır. B unlar değişmiyen; değiştirilr1si mümkün olmayan kural lardır. Marksizmin özgürlük anlayışı ve insanı değerlendirmesi de, diğer gö rüşlere göre farklılıklar göstermektedir. Marksizm'e göre, insanlık tarihinin başlangıcında, insan doğanın kölesidir. insan doğaya hakim olan yasaları anladıkça, bu · kölelikten · kurtulmuştur. Ancak daha sonraları özel mülkiyetin gelişmesi; sınıflara bölünmüş toplumları ortaya çıkarmış ve insanlar kendi sosyal şartlarının kölesi olmuştur. Sosyal şartların kölesi insan, toplumda ya ratma gücüne sahip olmayan, doğaya hükmedemiyen insandır. Marksist teori bu tür insanı, sınıflara bölünmüş bir toplum düzeni içinde, kendi kendi ne karşı yabancılaştığı, kendi kendinden uzaklaştığı kanısındadır. Marksizm, insanın yabancılaşmasının, kaynağını kapitalist ekonomi düzenini belirliyen ekonomik temel yapıda bulmaktadır_. Böyl�ce� kapitalist üretim sistemi ve bu sistem içinde çalışan insana verilen yer, insanın ekonomik yabancılaşması sonucunu doğurmaktadır. Aslında insan, kendi emeğinin efendisi ve emeği nin yarattığı ürünlerin sahibi olması lazımdır. Kapitalist düzende ise çalışan kişi emeğini kapitalist lehine terkeder; emeğinin yarattığı ürünlere de yabancı . kalır. Çalışan insanın emeğinin ürününe yabancı kalması, onu insanlık vas fından da uzaklaştırır. (88)
--: Marksizmin Ekonomik Doktrini K. Marx'a göre, bir malın değeri o malın üretiminde kullanılan emek ile ölçülür. Emeğin miktarı mallarin piyasadaki alım-satım değerini tayin eder. Kapitalistler, işçiye emeğin gerçek değerini d�ğil, piyasadaki asgari değerini, işçinin geçimini sağlayan değerini ôdemektedirler. Böylece kapitalistler, işçi leri sömürmek suretiyle kar elde etmekte, ellerindeki parayı ve sermayeyi ço ğaltmaktadırlai'. Kapitalistler, kar oranlarını arttırmak peşinde koşacakların dan, işçi sınıfının sefaleti a rtacak, sermaye sınırlı ellerde toplanacak, bunun sonucu olaral< da toplumda bulalımlar artacak, ihtilale eleverişli bir ortam yaratılmış olacaktır. Gittikçe şiddetini artıran · ekonomik bunalımlar sonu cu, işçi sınıfı kapitalist düzeni devirerek · sosyalist diktatörlüğü ki.Jracakt ır. (89) M arksizmin ekonomik görüşünü açıklamak için, Marksizmin temel da yanağı olan, emek-değer teorisini, artık-oeğe·r teorisini, sermaye birikimini, fakirleşmeyi ve bunun tabii sonucu kapitalizmin yıkılışını açıklamak gereke cektir. Marksist teori içinde, emek-değer teorisi önemli bir yer tutmaktadır. Marx'a göre, malın değeri emekten oluşur. Sermaye ise birikmiş emek de·
(88) Bk., Ayferi Göze. Liberal, Marxsit, Faşist ve Sosyal Devlet Sistemleri, a. g. e., s. 69-74. (89) Bk., Mükerrem Hiç, Kapitalizm, Sosyalizm, Karma Ekonomi ve Türkiye, a. g. e., s. 48·49;
41
mektir. Emeğin, kullanma değeri ile mübadele değeri arasında fark vardır. Mübadele değeri, bir malın üretimi için g erekli ·oıan ortalama çalışma süresi ne eşittir. Emeğin kullanma değeri ise, üretime olan katkısı ile ölçülmektedir. Kapitalist sistemde işçiye, kullanma değeri değil, mübadele değeri ödenmek ' tedir. Mübadele değeri ile kullanma değeri arasındaki fark ise kapitaliste kalmaktadır. Böylece kapitalist, işçinin emeği karşılığı; artık - değeri kendisi de ğerlendirmekte; işçiyi sömürmektedir. Kapitalistler, işçiyi sömürmek suretiyle .de kar elde etmekte ve sonuç olarak sermayeyi çoğaltmaktadır. K. Marx'a göre, kapitalistler kar oranını yükseltmek için sermaye ve yoğun teknik ilerleme uygulamaları ve sermaye birikimi yanında tekelci fiat yükseltmelerine de başvuracaklardır. Yeni icat edilen modern makinalara sahip olmak isteyen kapitalistler, rakiplerini geride bırakmak için, bu pahalı makinaları satın alıp kullanmak istyeceklerdir. Pahalı makinaların satın alın masında ötürü, kapitalistin sabit sermaye miktarı artacaktı': Bu . artışı karşı lamak için, kapitalist, ücret mi�tarınr ve diğer masrafları azaltacaktı r. Kapita listlerin kendi aralarında . yapacaklao . rekabet savaşı, sonuç olarak sermayinin daha · az elde toplanmasına, sermayenin merkezilmeşmesine sebep olacaktır. Bu durum küçük firmaların ve küçük eLsan'atlarının yıkıla rak yerlerini tekelci dev firmalara bırakması sonucunu doğuracaktı r. K. Marx'a göre ekonomik bunalımlar, gittikçe daha şiddetli bir hal ala cağından, kapitalist sistemin yıkılışı kanlı bir ihtilalle sonuçlanacaktır. ·Kapita list sistemin yıkılışı ile proleter dil
- Maksizmin pratik ve teorik yönden tenkidi.!90) _
öncelikle belirtmek gerekir ki, "sosyalizm, kapitalizmi tenkid etmeğe o kadar önem \/ermiştir ki ken.di sisteminin ilmi esaslarını kurmağa vakit bula_ mamıştır'' . (91 ) Marksizmin hareket noktası teori ile uygulamanın birbirinden ayrılamı yacağıdır. K. Marx'la göre teori duşüncenin gerçek ürünüdür. Uygulama ise,
(90) Marksizmin Tenkidi için IQtfen Bk.Hjlmi Ziya Ülken, Tarihi Maddeciliğe Reddiye, 2 nci baskı, lstanbul, 1 963 (Bu çok önemli eser, özellikle tavsiye olunur). Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Kari Marx ve sistemi, lstanbul, 1975. .
A. Deschamps, Marksizm, Tahlil ve Tenkid (Türkçeye Çeviren: Suut Kemal Yetkin), lstan bul, 1 965. Mükerrem Hiç, Kapitalizm, Sosyalizm, Karma Ekonomi ve Türkiye, 2 nci baskı, lstanbul, 1 974, s. 53-6 1 . G . Mosca, Histoire des doctrines politiques, Paris 1 966, s . 212-225. Aynı eserin Türkçesi, G. Mo�ca. Siyasi Doktrinler Tarihi, (Çeviren: Semih Tıryakioğlu, lstanbul, 1 963, s. 224-
236.
'
'
Ayferi Göze, Liberal, Marxist, Faşist ve Sosyal Devlet Sistemleri, lstanbul, 1977, s. devamı. Kamil Turan, Kooperatifçiliğin Sosyo-politikYapısı, Ankara, 1 979, s. 60-63. (91 ) Vural Savaş, Teoride ve Tatbikatta Sosyalizm, Ankara, 1 966, s. 15.
42
84
ve
teorinin vardığı neticelerin maddi alemde uygulanmasıdır. (92) Ancak K Marx'ın teoiik değerlendirmeleri · ile uygulama ve tarihi gelişme aynı yönde olmamıştır. Komünist manifestosunun (beyannamesinin) . yayınlandığı 1848 yılından itibaren işçi ücretlerillin yükseltilmesi, Avrupa devletlerini refah dev letine yöneltmiş,· sanayi devr:Lıiı inin ilk başlangıcında işçi sınıfında görülmüş olan sefalet gerçekleşmemiş al
Bk., Bülent Nuri Esen, Anayasa Hukuku, Genel Esaslar, An�ara, 1 970, s. 393-394. Bk., Mükerrem Hiç, Kapitalizm. Sosyalizm, Karma Ekonomi ve Türkiye, a. g . e., 53-54. Mehmet Eröz, Marxizm, Leninizm ve Tenkidi, lstanbul, 1 974, s. 99-100. Mehmet Eröz, Marxizm, Leninizm ve Tenkidi, a. g. e., s. 100. Mehmet Eröz, Marxizm, Leninizm ve Tenkidi, a. g. e., s. 98-99.
43
raki dönemlerde gerçekleşmemiştir. Kapitalist toplumda sıniflararasındaki mücadele, ı:narkzismin-öngördüğü biçimde giderek şiddetlenmemiş ve orta sınıf ortadan kalkmamıştır. Moqemsanayi toplumlarında halkın çoğunluğunu orta sınıfın oluşturduğu görülmüştür. (97) Nitekim Alman Bernstein, sosyal gerçeklerden çcıkardığı kanıtlarla tarihi maddeciliği (marksizmi) düzeltemeye çalışmış ve sonuç olarak doktirinin prensiplerinden fedakarlıklara mecbur ol, muştu·r. Bemstein; rriarksizmin kaderci görüşünü redederek, fikirlerin eşya üzerinde büyük etkisi olduğunu ileri sürmüştür. (98) Ayrıca, Berhstein, insanı n iktisadi evrimden üstün olduğunµ söylemekle, tarihi maddecilikten büsbütün ayrılmıştır. (99) A. Deschamps (A. Deşamps) "olayların kendiliğinden sosyaliz mi objektif olarak vücuda getireceği muhtemel görünmüyor. Eğer bu sosya lizm, objektivizmi için kendisine ilmi sıfatını veriyorsa, ilminin pek indi oldu ğunu . kabul etmek gerekir".( 100) diyerek sosyalizmin bilimsel hüviyetinden şüphe ettiğini açıklamışıtır. K. Marx'ın görüşlerinin gerçeklerle ve tarihi gelişmelerle bağdaşmıyan yanı sıra, teorik olarak geniş tenkitlere de yol açtığını ifade etmek gerekir. Ni tekim, A. Deschapms, "doktrinci sosyalist telakkiler devrinin sona ermiş ·oJ ması muhtemeldir; gerçekten, 1 9 · yüzyıl içinde söylenmiş olan şeylerden sonra, yeni ne gibi şeylerin bulunabileceğini kendi kendimize sorabiliriz"(1 0 1 ) diyerek tereddüdünü dile getirmiştir. Önce marksizm ile ilgili teorik tenkitler. felsefi taban ile ilgili bulunmaktadır. "Bilindiği gibi, materyalizm beşeri olayları determinizme bağlamakta dır. Materyalizme göre, insan da maddedir ve onun için muayyendir ve Marx'ın dediği gibi, içinde yaşadığı ortama tabidir. Marksizmin burada hatası, insanın aynı zamanda bir mana ve bir ruh olçtuğunu nazara almamış olmasıdır. Mana hüviyeti ile insan, determinizmin dışında bir varlıktır. Marsist felsefenin bu zaafını XIX. yüzyıl sonunda Berg son'un ruhçu felsefesi tekmil çıplaklığı ile meydana koymuştur". ( 1 02) G. Mosca'ya (maska) göre, "tarihi materyalizmin hatası ekonomik un surun tek sebep sayılması've bütün öteki olaylara bunun sonucu gözüyle ba kılması gerektiği yolundaki iddiasıdır. Gerçekte ise sosyal alandaki insan fa aliyetinin her dalı bütün ötekilerin etkisi altında kalır ve aynı zamanda da bunların herbiri üzerine etki . yapar. Böylece her unsur ötekilerde olup biten değişikliklerin görülmesine yardım eder; aynı zamanda bu ünsur, onlardaki değişikliklerin etkisi altında kalır-( 103) -
·
·
_
(97) Bkz. Ayferi Göze,liberal,Marxist, Faşist ve Sosyal Devlet Sistemleri, a. g. e., (98) ' (99) (100) (1 0 1 ) ( 102) ( 103)
44
vamı. Hilmi ziya Ülken, Tarihi Maddeciliğe Reddiye, a. g. e., s. 220 ve devamı. Hilmi Ziya Ülken, a. g. e., s. 222. A. Decshamps, Marksizm, a. g. e., s. 75. A. Deschanmps, Marksizm, a. g. e., s. 76. Bülent Nuri Esen, Anayasa Hukuku, Genel Esaslar, a. g. e., s. 388. G. Mosca, Siyasi Doktrinler tarihi, a. g. e., s. 232.
s.
84 ve de-
-- Marksist teoriye göre, işçi sanıfının mücadelesinin temel amaci, üre tim araçlarının özel mülkiyettten kamu mülkiyetine geçmesidir. Böylece, baş kalarının emeğinin sömürülmesi son bulacak, kapitalistler ortadan kalkacak, · üretim araçları topluma aktarılmış olacaktı. Ancak, üretim a raçlarının bazı kimseler (yöneticiler) tarafından idare edilmesi zorunluğu o rtaya çıkmaktadır. Üretim ve tüketimin düzenlenmesi; çalışma saatlerinin belirlenmesi, fiatların tespit edilmesi de zorunludur. Bu iş leri yönetici sınıf üstlenecektir. Kapitalist düzen ortadan kalktıktan sonra, mülkiyet hakkının sahibine sağladığı hukuki imkanlara diğer deyimle yetkile re benze'r imkanlar veya yetkiler bu defa yöneticilere· veya teknisyenlere sağ lanmış olacaktıtr. Böylece yönetici ve teknisyenler, işçinin emeğine .e l koy muş olacaklardı r. Bu duruma işçi, kapitalist için değil, tek parti yöneticileri için, teknisyen için çalışmış olacaktır. Tek parti yöneticilerinin ellerinde yalnız ekonomik değil, insanların düşünce ve davranışlarına hükmeden, siyasi bir güç de mevcut olacaktı r. Toplumdaki tüm faaliyetler, iç ve dış siyaset, eko nomi, idare, ordu, eğitim hepsi partiye, partinin il_eri gelenlerinçfen bir azınlı ğın eline geçmiş olacaktır. Kapitalizmden sosyalizm� geçişte yeni bir hakim sınıf ortaya çıkmış ve uygulanan baskı rejimi kapitalist unsurları sindirmek ten çok, çatışanlara, işçilere uygulanmak amacını gütmüş olacaktı r. Bu durumda sosyal sınıflar- ortadan kalkmadığından sosyalizmden komünizme geçmek gerçekleşemeyecek ye Marksizmin öngördüğü gerçek özgürlük ça ğına da ulaşılartıayacaktır. ( 1 04)
- Marksizmin Ekonomik Doktrinin Tenkidi Herşeyden önce şunu belirtmek gerekir, K. Marx'a göre malın değeri emekten oluşur. Öncelikle açıklamak gerekirse, bu dünyada hiçbir emeğe ı:naı olmayan mal da vardır. Sahile atılan bir balina bal ığı, onu bulanla r için büyük kar sağlar. Oysa burada harcanmış bir emek olmadığı halde bir değer vardır. Yerden fışkıran bir maden suyu, bir maden ocağı , bir altın yatağı, bir petrol damari, tesisat ve işletme söz konusu olmadan da kendiliğniden, bir eme.k karşılığı olmadan da değerlidir. Birçok mallar, kendilerine harcanan emekle hiçde orantılı olmayacak şekilde değerlidir. Nadir mallar deyimi ile adlandırılan antika eşya, heykel, eski kitap, tablo gibi şeyler bu arada sayılabilir. Bir malın gerçek değeri alıcısının ondan umduğı.i faydaya göre'değişir. Satın alınmayan bir malın değeri belli olmaz. Bir · malın satın alınabilmesi için de alıcısının o ndan bir yarar 'umması gerekir. Bir malın değeri her zaman emekle olçülemez. Daha çok emek har candığı halde, değerin daha az olduğu her zaman görülen olaylardır. Büyük bir ressamın hazırladığı tabıo· ile aynı zaman ölçüsü içinde bir yağlı boya us tasının yaptığı duvar boyama işleminin değeri aynı değildir. Malın değerinin emekten oluştuğunu söylemek hatalıdır. ·
·
( 1 04) Ayferi Göze, liberal, Marxist, Faşist ve Sosyal Devlet Sistemleri, a. g. e., s. 8-90.
"45
Emek teorisine dayanan artık-değer teorisi de yanlıştır. Artık değerin ·onaya çıkışınd�, insan emeği yanı sıra tabiat, sermaye ve insanın eseri olan tekniği de dikkate almak gerekir. Günümüzde ortaya çıkan bir diğer önemli sorun da artık-değerin işçi k re ödenip ödenmediğidir. Marksizmin atelyesi olan Sovyet Rusya'da duru mu inceliyecek olurs ak, işçinin yarattığı artık değerden değilde emeğinin karşılığı değerden_ de nasibini alıp almadığı münakaşa_ konusudur. Bu ülkede artık - değerin kapitalist cemiyet rahmet okutacak şekilde bir siyasi teknokrat sınıf tarafından gasp edildiği ifade> edilmektedir. (105) K. Marx'ın, sermaye birikimi, proleterleşme ve kapitalizmin yıkılışı teo rileri de gerçeklerle ve larihi gelişmelerle bağdaşmadığından geçerli sayıl· mamıştır. · Prof. Dr. Mükerrem Hiç'e göre, "K. Marx'ın kar hadlerinin düşmesi yü zünden -ortaya çıkan rekabet savaşı sonunda sermayenin mutlaka merkezi leşeceği, monopolcü dev firmaların teşekküledeceği yolundak! tezi de haki katleri ifade edememektedir".( 106) K. Marx'ın görüşüne ters olarak, büyük firmaların ortaya çıkması ·ve başarısında büyük çapta üretimin artan verime tabi olması ve t�knik ilerleme� imkanları roJ oynamıştır. ( 107) Gelişme, K. Marx'ın görüşü yönünde olmamış, büyük firmalar, küçük firmaları piyasadan süpürmemiş, aksine bunları besleyen bir ortam yaratmıştır. K. Marx'a göre, sermaye birikimi ve merkezileşme sonucu monopolleşme (tekelleşme) ve küçük firmalar ile el san'atlarınıfı yıkıln·ıası gerçekleşmem_iş ve bunun sonucu olarak da orta sınıf ortadan kalkmamıştır. Aksine orta sınıf gelişerek büyük kl.Jwet kai:anmış ve toplumun gidişinde asıl söz sahibi olmak yolunu tutmuş tur. · Yukarda açıklanan nedenlerle, kapitalizmin yıkılış teorisi de gerçekleş memiştir. Kapitalizm, irifi ve ufaklı ·bir takım bunalımlar geçirmiş _bunlarin hiç birinin sonucunda, K. Marx'ın öngördüğü gibi, otomatik bir yıkılış meydana gelmemiştir. i ktisadi ve sosyal tedbirlerle bu bunalımlar atlatı lmıştır. -_
·
( 105) Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Kari Marx ve Sistemi, a. g. s., s. 306-307. ( 106) Mükerrem Hiç, Kapitalizm, Sosyalizm, Karma'Ekonomi ve Türkiye, a. g. e., s. (1 07) Aynı eser, s. 55 not 2 1 .
46
55.
Kısım 1 .
Türk
inkı labı
inkılap Teorisine uygun olarak, Türk inkılabı d a hazırlık ve aksiyon ev resinden geçerek yeniden düzenleme evresine ulaşn:ııştır. Bölüm l.de ele al dığımız, Hazırlık evresi, Osmanlı Devletinin sona erişi ile ilgilidir. Bölüm ll'de ele aldığımız Türk Milletinin bağımsız yaşama kararı, lnkılab'ın aksiyon evre si ile gün ışığına çıkmış, asıl büyük mücade)eler pu dönemde kendini göster !flİŞtir. istiklal' Harbi (Bağımsızlık Savaşı) veya Milli Mücadele diye adlandır dığımız bu dönem, Türk milletinin ölüm kalım savaşı olmuştur. Büyük kurtarıcı, şef ve lider olarak Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkışı ile ak siyon evresi başlamıştır. Kazanılan zaferi hukuki ve siyasi yönden mühürlü yen Lozan Barış Andlaşması ile aksiyon evresi son Bulmuştur. B�lüm lll'de ele aldığımız, yıkılan düzenin yerine yeni düzen, toplumda ve devlet hayatın da kökten değişmeler, inkılaplar diye adlandırdığımız inkılabın üçüncü evresini teşkil eder. Atatürk'ün ölümünden sonra da Türk inkılabı gelişmelerine devam et miştir. Yeni hayatın gereği,, içerde ve dışarıda etkili olmuş, ikinci Dünya Sa vaşı ve çok partili siyasi hayat, milletlerarası teşkilatlanmalar bu dönemin özelliğini teşkil etmiştir. Bölüm IV'de Atatürk'ün ölümünden sonra, 1 950' ye kadar olan gelişmeler inceleme konusu olmuştur. -
�
·
47
Bölüm 1 Türk İnkılabının Hazırl ık Evresi (Osmanlı Devletinin Çöküşü ve Sona Ermesi) -
/
A
•
OSMANLI DEVLETiNiN ÇÖKÜŞÜ
1 . Devl etin yapısı
. Xlll. yüzyılın ikinci yarısında Selçuklu imparatorluğunun bir Uç beyi olarak kurulan Osmanlı Devleti, kısa zamanda Selçuk ve Bizans imparator luklarının mirasına konarak sür'atle genişlemiş ve yayılmıştır; Osmanlı Devletinin doğuşundan itibaren çok sür'atle gelişmesi devlet çe uygulanan bilinçli bir politika, disiplinli ve güçlü bir askeri teşkilat, idari si yasetteki incelik, adilane davranış, tamamen taassuptan uzak hoşgörülü bir dini anlay_ış, yani. bir diğer deyimle, müslüman olmıyanların dini ve vicdani hislerine hürmet gibi politik ve daha çok manevi sebeplerdir. Osmanlı Devle tinin gelişmesi, yeni toprak kazançları elde etmeleri gelişigüzel ve maceracı bir şekilde değil, bir program altında ve bilinçli bir yolda gerçekl_eşmiştir. Uy gulanan toprak rejimi ve vakıfların kuruluşu, şehir ve kasabalarda ilmi ve sosyal kurumların kurulmuş olması, yalnız halkın değil, Osmanlı . Devlet dü zeninin de sağlam temellere dayanmasını mümkün kılmıştır. ( 1 ) Osmanlı fetih politikası da, müslüman olmayan ülkelerinde Osm,anlı Devletine ·kolaylıkla sjlahlı çatışmaya yönelmeden katılmasını sağlamıştır. Örnek olmak. üzere, Osmanlı hükümdarı ve O'riun adına hareket eden Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşa, barış yolu ile Osmanl_ı lmpar�torluğuna katı lan Yanya'da, Yanyalıların malına mülküne el konulmayacağı, dini inançla rında da serbest olacakları, ayrıca kentin yağma edilmiyeceği, halkın esir alınmayacağı , Çocukların devşirme olarak toplanmayacağı konusunda gü vence vermiş ve şehrin anahtarı Sultana teslim edilerek Yanya Osmanlı ü l kesine katılmıştır. ( 2) Osmanlı imparatorluğu , Türk soyundan gelenlerin kurduğu devletler din biridir. Osmanlılar, 1 299 tarihinde Marmara kıyılarında Osmanlı devletini kurmuşlar, Selçuk ve Bizans imparatorluklarının zayıf devlet oluşlarından faydalanarak XIV. yüzyılda sür'atle gelişmişlerdir. Osmanlı imparatorluğu XV. ve XVI. yüzyıllarda en görkemli devrini yaşamış, üç kıt'a üzerinden yayı larak muazzam bir imparatorluk kurmuştur; XVll. yüzyıl duraklama devri, XVlll. yüzyıl ise Osmanlı imparatorluğunun geçen yüzyılların kazançları ve zaterleri üzerinde yaşadığı devirdir. ·
.
( 1 ) Bk. lsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. 1. 2'nci baskı. Ankara, 1961 , s. 181 - 1 86. M. Fuad Köprülü, Osmanlı lmparataroluğunun Kuruluşu, 2. baskı, Ankara, 1 972, s. 1 76 -
1 83 ' (2) Melek Delilbaşı, Selanik ve Yanya'da Osmanlı Egemenliğinin Kurulması, Belleten, C.LI, Sayı 199, Ankara; 1987, s. 98 ve devamı . ·
48
Osm�nlı Devleti, kurulu.şundan itibaren (1 299) ilk Kani.Jn-u Esasi'nin (Anayasa) yayınlandığı tarihe · kadar (1 876) · mutlak monarşi ile yönetilmiştir. Bu döneme mutlak monarşi devresi veya mutlakiyet dönemi adı verilir. Bu dönemin bariz özelliği dini hukuk kuralları ile ülkenin yönetilmiş olmasıdır. Osmanlı Devleti, bir din devleti olduğundan kamu hukuku bakımından bu ' devre, teokratik monarşi diye de adlandırılır. Osma..nlı D.evl�ti başlangıçta bir küçük beylik iken, kıs-a bir süre sonra üç kıt'a üzerine yayılarak imparatorluk haline gelmiştir. Osmanlı Devleti, Kanun-u ·Esasi (Anayasa)nin ilanından sonra, şeklen meşruti bir hükümdarlık hüviyetine bürünmüştür. Birinci Meşrutiyet'le başla yan bu dönem, anayasanın ilan ed.ilmesine rağmen, anayasanın rafa kaldırıl ması ile teokratik ve monarşik hüviyetini devam ettirmiştir. ikinci Meşru-, tiyet'le başlayan meşruti monarşi kısa bir süre uygulanmış, daha sonra da imparatorluk sona ermiştir. Osmanlı Devleti herşeyden önce dini bir devlettir. Dini esasla ra göre yönetilmiştir. Devlet ve toplum düzeninde din hakim faktör olmuştur; Özel hukuk gibi ikamu hukuku kurumları ve . Devlet teşkilati da islami esaslara dayanrhıştir. . , Bernard Lewis (Bernar Luis)'e göre, "Kuruluşundan düşüşüne kadar Osmanlı imparatorluğu, islam gücünün ve inancının ilerlemesine veya savunması na adanmış bir devletdir." . "Osmanlı Tü rkü için, bütün ilk lslam anayurtlarını kapsıyan imparator h.ık, lslamiyetin ta kendisi idi. Osmanlı vakayı namelerinde imparatorluğun toprakları, "memalik-i lslam" hükümdarı, "lslam Padişahı", orduları, "asakir-i lslam"; dini başkam "Şeyhülislam" olarak ·adlandırılırdı; onun halkı kendini herşeyden önce müslüman sayardı". "Osmanlı Türkleri kendilerini İslamlık ile özdeş görmüşler, diğer her hangi bir lslam ulusundan çok daha büyük ölçüde hüviyetlerini lslamlık için de eritmişlerdi" . (3) Osmanlı Devletinin başında bulunan hükü mdar, Han, Hakan, Hünkar, Padişah, Sultan, Halife gibi ünvanlar taşımaktadır. : Osmanlı De.vletinde bütün. yetkiler devletin, başında bulunan hüküm darda toplanmaktadır: Hükümdarda dünyevi (dünyaya ait) yetkiler toplandığı gibi, ruhani veya uhrevi (ahirete ait)yetkiler de toplanmaktadır. Osmanlı hü kümdarı dünyevi yetkileri ile sultan, ruhani yetkilerr ile Halifedir. Halife Sultan olarak bütün devlet .yetkilerinin temsilcisidir. Devlet, hükümdardan ayrı bir hukuki varlık ve şahsiyete sahip değildir· (4) Devlet yönetiminde Hükümdarın baş yardımcısı, Vezir-i azam (başve·
(3) Bemard Lewis, Moden Türkiye'nin Doğuşu, (lngilizceden çeviren: Melin KıraUı). Ankara, 1 970 s. 1 2 - 1 3 (4) Recai G. Okandan, Amme Hukukmuzun Ana HaUarı , Birinci Kitap, Üçüncü Baskı , lstanbul 1959, s. 23.
,
49
zir), diğer adı ile Sadr-ı azam idi. Vezir-i azam, hükümdar adına, bütün yetki leri kullanırdı, onun umumi vekili �di. Vezir-i azam, bütün devlet işlerinden so rumlu . idi. Diğer vezirler (bakanlar) daha sonra gelirlerdi. Teokratik (dini) bir bünyeye sahip olan Osmanlı Devletinde hakim olan ve uygulanan hukuk, lsıaı:n Hukukudur� Bir lslam-Türk Devleti olan Osmanlı imparatorluğunda, hem özel hukuk, hem de kamu hukuku alanında lsıam hukukunu (Şeriat hükümlerini) uygulamak ve hakim kılmak en başta gelen amaç idi. Padişah tarafından tayin olunan gerektiğinde de, görevinden uzak laştırılan, ulemanın (islam bilginleri) baŞkanı olan Şeyhül-lslam şeriatın bek çisi durumunda idi. Şeyhül-lslam; Devlet işlerinin Şerişt hükümlerine uygun bir şekilde yönetilmesini, fetvaları ile yani dini ilgilendiren sorular üzerine verilen yargı hükümleri ile sağlardı. Devlet işlerinin görülmesinde, hükümdara yardımcı organ da Divan�ı Hümayun diye adlandırılmıştı. Divan-ı Hümayun, Devletin siyasi, idari, mali, ve askeri işlerinin görüşüldüğü, inceleme ve müzakere olunduğu en yüksek bir devlet kuruluşu idi. Divan-ı Hümayun aynı zamanda bir yargı kuruluşu ·olarak da hizmet görürdü. Ancak Padişah, elinde bulundurduğu devlet gücü nedeni ile Divan-ı Hümayu.n 'un kararlarına uyup uymamakta serbestti. Padişah, halifelik sıfatı ile sadece Tanrı'ya karşr sorumlu idi. Osmanlı _hükümdarlarının bi.ı mutlak yetkileri dolayısıyla imparatorluk mutlak monarşi ile yönetilmekte, yönetim tarzı da mutlak monarşi olarak ifade edilmekteydi. Osmanlı Devletinin idari teşkilatı, askeri zorunlulukların etkisi ile Os manlı Devletine özgün bir toprak düzenine dayanmakta idi. Osmanlı ülkesi, idari teşkilat bakımından eyaletlere ayrılmıştı. Eyalet denilen beylerbeyinin mıntıkası ise .sancaklara ayrılmıştı. Sancak kazalara; kazalar ise köylere bö lünmüştü. Sancak beyleri idari, askeri ve güvenlik işlerinden sorumlu idiler. Kazalarda kadılar (hakimler), alaybeyleri ve subaşıları bulunurdu. Kazaların güvenliğini sağlamak subaşılarına aitti. Kadılar, hakimlik görevi yapar, şer'i ve hukuki muamelelere bakarlardı. Osmanlı Devletinde topraklar başlıca, miri arazi (arazi-i emiriye veya arzı memleket), vakıf ve mülk olmak üzere ayrılırdı. Miri arazinin en büyüğü ne has, ortancasına zeamet ve en küçüğüne de tımar denirdi. M iri arazinin kuru mülkiyeti devlete aitti. Osmanlı Devletinin .teb'ası (vatandaşı) miri araziyi ekip biçer, buna karşılık vergi olarak mahsulün belirli bir oranı nı (genellikle yüzde onu), has, zeamet veya tımar sahibine öderdi. En küçük birim olan tımar sahipleri kendi alanlarının güvenlik ve asayişini sağlamakla görevli idiler. Tımar sahibi devletin bir taraftan tahsildarı, diğer taraftan zaptiye memuru (güvenlik görevlisi) idi. Miri arazinin dışında Osmanlı ülkesinde, vakıf ve mülk topraklar da vardı. Osmanlı Devletinde mevcut defterdarlık makamı maliye bakanlığı hiz metini görürdü. ·
.
·
·
·
50
Osmanlı devleti, dinHıir devlet olduğundan, öğretim kuruluŞları da dini" nlt�likte ve öğretim de dini mahiyetteydi. Osmanlı Devleti, 1 839 Tanzimat dönemine kadar hep bu esaslarla yönetilmiştir. ·
·
2. Osmanlı Devletinin Çöküş Sebepleri
Osmanlı imparatorluğunda ikinci Viyana kuşatmasından sonra gerile ' . me devrinin başladığı, xv ı ı ı . yüzyıl içinde askeri yenilgiler karş ısında ilk defa ıslahat hareketlerine yöneldiği görülmektedir. xıx. yüzyılda, özellikle . 1 839 Tanzimat Fermam ile ıslahat hareketleri daha belirli ve yaygın olmasına rağ men, XX. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı imparatorluğunu batmaktan kurtara mamıştır. Osmanlı imparatorluğunun gerileyiş ve çöküş sebepleri çeşitli olup her devre göre değişmektedir. (5) imparatorluğun yıkılışı anında ise en had safhada belirli hale gelmiş . lerdir. Bu sebepleri kısaca iç ve dış sebepter olarak sıralayabiliriz. Dıştan gelen sebepleri, genel sebepler ve özellikle Çarlık Rusya'sının emperyalist politikası olarak özetliyebiliriz. ·
a) iç Sebepler
Osmanlı imparatorluğunun gerileyiş ve çöküşünde yer alan iç sebep ler genel olarak i mparatorluğun bünyesiyle, devletin niteliğinde ve idari teşki latında görülen kusur, aksaklık ve modern hayatın icaplarına uyulmasından ileri gelmekteydi. Devletin dini karakter arzetmesi, Devletin din işlerine karışması ıslahat ve yenilik hareketlerini baltalıyor ve güçleştiriyordu. ıslahatın mutlaka dini prensiplere uygun olması gerekiyordu. Sultan i l . Mahmut devrinde vebaya karantina usulünü koymak için, usulün islarni yönden temelleri araştırılmış, sonunda Tanrının, "insan kötülük dışında ise, kötülüğün içine girmemelidir" buyruğu, karantina koyma usulüne temel olmuştu. Karantinanın sağlık bakımından faydalı olması imparatorluk içinde uygulanmasına yetmiyor, ayrıca dini prensiplere uygun olduğunun da ispatı gerekiyordu. Osmanlı lmparatorluğu'nun teokratik karakteri sebebiyle, din adamları imparatorluğun kaderi üzerinde söz sahibi idiler. Ulema, sadece taassup se bebiyle değil, daha çok menfaatleri dolayısiyle tutucu idi ve ıslahata karşı gelirken de tehlikeye düşen rnenfaatini de koruyordu. Osmanlı imparatorluğunun dini bir devlet olması, genel öğretimin din adamlarının tekelinde bulundurulmasını gerektiriyordu. Tamamen dini nitelik taşıyan öğretim programları da ortaçağ usullerine uymakta müsbet ilimlere ve felsefeye yer vermemekte idi. Ord. ProL Enver Ziya Karal'ın haklı olarak belirttiği üzere, "lslam eğitimi tabiat ve cemiyet olaylarını çözmeyi hedef tut·
,
_
(5) Bk. Bernard Lewis, Modem Türkiye'nin Doğuşu, (lngilizce çeviren: Doç. Dr. Metin Kfratlı), Ankara, 1 970, s. 21 39. -
51
maktan çok, kişinin, iç alemini, din ve edebiyat bilgile�iyle süslemekte idi. Öğ retim konulatı, olaylar olacak yerde, mücerret bilimlerin hipotezleri idi. Med reseden yetişen ve ulema adını taşıyan Osmanlı bilginleri, Aristo devrini b ir saman çöpü geçmemiş dururiıda idiler.(6) Osmanlı imparatorluğu, en kuwetli çağında dahi, örf ve adetleri mu hafaza eden, geniş bir bağımsızlığa sahip, çeşitli dinlerden hal.k ve ırkların topluluğu olarak görünüyordu. Devletin dini hüviyeti önce aynı dinde olmı yanların ayrılmak istemeleriyle imparatorluğun va rlığına korkunç bir �arbe indirmiş ve parçalanma sebeplerinden birini teşkil etmişti. Yeni Çağdan ve Fransız inkılabını takip eden devreden itibaren Avru pa devletleri teknik gelişmelerden faydalanarak, sanayi ve ticaretlerini geliş tirmişler, hukuk düzenlerini günün gereklerine uygun olarak değiştirmişler, hem ekonomi ve hem de askeri yönden kuwet kazanmışlardı. Buna karşılık Osmanlı Devletinde, ıslahatçıların gayretleri çeşitli engeller yüzünde'n başarı sızlığa uğramış, imparatorluk hareketsiz ve tutucu bir davranış içinde kalmıştır. . Fransız inkılabı ve milliyet ideolojisinin Avrupa'da yayılması, çeşitli halk topluluklarının egemenliklerlni elde etmek yolunda ayaklanmaları ve im paratorluktan ayrılmaları, Osmanlı imparatorluğunu çökerten bir diğer sebep ti. Devletin başındaki Padişahın ve onun yardımcısı sadrazamın kudret siz ve yeteneksiz oluşu, siyaset ilmi hakkında bilgilerinin olmaması merkezi otoriteyi yıpratmış ve zayıflatmıştır. Ayrıca kadınlar saltanatının, rüşvet ve irtikabı n alıp yürüdüğü, salgın bir hastalık halinde imparatorluğun bünyesini kemirdiği bir devrin hüküm sürmesi, imparatorluğu çöRüntüye uğratan sebep lerden bir diğeri idi. Sultan iV. Murat'ın danışmanı Koçi bey 1 630'da Sultan için yazdığı risalede, Osmanlı imparatorluğunda gerileyişin sebepleri üzerin de durarak özellikle ahlak buhranı ve iltimasın �aygın etkisini belirtmektedir. Yeniçerilerin disiplinsizliği, kayıtsızliğı, hiçbir emre itaat etmemesi, sa dece maaşları ile tahta çıkan padişahların verdiği ihsanları .düşünmekten başka bir iş yapmaması, Osmanlı ordularının her tarafta yenilmelerine de sebep oluyordu. Ord. Prof. Enver Ziya Karal'ın belirttiği gibi, "yeniçeri ocağı devlet otoritesinin dayanağı olmaktan çıkmış, ocak devlet içindir prensibi ye rine, devlet ocak içindir formülü yer almıştır.m imparatorluk iktidarının zayıflaması, he_r yana yayılan anarşinin, eksil meyen iç .isyanların, başkaldırmaların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. iç isyanlar, 1 7. yüzyılın ilk yıllarında başlamış, yeniçerilerin ortadan kaldırılma sına kadar devam etmiştir. Osmanlı imparatorluğunun çöküş sebeplerinden/en önemlilerinden biri de, ekonomik ve mali durumdur. Çeşitli üretim sektörlerinde iptidai metotla·
.
·
(6 ) Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C. V., 2 nci baskı, Ankara 1 96 1 , s. 6. (7) Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, c.v., a. g. e., s. 7. _../
52
_
rın kullanılışı, ilim ve teknikten faydalanılmama, ekonomik ve mali bunalıma imparatorluğu sürüklemiştir. Avrupa bilim ve teknolojide hızla ileri giderken, Osmanlılar tarım, sanayi ve ulaştırma alanı nda ortaçağdaki atalarının düze yinde kaldılar. Hatta silahlı kuwetleri bile Avrupalı düşmanlarının teknolojik ilerlemelerini izlemekte yetersiz kaldı. Tarım da geri kalışın sebepleri arasında, teknik gerilikten başka se beplerde vardı. ilk Osmanlı tarım sisteminin dayanağı olan tımarlı sipahilerin kaldırılması ve yerine insafsız, aşırı ve basiretsiz vergilendirme tarımda sü rekli hale gelen çoküşe sebep olmuştur. İhmal edilen ve yoksullaşan köylü ler; böylece tefecilerin ve muhtekirlerin ellerine düşmeye zorlanmışlardır. (8) Ayrıca · kapitülasyon imtiyazları arasında yer alan yabancı ithal mallarının serbestçe girmesi de sınai gelişmeyi önlemiş, sermaye birikiminin bulunma ması, kredi müessesesinin teşekkül etmemesi, sınai yatırımlara da imkaıı vermemiştir. Keza Osmanlı İmparatorluğunun ekonomik· ve mali durumunun kötülüğü onun çöküşünü hazırlayan başlıca sebeplerden biri olmuştur.
b) Dış Sebepler
Avrupa'da, Karadeniz ve Akdeniz kıyılarına yayı lan imparatorluk ge nişledikçe kuvvetli düşmanlar karşısında kaldı. Avrupa, siyasi ve fikri bakım-. dan büyük gelişmeler göstermiş, Ortaçağ derebeylikleri yıkı larak yerine kuv vetli ve büyük krallıklar kurulmuştur. Ayrıca, Avrupa'da, rönesans (uyanış) ve reform (dini ıslahat) yeni ufuklar açmış, yeni buluşlar, yeni toprak keşfi Avru pa'yı hem manevi hem de maddi alanda yükseltmiştir. Buna karşı Osmanlı topluluğu bu yeniliklere yabancı ve uzak kalmıştı. Örneğin, 1 7. yüzyılda Av rupa ordularındaki büyük teknik ve lojistik gelişmeler, Osmanlılar tarafından geç ve etkisiz bir şekilde izlenmiştir. Frarn'?ız İhtilalinin ortaya attığı ,fikirler, li beralizm, milli egemenlik prensipleri ve milliyetçilik akımı, Osmanlı İmpara torluğunun bilhassa müslüman oimayan uyruğunu harekete geçirmiş, bu halkların siyasi istiklallerini kazanmalarına sebebiyet vermiştir. Avrlıpa'daki gelişmelere yabancı kalan Osmanlı İmparatorluğu zayıflamağa ve gerileme ğe başlamış, ancak imparatorluğa karşı olan devletlerin karşılıklı rekabetleri sebebiyle imparatorluk, Birinci Cihan Harbinin sonuna kadar dayanabilmiŞtir. Rusya'nı n emperyalist politikası Osmanlı imparatorluğunun çöküp da ğılmasının temel sebeplerinden birisini teşkil etmiŞtir. 6oğazları ele geçirmek isteyen Çarlar, Osmanlı imparatorluğunu parçalamak ve yıkmak için çalışı yorlardı. Ayrıca Rus Çarları, sürekli savaşlarla İmparatorlukta yapılan ıslahatın gerçekleşmesini, başarı sağlamasını önlemek istemişlerdir. Büyük Petro'ya kadar Rusya'nın Boğazlara doğru yaklaşmak ve Boğazları ele geçir mek istemelerinin sebebi dini idi. Bizans'a din ve küftür bağları ile bağlı bulu nan Rusya, Bizans'ı yeniden kurmak istemekte idi. Büyük Petro'dan sonra
(8 ) Bermard Lewis, Modern Türkiyenin Doğuşu, a. g. e., s. 32 34 -
53
dini sebepler ikinci - plana geçerek, ası l emperyalist gaye ön planda yer almış, Rusların Akdenize inmeleri başlıca politik meşgaleleri olmuştur. Büyük bir kıt'a devleti olan Husya'nı n genişlemesinde jeopolitik aururnun d;:t yeri ve tesiri de vardır. Büyük Petro'nun Osmanlı lmparatorlu_ğ u'nu ortadan kaldırmayı hedef tutan siyasi vasiyetininde Rus politikasına etkili oluşu, Rus ları daima Osmanlı imparatorluğu aleyhine genişlemeye sevketrniştir. 1 853 de Rus Çarı Nikola, lngiliz elçisi Sir Hamilton Seymour'a Osman lı lmparatorluğu'nun mirasını bölüşmeyi teklif ederek gerçek niyetini şu şekil de açıklamıştır: _"Türk imparatorluğunda, menfaatlerini koruduğum milyonlarca hristiy an var. B u bana, anlaşmaların tanımış olduğu bir haktır. Dinimiz Rusya'da · bugün teessüs ettiği durumda bize Doğudan gelmiştir. BU yüzden bazı duy guları ve yükümlülükleri unutamayız. Türkiye artık öyle kötü bir hale düşmüş bulunuyor ki, bu hastanın hayatını uzatmak istememize rağ me n, ansızın öl mesi ve bizim kucağımızda kalması mümkündür. Biz ölüleri canlandırama yız. Türk imparatorluğu düşecek olursa, bir daha kalkmamak üzere düşecek tir. önceden anlaşmaya varılmayacak olursa, Türkiye'nin yıkılışı bir Avru pa savaşına yol açabilir. Bü felaketin önlenmesi için lngiltere ve Rusya'nın anlaşması gerekmektedir.(9) lngiltere, Çar Nikola'nın tekliflerini reddetmiştir. Ancak bu vesika, Rus ların Osmanlı lmparatorluğu'nu parçalamak hususundaki kesin niyetini bütün belirtileriyle ortaya koyması bakımından ilgi çekicidir. 3. Devleti Kurtarma Çabaları Osmanlı imparatorluğunun çöküşünü ve batışını hazırlayan sebepler özellikle xıx. yüzyılda kendini daha çok göstermiş, buna karşılık aydın kuşa ğın tesiriyle birtakım devlet idaresi ile ilgili _ıslahata yönelinmiş devleti bat maktan kurtarmak için fikir akımları da belirmiştir. a)_ ıslahat Hareketleri ıslahat hareketlerini tarihi birgelişmeye bağlı kalarak Tanzimat öncesi, Tanzimat, 1. ve I ! . Meşrutiyet olarak devrelere ayırabiliriz.
aa) Tanzimat Öncesi ls/Bhat Hareketleri(Reformlan)
Osmanlı imparatorluğu, XVll yüzyılın başlarından itibaren, uğradığı devamlı yenilgiler karşısında batı dünyasının Ostünlüğünü görmeye başla mıştı. Yani batının üstünlüğü, tehlikeli bir noktaya ulaştığında, batıya karşı koynia endişesi ile başlamış ve batıya ancak batının silahları ile karşı konu labileceği sonucuna varılmıştır. B�tının askeri yeterliliği, üstünlüğünün nedeni değil bir belirtisiydi. Arnold Toynbee'ye göre "batılı olmayan bir toplumun bu askeri yeterli_
(9) Prof_ Dr. Fahir Atmaoğlu, Siyasi Tarih, 1 789 - 1 960, Ankara, 1980, s. 137.
54
lik seviyesine ulaşabilmesi için, batının yalnız askeri tekniğini değil, aynı za manda modern bir batı ordusunun dayandığı idari, mali, sağlık ve tekniğiyle ekonomik verimliliğini de öğrenmiş olması gerekmekteydi. Bu yüzden batı yaşamını bir bütün olarak oenimsemeden batının askeri tekniği.ıi etkili bir bi çimde elde etmek mümkün değildir. Çünkü batı yaşamı da öbür uygarlıklar gibi ·bölünmez bir bütündür. Bu böyle olduğuna göre, Türklerin "batılılaşma" sorununu yalnız askeri açıdan almaları yazık olmuştur".( 10) Ancak, Osmanlı devlet adamları, bu yenilgilerin sebeplerini basit bir şekilde değerlendirerek askeri bakımdan düştükleri gerilikte görmüşlerdir. Batının yeni metotlar ve bilgilerle ulaştıkları fikri ·ve siyasi ilerlemelerini bütünü ile görememişlerdir. Batıyı örnek alan ıslahat teşebbüsleri, dev.am edegelen yenilgiler karşıs ında duyulan zorunlulukla, XVlll. yQzyılın yarısında askeri alanda başlamış ve yüzyıl' boyunca tekrarlanmıştı. Bu hareketlerin en önemlisi 1 1 1 . Selim devrin de, "Yeniçeri" yerine "Nizam-ı Cedit".( 1 1 ) kurma teşebbüsüdür. ili. _S elim za manında savaş tekniği müesseselerinin düzenlenmesi, eğitim ve öğretimde yenilikler, örneğin Deniz Okulu (Mühendishane-i Bahriy-i Hümayun) ve Topçu Okulu" (Mühendishanei Berri-i Hümayun) gibi, Batı tesirlerinin. sızma sını · da kolaylaştırmıştır. c 1 2ı Ancak bütün alanlarda yeni düzen çabalamaları ekonomide ve ticarette yenilikler, Osmanlı Devlet düzeninde değişiklik zorun luğunu ortaya koyduğu gibi, Batı tesirlerinin sızmasını da kolaylaştırmıştır. Ancak bütün islahat hareketlerine, Padişah başta olmak üzere sayılı devlet adamlarının emek ve çabasıyla girişilmiş, ıslahata imkan verecek zihniyet mevcut olmadığından gayretler boşa gitmiş ve teşebbüsler yeniçeri sınıfı ile ulema sınıfının karşı koymalarıyla başarısızlığa uğramıştır. . il. Mahmut devletin sarsılan otoritesini yeni tedbirler ve· kurallarla güç lendirmek istiyordu. Padişah : otoritesinin tartışmasız yürütülmesine yardım eder düşüncesiyle, batının kurallarını ve kurumlarını anlamanın gereğine inanmıştır- (1 3) · . Osmanlı imparatorluğunda ilk önemli ıslahat, 1 826'da yeniçerilerin tas fiyesi ile i l . Mahmut devrinde mümkün olmuş ve bu olay Vakayı Hayriye diye anılmıştır: Askeri alana inhisar eden ıslahat hareketlerinin kifayetsizliği .takdir edilerek ıslahat sivil idare kurumlarına da yayılmışbr: il. Mahmut devrinde, · halkın çeşitli ihtiyaçlarını karş ılamak için devlet faaliyet alanı nispeten genişletilmiş, eğitim, sağılık ve bayındırlık alanınd a _ ·
( 1 0) Amold Toynbe, Türkiye. Bir Devletin Yeniden Doğuşu, (Çeviren: Kasım Yargıcı), lstanbul,
1 971 , s. 55 - 56. (11) Nizam-ı Cedit iki anlamda kullanılır: Dar anlamda Nizamı Cedit, 111. Selim devrinde Avru pa ı.isulü asker yetiştirmek amamcı ile kurulan talimli asker ocağıdır. Geniş anlamda · Nizam-ı Cedit ise IJJ. Selim'"in Avrupa Medeniyetine ortak olmak için yaptığİ yenilik hare keUerinin bütünüdür. Bk. Enver'Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C. V, a. g. e., s. 6 1 ( 1 2) Aynı eser s. 60 - 73 (1 3) Bk. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C. V., a. g. e . s. 1 43. -.
•
.
55
hizmetlere girişilmiştir. Yine bu devrede Avrupa ile kültür temasları sıklaştırıl mış, Avrupa'ya öğrenci gönderilmiştir. Harbiye ve Tıbbiye gibi önemli yüksek okullar ile posta idaresi bu devrede kurulmuştur. Ayrıca kıyafete varıncaya kaçlar, toplam hayatında· çok önemsiz dahi olsa, değişiklikler yapılmıştır. Bu devre aynı zamanda Tanzimatın fikri. hazırlığını da yapmıştır. . -
bb)_ Tanzimat -
Sultan · il. Mahmut'un ölümünden sonra yerine geçen, genç padişah Abdülmecid, Mustafa Reşit Paşa'nın uyansına uyarak, onun tarafından· ha zırlanan,· "Gülhane Hattı Şerifi" veya diğer deyimle "Gülhane Hattı Hümayu nu'' diye anılan Tanzimat Fermanını Gülhane Meydanında Padişahın ve memleketin büyükleri ile yabancı devlet büyüklerinin önünde düzenlenen büyük bir merasimde 3 ekim 1 839'da okudu. ilan olunan ve Fermanla birlikte başlayan ve 1. Meşrutiyete kadar devam eden bu devreye Tanzimat Devri denilmektedir. Tanzimat Fermanı çeşitli hükümleri kapsamakta, bir yenilik ve teminat devri açması bakımından önemli addedilmektedir. Ferman, şahıs ve mal gü venliğini yani birtakım ana haklar teminatını ilan etmiş, bu - esaslar dahilinde yeni kanunların konacağını vaadetmiştir. Tanzimat Fermanı ana haklar ve onun teminatından bahsetmesi bakımından hukuk devleti anlayışı istikame tinde atılmış bir adımdır. Ancak Ferman ana hakların yalnız bir kısmından bahsetmekte özgürlüğün sözünü etmediği gibi eşitlik sözüne dahi yer verme mekte idi. Tanzimat' Fermanı, hukukta, yargıda, idare ve maliyede, bir takım yeniliklerinde başlangıcı olmuştur. Tanzimat, kendinden önce yapılmış olan yenilik hareketlerinin bir tek rarı değildir, yeni bir takım prensipler getirmiştir, batılılaşmayı sistemleştirme ye çalışmıştır. Ferman, hukuki mahiyeti itibariyle, Padişahın tek taraflı iradesine da yanmakta ve bunun sonucu olarak tek taraflı bir işlem olması sebebiyle de Padişah tarafından her zaman değiştirmeye, bozmaya müsait bulunmakta idi. Bununla beraber, vesikanın asıl kıymeti, Padişati dahil yetkililer tarafın� dan ilan olunan hususlara riayet olunacağının dini bir müeyyideye dayanmış olması ve yerine getirilmesinin yeminle taahhüt edilmiş olmasındadır. Tanzim.at Fermanı, mevcut olan siyasi bir sisteme ve rejime karşı kamu oyunun bir reaksiyonu veya birleşmesinden doğmuş değidir. Ferman, Padişahın tek taraflı arzusuyla meydana gelmiş olduğundan bu Fermanda milletin rolü olrmı.mıştır. Tanzimat Fermanı, Osmanlı Devletinin mevcut olan dini ve ilahi karakterinde yazık ki hiç bir değişiklik de getirmemiştir. Tanzimat Fermanı ve yine bu devrede çıkan fermanlar; memleketin bazı aydın kuşak ları hariç, hiçbir zaman halkın uygun bulunmasina ve onayına mazhar ola mamıştır. Tanzimat Fer�anı , Avrupa'nı n muhabbet ve sempatfsini kazanma yı gaye edinmiş, ancak mevcut siyasi sistem ve teşkilatta esaslı · kökten değişiklil
·
56
olgunlaşma ve çabalama devri olmuştur. - , 19. ylizyıl Türk reformları hakkındaki Avrupa eserlerinde reformların ölü doğmuş olduğu beylik �ir laf olmuştur. "Tanzimat, Babıali'nin eşiğinde durdu".(14) "Lakin 1 800'deki Türkiye ife 1 87 1 'deki Türkiye'nin bir mukayesesi birçok derin değişiklikleri -'-iyi veyq kötü, Tanzirriat'ın Avrupa'nın ağzına çalı nan bir parmak baldan veya saf reformcu taslaklarınca saygılı bir iyi niyet ifa desinden ibaret olmadığını hemen gösterecek kadar,;_ gözler önün e sere cektir.(1 5) Tanzimat Fermanı , yabancı devletlerin Osmanlı Devletinin iç işlerine müdahale etmesine imkan sağlaması bakı m ından da dikkati çekmiştir. "Tanzimat Fermanı, teb'anın hay�tı, namus ve mülkiyet güvenliği, ilti zamın ve ona ilişkin bütün sui'istimallerin kaldırılması, silahlı kuvvetlere sü rekli ve düzenli asker alınması, suçla itham edilenlerin adil ve açık muhake mesi ve kanunların uygulanmasında her dindeki kişilerin eşitliği gibi ilkeleri ilan etti. Eski lslam geleneğinden en köklü ayrılışı temsil eden ve bu yüzden Müslüman ilkelerini ve duygusunu en·çok inciten bu sonuncu ilkeydi.(1 6 ) Tanzimat1 Fermanını takiben, ıslahat Fermanı ve Fermanı Adalet gibi fermanlar çıkarılmış, muayyen ve sınırlı alanlara da inhisar etse bile birtakım ıslahat hareketlerinin sebebi olmuştur. 1 lslahat Fermanı , Kırım savaşındaki muttefiklerimizin isteklerini karşıla mak üzere hazırlanan ve 1 856 Paris Andlaşmasında da sözü edilen bir vesi kadır. ıslahat Fermanı , Tanzimat Fermanındaki ana haklar teminatına eşitlik esasını da ekliyor, gayrimüslimlerin durumu başta olmak üzere birçok saha larda ıslahatı öngörüyordu. ısıaiıat Fermanı, gayri müslim teb'a 1.e hine koydu ğu hükümler sebebiyle müslüman halkı memnun etmemiştir. Namık Kemal gibi vatansever bir şair, ıslahat Fermanını, imtiyaz fermanı diye nitelendir miştir. Fermanı Adalet ise 1 876 da ilan olunmuş ve memleket için huzursuz lukları gidermek ve yabancı devletlerin müdahale ihtimalini de önlemek mak sadı ile, mahkeme istiklalini ve hakim teminalını kapsayan hükümlere yer . vermiştir. Ferman, hakim teminatı ve mahkeme istiklali için ıslahat vaad ediy ordu. ·
·
.
·
cc) ı. Meşrutiyet( 1 7)
1. Meşrutiyet ve onu takiben il. Meşrutiyet hürriyet ve demokrasi hareketleri olarak siyasttarihimizde yer alan önemli olaylardır. ·
(1 4) Geoffrey Lewis, Turkey, 1955, s. 35. (1 5) Bemard Lewis, Modern Türkiyenin Doğuşu, a. g� c., s. 1 24.
( 1 6) Bernard Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu, a. g. e., s. 107'. ( 1 7) Bk. Hüseyin Nail Kubalı, Türk Esas Teşkilat Hukuku, lstanbul, 1969, s. 66 97 ; Ali Fuat Başgil, Esas Teşkilat Hukuku, C. tanbuf 1960, s. 83 9 7. -
1,
-
Türkiye Siyasi Rejimi ve Anayasa Prensipleri, F. 1, ls
57
1 876'da Mithat Paşa ve arkadaşlarının· çabasıyla(1 8) il. Abdülhamit Kaiıunu-u Esasi'yi (Anayasa) ilan ve M,eşrutiyeti kabul etmiştir. 1 293 (1 876) Kanun-u Esasi ile bir anayasa ilk . defa kamu hukukumuza girmiştir. Kabul edilen Kanu n�u Esasi'ye göre, yürütme kudreti yine hükü.m darda toplanmış, ·yasama faaliyeti ise hükümdarın nüfuzu altınak sokulmuş tur. Kanun-u Esasi, fert hürriyetlerine değeryererek, fertler arasındaki eşitli ği, şahıs hürriyetlerini ve masuniyetıerini, öğretim, basın, vicdan, ticaret ve san'at hürriyetlerini mal ve mesken masuniyetini ve diğer klasik .ferdi hürriy etleri ve bu arada mahkemelerin istiklal ve aleniliğini, muayyen . yargı mües seseleri dışında fevkalade bir mahkeme veya hükum vermek yetkisini h aiz bir komisyon teşkil olunamayacağ.ı nı da öngörmüştür. Yalnız, fert lehine olmak üzere yukarıda saydığımız önemli esasları kapsıyan anayasa, bu esasların yanında, hakikatta onların kıymet ve önemi ni hiç derecesine indirecek tarzda bir çok imkan ve yetkileri de hükümdara tanımıştır. B öylece kabul edilen Kanun-u Esasi. ile devlet hayatında radikal bir değişikliğin olması mümkün olamamıŞtır. Hükümdarın selahiyetlerine ha kikatte herhangi bir tahditte bulunmamış ve söz yine hükümdara bırakılmış tır. ( 1 9 ) Teşri Organı ise sadece iştişari bir meclis durumunda idi. Birinci Meşrutiyet devrinin açılmasına, milli bir kalkınma hareketi, milli bir teşbb!]s ve topluim:a yapılan bir baskı sonucu yapılan hareket olarak ba kılamaz. Kısaca L Meşrutiyet, halkın baskısı sonucu ilan edilmiş, bir halk ha reketi değildir. Anayasanın hazırlanması ve ilanı, ne siyasi bir doktrinin ve ideolojinin, ne milli bir reaksiyonun sonucudur. 1 876 Kanun-u Esasi'si şekil ve muhteva itibariyle de hakkıyla bir anayasa veyahut diğer bir deyimle, mo dern bir anayasa niteliğini de göstermemiştir. Kanun-u Esasi'nin ilanından sonra, 8 Mart 1 877'de Meclis-i Mebusan toplanmış ve belli bir oturumdan sonra 1 8 Haziran 1 877'de birinci toplantısı na son vermiş, ikinci toplanfı Aralık 1 877'de başlamış, otuz oturumdan sonra şubat 1 877'de, henüz bir yıl bile dolmadan, padişah tarafından dağıtılmıştır. Osmanlı hükümdarlarının en müstebitlerinden sayılan ikinci Abdülha mit, başlangıçta Kanun-u .· Esasi'ye taraftar görünmüş ve bütün otoriteyi de kendinde . toplamıştır. Abdülhamit, · 1 876 - 1 877 Osmanlı , Rus harbini · baha ne ederek Meb'usan M eclisini dağıtmıştır. · Birinci Meşrutiyetle başlıyan Abdülhamit ll'nin saltanatı zamanında gü dülen siyaset ve idare t
( 1 8) 1 876 Kanun-u Esasi'nin hazırlanmasında başlıca rolu "Yeni Osmanlılar" oynamışlardır. Bk. Şerif Mmciin, Jön Türklerin Siyasi Fikirleri ( 1 895 - 1 938). Ankara, 1 964, s. 8 - 9. ( 1 9) Bk. R. K. Okandan, Umumi Amme Hukuk Dersleri, lstanbul 1 955, s. 434 - 436.
58
yet sahibi kimselerden enciişe edilerek onlardan ist!fade edilmemesi, askeri kuwetlerin başına getirilen şahıslarda, liyakat yerine hükümdara sadakat ve müstebit padişah için tehlikeli olup olmamak vasfının aranması, ordu da dahil olmak üzere her yerde emmiyetsizlik, korku ve endişenin hakimiyeti, hafiyelik ve jurnalcılık usullerinin bütün şiddetiyle tatbiki, kelimenin hakiki ma nasıyla istikbdat ve mutlakiyetin yurdun her tarafında bütün kuwetiyle hakim bulunmasıdır-(20) BirinCi meşrutiyet devri, özellikle daha sonraki olaylara öncelik etmesi ve yeni fikirleri olgunlaştırması bakımından, büyük bir önem arzetmektedir. Bu devir, sonucu itibariyle, mutlakiyet ve istibdadın yıkılmasını mümkün kıla rak memleketimize 1 325 ( 1 909) anayasasını vermiş ve böylece milletin hak larını daha fazla genişleten ve onları esaslı bir teminata bağlayan yeni bir sistemin yaratılmasını mümkün kılmışt,r. ·
dd) il. Meşrutiyet(21 ) 23 Temmuz 1 908'de Ge1ç Türkler (Jön Türkler)C22) ihtilali ile Abdülha
mit, Kanun"u Esasi'nin tekrar yürürlüğe girmesini kabul etmiştir. Ord. Prof. Dr. Recai G. Okandan'a göre, "ikinci Meşrutiyetin ilanı ve Kanun-u Esasinin iadesi keyfiyeti, tek bir ferdin istibdadına karşı az çok geniş bir kütle içinde doğa·n ve gelişen muhalefetin, memleket içinde ve hu susiyle Rumelide başlıyan dat.ıili kalkınmaların bir neticesi olarak vukua gel miştir. Bütün bunlar, mevcudiyetlerini, istibdada karşı organize edilmiş olduk ça geniş bir muhalefete, memleketin muhtelif yerlerinde olgunlaşan, inkişaf eden ve nihayet patlayan muhalif bir cereyana borçlu bulunmaktadır. Müste bit hükümdar, bu reaksiyonların kuvvet ve tazyiki altında Kanun-u Esasiyi ia· deye ve MeşrutiyetHlana mecbur bırakılmıştır" . (23) Abdülhamit il nin meşrutiyetin ilanına- razı olmasında en önemli etken, Kanun-u Esasi (Anayasa) uygulanmazsa Rumeli'de veliahta biat edileceğine (hakan olarak tanımak) ve hu�benin onun adına okum,ıcağı na dair gelen tel·
(20) Recai G. Okandan, Amme Hukukumuzun Ana Hatları, Osmanlı Devletinin Kuruluşundan (2 1 ) (22)
(23)
lnkırazına Kadar, lstanbul, 1�57, s-:237. Müstebit idare ile ilgili açıklamaları için BK. aynı eser, s. 200 ve 201 ve Sadrazam Sait Paşa'nın hatıraları için Bk. s. 1 99 mat. 44. Recai G. Okandan, Amme Hukukumuzda ikinci Meşrutiyet Devri, lstanbul, 1 94 7. Recai·G Okanç!an, Amme Hukukumuzun Ana Hatları , 1 . Kitap., lstanbul, 1 957. Hüseyin Nail Kubalı Türk Esas Teşkilat Hukuku·Dersleri, İstanbul, 1 960. · Jön Türk tabirini, kendisi de bir Jön Türk olan Ahmet Bedevi kuran kullanmaktadır. Yakın tarihimizde Jön Türk terimi ile, Birinci ve ikinci Meşrutiyetleri hazırlayan ve Osmanlı impa ratorluğunda asri ihtiyaçlara göre değişiklik yapmak isteyen ihtilalcilera yahut inkılapçılar kasteddilmektedir; Asıl ve geniş Jön Türk Hareketi 1878 - 1 908 st::neleri .arasında vuku bulmuştur. Meşrutiyetin tekrar ilanının müteakip bu hareket yapısı icabı parçlanmıştır. itti hat ve Terakki Partisini kuranlar Jön Türklerin bir grubudur. (Bk. Tarık Zafer Tunaya, TOr kiye'nin Gelişme Seyri içinde ikinci Jön Türk Hareketlerinin Fikri �sasları , Tahir Taner'e Ar mağan, lstanbul, 1 956, s. 438. Recai G . Okandan, Amme Hukukumuzun Ana Hatları, inci Kitap, lstanbul, 1 95 7, S. 422.
59
!erle, yüzbin 1
·
·
(Osinanlıcılık, lsıamcılik, Türkçülük ve Batıcılık) , -xıx. uncu yüzyılda daha düzenli ve programlı bir şekilde yapılmaya çalışılan ıslahat hareketl e ri, imparatorluğun iç bünye rahatsızlıkları ve dış baskılar sebebiyle başarıya ulaşamamıştır. Toplum hayatı düzene girmemiş, "Hasta Adam" iyileşmemiş, eski ve yeni .mücadelesi bütün şiddeti ile devam etmiştir. Ancak XIX. yüzyılın ikinci yarısından sonra Devleti batmaktan kur tarmak amacının güden bir takım fikir akımları belirlemeye başlamıştır. Devletin dirlik "'.e bütünlüğünü temine çalışan bu teorik görüşler, fikir ·
(24) Yusuf Hikmet Bayur, Türk inkılabı Tarihi, C. w:
---
1.
Kısım 2., 3 üncü baskı, Ankara, 1 983, .
(25) Bk. R. G. Okandan, ,Umumi Amme Hukuku Dersleri, lsıanbul 1955, s. 438.
60
s.
akımları, küçük çapta birer devlet doktrini olarak da alınabilir:-Osmanlılık, lslamcılık, Batıcılik ve Türkçülük. (26)- şekilnde ortaya çıkan bu akımlar, ı. ve il. fl{l eşrutiyet -devresinde devlet hayatı na hakim olmuşlar, tesirlerini göster mişlerdir. Enver Ziya Karal'ın belirttiği Üzere, "lslamcılık, Tanzimata kadar devle tin temeli idi ve devletin hukuk nizamı şeriata dayanmakta idi. Cemiyetin ide olojisi dini duygulardan ibaretti. Müslüman halkın düşünce tarzı ve dünya gö rüşü, din bilgisi; din hissinden yoğrulmuş değerlerdi. Bu suretle, devlet topyekün bir din hamuru ile yoğrulmuş olunca, onun dışında, dini, siyasi bir meslek olarak kabul etmiş olan bir siyasi teşekkül gelmemiştir.(27) Tanzimat ile başlayan, batıcılık hareketleriyle Abdülaziz devresinde gelişen Türkçülük akı mı..ve Genç Osmanlıların çalışmaları, yabancı devletle rin müdahaleleri, -müslüman halkta bu hareketlere karşı tepki uyandırdı ve tepkinin bir sonucu olarak lslamcılık, Türkçülük ve Osmanlılık bir siyasi mes lek halinde gelişmeye başladı. Türkçülük, millet duygusuna, Osmanlılık siyasi ve hukuki düşünce tarzına, lsıamcı lık ise din hissine bağlı idi.
aa) Osmanlıcılık Abdülaziz devrinde, Osmanlı tarihinde ilk defa bazı aydınların, Genç Osmanlılar adı altında bir cemiyet kurarak hükümet icraatını kontrol ve de netleyecek bir idare sisteminin kurulması için siyasi faaliyetlerde bulunmaya başladıkları görülmektedir. Anayasanın ilanını, Meb'usarı Meclisinin kurulu şunu, fertlerin sosyal, siyasi ve hukuki eşitliklerini kabul eden Osmanlıcılık görüşü, Tanzimat devrinin sonlarına doğru ortaya çıkmıştır. Bu görüşü savu nanlar, devletin sınırları içinde yaşıyan fertler arasında, dil, ırk ve din bakı mından hiçbir fark gözetmeksizin, hepsinin aynı hak ve yetkilere sahip oldu ğunu kabulle, Osma.nlı toplumu içinde tam bir kaynaşma, bir dayanışma sağlanacağı kanısındadırlar. Osmanlıcılık görüşünü savunanlar için, milli bir lik, milli şuur, milli mefküre ancak Osmanlı birliği ile ve bu birliğin gereklerinin yerine getirmekle gerçekleşebilecek ve devlet de ancak bu sayede yıkılmak tan kurtulabilecektir. Osmanlıcılık fikrine taraftar olanlar, bütün Osmanlıların siyasi birliğini gerekli görüyorlar ve "vatan�ı umumi (ortak yurt) gereğini savunuyorlardı. "Genç Osmanlılar Cemiyeti"nin çalışmalarıyla meşrutiyet fikri ve prog ramı, Mithat Paşa'nın da, tesiriyle il. Abdülhamit devrinde gerçekleşerek Kanun�u Esasi (Anayasa)nın ilan edilmesine, parlamentonun kurulmasına ve meşruti idareninin yerleşmesine imkan vermiştir. Osmanlılık fikrinin zaferi ni gösteren bu olaylar uzun sürmemiş, il. Abdülhamit'in, Osmanılıtık fikrinin ·
·
( 26) Recai Galip Okandan, Amme Hukumuzun Ana Hatları, lstanbul, 1 957, s. 229 - 235, s. 448 - 468, (bu dört doktrin hakkında Sayın hocamızın kıymetli eserinden geniş ölçüde fay dalanılmıştır).
(27) Envera Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C. Vll, 1 861 - 1 876, Ankara, 1956, s. 3 1 5.
61
zararlı. olduğu kanısına varması, Meşutiyet idaresine son vermesi ve istibdat devrini başlatması ile bu akımın uygulamada başarısını sindirmiş ve fikrin öneminin kaybolmasma sebep olmuştur. (28) Tarık Zafer Tunaya'ya göre, Osmanlı . ü lkesindeki tüm milletler kendi kimliklerini, özgürlüklerini ve varlıklarını devlet o lma girişimlerini ileri sürmek te serbesttiler. Yinelemek gerekirse yalnız Türkler .bu girişimin dışında kalı . yorlardı. Çünkü bu biçim meselerine ve hakimiyeti siyasiye doktrinine bağlı ve bağımlı kalarak ve kendilerini "MiUet-i Hakime" ilan ederek artık yok olma ya mahkum bir çerçeveyi saklı tutmak istiyorlardı. (29) · Osmanlıcılık formülü, ne Balkanları ne de Arapları hiçbir zaman tatmin etmemiştir. Osmanlıcılık görüşü, ayrıca zamanında gelişmeye b_aşlayan milliyetçi lik akımının gereklerine tamamen zıt bir şekilde ortaya çıktığından ve ger çeklere de cevap vermediğirıden başarısızlığa uğramıştır. ·
bb) lslfımcılık
lslamcılık(30) , Osmanlı devletinin sosyal ve siyasi bütünlüğünü koru mak amacıyla ileri sürülen hal şekillerinden biri olarak, gerek Tanzimattan önceki devrede, gerek Tanzimat devrinin fermanlarının ve bu devrin fikir ha- . raketlerinde : gerekse 1. ve i l. Meşrutiyet devrinin ·fikir ve uygulama alanında görülmüştür. Memlekette lslamiyette ve dünyan ı n her tarafındaki müslüman lara önem veren ve bütün müslümanlar arasında bir birliğin gerçekleşmesini mümkün kıln:ıaya çalışan ve devletin sosyal bağlarını din birliğinde arayan bu akım, bilhassa Birinci Meşrutiyetin sonlarma doğru büyük bir ·gelişme gös termiştiL Birinci Meşrutiyeti izleyen istibdat devrinde, Osmanlıcılık ülküsünün terkedilmesi bir zorunluluktu. Çünkü Osmanlı cılık ancak Meşrutiyet idaresi ile devam edebilirdi. Osmanlıcıhk ülküsü terkedilince, dinci bir ülküye yani . _lslamcılığa gidilmiştir. Sultan il. Abdülhamit Isıaı:ııc ılıktan faydalanmış, islarncılığı mutıakiyet idaresinin temel taşı yapmış, iç idarede ve dış siyaset te islamiyett bir sistem, devletin uyguladığı bir sosyal politika prensibi haline getirmiştir.(31 ) lslamcılık akimı, teokratik bir devlet düşüncesini benimsemek te, din ve devlet arasında tam bir kayşnaşma ifade etmektedir. imparatorlu(28) Bk. Enver Ziya Karal, 0.smanlı Tarihi, C. Vlll, Ankara, 1 962, s. 496 - 498. TOrkiye'de Siyasal Partiler, C. 111., ittihat ve Terakki, lstanbul, 1 989, s. (29) Tarık Zafer Tunaya, . 306. (30) Bk. Tarık Z. Tunaya, lslamcılık Cereyanı, Meşrutiyetin siyasi hayatı boyunca gelişmesi ve bugüne bıraktığı meseleleri, İstanbul 1 962 (Konuya Işık tutan önemli, bir eser olup geniş .
(31)
bir bibliyoğrafyası vardır). il. Abdülhamit islamcılığı iç idarede ve dış siyasette bir sistem haline getirmeye Çalışmış, Araplara yakınlık göstermiş ve hatta Osmanlı imparatorluğunu bir Türk - Arap lmparatolu ğu haline getirmeyi düşünmüştür. Araplara yakınlığının bir işareti de türkçe bilmiyen v� ya zışmaları arapça yapan Tunuslu Hayreddin Paşa'yı sadaret mevkiline getirmesidir. il. Ab dülhamit, ayrıca Halifeliği üstün bir değer haline getirerek iç ve dış politikada bundan faydalanmaya çalışmıştır. Bk. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, _C . Vlll, a. g. e. , s. 543-
549.
62
ğunun kurtuluşu için Genç Türkler, meşrutiyete dayanan Osmanlıcılık siste mini kabul etmesine karşılık il. Abdülhamit istibdada dayanan islamcılık sis temini kabul etmiştir.(32 ) lslamcıtık akımı, Osmanlı devletine, yabancı devletlere karşJ din birliği ne dayanan yeni bir kuwet, şumullü ve sağlam bir dayanak temin etmek ga yesiyle, gerçekleşmedekiimkansızlığı .ve doğuracağı sakıncaları da gözöü nünde bulundurmadan; . ikinci Meşrutiyetten önce, Panislamizmi, ittihadı lslam prensibi olarak ortaya atılmıŞtır. VatandaŞ arasında din ayrımı yapması bakımından, devletin beşerj unsurunu ve dolayısiyle ülke ve hakimiyet unsuru aleyhinde olayların doğu muna . sebebiyet vermesi bakımından bu görüş, devlet birliği için tehlikeli ol muştur. Gerçek güçlükleri ve .muhtemel dış tepkileri nazarı itibara almadan ileri sürülen bu görüş, devleti _ batmaktan kurtarmayı değil, bilakis batmaya sürüklemeyi kolaylaştırmış ve imparatorluğun batışın ı n başlıca nedeni ol muştur.
cc)
Türkçülük
Türkçülük hareketine gelince, H . Mahmut devrinde bu akım için elve- rişli bir zemin hazırlanmış, Abdülaziz devrinde ise bu hareket gelişme kay detmiştir. Milli bir coğrafya, milli bir dil ve milli tarih için araştırmalar bu hare ketin ilmi ve hissi unsurlarmı teşkil etmiştir. (33). _ Türkçülük, il. Abdülhamit devrinde ancak dil, edebiyat ve tarih alanla rında bir fikir haraketi olarak gelişmiş, Osmanlıcılık veya lslamcılık gibi bir idare ve siyaset sistemi haline henüz gelmemiştir. Birinci Meşrutiyet devrinde, Osmanlıcılığın bir siyasi akım olarak başa rı göstermemesi, realite karşısında bir kıymet ifade edememesi, bu devrin sonunda, devletin siyasi ve sosyal bütünlüğünü koruma amacıyla o devrin 'milliyetçilik görüşüne uygun yeni bir akımın, Türkçülüğün doğmasını zorla mıştır.Türkçülük akımı, devletin kurtuluş ve yükselme çaresini, milli varlığını, milli şuur ve mefkuresi olan Türk unsurunun bir millet halinde oluşmasında, milli varlığı idrak etmesinde aramıştır. Kriterleri, soy, dil, din ve mefkure or taklığı olan bir Türk milletinin varolması ile Osmanlı Devleti mevcudiyeti için kuwetli, birbirine sıkı sıkıya bağlı ve ayni cinsten bir sosyal dayanak bulmuş olacaktır. Böylece Osmanlı Devleti'nin bayrağı altında şuursuz bir hayat ge çiren Türkler, milli şuür ve vicdanın uyandırılmasıyla bir millet haline gele- . ceklerdir. Osmanlı Devletinin bünyesinde varlığını as_ırlardan beri sürdüren ve fakat zaman ve olayların etkisi altında uyuşmuş bir hale gelen-Türk milliy etini yeniden canlandırmak, milli vicdan ve şuurla donatılmış, milli seciye ve şahsiyete sahip bir Türk milletinin teşekkül_ü nü hazırlamakla Osmanlı Devleti de kuwetli bir beşeri u nsura kavuşmuş olacaktır. ·
(32) bu konuda etraHı bilgi için- lütfen bakınız: Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi. C. Vlll, a. e., s. 539 - 550. (33) Bk. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C. Vll, a. g, e., s. 296.
g.
63
Büyük fikir adamı Ziya Gökalp, Türkçülük akımını ikinci Meşrutiyette ilk defa sosyolojik bir metotla inceleyere� eksik, dağınık, çekingen fikirlerin toplanmasını ve bir sistem haline getirilmesini mümkün kılmıştır. Millet, hars, medeniyet, milli mefküre gibi mefhumlar ilmi bir metotla incelenerek Türk kamu oyuna sunulmuş ve kamu oyunda kabul ve değer görmüştür. Bir taraftan Balkan Harbinin ortaya çıkardığı olumsuz sonuçlar, diğer taraftan Osmanlıcılık idealinin çeşitli unsurları birleştirme görüşı:inün bozgu na uğraması, Türkçülük akımının memlekette rağbet ve önem kazanmasına sebep olmuştur. · Bu akım Balkan hezimetinden sonra · daha fazla gelişme imkanını bulan milli duygularla inkişaf etmiş ve önem kazanmıştır. Osmanlı Devleti kendisini yıkan unsurlardan birine, milliyet ve millet mefhumlarına da yanarak, ondan faydalanmak suretiyle yıkılmaktan kurtulmak istemiştir. Os manlı Devletinin çöküşünü önleyecek tek bir tedbir, Türklük mefhumunu ge liştirmek; bir Türk milletini vücuda getirmektir. Balkan harbinin acı ve felaketli neticeleri, Türk unsurunu uykudan uyandırmış, kendilerini tehdit eden tehli kelerin büyüklüğünü göstermiş ve böylece bu tehlike Türklerin birbirine daha sıki bir şekilde bağlanmasını gerektirmiştir. Türkçülük akım·ı, ikinci Meşrutiyetin ilanından önce yalnız ana vatanı düşünmekle yetinmemiş, bütün Türklerin kurtuluş imkanlarını da araştıran Pantürkizm cereyanına doğru yönelmiştir. Birinci Cihan Harbine sürüklenme mize de sebep olan Türkçülüğün yeni yönü, doğuracağ ı dış reaksiyon ve gerçekleşmesindeki imkansızlık dikkate alınmadan, Osmanlı Devletinin beşeri unsuru dışında kalan müslüman Türkleri içine alarak şümullü ve yay ' gın bir görüşü savunmuştur. Pantürkizm veya diğer tabiri ile Panturanizm, Osmanlı Devletini batmaktan kurtarmak ve yükseltmek gayesiyle kendisine emperyalist bir yön vermiştir, Turancılık namı altında yeni bir istikamet alan Türkçülük cereyanının ileri sürdüğü görüşe göre, Turan adı altındaki bu mu- · azzam Türk devletinin mevcudiyeti karşısında Osmanlı Devletinin siyasi çeh resi de değişikliğe maruz kalacak ve fakat bu keyfiyet Osmanlı Devletinin varlığı üzerine de olumsuz bir tesir meydana getirmeyecektir. Siyasi çehre deki değişikli�. bu devleti sırf yıkılmaktan kurtarmak gayesiyle milli bir karak ter kazanmasını gerekli kılacaktır. Bu siyasi değişiklik, devletin Osmanlılık ni teliğinde, Osmanlı ·hanedanının h�klarında, monarşik sistemin bünyesinde bir değişiklik de husule getirmeyecektir. Din birliği, Osmaniı Devletinin kuru luşunda olduğu gibi yine devletin beşeri unsuruna dahil .fertlerini birbirine perçinlemek için sosyal bir bağ rolünü oynayacaktır. Devlet, yine islami bir karakter taşıyacaktır. ittihat ve Terakki Partisinin siyasi programında değer kazanan Turancılık, 1 . Cihan Harbinde dış tehlikeleri üzerine çektiği gibi, rea· liteye uyı:nadığından başarısızlığa uğramıştır.
dd) Batıcılık Menşeini Tanzimat ve hatta ondan önceki devirlerin ıslahat teşebbüs lerinde bulan batıcılı k akımı ise, mahiyeti itibariyle temelleri batının sosyal, siyasi ve felsefi görüşlerinde aranması gereken bir devlet anlayışını ifade et�
64
mektedir. Bu görüş Devletin ancak batılılaşmak suretiyle kurtulabileceğini ve bunun için d e muhtelif cephel�rden önemli inkılapların yapılması gerektiğini ileri sürmektedirler. Batı medeniyetinden, bütün Şumun ile istifade etmek, bu medeniyetin semere ve. · imkanlarından onun sosyal, hukuki, ilmi ve kültQrel gelişmesinden faydalanmak, yani batılılaşmak lazımdır. Batıcılık akımının ta raftarları, Meşruti idarenin yeniden kurulmasına rağmerı,·Osmanlı imparator luğunun batma tehlikelerinden kurtulmamasının sebeplerini, Osmanıl devleti nin bünyesinde, Meşruti idarenin yaptığı değişikliklerin sınırlı ve eksik oluşunda aramaktadır. Meşruti idare, devletin yalnız siyasi bünyesinde bir değişiklik meydana getirmiş ve fakat buna paralel olarak, sosyal, hukuki, ekonomik ve kültürel alanda bir değişikliğin vukuı.ı.nu mumkün kılmamıştır. Batılılaşma, hiçbir müsbet netice sağlayamayan basit bir taklitçiliğe inhisar etmemeli, Osmanlı toplumunun bünyesini, memleketin ihtiyaçlarını dikkate almalıdır ve ona uygun bir hareket tarzı takip etmelidir. Birinci Meşrutiyet kadar süregelen batılılaşma hareketlerinin önderleri ya padişahlar veya onların destekledikleri sadrazamlardır. Birinci meşrutiyet ten sonra batılılaşmanın fikir yönünden önderliği, hükümet dışında ve hükü mete rağmen "Genç Türk"lerin eline geçmiştir.(34) Osmanlı devletinin yeniden canlanması ve dirilmesi için ileri sürülen bu doktrin çatışmalardan bazı faydalı sonuçlar elde edilmfştir. önce bu dokt rin çatışmaları, siyasi şuuru olgunlaştırmıştır. Sonra bu çatışmalardan en doğru, en faydalı yolu tesbit edebilmek için edinilen tecrübe ile Türk inkılabının temel prensiplerinin hazırlık çalışmalarında faydalanılmıştır. Ayrı- · ca mazinin hatalı davranışından da ders alınarak, yeni ku rulan devletin siyasi ve hukuki bünyesinde, yeni Anayasanın esasını teşkil eden hükümler üzerinde de etkiler yapmıştır. Prof. Dr. Tarık Z. Tunaya'nın deyimiyle, "Bu çatışmalar Osmanlı impa ratorluğunu yaşatmaktan ziyade, yeni bi( devletin kurulması için .yapılmış olan labo ratuvar tecrübeleridir. (35) ·
B
Osmanlı Devletinin Sona Erişini Hazırhyan iç ve .Dış Olaylar a)/ttihat ve TerakkiPartisi. (36) Önce cemiyet daha sonra siyasi bir parti olarak kurulan ve gelişen itti hat ve Terakki Partisi, Türk tarihinde önemli rol oynayan ilk büyük siyasi par tidir. ittihat ve Terakki Cemiyeti, 1 889 tarihinde lstanbul'da Sarayburnu'nda Gülhane bahçesinde .kurutan· ittihat-ı Osmani Cemiyeti ile 1 906'da Selanik'te . Osmanlı Hürriyet Cemiyeti'nin 1 907'de birleşmesi ile oluşmuştur. lttihaH Osmani Cemiyeti, kısa zamanda yurt içinde ve yurt ·dışında •
·
(34) Bk. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, C. Vll , a. g. e .. s. 565 � 567. (35) Tarık Z. Tunaya;Türkiye'nin Siyasi Hayatında, Batıl ılaşma Hareketleri, lstanbul, 1 960, s. 99. (36) Tarık Z. Tunaya, Türkiye'de Siyasal Partiler, C. 111., ittihat ve Terakki, lstanbul, 1 989
65
teşkilatım genişlettniş,:Jön Türklerin Paris ğrubunu içine almıştır. Cemiyet ilk defa yurt -içinde varlığını -Ermeni olayları vesilesiyle duyurmuştur. Bundan sonra Cemiyetin Cenevre ( 1 897) ve Kahire (1 897) şubeleri faaliyete geçtiği gibi, Rumeli'de de hızlı bir şekilde örgütlenmiştir. Cemiyet bu dönemde ken� disini batı dünyasına, Jön Türklerin (Genç Türkler) temsilcisi olarak tanıtmış . ve 1 899'da La Haye . (Lahey) ve Silahları Bırakma Kongresinde ve Kristiyana Kongresinde (1 899) ·ve Paris Sergisi Milletlerqrası Basın Konferansıda (1 900) temsil edilmiş, demeç ve muhtıralar vermiştir. Cemiyete bağlı olarak izmir'de Hizmet, Saadet ve Ahenk, lstanbul'da Şura-yı Ü mmet, Cenevre'de Osmanlı içtihat, Paris'te M eşveret, Kahire'de Kanun-u Esasi; Baseretüf Şark gazeteleri ile yayınlar yapmıştır. Cemiyetin başlıca amacı, 1 876 Kanun-u Esasi'sini (Anayasasını) tek rar yürürlüğe koymak, Osmanlı Meclisi Meb!usasının açılmasını sağlamaktır. Paris'te, 4 Şubat 1 902'de toplanan J.ö n Türk Kongresinde, Meşrutiyet düzeninin uygulanma metotları konusunda varılan görüş ayır!ığı, Cemiyeti ikiye bölmüştür. Prens Sabahattin, Teşebbüs'ü Şahsi ye Adem-i M erkeziyet derneği kurarak Cemiyet'ten ayrılmış, diğer tarftan da Ahmet Rıza bey de Osma nlı Terakki ve ittihat Cemiyetini kurarak faaliyetine devam etmiştir. 1 906 yılında Selanik'te kurulan gizli Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ise, itti hat ve Terakki Cemiyetinin hayatında bir dönüm noktasını teşkiJ etmiştir. Os manlı Hürriyet Cemiyeti, Rusların Bulgarları ,koruyarak memleketin iç işlerine müdahalesini protesto etmiş, özellikle ordu mensuplan arasında da taraftar bulmaya çalışmıştır. 1 4 Eylül 1 907'de Merkezi Paris'te olan Osmanlı Terakki ve ittihat Ce miyeti ile merkezi Selanik'te olan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti, Osmanlı Terak ki ve ittihat CemiyeU o larak bir yazılı anlaşma ile birleşmişlerdir. (37) Bu birleşmeye yüzbaşı Mustafa Kemal (Atatürk)ün, Şam'da arkadaşla rı ile . birlikle kurdukları gizli-Vatan ve Hüriyet Cemiyeti'nin Selanik şubesi de Mustafa Kemal'den habersiz katılmıştır. Bu birleşmelerden so_nra ittihat ve Terakki Cemiyeti, Rumeli'de büyük bir silahlı ayaklanma hareketine girişmiştir. Enver bey Tikveş civarında. Niya zi ve Eyüp Sabri beyler Resne ve Ohri'de, Selahattin ve Hasan Tosun Beyler Arnavutluk'ta hürriyet taburları kurmuşlardır. Cemiyetin Silahlı müfrezeleri halkı ayaklamaya teşvik ve buna karşı da ikinci Abdülhatnit'in bu bölgeye gönderdiği baskı u nsuru adamlarını "öldümıeğe başiamışlardır. Derne'de. dağa çıkan kolağası (önyüzbaşı) Niyazi ve arkadaşlarını, sindirmeğe çalışan askeri birlikler, hürriyet isteyenlerle birleşmişlerdir. Ayaklımmayı bastırmak için görevlendirilen Şemsi Paşa da, Cemiyetin fedailerinden Bigalı Teğmen Atıf (Kamçı!) tarafından öldürülmüştür. Daha sonra gönderilen Tatar Osman Paşa da başari sağlayamamıştır. Cemiyet 23 Temmuz 1 908'de M anastır, ·
�
(37) Ahmet Bedevi Kuran, inkılap Tarihimiz ve ittihat ve Terakki, lstanbul, 1 948, s. 233 - 239; Mithat Şükrü Beleda,lmparatorluQun Çöküşü, lstanbul, 1 979, s. 30 3 1 . -
66
Selanik ve Rumeli şehirlerinde hürriyet ilan etmiş ve bunun sonucu olarak il. Abdülhamit de, Kanun-u Esasiyi (Anayasayı) yürürlüğe koymuştur. Böylece ikinci Meşrutiyet ilan edilmiştir. Meşrutiyetin ·nanından sonra Cemiyet, aldığı bir kararla adını ittihat ve Terakki şeklinde kullanr:nağa başlamıştır. 1 7 Aralık 1 908'de, _ Osmanlı Meclisi meb'usanın açılmıştır. M eclisin açılması ile Cemiyet mensupları siyasi iktidara sahip o lmuşlardır. Ancak Ce miyet; Sultan i l. Abdülhamit'in halline kadar o lan dönemqe iktidarda bulun madan iktidar olma gücünü göstermiş, iktidara cemiyetin görüŞ ve isteklerini dikte ettimişlerdir. Bundan sonraki dönemlerde, ittihat ve Terakki mensupları Hükumette vazife almışrar, sorumluluğa bizzat katılmışlardır. Yeni kurulan rejim içerde ve dışarda bir takım olaylarla karşı karşıya kalmıştır. Bulgaristan, 5 Ekim 1 908'de bağımsızlığını ilan etmiştir. Avus turya-Macaristan, 6 Ekim 1.908'de Bosna-Hersek'i ülkesine kattığını; Girit ise Yunanistan'a katıldığını ilan etmiştir. Balkanlar'daki bu siyasi bunalımların yanı sıra, bir grup gerici ayaklanarak "şeriat isteriz" diye isyana başvurmuş lardır. Tarjhte 31 M art ( 1 3 Nisan 1 909) vak'ası diye anılan o lay, tutucu ve ge rici Çevrenin hürriyete karşı başkaldırmasıdır. lstanbul'da terör ·havası yara tan bu gerici topluluk, bazı .önemli kişileri de katletmişlerdir. Bu başkaldırma ..olayına karşı, Selanik ve Edirne'deki kuvvetler, "Hareket Ordusu" adı ile ls tanbul'a yürümüştür. 21 Nisan 1 909'da lstanbul'a gelen Hareket Ordusu, üç gün içinde ayaklanmayı bastırmış ve böylece büyük bir gericilik.,tehlikeside önlenmiştir. Hareket Ordusu diye ı;1nılan bu askeri birliğin, düzenleme işini ve kur may başkanlığını Mustafa Kemal (Atatürk) yapmış, hatta Hareket Ordusunun lstanbul halkına hazırladığı beyannameyi dahi Mustafa Kemal (Atatürk) kale n1e almıştır.(38) Bu olaydan sonra il. Abdülhaı:nit tahttan indirilerek yerine Sultan, V. · M ehmet Reşat getirlmiştir. ·
-
-
·
Bundan sonra 1 909'da Anayasa'da değişiklikler yapılarak parlementer bir rejime yönelinmiştir. Bu değişikliklerle yürütme organının başı olan hü kümdarın yetkileri sınırlandırılmış, kabinenin meclise karşı sorumlu olması ilke olarak kabul edilmiş, . yasama organının bağımsızlığı kabul edilerek yetki leri genişletilmiştir. Bu değişkliklere rağmen durum düzelmemiŞ, içerde Ve dı_ şarda büyük gaileler (baş derdi) çıkmış, artan mali zorlukların yanı sıra, Ar navutluk'ta ve Arap ülkelerinde ayaklanmalar çıkmıştır. imparatorluğun bu güç çjurumunda bu defa, 1 9 1 1 'de Trablusgarp Savaşı, 1 9 1 2 yılında ı . Balkan Savaşı ve 1 9 1 �'de de il. Balkan Savaşı patlak vermiştir. '
(38)
Hikmet, Bayur, Atatürk, Hayatı ve _Eseri, Ankara, 1 963, s: 27. Fahir H.- Armaoğlu, Siyasi Tarih, ( 1 789 - 1 960), Ankara, s. 31 2.
67
Tarablusgarp Savaşının çıkması ve yenilgisi iç politikada huzursuzlu. ğa yol açmış, muhalefet güçlenmiş, Osmanlılık ve yerinden yönetim ilkesini savunan Hürriyet ve itilaf Fırkası (Partisi), ittihat ve Terakki Partisini tehdit eder duruma gelmiştir. ittihat ve Terakki Partisinin Meclisi - Padişaha feshet tirmesi sonucu , yeni seçilen Meclis Anayasa'yı değiştirerek bu def'a da hükümdarın yetkilerini genişletmiştir. Nisan 1 9 1 2'de işpaŞına gelen yeni Mecıls, uzun ömürlü olmamış, ordu içinde ittihat ve Terakki Partisi aleyhtarı grupların teşekkülü (Halaskar Zabıtan Grubu), iktidar partisinden ayrılmalar üzerine . Sadrazam Sait Paşa'nın yerine tarafsız Gazi Ahmet Muhtar Paşa atanmıştır. Gazi Ahmet Muhtar Paşa, bir .çok büyük şöhretlerle birlikte y�ni kabi · neyi kurmuştur. Tarihte, "Büyük Kabine'' veya oğlu Mahmut Muhtar Paşa'nın Bahriye Nazırı (Deniz bakanı) olması nedeni ile "Baba - Oğul Kabinesi" diye adlandırılan yeni hükümet, ilk üç aylı� iktidarı döneminde 1. Balkan Savaşı ile karşı karşıya kalmıştır. Bu arada ittihat ve Terakki Partisinin dest_eği ile mec lisin 4 Ağustos 1 9 1 2'de yeniden feshine gidilmiştir. 1. Balkan Savaşının ağır yenilgisi ile Gazi Ahmet Muhtar Paşa çekilmiş, yerine Kamil Paşa Sadrazam olmuştur. Balkan Savaşının sorumluluğu üzerine yıkılan Sadrazam Kamil · Paşa,' bir darbe sonucu zorla iktidardan uzaklaştırılmış, yerine nisbeten taraf� sız ve mutedil davranan Mahmut Şevket Paşa Sadrazamlığa getirilmiştir. Mahmut Şevket Paşa'nın Sadrazamlığı ile ittihat ve Terakki iktidarı yine baş lıyordu. Bağımsız bir politika uygulamaya çaJışan Mahmut Şevket Paşa, Hür riyet ve itilaf Partisi tarafından düzenlenen bir suikast sonucu· öldürüldü. Ye rine Prens Sait Halim Paşa geçirildi. Edirne'nin düşman işgalinden kurtarılması, iktidar partisi ittihat ve Terakki'yi ·güçlendirdi. ittihat ve Terakki Partisinin tek başı na iktidar olduğu üçüncü genel seçimler yapılarak, 14 Mayıs 1 9 1 4'de Osmanlı Meb'usan Meclisi toplanmıştır. 1 9 1 4 yılı_rıda Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinden, Meclis 28 Eylül 1 9 1 S'den sonra çalışmasını tatil etmişti r. ı. Dünya Savaşının idare ve sorum luluğu da böylece lttihat · ve Terakki Partisine aittir. Genellikle il. M eşrutiyetin bütün iç ve dış olaylarında ittihat ve Terakki Partisinin damgası vardır. Bir görüşe göre, ittihat ve Terakki Partisinin birçok vebal, kusur ve başarısızlık larına rağme.n, Türk siyasi tarihinde seçkin bir yeri vardır.{39) ·
·
Bir başka görüşe göre de, "ittihat ve Terakki, demokratik manada · bir siyasi parti olmaktan çok, bir nevi gizli bir cemiyet iôi. Meşrutiyet idaresinin kurulması maksadile teşekkül etmiş; bu maksadı gerçekleştirdikten sonra da iktidara hükumet darbesiyle gelerek, azılı muhaliflerini ezip bir parti diktatör lüğü tesis etmekte tereddüt göstermemiştir. Partinin başlıca erkanı Enver, Talat ve Cemal Paşalar idi. Bu üç zat da, genç, vatansever, aHlgan ve hami yetli idiler. Enver Paşa üstelik halk ı:ıazarında hürriyet .kahramanı idi. Bunun(39) Bk. Türk Ansiklopedisi, C. 20, ittihat ve Terekki Cemiyeti (Fırkası) maddesi, s .446 452. .
68
-
la beraber, memleketin içinde bulunduğu güç şartları bertaraf etmek için ge rekli bilgi ve tecrübeye malik degildiler. (4�) b) Trab/usgarp Savaşı Rusya ile ltalya arasında 1 909 . yılında imzalanan gizli Racconigi An · laşması ile ltalya Rusya'nın . Boğazlar'daki menfaatlerini, Husyada ltalya'nın Trablusgarp'taki menfaatlerini tanıyordu. _ ltalya'nın Avustarya ile yaptığı An la şma da ltalya'ya Trablusgarp konusunda rahatlık veriyordu. ltalya, Habe şistan hezimetin.den sonra, Kuzey Afrika'da ·· bir sömürge imparatorluğu kurma hevsine kapılmıştır. Bu amaçla Trablusgarb'e ekonomik yatırımlar yapmıştır. ltalya türlü fırsatlarla, Trablusgarp ve Bingazi'yi ele geçirmek ve sonra buradan Afrika'nın içlerine doğru genişlemek için gereken teşebbüsler de bulunuyordu. 28 Eylül 1 9 1 1 'de ltalya, Osmanlı imparatorluğuna �4 saatlik süreli bir ültimatom vererek, Trablusgarp üzerinde isteklerde bulunmuştur. Osmanlı Devleti, ltalyan isteklerini reddetmekle beraber, görüşme teklifinde de bulundu. · Ancak daha öncede·n kararlı olan ltalyan'lar Osmanlı Devletine harp ilan ederek, Kuzey Afri�a kıyılarına asker çıkardılar. Çok g_üç şartlar al tında savaşa katılan Osmanlı Devletinin, deniz kuvveti yetersiz olduğundan ve Trablusgarp'ta da çok az kuvvet bulunduğundan, halyan saldırısına gere ken cevabı veremiyordu. Ancak Tunus ve Mısır'dan kaçak olarak Trablus garb'a ulaşan gönürıü Türk subayları, Sunusi'leri teşkilatlandırarak ital yan'lara karşı çetin savaşlar verdiler. Mustafa Kemal'in (Atatürk) ve Binbaşı Enver'in (Paşa) , ltalyanlara karşı başarılı savaşlan ltalyanların ülke içinde ilerlemesine imkan vermemişti: . ltalyanlara karşı çok başarılı savaş veren bu gönüllüler, takma adlar ve değişik kılıklarla, silahsız ve malzemesiz koşup bur.aya gelmişlerdi. Genç önyüzbaşı (kolağası) Mustafa Kemal (Atatürk) gibi burada görev yapan ve hizmet veren Fethi · aeyin (Okyar) anlattığına göre, "Eğer, Trablusgarb'e, o toprakları Vatanından bir parça saymanın şuuru içinde_ koşanların rahatça destan denilebilecek yiğitliklerini dünyaya anlatq.bilmek mümkün olsa idi, Türklüğe ait çok şeyin bir daha geri dönmemek üzere yitirHdiği zannının hakim olduğu o günlerde, sanırım ki, kahramanlık ve mertlik aşığı dünyanın gözönünde, itibarımız yerini almakla kalmaz, hayranlık uyandırırdık". (4 1 ) Gönülfüler, kişisel fedakarlıkların yarattığı hayranlık içinde, yerli halkı da tatmin ederek savunma hatlarını kurmuşlardı. ltalyanlar, harp gemilerinin atış sahası .d ışına çıkamaz oımuşladı. Bu sonuç yalnız ltalyanları değil, ls tanbul'u da hayrette bırakmıştır. Bti durumda ltalyan donanması , Çanakka le'yi zorlamak ve lstanbul'a gelerek savaŞı lstanbul'da bitirmek teŞebbüsün de bulunmuşsa da, bu çabal_arr da başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Ege
·
·
(40) (41 )
Enver Ziya Karal, Birinci Cihan Harbinden Lozan Muahedesine Kadar Türkiye'nin Siyasi Olayları, Yeni Türkiye (Kollektif Eser), lstanbul 1959, s. 44. Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, (Yayına Hazırlayan: Cemal Kutay), lsıanbul, 1980, s. 1 35.
69
Df:?nizinde Limni ve Akdenizde Oniki Adayı . işgal eden . ltalyanlar, Osmanlı Devletinin iç kargaşasından ve Rusların Boğazlar üzerindeki isteklerinden yararlanarak Osmanlı Devletini barışa zorlamıştır. / 1 8. Ekim 1 9 1 2'de lsviçre'nin Lozan şehrinde · imzalanan Ouchy (Uşi) Barış Aridlaşması ile Osmanlı Devleti Trablusgarb'ı ltalya'ya terketti.. Ayrıca B1alkan Savaşı da çıkmak üzere olduğundan, On iki Ada'ya Yunanlılar istekli olduklarından ve Osmanlı Devletinin donanması buraları da savunma yete neğine sahip olmadığından, Balkan Savaşının sonuna kadar buralarıfl geçici olarak ltalyan işgalinde kalması kabul edilmiş bulunuyordu. Böylece ltalya Trablusgarb'i kazanmakta ve ayrıca geçici olarak işgal ettiği Oniki Ada üze rinde hak sahibi o lmakta idi. c) /. Balkan Savaşı. (42) Rusların iki temel politikasından biri, Slavları birleştirip Osmanlı impa . ratorluğunun Balkan topraklarını Slav devletleri arasında paylaştırmak, ikinci si de Boğazlara yerleşmekti. (43) Rusların, Sırbistan'la Bulgaristan'ı yaklaştırma politikası , 1 3 M art 1 9 1 2'de imzalanan S ı rp - Bulgar ittifak andlaşması ile sonuçlanmıştı. Rusya, söz konusu ittifak andlaşrnasının hazırlanmasmda olduğu gibi, andlaşmanın uygulanmasında da rol oynuyordu. Sırp - Bulgar ittifak andlaşmasını 29 Mayıs 1 9 1 2 tarihli Bulgar - Yunan ittifakı izlemiş, böylece Osmanlı Devletine karşı Balkan birliğinin ikinci halklası da tamamlanmış oldu. 1 9 1 2 Ağustos. ayında iyi ilişkiler içinde bulunan Karadağ, Bulgaristanla, sözlü bir ittifak yaptı. Bunu çeşitli siyasi rekabet dolayısıyla · iyi ilişkiler içinde bulunmayan Karadağ ve Sırbistan'ın 6 Ekjm 1 9 1 2 tarihli ittifakı izlemiştir. Balkanlarda çıkan kargaşalıklar ve . bundan yararlanan Balkanlı Devletler birlikte hareke tegeçmişlerdi. ilk olarak Karadağ, B Ekim 1 91 2 de Osmanlı Devletine savaş ilan· etmiş, bunu 1 7 Ekim 1 9 1 2'de Bulgaristan ve Sırbistan ve 1 9 Ekim · 1 91 2'da de Yunanistan takip etmiştir, Coğrafi durumun çıkardığı sonuçlar ve savaşa iyi hazırlıklı olamıyan Osmanlı Orousu, seferberlik ve yığma işlerini de zamanında yapamadığı için gafil avlanmış ve her cephede yenilmiştir. Osmanlı orduları Bulgarlara karşı bütün Trakya'yı bırakarak Çataca'ya kadar çekilmek zorunda kalmış, Sırbis tan'a karşı da Kumova'da yenilmiştir. Yunanlılar ise Selanik'i ele geçirdikten sonra, Ege Adalarından .Sozcaada, Limni, Samotraki ve Taşoz adalarını işgal ettiler. 3 Aralık_ 1 91 2'de imza edilen ateşkes anlaşması . (mütareke) ile silahlı çatışma durmuş oldu. Balkan Devletleri ile Osmanlı Devleti arasında Barış Andlaşması 30 Mayıs 1 9 1 3'de Londra'da imzalanmıştır. Bu Barış And laşması ile Osmanlı Devleti, Ege adalarının kaderinin tayinini ve Arnavutlu ğun sınırlarının çizilmesi işini büyük devletlere bırakmakta, Girit'i hukuken
(42) Fahir H. Armaoğlu, Siyasi Tarih : a. g . e., s. 334 - 345; Çoşkun Üçok, Siyasal Tarih, a. g . e., s . 27 - 283; (43) Fahir H. Annaoğlu, Siyasi Tarih, a. g. e., s. 335 336. -
70
Yunanistan'a terketmekte ve Midye Enez hattının batısında kalan toprakları da Balkan Devletlerine bırakmakta idi. Bu çizilen sınırla Edirne Bulgaristan'a geçiyor, Bulgaristan Kavala ile Dedeağaç arasındaki toprakları alarak Ege Denizine ulaşıyordu. Osmanlı Devleti için çok ağır olan bu yenilgi ve sonun da imzalanan Londra Barış Andlaşması ile Osmanlı Devletinin sonunun gel diği adeta haber veriliyordu. d) il. Balkan Savaşı Osmanlı Devleti'inin ağır yenilgi sonucu Balkanlardan çekilmesi,_ siyasi bakımdan büyük bir boşluk bırakmış, dengesizlik yaratmış, ganimetin bölü şülmesinde Balkan devletleri birbirine düşmüşlerdir. Sırbistan, askeri harekat dolayısıyla, Sırp - Bulgar. ittifakının çizdiği ve kendisine ayırdığı arazi parçasından daha büyük bir bôlgeyi ele geçirmişti. Sirpların bu arazi bölgelerini geri vermemesi, uyuşmazlığın düğüm noktası nın teşkil ediyordu. Yunanlılar ise, Bulgarların Ege kıyısına ulaşmış olmasını sert -tepki ile karşılamıştı. Bu durum, Sırbistan'la Yunanistan'ı birbirine yak laştırmış aralarında iftifak andlaşması akdine sebep olmuştu. Sırbistan ile Yunanistanın birbirlerine yaklaştıklarını gören Bulgaristan, bu iki devlete tam hazırlıklarını yapmadan önce, 29-30 Haziran 1 91 3'de saldırdı. Bulgarlar, her iki devlete yenildL ikinci Balkan Savaşından yararlanan Osmanlı Devleti ile Romanya'da Bulgaristan'a karşı savaşa giriştiler. Romanya askerleri, Bulgar Dobruca'sını kısa zamanda ele geçirdi. Osmanlı Devleti de bu tarihi fırsatı kaçırmadı ve tarihi bütün özellikleri ile bir Türk şehri olan Edirne'yi geri aldı. il. Balkan Savaşı sonucu , Bulgaristan'la diğer Balkan Devletlerinin im zaladıkları 1 0 Ağustos 1 9 1 3 tarihli Bükreş Andlaşması , Romanya ile Bulga ristan'ın yeni _sınırını belirliyor, Tuna'nın güneyinde kalan önemli bir arazi parçasını, Güney Dobruca dahil, Romanya'ya bırakıyordu. Andlaşma ile Ka vala Yunanistan'a terkediliyor, Makedonya'dan küçük bir arazi parçası Bul garistan'a bırakılıyordu. ' i l . Balkan Savaşı sonucu Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında 29 Eylül 1 9 1 3 tarihinde lstanbul Barış Andlaşması imzalanmıştır. Bu Barış And laşmasına göre, Osmanl.ı Devletinin sınırı Meriç nehridir. Ancak Edirne ile Meriç nehrinin batısında kalan Dimetoka da Türk sınırları için de yer almak tadır. Barış Andlaşmasında Bulgaristan'da kalan Türkler'in durumu da ele alınmakta, Türklerin mülkiyet haklarına saygı gösterileceği de belirtilmekte idi. Osmanlı Devletinin Yunanistan'la aktedeceği barış andlaşması güç lükler. nedeni ile uzamış, Ege Adalarının durumu, Londra'daki Elçiler Konfe ransına bırakılmıştır. 1 4 Kasım 1 9 1 3'de Atina'da imza edilen Barış Andlaş masında ise, Girit Adasının kesin olarak Yunanistan'a terki öngörülmüş ve ayrıca Yunanistan'da kalan Türklerin durumu da düzenlenmiştir. · Sırbistan'la barış andlaşması ise 1 3 Mart 1 9 1 4'de istanbul'da imza ·
71
edilmiştir. Sırbistanla Osmanlı Devleti'nin artık ortak sınırı olmadığından, sadece Sırbistan'da kalan Turklerin durumları düzenlenmiştir. . Şubat 1 9 1 4'de Londra'da toplanan büyük devletler, ltalya'nın işgal etti ği adaları, Meis adası ha�iç ltalya'ya, lmroz ve Bozca Ada hariçYunanl,ıların işgal ettiği adaları da Yunanistan'a bırakmıştı. Büyük Devletlerin aldıkları karar üzerine henüz bir andlaşma imzalanmadan 1. Dünya Savaşı başlamıştır. 1. Dünya Savaşı öncesi dönemde, Osmanlı imparatorluğu, Afrika ile il gisini kesmiş Balkanlar'da ağır toprak kaybına uğramış, BUlgaristan'dan geri aldığı Edirne ile Doğu Trakya'da kalabilmiştirJ44) ·
·
C- Osmanlı Devletinin Sona Erişi (Birinci DOnya Savaşı).(45)
1 . Birinci oqnya Savaşına Genel Bakış Birinci Dünya Savaşı, Avrupa'da dört merkezi devlete karş ı , Avrupa ve diğer kıt'alarda bulunan yirmibeş devletin giriştiği, o tarihe kadar görülmemiş ilk büyük savaştır. Birinci Dünya Savaşı , Avrupa'da, "ittifak Devletleri" veya "MerkeziDevletler" diye adlandırılan Almanya, Avusturya - Macaristan, Os manlı imparatorluğu ve Bulgaristan ile "itilaf Devletleri" diye anılan Fransa, Rusya, lngiltere, Sırbistan, Belçika, Lüksemburg, Katadağ, Japonya, ltalya, Portekiz, Romanya, A B.O., Yunanistan, Brezilya v.b. arasında cereyan etmiştir. ·
a) Birinci Dünya .Savaşının Sebebleri aa) Genel sebebler Fransız' inkılabının ortaya koyduğu yeni fikirler, yeni anlayış ve görüş ler, başka bir deyimle, · yeni bir dünya anlayış ı, devlet ve toplum hayatında değişikliklere yol açmış, yeni bir anlayışla siyasi ve sosyal müesseselerin ku rulmasına sebeb olmuştur. Yeni dünya anlayışı, devletleri11 olçfuğu kadarmilletlerin de davranışına yeni yenUstikametler vermiştir. . . Milliyetçilik h a reketleri, XIX. yüzyıl içinde etkili olduğu gibi, XX. yüzyılın ilk çeyreğinde de ilişkilerin temelini teşkil etmiştir. ltalyan ve Alman milli bir liklerinin kuruluşu Avrupa dengesirie yeni bir biçim vermekle beraber, Bal kanlardaki milli duyguları kamçılamış, Balkanlar 1 870'den sonra Avrupa dip lomasisinin başlıca uğraşı alanı olmuştur. Birinci Dünya Savaşı öncesinde milliyetçilik, bütün dünyada milli toplumların yalnız cankurtaran simidi değil, ideallerinin gerçekleşmesine imkan veren akım olmuştur. ·
(44) Fahir H. Armoğlu, Siyasi Tarih, a. g, e,, s. 345 - 35 1 . Fahir H . Armaoğlu, Siyasi Tarih, a. g. e . , s. 41 1 - 461 ; Çoşkun Üçok, Siyasi Tarih, a. g. e., s. 286 - 315.
(45)
72
.
Fransız inkılabının ektiği tohumlar yeşermiş, filiz vermiş, ürünlerinin alınması için Birinci Dünya Savaşını beklemek gerekmiştir. . Fransız inkılabının bir diğer önemli etkisi de, siyasi anlamda değerlen dirilen özgürlük (liberalizm) hareketlerinin devlet sınırlarını da aşarak milletle rarası diplomatik ilişkilere konu olması ile belirmiştir: Tarihin genel akışına da uyarak liberalizim, insan mutluluğunun temel yapısını teşkil etmiştir. Sanayileşmenin XIX. yüzyıl içinde kazanmış olduğu yeni hız ve bu du ·rumun sonucu olarak gelişen ve genişleyen sömürgecilik, diplomatik müna sebetlerin alanını, Avrupa'nın dar sınırlarından çıkararak yeni kıt'alara, Afrika ve Uzakdoğuya yaymıştır. Ayrıca büyük devletlerin ekonomik çıkar çatışma ları, karşılıklı siyasi rekabete ve uyuşmazlıklara neden olmuştur. bb - özel sebepler Ondokuzuncu yüzyılın ikinci y arısında milli birliğini sağlayan Almanya, özellikle ekonomi� alanda güçlenmiş, dünya pazarlarını ele geçirmek gayreti içinde olmuştur. Almanya'nın bu durumu diğer. sanayi ülkelerini kuşkulandır mış, özellikle ekonomik alanda lngiliz - Alman rekabeti, politik alanda da etki sini göstermiştir. Almanya, Avrupa ve deniz aşırı ülkelerdeki menfaatlerini korumak için kara ordusunu güçlendirmiş, sayıca artırmış, denizde lngiliz do nanmasına ulaşabilecek güçlü bir donanma yapmıştır. Almanya, uyguladığı politika ile güney�doğu Avrupa'yı etkisi altına alffıak ve ön Asya'yı nüfuzu altında bulundurmak ve böylece Panislavizm is teklerinin önüne set çekmek istemiştir. Pancermenizm ve Panislavizm'.in kar şılıklı rekabetleri, Birinci Dünya Savaşının çıkışının önemli sebeplerinden bi rini teşkil etmiştir. Almanya'nın Hindistan'a giden· ·karayolunu ele geçirerek lngiltere'nin düriya hakimiyetine darbe indirme çabalan da, lngiltere'de tepki yapmaktan geri kalmamıştır. Almanya, izlediği politika nedeni ile Rus ve lngiliz düşmanlığına hedef olmuştur. Fransa da, Alman husumetinden yararlanarak; 1 871 'de kaybettiği Alsace - Loraine (Alsas Loren) i geri almak hevesine kapılmıştır. · Rusya ise, Panislavizmin amaçlarına ulaşmasını sağlamak için, kendi sine hem rakip, hem de engel olan Almanya'nın yıkılmasını, birçok Slav top lulukları sinesinde toplayan Avusturya - M acaristan lmparatorlu gunun da · parçalanarak_ Slav topluluklarının, Rus Çarının tacı altında toplanmasını sağ layan bir politik tutuma yönelmiştir. Ruslar; ayrıca tarihi bir is.tek o lan lstan bul'u ele geçirmek, Akdeiıiz'e ve Basra Körfezine inmek ariıacıiıı gütmüşler dir. Avusturya - M acaristan imparatorluğu ise, kendisini tehdit eden en büyük tehlikenin, Rusların teşviki ile harekete geçen Panislavizm akı mı oldu ğunu müşahade ederek, bu akıma karşı guvenliğini sağlamaya çalışmıştir. Avusturya - Macaristan, Panislavizm akımının da etkisi ile, Sırbistan'ın bü yük iddialarla imparatorluk içinde yıkıcı faaliyetlerini görerek, ilk fırsatta bu krallığı ya tamamiyle ortadan kaldırmak veya hatta kendisine bağlayarak Balkanlar'da ve Orta-Doğu'da durumunu güçlendirmek amacını gütmüşlerdi. 73
Sömürgecilikte geç kalan ltalya, yeni sömürgeler elde etmek gayreti içinde idi. ltalya'nın ayrıca Osmanlı imparatorluğu üzerinde de istekleri vardı. Birinci Dünya Sav�şı öncesi Avrupa, karışılıklı ihtirasların, menfaat ça tışmalarının düğümlendiği bir merkez idi. Yüzyılın çözülmeyen problemleri "nin birikimi ile Avruph bir barut fıçısından farksızdı. Avusturya veliahdının öl� dürülmesi ile, savaş kıvılcımı barut fıçısına sıçramıştır. b) Birinci Dünya Savaşının Başlaması ve Geçirdiği Evreler 28 Haziran 1 9 1 4'de karısı ile birlikte Saraybosna'yı ziyaret eden Avus turya veliahdı FranzFerdinand bir Sırplı tarafından tertiplenen bir suikast so nucu öldürü lmüştür. Bu olay, sonuç olarak Avusturya'nın Sırbistan'a savaş ilan etmesini, Rusya'nın Sırbistan'ın, Almanya'nın da Avusturya'nın yanların� da yer almasını gerekli kılmıştır. Bu olay, bir hafta içinde Avrupa'yı dünya ça pında bir savaşa sürüklemiştir. Almanya 3 Ağustos -1 914'de Fransa'ya, 4 Ağustos 1 91 4'de Belçika'ya _ harp ilan etti ve Belçika'ya saldırdı. Almanya'nın Belçika saldırısı lngiltere'yi de tehdit ettiğinden, l ngiltere de 4 Ağustos 1 9 14'de Almanya'ya savaş ilan etti. Avusturya ise, 6 Ağustos 1 914'de Rusya'ya savaş ilan etmiştir. Avrupa devletlerinin büyük bir bunalıma sürüklenmesi, Uzakdoğu'da Japonya'ya Asya'da yayılması için fırsat veriyordu. Almanya'ya 23 Ağustos 1 9 1 4'de savaş ilan eden Japonya, Alman sömürgelerini ele geçirdikten sonra Kasım 1 91 4'de savaşı sonuçlandırmış oldu. Osmanlı imparatorluğu ise, bir emri vaki sonucu savaşa katılmış oldu. 1 2 kasım 1 9 1 4'de savaş, Osma·n 1ı imparatorlu ğ u için de başlamış oldu. Savaş, bütün şiddetiyle Avrupa'da ve Yakındoğu'da hüküm sürüyordu. Almanların asıl planı Belçika üzerinde Fransa'ya yürümek, Fransa'yı mağlup edip Rusya'ya bütün gücü ile saldırmaktı� Almanların batı cephesi savaş planları, lngiliz, Belçikalı ve özellikle Fransızların ısrarlı direnmeleri sonucu, başarısızlığa uğramıştır. Doğu'da Hindenburg ise, Rusları Tannenberg'de büyük bir yenilgiye uğratmıştır. Ancak kesin sonuç alınamadığından, karşılık lı mücadel!3 bir siper ve yıpratma savaşı -halini almıştır. 1 915 yılı içinde ltalyainın itilaf Devletlerine katılması ile, Avrupa'da bir de ltalya cephesi açılmış olgu. itilaf Devletlerinin, Balkanlarda yeni bir ceph_e açma gereği, Yunanistan'ın da itilaf Devletleri yanında yer almasına sebep oldu. 1 9 1 6 Y!lında ise, itilaf Devletlerine Romanya da katılmıştır. 1 91 6 yılın da cephelerde önemli değişikler olmamış, ancak Alman denizaltılarının düş man gemilerine saldı rısı, denizaltı savaşının önemini artırmıştır. 1 9 1 7 yılında Rusya'da ihtilaLçıkması - :ıe, Doğu cephesi kapanmış, 8 Mart 1 91 8'de Brest Litowsk Barış Andlaşmasınm imzalanması ile, Almanya doğuda barışa ka vuşmuştur. Romanya mağlubiyeti ve 7 Mayıs 1 91 8 tarihli Bükreş Barış And laşriıasının imzalanması ile, Romanya da saf dışı kalmıştır. Almanya'nın doğu cephesindeki başarıs-ı na rağmen, ABD'nin savaşa katılması ile harbin kaderi de değişmiştir. ·
74
c) Savaşm Bitişi ve Ateşkes Anlaşmaları
Birinci Dünya Savaşı, Almanya ve müttefiklerinin mağlubiyeti ile so nuçfanmıştır. ABD'nin savaşa katılması ile, ıtnat Devletleri güçlenmiş, çeşitli cephelerde, özellikle bu katılmadan sonra, merkezi devletlerin çözülmesi başlamıştır. 1 9 1 7 yılından itibaren Avusturya - Macaristan, ülkesinde J>aş gösteren ekonomik- ve siyasi karışıklıklardan ötürü barış yapmaya yönelmiştir. ABD Cumhubaşkanı W. Wilson, Kongre'de 8 Ocak 1 9 1 8'de yaptığı bir konuşmada, barışın temel ilkelerini açıkladı. Tarihe 14 prensip olarak geçen bu temel ilkeler, genel bir barışı dikkate alarak hazırlar.mıştı. Wilson'un 1 4 maddelik temel ilkelerinde, milletlerarası barışın sağlanması için bir milletle rarası teşekkülün kurulması öngörülmekte idi. Toprak sınırlarının milliyetler ilkesine göre . düzenlenmesi, denizlerin serbestisi en önemli konuları teşkil ediyordu. Bu 14 maddelik temel ilkenin 1 2. maddesi de Osmanlı imparatorluğunun kaderi ile ilgili idi. Ancak, bu temel ilkeler yenilen devletlere bir ümit kapısı olarak görü nürken, ilerde hazırlanacak barış konferanslarında ihtiraslı politikacılar, Ame rikan idealizminden esinlenen bu önerileri bir tarafa itmişlerdir; 1 9 1 8 yılında birbirini izleyen mağlubiyetler, 1 9 1 8 yılının yaz sonlarında itilaf Devletlerinin bütün cephelerde taarruza geçmeleri, önce Bulgar kuwet lerinin çözülerek ateşkes anlaşmasını imzalamasına neden_ olmuştur. Os manlı imparatorluğu 30 Ekim 1 91 8, Avusturya-Macaristan ise, 3 Kasım 1 9 1 8'de ateş-kes anlaşmasını imzalamıştı. Almanya da 1 1 Kasım 1 9 1 8 de ateşkes anlaşması imzalayarak, silahlı çatışmaya sön verdi. Dokuz milyon insanın ölümü ile sonuçlanan Birinci Dünya Savaşı, ger çekten geçen yüzyılın birikimlerini çözebilecek ve uyuşmazliklarını halledebi lecek miydi? Birinci Dünya Savaşı sonrası imzalanan barış andlaşmaları; uzun ömürlü bir barışı sağlayamamış, ikinci Dünya Savaşının çıkmasına da engel olamamıştır. ·
2. Savaşta Osmanlı Devleti a) Osmanlı Devletinin Savaşa Katllması Trabİusgarp Savaşı ile onu izleyen Balkan S,avaşından henüz çıkmış bulunan Osmanl ı imparatorluğu, kendisini siyasi bakımdan yalnızlıktan kur tarmak için Birinci Dünya Savaşına yorgun, bitkin.ekonomik ve - riıali bakım dan sıkıntı ve bunalım içerisinde, manevi takatsızlık ve huzursuzluk içinde katılmıştır. ı. Dünya Savaşına katılmamıza, uyguladığı hatalı politikası ile sebep olan ittihat ve Terakki Partisi, esas amacı meşruti idare kurmak olma sına rağmen, ilk fırsatta parti diktatörlüğü tesis etmiş ve memlekette önceki devrede olduğu gibi, mutlakiyetçi bir idarenin yerleşmesine sebep olmuştu. Yakın çağın . başından itibaren Birinci Dünya Savaşına kadar, fetih yapmak siyasetini, hep yenildiği ve toprak kaybettiği için terk eden Osmanlı
75
devlet adamlarının başlıca gayesi, . imparatorluğun varlığını korumak amacıy la savunma siyaseti takip etmekti . (46) Ancak ittihat ve Terakki iktidarı, siyasi anlayışların� uygun Turancılık ve lslamcılık akımlarının etkileri ile , i mparator luğun sınırlarını da genişletmek amacıyla, emperyalist biİ" politika uygulama sını uygun görmekte idiler. Partinin, pan-islamizm akımından yana üyeleri, dünya · müslümanlarının desteğine de güvenerek, Mısır'ı, Trablusgarp ve Tunus'u tekrar kazanmanın mümkün olabileceği kanısında idiler. Pan Turancılar ise, Rusya'nın mağlup olup dağılacağına irandıklarından, bu da ğılnia sonununda da Türk aslından, ırkından gelenlerin, Türkçe konuşanların büyük bir imparatorluk kurabileceklerine kanaat getirmekte idiler. Trablus garp ve Balkan harplerinin yenilgisinin ağırlığı ve kompleksi altında, adeta bir reaksiyon olarak, genişleme politikasına doğru, ittihat ve Terakki, memleketi savaşa ·sürüklemekte · idi. Osmanlı �mparatorluğu bu geniş . ülkeleri ele geçir mek için . yeter derecede kuvvet ve irtıkarıa sahip olamadığından kuvvetli bir devletle birleşmek ve bu yolda hedefine ulaşmak zorundaydı . Osmanlı impa ratorluğu için bu devlet, lngiltere ve Fransa'nın karşısında cephe almış olan ve Rusya'ya karşı da düşmanlığı ile tanınan Almanya olabilirdi. Osmanlı dev let adamlarının büyük hayalleri, ancak Almanya'nın ekonomik ve siyasi ihti rasları ile uygun düşüyordu. Balkan harbinden önce, lngiltere, Fransa ve Rusya'nın Osmanlı imparatorluğuna, Balkanlarda toprak . statükosunun aynen korunacağına dair verdikleri sözü tutmamış olmaları, lngiltere ve Fransa'nın müttefiki Rusya'nın Boğazlar üzerindeki tarihi istekleri, Osmanlı Devletini Almanya ile birleşmeye sevk ediyordu. Osmanlı Devleti, gerek ge nişleme politikasını gerçekleştirmek ve gerekse hasmane politikaları ile Os manlı devletinin karşısında olan devletlere cephe almak gayesiyle, 2 Ağus tos 1 91 4'de Almanya ile gizli bir ittifak andlaşması akdetti.<47) Prot. Arnold Toynbee (Arnold Toynbi) , Osmanlı imparatorluğunun Al manya ile birlikte lngiltere ve Rusya'ya karşı harbe girişinde, Rusya'nın izle diği . politikanın etkisi olduğu kadar, asıl lngiltere'nin izlediği politikanın daha etkili olduğunu ifade etmektedir. Şöyle ki: "1 907 yılında sona eren, yüzyıl içinde Rus saldırısına karşı islam Dünyasının şampiyonluğunu yapmış olan lngiltere, Avrupa politikasının yeni icapları yüzünden Asya politikasını bırakmış; Rusya ile bir andlaşma yapa rak müslünian ulusları, her zamankinden daha çok, Rµsların insafına terket miştir. 1 908 ihtilali karşısında lngliz Hükumeti soğuk davranmış; lngiliz kamu oyu, Balkan Savaşları sırasında Türk davasına düşmanlık göstermişti: Bardağı taşı ran son damla da, Dünya Savaşının başlangıcında, Türki·
,
(46) Bk. Enver ziya Kara!, Birinci Cihan Harbinden Lozan Muahedesine kadar Türkiye'nin Si-' yasi Olaylan, Yeni Türkiye, lstanbul 1959, s. 44 ve sonrası. (47) ittifakın metni için Bk. M. Cemil, Lozan, C. 1. s. 154.
76
ye'nin özel lngiliz tersanelerine ısmarladığı iki savaş gemisine- lngiliz Hükümetince el konması olmuştur.(48) Prof. Dr. Fahir Armaoğlu, Osmanlı Devletinin Almanya ile ittifakını biraz farklı pir şekilde izah etmektedir. Maliye Nazirı Cavit Bey'in daha 1 9f1 'de lngiliz Bahriye Nazırı W. Churchill'e (Çörçil) yaptığı ittifak . teklifinin reddi, 1 91 4 Temmuzu·nda Bahriye Nazırı Cemal Paşa'nın da Fransa ile bir it tifakın gerçekleşmeyeceği yolundaki red cevabı, Osmanlı imparatorluğunu yalnızlıktan kurtarmak için kendisini Almanya'nın kuc'ağına atmıştır. (49) Diplomatik teşebbüslerin sonucu olarak yapılan bu açıklama ile Os manlı Devletinin ı . Cihan Harbinde Almanya ve Avusturya'nın yanında yer al masının sebebini, lngiliz ve Fransız teklifinin reddi üze�ine, sadece · yalnız kalma tehlikesine karşi lmparatorll.!ğun, Almanya ve Avusturya ile birleşme sinde aramamak gerekir. Böyle bir politik tutumda bizzat Osmanlı devlet adamlarının rolü olduğu gibi, XIK yüzyılın ikinci yarısından sonra Al manya'nın, Avrupa'da hakimiyet tesis etmesinin de· rolü vardır. (50) Birinci Cihan Harbine katılma konusunda Türk kamuoyu hazır değildi. emrivakiler önemli rol oynamıştır. M. Philips Price'a (Filips Pirays) göre, Talat bey ve Cavit bey gibi hükümet Oy.e leri içinde de imparatorluğun savaş dışında kalmasını ve re formlara devam edilmesini. isteyenler de vardı. (5 1 ) ismet lnönü'ye göre, Atatürk, Birinci Cihan Harbine girmemize taraftar değildi.(52) Harbe girmek konusunda, tehlikeleri bilip korunabildiğimiz kadar korunduktan sonra karar verebilirdik. ismet lnönü'ye göre, "biz, ha� müttefikimiz için kaybolduktan sonra girmişizdir".(53) · Osmanlı Hükümeti, ittifak andlaşmasını imzaladığı gün, genel sefer berlik ilan etti ve M eb'uslar Mecilisini de dağıttı. Bu karadan iki gün sonra da tarafsızlığını ilan etti. Almanya, Türkiye'yi tarafsızlıktan ayırmak ve bilfiil Al . manya cephesinde harbe katılmaya zorlamıştır. Bu maksatla 1 1 Ağustos 1 9 1 4'de Akdenizden gelen Almanların Goben ve Breslav zırhlıları, Çanakka le BoOazının geçtiler. Osmanlı Hükümeti, zır'ılıları satın aldığını ilan etmek suretiyle, bu olayların itilaf Devletleri ile bir harbe dönüşmesini bir an için ön ledi ise de, Enver Paşa'nın emri ile 23 Ekimde, Alman amirali Souchon'un komutasındaki Tü rk donanmasmın Odesa ve Sivastopol'u bombardıman et mesi, Türkiye'nin harbe girmesine neden oldu.(54) Rusya, 2 Kasımda, lngilte·
·
·
(48) (49) (50) (51 ) (52) (53) (54)
Amold Toynbee, Türkiye, a. g. e., s. 75. Bk. Fahir Armaoğlu, Siyasi TArih, a. g. e., s. 420 - 421 . Aynı düşünce M. Philisps Price tarafından da savunulmaktadır. A. History of Turkey, From empire Republic, Landon and Newyork, 1 956 s. 86 ve devamı, Türkçe metin (Çevi ren: M. Asım MuUocloğan), Türkiye Tarihi, Ankara, 1 969, s. 94 ve devamı. Bk. M. Philips Price, A . History ot Turkey, a; g. e., s. 89 Türkçe Metin s. 98. Bk. lnönO'nün Hatıraları, Genç subaylık Yılları ( 1884-- 1918), İstanbul, 1 969, s. 21 1 - 212. lnönü'nün Hatıraları, a. g. e., s. 212. Bk. Fahir Armanoğlu, Syasi Tarih, a. g. e., s. 423 - 424. ,,.
-
77
re ve Fransa 5 Kasımda Osmanlı Devletine harp ilan ettiler Osmanlı Devleti buna 1 4 Kasımda Cihad (din uğruna savaş) ilan etmekle cevap verdi.<55) ismet lnönü'ye göre, "Bizim Cihan Harbine girmemiz, ibret verici saf halardan geçerek tahakuk etmişJir. itilaf Devletlerinin bize harp ilan etmeleri ni hazırlayan Mdiseleri, hükumet başkanı bir emrivaki olarak kabul etmek mecburiyetinde kalmıştır. Cihan Harbine girme kararının alınmasında, birinci derecede söz sahibi olanların.fikir ve mutabakatını gÖsteren bir <;lelile rastla mış değiliz. Birinci kCihan Harbine M eclis kararı olmaksızın girmişizdir. Dev let Başkanının haberi yoktur, k�bine üyelerinin haberi yoktur.(56)
b) Savaş A!anlarmda Osmanlı Ordulan. (57) Osmanlı Devletinin 1. Dünya Savaşına katılması ile savaş alanı geniş liyordu. lngiltere, Süveyş Kanalı'm, M ısır'ı, Doğu Akdeniz'i ve lran Körfezi'ni savunmak. zorunda kalıyordu. Türkiye'riin savaşa katılması, Almanlar için değer ifade eden Bertin � Bağdat hayalini hakikat haline ,getirdi. l ıigiltere'nin buna tepkisi ise, Kıbrıs'ı ülkesine katmakla görüldü. (58) Osmanlı Devletinin ı. Dünya Savaşına girmesi, Almanya ve müttefikle ri için siyasi ve askeri yönden paha biçilmez bir değer olarak vasıflandırıldı. Almanya, öncelikle Osmanlı Sultanının Halifelik sıfatından yararlanmaya ça lıştı. Halifenin dini lider olarak, lsiam alemindeki etkisi dolayısıyla Cihad-ı Mukaddes·(kutsal dini savaş) ilan etmesi ile bütün Müslümanların Hıristiyan lara karşı ayaklanacağı sanılıyordu. Ancak, 23 Kasım 1 9 1 4'de ilan edilen CUıad�ı Mukaddes'ten olumlu bir sonuç alınmadı. lrak'da vr. Suriye'de Türk askeri, sadece lngiliz kurşunu ile değil, aynı zamanda Müslüman Arabıri kur şunu ile de şehit oldu.(59) Osmanlı imparatorluğunun savaşa girmesi, Rus kuwetıerinin bir kıs mının .Osmanılarla savaşmak zorunda kalmaları nedeni ile Doğu'daki Alman cephe lerinin ferahlamasına da sebep olacaktı. Osmanlılar tarafından Süveyş Kanalı'nın ele geçirmesi ile lngiltere'nin Hindistan deniz yolu kesilecekti. . Savaşta Osmanlı orduları, Kafkas Cephesi, Süveyş yani Kanal Ceı;> hesi, Çanakkale Çephesi, Irak Çephesi ve Filistin Cephesi olmak üzere çe şitli cephelerde kahramanca savaşmıştı. aa) Kafkas Cephesi Osmanlı imparatorluğu için en önemli savaşlardan biri, Ruslara karşı Kafkas Cephesinde verilecekti. Enver Paşa'nın k6mutasında 1 50.000 kişilik bir ordu ile Sarıkamış Kış Taarruzu diye adlandırılan taarruza geçilmiş, ·
(55) (56) (57) (58) (59).
78
Bk. ·Enver Ziya Karal Birinci Cihan Harbinden Lozan Muahedesine kadar T Orkiye'nin Siy-asi Olaylari, Yeni Türkiye, lstanbul 1959, s. 43 - 46. lnönO'nOn Hatıraları, a. g. e., s. 214. Ahmet Şükrü Esmer, Siyasi Tarih, a. g. e., s. 476 ve devamı Fahir H. Armaoğlu, Siyasi Tarih, a. g. e., s. Çoşkun Üçok, Siyasi Tarih a.g.e., s. Ahmet Şükrü Esmer, Siyasi Tarih, a. g. e., s: 476. Fahir H. Armaoğlu, Siyasi Tarih, a. g. e., s. 425.
'
sonuç alınamamış, yolsuzluk, soğuk, açlık ve hastalıkla beraber askeri birlik lerimiz 1 00.000 kayıp vermişti. 1 9 1 6 yılında taarruza geçen Rus askeri birlik leri, Erzurum, Muş, Bitlis, Trabzon ve Erzincan'ı ele geçirmişlerdir. 1 9.1 6 yı lında Mustafa Kemal Paşa'nın Kolordu komutanlığını yaptığı askeri birlikler, Ruslara karşı, bir çevirme harekatı ile, Muş'u ve Bitlis'i geri almışlardır. 1 9 1 7 _Rus ihtilali, Kafkas Cephesinde harekatın durmasına neden olmuş ve daha sonra ateşkes ve Banş anlaşması imzalanmışt ı r. bb) M ısır'da, Osmanlı egemenliğini yeniden �ağlamak ve Süveyş Kanalını ele geçirmek amacı ile yapılan harekat, 1 91 5 yılı başlarında biri kı yıdan, diğeri de onun güneyinden iki kol halinde ilerledi. Gerekli ulaşım imkanları sağlanamaması nedeni ile iki defa başarısızlıkla sonuçlanan bu . ha rekata karşılık l ngilizl�r. 1 91 6 yılının sonlarında Sina Yarımada'sını ele geçirerek zafere u laştılar ve böylece Suriye sın ırlarına dayandılar. cc) Çanakkale Cephesi Çanakkale Muharebeleri, 1 . Dünya Savaşı içinde ayrı bir özelliği olan, tarihin kaderini değiştiren, yaşamak hakkın-a Şerefi ile ulaşan bir milletin, her şeyqen önce kahramanlık destanıdır. Burada savaşan insanlar, kahraman laşmışlar, kahramanlaşarak kutsallaşmışlardır. Geçilmeyen Çanakkale bir sır değil, bir güçdür, önce manevi değerlerle bir güçdür, sonra da silahı ile sün güsü ile bir güçdür. Türk Ordusu, saldırgana karşı dur demesini bilmiş, vata nı için, Türk Milletinin özgürlüğü için canını feda etmekten çekinmemiştir. Çanakkale Boğazını geçmek, lstanbul'u ele geçirmek, Osmanlı Devle tini savaş içinde çökertmek, itilaf Devletlerinin ilk amacı idi. Sonra ki hedef ise Rusya'ya, yardır;nda bµİunmak, silah ve cephane sağlamak, Rusya'dan da gıda maddesi temin etmekti. Boğazların ele geçirilmesi ile Süveyş Kanalı ve Hint yolu üzerindeki Osmanlı devletinin baskısı kalkacaktı. Balkan Devlet lerinin itilaf Devletleri yanında yer almaları da böylece mümkün olacaktı. Çok yönlü olan bu planın uygulanması için 1 9 1 5 yılında lngiliz ve Fransız donan maları taarruza geçtiler. Önce, Şubat 1 9 1 5'de Çanakkale'nin dış tabyaları topa tutuldu. Ayrıca karaya asker çıkardılar. 1 8 Mart 1 91 5'de Boğazı zorla geçmeye çalışan düşman donanması ağır kayıplara uğradı. lngiliz ve Fran sız donanması, Nusret mayın gemisinin döktüğü mayınlar ve topçu ateşi ile yedi zırhlısını kaybetmiş, o akşam, 1 8· Mart 1 91 5 akşamı bu yedi gemi Ç a nakkale Boğazının sularına gömülmüştü. itilaf Devletlerinin bu başarısızlığı bütün düyada yankılar yapmaktan geri kalmadı . Bu defa itilaf Devletleri, Ge libolu Yarımadasını işgal ederek Boğazlara hakim olmak istiyorlardı. Bu amaçla, Gelibolu Yarımadasının güney kısmına çıkarma yaptılar. Çanakkale muhaberelerinin tarihe deniz savaşı olarak geçen kısmı kapanmış, şimdi hem deniz, hem de kara yolu ile hedefe ulaşmak için düşmanla çarpışmayı öngören ikinci kısmı başlamıştı. Bu çarpışmalar genellikle Gelibolu yarıma dası üzerinde geçmiştir. Bu ikinci kısımda cereyan eden çarpışmaların ruhu, genç tümen komutanı Mustafa Kemal'dir. Çok çetin ve inatçı bir karşı koyma gücü ile yapılan savunma, düşman kuvvtlerine ilerlemek imkanı vermemiştir.
79
itilaf - Devletleri donanmalarının çok kuwetli desteğine sahip olan düŞmaıi kuwetleri karŞısında Mehmetçiğin azim ve iradesi çelikleşmiş, düşmanı ol duğu yerde çivilemiştir. Kaymakam (yarbay) Mustafa Kemal'in, ilk büyük ba şarısı · Arıburnu'nda görüldü. 25 Nisan .191 S'den itibaren gelişmeye başlayan düşman harekatına karşı, tümen kor:ıutanı Mustafa Kemal, süratle Arıbumu bölgesine yetişerek karşı taarruza geçti düşmanı sahilde durdurdu. - 1 9 Mayıs 1 9 1 5'de Albay olan Mustafa Kemal, bu defa 1 00,000 kişilik Kiçner Ordusu karşısında Conkbayırı'nda ve Kireçtepe'de kazadığı zaferlerle, düşman ordu sunu yenmişti. DOşnian, bütünü ile birlikte Anafartal.ar'da uğradığı başarısız lık üzerine Gelibolu Yarımad_a'sını boşaltmış ve geri çekilmeye mecbur kal mıştı. Çanakkale Muharebeleri zaferle sonuçlanmış, düşman hedefine · ulaşamamış, lstanbul saldırıdan kurtulmuştu. . Çanakkale Muharebeleri her iki tarafa pek ağır kayıplara sebep olmuş tu. Şehit düşen, yaralanan subay ve erlerimizin sayısı 250 bini bulmuştu. Düşman kuvvetleri de aşağı yukarı sayıca aynı kayba uğramışt_ı. dd) · ırak Cephesi 1 9 1 4'de Basra'ya asker çıkaran lngilizler, Türk · kuvetlerinin lran'a g ir mesini ve Hindistan'ı tehdit etmesini önlemek ve kuzeye çıkıp karayolu ile Ruslarla birleşmek amacını gütmüşlerdir. Kut-el Amara'ya ve oradan da ku zeye doğru ilerleyen lngilizler, 1 9 1 5 yılı sonunda kuvvetlerinin üçte birini kaybederek -geri çekilmişlerdir. General Towsend (Tovsent) komutasındaki 1 8.000 kişilik lngiliz kuvvetleri Kut-el-Amara'da sarılarak teslim oldular. Elde edilen bu başarı uzun· sürmedi. Yeniden Basra'ya kuvvet çıkaran lnglizler, 1 91 7 yılında Bağdat'a g irdiler. . ee) Fi/is.tin Cephesi Osmanlı Devleti, Süveyş üzerine başarısızca bir taarruzda bulunduk tan sonra düşman karşısında Suriye sınırlarında tutunabilmişti. lngilizler gerek Aden'den ve gerekse Süveyş'ten- Osmanlı imparatorluğu sını'rlarıiıa doğru ilerlediler. 1 9 1 8 yılında Yafa'da yapılan çarpışmalar da lngilizlerin ba . şarısı ile sonuçlandı. Filistin cephes inde düşman karşısında 7, 8 ve 4. Ordu bulunmaktaydı. Mustafa Kemal Paşa'nın komuta ettiği 7. Ordu , mevzilerini başarı jle savundu. 8. Ordu cephesini yaran lngiliz askeri birlikleri, 7. Ordu ve Yıldırım Orduları grubunun tümünü yok etmeye yön�lik plan uygulaması na geçti. lngiliz ordusunun yok etme stratejisini kavrayan Mustafa Kemal Paşa, ordusunu Şeria nehrinin doğusuna çekmiş ve Şam yönünde geri çekil miştir. Oradan da Halep'e ve Hatay'a çekilen 7. Ordu, Halep'te direnme yaptı. Bu defa lngilizler, Araplarla birlikte Halep kuzeyinde Türk birliklerine saldırdılar. 7, Ordu, bu saldırıya karşı koyarak, düşmanı yenmeyi başardı. Bu, Suriye ve Filistin'de kazanılan son Türk zaferi idi. - Mustafa Kemal Paşa'nın düşman karşısında başarı ile geri çektiği ve sonunda bölgesel dahi olsa zafer kazanan bu ordu, daha sonraki yıllarda Milli Mücadele'nin çekirde ğini oluşturacaktır: Mustafa Kemal Paşa'nın düşman karşısında direnmesi ile, daha sonra ilan edilen Misak-ı Milli'nin Suriye sınırları da belirlenmiş ola-
80
caktı. (60) _Türk Orduları, dört yıl, Çanakkale, Galiçya, Kafkasya, Suriye, Irak ve çeşitli bölgelerde binbir kahramanlık göstermiş, takatının sonuna kadar her cephede dövüşmüştür. Ancak, harbin mukadderatını değiştirmek müm kün olamamış ve acı kuwetin karşısında boyun eğmişti. Türkiye'nin bulun duğu müttefikler grubu için harbin bir çıkmaza girdiği, Amerika'nın ltilat Dev letleri safında yer almasından sonra bütün çıplaklığı ile anlaşılmış olu-yordu. · c) Silahlı Çatışmantn Sona Ermesi ve Ateşkes Anlaşması 29 Eylül 1 91 8'de Bulgarların mütp.reke ilan etmeleri, Makedonya cep hesinin çökmesine, Osmanlıların Avusturya ve Almanlarla bağlantılarının fii len kesilmesin·e sebep olmuştu. ittihat ve Terakki Partisi herşeyin kayboldu ğunu anlayarak 8 Ekim 1 9 1 8'de hükümetten çekilmiştir. Sadrazamlığa getirilen Tevfik Paşa'nın, kabineyi kuramaması üzerine, 14 Ekim 1 9 1 8'de . izzet Paşa kabineyi kurmuş ve ilk iş olarak mütareke teklifinde bulunmuştur. Osmanlı Hükümeti, esir lngiliz Generali Towsend'in aracılığı ile 20 Ekim 1 9 1 81de mütarek·e teklifinde bulunmuş ve 30 Ekim 1 9 1 8'de Mondros koyunda lngiliz zırhlısı Agamemnon üzerinde mütareke imzalamıştır. (6 1 ) 30 Ekim ·1 9 1 8 günü, Mondros mütarekesinin şartları Osmanlı Me_busan ve Ayan Meclislerinin gizli . oturumlarında · Sadrazam Ahmet izzet Paşa tarafından açıklanmış mütarekenin ağır hükümleri her iki meclisce büyük üzüntü ve en dişe ile karşılanmıştır. Sadrazamın, genel durumun başka türlü hareket et memize imkan vermediği yolundaki açıklaması , her iki meclisin, mütarekenin imzası için, hükümete yetki vermesini zorunlu kılmıştır. (6 2) Osmaplı Mütare ke Heyeti, Mütareke imza yetkisini almadan mütarekeyi imzalamış, yetkiyi kapsayan telgraf ise heyetin eline bir gün sonra lzmir'de ulaşabilmiştir. Mondros · Mütarekenamesi, itilaf Devletleri le Osmanlı imparatorluğu arasında silahlı çatşı maya son vermiş ve aynı zamanda Osmanlı ülkesinin itilaf Devletleri tarafından işgaline imkan hazırlamıştır.
3. Osmanlı Devletini Paylaşııı a Projeleri · Birinci Cihan Harbinde Osmanlı imparatorluğunu ilgilendiren bir diğer öneli siyasi olay da, Osmanlı imparatorluğunun bölünmesi hususunda itilaf Devletlerinin aralarında yaptıkları anlaşmalardır. Osmanlı lmparitorluğunun bölünmesi ile ilgili andlaşmalar, Birinci Cihan Savaşı sırasında, çeşitli devrelerde karşılıklı görüşmeler sonucu kara ra bağlanmış ve andlaşma konusu olmuştur.
(60) Organeral
Refik H. Tulga, Askeri Stateji P rensipleri ve Atatürk, Boğaz için Üniversitesi · Uluslararası Atatürk Konferansı, 1 O 1 1 Kasım 1980, Ön baskı, 5. 27 28. (6 1 ) Mondros Mütarekenamesi için Bk. Ali Türkgeldi, Mondros ve Mudanya Mütarekelerinin Tarihi, Ankara, 1 948. (62) Bk. Türk istiklal Harbi, 1., Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı, Genel Kurmay Harp Dairesi, Ankara, 19 62, s. 48. -
-
-
81
a) ltalya'ninBirinci Cihan Savaşma_ Katılmasından önceki Devre ' Rusya;nın , Savaşın başından beri lst �nbul ve Boğazları elde etme ar i:uları nı dile getiren Dışişleri Bakanı Sasanof, şayet bu konularda tatmin o l mazlarsa, Rusya'nır:ı savaşa isteksiz devam_ edeceğini ve hatta savaştan çekilebileceğini açıklayanbeyanlarda bulunmuşjur. lngilizler ve Fransızlar, görüş meler sonucu Ruslprla anlaşma imkanını bulmuşlar. İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının Ruslara verilmesini kabul et mlşledir. Ancak, lstanbul'un serbest bir liman olması, Rusların da, lngiliz ve Fransız menfaatlerini dikkate alacağı;- anlaşmalarda öngörülmüştür. (63) Daha sonra, Mayıs 1 91 6'da Türkiye'nin bölünmesini Rusya ile imzala mak için lngilii ve Fransız hükümetleri adına Mark Sykes (Mark Seykıs) ve Gen�ral Picot (Piko) Petrograd'a gitmişlerdir. Tarihte Sykes " Picot (Seykıs) , Andlaşmasi diye anılan bu taksim anlaşması; 26 Nisan 1 9 1 9, 9 Mayıs 1 9 t 6'da teati-edilen vesikalarla imzalanmıştır. Bu andlaşmaya göre, Boğazlar bölgesi, Doğuda.Trabzon'un batı.sında tayin olunacak bir noktaya kadar giden bölge ile Van ve Bitlis'in güneyine. doğru Muş, Siirt, Fırat ve Cezireiömer ve Amerlye'ye kadar uzanan yerler Rusya�ya verilecektir. Aladağ, Kayseıi, Akdağ - Yıldızdağ, Zara, Ezin, Harput ile sınırlanın arazi .ile Kilikya, Suriye ve Musul Fransa'ya bİrakıl_acaktır. lngillere'ye ise, Hayfa ve Akka limanları ile Irak ve .g enellikle Fransız bölgesinin güneyi bırakllacaktır. Bu andlaşma, ltalya'nın savaşa katılmasından . önce başlamış, ancak ltalya'nın savaşa katılmasından sonra imzaianabilmiştir. Petrograd'da Sykes-Picot a·ndlaşması imzalanırken, M ısır'daki l ngliz Valisi �· Mac�Mahon, Hicaz Emiri Hüseyin'le; Türkiye'ye karşı isyan ettikleri takdirde, Arap bağımsızlığının onaylanacağına ait bir andlaşma imzalamıştır. M. Philips Price'e göre, "Ma:c-Mahon ve Sykes - Picot andlaşmasi Fransa ve lngiltere'ye geniş arazi sahaları temin ederken, Mac-Mahon Andlaşması ancak Suriye ve I rak üzerindeki mandayı ima etmektedir". (64) b) ltalya'mn Savaşa Katılmasmdan İtibaren Rusya'da ihtilalin Çıkma sma Kadar Süren Devre ltalya'nın savaşa katı lması 26 Nisan 1 9 1 5'de ltalya ile diğer üç büyük devlet arasında Londra'da gizli bir andlaşina ile kararlaştırılmıştır. Bü andlaşmaya göre, Anadolu�nun bölünmesinde ltalya'nın payı, lngi liz, Fransız ve Rusların herbirinin - paylarından az olmayacaktır. Oniki Ada ltalya'ya ait olacaktır. İtalya, aynı za1J1anda Trablusgarp ve Bingazi üzerinde bazı haklar elde edecektir. _
(63) Bk. Selahattin Tansel, Mondros'tan Mudanya kadar, C. (64) M. Philips Price, Türkiye Tarihi, a. g. e., s. 1 06.
82.
1,
Ankara, 1 973, s. 1 57 - 1 58.
· Gizli Sykes - Picot Andlaşmasını'n Roma'da öğrenilmesi, ltalyan Hükümetinin tepkisine sebep oldü. Ganimet bölüşmesi, tekrar-itilaf Devletleri arasında yeni güçlükler ortaya çıkardı. Londra'da başlayan dörtlü müzakere ler, 1 9 Nisan 1 9 1 7'de Saint Jean de Maurienne'de_ lngiJtere, Fransa ve ltalya arası nda imzalanan bir andlaşma ile sonuçlandı. Bu andlaşmayı Rusya, ül- . kesinde ihtilal çıkması sebebi ile görüşmelere katılamadığından imza ede memiştir. Ancak, ltalya'nin istekleri lngiltere ve Fransa tarafından Rusya'nın uygun görmesi şartı ile kabul edilmiştir. Saint J_e an da Maurienne (Sen Jan dö Morien) Andlaşması ile ltalya, Anadolu'nun güneybatısının büyük bir kıs mına sahip olmuştur. c) Rus İhtilalinden SonrakiDevre Rusya'da ihtilalin çıkışı, Rus ordusunun gittikçe felce uğraması, l ngiliz ve Fransızların ltalya'ya olan ihtiyaçlarını arttırmıştır. 1 9 1 7 - ilkbahar ve yaz ' aylarında görüşmeler sonucu l ng iliz ve Fransizlar, lzmir'in ltalyan bölgesine bırakılmasına razı olmuşlardı r. Saint Jean de Maurienne Andlaşmasının ta mamlanması . için Rusya'nın uygun bulması şartı, Rusya ile ihtilal sonucu müttefikleri arasında her türlü ilişkilerin kesilmesinden ötürü, ltalYa'nın bu şartı kendiliğinden hükümsüz saymasını gerekli kılmıştır. Bu arada Yunanistan hiçbir şey elde edememiş ve Yunanistan'ın ls tanbul'a - ait - isteği de Rus istekleri sebepleri ile itilaf Devletleri tarafından kabul edilememişti. Ancak, ilerid.e temas· edileceği üzere Yunan Başbakanı Venizelos, Paris Barış Konferansına müracaat ederek lzmir'in Yunanistan'a verilmesini istemiştir. · Bütün bu ganimet bölüşmeleri, itilaf Devletleri arasında ve onun dışın da tepki yaratmaktan geri kalmamıştır. Yunanlılar ltalyanlann Antalya payına karşılık kendilerine pay istemiş" lerdir. Araplar, Fransa'nın Suriye üzerindeki manda isteğine karşı çıkmışlar dır. Profesör Jaeschke (Yaşke)'ye göre, l ngiliz Başvekili Lloyd George (Loyd Corc) un 5 Ocak 1 91 8, Amerikan Başkanı Wilson'un 8 Ocak 1 9 1 8'de Türkiye hakkındaki beyanları, Osmanlı Devletinin paylaşılması planıyla tezat halindedir.(65) Osmanlı impa ratorluğu nun bölünmesi- planı, ilerde Barış Konferansın da değişik şekiller alarak Mondros Mütarekesinden sonra uygulanmıştır. Ası l büyük tepki, Anadolu'dan gelmiştir. İt\lat Devletlerine karş ı , milli yetçi Kemalistler bütün güçleri ile ortaya çıkmışlardır. 4 Savaşın Bitişi ve Andlaşmalar (Versailles, Saint Germain, Neuilly, Trianon). (66) (65) (66)
Prol. Jaschke'den özeıliyerek nakil, Tevfik Bıyıkoğlu, Atatürk Anadolu'da, Ankara, 1 959,
2 Fahir H . Armaoğlu, Siyasi Tarih, a._g. e., s. s. 3 1 5 31-9. s.
-
462 - 466;
Çoşkun. Üçok, Siyasi tarih, a. g. e .
.
83
Ateşkes andlaşmaları (mütarekeler) sadece siılahlı çatışmaya son ver mekte, asıl barış düzeni bar!ş andtaşmaları ile düzenlenmektedir. Paris'te toplanan barış konferansı, Birinci Dünya Savaşı sonrası uygulanacak yeni şekli saptamaya yönelik çalışmalar yapmıştır. ABD'nin amacı, ö�ellikle mil letıerarası ilişl
(67)
84
Çoşkun Üçok, siyasi Tarih, a. g. e., s. 316.
Tarafsızlığı savaş içinde çiğnenen Belçika'nın hukuki bakımdan da tarafsızlı ğı kaldırılmakta, Almany a da bunu kabul etmekle idi. · Almanya, bütün sömürgelerinden, denizaşırı topraklarından vazgeç mekte ve bu topraklar üzerinde Milletler Cemiyeti'nin kontrolü altında manda rejimi getirilmekteydi. Almanya, mecburi askerliği kaldırıyor, eo açok 1 00 bin kişilik bir ordu �ulundurmak yetkisine sahip oluyordu. Ayrıca, Almanya denizaltı ve uçak da yapamayacaktı . Bütün gemilerini de itilaf Devletlerine teslim edecekti. , Almanya, ödeme kabiliyetinin çok üstünde bir tamirat borcu ile de yükümlü tutuluyordu. ,Almanya, ekonomik ve siyasi bakımdan· ağır yükümlülükler altında idi. Birçok Alman da yeni kurulan devletlerin sınırları içinde kalmıştı. Bu duru mun doğal bir sonucu olarak azınlık meselesi, Barış Andlaşmasının uygulan ması ile ortaya çıkmıştır. b) Saint Germain (SenJerman) Banş Andlaşması Avusturya ile imzalanan Saint - Germain Barış Andlaşması ile Avus turya - Macaristan imparatorluğu parçalanmakta ve toprakları bölüşülmekte- , dir. Bu Andlaşmaya göre, Avusturya ve Macaristan birbirinden ayrı iki devlet tir. Avusturya ye · Macaristan toprakları üzerinde yeni bir devlet, Çekoslovak ya kurulmuştur. Avusturya; Macaristan, Çekoslovakya ve Yugoslavya'nın ba ğımsızlığını tanımaktadır. Avusturya ayrıca, Galiçya'yı Polonya'ya, Hırvatis tan'ı Yugoslavya'ya, Tirol ve Trieste'yi ltalya'ya, Bukovina'yı da Romanya'ya bırakıyordu. Avusturya'da da mecburi askerlik kaldırılıyor, Avusturya ordusu 30 bin kişiye indiriliyordu. Avusturya, Almanya gibi ağır ekonomik yükümlülükler al·· tında bulunduruluyordu. / c) Trianon (Triyanon) Barış Andlaşması Savaşın _sonunda Macaristan'da çıkan ihtilal ve Sovyet Rusya f>rneği kuralan bir idare; bariş andlaşmasının hemen imzalanmasını mümkün kılma mıŞtı. Bela Kun tarafından kurulan komünist hükumet, Romanya ve Çekoslo vakya'nın askeri_ müdahaleleri ile düşürüldü. işbaşına geçen yeni hükumetle de, Trianon Barış Andalaşması imazlandı. Avustury� gibi Macristan da J. Dünya Savaşının sorumlusu sayılmak ta, bunun sonucu olarak da büyük arazi kaybına uğramaktadır. Barış And laşması ile 3,5 milyon M acar, yabancı devletlerin boyunduruğuna girmekte� dir. Bu Andlaşma ile M acaristan, Presburg bölgesini Çekoslovakya;ya, Bosna - Hersek'I Yugoslavya'ya, Transilvanya'yı Romanya'ya ve Burger lend'ı da Avusturya'ya bırakıyordu. Macaristan'da da mecburi askerlik kaldırılıyor, ordu mevcudu 35 bin kişi ile sınırlandırılıyordu. A� rıca Macaristan, deniz ve hava kuwetleri de bu lundurmayacaktı. Macaristan da, Almanya ve Avusturya gibi ağır tamirat borcu ve mali yükümlülük altına sokuluyordu. ·
·
85
d) Neuilly Barış Andlaşması . 27 Kasım 1 9 1 9'da imzalanan Neuilly (Nöyyi) Barış Andl�şması ile Bul garistan, müttefikleri gibi toprak kaybına uğramaktadır. Bu Andlaşma ile Bul garistan, Güney Dobruça'yı Romanya'ya, Gümülcin_e ve Dede_ ağaç'ı Yuna nistan'a, Tsaribrob ile Strt.ımitsa bölgesini de Yugoslavya'ya bı rakmıştır. Andlaşma, Bulgaristan'ın Ege Denizi ile bağlantısını kesmişti. Deniz ve- hava kuvetleri bulunmayacak, ordu mevcudu da 25.000_kişi olacaktı. Bulgaristan'da da mecburi askerlik kaldırılmaktadır. Bulgaristan çok ağır bir savaş tazminatına mahkum ediliyordu. Barış Andlaşmaları, ABD Başkanı Wilson'un meşhur 1 4 maddelik prensibini dikkate almayarak, büyük bir ihtirasla ve en çok çıkar sağlayacak şekilde, itilaf Devletleri tarafından baskı sonucu mağlup devletlere kabul etti rilmiştir. Galip devletlerin uyguladıkları baskı rejimine ilk güçlü tepki, bağımsız yaşamak isteyen . Türk Milletinden gelmiştir. Bağımsızlık mücedelesi ve bunun gelişmeleri, çalışmamızın esas konusu olarak ayrıntıları ile incelenecektir. itilaf Devltelerinin . Osmanlı Devleti ile imzaladığı ve yürürlüğe konul- . madığı için hükümsüz sayılan Sevres (Sevr) Barış Andlaşması da yeni Türki ye ile ilgili bölümde incelenecektir. Barış Andlaşmaları, Avrupa'da devamlı bir düzen kuramamış, tatmin edilmemiş iihtirasları kamçılamıştır. Birinci Dünya Savaşı ile kurulan düzen, uzun omürlü olmamış,kısa bir süre sonra İkinci Dünya Savaşının çıkmasına engel olamamıştır. 5. Mondros Ateşkes Anlaşması (Mütarekesi) a) Mondros Ateşkes Anlaşmasının imzalanmasını Zorunlu Kılan Se bepler Meclis-i Mebusan'ın 1 6 Ekim 1 91 8 tarihli toplantısında açıklama yapan Kurmay Nuri bey "Maatteessüf gördük ki, bir buçuk milyon askere mu kabil bütün Memaliki Osmaniyenin müdafaası için yalnız yetmış iki bin tüfek var; Memleketimizin hiç bir noktasını müdafaa edecek kuvve-i kafiye (yeter kuvvet) yok". "Bir avuç eşkiya .ile bile memleketin istila edileceği hale geldik". (68) Ordu , savaş gücünu kaybetmişti. Ateşkes andlaşmasının bir an önce imzalanması ise bir zorunluluktu.(69) 30 Ekim 1 91 8 tarihli Mondros Ateşkes Anlaşması nın imzalanmasında, manevi bakımdan da olsa, 8 Ocak 1 91 8 tarihli Wilson beyannamesinin, Os·
-
(68) (69)
86
Maliye Nazırı Cavit beyin 18 Ağustos 194S tarihli Tanin gazetesinde yayınlanan hatıraları olup, Ali Türkgeldi tarafından nakledilmiştir. Mondros ve Mudanya Mütarekelerinin Tarihi, Ankara 1 949, s. 26. Sina Akşin, lstanbul Hükümeıleri ve Mili Mücadele, lstanbul, 1976 - s. 51 ve devamı .
manlı imparatorluğu ile ilgili 12. maddesinin de tesiri o lmuştu. Bu maddeye göre, Osmanlı imparatorluğunun Türklerle meskün kısımlarına itirazsız bir hakimiyet temin edileceğiifade edilmişti. Aynı anlamda bir beyan da 5 Ocak 1 9 1 8'de İngiliz Başyekili Lloyd Geörge tarafından Avam Kamamsında yapıl� mıştı. "Biz Türkleri, ne payitahtlarından, ne de ekseriyetle meskün bulunduk ları namlı Anadolu ve Rumeli topraklarından mahrum bırakmak için harp et miyohJz".(70) Bu iki açıklama birbirini doğrulamakta ve izlemekte ise de, oiayların gelişmesi, itilaf Devltelerinin Turkiye- hakkında gerçek niyetlerinin farklı olduğunu göstermiştir. (7 1 ) , 30 Ekim 1 9 1 8'de imzalanaıl Mondros M ütarekenamesi, Osmanlı im- · paratorluğunu fiilen sona erdirmişti.
b) Mondros Ateşkes Anlaşmasınm Kapsamı Mondros Ateşkes Anlaşmasının başlıca hükümleri şunlardır.(72) · Çanakkkale ve lstanbul Boğazlarının açılması , Karadeniz'e ser 1 bestçe geçişin temini ve Çanakkale ve Karadeniz istihkamlarının itilaf Devletleri tarafından işgali sağlanacaktır. 2 - Osmanlı sularındaki bütün torpil tarlaları ile torpido ve kovan mevzilerinin yerleri gösterilecek ve bunları taramak ve kaldırmak için yardım edilecektir. 3 - Karadeniz'deki torpiller hakkında bilgi verilecektir: 4 - itilaf devletlerinin bütün esirleri ile Ermeni esirleri kayıtsız ·şartsız l stanbul'da teslim olunacaktır. · 5 ....:.... ' Hudutların korunması ve iç asayişin temini dışında, Osmanh or dusu derhal terhis (salıverme) edilecektir. 6 Osmanlı harp gemileri teslim olup , gösterilecek Osmanlı limanlarında gözaltında bulundurulacaktır. 7 itilaf Devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde, herhangi sevkülceyş noktasını işgal hakkını haiz o lacaktır. 8 - Osmanlı demiryollarından, itilaf Devletleri istifade edecekler ve Osmanlı ticaret gemileri müttefiklerin hizmetinde bulunduru lacaktır. 9 - itilaf Devle.tleri, _Osmanlı tersane ve limanlarındaki vasıtalardan istifade sağlayacaktır. 1 O .;.__ Toros Tünelleri, itilaf Devletleri taraf!ndan işgal olunacaktır. 11 1ran içlerinde v� Kafkasya'da bulunan Osmanlı kuwetleri işgal ettikleri yerlerden geri çekilecekler. 1 2 - Hükümet haberleşmesi dışında, telsiz, telgraf ve kabloların .de netimi, itilaf Devletlerine geçecektir. -
·
·
.
...,...-
-
-
-
·
·
(70) Bk. Enver Ziya Karal, Birinci Cihan Harbinden Lozan Mua�edesine kadar Tilrkiye'nin Si yasi Olayları,-Yeni Türkiye, l s ta nbul 1 959, s. 50 - 51 . (7 1 ) Bk, Tevfik Bıyıkoğlu, Atatürk Anadolu'da, a. g. e., s. 2 6, 29 - 31 . (72) Tam metin için Bk. Nihat Erim. Devletlerarası Hukuk ve Siyasi Tarih Metinleri, C. I, Ankara, 1 953, s. 5 1 9 - 52 4. ,
-
·
87
1 3 --' Askeri, ticari ve denizle ilgili madde ve malzemelerin tahribi ö nlenecektir. 1 4 - · hilaf Devletleri kömür, mazot ve yağ maddelerinin Türkiye'den temin edeceklerdir. (Bu maddel�rden hiçbiri ihraç olunmayacaktır) . 1 5 - Bütün demiryollları, itilaf Devletlerinin zabıtası tarafından kont rol altına alınacaktır. 1 6 - Hicaz, Asir, Yemen, Suriye ve ırak'taki kuwetler en yakın itilaf Devletlerinin kuma ndanlarına teslim olunacaktır. 1 7 -' Trablus ve Bingazi'deki Osmanlı subayları en yakın ltalyan gar nizonuna teslim olacaktır. 1 8 - Trablus ·ve Bingazi'de Osmanlı işgalt altında bulunan · limanlar ltalyanlara teslim olunacaktır. 1 .9 - Asker ve sivil Alman ve Avusturya uyruğu, bir ay zarfında Os manlı topraklarını terkedecekledir. 20 - Gerek askeri teçhizatın teslimine, gerek Osmanlı Ordusunun terhisine ve gerekse nakil vasıtalarının itilaf Devletlerine teslimine dair verile cek herhangi bir emir derhal yerine getirilecektir. 21 - itilaf Devletleri adına bir murahhas, iaşe nezaretinde çalışarak, bu devletlerin ihtiyaçlarını temin edecek ve isteyeceği tıer malumat kendisine verilecektir. 22 - Osmanlı harp esirleri, itilaf Devletleri nezdinde kalacaktır. 23 --' Osmanlı Hükumeti, merkezi devletlerle bütün ilişkilerini kese cektir. 24 - Altı vilayet adı verilen yerlerde bir kargaşalık olursa, bu vilayetlerin herhangi bir kısmının işgali hakkını itilaf Devletleri haiz buluna6aklar. Altı vilayettten kasıt, Doğu Anadolu'da bulunan altı vilayettir. Mütare kede Ermenistan'a aidiyeti hakkında açıkca bir hüküm mevcut değils� de itilaf Devletleri tarafından altı Ermeni Vilayeti· olarak düşünülmektedir. Bilahare Sevr Barış andlaşmasında da bu hususda hükümler mevcuttur. Son madde, Ateşkes anlaşmasının imza tarihi ile silahlı çatışmanın kesildiği tarihi bildirmektedir. Mondros Ateşkes Anlaşması, aslında Osmanlı Devletinin yıkılışını ö n görüyordu: 7. madde, ltilat Devletlerine Osmanlı imparatorluğunun herhangi bir bölgesini, güvenliklerini tehdit edecek bir durum nedeni ile işgal hakkını tanıyordu. 24. made de, altı vilayet adı verilen yerlerde kargaşalık çıktığı tak dirde itilaf Devlteleri, buraları da işgal edeceklerdi. Ateşkesin ingilizce metni ninde, bu altı vilayetten, altı Ermeni vilayeti diye bahsedilmesi, Osmanlı Dev letinin toprakları · üzerinde Ermeni Devleti kurulması hususunda itilaf Devletlerinin kesin kararlı olduğunun gôsteriyordu. (73) Ateşkesin 5. madde sinde, hudutların korunması ve iç güvenliğin sağlanması dışında Osmanlı or·
·
•
/
(73) Bk. Selahattin Tansel, Mondrostan Mudanya'ya C. 1 . . a. g .. e.,
88
,
s.
37 - 38.
(74) Ali Türkgeldi, Mondros ve Mudanya Müiarekelerinin Tarihi, a. g. e., s. (75) Sina Akşin, lstanbı,ıl HükümeUeri ve Milli Mücadele, lstanbu.1, 1 976, s. (76) Ali Türkgeldi, Mondros ve Mudanya Mütarekelerinin Tarihi, a. g. e., s. (77) ismet lnönü, Devlet Kurcusu Atatürk, Atatürk Konferansları, 111, 1 969, Ankara 1 970, s. 2. (78) E. Z. Karal, Atatürk'ten Düşünceler, a. g. e., s. 1 2.
68. 61 - 62. 68. Türk Tarih Kurumu, ·
-
89
Mondros Ateşkes Anlaşması ile İtilaf Devletleri, Barış Andlaşmasının imzalanmasını beklemeden, Türk toprakıa·rın ı taksimine giriştiler. • Ateşkes andlaşmasının 7. maddesi, bütün bir memleketi icabında işgali için itilaf Devletlerine .imkan veriyordu. ·
Yıldırım Orduları Grup Kumandanı Mustafa Kemal Paşa, Sadrazam izzet Paşa'ya, Ateşkes Anlaşmasının imzalanmasından sonra- gönderdiği telgraflarda mütarename şartlarının yanlış anlaşılmaya müsait olduğunu, bu durum düzeltilmedikçe ordular terhis edilecek ve galiplerin .. her dediğin� boyun eğecek olursak, düşm_an ihtiraslarının önüne geçmeye imkan olmadı ğını bilidiriyordu. ( 79) Bilhassa Suriye hududu tabirini açıklayarak lskenderun ve Antakya'nın Türklüğünün her vesile ile hatırda tutulmasının ve bunların Suriye'den sayıl maması gerektiğini ileri .sürmüştü. ·
Mondros Ateşkes Anlaşmasının 1 6. maddesine göre, . Suriye hududu içerisinde bulunan kuvvetlerin de itilaf ordularına teslimi icap ediyordu. M us tafa Kemal Paşa, bütün kuvveti.erini tesbit ettiği Suriye dışına, öz Türk top raklarına ·çekmiş bulunuyor. Böylece 1 6. maddeye göre, ordunun teslimi bir zaruret halini almayacak ve ilerde bu ordudan Milli Kurtuluş davası için fayda · sağlanacaktır. itilaf Devletleri ateşkesin şartları dışına çıkarak 7. ve 1 6. maddeleri is teklerine uygun tarzda yorumlayarak, öz Türk olan, ata yurdunu da işgale başladılar. Mustafa Kemal Paşa, . Mondros Ateşkes anlaşması hükümlerinin doğu rabileceği feci akıbetleri gözönı'.ine almak ve bütün kayıtlara rağmen, düş manların elinde oyuncak olmamak için Sadrazam. izzet Paşa'ya itiraz ve mu halefetini bildiriyor, Ateşkes Anlaşması şartları dışına çıkan tatbikatı şiddetle protesto ediyordu. Mustafa Kemal Paşa, bir taraftan Sadrazama · memleketi saran tehlikeleri birer birer gösterirken, öte yadan da Mütareke şartlarının uy gulanması konusunda emri altında bulunan ordulara g"erekli bildirilerde bulu nuyordu. Mustafa Kemal Paşa, Başkumandanlık Erkanı !-Jarbiye Riyasine çektiği 6.Xl. 1 9 1 8 tarihli telgrafında lngilizlerin lskenderun'u işgallerini protes to ederek, Ad_ana'dan Yıldırim Orduları Kıtatı Kumandanlığından ayrılışını açıkça belirtmiştir. ( 80) lstanbul Hükumeti, . Mustafa Kemal Paşa'nın acı tenkit ve sert ikazları karşısında, kendisinden kurtulmak için Yıldırım Orduları grubu ile VU. Ordu karargahını kaldırdı ve böylece Mustafa Kemal Paşa'yı da Harbiye Nezareti nin emrine aldı. ·
(79) Bk. Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, iV, (191 7 - 1 938) , Ankara, 1 964, s. 14 23. (80) Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, iV., ( 1 9 1 7 - 1938), Ankara, 1 964,_s. 20.
90
-
d) Mondros Ateşke.s Anlaşmasının Uygulanışı Galip devletler, AteŞkes Andlaşması hükümlerine dayanarak 1 ı
·
·
·
(81) lzmir'de Yanan işgali üzerine soruşturma yapan Milletlerarası Komisyonun raporundan. Bk. Tevfık- BJYıkoğlu, Atatürk Anadolu'da a. g. e. , s. 4.
(82) M. Philips Priiıce, Türkiye Tarihi, a. g. e., s. 1 07, lngilizce Metin a. g. e., ·s. 98 - 99,.
91
karmakta başlıca hata ve sorumluluğun Lloyd George'da olduğunu belirtmektedir. , , "lzmir'de oturan -Avrupa kolonisi, lstanbul . lngiliz Yüksek Komiserliği, bu delice kararın doğuracağı tehlikeler üzerine dikkati. çektiler. Kabine üyesi Lord Curzon bile, 1 8 Nisan 1 9 1 9 tarihli muhtırasında şöyle diyordu: - Selanik kapılarınının beş mil dışinda asayişi sağtamayan Yuna nistan'ın, Aydı n vilayetinde barış ve güvenlik sağlamakla nasıl görevlendirile bileceğini anlayamıyorum" .(83) Arnold Toynbee de, Yunanlıların sözde sükün ve düzeni korumak için yaptığı işgalin haksız ve gerçek dışı sebeplerle yapıldığını belirtmekte ve bu konuda lstanbul'daki Müttefiklerarası Komisyonun, lzmir'in Yunanlılar tarafı n dan işgali hakkında vermiş olduğu raporu da delil olarak göstermektedir. "Yapılan soruşturma göstermiştir ki, mütarekeden beri Aydın vila yetindeki hıristiyanların genel durumları memnunluk vericidir ve güvenlikleri hiçbir zaman tehlikeye düşmemiştir. lzmir'in işgali yanlış bilgilere dayanılarak Barış �onferansı tarafından emredilmişse, bunun ilk sorumluluğunu yukarıda belirtilmiş olan· gerçekler hakkında yanliş bilgiler vermekte ısrar etmiş olan hükümetlere ve kişilere ait olması gerekir. Onun için bu işgalin hiçbir şekilde haklı olmadığı ve Türkiye ile Mütte fikleri arasında imzalanmış bulunan müiarekenin şartlarını ihlal ettiği muhak kaktır. (84) Amerikalı Generol Harbord, 1 6 Ekim 1 9 1 8 tarihli raporunda, "lzmir'de çıkan karışıklıklardan büyük devletlerin sorumlu olduklarını", Churchill ise, "hak şimdi, yan değiştirmiş oulunmaktadır. Galiplerden kaçan adalet. şimdi karşı tarafa geçmiştir" diyerek itilaf Devletlerini sorumlu tutmaktadırlar.(85) Sonuç olarak Devlet fiilen çökmüş, hukuki varlığı da galip devletlerin arzu ve isteklerine bağlı kalarak barış konferansında çözüm tarzına bağlana cağı kararlaştırılmıştı. işte bu olayların cereyan ettiği anlarda Mustafa Kemal Paşa'nın, Osmanlı Devletini diriltmektense yeni bir Devlet k�rma yolundaki tarihi ka_rarını ve bunu gerçekleştirecek, başarıya ulaştıracak çabalarını gör mekteyiz.
(83) Prol. Jaeschhe'den nakil, Tevfik Bıyıkoğlu, Atatürk Anadolu'da a. g. e., s. 3. (84) Amold Toynbe, Türkiye, a. g. e., s. 9 1 . (85) Prof. Jaschke'den nakil, Tevfik Bıyıkoğlu, Atatürk Anadolu'da a . g . e., s . 4
92
Bölüm U. Türk inkılabının Aksiyon Evresi (Kurtuluş Savaşı!)-
.,
HAZIRLIK DÖNEMi A. Memıeietın iç Durumu ve Kurulan Cemiyetler 1 . . Memleketi � iç Durumu Mondros Ateşkes anlaşmasının imzalanması ve bu anlaşmanı n uy gunlanışı sonucu, lstanbul Saray . ve Hükümetinin aciz kalması, düşman emellerinin gerçekleşmesine imkan kazandırmıştır. Azınlıkların aşırı davra nışları, itilaf Devletlerinin kuvvetlerinin mütareke hükümlerini açıkça ihlal et meleri, Wilson prensiplerini hiçe saymaları; halk oyunda büyük üzüntüler ya ratmakta idi. Halk en tabii ve meşrü hakkı, yaşamak hakkından mahrum . edilmiş, can, mal, ırz ve namus güvenliği kalmamıştı. Atatürk'ün hatıralarında belirtildiği üzere o devrin Türk lstanbul'unun içi kan ağlıyor, yüzü gülmüyordu. "lstanbul sokakları itilaf Devletlerinin süngülü askerleriyle dolmuştu. Boğaziçi, toplarını sağa sola çeviren düşman zırhlıları ile lacivert sularını gösteremeyecek kadar örtülüydü. Herkes ancak zaruri ihtiyaçları için evlerin den çıkıyor, sokaklarda hatır ve hayale gelmeyen hareketlere uğramatnak için caddelerin duvar diplerinden büzülerek, eğilerek, korkarak yürüyebiliyor lardı. Bütün ihtiyatlara rağmen, yine de bin türlü tecavüz sahnesi eksik değil di. Koskoca lstanbul ve koskoca lstanbul'un yüzbinlerce halkı sesleri kısılmış bir haldeydi. lstan.bul ufuklarında yükselen şeyler yalnız düşman hakaretleri, düşman bayrak ve süngüleriydL"( 1 ) Şevket Süreyya Aydemir'in kaleminden dile gelen lstanbul, kısaca ve özlüce perişan idi. "Çileli harb yılları bu lstanbul'u yiyip bitirmiştir. Harbe giden ve harb den dönebilen müslüman lstanbullu, şehrinde, semtinde ve evinde ancak açlık, perişanlık, işsizlik ve bunların tesiri altında. bütün o eski geleneklerinin çözülüşünü görmüştür. Analar, babalar çökmüştür. Sandıklar, kilerler boşalmıştır. Kızlar, kar deşler, hayatın sillesi altında bunalarak tanınamayacak hallere gelmişlerdir. - işgal ise kocaman bir haysiyet yarası gibi, bütün lstanbul'u gittikçe irinleşen pıhtılarıyla sarmaktadır. Dullar, harb sakatları, sokaklarda aç dolaşan terhis edilmiş askerler, hala siperlerdeki lime lime elbiseleriyle dolaşan eski yedek subaylar, işsiz, vazifesiz, ne yapacağım, nereye gönderileceğini bilmeyen birlikleri lağvolmuş muvazzaf zabitler, müslüman lstanbul'un sokaklarını tık lım tıklım doldururlar. Müslüman lstanbul'un havasında esen, sadece hüs ran, hayal kırıklığı , ümitsizlik, kin ve iniltidir". (2) 1.
( 1 ) AtatOrk'On Hatıraları, a. g. e., s. 86. (2) Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Mustafa Kemal ( 1 881 - 1 9 1 9) , C. L, lstanbul, 1 963, s. 330 - 33 1 .
93
Prof. Tayyif Gökbilgin'in dile getirdiği bir diğer örnek de keza lstanbul'da cereyan etmiştir. "Nisan başında Rum eşkiyalarının vahşeti lstanbul dolaylarına kadar yayılmıştı. Bilhassa Ka_rtal, Pendik ile buralara bağlı Olay Bağı Yayla köyleri civarında menfur cinayetler işlendikleri görüldü: O civarda hayvan otlatmakta olan iki Türk kızı , bu eşkiyalar tarafından dağa kaldırılmış, 1 4 yaşında lsmail adında bir çocuk onbeş yerinden, 1 2 yaşında Recep oğlu Must_afa 1 8 yerin den, 1 O yaşınaa bir çocuk da dört yerinden _!:ııcaklanmı ş ve parça parça ke silmek suretiyle öldürôlmüşlerdi"(3l . lzmir'in Yunanlılar tarafından işgali(4l daha feci sahnelere sebebiyet veriyordu: "izmir'in işgali pek çok facialarla tamamlanmıştı.- Hakarete tahammül edemeyen Askerlik Şubesi Reisi Fethi bey, "Hukuku Beşer" gazetesi sahibi Hasan Tahsin Recep� tüccardan Bakırcızade Hafız Beyler ile otuzdan fazla yüksek rOtbeli subay şehit; gümrükteki mallarve şehirdeki bazı mağaza ve dükkanlar tamamen yağma edilmişti". (5) Arnold Toynbee ise, Yunanlıların lzmir'i işgal etmelerinin, işgalin yanı sıra baskı ve şiddet hareketlerine girişmiş olmalarını ve bunların karşısında da bütün dünyanın dehşete düştüğünü açıkça beHrtmektedir.C6J lzmir'in işgali ve Yunan katliamını lngiliz yazarı Lord Kinross da şöyle dile getiriyordu: "Yunanlılar böylece lzmir'e geçit resmi yapar gibi "Yaşasın Venizelos" diye bağırarak girdiler. Silahlarını çatıp etrafında sevinçten dansettiler. Şehir deki bütün sivil Rufnlar sokağa dökülmüş, Müslümanlara küfür yağdırıyorlar dı. O sırada bir kaza kurşunu patladı . Arkasından da silahlar atılmaya ve kan dökülmeye başladı. Tük birlikleri beyaz bayrak çekerek bir nakliye gemisine bindirilmek üzere elleri başlarının üstünde rıhtımda yürütüldüler. Ru mlar grüh halinde peşlerinden giderek erlere yuh çekiyor, sopalarla vuruyor, baş larındaki fesleri paralıyorlardı. Fesini başından çıkarıp çiğnemeyi reddeden bir Türk Albayını vurup öldürdüler. Vali de tutuklanmış, evlerinden çekilip alı nan şehir eşrafıyla beraber, sırtına süngü dayatı larak rıhtımda yürümeye zorlanmıştı. Bunun arkasından büsbütün azgına dönen Yunan askerleri yüz· _ lerce Türk'ü şehit ettiler". (?) · · lzmir'in işgali, Şair Faruk Hafiz (Çamlıbel)'i "Ah lzmir" diyecek kadar duygulandırmıştır. _
·
.
_
.
.
·
·
_
_
(3)
M. Tayyip Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken, Mondros Mütarekesinden Sivas Kongresi
(4)
ne, C. 1, Ankara, s. 60 - 61 . lzmir'in Yunanlılar tarafından işgali ile ilgili yerli ve yabancı vesikaların ışığı altında açıkla malar için lütfen Bk. Selahattin Tansel, Mondros'tan Mudanya'ya kadar, 1 . , Ankara 1 973, s.
(5) (6) (7)
M. Tayyip Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken. C. 1., a. g. e., s. 87. Bk. Arnold Toynbee, Türkiye, Bir Devletin Yeniden Doğuşu, a. g. e., s. 92. Lord Kinross, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, C. 1., lstanbul, 1 966, s.
94
1 95 - 201
,
249.
Kara bir haberdi, bir ölüm kadar. Ansızın benizler soldu, sarardı. Baktım ki her gözde .tütmeyen yaşlar, Her yüzde lzmir'in matemi var .. (8) .
Yunan işgalinde, Batı Anadolu'da olup bitenler insanlık için bir- ızdırap !
"
(8)
Devrin yazarlarının kalemiyle Milli Mücadele ve Gazi Mustafa Kemal, (Hazırlayanlar: Meh met Kaplan, inci Emgünün, Birol Emil, Necati Birinci, Abdullah Uçman), Kültür Bakanlığı, lstanbul, C.I, = 1 981 , s. 1 1 5 , (9) Mehmet Kaplan, lni::i EngOnOn, Birol Emil, Necati Birinci, Abdullah Uçman, (Hazırlayanlar), Devrin yazarlarının Kalemiyle Milli mücadele ve Gazi Mustafa Kemal, C.11., Kültür Bakanlığı, l stanbul, s. 987. . ( 1 0) Kasım Ener, Çukurova'nın işgali ve Kurtuluş Savaşı, lstanbul, 1963 s.. 1 5 - 1 6.
95
kaç!f1ışlardır. Bu olay halk dilinde "kaç kaç" diye anılmaktadır. Ermeni Komi tecilerinin Türkleri tahkir ve dövmeleri, fırsat buldukları anda da öldürmeleri, işgal idaresinin buna göz yumması, Adana'nı n ileri gelenlerinin kitle halinde tevkif edilerek sürgüne gönderilmiş olması artık bıçağı kemiğe dayamış, yer yer bu bölgede çete savaşlarının başmasına sebep olmaştu. (1 1 ) Wilson prensiplerini hiçe sayarak Mondros Mütarekesinin imzalanma sı ve bu Mütareke hüümlerinin haksız uygulanması, Türk Milleti_n in milli izzeti nefsini incittiği gibi, can, mal, ırz ve namus gibi, eiı başta gelen haklarından da mahrum olan bir milleti, ayağa kaldırmaya ve direnmeye zorluyordu. Dava, Türk Milletinin var olma veya yok olma davası idi. Yer yer mitingler ve gösteriler yapıldı. Mahalli kurtuluş çareleri ara mak üzere Türk M illeti teşkilatlanmaya başladı. Siyahlar giymiş genç bir Türk kadını, Halide Edip (Adıvar) Sultanahmet meydanında yüzbinlere sesleniyordu: . "Kardeşlerim, yurttaşlarım, gecenin en karanlık olduğu ve hiç bitmeye cek sanıldığı zaman, gün doğuşunun enyakın olduğu zamandır."(12) Milli şair Mehmet EminYurdakul ise, "Keşke asırların geceleri ve dün yaların mezarları gözlerime dolarak bir alil (hasta, sakat) olsaydım. M illetimin ku lağın1 parçalayan bu felaket seslerini işitmeseydim" ve sonra devamla, "şerefli bir tarih ve medeniyete, sağlam fazilete v-e ahlaka, zengin bir şiir ve edebiyata, dini ve milli an'anelere, ırki ve vatani hatıralara malik olan bir mil letin mahvolduğunu tarih göstermiyor. Altıri tahtları, granit kaleleri yakıp yıkan Fatihlerin kılıçları her zaman milli ruhların önlerinde aciz kalmışlardır". . (13) O günlerin heyecanı ile lsmail Habib, haksızlığa karşı direniyordu: "Biliyoruz ki ölmemek için ölümü göze alan bir miletin nasibi yaşamak tır ve onlar da bilsin ki, ölen milletlerin dirildiği devirde dipdiri bir millet öldürü lemez".( 1 4) 2 . Zararlı Cemlyetler< 1 5ı _ Mondros Mütarekesinin imzalanması ve yurdun işgal edilmesi, zararlı cemiyetlerin kurulmasına imkan ve fırsat vermiştir. · Bunları iki kategoride toplamak mümkündür. Birinci kategoride yer alanlar milliyetçi gayelere tamamen karşı, Os manlıcı ve hilafetçi bir program ve görünüşte olanlar. Genellikle · Hürriyet ve itilaf Fırkası (partisi) etrafında toplanan bu cemiyetler esas itibariyle Anado lu'ya karşıdırlar. (1 1 ) ( 1 2)
(13) (1 4) (15)
96
Aynı Eser, s. 1 1 29 . Halide Edip Adıvar, Türkün Ateşle imtihanı, s. 27. Tayyip Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken, C. I., a. g. e., s. 89. lsmail Habib, O zamanlar, lstanbul 1 937, s. 8. Yüeel Özkaya, Bağımsızlık Savaşı Boyunca Yararlı ve Zararlı Dernekler, Atatürk Araştır ma Merkezi. Dergisi, C. iV., Sayı 10, 1 68 1 86. -
-
ikinci kategoride yer alan cemiyetler ise, azınlıkların Birinci Dünya harbi mağlubiyt.. l ini fırsat bilerek kurdukları ve ülke içinde kendilerini itilaf Devletlerinin bir ile�i karakolu olarak gören kuruluşlardır. Anadolu hareketine , ve Türklerin milli devlet kurmalarına karşıdırlar; esas arnaçları Anadolu ve · Rumeli üzerinde isteklerini yerine getirmektir.
a) Milli Varlığa Düşman Cemiyetler (Osmanlıcı ve·Hifafetçi Cemiyetler) Osmanlıcı ve hilafetçi cemiyetlerin içinde en , önemlileri, Sulh ve Selameti Osmaniye Fırkası, Kürdistan Teali Cemiyeti, Tealii lslam Cemiyeti, lngiliz Muhipleri Cemiyeti, Wlsön Prensipleri Cemiyeti, Hürriyet ve itilaf Fırka sıdır. Sulh ve Selameti Osmaniye Fırkası, Osmanlı Sulh v e Selamet Cemiy eti ile Selameti Osmaniye Fırkasının birleşmesi ile kuru lmuştur. Fırka; meş rutiyet ve demokrasi esaslanna dayanarak siyasi faaliyete atıldığını ilan et miştir. Mütareke devresinde, Hürriyet ve itilaf Fırkası ile işbirliği yapmış Fırka reisi Harbiye Nazırı olarak, Damat F13rit Hükümetinde vazife almıştır. ( 1 6) . · Kürdistan Teali Cemiyeti, �Mütarekeden sonra Osmanlı Devletinin can çekiştiği bir devrede Wilson Prensiplerinden faydalanarak kurulan ayrımcı ve siyasi gayeli bir cemiyettir. Cemiyet, Kürdistan muhtariyeti ile ilgili olarak Arnerikalılarla temaslar kurmuş, lngilizlere derin ve samimi bir itimatla bağ lanmış, Hürriyet ve itilaf Fırkası ile özel ilişkileri olmuştu�. Milli Mücadelenin karşısında olan Cemiyet, Vilayeti Şarkiye Müdafaai Hukuku Milliye Cemiyeti ile birleşmeyi reddetmiştir. ( 1 7) Tealii lslam Cemiyeti, din ve devlet ayrılığına taraftar olmadan ilmi, ahlaki ve sosyal yollarla siyasi hayata tesir etmek amacıyla kurulmuştur. Ce miyet, Hürriyet ve İtilaf Fırka·s ını desteklemiş, · Anadolu hareketine karşı cephe almıştır. Cemiyetin merkezi lstanbul olmakla beraber, özellikle Konya ve dolaylarıda faaliyette bulunmuştur. l ngiliz Muhipler Cemiyeti idaresi altında milyonlarca müslüman barın dıran Britanya imparatorluğu ile Osmanlı hilaf et ve saltanatı arasında mevcut . samimiyeti ku"'.vetlendirmek ve devam etirmek amacı ile kurulmuştur. Cemi yetin asıl gizli amacı, "memleket dahilinde teşkilat yaparak isyan ve ihtilal çı karmak, milli şuuru felce uğratmak, ecnebi müdahalesini kolaylaştırmak gibi hainane teşebbüslerde bulunmak"tır. ( 1 8) Da:mat Ferit Paşa ve Sait Molla gibi önemli kişilerde bu cemiyetin üyesi idiler. lngliiz Muhipler Cemiyeti, İstanbul Hükumetine ve işgal kuwetlerine tam bir sadakat göstermiş Hü rriyet ve itilaf Fırkası ile tam bir işbirliği yapmış tır( 1 9>. ·
(1 6) Eik. Tarık Zafer Tanuya, Türkiye'de Siyasi Partiler, a. g . e., s. 435 - 437. ( 1 7) Aynı eser, s. 429 - 43 1 . (1 8) Atatürk, Nutuk, lstanbul, 1 938, baskısı, s . 5. (f9) Bk. Tarık Zafer Tunaya, Siyasi Partiler, a. g. e.; s. 435 - 437.
97
Wilson Prensipleri Cemiyeti, mağlup olmanın üzüntüsünu başkan Wil son'un beyannamesine sığınarak bertaraf etn:ıer<. memleketi Milletler Cemi yeti içinde diğer devletlerle eşit hukuka sahip bir varlık haline getirmek amacı ile kurulmuştur. Cemiyet özellikle Amerika'ya· yakınlığı ve sevgisi ile kurul muş olup, kurucuları Amerikan mandasına taraftardırlar. . Ocak 1 9 1 9'da tekrar faaliyete geçen Hürriyet ve itilaf . Fırkası, ittihat v� · Terakki düşmanlığı ile ortaya atılmış ve kendisini eri kuvvetli bir siyasi parti olarak görmüştür. Fırka, Anadolu'daki Milli Kurtuluş Hareketi'ne karşı en şid detli tepkileri göstermiş ve Anadolu'daki hareketi, "evsaf ve iktidarları şüpheli bir takım kumandanların isyanından ve hiçbir kıymet ve mahiyeti haiz olma yan bir kıyamdan (başkaldırma) başka bir şey değildir" diye nitelendirmiştir." (20) Hürriyet ve itilaf Fırkası etrafına topladıkları cemiyetlerle muhalefeti küt leleştirmek istemişlerdir. ( 21 ı . ·
b) Azm/Jklann Kurduk/an Cemiyetler Azınlıklar tarafından kurulan cemiyetler arasinda, Rumların kurdukları ve B izans imparatorluğunu yeniden yaşatmak amacı ile görevli Mavri Mira Cemiyeti önem taşımaktadır. Mavri Mira, lstanbul'da Rum Patrikhanesinde, patrik vekilinin başkanlığında kurulmuş olup, doğrudan doğruya Yunan Hükumetinden aldığı direktifle ve gördüğü maddi ve manevi yardım ile çalış maktadır. Cemiyetin görevi, ülke üzerinde çeşitli yerlerde çeteler kurmak ve Yunan Hükümeti lehine propaganda yapmaktı r. Yunan Kızılhaç, Resmi Göç menler' Komisyonu, Rum okullarındaki izcilik kurumları, Mavri Mira'nın emri altında vazife görmekteydi. Ayrıca Trabzon, Samsun ve diğer Kuzey Anado lu illerinde faaliyette bulunan Pontus Rum Cemiyeti de, Patrikhane'ye bağlı olarak çalışmakta idi. Mavri Mira ile temasta bulunan Ermeni Patriği Zaven Efendi de Rum ların teşkilatına benzer bir teşkilat kurmuştur. Daha önceleri Ermenilerin kurmuş oldukları Taşnaksütyun ve Hınçak adlı gizli ve yeraltı örgütleri Milli Mücadele döneminde Türkleri arkadan vur muş ve yabancı devletlerle işbirliği yapmışlardır. 3. Mi lli CemiyetıerJ22l ·
Vaziyetin dehşet ve vehameti karşısında yer yer bir takım teşekküller kuruldu. Bu teşekküller arasında ciddi olarak kurtuluş çaresini arayanlar ve çaba göstere nler olmuştur. Bu teşekküller her nekadar çeşitili fikir ve kanıda olmakla beraber, asıl amaç milli kurtuluş idi. Kurulan teşekküllerin, bir ihtiyaç ve zorunluğun sonucu kurulmuş olması, ana fikre hizmet edecek mahiyette oluşu, bütün Anadolu'da ve Trakya'da milli istiklal ve hürriyet mücadelesinin
(20} Aynı eser, s. 452. (21 ) Aynı eser, s. 458 (22) Yücel Özkaya, Bağ ımsızlık Savaşı Boyunca Yararlı ve Zararlı Dernekler, Atatürk Araştır ma merkezi Dergisi, c. iV . Sayı 10, s. 1 39 1 68 .
98
-
yayıldığını, gerieı kaynamanın d a bu mücadelenin sonucu olduğunun göster mektedir. M illi amaca hizmet edecek şekilde kurulan bu cemiyetlere, genel ola rak "Müdafaa-i Hukuk"- (Hakları savunma) cemiyetleri, adı verildi. "Müdafaa-i Hukuk", Türklerin millet olarak, bağımsız bir devlet kurarak yaşamak hakkını, Osmanlı ·Hükümetine, imparatorluğunun diğer unsurlarına ve bu hakkı tanı mayan Birinci Dünya Harbinin galip devletlerine karşı fiili bir mücadele so� 23) . nunda eJde etmeyi ifade etmektedir{ . ·
/
Türkler millet olarak haklarmı, Mondros Mütarekenamesinin il�nı ve onu izleyen işgallerle savunmaya başlamışlardır. "Müdafaa-i Hukuk" bir ha reketin · ifadesi .olarak bazı özellikler taşımaktadır. 1 - Müdafaa-i Hukuk, ferdi değil, millidir. Milli hakların korunması için yapılan bir harekettir. 2 Müdafaa-i hukuk, fikri kaynağını milliyetçilik fikrinden almaktadır. 3 Müda faa�i H_ukuk, milli devlet formülünü .gerçekleştirmeye çalışan bir akımdır, 4 '7"" Müdafaa-i Hukuk Hareke.t inin ger9ekleştirme vasıtası fertler değil, cemiyet lerdir(24). -
Türkiye'nin kurtuluşunu sağlamak için her yönde Müdafaa-i Hukuk amacına yarayan cemiyetler kurulmuştur.
aa) . Trakya- - Paşaeli Müdafaa HeyetiOsmaniyesi Edirne'de 1 9 1 8'de kurulan cemjyetin amacı, Mondros Mütarekename . sinin azı nlıklara tanıdığı taşkınlık ve haksızlıklar karşısında Türklerin fiili sa vunma gücünü artırmak ve teşkilatlanmaktır. Cemiyetin Nisan 1 920'de Lüle burgaz'da ve 9 Mayıs 1 920'de Edirne'de iki kongresi yapılmıştır. _Edirne Kongresinde, Trakya'nın silahlı savunma planının uygulanması, yerli halktan asker toplama yetkisi, Türkiye Büyük Millet Meclisine tabi olma ve programı nı da Müdafaa-i Hukuk programı ile denkleştirme esasları kabul edilmiştir. Heyeti Temsiliye'nin arzusu ile Cemiyet, programı nı değiştirmekle bir likte isimini de Trakya - Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti haline getirerek Anadolu ve. Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin şubesi olmuştur. bb) lzmir Müdafaa-i Hukuku Osmaniye Cemiyefi.25) . ·
Mondros Müterakenamesinin akdinden hemen. sonra lzmir'de kurulan Cemiyet, vatamn maddi ve manevi yönden yükselmesini, memlekette büyük bir_çoğunluk teşkil eden, Türklerin haklarının ilmi ve ikna edici delillerle bütün insanlığa karşı ispat eylemek amac• ile kurulmuştur. ·
_
2 1 9 Mart 1 9 1 9 tarihlerinde lzmir'de toplanan ·�Müdafaa-i Hukuk Kongresi", "Memlekete vaki olacak taarruza karşı silahlı mukabele" kararını almıştır. Cemiyet, Alaşehir Kongresinden sonra faaliyetini lstanbul'a naklet miş - ve Milli Mücadeleye yardımcı gizli kuruluşlarla anlaşarak Anadolu'ya silah ve cephane kaçırılma işine yardıncı olmuştur. Cemiyet, ayrıca Ege böl-
(23) Aynı eser, s, 472. (24) Bk. Tarık Zafer Tanaya, Türkiye'de Siyasi partiler, a. g. e., s. 473 --474. (25) Cemiyetin kuruluşu ve çalışmaları ile ilgili açıklamalar için lütfen Bk. Nail Moralı, Mütare kede lzmir Olayları, Ankara, 1 973.
99
gesiniıı Türklere aidiyetini savunan yayınlarda bulunmuş, basın yolu ile de sesini duyurmaya çalışmıştır(26) . Manisa'da kurulan "lstihlası Vatan Cemiyeti" de müdaf aa-i hukuk davasının Ege bölgesindeki öncülerinde11 olup 19 Mart kongresi ile lzimir Müdafaa-i Hukuku Osmaniye Cemiyetine katılmıştir(27).
cc) Kilikya/Jlar Cemiyeti
Mondros Mütarekesi sonucu, lstanbul'da faaliyete geÇen Cemiyet, Adana ve ·dolaylarının hükumet merkezinde haklaının daha iyi korunacağı ümidi ile kurulmuştur. Sivas Kongresinden sonra Adana ve dolaylarında, Mü dafaa-i Hukuk Teşkilatının kurulması ile, cemiyet gayri faal hale gelmiştir(28) .
dd) Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti _ Ağustos 191 9'da Erzurum'da kurulan Cemiyet, önce lstanbul'da kuru l muş olan Vilayet-i Şarkiye Müdafaa-i Hukuku Milliye Cemiyetine bağlı olarak açılmış, daha sonra lstanbul'dan ayrılarak Şarki Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti - adı ile doğuda müdafaa�i hukuk akımını temsil ederek Mustafa Kemal Paşa'nın sevk ve idaresiyle güçlenmiş ve bütün memlekete yayılacak bir program hazırlamıştır(29) . ee) Hareketi Milliye ve Redd-i ilhak Teşkilatı
.
Hareketi M illiye ve Redd-i ilhak Teşkilatı, lzmir'in haksız işgaline karşı savunma amacıyla kurulmuş kuruluşlardır. lzmir'in işgali ile Ege, büyük bir ihtilal heyecanı ile ayaklanmıştır. Redd�i işgal, Redd-i ilhak, lstihlası Vatan ve Heyeti Miliiye isimleri ile kurulan bu teşekküller, bulundukları yerin mülki ve askeri idaresini ele almışlar ve m ilis teşkilatı meydana getirerek Yunan işgaline karşı fiilen karşı koymuşlardır(30) . Birinci Balıkesir, Alaşehir ve ikinci Balıkesir Kongreleri ile organlaşan, bütünleşen Müdafaa-i Hukuk fikri Sivas Kongresi ile genelleşmiş ve bütün memlekete yayılmiştır. Ege.'de, mütareke devresinde kurulan bu kuruluşların faaliyetlerini ö n lemek üzere Dahiliye N?zırı Ali Kemal, 1 8 Haziran 1 91 9 tarihinde M üdafaa-i Hukuk-Redd-i İlhak Cemiyetlerinin kuruluşunu önleyen emirler yayınlatmış tır(3 1 ),
ff)
Trabzon Muhafa,za-iHukuku Milliye Cemiyefı
Cemiyet, bölgesel bir amaca dayanarak ortaya çıkmış olmakla bera ber, Karadeniz kıyıları üzerinde yabancı emellere karşı kurulmuştur. Trabzon (26) Smyme Turque {Publication de la Societe de Defense des Droiıs Ottomans - Smyme), ls tanbul, 1 9 1 9, adlı yayın Cemiyetin örnek faaliyeUerindendir. Bk. Tarık . Zafer Tunaya, Siyasi Partiler, a. g : e., s. 438. (27) Bk. Tarık Zafer Tunaya, Siyasi partiler, a. g. e., s. 484. (28) Aynı Eser, s. 485. (29 ) Ayın Eser, s. 491 . ·
(30). Yücel Özkaya, Ulusal Bağımsızlık Savaşı Boyunca Yararlı ve Zararlı Dernekler, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. iV., Sayı
( 31) Aynı Eser, s. 491 - 495.
1 00
10, s. 141 - 1 42
Havalisi Ademi Merkeziyet Cemiyeti ile mücadele etmiştir. Erzurum Kongre . sinden sonra Cemiyet, Şarki Anadolu Müdafa,a-i Hukuk Cemiyeti'nin şubesi haline gelmiştir<32r. gg) Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti, . Türk kadınlarının Milli Mücadeleye büyük kararlılıkla katılışını simge leyen Anadolu Kadınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti merkezi Sivas olmak . üzere 9 Aralık 1 9 1 9 da kurulmuştur. - Sivas Valisi Reşit Paşa'nın eşi Melek Reşit Hanım ve arkadaşları tarafından kurulan dernek kısa zamanda Anado lu'nun çeşitli şehirlerinde şubeler açmıştır. Cemiyet, düşman işgallerini büyük bir duyarlrlık ve dikkatle izleyerek itilaf Devletleri ve lstanbul . Hüküme ti'ne karşı protestolar yayımlamış, Milli Ordu'ya para ve mal yardımı kampa nyaları açmış, Milli Mücadele için Anadolu'ya geçenlere kutlama · mesajları göndererek onları teşvik etmiştir. Kurtuluş Savaşı boyunca Türk kadınlığının iftihar edeceği büyük hizmetler veren Cemiyet, Heyet-i Temsiliye -ve Ankara . Hükümeti ile yakın ilişkiler sürdürmüş ve Atatürk'ün yüksek takdirini kazanmıştır(33) . Kaynayan Anadolu'da, kurulan cemiyetler, hür ve bağımsız yaşama idealinin birer çekirdekleri, yayılmaya başlayan direnme ve başkaldırma fikir lerinin güçlü kolları idi. Mareşal Fevzi Çakmak'ın deyimi ile; "Eğer Mondros Mütarekesini takip eden aylarda, bir tayyareden Anadolu'ya bakarsanız, yer yer yanan ateşler görülecektir. Bunlar ışıldayan çoban ateşleridir. Bu ateşleri birleştire cek bir alev lazımdır. i şte onu Mustafa Kemal'in meşa)esi temin etti"( 34) . . Anadolu'da ve Trakya'da kurulan, iç ve dış baskılara karşı tepki göste ren, tamamen milli bir nitelik taşıyan bu cemiyetler, Sivas Kongresi ile birleş me gücüne ermişler ve "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adını almışlardır. 4. lstanbul'a itilaf DevteUerinin Gelişi (1 3 Kasım 1918) 30 Ekim 1 91 B'de imzalanan Mondros Ateşkes Andlaşması ile itilaf Devletieri Anadolu'yu yer yer işgal etmişlerdir. 3 Kasım 1 9 1 8'de Musul lngi lizler tarafından işgal edilmiş, 4 Kasım 1 9 1 8'de bir Fransız alayı Doğu Trak ya'ya gelerek Uzunköprü-Sirkeci demiryolunu eıe geçirmiştir. 6 Kasım 1 91 8'de ise, Dickson komutasında bir l ngiliz savaş gemisinin lzmir limanına gelişi, Rumlar tarafından karşılanışı, Aya Fotini kilisesine· de Yunan bayrağı nın çekilişine şahit olunmuştur. . Ateşkes Andlaşmasının hükümlerine ve uygulanışına en sert bir şekil de tepki gösteren Mustafa Ke-mal Paşa, lngilizlerin lskenderun'u ele geçirme·
_
(32) Aynı Eser, s. 506 - 509. . {33) Belkir Sıtkı Baykal, Milli Mücadele'de Anadolu Kadınları Müdafaa - i Vatan Cemiyeti, Ata türk Araştırma Merkezi Dergisi, C, 1., Sayı 3, s. 671 710 (34) Tarık Zafer Tunaya, Siyasi Partiler, a. g. e., s. 475 -
1 01
. lerine karşı çıkarak, Sadrazam Ahmet izzet Paşa'ya, "lskenderun'a çıkacak lngilizlere ateş emri verdiğini" telgrafla bildirmiştir. Sadrazam Ahmet izzet Paşa, Mustafa · Kemal Paşa'nın telgrafına, müracaat vukutmda şehrin boşal tilmasını ve teslimini, memleketin selameti sayan bir telgraf göndermiştir. 9 Kasım 1 9 1 8'de lskenderun bir lngiliz müfrezesi tarafından, keza ·aynı tarihte yine lngilizler Çanakkale Boğazının iki tarafını Seddülbahir ve Kumkale'ye kuwet çıkararak işgal etmişlerdir. 1 2 Kasım 1 91 8'de, lngiliz ge nerali Clark (Klark) M�stafa Kemal Paşanın görevi devrettiği 2. Ordu Komu tanı Nihat Paşa'ya, "Osmanlı kıt'aları 1 4 Aralık 1 9 1 8 öğle vaktinden önce Po zantı batısına çekileceklerdir" anlamındaki notasını vermiştir. 1 3 Kasım 1 9 1 8 d e lngiliz, Fransız, ltalyan ve Yunan gemilerinin teşkil ettiği 6 1 parçadan olu şan itilaf De.vletlerinin filosu lstanbul'a gelmiştir(35) . Donanma, Dolmabahçe ·önünde demirlemiştir. Bir heyet amiral gemisine giderek gelenlere, "Osmanlı Hükumeti adı na hoş geldiniz" demiştir(36) . Buna karşılık aynı gün Yıldırı m Orduları Grup Kumandanlığından ayrılarak lstanbul'a gelen Mustafa Kemal Paşa, kendini çok üzen bu olay karşısında, yaverine sadece, itilaf Devletleri donanması için, "g�ldikleri gibi giderler" demiştir(37) . Bu donanmadan gerekli yerlere 35.000 kişilik bir kuvvet çıkarıldı. Bun lardan 200 kişi Beyoğlu bölgesindeki kışlalarla, yabancı okul, hastahane gibi müesseselere ve bazı otel ve özel binalara yerleştiler. Diğerleri ise, Boğazın Rumeli yakasına yayıldılar. lstanbul'a itilaf Devletlerinin ordu birliklerinin yer leşmesi birçok yolsuzluklara yol açmış, mesken dokunulmazlığı ve aile mah remiyeti tecavüzlere uğramıştır. lstanbul'a itilaf kuvvetleri çıktıktan sonra şehrin asayişi bozulmuş, Türk polisinin ve jandarmasının sözü ve hükmü ge çersiz olmuştu. Türk bayrağına hakaret edilmekte, Türk subayları sokak orta larında tevkif edilerek götürülmekte, Türk evlerine zorla girilmekte idi. Ger çekte itilaf Devletleri, "işgal" sözünü kullanmaksızın, getirebildikleri askeri kuvvetlerle lstanbul'u fiilen işgal etmişlerdi(38) . lstanbul'un işg alinden sonra, itilaf Devletleri komutanı , bir yazısı ile itilaf kuwetlerinin yeter derecede korunması için, Osmanlı zabıtasının idare sini de fiilen eline aldığını bildirir. . Bu yazıdan sonra, lstanbul'da güvenlik ve . düzenlik itilaf makamlarının emir ve kumandasına bırakılır. lstanbul'a yerleşen itilaf Devletleri, Osmanlı Devletinin de kıyılarını kontrol altına alırlar. Doğu Karadeniz limanlarının kontrolü lngilizlerin, Batı Karadeniz limanları ile Mersin ve lskenderun limanlarının kontrolü Fransızla,
'
(35) Utkan Kocatürk, Atatürk ve Türk Devrimi Kronolojisi ( 1 9 1 8 - 1 938) Ankara, 1 973, s. 1 - 6. (36) Tarık Mümtaz Göztepe, Osmanlıların Son padişahı Vahididdin Mütareke Gayyasında, ls tanbul, 1969, s. 5 9 (Selahatıin Tansel tarafından zikredilmiştir. Mondros'tan Mudanya'ya kadar, C. 1, Ankara, 1 973 s. 62. (37) lsıam Ansiklopedisi, Atatürk, Cüz 1 O, s. 730. . ve Tatbikatı, (38) Genel Kurmay Harp Tarihi Dairesi, Türk istiklal Harbi, Mondros Mütarekesi Ankara, 1 962, s. 1 22 - 1 26. ,
,
1 02
rın, Ege ve Akdeniz'limanlarının kontroJü de İtalyanların sorumluluğuna bıra kılır. Nisan ve Mayıs 1 9 1 9 da Ege ve Akdeniz kıyılarında da işgaller başlar. Vahideddin Divan-ı Harbiyle işgal kuwetlerinin, lstanbul'da birbirleriyle vatanseverlerin tevkifinde yarışa girdikleri o, günlerde lstanbul'da büyük bir hazırlık vardı; Mustafa Kemal Paşa'nı n Anadolu yolculuğu. 5.
Padişah ve Osmanlı Devletinin Duruma Bakışı
Müttefiklerin ve Osmanlı Devletinin orduları yenilmiştir. Ateşkes hazır lıkları- içindedirler. Sadra.zam Talat · Paşa, Mebusan Meclisinde güvensizlik oyu aldığından 8 Ekim'de istifa eder. 1 4 Ekim'de· padişahın başyaveri Orge neral Ahmet izzet Paşa, sadrazam tayin edilir ve yeni kabineyi kurar. Kabi nenin ilk ve önemli vazifesi, ateşkes· andlaşmasını imzalamaktadır. ilk sorun, ateşkes anlaşmasını imzalayacak heyetin teşkilidir. Padişah, heyet başkanlığına Damat Ferit Paşa'yı önerir. Ancak, Sadrazam Ahmet izzet Paşa, "bu adam delidir; bu kadar önemli bir vazife kendisine nasıl veri lebilir?" diye direnmişse de Padişah, "biz onu idare ederiz" şeklinde, fikrinde ısrar etmiştir. Padişah, Damat Ferit Paşa ile görüşmesini bildirir. Sadrazam At)met izzet Paşa, Damat Ferif Paşa ile Ayan Dairesinde görüştüklerfnde, Damat Ferit Paşa'nın açıklaması, Sadrazamı hayretler içinde bırakır. Damat Ferit paşa'nın düşüncesi şudur: "Devletin mülki bütünlüğü üzerine mütareke akdini (ateşkes anlaşması aktini) kabul ettiremezsem hemen bir harp gemisi isteyip doğruca Londra'ya giderim. lngiltere kralı ile görüşerek, "ben senin babanın eski dostu idim; ar zularımın kabulünü senden beklerim diyerek, tekliflerimizi kabul ettiririm"(39) . Bu konuşma Sadrazamda büyük bir reaksiyon uyandırır. Bakanlar Ku ruluna durumu anlatır. Damat Ferit Paşa'nın bu göreve gönderilmesine şid detle itiraz ederler. Sadrazam Damat Ferit Paşa'nın bu vazifeye _tayin olun mamasını Padişah'tan rica ederler. Sonuç olarak, heyet, başkan Raüf Bey (Orbay), üye Hariciye müsteşarı Reşat Hikmet ve üye yarbay Sadullah'dan oluşur. Burada dikkatimizi çeken önemli nokta, Padişahın ısrarla heyet baş kanlığına Damat Ferit Paşa'yı istemiş olmasıdır. Padişah, Ferit Paşa'nın gönderilmesini isteyişinin sebebini, barışa yarar olduğu düşüncesinden ileri geldiğini ifade eder(40) . Vahidettin tarafın dan mütareke devrinde beş defa sadrazamlığa getirilen Damat · Fe.rit Paşa'nın, baş delegeliğe getirilmek istenişi özellikle görüşmelerde Padişahın haklarının korunmasının bir yakını, güvendiği bir �işi tarafından sağlanması nı istemesinden ileri gelmiştir. Nitekim Bakanlar Kurulu tarafından tayin edi len heyete verilecek emirleri, Padişah kendisi ·dikte ettirmJş, özellikle, Hilafet ve saltanat ile Osmanlı Hanedanının haklarının tamamen korunmasının sağ lanmasını öncelikle i�temiştir(4 1 >. ·
(39) Ali Fuad Türkgeldi, Görüp i şittiklerim, Ankara, 1949, s . 1 68 - 1 69. (40) Ali Fuad Türkgeldi,'Görüp i şittiklerim, a. g . e., s. 170; (41) Ali Türkgeldi, Görüp işittiklerim, a. g . e., s . 170; Ali Türkgeldi, Mondros ve Mudanya Müta rakelerinin Tarihi, Ankara, 1848, s. 3 1 .
1 03
Ateşkes anlaşması daha önce açıklandığı üzere 30 Ekim 1 91 B'de imza edilmiş ve doğurduğu ağır ve vahim sonuçlar Devletin sona ermesine neden _o lmuştu. Bizim burada ısrcırıa üzerinde . durmak istediğimiz önemli - nokta, bir ateşkes anlaşması ile ilgili bir konuda Padişahın kendi çıkarını, Sultan-Halife olarak öncelikle haklarının bütünü ile · sağlanmasını temine ça lışmasıdır. Mondros Ateşkes Anlaşması imza edildikten sonra - da bu yold_a çabalarıı:ıa devam etmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Adana'dan lstanbul'a döndü kten sonra, Sultan Vahidettin'le bir görüşme yapmıştır. Bu konuşmayı Atatürk'ün hatıralarından aynen aktarmada yarcır vardır. Suttan Vahidettin, Mustafa Kemal Paşa'ya şöyle hitap eder: - - Ordunun kumandan ve zabitleri, eminim ki seni çok severler. Bana teminat verir misiniz ki onlardan bana bir fenalık gelmeyecektir? - Birdenbire böyle bir sualin maksat ve manasının ne - olacağını kavrayamadım. Sordum: - - Ordu tarafından · aleyhte harekete ait duyduklarınız, hissettikleriniz mi var et endim? Gözlerini kapadı, müsbet veya menfi cevap v_ermedi, aynı suali tekrar etti, cevap. verdim. - Vakıa ben, lstanbul'a geleli bir kaç gün oldu: Buradaki ahvalı ya kından bilmiyorum. Fakat, ordu kumandanı ve zabitlerinin zatı şahanenizle karşı karşıya bulunması için bir sebep olabileceğini zannetmiyorum. Onun için temin ederim ki, hiç bir fenalığa intizar buyurmayınız. ilave etti. - Yalnız bu günden bahsetmiyorum, bu günden ve yarından! Son cümle bende bir şüphe uyandırdı : Demek ki yarın padişahın öyle bir hareket yapmak ihtimali vardır ki, ordunun vatanperver kumandan ve za bitleri _mütessir olabilirler. Zatı şahane beni kandırarak vasıtamla onlardan en:ıin olmak istiyor. Fakat bu düşüncemi nasıl söyleyebilirdim? Böyle bir izahatta bulunmak kendim için ve maksat için faydalı olur muydu?"(42) . Bu konuşmadan çıkarılan sonuç şudur: Padişahın, ateşkes anlaşması sonucu, şahsı için büyük bir endişe ve korku içinde olması, ordudan gelebilecek bir tepkiye karşı da, yine ordu men suplarından güvenlik istemesidir. Sultan Vahidettin'in ·karaktedni ve olaylara bakışını değerlendiren bir olay da şöyle cereyan eyle miştir: Fransa'dan gelecek bir general ve 400 subay için ikamet etmek üzere hanedan ailesine ait olan ev ve - sarayların bir ü İtimatomla Sadrazamdan tah liyesi istenmiştir. Bu binaların yerine Beylerbeyi Sarayı teklifi düşünülürken, Padişahın huzurunda Beylerbeyi Sarayının öneminden ve değerinden bah·
·
_
(42) Atatürk'ün Hatıraları, Falih Rıfkı Atay, Ankara, 1 965, s. 8 4 85. -
1 04
sedilirken, Padişah birden, "Canım siz nasir kafa taşıyorsunuz? Biz hal-i esa retteyiz (esir durumdayız); Dolmabahçe Sarayını isterlerse ne yapacağız? lhlamur, Göksu ve Beykoz köşklerini teklif ettim, onları kabul etmiyorlar''(43). Bu konuşma, Padişahın düşman istek ve arzularına boyun eğdiğini ve kendisinin de acı içinde, acına_çak bir durumda bulunduğunu göstermektedir. Bu itiraf bir diğer yönden de Padişahın, olaylar karşısında aczinin ve korkaklığının mazeretini teşkil etmektedir. , Devletin başında bulunan PadiŞahın, kişisel. çıkarları, Hilafet ve Salta natla ilgili hukukunun dışında memleket sorunları için ne mücadeleye ve ne de değerlendirmeye gücü vardır. Düşman i$tekleri karşisında boyun kırıp eğilmek, esi(durumda olan Padişahın baş özelliği olmuşti.Jr. Diğer taraftan Osmanlı Devletinin siyasi gücünü temsil eden Hükumet de güçsüz ve yeteneksizdir. Değerlendirme bizzat Padişah Vahidettin tara fından yapılmıştır. Fransızların hanedana ait dairelerin boşaltılması konusun da ısrarı karşısında Padişah, vekillerin (bakanların) aczi bahsine değinerek, "bunların kifayetsizliğini (yetersizliğini) ben de görüyorum; •akin yerlerine kimi yapacağız. Memlekette iş görebilecek beş altı kişi varsa, onları da lttihadcı diye istemiyorlar"(44) . Görüldüğü üzere, · Mondros Ateşkes Anlaşması, lstanbul'un ve yurdun işgali olayları, lstanbul'daki siyasi gücü, Padişahı ve onun kurduğu hükumetleri harekete geçirmemiş, zaman ilerledikçe Anadolu'daki Milli H�re kete karşı olmuşlardır. Padişah ve onun hükümetleri, milletin ıstırabına kulak vermemişler, milletin haklarını savunmamışlard ı r. işgalci kuvvetlerin istekleri ne boyun eğmek, politikalarının esasını teşkil etmiştir. ·
·
·
6� Mustafa Kemal Paşa'nın istanbul'a Gelişi ve Duruma Bakışı a burum Değerlendirmesi ve Tarihi Karar _(Yeni Türk Devleti Kurma Fikri) Mustafa Kemal Paşa'nın Yıldırım Orduları Grup Kumandanı olarak Başk.umandanl'ı k Erkan-ı Harbiye Riyasetine ve Sadrazam Ahmet izzet Paşa'ya çekilen telgraflarında da kesin olarak belirttiği üzere, Mondros Müta rekesinin ·uygulanması, "Devleti Aliye�i Osmaniye'nin (yüce Osmanlı Devleti nin) sıyaneti (korunması) ve selametini (esenliğini) katil .(gQven· altına alan) mana ve mahiyette değildir" sözünde açıklandığı üzerre, Osmanlı Devletini süratle felakete sürüklüyordu. Mustafa Kemal Paşa'nın Mütareke olduğu gibi uygulanırsa, memleketin baştan sona kadar işgal ve istilaya uğrayacağını düşmanların her dediğine eyvallah demekten doğacak sonucun bütün Türki ye'ye istilacıların hakim olması ile sonuçlanacağını ve bir gün Osmanlı kabi nesinin d üşmanlar tarafından tayin edileceğini, devlet sorumluluğunu elinde (43) Ali Fuad Türkgeldi, Görüp işittiklerim, a. g. e., s. 19 - 1 92. (4A) Ali Fuad Türkgeldi, Görüp işittiklerim, a. g. e., s. 1 92. ·
·
1 05
bulunduranlara anlatmış olmasına rağmen, aciz istanbu� hükumeti işgal kuv vetlerinin her dediklerinin yerine getirmekte tereddüt göstermemiştir. lstanbul hükumeti, lskenderun'u, Halep'deki ordularını besiemek bahanesi ile ingiliz lerin işgal etmek isteklerine silahla karşı koymak gerektiğini yazan Yıldırım Orduları Komutanına, asla böyle davranışta bulunmarriamst emrini vermiştir
(45) .
Galip Qevletlerin bölüştükleri ve işgal ettikleri Türklüğün ata yurdu Anadolu'da yeni bir kurtuluş ümidi ve azmi Türk Milletinin tarihi bir niteliği olarak istiklal şuurunda kendini göstermiş ve i nkılapla birlikte başarıya ulaş mıştır. Tevfik Blyıkoğlu'nun belirtt i ği gibi, "Müttefikler, haksız olarak Türk mil letinin yok e dilmesine ve Türk vatanının paylaşilmasına karar vermişler ve aralarında bu konuda anlaşmışlardır. Atatürl(ün dediği gibi "Nesafet ve mer hamet niyaz etmekle- millet ve devlet işleri görUlmez . . Gerçekten Babıai'inin, Müterakede güttüğü politika "Anlaşma ve uzlaşma',' değil, düpedüz esarete götüren ''mü maşaat (yalandan uyma) ve riyakarlık" tan başka bir şey değildir''(46l. , Anadolu'nun haksız işgali, istiklal ve hürriyetten yoksun -bir milleti ka deriyle başbaşa bırakmış, millet olarak varlığını korumaya yöneltmiştir. Bu devrede, Türk milleti bir bütün olarak bir kurtarıcı beklemekte idi. Türk milleti bu fevkalaade buhranlı devrede, kendi kendini savunma ihtiyacının sonucu olarak bir tek amaca yönelmiş ve tam bir ·dayanışma duygusu ile hareket etmek zorunda kalmıştır. (47) Türk milletinin hür ve müstakil yaşama kararında, yeni bir devlet kurma fikri vardı: Çünkü milletlerin bağımsız yaşamaları devlet olmakla, mil letin hukuki ve -siyasi şahsiyet kazanmasıyla mümkQndü. Teşkilat kurarak, silaha sarılarak, isyan ederek mahalli kurtuluş çarele rinin arandığı ümitsiz günlerde Mustafa Kemal Paşa'nın tarih sahnesine atılı" şı bir _tesadüf veya sadece bir cesaret işi değildi. Mustafa Kemal'i milli ihtiyaç ve zorunluklar ortaya çıkarmış, şahsında millet, temsilcisini bulmuş, ümit ve geleceğini ona bağlamıştı. Milli Mücadelenin sembolü olarak önce Atatürk'te mili bağımsızlık ve . ·özgürlük fikrini bulmaktayız. Yeni Türk Devletini kurma fikri bağımsız ve özgür bir Türkiye'nin siyaset ve hukuk alanında kıymet ve değer kazanması dır. Bağımsızlık ve özgürlük fikrinde- esasen yeni devlet kurma fikri de mevcuttur. Mustafa Kemal Paşa, Türk Milletini kurtarmak yolundaki kararını, Mondros Mütarekesinin imzalanmasından sonra Adana'da Yıldırım Orduları Grup Kumandanı olarak bulunduğu zaman vermiŞ!ir. -
_
.
(45) AtaİÜrk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, T.IV., a. g. e., s. 22 (46) Tevflk Bıyıkhoğlu, Atatürk Anadolu'da, ( 1 9 1 9 - 1 92 1 ), Ankara, 1 959, s. 32. (4 7) Bk. Prof. Dr. Hüseyin Nail Kobah, Türkiye Cumhuriyetinin Kuruluşu ve Halen Mer'i Cum huriyet Anayasası, Yeni Türkiye (Kollektip eser), lstanbul, 1 959, s. 1 1 1 . .
1 06
"Bende bu vekayiin (olayların) ilk teşebbüs hissi bu memlekette, bu güzel Adana'da vücut bulmuştur.(48) Adana'da Atatürk Ocağında, 1 5.3.1 923'de yaptığı bir konuşmada bu hatırayı anlatan Atatürk, "O zaman memleket ve milletin nasıl bir atiye sürük lenmekte olduğunu görmüştürm ve buna mümanaat (karşı koyma) için der hal teşebbüsatta bulunmuştum. Fakat o zaman için bu teşebbüsümü müs mir (faydalı) kılmak mümkÜ h olmadı"(49 > demiştir. Yıldırım Orduları Grup Kumandanı Mustafa Kemal Paşa, Adana'da bulunduğu zaman Adana'nın ileri gelenlerini ve gençlerini düşman işgaline karşı direnmeye ve savunmaya teşvik ve aralarında bir teşkilat kurarak ha zırlanmalarını telkin etmişfir. (50) Aynı yolda teşkilat kurarak milli' kuwetleri toplama yolundaki telkinleri Antepli Ali Cenani Beye de söylemiştir.C5 1 ) Yine aynı günlerde Yıldırım Orduları Grup kumandanı Mustafa Kemal Paşa, Adana'da Ali Fuat Paşa ile yaptıkları bir görüşmede, "Artık milletin bundan sonra kendi hakları nı kendisinin araması ve müdafaa etmesi, bizle rin de mümkün olduğu kadar bu yolu göstermemiz ve bütün bir ordu ile bera ber yardım etmemiz lazımdır"(52) diye açıklamada bulunmuştur. ·
b) Kararın Uygulanması (Hazlrtık Çalrşmaiarı)
Herkesin teslim olmasına karşılık, Mustafa Kemal Paşa, o en umutsuz görülen şartlar içinde dahi vatan ve millet kurtuluşu uğruna bir şeyler yapıla bileceği kanısında idi. izzet P_aşa 'tarafından lstanbul'a davet edHen Mustafa Kemal Paşa, lstanbul'un bunalımlı anlar geçirdiğini sezerek lstanbul'a hare ket etmiştir. Mustafa Keinal Paşa'nın Meclis-i Meb'usan üyeleri ve Padişah nezdinde yaptığı teşebbüsler hiçbir sonuç verme miştir. Saray ve hükumetten ümit kalmadığını ve bu gidişle vatan ve millet hayrına bir barış da yapılamı yacağını gören Mustafa Kemal Paşa, tarihi kararını gerçekleştirmek için arkadaşları ve tanidıkları ile yakın temaslar kurmuştur. Mustafa Kemal Paşa, lsta nbul'a geldikten sorira Ali Fuat Paşa · ile .g ö rüşmüştür ve bu görüşmelerde Mustafa Kemal Paşa'nın Turk milletini kurtar mak için nasıl bir mücadeleye atılacağı g·erçeği ortaya çıkmıştır. Ali Fuat Paşa, hatıralarında bu noktaya temasla, "Kemal Paşa, eğer bir vazifeye ken disini tayin ettirmezse Anadolu'da en itimat ettiği bir kumandanın yanına gi deceğini ve ilk defa işe oradan başlayacağını söylüyordu" Ali Fuat Paşa, Mustafa Kemal Paşa'ya, "ben ve kolordum daima emrindedir" şeklide cevap vermiştir. (53) ·
,
·
(48) AtatOrk'On Söylev ve Demeçleri, C. il 2 nci baskı, 1 959, s. 1 13. (49) Aynı Eser, aynı yer. (50)
Bk. Daniar Arıkoğlu, Hatıralarım, l stanbul 1 961 ,
s.
71.
(5 1) Bk. Lord Kinross, Atatürk, Bir milletin Yeniden Doğuşu' (Çeviren: Nihal Yeğinobalı ve Ayhan Tezel), lstanbul, 1 966, s. 21 2 - 213. (52) Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, l stanbul 1953, s. 29. (53) Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, a. g. e., s.· 49. ·
----
1 0"{
Fevzi Çakmak'ın anlattığına göre, 1 5 l\itayıs 1 9 1 9 sabahı lstanbul'da Erkan"• Harbiye Reisliğinde, Cevat ve Fevzi Paşalar konuşurken, Andolu'da bir "milli idare" kurulması kom.ısunu ele aldıklarında, görüşmeye katılan Mus tafa Kemal Paşa, "Ben zaten bunun için AnadolU'ya gidiyorum" demiştir. (54) Profesör Jaeschke'in haklJ olarak belirttiği üzere, Atatürk'ün bu tarihi kararını uygulama yolunda, işaret edebileceğimiz bir önemli belge de, IX. Ordu Müfettişliğine tayin edilmeden önce VI. Orduya Ali ihsan Paşa'nın yeri ne gitmek istememesini, tasarladığı milli mücadele bakımından uygun görülmemesinde aramalıdır.(55) Mustafa Kemal Paşa, lstanbul'dan Samsun'a g iderken yolda Refet . Paşa ve Arif beye, "ihtilalden daha fazla bir şeyler yapmak lazımdrr. ihtilal mevcut devletleri değiştirir: Türkiye henüz mevcut değildir, onu önce dünyaya getirmek lazımdır"(56) demiştir. M ustafa Kemal Paşa, 1 9 Mayıs 1 91 9'da Samsun'a karaya ayak bas madan önce Türk Milletinin kurtarmak yoluda tarihi kararını vermiş ve bunu millibir sır halinde saklamıştı. Sırası ve yeri geldikçe . milli sırdan açıklanması gereken hususlar ortaya çıkmış, kamu oyuna duyurmuştur. "Bu kararı tayin eden aylar (Kasım 1 9 1 8 den Nisan 1 91 9'a kadar) sa dece bir geri çekilme olmayıp, aksine yeni seçtiği görevin temel stratejisini araştırdığı pisikolojik yönden yapıcı bir rievi borç ertelemesi (moratorium) dır."(57) Mustafa Kemal, istanbul'da Anadolu'unun stratejisini tesbit etmiştir. ismet lnönü'nün açıkladığına göre, Atatürk'ün lstanbul'da Osmanlı Devlet adamları ve işgal kuvvetleri ileri gelenleri ile yaptıkları. temaslar so rumlu bir devlet adamının temasları gibi idi. (58) ·
·
·
Sultan Vahidettin'i öldürmekle, hükumeti düşürmekle esaslı sonuç alınmayacaktı, yeni hükümdar ve yeni hükumet de düşman süngüleri karşı sında bulunmaktan kurtulamıyacaktı . . Aranılan çare, Anadolu'ya geçmek ve orada milleti uyandırarak kurtulma imkanlarını araniaktı. (59) Mustafa_ Kemal Paşa'nın mütareke sırasında istanbul'da dört beş ay kalışının sebebi, tarihi kararını uygularken, şüphe ve tereddüde yer vermek sizin emin bir şekilde ve . en iyi imkanlarç!an faydalanarak, tıu karan uygula maktı. (60) Mustafa Kemal Paşa'nın tarihi kararını uygula mak için hazırlıkları�
(54) Tevfik Bıyıklıoğlu, Atatürk Anadolu'da, a. g. � . s. 1 2. (55) Bk: Tevfik Bıyıkfıoğlu, Atatürk Anadolu'da, a. g. e., s. 46. . (56) Benoist, Mechin, Le Loup et Le Leopard Mustafa Kemal ou la Mort d'un Empire, Paris, 1690, s. 420. (57) D. A. Rustow, Devlet Kurucusu Atatürk, Abadan'a Armağan, S. B. F. yayınları, Ankara, . 1969 s. 604. (58) ismet lnönü, Devlet kurucusu Atatürk, Ulus, 9. 1 U968. (59) AtatOrk'ün Hatıraları, a. g. e., s. 88 ve sonrası (60) Aynı eser, 91 - 92. .
.
1 08
nı yaptığı bir sırada, Samsun ve Havalisinde Türklerin Rum köylerine teca . vüz ettiği ve bu tecevüzlerin önlenmesi için tedbir alınması gerektiğine dair lngilizlerden bir raporv e bir.de protesto gelmiş bulünmakta idi. Osmanlı kabi nesinde Mustafa Kemal Paşa'nın kendisine . emniyet edilmeyeceği, lstan bul'da olumsuz telkinlerde bulunduğu, hazırlıklar yaptığı ve. bu sebeple de ls tanbul'dan uzaklaştırılması gerektiği hususuna bir anlaşmaya varmışlardı. Samsun ve dolaylarında çıkan olaylar, Mustafa Kemal Paşa'nın, Anadolu'ya . vazife ile sürgüne gönderilmesi için önemli bir sebepti. · Aneak burada çok ö nemli bir noktayı açıklamak gerekecektir. Mustafa Kemal . Paşa, kendisine böyle bir vazife verilse de verilmese de Anadolu'ya geçerek milli kurtuluşu organize edecekti. Bu hususta lstanbul'da Ali Fuat Paşa ile yaptığı konuşmalar, (61 ) Mustafa Kemal Paşa'nın kendi hatıralarında belirttiği üzere bu görevin kendisine verilmesinden önce, ismet Paşa'ya (inönü) özel olarak yaptığı açıklamalar(62) ve müfettişlik vaiif esini aldıktan sonra talimatın en geniş yetkilerle donatılması gereğinin görüşüldüğü anda, Erkan-ı Harbiye (Genel Kurmay) ikinci Reisi Diyarbakır'lı Kazım Paşa'nın, "bir şey mi yapacaksınız paşam" diye sorduğu soruya karşilık, "evet bir şey yapacağım, bu maddeler olsa da olmasa da bir şey yapacağım" şeklirıde ce vabı (63l. Anadolu kurtuluş hareketinin önceden düşülmüş, karar verilmiş olduğunu göstermektedir. Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'.ya geçmek için fırsat aradığı bir anda, Babıali'inin Mustafa Kemal Paşa'yı lstanbul'dan uzaklaştırmak için aradıkları vesile ortaya çıkmış ve bir memuriyet bulunmuştur. Ordu müfettişi ünvanı ile Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'ya gönderilmesinden maksat, Samsun havali sinde . Rumlara tecavüz eden Türklerin haddini bildirmek ve Anadolu'da beliren milli teşekkülleri de ortadan kaldırmaktır. Maksada hiz met etmek üzere hazırlanan talimata, Mustafa Kemal Paşa'nın arzusu ile, iki önemli madde eklenmiştir. Ordu Müfettişi olarak Mustafa Kemal Paşa, Doğu vilayetlerinde bulunan birliklere olduğu gibi, vilayetler valiliklerine de emir ve rebilecekti. Ayrıca bu mıntıka ile herhangi bir temasta bulunan askeri ve idari makamlara da yazı ile durumu bildirme yetkilerini de haiz olacaktı (64) . Samsun'da Rumlara tazyik eden Türklere hadlerini bildirmek üzere Anadolu'ya gönderilen Mustafa Kemal Paşa, bütün doğu illeri için Ordu Mü fettiŞliği yetkisini alıyordu. Böylece Mustafa Kemal Paşa tarihi görevini yerine getirmek için önemli bir fırsat yakalamıştı. Harbiye Nezaretinden çıkarken Mustafa ·Kemal Paşa, "Talih bana öyle müsait şartlar hazırlamış ki, kendimi onların kucağında �issettiğim zaman ne kadar bahtiyarlık duydum, tarif ede·
.
_
·
·
(61 ) (62) (63) (64)
Bk. Ali Fuat Cebesoy, Mili Mücadele Hatıraları, a. g . e., s. 40. Atatürk'ün Hatıraları, a. g. e., s.'90 � 91 . Atatürk'ün Hatıraları, a. g. e., s. 109. Talimat-'ın tam metni için Bk. T. C. M. S. B. Gn. Kur. Bşk. Harp Dairesi Resmi Yayınları, Türk istiklal Harbi, 1, Mondros Mütarekesi ve Tatbikatı Ankara, 1 962 ek Nci. 22, s. 232 ·
233.
1 09
·
mem. Nezaretten çıkarken, heyecanımdan dudaklarımı ısırdığımı hatırlıyo rum. Kafes açılmış, önümde geniş bir atem, kanatlarını çırparak uçmağa hazırlanan bir kı..iş gibi idim"(GS) . . . Prof. '·Gotthard Jaechke, Ordu Müfettişi Mustafa -Kemal Paşa'nın bu yetkileri almak için gösterdiği çabayı , üstün bir başarı olarak değertendirmek. tedir, Gotthard Jaeschke'ye göre, Mustafa Kemarin Aıiadolu'ya tayinini gös teren "6 Mayıs 1 9 1 9 tarihli talimat bir diplomasi şahaserldir"(66) . Bu talimat, Mustafa Kemal Paşa'nın asıl niyet ve maksadını_ gizleyerek büyük bir devlet ve politika adamı olarak ba·ş arısını göstermektedir. Gotthard- Jaeschke' "Vahdettin nasıl olurda Mustafa Kemal'in gerçek tasawurları ve düşünceleri hakkında büsbütün aldanarak, ona geniş salahiyetle orduyu ve milleti silahsızlandırmak ve lngilizlerin Damat Feiit'e şikayetleri üz-erine, Samsun civarında, güya Hıristiyanlara zulüm ve tecavüz de bulunan Türkleri cezalandırmak gibi vazifelerle Anadolu'ya gönderebilir? Atatürk'ün kendisi bu soruları şu surette cevaplandırmrştır. "Bana bu selahiyeti onlar bilerek ve anlayarak vermediler". Onlar, Mustafa Kemal'in"düşüncesi hakkında en küçük bir tahminleri olsaydı şüphesiz, Anadolu'ya yollamazlardı"(67) . Mustafa Kemal Paşa'ya, Samsun'da verilen görevi almak hususunda kimlerin yardımcı oldukları ve niçin gönderildiği çeşitli şekilde değerlendirilmiştir. Mustafa Kemal Paşa'nın, Çanakkale'den beri yaveri olan Cevat Abbas . Beyin, Ha,rbiye Nazırı Şakir Paşa'nın yakınlarından birinin kızıyla evli oluşu, Cevat Abbas'ın; Paşa'nın aile çevresine, Mustafa Kemal Paşa'nın kahra manlığı, üstün kişiliği, ittihat ve Terakki'cilere. karşı oluşu hakkında bilgileri ulaştırmasına imkan vermiştir. Mustafa Kemal Paşa hatıralarında, Şakir Paşa'nın bu tayin içinde ken disine yardımcı olduğunu, ilk teklifin Harbiye Nazırı tarafından yapıldığını açıklamaktadır(68) . Bu atama işinde, lstanbul'daki bazı siyasi eylemleri yüzünden; Sadra iam ve çevresinin, M_. Kemal Paşa'yı lst-a nbul'dan uzaklaştırma isteğinin · de etkis(olmuştur. Ferit Paşa'nın, o sırada güvendiği adamlardan Dahiliye N azı- rı Mehmet Ali Bey'in, Ali Fuat Cebesoy ailesiyle akrabalığı olması nedeniyle, Cebesoy ailesinden Mustafa Kemal P'aşa'nın kişiliği üzerine pek olumlu. bilgi ler alması, Enver Paşa'nın ve ittihatçıların muhalifi olmasının bilinmesi de, atama işlemine tesir etmiştir(69) . ·
·
·
·
-
·
·
(65) Atatürk'ün Hatıraları. a. g. e., s. 1 1 1 .
(66)
(67) (68) (69)
110
Gotthard Jaeschke, Büyuk l nkilapçı ve Diplomat Atatürk, V. Türk Tarih Kongresi, Genel Toplantı, s. 21 . Aynı Eser, s. 19 20. Bu konuda açıklamalar için lütfen bakanız. Naşi! H. Uluğ, Siyasi Yönleriyle Kurtuluş Sava şı, Milliyet Yayınları , lstanbul, 1 973, s. 31 - 47. Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, a. g. e., s. 34 ve devamı. -
Bu arada Maraşal Fevzi Çakmak'm, bir açıklaması da pek dikkati çek mektedir. nMustafa Kemal Paşa'nın, Ayan Meclisi Reisi Ahmet Rıza Bey'le bera ber, hükümeti ele almak ve Damat Ferit Paş�'yı Sadrazamlıktan uzaklaştır mak istediğinden, Ferit Paşa tarafından lstanbul'dan uzaklaştırmak arzusu nu, Harbiye Nazırı Şakir Paşa, Er�an-ı Harbiyei Umumiye Reisi. olduğum cihetle, bana söylemişti. M. Kemal Paşa, suret-i zahirede (görünüşte) pon tusçuların faaliyetine mani olmak üzere, Türklerle Humlar atasında bir kıtal (çatışma boğazlaşma) çıkmasını bertaraf etmek vazifesi ile gidiyordu. Harbi ye nezaretinde Cevat ve M. Kemal Paşa ile görüştüğümuz sırada, M . Kemal'in Anadolu'daki bir mukavemet tesis etmesi ve bizim d e her veçhile yardımQ� bulunmaklığımız lüzumuna vardık"(70). ·
Mustafa Kemal Paşa, düŞündüklerini kolaylıkla başarmak yolunda işine yarıyacak olan bu yetkileri aldıktan sonra, karargahını teşkile ve kendi sine yardımcı olacak arkadaşlarını seçmeye başladı. lstanbul'da da temas larda bulundu. lstanbul'daki milli teşekküllerle ve işbirliği etmeye karar verdi ği kimselerle tekrar görüştü. Bu arada, lstanbul'daki itilaf Devletleri Fevkalade KÔmiserlerini de ziyaret etti. Komiserler, rvıustafa Kemal Paşa'nın böyle önemli bir görevle Anadolu'ya gönderilmesinden kuşkulanmışlar, te reddüt ve şüphelerini Osmanlı devlet adamlarına anlatmışlardı.
Mustafa Kemal Paşa·y� Anadolu'ya gönderen Padişah ve Hükumeti de kendisinden şüphelenmekteydi. Sadrazam Damat. Ferit Paşa, Mustafa Kemal Paşa'yı hareketinden bir gün önce yemeğe. çlavet eqerek konuşma yapmış, Sadrazam yemekten sonra bir Anadolu haritası üzerinde müfettiş likbölgesinin ve nüfuz sahasının genişliği hakkında konuşurken şüphe ve te-· reddütlerini açıklamıştır(71 l. ··
Mu�tafa Kemal Paşa, 1 5 Mayıs 1 9 1 9'da Osmanlı bakarılarını ziyaret ettiğinde, onları vaziyetten çok müteessir görmüş kendisini Bat:ııali'nin merdi� venleri başında uğurlarken fikri sorulduğunda, cevaben Mustafa Kemal Paşa "Celadet (üstün cesaret gösteriniz)" tavsiyesinde �ulunmuştur. Mustafa Kemal PaŞa, lzmir'in işgalinin ertesi günü ise, 1 6 Mayıs 1 9 1 9 Cuma günü, Vahdettin'le görüştü. Padişah, Boğaziçinde bulunan yabancı zırhlıların saraya çevrilmiş ·olan toplarını göstererek, kendisine "Görüyorsun, ben artık memleket ve milleti nasıl. kurtarmak lazım geleceğini tasaw4rda te reddüte düçar oluyorum" diyerek, "inşallah Millet mütenebbih (akıllanmış) ve müteyakkız (uyanık) o lur. Bu vaziyet-i elimeden gerek bizi ve gerekse kendi ni tahlis (kurtarır) eder" demişti. Mustafa Kemal Paşa da Padişahtan, göre vinde muvaffak olması için kendisine itimat olunmasını istemiş, yabancılarla ·
(70) Naşit H. Uluğ'dan naklen, Siyasi Yönleriyle Kurtuluş Savaşı, a. g. e .. s. 41 42. -
(71 )
Gotthard Jaeschke, Büyük i nkılapçı ve Diplomat Atatürk, V. Tarih Kongresi, Genel Top lantı, s. 2 1 .
111
bazı bozguncu unsurların çalışmalarına engel olacaklarını ileri sürere�; şikayet edeceklerini Padişahın buna aldirış etmemesi lüzumunu belirtmişti. . ·Mustafa Kemal Paşa, H > Mayıs 1 9 1 9'da B andırma adında küçük bir vapurla ve yanmdakllerle birlikte . lstanbul'dan ayrıldı . 1 9 Mayıs 1 91 9 Pazar tesi günü sabahı ; Sartısun'da Anadolu topraklarına ayak bastı. Mustafa Kemal Paşa'nın, lstanbul'dan çıkmadan önce düşündüğü ve Samsun'da Anadolu topraklarına ayak basar basmaz uygı.ilamaya çalıştığı temel fikir, Nutuk'ta da belirttiği üzere, "Hakirniyet-i milliyeye müstenit, kayıt sız ve şartsız müstakil bir Türk Devleti tesis etmek" idi. Bu temel fikri bir karar olarak gerçekleŞtirecek parola ise; "Ya- istiklal ya ölüm" düsturonda yer alıyordu.
Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a Çıkışı ve Teş�ilatıandırma Çal ışm a ları 1 . Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a Çıkışı B.
a)
Mustafa Kemal Paşa'nm Samsun'dan Duruma Bakışı
Tü� Milletinin kendisine tarihi vazife verdiği Mustafa Kemal Paşa, kur tuluş fikrinin yaygın olduğu ve genel kaynamanın etkilerini gösterdiği bu dev rede, 1 9 Mayıs 1 9 1 9'da Samsun'dadır. Samsun'la yeni ,bir devir açılmıştır. Tür_kiye'riin genel durumu, Mustafa Kemal Paşa'ya göre şöyledir: "Osmanlı Devletinin dahil bulunduğu grup, Harbi Umumide mağlup olmuş, Osmanlı Ordusu her tarana zedelenmiş, şeraitı ağır, bir mütarekena me imzalamış, Büyük Harbin uzun seneleri zarfında, millet yorgun ve fakir bir halde, Millet ve memleketi Harbi Umumiye sevk edenler, . kendi hayatları endişesine düşerek memleketten firar etmişlerdir. Saltanat ve hilafet mevkiini işgal eden Vahdettin, mütereddi, Şahsinı ve yalnız tahtını temin edebileceği ni tahayyürettiği yeni tedbirler araştırmakta. Damat Ferit Paşa'nıri riyasetin deki kabine; aciz, haysiyetsiz, cebin, yalnız padişahın iradesine tabi ve onunla beraber şahıslarını vikaye edebilecek bir vaziyete razı. hilaf devletleri, müterake ahkamına riayete lüzum görmüyorlar. Birer vesile ile, itilaf donanmaları ve askerleri lstanbul'da, Adana vilayeti Fransız lar; - Urfa, Maraş, Ayıntap lngilizler tarafınqan işgal edilmiş, "Antalya ve Konya'da ltalyan kıtaatı askeriyesi; Meriifon ve Samsun'da lngiliz askerleri bulunuyordu. Her tarafta, ecnebi zabit ve memurları ve hususi adamları faali yette. Nihayet, Mebde-i kelam ettiğimiz tarihten dört gün ewel 1 5 Mayıs 1 9 1 9'da, itilaf Devletlerinin muvafakatiy.le, Yunan Ordusu lzmir'e ihraç edili yor. Bundan başka, memleketin her tarafında, anasır-hıristiyaniye hafi, celi, hususi emel ve maksatlarının temini istihsaline, devletin bir an ewel çökmesine sarf-ı mesai ediyorlar"(72) diyerek, azınlıkların devlet bütünlüğünü (72) Atatürk, Nutuk. 1 938, Baskısı, s. 1 v devamı.
112
yıkmak için gayret sarf ettiğini saymakta, bunlara ka_r_ş ı Türklerin de mahalli kaygılarla yer yer kurmuş oldukları teşkilatlarla, gayelerinden bahsetmekted� Düşmanlarca, Osmanlı Devleti ve memleketinirı yok edilmesine, bölü şülmesine karar verilmiş olduğunu, padişah ve halife olan zatın ve onun kur duğu hükümetin hayat ve rahatını kurtarabilecek çareden başka birşey _ dü -ş ünmediği, farkında o lmadığı, başsız kalan milletin ve durumun ağırlığını anlayabilenlerin bazı kurtuluş çaresi saydıkları: bir takım tedbirlere başvur duklarını, ordunun ismi var, cismi yok bir halde olduğunu, millet ve ordunun, -padişah ve halifenin hiyanetinden haberdar olmadıklarını, kurtuluş çaresi arai"ken, büyük devletleri gücendirmeden, onların himaye ve arka olmalarına sığınmakla, işlerin düzene girebileceği kanaatini yaydıklarını belirtmekte ve kurtuluş çaresi için ileri sürülen kararları münakaşa etmektedir. izah ettiğim malümat ve müş_ahedata (gözlemler) göre, üç nevi karar ortaya atılmıştı: "Birincisi, lngiltere himayesini talep etmek, ikincisi, Amerikan mandasını talep etmek, Bu iki nevi karar sahipleri, Osmanlı Devletinin bir kül halinde muhafa zasını düşünenlerdir.- Osmanlı memleketinin muhtelif devletler beyninde tak siminden ise kül halinde, bir devletin tahtı himayesinde bulundurmayı tercih edenlerdir. Üçüncü karar: M ahalli halas çarelerine matuftur. Mesala, bazı m ıntıka lar, kendilerinin Osmanlı Devletinden fekkedileceği nazariyesine karşı ondan ayrılmamak tedbirlerine tevessm ediyor. Bazı mıntıkalarda, Osmanlı Devleti nin imha ve Osmanlı memle,ketlerinin taksim olunacağını emrivaki kabul ede rek kendi başlarını kurtarmaya Çalışıyorlar. Bu üç nevi kararı� esbabı mucibesi vermiş olduğum izahat meyanında mevcuttur. _ Efendiler, ben bu kararların hiçbirinde isabet görmedim. Çünkü, bu ka rarların istinat ettiği bütQn deliller ve mantıklar çürüktü, esassız idi. Hakikatı halde, içinde bulunduğumuz tarihte, Osmanlı Devletinin temelleri çökmüş ömrü tamam olmu ştu. Osmanlı memleketleri tamamen parçalanmıştı. Orta da bir avuç Türkün barındığı bir ata yurdu kalmıştı. Son mesele, bunun da taksimini teminle uğraşılmaktan ibaretti. Osmanlı Devleti, onun istiklali, padi şah-halife, hükümet, bunlar hepsi medlulü kalmamış bimana (anlamsız) el fazdan (sözlerden) ibaretti. Neyin ve -kimin masuniyeti için kimden ve ne muavenet talep olunmak isteniyordu? O halde ciddi ve hakiki karar ne olabilirdi? Efendiler, bu vaziyet karşısında bir tek karar vardı. O da hakimiyeti milliyeye müstenit, bilakaydüşart müstakil yeni bir Türk Devleti tesis etmek! 113
. , r. a ; �yak ' b}:ışgr� .· : ;Sit9 . . . . ·bu kar�I" karat; olmuştur. · Bu kararın' istinat ettiği (dayandığı) en kuwetli muhakeme ve mantık "'
,
·
�
şu idi:
'
Esas, Türk Milletinin _haysiyetli ve şerefli bir ·millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak istiklali tamme malikiyetle temin olunabilir. Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun istiklalden mahrum bir millet, beşeriyeti mütemeddi ne (medeni insanlık) muvacehesinde uşak olmak mevkiinderı yüksek bir mu ameleye kesbi liyakat ederriez. Ecnebi bir devletin himaye ve sahabetini (arka olma) kabul etmek in sanlık. evsaf ından mahru miyeti, aczü meskeneti itiraftan başka bir şey değil dir. Filhakika bu dereceye düşmemiş olanların isteyerek başlarına bir ecnebi efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez. , Halbuki Türkün haysiyet ve izzeti nefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun evladır. Binaenaleyh, ya istiklal ya Ölüm! işte halası (kurtuluşu) hakiki isteyenlerin parolası bu olacaktı"(73l .
b) Mustafa Kema/ Paşa'nm Samsun 'a Çıkışı
Yeni Devletin kuruluş hazırlakları diğer deyimle teşkilatlandırma çalış-· mal arı karar sahibi, büyük yapıcı ve yürütücü Mustafa Kemal' in, Samsun'a ayak basması ile başlar. M illi Mücadelenin Mustafa Kemal Paşa tarafından dile gelen hikayesinin ilk cümlesi, "1 9.1 9 senesi Mayısının 1 9'uncu günü Samsun'a çıktım" ile başlar. 19 Mayıs bir başlangıçtır. Fikir ve karar sahibi Mustafa Kemal Paşa'nın hedefine varan yolda ilk adımdır. Şevket Süreyya Aydemir'in diliyle, "Mustafa Kemal;'in yeni hayatı, yeni alemi, onun, 1 9 1 9 Ma yısının 1 9'uncu günü Samsun kıyısında Anadolu karasına ayak basmasıyla başlar, yani onun zuhuru nun, hem kendi kaderine, hem milletimizin tarihine, hem çağımızın akışına, çeşitli yönlerden yön ve şekil veren safhası o gün, orada ve Mustafa Kemal'in Samsun kıyısına ayak basmasıyla başiııa hııştır" ( 74) . Özellikle Rum çetelerinin Pontus hülyalarına kapılarak Samsun ve do l aylarında mal ve can güvenliğini ihlal edeci tarzda faaliyetleri, Mustafa Kemal Paşa'nın, Samsun'da asayişin düzeltilmesi için kısa zamanda gerekli . tedbirleri almasını zorunlu kılmıştır. Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'<:İ varır varmaz, müfettişliğin kendisi ni yüklediği vazifeleri yeri.ne getirmek amacıyla hazırladığı 22 Mayıs 1 91 9. ta rihli rapor, Ordu Müfettişinin bir çok noktalarda, talimat'ın sınırını da aşarak, bütün memleket kaderi ile ciddi bir şekilde uğraştığını göstermektedir. M illi Mücadelerini ilk ana programanı teşkil eden rapor, özetle şu fikirleri kapsa maktadır: a) Samsun bölgesi Rumları siyasi emellerinden vazgeçerlerse, asayiş kendiliğinden düzelir. ·
, [73) Atatürk, Nuıuk, 1 938 Baskısı, s. 8 - 10. :74) Şevket Süreyya aydemir, Tek :Adam, Mustafa Kemal ( 1 881 - 1919), a. g. e . s. 390. .
114
b) Türklüğün yabancı mandasına ve kontrolüne tahammülü yoktur. c) Yunanlıların lzmir'de haklan yoktur. işgal geçicidir. d) Millet, mili hakimiyet esasını ve Türk milliyetçiliğini kabul etmiştir. Bunu gerçekleştirmeye çalışacaktır. Tevfik Bıyıklıoğlu'na göre, "bu rapor, gerçekte, bir ihtilal programından farksızdır''<75> . . Mustafa Kemal Paşa, Samsun'da güvenliğin korunmasını sağlıyacak tedbirleri aldıktan ve ordu ile ilk teması kurduktan sonra, Samsun'un lngiliz işgalinde ve kıyıda bulunması ve civarındaki Rum çetelerinin faaliyetinden ötürü karargahının içerde daha emin bir yere naklini gerekli görmüş ve büyük davayı yürütmek için 25 Mayıs 1919'da Havza'ya hareket etmiştir. ·
·
\
2. Mµstafa Kemal Paşa'nın Havza'ya Gelişi ve Havza'dan Yayınlanan Genelgeler
Samsun'dan ayrılan Mustafa Kemal Paşa, Kavak ilçesine uğrayarak Havza'ya 25 Mayıs 191 9'da vardı. (76) · lzmir'in Yunanlılar tarafından işgali, Osmanlı Hükumetini harekete ge çirememiş, Babıali Yunan işgalini kaldırmak için itilaf Devletlerinin merhamet ve insafına sığınmaktan başka çare görememiştir. Kurtarıcı, milli lider ve inkılapçı Mustafa Kemal ise, lstanbul'da olduğu gibi Havza'dan verdiği emir lerle, Anadolu'nun her tarafında mitingler tertip ettirmekle işe başladı. Mustafa Kemal Paşa, 28-29 Mayıs 1 9 1 9 günü Havza'dan bütün mem lekete, kumandanlarla, mülki amirlere, milli teşkilat kurmaları, miting tertip et meleri yolunda şu tamimi göndermiştir: "lzmir'e ve daha sonra ne yazık ki Manisa'ya ve Aydın'a düşmanın gi rişi, gelecek tehlikeyi daha açık olarak sezdirmiştir. Yurt bütünlüğümüzün ko runması için, ulusal tepkilerin daha canlı olarak gösterilmesi ve sürdürülmesi gerekir. Ulusal yaşayışı ve bağımsızlığı bozan düşmanın yurda girişi ve yurt parçalarını koparıp alması gibi olaylar, bütün ulusa kan ağlatmaktadır. üzün tüler dindir11emiyor. Ulusun katlanamayacağı ve dayanamıyacağı bu olayla rın hemen önlenmesi, bütün uygar uluslarla büyük devletlerin adaletinden ve etkisinden sabırsızlıkla beklendiği yolunda, önümüzdeki hafta içinde ve çe şitli illere göre, pazartesi başlayıp çarşamba gününe dek gerekli işle min ar kası alınarak yapılacak büyük devletlerin temsilcileriyle Babıali'ye etkili· telg raflar çekilmesi ve yabancıların bulunduğu yerlerde bunlara etki yapmakla birlikte, milli gösterilerde düzenin son derece korunması ve Hiristiyan halka (75) Tevfik Bıyıklıoğlu, Atatürk Anadolu4da a. g. e., s. 30. (76) Kavak ilçesi o zamanlar küçk bir bucak merkezi idi. Kavaktan kafile hareket ettikten sonra Havza'nın Karageçmiş köyüne kadar yaya yürüyen kaile M. Kemal paşa'nın emriyle, "Dağ Başını duman almış• marşını söylemiştir. "Dağ Başanı Duman almış· marşının tarihi önemi ilk defa burada söylenmiş olmasındandır.
115 .
karşı bir saldırıya ve düşmanlık gösterisine benzer davranışlardan sakınılması çok gereklidir''C77l. · Mustafa Kemal Paşa, . Havza'da halkın yakın ilgisini görmüştü. 30 Mayıs 191 9'da ilk protesto mitingi Havza'da yapıldı. Mitingden sonra her türlü sald ırınıri silahla önlenmesi için and içildj(78>. Mustafa Kemal Paşa, 3.6.191 9'da askeri kurnandan ve mülki amirlere telgraflar göndererek, Paris'te toplanacak barış konferansına . gide�ek heyetle ilgili olmak üzere, milli vicdanın kesin isteğine uygun kararlar alınmasının gerekliliğini bildirmiş ve Müdafaa-i Hukuk ile .Redd-i ilhak Cemiyetlerinin Türk Milletinin haklarının korunması yolunda harekete geçmesinin zorunluluğunu ifade etmiştir. lstanbul mitinglerinin ilk tepkisi, işg al makamlarının mevkuf bulunan 67 Türk devlet adamını Malatya'ya sürmeleri ve Mustafa Kemal Paşa'yı is tanbul'a geri çağırmaları olmuştur. (79) Bu geri çağırma tekliflerini reddeden Mu"stafa Kemal Paşa, halk ile yaptığı temaslarla, Havza'dan gönderdiği ta mimlerle, milli irade sözcüsü bir lider olarak, lstanbul Hükümetine ve işgal kuwetıerine karşı milli menfaatleri çekinmeden korkmadan savunmak üzere ortaya atıldığını göstermiştir. Havza tamimleri ile Mustafa Kemal Paşa milli tehlikeye karşı halkın kaynaşmasını, galeyanının, uyanmasını ve bir milli kaynaşma halini alarak bir hedefe yönelmesini arzuluyordu. Amasya Tamimi öncesi yayımlanan bu genelgeler patlama devresine öncülük ediyordu. Dava, milli tehlikeye karşı milleti uyarmak ve harekete geçirmekti.(80} Mustafa Kemal Paşa Anadolu'ya geçeli henüz bir ay olmuştu. Bu süre içinde bütün orduların birlikleriyle ilişki ve bağlantı sağlanmış ve halk elden geldiği kadar uyarılmış, milletçe teş kilatlanma düşüncesi yayılmaya başlamıştı. Artık teşebbüs ve icra, şahsi ol maktan-çıkıp milletin birlik ve dayanışmasını sağlayacak mahiyette olmalı idi. Bu maksatla 21/22 Haziran 1919 günü tarihi Amasya Tamimi yayınlanmıştı�. -
3.
·
Amasya Tamimi (Genelgesi)
1-favza'dan hareket eden Mustafa . Kemal Paşa, 12 Haziran 1919'da Amasya'ya varmıştır. Gezilirlik mevkiinde Mustafa Kemal Paşa'yı karşılayan Amasya'lılar, milli kahramanda milli kurtuluşun sembolünü bulmuşlardı. 1 3 Haziran 1919'da Sultan Beyazıt Camii vaızı Abdurrahman Kamil efendi, "tek kurtı,ıluş yolu, halkın doğrudan doğruya egemenliğini eline alması _ve iradesi ni kullanmasıdır. Hep birlikte Mustafa Kemal Paşa'nın çevresinde toplanarak
(77) (78) (79) (80) 116
1 7.
Atatürk, Söylev (Nutuk), C. I., Türk Dil Kurumu, Ankara 1 965, 2 nci baskı, s. Bk. Refik Necdet Aktaş, Atatürk'ün Bağımsızlık Savaşı Nasıl Başladı? l stanbul, 1 973, s. 51 54. Bk. Tevfik Bıyıklıoğlu, Atatürk Anadolu'da, a. g. e., s. 5 1 . S. Selek, Milli Mücadle, 1., Anadolu ihtilali, l ı;tanbul, 1 963, s . 2 1 5 - 2 1 6. -
yurdu kurtaracağız" diyerek Mustafa Kemal Paşa'yı tek kurtarıcı ve başöuğ olarak göstermiştir<81 � . 1 4 Haziran 1 91 9'da Amasya'da Mustafa Kemal Paşa'nın uyarısına uygun olarak Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. a. ·Mmı 1:>ağımsızlık mücadelesinde ilk önemli adımın atılmasına · · · · imkan .21L22 Haziran t919'dayayınlanmıştır. ;__masya Tamimi, Mustafa Kemal- Paşa'nm daha önce aske�i kuman dan lara· ve mülki amirlere gönderdiği tebliğ ve tamimlerle, halka-açıkladJ@ı .hususlaı:ın bi! program ve kararhalinde ifadesidir. Mustafa Kemal Paşa tara fından hazırlanan Amasya Tamimi, Rauf Bey (Orbay), Ali Fuat Paşa (Cebe soy), Refet Bey (Bele) ve Mustafa Kemal Paşa'nın yanında bulunanlar tara fından imzalanmıştır. Amasya'da Amasya Tamiminden başka bir takım önemli .kararlar da alınmıştır. Ali Fuat Cebesoy'un deyimiyle; "Mukaddes itti fak" adını alan. bu kararlar arasında , bir tanesi de, askeri ve milli teşkilatın hiçbir suretle ilga edilemiyeceği hakkındaki karardı. Buna göre, kumanda hiçbir suretle terk ve başk9,sına bırakılmayacaktı. Silah ve mühimmat elden çıkarılmayacak, vatanın herhangi bir tarafında yeniden vaki olacak düşman işgali karşrnında birlikte ve müştereken hareket edilecektir. (82) ·
"
·
.
a) Amasva Tamiminin (Genelgesinin) Kapsamı
Atatürk'ün yaveri Cevat Abbas Bey'e dikte ettirdiği genelgenin şunladır: aa - Yurdun bütünlüğü,-milletin.isıiklali-tehlikededir. bb - lsıanbutdakLlıQkumet, üzerine aldığı sorumluluğun gereklerini yerine getirmemektedir. Bu durum milletimizi yok olmuş tanıttırıyor. cc - M_l!!filiDJstiklailıJi yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. dd - . Mf.!letio..dur:ı,ımtınu ve davranışını gözönünde tutmak ve hakla rını dile getirip bütün dünyaya duyurmak için her türlü etkiden ve denetimden kurtulmuş milli bir kurulun varlığı gereklidir. ee - AnadOhı'nıın-Rer yönden en güvenli yeri olan Sivas'ta milli bir kongrenin teze iden toplanması kararlaştırılmıştır.' ff - ı;ıımı.m-içiı:ı bütün illerin her sancağından, halkın güvenini kazan mış üç delegenin mümkün o lan sür'atle heriıen yola çıkarılması gerekmekte dir. gg - H erhangi bit,JWtü durumla karşılaşılabileceği düşünülerek ,bu .., iş, milli bir sır gibi tutulmalı ve delegeler gereken yerlere kimliklerini gizliye� rek gelmelidirler. ·
Bk, Ahmeı · oemiray, Resimli Amasya, Ankara, 1 954, s. 1 36. Refik Necdet Aktaş, 1 9 Mayıs 1 9 1 9 - 1 9 Mayıs 1 969, 5 0 Yıl, Milliyet, 2 7 Mayıs 1 969. (82) Bk. Tayyip Gökbigin,Milli Mücadele Başlarken, c: L, a. g. e .. s. 1 47,
(81 )
117
hh - Doğu illeri adına 1 O Ternmuzda Erzurum'da bir kongre topla nacaktır. O gü �e kada diğer'il delegeleri de Sivas'a ulaşabilirlerse, Erzurum Kongresinin delegeleri de Slvas'ta yapılacak genel kongreye katılmak üzere yola çıkacaklar. Genelge'nin kapsamında dikkati çeken noktalar özellikle şunlardır. "Yurdun bütünlüğü, milletin istiklali tehlikeEledir" denilmekte, tehlike çanı çal makta, alarm işareti verilmektedir. Genelgenin ikinci noktası birinciyi tamam lamakta lstanbul Hükumetinin aczi ortaya konularak, bu durumun - milletimizi yok olarak tanıttırdığı açıklanmaktadır. Genelgede yer alan en önemli bir hüküm de, "Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır'' parolasıdır. Milll egemenliğe ve milli ba ğımsızlığa yer veren bu ilke, daha sonraki tarihi gelişmelerle Türk Devriminin bir temei dayanağı olacaktır. Tamim, bölgesel değil, bütün ülkeyi içine ala cak bir kuruluşu öngörmekte ve bu amaçla bir kongrenin toplanması gereğini belirtmektedir. >6 b) A masya Tamiminin (Genelgesinin) HÜkuki ve Siyqsi ônemi aa - Siyasi ônemi
Amasya Tamimi ile Türk devriminin aksiyon safhası, yani ihtilal su yü züne çıkmış, milli hakimiyete ve milli istiklale dayanan milli hareket, haksızlı ğa karşı bir isyan parolası olarak belirmiştir. Amasya tamimi bir ihtilal beyannamesidir ve Anadolu'da ihtilalin başladığını göstermektedir. S. Selek Amasya'da bulunanlarla, Amasya Tamimini kabul edenleri, ihtilal komitesi olarak niteleridirmektedir. Samsun'dan Amasya'ya kadar olan devre, iltilal beyannamesinin ha zırlıkları ile geçmiştir. Havza'da ordu komutanlarına ve mülki amirlere gönde rilen tebliğler, ilan edilecek ihtilal beyannamesinin hazırlığını yapmak içindi. Bir ihtilal beyannamesi olan Amasya Tamiminde, ihtilalin sözü edilme diği gibi lstanbul Sultan idaresine karşı da açıkça bir hareket dile getirilme miştir. Ancak inkilabın bir safhasının teşkil eden ihtilalin başlıca unsurları .ta mimde yer almaktadır. Tamim bir heyet" tarafından imzalanmış olup yabancı işgaline karşı duyulan bütün milletin hissiyatına tercüman olmaktadır. Millet, gerçeğine dayanarak alt üst olan düzenin yerine yeni bir düzeni öngörmekte dir. istiklal bu yeni düzenin parolası, milli iradeye dayanan milli hakimiyet prensibi de gücüdür. "Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtara caktır'' sözü, zorla istiklali elde etme yolunda milli bir kararın ifadesidir. Bütün ülkede tertip edilen mitingler, protestolar, milli hissin, milli heye canın tepkileridir. Bu tepkiler hür yaşamak azim ve kararında olan bir milletin şuurlu.tepkisidir. Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i ilhak cemiyetleri ile bütün vatana yayılan ve Mustafa Kemal Paşa'nın Edirne'de Birinci Kolordu Kumandanı Cafer Tay yar Bey'e gönderdiği 1 8 Haziran 1 91 9 tarihli telgrafında da açıklandığı _ _
118
üzere, "Tekmil Anadolu ahalisi istiklali milliye tahlis (kurtarma) için baŞtan aşağı yekvucüt, bir hale getirilmiş ve bilaistisna tekmil kumanda heyetleri ve arkadaşlarımız yüksek bir fedakari le müştereken ittihazı karar eylemiştir. Vali ve mütarasrıfların hemen kaffesi de bu halka etrafına alınmıştır''. (83) diyerek şuurlu bir birliği belirtmiştir. Amasya tamiminde öngörülen fikirler, eskimiş, yıpranmış ve iktidarda bulunanların zorla devama çalıştıkları işgalcilerle işbirliği yaparak korumaya çalıştıkları düzene karşı bir harekettir. son çare olarak topluca, milletçe baş vurulan bir hareketi dile getirmektedir, - Devrin Dahiliye Nazırı Ali Kemal, 26.6. 1 91 9 tarihli sadarete istifasında ve saraya takdim ettiği istifanamede Anadolu'daki _ hareketi bir ihtilal ve bir iğtişaş olarak ifade etmiştir.(84) Philippe de Zara (Filip dö Zara)'ya göre, Harbiye Nazırının Mustafa Kemal Paşa'yı lstanbul'a davet etmesine karşılık, Mustafa Kemal Paşa'nın bu teklifi reddetmesi, ilk isyan hareketidir. Keza aynı yaiara göre Mustafa Kemal Paşa'nın hareketi sadece bir askeri teftişi sona erdirmek değil, yeni bir d�vlet kurmaktı.(85) Bundan ötürü Mustafa Kemal Paşa, mevcut düzene karşı harekete geçmişti_ve bir ihtilalci idi. Asıl önemli olan, işgalcilere karşı istiklal için, milletimizi yok olarak ta nıttıran lstanbul'daki merkezi hükumetin de üzerine aldığı sorumluluğu yeri , ne getiremediğinden, buna karşı da bir "Heyeti Milliye"nin oluşturulma zorun luğunun tamimde öngörülmesidir. Tamim, bütün bu nitelikleriyle bir ihtilalin önsözü, bir bildirisidir. Amasya Tamimi, Andolu'da kurtuluş hareketlerini tek elden düzenle :mek yolunda rnilli bir birliğe yol açmış ve milli bir kongreninin toplanmasını öngörmüştür. Mustafa Kemal Paşa, daha o günlerde· vatanı bir kül olarak gö rüyordu. Ancak, fikir ayrılıkları en ·yakın çalışma arakadaşları arasında eta belirmiştir. Kazım Karabekir Paşa Sivas Umumi Kongresinden önce, Erzurum Vilayeti Şarkıya Kongresinin toplanmasını, Muştafa Kemal Paşa ile Rauf Beyin toplantıya iştirak için Erzurum'a gelmesini arzulamıştı. Bütün ülkeyi içine alan Sivas Kongresinin toplanması kararı ve bunun Amasya Tamimi ile açıklanması, Mustafa Kemal Paşa ile Kazım Karabekir Paşa arasındaki fikri ayrılığa sebebiyet vermiştir. Ali Fuat Cebesoy'a göre. i•Ne yazık ki, bu ihtilaf (uyuşmazlık) ileride ve bilhassa Sivas Kongresine ta kaddüm eden (öncelik eden) günlerde kendisini ziyadesiyle hissettirmiş tir''(86) . ·
·
(83) (84) (85) (86)
910. 918 - 919.
Atatürk, Nutuk, C. i l . Vesikalar, s. Atatürk, Nutuk, C. 111, Vesikalar, s. Philippe de Zara, Mustafa Kemal, Dictateur, Paris Ali Fuat Cebesoy, Mili Mücadele Hatıraları, l stanbul,
1 936, s. 249. 1953, s. 73. 119
Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuaf Cebesoy'a Amasya Tamiminin Erzu rum'a bildirilmesinden sonra, Kazım Karabekir PaŞa'nın tutumuna değinerek: "Erzurum'dan böyle bir cevap alacağı mı tahmin etmiştim. Yanılmamı şım.- Memleketi, şark ve garp diye ikiye ayırmak doğru değildir. Vatanı kül olarak mütalaa etmeli, kurtuluş için umumi çareler aramalıdır"(�7> diyerek gö rüşünü açıklamıştır. Buna karşılık Kazım Karabekir Paşa, _milli bir karar olmadan ve mev simsiz olarak istanbul HükCımetine karşı vaziyet alınacağından endişe et mekte ve vakitsiz, lstanbul HükCımeti ile ipi koparmayı bile zararlı bulmaktay dı. En önemli arzusu Erzurum Kongresinin toplanması idi. "Çünkü, Erzurum Kongresi olsun, toplanıp da kararlarımızı millete ver dirmek mümkün olmayacak, cihana karşı Anadolu'da birkaç kumandanın ihtilali şeklinde çirkin bir şex yayılacaktı. Bundan başka, dahilde emir ve ku manda ile milleti yer yer aleyhimize kıyama ve vaziyeti daha berbat bir hale getirecektik. Ben bu fikri sonuna kadar muhafaza ettim. Bunun için ·Kemal Paşa'nın bu şiddetli harekatını hüsnü telakki etmedim". (89) Kazım Karabekir Paşa, şark hareketini milli muvafaakiyetimizin esası addediyordu. Bu h_ususa Kazım Karabekir Paşa daha lstanbul'da ikeiı ka�ar vermiş ve bu kararını da Mustafa Kemal Paşa'ya bildirmişti. Kazım Karabekir Paşa; genel bir harekete geçilmesini aşağıda açıklanan sebeplerden ötürü istemiyordu: . "Henüz milli teşktilatımız taazzuv etmemiş, (oluşmamış) milli bir kong rede milli mukavemet kararı verilmemiş iken, bir hareket yapmak sergüzeşt çilikten başka bir şey olamaz. Harice karşı da bir generalin kıyamı gibi mahi yet-i siyasiyesi sıfır olan bir hareket olur. Bu harekete Erzurum'dan Ravlenson da beni teşvik etmekte ve Bolşeviklerin, "Elviye-i selase'ye geldiği haberleriyle vakitsiz bir hareketi teşçi etmektedirler (gayrete getirmektedir)" ( 8 �) . Mustafa Kemal Paşa'ya hak veren, Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, itilaf Devletlerinin "Garbi ve Orta Anadolu'daki her nevi mukavemet hareketlerimi zi yıldırdıktan ve dağıttıktan sonra da sulh şartlarını istedikleri gibi bize kabul ettireceklerdi" diyerek göruşünü açıklamaktadır: · "BÇ>yle bir teslimiyet karşısında yalnız şarktaki mukabil hareketle milli yurt ve hududlarımızın kurtulabileceğini ummmazdık. Bu maksatla vaktinden ewel de olsa Orta ve Garbi Anadolu'unun mukavemet hazırlıklarını ihmal edemezdik. Buralardaki mevcut silah cephane ve bilcümle mukavemet vası talarını düşmanlarımıza veremezdik. Gerek umumi efkar ve gerekse si-yasi bakımdan bütün vatandaşlarırmzı kurtuluŞ hazırlık ve teşekküllerimiz etrafın da toplayarak hariç ve dahile karşı tam manasıyle bir birlik yaptığımızı ve is�
(87) (88) (89) 1 20
Aynı Eser, s. 73. Kazım Karabekir, i stiklal Harbimiz, l stanbul, Aynı Eser, s. 5 1 .
1960, s. 53.
tiklal davamızın başından sonuna kadar şark ve garp gibi bir ayrılık olmadı ğım cihana karşı haykıracaktık".(90) Amasya Tamimi, yürütme· yetkilerini kullanmak itnkanını vermekl�. Sivas'ta bir kongrenin toplanmasını amaç edinmekle, lstanbul'daki merkezi hükumetin yerine geçmeyi öngörmüştür. Amasya Tamiminin imzalanması sırasında Refet Paşa'nın tereddüdü karşısında Ali Fuat Paşa'nın verdiği cevap, bunu pek kesin olarak ortaya koymaktadır: "Hüseyin Rauf Bey (Orbay) ile ben imzaladıktan sonra, sıra Refet Bey'e (Bele) gelmişti. Refet Bey, ufak bir tereddüdü müteakip bana döndü: " - Kongerinirı · icabında bir hükumet teşkil edeceği anlaşılıyor. Acaba siz de böyle mi anlıyorsunuz? diye sordu. . - · Evet, kongrenin her şeyi tetkik ve müzakere ettikten sonra, mille tin hürriyet ve istiklalini temin maksadıyle bir hükumet t�sisi de lazım geliyor sa, bunu yapabileceğini ben de anlıyorum, cevabını verdim. Bunun üzerine itiraz etmedi. Mustafa Kemal Paşa'nın uzattığı kararnamenin altına imzasını koydu'.' . (91 ) Şevket Süreyya Aydemir, açıkça olmasa bile, Anadolu'da bir hükumet kuruluşunun, Amasya Tamiminin ruhundan sezildiği ve fikrin tohumunun atıl- . dığı görüşünçfedir. (92) Aynı konuya değinen Lord Kinross (Lord Kinros)'a göre, Amasya tami mi memleket savunmasını teşkilatlandırmaktan daha öteye, Sivas Kongresi ile gerçel
(90) (91) (92) (93) (94) (95)
·
45.
Ali Fuat Cebesoy, Mili Mücadele Hatıraları, a. g. e., s. aynı eser., s. 75 Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, C. il, Üçüncü Baskı, s. Bk. Lord Kinross, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu C . . I., (Çeviren Nihal Yegnibalı ve Ayhan Tezel), lstanbul, s. Suna Kili, Kemalizm, İstanbul, 1969, s. Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal C. i l lstanbul s. 33.
66.
41.
1966, 272.
12.
( 1919 - 1 922),
.,
1964, 1 21
Milli Mücadele hareketinin gelişmesinde Amasya'nın ayrıca ve daha önemli yeri vardır. Bu da, mukavemet esaslarının ilk defa orada yazılı bir prensipler b�lgesi haline getirilmiş olmasıdır'•(95) _ bb
-
Hukuki önemi
ihtilal Beyannamesi olan Amasya Tamimi ile, bir taraftan sultana karşı gelinerek milli hakimiyet temel ilkesi ortaya atılmakta, diğer taraftan da tehli kede olan istiklalin kurtarılmasına çaba gösterilmekle milli istiklal, hukuki yönden belgelere bağlanarak değer kazanmaktadır. Milli egemenlik prensibi, halk hükümeti fikrinin diğer deyimle demokra sinin hukukçular atelyesinde aldığı hususi bir şeklidir. Millet iradesinin üstün lüğü, hukukçuların dilinde hakimiyet olarak ifade olunur. Milli irade esasına dayanan hükumet fikrinin ilk dayanağı Amasya Ta mimidir. Ord. Prof. Ali Fuat Başgil'e göre, Atatürk, Amasya'dan vilayetlere ve kolordu kumandanlıklarına yaptığı tamimde, Türk yurdunun istiklalinin kurta rılması için dahice düşündüğü çareyi bildiriyor ve "milletin istiklalini yine mil letin azim ve kararı kurtaracaktır" diyordu"(96) . - Türk lnkilabının bir temel prensibi olan milli hakimiyet, Sultan-Halife'ye karşı millet iradesinin bir görünümü olarak, hukuki yönüyle Amasya Tami minde yer almaktadır. Bu prensip Erzurum ve Sivas Kongrelerinin kararları na etki yapmış, sonraları hakimiyetin kayıtsız, şartsız millete ait olması gere ğini ortaya çıkarmıştır. Amasya tamiminde milli hakimiyet kadar önemle yer alan bir diğer hukuki prensip de milli istiklaldir, kayıtsız, şartsız istiklaldir. Prof. Dr. Bülent Nuri Esen'e göre, "Amasya Tamimi ile ortaya konan gerçek, kurulacak yeni devletin mayasını teşkil edecektir. Bu gerÇek, mill�tin bağımsız yaşama iradesinde olduğudur. Millet, hadiselerin ortaya koyduğu kadere boyun eğmemektedir. Yüzyılların alıştığı tevekkülün (kadere rıza gösterme) yerine, istiklal parolası geçmiştir. Osmanlı tarihinde ilk defa kader cilik yerine akılcılık ortaya çıkmıştır"( 97) . Bülent Nuri Esen, devamla, "iktidarın tutumu kadere rızadır. Memle ketin dört bir köşesinde kendiliğinden meydana çıkan karşı koyma, toplum daki . gizli ve en üstün değerin ifadesidir. Direnme- ve baş kaldırma olayı din değerleri alanı dışında bir olaydır. Bu defa gerçek bir unsur olarak beliren şey, millettir". Lord Kinross'a göre, Amasya Tamimi, bir "Bağımsızlık Beyanname si"dir. "Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurturacaktır'' sözü bir ta raftan, bu beyannamede yer alırken, diğer taraf.tanda bunun'. menşeini milli iradeye, milli hakimiyete dayatmakla, milli hakimiyet prensibi ile bağ kurmak tadır. M illi iradeye, milli hakimiyete dayanmayan, istiklalin mevcut olamaya.·
(96) (97) 1 22
Ali Fuat Başgil, Esas Teşkilat Hukuku, C. L , "Türkiye Siyasi Rejimi ve Anayasa Prensiple s. Bülent Nuri Esen, Türk Anayasa Hukuku, F. L, Ankara 1 968, s.
ri" F. L l stanbul
1960, 107.
49 .
cağını ifade e·tmektedir. Aynı zamanda bu söz, Türk Milletinin, milli istiklalini temin yolunda azim ve kararını da göstermektedir(9B). Amasya Tamimi ilk defa iktidarın millette olduğunu bel_irtmiş ve ilan et miştir. Amasya Tamiminden sonra millet söz sahibi olmuştur. Türk lnkilap tarihinde Amasya Tamimi, hukuki ve siyasi önemi ile, yeni Türk Devletinin kuruluşunu hazırlayan bir temel vesika olması bakımın dan özel bir -değer ifade eder. ·
c) Amasya Tamiminin Sonuçlan
lstanbul'daki işgal kuvvetleri makamları,. Anadolu'da gelişmekte olan, özellikle Amasya Tamimi ile şuur kazarianve oluşan Milli Mücadele hareketi ni endişe ile izlediklerinden, bu hareketi söndürmek amacı ile Mı..i stafa Kemal Paşa'yi lstanbul'a getirmek için Babıali üzerinde çeşitli baskılarda bulundu.
��
Daha önce lstanbul'a dönmesi için verilen emri dinlememiş olan Mus tafa Kemal, "artık lstanbul Anadolu'ya hakim değil, tabi olmak mecburiyetin ded_ir'' tezini savunuyordu. lstanbul Hükumeti, lngilizlerin de tesiriyle, çağrıl . dığı halde gelmediği ve ahaliyi hükOme'te karşı tahrik ve teşvik ettiği için Mustafa Kemal'i azletmiş ve aynı zamanda resmi bir sıfatı kalmadığını da Dahiliye Nezaretinin gerekli vilayetlere bildirmesini kara altına almıştır. Dahiliye Nazırı Ali Kemal ise 23 Haziran 1 91 9'da vali ve mutasarrıflara yolladığı gizli bir tamimle, Mustafa Kemal Paşa'nın azledildiğini ve kendisinin resmi bir sıfatı kalmadığı için artık ·emirlerinin de dinlenm?mesi gerektiğini bildirmişti(99) . Amasya'dan hareket eden ve Tokartan geçen Mustafa Kemal Paşa, 27 Haziran'da Sivas'ta ordu ve büyük halk kitlesi tarafından candan gelen bir sevinç ve heyecanla karşılanmışfı. ilk işi, aleyhinde: propaganda yapan ve kendisini yakalamak için fırsat arıyan Elazığ Valisi Ali Galib'i sorguya çeke rek kendisine gereken dersi vermek oldu. Mustafa Kemal Paşa azli hakkında Dahiliye Nazırının göndermiş olduğu tamime, Sivas'tan Sadrazama ve Har biye Nazırına telgraflar çekere" protestoda bulundu. Valilerle komutanlara gönderdiği tamimde ise, "vatanı kurtarmak gayesine dayanan milli hizmetle rini milletin göğsünde bir fert olarak dahi takip etmenin kendisi için en ulvi bir vazife ve en kat'i bir emel" olduğunu bildir�i( 100} . Mustafa Kemal Paşa, Sivas'tan Erzincan'a geçti. 2 Temmuz'da Erzin can'dan Erzurum'a geçerken, Mabeyn Başkatibinden aldığı bir telgrafta, Pa dişah adına Mustafa Kemal Paşa'rn n lstanbul'a çağrıldığı öngörülmekte, şayet lstanbul'a gelmesi mümkün olmadığı takdirde, Harbiye Nezaretince görevinden uzaklaştırılması uygun görülmediğinden iki ay için hava tebdili al(98) (99)
Bk. Lord Kinnorss, Atatürk, C. 1, a. g. e. , e. 271 . Bk. Atatürk, Söylev (Nutuk), C. 1., 2 nci bası, Ankara (100) lslam Ansiklopedisi, Atatürk maddesi, s. 736.
1965 s. 26 - 27}. 1 23
. ması ve sulh kararlaşıncaya kadar da istediği bir yerde istirahat etmesi tavsi ye olunmakta idi. Harbiye Nezaretinden de aynı ricayı tekrarlayan aynı an lamda bir telgraf · da gelmişti. Mustaf_a .Kemal Paşa bu telgrafların her ikisine de Anadolu'dan ayrılnııyacağım; görevine devam edeceğini cevap o larak bil dirdi. 3 Temmuz Pazar günü öğle sonu Erzurum'a halkın ve ordunun gösteri ve içten gelen tezahüratı ile vardı( 101 ) . Mustafa Kemal Paşa, 7 Temmuz 1919'da Anadolu ve HÜ melinde bulu nan bütün ordu ve kolordu kumandanlarına ve icap edenlere aşağıda ana hatları belirtilen şu tamimi gönderdi: "1 Bağımsızlığımızı koruma uğrunda kurulmuş ve teşkilatlanmış olan milli kuwetıere hiçbirşekilde müdahale ve saldırıda bulunulamaz. Dev let ve milletin mukadderatında milli irade söz sahibi ve hakimdir. Ordu, bu milli iradeye bağlı ve onun hizmetindedir. 2 - Müfettiş ve komutanlar, herhangi bir sebeple komutadan uzak ıaŞtmldıkları t;:ıkdirde,yerlerini alacak kimseler, işbirliği yapılacak niteliklere sahip iseler, komutayı · onlara bırakacaklar; aricak, kendileri de yetki bölgele rinde kalarak milli görevlerini yapmaya devam edeceklerdir. Aksi takdirde, _yani bir ikinci lzmir olayına yol açabilecek kimselerin tayini halinde, komuta asla bırakılmayacak, bütün müfettiş ve komutanlarca kendilerine güvenile mediği gerekçesi ile yapılan tayin reddedilecek ve kabul edilmeyecektir. 3 M emleketimizi kolayca işgal edebilmek maksad İ yla itilaf Devlet leri tarafından yapılacak baskılarla, hükümet herhangi bir birliği, askeri ve milli teşkilatımızı dağıtma emri verirse, bu emir kabul edilmeyecek ve yerine · getirilmeyecektir. 4 - Hedef ve gayesi milli bağımsızlığı kurtarmak olan Mudafaa-i Hukuk'u Milliye ve Hedd-i İlhak Cenıiyetleri'nin ve teşebbüslerinin gerileme ve başarısızlığına yol açacak herhangi bir etki ve müdahaleyi ordu kesinlikle ôneleyecektir. S- -,.,... Devlet ve milletin bağımsızlığını kurtarma gayesinde devletin bütün sivil memurları, Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye ve Redd-i İlhak Cemiyetliri'nin ordu gibi meşru yardımcılarıdır. 6 Vatanın herhangibir bölgesine saldırıldığı takdirde, bütün millet, haklarını savunmaya hazır bulurıduğundan, bu gibi olaylar karşısında, işbirli ği · için her yer birbirini en ·klsa zamanda haberdar ederek savunmada hare� ket ve işbirilği sağlanacaktır."( 102). Mustafa Kemal Paşa,- resmi memuriyetine son veren telgrafı alır almaz, 7-8 Temmuz gecesi saat 22,50 de Harbiye Nezaretine, saat 23'de ·
--
-
·
-
·
-
·
(101) (102) 1 24
Mustafa Kemal Paşa'nın Erzurum'a g e lişi ve ilgi çekici bir olay için lütfen Bk. Cevat Dur ·sunoğlu, Milli Mücadele'de Erzurumu, Ankara 1 946, s. 87 90. Ata!Ork, Nutuk, C. 1., (Bugünkü dile aktaran: Zeynep Korkmaz) Arı.kara, s. 35. -
padişaha birer telgraf çekerek, memuriyet vazifesi ile birlikte askeri vazife den de istifa ettiğini bildirdi. M ustafa Kemal Paşa,-8 Temmuz 191 9'da bu ka rarını bir taraftan ordulara ve diğertaraftan da millete bildirdi. Mustafa Kemal Paşa, bu tarihten sonra resmi sıfat ve- yetkilerden sıyrılmış olarak yalnız milletin şefkat ve civan mertliğine güvenerek ve onun bitmez feyiz ve kudret kaynağından ilham ve kuvvet alarak vazifesine dev_am etmiştir. Görevinden ayrılan ve askerlikten de istifa eden Mustafa Kemal Paşa'ya ilk ve en yakın kum�ndan,· XV. Kolordu Kumandanı Kazım Karabe kir Paşa, "Ben ve Kolordum, hepimiz emrindeyiz Paşam'' diyerek, en bü yük manevi destek olmuştur. Şevket Süreyya Aydemir'e göre, "O an, hem Mustafa Kemal'in, hem de Milli Mücadele tarihinde, kader tayin edici bir andır''(103) . ·
4. ErzurumKongresiC1,04). a) E;rzurum Kongresinin Açılışı
Merkez.i lstanbuYda bulunan Vilayeti Şarkiye Müdafaa-i Hukuku Milliye Cemiyetinin Ei'zurum şubesi önce Erzurum Vilayet Kongresini ( 1 7 Haziran·25 Haziran 1 9 1 9}, daha sonra da doğu illerini içine alan kongreyi yapmıştır. Doğu illerini içine alah Erzurum Kongresi _ise 23 Temmuz-7 Ağustos 1919 ta rihleri arasında toplanmış_ ve kabul ettiği beyanname ile Şarki Anadolu Mü dafaa-i Hukuk Cemiyeti adını almıŞtır. Böylece yeni kurulan Cemiyetin lstan bul'daki Cemiyetle şekli bağı bile kalmamıştır(105). Mustafa Kemal Paşa, Vilayeti Şarkiye Müdafaa-i Hukuku Milliye Cemi yeti Erzurum Şubesinin isteği ile, cemiyetin kurduğu faal heyetin başına geçerek milli görevi kutsal bir vazife olarak üstlenmiştir. Erzurum Kongresi,-23 Temmuz 191 9'da ilk toplantısını yaptı, Kongre, ·oybirliği ile başkanlığa Mustafa Kemal Paşa'yı seçti. Erzurum Kongresinin ilk günü, genel durum hakkında bilgi veren Kongre Başkanı Mustafa Kemal Paşa, ''Tarihin, bir milletin varlığıni ve hakkı nı hiçbir zaman inkar edemeyeceğini, binaenaleyh, vatanı.mız milletimiz aley hinde verilen hükümlerin mut:ıakkak mahkum-u iflas olduğunu " , "vatan ve milletin mukadderatım tahlis (kurtarma) ve himaye (koruma) hususunda.- son sözü söyleyecek ve bunun hQkmünü tatbik ettirecek kuwetin bütün vatanda bir elektrik şebekesi haline girmiş olan milli cereyanının; runu celadeti (yiğit lik) olduğunu"(106) ifade etmiştir. Mustafa Kemal Paşa son söz olarak, ·�Mukadderata hakim milli irade.: nin ancak Anadolu'dan doğacağım ve milli iradeye müstenit bir milli şura ve ·
·(103)
·
Şevket SOreyya Aydemir, Tek Adam, Mustafa Kemal, C. ı.; a .. g. e., s. 1 09. Bk. Erzurum Kongresi için ilgi çekici eserler, Cevat Dorsunoğmu, Milli Mücadelede Erzurum, Ankara, 1946. Mezhar Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber, C. 1., Ankara 1 966. Mahmut Goloğlu, Erzurum Kongresi, Ankara, 1 968. Cevat Dursunoğlu, Milli Mücadelede Erzurum, Ankara, 1 946, s. 1 19. (1 06) Atatürk, Nutuk, lsıanbul, 1 938, s. 46. (1 04)
·
.
·
( 105)
1 25
keza kuvvetini milli iradeden .alacak bir hükumetin teşkilini" ilk hedef olarak belirtmişti r(107). Erzurum'da kongrenin yapıldığı gün, Sadrazam Damat Ferit Paşa, ajanslara yaptığı bir demeçte, bu kongreyi bir isyan olarak dünyaya ilan etti. .
·
.
·
b) Kongre Kararlan
Erzurum Kongresi, 7 Ağustos 1 919'da. sona erdi. Bir tüzükle, doğu vilayetlerindeki milli cemiyetleri teşkilatlandırdı. Bir beyanname ile kararlarını ye prensiplerini ilan etti. Bu prensip ve kararlar kısaca şunlardır: , . "1 Milli hudutlar içindeki vatan bir bütündür. Ayrılık kabul etmez. 2 Yabancı işgal ve müdahalesine karşı ve Osmanlı Hükimetinin dağılışı halinde, millet hep birlikte savunma yapacak ve direnecektir. 3 - Vatanın istiklalini korumaya merkezi hükumet muktedir olmadı ğı. takdirde, maksadı temin için bir geçici hükumet kurulacaktır. Bu hükumet heyeti, milli kongre tarafından seçilecektir. Kongre toplantı halinde değilse, seÇimi, Heyeti temsiliye yapacaktır. ' .4 Kuvayi milliyeyi amil ve iradeyi milliyeyi hakim kılmak eşastır. 5 - Hfristiyan ahaliye, siyasi hakimiyet ve toplum dengemizi bozacak imtiyazlar (ayrıcalıklar) verilemez. 6 - M anda ve himaye kabul olunamaz. 7 - Mebuslar Mecilisiniiı derhal toplanmasına ve hükümet . işlerinin milletin murakebesine konulmasının t�n:ıinine çalışılacaktırP 08> . Kongre kabul ettiği tüzük gereğince dokuz kişilik bir Heyeti Temsiliye seçerek dağılmış ve bu heyetin de başkanlığına Mustafa Kemal Paşa'yı seç mişti. ·
.
-
-
-
·
-
.
c) Erzurum Kogtesinin önemi ve Sonuçlan
Mustafa Kemal Paşa� 7 Ağustos 1 919'da Erzurum Kongresinin kapanışı vesilesiyle kongre heyetine "esaslı mukarrerat (kararlar) ittihaz (alındığı - nı) olunduğunu ve cihana milletimizin mevcudiyet ve birilğinin gösterildiğini" ve "tarih bu kongremizi ender ve büyük bir. eser olarak kaydedecektir"< 1 09>. diyerek, Erzurum Kongresinin önemini belirtmiştir. Doğu Anadolunun kaderini görüşmek için toplanan Erzurum. Kongresi, memleketin bütününü ilgilendiren meseleler hakkında karar alarak Milli Mü cadelenin esas programım hazırlamıştır. Programın temel fikri kayıtsız şartsıi istiklal, kayıtsız şartsız milli hakimiyet idi. Kongrede vatan sınırlan belirti,l erek, vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı ilan edilmekle, emperyalistlere de Türklüğün ata yur dunun işgal edilemeyeceği anlatılmak istenmişti. Temsil Heyetinin, gerekti(107) Bk. Cevat Dursunoğlu, Erzurum Korgresi sırasında Atatürk'ün Düşünceleri, Erzurum . Kongresi ve Mustafa Kemal Atatürk, H arita Genel Müdürlügü Basımevi, Ankara, s. 38. ( 108) fslam Ansiklopedisi, Atatürk Maddesi, s. 738. (109) Atatürk, Nutuk, fstanbul, 1 938, s. 48. 1 26
ğlnde bir hükumet 9larak vazife göreceği açıklanmakla Milli Devletin yürütme organı olma çabası ortaya çıkmakta idi. Şevket . Süreyya Aydemir'e göre, "Erzurum Kongresi, maddi varlığı ve gücü itibariyle değilse de, temsil ettiği veya getirdiği fikir ve prensiplerle, sağladığı yetkiler bakımından milli muka vemet hareketinin, tarihi bir haraket noktasıdır. Bu kongrenin hatırası, milli mukavemet ve mücadele hareketinin tarihine sıkı sıkıya bağlı kalacaktır". . ( 1 1 O) Erzurum Kongresi beyannamesi memleketin her tarafına ve lstim bul'daki işgal kuvvetleri temsilcilerine gönderilmiştir. Batı Anadolu'daki Müda faa-i Hukuk Cemiyetleri bu beyannnameyi ve alınan kararları olumlu karşıla mışlardır. Balıkesir Alaşehir Kongreleri Reisi Hacım Muhittin Bey Erzurum'a kongrenin toplantı sırasında gönderdiği telgrafda, "Doğudan batıya genişle yen vatansever Teşkilatımızla batıdan doğuya genişleyecek olan maçiz teş kilatımızın birleştiği gün gayemizin, vatanın kurtuluşuna yönelmiş vatanper verane teşebüslerimizin en büyük,bayramı olacaktı"(1 1 1) demiştir. Temmuz ve Ağustos ayları,· Amasya Tamimi ile açılan milli istiklal pa rolasının, bölge kongreleri ile olgunlaştığı aylardır. Erzurum ve diğer müda faa-i . hukuku milliye kongreleri Sivas'ta toplanar51�. vatanın bütününü içine alacak kararlar alacaktır. Şevket Süreyya Aydemir'e göre, "Erzurum Kongresi, Müdafaa-i Hukuk davalarını bir, karara bağlamak ve bir temsil heyeti vücuda getirmekle vazife sini yapmıştır. Bu milli hareketin artık bir başı, bir merkezi olacaktı. Müdafaa i Hukuk, bir şefi belirlemişti: Mustafa Kemal." Devamla, "Hülasa Tü rk Milli mukavemet hareketi, artık Şefini buluyordu. Mustafa Kemal böyle bir Şef'in önemini kavrayan adamdı".( 1 1 2) Erzurum Kongresi, lstanbul Hükümeti ve işgal kuvvetleri tarafından hiç qe iyi karşılanmamıştı. Kongrenin toplandığı sırada, Damat Ferit Paşa; "Ana dolu'da iğtişaş çıktı. Anayasaya· aykırı olarak meclisi meb'.usan adı altında toplantılar yapılıyor. Bu hareketin mülki ve askeri memurlar tarafından men'i gerekir" demişti. Babıali 30 Temmuz 1 9 1 9 tarihli emirle de ayrıca, "Mustafa Kemal Paşa ile Rauf beyin hükümet kararlarına muhalif ef'al (fiiller) ve hare ketlerinden dolayı hemen yakalanarak lstanbul'a gönderilmeleri" içiff mahalli memurlara emir vermiş ve XV. Kolordu'dan da gereğinin yerine getirilmesi aynca rica olunmuştur. ( 1 13) Erzurum Kongresi ile milli mukavemetin ilk önce .doğu illerimizde teşkilatlanmasını önleyemeyen Osmanlı Hükümeti, Mustafa Kemal Paşa ile Rauf be,yin yakalanarak lstanbul'a gönderilmesi için verdiği · emri de dinletememiş, kararıni uygulayamamıştır. ismet lnönü'nün deyimiyle, "Erzurum Kon��sinde konulan prensipler, ·
7
·
'
.
( 1 10) (1 1 1 ) ( 1 12) (1 13)
_
1 10. 1 15.
Şevket Süreyya Aydemir, tek Adam, Mustafa kemal, C. i l , a., g. e., s. Sabahattin Selek, Milli Mücadele 1 , Anadolu ihtilali, a. g . e., s. Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Mustafa Kemal, C. i l , a. g. e., s. Bk. Tevfik Bıyıklıoğlu, Atatürk Anadolu'da, a. g. e., s.
235.
51 - 53.
1 27
bundan sonraki bir · sene zarfında bütün m!3mleketi kapsayan savunma ve siyasi kurulma devrinde ve sonra sulh konferansında izlenen davaların bü nyesi içinde tam bir uygunluk göstermektedir. Bu suretle Erzurum Kongresi, kendisinden sonraki bütün mücadele safhalarının gelişmesinde hiç bir çeliŞmeye düşmeksizin mütemadi bir , tekamül öncüsü olmuştur"(1 1 4) . Erzurum Kongresi dağıldıktan sonra Mustafa Kemal Paşa, Heyet-i Temsiliye Reisi sıfatıyla Şark Vilayetindeki Cemiyetin teşkilatını yaymak ve kökleştirmek için gerekli işlerle uğraştı. 5. Sivas Kongresi(1 1 S) Mustafa Kemal Paşa, Sivas Kongresi hazırlıklarını yapmak üzere 29 Ağustos 191 9'da Erzurum'dan ayrıldı ve 2 Eylül 191 9'da halkın coşkun gös teriieri ve sevgisi ile Sivas'a vardı. Halkın yakın ilgisi, milli mücadele harekatının halka d�yandığını göstermesi bakımından ilgi ve dikkat çekicidir. ·
a) Kongrenin Açıflşı
4 Eylül 1919 günü saat 1 4'de Sivas Lisesinin bir salonunda kongre açıldı ve Mustafa Kemal Paşa başkanlığa seçildi. .M ustafa Kemal Paşa, kongreyi açış konuşmasında, vatanın ve milletin karşılaştığı tehlikeyi, itilaf Devletlerinin, zayıf ve aciz bir hükümet karşısında Türk Milletine her türlü haksızlıkları layık gördüklerini ve bertürlü kanunsuzluklara başvurduklarını, buna karşı Babıalinin her şeye razı olarak düşmana teslim olduğunu, bunun ise tam bir çöküntü faciasını doğurduğunu açıkladı. b) Kongrenin Karar/art
.
Sivas Kongresinin çalışma konularını Erzurum Kongresinde alınan ka rarlar ile- bir kısım kongre üyelerinin hazırladıkları muhtıralar teşkil ediyordu. Kongre ilk günlerinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin tüzük ve programını hazırlayarak, Erzurum Kongresinde vatanın bütünlüğü ve milletin i.stiklalini temin için verilmiş kararları kabulle kendisine mal etti ve genelleştirdi. Kongre, Anadolu ve Rumeli'de kurulmuş olan bütün Müdafaa-i Huku: ku Milliye Cemiyetlerini, "Anadolu ve Rumeli Müdaf aa-i Hukuk Cemiyeti" adı ile bir tek cemiyet haline getirdi. Bu suretle milli teşkilat, pütün vatana yayılmış oldu. , Mazhar MufitKansu'ya göre, Anadolu ve Rumeli Müdaf aa-i Hukuk Ce miyetinin tek amacı, '?Milli ihtilale dayanarak Türk vatanını ve Türk milli birli ğini kurtarmak, korumak ve tarihin emri vaki halinde gözönüne çıkardığı kö leliği ve inkisam (bölünme) tehlikesini önlemek"di rC 116) . Sabahattin Selek'e göre, "Erzurum Kongresinde alınan müdafaa kara·
(1 14) (1 15)
(1 16) 1 28
ismet lnönü, Erzurum Konğresi, Erzurum Kongresi ve M: K. Atatürk, a, g. e., s. 7. Bk. Uluğ lgdemir, Sivas Kongresi Tutanakları, Ankara. 1969. Mazhar Müfit Kansu, Ezurum'dan Ölümüne Kadar Atatürk'le Beraber, a. g. e., s. 2 1 1 ve devamı. . Mazhar Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne Kadar AtatOrk'le Beraber, a. g. e., s. 231 .
rı, yalnız Ermenilik. ve Rumluk teşkiline karşı düşünülmüş ve itilaf Devletleri nin işgal ve müdahale hareketleri de bu - maksada matuf (y9nelik) addedilmiş ti. Yani, itilaf Devletlerine karşı hasmane bir tavır takınmaktan Erzurum Kongresi sakınmıştı. Bu defa .Sivas'ta her türlü işgal ve müdahaleye karşı da "müdafaa ve.mukavemet" kararı verilmiştir''(1 1 7) . Kongrece seçilen Heyeti Temsiliye, vatanın heyeti umumiyesini temsil etmek yetkisiyle genişletildi (11 Bl . Milletçe müdafaa ve mukavemet esası kabul 'edildi ve vatanı n herhangi bir parçası- hükümetçe terk ve ihmal edildiOi takdirde bir geçici hükumet ku_rularak · idarenin millet adına ele alınacağı karar altına alındı. M isak-1.M illinin e·sasları kabul edildi. Kongrenin karar altı na aldığı ve lstanbul Hükumetinden ısrarla istedigi bir diğer husus da, Padi şah tarafından dağıtılan Meclis-i Meb'usan'ın bir an önce toplanmasını sağ lamak ve bu maksatla milletvekili seçimine hemen başanılmasını temin etmekti. 1·3. Eylülde Sivas'ta, ihtilalin yayın organı olmak üzere, lrade�i Milli ye adlı bir gazetede yayınlandı. ( 1 19) ·
c) Sivas Kongresinin Önemi
. Mustafa Kemal Paşa'nın Sivas Kongresinde belirttiği üzere; kongre üyeleri seçimle · işbaşına gelen temsilcilerdiİ". "Milletin hakiki ve müiıtehab mümessilleridir". ( 1 20) . Kongre, lstanbul Hükumetinin açık muhalefetine rağmen, toplanmıştır. Keza, Kongre'de Rauf Bey (Orbay) in belirttiği gibi, "biz burada müsaade-i seniye ile değil, · (söz konusu PadiŞahın müsaadesidir. Yüksek müsaade ile toplanıltnadığı·belirtilmekted_ir), milletin arzusuyla toplandık;'. (121 ) Sivas Kognresi Erzurum Kongresi gibi ihtilalci bir karakter taşımakta dır. Hatta Kongrenin Reis seçtiği ihtilalci Mustafa Kemal'i tevkif için verilen emri de .dikkate almamiştır. Ayrıca Kongre, Mondros Mütarekesinin Osmanlı Devletince kabul edilmiş olan tatbik şeklini de reddetmiş ve yabancı işgalleri ne karşı da mukavemet edileceğini ilan etmişti. Kongre; Ali Fuat Paşa'yı Batı Anadolu Umum Kuvayı Milliye kumandanlığına tayin etmekle, aynı zamanda yürütme yetkisini _haiz olduğunu göstermişti. Kongre, Amerikan mandasını da reddetmekle, kayıtsız şartsız istiklali kabul ettiğini ilaiı etmfştfr. . Şevket Süreyya Alydemir'e göre Sivas Kongresi, "Milli mukavemet ha reketine milli bir hasım verdi ve milli bir merci vücuda getirdi. Mustafa Kemal de, bu milli mukavem�t hareketinin yetkili öncüsü olarak belirdi" .(122) 240.
Sabahattin Selek, Milli MOcadete 1., An ado lu ihtilali, a. g. e., s. Mahmut Goloğlu, Sivas Kongresi, Ankara, ( 1 18) Bk. Bekir Sıtkı Baykal, Heyet-i Temsiliye Kararları, Ankara, Sivas Kongresinde alınan kararlar için- lüttefen Ek. Uluğ iğdemir, Sivas Kongresi Tuta' 1 15. nakları a: g. e., s. (1 20) Ulu{j, l{jdemir, Sivas Konğresi Tutanakları, a. g. e., s. Aynı Eser, s. Şevket SOreyya aydemir, tek Adam, Mustafa Kemal C. il, a..g. e., s. 1 12. (1 1 7)
1969.
(1 19)
( 121) ( 122)
1 13 -
9.
1974 .
1 6. ( 1919 - 1922),
1 29
Jeon Deny, Anadolu ve Rumeli Müda_fa-i Hukuk Cemlyeti Heyeti:Tem siliye Reisi Mustafa Kemal'i, iktidarı, hukuken ve fiilen elinde bulundurduğu için, 1 1 Eylül 191 9'dan itibaren milli . hükumetin şefi olarak kabul etmek gereğini açıklamaktadır.(1 23) Benoist-Mechin, Sivas Kongresinde Osmanlı · imparatorluğu ile Türk Milleti arasında daha bariz bir ayırım yapılarak Erzurum Kongresinde aıın·an kararlardan -daha ileri gidildiğini belirtmektedir(124> . Keza Jean Deny'e göre, "Sivas Kongresi kararları Erzurum Kongresi kararlarına nazaran itilaf Devletleri ile istanbul'a karşı da daha yumuşaktı" ' (125) _
·
d)
·
Sivas Kongresinin Sonuçlari
lstanbul Hükumeti, Sivas Kongresini dağıtmak ve Mustafa Kemal Paşa ile arkadaşlarını yakalatmak için, Harput ValisJ Ali Galip'i vazifelendir mişti. Ali Galip, Malatya'ya ·gelip Malatya Mutasarrıfı Halil ve lngiliz Binbaşısı ile işbirliği yaparak, Sivas'ı basıp kongreyi dağıtacaktı. Ancak üzerlerine gön derilen askeri birilkler Sivas'ı basmak isteyenleri dağıttı. Bu olay ayrıca sui kast hazırlayıcı Ferit Paşa kabinesiyle, Anadolu'riun münasebetlerinin de ke silmesi sonucunu doğurmuştur. Bu hareket, Anadolu'da gelişmiş bulunan milliyetçilerin güçlerinin de.ifadesi oldu. "Mustafa Kemal - lstanbul mücade lesinde (8 Haziran - 30 Eylül 1919) en nihayet, lstanbul, yere serilmiş ve ln gilizlerden yüz bulamayan Damat Ferit Paşa'nın ye·rine Afi Rıza Paşa kabi nesi (2 Ekim 1 919 - 8 Mart 1920) geçmişti. Milliyetçi bir hüviyet taşıyan bu kabinenin, lstanbul'da iŞbaşına geçmesi Mustafa Kemal Paşa ve milli dava için, Damat Ferit'in düşürülmesinden sonra kazanılan ilk zaferdi". (126) Yeni hükumetle birlikte, basında da Sivas Kongresinin faaliyetleri ile ilgi! haberlere ve övgülere rastlanmaya başlanmıştı. Artık, gazetelerin ilk sa hifelerif1i Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Beyin portreleri süslemekteydi. ( 1 27) Mustafa Kemal Paşa; Sivas Kongresinin bitiminden bir hafta sonra, Sivas'a gelen Amerikan Ge_nerali J. G. Harbord'la yaptığı konuşmada, yeni Türk Devleti kurmak arzusunu ve amacım şu sözlerle açıkça belirmişti: "Herşeye rağmen, yurdumuzu . kurtarmak, özgür ve uygar bir Türk Devleti kurmak, insan gibi yaşayabilmek için yapacağım bunu". ( 128) ihtilalci hareket, Sivas Kongresinde sonra güç kazanmış, lngiliz Amira li de Robeck'in 1 7 Eylül 1 919'da Lord Curzon'a gönderdiği raporda açıkça ·
(123) (124) ( 125) ( 1 26) ( 1 27) ( 1 28) 1 30
1933, 66.
Jeari Deny et Rene Marchand, Petit Manuel de la TurOuie Nouvelle, paris, s. Bı=noist Mechin, Le Loup et Le Leopard Mustafa Keme! ou La mor! d'un Empire, Paıis, 1 960, Jean Deny et Rene Marchand, pelit Manuel de la Turquie Nouvelle, a . g. e . , s. Tevfik Bıyıklıoğlu, Atatürk Anadolu'da a. g. e., s. 54.55. Bk. Taner Baytok, lngiliz Kaynaklardan Türk Kurtuluş Savaşı, Ankara, 1970, s. 44 . Lord Kinross, Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, O. 1, a. g. e., s. 298. -
221 .
.
65.
belirttiği üzere, artık miliyetçiler lstanbul'un emrini cfinlememektedir. Raporun enteresan bir yönü, Türkiye'deki bu gelişmelerin bir Cumhuriyete doğru· yö nelmiş oJmasınin Sivas Kongresi ertesi, lngiliz amirali tarafından görülmüş olmasıdır. Sivas Kongresinin içerde ve dışarda yankılarını göstermesi bakımından, raporun ilgili kısmraşağıya alınmiştır. "Alınan bütün haberlere göre, milli hareket, Anadolu'da rrıüstakil bir cumhuriyete doğru gelişmektedir. Bu hare�et, lstanbul'dan bilhassa Harbiye - Nezaretinden desteklenmektedir. Bu yeni milliyetçi parti, bugünkü Damat Ferit Hükümetinden ziyade, halk efkarını temsil etmektedir.... Hükümetin kabul edeceği bir anlaşma, barış Vfl _huzur getirmeyecektir. Çünkü millyetçi ler onu kabul etmeyeceklerdir. Onlara, silah kuwetiyle kabul ettirmek gere kecektir. Hükümetin emri artık yapılmamaktadır". (129) "Türk milliyetçileri, Türkiye'nin Türklere kalmasını istiyorlar, yabancı hi mayesinin red ediyorlar. Onlar, imparatorluğun ölümünü değil, yeni bir hayat mukavelesini imza etmek azmindedirler" .(1 30) C
1
Milli Mücadele Karşısında lst an bul Hükumetlerinin Tutumu, Amasya Görüşmeleri ve Protokolü Damat Ferit Paşa Hükumetinin Düşme-si
-
-
Atatürk, 1 3/1 4 Eylül 1 9 1 9 gecesi, lstanbul'la ilgisi kesilen memleketin, nasıl idare olunacağını tesbit ederek milletin başvurabileceği yetkili yerin ancak Heyeti Temsiliye olduğunu komutanlarla valilere ve ayrıca Kongre adına padişaha da bildirdi. Milli iradenin şahlanması karşısında Damat Ferit · Paşa Hükümeti çekilerek yerine Ali Rıza Paşa sadaret makamına getirildi. Damat Ferit Paşa, 2 Ekim 1 91 9 da istifasını vermek zorunda kalmıştı. Hükumetin düşmesini gerekli bulan pek ö nemli sebebler vardı. .1 ) Anadolu'nun lstanbul'la irtibatını keserek Sivas milli kongresine katılmakla kalmıyacağı, Ku\fayı Milliye tarafından başlanmış olan hareket ve teşebbüslerin süratle gelişeceği ve bir gün lstanbul kapılarına kadar dayana-' cağ] artık gerek zatı şahane (Padişah) ve gerekse hükümet tarafından da anlaşılmıştı. 2) lngilizler hariç diğer yabancı devletlerin tarafsız kaldıkları da sara haten görülüyordu. Bu durumda lstanbul Hükümeti Anadolu karışısında zayıf halde' bulunuyordu. 3) Son bir iki gün içinde Hükümet üyeleri arasında uyuŞmazlık baş göstermişti. Dahiliye Nazırı Adil bey hiç ümit edilmeyen bir zamanda Saraya· giderek huzura çıkmış ve Padişaha Ferit Paşadan şikayet etmiş, yeni bir ka bine kurulmasını istemişti. ·
(1 29) . lngiliz Yüksek Komiseri amiral de Robeck'den Lord Curzan'a gönderilen 1 7 Eylül tarihli rapordan, Tevfik Bıyıklıoğlu, Atatürk Anadolu'da a . g . e . , s. 54, Na. 77. ( 1 30) Aynı eser, s. 54 55, Not. 78.
1919
. 1 31
4) Meclisi Ayan ş.zasından müşir Fuat Paşa, da ayı gün Padişaha çıkıp, Anadolu'nun görüşünü anl_atnııştı. · 5) Ali Fuat Paşa'ya göre, Damat Ferit Paşanın istifasını sağlayan en önemli sebeb, milletin irade ve azmi idi.(131) Damat Ferit Paşa'nın istifasının öneminini belirten, Ali Fuat. Paşa, "Şunu itiraf etmeliyim ki, 2 Ekim 1 919 günü lstiktar Mücadelesi tarihimizde milli iradenjn ilk defa ·tecelli ettiği ve milletin kendi mukadderatına bizzat hakim otmağa başladığı ilk gün olarak kabul olmalıdır'' diyerek bu taiihi günü değerlendirmiştir(132) . ·
•
2
-
Ali Rıza Paşa Hük�metinin Kurulması ve Anadolu ile lllşkllerl
Mustafa Kemal Paşa Sadrazama Ali Rıza Paşa'ya, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde kabul edilmiş olan kararlarla oluşan Milli teşkilata, saygılı ol ması şartıyla, kendisine yardım vaadinde bulundu. Genel olarak öngörülen şartlar şunlardı: a) Yeni Hükümetçe, Erzurum ve Sivas Kongrelerince kabul edilen millet dileklerine ve teşkilatına riayet edlmesi; b) Millet Meclisi toplanıp fiilen denetleme görevine başlayıncaya . kadar, milletin alın yazısı hakında herhangi bir resmi ve kati taahhüde girişil memesi, c) Milli hareketlere iştirak etmiş veya bu hareketleri desteklemiş olanlar aleyhinde başlanmış olan takiplere son verilmesi, d) Türk basınının ecnebi sansürden kurtarılması, Mustafa Kemal Paşa, Heyeti Temsiliye Reisi olarak, milletin egemenli ğini bütün anlamı ile bütün cihana taiııttırmağa kati karar vermiş olduğunu ve milletin bu yoldaki kararını, yeni Sadrazam'a da aynı amaçla anlattı. Mustafa Kemal Paşa, Heyeti Temsiliye adına bir de beyanname yay ınlayarak Ali Rıza Paşa kabinesinin tutulmaya karar verildiğini, milli teşkilatın ilan etmiş olduğu milli esaslardan hiçbir surette ayrılmayacağını açıkladı. Ali .· Rıza Paşa kabinesi, Heyeti Temsiliye ile yakından görüşmek ve terefrruat üzerinde anlaşmak üzere Bahriye Nazırı Salih Paşa'yı Anadolu'ya gönderdi. ·
3.
Amasya Görüşmeleri, Amasya Protokolu ve Sonuçları
Heyeti temsiliye Başkanı Mustafa Kemal Paşa ile Salih Paşa 20 Ekim 1 919'da Amasya'da buluşarak aralarında şu esasları kararlaştırdılar: . a) Hükumetle Milli Teşkilat arasında uyuşma olmuŞ ve hiç bir anlaşmazlık kalmamıştır. b) - Milletvekili seçimi serbest ve müdahalesiz yapılacaktır. c) Hükumetin leh ve aleyhinde birşey yapılmacayacaktır. d) Sivas Kongresi kararları, Mebuslar Meclisine kabul olunmak şar tiyle, esas itibariyle uygun görülmüştür. e) Millet Meclisinin, güvenlikte olmayan lstanbul'da toplanması uygun değildir. ·
(131 ve 132) 1 32
·
Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, a. g. e., s.
229.
Amasya göıilşmeleri 22 Ekim 191 9'da sona erdi. Bu görüşmeler so nunda, üçü açık ve imzalı, ikisi gizli ve imzasız beş protokol imzalandı. Nutukta, Amasya Mülfı.katı sonunda alınan kararlar şöyle değerlendirilm�� " Efendiler, bu münasebetle, bir noktayı belirtmek isterim. Bizce temel . alınan husus, milli teşkilfı.tın ve Heyeti Temsiliye'nin lstanbul Hükümeti tara fından resmen tanınmış bir siyasi varlık olduğunun, görüşmelerimizin resmi bir nitelik taşıdığının ve sonuçlarına mutlaka uyulması gere�tiğinin taraflarca resmen taahhüt edilmiş bulunduğunu tasdik ettirmekti. Bundan dolayı, görüşmelerin sonuçlarını içine alan .zabıtların protokol olduğunu kabul ettirmek ve_ lstanbul Hükümeti'nin temsilcisi olan Bahriye Na zırına imza ettirmek önemliydi." ( 133) T. Bıyıklıoğlu'na gere, "Mustafa Kemal Paşa ile Ali Rıza Hükümeti temsilcisi Salih Paşa arasında Amasya buluşmasında (21 Ekim 1 9 1 9) veri len kararlarda, lstanbul Hükümeti Andolu'nun daha sıkı kontrolüne girmiş bÜ luni.ıyordu"(134 >. Mustafa Kemal Paşa, aynı yazara göre, ."kendi adamlarını koymamakla beraber, lstanbul Hükümetini tamamiyle nüfuzu altına almıştı" (135) . lstanbul Hükümeti, Amasya görüşmelerini istemekle, Anadolu ve' Ru meli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin hem varlığını, hem de kudretini tanımış oluyorçlu. itilaf Devletleri ise, lstanbul Hükümetini kukla gibi kullanmak sure tiyle, Türk Milletinin kaderi üzerinde dilediklerini yapamayacaklarını bir dere ceye kadar anladılar. Bu maksatla lngillz Amirali Robeck'in raporunda da "ls tanbul'un ve lzmir'ifl Türklerden alınması ve Eı'menistan kurulması, ancak kuvvet zoruyla kabul ettirebilir''( 136) fikrini ileri sürüyordu. Atatürk 24 Eylül 1 924 de Amasya'ya geldiğinde Amasya Proto .kol'unun değerini Ama�ya'hları da onunlandıracak şekilde ifade etmiştir. ''.Ben milletin mevcudiyetince hürmet, iradesine riayet şartlarını esas olarak ihtiva eden itilatnameyi Padişah'ın murahhaslarına Amasya'da imza ettJrmiştim. Amasya inkılap ve Cumhuriyet tarihinde daima ehemmiyetini. muhafaza edecek bir mevki ihraz (kazanmış) eylemiştir"(137) _ Salih Pa_şa; lstanbul'a döndüğünde, uygun görülen esaslar çerç.eve sinde, çalışmaya başladı. Ali Hıza Paşa kabinesi, görünüşte Anadolu'ya yar� dımcı oluyor, gerçekte ise vakit kazanmaya ve milli kuvvetleri. oyalamaya çalışıyordu. Mustafa Kemal Paşa'nın, Meb'uslar Meclisinin Andolu'nun ortasında toplanması fikrine yardımcı olacağı·nı ve onu savunacağım da vaad. eden Salih Paşa, bu sözünü Anayasanın engel olması sebebini ileri sürerek yerine .
.
-
�
·
(133) (f34) ( 135) (136) (1 37)
67
Atatürk, Nutuk, Zeynap Korkmaz. C. 1., S. 1 . Tevfik Bıyıklıoğlu, Atatürk Anadolu'da, a. g. e. s. Aynı Eser, Aynı yer. Amiral de Robeck'in raporu iÇin Bk. Tevfik bıyıklıoğlu, Atatürk Anadolu'da a. g. e. s. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri; C. il., 2 nci baskı, a. g. e., s. 201 .
56.
.
57, 1 33
getirmemiştir. Meb'uslar Meclisinin lstanbul'da toplanmasında o kadar ısrar edildi ki, Mustafa Kemal Paşa, sırf bu hayırlı işe engel olmuş olmamak için, istemiye istemiye ·rıza gösterdi. Mustafa Kemal Paşa, Millet Meclisinin düş man tazyik ve tesirinden uı:ak bir yerde toplanması gereğini, olayların pek yakında ispat edeceğinden de emindi. . Meclisi ı:nebusamn lstanbul'da toplanmasının arzettikleri güÇlükleri Ali Fuat Paşa (Cebercıy) şöyle dile getirmektedir" "Meclisi mebusanın lstanbul'da toplanması halinde, Sul� an Vahidettin ile taraftarlarından-terekküf etmiş olan Ayan Meclisinin tesiri ve lngiliz işgal kuwetlerinin tehdidi altında kalacağından mebusların ekseriyetinin hamiyet ve fedakarlığına güvenimiz' olmasına rağmen Meclisin, Milli arzuları tama miyle tahakkuk ettiremiyeceği endişesi uyanmıştı. Sonra o zamanki meşruli yet Kanunu Esasisi millet hakimiyetini ve irapesini mutlak olarak Mecilisi Me busanda mahfuz tutamıyordu. Bütün bu mahzurlara rağmen Meclisin Anadoluda emin bir mahalde toplanmasında daha fazla ısrar _edemiyorduk. lstanbul ile irtibatımız kesile cekti. Me.buslar ısrar ederek Anadolli'da toplanmağa kalkışmış olsa idi, ne padişahı, ve nede ayan azaları mebusların içtima eyledikleri mahalle gelemi yeceklerdi. Kanunu Esasi mücibince Meclisi Millinin arzu edilen bir mahalde toplanması keyfiyeti yalnız mebusların elinde değildi. Böyle bir karara padi şah ile hükümetin ve Ayan Meclisinin katılmaları lazımdı". (138) Ali F1Jat Paşa'ya göre, "lstanbul ile münasebetimizi ve irtibatımızı ke serek Anadolu'da milli bir hükümet tesisine kalkışmağa ne efkarı umumiye ve ne de bizler henüz kafi derecede hazır değildik"( 139l . Ali Fuat Paşa'nın anlayışına göre, "Kazım Ka:rabekir Paşa, Heyeti Temsiliyenin Amasya'da Salih Paşa'ya kabul ettirdikleri Meclisi Milli nin Ana dolu'da foplanması fil
4. Sivas'ta Komutanlarla Yapılan Toplantı
1 6. Kasım 191 9'da Sivas'ta komutanlar, Heyeti Temsiliye üyeleri ve (138, 1 39, 1 40) 1 34
Ali Fuat Cebsoy, Milli Mücadele Hatıraları, l stanbul,
1953, s. 253 - 254.
bulunmaları faydalı ·oıan kimseler, Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığında toplanara� bir takım kararlara varmışlardır: 1) Millet Meclisinin . bütün mahzurlara ve tehlikelere rağmen lstanbul'da toplanması zarureti hasıl olmuşur. Yalnız bütün milletvekillerini vaziyet hakkında aydınlatmak· ve milli teşkilatın takip ettiği programın esaslarının mecliste savunacak kuvvetli bir grup vücuda getirmek için gerekli işler yapılmalıdır. 2) KoDlutanlar, Cemiyetin teşkilatını yaymak ve kuvvetlendirmek için süratle - ön ayak olacaklardır. 3) Millet Meclisi lstanbul'da toplanıp emniyet ve serbestlik içinde ça lıştığı görülünceye kadar, Heyeti Temsiliye AnadoJu'da kalarak milli vazifesine devam edecektir. 4) Paris Sulh Konferansı, Türkiye hakkında m�nfi bir karar verdiği, Hükümet ve Millet M eclisi de bunu kabul ve tasdik ettiği takdirde bu hususta milletin isteği öğrenilerek, -cemiyet Nizamnamesi hükümlerine göre icabı ya pılacaktır" . . Aynı toplantıda bir taraftan da kararlaştırılan gizli bir .talimatla halkın, vatan savunması için nasıl silahlandırılıp teşkilatlandırılacağı tesbit edilerek ilgililere bildirildi. Bu kararlarda özellikle dikkatimizi çeken, Paris Barış Konferansının kararları olumsuz olur ve bu. kararları Hükümet ve Meclis kabul etse dahi, Komutanlar, milletin isteğine uygun hareket edileceğini ifade ederek bu ka karları kabule yanaşmayacaklarını açıkça dile getirmişlerdir. ·
.
·
·
·
·
s.
Mustafa Kemal Paşa'nın Ankara'ya Gelişi
Mustafa Kemal Paşa, komutanlar toplantısında kararlaştırılan hususla seçilen milletvekillerine bildirdi. Mustafa Kemal Paşa genel durumu daha yakından izlemek üzere, idare ve sevk sorumluluğunu da üzerine alarak, ls tanbura ve cephelere tren hattı ile . bağlı Ankara'ya gelmeyi daha uygun buldu. ' Mustafa Ke!Tlal Paşanın (Heyet-i Temsiliyenin) seçilen milletvekilleri ile görüşmek üzere seçtiği �nkara halkı ile beraber, lstanbul'a karşı gelen ilk şehirdir. "Sine-i Millete iltica eden (sığınan) Mustafa Kemal'in lstanbul ile daha sonra ilişkilerini kesmesinden önce, sarayı ve O'nun Hükümetini ilk tanımıyan şehir Ankara olmuştur". (14 1) lstanbul yanlısı Vali Muhittin Paşa, teftiş sonucu Ankara'ya dönerken ıseskin'de tutuklanıp lstanbul'a geri gönderilmiştir< 142l. Artık bundan sonra Ankara'yı Vali Vekili Yahya Galip Bey t�msil eder. Yahya Galip Bey, halkı ta rafından seçilen, halkın temsilcisi bir Vali idi(143r. Ve Hakan ünvanı ile anılmakta idi. _
rı,
·
·
(141) ( 142) ( 1 43)
ilhan Bardakçı, Taşhan'dan Kadilekale'ye, Milleyet yayını, lstanbul, Aynı eser, aynı yer. Aynı eser,
1975, s. 56
s. 56 - 57.
1 35
Kolordu Konutanı Ali Fuat Cebesoy, Ankara'da Heyeti Temsiliye'nin yerleşmesi için getekll hazırlıkları yaptıktan sonra, Sivas'a Mustafa Kemal Paşa'ya beklenildiğini beiirten bir telgraf çekmiştir. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları da 22 Aralık 1919 da Sivas'tan ayrılarak Kayseri, Kırşehir yoluyla 27 Aralık 1 91 9 da Ankara'ya ulaşmışlardır. Uğradıkları her yerde büyük çoş�u ile karşılananHeyeti Temsiliye, Ankara'da ayn_ bir Myecanm ve sevgi nin muhatabı olmuşlardır.( 144) Ali Fuat Cebesoy'un anlattığına göre, 27 Aralıkta saat onbirde Temsil Heyetinin üç otomobilden oluşan kafilesi Dikmen sırtlarında göründüğünde -yanında Vali Vekili Yahya Galip Bey olduğu halde Ankara namına kendilerini karşılamıştım. Birinci otomobilde Mustafa Kemat Paşa, Hüseyin Rauf .Bey, Ahmet Rüstem Bey ve yaver Yüzbaşı Cevat Abbas Bey vardı. ikinci otomo bilde, Temsil Heyetinin diğer Cryeleri Süreyya, Mazhar Müfit, Hakkı Behiç Be ylerle katipler yer almışlardı. Üçüncü otomobilde ise Dr. Binbaşı Refik (Rahmetli Başbakan Refik Saydam) ve Husrev (Gerede) Beyler vardı. Ali Fuat Cebesoy, muhteşem manzarayı ve Heyetin Ankara'ya girişini şöyle anlatmaktadır: "Bizi Ankara şehrine götürecek olan yol, bu günkü Dikmen şosesinin· istikametini takip ediyor, beyaz karlı tepelerin üstünden kurula kurula lr'ıcesu vadisine doğru iniyodu. istikbale gelenlerin bir ucu bugün Harp Okulunun bu lunduğu tepeden başlıyor, dolaşa dolaşa istasyon civarına iniyor ve oradan kıvrılarak hükumet konağına doğru uzanıyordu. Karşılayanların adedini otuz· kıtkbine çıkaranlarolmuştur. O zamanlar Ankara şehrinin nüfususunun yirmiiki bini geçmediği hatır lanırsa bu muazzam kalabalığın etraftan ve uzaklardan geldiği anlaşılır. Milli müfrezeledmizin atlı miktarı da bini geçmişti. ilk defa Ankara'ya gelen Musta fa Kemal Paşa, bu manzara karşısında fevkalade mütahassıs olmuş (duygu lanmış), adeta gözleri dolmuştu kendisine: - Ankara'yı nasıl buldunuz Paşam? diye sorunca, heyecanla ellerini sıkmış, - Cidden fevkalade, tebrik ederim, Ankara hakikaten milli bir merkez haline gelmiş"( 1 45) . Mustafa Kemal Paşanın Ankara'ya gelişi Ankaralıları çoşturmuş, Vali Vekili Yahya Galip 8ey, Müdafaai Hukuk Cemiyeti Başkanı Rifaf Efendi (Bö rekçi) Mustafa Kemal Paşayı olağanüstü bir şekilde kafşılamak ve Ankara'da bulunan lngiliz ve Fransı'zlara karşıda Kuvayi Milleyinin gücünü göstermek için harekete geçmişlerdir. Haymana Kaymakamı Cemal Beyin (Bardakçı) kendi bölgesinden gönderdiği iki yüz atlı da Ankara'nın dışından bu karşıla ma törenine katılmıştır. Halk büyük bir çoşku içerisindedir. Heyecan son had dini bulmuştur. Türk Milletinin ümitle bağlandığı insan, Max Weber'in deyimi ile bunalımlı dönemlerin karizmatik lideridir. ·
.
( 1 44) 1 45 )
(
1 36
Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, lstanbul, Ali Fuat Cebesoy, a g. e. s. 265 - 266.
1953, s. 265.
· ·Halk tam ·.. bir teslimiyet içinde Mustafa Kemal PaŞa'ya_ bağlanmıştır. Onda mucizeler yaratma gücü ğörmektf.dir. Dikmen ve Çan�aya sırtlarından sert ve soğuk yellerin estiği güneşli bir günde Mustafa Kemal Paşa, Ankaralı ların sevgi gösterileri içinde Ankara'ya girmiştir. Davul zurna sesleri içinde çoşkun sevgi gösterileri arasında seymenler · yollarda, meydanlarda mutlu günü kutlamışlardır. Mustafa Kemal Paşa'nın 27 Aralık 1 91 9 da Ankara'ya gelişi ile bu şehir Milli Mücadele ve bağımsızlık davasının otağı �e millet egemenliğinin merkezi oldu. . Mustafa Kemal Paşa'nın Ankara'ya gelişi bir tesadüf değildir. Anado lu'nun lst�nbul'a hakimiyetini· sağlayacak en uygun merkez Ankara olduğu için Ankara'ya gelinmiştir. Ayrıca Sivas'ta komutanlarla yapılan toplantıdan sonra, alınan- kararları uygulamak, Amasya Protokolüne uygun olarak yapı lan · milletvekilleri seçimi sonucu milletvekilleri ile görüşme sağlamak ve milli . davayı onlara açıklamak a macı ile trenle lstanbul'a bağlı bulunan merkezi bir yer olan Ankara seçilmiştir. . . . , B ir d iğer önemli sorunda, işgal altında bulunan illerin kurtarılması için Heyeti Temsiliyenin, başta Mustafa Kemal Paşanın.işgalci düşman karşısın da esash savunma cepheleri temin etmek ve onları tahkim etmek gerekti. Genel Durumu idare ve sevk edenterin en önemli hedefe ve en yakın tehlike: Ye mümkün· olduğu kadar yakın bulunması, askerlik yönünden de gerekli ve . zorunlu idi. . Ankara, �illi Mücadelenin başında bir ara şehir değil; gerçek anlamda bir merkez olmuşta. Ankara, bütün Anadolu'yu temsil etmekte ve Milli Müca delenin ruhu olmakta idi. Ankara gelip geçmiş, Anadolu'daki uygarlıkların uğrak ve kavşak yolu idi. Anadolu'da her yolun Ankara'ya ypnelrnesi bir tesa- · düf değil, tarihi bir gerçekti. . Mustafa Kemal Paşa, bütün teşkilata 27 Aralık �919'un tarihi kıymetini belirten önemli bir telgraf çekmiştir. Temsil Heyetinin Si_vas'tan Ankara'ya ge linceye kadar her yerde samimi ve içten coşku ile karşılandığını- ifade ede rek, milletimizin gösterdiği birliği ve beraberliği, gelecek için ümit verici temi nat saymıştır, -Ayrıca şimdilik Temsil Heyeti'nin merkezinin · de Ankara. olduğunu belirtmiştir�( 1 46) 2 Ocak 1 920'de Mustafa Kemal _ Paşa, -teşkilata çektiği telgrafta milli birlik ve beraberlikten bahisle. Müdafaai Hukuk kurulu şunun ülkenin her yerinde organlaştığını ve milletçe menfaatlerimizin Eriu rum ve Sivas Kongreleri kara�larına uygun olarak azimle korunacağım ifade etmiştirJ 147) Sivas'ta olduğu gibi, Ankara'da da Heyeti Temsiliye· adına, Hakimiyet-i Milliye gazetesi çıkarılmaya başlandı. .. Ali Rıza Paşa Hükümeti, Kocaeli yarım adasında bir kısım milli kuwet lerin başında bulunan Yahya Kaptanı, Jandarma kuvvetleri sevk ederek imha etmek suretiyle, Kuvayi Milliyeye karşı harekete geçmişti. lstanbul ·
,
·
·
- ·
,
(1 46) ( 147)
Ali Fuaı Cebesoy, a. g. e., s. Ali Fuat Cebesoy, a. g. e., S.
267 - 268. 268. 1 37
Hükumetinin tutumunu ve zihniyetini göstermesi bakımından bu olay ilgi çekicidir. Meb'usan Mecıısr iı ın lstanbul'da Toplanması ve Mısak-ı Milli'yi Kabul Etmesi 1 . Mecııs-1 Mebusan'ın Açılışı ve Mısak-ı Mllli'nin Hazırlanış! o.
_
·
lstanbul'da toplanan Meclis-i Meb'usan 1 2 Ocak 1 920'de ilk toplantısı. nı yapmış ve en önemli iş olarak, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Ce miyetinin de aldığı kararlara uygun olarak, Misak-ı Milliyi bir beyanname ha linde ilan ve kabul etmiştir. Son Osmanlı Meclis-i Meb'usan'ında Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin bir grubunu kurmak ve bu adla adlandırmak b�ı sebep lerden ötürü mümkün olmamış, bunun yerine Müdafaa-i Hukukçular, "Felah-ı Vatan'.'. grubunu kurmuşlardır: Müdafaa-i Hukukçuların . çoğunlukta bulundu ğu Osmanlı Meclis-i Meb'usan'ının en önemli hizmeti, Erzurum ve Sivas' Kongrelerinde kabul edilen barış şartlarını öngören Misak-ı Milliyi; diğer bir deyimle Milli Yemini (Ahd-i Milli) olağanüstü şartlara rağmen kabul ve ilan etmesidir. , - Misak'.ı Milli'nin metni, Atatürk'ün Büyük Nutkun'da belirttiği üzere, "Milletin amal ve maksadını kısa bir programa esas olacak surette topfu bir tarzda ifadesi, Ankara'da görüşüldü. Misak-1 Milli ürivanı verilen bu progra mın ilk müsveddeleri de, bir fikir vermek maksadiyle kaleme alındı"(148) ı Başta Atatürk olmak üzere Heyeti temsiliye üyeleri tarafından hazırla nan metin esas alınarak, Meclis-i Meb'usan'rn, 28 Ocak 1920 tarihli gizli otu� rumunda "Ahd-i Milli olarak bütün mebuslara imzalatıldı ve 1 7 Şubat 1 920 tarihli açık oturumda da basında yayınlanması ve - bütün yabancı parla mentolara bildirilmesi kararlaştırıldı ( 149) . .
.
2. Misak-ı Millfnin Kapsamı
Misak-ı Milli, devletin ve milletin geleceğini haklı ve devamlı bir barışa ulaş_abilmesi için, aşağıda özetlediğmiz esas şartları kapsamaktadır. - 1 ) 30 Ekim 1 9 1 8 tarihli Mondros Mütarekesi imzalandığı vakit, düş man ordularının işgali altında bulunan ve çoğunluğu ile Arap olan yerlerin kaderi, ora halkının serbestçe vereceği karara bağlı kalacaktır,. Bunun dışın da kalan ve o gün işgal edilmeyen - Türk ve lslam çoğunluğunun bulunduğu bölge bölünmez ve ayrılmaz bir bütün sayılacaktır. · 2)- Halkın reyi ile ana vatana katilmış olan -elviyeyi selase- Kars Ar dahan ve Artvin için tekrar gerekirse halkın reyine müracaat kabul edilecek tir. 3) Türkiye ile yapılacak barışa bırakılan B atı Trakya'nın hukuki duru(148) ( 149)
Atalürk, Nutuk C. 1., s. 360. Gottahd Jaschke, Misakı Milli ve Mustafa .Kemal, Cumhuriyet, 2 Ş ubat Bk. Ahmet Mumcu, Misak-ı Milli ve Anayasamız, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. Sayı 3, Temmuz S. 8 1 3 30.
1970.
1,
1 38
1985,
-
8
: hıunun tesbiti de, halkın tam bir serbestilkle beyan edecekleri reye uygun ·.oiacakfıı< ;; : � 4) lstanbul şehri ve Marmara'nın güvenliği her türlü tehlikeden uzak il(.�lıtıalıdır. Çanakkale ve Karadeniz Boğazlarından ticari serbesti ve ulaştır �J,'T,:la. ilgili devletlerin oybirliği, ile verecekleri karara . ba�lı · kalacaktır. )f.\;: 5) Azınlıkların hakları, komşu ı;nemleketlerdeki müslüman _ ahalinin ff.laklarının konünması şartı ile kabul edilecek ve · sağlanacaktır. : 6) Milli ve iktisadi gelişmemizi mümkün kılmak amacıyla tam serbes "füv e ·istiklal sağlanması, siyasi, adli, mali gelişmemize engel olan sınırlama,farın kaldırılması gerekecektir. ·
·
_
.
·
.
·
�r . + • .(.· .- .
·
.. {'' 3. Misak-ı Millrnın Onemı ve Sonuçları '\}\,f . M isak-ı Milli'nin kabul edilmesi; lstanbul Hükümetini telaşa düşürmüŞ�[.. itilaf Devletleri is�. Misak'ı Milli'den memnun kalmadıklarından kısa bir �-+.;:· .
' ;
_.
.
-
'Sııir.ş , . sonra Meclisi M eb'usan'ı cezalandırmışlardır. � · M isAk-ı M illi Beyannamesi, her şeyden önce milli ve bölünmez bir .. '.Ü lk�sinin sınırlarını çizmiştir. :· ;\,;; Misak'ı M illi He Türkler, tam bağımsızlık şuuruna erişmişler ve millet ·' alarak�sgari haklarını istemişle rdir.( 1 50) hilaf Devletlerinin, Yunan cephesinde bulunan milli kuvvetleri geri çek rJİf!ll e k 'için, yaptıkları teşebbüsün imkansız olduğu hakkında almış oldukları �ev;:ı.p üzerine, Yunan kuwellerini taarruza baŞlatmaları, Ali Rıza Paşa kabi �«eŞJiıi- çekilmeye mecbur bırakmıştı. Bu defa da yeni kabineyi Salih Paşa . föY,ştu..
��-:;'
· ,.,!.·E. :
lstanbul'un lngilizler Tarafından İşgali ve Buna Karşı Mustafa ·
_'._ ri=>aşa'nm Tepkisi < ;1,s Mart'ta lstanbul'daki itilaf kuvvetleri 1 5 0 Türk aydınını yakalatmış (fe silgpn de şehir fiilen ve resmen askeri işgale maruz kalmışt ı . lstan AriŞgalifii, Mustafa Kemal Paşa'nın Anadolu'da kuvvetlenmesi sonucu '�ş�ı, ve müeyyide şeklinde de görmek mümkOndür. 1 8 Mart'ta ise lngiliz ��Ç.ıJsin etrafını makineli tüfeklerle sararak, toplantı halinde bulanan bu . )?�iHeri içinde bazılarını göz önünde tevkif ederek ve sürükleyerek gö ·tı:ir'f'lö§Je@i. Böylece seri Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı -düşman süngüsü altın' :(!'°'cf :7g�patt.�rıl_m ıştır. :B,ı;n ·şğali fedakar bir telgraf memuru Manastırlı' Hamdi eferıdi vasıtasiy �g�ri Mustafa Kemal Paşa, derhal bütUrı cihana bu �areketi protesto .J<>'bu işgalin haksız ve hükümsüz olduğunu ilan etmiştir. Ayrıca. kapa . -',.,.n)ıaeç!isin Ankara'da açıla'cağını ve bütün Meclis azalarının Ankara'daki :_- pplani�fa katılmaların ı bildirmiştir. . �;e-·} ' .. Mu·stafa Kemal Paşa 1 9 Mart 1 920'de yaptığı bir genelge ile milletin � ?.i �� rı seqeceği temsilcilerle, ls�anbu � Mec�is-i � e�usan� ının A�adolu'ya ·geçebılenlerınden kurulacak olan bır yenı Mechs, mılletın bagımsızlıgını, dev-
�
·
.
·
·
.
·
·
i� �- ' .
_(1.50) Bk. Tarık Zafer Tunaya, 50 Yılında Misaki Milli Beyannamesi, Milliye!, 28 Ocak 1 970.
1 39
letin kurtarılmasını temin edecek tedbirleri alacak ve uygulayacaktı. lt_ilaf Devletlerinin işgal kuvetleri kumandanı, Salih Paşa'ya müracaat ederek, Anaqolu'daki Kuvay-i Milliyeyi red ettiğini, beğenmediğini ve bunun _ ilan etme_k gerektiği teklifinide bulunmuşsa da, Salih Paşa, buna rıza göster memiş ve çekilmek zorunda kalmıştır. 5 Nisan 1 920'de tekrar Sadrazam olan Damat Ferit Paşa ltilafkuwet lerine dayanarak, milli hareketi boğmak için aklına gelen tedbirleri almağa çalışmıştır. Bü arada Damat Ferit · Paşa, Kuvayi Milliyenin hiyaneti hakkında fetvalar neşrederek, lstanbul'da Kuvay-i inzibatiye adı altında, milli kuwetıe re karşı kullanılmak üzere bir ordu teşkiline çalışmıştır. Mustafa Kemal Paşa ise, bu buhranlı günlerde bir taraftan lstanbul hükumetince kışkırtılan ayaklanmaları bastırıyor, düşman ilerlemesine karşı, cepheyi tutmaya çalışyordu. Diğer tarattanda, Anadolu'daki ulemadan 1 53 kişinin imzasiyle veriten mukabil fetva ile; asıl hainlerin, milleti istiklal yolunda savaştan geri koymak isteyenler olduğunu halka ilan edJyor ve Ankara'da toplanacak olan Millet Meclisinin hazırlık�arı ile meşgul oluyordu. Mustafa Kemal Paşa, 22 Nisan 1 920'de yaptığı bir diğer genelge ile, . Büyük M illet Meclisinin 23 Nisan'da açılıp görevine başlayacağını, o günden itibaren Mil leti temsil yetkisini bu meclisin haiz bulunacağını, bütün millete, askeri ve mülki makamlara bildirmiştir.
F. Büyük Millet Meclisi'nin Ankara'da Toplanması 1 . T.B.M.M.nln Toplanması ve Çalışmaları Muştafa Kemal Paş·a •riın� 1 9 Mart 1 920 tarihli genelgesi ile bütün ülke de seçimler yapılmış, Ankara'da toplanacak olan Millet Mecilisinin hazırlıkları tamamlanmış, 22 Nisan H l20'de yapılan çağrı ile, Millet Meclisi 23 Nisan 1 920 günü toplanmıştır. 23 Nisan 1 920'de saat 1 4'de merasimle ve dualarla açılan Meclis, Mil let iradesini gerçekleştiren; milletin gerçek temsilcilerinden oluş�ri bir Meclis idi. Tarihi büyük vazifeleri ve sorumlulukları olan bu Meclis, yerinde bir ha reketle Mustafa Kemal Paşa'yı Meclis. Reisliğine seÇmiştir. Atatürk, 24 Nisan 1 920'de Meclis. Reisi seçildikten sonra, meclise te şekkürlerini ifade ederek, gerek -hayatı askeriye ve gerek hayatı siyasiyenin bütün edvar (devirler) ve safahatını (Safhalar, evreler) işgal eden mücadela tında (Uğraşma, savaşma) . daima düsturu hareketim (hareket . kuralı) iradeyi milliyeye (Millet iradesi) istinad ederek (dayanarak) milletin ve vatanın muhtaç olduğu gayelere yürümek olmuştur". ( 151) demiştir. Aynı konuşmasında, Meclisin olağanüstü yetkilerle millet egemenliği ne dayanarak toplandığını da belirtmiştir. . "işte, vaziyeti esasiye ve hukukiyemizin tevlid ettiği bu lüzum ve zaru ret üzerinedir ki hakimiyeti milliyenin her şeyden ewel tecellisi maksadiyle '
·
(151) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. I., İstanbul, 1 945, s. 61.
1 40
. meclisi aliniz salahiyeti fevkalade ile içtima etmiştir''( 1 52> derniŞtir� Mustafa Kemal Paşa'ya göre, T.B.M.M. kurucu meclis yektisini haizdir. "Mevcut Kanunu Esasi'yi �aldırır, yerine yenisini koyabilil"'. ( 1 53) 23 Nisan 1 920'de kurulan yeni Meclis, 1 numaralı karan ile kendi kuru IL.İşunü düzenlemiştir. 23 · Temmuz 1 9 1 9 Erzurum Kongresi kararına uygun olarak milli iradeye dayanan bir meclisin seçimi yapılmış, ancak kapatılan ls tanbul Meclis'i Mebusan'ının bir kısı.m üyeleri de Anadölu'da başlayan Milli Kurtuiuş Mücadelesine katıldıklarından ve seçimle, yani milli irade ile, geldik lerind�n yeni kurulan Meclise katılma yekkisini 1 numaralt karar ile kazannuşlardır. . Meclisin açilışını izleyen günlerde Atatürk'ün teklifi ile Meclis aşağıda ki e.sasları kabul etmiştir.· "1 ) Mecliste beliren milli iradenin, yurt alın yazısına doğrudan doğru ya el koymasını kabul etmek temel ilkedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin üsütünde bir güç yoktur. · 2) Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama ve yürütme yektilerini ken dinde tqplamıştır. Meclisten· seçilecek ve vekil olarak görevlendirilecek bir kurul hükumet işlerine bakar. . Meclis başkanı bu kurulun da başkanıdır. · Not: Padişah ve halife, baskı ve zordan kurtulduğu zaman, Meclisin düzenleyeceği kanuni esaslara uyglln olan durumunu alır''. 24 Nisan· 1 920 tarihli T.B.M.M. nin aldığı kararla, kesin zafere ulaşılıp lstanbul kurtarıldıktan sonra padişahı n durumu Türkiye Büyük Millet Mecli since konulacak kanunla belirlenecekti. Bu takrirle (Önerge ile) Mustafa . Kemal Paşa, açıkca, "Padişah'ın, Türkiye Büyük M illet Meclisi'nin ve dolayı sıyla Türk milletinin buyruğuna bağlı olduğu ve O'nun vereceği karara boyun eğeceğini ifade· etmekte idi. 23 Nisan 1 920 de kurulan Büyük Millet Meclisi sadece yasama yetkisi · ni değil aynı zamanda yürütme yetkisini de, milli iradenin merkezini teŞkil eden Mecliste toplamaktadır. Yeni kurulan M eclis, Milletin tek temsilcisi sifatıyla da kuwetıer birliği sistemini benimsemişti. Devrin zaruretleri icabı, aşırı bir Meclis Hükümeti sis temi kurulmuştu. Meclis Başkanı aynı zamanda Hükumet ve Devlet Başkanı idi. Ayrıca Devlet Başkanlığı diye bir makam yoktu. Hükumeti teşkil eden üyeler, Osmanlı imparatorluğu devrinde olduğu gibi nazır unvanıyla değil vekil diye· adlandırılıyordu. Bunlar bizzat Meclis. tarafından ve kendi üyeleri arasın.dan seçilmekte idiler.(1 54) Meclis, olağanüstü yetkilerle donatılmış ol duğundan, kuwet ve yetki birliğliıi de bu niteliği ile de temsil ediyordu. Türkiye Büyük Millet Meclisi, millet iradesi ile işbaşına geldiğini, meş.
.
.
.
·
.
_
•
(152) (153) ( 1 54)
AtatOrk'On Söylev ve Demeçleri, c: ı.; İstanbul, 1 945, s. 56. ' Türkiye BOyOk Millet Meclisi Zabıt Ceridesi, C. 7., s. 330. . Bk. Prot Dr. Tahsin Bekir Balla, Türkiye'de Yasama Yürütme Münasebeti, incelemeler, ' S. B. F. Yayınları, Ankara, 1 960, s. 2 ve Not: 6, 7, S'e ayrıca bak..
1 41
ruluğunun inkar edenlere karşı da varlığıni tanıtmak zorunluluğunu duyarak, 29 Nisan 1 920'de Hiyaneti Vataniye Kanununu çıkarmıştır. Bu Kanunla Mec lis, Meclisin meşruluğuna isyanı, karşı gelmeyi vatan hainliği olarak ilan et miŞtir. Böylece Türkiye . Büyük Millet Meclisi meşruluğunu yalnız kendisi ka bulle.kalmamış, bunu kamu oyuna ilan etmiş ve ayiıı zamanda karşı gelmeyi de müeyyidelendirmiştir. 23 Nisan 1 920'de Ankara'da toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, fii len "Kurucu Meclis"den başka bir şey değildi. Vazifesi yeni Türk Devletinin esaslarını hazırlamaktı. Ancak o günün Şartları alltında bu. Meclisin hüviyeti � açıkça ortaya konamamış, "fevkalade salahiyetleri haiz bir Meclisin" seçile ceği ve toplanacağı bildirilmişti. Bu Meclis gerçekte bir Millet Meclisi değil, bir Kurucular Meclisi, bir Kurucu Meclis idi. Bu Meclis aynı zamanda istiklal Mücadelesini sevk ve idare eden birMec1isti Meclise, T.B.M.M. i denilmesi yani "Buyük", sıfatı ile anılmasının sebe bi, Meclisin olağanüstü yetkilere sahip olmasındandır ve kurucu meclis niteli ği taşımasındandır. Bu yönden de, saltanat reddedilmiş oluyordu. . Meclise, ;,büyük niteliği, bir karar .yada bir kanunla verilmiş değildir. Üyelerin içlerinden doğan, kendiliğinden ortaya .çikrnış bir ektir. Meclis 1 sayılı, "T..B.M .M.nin Sureti Teşekkülü Hakkında" ki kararında (23 Nisan 1 920) bu ad kullanılmıştır. Samet Ağaoğlu'na göre, "Birinci Büyük Millet Meclisirıin milli hakimiyet yolundaki derin ve sinirli hassasiyeti Türk inkılabının.en büyük ve sağlam dayanağı olmuştur". (155) "BU meclis bir aşkı milli, bir aşkı vatan meclisidir. Buraya herkes tehlikeyi göze alarak koşa koşa ve vaktiyle geldi".( 1 56) . "Zira burası meclisi mebusan değlidir. Orası muhtelif kanaat sahibi si yasi adamların merkezidir. Burası muayyen bir maksada doğru yürüyen ze vatın meclisidir. Bilumum fırka cereyanlarından azade mütesanüt bir mahal dir''( 1 57) . ·
·
. .
-
·
·
Meclis, 24 Nisan 1 920'den verilen birçok önergeler üzerine., Mustafa Kemal Paşa'ya ve kendisi ile birlikte M illi Mücadeleye katılmış olanlara şük ranım ve minnetarlığını bildirmeyi de ilk vazife bildi: Meclis aynı zamanda, Mustafa Kemal Paşa'yı, Büyük Millet Meclisi Reisliğine de seçti. Ankara'da toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisinin Mustafa Kemal Paşa'yı başkanlığı na getirmesi, en bunalımlı devrelerde milli davanın zafere ulaşması için bir garanti sağlamış ve milli davaya · ümit besleyenlerin cesaretini artırmış, davaya güç kazandırmıştır. _Meclis, 25 Nisan da, Mustafa Kemal Paşa'nın ( 1 55) Samet Ağaoğlu, Kuvay-ı milliye Ruhu, birinci Büyük Millet Meclisi, 3. Bası, lstanbul,
1964,.s. 205 ( 1 56) . Mu hittin Baha (Bursa), T.B.M.M., Gizli Celse Zabıtları, C. 1., Ankara, 1 980, s. 1 5. (157) Mahmut Celal (Saruhan), T. B. M. M .. Gizli celse Zabıtları, C. 1., ankara, 1 980, s. 1 7.
1 42
başkanlığında olmak üzere 7 kişiİik geçici fcra Heyeti (Bakanlar- Kurulu) seçerek, gerçekte hükumet işlerine de el koymuştur. Büyük Millet Meçıisi 2 Mayıs 1 920'de icra Vekillerinin .seÇilmesine dair 3 Numaralı Kanunu kabul ederek; ilk icra Vekilleri Heyetini de seçmişti. Yeni hükumetin çıkardığı 2 sayılı kararname, lstanbul'la . her türlü resmi haberleşmeyi yasak etmekte ve oradan gelecek resmi evrakın, gaze telerin geri gönderilmesini öngörmekte idi. Bu kararname ile de, lstanbul'dan ayrı ve farklı bir yöneJimin kurulduğu çıçıkça ortaya çıkmaktadır. Mustafa Kemal Paşa, 20 Ocak 1 921 tarihli Teşkilatı Esasiye Kanunu ile, Meclis başkanlığından ayrı icra Vekillleri Reisliği makamı kurulunca ya kadar, icra Vekillerine reislik yapmıştır. 2. T.B.M.M.'nin Açılmasının Hukuki Vı;! Siyasi önemi 23 Nisan 1 920'de Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılması ile Türk Milletinin tarihinde yeni bir devre açılmış ve yeni bir Devletin temeli o gün Ankara'da atılmıştır. Bu devletin kuruluşu , lstanbul'a isyan eden ve işgal devletlerine karşı gelen milli kuvvetlerin millet iradesine dayanarak başardığı bir sonuçtu. Büyük Atatürk'ün dediği gibi, "Gerçek, Osmanlı Devletinin ve halifeli ğin yıkıldığını ve ortadan kalktığını düşünerek yeni temellere dayalı , yeni bir devlet kurmaktı. Ama, d urumu olduğu gibi söylemek, amacın büsbütün yitiril mesine yol açabilirdi. Çünkü genel eğilim ve düşünüş, daha padişah ve hali fenin özürlü sayılacak bir durumda bulunduğu yolunda idi. Dahası, Mecliste, ilkin halifelik ve padişahlık makamı ile bağ-lantı ve lstanbul Hükumeti ile uzlaşma aramak akımı bile başgöstermiştP'(158 ) . Yusuf Kemal Tengirşek'e göre; "Yeni Türk Devleti o gün kuruldu. Hiç. bir makamın veya şahsın taseikine muhtaç olmaksızın kanunlar, muahedeler (Andlaşmalar) yapıp tatbik ve icra etmekle, Cumhuriyet idaresi 'o gün başla d ı"( 159) . lstanbul'dan ayrı ve farklı, yeni bir devletin kuruluşu hem siyasi, hem de hukuki bir olaydır. Sınırları beliili bir toprak parçası üzerinde yaşayan insan topluluğu nun; üstün bir güce sahip olarak şahsiyet kazanması, devlet hüviyeti ile orta ya çıkması, özellikle kamu hukuku ile ilgiH bir olaydır. Bu olayın siyasi yönü ise, yeni bir siyasi güç ve otorite olarak belirmesi ve devam etmesidir. T.B.M.M. nin açılması bir diğer yönden de, hukuki ve siyasi yönden önemli olan bir olaydır. · "Kuvayı milliyeyi amil ve milli iradeyi 'hakim kılma" esasına dayanan bu yeni meclis, milli bir riıeclis idi ve Mustafa Kemal Paşanı n Heyeti Temsili ye Reisi sıfatıyla, 19 Mart 1 920 tarihli bildirisi ile açıkladığı esaslara uygun olarak, seçim yolu ile işbaşına gelen bir meclisti. Anariolu'da gelişmeye başlayan milli mücadele ruhu, yeni kurulan ve ·
·
Bk: Prof. Dr. Yavuz Abadan ve Prof. Bahri Savcı, Türkiye'de Anayasa Gelişmelerine 9ir Bakış, Ankara, 1 9 59, s. 52 60. (1 59) Yusuf Kemal Tengirşek, Vatan Hizmetinde, lstanbul, 1 967, s. 144 - 1 45. ( 1 58) -
-
·
-
1 43
milli bir niteliği bulunan "'.e mille� hakimiyetine dayanan Türkiye Büyük Millet · Meclisi'nin aÇılması ile, hukuki ve siyasi bakımdan da değerini bir kat daha ·arttırmıştı. 19 Mayıstan itibaren başlayan, Osmanlı Devlet idaresine karşı başkaldırma ve isyan hareketine, milletin seçimle gelen temsilcileri katılmıştı. Böylece milli iradeyi gerçekleştiren ilk Meclis, 23 Nisan 1 920'de Ankara'da açılmıştır. · Türkiye Büyük . M illet Meclisi'nin açılması, ile anayasasız bir anayasa düzenine girilmiştir.. Bu rejim, fiili anayasalı bir devlet rejimi olmuştur: 3. T.B.M.M.nln Demokratik Yapısı ve Karakteri Samet Ağaoğlu'na göre, "Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi Türk mil . letinin siyasi hayatında ileri bir .memaledir. Türk milleti bu meclisi kurmakla siyasi olgunluğun tam ve parlak bir delilini vermiş bulunmaktadır< 160l. a) T.B.M.M., millet iradesine dayandığı, milli egemenlik ilkesini esas aldığı için demokratik karakterde ve yapıda bir Meclis idi. Daha önce lstan bUI Meclis-i Mebusan'ına seçilen meb'usların, T�B.M.M. ne üye olmaları, T.B.M.M. nin 1 No'lu karan ile mümkün olmuştur. ·Meclis, iradesini kanun yapma yolu ile ortaya koymuştur. b) T.B.M.M., millet iradesi ile seçilen milletvekillerinden oluşmakta dır. lstanbul'da bulunan Sultan- Halife'nin, diğer. bir deyimle Padişah'ın .bunda rolü olmamıştır. T.B.M.M de tayinle vazife gören, Meclis-i Ayan gibi üyeler mevcut değildir. c) Büyük .fedakMıklar ve zor şartlar altında toplanan Meclis, Meclisin üstünlüğünü prensibine yer vermekte, kendinden üstün hiçbir güç ve kuwet tanımamaktadır. Meciis bu kararı ile de, millet· iradesinin tam egemenliğini · sağlamıştır. Samet Ağaoğlu'na . göre Meclis kendi içinde · bulunan fikir cereyanları nın tesirinden gerektiği zaman kurtulmayı bilmektedir. Diktatörlüğün en şid detli şekilde düşmanı olan ve ta kendi kendisini dağıtıncaya kadar bu düş manlığını, şüphelendiği her an belirtmekten çekinmeyen Birinci Büyü.k Millet Meclisi, memleketi ve vatanı tehlikede gördüğü zaman kendi başkanını dik tatör yapmaktan korkmadı . Büyük dikkatini savaşın sevk ve idaresinde toptı yarak telaşa düşmek üzere olan memleketi demirde·n bir pençe ile vatan ve istiklal savunmasına götürebildi". ( 1 61.J .. ilk T.B.M.M. nin, Milli Mücadelenin sonuna kadar devamlı ve. düzenli ç�hŞmış olması, süratli karar almak gereği olduğu kadar, olağanüstü şartla- ' rın gereği, vatan ve millet kurtuluşunu herşeyin üstünde öngörmüş olmasın dandır. Bu yönüyle, T.B.M:M. bir idealistler meclisidir. ·
·
·
·
·
·
(1 60)
Samet AOao�lu, Kuvayi Milliye Ruhu, a. g. e., s.
( 1 61 ) Aynı eser, s. 1 52 - 1 53.
1 44
48.
·
G. Ank�ra. HOkQmetine Karşı -Tepkiler (Ayaklanmata d
1 62>.
Mustafa Kemal Paşa'nın . azimli davranışı, milli davayı başarmakta gösterdiği .güç, Damat .Ferit Hükumetini memleket ve millet menfaatini hiçe sayan en ağır tedbirlere baş vurmaktan · geri bırakmamıştır. Damat Ferit Hükumetinin tesir ve telkini ile irtica, istilaçı düşmanla birleşerek, Türk Milleti nin kurtuluş ve istiklal hamlesini ı<ır.mağa, yok etmeğe çalışmıştır. Mustafa Kemal Paşa ve yakın arkadaşları, lstanbul'daki "Birinci Örfi idare Harbi"nin verdiği 4 Mayıs 1 920 tarihli bir kararla� "resmi rütbe ve nişanların alınması na" ve "idam cezasına" mahkum olmuşlardır. Padişah - Halife ve onun Damat Ferit Hükumeti, düşmanlarla işbirliği yaparak� Yunanlılara karş ı · memleketi savunan Kuvay-ı Milliye cephesinin gerisinde cehalet ve taassubu, milliyetçiler aleyhine. harekete geçirmişlerdir. Ayrıca, Halifenin yardımcıları rolünü oynayan Teali-i islam (Müslümanlığı · yükseltme) adını taşıyan. hocalar teşkilatı, "Yunan Ordusunun, Hilafet Ordu su sayılması gerektiğini ilan ediyordu.( 163) Hilafetçiler, lngilizlerle işbirliği ya parak milli hareketi sindirmeye, yok etmeye çalışıyorlardı. Halifenin ve Şey hülislam Dürrizade'nin imzalarını taşıyan, gizli ajanlar ve düşman uçaklarıyla Anadolu halkının üstüne yağdırılan fetvaların tutuşturduğu iç ayaklanmalar, 1 920 yılının ilk yansında, Yunanlılara karşı savaşan Kuvay�ı Milliye cephesi nin gerisinde Orta Anadolu ve Batı Anadolu'nun bir .kısmını, kardeşin kar deşle boğuştuğu bir savaş alanı haline sokmuştur. iç ayaklanma ve boğuş malardaki mal ve can kaybımızın �ilançosu, Yunanlıların ilk zamanlarda verdirdikleri kayıplardan hiç de aşağı kalmamıştır. Osmanlı Padişahı bu ayaklanmaları o derece teşvik etmişti ki, Düzce, Adapazarı, Edirne, Çorum, Bolu ve Gerede'de Kuvay-ı Milliye'ye karşı halkı ,ayaklandırmaya yardım edenlerden 16 kişiye beşinci rütbeden Mecidi Nişanı vermiştirJ 164 ) . Baş gösteren iç isyanlarla milli kuvvetler uğraşmak zorunda kalmış kardeşi kardeşle boğuşturan bu kanlı olayların bastırılması için, Yunanlılara karşı kullanılan dört tümenden fazla kuvvet, cepheden çekilerek isyancılarla meşgul olmuştur. Yeni Meclisin en çok önemle uğraştiğı bir problem olarak iç isyanlar, millibünyeyi uzun süre kemirmiştir. a) Anzavur isyanı < 155>. _
Alaylı bir jadarma subayı iken, saray tarafından kendisine paşalık veri----
>�
.
(162)
Bk. Kenan Esengin, Mili Mücadele'de Hiyanet Yarışı, Ankara, 1969; Türk istiklal Harbi, VI nci cilt, istiklal Harbinde Ayaklanmalar, (19.1 9 - 1 921). (1 63) Yunus Nadi, Ankara'nın ilk Günleri, Sel Yayınları lstanbu!, 1 955, s. 1 1 7 1 1 8; Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Mustafa Kemal, C. il. , s. 299. (164) Bk. Tevfik Bıyıklıoğlu, Atatürk Anadoli.ı'da, a. g. e., s. 58 - 59 ve özellikle s. 59 not 89. (1 65) Bk. Zühtü Güven, Anzavur isyanı, Ankara, 1965. -
·
1 45
len Ahmet Anzavur, padişahtan_ ve itilaf Devletlerinden direktif ve yardım almiş, Kuvay-i Muhammediyye adı ile birlikler teşkil ederek milli kuvvetlere karşı çıkmıştır. Bu hareketler, Rafımi Apak'a göre, ''İngilizlerce desteklenmiştir'.( 1 66) . . Birinci Anzavur isyanı, 1 Ekim 1 919'da Manyas, Susurluk; Gönen ve Ulubat dolaylarında başlamış, ancak milli kuvetlerin gönderilmesi ile 25 Kasım 1 91 9'da bastmlabilmişti. . Aynı bölgelerde ikinci defa daha büyük kuvvetlerle harekete geçen Ahmet Anzavur, "göğsümde iman, başımda kur'an ve elimde ferman olarak geliyorum. Kırpık bıyıklı subayların hepsini keseceğim"( 1 67) diyerek korku ve dehşet saçmıştır. Çerkez Ethem kuvvetlerinin de katılması ile, 1 6 Nisan 1 920'de şiddetli bir çarpışmadan sonra Anzavur kuvvetleri bozguna uğramış- · tır. .
·
b) Kuvay-ı inzibatiye
lstanbul Hükümeti, Geyve civarındaki milli kuvvetleri vurmak için,lngi lizlerin de silah yardımı ile 1 8 Nisan 1 920 tarihli bir kararname ile "Kuvay-i inzibatiye" adlı bir teşkilat kurmuştu. Önce Süleyman Şefik Paşa ve daha sonra Suphi Paşa'nın kumanda ettiği Kuvay-i lnzibatiyş, diğer adıyla Hilafet Ordusu, Anzavur Ahmet'le de işbirliği yaparak Sakarya'nın doğusundan ve Geyve ,Boğazından milli kuvvetlere hücum etmişlerdi. Garp cephesi kuman danı Ali Fuat Paşa tarafından karşı taarruzla Kuvay-i inzibatiye geri püskürtülmüş ve mağlUp edilmiştL Kuvay-i inzibatiye, Kenan Esengin'e göre; "milli kuvvetlere oranla ol dukça güçlü ve sayıca da çok üstün idi . Milli kuvvetler önünde, bir küçük bir lik ayarında bile bir çarpışma, bir savaş verememiş, perişan şekilde geriye çekilmişti. Oysa bu birlikler, lstanbul Hükümetine büyük mali _bir yük. olmuştur'' . (1 68) Karşılıklı çatışmada, Kuvay-i inzibatiye erleri, karşısında milli kuvvetle rin bu'lunduğunu anlayınca, "bunlar düşman değildir, ateş etmeyelim, kim ateş emri verdiyse onu öldürelim" diye bağırmışlardır( 169). Nitekim, Kuvay-i inzibatiye erlerinin :bir kısmı Geyve bölgesinde Milli kuvvetlere katılarak şe reflerini kurtarmışlardır.f 1 70) ·
·
c) Şeyh Eşref Olayı Bayburt'un Hart bucağında, kendisini şeriat sahibi ve beklenen- mehdi diye çevr�sine ve köylülere tanıtan sahte peygamber Şeyh Eşref, çirkin bir gericilik olayının tertipçisidir. Şeyh Eşref olayı tipik bir cehalet, taassup ve ir� Rahmi Apak, Yetmişlik bir Subayın Hatıraları, Anki'!ra, .1 957, s. 1 94. Aynı eser, s. 1 9 4. Kenan Esengin, Milli Mücadele"de Hiyanet yarışı., a. g. e. s. 126 - 1 27. Aynı eser, s. 1 24. ( 1 70) Aynı eser, s. 1 26.
( 1 6G) ( 167) (1 68) ( 1 69)
1 46
.
tica olayıdır; amacı milli güçlere en nazik devrelerde engeller çıkararak vata nın bölünmesine imkan vermektir. irticaı teşvik. ve isyancı tutumu ile Şeyh Eşref bölgede büyük bir kuşku ve huzursuzluk kaynağı oluyordu. Binbaşı Hilmi komutasında 50 kişilik bir müfrezeyi hile ile kandıran ve esir eden Şeyh Eşref daha sonra dcı üzerine gönderilen iki piyade bölüğü ile 4 hafif makineli tüfekten oh.Jşan birliği pusuya dQşürerek yok etmiştir. Durumun nezaketini gözönünde tutan 1 5 nci ı
d)
Düzce - Hendek ve Adapazarı isyanları
1 3 Nisan 1 920'de lstanbul Hükümetinin körüklemesi ile başgösteren isyan Bolu, Hendek ve Adapazarı'nda başladı. 5.000 silahlı asinin katıldığı bu isyan, milli kuvetıeri 3 ay süre ile meşgul etmiş ve 24. Tümen komutanı Mahmut Beyle, kurmay heyetinin şehit olması.na ve aynı tümenin tam mev cudu ile pusuya düşürülerek esir olmasına sebep olmuştur. Ancak, Ali Fuat Paşa ile Albay Refet Beyin kumandalc;ırında daha büyük kuvvetlerin gönderilmesi ile isyan bastırılabilmiştir. ikinci defa 8 Ağustos 1 920'de başlayan Düzce isyanı ise 23 Eylülde sona ermiştir. ·
·
e) Yenihan, Yozgat ve Boğazlıyan isyanları
Yozgat'ta Çapanoğulları, Zile'de Aynacıoğulları tarafından idare edilen isyanlar 1.9 1 9 - 1 920 yıllarında devam ederek genişçe bir bölgeyi içine almış tır. Asiler, Tokat'ı , Zile'yi ve Boğazlıyan'ı işgal ettiler. Milli Hükümet, bu is yanları en kritik bir anda büyük kuvvetler göndererek bastırmak zorunda kal' m ıştır.
f) Afyonkarahisar'da Çopur Musa isyanı Bu ayaklanmaların cereyan ettiği sırada Afyonkarahisar'da Çopur Musa başkaldırarak, askerleri firara teşvik ediyordu. Çopur Musa, başına topladığı sergüzeştçilerle beraber, ÇivrilT .basmağa muvaffak oldu ise de, milli kuvvetlerin karşısında mağlup olmuş ve Yunan ordusuna sığınmak zorunda kalmıştır. ·
g) Konya isyanı Mayıs 1 920'de Konya'da gizli bir cemiyet kuranların tevkif edilmesi üzerine, silahlı mukavemete geçenler, T.B. M.M. nin otoritesine de karşı gel diler. Ancak, isyıin kısa zamanda bastı rıldı. Bu tarihten beş ay sonra Konya'da ikinci bir kez, isyan patlak verdi. Delibaş isminde bir eşkiya, başına topladığı 500 kadar asker kaçağı ile Konya hükümet inasını bastı. isyanın
�
( 1 71 ) Kenan Esengin, Milli Mücadele'de Hıyanet Yarışı, Ankara, 1 969, s. 28 39. -
1 47
Beyşehir ve Alaşehir bölgesine yayılması üzerine, Dahiliye Vekili Refet Paşa kumandasındaki birlikler isyancıları bastırdı. Delibaş ise Mersin bölgesinde ki Fransızlara sığınmak zorunda kaldı ..
h)
Milli A�iretinin isyam
_
.
Urfa'nın Fransızlar.tarafından kurtarılmasında yarararları görülen Millii Aşireti, sonraları Fransızlarla işbirliği yaparak isyan etmiş ve Fransızlarla ·bir likte Urfa ve Siverek hareketine katılmıştır. 8 Haziran 1 920'de Viranşehir bölgesinde başlayan ilk isyan, milis kuvvetleri ile takviye edilen Beşinci Fır kanın faaliyeti sonucu, Milli Aşireti'nin Fransız bölgesine doğru çekilmesi ile 26 Haziran 1 920'de sona ermiştir. 24 Ağustos 1 920'de Viranşehir ve Siverek'te tekrar başlayan isyan, 7 Eylül 1 920'de yakın askeri�birliklerin ve milli kuvvetlere bağlı aşiretlerin elbir liği ile mağlup edilerek isyancıları güneye, çöle kaçmaya mecbur bıraktı. Bu isyanların d ışında daha az önemli olan Bozkır isyanı , Demirci Mehmet Efe isyanı, Malatya vakası, Koçkiri hadisesi gibi, milli birliği bozucu ayaklanmalar başgöstermiŞ ve Ankara hükumetini otorite ve düzeni sağla mak için bir hayli meşgul etmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükumeti önce, Anadolu'nun bütün kuv vet ve kudretini iç. ayaklanmaları bastırmakta kullanmıştır. iç güven sağlan madan, milli hükumetin otoritesi temin edilmeden, ne düzenli birordunun te� melleri atılabilir, ne de istilacı düşrnanıa mücadele edilebilirdi. Türkiye Büyük Millet _Meclisi kuvvetleri, batıda milli cephenin zayıflaması pahasına,. milli kuvvetlerden iç isyanları bastırmak için önemli kayıplar vererek duruma hakim olabilmişlerdi. Bütün bu başgösteren iç isyanların belirli öz-ellikleri, lstanbul HüI
Andlaşması, içteki Etkileri Birinci Cihan Harbinin galip cievletleri, Ankara'da kurulan Milli · Hükumeti· ve onun milli siyasetini kabul etmedikten başka, onu meşru hükumetsaydıkları Padişah hükumetine karşı asi bir varlık gibi görüyorlar ve milli hükümeti yok etmek için gerek Yunanlılara, gerekse Padişah hükümetine her türlü maddi yardımı yapıyorlardı. Aria hatları , 24 Nisan 1 920'de San Remo Konferansında kararlaştırı lan Sevr Barış Andlaşması , 1 1 mayıs 1 920'de Osmanlı Hükümetine verildi. Paris'te galip devletler tarafından son şekli ve(ilerek davet edilen Os manlı murahhas heyetine, tebliğ edilmiş olan Sevr Andlaşmasının kabulünü kolaylaştırmak ve Sevr hükümlerini tatbik etmek üzere, Yunan ordusu 23 ·
-
( 1 72) Bit Genel Kurmay Harp Tarihi Başkanlığı, Türk istiklal Harbi, ·c. VI. istiklal Harbinde · Ayaklanmalar, ( 1919 - 1921), Ankara, 1974, s. 295 ve devamı.
1 48
Haziran 1 920'de taarruza geçti. Düşman kuwetleri 30 Haziran'da Balıkesir'i işgal etti, 8 Temmuz'da da Bursa•ya girdi. Düşmanın Sa lihli istikametinde ilerleyen kolu 26 Ağustos 1 920'de Uşak'ı işgal etmiş, Aydın'da ilerleyen bir kol da Nazilli'ye gelmişti. Bu sırada tümenlerimizin kadro halinde bulunması, mühimmatsız ve takviyelerine henüz . imkan bulunmamış olması, düşmanın ilerlemesine fırsat vermişti. Bu taarruzun hedefi, . Sevr'iiı idam hükmünü ko laylıkla uygulamak imkanım hazırlamak ve andlaşma tasarısında herhangi bir değişikliği mümkün kılmamaktı. · Sevr tasarısının idam hükmü, Paris'e giden -osmanlı Devletinin heyet başkanı Tevfik Paşa'nın, ·sadrazam Damat Ferit Paşa'ya yazdığı mektupta da açıkça belirtilmektedir. 1 7 Mayıs 1 920 tarihli mektupta, " ... Teklif. edilen şeraiti sulhiye (barış şartları), Devlet-i Aliye'nin (Osrtıahlı Devleti) inhilalinden (dağılma) ve zatı hazreti padişahın hukuki mukaddeslerinin imhasından, başka bir şeyi tazammum (kapsama) etmediğinden, mevcudiyeti devletin te mini muhafaza muahedename ahkamı esasiyenin .(temel hükümlerinin) , bilkülliye (bütünü ile) tadiline mütevakkıftır. . ···l'!luahedeyi sulhiyet!n şekli hazırına nazaran Devlet-i Ali'ye, dü.Veli müttefikanrn �akimiyeti müşterekesi altında her gün hakkı istiklalden- (her türlü bağımsızlık hakkından) mahrum bir müstemleke haline ifrağ edilmekte (dönüşmekte) olduğundan, şeraiti sulhiye bu vaziyeti tamamiyle bertaraf edecek bir surette tadili ve istiklali memleket, devlet ve hakimiyet itibariyle hudud-u tab'iyesi dahilinde temiA edilmedikçe akti sulh mevkut (kayıp) bulunmaktadır( 1 73) . Buna rağmen, .Vahdettin'in başkanlığında toplanan Şura-yı Saltanat, .. 22 Temmuz 1 920'de ,;zayıf bir mevcudiyeti, mahva tercih edilmeğe değer'' ğörerek andlaşmamn kabul ve onanmasına karar vermişti. lstanbul Hükumeti murahhasları, Türk topraklarını parçalayan, Türklere bırakılan arazi üzerinde milli şeref ve haysiyetle bağdaşmayan, milli hakimiyeti tanı mayan bu andlaşmayı Sevr'de 1 0 Ağustos 1 920ide imzalamışlardı. Büyük Millet Meclisi 19 Ağustos 1 920 tarihli toplantısında, Sevr And laşı'nasım imzalayanların ve bunu onaylayan . ŞCıra-yı Saltanatta bulunanların vatan hiyanetiyle itham olunarak vçıtansız sayılmaları kararını aldı. Aynı za manda Buyük Millet Meclisi Hükumeti bu andlaşnia ile kendini hiçbir surette bağlı görmediğini de ilan etti. · 1 O Ağustos 1 920'de Osmanlı delegelerinden, Maarif Nazırı Bağdatiı Hadi Paşa, Şura-yı Devlet ( Danıştay) Başkan ı Hıza' Tevfik ve Hem Sefiri Reşat Halis Beyler tarafından imzalanan andlaşma bir ön.söz ve 433 madde yi kapsamaktadır. Andlaşma onüç kısımdan meydana gelip birinci kısım, Bi rinci Cihan Harbine son veren andlaşmalarda olduğu gibi Milletler Cemiyeti Misakına ait bulunmaktadır. Sevr Barış Andlaşmasıria göre, Osmanlı imparatorluğu parçalanıyor, .
'
·
·
·
( 1 73) . Yusuf hikmet Bayur, Türk devletinin Dış siyaseti, a.
g. e., .s.
-
60.
1 49
Türk Milleti de yaşama hakkindari yoksun bırakılıyordu. Rumeli hududumuz aşağı yuk.arı lstanbul vilayetinin hududu olarak tayin_ olunuyordu. Batı Anadolu (lzmir ve havalisi) Yunanlılara verilecekti. Güney . hududu -ise Mardin, Urfa, Gaziantep, ·Amanos dağları ve Osmani ye'nin ku�eyinden geçmekte ve bu sınırın güneyini Fransa'ya bırakmakta idi. Doğuda Beyazıt, Van, Muş, Bitlis ve Erzincan'ı içine alan bir Ermenistan, I rak ve Suriye arasında bir Kürdistan kurulacaktı. Bunun dışında, Türkiye'ye bırakılan 'topraklar nüfuz. mlntıkalarına ayrılmakta, ltalyanlar Antalya ve · Konya, Fransızlar Adana, Sivas ve Malatya bölgesi üzerinde, lngilizler de lrak'ın kuzey kısmında da nüfuz bölgeleri tesis ediyorlardı. lstanbul'da ise hükumet ve padişah oturacak fakat İstanbul , milletlerarası bir şehir olacak, Boğazlar'da ordusu, donanması, bütçesi ve organize kuruluşları ile bir ko misyon bulunacaktı. Sevr'e göre, Türklere bırakılan bölgede hakimiyet hakkı, en ag ır şekilde sınırlanmış, Ankara ve Kastamonu vilayetleri ve dolayları idi. Sevr'e göre, memleket dahilinde bulunan azınlık, Türklerden daha fazla hak lara sahip oluyor,. vergi vermeyerek, askeri hizmet y,apmayarak imtiyazlı (ay rıcalıklı) bir durumda bu lunuyordu. Tü.rk tabiyetinden çıkanlar birçok yüküm lülüklerden kwtuld!Jğu gibi, . yeniden hiç kimse Türk tabiyetine de giremeyecekti. Devletin askeri kuweti, her bakımdan sınırlanarak azami miktar 50.700 kişi olacak, tank, ağır top, uçak bulunmayacaktı. Askerlik de gönüllü olacak, donanma ise 7 gambot ve 6 torpidodan ibaret olup, denizaltı da do nanmada bulunmayacaktı. Diğer-taraftan mali ve iktisadi hükümler, Osmanlı Hükumeti ile meclisin yetkilerini hiçe saydıracak şekilde sınırlayıcı ve külfet teşkil eder mahiyette olup, Osmanlı Devletini itilaf devletlerinin müşterek bir sömürgesi haline getiriyordu. lngiliz, Fransız ve ltalya devletlerinin temsilcile rinden kurulu Mali Komisyon, Osmanlı Devletinin gelir ve giderlerini düzenle mekte ve Devletin yetkilerini devletlik sıfatı ile bağdaştırmayacak şekilde bağlamakta idi. Sevr Andlaşmasından hemen sonra� Fransa, lngHtere ve ltalya, Os manlı imparatorluğuna bırakılan toprak parçası üzerinde ayrı ayrı nüfuz böl gel e rine ayırmayı öngören bir de anlaşma yapmıŞlardı. Bernard Lewis'e göre, "Sevres andlaşması pek insafsızdı ve Türki ye'yi, en zengin illerini ilhak eden devletlerin ve ulusların insafına dayanarak yaşayabilecek, çaresiz, kötürüm ve gölge bir devlet halinde bırakacaktı . Ye nilmiş Alrnanya'ya empoze edilenden çok daha ağırdı ve Türkiye'de bir ulu sal yas günüyle karşılandı". ( 174) Sevr Barış Andlaşmasının Osmanlı Hükumeti tarafından imzası, Ana dolu'da Milli Mücadele azmini kuvvetlendirmiş, o günlerde Mustafa Kemal Paşa'nın ifade ettiği üzere, "İdamımıza hükmeden düşmanlarımıza karşı daha azim�arane ve daha kuvvetli mukavemet çareleri düşünmek" _g erek miştir. _
( 1 74) Bernard Lewis, Modern Türkiye'ni n Doğuşu, a. g. e . , s. 247.
1 50
il.
SAVAŞ DÖNEMi
A. Milli Ordunun Kuruluşu.
' (Kuvay-ı Mllllye - Düzenı ı O rdu)
· Kuvay-i M illiye (Kuvay�i Milliye), bugônkü dildeki kullanımı ile Milli Kuwetler, Yunanlıların lzmir'i işg·aı etmeleri ve Anadolu'ga ilerlemeleri üzeri ne kurulan ve düşmana karşı savaşan kuruluşlardır. Kuvay-i Milliye ordu ile işbirliği yapan, Kurtuluş Savaşının ilk çete ve silahlı savunma kuruluşudur. Kuvay�i Milliye adı önceleri lzmir bölgesinde bulunan ve silahla ·dJ_renenlere verildiği halde, daha sonraları bütün milli hareketi kapsayacak şekilde kulla nıldı . Kuvay-i Milliye, işgalcilere karşı halkın tepkisi sonucu kurulmuştu. Böl gesel mahiyeti yanı sıra, sivil _bir yönetim altında savaşan kişilerden oluşu yordu. lzmir bölgesinin efeleri, güney doğu bölgesinin çeteleri, Kuvay-i Milliyeciler idi. , Kuvay-i Milliye Ege'de Yunanlıların lzmir'i işgal etmelerinden sonra iş gale tepki olarak görünmüş ve direniş hareketleri olarak· da kurulmuştu. Bu direnişler ne kadar zayıf ve dağınık olsalar da daima, bölgedeki askeri birlik lerin· desteği ile yürümüşlerdir, Ege bölgesinde bulunan askeri birlikler, Kuvay-i Milliye hareketleri boyunca, hiç bir zaman ortadan kalkmamış, tersi ne kademeleri v� kumanda kadrosu ile Kuvay-i Milliyenin .yönetfminde rol oy namıştır( 1 75) . Kuvay-i Milliye Ege bölgesinde, cepheler kurarak ortaya çıkmıştır. Bu cepheler Yunan ilerlemesine karşı direniş hareketleri olmuştur. Ancak Yunan işgali karşısında ayrı ayrı bölgelerde harekete geçen ve direnenler arasında . belirli bir iş ve görüş birliği sağlamak amacı ile mahalli veya bölgesel · çeşitli teşekkül ve heyetler kurulmuş, kongreler yapılmıştır. ilk Balıkesir Kongresi, bu toplanma ve birleşme hareketlerinin tabii bir sonucudur. Birinci Balıkesir Kongresini, ikinci Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri takip etmiştir. Fransız işgaline karşı Güney ve Güney-Doğu Anadolu'da da Kuvay�i Milliye kuruluşları düşmana karşı çetin savaşlar vermişlerdir. Mustafa Kemal Paşa, Samsun'a ayak bastığı zaman, Adana'da savunma cephesi kurulmuş, . · M araş, Urfa ve Antep, işgalcilere karşı çetin savaşlar vermekte idi. Bütün bu cephelerin Heyeti Temsiliye ile ilişkileri Sivas Kongresinden sonra, daha belirli bir hale gelmiştir. Batı Cephesi .Komutanlığına tayin olu nan Ali Fuat Paşa (Cebesoy), şeklen dahi olsa bu cephelerle temas sağla mış ve bir kumanda birliğine bağlamıştır. Kuvay-i Milliye, Milli Mücadlenin başında milletçe bir direnme hareketi olarak ortaya çıkmıŞ olan bu bölgesel kuruluşlar, daha sonra T.B.M.M. nin kurulması ile birleştirilmiş ve Birinci lnönü Muharebesi sırasında da bütünü ile birlikte düzenli orduya dönüşmüştür. -
( 1 75) Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, 3. Bası, l stanbul, 1°966, s. 1 6 1 .
1 51
·
B.
Muharebel�r ve Siyasi Sonuçları
a)
1. Dünya Savaşaı'na-Kadar Ermeni Sorunu
1 . Ermeni Sorunu ve Ermenilerle Yapılan SavaşlarP 76> .
Komşularının Ermeni dedikleri, kendilerinin Hay veya Hayasdan de- · dikleri bu topluluğun tarih] menşei, daha çok rivayet ve faraziyelere dayan) m aktadır. Ermeniler tarihleri boyunca, çoğunlukla bugünkü Sovyet Ermenista nrnda,· Doğu Türkiye'de, Batı ve Kuzey J3atı lran'da, kısmen de Kuzey Suriye ile Kilikya denilen Güney Anadolu'da yaşamışlardır. Ancak bu bölgede yaşa yan Ermeniler, bölgeye nüfus ·bakımından tamamen egemen olamamış lardır. Genellikle azmlrkta kalmışlardır. Esasen bütün Ermeniler ve Ermenis tan denilen ülkenin tamamı hiçbir zaman bfr hükümdar tarafından yönetilme miş, halkı aynı cinsten bir ülke ve devlet olmamıştır. Küçük krallıklar halinde belirli bölgelerde devletlere tabi olmuşlardır. Milattan hemen evvel ve ·sonraki iki yüzyıllık devir, Roma hakimiyeti ile geçmiştir. Daha sonra bu ülke uzun yıllar; lran ve Roma arasında, ondan s·onra da Bizans, lran ve Araplar arasında bir mücadele alanı olmuştur. ·
Vll. yüzyılda memleketin büyük bir kısımına sahip ve hakim olan Müs lüman Araplar, Ermenistan'ı vergiye tabi kılıp, küçük krallıklar halinde yönet mişlerdir. Daha sonraları Bizanslılar ve Selçuklular, bu krallıkların egemenli ğine son vermişlerdir. XI. yüzyılda Kafkaslardan Anadolu'ya giren Selçuk lular, Ermenilerin bir kısmının Kilikya'ya göç etmelerine sebep olmuşlardır. Selçuk_lular Doğu Anadolu'ya hakim oldukları zaman, bu bölge halkının büyük bir kısmı (Bir kısım Ermeniler dahil) kendilerine vergiden başka bir yü kümlülük yüklemeyen, din ve mezheplerine karışmayan Selçukluları bir kurtarıcı gibi karşılam ı şlardı r. ( 1 77) ·
·
Tarihi gelişmeler incelendiğinde, şunu açıkça belirtmek gerekir · ki, Türkler Anadolu'ya gelip yerleştirkleri zaman Ermenistan devletini yıkıp ege-, menliklerini almış değillerdir. Ermenistan · daha önceleri Bizanslılar ve lranlı lar tarafından yıkılmıştır.
( 1 76)
A. Şükrü Esmer, Siyasi Tarih, a. g. e., 375 - 383; Fahir H. Armaoğla, Siyasi Tarih, a. g. e . . s. 288 - 295; Sadi Koçaş, Tarih Boyunca Ermeniler ve Türk - Ermeni ilişkileri, Ankara
1 967.
(1 77)
1 52
'
lnayettullah Cemal Özkaya, Le Peuple Armenien et Les tentatives de Reduire Le Peup le Turc en Servitude, Ankara, 1971 . Ayhan Yalçın·, Belgelerin lşığında Türk - Ermeni Meselesinin lçyüzü, lstanbul, 1 975.; Mehmet Hocaoğlu, Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler, lstanbul, 1 976; Atatürk Üniversitesi Kuruluşu'nun XX yıl ArmC!ğanı, Ermeniler Hakkında Makaleler - Dernekler, (Kollektit eser), Ankara, 1 978; Enver Ziya Karal, La Question Armenienne (1 878 - 1923). (Türkçeden Fransızcaya Tercüme: Kaya Dorsan), AnKara. . Sadi Koçaş, Tarih Boyunca Ermeniler ve Türk - Ermeni ilişkileri, Ankara 1 967, s. 55 -
56.w.
Osmanlı Devletinin i lk kuruluş döneminde Ermeniler dağınık olarak Ki likya'da, Doğu Anadolu i le Kafkas bölgelerinde küçük kırallık ve beylikler ha linde lran, Bizans, Gürcü ve Selçuk Devletlerine tabi olarak yaşamakta idiler. Osmanlıların Ermenilerle ilk ilişkileri Osman Gazi zamanında olmuş, Osman Gazi'nin Bursa'yı alıp devlet merkezi yapmasından sonra, Kütah ya'daki Ermenilerin bir kısmı ve Ermerii Ruhani Reisliği Bursa'ya nakledilmiş tir. Fatih Sultan Mehmet'jn lstanbul'u fethinden sonra, lstanbul'da bir Ermeni Patrikhanesi kurulmuş ve başına da Bursa'daki Ermeni Ruhani Reisi getiril miştir. "Ermeni dilinde yayınla_nan bir eserde, Sultanın Ermenilere gösterdiği bu özel ilginin sebebi olarak, daha lstanbul'un fethinden önce Bursa'da Er meni Patriği Ovakim'in Padişaha, lstanbul'u alarak bütün dünyaya hükme den bir hükümdar olacağını müjdelemiş olması gösterilmektedir. Sebep ne olursa olsun, bu icraatı-ile Büyük Hükümdar Fatih Sultan Mehmet, tarihlerde ilk defa olarak, Ermenilerin ·dinlerine, dillerine, örf ve adetlerine serbest ota� rak sahip olmalarına imkan vermişti".( 1 78) Osmanlı imparatorluğunda Ermeniler büyük · rahatlıkla yaşamakta, ticari ve sınai işlerle, el sanatları ile meşgul olmakta idiler. Türkiye'nin dış ti careti genellikle Ermeniler eliyle yürütülmekte idi. Ermeniler Osmanlı toplu� mu içinde zengin bir sınıfı oluşturmakta idiler: Osmanlı Türklerinden farklı olarak Ermeniler askerlik yapmazlardı. Bu durum onların ekonomik bakım� , dan ülkede üstünlüğünü sağlamıştı. Ermeniler XIX. yüzyıl ortalarına kadar devletin en güvenilir unsuru idi ler. Bu bakımdan kendilerine Millet-i Sadıka (Sadık millet) denilmekti idi. Aynı .köy ve şehirde yaşıyan Ermeniler, Türklerle- birbirlerini çok seven, birbir lerine güvenen ve kaynaşan topluluklardı. : · General · H arbord, Amerikan Senatosuna sunulan raporda, Türklerle Ermenilerin i lişkilerini belirterek "Doğu Anadolu'da Türklerle Ermeniler birlikte ve barış içinde yaşamışlardır. Hacca giden Müslümanlar işlerinin ve malları nın idaresini Ermenilere bırakırlardı, Ermenilerde seyahate çıktıklarında aynı şeyleri yaparlardı". ( 1 79) demektedir. Ermeniler, evlerinde genellikle Türkçe konuşurlardı, kilisedeki ayinleri ni bile Türkçe yaparlardı Doğuda birçok Ermeni kadını, Türk kadınları gibi çarşaf giyerlerdi. Türkler ·gibi her hakka sahip olan Ermenilere Batı'da, "Hıris� tiyan Türkler" adı verilmiştir. Tanzimat Fermanınıdan sonra Osmanlı imparatorluğu içinde Katolikle rin koruyuculuğunu Fransa, ortodoksların koruyUcululğunu da Rusya üstlen miş, lngiltere ise protestanların koruyuculuğunu almıştı. lngiltere protestan kiliseler ve kolejler açarak Ermeniler arasında etkili olmaya çalışmıştır. _
·
·
( 1 78) Sadi Koçaş,-TarihBoyunca Ermeniler ve Türk Ermeni ilişkileri, a. g . e., s. 59. ( 1 79) Enver ziya Karal Tarfından zikredilmiştir. La Question Armenienne, (Türkçeden Fransızcaya çevirenKaya borsan), ankara, s. 8.
·
1 53
.
Önemli bir ıslahat aşamasına sebep olan Tanzi mat Fermanı, birçok yararlar sağlşmakla beraber, belirttiğimiz gibi yabancı müdahalesine _ de sebep ol muştu. Ermeni sorunu esas itibariyle, 1 877-1 878 Osmanlı - Rus Savaşı sonu cu Rus_lar'ın Doğu Anadolu'unun bazı şehirlerini işgal etmesi ve burada yaşayan Ermenilerin kışkırtılmaları ile başlam·ıştır. · Üç önemli faktör, 1 877-H �78 Osmanlı - Rus Savaşı sonunda Ermeni sorununun ortaya çıkmasına neden olmuştur. . aa) Birincisi, Rus Ordusunda bulunan Ermeni asıllı askerlerin Os manlı topraklarında oturan Ermeniler'le ilfşki kurmuş olmaları ve bunun sonu cu olarakda, Ermeni subayların Ermeni isyan ve başkaldırmalarının Rus Or dusu tarafından destekleneceği yolunda Ermenilere telkinde bulunmalarıdır. bb) ikincisi, Balkanlar'da oturan Hıristiyan toplulu�ların bağımsızlık elde etmiş olmaları, Ermenileri de aynı yolda gayrete getirmiştir. cc) Üçüncüsü, Osmanlı Devleti ile Çarlık Rusya'sı arasında imzala nan Ayastefanos (Yeşiköy) Andlaşmasının 1 6. maddesi, Berlin Andlaşmasının 61 . maddesi ile, Ruslar Ermenilerin hamisi sıfatın kazanmışlardır! 180> . Ermeniler, Osmanlı Ordusu.n un 1 878'de yenilmesinden sonra, Rusya'ya müracaat ederek, Ermenilerle ilgili bir takım taleplerde bulunmuşla dır. Fırat'a kadar, Ermenileren çoğunlukla bulunduğu yerlerin Rusya'ya katıl ması, bu olmadığı takdirde Bulgaristaiı'a verilecek imtiyazlara benzer im tiyazların Ermenilere verilmesi, bu olmazsa, Osmanlı Devletinde Ermenilerle ilgili ıslahat yapılması ve bu ıslahat . yapalıncaya kadar da Rus askerlerinin . bu topraklardan çekiimememsi. Rusya Ermeni isteklerine belirli bir ölçüde uymuş, Ayastefanos (Yeşilköy) Andlaşmasının 1 6. maddesine Ermeniferle il gili hükümler koydurtmuştur. Ermenilerin muhtariyet isteği Rusya tarafından, kendi sınırları içinde Ermenilere de örnek olacağı edişesinden ötürü olumlu karşılanmamış, sadece, Osmanlı Devletinin Ermenilerle ilgili ıslahat yapaca ğı ve ıslahat tedbirlerinin alınmasından sonra, Rusyanın bu topraklardan çe kileceği Andlaşmada yer almıştır. Daha sonra aktedilen ve Aya,stefanos Andlaşmasının yerini alan Ber lin Andlaşması 61 . maddesi ile Ayastefanos Andlaşmasının 1 6� maddesini değiştirmiş ve yumuşatmıştır. Bu maddeye göreı Osmanlı DevletL Ermeniler hakkında ıslahat tedirleri alacak, alınan ıslahat tedbirlerinide ilgili büyük dev letlere bildirecek, bu devletlerde bu tedbirleri gözetim altında bı..i l unduracak. lardır. Berlin Barış Andlaşmasının bu hükmü, ıslahat tedbirlefinin uygulan masında Rusya'nın baskısını kaldırdığı için, Ermenilerin hiç de . hoş karşıla _makdıkları bir olay olmuştur. Bertin Kongresinden· muhtariyet sağlayamıyan Ermeniler, hayal kırıl
_
( 180) 1 54
Enver Ziya Karal, la Question Armenienne, a. g. e., s. 10.
.
·
kaldırmanın yollarını aramaya koyularak teştkilatlanmışlar ve gerek Osmanlı ülkesinde, gerekse, dışarda Ermeni komite ve cfe_!nekleri kurmuşlardır. Berlin Kongresinden sonra lngiltere, daha önce Doğuda izlediği politi kadan vazgeçerek, Osmanli Devletinin toprak bütünlüğünü koruma yerine, Osmaı:ılı imparatorluğunu parçalama ve onun toprakları Üzerinde kendisine bağlı devletler kurma politikasına yönelmiştir. Bu yeni politika, Berlin Kongre sinden so'nra Avrupa politikasında ön plana geçen Ermeni sorununu kendi çıkarına kulanma şeklinde belirmiştir. 1 877 - 1 878 Osmanlı - Rus Savaşı sonucu, Ruslar'ın Doğu Anadolu nun baz_ı şehirlerini işgal etmesi, burada yaşayan Eremenileri kışkırtması, Osmanlı ülkesinde bulunan Ermeniler'in Rusya'ya katılmaları ihtimali ingite re'yi endişe ve huzursuzluğu sevketmi'ştir. l ngilteri, ermenileri bağımsız bir devlet olarak des!eklemek istemekte, kendi güvenliği bakımandan da bun dan yararlar ummaktadır. Böyelece daha başlangıÇta Ermeni sorunu, Erme nilerin kendi sorunu değil, Osmalı lmipar�ıtorluğunu olarak ortaya çıkmıştır . (181 ) '
Ermeniler, Berlin Andlaşmasının hükümlerinden memnun kalmamış lardı'. Yaşadıkları ülkede azınlıkta olmalarına rağmen, ihtilal yaparak, sava şarak, kan dökerek, isteklerini yerine getirmeye yöneldiler. Bu amaçla teşkilatlanıp ihtilal komiteleri kurdular. .,. Bu kurulan gizli ihtilal komiteleri arasında en önemlileri, lsviçr�'de 1 887'de kurulan ve faaliyetini Doğu Anadolu'ya yayan Hınçak Komitesi ·ile 1 840'da Kafkasya'da kurulmakla beraber, daha sonraları Kafkasya ve Doğu Anadolu'daki bütün Ermeni Derneklerini birleştiren Taşnaksutyun (Kısa adıyla-Taşnak) komitesi (Ermeni ihtilal Cemiyetleri ittifakı) dır. , Bu komitelerin ortak amacı, Doğu Anadolu'da yaşıyan, Ermenilerin ba ğımsızlığını sağlamak, Ermeni milliyetçiliğini yaymak, Ermenileri silahlan dırmak idi. Dikkat edilecek olunursa, bu komiteler Berlin andlaşması sonunda ku rulmuştur ve yabancı ülkeler tarafından desteklenmiş ve savunulmuştur. lngiltere, Berlin Andlaşmasının aktinden sonra, Ermenilerin koruyucu su olduğunu ilan ile, Osmanlı Devletinden reformlar yapılmasını istedi. l ngil tere görünüşte Hıristayanlığı savunma politi kası altında, bağımsız bir Erme nistan kurulmas_ın ı sağlayarak, Rusya'nın güneye doğru ilerlemesini durdurmak istiyordu. Osmanlı Devleti, lngiltere'nin ıslahat yapılması yolundaki teşebbüsleri ni olumlu karşılayar.ak, ıslahat tedbirlerinin alınmakta olduğunu bildirmiştir. Ermeni Romitelerince veya büyük devletlerce Osmanlı ·Devletine su nulan refor m projelerini uygulamak imkansızdı. Reformların uygulanması ö n görüien vilayet(erde, müslümanlar büyük bir çoğunluğu teşkil ediyordu. Böyle bir reform, Doğu Anadoluda Türk - Muslüman birliğini tehlikeye koyabilirdi ve ·
·
·
'
(181) Fahir H. Armaoğlu, Siyasi Tarih, a. g.
e., s.
288 . .
1 55
aynı zam!lnda uygulanması mümkün değlidi. Bu garç.ekleri görmemezlikten gelen batılı devletler, Ermeni komitelerini isyana, başkaldırmaya teşvik edi yorlardı. Amaçları Osmanlı imparatorluğunu parçalamaktı. Bu şartlar dikkate alınırsa, Osmanlı DevleU'nin Ermeni Komitelerine karşı neden kuwete başvurduğu çok iyi anlaş ılmaktadır. · . · 1 885'de Doğu Rumeli'nin Bulgari.stan'a katılması, Ermenileri de h are kete geçirdi. Ermeni komitelerinin çabaları ile 1 888'de Van'da Ermeni Pisko . posunun da kışkırtması ile bir ayaklanma çıktı. Ancak Osmanlı Devl�ti bunu başarı ile bastırdı. 1 890'da ise Erzurum'a da bir ayaklanma çıktı. lstan bul'daki ErlTleni ihtilat komiteleri ise, bazı Ermenileri Osmanlı Devletinin ca susu_ diye öldürdü. Bütün bu olayları arızasız atlatan Osmanlı Devletinin, 1 894 yılında Sasun'da (Bitlis civarında) Rusya ve lran'daki Ermeni Komitele rinin de kışkırtması ile büyük bir isyan olayı ile karşı laşdı. Bu durum karşısın- · da Osmanlı devleti sert tedbirler almak zorunda kaldı. Sasun ayaklanması lngiltere'yi harekete geçirdi. Ermeni sorunu konu sunda Rusya'nın gayreti, lngiltere ile menfaat çatışmasına neden oluyordu. l ngiltere Ermenileren bağımsızlığını istiyor. Rusya ise Ermenilerin Rusya'ya katılmasından yana bir politika izliyordu . Hınçak ve Taşnaksutyun'un amacı, Osmanlı imparatorluğu, Rusya ve lran'daki bütün Ermenilerin birleştirilip ba ğımsız bir Erm�nistan kurulmasını sağlamaktı. Böye bi r amaç inglitere'yi · memnun etmesine karşılık, Rusya buna şiddetle karşı idi. e Sasün olayarından sonra, Osmanlı Devleti, islahat tedbirlerin , lngiltere'nin baskısı azalınca, devam etti·. 1 895'de, lstanbul'da birkaç yüz Ermeninin Babıaliye doğru yürüyüşe geçmesi, üzerine sevkedilen askerlete ateş açmaları ve birkaç askeri öldür meleri, askeri ciddi tedbir almasını gerekli kıldı. Bu olay bütün lstanbul'a, Trabzon, Harput, Erzurum, Diyarbakır, Sivas, Antep ve Maraş illerine de yay ıldı. Ermeni komitelerinin aracılığı ile aleyhte yapılan propaganda -etkisini göstererek, Avrupa devletlerini kendi uyrukları nı koruma çabasına girişerek lstanbı:ıl önlerine dona.nmalarını gönderdiler. lngilterinin sert müdahale çaba sı, Rusya ve Almanya'nın karşı koyması ile önleI"Jmiş oldu. ·osmanlı Devleti bu ayaklanmaları da başarı ile bastırmış oldu. . 1 896'da, Ermenilerin bombalarla lstanbul'da Osmanlı Bankasının bas-· . malan yeniden olaylara heden oldu. Alınan tedbirlerle, başkaldırma bastırıldı ve suçlu Ermeniler olay sırasında ö ldOrülmüş oldu. lngiltere'nin tehdidi-pek etkili olmadı ve olaysız geçen yıllar, Birinci Dünya Savaşı na kadar sürdü. Birinci D ü nya savaşına gelinceye kadari Ermeni meselesi, Osmanlı Devletinin bir içi meselesi olarak ele alınmışsa da, aslında bı.i olay büyük devletlerin karşılıklı rekabeti meselesi idi. Ermeni meselesini, Doğu mesele sinden ayrı mütalaa etmeye imkan yoktur. Aslında Doğu meselesi, _pizim için bir Batı meselesidir, Batı'nın doğudaki meselesidir. Ermeni meselesini büyük devletler hep kendi çıkarları açısından ele almışlar ve değerlendirmişlerdir. Ermeniler aslında büyük devletlerin politikaları nın bir aleti olarak kullanılmıştır. ·
·
156
. Birinci Dünya Savaşı öncesinde, Ermenilerin Osmanlı ülkesinde nüfus bakımından durumu, Ermenileri kendilerine bi r yurt edinecek imkandan yok sun kılmaktadı r.. Neresi Ermenistan yurc;fudur? Bu sorunun cevabı hiçbir zaman açıklanmamıştır. Emıeniler hiçbir yerde çoğunlukta olmadığı gibi, sı ·nırları belirli bir toprak parçasırıı da tarihte kendilerine yurt sayacak bilinçlenmeye İ.Jlaşmamışlardır. Çeşitli istatistikler karşılaştırılıp mukayeseler yapıldığında, Ermel}ilerin hiçbr zaman hiçbir ilde nüfus çoğunluğuna sahip olmadığı açıkça görulür. Masala, 1 91 O tarihli Ansiclopedia Britanica'da, Ermenilerin bulunduğu dokuz ilde, Ermenilerin nüfusunun 9 1 3.875 olduğu, aynı illerde nüslünan nüfusun 4.453.250, diğer etnik toplulukların da 663.875 olduğunu yazar. Buna göre dokuz ilde %1 5 Ermeni, %1 1 diğerleridir. 1 905 tari hli Osmanlı Devlet i statis tiği ise, Ermenilerin bütü n nüfusun %7'sini teşkil ettiğinibeyan eder. · Robert le Cais, 1 9 1 3'de yayınlanan Bulletin de L'Asie Français'de şöyle demektidir: "Şurada burada Ermeni köylerine, şehirlerde Ermeni mahallelerine rastmak mümkün ise de, Ermenilerin çoğunlukta kabul edileceği diyar bul- · . mak güçtür"( 1 82> . demektedir. ·
·
b)
1. Dünya Savaşı'ndş Ermeni Sorunu
Birinci Dünya Savaşı, Ermenilerin bağımsızlıkları nı kazanmaları için iyi bir fırsattı. Ermeniler daha savaş öncesi dönemde · hazırlıklarını yaptılar, siiahlandılar, planlı bir iç darbe yönelmek için silahlı askeri kuruluşlar kurdu lar. Daha savaş başlamadan önce Ermeni ihtilal Komiteleri harbin hedefini tespit ettiler. Taşnaksutyun (Taşnak) Komitesi, Rus Ermenilerinin Çar Ordu sunda hizmet alacağını ve Osmanlı Ermenilerini özgürlüğe kavuşturacağını ilan etti. Hınçak Komitesi ise, Ermeniler için özgürlüğe kavuşmanın zamanı geldiğini her tarafa duyurdular. Osmanlı Ermenileri., !ittihat ve Terakki iktidarı ile savaşta işbirliğini red ettHer. Osmanlı Devleti Savaşa girdikten sonra, itilaf Devletleri ile birl e şerek ülke içinde Türklere karşı cephe açtı lar. itilaf Devlet leri için �rmeni sorunu, Türkleri çember içine almak için en uygun zamandı. ·Ermenilerle işbirliği yaparak Savaşı süratle sonuçlandırmak istiyorlardı. Türk ler için Ermeni sorunu, öncelikle bir iç igüvenlik ve Devletin varlığını koruma sorunu idi. ' i lk isyan 1 7 Ağustos 1 9 1 4'de Zeytun'da ç ıktı. Müstakil bir Ermeni kuv . veti t�şkil etmek isteyen Ermenilerin bu istekleri kabul edilmeyince isyan edip dağlara çıktılar. Maraş'aki Ermeni askerleri de silahları ile bunlara katı l dılar. Köyleri yakıp yıktıiar. Kışlalara, hükümet konakları na taarruz ettiler. Olay Kayseri'ye de intikal etti. Erzurum ve Bayazıt'taki Ermeni askerleri de silahları ile beraber Kafkasya'ya kaçtılar. Van M ebusu Papazyan'ın başların( 182) Sadi Koçaş, Tarih Boyunca Ermeniler ve Türk Ermeni ilişkileri, a. g. e., s. 257- 262.
1 57
da bulu nduğU Ermeniler de, Van ve Bitlis dolaylarında harekete geçmişlerdi. Savaşın ilan-ı ndan kısa bit süre sonra, yıllarca önce hazırlanan plan gereğince köylere kadar teşkilatlanan Ermeniler, yer yer isyan ederek katlia- . ma başladılar. Daha önceden aldıkları direktife uygun olarak, Türk köylerini basıyor, çoluk, çocuk, ka.d ın, ihtiyar demeden ellerine geçenleri en vahşi şe. 3 1 kide OldürüyorlardıC 6 >.
Rus Ordusunda, Rus Ermenilerinden başka, Osmanlı ülkesinden kaÇan, silahları i le birlikte katılanlar da vardı. Toplamı 1 80 bin kişi o ldUğu ifade edilmektedi � 1 64> . , Bu durumda hükümet, ·tedbir almak zorunlulğunu duydu. Gerekli görü lecek tehlikeli kişilerin, ferden veya toplu halde, devlet güvenliğini tehdit etmi yen bölgelere zorunlu- olarak gönderilmesi veya göç etmesi gerekiyo�du. Tehcir (göç) Kanunu bu ariıaçla çıkarılmıştır. Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı başladıktan ve her tarafta Ermeni hareketi görüldükten sonra, uzun incelemeler sonucu, buna karar vermiştir. Tehcir Kanunu için başlıca üç sebep sayılabilir. . aa) Mecburi göçten iki ay önce, itilaf Devletlerinin Çanakkale harekatı başlamıştı. Osmanlı Devleti her taraftan düşmanla çevrilmişti. bb) itilaf D evletleri , bilhassa Ruslar, Ermenileri Osmanlı askeri birlik. lerini arkadan vurmak için silahlandırmışlardı. cc) özellikle Çanakkale'de, itilaf Devletlerini n taarruzu başlayınca, Osmanlı Ermenileri, ihtilal komitelerinin önderliği ile Rusların yanında yer al dılar ve çeteleri organize ederek terörist hareketlere girişti İerf1BS) . Nisan ayı içinde . Ermenilerin Van isyanı başladı. Van'daki Ermeni kur luşları, gönüllü Ermenilerden oluşan birliklerle çok kanlı sqkak çarpışmaların dan sonra Rus birliklerinin yardımı ile, Van şehrini ele geçirdiler< 186 ) : Van is yanı bir alarm idi. Ermenilerin, Ordunun ve Devletin güvenliğini sağlamak için zorunlu göçe tabi tutulmalari kararı bu o laylardan sonra alınmıştır. Teh cir Kanunu 1 4 Mayıs 1 9 1 5'de yürürlüğe girdi ( 1 87) . Kanu'n metninde bu Kanu nun, sadece Ermenilere uygulanacağına dair bir kayıt yoktur. Hüküm�t icraa tına karşı çıkan, e mi rlerine itaaat etıtıeyenlerle , silahlı direnmede bulunanlar, casusluk yapan köy ve kasaba ahalisi askeri gereklerden ötürü , tek tek veya topluca diğer yerlere sevk . ve iskan edileceği, ö ngörülmekte idi. Ermeni yazarları ve Ermeni görüşünü savunanalar, mecbµri göçün Er meni halkını imha amacı ile yapıldığını savunurlar. öncelikle belirtmek gere.
( 1 83)
( 1 84)
( 1 85)
( 1 96) ( 1 67)
1 58
.
Bu konuda ayrıntılı bilgi için lütfen Bk. Mehmet Hocağlu, Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Er. meni Mezalimi ve Ermeniler, Ankara 1 9 76. Sadi Koçaş, Tarihte Ermenier ve Türk - Ermeni ilişkileri, a. g. e., s. · 1 9 1 . Enver Ziya Karat, La Question Armenienne, a . g. e . , s . 16. Van'daki Enneni Ayaklanması ve Ermenilerin Türkleri kadiamı için ayrıntılı bilgiler. Bk, Mehmet Hocaoğlu, Ermeniler, a. g. e., s. 626 - 644 . Aynı Eser, s. 645 - 646.
kir ki, itham, yanlış, yersiz ve haksızdır. Bir kere, Tehcir Kanunun, ermeni isyanlarından sonra çıkarılmıştır. Son olarak da Van ayaklanması ve Van'daki Türklerin katliamı , Kanunun çıkarılma gereğini haklı kılmıştır. Erme ni komitecisi Papasyan'ı n açıkca belirttiği gibi, göçe, Ermenilerin Türk Devlet ve milletini yok etmek maksadı ile, Ruslarla işbirliğine gi rişmeleri sebeb ol . 1 88 muştur< > . Mecburi göç, ülkenin her tarafında uygulanmamıştır. lstanbul'da isyan cı larla ilgili olan sadece 2345 kişi mecburi göçe tabi olmuştur. lzmir'de, Orta Anadolu'da ve Güney'de oturan Ermeniler göçe tabi olmamışlardır. Göç esnasında bir milyon· beşyüzbin kişinin öldürüldüğü iddiası da bir hayal mahsülüdür. Bu dön,emde, Osmanlı ülkesinde yaşıyan Ermenilerin toplam olarak miktarı ancak bu kadardır. Ermenilerin bir kısmının Kafkas ya'ya, bir kısmınında Fransızların himeyeside daha sonraları Suriye ve Lüb nan'a ve bir diğer kısmında lrak'a göç ettikleri, yerleştikleri dikkate alanırsa, bu rakamın ne kadar abartılmış olduğu görülür. Şunu açıkça belirtmek gere kir ki, Ermeniler tarafından başlatılan isyan ve katliam hareketleri sonucu Türklerin kayıpları Ermenilerden çok daha fazladır< 1 89> . Ermeni katliamı diye dile dolanan itham vesikasının dayanağ ı, l ngiliz lerin yayınladıkları mavi kitaptır. Propaganda amacı i le 1916 yılında çıkanın bu kitap, tek taraflı o larak olayları değerlendirmektedir. Bu tarihte lnglizler, Çanakkale'de başarıs ızlığa uğramış, Kut-el-Amara'da lngiliz askeri birilkleri de esir edilmiş bulunuyodu. Böyle bir dönemde, lngilizler, kamu oyunu kendi lerinden yana yönlendirmek için, Ermeni sorununu ortaya atmış, sun'i ve ger çek dışı vesikalarla, dünya kamuoyunu aldatmaya yönelmiştir. Ermeni göç olaylarında, haksız olarak itham edilen ve sonunda da bir Eqneni kurşunu ile hayatını kaybeden ra.h metli Cemal Paşa, hatıralarında şu hususları açıkça dile getirmektedir: "Şu kadar var ki, bütün Ermeni muhacirlerinin Mezopotamya'ya gön derilmesi, o rada sefalete duçar olacaklarına emin olduğum için, bunlardan birçoklarının Suriye ve Beyrut vilayeteleri içine yerleştirilmelerini münasip gördüm. Buna m üsaade edilmesini ısrarla istanbul'a yazarak muvafakatlarını aldım. işte bu sayede bu vilayetlerde hemen yüz ellibin kadar Ermeni'yi ye leştirmeye muvaffak oldum. Bunların yetimleri, dul kadınları ve erkekleri için ne gibi yardımlarda bulunmuş olduğumu burada tekrar etmekten çekinirim. Bana öyle geliyor ki bunları uzun uzadıya anlatmaya kalkarsam, insani hislerle yapt ığım bu yardı mların manevi kıymetine halel gelecek"< 1 90> . . Keza Cemal Paşa, bir diğer vesile ile yaptığı açıklamada şöyle de( 1 88) Esat Uraz, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, a. g. e., s. 606 - 608. ( 1 89) Enver Ziya Karal, L Ouestion Armenienne, a. g. e., s. 1 7. ( 1 90) Cemal Paşa, Ermeni Sorunu, Atatürk Ü niversitesi Kuruluşu'nun XX yıl Armağanı, Erme niler (Kollektif eser), Ankara, 19 78 , s. 138. ·
159
mektir: "Benim Ermenilere ne kadar iyi davrandığımı herkesten fazla_bugünkü E·rmeni Partiği Zaven efendi bilir. 1 9 1 5 senesi aralık ayında lstanbul'a geldi ğim zaman bizzat kendisi Pera Palas otelinde beni ziyarete gelerek, patrik hane'nln resmi bir takdiriile bütün Ermeniler namına teşekkür etmişti".( 1 9 1 ) Aynı Cemal paşa·, .Mondros Ateşkes Anlaşması sonucu lstanbul'da ku rulan bir heyet tarafından, tehcir (göç) katliamından ortak sorumlu - olarak idama mahkum olmı,.ıştur. Cemal Paşa olayına değinmemizin nedeni, yabancı propagandanın en masum insanları dahi nasıl insafsızca 'itham altında bulunduracağ ını ve Ermeni sorunu nedeni ile ortaya atılan iddiaların haksızlığını belirtmek için dir. Ermeniler, Birinci Dünya Savaşında Sarıkamışta, Rus Orduları nın ga lebesi sonucu işgal ettikleri topraklarda yapmadıkları nı bırakmamışlardır. Doğu, Güneydoğu ve Güneyde kötülüklerin en kötüsünü, hiyanetlerin en Misini ve cinayetlerin en kanlısını yapmaktan geri durmamışlardır. Yalnız Erzurum'da 1 1 Mart 1 9 1 8'de katliamlar yaparak 1 2 bin kişinin camna kıymışlarıdır. Yanıkdere'de ise, yalnız bir gecede 3000 Türk'ü akla gelmedik işkencelerle öldü rmüşlerdir< 192> . 30 Ekim 1 9 1 8'de Mondros'ta Ateşkes Anlaşması imza edilmiştir. Os manlı Devletinin Orduları ile itilaf Devletlerinin Orduları arasında s_ilahlı çatış ma son bulmu ştur. itilaf Devletleri Ateşkes Anlaşması hükümlerine aykı rı o la rak Anadolu'yu işgale başladılar. itilaf Devletlerinden cesaret alan Ermeniler yeniden harekete geçtiler. Ermenilerle oian çatışmalar Doğu'da ve Güney'de cereyan etti. Doğudaki çarpışmalar Gümrü Barış Andlaşması ile sonuçlandı. Güneyde ise Fransızlar'ın teşviki ile harekete geçen Ermeniler, Fransız askeri birliklerinin yenilmeleri sonucu Ankara anlaşması ile Frasızlar'la birlik te istekleri ile ülkeyi terketmişlerdir. Böylece Güney'de Ermeni sorunu da sonuçlanmışt!f. ' Ancak, Osmanlı Devletinin yenilmesi sonucu, itilaf Devletleri barış ha _zı rlakları içinde bulunmaktadırlar. Barış konferansında Ermeni liderler, ba ğımsız bir Ermenistan kurulması için kendi muttefiklerine yaptıkları hizmetleri dile getirmişler ve Barış Koferansını büyük bir politik etki altında bırakmışlar dır. Bu arada politik tesirler dışında, serbestçe yapılan araştırmalar bir nebze gerçeğe ışık tutmaktadı r. Bir Amerikan Komisyonu. raporunda şU sonuca va rıyor: nşu veya bu şekilde muhtar bir Ermenistan kurulsa, mesut bir Ermeni azı nlık, büyük bi r Türk ve Müslüman çoğunluğu yönetmek imtiyazına sahip '
.
( 1 9 1 ) Aynı Eser, s. 1 4 2. ( 1 92) Zeki Başar,. Geçmişi Unutan Ermeniler, Atatürk Üniversitesi Kuruluşunun XX yıl Armağa nı, Ermeniler (kollektif eser), Ankara, 1 978, s. 1 3 Ayrıca Ermenilerin Erzurum'da ve ilçele rinde yaptıkları için, Zeki Başar, Ermenilerden Gördüklerimiz . Ankara, 1 974 . ,
1 60
olacaktır''( 1 93> : · Ermeni mandasinı kabule yanaşan A.B.o.;· General James G, Har bord (Jeymis Harbord) başkanlığında bir heyeti, araştırma yapmak üzere olayların cereyan ettiği yerlere göndermiştir. Mahallinde tetkikler yapan heyetin raporu özellikle şu hususları kapsamaktadır; aa) Türkler ve Ermeniler; uzun süre, yüzyı llardan beri barış içinde yaşamışlardır. . bb) Ermeni zoraki göçü esnasında,_Türkler ve Ermeniler büyük ölçü de kayıplara uğramışlardır. Rus Ordusunun taarruzu sırasında Ruslar ve Er meniler,· Türk köylerini yp_kmışlardır. Köylerde 20-35 yaş arası erkeklerin mevcut olmaması dikkati çekmektedir. cc) Harp öncesi dönemde de Osmanlı ülkesi içinde Ermeniler hiç bir yerde halkın çoğunluğuna sahip olmamışlardır. Bugün göç eden Ermeniler, yerlertne dönseler dahi, halkın çoğunluğunu teşkil etmeleri çok uzak bir ihti 1 94>. maldir< . General James Harbord Heyetinin hazırladığı rapordaki görüşleri, Is� tanbul;daki A.B.D. fevkalade komiseri Amiral Bristol da teyit etmektedir< 1 95->. Sevres (sevr) Barış Andlaşmasının Ermenilerle ilgili, Ermenistan'a muhtariyet tanıyan h ükümleri, Türk Milli Mücadelesinin başarıya ulaşması ile hükümsüz _kalmış, Ermeni sorununu Türkler yabancı müdahalesine gerek kalmadan çözümlemişlerdir. _
-
·
·
_
_
c) Kurtuluş Savaşı'nda Ermeni Sorunu ve Gümrü Barış Andlaşması Sevr Andlaşması Doğuda bir Ermenistan kurduğu gibi, Kürdistan'a da otonomi (Özerklik) -vermekte ve böylece Doğu Anadolu'yu parçalamakta idi. Taşnak partisi tarafından idare olunan ve itilaf Devletlerinin yardımını gören Ermeni Devleti, Çarlık Rusyasının Birinci Cihan Harbinde mağlüp ol ması sonucu Güney Kafkas hudutlarında Erivan, Gümrü ve Kars dolayların da kurulmuŞtu. Milli hudutlarımıza tecavüz eden ve müslü_man halka fev kal�de zulüm, haksızlık ve katliam yapan Ermenilere karşı harekete geçilmesine T.B.M.M. kaq:ır vermek zorunda kalmıştL Türkiye Büyük Millet M eclisi, icra H eyetine ( Bakanlar Kuruluna), milli hudutlarımız içinde bulunan, ancak mütareke hükümlerine uyularak, boşaltı lan "Elyiye-i Selase" (doğuda bulunan 3 ilimiz) Kars, Artvin ve Ardahan'ın tekrar geri alınması için gereğinin yapılması yolunda ayrıca yetki de vermişti. Şark Cephesi Kumandanı Kazım Kgrabekir Paşa'nın, Hükümete 30 Mayıs ve 4 Haziran 1 920 tari hli raporlarında da belirttiği üzere, "Ermenilerin ilk fır satta Erzurum'u dahi ellerine geçirmek-için teşebbüslerde bulunacakları, Er meni Ordusuna karşı hakim ve müsait bir vaziyet almanın zorun-luğu, Brestli tovsk ve Baturiı Andlaşmaları ile Türkiye'ye b_ırakılan Elviye-i selase'yi işgal etmek üzere harekete geçmenin" gerekliliği açıklanmış ve hükü metçe de bu durum uygun görülmüş ve taarruz için 7 Haziranda emir ve-ri lmişti . Ancak, Sovyet Cumhuriyeti Hariciye Nazırının Ermenistan, lran ve Türkiye Hudutla-_ rının tesbit_i nde Rus Sovyet Hükümetinin arabulucutuğu ile meselenin siyasi _
·
( 1 93-) Enver Ziya Karal, La Ouestion Armenierine, a. g. e., s. 2 1 . ( 1 94)
Enver Ziya Kara!; La Ouetistion Armenienne, a . g . e., s. 22.
( 1 95) Aynı Eser, aynı yer.
1 61
yollardan halinin mümkün olduğunu bildirmesi üzerine.ordunun taam..ızu ge ciktirilmişti. Bu arada Ermenilerin doğu cephesinde, Türk topraklarına ve hal kına karşı tecavüzu, Oltu'yu işgal etmeleri ve Gürcülerin de 25- Temmuz'da Artvin'i almaları, askeri birliklerimize de tecavüzü, askeri durumumuzu dü zeltmek ve savunma tertiplerini sağlamak amacıyla 28 Eylül 1 920'de ordu muzun taarruza geçmesine sebep olmuştur. 29 Eylül'de Sarıkamış, 30 Ekim'de Kars, 7 Kasım'da Gümrü, ordumuz tarafından alınmıştır. 1 8 Kasım 1 920'de mütareke imzalanmış, kati barış andlaşması ise 2/3 Aralık gecesi imzalanmıştı. Gümrü Barış Andlaşması, ilk aktedilen andlaşma olması bakımından ehemmiyetli olmakla beraber, Misak-ı Milli'r:ıin doğu hudutlarını da kısmen belirtiyordu. Bu Andlaşmaya göre, 1 o Ağustos 1 920'de lstanbul Hükumeti tarafın dan aktedilen Sevr Andlaşması ile Ermenilere bırakılan doğu illeri ve 1 878 Berıin 'Barış Andlaşması ile Rusya'ya bırakılan Kars ve dolayları da Türki ye'ye bırakılıyordu. Ayrıca Ermenistan Hüku meti, Sevr Barış Andlaşmasının hükümlerini de geçersiz saydığını, Gümrü Aiıdlaşması nda açıkça ifade edi yordu. Bu Andlaşmanın önemini Atatürk, Nutuk'da şöyle ifade etmektedir: "Gümrü Muhadesi, HükÇımeti Milliyenin aktettiği ilk Muahededir. bu Muahede ile, düşmanlarımızın hayalhanesinde kendisine ta Harşit vadisine kadar Türk ülkeleri bahşedilmiş olan Ermenistan, Osmanlı Devletinin 1 877 seferiyle kaybetmiş olduğu yerıe·ri bize, Hükumeti Mi lliyeye terkederek dava harici ne çıkarılmıştır. Şarkta, vaziyetlerde mühim tebedClül (değişiktlik) olma sı yüzünden, bu muahede yerine, bilare aktolunan 1 6 Mart 1 921 tarihli Mos kova ve 1 3 Teşriniewel (Ekim) 1 921 tarihli Kars .Muahedeleri kaim olmuş 96 tür"( 1 )'. ·
S. Selek'e göre, "Doğu taarruzu, Anadolu ihtilalinin ilk askeri zaferidir. Meciliste ve bütün menielekette büyük ·yankılar yaratmıştır" ( 197>. "Bu zafer ile M illi Müdaleninin ve istiklal Harbinin bir cephesi kapan mış, Anadolu ihtilalinin de t920 yılı ortalarında geçirdiği tehliklerden sonra prestiji artmış oluyordu. Asıl harbi batıda yapacak olan Türk Ordusu , artık ar:: kası emin olarak doğüşecek ve doğudaki birilklerden bir kısmı, Batı Cephesi ne nakledilebilecekti. Bunlardan başka Rusya'dan gelecek yardımlar için yol açı lmış bulunuyordu"C 1 98) _ ismet inönü, "istiklal Savaşı ve Lozan·� la ilgili anıları nı anlatırken, Doğu'da olan olaylan şöyle dile getirmişti(' "1 920ide Ermenistan seferi oldu Şark'ta. Bu ordu biraz asker toplıya bildi, muntazam ordu oldu. Şark cephe�ine hareket ettirdik ve Ermenileri mağlup etti , Sarıkamıştan çıkardı, Kars'tan çıkardı. Gümrü'ye kadar gitti ve .
_
( 1 96) Atatürk, Nutuk, 1 938 Baskısı, s. 349. ( 1 97) S. Selek, Milli Mücadele,1, a. g . e., s. 31 1 - 3 1 2 . ( 1 98 ) Aynı eser, aynı yer.
1 62
orada Ermeniler'le muahede yaptı. Aynı devlet olarak Ermenistan'ı işgal ede !)ilecekti, fakat bu esnada muharebe ettiğimiz Ermenistan Devleti, Komünist camiasına iltihak etti. Birleşik Sovyet cumhuriyetlerinden - biri oldu ve Rusya ile tabii sulh. h avası içinde bulunurken, Ermenistan'la sulh yapmış olduk" (199) .
GÖ mrü Barış Andlaşması 2/3 Aralık 1 920 de Gümrü de i mzalanmıştı. Ermenistan Cumhuriyeti bir gün sonra K ızılordunun işgaline girmiş, Eri van'da Sovyet Ermeni Hüku meti kurulmuştu. Gümrü Barış Andlaşması And laşmanın- 1 8 inci maddesi hükümlerine göre onaylanması gerekiyordu. And laşmasının imzalanmasından bir gün sonra Kızılordi.ı tarafından işgal edilmesi ve Sovyet Ermeni Hükumetinin - kurulması, Andlaşmanın yürürlüğe girmesine imkan vermemiştir. Ancak Doğu cephesinde kazanılan zafer mey velerini vermiş, Ermenistan'la Andlaşma ile çizilen sınırlar önce 1 6 Mart 1 921 Moskova Andlaşması ve daha sonra da 13 Ekim 1 921 tarihli Kars Aiıd laşmasında ufak değişikliklerle dahi olsa kabul edilmiştir. Kars Andlaşmasının Erivan'da yapılan imza töreninde Ermeni delege leri başkanı ve Ermenistan cumhuriyetinin adliye ve işçi müfettişliği komiseri Şahverdof, yaptığı konuşmada özetle: -"iki komşu milletin ilk defa olarak birbirlerinin geleceklirini ilgilendiren sorunları bağı msız olarak aralarında çözümlemiş bulunduklarını, bundan sonra başkaları nın çıkarları için, iki millleti birbiri üzerine saldırtmanın olanak dışı olel:caO ını, Ermeni ve Tü rk milletleri ilişkilerinin iki tarafın yasal hakları nın tanınması ilkesine dayanacağını söylemiş ve Türk Ordusunun başarılarından kıvançla söz etmiştir"(200> . Bu arada dış münasebetler bakımından önemli bir husus da, Sovyet Rusya ile temasa geçilmesi, Sovyetlerin 3 Haziran 1 920 tarihinde Misak-ı milliyi tanımış o lmaları ve Türk heyetlerini Moskova'ya giderek temaslarda bulunmuş olmalarıdır.
2. Fransızlarla Yapılan Muharebeler ve Ankara itilafnamesi _ (Anlaşması)
a) Fransızlara KarşıKurulan Milli Cepheler
Güney - Anadolu'da, milli cephelerin kurulmasının başlıca nedeni Mondros Mütarekesinin itilaf Devletleri tarfından tek taraflı , .haksız ve yanlış bir şekilde uygulanışı ve bu toprakların işgal edilmesidir. Frans ızların Adana, lngilizlerin Urfa, Maraş ve Gaziantep'i işgal etmeleri halk arasında korku, şüp�e - ve nefret yaratmıştı. lngilizlerin bu bölgelerden çekilmeleri sonucu Urfa, M araş ve Gaziantep'in de Fransızlar tarafından işgali ve azınlık Erme nilerle işbirlği yaparak, sömürge yönetimi usullerini burada uygulamaları, yer yer bölgesel savunma terptiplerinin alınmasına ve ı;nilli kuwetlerin kurulup ( 1 99)
ismet lnönO, istiklal Savaşı ve Lozan, Belleten, G. XXXVll l , No. 1 49., s. 1 6.
(200) Genel Kurmay, Belgelerle Ermeni Sorunu, a. g. e., s. 401 - 402.
1 63
teşkilatlanmasına sebep olmuştur.
aa - Adana Cephes;<20 1 l . Kilikya adı ile andıkları Çukurova'yı , sömürge haline getirmek için a, Fransızların çabaları daha ilk işgal anından itibaren Adanalıların protestosu ile karşılanmış "Feryatname" adı ile anılan telgrafların çekilmesine sebep o lmuştu<202>. Fransız, idarecilerinin, Ermeni komitecilerine Alet olması , hatta Fransız genel valisi Bremond'dan cesaret almaları, teşvik görmeleri Ermeni fedailerinin çapulçuluk ve azgınca davaranışlarına imkan vermiştir. Fransız ve Ermenilerin birlikte haince hareketleri ve halkı n buna dayanamayışı, Çu kurova'da i lk önce Karisalı'da milli kuwetlerin teşkilat kurmasına sebep olmuş ve Adana'h kah ramanlar çete harbi yaparak önce Toroslarda ve Toros dağlanın eteklerinde, daha sora ovada yiğitçe çarpışmışlardır<203>. Birinci Kavaklı han, Aflak, ikinci Kavaklıhan - Savaşları ve ı;linbaşı Menil'in Toroslarda Kar Boğazanda. esir oluşu ile biten baskın, Yarbaşı ve Hinnepli,. Taşçı; M er cin ve Büyük Fadıl savaşları Fransızları önce bu savaşlar arasında yirmi günlük bir mütarekeye ve daha sonra Ankara ltilatnamesiin yapmaya zorla mış ve Çururova'nın kurtuluşu imkanını sağlamıştır.
bb - Antep Cephesi Önce lngilizler ve daha sonra Fransızlar tarafından işgal edilen Antep'in, Mondros M ütarekesi hükümlerine aykırı olarak işgali, yabancı bo yunduruğuna tahhammülü olmayan Anteplileri galeyana getirmiştir. Fransız ların Antep'te bir milli Ermeni fırkası bulundurmaya ve yerli Ermeni azınlığı ile birlikte T-Orkleri sindirmeye çalışmaları ve tedhiş hareketlerinde bulundur maları, Anteplileri teşkilatlandırarak direnmeye zorlamıştır. Antep'iıi Türkl9c..· ğünü korumak için çalışan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin Antep Şubesi ve Antep'te kurulan Cemiyeti lslamiye, bir.likte hareket ederek teşkilat kurmuşlardır. Önce 3 ve 1 8 şubat 1 920 tarihlerinde, Antep'e ilerliyen 2 Fransız taburunu durduran ve daha sonra, Mart 1 920 sonunda takviyeli Fransız birliklerine karşı kahramanca dövüşen Şahin takma adı ile mülazim Said Beyin şehit düşmasi, Antep'i tekrar istila eden Fransızlara karş1 1 Nisan 1 920'de bütün şehrin ayaklanması ile son bulmuştu·. 1 O ay dokuz gün düşmana karşı kah ramanca savaşan Antep, 9 Şubat 1 921 'de teslim olmakla (20 1 ) . Adana'nı n kurtuluş mücadelesi ile ilgili eserler. Lütfen Bk. Damar Arıkooğlu, Hatıralarım,
İstanbul .1 96 1 . Kasım Ener, Çu kurova'nın işgali ve Kurtuluş Savaşı, lstanbul, 1 963. Kasım Ener, Çukurova Kurtuluş Savaşında.Adana Cephesi, An kara. 1 970. (202) Telgraf metni için, Bk� Kasım Ener, a. g. e., s. 1 2 - 1 4. ' (203) Çukurovalıların katı ldiğı bu savaşlarda kumandan olarak Doğan takma adıyla Topçu ku mandanı Kemal bey, Tufan takma adıyla piyade yüzbaşısı Osman bey, Sinan Paşa takma adıyla yüzbaşı Ali Ratip bey, Kara Afet takma adıyla Hasan Akıncı, Beybaba Sa adettin bey, Nahit Kızıldağlı, Molla Kerim, Emin Polat, Ahmet Remzi Yüreğir ve yüzlerce, binlerce kahraman yer alır. Geniş bilgi için lütfen Bk. Damar Arıkoğlu ve Kasım Ener'in sözü geçen eserlerine. -
1 64
beraber, Türk tarihine kahramanlar diyarı olarak, hem de "Gazi" unvanını 20 . alarak şerefli l;lir isimle geçmiştir{ 4>. Gaziantep, 6000 evladını savaşarak verdikten, binlerce yaralı ve sakat bıraktıktan sonra sırf açlık yüzünden kapı larını düşmana açmak zorunda kalmıştır.
cc) Maraş Cephesi
Adana, Antep ve Urfa yı işgal ettikleri s ı rada Maraş'ı da ·aran Fransız . ların, burayı Ermeni azınlığı ile işbirliği yaparak sömürge halin.e getirmek için yaptıkları çabalar, Maraşlıları harekete geçirdi. Maraş kalesinde asıla n Türk bayrağının yerine Faransız bayrağının asılması, milli jzzeti nefsi rencide edi yordu. Fransız işgali altında Maraştaki bir camide imam, h alka, "kalelerinde hür bayrağı dalgalanmıyan, esir bir memlekette cuma namazı kılınmaz" diye rek halkı çoşturdu ve halk da Fransız bayrağını indirerek Türk bayrağını çekti (205> . Bundan sonra Maraş'da Milli Mücadele, bir şehir halkı nın, bir ya bancı istilacı devlete karşı amansız Mücadelesi şeklinde başlamı oldu. Şehir içinde Fransızlarla yapılan kanlı mücadeler 1 1 Şubat 1 920 gecesi, Fransızla rın bozguna uğraması ve M araş'tan çekilmeleri ile son buldu (206) .
dd) Urfa Cephesi Urfa'da, diğer güney illeri gibi önce. lngilizler ve daha sonra Fransızlar tarafından işgal olundu. işgal ordusunun tedhiş hareketi, Ermeni azınlığı ile işbirliği yaparak can ve mal güvenliğini ihlal etmeleri, Urfalı ları ayaklandırdı. Yüzbaşı Ali Sfüp beyin kumandası nda 3000 kişilik milli kuwetıer, 9 Şubat 1 91 9'da Urfa'nın yarısını ald ı. Kanlı çarpışmalar 8 Nisana kadar sürdü. Ken dilerine takviye almaları da imkan verilmeyen Fransız bi rlikleri 10 Nisan 1 920'de Urfa'dan Sürüç istikametinde hareket ederek, Urfa'yı boşaltmaya mecbur oldu. Urfa'da, tek başına bir Türk şehri olarak, bir Devlete karşı sa vaşmış ve zafer e lde etmişti. Adana, Maraş, Urfa ve Gaziantep, Güney Anadolu'nun kahramanlık destanlarını tarihe yazan, milli şuurun uyand ırdığı ateşleri söndürmeyen Milli Mücadelenin eşsiz örneklerinden birkaçıdır. Bu kah ramanca çarpışmalar, Fransızlara Türk davasının ne olduğunu göstermiştir. Türklüğün, hür yaşa mak azim ve kararında olduğunu dü nyaya ilan ·etmiştir. Bu şerefli mücadele, Ankara ltilafna.riıesini (Anlaşmasını) doğurmuştur. ·
b) Ankara Anlaşması (itilafnamesi) . Adana, Urfa, Mara_ş ve Gaziantep�te Fransız kuwetlerine karşı şiddet le direnen milli kuwetler, Fransızları önce yirmi · günlük bir ateŞkes anlaşma sı (mütareke) yapmaya, daha sonraları da, Sakarya Muharebesinin kazanıl masından sonra da, Ankara Anlaşmasının akdine zorlamıştır. (204) 6 Şubat 1 92 1 tarih ve 93 sayılı Kanunla "Antep" adı "Gaziantep" olarak değiştirilmiştir. (205 ) Enver Behnan Şapolya, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi. lstanbul, 1 963, s. 60 . . (206) Maraşlıların Milli Mücadelede gösterdikleri kahramanlık, şehrin adının Kahraman Maraş olara� değişikliğini gerekli kılmıştır.
1 65
aa
-
Yirmi Günlük Ateşkes Anlaşması
1 - Mondros Ateşkes Anlaşması hükü mlerine aykırı olarak önce logi lizler, sonra Fransızlar tarafından güneydoğu Anadolu (Çukurova, Maraş, Antep ve Urfa) işgal edilmiştir. Fransız1ar bir tarftcin kendi çıkarları doğrultusuncja Türklerle iyi geçin me politikası izlerken diğer taraftan da gerçek anlamda sömürgecilik yap makta idiler. Heyet-i Temsiliye Reisi Mustafa Kemal Paşa bu durumun Mondros �teşkes Anlaşmasına aykırı olduğunu protestolarla dünya kamu oyuna duyurmağa çalışıyordu. "Haksız yere Adana'da oturan Ermenileri başımıza musallat eden, şimdi de Urfa, Antep ve Maraş'ı işgal eden bir devlet hiçbir zaman dostumuz değildir''<207> , diyerek tepkisini gösteriyordu. Fransız işgal bölgesinde, Fransızlar tarafından korunan Ermenilerin, o böigelerde Türklere saldırarak onlara karşı, bir kırım ve imha politikası uygu ladıkları nı, tahite eşi görülmemiş vahşet işlediklerini, Türklerin ise kendi lerini savunduklarını Mustafa Kemal Paşa açıkca dile getirmiştir. Fransızların işgal ettikleri bölgelerde, Ermenilerle işbirliği yapm ış o l maları ve işgale karşı şiddetle karş ı koymalar, Fransızlar'ı daha ılımlı - bir politik tutuma yöneltmiştir. Kemalistleri kendi cephelerine çekmek amacı ile Suriye'deki Fransız yüksek .Komiseri Georges Picot, Mustafa Kemala Paşa ile resmi olmayan görüşmeler yapmak amacıyla 1 9 1 9 Aralık ayında Sivas'a gitmiştir. Georges Picot, Kayseri'de Ali Fuat Paşa ile görü şerek Fransa'nın Orta Doğu'da barış politikası uyguluyacağını beyan etmişti. G. Picot, "Orta Doğu'da Türk çoğun luğunun bulunduğu bir kıtada güçlü ve bağımsız bir Türk Devleti kurulması na çalışacağını" açıklamıştır. G. Picot, Sivas'a geliş nedeninin ekonomik ayrıcalıklara karşılık Adana, Antep ve Urfa'nın ileride Türkiye'ye geri verilmesi için Mustafa Kemal Paşa ile bir anlaşma yapıJ ması konusu ile ilgili bulunduğunu ve bu hususun yakında Fransa'da Başbakan olacak Aristide Briand'ın isteğine de uygun ol duğunu açıklamıştır. Mustafa Kemal Paşa ise, O'na bu bölgelerqeki Fransız, işgalinin der hal sona erdirilmesini yoksa Türk halkı nın Kilikya ve diğer işgalaltı ndaki yer . ler için savaşacağı nı anlatmıştır. G. Picot, Fransızların Osmanlı Devletini n bağımsızlığını destekledikle rini, bu bölgelerden ilerde çekileceğini, öteki itilaf Devletlerini de bir konuda Fransa'yı örnek almaya ikna etmeye ·çalışacaklarını açıklamıştır. G. Picot, ayrıca Kilikya'da Fransızlara karşı bir hareketten kaçınmaları nı da rica etmiş. ti� Mustafa Kemal Paşa'da Fransızlarla Ermeniler olay çıkartmazsa, Türk ·
·
-
.
(207)
166
Salahi R. Senyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, C. I. Ankara, 1 973,
s.
1 97.
h�lkının saldırıda bulunmayacağına dair güvence vermiştir. Sınırlı yetkilerle hareket eden G. Picot. resmi görüşmeler y-apamıyaca ğ ınıda belirtmiştir. Karş ılıklı görüşmeler ilerisi için anlaşma zemini hazırla mıştır. - lngilizler, Kemalistlerle Fransızların yakınlaşmasını, l ngiltere aleyhine Fransızların Karadeniz ve lstanbul üzerindeki talepleriyle ilgili görmüşlerdir. Gerçekte, Mustafa Kemal Paşa ile- G. Picot arasındaki görüşme olum lu sonuç vermemiştir. Ancak Fransız Yüksek Komiserinin Sivas'a kadar gide rek Türk milli hareketinin lideri_ ile görüşmesi, Türk milli hareketinin manevi gücünü ;frt ırdığı gibi itibarında yükse-ltmiştirc2oaı. 2 Çephelercfe Fransız askeri gücünün başarısızlığa uğraması , 'Fran sız heyeti ile Ankara'da - görüşmeler yapılması gereğini ortaya koymuştur. Yapılan görüşmeler sonucu 20 günlük bir Ateşkes anlaşması imza edilmiştir. 29 - 30 Mayıs 1 920 den itibaren başlayacak olan bu ateşkes Anlaşmasına göre , Fransızlar Pozantı, Sis, Antep, Maraş ve Urfa'yı boşaltacaklar, esirler ve tutuklular değiştirilecek, Fransızlara ekonomik imtiyazlar tanı nacak; buna karşılık Fransa Türk Milli M ücadele hareketine karşı çıkmayacak, O'nun amaçları nı resmi olmayan biçimde destekliyecekti(209l. Fransızları n, Ateşkes Anlaşmasına rağmen, Zonguldak Ereglisi'ne asker çıkarıp kömür havzasını işgal etmeleri, Ateşkes Anlaşmasının uzatıl mayıp 1 8 Haziran 1 920 de son bulmasını gerekli kı lmıştır. Ateşkes Anlaşmasının' imzalandığı günlerde, Pozantı'dan çekilen bir Fransız askeri birliği (Binbaşı Menil'in taburu) Karboğazı - Süneder boğazın danda, 28 Mayıs 1 92'0 akşamı ağır kayıplarvererek teslim olmuştur. Karboğazı M uharebesinin 20 günlük mütareke (eteşkes anlaşması) üzerine doğrudan doğruya bir etkisi olduğu söylenemez. Olaylar aynı tarihle de cereyan etmiş, 28 M ıyıs 1 920 de teslim şartları imzalanmış ve Fransız esirleri teslim o lmuşlardır. 20 günlük Ateşkes Anlaşması için görüşmeler 25 Mayıs 1 920 de başlamış, Aöana bölgesi için 28 Mayis 1 920 de ateşkes için , emir verilmiştir<2 1 0ı. 29/30 Mayıs 1 920 gece yarısından itibaren bütün Fran sız cepheşinde Fransızlarla ateşkes anlaşması uygu lamaya başlam,ışt ı r. Mü tareke şartları arasında Fransızların Adana - M ersin demiryoluna kadar çeki leceğide öngörülmüştür:-Karboğazı Muharebesinin 20 günlük Ateşkese etkisi olmasa bile, Fransız'ların Anadolu'dan çekilmesinde, Ankara Anlaşmasının _ akdinde önemli rolü ve etkisi olmuştur. Ateşkes ve bununla ilgili görüşmeler, Türk Milli önderleri üzerinde, Fransızların Kilik'ya bölgesinde epeyi sıkıştırılmış oldukları ve nefes �lmak _
·
·
_-
(208) Salahi -R. Sonyel, Türk Kurtuıu Ş Savaşı ve Dış Politika, a. g . e:. s. 1 97 - 1 98. (209) lsmail Soysal; Türk Fransız Siyasal ilişkileri, Belleten, C. XlVll. Sayı . 1 88, Ankara, 1 98( s. 961 - 962. Salahi R. Sonyel, Kurtuluş Savaşı Günlerinde Batı siyasamız. Belleten, Atatürk özel Sayısı, Ankara, 1 98 1 , s. 328 38 1 . {2 1 0) Kasım Ener, Çukurova Kurtuluş Savaşında Adana Cephesi, Adana, 1 970, s. 1 36 ve de vamı. -
-
'
1 67
içinara diledikleri izlenimini yaratfyordu. Ayrıca fransa'yı lngiltere'cfe_ıi ayıra rak kemalist Türkiye'ye ayrı bir barış andlaşması imzalmaya inandırmak olasıliğı üzerinde de duruyorlardı. T,B.M.M. ateşkesden yana değildi. l\/tustafa Kemal · Paşa, 9 Haziran 1920 gizil oturumunda mütareke'nin Kilikya'daki şskeri gücün yeniden ön gürtlenmesine yardımcı olma�ıa kalmıyarak, T.B.M.M. yönetimine' siyasi ka zançlar da sağlayacağını, itilaf Devletlerince resmen tanınmayan bu yöneti min, bu mütareke ile lstanbul yönetimini hiçe saydığını, doğrudan doğruya Ankara ile görüşmeye girişen, Fransız yönetiminin, Ankara'yı de facto (fiili) olarak tanıdığını ilen sürmüştür. Fransa ile aktedilen_ 20 günlük Ateşkes Anlaşması, Türk Tarihi Tetkik Cemiy�ti (Türk Tarih Kurumu) tarafından hazırlanan Türkiye Cumhuriyeti adlı eserde(2 1 1 ı ve M . Gönlübol ve C. Sar'ın müşterek çalışmalrında. (212) Fransız hükümetinin Ankara hükümetini zımnen ve .de facto tanıdığı anlamı na geldiğini ifade etmektedirler. Edip Çelik'te ayın görüşü daha belirli bir şe kilde ifade ederek, 30 Mayıs 1 920 de Anlaşmayı aktedmekle, Fransa'nın, Anadolu'da bağımsız Türk Devletinin varlığını tanımak zorunda olduğunu açıklamaktadır .(213) Kanımızca, ortada ne bir Devlet tanımasını ne de hükümet tanınması nı gösteren unsurlar mevcut değildir. Ayrıca Fransız hükumetinin zımni veya sarih. tanımayı gerektirecek bir iradesi de mevcut değildir. Sadece bahis ko nusu olan rrıuhariplik sıfatının tanınmasıdır. lstanbul'a müracaat edilmemesi nin sebebi, Fransa'iıın işgal ettiği topraklarda Fransızlara karşı savaşanların Ankara hükümetinin emnnde olmasından ileri gelmektedir. Yirmi günlük ateşkes·anlaşmasının imzalanme\sı ile, Adana dolayların da ve cephelerinde bulunan ve kısmen askerle de takviye olunan milli kuv vetleri düzenlemek, Fransız delegelerine milli davamızı anlatmak, Büyük mil let Meclisi'nin, Türkiye'nin geleceği üzerinde söz söyleyecek tek ve gerçek merci olduğunu göstermek fırsatları elde edilmiş oldu. Ayrıca, Milli Kuwetle rin bu silahlı çatışman·ı n durmasından ötürü dağılmalarını da önlemek üzere gereken tedbirleri almak, ateşkes sebebiyle doğacak sakıncalar da önlenmiş oldu. Bu ateşkesin en önemli tarafı, Fransızların İngilizlerden ayrılabileceği hakkında bir kanaatin yerleşmiş olması ve Adana havalisirıi de Fransızların terkedecekleri görOnümür:ıü vermiş olmasıdır. (214) ·
·
·
bb) Ankara Anlaşması
Sakarya zaferinden sora tereddütleri ortadan kalkan Fransa, ikitisadi ve kültürel imtiyazlardan da vazgeçerek, 20 Ekim 1 921'de Ankara'da bir an laşma imza etmiştir. Bu anlaşma ile, Türkiye ile Fransa arasında silahlı çatış maya son veriliyor v.e güney hudumumuz tesbit ediliyordu�c2 1 sı Moskova Andlaşması, doğu meselesini çözdüğü gibi, Ankara (21 1 ) (212) (213) (214) (215) 1 68
1934, 61.
T.T.T Cemiyeti, Tarih iV., Türkiye Cumhuriyeti, fstanbul, s. M. Gönlübol v e C. Sar, Atatürk v e Türkiye'nin D i ş Politikası, a . g. e . , s . Bk. Edip Çilek, 1 00 Soruda Türkiyenin Dış Politika Tarihi, lsıanbul 1 969, s . 19. Bk. Atatürk, Nuiuk, baskısı, s. � Ali Türkgeldi. Mondros ve Mudanya MütarkelerininTarihi, Ankara, s. 1 4 1 - 1 44. Mehmet Gönlübol ve Cem sar, Atatürk ve Türkiye'nin Dış Politikası, a. g. e , s. 29 6
1938
325 326.
11.
1948,
-
3
.
ltilılfnamesi de, güney meselesini çöznıüş ve 'Ankara- hükumetine yalnız Yu-' nanistan'la meşgul olmak imkanını vermişti. Bu anlaşma il�. Birinçi · Cihan Harbinin galiplerinden biri, Misak-ı Milliyi tanımış oluyordu. Aptülahat Akşin'e göre, 20 Ekim 1 921 tarihli Ankara ltilafnamesinin, "sağlamış olduğu çe şitli faydalardan biri de, silah; cephane ve malzeme tedariki hususunda,.Rus ların tekellerinden kurtularak� güneyden ihtiyaçlarımızı sağlamak imkanının doOmuş olması idi,2 1 6>." M. Gönlübol ve C . Sar'ın açıkladıklarına göre, "Türk - Fransız ltilafnamesi, yalnız lngiltere'nin değil, Sovyet Rusya'nın da tepkisi ile karşı-' !aşmış ve bu devleti endişelendirmiştir. Fakat Mustafa Kemal, bu tepkilere mukavemet etmiştir. Aslında Ankara ltilafnamesi, Türkiye'nin Sovyetler Bi(liği nazarında prestijini yükseltmiştir''(217) . 3. Yunanlılarla Yapılan Muharebeler a)
Yunan Saldırı/arma Karşı Kurulan Cepheler
Yunan işgal kuvvetlerine karşı direnmenin, Yunan katliamına bir son vermenin sonucu olarak, yer yer ve bölgeser mahiyette cepheler kurulmuş, vatansever vatandaşlar ve subaylar tarafından yardım görmüştür. 27 Mayıs 1919'da Aydın'ın, 29 Mayıs J91 9'da ·Ayvalık'ın ve 1 Haziran 1 91 9'da Öclemiş'in işgalleri, Batı Anadolu'da savunma ruhunun uyanması ve "Kuvay-ı Milliye" fikrinin daha güçlü bir şekilde gelişmesine ve yayılmasına sebep olmuştur. Ödemiş Kaymakamı Bekir Sami Bey, büyük bir medeni cesaretle, itilaf Devletleri temsilcilerine, 29 Mayıs 1 9 1 9'da çektiği bir telgrafta, "artık biliniz ki, kalem değil, silah konuşuyor'' diyerek protestoda bulunmuştu r(21B) . lzmir'in işgali ile yetinmeyen Yunanlıların, Batı Anadolu'ya istila amacı ile girişecekleri bir genel saldırıya karşı yerli halkın gönüllü olarak o luşturdu ğ_u _Kuvay-ı Milliy_e adı ile anılan milli kuvvetler ile, 23; 57 ve 61 . tümenler, Batı Anadolu'da düşmana karşı cephe kurmuşlardır. Gerek Orta Anadolu'da ve gerekse · satı' Anadolu'da bulunan askeri birliklerin bir kısmı, yurt içinde değişik zamanlarda başgösteren ayaklanma hareketlerini bastıcmakla görevli olduklarından, Batı Cephesi güç durumda kalmıştır. 23 Haziran 1 920'de baş lıyan ve hızla gelişen Yunan saldırısı karşısında Kuvay-ı Milliye kısmen da ğılmış, 23, 57, ve 61 . tümenler ise geri çekilmişlerdir. Tehlikenin büyüklüğü (216) Aptülahat Akşin, Atatürk'On Dış Politika ilkeleri ve diplomasısı, Kısım 1, istanbul 1 964, s.
(217) (218)
1 02. M. Gönlübol ve C. Sar, Atatürk ve Türkiye'nin Dış Politikası , a. g. e., s. 34 35. Genel Kurmay Başkanlığı Harp Tarihi Dairesi, Türk istiklal Harbi, C. il. Batı Cephesi, 1 inci Kısım ( 1 5 Mayıs 4 Eylül 1 9 1 9). Ankara, 1963, s. -
-
125.
1 69
karşısında Batı Ceph esi, Temmuz 1 920'den itibaren, Bakan_lar Kurulu kararı ile kurulan Batı Cephesi Kumandanlığı adı altında örgütlenmiş ve bütün kuv vetler bu kumandanlığa bağlanmıştır. Batı Anadolu'da, düzenli bir ordunun kÜruluşuna, . vazife ve· hizmet gösterecek hale gelişine kadar, "Kuvay-ı Milliye" işgalci düşmana karşı sa vunma gücünün esasını teşkil etmiştir.
1 . Ayvalık Cephesi.
- Yunanlıların lzmir'e asker çıkarmalarını takip eden günlerde Manisa ve Aydın dolaylarına da ilerlemeleri, Batı Anadolu'yu harekete getirmişti . Ay valık'a çıkarma yapan Yunanlılara karşı ilk defa Ayvalık dolaylarında dire nen, onlara karşı silahlı çatışma yapan, Kaymakam (Yarbay) Ali Bey (Çetin kaya) o lmuştu. Bütün mevcudu - 400 kişi olan alayını, Kaymakam Ali Bey, mahalli halkla da takviye ederek Kuvay-ı milliyeyi kurmuştu. Bu _hareketin, başka cephelerin kurulmasına önayak oluşu, destek vazifesi görüşü, önemi ni arttırmaktadı r. Kaymakam Ali Bey (Çeti nkaya) , Ayvalık'ta düşmana i,lk kurşunu atan, lstanbul'un "düşmanla çarpışmayın teslim olun" demesine arğmeiı işgalcile re karşı koyan ve alayı ile beraber kahramanca çarpışan kişi olmuştur. Milli şeref ve haysiyet davas ının savunucusu 1 72. Alay komutanı Kaym�kam Ali Bey, Hilmi Ergeneli'nin belirttiğine göre, örnek bir vatan savunucusudur: "Ayvalık müdaf aası bütün memlekette bir ümit meşalesi gibi parlıyor. Balıkesir, Mütareke'nin karanlık günleri içinde Türk haysiyet ve şerefini mu hafaza ve müdafaa eden bir mihrak olmuştur: O mihrakın başında, tepesin de Ali Çetinkaya en güçlü bir şeref bay�ağı gibi dalgalanmıştır"(2 19) .
2. Bergama ve Soma Cephesi
Haziran 1 9 1 9'da Akhisar'ı işgal eden Yunanlılar, daha sonra Berga ma'ya girdiler. Bergama ve Menemen'de Yunanlıların pek çok kan dökmeleri dehşet saçıyordu. Yalnız Menemen'de 200 kişinin oldürülüp 200 kişinin yara lanması ve Ayvalık cephesinin de, buraların işgalLdolayısiyle tehlike arzet mesi, Bergama ve Soma Cephesinin kurulmasını gerektirdi. Kırkağaçlı Emin Bey tarafından kuru lan bu cephe.daha sonra Bal ıkesir'de bulunan 6 1 . Tümen'e bağland ı. Tümen Kumandanı Miralay K�zım Bey (Özalp), bu cep henin fiili idaresi i le meşgul o lmuştu. 3.
Akhisar Cephesi
Ayvalık, Bergama ve Soma cepheleri ile ilgili bulunan Akhisar cephesi, Manisalı Karaosmanzade Halit Paşa'nın rum çeteleri tarafından ani baskın sonucu ölçlürülmesiyle, önce bir fedai müfrezesi olarak kurulmuş, daha sonra · mevcudunu 1 200'e y9kselterek, Akhisar mıntıkası Kuvay-ı Milliye
(219)
1 70
A. Hilmi Ergeneli, 1 91 9 da Ayvalık Savunması ile ilgili Anılar, (Düzenleyen = Adnan Er geneli), Bellleten, Cilt. XLVll l , Sayı 1 89 - 1 90, 1 984, S. 2 1 8.
Grubu adı ile yeni baştan düzenlenmiştir. 4. Salihli Cephesi
Yunanlıların, Mayısın ikinci yarısında . Kasaba ve Ödemiş'i almak üzere harekete geçmeleri, Ahmetli istasyonuriunu almaları, Salihli ve Alaşe hir halkını silahlı direnmeye geçirmiş ve bu bölgede bir cephenin kurulması na sebep olmuŞtur. Salihli cephesinin kumandanlığını üzerine alan Çerkez Ethem, bu birlikleri .bir tümen derecesine kadar çıkarmıştır. Çerkez Ethem müfrezelerinin t�şkil ettiği birlik, "Kuvay-ı Seyyare" adını alarak, bu �ölgede Yunanlıların ilerlemesine engel olmuştur. 5. Aydın ve Nazilli Cepheleri
Yunanlılar'ın lzmir'e çıkmalarına karşı duran Aydın Heyet-i Milliyesi, büyük bir miting tertip ederek işgali lanetledi, protesto etti ve vatandaşı silahlı çatışmaya davet etti. 28 Mayıs 191 9'da Aydın'ın işgali ve düşmanın Nazilli'ye ilerlemesi, milis kuwetlerini harekete geçirdi. Nazilli'de Yörük Ali Efe kumandasında bulunan milis kuwetleri, 57. fırka kumandanı Binbaşı Hakkı Beyin topçu kuvvetleri ve bunlara Denizli Milli kuwetlerinin katılmasıy la, 1 75. Piyade Alayı Kumandanı Hacı Şükrü Beyin idaresinde, Aydın'ı geri 9lmak için 28 Haziran'da yapılan taarruz, 30 Haziran'da Yunanlıların püskür tülmesi ile sona ermişti. Ancak, takviye birlikleri alan Yunanlılar Aydın'ı tekrar almayı başardılar. Ancak milli kuvvetler, bu bölgede bir cephe kurarak, dur madan mücadeleye devam ettiler. Yörük Ali Efe'den başka milis kuwetleri nin başında Demirci Mehmet Efe, Danişmentli lsmail Efe, yer yer milli kuv vetlerin başında duşmana karşı çarpıştılar. lzmir'in Yunanlılar tarafından işgali, bütün Ata yurdunu ve- Türk Milleti ni ve bu arada B atı Anadolu'yu bu haksız işgalin karşısına çıkardı. Batı Ana dolu'da yer yer kurulan cepheler, işgale karşı bütün yurt ölçüsünde reaksiyo nun ifadesidir. lzmir'in işgali ile Balıkesir.Batı Anadolu'da milli hareketin merkezi haline gelmiş ve çeşitli heyetler milli amaca hizmet edecek şekilde çalışmala( yapmışlardır. Bu arada Balıkesir'de ve daha sonra Alaşehi(de Harekat-ı Milliye ve Redd-i ilhak kongrelerinin yapıldığını belirtmek gerekir. Bu kongreler, milli davayı dile getirdikleri gibi, kurtuluş çaresini vatanın birlik te kurtarılmasında görmüşler ve lstanbul Hükümetinin otoritesini tanımamış lardır. Batı Anadolu'da görülen milli hareket, Yunan işgalfne karşı milleti n ru hunda yarattığı vatan savunmasının bir belirtisidir. Savaş, sadece muntazam askeri birliklerle değil, esas itibariyle milis kuvvetlerle yapılıyor, bu savaşlara halk, kadın, çocuk ve ihtiyar, vazife ve hizmet alarak katılıyordu. Mesela, Ay dınlı kadın mücahitlerin Yunanlilara karşı ateş hattında erkeklerin yanında savaşmaları, Batı Anadolu'da Milli Mücadelenin topyekun bir mücadele oldu- . ğunu göstermektedir. Sivas Kongresinde alınan bir karara uyularak, Batı Anadolu milli hare1 71
keti Sivas Ko ngresinin kurduğu milli teŞkilata bağlanmış ve batı cephesi ku-, mandanlığına da Ali ,Fuat Paşa getirilmiştir. ·
b-
·
Milli Kuwetlerin Geri çekilmesi ve Çerkes Eth.em Meselesi ·
aa- Gediz Muharebeleri Sivas Kongresi'nden sonra Garp Cephesi Kumandanı, Ali Fuat Paşa idi. Ali Fuat Paşa, ·Gediz'deki Yunan tümeni üzerine taarruzetmek teklifinde bulundu. Cephe Kumandanı, bu kuwetin zayıf ve manevi gücünün de düşük oiduğunu kabul ediyordu. Ancak taarruzda iki piyade tümeni ve Çerkez Etheriı'in Kuvayi Seyyaresi ile birlikte hareket ederse parlak sonuç alınacağı nı umuyordu. Genel Kurmay Başkanlığı bu taarruz teklifini kabul . etmedi. Çünkü, düşman ordusu bizim ordumuzdan çeşitli sebeplerden ötürü bütününde kuv vetli idi. Ordumui henüz_ düzenlenmemişti. Cephanemiz yetersizdi. Ani bir' başarı sağlansa bile, bunu sonuçlandırmak mümkün değildi. Kuwetimizi ge çici ve mevzii bir başarı uğruna yıprandırmış olacak fdik ve püşman genel bir taarruza geçince de mağlup olacaktık. Genel Kurmay Başkanı Albay ismet Bey bu taarruzun yapılmamasında ısrar etti. Haberleşme ile anlaşmak da mümkün olmadığından, ismet Bey, Ankara'dan Eskişehi�'e giderek ka rargahta durumu cephe komutanı ile görüştü. Durumu yerinde tetkik ettikten sonra karar vermek üzere taarruzu geri bırakan cephe komutanı Ali Fuat Paşa; daha sonra Genel Kurmay Başkanlığı'nın olumlu görüşünü almadan taarruza geçti. Mağlup olan ordumuza Yu.n anlılar Bursa ve. Uşak Cephe si'nde taarruza geçerek cevap verdiler; Dumlupınar sırtlarına kadar askerlerimiz çekilmeğe mecbur kaldı. Gediz Muharebeleri başarısızlığı sonunda, Çerkez Ethem ve kardeşle ri bütün kusuru cephe kumandanına ve düzenli milli orduya yüklediler. Ordu birlikleri ise Kuvay-i Seyyare'nin hiçbir şey yapmadığını, muharebede verilen emre itaat etmediğini, daima tehlikeden uzak bulunduğunu iddia ve ispat ediyordu (220) . Gediz Muharebesi'nden ve onun maddi ve manevi cansıkıcı etkilerin den sonra Alf Fuat Paşa'nın cephe üzerinde tesiri ve nüfuzu sarsılmış olma sından ötürü, cephe kumandanlığından ayrılması zorunlu görüldü. Mosko va'ya büyük elÇi olarak atanan Ali Fuat Paşa'nın yerine, Batı Cephesi ikiye ayrılarak kuzey ve esas kısım Batı Cephesi ve güneyde de ikinci cephe teş kil edildi. Batı Cephesi Kumandanlığı'na Genel Kurmay Başkanı Albay ismet Bey, Güney Cephesi Kurnandanlığı'na da içişleri Bakanı Albay Refet Bey tayin olundu.. 1 O Kasım 1 920'de Bilecik'e giden ismet Bey- ilk iş olarak emrindeki milli kuwetıeri düzenli ordu birlikleri haline getirmeye koyuldu. ·
.
·
·
·
·
bb- Çerkes Ethem Meselesi
lidir. (220) 1 72
Çerkez Ethem mese lesi Birinci İnönü Muharebesi ile de yakından ilgi-
Milli Mücadele'nin ilk günlerinde hizmetleri görülmüş bir çetenin reisi Atatürk, Nutuk, lstanbul 1 938, s. 356 - 357.
olan Çerkes Ethem komutasındaki Birinci Kuvayi Seyyare adım taşıyan milll müfreze de, Kütahya dolaylarında, Albay ismet Bey'in komutam olduğu Batı Cephesi içinde yer alıyordu. Çerkes Ethem ve kardeŞlerinin cephe komutanı- · nı tanımamaları, düzenli ordu disiplinine uymamaları ve Mustafa Kemal Paşa'ya karşı cephe almak isteyenlerle iş birliği yapmış olmaları, milli birliği ve güvenliği sarsıcı hareketierde bulunmaları üzerine Bakanlar Kurulu 27 A.ralık 1 920'de bu birliklerin tepelenmesil)e karar verdi. Yunanlılarla lş birliği yapan Çerkes Ethem birlikleri, Birinci lnöhü Muharebesi'nden sonra 1 2 Ocak 1920'de taarruza geçti. Bakanlar Kurulu'nun kararı üzerine harekete-geçen Albay ismet Bey, bütün piyade birlikliklerini emrine alarak asi kuwetlerin bu lunduğu Gediz istikametinde harekete geçti. Asi kuvvetler dağılarak Kütahya işgal edildiği gibi Çerkes Ethem de pek az kalan avanesi ve kardeşleriyle bir likte Yunanlılara sığı ndı. Böylece Milli Mücadele tarihimizde önemli bir yer işgal eden Kuvayi Milliye'nin diğer deyimle milis kuvvetlerin, düzenli ve disip linli ordunun kurulması ile hizmet ve vazifesi sona ermiş, TBMM ve onun ka nunlarına . uymayan asi ve hain Çerkes Ethem ve kardeşleri de temizlenmiştiL .Çerkez Ethem sorunu, Gediz mağlubiyeti üzerine ortaya çıkmış, dü zenli ordu konulmasi gereği, cephe komutanı ismet Bey'i Çerkes Ethem'in dinlememesi, emirleri yerine getirmemesi, olayı had safhaya getirmiş, Milli Hükümet'in kesin karar almasına sebep olmuştur. .
c
-
Birinci lnönü Muharebesi ve Sonuçlan
Çerkes Ethem'in baş kaldırmasından faydalanan ve kendisiyle iş birliği yapan Yunanlılar ise Bursa ve Uşak mıntıkalarından Eskişehir ve Afyon isti kametlerinde 6 Ocak 1 921 'de ileri harekete geçtiler. Sabahattin Selek'e göre Yunan taarruzunun sebebi, Yunanistan'daki iktidar değişikliğinden sonra: "Yeni iktidarın Venizelos'un siyasetini · güttüğünü itilaf Devletleri'ne göster mek ve bu vesileyle Türk kuvvetleri hakkında keşifte bulunmak"tır<221) . Yunan ileri hareketi üç koldan ilerleyerek lnönü önünde birleşiyordu. Yunanlılar 3 günlük yürüyüşten sonra 9 Ocak günü lnönü mevzilerinin önüne gelmişlerdi. Asıl muharebe 1 o Ocak günü sabah saat 6.30 da Yunan1.ı ların taarruza geçmesi ile başladı. Saldırısı kırilan düşmana karşı savaş 1 0 Ocak 1 921 de kazanı lmıştı . . Birinci lnönü Muharebesi'nden sonra Batı Cephesi Komuıa·nı Albay ismet Bey'e, TBMM Reisi Mustafa Kemal Paşa, 1 1 Ocak 1 921 tarihli telgra fında: "Bu muvaffakiyetin mukaddes topraklarımızı düşman istilasından kamilen kurtaracak olan kesin zafere bir hcyırlı başlangıç olmasını Allah'tan diler ve bu tebrikatın umum Batı Ordusu eı ve subaylarına iletilmesini rica ederim"(222) . Batı Cephesi Komutanı ismet Bey de, Mustafa Kemal Paşa'nın, tebrik ·
� 22 1 ) J222)
92.
Sabahattin Selek, Milli Mücadele, i l . a. g. e. s. Utkan Kocatürk, Atatürk, ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi 1 983,-s. 227 (Bk. T. 8. M. M. Zabıt Ceridesi Devre L, c. s.
- 228.
. 7, 278 - 279.)
1 9 18 - 1 938,
Ankara
1 73
-
. '
.
telgrafına aşağıdaki cevabı vermiştir: "Mukadderatımızı ta,m ·istiklal ile üzeri� ne almış olan Büyük Millet Meclisi'ne kayıtsız şartsız bağlılıktan aldığı manevi ve kutsi feyz ile mukaddes topraklarımızın kurtarılması vazifesini ifa edeceğine ordunun kesin kanaatla emin bulunduğunu arz ve. temin ederim" (223). Sabahattin Selek"e göre, muharebelerin lnönü bölgesinde yapılması bir tesadüf değildir: "lnönü Muharebelerinin zamanını Yunanlılar, fakat mu harebe alanını Türkler seçmişlerdi. . Türk ordusunun savunma planına göre, Bursa ve Kocaeli yönünden gelecek bir düşman taarruzu lnönü'de karşılana caktı (224) . 1 1 Ocak 1 921'de, o güne kadar fazla kayıp vermiş ve çok hırpa lanmış olan düşman, daha fazla ilerlemeye kendisinde kudret göremeyerek tekrar Bursa civarındaki eski mevzilerine çekilmek zorunda kaldı. Böylece oynak bir sevk ve idare sistemiyle düşmanın üç misli kuvvetlerine karşı, zayıf kuvvetlerle kat'i bir savunma yapılmış ve düşman ordusu üç gün içinde yeni lerek geri çekilmeye mecbur bırakılmıştır(225) . lnönü Zaferi sonunda Albay ismet Bey 1 Mart 1 921 de generalliğe yükselmiştir. Kazanılan bu zaferin tarihi önemi, Batı Cephesi'nde ilk kazanı lan zafer oluşu ve Sevr tatbikçilerine milli teşkilatın ne demek olduğunu göstermesidir. . Falih Rıfkı Atay'a göre: "lnönü Savaşları çete devrinden çıkan Anado lu'nun nizamlı ordusu ile kazandığı zaferlerdir''. "Unutmamalıdır ki, Birinci lnönü Savaşı cephe gerisinde orduyu isteyenler ve istemeyenler arası.ndaki kavga ile aynı günl.erde olnıuşturC226) . . F; R. Atay'ın naklettiğine göre: "Rahmetli izzettin Paşa'ya göre Birinci lnönü savaşı tam bir zaferdir. Yunanlılar bu muharebeden kendilerini Aksu Dimboz müstahkem hattına atarak ku rtulabildiler( 227) , Anadolu Ajansı, Birinci lnönü M u h arebesi konusunda şu bilgiyi yayım lamıştır: "Yunan karargahı, resmi bildirisini (bizim zaferimizle biten lnönü Sa vaş(nın tarihi) 1 1 Ocak t921 'den 1 6 Ocak 1 921 'e kadar yayımlayaıiıamıştır. 1 7 Ocak 1 921 de yayımladığı bildiride ise Yunan hareketini basit bir keşif hü cumu olarak nitelendirmiş ve önemini azaltmaya çalışmıştır. Buna yanıt ola �ak şunu belirtiyoruz: 1 . Kuvvetlerimiz, belli bir plan çerçevesinde aldıkları emir gereğince düşmanı lnönü dolaylarına kadar ç�kmiştir. Öyle ki Yunan birlikleri saldırıya başladıkları noktadan 1 50 kilometre uzaklaşmışlardır. Böyle geniş bir alana yayılmış bir harekata her halde keşif hücumu denilemez. 2. Birinci lnönü Savaşı, 36 saat bütün şiddetiyle devam etmiştir ve (223) (224) (225) (226) (227) 1 74
-
228; 93.
a. g. e., s. Atatürk'On Söylev ve Demeçleri, c. 1, ikinci Baskı, Ankara Aynı eser, s. fslam Ansiklopedisi, Atatürk, s. Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Atatürk Devri Hatıraları , c. 1., lstanbul, s. Aynı Eser, s.
166.
752.
-
168.
1961, s. 1 53.
düşman, kuwetlerim.iz karşısında dayanamamıştır; çekilmek zorunda kal mıştır. Yunanlılar büyük kayıplar vermişlerdir ve çekilişleri bir bozgun biçimini almıştır. . 3. Yunan karargahı, daha önce birliklerinin Bilecik ve Bozhöyük'e ilerlemelerini kesin bir başarı olarak ilan etmişti. Daha sonra bu harekatın bir keşif hücumu olduğunu söylemek acaip bir çelişkidir(228) . 1 7 Ocak 1 92 1 tarihli The New York Tımes,Türk Başarısının nedenleri başlığı altında, Birinci lnönü Muharebesi'nin sonuçlarını şöyle duyurmakta dır: "Son Yunan taarruzunun başarısızlığa uğraması çeşitli yorumlara yol aç mıştır. Yunanlılar en önemli etken olarak iklim şartlarını gösteriyordu. Yunan lılar tarafından yapılan açıklamada, yeni atanmış olan subayların yetersiz kaldıkları- ve birliklerin moral bozukluğu içinde bulunduğu iddialarının ger çekle bağdaşmadığı belirtilmektedir. Aynı açıklamada Türklerin en seçme birliklerini savaşa sürineleri ve dağların karla kaplı bulunması Yunan başarı sızlığının öiıde gelen nedenleri olarak gösterilmektedir. Bazı iddiaların aksi ne, son savaşta Yunanlılara karşı savaşan Türklerin arasında Bolşeviklerin bulunmadığı anlaşılmıştır(229) . Yüksek Komiser Amiral Bristol, 20 Ocak 1 921 tarihli telgrafında: "Küçük Asya'da Yunanlılar ile Türkler arasında çarpışmalar konusunda, bu rada birçok haberler ve söylentiler dolaşmaktadır. Yunanlıların Bursa Cephe si'nden Eskişehir çevresine kadar gelip, ondan sonra eski hatlarına geri çe kildikleri kesinleşmişe benzemektedir. Yunanlıların raporlarına göre, geri çekiliş, zecri ve çabuk olmuş, çok sayıda kayıp vermişler. Ayrıca çok sayıda Venizelos taraftarı Yunan subayının orduyu bırakıp ,lstanul'a gelecekleri söylenmektedir(230). Birinci Önönü Zaferi'nin kaı:anılmasından sonra, TBMM'de çok heye canlı bir gün yaşanmıştır. 1 7 Ocak 1 921 tarihli Hakimeyet-i Milliye'nin açıkla dığına göre : "Fevzi .Paşa'nın beyanatından sonra Meclis'te müteaddit hatip ler· söz alarak takip olunan davayı millinin meşruiyet ve ulviyetine ve ordumuzun gösterdiği kahramanlığın azamet ve kıymetine tercüman olmuş la �dır"<231 l. Söz alan Mazhar Mufid (Hakkari), Salih (Erzurum), Muhittin Baha (Bursa), Mahmut Şükrü (Bursa), İnönü Meydan muharesbesi'nin önemini be lirtmişlerdir. ·
·
(228)
Orhan Duru, Amerikan Gizil Belgeleriyle Türkiye'nin Kurtuluş Yıllan, Milliyet yayı nlan, İs tanbul s. (Anadolu Ajansının bu resmi bülteni Amerkan belgeleri arasında yer almaktadır.) Osman Ulagay, Amerikan Basınında Türk Kurtuluş Savaşı, lstanbul s. Orhan Duru, Amerikan Gizli Belgeleriyle Türkiye'nin K11rti.ıluş Yıları, lstanbul s.
1978,
1 1 1 - 1 12,
·
.
1974, 1 18 - 1 19. (229) 1978, (230) 1 16. (231) Devrin Yazarlarının Kalemiyle Milli Mücadele ve Gazi Mustafa Kemal, (Hazırlayanlar: Mehmet Kaplan, inci Enginün, Birol Emil, Necat Birinci Abdullah Uçman) Kültür Bakan lığ, 1 . , Ankara 1981 , s. 438 - 440 c.
1 75
Birinci lriönü Muharebesi, milli duygaları çoşturmuş, milletçe guvenin de artamasında amil olmuştur. Trabzon mebusu Husrev By, 22 Ocak 1 92 1 tarihli. Hakimiyet-i Milliye Gazetesi'nde yazdığı, istiklal Harbi ve Ordumuz adlı makalesinde Türk ordusunun başarısından bahsettikten ve iyLyetişmesinin sebeblerini açıkladıktana sonra, makalesini şöyle bitirmektedir: "işte Kars'ı zapteden, lnönü Meydan muharebesi'nde Yunanlıların kafasını ezen milli or� dumuzun ruhu bu suretle yetişmiş, Harb-i Umumi'nin kanlı tecrübeleriyle kesbi-kemal etniiş muhterem zabitanımızdan, _kumandanlarımızdan, mayası ise Çanakkale, Galiçya, Filistin ve Kafkasya'da şehametleriyle harikalar gös teren arslan yürekli sevgili Mehmetçik'lerimizden mürekkeptir. "(232> : 1 Mart 1 921'de, Garp Cephesi Kumandanı lsmet Paşa'ya TBMM'inde haz1r bulunduğu bir toplantıda söz alan Mazhar Müfit (Kansu) Bey, TMBB'nde duygularnı dile getirerek şöyle hitap etmiştir: "ismet Paşa Hazret leri! Meclis, Zatıalilerine pek samimi tiar ve teşekküratını takdim eder. Bu hu susta bendenizi tevkil buyurduğunuzdan dolayı da kendimi bahtiyar addede rim. Saniyen arkadaşar, bu yeni senenin birinci içtimaında bütün ordula rımızın muvaffakiyetini Cenabi Hak'tan tazarru ve niyaz ettiğimizin maas selam Divanı Riyaset'ten ordu kumandanlarına tebliğini teklif ediyorum"(233> . Yusuf Ziya Ortaç'a göre: "ismet Paşa, lnönü'de bir zafer kahramanı değil, bir mucize kahramanıdır. Sevr'in teneşirin·e yatırılan Hasta Adam, lnönü'de dirildi!" "ismet Bey, artık ismet Paşa idi. ismet Paşa, lnönü'de yal nız düşman hİ:icumlarını kırmamıştır. Andolu'nun bu ilk zaferi, içeride ve dı Şarıda bütün kötü niyetlerin kin ve gurur ile kalkık burnunu da kırmıştır. iç cephede, çete ordu olmuş, askerlik talimleri başlamıştır. Kaçak, yok denecek kadar cıZalmış, zafere inan çoğalmıştır. Dış cephede, Yunan ordusu ilk yenili şin sarsıntısı içindeydi. Avrupa'da, davamızını sesi yer yer yankılar uyandırı yordu. Sevr Muahedesi'nde bazı değişikiliklerin mümkün olabileceğini fısılda yanlar bile vardı"(234>. Şevket Süreyya Aydemir'e göre: "Birinci lnönü Harbi, pek_büyük ölçü de kuwetler muharebesi olmamış, fakat Türkler, en az vasıtayla ve kötü. şartlar içinde en verimli netice almak yolunda başarılı bir imitihan vermişler dir. Bu hareket göstermiştir ki, Bursa'nın · kaybından sonra ve Temmuz Ağustos 1 920 sonuna kadar geçen kısa zaman içinde Erkanı Harbiyei Umu miye Reisliği'nin, bütün engellere rağmen, 'muntazam ordu kurmak, nizamiye kuwetlerini düzenlemek yolundaki çalışmaları iyi neticeler vermiş ve bu neti celer Birinci lnönü Harbi'nde ilk meyvelerini ortaya koymuştur''( 235) . (232) (233) (234)
Aynı
Eser., s. 445 447. Yusuf Ziya Ortaç, ismet lnönO, Ankara, s. Ayni Eser. s. 88 (235) Şevket Süreyya Aydemir, ikinci Adam, ismet lnönO, c . 1., istanbul
176
-
.
-
89.
1950, 90
1965, s. 1 69.
Birinci lnönü Mutiarebesi'yle Kuvay-ı · Milliye devri nihayet bulmuş Büyük Millef Meclisi Hükumetinin ve ordusunun, -içeride ve . dışarıda, �ibarı birden yükselmiş ve ordu ve Meclis otoritesi kurulmuştur. .. . General Ali Fuad. Erden'e göre: "6 Ocak .1 921 günü milli Türk Devleti tarihinin belki en büyük buhran günüydü. ismet bey, Birinci lnönü Muharebe si'nde, zekasının, iktidarının, enerjis_i nin bütün ölçülerini gösterdi ve en çetin imithanıliı verdi"<236> . BirinCi lnönü Zaferi'nden sonra, ismet Paşa, Akşam Gazetesi'nin bir tebrik telgerafına cevabında muharebenin önemini şöyle dile getirmiştir: "Bi rinci lnönü'de şehit olanlar, memlekette nizamı ve cephede ordu ile müdafa ayı temin etmek için fedayi hayat etrnişlerdir. Hiçbir muharebenin şehitleri bu kadar fevkalade şerait içinde ve o derece dünyevi hatta uhrevi menfaatlerden azade olarak fedayi hayat etmemişlerdir." '237> . Yücel Özkaya'nın da belirttiği gibi: ''Türk ordusunun lnönü başarısı üzerine Anadolu'nun her tarafından vatan için gösteriler yapılmıştı. Yozgat, Mudurnu, Akyazı, Antalya, Zile, Niksar, Tokat ve diğer yerlerden alınan tel graflarda, Ethem'in ihaneti nefretle anılmakta ve lriönü başarısını da milli bir bayram gibi kutlandığı bildirilmekteydi. Artık, yurdun her tarafından orduya, bağışlar ve yardımlar yağmaya başlamıştır."(238) . Birinci lnönü Zaferi'nin en eönemli sonuçlarından birincisi, yeni kuru lan Türk Devleti'nin Anayasası'nın kabul edilmiş olmasıdır. Dış etkenler bakı mından bir diğer önemli konu da Londra Konferansı'dır. Ayrıca Sovyetlerle ve Afganistan'la yapıian andlaşmalar da Birinci lnönü Muharebesi'nden son ra Ç>lmuştur. aa - Yeni Devletin ilk Anayasası 20 Ocak 1 921 de TBMM'.sL tarafından kabul edilen ilk Anayasa,
TBMM'nin dokuz aylık bir faaliyetinden ve ancak uzun görüşmelerden sonra kabul edilmiş ve son şeklini alıncaya kadaJ önemli gelişmelerin oluşması zo runlu olmuştu. ismet lnönü'nün belirttiği gibi: "dikkate değer ki Atatürk'.ü n biri 24 Nisan 1 920, ikincisi 1 3 Eylük 1 920 tarihli projeleri, ilk anayasa şeklini alın caya kadar Birinci lnönü Zaferi sonucunu beklemek gerekmiştir"(239) . 20 Ocak 1 921 tarihli Anayasa'nın kabulünün bir önemli yararı da, Londra Konfrensı'na iştirak konusunda, lstant:ıul hükumetinin · görüşüne. karşı, Tür�iye Büyük Millet Meclisi Reisi'nin, bu Anayasa'nın maddelerinin (236) (237) ( 238) (239)
149.
Ali Fuad Erden, ismet lnönü, s. aynı eser, s. 1 50. Yücel Özkaya, 1. ve il. lnönO Başarılarının Türk ve Dünya Kamuoyu ve Basını Tarafın dan Yorumlanışı (Prof. Dr. Ahmet Şükrü Esmer'e Armağan), Ankara 1 8 1 s . M:- Cemil (bilsel), Lozan, c. ı . , s.
373 - 374
9
,.
232.
1 77
·
hükmüne aykırı hareket edilmeyeceğini beyanla, Konferans'a . Anayasa hü kümlerine göre ancak, Ankara'nın temsilcilerinin katılabileceğinin belirtilmesi. di�. bb
-
Londra Konferansı
1 1 Ocak 1 921 de zaferle sonuçlanan Birinci lnönü Muharebesi, itilaf Devletleri'ne Sevr'i tadil ettirmenin gerekliliğini göstermişti. Bunun üzerine Londra'da toplanacak konferansa, Osmanlı Hükumeti ile Yunanistan da ça ğırdılar. Davette Osmanlı murahhas heyeti arasında Ankara temsilcilerinin de bulunması isteniyordu. Bu davranışları ile itilaf Devletleri, Büyük Millet Meclisi Hükumeti'ni hala meşrü saymadıklarını hiçbir şekilde tanıma yoluna gitmediklerini göstermek istiyorlardı. Mustafa Kemal Paşa, Türkiye'ye ait işle rin hallinde ve her türlü dış münasebetlerde yetkili hükumetin yalnız Türkiye Büyük Müllet Meclisi Hükumeti olduğunu itilaf Devletleri'ne bildirdi ve doğru dan doğruya davet olunmadıkça Londra Konferansı'na iştirak etmemeye karar verdi. Büyük M ill�t Meclisi, doğrudan doğruya . davet edildiği takdirde Konferans'a katılmakta geç kalmamak için Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey'in riyasetinde bulunan heyeti yola çıkardı. Heyet italya'da bulunduğu sı rada, itilaf Devletleri adına ltalya'dan davet alarak Konferans'a katıldı. itilaf Devletleri, Sevr Andlaşması'nın esaslarına dokunmayan bazı de ğişikliklerle getirdekleri projeyi Türklerin ve Yaiıanlıların önceden kabul etme sini ileri sürdürüler. Türk heyeti, ilk olarak Anadolu'nun boşaltılmasını istedi ve Misakı Milli'mizi izah etti. Yunanlılar ise, ne Anadolu'yu boşaltmaya razı oldular ne de değişiklikleri kabul ettiler. Konferans bir sonuç vermeden dağıl mış ve bunun üzerinden daha on gün geçmeden Yunan orduları bütün cep helerden taarruza geçmişlerdi. Londra Konferansı'nın bir sonuç vermeyeceği ve Türk kurtuluşunu sağlamayacağı, Milli Mücadele hareketinin başında bulunan Mustafa Kemal Paşa tarafından çok iyi biliniyordu. Mustafa Kemal Paşa'hın Konferans tekli fini kabul etmekten asıl maksadı, Türk milli davasını dünya kamu oyuna du yurmak ve Konferans'tan da bu yolda fayda sağlamaktı. Bu sonuç bir dere ceye kadar sağlanmış oldu. Ayrıca bu toplantıdan Ankara'nın bir diğer ka zancı da üç itilaf Devleti arasında Türkiye konu�unda anlaşmazlığın derin leşmesi olmuş ve bu anlaşmazlık Fransa'yı Türkiye ile Ankara itilafnamesi'ni imzalamaya götürmüştür. Heyet Başkan Bekir Sami Bey: "Hududu milliyemiz dahilinde memle ketin istiklali tammını temin etme"(240) . yolundaki talimatı dikkate almayara�. Londra Konferansı bittikten sonra, kendiliğinden lngiltere, Fransa ve ltal-ya ile sözleşmeler !3-ktetmiştir. Bekir Sami Bey'in lngilizlerle 1 0 Mart 1 921 de im zaladığı Anlaşma gereğince bütün lngiliz esirlerinin iadesine karşılık, Türk esirlerinden lngilizlere ve Ermenilere fena muamele edenler iade olunmaya caktı. Fransızlarla imzalanan 1 1 Mart 1 921 ve ltalyanlarla imzalanan 1 2 Mart ·
(240) 1 78
Atatürk, Nutuk, İstanbul,
1938, s. 422 ..
tarihli andlaşmalar ise iktisadi imtiyazlar veriyordu. Bu üç andlaşma da milli hakimiyete ve eşitlik prensibine aykırı olduğundçın Büyük Millet Meclisi ve onun hükümetleri tarafından reddedilmiştir(241) . Bu olay üzerine Milli Müca dele'nin ruhunu iyi kavramamış olan Bekir Sami Bey'de Dışişleri Bakanlı ğı'ndan çekilmiş yerine Yusuf Kemal Bey (Tengirşenk) seçilmiştir. 4 Ruslarla ve Doğu Ülkeleri İle İlişkiler ve MoslCova Andlaşması •
a) Milii Mücadele ile yakından ilgilenen Sovyetler, gerçekleştirmeye çalıştıkları Dünya Proleter ihtilalinde, Türkiye'ye yer vererek yeni Devletin ku ·ruıuşundan 1önce, Türkiye'deki hareketUşçi ve köylü hareketi olarak görmek istemişlerdir. Bu Maksatla Sivas Kongresinin son bulmasından iki gün sonra, Dışişleri Bakanı Çiçerin'in 1 3 Eylül 1919 tarihli demecinde açıkladıkları gibi, Türk işçi ve köylüsünün sömürücü paşaların esaretinden kurtarılarak, mem leketin efendisi durumuna getirilmesini ileri sürmüşlerdi r(242) . Bolşevik Rusya, Türkiye'deki Milli Mücadele hareketini batının kapitalist sömürgeci politikasına karşı bir reaksiyon olarak görmekte ve "kaybolmuş hürriyetlerinin tekrar kaianılması için ,yaptıkları mücedelede müslüman dünyasına yardım etmeyi kendi politikalarına uygun bulmakta idiler"(243) . Yeni devlet kurulduktan sonra, ilk diplomatik teması Sövyetler Birliği ile yapmak istemiştir. Türkiye'nin, o sıralarda kendisi gibi batının emperyalist devletleriyle savaşan Sovyetlerle temasa geçmesi tabii idi. lngilizlerin lstanbul'u işgal etmeleri, Milli Hükümetin diplomatik alanda tanınması lüzumu ve Milli Mücadeleyi başarabilmek için gerekli yardıma du yulan ihtiyaç, T.B.M.M. nin Sovyetlerle temasını faydalı ve zorunlu kılıyordu (244) .. T.B.M.M. nin açılışını izleyen günlerde, Meclis Reisi Mustafa Kemal Paşa, "Leniri'e gönderdiği bir mektupla, Ankara ve Moskova arasında normal münasebetlerin kurulmasını, askei ve siyasi ittifak ile yabancı emperyalizmi ne karşı birlikte mücadele edilmesini istemiş ve Ankara Hükümetinin Milli Misak'a dayanan politikasını açıklamıştır"{245) . Lenin'in yerine Sovyet dışişle ri Bakanı Çicerin, Mustafa Kemal Paşa'nın mektubuna 3 Haziran 1 920'de cevap vermiştir. Bu mektupla Sovyetler, Ankara Hükümetini tanımışlar ve böylece iki hükümet arasında sadece diplomatik münasebetler kurulmuştur. Ancak Ankara Hükümetinin a,sıl istediği karşılıklı yardımı öngören ittifak, Sovyetlerin komünist olmayan ülkelerle ittifak yapmak istememeleri, Türkiye · ile yapılan ittifakın Rusya'nın lngiltere ile yaptığı ticaret andlaşmasına engel olabilmesi ihtimali ve nihayet Milli Mücadelenin henüz daha başlangıçta oluşu ve kazanma şansının şüphe ile karşılanışı gibi sebeplerden ötürü ka bul edilmemiŞti(246) . Ancak bu arada, 1 1 Mayıs 1 920'de bir dostluk andlaş-
(241) (242) (243) (244) (245) (246)
420 - 423.
Aynı Eser, s. Bk. Fahir H. Amıaciğlu, Siyasi Tarih, a. g. e., s. Mehmet Gönlübol ve Cem Sar, Atatürk ve Türkiye'nin Dış Politikası a. g. e s. Fahir H. Amıaoğlu, Siyasi Tarih a. g. e .. s. Aynı Eser, s. Aynı Eser, aynı yer. , Fahir H. Armaoğlu, yılında Milli Mücadele ve Sovyet Rusya, Vll Türk Tarih Kongresi, C. i l , Ankara, s.
629-630.
630.
631.
.
1 920 1 973, 885-896.
·
.
.
15.
_
1 79
·
ması akdetmek ve ihtiyacımız olan para ve her çeşit harp malzemesini temin etmek amacıyla D ışişleri Bakanı Bekir Sami ( Kunduk) Beyin başkanlığ ında bir heyet Moskova'ya hareket etmişti; Gönderilen heyet ancak 1 1 Temmuz da Moskova'ya varabilmişti. Sovyetler daha önce 3 Haziran 1 920'de M isak-ı Milliyi tanıdıklarını bildirmişler ve Türk heyeti Moskova'ya varır varmaz mü zakerelere hemen başlamışlardır. 24 Ağustos 1 920'de son şeklini alan and laşma üzerine karara varılmışken üç gün sonra Sovyetler'irı Ermeniler lehine yeni teklifler ileri sürmeleri, Sovyetler'in Ermenistan'a Türk topraklarından ve rilmesinde ısrar etmesi, Kürdistan; Lazistan ve Batum'i.m. kendi kaderine hakim olmaları nı istemeleri, bir andlaşma imzalanmasını mümkün kı lmamış t ır. Ancak, bu iki Devlet arasında elçilerin teati edilmesi ile, siyasi ilişkiler ilk olumlu etkisini göstermiş ve meyvesini vermiştir. b) Ermenistan'a karşı kazanılan zafer, bir müddet sonra Ermenis tan'ın da Sovyetleşmesi, Türkiye ile Sovyet Rusya arasındaki münasebetle rin gelişmesi ile bir anlaşmaya yol açmıştır. Sovyetlerin Ankara'ya yolladıkla rı ilk elçinin Ermenilere Türk toprağı verilmesi meselesinin bir yanlış anlaşma eseri olduğu hakkında kati teminatta bulunması , Moskova'ya yeni bir murah has heyetinin gönderilmesine imk_an vermiştir. Ancak yeni heyet henüz yolda iken, eşki heyetin başkanının vaki beyanatları ile anlaşmazlık tekrar ortaya çıkmış ve yeni heyet yolda alıkonulmuştur. Sovyet Dışişleri Komiseri Çice rin'in verdiği nota ve bunu izleyen deyrede, Lenin'in T.B.M.M. Reisi Mustafa Kemal Paşa'ya yolladığı mektup aradaki anlaşmazlığı kaldırmıştır. Lenin mektubunda, "Her milletin kendi mukadderatına hakim olması pre nsibinin" iki devletin gelecekteki münasebetlerinin esasını teşkil edeceğini bildirmesi üze rine, yolda alıkonulan Türk murahhasları Moskova'ya hareket etmişlerdir. Türk Ordu ları Birinci lnönü zaferini kazandıktan sonra, Türkiye ile Sov yet Rusya aras ında 1 6 Mart 1 921 tarihli Mo skova Dostluk Andlaşması imza lanmıştır. Bu andlaşma ile Türkiye ile Rusya arasında sıkı bir dostluğun te meli atılmış oluyordu. 'Bir başlangıç, 1 6 madde ve 3 ekten ibaret olan Dost luk Andlaşması, Türkiye ile Sovyet Rusya arasındaki bir çok siyasi ve hukuki meselelerin hallini de hedef tutmuştur. Andlaşmanın başlangıç kısmında "milletlerin kendi mukadderatını serbestçe tayin prensibi"nin yer alması ile, Sovyet Rusya yeni Türk Devletinin esas gayelerinden· olan Misak-ı M illinin bir prensibini hukuken de tanımış olm.aktadırlar. Ayrıca bu andlaşma ile Tür kiye Büyük M illet Meclisi Hükumeti, 1 877-1 87Ş Osmanlı - Rus harbinin mali, hukuki ve araziye ati sonuçlarını da tasfiye etmektedir. Andlaşma ile milli ge lişmenin serbestçe cereyanına aykırı .olduğu mülahazası ile Rusya, kapitü lasyonların icra ve istimalini kenlemyekün ve mülga addeylemektedir(247l. Prof. Or. Fahir Armaoğlu'na göre, "Dostluk andlaşmasının imzasına ve yapılan yardımlara rağmen, Türk - Sovyet münasebetleri sağlam bir güvenlik havas ına girememiştir. Sovyetler, Türk Milli Kurtuluş hareketine yardım eder{247)
1 80
Aridlaşma metni için lütfen bakınız. Türkiye-Rusya Muuhedenamesi, Düstur, 3 üncü tertip, cilt 2, s. 1 02. ·
l
(248) (249) (250) (251) (252) (253) (254)
635.
Fahir H. Amıaoğlu, Siyasi Tarih, a. g. e., s. Aynı eser, s. 636. Aynı eser, s. Tevfik Bıyıklıoğlu, Atatürk Anadolu'da a. g. e., s. Bk. R. Salim Burçak Türk-Rus-lngiliz Münasebetleri, lstan b u 1 1 946, s. 54. . R. Salim Burçak tarafından zikredilmiştir. a. g. e., s. 54. Apdülahat Akşin, Atatürk'ün Dış Politika ilkeleri ve Diplomasisi, Kısım 1., lstanbul, s.
637.
58.
1 2.
1964, 1 81
Türkiye Afganistan Doştluk Andlaşması
c.
·
Türkiye heyeti Moskova'da bulunduğu sırada, 1 M art 1 92 1 'de Mosko va'da Afganistan'la aramızda bir dostlu_k andlaşması imzalanmıştır. Orta Asya'nın müstakil devletlerinden biri ile yapılmış olan bu dostluk andlaşması, Sovyet Rusya ile yapılan dostluk andlaşmasından önce yapılmış olması ve yeni kurulan Türk Devleti'nin bağımsızlığını tanıması bakımından önemlidir. 5
-
ikinci lnönO Zaferi
Londra Konferansı'nı n bir sonuç vermemesi, Sevr projesini uygulamak için itilaf Devletleri'ni yeni bir Çabaya yöneltmiş ve bu maksatla Yu nan işgal ordusunu teşvik etmişlerdi. Bundan faydalanan Yunanlılar, 23 M art 1 92 1 'de Bursa'dan lnönü istikametine ilerlemeye başladılar. Türk ordusunun yüksek 1azim ve imanla savaşması,. düşmanın başarısını hiçe indirmiş, 31 M art 1 921 akşamına kadar süren kanlı çarpışmalar sonunda düşman, lnönü'nde ikinci defa perişan olmuştu. ,Yunanlıların yaptıkları iki saldırı nın da püskürtülmesi üzerine Yunan kuvvetleri, 31 Mart gecesinden itibaren çıkış mevzilerine çekilmeye başladı lar. Çekilen düşman, süvari birliklerimizle çıkış n:ıevzilerine kadar izlenmiş ve düşmana çekilirken de kayıplar verdirilmiştir. · Kesin zafer 1 Nisan 1 921 de Batı Cephesi Komutanı ismet Paşa'nın TBMM Reisi Must�fa Kemal Paşa'ya çektiği telgrafta açıklıkla ifade edilmek te.dir: "Saat 6.30 sonrası, M etris Tepe'den· gördüğüm vaziyet : Gündüzbey şi malinc;!e sabahtan beri sebat eden ve dümdar olması muhtemeLbulunan bir düşman müfrezesi, sağ cenah gurubunun taarruzu ile gayri muntazam çekili yor. Yakından takip ediliyor. Hamidiye istikametinde temas ve faaliyet yok, Bozöyük yan ıyor. Düşman, binlerce maktulleriyle doldurduğu muharebe meydanını silahlarımıza terketmiştir. Garp Cephesi Kumandanı lsmet"(255) .
Bu zaferin siyasi ·tarihimizdeki ö nemini Büyük AtatQrk, lnönü zaferi'ni müjdeleyen Garp Cephesi Kumandanı ismet Paşa'ya gönderdiği telgrafında açtkça göstermiştir: "Bütün tarihi alemde, sizin l nönü Meydan Muharebele rinde deruhte et�iğiniz vazife kadar ağ ır bir vazife deruhte etmiş kumandanlar enderdir. Milletimizin istiklal ve hayatı , dahiyane idareniz altında şerefle vazi felerini gören kumandan ve silah arkadaşları nızın kalb ve hamiyetine büyük emniyetle istinad ediyordu. Siz orada yalnız düşmanın değil milletin makus taliini de yendiniz. istila altındaki bedbaht topraklarımızla beraber bütün vatan, bugün müntehalarına kadar zaferinizi t esit ediyor. Düşmanın hırsı istilası, azim ve hamiyetinizin yalçın kayalarına başını çarparak hurdahaş oldu. Nariunızı , tarihin kitabei mefahirine kaydeden ve bütün milleti hakkınız da ebedi minnet ve şükrana sevkeden büyük ga_za ve zaferinizi tebrik eder ken, üstünde durduğunuz tepenin size binlerce düşman ölüleriyle dolu bir (255)
1 82
Atatürk, Nutuk, c. il, ls tanbul 1 969,
s.
580.
meydanı şerefle seyrettirdiği kadar milletimiz ve kendiniz için şaşaa-i itila ile dolu bir ufk-ı istikbale de nazır ve hakim olduğunu söylemek isterim"(256) . M. Cemil (Bilse!), ikinci lnönü Muharebesinin değerini şöyle belirtmek tedir: "Fevzi Paşa'nın Meclis'te bu muharebeden bahsederken söylediklerin den anlaşıldığına göre, Yunan ordusunun maksadı muharebeyi kati safhaya getirmek ve mutlaka yenmektir. _Başkumandanları Papulas bu sebeple Kara köy'e gelmiş_ve alaylarını bizzat birbiri ardınca harbe sokmuştur. Bir taraftan cenahızımı sarsmak ve diğer taraftan cepheyi yarmak suretiyle kati neticeyi almağa var kuvvetiyle çalışmış olan düşman, dörtbeş günde Eskişehir'e ve bir ayda Ankara'ya gelerek Sevr Muahedesi'ni kabul ettirmek fikriyle hareket ediyormuş. Düşmanın hareketlerinden maksadını anlayan kumandanlık, lazım gelen tertibatı almıştı. ismet Paşa, bir taraftan düşmana umduğu yerde değil, bizim istediğimiz yerde harbi yaptırmak suretiyle oüşmanın sevkelceyş planını muvaffakıyetsizliğe uğrattı. Diğer yandan düşmana kati bir darbe vurdu. Milli Kurtuluş Savaşı'nda bu zafer, Gazi'nin güzel ifadesiyle, milletin makus taliini de yenen bir zaferdir"(257). ikinci lnönü Zaferi'ni içten kutlayan Ankaralılar coşkun . tezahürat yap mışlar ve gece fener alayı düzenlemişlerdir (258) . ikinci lnönü Savaşı'ndan sonra, Güney Cephesi birlikleri ile 8-1 2 Nisan tarihleri arasında Aslıhanlı dolaylarında Yunanlılara yapılan taarruzdan sonuç alınamamış, Yunan birlikleri Dumlupınar mevzilerine çekilmişlerdir. Güney Cephesi Kumandanı, Dumlupınar'a çekilen Yunan kuvvetlerini bu el� verişli mevzilerden atmak ve sonra da izlemek ariıacı ile kuvvetlerini hareke te geçirtmiştir. Birliklerimiz iyice yorulmuş, kayıplarımız artmış olduğundan bu taarruzdan sonuç alınamamış ve birliklerimiz daha uygun bir hatta çekil miştir. lstanbul'da bulunan lngiliz Yüksek Komiseri H. Rumbold, lngiltere Dış işleri Bakanı Lord Curzon'a gönderdiği 5 Nisan 1 92 1 tarihli yazıda, Eskişehir Cephesi'nde lnönü mevkiinde Yunan kuvvetlerinin çetin çarpışmalardan sonra ağır kayıplar vererek yenilgiye uğradıklarını, beş bin kadar zayiat vere rek çekildiklerini ve bu yenilgiyi Yunan Yüksek Komiseri'nin de kabul ettiğini belirtmektedir. . Ayrıca H. Rumbold açıklamasında, Yunan yenilgisinin sebepleri olarak Türklerin muharebede altı inçlik toplar kullandığı, Venizelos yanlısı olduğu nedeni ile yetenekli Yunan subaylarının yerlerine beceriksiz subaylar getirtil miş olmasının gösterildiğini ve askeri 1:1zmanların kanısınca Yunanlıların ye niden saldırıya geçmelerinin güç olacağını dile getirmektedir(259J. Şevket Süreyya Aydemir'e göre: "Bu muharebeler (lnönü Muharebele ri), orduyu lüzumsuz gören, çete harpleri ile herşeyin yapılabileceğini sanan ·
(256) (257) (258) (259)
Atatürk, Nutuk, c. il, 1969, s. 580-581 . M. Cemil (Bilse!), Lozan, c. 1. , lstanbul 1933, s. 375 . Utkan Kocatü ik, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, s. 248. Bilal N. Şimşir, lngiliz Belgelerinde Atatürk, 1919-1938, c. 111, Ankara 1979, s.
274-275 . . 1 83
ve Çerkes Ethem övgüsü yayan değersiz görüş ve davranışları kökünden silmiş oldu. Hülasa, l nönü'de ismet Bey, son kozunu oynamış, son şansını kullanmış, hem kendini, hem kendisine güveneni, hem de memlekette muka- . vemet ruh ve azmini kurtarmıştır"(260). lnönü Muharebelerinden sonra 3 Mayıs 1 921'de, Bati Anadolu'da Garp Cephesi ve Cenup Cephesi şeklindeki ayrım kaldırıldı: Bütün cephe, Garp Cephesi Kumandanlığı olarak, ismet Paşanın emrine verildi. lstanbul'daki lngiliz Yüksek Komiseri, H. Rumbold, lngiltere DıŞişleri Bakam lord Curzon'a gönderdiği 1 3 Nisan 1 921 tarihli yazıda, Londra Kon feransı'ndan beri lstanbul'da çıkan Türkçe gazetelerde, milliyetçi eğilimin daha açık ortaya çıktığını, dokuz gazeteden altısının açıkça Ankara'yı des teklediğini ve itilaf Devletleri sansürünün buna engel olamadığını, ikinci lnönü Muharebesi'nden sonra basının milliyetçi duyguları daha kamçıladığı nı ve camilerin Kemalist propağanda merkezi rolünü oynadıklarını belirtmek tedir(261 ı . Yücel Özkaya, il. lnönü başarısının ve Yunanlıların çok sayıda ölü ve malzeme bırakarak kaçışlarının bütün yurtta ve dost ülkelerde sevinçle karşı landığını ve kutlandığını, Anadolu basınından örnekler vererek dile getirmek tedir(262) . il. lnönü başarısı dış dünyada etkili olmuş, ltalyan, Alman ve Bul gar basını, Türkler lehine yazılar yazarak, Türk zaferini övmüştür(263) . 1 . ve il. lnönü Muharebelerinin başarı ile sonuçlanması, çok cfeğişik açıdan değerlendirilebilir. . içeride manevi destek ve moral sağlanm ış, Batı Cephesi'nde kazanı lan ilk zafer olarak ülke çapında sevinç yaratmış, kurtuluş ümidini güçlendir miştir. Başarı, ülke çapında gösterilere sebep olduğu gibi, vatandaş yardımı nın sağlanmasına sebep olmuştur. Anadolu;daki milli hükümetin gücü arttığından,· ıstanbul hükümeti daha ihtiyatlı davranmak zorunluluğunda kalmıştır. Londra Konferansı öncesi, TBMM ile lstanbul hükümeti'nin Londra'da temsili konusunda karşılıklı müna kaşa ve mücadeleleri, lnönü zaferinden sonra Anadolu'nun büyük prestij ka zanması sebebi ile, Anadolu açıkça üstünlüğünü ortaya koymuştur. - 1. lnönü zaferi sonunda, Kuvayı Milliye döneminden düzenli ordu dö nemine geçilmiş, çete harbi yerini milli ordunun disiplinli milletçe mücadelesi ne bırakmıştır. 1. lnönü zaferine de bağlı olarak, Çerkes Ethem sorunu da çözümlenmiştir. Dışardaki etkileri de çeşitli yönlerden değerlendirilebilir. Öncelikle, 1. Jnönü Muharebesi sonucu, itilaf Devletleri, Sevres'i ( 260) .Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, lsmei lnönü; c. I., l stanbul 1965, s. 1 73-174. (261) Bilal N. Şimşir, lngiliz Belgelerinde Atatürk, 1919-1938, c . 111, Ankara 1979, s. 287-288 . (262) Yücel Özkaya, 1 ve 11 lnönü Başarılarının Türk ve Dünya Kamuoyu ve Basını Tarafından Yorumlanışı, a. g. m. s. 240-241 . (263) Aynı eser, s. 241 . 1 84
(Sevr'i) değiştirme gereğini duymuşlar ve bu amaçla Londra Konferansı'nı toplamışlardır. Sonuç alınmamakla beraber, itilaf Devletleri, artık Anadolu'da milli güçlere karşı, Sevr diktasını aynen uygulamak imkanı bulunmadığını anlamışlardır. ı. ve il. lnönü zaferleri, Birinci dü nya Harbi'nden yenik çıkan Almanya ve Bulgari.stan gibi ülkelerde memnuniyet yaratmıştır. Onları manevi eziklik ten kurtulmaya yöneltmiştir. 1. ve il. lnönü z aferleri, Sovyet Rusya ile 1 6 Mart 1 921 tarihli Dostluk Andlaşması'nın imzalanmasını sağladığı gibi, Fransa'nın ve ltalya'nın da po litik bakımdan lngiltere'den ayrı bir politika izlemesine sebep olmuştur. 1. ve il. lnönü zaferlerinden sonra Fransa anlaşmak üzere, Franklin Bouillon'u Türkiye'ye karşılıklı görüşmelerde bulunmak üzere göndermiştir. ltalyanlar ise, daha anlayışlı davranarak işgal ettikleri bölgelerden çekilmişlerdir. C. 'Sakarya Meydan.Muharebesi ve Siyasi Sonuçları 1 . . Sakarya Meydan Muharebesi
lnönü'de ikinci defa yenilen Yunanlılar, ordularını kuvvetlendirmek lü zumunu hissederek cephedeki kuvvetlerini artırmışlardı. Türk ordusu ise henüz hazırlıklarını tamamlayamamış, yurdun bütün kaynaklarından fayda lanma imkanını bulamamıştı. Ancak ikinci lnönü Muharebesinden sonra, Güriey Cephesi kaldırılmış, Güney ve Batı cepheleri birleştirilmişti. Böylece Batı cephesinde daha fazla kuvvet toplamak imkanı sağlanmıştı. Yunanlılar, 1 0 Temmuz 1 921 'de iki ayrı cepheden taarruza geçerek Türk ordusunu yok etmek istediler ve çok üstün bir ağırlık merkeziyle de iler lemeğe muvaffak oldular. Türk ordusu, müşkül durumdan kendisini kurtar mak gayesiyle Eskişehir'e kadar çekildi. 1 8 Temmuz 1 921 'de Batı Cephesi karargahına gelen Mustafa Kemal Paşa, durumu yakından görüp inceledik ten sonra, ordunun düzenlendirilip kuvvetlendirilmesini imkan altına almak gayesiyle, Sakarya'nın doğusuna kadar çekilmesini gerekli görerek direktifini verdi. Türk Ordusu, 25 Temmuz 1 921'de taktik savunma yapmak amacıyla Sakarya-doğusuna çekilmişti. Türk ordusunun Sakarya gerisine çekilmesi, hem ordunun manevi var lığını sarsacak, hem de büyük bir memleket parçasını geçici de olsa düşma na bırakacaktı. Bu işin sorumluluğunu üzerine alan Mustafa Kemal Paşa, "Biz askerliğin icabını tereddütsüz yapalım, öteki mahzurlara (sakıncalara) mukavemet ederiz" demişti. Sakarya'nın doğusuna çekilme ile askeri şartlar. Türk ordusu yararına düzeltilmiş, Türk kuvvetleri için zor, Yunanlılar için uygun olan bir ortamdan Türk kuvvetleri için daha uygun, Yunanlılar için daha zor olan bir ortama inti kal ettirilmiştir. -Böylece Türk kuvvetleri düşmanın gelişen taarruzlarının teh didinden kurtarılmış, Sakarya'nın doğusunda yeniden tertiplenerek savunma 1 85
gücü artırılmıştır. Yunanlılar ise mevzilerini uzatmışlar, ulaştırma şartları zor bir arazide ilerlemek, ikmal yapmak durumunda bırakİlmışlardır(264) . Sakarya gerisine çekilme, halkın maneviyatı üzerinde hissolunur bir sarsıntı vücuda getirmişti ve Mecliste de bunun tezahürleri müşahade olun� · muştu . Mustafa Kemal Paşa'nın muhalifleri ''Ordu nereye gidiyor, millet nere ye götürülüyor? Bu hareketin elbette bir sorumlusu vardır, o nerededir? Bu günkü çok acı veren durumun yürekler acısı görünümünün gerçek yapıcısını ordunun başında görmek isterdik?" diyerek, Mustafa Kemal Paşa'ya dil uzat maya başladılar. Büyük Millet Meclisi'nde ve d ışarda son çare ve son tedbir olarak.- Mustafa Kemal Paşa'nın ordunun başına geçmesinde fayda umuldu ğu yolunda bir kanaat mevcuttu. 6unun üzerine Mustafa Kemal Paşa, 4 Ağustos 1 92 1 'de Büyük Millet Meclisi'ne verdiği bir önerge ile Başkuman danlığı kabul ettiğini ve ancak Meclisin haiz olduğu yetkileri de fiilen kullan ma yetkisini talep etti. Bu önerge üzerine Mustafa Kemal Paşa'nın muhalifle ri kendisine Başkomutan · unvanını ve Meclisin yetkilerini kullanmak hakkını vermek istemediler. Ancak sağduyu, başarı kazanarak unvan ve yetki; 5' Ağustos 1 921 tarihli Kanunla tanındı. Kabul edilen 5 Ağustos 1 921 tarihli bir Kanunla TBMM, Meclis namına fiilen kullanmak üzere ve başkumandanlık sıfatını da kazanmış olarak, Mus tafa Kemal Paşa'ya bu yetkileri verdi. Bunun' üzerine kürsüye gelen Mustafa Kemal Paşa, "Zavallı milletimizi esir etmek isteyen düşmanları behemahal mağlüp edeceğimize dair olan emniyet ve itimadım, bir dakika olsun sarsıl mamıştır. Bu dakikada, bu itminanı (tam güveni) , heyeti celilenize karşı, bütün millete karşı ve bütün aleme karşı ilan ederim"(265) diyerek sarsılan maneviyatı takviye etmiştir. Mustafa Kemal Paşa, 1 2 Ağustos 1 92 1 'de Polatlı'daki Cephe Ka rargahına giderek ordunun başına ·geÇti. Cephede teftişle vazifeli iken, attan düşerek birkaç kaburga kemiğinin kırılması, savaşı cephede yaralı ve sarılı bir şekilde idare etmesine sebep oldu. 23 Ağustos'ta düşman ordusu ciddi olarak cephemize taarruz etti. Or dumuz, _1 00 kilometrelik cephe üzerinde cereyan eden meydan muharebe sinde, düşmanı n üstün kuvvetlerini ilk önce imha ederek, yıpratarak, onu ta arruza devam etmekten' yoksun bir hale getirdi. . Başkuman dan, "Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı , vatandaşın kanıyla sulanmadıkça, terk olunmaz" diyerek vata nın her karış toprağı için döğüşmeyi emrediyordu. 23 Ağustos'tan 1 3 Eylül'e kadar gece gündüz fasılasız yirmi iki gün devam eden bu kanlı savaştan sonra, düşman ordusu· mağlüp ve perişan olmuş, cepheyi terke mecbur bıra-'
(264) Suat ilhan, Atatürk ve Askerlik, Ankara, 1 990, s. 79. (265) Atatürk, Söylev ve Demeçleri, 1., lstanbul 1 945, s. 1 69.
186
kılmıştı (266) . Sakarya Meydan Muharebesi sonucu, askeri harekat yön değiştir!TiiŞ tir. Sakarya, geri çekilme ve gerilemenin durdurulduğu, ileri gidişin başladığ noktayı oluşturmuştur(267) . F. R. Atay'a göre, "bii: Sakarya zaferi ile artık kurtulacağımıza inah mıştık"(268) . Sakarya'da gösterilen üstün başarıyı ve elde edilen zaferi Jean Deny şöyle belirtmektedir: "Milli Mücadelenin ve Türklerin Marne'ı olan bu muharebelerin ruhu, Mustafa Kemal olmuştur"(269) . Arnold Toynbee'ye göre, "Sakarya Savaşı, içinde yaşadığımız yüzyıl tarihinin en büyük savaşlarından biridir"(270) . Clair Price (Kler Prays) de S_a kaiya Savaşı. için, "Tarih bir gün, Sakarya kıyılarında cereyan eden ve çok kimsenin bilmediği bu savaşı; devrimizin en büyük olaylarından biri olarak kaydectecektir"(271 ) . Sakarya Zaferi, bütün memlekette günlerce süren coşkun sevinç gös teril�rine ve heyecanl ı kutlamalara vesile oldu. Sakarya M eydan Muharebesi hakkında, 1 9 Eylül 1 92 1 'de Mustafa Kemal Paşa; Türkiye Büyük Millet Meciisinde, şu önemli açıklamayı yapmıştır: "Efendiler, Türkiye Büyük Millet Meclisi Ordusunun Sakarya'da kazan mış olduğu meydan muharebesi pek büyük bir meydan muharebesidir. Tarih-i harbde misli .belki olmayan bir meydan muharebesidir. Malümu alileridir ki, büyük meydan muharebelerinden biri olan Mukd.en meydan muharebesi dahi yirmibir gün devam etmemiştir. Binaenaleyh, ordumuzun ·
·
·
·
: (266) · Sakarya Şehitler Anıtında (Polatlı), Sakarya Meydan Muharebesinde can veren şehitler Türk çocuğuna şöyle seslenmektedir: "Ey Türk Çocuğu! Bizlere olan minnet ve şükran duygularını unutma. Nurdan örülmüş şahadet gömleğine sarılmış meleklerin diktiğikaftana bürünmüş Tanrı'nın huzurunda yatıyoruz. Meleklerin, Tanrı uludur, Tanrı uludur, yurdunu seven yine uludur, ulusu uğrunda can verenler: Tanrı kadında daha uludur yüceltme söylemleriyle uyuyoruz: Bize· kabul ve izzet kapılarını açan Tanrıya yalvarıyoruz. . Türk çocuğu, Türk ulusunu sev, Onun yükselme alanındaki çalışmalarına yardım et, kudretli yurdunu feyizli kıl. istiklal sancağını ve şerefini yüksek tut. Tanrının rahmeti bize, selameti size olsun." Suat ilhan, Atatürk ve Askerlik, a. g. e., s. 93-94. F. R. Atay, Çankaya, C. 1, a. g. e., s. 180. Jean Deny, Türkiye (Çeviren: Sencer Kodolbaş), Ankara, 1960, s. 95. Marna, Fransızların Birinci Dünya Savaşında Almanlara karşı kazandıkları büyük bir savunma zaferidir. Bir Fransızın Sakarya'yı Marne'a betzetişi, Sakarya'nın büyüklüğünü, önemini belirtmek içindir. Arnold Toynbee, Türkiye-bir Devletin Yeniden Doğuşu, l stanbul, 1971 MilliyetYayınları, s. 1 23. Clair Price, The Rebirth of Turkey, Arnold Toynbee tarafından zikredilmiştir. s. 1 24, not •
(267) (268) (269) (270) (271 )
.
1.
1 87
tarih-i harbe bir nümune bahşeden bu zaferi ihraz etmiş (kazanmış) olmasi itibariyle, heyet-i celilenizi tebrik ederim". Meclis aynı gün 19 Eylül 1 921 'de kabul edilen bir kanunla, Türk Milletinin bir şükranı olarak Mustafa Kemal Paşa'ya müşfrlik (mareşallık) rütbesi ile G azilik ünvanını verdi. Sakarya Zaferi, dış münasebetlerimizde durumumuzu düzeltmeye ve itibarımızı arttırmaya da sebep oldu. 9 Haziran 1 921 'den beri Ankara'da Fransız temsilcisi Franklin Bouil lon'la yapılan görüşmeler, Sakarya zaferinden sonra, 20 Ekim 1 921 'de Anka ra'da müsbet t>ir şekilde sonuçlanarak, Ankara ltilafnamesi adıyla imzalandı. 2 Ocak 1 922'de de Ankara'da Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetiyle Uk rayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti arasında bir dostluk andlaşinası imzalandı. . Sakarya Zaferi, askerlik ve politika bakımından Kurtuluş Mücadelemi zin önemli bir merhalesi olmuştur. Önce Yunan O_rdusunun taarruz kabiliyeti kırı lmış, sonra onu savunma zorunda bırakmıştır. s,o n bir hamle ile son ve kesin zaferin hazırlıkları yapılmak üzere, or dunun yetiştirilmesi birinci derecede önemli bir mesele olarak ele , alınmış ve bu yolda çalışılmıştır. ·
.·
2. Sakarya Meydan Muharebes_ı nın Siyasi Sonuçları
1 0 Temmuz 1 921 'de başlayan büyük Yunan taarruzu ilk adımda geliş miş, Yunanlılar, Afyon, Kütahya ve Eskişehir'i ile geçirmişlerdi. Sakarya'nın doğusuna çekilen Türk- Ordusu, yirmi iki gün süren çetin savaşlardan sonra, 1 3 Eylül'de Yunan ordusunu tam bir yenilgiye uğratmış ve çekilmeye mecbur etmişti. Sakarya başarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükumetinin ve o rdu larının kudretini bütün dünyaya tanıtmıştır. Gazi Mustafa Kemal Paşa, Sa karya zaferinden sonra, dünya kamu oyunun bilgisine de sunulan söylevin de, istiklal Savaşımızın amacını belirtmişti: "Biz . hududu .. milliyemiz dahilinde hür ve müstakil yaşamaktan başka bir. şey istemiyoruz. Türkiye Halkı, Türkiye Büyük Millet Meclisi . ve onun hükumeti, tier medeni millet ve hükumet gibi varlığın!, hürriyet ve istiklalinin tanınması talebinde katiyen musirdir . ve bütün davası da bundan ibarettir" (272),
Sakarya Zaferi, askerlik ve politika bakımından Kurtuluş Mücadelemi zin önemli bir aşaması olmuş ve zaferi takip eden devrede dış münasebet lerde gelişmeler kaydedilmiş ve müsbet sonuçlar alınmıştır. Sakarya Savaşı öncesi devrede, Yunanlılann bölgesel başarı göster meleri üzerine, Rusların Moskova Andlaşması na da aykırı olarak en sıkışık ve buhranlı günlerde, Anadolu'da Milli Hükumetin yerine geçecek bir idare-
(272)
1 88
l slam Ansiklopedisi, Atatürk, s. 758.
-nin kurulması için Enver Paşa ile gizli gizli görüşmeleri, Kürtler atasında açıkça tahrik yapmış olmaları, Yunanlılarla müzakereye girişmiş olmaları, Pontuscuları kışkırtmı ş olmaları, Milli Hükümeti sarsmıştıfi273) . AIL Fuat Cebesoy'a göre, "Sakarya'da Yunanlılara karşı kazanmış ol duğumuz muzafferiyet ve o sırada Polonyalılardan almış oldukları şiddetli ül timatom, Sovyet Hükümetini bize yanaştırmıştı"(274). Sakarya zaferi, Türk Devletinin Sovyet Rusya ile ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuştur. Sovyet Rusya'nrn aracılığı ile 13 Ekim · 1 92 1 ·ae Kars'da Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan arasında bir andlaşma imza edilmiştir; Bu andlaşma ile Moskova Andlaşmasının bu devletlerle ilgili kısım ları yeniden düzefılehmiştir. Sakarya zaferinden sonra Fransa, 20 Ekim 1 921 tarihli Ankara And laşmasını imzalamıştır. Bu andlaşmanı n çeşitli yönlerden önemi daha ö nce açıklanmıştır. Sakarya zaferinden sonra imzalanan önemli andlaşmalardan biri de Türk ve l ngiliz esirlerinin mübadelesine aittir. Bu sözleşme ile Malta'ya sürü len Türklerin Anavatana dönmeleri de sağlanmış ve esir mübadelesi eşit şartlar altında cereyan eylemiştir. Keza 2 Ocak 1 922'de Ankara'da imzalanan Türkiye-Ukrayna Dostluk Andlaşması , Moskova Andlaşması esasları dahilinde hazırlanmıştır. Bu and laşma yalnız Türkiye ile Ukrayna arasında değil, aynı zamanda Türkiye ile Sovyet Rusya arasında yakın dostluk ve temasıda da geliştirmiştir. D. Büyük Taarruz, Başkumandan Meydan Muharebesi ve Zafer Gazi Mustafa Kemal Paşa, 4 Mart 1 922'de Büyük Millet Meclisinin gizli Qir toplantısında, "Ordumuzun kararı, taarruzdur. Fakat bu taarruzu tehir edi yoruz. Sebebi, hazırlığımızı tamamen ikmale biraz daha zaman lazımdır. Yarım hazırlıkla, yarım tedbirlerle yapılacak taarruz, hiç taarruz etmemekten daha çok fenadır" diyerek, bir taraftan zihinlerdeki şüpheyi bertaraf etmeğe çalışırken, taarruz hazırlıklarını da gizli tutmaya gayret ediyordu. Gazi Mus tafa Kemal Paşa, bir taraftan orduyu son zaferi sağlayacak bir taarruz için hazırlarken, öte yandan da itilaf Devletlerini, siyasi alanda oyalamak, onların ruhsal durumlarını öğrenmek'-. maksadiyle, Hariciye Vekili Yusuf Kemal Bey'i (Tengirşenk) Londra ve Paris'e gönderdi. Bu görüşmelerden bir netice çık mamasına rağmen, itilaf Devletlerinin 2 Mart 1 922'de yeni Tü rk devletine mütareke şartları te�lifine sebeb· oldu. Sevr Barış Andlaşmasının şartlarını değiştiren teklifleri kapsayan bu barış taarruzu, Ankara Hükümeti tarafı ndan 5 Nisan 1 922'de Anadolu'�un boşaltılmasının şart koşulması üzerine kabul edilmedi. ,_
·
(273) Bk. ApdÖlahat Akşin, Atatürk'ün Dış Politika i lkeleri, a. g. e., s. 66., AU Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları, lstanbul, 1 955, s. 245. (274 ) Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları, a. g . e., s. 248.
1 89
Mustafa Kemal Paşa'nın cephede bulunduğu sırada, Başkumandanlık Kanununun süresini uzatmayı muhaliflerin Meclisde reddettirmeleri üzerine,. 6 Mayış, 1 922'de ertesi gün Meclise gelerek gizli celsede muhalifleri cevap landıran M . Kemal Paşa, Ordunun kumandansız kalamıyacağını, telafisi imkansız fenalıkların önlenmesi için böyle bir gaflete düşblemiyeceğini izah la, "Düşman karşısında bulı.man ordumuz başsız bırakılamazdı; Binaen aleyh, bırakmadım, bırakamam ve bırakmıyacağım"(275) demiş ve Meclisin gizli celsesinde yapılan açıklamalar sonucu , süre üç ay daha uzatılmıştır. · 20 Temmuz 1 922 tarihinde tekrar Başkumandanlık Kanunu, müzakere konusu olduğunda; Mustafa Kemal Paşa, "artık ordumuzun kuvvei maneviye ve maddiyesi,(manevi ve maddi gücü) fevkalade hiçbir te_çjbire ihtiyaÇ his settirmeksizin,amal-i milliyeyi kemali emniyetle istihsal edecek mertebeye vasıl olmuştur"( 276) diyerek, Türk Ordusuna güvenini belirtmiştir. Müzakere lerin sonucu,. Başkumandanlık, Mustafa Kemal Paşa'ya :süresiz olarak veril miştir. Haziran ortalarında, Başkumandan Gazi Mustafa Kemal Paşa, taarru za geçmek kararını vermişti. Asıl amaç, bir yok etme meydan muharebesi yapmak, düşmanın çok duyarlı olan yerine, çabuk ve kesin bir sonuç alacak şekilde vurmaktı. Temmuz ayının sonlarına doğru hazırlıklar ilerlemiş taarruz planının 1 5 AğustoS:a kadar hazırlıklarının tamamlanması kararlaştırılmıştı. Mustafa Kemal Paşa, Ordu birlikleri arasında yapıiacak bir futbol maçı dola yısiyle, Ordu komutanlarıyla bazı kolordu komutanlarını Akşehir'e davet ede rek 28 Temmuz gecesini, komutanlarla genel tcıarruz hakkında konuşarak geçirdi ve gereken direktifleri verdi. Mustafa · Kemal Paşa, 20 Ağustos 1 922'de Ankara'dan Akşehir'e gelerek 26 Ağustos 1 922 Cumartesi sabahı düşmana t�arruz emrini vermişti. Çok gizli bir şekilde cereyan eden bu o lay ları, umumi efkardan saklamak maksadıyle, 21 Ağustos'da Çankaya köşkün de bir çay ziyafeti verileceği gazete ve ajanslarla da yayılmıştı. 26 Ağustos sabahı Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, yanında Genel kurmay Başkanı Fevzi Paşa, Batı . Cephesi Komutanı ismet Paşa ve Birinci Ordu Komutanı ile birlikte muharebeyi yakından izlemek ve idare etmek · üzere Kocatepe'deki gözetleme yerine çıktılar. Tarihi taarruz işte burada başladı. . ,, Topçuların sabah saat 4.30 da tanzim ateşi ile başlıyan hareket, saat 5 de önemli noktalara yoğun topçu ateşi ile devam etti. · Çok başarılı olan topçu atışını, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 4 Ekim 1 922 de TBMM de şöyle dile getirmektedir: "Arkadaşlar! Topçularımız bu mevzilere gece geldiler ve karanlık için de mevzi aldı lar ve fecirle (gün ağarması) beraber 'bütün dünyanın gözleri açı ldığı zaman, ateşe başladılar. Kemal'i takdirat (eksiksiz takdir) ve hürmet le buradan zikretmek isterim ki, topçularımızın o gün göstermiş olduğu meta·
( 275) Atatürk, Nutuk, lstanbul, (276) Aynı Eser, s. 475. 1 90
1938,
s.
474 .
net ve vukuf, bütün dünya topçuları için, misalolacak mahiyetteydi. Hayat-ı askeriyemde (askerlik hayatımda) bu kadar mükemmel bir topçu ve bu kadar mükemmel idare edilmiş bir topçu ateşi n adiren gördüm"(2n) . · Sabah 6 da piyadelerimiz Tınaztepe'ye hücum mesafesine yaklaşa rak, tel örgüleri aşıp, Yunan askerini süngü hücumu ile temizledikten sonra Tınaztepe'yi işgal ettiler. Bundan sonra saat 9 da Belentepe'ye daha sonra Kalecik�Sivrisi'de düşmandan temizlendi. Taarruzun birinci günü, sıklet merkezindeki 1 nci ordu birlikleri Büyük Kaleciktepe'den Çiğiltepe'ye kadar onbeş kilometrelik bir bölgede düşmanın birinci hat mevzilerini ele geçirmişti. 5 inci Süvari Kolordusu da düşman geri lerindeki ulaştırma kollarına başarılı taarruzlarda bulunmuştu. 2 nci Ordu da cephede tesbit görevini aksatmadan sürdürmüştür. 26 Ağustos günü Türk Ordusunun Büyük Taarruzu, Genelkurmay Başkanlığınca TBMM'e bildirilmiştir. Bu haber Meclisi coşturmuş, heyecanlı gösterilere vesile olmuştur. 27 Ağustos sabahı gün ağarırken bütün cephelerde yeniden Türk Or dusu taarruza geçmiştir. Bu taaruzlar çoğunlukla süngü hücumlarıyla ve insan üstü çabalarla sürmüştür. 27 Ağustos saat 1 8'de Afyon, 8 inci fırka tarafından kurtarılmı�tır. Afyon kurtuluşun şanlı ve şerefli müjdesi olmuştur. Afyon artık hürdür. Tarihi ve askeri hizmete de hazır önemli bir merkezdir. Başkomutanlık karargahı ile Batı Cephesi Komutanlığı karargahı derhal Afyon'a taşınmıştır. 28, 29 Ağustos günleri pek başarılı geçen taarruz harekatr düşmanın 5 fırkasının çevrilmesi ile sonuçlanmıştır. 29- Ağustos gecesi durum muhake mesi yapan komutanlar, hemen harekete geçerek muharebenin süratle so nuçlandırılması ve düşman çekilme yollarının tamamen kesilmesini ve düş manı çarpışmaya zorlayarak, kamilen teslime zorlamışlardır. Karar süratli ve düzenli bir şekilde gerçekleşmiştir. 30 Ağustos 1 922 günü taarruz harekatı Türk Ordusunun kesin zaferi ile sonuçlanmıştır. Büyük Taarruzun son safhası askeri tarihimize Başkomutan Meydan Muharebesi olarak geçmiştir. Büyük.Taarruz, komutanların, subayların ve erlerin canını hiçe sayan, cesaret ve davranışlarının bir sonucu ve zaferin müjdesidir. Başkomutanlık Meydan Muharebesinin sonunda, düşman ordusunun · büyük kısmı dört taraftan sarılarak, Dumlupınar'cja Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın ateş hatları arasında bizzat idare ettiği muharebede tamamen yok edilmiş veya esir edilmiştir. Böylece tasarlanan kesin so.nuç beş gün içinde elde edilmiş ve hazırlanan plan tam başarı ile uygulanmıştır. 30 Ağustos 1 922'nin gurur verici zaferi ile Türk Ordusuna haykıran, büyük kahraman ve büyük z�fer adamı, "Ordular, !lk hedefiniz Akdenizdir" di_
·
.
·
Atatürk DökOmantasyon Merkezi, Ankara, (277) Atatürk ve Büyük Zafer, Milli Kütüphane . 1972, s. 47-48.
1 91
yerek, kesin emri 1 Eylül 1 922 de vermiştir. Falih R ıfkı Atay'ı n diliyle bu emir bir edebiyat şaheseridir. "Ben, ö mrümde hiçbir edebiyat eserinde; ordulara ilk hedeflerinin Ak deniz olduğunu bildiren günlük emri okurken duyduğum zevki duymadım. Bu, bütün heyecanların üstünde bir heyecan veren, bütUn şiirlerin üstünde bir şiirdir. Ne olmuştuk, biliyor musunuz? Kurtulmuştuk"(278) . 9 Eylül t922'de ortalık ağarırken, ilerliyen süvarilerimiz yükselen güne şin tatlı, yumuşak ışığında lzmir'e girdiler. Sabuncu Bel'den geçen 2 nci Sü vari TümenrMersinli yolu ile lzmir'e doğru akarken, bunun solunda 1 nci Tü mende Kadite Kale'ye doğru yürüyordu. Bu Tümenin 2 nci Alayı Tuzluoğlu fabrikasından geçerek şimşek gibi Kordonboyuna ulaştılar. Yüzbaşı Şeref Bey Hükümet Konağına 5 nci Süvari Tümenimizin öncüsü Yüzbaşı Zeki Bey Kumandanlık dairesine, 4 ncü Alay Komutanı Reşat Bey de Kadife Kale'ye bayrağımızı çektiler. lzmir'de askerlerimiz coşku içinde karşılandılar ve çiçek yağmuruna tutuldular. Şüvarilerimizin Kordonboyundan geçişi çok görkemli idi. Etrafına _ kıvılcımlar saçan nal sesleri dünyadaki süvari zaferinin en güçlüsünü belirli yordu. Kurtuluş zaferinin Başkomutanı Gazi M ustafa Kemal Paşa, Bel Kahve'de, lzmir'in kurtuluşunu seyrediyordu. Ruşen Eşref Ünaydın bu anı şöyle diie getiriyor: "Evet, Kadifekale;ye bizim bayrak çekilmiş, masal değil bu gerçek" "Gözlerimizle görüyoruz ki yok ettiği istila ordusunu denize döken, sulardan geri göndereceği koca devlet donanmalarıni hükmü altında tutan ya bancı eline düşmüş Türk lzmir'i Türk bütünlüğüne yeniden alıp katan baş kahraman, kırk aylık yoldan gelmiş, işte doruğun üstünde duruyor. Ben burada tarih yazıyor değilim. Ben lzmir'in başucunda kendi gözle rimle seni gördüm. Seninle kurtuluşu, seninle o şanlı günü gördüm. Bana senden başka belge ne gerek, seni görmekten, seni anlamaktan, sana inan maktan, seni sevmekten sağlam belge mi olur? Sen bana şimdi hep o akşam o doruğun üstünde görünmüş olduğun gibi görünüyorsun, alçak gönüllülük edip insan kılığına girmiş. kurtarıcı Ruh" (279) . Türk Ordusunun, çekilme harekatına başlıyan Yunan Ordusu ile mu harebe ede ede 400 kilometrelik bir mesafeyi katederek lzmir'e ulaşması içerde ve dışarda hayret ve takdir uyandırmıştır. 21 � 1 0. 1 922'de son taarruz hakkında Akşam Gazetesine açıklama yapan Başkomutan Mustafa Kemal Paşa durumu şöyle açıklamıştır: "Süvari fırkalarımızla piyade kıtaatımız düşmanı ezip lzmir'e yürümek-
-
·
(278) Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Atatürk'ün Doğumundan Ölümüne Kadar Bütün Hayat Hikayesi, l;;tanbul, 1 969, s. 3 1 3 . (279) Ruşen Eşref Ünaydın, Atatürk'ü Özleyiş, Hatıralar, Birinci Zafer, Ankara, 1 957 s. 1 28 ,
1 92
le birbirleriyle müsabaka etmişlerdir. lzmir rıhtıminda süvarilerimizin kılıçları denizde teressüm ederken, piyadelerimiz Kadifekale'de Türk .bayrağını se maya yükselttiler. TBM M'i ordÜlarının tarih-i harbe verdiği son harekat nurtıu-. nesinin kıymeti, bu harekat bütün safah.atiyle (evreleriyle) tetkik edildikten sonra ve belki bugün değil, yarın anlaşılabilecektir. Büyük orduların yürüyüş vahid•i kıyasisi (ölçü birimi) hatırımızda aldanmıyorsak, günde 20-25 kilo metredir. Binaenaleyh, -askerimize lzmir'e kavuşmak için hergün bu mesafeyi kat'ettiren kuwet membainın ne ulvi bir vatan aşkı olduğunu anlamak müm kün değildir''(280) . Ayiıı konuda ileri Gazetesine verdiği demeçte de Gazi Başkomutan şöyle demektedir: "Askere istirahat emrediyorum. Asker dinlemiyor ve lzmir'de istirahat ederiz; mukabelesiyle cenk ediyorlar"(281 ) . Orgenaral Asım Gündüz'e göre, · "Mustafa Kemal'in dehası, Sakar ya'da olduğu gibi, burada da bütüri heybetile o rtada idi. En küçük teferruat bile, esasının içinde yer almış umumi direktifi ile bu plan, bölünmez bir bütün idi. Düşman, planı mızın hedefini kavrayıncaya kadar da sonucu alma sırrını temsii eden bu plan, daha sonra "Yıldırırrı Harbi" teorisine esas olmuştur'' (282}. Başkumandanlık Meydan Muharebesi memleket içinde olduğu kadar dışarda da geniş a_kisler ve tepkiler yarattı. Türk tarihinin seyrini değiŞ!iren sonuçlar doğurdu. _ General Fahri Belen'e göre, "Afyon - Dumlupınar meydan muharebe si, kumandanlık sanatı ve sevk ve idare kudretinin parlak bir başarısıdı r". "Afyon - Dumlupınar muharebesi Afyon'da düşman cephesini yarmak ve Dumlupınar'da onu sıkıştnp imha etmek suretiyle neticelenmeştir ki, 250 kilometrelik bir cephede kuwetin üçte ikisi yarma sahasında, kati netice ye1. rinde toplanmıştı"( 2B3) . ·Büyük zaferin önemi üzerine dikkatle duran, General · Fahri Belen, "Başkumandanlık meydan muharebesi tarihte az görülen imha meydan� mu harebesinden biridir. Türk Milleti Mohaç'tan . yüzyıllar sonra tarihe parlak bir imha muharebesei daha kaydetmiştir. Tarihte üstün bir kuvveti, muharebe rrieydaiıı nda imha eden serdarlar pek azdır ki Başkumandan Gazi Mastafa Kemal Paşa da onların arasında şerefli bir yer almıştır"(284) . Generala Ali Fuat Erden'e göre, "lstaklal Harbinin son taarruz safhası · motörsüz yıldırım harbidir. Afyon taarruzu 26 Ağustos 1 922'de- başlamış, Yunan orudusunun büyük kısmı 30 Ağustos'da yokedelmiş, ordu 9 Eylül'de lzmir'e girmiştir. Yani taarruz harekatı iki haftada icra ve ikmal edilmiş; Ordu .
.
(280) (281 ) (282) (283) (284) (285)
•
�
Atatürk ve Büyük Zafer, a. g. e., s. 27. Atatürk ve Büyük Zafer, a. g. e., s. 29. Asım Gündüz, Hatıralarım, (Derleyen ve yazan Ihsan Ilgaz), lstanbul, 1 973, s. 1 54-155. General Fahri Belen, Atatürk'üri Askeri Kişiliği, a. g. e., s. 26. Aynı eser, s. 65. Ali Fuat Erden, AtatOrk, lstanbul, a.g.e., 1 952, s. 95. ,
1 93
.
.
onbeş günde, muharebe ede ede 400. kilometre katelmiştir''(285) . Genaral-Suat ilhan'ın açıkladığına göre, "30 Ağustos Başkumandanlık Meyden muharebesi istiklal harbini sonuçlandırmıştır. 30 Ağustos Başku . mandanlık M eydan M uharebesi kadar harbin kaderinde kesin etki sağlayan, harbi bitiren 20'ci yüzyılda başka bir meydan muharebesi yoktur''(286 ) . Mustafa Kemal'in, "Yunan · Ordusu Anadolu'nun harim-i ismetinde bo . ğulacaktır." sözü, bu harekat planının ve nihai imha fikr!nin veciz ve beliğ ifa desidir ve ne kehanettir, ne keramettir, sevkülceyşi mantıktır(287) . Büyük Türk zaferi karşısında endişeye düşen ve o anda d a lstanbul ve . Çanakkale Boğazlarını işgal altında bulunduran itilaf Devletleri, harbi dur durmayı ve Türklerin isteklerini yerine getirmeyi kendi. menfaatlerine uygun buldular. lngiltere'nin harp tehdidi başarı gösteremedi. Lord Kinross'un anlat tığına göre, "ihgiltere, ciddi bir kirzle karşı karşıya bulunduğunu anlamaya başlıyor. Halk, Türklerle yeni bir savaştan korkuyordu. Daily Mail "Bu yeni bir savaşı durdurun diye başlıklar yayınlıyodu"(288) . itilaf Devletleri, Türkiye'ye verdikleri bir nota ile kendi işgalleri alında bulunan tarafsız bölgeye girilme mesini, Edirne'de dahil Meriç'e kadar Trakya'nın Türkiye'ye verileceğini vaad ederek, bu hususta, görüşülmek üzere bir toplantı yapımasıriı teklif ediyorlar dı. Bu notaya, Gazi Mustafa Kemal Paşa 29 Eylülde cevap vererek, Meriç n_ehrine kada Trakya'nın derhal Türklere teslimi şartiyle, Mudanya'da askeri bir konferansın toplanmasını kcıbul ettiğimizi bildirdi. Bunun üzerine 3 Ekim'de .Mudanya Konferansı çalışmalarına başladı. Trakya'nın bir ay içeri sinde Yunanlar tarafından boşaltalmasının kabul edilmesi ile neticelenen Mudanya mutarekesi 1 1 Ekim 1 922'de imzalandı. Anadolu'da Yunan politikasını yürüten LIOY,d George, (Loyd Corc) politikası ile birlikte başrısızlığa uğramış ve iflas etmişti. Sonunda da istifa etmek zorunda kaldı. lngiltere'de Banar Law (Banar Law) yeni başbakan olarak yerii bir politika yöneltti. Böylece Lord Kinross'un deyimiyle, "Asi diye küçüm senen bir Türk, üç yıllık bir kavga sonunda, lngiltere Hükümetini ve ünlü Baş bakahını devirmeyi başarmıştı. Romantik adam; gerçekçi adamın önünde si ·linip gitmiş; bir Makedonyalı, bir Kelt'in sırtını yere getirmiştir(289) . · Büyük Savaşı n kazanılmasından sonra, esir olmaktan kurtulan Yunan askeri birlikleri kaçarken, Anadolu'yu nasıl yakıp yıktıklarını, masum insanla ra nasıl kıydıklarını dile getirmek, sadece geçmişin olup bittisini anlatmak için değil, tarihi soru mlulukların ortaya konması ba,_k ımından zorunludur. Ge neral Charles Sherrill, Bir Elçiden Gazi Mustafa Kemal adlı eserinde, Paris'te bir ziyafette, Franklin-Boullion ve Mareşal Lyautey'den naklen bu olayları şöyle anlatmaktadır: "Dumlupı nar savaşından sonra bozgun halinde kaçan . Yunanlıların, _
·
(286) (287) (288) (289)
1 94
Suat ilhan, Atatürk ve Askerlik, Ankara, 1 990, s. 94. Ali Fuat Erden, Atatürk, a.g.e., s. 63. Lord Kinross, Atatürk, C. il, a, g. e., s. 510. Lord Kinross, Atatürk, C. il, a. g. e., s. 5 10.
Eskişehir ve Afyon'dan lzmir'e kadar demiryolu boyunca. yalnız köyleri değil, ağaç ve ekinleri çle nasıl merhametsizce yakıp ateşe verdiklerinin- hikayesini bu. Fransızların ağzından dinlemiştim. Franklin-Bquillon'un bu faica ile ilgili sözleri hala hatırımdadır''(290) . ili. A
•
BARIŞ .
.
Mudanya Ateşkes Anlaşması(29t).
Galip gelen ve ·zafer kazanan Ordunun, Trakya'yı da düşmandan kur tarması gerekmekte idi. Hedef bütünü ile birlikte, Misak�ı Milli'de ilan olunan Türklüğün Ata Yurdu idi. Ordularımız lzmir ve Bursa'yı , kurtardıktan sonra, Trakya'yı da Yunan Ordusundan kurtarmak için lstanbul ve Çanakkale istikametlerinde yürüyüşlerine devam ederken, itilaf Devletleri durumdan telaşlan dılar� Boğazlar'ın savunması için telaşlanan Lloyd George (Loyd Jorc), müt tefikleri ile ltalya'nın ve dominyonlarin yardımını istedi. Olumlu bir şekilde karşılanmıyan bu istek, Lloyd George'un Türk düşmanlığı politikasının iflası ile sonuçlandı. Bu sıralarda lstanbul'da Fransız Fevkalade Komiseri olarak bulunan General Pelle, Must afa Kemal Paşa ile görüşmek ü�ere lzmir'e gelmiş ve ta rafsız bölge olarak-adlandırılan; Boğazlar bölgesine, ordularımızın girmeme si gereğini tavsiye etmiştir. Mustafa Kemal Paşa ise, böyle bir bölge tanıma dığını, Trakya'yı düşn:ıandan tamamen kurtarmadıkça, Ordularımızı olduğu yerde durdurmanı n mümkün olmadığını ifade etmiştir. General Pelle, Frank lin Bouillon'un (Franklin Buyyon) görevli ve yetkili olarak Fransa'dan harp ge misi ile hareketini bildiren· telgrafı Mustafa Kemal Paşa'ya göstermesi üzeri ne, Mustafa . Kemal Paşa, Franklin Bouillon'u lzmir'de kabul edeceğini bildirmiştir. Fransız, lngiliz ve ltalyan hükumetlerinin 23 Eylül 1_922 tarihli ortak notaları, karşılıklı görüşmelere ışık tutmuş, Edirne· dahil olmak üzere Meriç'e kadarTr.akya'nın bize iadesi h�kkındaki iste_ğimizin dikkate alınacağı notada belirtilmiş ve böylece uyuşma sağlanmıştı. Mustafa Kemal Paşa'nın lzmir'de Fransız Franklin Bouillon'la görüşmeleri, Mudanya Ateşkes anlaş masına ulaşan yolu açmış herhangi bir silahlı çatışmaya gerek kalmadan so runların çözülmesine imkan vermiştir. 3 Ekim 1 922'de Mudanya'da toplanan konferansda Türkiye'yi Batı Cephesi Komutanı, ismet Paşa, Büyük Britanya'yı General Harrin,gton, Fran sa'yı General Charpy (Şarpi) , ltalya'yı da General Mombelli temsil etmiştir. Çetin görüşmeler sonunda hazırlanan Mudanya Ateşkes Anlaşması 1 1 Ekim 1 922'de imzalanmıştır. Yunanlılar Mudanya'daki Konferansa katılma im kanını bulamadıklarından hazırlanan anlaşma metnini kabul ederek, üç gün sonra imza etmişlerdir. ·
_
(290) Charles H Sherrill, Bir Elçiden Gazi Mustafa Kemal, (Çeviren: Alp Ilgaz), lstanbul, Tercüman 1001 Temel Eser, Tarih yok, s. 1 54. (291) Atatürk, Nutuk, C. JI, 9 ncu baskı, lstanbul, 1 969, s. 677-680. Ali Türkgeldi, Mondros ..
·
ve Mudanya Mütarekelerinin Tarihi, a. g. e., s. 1 5 1 - 1 88.
1 95
Mudanya konferansı bir ara kesilmiş, ismet Paşa'nın Doğu Trakya'nın dernal Yunanlılar tarafından boşaltılması isteğinin, itilaf Devletlerince kabul edilmemesi üzerine 'Konferans tehlikeye girmiştir. Ancak, Paris'te toplanan itilaf Devletleri d ışişleri bakanlarının Türkiye'nin isteklerini kabul etmeleri ile görüşmelere devam edilmiş ve sonuç elde edilmiştir, Ateşkes Anlaşması ile, Türkiye ve Yunanıstan arasİnda silahlı çatış maya son verilmiştir. Trakya, Meriç sınır olmak · üzere Türkiye'ye bırakılmış tır. Yunanlılar onbeş gün içinde. Trakya'yı boşaltacaklardır. Yunanlılar'dan boşalan yerlere itilaf Devletleri birlikleri girecek, onlarda en geç 'bir ay içersin de, Ti'akya'yı Türklere Jeslim ve devr edeceklerdir. Türklerin Trakya'da ençok sekiz bini bulan jandarma kuweti olacaktır. Türkler, Ateşkes Anlaşmasında öngörülen sınırlar içinde itilaf Devletlerinin askeri birliklerinin bulundukları yerlere girmemeyi taahhüt etmektedir. Ateşkes Anlaşması imza edildiği tarih . ten üç gün sonra yürürluğe girecektir. Arnold Toynbee (Arnold Toynbi)'ye göre, "imzalanan mütareke (ateş kes anlaşması), Kemalistlerin baskısı altında, müttefiklerin teslim olmaları demekti"(292) . Mudanya Mutarekesi akdi iÇin yapılan toplantı9a geçen bir olay, ismet Paşa'nın gücünü belirtmekte ve nasıl görüşmeye daha ilk andan itibaren hakim olduğunu göstermektedir. Olay şöyle cereyan etmiştir: ismet lnönü diyorki: "Küçük bir heyetle Mudanya'ya gittik. Benim ya nımda Garp Cephesi Kurmay Başkanı Asım Gündüz, birkaç kurrriay subay vardı. Mudanya'da bir binada yerleştik. lstanbul'da_ bulunan bir lngiliz suba yıyla müttefikler geldi. · General Harrington lngiltere'yi, General C!ıarpi Fransa'yı, General Monbelli'de ltalya'yı temsil ediyorlardı. . Ben heyeti ikamet ettiğimiz binada kabul ettim. Generallere masada yer gösterdim. Harrington'u sağıma aldım. Fransa murahhasını-karşıma,· ltai- . yan gen,eralini de solum� oturttum. Fakat ben generallere · yer gö�terirken onlar biraz şaşırmış gibi ol.dular. Meğer reisliği, müzakereyi idare etmeyi . onlar kendileri için düşünmekte imişler. . Sonra.lan Fransız General şöyle demiş: '�ismet �aşa, bize mağlup ge neraller muamelesi yaptı"(293). B. Lozan Konfer�nsı ve Lozan Barış Andlaşması(294) Mudanya Mütarekesi sonucu, kesin barış andlaşması görüşmelerine gidilmiş ve tarafsız . bir ülkenin şehri olarak Lozan m üzakerelerin cereyan ·
·
(292) Arnold Tonybee, Türkiye Bir Devletin Yeniden Doğuşu, a. g. e., s. 1 3 1 . (293) Ali Fuat Erden, ismet lnönü, lstanbul, 1952, s. 165. (294) Bk. M. Cemil (Bilse!), Lozan 2 C. lstanbul, 1 933 ; Ali Naci Karacan, Lozan Konferansı ve ismet Paşa, lsıanbul, '1943; Yavu z Abadan, Lozan'ın Hususiyetleri. 1. Ü. F. M. 1938, C. V., s. 401-415;. Afet inan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler-,· Ankara, 1 959,' Ulus, 24.7.1963. H. Eroğlu, Şerefli Bir Tarih Lozan, Ulus, 24.7.1 963. H. Eroğlu, Türk Devrim Tarihi, 5 nci bası , a. g. e., s. 159-1 74. .
1 96
·
. edeceği-yer _o larak seçilmiştir.
Lozan Barış Konferansında, yalnız Yunanistan'la · bir hesaplaşma, harbe son veren bir barış andlaşıiıası akdi bahis konusu olmamakta, aynı zamanda Birinci dünya Harbinin galipleri ile hesaplaşma, hukuki ve siyasi yönden uyuşmazlıkları çözümleme, yüzyıllardarı beri sürüklene gelen prob� lemle re hal çaresi aranmakta idi. Açıkça bütün doğu meselesi, Konfaransın ağırlık merkezini teşkil ediyordu. Barış konJeransı - 20Kasım 1 922 Salı günü saat 1 6'da Loz;m şehrinin Mont Benon Gazinosunda toplanmıştır. . Tarafsız lsviçre Federal Devletinin Başl:
.
.
·
.
;1 .
(ozan Barış Andlaşması ve Diger Harb Sonrası Barış Andlaşmatarı .. Lozan Barış Andlaşması, Birinci Cihan Harbine son veren, itilaf Dev letleri ile Almanya'nın imza ettiği Versailles; İtilcif Devletleri ile Avusturya'nın aktettikleri Saint - Germain, itilaf Devletleri ile-- Bulgarista·n·ı n arasında yapılan Neuilly, itilaf Devletleri ile Macaristan arasındaki Trianon ve [tilaf Devletleri ile Osmanlı Devletinin murahhasları arasında imzala.n an ve Büyük M illet Meclisi Hükümetii tarafından reddedilen Sevr Barış Andlaşmalarından şekil ve muhteva bakımdan· tamamen ayrılır.' . . a) Birinci Cihan H arbine son veren l:>�rış _ahdlaşmaları, harbin ga1ip- leri tarafından hazırlanmış ve miiğlüp devletlere zorla dikte ettirilmiştir. . Lozan Barış Andlaşaması ise devletlerin �şitliği prensibine · sayg ı esa sına göre hazırlanmış, karşılıklı anlaşma ve uzlaşma yolu ile barışa varılmıştır. b) Birinci Cihan Harbine son veren barıŞ andlaş malarınıri hepsinin baş kısmında Milletler Cemiyeti Misakı yer almışHr. · Lozan Barış Andlaşma sında, Milletler Cemiyeti Misak'ı yer almamakla, şekil bakımından diğer barış andlaşmalarıiıdan ayrılmıştır. c) Harpten sonraki barış andlaşmaları nda harp tamirat ı , mağlüp dev·
'
·
1 97
letler için ağır bir mali yük teşkil etmiştir. Lozan Barış andlaşmasında böyle ağır bir mali yüke yer verilmemiştir. d) Harp sonrası barış andlaşmalarında, mağlup devletler, savunma haklarından ya tamamen mahrum bırakılmışlar veya bu hakları geniş ölçüde tahdit edilmiştir. Lozan'da genel anlamda isitik,lal ve hakimiyeti sınırlayacak bir hükme yer verilmemiştir: e) . Harbe son veren barış andlaşrtıalarında, iktisadi ve ticari husus larda sınıriayıcr hükümler yer .almaktadır. Lozan'da, buna benzer hükümler mevcut d eğildir. f) Harb sonrası barış andlaşmalarında galip devletlerle mağlup dev letler arasında harpten önce aktedilen andlaşmalardan hangisinin yeniden yürülüğe giniıesi hususunda, galip devletlerin seçim hakkı, tercih hakkı var dır. Lozan Barış Andlaşması ile, yeni Türkiy.e, harbten öncek�bütün rriukave levi mükellefiyetlerden kurtulmuştur. g) Özellikle çağımızda arzettiği önem bakımından, Birinci Cihan Harbi sonucu aktedilen hiçbir barış andlaşmasının yaşamadığı, Lozan Barış Andlaşmasının ise akitler arasında hala m.akbul ve muteber olduğu, korudu ğu hukuki ve siyasi düzenin devam ettiği dikkati çekmektedir. ismet lnönü'nün deyimi ile, 'Lozan Muahedesi Türkiye için esaslı değerini ve Lilul sararası münasebetlerde kılavuz olacak ilkeleri taşımakta devam etmektedi�. Sevr ile Türkiye, üç kusur milyonluk bir kaç vilayete inhisar ediyor ve bu şartlar altında da her yönden istiklal ve hakimiyetinden mahru m b ı rakılı yordu. Sevr Osmanlı Devletinin bir devlet olarak yaşamasına ve devam ına imkan bırakmıyor, Türkleri esarete mahkum ediyordu. Lozpn Barış Andlaş- , ması ise, Türk M illetine hürriyet ve yükselme imkanlarını sağlamkla beraber, milletlerarası hayatta ona şereflibir mevki temin ediyor, istiklaline saygı gös terilen bir devlet haline getiriyordu. 2. Lozan . Barış Andtaşması ve Kapsamı Lozan Barışı sekiz aylık çetin ve uzun bir müzakere devresinden sonra, Loian Üniversitesinin merasim salonunda imzalanmıştır. Lozan'da imzalanan vesikalar, esas Barış Andlaşnıası , 1 6 adet sözleşme, protokol, beyanname ile bir de nihai senetten ibarettir. Lozan'da imzalanan .bu ves_ika larla sadece bir barış düzenlenmemiş, aynı zamanda Türkiye ile batı devlet lerinin siyasi, hukuki, iktisadi ve sosyal ilişkileri yeni baştan düzenlenmiştir. Bir deyime göre Lozan, bir kül olarak doğu ile batının hesaplaşmasıdır. Lozan Barış Andlaşması ön sözünde, devletlerin istiklal ve hakimiye tine hürm�t edilmesi esasına riayet edilmesi prensibine yer vermiştir. Bu prensip yeni Türkiye'nin, Birinci Cihan Harbi galipleri ile niüsavi şartlar altın da, Lozan'da siyasi bir mücade1$ye giriştiğini gösteren bir hükümdür. Türk is tiklal ve hakimiyetinin tanınması bakımından da önem arzeder. Esas Barış Andlaşması bir ön söz ve beş kısımından teşekkül etmek .
_
1 96
üzere 1 43 maddedir. Birinci Kısım, siyasi hükümlere, ikinci kısım mali hü kümlere, üçüncü kısım iktisadi hükümlere, dördüncü kı�ım rrıunakale yolları ile sağlıkla ilgili meselelere ve beşinci kısım da çeşitli hükümlere ait bulun maktadır. Lozan Barış Andlaşmasında düzenlenen önemli konular aşağıda özetle belirtilmiş bulunmaktadır. a)
Smır Meselesi
aa - Güney Smm 20 Ekim 1 921, Ankara ltilatnamesi gereğince Fransa ile anlaşarak güney hududu kararlaştırılmış, Lozan'da bu hudut sadece teyid edilmiştir. .
bb - Irak Smm
•,
Lozan Barış Andlaşmasında Irak sınır uyuşmazlığı çöz9lememiştir. Andlaşmada, Türk topraklarını tahliyesinden itibaren, bu uyuşmazlığın dokuz ay zarfında dostane bir şekilde halledileceği beyan olunuyordu. Bu üzücü ihtilafın halli, sonraları, barışı korumak ve Büyük Bıitanya ile silahlı bir ihtilafa sürüklenmemek için (status quo) mevcut durumun m_uhafazası esas ı ile hal� !edilebildi. cc - Yunanlılarla batı sınırı, Misak�ı Milliye uygun, Mudanya Mütare kesinde öngörüldüğü gibi Meriç nehri sınır olmak üzere düzenlenmiştir. Ka raağaç ve havai.isi de Yunanlılardan alınarak harb tamiratı- karşılığı Türkiye' ye bırakılmıştır. Ege Denizinde Bozcaada ve lmroz Türkiye'ye bırakılmıştır. Ayrıca Yunanlıların elinde bırakılan Anadolu kıyısına yakın adalar da, gayri askeri hale getirilmiştir. . b) Azmllklar --
Birinci Cihan Harbine son veren Barış Andlaşmalarında azınlıklann hi mayesine ait hükümler mevcuttur. Lozan Barış Andlaşmasının bu hususla il gili . hükümleri tetkik olunduğunda, azınlıklar hususi bir imtiyaza mazhar ol mamışlardır. Türk teb'asında.n sayılan gayri müslümlerin kanun ve hukuk düzeni önünde eşitliği bahis konusu olmuştur. , Loian Sarış Andlaşmasının 42. maddesi ile gayrimüslim azanlıklar ya rarına olarak kabul edilen şahsi haklar ile aile hakları, Medeni Kanunumuzun yürürlüğe girmesi ile önem ve anlamını yitirmiştir. Böylece Patrikhanelerin ddriya işlerinde ve azınlıkların şahsi muamelelerinde hiç bir yetkileri kalmamıştır. ·
c) Kapitülasyonlar
Kapitülasyonlar, adli, mali ve idari sahada ecnebilere tanınan imtiyaz ve muafiyetlerdir. Barış Andlaşmasının 28. maddes,iyle bütün sonuçları ile birlikte kaldırılmış ve yeni Türkiye, asırlardan beri çekilen bir beladan da son suza dek kurtulmuştur. 1 99
d) Harp Tazminatı Eskiden Harp tazminatı olarak bahis konusu edilen bu mesele Birinci Cihan Harbinde tamirat adı altında ortaya çıkmıştır. Burada bir taraftanTürki ye ile 1 9 1 8 Harbinin galipleri, diğertaraftan da Türkiye ile Yunanistan arasın da meselenin tetkiki gerekir. aa - Birinci Cihan Harbinin galipleri, bizden Birinci Cihan Harbi se bebi ile tamirat talep etmişler, ayrıca buna ek olarak işgal masrafı , kendi teb'alarının zarar ve ziyanlarını da buna eklemişlerdir. Harb içinde Alman ya'dan istikraz karşılığı ve rehin bulunan beş milyon altın ve harb yıllarında lngiltere'ye_ sipariş edilen donanma .bedelide kendi ellerinde bulunduğundan bizlere verilmemiş ve tamirat karşılığı tutulmuştur. Umumi Harbe giren mağlüp devletlere esaslı mali bir yük olan bu beladan, geleceğe bir borç bırakılmadan, sadece fiilen elimizde bulunmayan mebflğ karŞılık gösterilerek, büyük bir başarı ile işin içinden sıyrılınmıştır. bb) Lozan Barış Andlaşmasında, Yunanistan'ın harp kanun ve adetlerine riayet etmediği tanınarak kendisine sorumluluk yükleniyor, Yunan ordu ve- idaresinin Anadolu'yu haksız işgalleri sırasında yaptıkları fiillerden doğan hasarın tamiri zorunluluğu da tanınıyordu. Türkiye, Yunanistan'ın h·ar bin devamından ve bunun neticelerinden doğan mail vaziyetini nazarı itibare alarak tamirat hususunda her türlü taleplerinden Karaağaç ve havalisinin �ürkiye'ye bırakılması şartı ile vazgeçiyordu. Tamirat meselesi, Lozan Kon feransının ikinci döneminde Türkiye ile Yunanistan arasında güç çözümlene bilen bir problem olmuştur. ·
·e) Borçlar Meselesi ·
1 B54'den itibaren Birinci Cihan Harbi sonuna kadar devam eden Os manlı amme borçları, Birinci Cihan Harbinde yapıl<3,n- 1stikrazlar da dahil, büyük bir yekün teşkil ediyordu. Bu borçların miktarı, ödenmesi usulü .ve tak simi meselesi Lozan Konferansının en çetin meselelerinden biri olmuştu. Lozan Barış.Andlaşmasında şu esaslar kabul edilmiştir; Sene tertipleri* üzerinden borcun taksimi yerine, sermaye üzerinden borcun ]aksimi ile esas _borç yekünu bir hayli azaltılmıştır. Diğer taraftan bu borçlar Osmanlı imparatorluğundan ayrılan devletlere de gelirle orantılı ola rak· bölünmüş.t ür. Ayrıca Osmanlı lmparatc;ırluğunun ·Alman)la, Avusttırya, M acaristan ve Bulgarist;m'a oları borçları bu devletlerle de yapılan andfaş malarla Biririci Cihan Harbinin galiplerine devredilmiştir. Osmanlı amme borçlarının diğer çetin bir safhası da tediye edeceği miz borçların hangi para ile ödenmesi hususunda kendini göstermiştir. Karşı taraf bunu altın veya sterling olarak talep etmiştir. Biz Türk parası veya Fran(*) Sene tertipleri teknik bir değimdir. Borçların faizleri ile birlikte yıllara göre bölünmesinden rı:ıeydana gelir.
200
sız frangı olarak ödemeyi teklif ettik. Aradaki fark muazzam meblağlara var masına rağmen, burada da görüşümüz kabul edilmiştir. Lozan'da imzalanan Diğer önemli Andlaşmalar ve Hükümler! a :_ Lozan Boğazlar Söz.leşmesi . Lozan'da imza o lunan en önemli vesikalardan biri de, Türk Boğazları nın statüsü ile ilgili Sözleşmedir. Boğazlar sorunu bozan'da Barış Andlaşma sında m. 23 de genel olarak yer aimış, Barış Andlaşmasına ek Lozan Bo ğazlar Sözleşmesi. ile ayrıc� ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Boğazlardan serbest geçişi, Boğaziar Komisyonunun kurulmasını , , Bo ğazların ve civarının gayri askeri hale getirilmesini hedef tutan ve Milletler Cemiyetinin de garantisini sağlayan hükümleri ihtiva eden bu Sözleşme, 1 936'da Montreux Boğazla(Sözleşmesi ile değiştirilmiş, milli hakimiyeti sı nırlayıci hükümler kaldırılmış, · milli menfaatlerimize yarar hale getirilmiştir. b - Türk ve Rum Ahalinin Değiştirilmesine Dair Sözleşme ve Protokol Lozan'da çözümlenen bir diğer önemli sorun'da, lstanbul'da yaşayan Rum'larla Batı Trakya'da yaşaşan Türkler hariç, Türkiye'deki bütün Rumlarla Yunanistandaki bütün Türklerin değiştirileceğini öngören sözleŞmenin, Barış Andlaşmasına ek olarak imzalanmış o lmasıdır. 4) Lozan Barış Andlaşması ve Kapitülasyonlar 24 Temmuz 1 923 de imzalanan Lozan Barış Andlaşması; Türk Milleti· nin Avrupa otası nda verdiği en büyük bir lmtihandı . Hukuki ve siyasi yönden Lozan yalnız kapitülasyon belasına son vermekle de büyük bir eserdi. Kapi tülasyonların anlamını, l"QUhtevasını ve sona eriş şeklini tetkik etmekle Lozan eserinin bir cephesini özellikle belirtmeye, değerini tanıtmaya çılışacağız. Bağımsız bir devlet hür bir devlettir. Devletler hukuku bakımından yet kileri kısıtlı olmayan devlet demektir. Osmanlı imparatorluğu bağımsız bir de'vlet değildi. . Kapitilasyonlar Osmanlı Devletini tam istiklalc!en mahrum edi-, yo rdu. Yeni Türk Devletinin kayıtsız şartsız isitiklal, tam istiklal tezini gereği gibi değerlendirebilmek · için kapitülasyonların menşei, mahiyeti, kaldırılması için sarfedilen gayretleri incelemek gerekecektir. istiklal Savaşı ve bunun tabii bir sonucu olan .Lozan Barış Andlaşmasının kapitülasyonları kaldırtmakta özel bir yeri ve değeri vardır. a - Kapitülasyonun Anlamı ve Mahiyeti . Kapitülasyon 'çok defa iki anlamda kullanılır. Genel olarak kapitülas yonla, yabancı devlet teb'asının ve konsolosunun bir memlekette haiz oldu ğu imtiyaz ve muafiyetler anlaşılır:-Daha az kulanılan, ·diğer anlamı ile kapü -tilasyon harp zamanında bir ordunun, bir şehrin veya bir memleket.in tama men düŞamana teslim edilmesine denir. Birinci anlamı ile kullandığımız kapitülasyonlara, bizde geniş_ olarak ecnebi imtiyazları denmişt-ir. Ewelce 3.
·
-
.
-
·
201
resmi dilde "Ahitnamei Hümayun" denmiş ve bilahare iki taraflı andlaşmala dan ayırmak için de "Uhudu Atika" terimi kullanılrııştır. K�pitülasyon terim olarak dilimize daha sonraları girmiş ve andlaşmalarda da yer almıştır. Kapi tülasyonlar, ecnebilerin seyrisefer serbestliğini, ikamet serbestliğini, şahıs ve mallarının · himayesini, mezhebi hüriyetıerini temin edeli hükümleri, birçok vergilerden muaflığı- ve adli mahiyette yabancı devletlerin yargı hakkını ihtiva ediyordu. Kapitülasyonlar, bugünkü amme hukuku ve devletler hukuku anlayışı na göre özel imtiyazlardır ve devletin hakimiyet ve istiklal hakkını sınırlayan ve devletin faaliyet serbestisini önleyen hukuki ve siyasi engellerdir. Bağım- · sız bir devletin bu çeşit imtiyazları tanıması devletin bağımsızlığı ile bağda şamaz ve anayasa hukuku esaslarına da aykırıdir. Bağımsız devletler kendi ülkelerinde bulunan yerJi yabancı ·· herkesin, diploması memurları hariç, ·O yerin ceza kanunlarına ve mahkemelerine boyun eğmesini, devletin vazge çilmez haklarından biri saymaktadı rlar. l
b - Kapitülasyonların Tarihçesi
, Osmanlı imparatorluğu devrinde yabancı devlet teb'alarının kolaylıkla ticaret yapmalarını sağlamak ve yabancı teb'aya gerekli güvenlik teminatı vermek suretiyle bir takım imtiyazlar tanınmıştır. Ragusa 1 365 de, Ceneva 1 378 de, Toskana 1 460 da, Venedik 1 480 de bazı imtiyazlar elde etmişlerdir. lstanbul'un fethi ile Müslüman olmayan Osmanlı teb'asına bazı imtiyazları Fatih Sultan Mehmet . tanımış ve daha önce tanınan yabancı devlet imtiyazlarını da yenilemiştir. Osmanlılar zaptet tikleri ye.rlerde , gerek Bazanslılardan kalma, gerekse ewelki ·islam hükümetleri tarafından verilmiş imtiyazlara tesadüf ettiler. Fransa'ya ve onun vatandaşlarına tanınan ilk imtiyazlar Kanuni devrinde 1 535 tarihli bir ahitna me ile tanınmıştır. Bilahare genişletilen bu imtiyazlar, diğer devletlerin de elde ettikleri imtiyazları örnek almış ve mesnedini teştkil etmiştir. Osmanlıla rın doğrudan doğn;.ıya verdikleri bu imtiyazlar zamanla genişlemiş diğer dev letlere de tanınmıştır. Kapitülasyonlardan himaye göremeyen devletlerin teb'aları, kapitülasyonlardan faydalanan devletin himayesine sığınarak isitifa de sağlamışlardır. c - Kapitülasyonların Muhtevası . Kapitülasyonlar hem ticaret, hem de ikamet andlaşmaları mahiyetini taşımakta, devletin hakimiyet ve bağımsızlık hakkını da tahdit ettiğinden aynı zamanda da siyasi andlaşma olarak bahis konusu olmaktadır. ikamet andlaşmalar1 olarak ecnebilern· seyrisefer serbetliğini, şahıs ve mallarının himayesini, mezhebi hürriyetlerini, idari ve kazai imtiyazlarını ve muafiyetlerini ve vergilerden muaf tutulmalarını gerektiren hükümleri ihtiva etmektedir. Ecnebiler bu istisnai durumu kötü yorumlayarak elde edilen imtiyazla rı, tıpkı, elçilere tanınan hariç ez memleket kaidesi gibi mütalaa ederek ken-
202
dilerine tanıtma yoluna gitmişledk. Tatbikatta kapitülasyonlar, tıpkı hariç ez memleket kaidesi imtiyazı cari imiş gibi hareket edildiğin�en suistimaller mü temadiyen artmış ve tahammül edilmez bir hale gelmiştir. Kapitülasyonların ihtiva ettiği imtiyaz ve muafiyetlerden en önemlisi adli mahiyette olandır. Hukuk davalarında yabancı ile arasında çıkan ihtilata Türk mahkemeleri ba kardı. Fakat ecnebilerin yanında drogman tabir edilen tercüman bulunması lazım gelirdi. lmtiyazı haiz iki yabanc.ı a·rasındaki ihtilafa yabancıların tabiy tinde bulunan devletin konsolos mahkemesi bakardı. Ancak . ayrı tabiyette bulunan yabancılar arasındaki davaya tatbikattan elde olunan neticelerle da valının konsoloshanesindeki mahkeme bakmaya selahiyetli oluyordÜ. Ceza davalarında ise genel olarak hukuk davalarıda o lduğu gibi idi. Ceza davasıA da da Türk ile yabancı arasındaki davada ise özel bir sistem tatb_ik olunuyor du. Ticaret davaları bi( Türk Reis, iki Türk üye ve iki yabancı üyeden teşek kül ,epen muhtelit mahkemelerde görülüyordu . Davaya başlarken ecnebiyi çağırabilmek için onların - konsoloslarınm tavassutunu kullanmak lazımdı. Türk mahkemeleri kararları da ecenebinin tabiyetini haiz bulunduğu kqnso loshane marifetiyle -icra ettirilirdi. Türk adliyesi icra safhasına karışamıyordu. Ecnebi aleyhindeki karar cezai ise yabancı �endi konsoloshanesine teslim olunur ve cezası konsaloshane marifetiyle-çektirilirdi. Davalarda bulunan ter cümanlar ilk zamanla rda yalnız tercümanlık vazifesi ile mükellef iken zaman la karara da iştirak eder oldular ve-karara imza koymak salahiyetini de aldı lar. Bir ecnebinin - iflası ile neticelenen davada iflas kararı ancak konsoloshane marifetiyle icra ettirilir ve Türk vatandaşı ancak bu yolla hakkı nı alabiliyordu. Kapitülasyonların iktisadi ve ticari �ükümleri de ağır olmakla kalmıyor, iktisat ilminin verilerine de aykırı bulunuyodu. Kapitü lasyon sebebi ile yerli sanayii inkişaf edememiş, her yıl dış ticaret bÜyük açıklar vermiştir. Böylece Osmanlı imparatorluğu XIX uncu yüzyılda büyük dış borÇlanmalar yapmak zorunda kalmıştır. Fransızlara verilen ve diğer bütüıi kaptülasyonların esasını teşkil eden 1 740 kapitülasyonuna göre serbestçe Osmanlı ülkesine giren yabancı , Os manlı ülkesinden o yabancının tabi olduğu devletin rızası olmadıkça tard edi lemiyordu. Ecnebilerin ikametleri masundu, ecnebi suç işlese bile evleri araştırılamıyor ve böylece bir çok cürümler cezasız kalıyordu. Yabancılar Türkiye'de e mlak vergisinden başka vergi vermezlerdi. Turkiye .devletlerin. muvafakatını almadan yabancılara - bir vergi tarhedemezdL Ecnebilerden alı nan günrük resmi hiç mesabesinde idi. Böylece dış ticaret yabancıların eline geçmişti. K_apitülasyonlarla yabancı devletlere - verilen imtiyaz ve muafiyetler birbiinin ayın idi. Hepsinde en ziyade müsaadeye mazhar devlet kaydı mev cuttu. Böylece bir devletin teb'ası na yapılacak istisanai muameleden diğer devletin teb'aları da otomatik olarak istifade edebileceklerdi. Bu suretle kapi tülasyonların ekonomik ve adli hükümleri yeknesak ve bütün ecnebilere tat bik edilen şumullü bir takım kaideler haline gelmişti. Hükümet içinde
_
203
hükümet demek olan ve milli ha.kimiyetin ve istiklalin tahdidine . sebebiyet veren bu durum, bağımsız ve hür bir devletin vasfı ile kabili telif değildi. Pellissi�r de Rausas, Kapitülasyonlar adlı eserinde, "Fransa, Osmanlı imparatorlu�u devletlerinde kendine hiçbir masrafa mal olmayan ve çok şey geiiren geniş bir müstemleke imaratorluğu kurmuştiJ"(295) diyor. Kanuni Sultan Süleyman'ın mağlup ve esir bir Hıristiyan Krala sırt bir dostluk nişanesi olarak verdiği oir imtiyaz, ilk zamanlarda pek hafif ve önem siz iken yavaş yavaş ağır bir hal almış ve .Osmanlı imparatorluğunu ekono mik ve siyasi bakımdan adeta felce uğratmıştır. . d Kapitülasyonları Kaldırma Teşebbüsleri Büyük Reşit paşa, Osmanlı Devletinin ı � lahına giriştiği zaman, kapitü lasyonlar ciddi bir engel teşkil etmiş fakat kapitülasyonların siyasi ve adli hü kümlerine el sürmek mümkün olamamıştı. Kırım muharebesini müteakip Paris'te aktedilen Barış Konferansında . Türk murahhaslan, 1 856 Barış Andlaşması hükümle rinde yer alacak olan Osmanlıların Avrupa Amme Hukukuna dahil olmaları ve bundan müstefit ol maları şartını ileri sürmüştür ve ancak bu sayede kapitülasyonların kadırı l ması .mümkün olacağını beyan etmişlerse de, Koferansta kabul ettirmek . mümkün olamamıştır. 1 877 - 1 878 Osmanlı - Rus harbide, 1 8970smanlı - Yunan harbinde, 1 91 1 - 191 2 Osmanlı - halyan harbinde, harbin neticesi kapitülasyonlar, Os manlı Hükümetleri tarafıdan tek taraflı olarak kaldırılmışsa da yerıi yapılan barış andlaşmaları ile tekrar yürürlüğe konulmuştur. Birinci Cihan Harbinin başlamasından hemen sonra 9 Eylül 1 9 1 4 de Osmanlı imparatorluğu, ya bancı devlet' elçilerin e tevdi ettiği bir nota ile kapitülasyonlara son vermiştir. Birinci Cihan Harbi sonunda imparatprluk toprakları işgal edilerek kqpitülas yonlar fiilen yeniden tatbik edildi. Tasdik edilmediği için hukuk.e n mutereber sayılmayan Sevr Barış · andlaşmas.ı ile kapitülasyonlar tekrar e .ski hüviyetini kazanmış oldu: �
·
·
-
·
·
- Kurtuluş Savaşı ve Kapitülasyonların Kaldırılması Türk Kurtuluş' Savaşının amacı hür ve müstakil Türkiye idi. Kayıtsız şartsız bağımsızlık, tam istiklal Türkiyenin ideali idi. ·Kapitülasyonların da kal dırılması ile ancak tam istiklal mümkün olablirdL Lozan Barışının iml!:alanmasından önce, Gazi Mustafa Kemal Paşa, genç ve muzaffer kumandan, liyakatli devlet adamı olarak Türk istiklaline herhangi bir şekilde gölge düşürecek kapitülasyonları şiddetle reddediyordu: "Kapitülasyonlar bizim için mevcut değildir ve asla mevcut olmayacak tır. Türkiye'nin istiklali her sahada tamamen ve kamilen tasdik olunmak şar. e
' .
'
(295) Cemil Bilsel'den nakil, Devletler Hukuku,
204
Giriş C. ı . . l�tanbul, 1 940, s. 1 30.
tiyle kapılarımız bütün ecnebilere genişçe açık kalacaktır•<296 ) "Bizim için artık kapitülasyonlar mevcut değildir. Kapitülasyonların hiçbirini tanımıyoru:z:•(29 7).
_
. Atatürk'ün eşsiz dehası, yorulmaz ve tükenmez enerjisi ve Türk m illetiin emsalsiz fedakarlığı sayesinde kazanılan istiklal Zaferi kapitülasyon belası na son vermiştir. Lozan Barış -Andlaşmasının 28 inci maddesi ile kapitülasyonlar butün netic leri ile ilga· edilmiştir. Ancak bu sonucun elöe edilmesi kolay olmamış, Birinci Cihan Harbinin galipleri, çeşitli usul ve yollarla kapitülasy_onları devam ettirmek istemişlerdir. Buna karşı heyet başkanı . ismet Paşa Lozan konferansında şöyle haykırmıştır: - , " Devletler bilmelidir ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükumeti, Türkiye için, hakim, müstakil ve mukadderatına sahip milletlerin haiz bulundukları hakların aynına malik olmağı, şiddetle iltizam eylemektedir•(2 98) .
Kapitülasyonar, Lozan kofrenasıın en çetin bir meselesi olmuş, bir intikal dev- _ resi kabulü ve yeni teklifler Lozan Konferansını çıkmaza sokmuştur. Başka ad ve sıfat altında devletin hakimiyetine kısıtlamalar koyan, itilaf Devletlerinin teklifinin bir ü ltimatom mahiyetinde kabul ve barış andlaşmasının imzasının ancak bu şartlarla mümkün olacağının bildirilmesi üzerine ismet Paşa boyun eğimiyerek bu teklifleri ve bulunan formüllerireddetmiştir. ismet Paşa müzakerelerin başlangıcında ifade ettiği üzere eşitlik şartları altında müzakere prensibini şart koşmuş olduğundan, bu gibi davranışlara kulak asmamış, haklı Türk tezini dünya kamu oyuna duyurmuştur. "Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, devlet hakkındaki muasır telakkiye ve kezalik amme hukuku prensiplerine doğrudan doğruya aykırı olan kapitülasyonların tekrar teessüsüne hiçbir veçhile muvafakat edemez. Zaten diğer Avrupa devleterinin hiçbirininde de hatta Yunanistan. ve sair Balkan devletlerinde dahi böyle bir usul mev cut değildir. Türkiye Hükumeti hakikatte kapitülasyon mahiyetinde olacak diğer bir usul · -· kabul eyliyemez•( 299) . . ,
.
·
'itilaf devletleri, özellikle Lord Curzon, ültirnaton şeklindeki hareketi ile, konfe ransı kesme tehditleri ile, Türk heyetini korkutacaklarını ve yine dikte edilmiş mahiy _ette bir andlaşma imza ettireceklerini zan ve ümit etmişlerdi. Konferans, ismet Paşa nın hayır cevabı ile 4 Şubat 1 923 de kesildi. 23 Nisan 1 9 23 de haşlayan konferansın ikinci safhasında itilaf Devletleri, Türk azmi karşısında daha çok anlayış gösterdiler. Andlaşma, kapitülasyonların bütün neticeleri ile birlikte ilgasını ön gören hükümlerin kabul edilmesi �le 24 Temmuz 1 923 de .imzalanmıştır.
f- Kapitülasyonları Kaldırmanın Sonuçları Kaptülasyonların kaldırılması ile yeni Türkiye, hür ve müstakil olarak doğdu, yabancı devletler tarafından böylece tanındı. Eşit muamele ve haklara erişerek ·andlaşma imza edildi. Kapitülasyonları kaldırmanın siyaşi ve iktisadi alanda müsbet sonuçla n elde edilmiş ve milletlerarası münasebetlerde Türkiye'nin prestijini arttır mıştı�. Kapitülasyonların kaldırılması ile devlet kendi evinin hakimi. olmuş, -
(296) Atatürk'On Söylev ve Demeçleri, C. 111., ikinci Baskı, Ankara, 1 96 1 , s. 49. (297) Ata!Ork'ün Söylev ve Demeçleri, C. 111., ikinci Baskı, Ankara, 1 96 1 , s, 45. (298) M. Cemil, Lozan C. 11., lstanb ul 1933, s. 82. (299) M. Cemil, !!ozan, C. il. , op. cit., s. 82. ,
205
millet kendi kaderini kendisi çizebilmek hakkına �avuşmuştur. Milletlerarası münasebetlerde haysiyetimizle yaşar hale gelinmiştir.Türkiye yabancı dev letlerin masrafsızca bir sömürge imparatq_rluğu olmaktan kurtulmuştur.,. M em leketin sahibi ve hakim unsuru olanTükler, yabancı imtiyazlarından kurtula rak, her türlü iktisadi ve ticari ·· sahalarda faaliyet gösteren unsurlar . olmuşlardır. M illi sanayi ve millibankalar kurulmuş, gelir artmıştır. Kendi top• rağından milli geliri yabancılar tarafından sülük gibi emilen Türkler artık yüz. ·yılar devam eden bu beladan kurtulmuşlar, milli gelimi bi;zzat kendisi işletir ve fayda sağlanı r hale getirmişlerdir. Kapitülasyonların kaldırılması, aynı za manda bizi hukuk reformuna, hukukun laikleştirilmesine de götürmüştür. Mü essesselerimizi modernlaştirmek zorunda bırakılmıştır.
5) Lozan Banş Andlaşmasmı Önemi
.
Lozan Barış Andlaşması, Türk istiklal Savaşının sağladığı, TUrk mille tinin hayati haklarını ve emellerini g�rçekleştirdiği bir eserdir. Loza n aynı za manda, Orta Doğunun en önemli bir bölgesinde devamlı bir barış ve güvenli ği kurmak ve devam ettirmekle dünyc;ı barışına da hizmet etmiştir. Ancak bu sonuç kolay sağlanamamıştır. . Amerikalı diplomat J. Grew, Lozan'da karşılaşılan güçlükleri şöyle be� . lirtmektedir: "Türk delegasyonu burada - gerçekten güç durumda; bir yandan Anka� ra Millet Meclisi diplomatik zaferler kazanılmas-ını ve milli gururun tatmin edil mesini israrla istiyor; fakat beri yandan buradaki muhasım taraflar onları mahvedici usullerle ezmeğe c;alışıyorlar"(300) . Dokuz aylık çetin mücadele bütün hızı ile devam ediyordu. J. Grew'in açıklamasına göre konferansın son toplantılarında, "ismet Paşa'ya ecel te.r leri döktürüyorlardı. Gözlerinin altında derin halkalar belirmiş, saçları dimdik .olmuş, tüm gücü tükenmişti, fakat bütün saldırılara rağmen ayakta -durma ve karşı koymay_a devam ediyordu. Anlaşıldı .1
206
Türkiye Lozan'da genel olarak, Misakı mim ' yi gerçekleştirmiştir. ismet Paşa, andlaşmayıBüyük Millet Meclisine sunarken söylediği nutukta Lozan ,'dan getirdiğ i Türkiye'yi şöyle tarif etmişti: . "Mütecanis, yeknesak (birlik ve bütünlük. içinde) bir vatan; bunuıi dahi linde (içinde) harice (dışa) karşı gayritabi kuyuttan (olağanüstü sınırlamalar dan) ve hükumet içinde hükumet ifade eden dahili imtiyazattan (ayrıcalıklar dan) müberra (aklanmış) bir vaziyet; .gayri tabii (olanğanüstü) mükellefatı maliyeden (mali yükümlülüklerden) azada (kurtulmuş) bir hal, .hakkı müdafa ası mutlak, menabii ·mebzul (kaynakları· bol) ve serbest bir vatan. Bu vatan ın adı Türkiyedir.. O Türkiye'yi b'u muahedenameler ifad� ve tavzih · etmektedir" (304)
.
ismet lnönü , aynı konuşmasında gerek harp ve gerekse barış müza kereleri görüş m elerinde, kaderin sevki ile ağır sorumluluk. altında bulunduğu� nu ifade ettikten sonra memleketin hayati yararlarına ait, düşman ve siyasi hasımlar karşısında, karar vermek durumunda bulunduğunu dile getirerek; "bu kadar sorumlulukları korkusuzca almak için ve bunların içinde enbüyük güçlükler karşısında dahi hedefe karşı yürqmek için malik plduğum kuvvet menbaı, bilhassa Büyük Millet Meclisi Reisi Gazi Mustafa Kemal Paşadır. Ar kadaşlar! yalnız şahsi bir minriet ve şükran ifade etmek için söylemiyorum; vazife ve iş noktai nazarından (görüş açısından) bir hakikatı ·ifade etmek için söylüyorum" şeklinde konuşmuş ve açıklamalarına devamla, "Olağanüstü · karışık, dolaşık, bulutlarla Örtülü bir muhit içersinde; yol gösterecek bir görüş doğruluğu lazımdır. Bu doğru görüşü gerek muharebe hayatında ve gerek barış hayatında bize gösteren; Mustafa Kemal PaŞa olmuştur. Aldığım vazi felerde muvaffakiyet sağlandı ise, gerek harpte gerek sulhta başlıca amil olarak Mustafa Kemal Paşa'yı millet huzuunda ifade ediyorum"(305l. Türk Devrimini yakından izleyen Dr. Stephan Ronart, Kurtuluş Savaşı·' , nı hukuki ve siyasi zafere ulaştıran Lozan barışını şöyle ifade etmekt(i!dir: "Lozan Muahedesi, Büyük harbin dikte edilmerniş, müzakere edilmiş ilk sulhu idi. Bu sulh, aynı zamanca, hem silahın hem siyasetin zaferi idi. Lotan'da temsil edilen on iki devletini menfaat çatışmaları ortasında, Ruhr işgalinin kargaşalıkları ortasında, petrol mücadelelerinin, milyonlarla oynıyan cihan maliyeciliğinin cihan hakimiyet politikaları ortasında kazanılmıştı. ön ceden çizilmiş hattan sapmıyarak, kademe kademe, merhale merhale tam dokuz aylık bir çekişmeden sonra ... Bu zafer, hemen hemen, bütün dünya nın elinden kopara kopara alınmıştı. Sevr'den hiçbir .şey kalmamıştı. Osman lı devrinin, küçük düşüren, yüz k)zartan, bütün hatıraları silinmiş kazınmıştı. (302) Yavuz Abadan, Lozan'ın Hususiyetleri,a.g.e., S. 402. (303) Aynı Eser, S. 4 13. (304) Ahmet Şükrü Somer, Türk diplomasisi, Yeni Türkiye, lstanbul,
1 959, S. 74
(305) BugünkO dile aktarılmış şel:
207
Kapitülasyonlar,. kontroller, nüfuz mıntıkaları, mali komiserler... Bütün b.�nlar, artık fena tıir rüyanın ağır kabusları idi, geçmişlerdi. Asırların hesabı görül müş; temizlenmişti. Bundan böyle, milli politika ve ekonomisinde ne had, .ne , şart, ne de herhangi bir· kayıt tanıyan müstakil, yeni, tam bir Türk Devleti, ya şanan ·bir varlık, gözle görünen, elle tutulan bir gerçeklik olmuştur''(306). Norbert Von Bischoff, "Mudanya'da 1 1 Ekim 1 922 de mütarekenin im zalanmasından sonra Türk Kurtuluş Harbinin bütün gayelerine erişerek şanlı bir şekilde sona erdiğini" belirttikten sonra, geriye kalan meselenin "Türk silahlarının zaferini milletlerarası hukuk bakımından kütüğe geçirmektir" di yerek bu vazifeyi Laupanne · (Lozan) barış delegasyonu başkanı olarak ismet Paşa'nın aldığını açıklıyor ve devamla "Önder, Ordu ve millet tarafından Anadolu'da yaratılan eser ile karşılaştırılınca, Lausanne, ufak gözükebilir. Fakat delegasyon başkanının zekasını ve sinirlerini çok ağır bir imtihana çekmiş olan bu müzakereler Mustafa Kemal'in organizasyon ve askerlik bakımından yarattığı eserin yanına�konfnağa layık diplomatik bir başarıdır'•(307). Benoist - Mechin'e göre, "Lozan Konferansı, Türkiye için büyük bir dip lomatik zaferi temsil etmektedir. ismet paşa milletıerarası planda, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının neden dört yıl süre ile savaşmış o lmalarının sebebi ni bu vesika ile teyit etmiş oldu "(30S) . •.
·
(Çevin: Dr. B. T. Şaman), lstanbul, 1 937, s. 95 (306) Dr. Stephan Ronart, Bugünkü Türkiye, • 9 6. (307) Norbert Von Bischolf, Ankara, Türkiye'deki Yeni oluşun Bir izahı, (Almancadan çeviren: Burhan Belge), Ankara, 1936 , S. 1 49 150. -
·
.
Eserin Fransızcası Bk. Norbert de Bischoff, La Turquie Dans Le Mende, (Almancadan Fransızcaya çeviren: M. Benouvilfe), Paris, 1936._S'. 1 23 - 1 24. (308) Benoist - Mechin, Le Loup et .Le Leopard Mustapha Kemal ou La Mort d'un Empire, Paris, 1960, S. 307. ·
208
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
YENİDEN DÜZEN LEME EVRESİ ·ı . ATATÜRK INKILA B I VE H EDEFLERi Silahl! mücadeleye hukuki ve siyasi bakımdan yöri veren ve yeni kuru lan Türk Devletini milletlerarası toplulukda tanıtan Lozan (Lausanne} Barış Andlaşması ile Türk inkılabının aksiyon evresi tamamlanmıştır. Bundan sonra yıkılan, bozulan eski düzenin yerine yenisi, yeni düzen kurulmaya başlanmış, sosyal hayatın icaplarına uygun olarak top-l urna ve yeni kurulan devlete şekil ve düzen verilmeye çalışılmıştır. Modern Devleti kurmak için sosyal bünye değişikliği bir zorunluluk halini almıştır. · " Türk milletini son asırlarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak, yerlerine milletin en yüksek medeni icaplara göre ilerlemesi_n i temin edecek yeni müeseseleri koymuş olmak "( 1 J, Atatürk'e göre inkılabı ifade etmektedir. Esas amaç asri, medeni bir toplum haline gelmekti. Bu amaçla yeniden düzenleme devrinde eski köhnemiş müesseselerin yerini yenileri almalı , yeni hayat görüşüne uygun bir düzen kurulmalı idi. . -Gazi Mustafa Kemal Paşa, istiklal Savaşını yalnız vatan topraklarının saldırgan kuwetlerden kurtarılması ile yeterli saymıyor, ayrıca yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetini, köhnemiş Osmanlı müesseselerinden kurtarmak, Türk cemiyetini, batı dünyasınca kabul edilmiş sosyal ve kültürel değerlere kavuşturmak ve modern esaşlara göre donatmak,istiyordu (2) . Gazi Mustafa Kemal Paşa, lstiklai Savaşının ilk günlerinde Ankara'da söylediği birnutukta, yeni kurulan Dev_leti ve Türk cemiyetini modernleştirmek gayesini şöyle ifade etmişti : (1) Atatürk, A. Afetin;m, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, 2- nci baskı , a.g.e., s. 259. (2) Bk. lslam Ansiklopedisi, Atatürk maddesi, s. 774 ve devamı.
209
.'! Kurtuluştan son ra pek mühim vazifei vataniye ve tnilliy�miz vardır. EzcüQ11e ahval - i dahiliyemizi iç durumumuzu, ıslah ile millet - i mütemeddine (medeni milletler) meyanında faal .bir uzuv olabileceğimizi fiilen ispat etmek lazımdır. Bu gayede muvaffak olmak için siyasi mesaiden ziyade içtimai me saiye ihtiyaç vardır"(3) . . . . Büyük Kurtancı bu sözleri ile, ilerde daha belirli ve açık şekilde ifade edebileceği üzere, Türk Milİetinin yeni medeniyet alanına girişini ve bu yolda yapılacak inkılaplari müjdeliyordu. "Medeniyet yolunda yürümek ve muvaffak olmak şartı hayatidir"(4) di yen Atatürk, milletimizi çağdaş medeniyet seviyesinin üsti::ı ne çıkaracak ileri bir zihniyetin yerleşmesi Çabası içinde idi. _Bu amaçla, devlet ve toplum hayatında yapılan kökten değişiklikler, inkılaplar birbirini izlemiştir. ·
il. S iYASİ ALANDA INKILAP HARAKETLERI* A. Saltanatın Kaldırılması (5 ) M udanya Mütarekesinden sonra barış konferansı ıçın haz ı rl ıklar başlayınca, Osmanlı Hükümeti, Türkiye Büyük Millet M eclisi Hükümeti yanında konferansa katılmak arzusunda olduğunu bildirdL itilaf Devl�tıerinin, hala lstanbul'da bir hükümettanımak ve onu da'Türkiye ile birlikte konferansa çağırmak istemeleri ve bu hü_k ümetin de delegeleri beraberce seçmek için, Büyük Millet M eclisine başvurmaya yeltenmesi, Mustafa Kemal Paşa'yı harekete geçirdi. lstanbul Hükümetiniıi Sadrazamı Tevfik. Paşa'nın barış konferansında görüş ve sözbirliği edilmek üzere, Büyük Millet Meclisi Başkanlığına çektiği telgraf, Mecliste çok sert tepkilerle karşı landı . Türk Milletinin üç buçuk y ı l süren ağı r fedakarlıklarla s ağladığı zafere ortak çıkmaya çalışan bir hükümet ve onun hiyaneti tescil edilmiş· padişahr hakkında, milletçe verilen karar . çoktan belimıtşti. Gerek Mustafa Kemal Paşa'rıın 24 Nisan 1 920 'tarihli önergesinde ve . gerekse, 20 Ocak 1921 tarihli Anayasa'da egemenlik milletin' malı olarak ilan edilmişti. Kayıtsız şartsız millete ait olan egemenlik, sultan - halife'ye b ı ra kılamazdı. M illet bu hakkını isyan ederek, ihtilalle almıştı: Saltanatın kaldı rılması hakkında kanun tasarısı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Karma Komisyonunda görüşülürken, hocaların hilafetle saltanatın ·
·
..
Saltanatın kaldırılması, inkılabın aksiyon evresi içinde geçen bir olaydır. Ancak "Siyasi Alan da inkılap Hareket!eri"ni bir bütün içinde anlatmak için Bölüm lll'de, Yeniden Düzenleme Evresi içinde yer almıştır. (3) A. Afetinan. Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, a.g.s., s. 250. (4) Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a.g.e., s. 55. (5) Necdet Öktem, Saltanatın Kaldırılması, lzmir, 1 972:
· •
·
21 0
ayrılmıyacağı fikrini ileri sürerek engellemeye çalı şmaları karşısında, Mustafa Kemal Paşa, söz alarak yüksek sesle şunları söyledi : " Hakimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır di ye müzakereyle, münakaşa ile verilemez. Hakimiyet, saltanat, kuwetle, kud retle ve zorla alınır. Osmanoğulları, zorla Türk M il letinin hakimiyet ve salta natıne va,ziülyed· oımuşlardı (zorla el koymuşlardı). Bu ·tasallutıcırını altı asırdan · beri idame eylemişlerdir. Şimdi de, türk M illeti bu mütecavizlerin hadlerini ih tar ederek, ha.kimiylet ve saltanatına isyan ederek kendi eline bilfiil almış bulu nuyor. Bu bir emrivakidir. Mevzuubahis o lan, millete saltanatını, hakimiyetini bırakacakmıyız, bırakmıyacağız meselesi değildir. Mesele , zaten emrivaki olmuş bir hakikatı ifadeden ibarettir. Bu behemehal olacaktır. Burada içtima edenler (toplananlar) , Meclis ve herkes meseleyi tabii görürse, fikrimce mu vafık olur. Aksi takdirde, yine hakil
M ust.afa Kemal Paşa'nın bu çok önemli ve tarihi konuşması sonunda, Karma Komisyonunda hazırlanan kanun tasarısı hemen kabul edilmiş ve ivedilikle - Umumi Heyette görüşülerek 1 Kasım ·1 922'de kanunlaş mıştır. 'Böylece milli egemenliği ebedileştiren ve milletin kendi hakkının ifadesi olan bu Kanunla, hilafet ve saltanatbirbirinden ayrılmış saltanat kaldı rılmış ve Türk inkı labı da en ön�mli bir gelişmesini sağlamıştır. Türkiye Büyük Millet M eclisinin kararı, Vahdettin'e Yıldız Sarayı'nda . . Refet Paşa tarafından teblig edilmiştirFl
4 Kasım 1 922 de de Türkiye Büyük Millet M eclisi Hükumeti lstanbu l'Un idaresine el koymuştur (8) . -
1 6Kasım 1 922 de Vahdettin, " Halife f Müslimin" imzası ile işgal Ordu ları Başkomutanı Harington'a sığınma mektubu yazmıştır. Bu mektubunda Vahdettin, " istanbul'da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere Devlet-i fahimesine (İtibarlı) iltica ve bir an ewel lstanbul'dan başka bir yere naklimi ta ' lep ederim e�endim"(9) demektedir. -
. 1 7 Kasım 1 922 de Vahdettin Malaya adldngiliz harp gemisiyle Malta'ya kaçmıştır.( 1 0)
1 7 Kasım 1 922 de lngilizlerin M alaya zırh lısına sığınan Vahdettin, taht tan ve _halifelikten feragat etmediğini belirtir. Ayrıca h_alife s ıfatıyla, Türkleri lsıam alemine şikayet eden kendi elyazısı _ile yazılan bir mesajı da H indistan Müslumanlarına gönderir. Bu mesajda, " Anadolu'da sekiz milyon Tü rk'ü yönetenlerin 380 milyon müslümanın halifesi hakkında karar aıamıyacaklarını
1 938 s. 495. Utkan Kocatürk, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi, Ankara 1983, s. 36 1 -367. .
(6) Atatürk, Nutuk, lstanbul,
(7,
8, 9, 1 0)
1 918, 1 938, 21 1
ileı:i sürerek.halifenin egemenlik haklarının T. B. M. M:· hükumetine karşı sav� unu imasını ister" {1 1 > .
Hilafet, müessese o larak varlığını bir süre sürdürmüş, 3 Mart 1 924'te de gereksizliği göru lerek, varlığına son verilmiştir.
-
B. Cumhuriyetin ilanı
.
Türkiye Büyük M illet Meclisi 1 Kasım 1 .9 22'de aldığı tarihi kararında, Saltanata son vermekte, Osmanlı devletinin 1 6 Mart 1 920'den itibaren ebedi olarak tarihe intikal ettiğini ilan etmekte . idi: Meclis daha önce de neşir ve ilan ettiği bir kanunla, lstanbul'un işgali olan 1 6 Mart 1 920'den itibaren lstanbul Hükü metinc;e aktedilen andlaşma ve sözleşmeleri yok saymasına rağmen, lstanbui 'Hükumetinin kendisinin hala yaşamakta olduğunu .sanması , ı Kasım 1 922 tarihli kararın alı nmasını gerekli kılmıştır.
Bu tarihi kararın da açık bir belirtisi olarak, 1 921 Anayasası ile kurulmuş siyasi rejim geniŞ anlamı ile Cumhuriyetten başka bir şey değildi. Ancak Cum hu riyet resmen ilan . edilmemiş ve devlet başsiz bir devlet olar.ak kurulmuştur -. . (12) _ Tarihi vazifesini başarı ile yapan Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1 Nisan 1 923'de seçimlerin yenilenmesine karar vermiş ve yeni kurulan Meclis, Lozan da elde edilen siyasi başarıyı bir zafer olarak kabulle aktedilen aridlaşmayı tas dit etmiştir. Lozan Barış Andlaşmasının kabulü ve 6 Ekim 1 923'de Türk Ordu sunun lstanbul'a girmesi ile Türk vaianının bütünlüğü ve siyasi istiklali de çy;ırçekleşmiş ve böylece bir devi_r kapanmı ş ve yeni bir devir açılmıştır. Siyasi rejimin 23 Nisan 1 920'den itibaren kaydettiği gelişmelere uygun devlet şeklini bulmak da, bir zaruret halini almıştır. M illi Mücadele devrinin zaruretle rinden. ileri gelen Meclis Hükü meti s istemi, art ı k işleyemediğinden ve hükumet bunalımını çözmeye qe elverişli olmadığından, Cumhuriyeti ilan et mek en doğru.bir çözüm yolu olmuştur.
1
..
Cul}'hurıyet i lanını� Hazırlıkları
1 Nisan 1 923 de seçimin yenilenmesie karar vere n T. B. M. M . , Cum huriyeti resmen ilan etmemekle birlikte tarihi görevini büyük bir sorumlulukla yapan tarihi meclis olmuştur. . Birinci · Büyük Millet M eclişi seçimin yenilenmesine karar vererek dağ ıld ıktan sonra Mustafa Kemal Paşa, yeni meclis toplanı ncaya kadar ..
{1 1 ) Turhan Feyzioğlu, Türk Milli Mücadelesinin ve Atatürkçülüğün Temel ilkelerinden Biri Ola rak Millet Egemenliği, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. 1., sayı 3, s. 760. Journal des Debats ve Joumal adlı gazetelerin 1 9 Kasım 1922 tarihli nüshaları. Tam metin için, BK, Bilal N. Şimşir, Dış Basında Atatürk ve Türk Devrimi, Türk Tarih Kurumu, c. 1 . , 1 98 1 , s. 1 06- 1 09. {T. Feyzioğlu tarafından zikredilmiştir. a.g.m., s. 760). { 1 2) Bk. Prof. Dr. Tahsin Bekir Balta, Türkiye'deYasama Yürütme Münasebeti, a.g.e., s. 1 8.
21 2
yetiştirilmek üzere bir kısım uzman arkadaşlarını yeni bir anayasa tasarısı hazırlamakla görevlendirmiş ve zaman zaman toplantılara başkanlık ederek bu yoldaki çalışmaları kendi düşünce ve direktifleri ile aydınlatmıştı. özellikle konuşmşlarında, milli hükümetin mahiyetinin Cumhuriyet olduğu halde onu kesin olarak ifade ve ilan . etmemenin devlet idaresinde za�f olduğunu, ·ilk fırsatta Cumhuriyeti ilan ederek bu zaafı ortadan kalldırmanın gereğinibelirt' miştir (13l . ikinci Meclis 1 1 Ağustos 1 9 23 d e toplanmıştı. Cumhuriyetin ilanı bu meclis tarafınç!an gerçeklelştirilmekle beraber, Lozan B arış Andlaşmasının imzası ve T. B. M . M . tarafından onaylanması , Ankara'mn yeni kurulan Devle . tin idare merkezi olması gibi iki önemli kararı n alı nmasını da öncelikle gerekli bu luyordu. Lozan Barlş Andlaşması 24 Temıııuz 1 923 de imzalanmış ve yeiıi Meclis Lozan Barış Andlaşması ile eklerini tasdik etmiştir. . Bu arada cereyan eden bir kaç olay, Cumhuriyetin ilanı hazırlıklarını be lirtmesi bakımından önemlidir. ·
·
·
a- Mustafa Kemal Paşa'n ın Hazırladığı Anayasa Değişikliği
Lozan Barış Andlaşmasının imzası ndan, sonra Mustafa Kemal Paşa, özel kaleminde, memur olan ve kişisel güvenini kazanmış bulunan Hasan Rıza Soyak'ı çağırarak bir kaç küçük kağıt parçasını vermiş ve şöyle demiştir : - " Bu nları al, müsvedde halindedirler, beyaz edeceksin. Yazılar karışıktır, dikkat et, .okuyamadığın veya anlayamadığın yer olursa bana so rarsı n. Bunları şimdilik yalnız sen ve ben bileceğiz; amirlerine da!'Ji bahsetll1ene lüzum yoktur". . Hasan Hıza Soy.ak, Mustafa Ke mal Paşa'nrn kullandığı küçük bir not · defterinden koparılmış ve onun el yazısı bulunan bu sahifeleri okuyunca bunların 20.1 .1 921 de kabul edilen Teşkilatı Esasiye Kanunu"nun devlet . . -şekline ait maddelerini değiştiren ve Türkiye Devletine, "Cumhuriyet" şeklini kazandıran taslak olduğunu görmüştür. Hasan R ız a Soyak, verilen metni yeni baştan düzenliy e rek yazdırdıktan sonra, Mustafa Kemal Paşa'nın konu ile ilgili talimatına uyarak, . adliye Vekili Şeyit Beyin de o lumlu görüşünü almıştır. Seyit B ey müsveddeleri okuduktan sonra, geri ve�irken görüşle rini, Hasan R ıza Soyak'a " pek mükemmel bulduğunu, esasl arda mutabı k olduğunu, tashih haddi olmamakla beraber, birkaç no.kta d a Gazi'nin emirle rine uyarak mütal �alarınr kaydettiğini", söylemiştir (14). .
·
·
·
·
·
( 13) Bk. lslam Ansiklopedisi, 1 0 ncu Cüz, "Atatürk" maddesi, s. 772. (14) Olayın cereyan tarzı ve değişiklik metni için lütfen Bk. Hasan Riza Soyak, Atatork'den Hatıralar, C. 1 . , a.g.e., s. 1 8 1 -1 83; Naşiı Uluğ, Siyasi Yönleriyle Kurtuluş Savaşı, lstanbul 1 973, s. 355-357; Feridun Fazıl Tülbentçi, Cumhuriyet Nasıl Kuruldu, Sel Yayınları, lstanbul 1 955, s. 31 -34. ·
.21 3
b
·
AtatOrk'On Rauf Beye D evlet Reisliği Makamını Kuvvetıendi�eceği n e Dair Verdiği Söz · .
-
Lozan Barış Andlaşmasının imzalanmasından hemen sonra Rauf Bey (Orba�) , Vekiller Heyeti Reisliğinden çekilirken, Atatürk'ten, " Devlet reisliği makamını takviye ediniz'�. diye rica etmişti. Atatürk, Rauf Beye, " Dediğinizi y�pacağıma katiyen emin o lu nuz, " cevabını vermiştir. Atatürk, Rauf Beyin ne demek istediğini pek güzel an ladığını belirterek gerekli açıklamayı yapmaktadır. " Rauf Bey, Devlet Reisliği makamı olarak hilafet makamını düşünüyor ve Q makama kuvvet ve yetki sağlanmasını benden rica ediyordu ... Rauf Bey in benim müsbet cevabı m i n medlulünü (içeriğini) anlayıp anlamadığ ı meşküktür (şüphelidir) . Bilahare Cumhuriyet ilanından sonra kendisiyle An kara'da vukubulan bir mülakatımızda, ne için muarız. olduğunu, yapılmış olan şeyin, Ankara'dan müfareket ederken {ayrıl ırken) benden yapılmasını rica· ettiği ve benim söz verdiğim meseleden başka bir şey olmadığını söylediğim zaman, " Ben", demişti, " Devlet reisliği makamını takviye ediniz derken asla Cumhuriyet ilanı nı tasavvur ve kastedmemiştim". Halbuki efendiler, benim verdiğim cevabın medlulü (içeriği) tamamen o idi. Filhakika bence devlet dya se,ti ile T. B . M . M . m akamını memzuç (karışık) bulundurmak, milli hüku metimizin mahiyeti, Cumhuriyet Hükumeti olduğu halde, onu kat'i olarak ifade ve ilan etmek ve . devlet reisliğini, Cumhu rreisliği makamındaJemsil ederek kuvvetli bir vaziyet vücuda getirmek elzem idi. Rauf Beye bunu yapacağıma katiyen saz vermiştim. Eğer maksadı ma intikal edememiş ise , zannederim, noksan bende değildir. . "<15) . .
·
c - AtatOrk'ün Yabancı B i r Gazeteciye Cumhuriyetle ilg ili Açıklaması Üçüncü:önemli olayda Mustafa Kemal Paşa'nın Wiener Neue Freie Presse muhabiri Lazar'a 22 Eylül 1 923 de verdiği demeçtir ( 1 6> Bu demeç . gerek ülkede ve gerekse dışarıda büyük yankılar uyandırmıştı. Mustafa Ke mal Paşa bu beyanatında ilk defa, " Cumhuriyet" kelimesini açıkca ortaya atmış bulu nuyordu. O s ı rada Ankara'da bulunan İkdam Gazetesi mu habiri Mecdi Sayman'da , demecin'doğruluğunu görüşme sırasında orada hazır bu lunan Hamdu llah Suphi Tanrıöver'e doğrulatmış, Tanrıöver'in haberin yaymlanmasında sakınca görmesine rağ men., hemen gazetesine bildirmişti . bemeç'in bir özeti Türkçe ilk olarak ikdam gazetesinde yayı.nlanmıştı. .
.
Gazeteci Lazar'in sorusuna Mustafa Kemal Paşa'nın Cumhuriyetin ilanı ile ilgili cevabı çok kesindi.
(15)
Atatürk, Nutuk, C. il.. a.g.e s. 793-794. (1 6) Demeç, Hakimiyeti Milliye'de 27. 1 1 . 1 923 de yayınlanmıştır.
21 4-
.•
" - Yeni Türkiye Teşkilatı Esasiye Kanunun ilk maddeterini tekrar edeceğim : Hakimiyet bila - kayd 'ü şart milletindir. icra kudreti, teşrii salahiy�ti mille tin yegane hakiki mümessili olan mecliste tecelli ve temerküz etmiştir"; ·
Bu iki kelimey� bir kelimede hulasa etmek kaabildir. " Cumhuriyet".
Yeni Türkiyea'nin payitahtı meselesine gelince, bunun cevabı kendi� liğinden zahir olur. AnkaraTürkiye Cumhuriyetinin paditahtıdı r''( 1 7) .
· Mustafa. Kemal Paşaa'nın demecinin içerde ve dışarıda yankıs ı çok yaygın olmuştur. Fransa'n ın tanınmış gazetesi, Le. Temps, " Fransa, kendi görüşlerini hiç kimseye zorla telkin etmek istemezse de Türkler Cumhuriyet ilan ettikleri zaman önce, o nları Fransızlar· kutluyacaktır ( 1 B l diye yayın
yapmıştır.
"
Mustafa Kemal Paşa'n ı n bu demecinin ü zerinden kısa bir süre geçmesinden sonra, 5 Ekim 1 923 de Halk Fırkası büyük divanı toplanmıştır. Altı saat süren uzun bir toplantı sonunda, Anayasada yapılacak değişiklikleri yapmakla görevli bir uzmanlık heyeti seçmiştir. Heyet de(hal çalışmalarına başlamıştır. Mustafa Kemal Paşa bu heyetin çalışmaları ile çok yakından ilgi lendiğinden, heyete.sık sık başkanlık etmiştir. Ayrıca bu amaca hizmet etmek üzere Mustafa Kemal Paşanın Birinci Büyük Millet Meclisi'nin dağı lması ndan .sonra kurduğu heyetde çalışmasına devam etmektedir. ( 19) ·
Mustafa Kemal Paşa'nın Neue Freie Preese muhabirine verdiği beyanatta açıkça Cumhuriyetten bahsetmesi, yeni devletin başşehrinin Ankara -olacağı m açıkca ortaya koyması, Anayasa değişikliği ile ilgili yeni bir ihtisas � eyetinin ku ru lması hemen kamuoyunda ve bası nda polemiklerin başgöstermesine, şiddetli · münakaşalara sebebiyet veriyordu. Mustafa Kemal Paşa'ya yakın gazete başyazarlarının ker;ıdi gazetelerinde, " Yakında Cumhu riyet ilan olunacaktır!', " Yeni Cumhuriyetimizin Reisi Mustafa Kemal Paşa Haz retleri olacaklardır" şeklindeki açıklamaları, g erici ve tutucu çevrenin ve niha yet Halife Abdü lmecit Efendinin tepkisine sebebiyet veriyordu. Türkiye Büyük M illet M eclisinde, Devletin geleceği ile ilgili başlıca üç fi kir karşılıklı Çatışma içinde idi.
1 - Birinci fikir meşruti idarenin tekrar gelmesini sağlayarak H alife Abdülmecit'i devletin başına geçirmek istiyo rdu . Bu fikri Mecliste . Halite'nin vazife ve salahiyetleri ile ilgili görüşmeler yapılırken, Halifeyi bir nevi devlet rei si tanımak ve lslam _alemi üzerindeki etkisini sağlamak amacıyla yapılan teklifle· ri verenler savunuyorlardı. ( 1 7) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. ili., 1 9 1 8-1 937, ikinci Baskı, Ankara 1 96 1 , s. 6�64 . ( 1 8) Naşi! Uluğ'dan naklen, (Siyasi Yönleriyle Kurtuluş Savaşı), a. g. e., s. 360. ( 19) B�. Feridun Fazıl Tülbentçi, Cumhuriyet Nasıl Kuruldu, a. g. e., s. 43.
215 ·
2 ikinci fikir, Cumhuriyetin bir emri vaki şeklinde getirilmesine taraftar _ olmayanlard ı . . Bunlar Anayasa tadillerinin enine boyuna görüşülerek meclis� ten geçmesini istiyorlardı . Halifeye ve hilafet makamına sadık o lmaları nedeni ile, Halife'ye geniş yetkiler tanınmasını istiyorlardı. -
3 Üçü ncü fikir cumhu riyetin sür'atle ilanını öngören inkı lapçı ların görü şü idi. Bu görüş taraftarlarına göre, Anayasanın tümü üzerinde münakaşalar açılmas ı , zaman alacağından ilk planda Ankara'nırı hükümet me rkezi olarak sağlanması ndan şonra sür'atle Cumhuriyetin ilanını gerekli görüyordu. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları bu üçüncü fikre taraftardırlar, ilk iş Ankara'nın başşehirolarak ilanı gerekli idi (2oı. -
·
2
•
Anl
Lozan Barış Andlaşmasının T. B. M. M. tarafından onaylanmasından sonra, lstanbul 2 Ekim 1 923 de boşaltı lmaya başland ı . 6 Ekim 1 923 de lstanbul'un yabancı işgal kuvvetleri tarafından boşaltİlması tamamlandı. .
lstaıibul'un boşaltılması gündeme hükümet merkezi meselesini getirmekte idi. Lozan'dan başarı ile dönen Dışişleri Bakanı ismet Paşa'yı bekliyen iki önemli mesele vardır. Biri Ankara'nın hükümet rrıerkezi olması, diğeri devlet şeklinin tesbiti. ismet Paşa, hükü met üyesi o lmakla beraber, Ankaraa'nın başkent ol.u şunu öngören önergeyi -9 Ekim 1 923 de ondört arkadaşı ile birlikte, M alat ya M illetvekili o larak T. B. M. M . ne vermişti� önergeyi veren ismet Paşa, Dışişleri Bakanıdır. Ankara'nın hükümet merke?i olması konusu T. B. M. M. e bir hükümet teklifi olarak gelmemiştir. O dönemde, Başbakan ve Bakanlar, M �clis hükümeti anlayışının tabii sonucu olarak, Meclis genel kurulundan doğrudan doğruya seçilirlerdi.Başbakan ve Bakanlar, Meclise karşı sorumlu durlar. Bakanlar Kuru lunca karar için oybirliği d eğil, oyçokluğu yeterli sayılıyordu . Parlamenter rejimde büyük _ö nem taşıyan kabine dayanışması , meclis hükümeti sisteminde önem arzetmiyordu. Böyle bir durumda hüktimet - içinde uyuşmazl ı klar her zaman başgösterebilirdi. Ankara'nın hükumet mer kezi olması konusunda hazırlanan bir tasarının Hükümet içinde müzakere. edilmesi ve işbirliği sağlanması zaman alacak ve .dayanışma içinde çalışılması da güçlükler arzedecekti. Bu bakımdan m eselenin sür'atle çözümlenmesi ve Bakanlar Kurul üyeleri arasında herhangi bir uyuşmazlığın çıkmaması için, Ankara'nın hükumet merkezi olması konusu bir hükü met tas.(! rısı şeklinde değil bir kanun teklifi şeklinde, ismet Paşa ı,w o ndö rt arkadaşı n ı n birlikte hazırladıkları bir önerg·e ile T. B. M. M. e gelmiştir. (21) __
__
·
·
·
(20) Bu görüşler için lütfen Bk. Feridun Fazıl Tülbentçi, Cumhuriyet Nasıl Kuruldu, a.g.e., s. (21 )
216
44-45.
ismet lnönü, Hatıralar, 2.
kitap,
Bilgi Yayınevi, Ankara 1 967, s.
;
1 66-1 67.
Ankara'nın hükümet merkezi olması, Meclis'te fikir ayrı lığı ve görüş farkl ıl ığı na sebep olmuştur. Karşı görüş sahipleri acele edilmesinde n ya nadırlar.
<
·
is.met Paşa, " Hatıralar'ında hükümet merkezi seçimini hemen yapmak gerektiğini belirterek, " ondan sonra gelecek mesele var. Cumhuriyet ilan olu nacak. Bunda biz kararlıyız, mutabık kalmışız.. Devletin şeklini bir an evvel tes bit ,edeceğiz. Onlar bu mesele geldiği zaman da aceleye lüzum yoktur, diye en masum tedbir olarak talik etmeyi, uzatmayı istemişlerdir. Mesele şu : yeni devletin esaslarının tesbitinde_aramızda fikir ayrılığı var" . (22) · ismet Paşa, Ankara'nın hükumet merkezi olması konusunu acil bir me sele olarak görmekte ve Lozan'dan itibaren zihnine yerleşmiş bulunduğunu ifade etmektedir, ·
ismet Paşa'ya göre, Ankara'nın başkent olması iç ve dış çeşitli sebeb lere dayanmaktadır. "Lozan'da garp aleninin murahasları, mütehassısları , diplomatları ile görüşüyorum. Bunlar, lstanbul Hükumetini, lstanbul muhitini tanıyan insanlar ve yeni devletin o muhitin insanlarına göre kurulması arzu ediyorlar. Bünu her hallerinden anlıyorum. Her konuşmamızda hükümet merkezi bahsi geçiyor. Ankara'da kalacak mısınız, kalınabilr mi, sonra nasıl.olacak? Bana hep bunları soruyorlar. Ankara'da kalırsanız biz oraya nasıl gideriz, diyorlar. Bunların hep si, benim her gün içinde bulunduğum mühitin sözleri. Dış alemin görüşü, düşüncesi ve telkinleri böyle. Bizim bakımımızdan meselenin daha ehemmi yetli ve değişik cepheleri var. . Bir defa Boğazlar askeri bakımdan tamamıyla açık, tamamıyla emniyetsiz. au vaiiyetteyiz. Lozan Muhadesi ile elde edeblf ,diğimiz neticeler ve tarihi şartlar bizi endişeye sevk ediyor. Ayrıca Anado lu'nun ortas ında bulunarak ve bir Anadolu Hükumeti olarak yeni devleti çalıştırmak istiyoruz. Buna karşılık, lstanbul entellekti (aydını), tabii o larak lstanbul etrafında bir Türkiye Devletinin kurulmasını istiyor" (23>. " lsmet Paşa, açıklamalarına devamla, görünüşteki bütün tabii hayat şartlarının tıükü met merkezinin lstanbul oınıasıiıı" zorladığ_ı nı ifade ile karar almak ve iş yapmak için acele davranmanın gereğini belirtiyor. ·
ismet Paşa'ya göre\ " Ankara'nın hükumet merkezi olması meselesinin zahiren (görünüşte) , hilafetle bir ilgisfyoktur. Fakat; Ankara hükumet merkezi olunca, hilafet bir bakıma devletimizin d ışina atı lmış oluyor. Gerçi biz hilafeti devamlı bir müessese olarak düşünmüyoruz. Fakat Ankara'nın hükumet mer kezi.olması ve hilafet merkezinin lstanbulda bulunması, ondan kurtulmak için ayrıca bir temel vasıta olacaktır.(24) " (22) ismet lnönO, Hatıralar, 2. kitap, a.g.e., s. 1 67. (23) Aynı eser, s. 1 66. (24) Aynı eser, s. 1 69.
21 7
ismet Paşa'ya göre " Ankara'nın hükü met merkezi o lmas ı ile ilgili önergenin Meclisten geçirilmesi esaslı bir karardır. Yeni devletin politikasına, ideallerine yazılı bir istikamet veren, ke_s in, fiili bir adımdır'' (25) . Teklif edilen, Anayasa maddesi gayet kısadır. " Türkiye Devletinin makam id�resi Ankara şehridir''(26) ·
·
.
Ancak teklif edilen kanun maddesinin gerekçesi, Ankara'nın yeni Türkiye'nin merkezi olması gereğini açıklamaktadı�. Gerekçe özetle, yeni Türkiye'nin e sas mevcudiyetinin ve ü lkenin kuvvet kaynakları nın ve gelişmesinin sağlanmas ı , Anadolu'nun merkezinde başşehri tesis' etme lüzumunu açıklıyor ve coğrafi ve stretejik durum, iç ve dış güvenİikte bunu gerekli görüyordu (27 ) .
1 3 Ekim 1 923 de Anayasaya konan ek bir madde ile Ankara, yeni dev letin başşehri olmuş ve böylece . Devlet merkezinin lstanbul olacağı yolundaki çekişmelere son verdiği gibi, CumhuriyeUn ilanı içinde bir adım atılmış oldu . Bu aynı zamanda Milli Mücadelenin başındanberi uygulanan Ankara'nın is tanbul'a hakik olaca� ı esasınında bir sonucu idi ( 28) . Bernard Lewis'in belirttiği gibi, "böylece, meydana gelmekte olan değişiklikleri sembolleşltiren ve iyice belirten yeni bir başkent seçildi. Yeni devlet bir hanedan, imparatorluk veya din üzerine değil, Türk u lusuna dayanıyordu ve başkenti de Türk Anayurdu nun kalbinde idi (29) .
3
•
Cl,lm huriyeti n iıanı ( 3 0)
Fethi Okyar'ın yeni Meclis. seçildikten sonra başkanı olduğu icra Vekil leri Heyeti (Bakanlar Kurulu) üç buçuk aydan beri işbaşındaydı. Vekiller Hey etinin kuruluş şekli birçok memleket işlerini ele almaya imkan bırakmıyordu . Ayrıca Mecliste mevcut gizli bir hizip, Fethi Bey ve · arkadaşlarınırı hükumet hizmetlerini sükünetıe görmelerine engel oluyordu . Bu durumdan şikayetçi olan Fethi Bey, Vekiller Heyetinden ayrı lmak istediğini çeşitli vesilelerle, Atatürk'e ifade ·�tmişti r. Diğer vekillerde bu şartlar altında çalışman ı n güçlüklerini belirtmişlerdir. Asıl ortaya çıkan güçlük hükü met teşkilinin M'ecli sin doğrudan doğruya seçmesi yolu He olmasında idi. ismet lnönO, Hatıralar, 2. kiiap, s. 1 70. Naşit Uluğ, Siyasi Yönleriyle Kurtuluş Savaşı, a.g.e., s. 368. Gerekçe için IOtfen Bk. Naşit Uluğ, Siyasi Yönleriyle Kurtuİ uş Savaşı, a.g.e., s. 367-368. Ankara'nın Başkent oluşunu Falih Rıfkı Atay, manevi ve hissi yönleriyle açıklamaktadır. Bk. Falih Rıfkı Atay, Çankaya, C. il., s. 376-377. • Ankara'nın Başkent oluşunun nedenleri,Prot. Dr. Hamit Sadi Selen tarafından, 'Ankara'nın Başkent Oluşu" adlı etüdde incelenmiştir. Bk. AtatürkKonleransları, Türk Ta rih K urumu Yıllık Konferansları 1, Ankara, 1 964 , s. 95-1 02. (29) Bernard Lewis, Modern Türkiye'nin Yeniden Doğuşu, (lngilizceden çeviren Doç. Dr. Metin kıratlı), Ankara 1 970 , s. 260. (30) Hamza Eroğlu, Atatürk ve Cumhuriyet, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 1 9�9.
(25) (26) (27) (28) .
21 8
Vekiller H eyeti 25 Ekim 1 923 de Çankaya'da Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığı nda topland ı. Alınan karara göre, Vekiller Heyeti üyeleri istifa ede cekler ve yeni seçilecek Heyette de vazife alnııyacaklardır. Vekiller Heyetinin istifa mektubu şöyledir : "Riyaseti Celileye (Ulu Başkanlığa) Türkiye Devletinin, karşısında bulunan dahili ve harici vazifei mühim . me (önemli) ve müşkileyi (güç} suhuletle (kolaylıkla) intaca muvaffak o lmasi için gayet kuwetli ve Meclisin müzahareti tammesine mazhar bir Heyeti Veki leye ihtiyacı kati bulu nduğu kanatindeyiz. Binaenaleyh Meclisi Alinin her suretle itimat ve müzaheretine müsten; bfr Heyeti Vekilenin teşekkülün e hiz met etmek maksadiyle istifa eylediğimizi kemali hürmetle arz eyleriz efendim"
(3 1)
.
.
,
!
27 Ekim 1 9 23 de Vekiller Heyetinin istif ası T. B. M. M .. sinde okunduktan sonra, yeni t;ıir vekiller heyeti kurma yolunda çalı şmalara başlanıldı. Düzenlenen listeler üzerinde bir birliğe varmanın güçlükleri o rtaya çıktığından, Halk Fırkası Yönetim Kurulu bir liste düzenleyerek, F ırka Reisi Mustafa Kemal Paşa'ya durumu bildirmiştir. Bu durumda listede yer alan isim lerin bir kısmının rızalarının alınması gerekliliği ve kesin bir liste düzenlenme zorunluğunu ortaya koymuştur. 27 Ekim 1923 akşamı Çankaya'da ismet Paşa (İnönü), FethiBey (Okyar) , Kazım Paşa (Özalp) , Kemalettin Sami Paşa, Halit Paşa, Rize M eb'usu Fuat ve Afyon Karahisar Meb'usu Ruşen Eşref Beyler, Mus!afa Kemal Paşa'nın misafirleri olarak akşam yemeğine .davetli olmuşlardır. .O akşam yemekte, kabine bunalımlardan çıkmanın yolunu Mustafa Ke ,mal Paşa arkadaşlarına göstermiştir. Mustafa Kemal Paşa, yemek �snasında " . 'yarın Cu mhu riyet ilan edeceğiz" demiştir. Orada bulunanlar qerhal bu fikre katılmışlardır. Yemekten sonra Çankaya'da misafir kalan ismet Paşa (lnönü) ile birlikte bir kanu n taarısı hazırlanm ışt ı r. Atatürk'ün söylediği ve ismet Paşa'nırı kaleme aldığı müsvedde, 20 Ocak 1 921 Teşkilatı Esasiye.Kanunun bazı maddelerinin değiştirilmesini öngörüyordu. Atatürk, Teşkilatı Esasiye 'Kanununun birinci maddesine, " Türkiye Devletinin şekli hükümeti Cumhu ri yettir" cümlesinin eklenmesini uygun görüyordu. Diğer maddelerde Cu mhu riyet idaresinin gereği Anayasada yapılan değişikliklere aitti. 29 Ekim 1 923 Pazartesi, sabah &aat 1 0.00 da Halk Fırkası (Partisi) gu rubu toplanmış ve yeni bir kabine teşkili için görüşmelere başlamıştır: Ancak görüşmeler bir çıkmaz içindedir. Parti grubu, Parti başkanı olarak Mustafa Paşa'nın meselenin halline genel kurul tarafından görevlendirildiğini karar altına almıştır. Bunun üzerine kürsüye davet olu nan Must?fa Kemal Paşa, . meclisten çözüm yolu için bir saat müsaade istemiştir.· ·
.
(31)
.
Atatürk, Nutuk, C. il., a.g.e. , s. 800.
21 9
Mustafa Kemal Paşa bu bir saatlik süre içinde, M ecliste ger�kli kişileri odasına davet ederek, bir gece önce hazırlanan müsveddeleri göstererek karş ı lıklı görü şmelerde bulunmuştur. Öğleden sonra saat bif buçukta Fethi Beyin başkanlığında toplanan Halk Fırkası genel kuruıur:ıda önemli tarihi ka- rarlar alı nmıştır. Kürsüye çıkan Mustafa Kemal Paşa hükumet buhranı ve bu nun çözüm tarzı ile ilgili olmak üzere şu açıklamalarda bulunmuştur: .
Muhterem Arkadaşlar, hallinde müşkülata duçar olduğumuz mesele nin sebep ve illeti, bütü n rüfekaca (arkadaşlarca) taayyüm etmiş olduğu ka naatindeyim. Noksan, kusur, takip etmekte olduğumuz usul ve şekildedir. Fil hakika, mevcut Teşkilat ı Esasiye Kanunumuza tevfikan bir H eyeti Vekile Teşkiline teşebbü_s ettiğimiz zaman bütün rüfekanın herbiri vekiller ve Heyeti Vekile intihabı mecburiyetinde bulunuyor., Heyeti umu miyenizin birden H e,-yeti vekile intihabına mecbur olmanızda gÖrü len müşkilatın halli zamanı gel m iştir. Geçen devrede . de, aynı suretle müşkilata tesadüf ·ediliyordu. Görülüyor ki, bu usul bazan birçok teşevvüşlere (karışıklıklara) badi oluyor. . (yol açıyor) Heyeti celileniz bu müşkilin halline beni memur. kıldınız. Ben de arz ettiğim kanaatten mülhem olarak düşünduğüm şekli tesbit ettim. Onu tek lif edeceğim. Teklifim mazharı kabul olurs(;! kuvvetli ve mütesanit bir hükumet teşkili kabil o lacaktır. Devletimizin şekil ve mahiyetini tesbit eden ve hepimiz için gaye olanTeşkilatı Esasiye Kanunumuzun bazı noktalarını tavzih lazım dır. Teklif şudu r11 (32) Teklif · Anayasas ı n ı n , 1 , 2 , 4, 1 O , 1 1 ve 1 2 nci maddelerinin değiştirilmesini ve hükumetin şeklinin Cumhuriyet olduğunu ve bununla, ilgili diğer değişiklikleri öngörüyordu. 11
Mustafa Kemal Paşa' n ı n teklifinden sonra görü ş m e l e re ve münakaşalara başlandı. 11 Bir kısım milletvekilleri, Teşkilatı Esasiye Kanunun değiştirilmesi ile bugünkü buhranı çöirtıek mü mkün değilidir. H eyeti Vekile Reisini seçelim, Teşkilatı Esasiye Kanunun değişikliğini sonra düşünürüz" demişlerdir. . Fırka toplantisı nda söz alan · ısmet Paşa ise," Fıika Reisinin teklifini ka bule ihtiyaç kat'idir. Cihan bizim bir şekli hükumet görüştüğümüzü biliy.or. Bu müzakerat ımızı bir neticeye rapt edip ifade etmemek, zaif (zayıflık) ve. teşettütü (aykırılık) idameden başka bir şey değildir. Avrupa diplomatları bu hususta beni ikaz ettiler. Devletin reisi yoktu r dediler. Şekli hazırınızdaki reis, Meclis Reisidir. Demekki siz, bir başka reis bekliyorsunuz. Avrupa düşüncesi işte budur. Halbuki biz,. böyle düşünmüyoruz. "'1illet, hakimiyetine, mukadde ratına, bilfiil vaz ıu_lyetdir. O halde, bunun ifadei hukukiyesini söylemekten neden çekiniyorsunuz? ReisicÜmhur olmadan, başvekil intihabı teklifi, ka n.unsuz olur. Bunda şüpheye mahal yoktur. Başvekilin intihabı m , kanuni ve .
.
(32) Atatürk, Nutuk, C. il., lstanbul 1 96 1 , s. 808"809.
220
mümkün bulabilmek için Gazi Paşa Hazretlerinin, teklifinin kanuniyet kesbet. m�si lazımdır n(33) . . .
.
Asım Us'a göre , Lozan Konferansında Avrupalılar Büyük Millet M eclisi Hükumetinin, -Cu mhuriyet rejimi için bir intikal devresi olduğunu pek anl ıyamıyorlardı. Lozan Konferansında yabancıların, ismet Paşa'ya, " sizin hükümet şekliniz nedir? Büyük Millet Meclisi Hükümeti nasıl şeydir?(34) Soru su sorulmakta idi. ismet Paşa da özellikle konuşmasında . bu konuya açıklık getirmek gereğini duymuştur. .
Bu açıklamalardan sonra söz alan Abduurrahman Şeref Bey ise, Eşkali hükümetin taadadına lüzum yok. Hakimiyet bilakaydüşart milletindir; dedikten sonra kime sorarsanız sorunuz, bu cumhuriyettir. Doğan çocuğun adıdır. Ama, bu ad, bazılarına hoş gelmezmiş, varsın gelmesin"(35ldemiştir .
Konuşmalar sonucu teklifin bütünü ve sonradan maddeler ayrı ayrı okunarak kabul edilmiştir. Fırka toplantısını M eclis'in toplantısı izlemiştir. Öngörülen teklif Encümende müzakere konusu o lmuş ve sadece dil ve dirile ilgili hükümler teklife eklenmiştir. Kanuni Esasi Encümeninin Teşkilatı Esa s iye Kanununun. d eğ işikliğine dair layiha n ı n müstacelen ve d e rhal müzakeresi teklifi kabul edilerek mazbata okunmuştur. Kanun birçok hatiple rin, yaşasin Cumhuriyet sesleri ile alkışlanmış ve kabul edilmiştir. ·
lsmet lnönü'ye göre," Fethi Bey'in karşısında hallolu nmaz bir hükümet buhranı bulunması ve bunun bir cumhuriyet ilanına varması , Ata.tü rk'ün ta sawuru içindedir'' (36) .
/ Ondan sonra, R eisicumhur seçimi yapı l m ışt ı r. Kürsüde bu lunan başkan ismet Bey ( Eker) , sonucu Meclise şöyle arzetmiştir. . .
·
" Türkiye· Cumhuriyeti Riyaseti için yapılan intihabat arasına yüz elli sek
it zat iştirak eyJemiş ve cumhuriyet riyasetine yüze ili sekiz aza müttefikan An
kara Mebusu Gazi Mustafa Kemal Hazretlerini intihab eylemişlerdir "(37J
•
Blinu n_üzerine kürsüye gelen Mustafa Kemal Paşa Meclise ve millete hitaben tarihi konuşm�sını yapmıştır.
_ " M u hterem Arkadaşlar, mühim ve cihanşümul hadisatı fevkalade karşısında muhterem milletimizin teyakkuz ve intibahı hakikisine bir vesikai kıymettar o lan Teşkilatı Esasiye _ Kanununun bazı maddelerini tavzih için encümeni . mahsus taraf ı ndan h eyeti celil e nize teklif olunan, kanü n (33) Ataturk, Nutuk, C. lı., a.g.e., s . 8 1 1 -81 2 . (34) Bk. Asım Us, Gördüklerim, Duyduklarım, Duygularım, l s ıanb ul 1 96.4 , s. 95. (35) Atatürk, Nutuk, C. i l . , s. 81 2. (36) ismet lnönO, Hatıralar, 2. kitap, a.g.e., s. 1 75. (37) Atatürk, Nutuk, C. il., s. 8 13. ,
221
layihasının kabulü münasebetiyle Türkiye Devletinin zaten cihanca malum ol ması lazım gelen mahiyeti, beyneimilel maruf unvaniyl� yad edildi. Bunun - icabı tabiisi olmak üzere; bugün e kadar doğrudan doğruya meclisin riyase tinde bulundurduğumuz arkadaşımıza ifa ettirdiğiniz vazifeyi Reisicumhur un vaniyle yine aynı arkadaşımıza, bu aciz arkadaşınıza tevcih ediyorsu nuz. Bu münasebetle, şimdiye ·kadar hakkı mda izhar buyurduğunuz muhabbet ve samimiyet ve itimadı bir defa daha göstermekle yüksek kadirşinaslığınızı ispat etmiş oluyorsunuz. Bundan dolayı heyeti celilenize bütün samimiyeti ru hiyemle arzı teşekkürat ederim". " Efendiler, ası rlardan beri, şarkta mağdur ve mazlum olan milletimiz; Türk M illeti, hakikatta meftur olduğu hasailden muarra telakki ediliyordu. " Son senelerde milletimizin fiilen gösterdiği kabiliyet, istidat, idrak, kendi hakkında suizanda bulunanların ne kaaar gafil ve ne kadar tetkikten uzak zevahirperest insanlar olduğunu pek güzel ispat etti. M iletiniiz haiz olduğu evsaf ve liyakatini hükumetinin yeni ismiyle, cihanı medeniyete daha çok sühuletle izhara muvaffat olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti, cihanda işgal ettiği mevkie layık olduğunu asariyle ispat edecektir. " Arkadaşlar, bu müessesiyi aliyeyi vücuda getiren Türk M illetinin· son dört ·sene zarfında ihraz ettiği zafer, bundan sonra da birkaç misli olmak üzere tecelliyatını gösterecektir. Acizleri mazhar olduğum bu emniyet ve itimada kesbi liyakat etmek için pek mühim gördüğüm bir noktadaki ihtiyacı arz etmek mecburiyetinqeyim. O ihtiyaç heyeti aliyenizin şahsım hakkındaki teveccüh ve itimadının ve müzaharetinin devamıdır. Ancak bu sayede ve Allahın inay� ' tiyle şahsıma tevcih buyurduğunuz ve buyuracağınız vezaifi hüsnü ifaya muvaffak olabileceğimi ümid ederim. " Daima, muhterem arkadaşları mın ellerine çok samimi ve sık ı bir. su rette yapışarak o nları n şahı sları ndan kendimi bir. an bile müstağni görmeyerek çalışacağım. Milletin teveccü hünü daima noktai istinat_ telakki ederek hep beraber ileriye gideceğiz. Türkiye Cumhu riyeti mes'ut, muvaffak ve muzaffer oıacaktır<38l" Cumhuriyetin ilanı kaçınılmaz bir sonuç, tabii gelişmenin_zaferi idi. Bu durumu Prof. Dr. ilhan Arsel şöle dile getirmektedir : " Filhakika hakimiyeti milliye esasının tabii ve tam bir şekillde tahakkuku ancak cumhuri idare ile mümkündür, zira cumhuriyette bütün hakimiyet, daha doğrusu hakimiyeti meydana getiren bütün kuwetler (teşrii, icrai ve adli) mil letin e lirıdedir. Ve millet. ve kuwetleri istimal edecek organları intihap eder'' ·
(39)
_
"Atatürk, hakimiyet tabirini istimal ederken onun hudutsuz ve en üstün bir kuwet ve kudret olarak kabul etmiş ve T. B. M. M. ni, milletin yegane tem(38) Atatür!<. N utuk, C. il., s. 8 1 3-8 1 5. .. (39) Prof. Dr. ilhan Arsel, Türk Anayasa Hukukunun Umum1 Esasları , Ankara 1 962, s_ 43.
222
silcisi o larak bu üstün kuwet ve kudretle mücehhez cumhuriyet rejimini · ikame edebilnıek niaksadiyle tek çare olarak görmüştü"<4� .
Büyük Atatürk, " Hakimiyeti M illiye, (M illi egemenlik) esasını işteme.kle ve o nu yeni Türk Devletinin temel taşı yapmakla, yeni devletin devlet ve hükümet şeklini de tayin ve tesbit etmiş oluyor. Cumhuriyet rejiminin tohumunu atmış bulu nuyordu. ·
Gerçekten milli egemenlik esasının tabii ve tam · bir şekilde tahakkuku anca� Cumhuriyetle mü mkündü . · Cumhuriyette bütün egemenlik, daha doğrusu egemenliği gerçekleştiren bütün kuvvetler milletin elindedir ve mil let bu kuvvetleri kullanarak organları seçer.
Cumhuriyetin kurulması ile halk idaresi gerçekleşmiştir. Halk reaye ol maktan kurtulmuş, kendi kendini idare edecekleri seçmeye hazırlanan efen di olmuştur. Atatürk bu hususu bir konuşmasında açıklanmıştır.
" ldarei devtet'i Cumhuriyetten bahsetmeksizin, hakimiyeti milliye esa satt dairesinde, her an Cumhuriyete doğru yürüyen Şekilde temerküz ettirmeğe çalışıyorduk".(4 1 > . ·
·
Tarık Zafer Tunaya'ya göre, "Cumhuriyet de, milli devletin karakterin den doğmuştur. Onun siyasal ve sosyal gerçeklerini kapsad ığı için, Türk Dev riminin en derinlerinden köklerini aldığı için ö nemli ve �nlamlı bir aşamadır" (42) .
Şükrü Kaya'ya göre, " Cumhuriyet Türklerin hayat ve haysiyetlerini ve binlerce ve binlerce yıllık ana toprakları n ı kurtarmak için her şeylerini feda ederken sarayın devamlı ve inatlı hıyaneti üzerine Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşları nın kanlı gü nlerinde doğdu . ' Türk M illet' inin kurtuluşunun ve yaşayışının_ şanlı bir remzi ve zaruri bir rejimi oldu. Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisine ve onun hükümetine ister asi, ister ihtilalci denilsin, isterse Fransız · ihtilalinin Konvansiyon meclisine benzetilsin, Türkiye'de milli hakimiyeti ilk o kurdu ve o tatbik etti. O riükümetin kanunla hukuki adı konulmamı ştı. Fakat o rejim müke mmel v.e demokratik bir Cumhuriyetti.-Onu Birinci Büyük Millet Me clisi kurdu. Onu kitaplaştırmak, kanunlaştırmak da ikinci Büylük Millet ' Mecli sine nasib oldu. Tarihte birçok Cumhuriyetler, mağlubiyetlerin tepkisidir. Biz de zafer milli hfıkirriiyetin eseri, Cumhuriyet de zaferin nimeti ve ganimeti o ldu"<43> ; (40) (41 ) (42) (43)
ilhan Arsal, TürkAnayasa Hukukunun Um.umi Esasları, Ankara 1962, s. 42. Enver Ziya Kara!, Atatürk'ten Düşünceler, a.g.e., s. 39. Tarık Zafer Tunaya, Devrim Hareketleri içinde Atatürk ve Atati:ı rkçülük, a.g.e., s. 1 6 5. Şükrü Kaya, Cumhuriyet ve Demokrasi, Cumhuriyet, 29 Ekim 1 947, (lsmail Hakkı Baltacıoğlu tarafından zikredilmiştir. Atatürk, Yetişmesi, kişiliği, Devrimleri, Erzurum 1 973 , s. 56.
223
Meclis hükumeti sistemi, tarihte görülen- örnekleri gibi, tipik anlamda in·1na.ı veya olağanüstü hal meclisleridir. lsviçre istisna edilecek olunursa, meclis hükumeti sistemini demokratik bir rejim içinde uzun süre devam ettirebilmek mümkün görülmemektedir. lsviçre'de bu sistemen devam etmesi, lsviçre'ye özgü sartlardaan ileri gelmektedir(44) . M eclis Hüku meti sisteminin uzun süre devam edemiyeceği dikkate alınırsa; Cadart ve Ali Fuat Başgil'in de belirttiği gibi (45) sistemin anarşiye ve diktatörlüğe dönüşmesi tehlikesi de SÖZ konusu o lduğu ndan, M il li M ücadeleyi izliyen donemde, parlementer rejime doğru bit adım daha atılarak Cumhuriyetin ilanı büyük bir başarı sayılmal ıdır. Cumhuriyet burada, istikrarlı ve devamlı. bir devlet biçimi seçimini sağlamış, Türkiye'nin gerçeklerine cevap verecek şekillde, parlamenter re jime doğru gelişmeler göstermiştir. Atatürk, Nuiuk'da, Rauf Beyin Cumhuriyetin ilanı konusundaki tutumu nu eleştirirken yaptığı açıklamada Büyük Millet M eclisi Hükumeti şeklinin geçiş dönem zaruretlerinden olduğunu belirtmekle beraber bütünüyle mec lis hükumeti sisteminin pratik zorunluluklardan kaynaklanan geçici bir rejim olduğunu açıkca ifade etmiŞtir. (46 ) . Türkiye'de Cumhu riyetin bir gelişlmenin tabii bir sonucu olduğu, T. B. M.. M. hükumet idaresinin aslında Cumhuriyet demek olduğunu ismet l nönü'de belirtmektedir. Gazeteci . Abdi lpekçi'nin Milli Mücadelede idare şeklinin " .Cumhuriyet" o lacağının düşünülüp düşünülmediği sorusuna ismet l nö nü şu cevabı ver miştir. "Fesada yer verilmemek için bundan bahsedilmedi. Esasen ihtiyaç da yoktu ... Millet Meclisi bütün kuvvetlere sahip olarak işbaşında idi. Kumandan lar aynı zamanda Millet Meclisi azası idiler. Atatürk Millet Meclisinin başınçia bütün kuvvetlere sahipti. Bu , o zaman bize çok tabii görü nen bir hayat tarzı idL Aslı nda bunun Cumhuriyet demek o lduğu sonradan bir günde, bir saatte derhal kendini gösterdi. O da şöyle oldu: . Lozan'dan so nra . bütü n devletler bizimle münasebet kurmadan önce,"Dur bakalım, devletiln şekli ne olacak?" diye bekler bir vaziyet aldılar. Bu durumda M illet Meclisi iktidarı ve idaresinin devam edemiyeceğini, bir dev le(şekli seçmenin zaruri olduğunu daha kesin surette-anladık. Mevcut hayat (44)
(45) (46)
224
Ergun Özbudun, Türl!,iye Büyük Millet Meclisi H ükômetinin Hukuki Niteliği, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. 1 . , Sayı 2, s. 48 1 . Aynı eser, aynı yer. Aynı eser, aynı yer.
tarzı esasen Cumhuriyet olduğuna göre mesele işin adını koymaktan ibaretti. Yani olmuş, bitmiş bit şeyi ilan etmek gibi bir şey"<47>. ·
Norbert Von Bischoff'a göre de, "ihtilal, üç buçuk yıld an beri gebe o lduğu Cumhuriyeti doğurmuştur"(48) . ·
Tarihçi, Arnold Toynbee'ye göre, Türkiye'de "demokrasi olgun laşmamışsa bile,· ilerlemişti ve Cumhuriyet ; demokrat fikirli bir. ulusun kesin ifade yoluydu . . Cu mhuriyet fikrinin tümü bir tek u lUS!Jn, halkının büyük çoğunluğu tarafından onaylanan ve paylaşılan fikriydi" (49) . Enver Ziya Karal, yeni Türk Devletinin adının Cumhuriyet olmas ını üç nedene bağlamaktadır. " Birinci ve önemli nedeh, halifelik ve saltanattan yana o lanların boş gibi sandıkları devlet başkanlığı makamı için bunalımlar yarat maklarını önlemek idi. ikinci neden, Türkiye'nin dış ilişkilerinde yabancı dev letlerin Türkiye'de siyasal rejimin ·istikrara kavµşmamış olduğu yo lundaki kuşkularını önlemek, üçü ncüsü de, yeni Türkiye devletinin modernleşmesi yolunda yapı lacak devrimlere karşı, dinsel bir örgüt olarak yaşamakta olan ha lifelikten gelebilecek direnmeleri kı rmak idi. , .
8
.
Atatürk bu nedenlerle 1 923 Eylülünden bu yana, Cumhuriyetin duyu rulması sorunu ile yakından ilgilennieye başladı . "(50) . riycti.
Ahmet Ağaoğlu'na göre, Cumhuriy�t Türk inkılabının halkaların.dan bi-
"Şark'ta (doğuda) ilk kere demokratik bir cumhuriyet kuran O'dur. Şark'ta ilk kere dini dünyac;!an ayıran O'dur. . $ark'ta ilk kere medeni _beşeriyetin (uygar insanlığın) müşterek (ortak) bir aile olduğunu ilan ve bu aile efradı (üyeleri) arasındaki hfüleleri (engelleri) kalldı rmaya azmeden O'dur (5 1 ) •
.
4- Cum huriyetin lıaınının Yankıları . Cumhuriyetin ilanı ülkede çok geniş ve yayg ın şekilde içten kutlanma lara vesile,oldu. Ancak muhalefet basını kışkırtıcı yayı nı ve propagandası ile Cumhuriyetin karş ısı nda olmuştur. Ülke dışında Cumhuriyetin ilanı çok olumlu karşılanmış, batı d ünyasını Türkiye'ye yaklaştırmıştır. ·
lnönü, Atatürk'O anlatı yor, Hazırlayan.Abdi ipekçi, lstanbul 1 968, s. 1 8-19. Norbert Von Bischoff, Ankara, Türkiye'deki Yeni Oluşun Bir izahı , (Çeviren: Burhan Belge), Ankara 1 936, s. 204 . . (49) -Amold Toynbee, Türkiye-Bir Devletin Yeniden Doğuşu, a.g.e., s. 186. (50) Enver Ziya Kara!, Atatürk ve Cumhuriyetin Duyurulması,. Türk Dili, sayı 278, Kasım 1 974, (47) (48)
(51 )
L�
.
Ahmet Ağaoğlu, istiklal M ahkemelirin Faaliyeti, Hakimiyeti. Milliye, 4 Ocak 1 926. (Tarık Zafer Tunaya tarafından zikredilmiştir. Devrim Hareketleri içinde Atatürk ve Atatürkçülük, a.g.e., s. 1 63.
225
a - Ü lkede Cumhuriyet ilanının . Olumlu . V�nkıları aa) T. B. M. M.de T. B. M. M. de Cumhuriyet 29 Ekim 1 923 g'ü nü oybirliği ile, " Yaşasın Cumhuriyet" haykı rışlarıyla kabul edilmiştir. Bütün milletvekilleri ayağa kalkıp üç def'.a üst üste, " Yaşasın Cumhuriyet" diye sevinçle ve coşkun tezahüratla haykırmışlardır. Cumhuriyet'in ilanından hemerı sonra ilk iş yeni Cumhurbaşkanını seçmek gerekmiş ve Mustafa Kemal Paşa oybirliği ile Cumhu rbaşkanı seçilmiştir (Hazır bulunaı:ı ve oya katılan milletvekillerinin sayısı 1 58'dir) . Cumhu rbaşkanı seçimini Afyon meb'usu Kamil Hoca (miras) , Cumhu riyet'in millet ve memlekete mutluluk getirmesini Tann'dan d_ileyen duası izle miştir. M illetvekilleri ilk iş olarak ·yeni Türkiye'nin ilk Cumhurbaşkanını tebrike
koyulmuşlardır. Cumhurbaşkanı seçi!ll i nden şonra, Cumhuriyetin 1 01 pare top atışı ile kutlanması bir önerge ile T. B. M. M. ce kabul edilmiştir C52> .
bb) Ü lkede Cumhuriyetin ilanı ve Cumhurbaşkanının seçiminden hemen sonra, saat 21 'de M �clis Mu hafız Bölüğünden bir manga asker, M eclis binası yanındaki bahçede havaya üç el ateş edei'ek,T. B. M. M. nin Cumhuriyeti ilan kararı nı Ankara şehrine duyurmuştur. ·
30 Ek\[TI 1 923 sabahı, Ankara'da Eti Eserleri Müzesi'nin bulunduğu Ta rihi Bedesten'in ö nündeki sırtlardan, Cumhuriyetin ilanı 8. Tümen'in topçu birliğinden bir batarya 1 01 pare atışıyla bütün ülkeye ilan edilmiştir. Atatürk'e göre, " Cumhuriyetin ilanı, bütün milletçe mucibi sürur (se vinç sebebi) oldu. Her tarafta parlak tezahürat (gösteri) ile ilanı şadümai (se vinç gösterisi) edildi" (53) . ismet lnöı:ıü , cumhuriyetin ilan\nın büyük sevinci içindedir ve yeni bir aşk ve şevk içinde Başbakanlık vazifesine başlamıştır: ·
" Cumhuriyetin ilanı günlerinde hissettiğimiz sevinç, büyük zafer günlerinde duyulan sevinç kadar bir ferahlık vermiştir bize. Artık devletimizin şekli belli o lmuştur. lçerde ve dışarda bütün dünyaya karşı açıktan vaziyet almışız. Yepyen i b ir devlet ve biz, bütün ideallerimizi tahakkuk ettirmek için sorumluluğumuzu bilere_k, cesaretli bir çal ı şma yoluna girmiş oluyoruz, �u bize büük ferahl ık vermiştir. Büyük enerji vermiştir. Böyle bir kanaatle cumhu riyetin ilanı n ı karşıladık ve cumhuriyetin ilanı üzerine Atatürk'ün bana teklif -ettiği başvekalet vazifesini böyle bir şevkle deruhte ettim"(54) . (52) T.B.M.M. Zabit Ceridesi, KırküçOncO içtima, 29. 1 0. 1 923, s. 93. (53) Atatürk, N utuk, C. il., a.g.e., 1 96 1 , s. 8 1 5. (54) ismet lnönO, Hatıralar,2. kitap, a.g.e., s. 1 75.
226
Cumhuriyet nanı gecesi lstanbul en mutlu günlerini yaşıyordu. Atatürk, Nutuk'da bir vesile ·ile konuya değinerek lstanbul'un sevincini dile getiriyor� du. " Cumhuriyet ilanı g ecesi lstanbul Ku mandanı Şük�ü Naili Pcışa, lstanbul halkının mümessilleri tarafından Fatih Belediye Dairesinde tertipolu nan bir ziyafete med'nu (davetli) idi. Paşa, ziyafet esnasında Ankara'dan bir tebliği resmi aldı ve onu tatbik etmeden evvel muhterem lstanbul halkı nın rnuhterem mümesillerine okudu. Tebliğ şu idi . Türkiye Büyük M illet M eclisi cumhuriyet ilfüiını tahtı karara aldı. Bunu yüzbir para top endahtiyle (atışıyla) ilan ediniz. lstanbul halkı mümessileri bu tebşir (müjdeleme) ve tebliği (billdiriyi) büyük meserretlerle (sevinçlerle) ve alkışlarla karşı ladılar ve derhal bütün lstanbul halkı namı na Kumandan Paşayı ve birbirlerini tebrik ettiler(55) . ·
·
·
Ankara da yayınlanan ileri Gazetesi, 30 Ekim 1 9 23 tarihli sayısında, Cumhuriyetin ilan edildiği gü ndeki Meclisin tarihsel görünümünü anlatarak, nası l heyecanlı anlar geçirdiğini açıklamaktadır. i leri Gazetesine göre, Cum huriyetin kabulü ile beraber bütün Meb'uslar ·ayağa kalkmışlardır ve hep bir ağızdan üç def'a " Yaşasın Cumhuriyet" diye bağı rmışlardır (56l lstanbul'da yayınlanan 30 Ekim 1 923 tarihli llkdam Gazetesinde Ahmet Cevdet, " Hakimiye�i M illiye ve Cumhuriyetin Çeşitle ri'; adl ı makalesinde, Cumhuriyetin en jleri ve medeni devlet şekli o lduğunu belirterek şöyle de mektedir : ·
"Gazi Paşa Cumhuriyet, başbakanlık ve kabine teşkilatı hakkında en medeni devletlerde geçerli olan usulu benimsemiştir".
, Cumhuriyetin ilan ı , Ankara · çevresinde çok o lumlu karşılanmışt ı r. Hakimiyeti M illiye Gazetesi " Cu mhuriyet, Devletin iç islahat ı n ı ve dış güvenliğini gerçekleştirecek bir sistemdir. Milletin refahı, saadeti ve hatta en basit manasında hayatı ve teneffüsü bunu amirdir"(57l diyerek, cumhuriyet ilanını hayati bir şart olarak ifade etmiştir. Şei"iye Vekili Mustafa Fevzi Efendi, Cu.mhuriyetin acele olarak ilan edil
mediğini, bu rejimin lslam dünyasının ilk şekli idaresi olduğunu ve ona dönüldüğünü ifade etmiştir (58) .
b
-
Ü lkede Cumhuriyet lıanının Karşısında .Olanlar
lstanbul g azetelerinin . birçoğu , bu olayı küçümseyerek, soğuk bir şekillde karşılamışlardır. Tevhidi Efkar, Türk tarihinin bu dö nüm noktasını kamu oyuna şöyle duyurmuştur : '
-
(55) Atatürk, Nutuk, C. il., a.g.e., s. 820-821 .
(56) Bk. Mustafa Baydar, Atatürk ve Devrimlerimiz, lstanbul 1 973, s. 1 63. (57, 58) Tarık Zafer Tunaya, lslamcılık Cereyanı, lstanbul 1 962, s. 1 59- 1 60 .
227
. " Buhranı Vükela ( Bakanlar Kurulu bunalımı) pek ani bir surette bebdili mahiyet ederek (niteliğini değiŞtirerek) bir şekli hükümet (hükümet şekli ) ve 9 ( 5 ) � Cumhuriyet meselesine inkılap ediverdi (dönüştü) " Rauf Bey (Orbay) Vakit ve Tevhidi Efkar Gazetelerine verdiği beyanatta Cumhuriyetin zamansız ve çabuk ilan edildiğini ileri sürmüştür. Tevhidi Efkar başyazarı, Ebüzziyazade, " Bizi Korkutan Kırmızı Cumhuriyet Paçavrası Ne dir'' başyazısı ile Cumhuriyete şiddetle çalmaktadır (GO). Cumhuriyetin ilanı konusunda bazı çevrelerde yanlış anlayı şlar ve değerlenqirmeler olmuştur. ismet Paşa'ya göre, " Cumhuriyetin kuru lmasını bir ihtiyaç olarak görenlerin kudretinin, adını söyleyerek onu ilan etmeye kafi gelmediği zannolunuyordu . Mesele bu. Tabii böyle bir telakkinin başlıca he defi de Atatü rk oluyordu. Demek bütün bu işleri idare edip neticeye götürmüş olan insan, fiilen idarenin başında bulu nduğu halde, o idareyi Cum hu riyet şeklinde ilan etmeye kudretli değ ildir. Bu görünüş devlete zayıfük ve riyordu. Benim dışarıda H ariciye Vekili sıfatıyla yabancılara karşı kendimizde gördüğü m başlıca zayıf nokta bu idi. Herkesin gözünde ve anlayışında, dev letin şekli ne zaman kararlaştırılacak istifhamı nı sezerdim . Lçzan dönüşü, ben, meseleyi bu görüşten o rtaya kordu m. Bu bir eksiklikti. Devletimize karşı yapılması lazım. olan bir vazifeyi yapmamış durumdayız. istediğimiz halde, aklımız yettiği halde, yapmaya ku_d retimiz olmadığından dolayı yapamıyoruz tefsiri ile zayıf görunüyorduk" (6 1 ) ve davamla, " Lozan Muahedesini imzala yan devletler, bu zanla bizimle münasebet kurmak için bekler vaziyette idiler. Yani devlet ve o devletin başında bulunarı bizler, zaafla karş ılanıyorduk. Bu zaaf · telakkisinin mutlaka düzeltilmesi lazımdı". (62) Cumhuriyetin ilanının karşısında olanlar, ilanın vakitsiz ve acele otduğu görüşünde idiler, Devlet yönetimi konusunda, eskiden beri ön safta bulunan ve Atatürk'le ihtilata düşmüş olanlar bu fikri temsil ediyorlardı. ismet Paşa, bu konµyu şöyle açıklamaktadır:
"Arkadaş lardan birçoğu cu mhuriyet ilanının vakitsiz ve s ı rasız olduğunu düşünüyorlardı. Vakitsiz, sırasız olduğunu düşünürler derken , lüzumsuz olduğunu, arzu edilir olmadığını ifade etmeyi, "acele" şeklinde te vile çalıştıkları bilinmelidir". (63)
Atatürk'e göre , Cumhuriyet'in ilanı, bütün milletçe sevinç sebebi oldu ve her tarafta parlak gösterilere vesile olarak ilanedildi. Yalnız lstanbul'da üç gazete milletin genel ve içten gelen sevinciı:ıe katılmakta tereddüt gösterdi, endişeye döştü . (64 ) ·
(59, 60) Tarık Zafer lunaya, lslamcılık Cereyanı, lstanbul 1 962, s. 1 59-160. ' (6 1 ) ismet lnönü, Hatıralar, 2. kitap , a.g.e., s. 1 73. (62) ismet lnönü, Hatıralar, 2. kitap, a.g.e., s. 1 73-1 74. (63) ismet lnönü� Hatıralar, 2. �itap, a.g.e .. s. 1 74. (64) Atatork, Nutuk, C. i l . , lstanbul 1 96 1 , s. 8 1 5 .
228
c . Halifeliğin Ka�dınıması (65 )
Hilafet, Hazreti peygambere vekil olarak islamları ve islamlığı koruma ödevidir. Halife Jse, Hazreti Peygamber'in ölümünc:!en sonra onun yerine geçen, ona halef olan kimsedir. lslam dininin esaslarına göre, halife hem baş imam, ruhani reis . hem de devlet başkanı , cismani reis.dir. Halife iki iktidarı birden temsil etmektedir, Devlet Başkanı olarak dünyaya ait iktidar_ı temsil ettiğinden, devlet sultasını .gücünü elinde bulundurmaktad ı r. Halife aynı za manda uhrevi (ahirete ait) iktid
Dört halife döneminden sonra, Şam'da yerleşen h'a lifelik, Emevi'.lerden sonra Bağdat' ta Abbasi hanedaninın eline geçmiştir. Bağdat' ta Abbasi'ler Halife iken, M ısır'da 909 da (Fatimiler devleti kurulmuş ve başka bir halifelik doğmuştur. Endülüs'te ise Abdurrahman 1 1 1 , 929 da halifeliğini ilan etmiştir. Aynı zamanda çeşitli ülkelerde başka başka halifelikler hüküm sürmüştür.
Halifelik konusunda İslam dünyasında ortak bir görüşe varmak mümkün olmamıştır. Onuncu yüzyılda dahi _ halifelik lsıam dünyasında ayrı lığa sebep olmuştur (66) .
Hilafet, ü mmet düşüncesi üzerine kurulmuş bir kurumdur. Milliyetçilik ve milli egemenlik düşüncesi -üzerine kurulan yeni Türkiye'nin bu_ ortaçağ ku rumu ile bağdaşması mümkün değildir.
1 Kasım 1 922'de saltanatın kaldırılmas ı . ile, Sultan - halife gibi çifte görevi olan Osmanlı Hükümdarının elinden daha önce Milli Mücadele ile alınan egemenlik hakları , devlet yetkileri, bu defa bir kanunla açıkça ifade edilmiş, sadece halife _ve dini reis olarak yetkiler tanınmıştır. Hükumet T. B. M . M . nin seçtiği - Halife Abdülmecit'ten sadece Müslümanları n halifesi Onvaoını kullanmasını, nümayişkar ve şatafatlı · hareketferdeı:İ vazgeçmesini istemişti. ·
Cu mhuriyetin ilanı, hilafet meselesini tekrar bütün canl ılığı iİe çıkarmıştır.
o rtaya
Cumhu riyeti n ilanı üzerine lstanbul'da bulunan bazı kişiler ve bazı ga zeteciler Halifeye de bir rol yaptırmak istediler. Halifenin istifa ettiği veya . '
(65) -Seçil Akgün; Halifeliğin Kaldırılması ve Laiklik, Ankara. NaŞit Hakkı Uluğ, Halifeliğin Sonu, lstanbul 1 975. Necdet Öktem, Hilafetin Sonu, lzmir 1 98 1 . _ (Ş6) lbralıim Agah Çubukçu, ıHalifelik, Din ve t.aiklif(, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. VI, 1 990, Sayı 1 7, s. 301 v� devami.
229
edeceği hakkında şayialar çıkartıldı. Arkası ndan da tekzipler yayınlandı. Çıkarılan şayialar ve tekiiplerin �macı, Hilafet makamını güçlendirmek ve . Cumhuriyetin itibarını sarsmaktı. · Nitekim, -9 . 1 1 . 1 923 günü , Vatan gazetesinde Halife'nin istifa edeceği haberi üzerine Halife Abdülmecid'in şu sözleri yayıntanmıştı : ' . ,. ·
. . . Halifelik makamına seçilmenin meşru bir surette yapıldığını ve ic n:ıai ü mmetle (sözlük anlamı imamların ve fakihlerin şeriat işlerini belirtmede oybirliği etmeleri ile) o lduğunu biliyorusunuz. O zaman yapılan bu seçim, islam füemine bildirilmiş ve her taraftan iyi kabul görülmüştür. ••
Bütun islam a.ıeminin, her daim teveccühlerine mazhar o lmaktayım . Asya'nın en ücre köşlerine varıncaya kadar islam aleminden binlerce mektup ve telgraf aldım ve birçok yerlerden teveccühler karşıs ında ufa k t�fek kilükalden (dedikodulardan) alı narak çekttmek küfranı nimet (nankörlük) olur. istifam hakkındaki haberlerin· nereden çıktığına dair bilgim yoktur. Ben, isla·m aleminin işleri ile meşgulum. Siyasetle ilişkim ve ilgim yoktur. Bu gibi yayınların üzerimde hiç bir etkisi olamaz. lslam aleminden şahsıma bir itiraz olursa çekilirim. B en asla bir yere yapı şıp orayı bırakmıyacak tabiatta değilim. lstanbul'da lslam memleketlerinden mü rekkip bir Hilafet Kongresi yapılması ve _H alifelik makamına ait dinsel görevlerin belirtilmesi hakkı ndaki yayınlara gelince, inşallah ileride bu gibi hususlar göz önüne alınacak ve islam aleminin menfaatlerine hizmet etmeye çalışacaktir. · ·.
Halifelik makamının dayanağı olan M illi Hükumet bugün savaşların ya rattığı birçok iç meseleleri halletmekle uğraşmakta olduğundan, şimdiye ka dar bu mesele ile uğraşmaya imkan bulamamıştır. Bu ciheti, islam alemi de el bette kıymetlendirir. Tekrar ederim ki, ben siyasetle uğraşmıyorum. Hakkım da mü minlerin . (Müslü manların) teveccühü baki kaldıkça, Halifelik m ak amındançekilmekliğime sebeb görmüyoru m. . . " · ( 67)
H alifenin beyanatında, şimdiye kadar' halifenin vazifelerini, te nkite · imkan bulunmadığı belirtilmekte ve bunun hükümetin dahili işlerle meşgul o l mas ı nedeni ile islam aleminin bunu tabii görmesi, mazur görmesi açıklanarak, adeta hükumet islam alemine şikayet edilmektedir. Aynı zaman da bu beyanatta islam aleminin hükümete· etki yapması arzulanmaktadır.
Halifenin istifa etmiyeceğini açıklayan mektubu 9 Kasım 1923 tarihli va.... · tan gazetesinde yayınlandıktan bir_ gün sonra 1 O Kasım 1 923 tarihli Tanin ga zetesinde Lütfi Fikri beyin halifenin istifası ndan milletin ne derece üzüntü duyduğu ve bedbaht olduğunu açıklayan mektubu yer almaktadır.
(67)
230
Metin için lütfen
bk.
Naşit
H.
Uluğ, Siyasi Yönleriyle Kurtuluş Savaşı, a.g.e.,
s. 389-390.
Abdülmecit Efendi, Halife seçildikten sonra kendisine verilen talimata aykırı .olarak, "Halife-i Müslimin (Müslümanların Halifesi) ünvanından başka sıfat ve ünvanlar taşıyarak, Cumhuriyet hükümetinin talimatı dışına çıkıyordu. Bazı politikacılar "hilafet aynı hükümettir, hilafetin hukuk ve vezaifini (görevlerini) iptal etmek hiç kimsenin, hiçbir meclisin elinde değildir" diyerek Halifeyi, Padişah gibi yaşatmak istiyorlardı. Bu hal Halifelik kurumu hakkında bir an ö nce tedbir alınmas ını gerektiriyordu. Fakat Gazi Mustafa Kemal Paşayı halifeliğin kaldırılması için zorlayan sebeb, en kuwetli �mil Halife mev cut oldukça, Türkiye'de yapılması gerekli olan sosyal ve laik karakterlerdeki inkılabların yapılmayacağı . idi. Saltanat ilga edilmiş_ olmas.ına rağmen, bütün şer'iyeciler, medreseciler, gelenekçi Osmanlılar, Halifenin padişahlığını bekleyen bir nöbetçi gibi idiler. ismet Paşa bir grup toplantısında, padişahlığını beklemeyi aklından geçiren halifeye kat'i ve son sözü söylemiştir: "Tarihinin herhangi bir devrinde, bir Halife.eğer zihninden bu memle ket mukadderatına karışmak arzusunu geçirirse, o kafayı behemehal kopara� cağız". (68> Hilafetin kaldırılması konusunda, Mustafa Kemal Paşa'yı süratle hare kete sevkeden bir olay da, lsmailiye Mezhebinin imamı Ağa Han ile Ali Han'ın halifenin siyasi durumunun korunması için ismet Paşa'ya yazdıkları mektup ve bu mektubun daha ismet Paşa'nın eline geçmeden muhalefeti temsil eden Tanin gazetesinde yayınlanmasıdır. Mustafa Kemal Paşa, 1 Martta T.B.M.M. ni açış nutkunda dinin siyaset ten ayrılması, öğretim ve eğitimin birleştirilmesi konusunda işaretler vermişti. 2 Mart 1 924'de Halk Fırkası grubunda karara bağlanan Hilafetin kaldırılması m'eselesi, 3 M art 1 924'de T.RM . M . Genel Kurulunda görüşme ve kanun ko nusu olmuştur. (69)
3 Mart 1 924 tarihli, Hilafetin ilgas ına ve Hanedan-ı Osmaniyenin Türkiye Cumhuriyeti memaliki hariciyesine çıkarılmasına dair Kanu nla, Os manlı monarşisinin dayandığı dini müessese de ortadan kaldırılmış ve yeni Türkiye demokratik ve laik gelişme yolunda son ve önemli bir adım daha atmıştır. Hilafetin kaldırılmasının Türkiye'de ve dünyada geniş yankıları olmuştur. Batı illemi bu karar karş ısında hayranlık ve şaşkıntığını saklaya mamıştır. ·
'(68) (69)
Falih Rıfkı Atay, Çankaya, C. il, Dünya Yayınları, s. 333. , Bk. Geoffrey Lewis, The Emergence of Modern Turkey, London, 3 ncü baskı, 1 965 , s. 285-259. Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, C. 111., a.g.e., s. 1 70-1 72.
231
Uzun- yıllar Fransız politika hayatına etkiler yapan Fransız Akademi üyesi, tarihçi, eski başbakanlardan M . Edward Herriot, Ankara'ya gelişinde (1 933) Çankaya'da Gazi M. Kemal'le konuşurken: -''.Paşa, size . nasıl hayran olmayayım. Ben Fransa'da laik program güden, bir hükümet kurmuştum. B� kabineyi, Papa'nın Paris'teki temsilcisinin yareımıyla papazlar devirdi. Siz ise bir Halife'yi kovdunuz ve gerçek an lamıyla laik bir devleta kurdunuz. Siz, bu taassup havası içinde laikliği bu top luma nasıl kabul ettirdiniz? Dehanızın büyük eseri, laik bir Türkiye Cumhu riyeti yaratmak oimuştur". (70} Kemal H. Karpat'a göre, "Halif�lrği kaldı rma kararının görü şünüşteki siyasi gayesinden çok daha önemli kultürel ve tarihi manası vard ır. Ondoku zuncu yüzyİlın başlarından beri sürüp gelen mücadele laik-yenilikçi grubun, dinci-muhafakartara karşı zaferini ifade ediyordu". (71 ) ·
·
·
Hilafetin kaldırıldığ gün Şer'iye, Evkaf ve Erkanı Harbiye Vekaletlerinin kaldırılması ve Eğitimin Birleştirilmesi kanunları da kabul edilmiştir.
D . Veni Türk Devletinin Anayasaları
1 . 20 Ocak 1 921 Tarihli Anayasa, Özellikleri ve Deg işikl iklerj (72)
a) 20 Ocak 1921 tarihli Anayasa ve özellikleri
20 Ocak 1 92 1 'de T. B . M . M . tarafından kabul edilen ilk anayasa, T. B . . M : M. nin dokuz aylık bir faaliyetinden ve ancak uzun görüşmelerden sonra kabul edilmiş ve son şeklini alı ncaya kadar önemli gelişmeler olmuştu. ismet lnönü'nün belirttiği gibi, "dikkate değer ki Atatürk'ün biri 24 Nisan 1 920, ikinci . 1 3 Eylül 1 920 tarihli projeleri, ilk Anayasa şeklini alı ncaya kadar Birinci lnönü zaferi sonucunu beklemek gerekmiştir".(73) Mustafa Kemal Paşa'nın 24 Nisan 1 920'de T. B.,.M . M . ne sunduğu önerge, yeni Türk Devletinin ku ruluşunu ve T. B. M. M. nin yetkilerini öngören bir belge_ idi. 13 Eylül 1 920 de verilen önerge ise, Devletin siya..s!, sosyal, idari ve askeri bakımdan izliyeceği politikayı öngören bir program idi. -T. B. M. M. nin 1 Ş Eylül 1 920 tafihli toplantısında okunan program, dört ay geçtikten sonra ilk anayasa - Teşkilatı Esasiye Kanunu olarak kabuledilmiştir. Yeni a nayasa, dağılan ve yok .olan Osmanlı impartorluğu yerine, yeni bir Devletin kuruluşunun hukuki yönden belirten belirten ve ortaya koyan eserdir. Yeni Anayasa, .aynı zamanda milli hakimiyeti esas kı lan ve vatanın kaderine milli hakimiy�tin temsilcisi Büyük Millet Meclisinin el koymasını ·
.
(70) Naşit H. Uluğ'dan nakil, Siyasi Yönleriyle Kurtuluş Savaşı, a.g.e., s. 440.
(71 ) Kemal H. Karpat,Türk Demokrasi Tarihi, lstanbul 1967, s. 43. (72) Ali Fuat Başgil, Esas Teşkilat Hukuku, C. 1., Türkiye Siyasi Rejimi ve Anayasa Prensiple ri, F. 1 . , a.g.e., s. 1 1 3 1 1 9 . ( 73) ismet lnönü, Ulus, 24. 1 . 1 960; Sabahattin Selek, Milli Mücadele, il, a.g.e., s. 1 22. ·
-
232
·
müm�ün kılan ve onun meşruluğunu da tanıtan, hukuki ve siyasi değeri olan bir vesikadır. ·
·
20 Ocak 1 92 1 'de kabul edilen yeni Anayasa, ·23 madde ve bir de ayrı madde halinde iki kısım olarak genel esasları kapsamaktadır.
, Anayasanın kısalığı o devrin özelliğniden ileri gelmekte, sadece olağanüstü şartları ve acil ihtiyaçları karşılamakla yetinilmenin g e rekli olduğu kanaatı, kısa ve özet bir anayasa hazırlanışına sebeb olmakta idi.:_:20 Ocak 1 921 Anayasası, bir intikal devresi Anayasası olarak, M illi Mücadelenin çok dinamik, fevkalade şartlarına uygun olmakta ve demokratik niteliği yani sıra, ihtilalci karek�erini de saklamakta idi . Yenr Anayasan ın ruhunda ve mantığında, kuvvetler birliği sistemi hakim olmakta idi. Bu Anayasaya göre, Türkiye'de. bütün kuwet ve yetkilerin kaynağı millettir, milletin iradesidir. M_illi iradeyi millet namına temsil eden tek yetkili org an, Türkiye Büyük Millet Mecli si'dir.Milli kuwet ve salahiyetleri k�ndi nefsinde toplayan ·bu meclis, hem·ya. sama, hem de yürütme yetkisine sahipti. Ge nel olarak ihtilallerde n sonra görü len bir hükü met sistemi olarak, kuvvetler birliğine dayanan M eclis Hükumeti sistemi, bu Anayasa ile ilk defa Türkiye'ye girmektedir. Reissiz bir Cu mhuriyet kuran bu Anayasa ile, milli irade M eclis tarafı ndan temsil ve yürütülmekte, böylece kuvvetler bfrliği esası, milli kuvvetlerin şuu rlu bir mer kezde toplanmasını ve tek bir iradeye bağlanmasını da zaruri kılmaktad ır. Yeni Anayasaya göre, Türkiye Büyük M illet ,Meclisi bütün kuvvet ve yetkileri kendinde toplamakta, eski rejimi ve onun dayandığı Anayasayı do layısıyla ortadan kaldı rmakta, yeni kuru.l a n Devletin de ilk Anayasası olduğunu göstermekte idi.
1 92 1 Anayasasının bir diğer özelliği de, Amasya: Genelgesinden itiba ren gelişen ruha resmi bir hüviyet vermiş olmas ı, milli istiklal ve milli hakimiyet mücadelesinde m_iHete önderlik etmiş olmasında görülüyordu . Bu anayasa bu hüviyeti ile inkılabın aksiyg_n safhası'n da ortaya çıkan temel prensipleri billurlaştırmakta, inkılabın dinamik niteliğini ortaya �oymakta idi. ·
b) 20 Ocak 1921 tarihli Anayasa'da yapılan değişiklikler_
20 Ocak 1 921- tarihli Anayasa'da yapılan en önemli değişiklikler, Cum huriyetin ilanı ile olmuştur. Cumhuriyetin ilanı ile devlet şekli değişmiştir.
2 . 20 N isan 1 624 TarihJi Anayasa; Özellikleri ve Değ işikl ikleri
aJ
·
20 Nisan 1924 tarihli Anayasa <74l ve özellikleri
20 Ocak 1 921 tarihli Anayasa (Teşkilatı Esasiye Kanunu) o lağanüstü devrin, olağanüstü şartların içinde çıkarı lmış bir dinamik dönemin anayasası ,
(74)
Ziya Özer, Mukayeseli Hukuku Esasiye Dersleri, Ankara 1 939, s. 47 ve devamı. Ali Fuat Başgil, Esas Teşkilat Hukuku, C. 1., Türkiye Siyasi Rejimi ve Anayasa Prensipleri, F. 1.,
233
idi. Daha sonra, şartlar değişmiş, Cumhuriyet ilan olunmuş, Türk inkılabı ak siyon devresinden yeniden düzenleme, reformlar devresine yönelmiŞtir. Yeni Türkiye'nin yeni bir Anayasaya ihtiyacı vardı. T.B.M.M. de çalışmalar ve müzakereler sonuoda, 20 Nisan 1 9 24'de 491 Sayılı Teşkilatı Esasiye Kanu nu (Anayasa) kabul edildi.
2 0 Nisan 1 924'de kabul edilen yeni Devletin ikinci Anayasası: Milli Mücadelenin kazanılması ndan ve Cumhuriyetin ilanından sonra kararlı bir düzene kavuşmuş, yeni bir Devletin .demokrasi prensiplerine değer veren bir anayasas ıdır. Bu anayasa, bir tarihi gelişmenin sonucu olarak hazırlanan gerçek hayatın ihtiyaçlarına cevap veren milli bir eserdi.
1 924 Anayasası , dayandığı prensipler bakım ından, 1 789 Fransız inkılabından itibaren g elişen ferdiyetçi, hürriyetçi, hukuki ve siyasi ideolojiyi temsil etmekte ve aynı zamanda, siyasi fikir akımlarının tarihi gelişmesinden de faydalanmaktadır. 1 924 tarihinde kabul edilen Anayasanın dayand ığı esaslar, ondan ev vel yü rürlükte olan 1 921 tarihli Anayasanın dayandığı temel esaslardan esin lenmiştir. Milli Hakimiyet, tek meclis ve kuwetler birliği, meclisin üstünlüğü prensipleri, 1 921 Teşkilatı Esasiy,e Kanunundan alınmış ve geliştirilmiştir. .1 924 Anayasası , ha:kimiyetin münhası ran millete ait olduğu ve ancak T.B.M.Meclisi tarahrrdan kullanı lacağı esasına uygu.rı olarak hazırlanmıştır. Hakimiyetin kayıtsız -şartsız millete ait olması, ona bir diğer dini veya beşeri . oto rite ve makamın ortak otamıyacağını kabul etmek demektir. Bu maksatla uygulanan bu prensiple hakimiyetin milli niteliği 1 924 Anayasası nda daha �e� lirli bir şekilde ortaya çıkmıştır. Hilaf etin, Şe r'iye ve Evkaf yekaletlerinin kaldırılması ile milli hakimiyetin tam olarak gerçekleşmesine imkan vermeyen engeller de kaldirılmış ve daha sonra - da "devletin dini islamdır" deyimi 1 928'de Anayasadan çıkarılmıştır. 1 924 Anayasası , "Hakimiyet bilakaydüşart milletindir", "Türkiye Büyük Millet Meclisi milletin yegane ve hakiki mümessili olup millet namına hakkı hak imiyeti istimal eder'' prensiplerini kabul ederek, millet realitesine dayanan milli hakimiyetin bölünmezliğini de kabul etmiştir. a.g.e., s. 1 19-1 24; Hüseyin Nail Kubah, Türkiye Cumhuriyetinin Kuruluşu ve Halen Mer'i Cumhu�iyet Anayasası, a.g.e., s. 1 28- 1 48; Yavuz Abadan ve Bahri Savcı, Türkiye de Anayasa Gelişmelerine Bir Bakış, a.g.e .. s. 70-82; ilhan Arsel,.Türk Anayasa Hukukunun Umumi Esasları, 1 962 baskısı, a.g.e., s. 85-1 1 1 . Ayrıca, A. Şeref Gözübüyük, -Sezai Sezgin, 1 924 Anayasası Hakkındaki Meclis Görüşmeleri, Ankara, 1 957. Ergun Özbudun, Türk Anayasa Hukuku; Ankara 1 986, s. 1 0- 1 5. Selçuk Özçelik, · Esas Teşkilat Hukuku Dersleri, C. il., Türkiye'nin Siyasi rejimi ve Müesseseleri, 1 nci kitap, lstanbul 1976, s. 1 04-1 10. Kemal Dal, Türk EsasTeşkilat Hukuku, Ankara 1 984, s. 35-46. ··
.
234
Kayıtsız ve şartsız millet hakimiyeti fikrinden hareket eden Anayasanın siyasi sistemi, böylece deiö'let içinde; Büyük Millet M eclisi tarafından temsil ol unan; tek . kuvvet, tek meclis prensibine dayanmaktadır. 1 924 Anayasası meclis hükümeti ile parlementer hükümet sistemi arasında bir köprü vazifesini görmüştür. 1 924 Anayasası ile parlamenter rejime bir adım atı lmış ve bu ba samak 1 961 Anayasasında yer .alan parlementer rejime geçişe, bu rejimin yerleşmesine sebep de olmuştur. (75)
1 924 Anayasasının ruhunda ve mantı ğ ı nda Türk Cumhuriyetinin · siyasi teşkilatı, demokrasi esasına dayanır. Memtekette hakimiyetin, gerçek ve tek sahibi; Türk M illetidir. M illetin dilekleri, fikir ve arzuları tek bir organda, Türkiye Büyük M illet Meclisinde toplanır ve bu Mecliste de, millet iradesi seçim yolu ile gerçekleşmektedir. Sonuç olarak 1 924 Anayasası genel nitelikleriyle milli ruh ve ihtiyacın ifadesi.tarihi ve sosyal akışların bir sonucu olmuştur. Bu Anayasa, ruhunu ve sistemini · doğrudan doğruya memleketin ihtiyacı ndan, hayatın realitelerinden almı.Ştır. Anayasanın temelini teşkil eden milli hakimiyet esası·, Türk Milletinin kader mücadelesinde h�klarına sahip olmak için takip ettiği bir tutumu da, açıkça itade eden bir temel prens'ip olmL1ştur.
1 924 Anayasası , 1 921 Anayasasından yumuşak bir kuvvetler ayrımına yer vermekle , parıementer rejime geçişte bir ad ım daha ileri atmıştır. M illi hakimiyet ve. meclisin üstünlüğü sistemini geliştirmekle, Anayasa alanını daha geniş ve yayg ı n bir şekilde düzenlemekte kamu özgürlüklerine geniş bir şekilde yer vermektedir.
b) 20 Nisan 1924 tarihli Anayasa'da Yapılan Değişiklikler
1 924 tarihli Anayasan ın bazı maddeleri, 1 924 yılından itibaren gelişen inkılap ve yenilik hareketlerine pareıeı olarak değiştirilmiştir. Bu değişiklikler siyasi rejimin özellikleri ile çok yakından ilgilidir. Yapılan önemli değişiklikler, 1 928, 1 93 1 ; 1 934 ve 1 937 tarihlerinde olmuş ve Anayasada laiklik ilkesine aykırı hükümlerinin kaldırı lmasına, seçim yaşının 1 8 den 22 ye çıkarılmasına, kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınmasına ve Cumhuriyet Halk Partisi proğramındaki altı ilkenin Anayasa ilkeleri olarak kabulüne, çiftçiyi toprak landırma ve ormanların devletleştirilmesine ait hükümleri kapsamakta idi. 1 924 Anayasası , 1 5 Aralık 1 945 tarihli Anayasa ile mana ve mefhumda bir değişiklik yapılmaksızırrtürkçeleştirilmiştir. Ancak türkçeleştirilen, arap ve far isi asıllı kelimelerden temizlenen Anayasa, 24 Ocak 1 952 tarıhli bir kanunla, (75)
Genel olarak parlamenter rejimin özellikleri şöyle belirtilebilir: a) Yasama ve yürütme kudretinin eşiİliği, b ) Bu iki kudret arasında işbirliği, c)· Kudretlerden herbirinin diğeri üzerinde haiz olduğu karşılıklı tesir. Bu rejim hükümetin parlamento önünde sorumlu luğunu, yasamanın yürütmeye güvenoyu vermesi ile yetkilerini kullanabileceğini ve yürütmenin gereğinde parlamentoyu fesih hakkını içine alır. ·
235
1 924tarihli Anayasanın değişiklikleri ile birlikte tekrar yürürlüğe konulması ile eski şeklini almıştır.
E . . Pa rt i l er ve Çok Partili Döneme Geçiş Denemeleri, . 1 Büyük Millet Meclisind� Gruplar � Halk zümresi, lslahat, istiklal, Tesanüt Gruptan •
23 Nisan 1 920'de Ankara'da toplanan T. B. M . M . seçimle gelenler ile eski Osmanlı Meclisi _Mebusanının Ankara'ya katılanlarından oluşuyordu. Be lirli bir görüşü temsil etmediklerinden ve harhangi bir siyasi partininde temsil cisi olmadıkları ndan, aralarında bir birlik mevcut değildL Çeşitli kaynaklardan, mesleklerden gelen · milletvekilleri, çok değişik bir yapıya sahiptiler. Mecilste bulunması gereken milletvekillerinin sayısının 4 1 4 olması gerikirken, ölen ve istifa edenlerin mevcudiyeti sebebi ile, bu sayı 381 'e düşmüştü. Bu sayının 1 1 S'i çeşitli memuriyetten. gelen, değişik tahsil görmüş memur ve e mekli; 61 'i başı sarıklı hoca, 51 'i büyük veya kuçük rütbeli subay veya subay emeklisi, 46'i çiftçi, 37'i tüccar, 29'u avukat, 1 5'i doktor, 8'i şeyh, 6's ı gazeteci, S'i ağa, S'i aşiret reisi, 2'si de mühendis idi. M eşhur Şark ağaları da, bu arada yer alıyordu. (76) Farklı menşelerden gelen bu insanlar, aynı zamanda farklı düşün celerin de sahibi idiler. Aslında, seçilirken Anadolu ve Rumeli Müdafaaci Hu kuk Cemiyetinin te.m silcisi o larak meclise katılan milletvekilileri, Mlsak-ı M illi amacında b irleşmekle beraber, Meclis'.te bir birlik götermekten u zak kal ıyorlardı. Meciste gruplaşmalar, meclis çalışmaları nın b·aşarı ile sürmesine engel teşkil ediyordu. Sam�t Ağaoğlu'nu n haklı olarak belirttiği gibi , "Birinci Türkiye Büyük Milleıt Meclisi bir tezatlar meclisidir. Geniş memleketin dört tarafına yayı lmış ve herbiri kendi çevresinde diğerine zararı dokunmadan yaşayabilen değiŞik fi kir ve inançlar, bu Mecliste hergün çarpışmak, kah biri, kah diğeri muvaffak olmak üzere yanyana gelmişti": (77) · •
Yine Samet Ağaoğlu'nun açıklad ığına göre , bu Meclis'in 1 908 Os manl ı Mebusan Meclisine benzeyen ve benzemeyen yönleri vardı. Bu Mecliste, "Okul ve Medrese çarpışması vardı, yenilik ve mufıala zarkarlık çarpışması vardı, Cumhu riyetçilik ve saltanatçılık çarpışması vardı. . Türkçülük ve Osmanl_ı lık çarpışması, ırkçılık ve ü mmetçilik ç&rpışması vardır.
Birinci Büyük Millet Meclisi, 1 908 Osmanlı Mebusan Meclisine benzer, iki istisnasiyle:
(76) Damar Arıkoğlu, Hatıralarım, lstanbul 1 96 1 , s. 1 48. (77) Samet Ağaoğlu, Kuvay-ı Milliye Ruhu, Birinci Büyük Millet Meclisi, 3 ncü bası, lstanbul 1 964,
236
s.
45.
Osmanlı M ebusan . M eclisinde hı ristiyan ve lslam çarpışması vardı. aüyük Millet . Meclisinde o yoktur. Osmanlı Mebusan Meclisinde bir milletler çarpişması vardL Birinci Bü yük M illet Meclisinde bu da yoktur. Bunun içindir ki, 1 908 Osmanlı M ebusan Meclisi her zaman devleti parçalamak emeliyle devleti sağlam tutmak gayesi nin çarpıŞmasına sahne olmuştur. Birinci Türkiye Büyük M illet M eclisi ise, Devleti kurtarma!< ve istiklali sağlamak noktasında oybirliği halindedir. Birinci Türkiye Büyük M illet Meclisinin memleketteki bütün cereyanları temsil eden mahiyeti, onun- dört yıla yakın hayat ı nda yaptığı işlerde sık sık tezatlar içerisinde kalmasina sebep ·o ımuştur". (78) ·
·
Ana ve temel fikir etrafında birleşen T.B.M . M . mebusların değişik fikir ve inançlarının da etkisi ile, bir takım gruplar kurmuşlardır. Tesanüt Grubu (Dayanışma Grubu) , istiklal Grubu (Bağmısızlar Grubu), M üdafaa-i Hukuk Zümresi, Halk Zümresi, ıslahat Grubu ile beraber, isimsiz olarak özel amaçlar etraf ında birleşe n küçük teşekküler, T.B . M . M .'de temsil edilmekte idiler. ittihat ve Terakkicilerden bir kısmı, Tesanüt grubunda bulu nuyordu. Te sanütÇüler, . bir çeşit sendikalizm kuran bir program etrafında .toplanmışlardır. Halk Zümresinde, bolşevik olmaya meyilli sol eğilimli milletvekilleri bulunuyor du. istiklal grubu mebusları nın pek çoğu ileri görüşlü hamleci gençlerden oluşuyordu. Damar Arıkoğlu , "Hatı ralarım" adındaki kitabında, Meclis'te bulunan grupları üçe ayırmaktadır. birincisi, hamleci gençlerden ve Mustafa Kemal Paşa'nı n hayranlarından oluşan istiklal Grubu, ikincisi mutaassıp (taassup sa hibi) kimselerden meydana gelen M u h afazakar Grup, üçüncüsü de komünizm taraftarları. Mustafa Kemal Paşa, istiklal Grubunun resmi olmayan başkanı idi. Mutaass ıp ve muhafazakar Grubun başında da, Vehbi Hoca, Şair . M ehmet Akif, Ali Şü krü , Çolak Hüseyin gibi isimler yer al makta idi . Komünizmin başında ise Tokat milletvekili Nainii, Afyonkarahisar milletvekili Mehmet Şükrü ve Şeyh Servet gibi kişiler b_u lunmakta idi. (79) Amerikalı bir temsilcinin,Julian E. Gillespie'nin lstanbul'dan A.B.D. tica ret Bakanlığına gönderdiği raporda, T.B.M.M. deki gruplar şöyle bir ayırıma tabi tutuluyordu : ·
·
aa) Kemalistler: Bunlar Mustafa Kemal Paşa'yı yakından izleyenlerdir. Tam bir siyasi, ekonomik ve ticari özgürlük ve bağımsızl ık isteyenlerdir. bb) lstanbul Grubu : Bu nlar Padişah'ın hükü metin başı olarak kalmasını ve bazı yürütme yetkil_erine sahip olmasını istiyenJerdir. cc) Enver Paşa taraftarları: Eski ittihat ve Terakki Partisi üyeleri ve Pan-lslamcılar bu grupta bulunmak(78) Samet Ağaoğlu, Kuvay-ı Milliye Ruhu, a.g.e., s. 45. (79) Damar Arıkoğlu, Hatıralarım, a.g.e., s.,1 54.
237
· tadır�
dd) Bolşevik Rusya ile yakın işbirliği kuru lmasını istiyenler: Bu sonun cu grup aslında üçüncü grubun bir alt topluluğudur"J8 0) c
Julian E. Gillespie'nin de belirttiğine göre, "denetimi ellerinde tutan ve çoğunlukla önde gelenler Kemalist'lerdir. Milli Hüku mette Mustafa Kemal Paşa·nı � liderliğine rakip kimse yoktur" .(8 1 ) ·
Mustafa Kemal Paşa, ortaya çıkan siyasi anlaşmazlıkları azaltmak, çeşitli g-rupları birleştirmek için büyük çabalar göstermiş, ancak bir sonuç ala: mayınca, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu ad ı ile bir grup kur muştur. Ölüm kalım savaşının yap ıldığı bir sırada kurulan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu ile sağlanan birlik, Milli M ücadelenin başarıya ulaşmasını da sağlamıştır.
b) Mudafa;:,-i Hukuk Grubu ve Cumhuriyet Halk Fırkasmm Kuruluşu -· T.B.M.M .'de mevcut hizipleri birleştirmek veya mevcut hiziplerden biri ni takviye ederek M eclis'te iş ve hizmet görme gayretleri sonuç vermedi. Yapılacak tek iş, Anadolu ve Rumeli M üdafaa-i Hukuk Grubunu kurarak, birliği sağlamaktı . Grup, Misak-ı Milli esasları içinde ü lkenin bütünlüğünü ve milletin bağımsızlığını sağhyacak, barışı elde etmek için, milletin bütün maddi ve ma nevi kuvvetlerini gereken hedeflere yöneltip kullanacak ve _memleketin res-. mi ve özel kurumlarını bu esas maksada hizmet ettirmeye çalışacaktır. Ayrıca . 20 Ocak 1 92 1 Anayasas ı esasların a uygun o larak,. Devletin teşkilat ı n ı . . şimdiclen v e daha sonraki safhalarda hazırlıyacaktı. 1 0 Mayıs 1 92 1 günü, Mustafa KemalPaşa'nrn başkanlığında toplanan
1 5 1 milletvekili, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Meclis Grubu
kurmçı kararını aldılar ve Grup başkanlığına da Mustafa Kemal Paşa'yı getirdi ler. Böylece Mustafa Kemal Paşa'nın Osmanlı Mebuslar MeclisJnde kurul masını dilediği grup, 14 _ay sonra Ankara'da Türkiye Büyük Millet M eclisinde gerçekleşmiş oldu. Bir kısım mfııetvekilleri de, Muhp.faza-i Mukaddesat Cemiyetini kurdu1ar. Meclisde, Birinci Grup ve ikinci Grup diye yeni bir ayrılma baş gösterdi. Birinci Grup, millet iradesine ve mili.etin egemenliğine değer vererek, milletin m_addi ve manevi gücünü seferber etme çabası içinde idi. Atatürk Birinci Gru-. bu n başında bulunuyordu. ikinci Grup Hilafet ve Saltanat makamının ve Os manlı D evlet şeklinin saklrtutulmasını istiyordu. ikinci Grup, Ankara'daki siyasi gücü geçici saymakta idi: Misak-ı Milli'nin sağlanmasından sonra, hükumetin çekilmesi gereğini ifade etmekte idiler. ·Egemenliğin kayıtsız şartsız milletindir.. hükmüne de, Padişah'ın yetkilerini sınırlıyacağı için karşı idiler. Kısaca ikinci (80) Orhan Duru, Amerikan Gizli Belgeleriyle Türkiye'nin Kurtuluş Yılları, lstanbul 1 978 s. 1 53. (8 1 ) Aynı Eser, Ayn ı yer. ,
238
Grup, sosyal görüş bakımı ndan gelenekçi ve mukaddesatçı, siyasi görüş bakımından da Tanzimat düzeninden yana idiler
c. Ordunun Siyasetten Ayrılmas�65l Gerek Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve gerekse ikinci Türkiy� Büyük millet Meclisinde kumandanlık ile milletvekilliği bir a,rada yürümekte idi. Ordu komutanlarından Kazım Karabekir ve Ali Fuat Cebesoy'un, asker likten ayrı larak milletvekilliğine dönüşleri, C u mhuriyetin ilan ı , H ilat�tin kaldırılması olaylarından sonra, içte yeni bir bunalımı yaratmayı amaçlıyordu. Olayın başlangıcı, Rauf Bey'in- (Orbay) Başvekillikten çekilmesi ile başlamıştır. RaufBey (Orbay) , Kazım Karabekir, Ali Fuat (Cebesoy) ve Refet ( Bele) Paşalar onca orduyu ele almak gereğini duymuşlar ve kendilerini önemli ordu hizmetlerinin başına tayin ettirmişlerdir. Bir yıl süre ile ordular üzerinde kendi görüşlerine göre çalışan söz konusu komutanlar, orduları qa kendi lehlerine harekete hazır sanmışlard ı . Ordudan istifa eden ve L ve i l . Fahir Giritlioğlu, Türk Siyasi Tarihinde Cumhuriyet Halk Partisinin Yeri, C_ '-· Ankara 1 965, s. 47. (83) Utkan Koca!Ork, Atatürk Ve Türk Devrimi Kronolojisi, Ankara 1 973, s. 240. (84) lslam Ansiklopedisi, Atatürk, s. 770. (85) Atatürk, Nutuk, C. Iİ, 9 ncu baskı, lstanbul 1 969, s. 852-864; Şevket Süreyya Aydemir, Tek Ad3.ni, Mustafa Kemal, C. 111, lstanbul 1965, s. 202-21 O. (82)
1
·
239
Ordu- komutanlıklarıni başsız .bırakan bu iki komutan, Rauf Bey'le (Orb�y) bir likte politik hazırlıklarını yaparak, siyasi iktidarın başında bulunan Mustafa Ke mal Paşa'ya karşı saldırıya geçtiler. Cumhurbaşkanı olarak M ustafa Kemal Paşa ve Hükumet, büyük bir siyasi muhalefet karşısında ldi. Rauf Bey (Orbay) ve arkadaşları , ikinci M eclise seçilerriiyen ikinci Grup mensupları ile birlikte, bütün ülke çapında harekete geçmişlerdi. Muhalif basın, Vatan, Tanin, Tevhi diefkar; Sontelı;ıraf ve Adana'da ç ıkarı lan Toksöz gazeteleri, hep birlikte, Mustafa Kemal Paşa ve Hüku met aleyhine tavır aldılar. Hakkari bölgesinde, N asturi ayaklanmasına karş ı Ordumuzu n harekete . geçtiği ve bu na karş ı lık lngilizle r'in Hükumete üftimatom verdiği bir anda, bütün bu olaylar cereyan ediyordu . Savaş ihtimalinin söz konusu olduğu , bir yabancı devletin bizlere hücum edeceği bu zamanda, muhaliflerin yaptığı bu sald ırının, hedefe var mada kendilerine kofaylık sağlayacağı düşünü lmüştü . Ancak Hüku m etin azimli ve kararlı davranışı, T.B.M.M. de, kamu oyu önünde, .sert birşekilde ce reyan eden münakaşalar, muhalifleri çok güç durum� sokmuş, başarıya_ ulaşamamışlar ve Hüku met büyük çoğunluk sağlıyarak güven oyu almıştı. Ancak sorunu temelinden çözmek, milli ve vatani yüksek ve asil hiz metler gören Türk Ordusunu, iç politika çekişmelerinin dışında tutmak gerekiyorçiu . Hem Orduda vazifeli, komutan, hem de milletvekili olan, Geiıel Kurmay başkanı Fevzi Paşa (Çakmak), Üçüncü Ordu Komutanı Cevat Paşa (Çobanlı) ve 1 , 2, 3 ve 5. Kolordu komutanları siyasi -hayattan ayrılarak milletvekilliğini bırakarak, askeri hizmetlerine devam ettiler. Hükumetçe alınan bu karar daha sonra, 1. 9 Aralık 1 9 24 tarihli . Kanunla, kanuni bir hüviyet taşıdı. Böylece, Or dunun siyasetten ayrılması ile Ordu bütünü ile birlikte, vatan hizmetinde, Devletin yüce menfaatletini 'koruyan Devletin temel güvenliğini sağlayan bir kuruluş niteliğini kazandı. 1 908, il. Meşrutiyet inkılabı ile iktidara gelen ittihat ve Terakki Partisinin, ordu ve politika işbirliği, asker kişilerin politikayla meşgul olmaları o dönemde, genç kolağası ·Mustafa Kemal (Atatürk) tarafı ndan şiddetle tenkit edilmişti. Balkan Savaşının ağır mağlubiyetinde , Birinci Dünya Savaşında, Ordunun politikaya yönelmesinin acıları fazlası ·ile çekilmişti. Büyük tecrübeler geçirilmiş bir ü lkede , artık buna yer verilmemeli idi. Önce 3 Mart 1 924 tari hinde, bakanlık olarak, Hükumetten yer alan, Genel Kurmay Başkanlığ ı , ba kanlığın kaldırılması ile, politika dışı kalmıştı. ikinci ve kesin adım da, komutanların milletvekili olmalarını önleyen tedbirle sağlanmıştı. Atatü rk, Nutuk'da, en kritik ve bunal ımlı bir dönemde, milletvekil fiğinden ayrılarak, askeri vazifelerin başına dönen komutanlara, "bu vesile ile de, hakkımda gösterdikleri büyük emniyet ve itimada burada teşekkür etmeyi bir vazife addederim"(86l diyerek düşüncelerini dile getirmiştir. -
·
(86) Atatürk Nutuk, C. il, 9 ncu bası, lstanbul 1 969, s. 857.
240
·
2 . Terakki-Perver Cumhuriyet Fı rkası ve Serbest
�
Cum h u riyet Fırkası
·
Terakki�PeNer CumhUriyet Flrkası
iktidarı elinde bulunduran Cumhuriyet Halk Fırkası'na karŞı bir muhale fet havası esmeye başlamış, çeşitli yönleriyle şikayetler muhalifler tarafından ortaya çıkarılmıştır. Partinin/ Meclis üzerinde baskı yaptİğı iddia edilfyor, bu . nun kaldırılması isteniyordu. Cumhuriyet . Halk Fırk asında ayrılıklar 1 7 Kası m 1 924'de Ankara'da Terakkiperver Cumhuriyet Fı rkası'nın, yani yeni b i r parti nin doğması na sebep oldu.Yeni Parti, meclisin ikinci döneminde Cumhu_riyet Halk Fırkasından ayrılan milletvekillerinin katılması ile Meclis içinde kuruldu. Tarık Zafer Tunaya'ya göre, "Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının doğumu, Halk Fırkas ına karşı beklenmekte o ian il.k muhalefetin Ankara'ya intikali ile · yaşıttı r''l87l. Fırkanı n başkanı General kazım Karabekir, ikinci Başkanı Rauf Or bay (eski başbakan) ve genel sekreteri de Ali Fuat Cebesoy'du . Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'n ı n programı şu esaslara dayanıyor du: Partinin sistemi liberalizm ve halkın hakimiyetidir. Genel olarak hürriyetlere taraft�rdır, din düşüncesine ve inançları na saygılıdır. idari yönden, yerinden yönetimin gerçekleşmesine çal ışı lacaktır. Cumhurbaşkanının, seçiminden sonra milletvekilligi ile ilgisi kesilir. ·
Mustafa Kemal Paşa, demokratik düze nin kurulmasını istediğinden, yeni fırkan ı n kuru luşundan memnun olmuştur. Yeni parti için "Bırak ınız, karşımıza çıksınlar, memleket işlerini münakaşa edelim''. "Bizim meclisimizde de iki parti olmalı, hüku meti denetleme sistemikun.ilmalı ve medeni ülkelerin parlamentolarına benzemeliyiz" diyordu"l88l. Fırka, mecliste hayli asabi bir. hava içinde doğmuş, müzakerelere kat ı lmış, Hükumetten çeşitli meseleler hakk ı nda izahat istemiştir. Bu sert çekişmeler, bütün müzakereler sırasında had safhaya çıkmış, hatta bir gün böyle bir s·ert mü nakaşa milletvekillerinin karşılıklı tabanca çekmelerine ve Halit Paşa'nı n vull!lmasina sebep olmuştu. Şarkta patlak veren Şeyh Sait isyanı, istiklal Mahkemelerinin geniş yet kilerle kurulması na; Takrir-i Sükun Kanunu'nun acele çıkmasına sebep olmuştur. istiklal Mahkemeleri, Terakkiperver Fırka mensuplarının irticai faali. yetieri hakkında Hükumeti ikaz etmişler, ö nce Diyarbakır istiklal M ahkemesi · kendi yetki alan ı nda bulunan Terakkiperver Cumh!Jriyet Fırkas ı n ı n şubelerinin kapatılmas ına karar vermiştir. Dah a sonra Hükümet ise , Takrir-i Sükun Kanunu'na dayanarak,- 3 Haziran 1 925 t13:rihinde bütun memlekette ir(87) Tarık Zafer Tunaya, Siyasi Partiler, a.g.e. , s. 606. (BB) Atatürk'ün sözleri içih lütfen Bk. F. Hüsrev Tökin, Türk Tarihinde Siyasi Partiler ve Siyasi Düşüncenin Gelişmesi, lstanbul 1 965, s. 70.
241
ticayı tahrik etmesi nedeni ile Terakkiperver Fırkası'nın kapatılmasına karar vermiştir<89). ·
b) Serbet Cumhuriyet Flfkası . .
.
Serbest Cumhuriyet Fırkası, Türkiye Cumhuriyetinin na.nından sonra çok partili demokratik hayata geçiş için ikinci bir teşebbüsü öngörmesi bakımından önemlidif. · Fırkanın kuruluşunun bir önemli yönü de Cumhur başkanı Mustafa Kemal Paşa'nın teşviki ve telkini ile kurulmuş olmasıdır<90>. Atatürk, memleketi büyük tehlikelerden kurtarmış ve kahraman olarak milletin büyük itimadını kazanmıştı. Halkın genel temayüllerini yakından izle mek ve milletin her an nabzını yoklamak istiyordu. Atatürk bu amaçla, çok par tili rejimin yerleşmesini istemişti. Bu maksatla eski ve kendisine pek bağlı arka daşı, o anda Paris Büyükelçisi olarak hizmet gören Ali Fethi (Okyar) Bey'i yeni. _bir parti kurmakla görevlendirmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Ali Fethi Bey'e, "Bir parti kur, başına geç ve düşüncelerini Mecliste müdafaa et:Bu suretle particilikten beklenen faydayı da temin etmiş olursun" dedi. Böylece Serbest Cı:ımhuriyet Fırkası, Atatürk'ün arzusu ile çok partili hayata kavuşmak -lüzum ve inancı ile 1 2 Ağustos 1 930'da kurulmuştur. Fırkanın kuruluşunu bizzat Atatürk teşvik etmiştir<91>. Atatürk'.ü n, Fırka reisi A. Fethi B�y'e yazdığı 1 1 .8. 1 93.0 tarihli cevabi mektup; bizde çok partili hayatın, gerçek demokrasinin asıl özlem olduğunu, temel amacını teşkil ettiğini göstermesi bakımından dikkati çekmektedir. Atatürk, Serbest Cum huriyet Fırkası Reisine, "Aeisicumhurluğun uhdeme teslim eylediği yüksek ve kanuni vazifeleri Hükümette olan ve olmayan Fırkalara karşı adilane ve bi tarafane ifa edeceğime ve laik Cumhuriyet esası dahilinde Fırkanızın h� r nevi _ emniyet edebilirsiniz"(92l faaliyet cereyanlarının bir. maniaya uğramıyacağma diyerek teminat vermiştir. , Ayrı ca aynı mektupta Atatürk'ün, demokrasi idealine bağlılığın ı göstermesi bakımından ve hissiyatını da açık ve belirli bir şekilde ifade etmesi bakımından şu cümle çok ilgi çekicidir. "8.M. Meclisinde ve Millet muvacehesinde (önünde) millet işlerinin serbest münakaşası ve hüsnüniyet sahibi tatların ve fırkaların içtihatlarını or taya koyarak milletin ali menfaatlerini aramaları benim gençliğirpden beri Aşık ve taraflar olduğum bir sistemdir''<93>. \
(89) (90) (91 )
(92) (93) 242
613-614.
Bk. Tarık Za fer Tunaya, Siyasi Partiler, a.g.e., s. Kuruluş için l.:ütfen Bk. Tarık Z. Tunaya, Siyasi Partiler, a.g.e., s. 622-635; Asım Us, Gördüklerim, Duyduklarım, Duygularım, lstanbul s. 1 27-145. Bk. Tahsin Bekir Balta, Türkiye'de Yasama Yürütme Münasebeti, a.g.e., s . Tank Z. Tunaya, Siyasi Partiler, a.g.e., s. Tarık Z. Tunaya, Siyasi Partiler, a.g.e., s.
1964,
633. 633.
29.
Serbest Cumhuriyet Fırkası liberalizmi savunan bir muhalefet partisi olarak siyasi mücadeleye girdi. Programına göre parti,--cumhuriyetçilik; milli yetçilik ve laiklik esaslarına bağlı kalacaktır. Parti, ayrıca seçimlerin tek dereceli olması n ı ve kadınların siyasi haklara sahip o lmasını da savunmuştur. Parti, genellikle Cumhuriyet HalkFırkasının devletçi görüşüne karşi liberalizmi sa� vu nuyordu . Serbest Cumhuriyet Fırkası - büyük süratle gelişti. Fethi Bey'in Ege ge zisi, halkın hükümet aleyhine, inkılaplar aleyhine, laiklik aleyhine gösteri yap malarına vesile oldu. Bütün tedbirlere rağmen, gericilik yenide n tehlikeli. hüviyet ile ortaya çıktı. Partiye girenlei"i kontrol mümkün olamıyordu. Partiye giren gerici ve tutucular koyu bir din propagandasına giriştiler. Fesin tekrar giyileceği,ni , tekke lerin tekrar açı lacağ ını, Arap harflerinin_ tekrar kullanıla cağını söylemekten ve hatta Mustafa Kemal Paşa aleyhine konu şmaktan çekinmediler<94>. Fethi Beyin kontrolünden çıkan olaylar, kendisini M ustafa Kemal Paşa ile karşa karşıya getirmiştir. Pek kısa bir zaman yaşayabilmiş olan Serbest Cumhuriyet Fı rkası za� 1 manı nda, genel ve ara seçimle� yapılmam ış, ancak belediye seçimleri yapılm ışsa da, bu seçimler büyük çoğunlukla Cumhuriyet Halk Fırkası ta rafından kazan ı lniiŞtır. Mecliste belediye seçimlerinde baskı yapıldığı iddia edilerek Hükümet tenkit konusu olmuştur. Bu mü nakaşalar, çok sert bir " mücadele halini almıştır. Bu sert mücadele v e karşılıklı ithamlar, aynı zamanda ikinci defa girişilmiş çok partili rejimin sonu olmuştur<95l. - Nihayet Serbest Cumhuriyet Fırkası 1 8 Aralık 1 930 tarihinde kendi kendini feshetmiştir. Fırkanın kendi kendini feshettiğini bildiren vesikada, Fırkanı n Gazi Hazretle riyle (Atatü rk) siyasi yönden karşı karşıya gelmek vaziyetinde kalabileceği endişesi, feshin önemli sebebi olmuştur<96l. •
·
·
Asım Us'un belirttiği üzere, "La.ik Cumhuriyet esası Fırkanı n pro gramında ilk maddeyi teşkil ettiği .halde, Atatürk inkılaplarına düşriıan olanlar bu hareketten cesaret almışlardı. Yeni Fırkanın bayrağı altında faaliyetlere girişmişlerdi. Fethi Okyar'rn bütün iyi niyetlerine· rağmen memleket çapında başlayan .bu yıkıcı faaliyetleri önlemekmümkün olamıyordu"�97>. Böylece Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren çok partili siyasi hayata geçmek için yap ılan iki teşebbüs de başarısızlıkla sona er�işti. (94) Bk. F. Hüsrev Tökin, Türk Tarihinde Siyasi Partiler ve Siyasi Düşüncenin Gelişmesi, lstanbul 1 965, s. 72-75. (95) Bk. Tarık Zafer Tunaya, Siyasi Partiler, a.g.e., s. 624 ve devamı; (96) Bk. Tarık Zafer Tunaya, Siyasi Partiler, a.g.e., s. 635. (97) Asım Us, Gördüklerim, Duyduklarım, Duygularım. a.g.e., s. 1 44.
243
- F . inkılaba Karşı Tepkiler
1-) Şeyh Sait Ayaktanmasl !981
Nakşibendi tarikatından olan Şeyh Sait , 1 3· Şubat' 1 9�5'de Ergani ilÇesine bağlı Eğil bucağının Piran köyünde ilk defa isyana başlamıştır. önce .Genç ili'nin merkezi Darhani'yi ele geçirilmiş, biralatı geri Çekilmeye mecbur ettikten ve bir süvari alayım da pusuya düşürd!]kten sonra, Elazığ'ı almıştır. Bunun üzerine.,isiler, Diyarb�kır'a -yürüyerek şehri _ele geçirmek istemişlerse de, ancak bundan bir sonuç alamamışlardır. Olayın başlangıcında, Fethi. Okyar Hükumeti, isyanı bölgesel ve çabuk bastırılacak bir olay olarak değerlendirmiştir. -Ancak isyanın süratle yayılması , Diyarbaktr, Elazığ.ve Genç vilayetlerini içine alması ve genişlemeye istidatlı ol masından ötürü hükumet, bir ay süre ile o bölg-ede sıkıyönetim ilan etmiştir. · Olay, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetini tehdit eden inkılaba karşı ihtilal.hareketi olarak bazı özellikler arzetmektedir. aa - Olay, bütün ülkeyi içine almak istidadını gösteren ve iki yıldan beri çeşitli kollardan hazırlanan bir karşı ayaklanma hareketidir. bb - Şeyh Sait olayında, karşı ihtilali bizzat hazırlamakla görevli Vah dettin ve_ adamları nın yakından ilgisi vardı. Daha istiklal Savaşı bitmeden önce Vahdettin ve taraftarları lstanbul'da, dıŞ görünüşte adı "lla-i Vatan", gizli adı "Müdafaa-i Hukuk-u H ilafet-i Kübra" (Yüce H ilafet Haklarını Savunma} teş kilatını kurmuşlard ı . Vahdettin'in Türkiye'den kaçısından sonra, teşkilat toplu halde Bükreş'e geçmiş ve burada bir otelde "Hilafet Kongresi" akdetmişti. Kongre, Türkiye'de kalan taraftarları ile Türkiye'de suikastlar yaparak ve isyan çıkararak karşı ihtilale teş·ebbüs kararını vermişti. Karşı ihtilali haz ı rlamakla görevli ihtilal komitesi, ü lke içinde gizli beyannameler dağıtıyor, gezici hocalar ve seyyar satıcılar eliyle inkılap ham,lelerini kötülüyor, hilafet lehine telkinl�rde bulunuyordu.. Hilafet Komitesi, Şeyh Sait'le anlaşarak ihtilali hazırlamışlardır. - - cc . ...,-- Birinci Dünya S.avaşı nıiı sonucu Osmanlı imparatorluğunun dağılması ile, Kürtl�r de istiklal peşine düştü ler. Bu maksatla kurulan, Kürt Teali Cemiyeti, lnglltere'nin mandası altında müstakil bir Kürt devleti kurmayı · öngörüyordu. Bu cemiyet, Cumhuriyetin ilanından sonra resmen dağıldı ise de, kurulan Kürt istiklal Komit_e si adı altında faaliyetine devam ediyordu. Ko mitenin başkanı Vanlı Seyit Abdülkadir, Komite üyeleri de , eski milletvekille rinden Yusuf Ziya, Ceyranh, Hüsnan, Halit, Hacı Musa ve Şeyh Sait- idi. Ko mite,,�macına erişmek için lngiliz yardımını da sağlıyordu. isyan başladıktan sonra, Seyyit Abdülkadir, lstanbul'daki Kürtleri, silahlı bir: irtica hareketine girdirmeye teşebbüs etmiş, bu yolda planlar hazırlamıştır. ·
·
(98)
244
Bk. Hasan Rıza Soyak, Atatork'ten Hatıralar, C. 1., lstanbul 1873, s. 3 1 3-35 1 ; Behçet Cemal, Şeyh Sait isyanı, lstanbul 1 955. Ergün Aybars, istiklal Mahkemeleri, C. 1., ve il., lzmir 1 988, s. 261 ve devamı.
dd - Şeyh Sait olayınin. lngilizlerle de ilgisi vardi. Lozan'da halledil meyen, Musul meselesi ile ilgili görüşmeler, 1 924 yılında l stanbul'da topla nan Türk - lngiliz konferansının sonuç vermemesi üzerine, Milletler Cemiye tine götürülmesi gerekli idi. · l ngiltere, bir taraftan Musul halkının Türkiye ile· birleşmek isteğini önlerken, diğer taraftan da Türkiye_ dahilinde, isyan ve kar- _ gaşalıklar çıkararak, Türkiye'yi siyasi istikrarı bulmamış ülke olarak dünyaya tanıtmak istiyordu. l ngiltere, Türkiye'nin yakın dciğu dengesinde kendi aley" hine_ bir durum yaratabilecek kuvvete sahip olmasını önlemek için, Türkiye'ye karşı bir ihtilal hareketini körüklemekte idi. ee - Kurulan Terakkiperver C u mhuriyet Fırkası kısa zamanda, Padişahçı , ·şeriatçı ne kadar muhalif varsa hepsini içine almıştı. Karşi ihtilalin ·· zehirli tohumları, muhalif parti kanalı He alenen ekilrrieğe başlamıştı. Başbakan Fethi Bey (Okyar) , muhalefet ileri gelenlerinin dikkat nazarını Fırka mensupların ı n menfi · .Ve zararlı faaliyetlerine çekerek, kendilerine şiddetle ihtarda bulunmuştur. Şeyh Sait isyanının çıkması üzerine, isyanın şümul ve mahiyeti ve bastırılması için kullanılan idari ve siyasi tedbirler hakkında iktidar fırkası _olan Cumhuriyet Halk Firkasında ( Partisinde) iki temayül görüldü. _ _ _ Başbakan Fethi Bey (Okyar) , karşi ihtilali bir isyan mahiyetinde görüyor ve bunun Şart vilayetlerine inhisareıtiğine kanaat getirerek sıkıyönetim ted birleri_ni yeterli görüyordu. ismet Paşa'nıri temsilettiği grup ise, Şark isyanım geniş bir karşı ihtilal teşebbüsünün ancak bir safhası olarak görüyor, _ rejimi devirmeye yönelmiş ü lke çapında bir hareket olarak değerlendiriyordu. Bu grubun görüşüne göre, bu fesat hareketin kökten, en sert tedbirlerle .yok edilmesi ı;ıerekli idi. Sıkı ve sert tedbirlerin alı nması zorunluluğu ile Fethi Bey (Okyar) Başvekillkten ayrılmış, yeni hükumeti ismet Paşa kurmuştu. Güvenoyu alan yeni Hükumetin ilk işi, isyan karşısında hüku mete yetkiler veren Takrir-i Sükün Kanunu'nu ve biri Ankara'da, diğeri isyan bölgesi Doğuda iki istiklal Mahkemesi kuru lması hakkındaki Kanunu, T.B.M.M .'den çıkarmak olı:nuştur. Yapılan planh askeri hareket fam bir başan ile sonuçlanarak isyanc ıları mağlüp ve elebaşılarını hemen yakalamak gücünü göstermişti. Suçluların, istiklal Mahkemesinde ayrı ayrı yapılan muhakemeleri es nasında, asilerin güya dini ve şeriatı kurtarmak perdesi arkasında, aslında memleketi parçalayıp bir Kürt devleti kurmak maksadı ile harekete geçtikleri, bu hususta çeşitli zamanlarda, muhtelif vasıtalarla lngiliz ajanları ile işbirliği yaptığı ve memleket dahilinde gizli bir şeb�ke teşkil ettikleri sabit olmuştur. istiklal M ahkemeleri adlı eserinde, Prof.- Dr. Ergün Aybars'da Şeyh Sait isyanının sebeplerini aşağı yukarı aynı sonuçlara bağlamaktadır: "Genç ·cumhuriyete ve onun getirdiği ilkelere karşı yapılan bu ayaklan ma, feodal çıkarlarının devamı için bir yönüyle teokratik düzenin savunmasını _
·
·
·
245
yapmak, Hilafetin yeniden kurulmasını sağlamak ve saltanatı geri getirmek diğer yandan da bu hareket içinde gizlenmiş o lan, bağımsız bir Kürdlstan devleti kurmak amacını güden ve lngiliz'lerin tahrikiyle çıkmış tehlikeli bir ay aklanma idi"<99l. Sonuç olarak, Şey Sait ve Seyyit Abdülkadir de dahil olmak üzere, bütün elebaşılar idama mahkum edilmiş ve hüküm derhal yerine getirilmiştir. Suçluların istiklal M ahkemesihuzurunda yaptıkları itiraftan kesin olarak anlaşılmıştır ki, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının programı nda yer alan; dini fikir ve inanışlara hürmet edileceğine ve idarede yerinden yönetim (adem-i merkeziyet) usulünün uygulanacağına dair hükümler ve parti men suplarının bu hükümlere dayanarak yaptıkları propagandalar, ayaklanmayı tertip edenlerin işine yaradıkları gibi,. halka isyan cesaretini de vermiştir. Bu nedenlerle Doğu'da Diyarbakır'da bulunan istiklal Mahkemesi, Te rakkiperver Cumhuriyet F ı rkası'nı n kendi bölgesi içinde bulunan bütün şubelerinin kapatılmasına karar vermiş, Ankara'daki istiklal Mahkemesi de, Te rakkiperver Cumhuriyet Fırksı adına yapılan propagandalarda dinin ve. dince mukaddes olan şeylerin, siyasi emel ve maksatlara alet edildiğini tesbit ede rek, b.u Fırkanın durumu ve çalışma tarzı hakkında Hükümetin- dikkatini çekmiştir. . Diyarbakır ve Ankara istiklal M ahkemelerinin_ kararlarını dikkate alan Cumhuriyet Hükumeti, Takrir-i Sükun Kanunu'na dayanarak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın bütün şube ve merkezlerinin kapatılmasına 3 Haziran 1 925 tarihinde karar vermiştir. . Prof. Dr. Neşet Çağatay, Şeyh Sait isyanından bahisle, "bir dinci tepki olarak ortaya çıkmış o lan bu isyan, 1 7 Kasım 1 924'de kurulmuş bulunan "Terakkiperver Cumhuriyet Partisi" tarafından desteklenmişti"< 1 0�ı demektedir. �
·
2-) Takrir-t Sükun KanunıJ. 1 0 1ı
Takrir-i Sükun Kanunu, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Şeyh Salt isyanının yarattığı tehlikelerin ve olağanüstü şartların ortaya koyduğu engel leri önlemek amacı ile, 4 M art 1925 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Önce iki yıl için çıkarılan Kanun, iki y ı l daha uzat ı ldıktan . sonra, 4 Mart 1 929'da yürürlükten kaldırı ldı. Takrir-i Sükun KanuniJ'nun çıkarılması ile Atatürk'ün Nutuk'da yaptığı açıklama şöyledir: "Takrir-i Sükun Kanunu'nu ve istiklal Mahkemelerini istibdat vasıtası olarak kullanacağımız fikrini ortaya atanlar ve bu fikri aşılamağa çalişanlar oldu. (99) Ergün Aybars, istiklal Mahkemeleri, C. L ve il., l zmir 1 988, s. 261 ve 289. (100) Neşet Çağatay, Türkiye'de Gerici Akımlar, 1 923 de n Bu Yana, Ankara 1972, s. 27. (101) Ergün Aybars,lstiklal Mahkemeleri, a.g.e., s. 276-282.
246
.
Biz, olağanüstü sayılan ve fakat kanuni olan tedbirleri, hiçbir vakit ve hiçbir suretle, kanunun üstüne çıkmak için, vasıta ·oıarak kullanmadık, aksine memlekette düzen ve güvenlik kurmak için uyguladık; devletin, hayaf ve bağımsızlığını temin için kullandık. Biz o tedbirleri milletin medeni ve sosyal gelişmesinde istifadeli kıldık. . Bu sebeple, ·biz her vasıtadan, yalnız ve· ancak, bir görüşten istifade · ederiz. O görüş şudur: Türk Milletini, medeni dünyada layık olduğu yer� yükseltmek ve Türk Cumhuriyetini sarsılmaz temeller üzerinde; · hergün, daha ziyade kuwetlendirmek ... ve bunuıı için de, istibdat fikrini ö ldürmek" . .
.
( 1 02).
'
3-) Atatürk'e Karşı Suikast Girişim11 03j
1 6 Haziran 1 926 çarşamba günü lzmir'e varmak üzere seyahatte bulu nan Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya bir suikast yapacakları ihbarı üzerine, sui kastı fiilen yapmakla görevli olanlar, suç vasıtaları olan bomba ve silAhları ile birlikte yakalanmışlardır. M üthiş suikast şebekesi, aylardan beri birtakım özel tertibat ile her ne olursa olsun, Gazi'ye karşı suikast yapmayı ve bu suretle de Hükümeti devfr� meyi kararlaştırmışlardır. Suikastı hazırlayanlar, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının ileri gelen lerinden bir kısım ile eski ittihat ve Terakki Fırkasına mensup bazı kimselerdi. En önemli rolü oynayan, Terakkiperver Fırka'dan lzmit Mebusu Şükrü Bey'le eski ittihat ve Terakkici Kara Kefrıal'di. Kara Kemal, bu durumu sevk ve tahrik etmekte, eski Ankara Valisi Abdülkadir gibi cüretli adamları etrafına almakta, ayrıca eski Maliye Nazırı Cavit Bey'den de maddi yardım almakta idi . ·
Rüştü Paşa, Halis Turgut, Ayıcı Arif gibi Terakkiperver M ebuslar bu teşkilat içinde bu mel'un amaçlarına ulaşmak için vazife alanlar arasında idi. Suikast önce Ankara'da tasarlanmış, buna Erzincan Mebusu S ab"it (Sağıroğlu) Bey'le, Faik Bey'in müdahaleleri ile engel olunmuş, daha sonra Bursa'da düşünülmüş, uygun görülmeyerek lzmir'de yerine getirilmesine ka. rar verilmiştir. · lzmir'de suikastı yapmakla görevli kişiler, es!
(102) Atatürk, Nutuk, C. il, 9 ncu baskı, s. 894-897; Utkan Kocatürk, Atatürk'On Fikir ve .ooşanceleri, a.g.e., s. 68 (Melin U. Kocaıork tarafından bugünkü dile aktarılmıştır.) (103) Bk.; Hasan Rıza Soyak, Atatürk'ten Hatıralar, a.g.e., s. 351-377. Ali Kılıç, istiklal Mahkemesi Hatıraları, lstanbul 1 955, s. 26-73: ·
247
men o gün yakalanmışlardır. Araştırma sonucu, suikast olayının Terakkiper ver Cumhuriyet FırkCiSI mensuplarından bir kısmı ile ilgili bulunduğu ortaya çıkmış, eski ltti�at ve Terakkicilerin bu olayı tahrik ve düzenleyici oldukları anlaşı lmıştır. Amaçları önce irticaı tahrik edernk, dini siyasete alet ederek Mustafa Kemal Paşa;yı iktidardan düşürmek, buna muvaffak olamayınca ittihat ve Terakki'.nin ileri ·g elenleri J"erakkiperver Fırka'nın içindeki adamlarıyla sui. kast teşebbüsü hazırlıklarına girişmişlerdir. Suikasf teşebbüsü olayı memlekette işitilir işitilmez, suikastçılara karşı çok·_b üyük ve yaygın tepkiler olmuşt4r. Kurulan istiklal Mahkemesi, suçları sabit olanları idama mahkum etmiştir. · Vatan -kurtaran, devlet kuran büyük insanın canına kastetmek yolunda girişilen bu hainane teşebbüs başarısızlıkla sona ermiştir. Suçlular hakkında gerekli kanuni işlem yap ı lmış, mahkeme kararını vermiştir. Ancak bir tarihi gerçeğe bu vesile ile değinmek gereklidir. Ankara'da yapı lan ilk suikast teşebbüsünden Atatürk'ün eski arkadaşları Rauf Bey'le Ali Fuat Paşa haber dar olmuşlardı. Ataürk bu eski yakın arkadaşlarının gösterdiği kay ıtsızlığa çok üzüimüştür. Hasan R ıza Soyak'ın belirttiği üzere Atatürk gayet haklı o larak, "Bu arkadaşların, öğrendiklerini herkesten evvel, şahsen ve hususi surette, bana haber vermeleri, beni ikaz etmeleri, arkadaşlık, mertlik, hatta sadece insanlık icabı idi sanırım"P04J demiştir. . Başarıya u laşamayan bu suikast teşebbüsünden sonra, Türk M illetine hitap eden Atatürk, milletçe duyu lan samimi üzüntüden çok duygulanmış, teşebbüsün şahsından daha çok Cumhuriyete ve Cumhuriyetin dayandığı yüksek, prensiplere yöneldiğini beyan ederek, "Benim n_açiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır; fakat Türkye Cumhuriyeti ilelebet (sonsuza dek) payidar (sürekli) kalacaktır. Türk M illeti emniyet ve saadetini zamin prensip lerle medeniyet yolunda tereddütsüz yürümeye devam edecektir"< 1 05l . ·
,
·
. 4·) Menemen Olayı
Kendisine Mehdi süsü veren Nakşibendi tarikatının mensubu Derviş Mehmet.isminde bir yobaz ve altı silahlı arkadaşı 23 Aralık 1 930 günü Mene iıı en'e gidiyorlar. Camiye girerek üzerinde dini ibareler yazılı bir bayrakla , ca mide bulunanları ve merakla cami önünde toplananları, kendileriyle birlik ol maya davet ediyorlar. M e hmet halka hitap ederelf "Ey Müslümanlar ne duruyorsunuz; Halife Abdülmecit hududa geldi, sancak şerif ç ı kt ı , gelin · altında toplanalım, şeriat isteyelim" diye bağırıyor. Gösteriler ve tekbirlerle bayrağı .Hükümet Konağı önündeki meydana dikiyorlar. Toplanan halkı . (104) Atatürk'ten naklen, Hasan Rıza Soyak, Atatürk'ten Hatıralar, C. 1, a.g.e., s. 365. Konu ile ilgili açıklamalar için, Faik Günaydın'u:ı Dünya Gazetesindeki yazısı. Hasan Rıza Soyak, C. 1, a.g.e., e. 356�359 ve Ali. Kılıç, lstiklfıl Mahkemesi, a:g.e., s. 69-7 1 . (1 05) Atatürk'ten nakil, Hasan Rıza Soyak, Atatürk'len Hatıralar, C . 1 . , a.g.e., S . 369.
248
dağıtıp, bu şaki yobazları yakalamaya, yedek asteğmen Kubilay Bey'in askeri müfrezesi vazifelendiri liyor. Kubilay - Bey, şakilere nas ihatta bulunarak yaptıkları nın hatalı, sakıncalı ve kötü bir şey olduğunu belirterek vaz geçmelerini ve dağılmalarını söylüyor. Şakiler buna mavzer kurşunu ile cevap v� riyorlar. Zavallı Kubilay Bey· kendisini korumak için tabancasını çekiyôrsa da, bir kurşunla yaralanarak yere duşüyor ve gözleri dönmüş şerirlerden biri, yaralı Kubilay'ın üzerine atı larak. boğazınqan keserek başını gövdesinden ayırıyor. Bu vahşi cinayet .işlenirken, yobazlar tekbir çekiyorlar, .orada bulu_ nanlardan bir kısmı da, cahilleri alkışlıyorlar. Bu arada Hasan adlı fedakar. bir mahalle bekçisini şerirler şehit ediyorlar. Olay yeriiıe yetişen askeri birlik ve jandarmalar şakilere .teslim olmalarını -teklif ediyorlar. Teslim teklifini reddeden yobazlar ateşle mukabele ediyorlar. Çatışma sonucu -DerviŞ Mehmet ve iki arkadaşı vuruluyor. ikisi de yaralı ele g eçiyor diğer ikisi de iki gün sonra yakalanıyor. Araştırma sonucu, oJayın bölgesel bir nitelik taŞ ı madığı, organize bir şebekenin faaliyeti olduğu-, amacının Cumhuriyeti yıkmak üzere irticai ve siyasi bir hareket o lduğu meydana çıkıyor. Bunun üzerine,. Hükümet, Mene men ilçesi ile Manisa ve Balıkesir ilçelerinde bir ay süre ile sıkı yönetim ila11 etti. Olay, T.B . M . M.'nde bütün ülkede şiddetli kınanmış ve lanetlenmiştir. Gençlik ve her s ı n ıf halk yer· yer toplantı lar yaparak olayı kınamışlar, Cumhu riyete olan inanç ve bağlı l ıklarının daha kuvvetlendiğini karnuoyuna duyur muşlardır. Suçlularla hareketi düzenleyen ve yönetenler muhakemeleri sonunda, layık oldukları cezalara çarptırılmıştır. . Olaylardan hemen soııra Atatürk, Cumhurbaşkanı ve Başkomutanola. rak Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Paşaya bir taziye telgrafı göndermiş, Cumhuriyete karşı suikast tertiple_y en mütecavizleri lanetlemiş ve Kubilay Bey'i görevini yapan şehit olarak takdirle anmıştır: , "Hepimizin, dikkatimiz, bu rneseledeki vazifelerimizin icabını hassa s iyetle ve hakkiyle yerine getirmeğe matuftur. Büyük ·ordunun kahraman -g�nç zabiti ve Cumhuriyetin mefkureci muallim heyetinin kuymetli uzvu Ku bil�y Bey, temiz kam ile Cumhuriyetin hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendir· miş olacaktır"(1osı . . Prof. Dr. Neşet Çağatay'a göre, "Menemen olayı, lsıamcı cereyanın soysuzlaştırılmasına dayanan çıkarcıların, dlni hisler sö.mürücülerinin tertiple diği bir gericilik hareketidir. Nakşibendi hareketlerinin tipik özelliklerini taşır"
·
� ,
·
·
·
( 1 07)
(106) Atatürk'ün bu mektubu içüin lütfen bk. Hasan Rıza Soyak, Atatdrk'ten Hatıralar, C, il., Yapı ve Kredi Bankası, 1 973, s. 455, (107) Neşet Çağatay, Türkiye'de Gerici Eyleı:tıler, 1923 den bu yana Ankara 1972, s. 33-34.
.
,
249
·
ilk H UKUK ALANI NDA INKILAP H AREKETLERi Topluma düzen veren hukuk kuralları çağımızda en etkili kurullardır. Uyulmaması halinde müeyyide uygulanması, hukuk kuralların ı n topluma düzen veren diğer kurallardan farklılığını gösterir. Hukuk kuralları topluma düzen verdiği gibi güven de verir, insanların huzur içersinde yaşamlarını da sağlar. Güvenli toplum, huzurlu toplurri, toplumun gerçek ihtiyaçlarına cevap veren hukuk kurallarının olu şturduğu, yön verdiği toplumdur. En gelişmiş toplum düzeni olan devletle, gerek toplumun ve gerekse kişilerin ihtiyaçları, toplumda huzuru ve güveni sağlıyacak şekilde düzenlenir. Devlet, toplum için, toplum yararına lüzumlu ve faydalı hizmetler görmekle yükümlü bir kuruluş olarak, toplum düzenini · sağlar. ilkel toplumlarda, topluma düzen veren kurallar dini hüviyet v� karak terde olmalarına karşılık, modern toplumlarda bu kurallar, maddi ve dünyaya ait ihtiyaçları karşılayacak ·niteliktedir. Bir toplum düzeninin dini esaslara bağlı tutulması, dine dayalı hukuk kuralları ile şekil alması demek, uhrevi (ahirete ait) ve manevi ihtiyaçların top lum düzeninde egemen olması demektir. Dine dayalı hukuk diğer deyimle dini hukuk, toplumda sadece manevi değerlere yer verir. Toplumun maddi ve dünyava ait ihtiyaçlarını ihmal eder. Ayrıca dini hu kuk, toplumun ihtiyaçları karşı lamada da yetersiz kalır. Türkiye'de hukuk inkılabının değerini belirlemeye çalışırken, dini hukuk sisteminden laik hukuk sistemine geçiş sebebleri ile_birlikte açıklanmaya Çalışılacaktır. A . Eski Hukuk (Şer'I Hukuk) Osmanlı · hukuk sistemi, dini esaslara dayanmakta devlet ve toplum hayatında din egemen olmakta idi. Dini esaslara dayalı hukuk diğer deyimle şer'i hukuk, dini devlet anlayışının bir sonucu idi. Özellikle Hilafetin ka bulünclen sonra, Osmanlı Devleti tam bir dini devlet hüviyetini kazanmış, Os manlı Devleti islami esaslara tamamiyle sadık kalarak cismani ve ruhani ikti darı tek elde birleştirmiştir; Din, Osmanlı toplumuna hakim olarak, her alanda en yaygn tesirini göstermiştir. Bernard Lewis'e göre, "Osmanlı Türkleri, kendilerini lslamlıkla özdeş görmüşler, diğer herhangi bir lsıam u lusundan çok daha büyük ölçüde hüviyetlerini lsıamlık içinde eritmişlerdir''. ;,lslamlığı özel ve kamusal hayatın gerçek temeli yapmak hususundaki Osmanlı çabasının ciddiyeti, en açık bir şekilde belki hukuk alanında görüİebilir. Osmanlı Sultanları, lsıamın kutsal hukuku Şeriat'a ilk zamanlardan ıiu yana yüksek bir maddl uygarlığa erişmiş herhangi bir müslüman devlette kinden daha büyük derecede gerçek bir etkinlik verdiler. Hatta şeriat'ı devle tin etkin hukuku yapmaya, onu bütün ülkede uygulamaya, mahkemlere ve
250
·
onları yürüten kad ı lara tam bi'r otorite vP saygı sağJamaya gerçekten çalışanların ilk kez Osmanlılar oiduğu bile söylenebilir"<1 08>. Osmanlı Devletinde, devlet ve toplum hayatını ilgilendi(en bütün kural lar, özel hukuk ile kamu hukuku alanları nı düzenleyen bütün kurallar, doğrudan doğruya dine_dayanmaktaydı. Kur'an bütüri ilişkileri düzenlemek için ilk müracaat edilen kaynaktı. Kur'anda konuyla ilgili bir hüküm bulunmaz� sa, hadis diye ifade ediien Peygamber'in sözleri ya da davranışlar·ı ikinci sırada yer almakta idi. Kur'anda ve hadiste hüküm bulunmayan hallerde, kıyasa ve icma'ya müracaat olunurdu. Kıyası Fukaha veya kısaca kıyas din bil ginlerinin (fıkıh bilginlerinin) din ve dünya işleriyle ilgili ana kurallardan, kay naklardan yararlanarak benzer olayların çözüm biçimine uyg4n bir yol tutul ması, bir sonuca varılmasıdır. Kıyası· fukaha'dan bir sonuç alınmazsa, bütün din bilginlerinin üstünde birleştiği çözüm yolu aranırdı. lcmai ümmet veya sa dece icma, din bilginlerinin çözümü gereken konularda anlayış ·birliğine vara rak ulaştığı kararların bütününü teşkil etmekte idi. Kıyası Fukaha ile· icmai ümmet'in Kur'an ve Hadis'e uygun olması gere kirdi. Aslı nda Kur'an ve Hadis, l slam , hukuk düzeninin temel yapısıni oluşturmaktaydı. · Bernad Lewis'e göre, "Müslüman hukukçuların dar teorisinde, hukuk yalnız Tanrı'dan gelip vahiyle ilan edildiğinden, devlette hiçbir yasama erki o lamazdı . Böylece, teorik olarak, lslamın Tanrı tarafından verilmiş değişmez hukuku Şeriat'tan başka hiçbir hukuk, ve onu yönetemlerden başka hiçbir . yargı organı yoktu"(109) . Devlet yönetiminde ve fertlerin karşılıklı ilişkilerinde uygulanan kurallar, . bütünü ile birlikte Kur'an \fe Hadis'de yer almadığından, devlet yönetiminin · başında bulunanlar bu alanı n düzenlenmesini örf ve adet · hukuku ile düzenlemekte idiler. Osmanlı Devletinin kuruluşunda, Devlet teokratik hüviyeti ile din kurallarına bağlı olduğu gibi, daha çok milli niteliği olan örf ve adetlere de bağlı idi. Hatta bu . dönemde örfi hukuk şer'i hukuktan d aha çok yaygın idi. Hilafetin kabulü ile Osmanlı Devleti tam dini bir devlet hüviyetini ka zandığından, din, Osmanlı toplumuna heralanda en yayg ı n tesirini göstermiştir. Osmanlı Devlet .ve toplum hayatını, müslüman hukukçuları11dan · teorisi ile değerlendifenler, izah edenler bir takım yanlış sonuçlara ulaşmışlardır< 1 1 0>. öncelikle belirtmek gerekirse, Osmanlı Devleti kurulduğJnda, tama men şeriat hükümlerine göre yönetilmiş bir ülke değildi. lslami görüş altında çeşitli devlet ananeleri bu dönemde devam etti�ilmiştir. .
-
(1 08) Bernard Lewis, M�dern Türkiyenin Doğuşu, (fngilizceden çeviren: Metin Kıratlı ) Ankara 1970, s. 13. . (109) ' Bemard Lewis, Modem Türkiye'nin Doğuşu, a.g.e., s. 1 09. (1 1 0) Ömer Lütfi Barkan,Türkiye'de Din ve Devlet ilişkilerinin Tarihsel Gelişimi, Cumhuriyetin 50. Yıldönümü Sel]lineri, TürkTarih Kurumu, Ankara 1 975, s. 52 ve df'vamı. , .
251
Osmanlı lmparatorlLığunda genel olarak kamu hukuku kaideleri ve bun lar arasında özellikle idare, maliye ve . teşkilata ait düzenlemelerle bazı ceza işleri doğrudan doğruya padişahların emir ve fermanları ve bu fermanlardan oluşan kanunlarla yönetilmiştir. özel hukuk alanı ise, bu arada evlenme ve mi ras gibi şahsın �ukukunu ilgilendiren Medeni Hukuk alanı şeklen ve resmen Şeriat . hükümlerine bağlı bulu nmuştur. Osmanlı sultanları, bu sahalara karışmadıkları gibi, Şeriat hükümlerinin en bdyük savunucusu ve kori.ıyucı..i s u olmuşlardır. . Osmanlı Padişahları nın Şer'i Hukuk sahas ı na, bu hukukun b azı hükümlerinin değiştirilmesi veya boşlukları n doldurulması . için yaptıkları müdahale ceza hukuku alanında pek açıkca görülmektedir. Devlet için hayati bir önem arzeden bir sahada, devrin genel şartlarını·n icab ettirdiği tedbirleri almak hususunda, Şeriat hükümlerinin kolaylıkla dışına çıkılmıştır. Devlet menfaati ve amme maslahatı (kamu işi) gibi siyasi ve idari zaru retler dolayısıyla Sultanların Şer'i mahkemeleri.n dava usullerinde ve cezaların takdirinde izlemeleri lazım gelen klasik usul ve ölçüler.in dışında siyaset pren sipleri yoluyla fevkalade tedbirler almaları· mümkün olmuştur. lslam ceza hukukunda para cezası mevcut bulunmadığı halde Osmanlı Kanun amelerinde cezalardan bir çoğu para cezalarıd .ı r veya Şeriatın tayin · ettiği cezalara para cezaları eklenmiştir. Osmanlı ceza kanunnamelerinin hükümlerinin esasları Şeriatın her za man her yerde aynı kalmış olması lazım gelen e mirleri olmaktan ziyade ihtiya ca ve zamana göre değiŞen örf ve adet kaideleri olduğu ve sultanın takdirine bağlı emirler olduğu görülmektedir<1 1 1 ı . Osmanlı i mparatorluğunda Devlet, bir kısım lsıam hukukçularının şiddetle menedilmiş ve haram telakki ettikleri faizi, toplum içinde ·hissedilen büyük bir ihtiyaç ve zarurete cevap vermesi dolayısıyla resmen kabul etmenin yolunu bulmuş ve %1 0-1 5 ve hatfa %20 nisbetlndeki ucuz fiatlarla yapılacak faizli para ikrazlanndan doğacak. muamelelerin tescili işlerinin kadı mahkeme lerinde yapılmasın� müsaade etmiştir. Hatta bu durum, Fatitı Sultan Mehmet zamanında dahi bizzat kendisinin yeniçerilerin et fiatıarının yükselmesine karşı yardım amacı ile vakfettiği altın paralar içinde-söz konusu olmuştur ı1 12ı . Kur'anda hukuku ilgilendiren hükümler azdır. Mevcut olan hükümler de zamanın ve mekanın o günkü gereklerine ve ihtiyaçlarına cevap veren hükümlerdir. Kur'anda hakim için düstür olacak, sarih, ayrıntılı hükümler yok tur c1 1 3ı . Bu tür hükümlerin mevcut olmayışı, içtihat yolu ile pozitif hukukun geliş·mesine de imkan vermemektedir. lslam hukuku (Fıkıh) bugün kamu hukuku diye ifade ettiğimiz anayasa, idare hukuku gibi kesimlerle pek az meşgul _ olmuşturr Bu konular, lslam da, ·
·
·
·
·
·
·
( 1 1 1 ) Ömer Lütfi Bark�n. Türkiye;de Din ve Devlet ilişkileri, a.g.m., s. 63-69. (1 1 2) Ömer Lütfi Barkan, Türkiye'de Din ve Devlet ilişkileri, a.g.m. , s. 8 1 , ve devam. ( 1 1 3) Sabri Şakir Ansay, Hukuk Tarihinde lslam Hukuku, 3. ncü bası . . Ankara 1 958, s. 1 2- 1 3.
252
kamu işlerinin şeriata aykırı düşmeyen idaresi şeklinde sayılarak halifenin adil takdirine bırak ı lmıştı. Osman l ı devletinde kamu hukuku alanında ki gelişmeler, bir çok hallerde, esir, faiz, narh koyma gibi durumlarda fıkıh ile bağdaşmamaktad ı r<1 1 4> . Bu durum, Şer'i hukukun çağın gereklerine· cevap veremediğini göstermektedir. Osmanlı Devletinde Şer'i hukukun uygulanmadığı alanlarda vardır. Her devletin egemenliği ülkesinde bulunan herkese ve herşeye uygulanmayı . gerekli kılar. Devletin kanun koyma ·ve bu kanuna göre hüküm verme hakkı da mutlaktır. Devletler Hukukuna göre, yalnız diploması ayrıcalı kları ye bağışıklığı olanlar bu hüküm dışı nda kalırlar. Osmanlı i mparatorluğu Müslüman oıarııarla, Müslüman olmayanlardan oluşuyordu. imparatorl u k halkının ö nemli bir kısmı M ü slüman değildi. Müslüman olanlara, İslam hukuku uygulanıyordu. lslam hukuku herşeyden önce , evlenme boşanma, miras ve şahsi durumlar gibi günlük hukuk hayatının en önemli olaylarını düzenled!ğinden, imparatorluğun M üslüman o lmıyan halkına uygulanamıyordu, Müslüman olmayan Osmanlı Teb'asına kendi . hukuku uygulanmakta idi. Ayrıca yabancalara da özel ayrıcalıkları ve bağışıklıkları içeren kapi tülasyonlar neci.e ni ile yabancının kendi hukuku uygulanmakta idi. Bu açıklanan 1sebebler'den ötürü Osmanlı ülkesi siyasi birliğinin de esasını teşkileden hukuk birliğinden yoksundu. lslam hukuku da hukuk birliğini sağlmaktan uzaktı. lslam hukuku, birçok mezheplere ayrılmıştı. Osmanlı Devleti sünni mezheplerin varlığını kabul etmişti. Hanefilik, şafiilik, hanbelilik ve malikilikten olUşan sünni mezheplerin hµkuk anlayışları ülkede uygulanmakta idi. Bu mezhepler arasında, hatta mezheplerin kendi içlerinde bile dini bakımdan ayrılık olmamakla beraber, günlük olaylara uygulanacak kurallar bakımından bi.rbiri ile uzlaşmayan, kimi. zaman birbirine taban tabana aykırı kurallar kabuledilmişti. Aynı mezhep içind� de aykırılıklar mevcuttu. Bir rlıezhebin kuralını başka mezhepten birt>i rine, istemediği halde uygulamak imkansızdı. Böylece islam hukuk uuygulan ması da tam bir dağınıklık içinde idi ı11 sı . Prof. Dr. Çoşkun üçok'a göre, "İslam hukukunun bir başka talihsizliği de bu hukukun Hicri l l l . yüzyıld,an sonra içtihat kapısının kapa�ılarak dondu rulmuş o lmasındandı. Dond.•rulmuş olan bı.i hukuk, zamanın icaplarına uy madığından, yurttaş arasında itibarını kaybetmiş ve kanuna saygı da kalmamıştı"(1 16>. _
·
(1 1 4) Ömer Lütfi Barkan, Türkiye'de Din ve Devlet ilişkileri, a.g.m., s. 61 vu devamı. (1 1 5} Coşkun Üçok, Şeriat istekleri ve Türk Hukuk Devrimi, Milliyet,,2.Aralık 1 967. Ahmet Mumcu, Tarih Açısından Türk DevrimininTemelleri ve Gelişimi, 6 ncı baskı, lstanbul 1981 , s. 1 46. (1 1 6) Coşkun Üçok, Şeriat istekleri ve Türk Hukuk Devrimi, Milliyet, 2 Aralık 1 967.
l slam ceza hukuku, birçok suçları ve cezaları tesbit etmemiş olduğundan kişi güvenliğinin ve modern ceza hukukunun, "kanunsuz suç ve ceza olmaz" ilkesine de aykırı düşünüyordu� . Uygulanan ceza pek ·ilkel, eğitici ve öğrefici olmaktan uzaktı.· Yargılama usulleri ise çok ilkel olduğundan, suiistimale pek müsaitti. Vatand:;ı,şın şikayeti en çok adalet .mekanizmasının kötü işleniesiridendi. Tanzimat devrinde Osmanlı imparatorluğunun bütün kamu ve özel hayatına hakim olan ikicilik, hukukta da sürüp gitmekte idi. Faizi� ticari senetle ri ve sigortayı kabul eden Ticaret Kanunu yanında bunları kabul etmeyen Me celle, mahkemelerce uygulanmakta idi. . Hukuk düzeninin aksaklı kl arın ı gidermek amacı ile Tanzimat döneminden itibaren bazı kanunlar çıkarılmıştır. Ancak burada dikkat edile cek önemli bir husus, il. Mahmut'a kadar çıkarılan kanunnamelerin gerÇek an lamda bir kanun karakterini taşırncıdığıdır. · Bernard Lewis'e göre, "Osmanlı . Sultanları , il. Mahmut'a kadar, bazan yasama işlemi anlamında tanımlanan kanu nlar çıkarmışlard ı r. Fakat bu tanımlama sihhatli değildi. Osmanlı Kanunu hiçbir anlamda bir yasama işlemi değil, daha çok mevcut hukukun bir kodifikasyonu idi"(1 1 1ı . Ancak Tanzimattan sonra, batı örneği dikkate alınarak Ceza Kanunu ve Ticaret Kanunu gibi düzenlemelere gidildi. Ayrıca bu kanunları uygulayacak mahkemeler de kuruldu. Yeni kanunları'} kabulü ve bunu uygulayacak mah kemelerin kurulması ile yargı hayatında ikilik başgöstermiş, hukuk birliği bu yönüyle de geniş ölçüde zedelenmişti. lsıam hukukunun en büyük özelliği, çağın anlayışına uymayan yönü, insa·n haklarına açıkça aykırı olan yanı, kadın haklarına gereken yeri vermemiş olması, kadının toplumda değerini tanımamış olmasıdır. ôzel . haycıta ilişkin işlerde kadınla erkek arasında eşitsizlik vardı. Dört kadınla evlenebilen erkek, istediği anda boşanabilirdi. Boşanma yalnız erkeğe tanınmıştı. Miras konu sunda eşitsizlik, erkeğe iki, kadına bir hak tanıyacak şekilde idi. Şahadette de iki kadın bir erkeğe denk sayılırdı. Yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıkladığımız bu duruma son vermek, yeni devletin hukukunu modernleşUrmek ve devlet ülkesinde hukuk birliğini sağlıyabilmek için din ve mezhep ayrılığı gözetmeksizin�bütün yurttaşlara uy gulanabilecek laik nitelikte kanunların kabul edilmesi bir zorunluluktu. ·
B. LAlk Hukuk
1-) Laik Hukuka Yönelmenin Zorunluğu Hukukun laik olması demek, devletin kanun koyarken dini esaslara uyma mecburiyetinde olmaması demektir. ( 1 1 7} Bernard Lewis, Modern tarkiye'nin Doğuşu, a.g.e., s. 1 09.
254
Kanunlar laik bir devlete, metafizik ve mistik esaslara göre değil tama.: . mlyle . dünyevi ve beşeri ihtiya_ç lara uygun olarak konulur . Hukukun laikleştirilmesi bütün asri devletlerce kabul edilen kamu hukuku prensibidir; . Osmanlı imparatorluğu devrinde, devlet teokratik olduğu gibi hukukta teokratik idi.Tanzimat ve ikinci Meşrutiyet devrinde bazı sahalarda laik kanun lar konulmuşsa da, hukuk sistemimiz ve özellikle hususi hukukumuz geniş ölçüde dinltesirler altında idi. M illi Mücadele devrinin başlangıcında yeni Türk Devletinin temelleri atılırken, hukukun laikleştirilmesi ileri sürülmemiş, bilAkis bu devrede taviz bile verilmiştir. _i lk Teşkilatı Esasiyle Kanununda da dini hukukun hakimiyeti kabul edil miş ve mesela ahkamı şer'iyenin (dinle ilgili hükümler) . düzenlenmesi vazifesi, T.B.M . M . nin vazifesi arasında sayılmıştı. Milli Mücadelenin son_a ermesi ve Cumhuriyetin ilanı ile hukuk alanında laikleşme yavaş yavaş gerçekleşmiştir. Türk Hukuk inkılabının gerekliliği Büyük Atatürk'ün 1 Mart 1 924 tarihli T.B.M.M.'de irat buyurdukları nutukda açıkça dile getirilmiştir:
"Asıl mühim olan nokUfadli teşkilatımızı, bizi şimdiye kadar, şuuri·, gayri şuuri tesir alt ı nda bulunduran, asrın icabatına gayrı mutabık revabıttan (bağlardan) bir an ewel kurtarmaktır. Millet, her mütemeddin memlekette (medeni memfekette) olan terakkiyi adliyenin memleketin ihtiyacına tevakuf (uyan) eden esasatını istiyor. Milletin arzu ve ihtiyacıha tabi olarak adliyemiz de her güna tesirattan silkinmek ve seri. terakkiyata atılmakla asla tereddüt olunmamak laz ımdır. Hukuku medeniyede, hukuku ailede takip edeceğimiz yol ancak medeniyet yolu olacaktır. Hukukta idare-i masiahat ve hurafetlere merbutiyet (bağlılık) milletleri uyanmaktan meneden en ağır bir kabustur. Türk M illeti üzerinde, kabus bulunduramazı n aı.
Di�i birhukuk sistemini terkederek yerine laik ve medeni bir hukuk sis temi kabuletmek, yeni Türkiye için hayati bir zorunluktu. Büyük Atatürk, Ankara Hukuk Mektebinin 5 Kasım 1 925'de açılış me rasiminde bu zarureti şöyle ifade etmişlerdi. "Cumhı,.ıriyet Türkiyesinde· eski kavaidi hayat (eski hayat kuralları) eski hukuk yerine yeni kavaidi hayatın ve yeni hukukun kaim olmuş bulunması bugün gayri tabii tereddüt bir emri vakidir . Büsbütün yeni kanunlar getirerel< eski esasatı hukukiyeyi ten:ıelinden kal etmek (yok etmek) teşebbüsün deyiz"(1 19J. Daha önce açıklandığı gibi Osmanlı imparatorluğu sınırları içinde bir hukuk bfrliğini sağlıyamamiştı. Müslüman halka islam hukuku ve örf ve adet hukuku uygula nıyordu. Gayri müslim tebaalar ise kendi hukuklarını uygula·
·
.
.·
·
(1 1 8) AtatOrk'On Söylev ve Demeçleri, C. 1, a.g.e., s. 3 1 7. (1 19) AtatOrk'On Söylev ve Demeçleri, C. il, s. 238.
255
. makta idi. Keza yabancılar da kapitülasyonlar yüzünden kendi huküklarına bağlı idiler. lslam hukuku da hukuk birliğini sağlamaktan uzaktı . Yeni devletin hukukunu modernleştirmek ve devlet ülkesinde hukuk birliğini sağlıyabilmek için din ve mezhep ayrilığı gözetmeksizin bütün yurttaşlara uygulanabilecek laik kanunların kabuledilmesi bir zorunluktu<1 20>. Laik hukuka yönelmenin sebeple rini kı saca ve s ı ra ile şöyle açıklayabiliriz: aa) Eski hukuk sistemimizin ilkelliği yeni modern hayat ı n akışına ve gelişmesine uygulamakta idi. bb) Batı hukuk sistemini kabul edişimiz bir an önce batı medeniyetine katılma isteğimizden ileri geliyordu. Zaman kaybetmeğe imkan olmadığından kısa zamanda işlerimizi bitirmemiz gerekiyordu. Beklemeğe zaman ımız ol madığından resepsiyon yolu ile batı hukukunu kabulettik. Batı hukukunu ka bul ederken, kötü geleneklerimizi ve zihniyetimizi de değiştirmek istiyorduk. cc) Dini hukuk, tatbikatı icabı, ayrı dinde olanlara da ayrı bir hukuk tat bikatını gerektireceğinden bu memlekette hukuk birliğini baltalamakta ve ka nunlaon eşitliği, ·eşit şekilde tatbiki esaslarına da aykırı düşmekte idi. dd) Lozan Barış Andlaşması ile siyasi istiklalimizi kısıtlayan ka pitülasyonları kaldırmıştık. Hukuku laikleştirme ve modernleştirme ile siyasi is ti�lalimizi de metinat altına almak istiyorduk. Ayrıca Lozan Barış Andlaşması ile modern bir adli teşkilatla modern ve laik kanunlar yapmak mecburiyetini de mukavelevi olarak yüklenmiştik. Bu işi de bu yönden biran önce başarmak bir zaruretti. Türk _Hükümeti Lozan da azınlıklarla ilgili dini .esaslara dayanmayan bir kanun koyacağını, müzakerelerin daha başında ileri sürmüştür. Ancak Lozan konferansında Türkiye'nin karşısında olan devletler buna şiddetle karşı çıktılar. Sonuç olarak Lozan Barış andlaşmasının 42 inci maddesi ile Türkiye, azınlıkların aile hukukuna veya şahsi hükümlerine kendi örf ve adetlerine uy- , gun bir düzenleme y-apacağını taahhüt etmiştir. Bu amaçla kurulan komisyon lar, Müslüman olmayan azınlıkların aile ve şahsi statülerine ait maddelerin tes bitine çalışmıştır. Ancak Medeni Kanunun kabulü ile azınlıklar için kurulan komisyonlar, dini düşüncelerden s ıyrılmış esasları kabul ettiği için, dini ce maatler için ayrı hükümler koymağa da gerek kalmadığını bizzat azınlık temsil cileri istemişlerdir. Ayrı dinden olan azınlıkları ö ngören 42 inci madenin ilgili hükümlerinin kalkması ile Andlaşmada yer a1ari azınlıkla Türk vatandaşı arasında fark da kalmamıştır. Böylece ülkede kanun hakimiyeti islisriasız uy gulanma imkanına kavuşmuştur. Bu laik esaslara dayanan Medeni Kanunun kabul edilmesi ile sağlanmıştır<1 2 1 ı . (1 20) Coşkun Üçok, Şerait istekleri ve Türk Hukuk Devrimi, Milliyet, 2 Aralık 1 967. ( 1 21 ) Cemil Bilse!, Medeni Kanun ve Lozan Mahedesi, Medeni Kanunun XV. yıldönümü için (Kollektif eser) , a_g.e.; s. 31 ve devamı.
256
ee) Devlet laik hüviyete doğru yön·eımekte idi. Laik deviet esası hu� ku_kuta da laikleşmeyi kabule bizi zorluyordu. ff) En son olarak, laik hukuk, medeni hayatın·· icabı idi . · lhering'in dediği gibi, "yabancı hukukhükümleririin v e müesseselerinin alınması, milli bir mesele olmaktan ziyade, sadece bir ihtiyaç meselesinden ibaretti c122ı. Bütünü ile bu zaruretler sosyal düzene şekil veren . hukuk kaidelerinin de laiK.leştirilmesini gerektiriyordu . ·
. 2-) Hukukta Laikleşme ve· Kabul Edilen Kanunlaf.1231 .
Türk Medeni ve Borçlar Kanunu lşviçre'den Ceza Kanunu ise 1 889 ta rihli ltalyan Ceza Kanunundan alınarak, 1 926 yılında her ikiside yürürlüğe gir miştir. Bu kanunları 1 927'de yürürlüğe giren lsviçre'nin Neuchatel Kantonun dan alınan Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu takip etmiş, 1 929'da ise, yürü rlüğe giren Ceza Mu hakemeleri Usulü Kanunu da Almanya'dan alınmıştır. Bu kanunların alınması resepsiyon yolu ile olmuş, maddeler aşağı yu�arı az bir değişikliklerle aynen tercüme edilerek alınmıştır. . 1 932'de yürürlüğe giren icra ve iflas Kanunu da büyük bir kısmı itiba riyle lsviçre'den alınmıştır. Ticaret Kanunu ise muhtelif memleketlerin mevzu atından geniş ölçüde iktibas edilerek hazırlanmış, Kara Ticareti diye ad landırdığımız birinci kitap 1 926'da, Deniz. Ticareti diye anılan ikinci kitap da 1 929'da yürürlüğe girmiştir. Batılılaşma kamu hukuku sahasında da en belirli · bir şekilde görülmüş, önce Anayasa prensipleri ile Türkiye Cumhuriyeti batılı bir devlet hüviyetini �azanmıştır. idare Hukuku sahasında da Fransa örnek alınarak eşitli kanunlar az çok değişikliklerle alınmıştır. Çağdaş medeniyete erişebilmek için herşeyden önce, toplumun ve insan hayatının çağın gereklerine göre yenilenmesi, özellikle, toplum düzenini ifade eden hukukun yenilenmesi ve hukuk inkılabının gerçekleştirilmesi zo runlu idi. Tanzimatla başlıyan ve sonraki yıllarda da devam ettirilmek istenen yeniİik hareketleri başarısızlığa uğramıştı. Hukuk inkılabının yapılabilmesi için modern kanunların hazırlanarak yürürlüğe konması gerekiyordu. Bu amaçla Medeni ve Borçlar Kanununu hazırlamakla görevli 1 923 yılında kurulan ko misyon, başarıl ı ve sür'atli bir çalışma yapamı-yordu. Öncelikle komisyon inkılapçılık prensibini kavrıyamıyor, dar çerçeveli, kısa tartışmalara i mkan ve ren konulan ele" alıyordu. Komisyonun 1 925 yılında yazdığı · kanun tasarısı , hem sistemi, hem de muhtevası bakımından tatmin edici olmaktan uzaktı. Bu • .
·
( 1 22)
·
Ferit Ayiter"den naklen, yabancı Kanunlar ve Milli Hukuk, Mec:leiıi Kanunu n XV.
yıldönOmo için, l stanbul Oniveı?itesi Yayınlarından, lstanbu.1, 1 944, s. 1 78, Noı.
il.
(1 23) Zehra Oclyakmaz Alıınbaş, Atatürk ve Hukuk inkılabı, Atatürk ve Ankara (kollektif eser), AtatOrk'On Ölü m ü nü n 50 yılı anısına, ankara 1 988, s. 69-78. ·
257
durum karşısında daha çok beklemenin doğuracağı sakıncaları da dikkate alan Adliye Vekili Mahmut Esat (Bozkurt) komisyonun faaliyetine son verdi. Bundan sonra lsviçre Medeni ve Borçlar Kanunu bir özel komisyon ta rafı ndan Türkçeye tercüme edildi ve çok az değişikliklerle Türk M edeni ve Borçlar Kanunu olarak 1 926 yılında kabul edildi. Özel hukukun temel yapısını teşkil eden bu Kanundan sonra diğer ka nunlar tercüme edilerek adaptasyon (benimseme) yolu ile kabul edildi. Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt'un Medeni ve Borçlar Kanunu nun kabul edilmesi gereğini açıklıyan .sözleri dikkat çekicidir. "Türk inkılabının hedefi'batı medeniyetin kayıtsız ve şartsız kendisine maletmektir, benimsemektir; böylelikle Türk miletinin iradesine uygun hare kette bulunmuş olacağız; keyif ve isteklerimize göre değil, milletimizin dilekle rine göre iş ba·şarmağa mecburuz" ı1 24ı_ Bu açıklama Tü rk Hukuk inkılabının g�reğini ifade etmekle beraber, bunun millet iradesine dayandığın ıda belirtmektedir. Medeni Kanun, Türkiye'de laik bir özel hukuk, sisteminin başlangıcınf teşkil etmiştir. Bu Kanuna kadar özel hukuk sistemi tamamen dini esaslara dayanmakta idi. Medeni Kanunun laik karekteri laik devlet olma iddia ve çabasında bulunan Cumhuriyetimizin temel yapısına tamamen uymakta idi. Medeni Kanun, dini bir karakter taşıyan eski şer'i hukuktan farklılıklar arzetmektedir. 1 - Medeni Kanun, eski hukuktan farklı olarak yargıca geniş yetkiler tanımaktadır. Yargıç, gerektiğinde, Kanunda hakkında uygulanabilir bir hu. kuk kuralı bulunmayan hallerde, kendsi kanun koyucu gibi hareket ederek bir kural !
258
Zahit lmre-Osman Nebioğlu, Atatürk ve Batılılaşma, Doğumunun 1 00. yılında Atatürk'e Armağan, !. Ü. H.F.M., 1 979-1 98 1 , sayı 1 -4, s. 3 1 -32. ·
Medeni Kanunumuz, med�ni nikah, tek evlilik' ve hakimin hükmü ile boşanabilme gibi esasları getirmiş o lması ile toplumumuz ileri bir toplum hüviyeti kazanmıştır ( 125> . ' Türkiye'de Cumhuriyet sonrası benimseme (adaptation) hareketinde, yabancı hukukun alınması ve aktarılması yoluyla, toplumun geçmişle olan bağlılığının sökülüp atı lması, yeni bir dünya görüşünün ve hukuk anlayışının yarat ı tması yeni hukuki biçim ve kalıpları n g etirilmesi amaçlanmışt ı r. Türkiye'de, çağdaşlaşma ve batılılaşma çabaları yerleşik hukuk düzeninin ter kedilmesi ve bunun yerine çağdaş bir hukuk düzeninin benimsenmesi, Milli hukukun yeni değerler, kalıplar ve biçimler içinde oluşturulması sonucunu or taya çıkarmıştır.
3-) Hukukta Laikliğe Yönelmenin Değerlendirilmesi
Batı Avrupa hukuk sistemi içinde yer alan Türkiye'de bu geniş ölçüde resepsiyon hareketi, hukukun laikleştirilmesi memleketin siyasi, hukuki ve sosyal kaderine tesir etmiş, kökten zihniyet değişikliğine imkan hazırlamıştır. Türkiye, geniş ölçüde yaptığı ve başarmağa çalıştığı inkılabları ile medeni ve asri bir memleket, batılı anlamda demokrasinin yerleşeceği bir idare tarzı hüviyetini de bu amaçla taşımak istemiştir. Zahit lmre ve Osman Nebioğlu'na göre, "Atatürk devrinde on yıl içinde yapılan inkılaplarla özellikle hukuk inkılabı ile yüz yıllık bir zaman mesafesi ka zanıldı. Eğer bu geçiş kendi tabii gelişmesine bırakılmış olsaydı, batılılaşma büyük sancılarla bir kaç nesil sonra gerçekleşebilirdi. Çünkü, millete yüzyıllar boyu hakim olan gericiliği,, taassubu, medrese ruhunu, yeniçeri kafas ını yıkmak kolay qlamıyacaktı" ( 1 26l. TUrkiye'de özelikle lsviçre Medeni Kanunu ve Borçlar kanununun tüm olarak benimsenmesi Kara Avrupasında büyük yankılar yaratmıştır. Batı Avru palı hukukçular, Tü rkiye'deki toptan beni.mseme olayını, hukuk tarihinin en önemli olaylarından biri olarak nitelemişlerdir. Kont Ostrorog "Türkiye Cumhu riyet! tarafı_ndan Avrupa hukukunun �abulü , Orta Doğu tarihinde öndört yızyıldan, yani lslam dininin kabul.ünden bu yana, en önemli olaylardan biridir" (127> demiştir. lsviçreli büyük hukukçu, Sauser-Hall'e göre, "Türkiye'de gerçekleş tirilmiş olan rebormlar bütün olarak ele alındıklarında şaş ı rmamak ola.
.
( 1 25) Aytekin Ataay, Bir inkılap Yapıtı Olarak Medeni Kanun, 1.0. H. F:M. Cilt XLV�XLVll, sayı 1 �4. Doğumunun 1 00. yılında Atatürk'e Armağan, lstanbul 1 982, s. 49-58. ( 1 261 Zahit lmre-Osman Nebioğlu, Atatürk ve Batılılaşma, Doğumunun 1 00. yıl ında Atatürk'e Armağan, 1.0.H.F.M., 1 979- 1 98 1 , sayı .1-4, s. 34. ( 1 27) K. Ostrorog, The Angora Reform. Landon 1 927, s. 1 4 . (Prof. Dr. Ergun özsunay'dan nak len, "Yabancı Hukukun Benimsenmesi" yoluyla Bir Çağdaşlama Modeli; Kemalist Hukuk Devrimi Üzerine Gözlemler ve Değerlendirmeler, 1 1 1 . Türk Hukuk Kurultayı , Türk Hukuk Devrimi, (Bildiriler) , Ankara 1 98 1 , s. 376.
259
haksızdır: lslam devletlerinin en güçlüsü, bin y ı l geçmişe varan töreleri, altı aylık bir sürede yürürlükten kaldırılıyor, Tarih, tiiçbir ülkede, bu kadar köklü ve ani değişikliği örnek gösteremez. Bir ülkede bir toplum üzerinde ·yapılmış bundan datia cesur bir deneyim yoktuİ"'' < 1281. Saarbrücken Üniversitesi Avrupa Enstitüsü direktörü Prof. Dr. Leontin · Jean Constantinesco, yabancı hukuku toptan benimseme yoluyla, Türk hu kukunun lslam hukuk sisteminden ayrılarak, Kara Avrupası hukuk sisteminin bir parçası haline getirilişini köklü bir hukuk devrimi. olarak nitelemektedir <129>. Prof. Dr. Ergun Özsunay'a göre de Atatürk'ün hukuk alanmdaki cesur girişimleri bir"reform olmayıp, bir devrim olduğunu göstermektedir 11 301 . Hukukun laikleştirilmesi veyahut diğer bir deyimle hukuk inkılab ı na karşı yükselen itirazlara Rrof. Dr. Çoşkun Üçok haklı olarak şu cevabı vermektedir: "Özellikle M edeni Kanunun Türkiye'ye uymadı ğ ı , evlenme ve boşanma ile ilgili hükümlerin köylerde uygulanmadığı yolundaki iddiaya karşı, şunu söyliyebiliriz ki, 900 yıl lsıam hukuku da bu alanlarda Anadolu'da tam, hatta yeryer hiç uygulanmamış, mesela lslam hukukuna göre evlenme için tarafların rızası şart o lduğu halde, babalar kızlarını , rızalarını almadan satmışlar, kaçırma evlenmeleri de devam etmiştir. ,. Yeni hukukumuzun her yere yerleşmesi için; çok az zaman geçmiştir. Gerektiği zaman birinkılabı yapmak nasıl o zamanki kuşağın vazifesi ise, bu inkı labı geliştirip yerleştirmek de ondan sonraki kuşağın vazifesidir. M illi eğitimin gelişmesi, kültür seviyesinin yükselmesi sonucu, hukukumuzun da her yerde yerleşip uygulanacağı şüphesizdir. Kanunlar mevcut durumu tes pit etmek _için değil, halkın ilerlemesini sağlamak için ve gelecek gözönünde tutularak hazırlanırlar"(1a1 ı . ·
•
i V . Eğitim ve Kültür Alanırda ln İc ıtap Hareketleri · A . . E ğ itim Alanında inkı lap Hareketleri Milli eğitim topluluk içinde yaşamayı kolaylaştıran, ahenkleştiren dav ranışları öğret i r ve genç kuşakları buna a l ı ştırmakla memleket içinde güvenliğin, sosyal dayanışmanın sağlanmasına da hizmet eder. M illi eğitim, kültürümüzü ve karakterimizi yükseltmeye yarar. Fert ve millet olarak bizleri ezilmekten ve · ye n i l mekten ku rtarırı 1 32 1 . insan özgürlüğünün kav ranılmasında, kişinin gelişmesinde, milli eğitim başlıca rol oynar. (1 28) Sauser-Hall, La Reception des droits Europeens en Turquie, Recueil de Travaux, Geneve 1938, s. S64 (Prof. Dr. Ergun Özsunay'dan naklen, a.g.m., s. S76 ). (129) Ergun· Özsunay, a.g:m., s. sn. ( 1 SO) Ergun özsunay, a.g.m., s. sn. (131 ) Coşkun Üçok, Şeriat istekleri ve Türk Hukuk Devrimi, Milliyet, 2 Aralık 1 967. ( 1 32) Süheyp Derbil, idare H ukuku, C. il, Ankara 1 952, s. 608.
260
Eğitim, toplumsal bir ihtiyacı karşıladığından bir kariı.u hizmetidir; Çağımızın devleti, başarısını ve gücünü , milli eğitimde bulur. Bizde, milli eğitim hizmetleri ya bizzat devlet eliyle görülür veya devletin gözetim ve de netiminde bulunur. Her ülkede uygulanan eğitim sistemi, o ülkenin geleceği ile ilgilidir. Bu bakımdan gelecek kuşakların eğitilmesi. önemli bir kamu ·hizmeti sayılarak, toplumun amacına uygun olarak yönlendirilir.
1-) Dini Eğitim (Osmanlı Eğitirn Sistemi) Eski eğitim sistem i dini idi. Bir -din devleti olan Osmanlı Devletinde, eğitimde, dini temellere dayanmakta idi. Yeni Türk Devletinde eğitim millidir. Dini eğitim ile milli eğitim arasında fark vardır. Dini eğitimde öğretim, Allah ile kişi arasındaki ilişkilere hizmet amacına yöneliktir. Halbuki milli eğitimde kişi ile bağlı topJum aras:nda ilişkilere yaraya cak öğretim verilir. Milli eğitim, gerçek ve ideal bir şekilde vatandaş eğitiı;nidir. Vatandaşın genel ve gerekli eğitimidir. Milli eğitimde, kişinin Allahla ilişkiler) · kendi vicdanına ve takdirine. bırakılmıştır. Dini eğitim, yalnızca ,manevi bir heyecan ve his doğurmak ister, mad deyi inkar eder. M ili eğitim madde üzerine dayanan manevi bir his uyan dırmaya çalışır. Milli eğitim, insan, vatan ve dil g ibi objektif ve maddi esaslar dan doğan bir ruh telkin eder. Milli eğitim laik bir eğitimdir<1 33l. Türkiye'de öğretimin laikleştirilmesi bir gelişmenin sonucu nda olmuş, fikri hazırlıklar Tanzimatla başlamış, ancak Cumhuriyet döneminde gerçek laik öğretim mümkün olmuştur. Osmanlı Devletinin eğitim sistemi dini nitelikte idi. Dini kurumlar eğitim si�temini düzenlemekle yükümlü olmuştur. Tanzimat dönemine kadar, devlet vatandaşın eğitimi ile ilgilenmemişti. Yalnız devlet adamlarının yetişmesi için kurulmuş bir Saray Okulu ( Enderun) mevcut idi. Bunun dışında, genç kuşaklar vakıflara bağlı mahalle okullarında eğitilirdi. M ahalle okulunu bitirenlerde medreseye giderlerdi. M edreseler çeşitli kademelerden oluşurdu. Yüksek kademe, ihtisas medre selerinden meydana gelirdi. Os m anlı i mparatorluğunda devlete bağlı okµ lların kurulmas ı , belirli askeri ·okullar hariç ondokuzuncu yüzyılın ortalarına doğru başlar. Böylece, geleneksel okul kuruluş s�ş,temi yanında, yepyeni bir okul sistemi daha kurul- . muş olur. Öğretimle ilgili e n önemli değişiklik, 1 Eylül 1 869 tarihli, Maarif-i Umumiye Nizamnamesi (Genel Eğitim Tüzüğü) ile sağlanmıştır. Maarif-i Umu miye Nizamnamesi, bütü n eğitim kurumlarını, ilk, orta ve yükseköğretim ka demeıerr olmak üzere üç ana kademede toplamıştı. (133)
Bk. Hilmi Ziya Ülken, Millet ve Tarih Şuuru, lstanbul 1 948, s . 66-68.
·
261
i lköğretim, üç yıl süreli mekteb-i iptidai ile yine üç yıl süreli mekteb-i rüşdiye'den oluşmakta idi. Mekteb-i iptidai ilk öğretimin birinci kademesini teşkil etmekte, okuma, yazma, hesap, din bilgisi gibi temel bilgiler verilmekte idi. Mekteb-i iptidai, kız ve erkek çocuklar için mecburi idi. Mekteb-i Rüşdiye is·e, ilk öğretimin ikinci kademesini teşkil etmekte kur'an okuma, din bilgisi, Türkçe, arapça, hesap, coğrafya, Türk ve lslam tarihi, güzel yazı, gibi dersler verilmekte idi. Ortaöğretim ise en son şekli ile mekteb-i idadi ve mekteb-i sul tanilerle Fransız liseleri örneğine göre kurulan ortaöğretim kurumlarıdır. Dev letin mesleki ve teknik öğretime ilgisi , 1 8 yüzyıl ortalarında başlar. Bu döneminde belirli askeri meslek okulları açılmıştı. Mesle�i öğretim, Tanzimat tan itibaren, askeri alan dışında, diğer alanlardada, ihtiyaçlara göre açılmış okullarla sağlanmıştır. Yükseköğreti m , çeşitli yüksek okullar ile Dar- O l F ü nu n'dan oluşmaktadı r. 1 795'de Mü hendishanei Berri-i Hümayum (Mühendishane) , 1 825'de Mekteb-i Tıbbiye (Tıbbiye) , 1 834'de Harbiye ve Tanzimattan sonra idareci yetiş'tirmek üzere, 1 858'de Mekteb-i Mülkiye (Mülkiye Mektebi) açı lmıştır. Yüksek seviyede bilimlerin okutulduğu yer anlamına gelen Dar-ül Fünun, bugünkü üniversite karş ı lığı, ilk defa 1 846'da açılması kararlaştırılmış ve 1 863'de açı lmıştır. Kısa sürelerle açı lıp kapanan Osmanlı Darülfünun'u gerici ve tutucu çevrenin hücumlarına maruz kalmış, bilgisizlik yüzünden başarı sağlıyamamıştır. 1 900'da tekrar Darülfünunu Şahane ad ı ile açılan bu yüksek öğretim kuruluşu, 1 908'de Meşrutiyet inkılabının getirdiği hava ile serbestliğe kavüş muştur. ·
·
. Dini devlet anlayışına hizmet eden Osmanlı egitim sistemi, yeni kuru lan milli devletin amacına hizmet edecek eğitim düzeninden çok uzak kalmak ta idi.
2-) Milli Eğitim (Türk Cumhuriyetinin Eğitim Sistemij Daha Kurtuluş yıllarında, 1 6 Temmuz 1 921 'de Sakarya Meydan muha rebesinin cereyan eylediği anda, Atatürk M aarif kongresinde, Türkiye Milli Eğitim işlerinin bir programını haz ı rlamak amacıyla, milli kültü rün önemini belirtmiş ve milli laik terbiye sisteminin lüzumundan bahsetmiştir: "Şimdiye kadar takip olunan tahsil ve terbiye usullerinin milletimizin tari hi tedenniyatı nda (Gerileme, düşme) en mühim bir amil olduğu kanaatinde yim. Onun için bir milli terbiye programından bahsederken, eski devrin hura faından ve evsafı fitriyemize hiç de münasebeii olmayan yabancı fikirlerden, (134) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. il, s. 1 6- 1 7. ( 1 35) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. i l , 2 nci baskı, a.g.e., s. 44. (136) Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, 3 ncü baskı, a.g.e., s. 1 84.
262
şarktan ve garptan gelebilen bilcümle tesirlerden uzak, seeiyei milliye ve tari hiyemizle mütenasip bir kültür kastediyorum. Çünkü dehayı millimiz in inkişafı tamı ancak böyle bir kültür ile temin olunabilir"( 134l. ·
Atatürk yine b ir başka konuşmasında "Hiçbir delili mantıkiye istinat et meyen bir takın an'anelerin, muhafazasında ısrar eden. milletlerin terakkisi çok güç olur, belki de hiç o lmaz"(135) demekle kurtuluş ve yükselişin yolunu çiziyor ve "milli ahlakımız medeni esaslarla ve hür fikirlerle beslenmeli ve tak viye olunmalidır" (1 36> diyerek de laik öğretimin, milli öğretim ve ahlakın değerini belirtiyordu . Atatürk
Milli kurtuluşun da hedefini milli terbiyede bulunmaktadı r.
"Efendiler; yeryüzünde Oçyüz milyonu mütecaviz lslam vardır. Bunlar aı:ıa, baba, hoca terbiyesiyle, terbiye ve ahlak almaktadırlar. Fakat maalesef hakikat şudur ki, bütün bu milyonlarca insan kütleleri şunun veya bunun esa ret ve zillet zincirleri altındadır .. Aldıkları manevi terbiye ve ahlak onlara bu esaret zincrini kırabilecek meziyeti insaniyeyi vermemiştir, veremiyor. Çünkü hedefi terbiyeleri milli değildir"(137). Atatürk'ün anlayışına göre milli laik terbiye akılcı , gerçekci, tecrübeci bir öze dayanır. Türkiye'de Cumhuriyetle tam laik, milli öğretim ve eğitim sistemine gidil mek istenmiştir. Türk kültürünün laikleştirilmesiyle, hurafelerden, batıl itikatlar dan uzak hür bir zeka disiplinini kurma amacı güdülmüştür. Medrese zihniye tinden ve skolastik düşüncenin dar kalıplarından uzak gerçekçi, tecrübeye · v� ilmi görüşe dayanan bir öğretim ve eğitim sistemi cumhuriyet maarifemizin temel amacı olmuştur.
3-) Tevhid-i Tedrisat (Öğretimin Birleştirilmesi Kanunu)
Tanzimattan bu yana ikili bit sistem halini alan öğretim ve eğitim anlayışı Türk i nkılabının anlayışına uygun olarak 3 Mart 1 924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile yeni bir bünyeye çevrilmiştir. Hıfzırrahman Raşit Öymen'e göre, "Bu yeni bünye, ikili hayat görüşünü kaldırdığı_ gibi, layık öğretim ve eğitim sisteminin temelini kurmuş, ayrıca türlü Bakanlıklara bağlı olan bütün öğretim ve eğitim müesseselerini de birleşik bir organ halinde Milli Eğitim Bakanlığına bağlamıştır"(138>. •
Türk Devrimi açısından "Tevhidi Tedrasat Kanunu" ile öğretim ve eğitim birliği sağlanarak milli kültür birliğine yönelmek istenmiştir< 1 39>. (137) Atatürk'ün Söylev ve. Demeçleri, C. il, s. 1 98. (138) Hıfzırahman Raşit Öymen, Türkiye'nin Ana Eğitim Problemleri. a.g.e., s. 23. (139) Şerafettin Turan, Tevhid-i Tedrisat' (Öğretimin Birleştirilmesi), Atatürk Önderliğinde Kültür Devrimi, Kalkınma için Bölgesel işbirliği Semineri Tebliğleri, (9- 1 1 Kasım 1 967), Ankara, 1 972, s. 79.
263
Öğretim ve eğitime milli ve laik bir karakter veren, Tevhid-i Tedrisat Ka nunu, milli gelişme tarihinde daima büyük bir yer tutacak bir inkılabın da adı olmuştur<14oı . 4-) Medreselerin Kaldırılması ve Eğitim Alanında Yenileşme 3 Mart 1 924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu, öğretim ve eğitimin bir liğini sağlamakla beraber, medreselerin de kaldı rılmasını sağlamıştı r. Keza 3 Mart 1 924 tarihli, Şer'iye ve Evkaf ve Erkanı Harbiye�i Umumiye (Genel Kur may) Vekaletlerinin İlgasına (kaldırılması na) Dair Kanun'la da, vakıfların bağl ı bulunduğu vekalet (bakanlık) kaldı rı ldığ ından ve Tevhid-i Tedrisat Kanunu nun üçüncü maddesi ile de Şer'iye ve Evkaf vekaleti bütçesinde mektepler ve medreseler için ayrılan ödenek de Maarif Vekaletine (Milli Eğitim Ba� kanlığına) devredildiğinden, medreselerin kaderini tayinde Maarif Vekaletine bırakılmıştır. Tevhid-i Tedrisat kanununda, medreselerin kapatı lmasına ait herhangi bir hüküm yoktur. Ancak medreselerin görevini görmek ve yüksek diyanet uzmanları yetiştirmek üzere İlahiyat Fakültesi ile imam Hatip Okulları açılması kanunla öngörü ldüğ ü nde n . medrese lerin kapat ı lması tabii bir sonuç olmuştur. Medreselerin kapatı lması ile dini eğitim sisteminden milli eğitime yönelinmiş, öğretim ve eğitim kurumları çağdaş bilimin verilerinden yararlana cak şekilde yeni bir yöne yönelinmiştir. Medreseler ortaçağın geri ve geriletici zihniyeti içinde, bütün yenilik lere dinsizlik diyerek karşı çıkan tutuculuğun ve gericiliğin hem kaynağı , hem · de kalesi halinde gelmişti. "Din ve ilim müesseseleri adı altında karanlık birer cehalet pazarı, mis kinlik yuvası olan medreselerin ortadan kaldırılması, memlekete meyvasız ve zararlı insanlar olmak için buralarda ömür çürüten vatandaşların ku rtarılması nok_tasından laz ı mdır (gerekti)(141l. Medreselerin kaldırılmsı ndan sonra, Atatürk'ün Rize seyahatinde bir heyet dilekçe ile gelerek medreselerin açı lması nı rica etmeleri üzerine Atatürk'ün ise cevabı kesindi: "Mektep istemiyorsunuz, halbuki M illet onu istiyor. B ı rakınız, artık bu zavallı millet, bu memleket evladı yetişsin! Medreseler açılmıyacaktır. millete mektep laz ımd ı r"( 1 42J . ·
·
Türk Ta rihi tetkik Cemiyeti, Tarih iV, Türkiye Cumhuriyeti, Maarif Vekaleti, l stanbul 1 934, s. 250. ( 1 4 1 ) Türk Tarihi Tetkin Cemiyeti,'Tarih iV. Türkiye Cumhuriyeti, a. g. e., s. 251 . (1 42) Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti, Tarih iV. Türkiye Cumhuriyeti, a. g. e., s. 253 Ahmet Mumcu, Tarih Açısından Türk Devriminin Temelleri ve Gelişimi, 6 ncı bası, 1 98 1 , s. 1 53.
(1 40)
264
Halkın coşkun gösteriyle ka,rşı lanan bu cevap, medreselerin ve onun zihniyetinin bir d aha dirilmemek üzere kalktığını kesinlikle dile getiriyordu . 2 Mart 1 926'da kabul edilen, "Maarif Teşkilatı Hakkında Kanun, Tevhid-i Tedrisat (Öğretimin brleştirilmesi) Kanununun ilkelerinin · ışığı altında eğitim h izmetlerini düzenlemiştir. Devletin izni olmadan h içbir okulun açı lmaya cağ ı n ı ö ngören M aarif Teş�ilatı Hakkında Kanun aynı zamanda çağdışı bütün derslerin okul müfredat programlarından kaldırılmasına imkan verdi1143>. ·
5-) Atatürk ve Milli Eğitirrl144l
.
.
Atatürk, 1 Mart 1 922'de, yeni kurulan devletin kuruluş yıllarında, M illi Mücadele'nin en çetiş safhasında, T.8.M.M .'ni açarken yaptığı konuşmada milli eğitim siyasetinin esaslarından bahsetmiştir: "Hükümetin en feyizli ve en mühim vazifesi milli eğitim işleridir. Bu işlerde muvaffak olmak için öyle bir program takip etmeye mecburuz ki o prog ram milletimizin bu günkü haliyle, içtimai, hayati ihtiyaciyle, muhitin şeraiti ile ve. asrın icabatıyla (gereği ile) tamamen mütenasip (uygun) olsun"(145l. Mustafa Kemal Paşa, ilk defa dikkatle ve önemle, milli eğitim hizmetleri nin başarılı olmasını planda görmüş ve bunu harp yılları içinde dile getirmiştir. Atatürk'ün 1 M art 1 922 tarihli konuşmas ının bir diğer önemli yönüde, memleketin gerçek sahibi ve sosyal toplumumuzun esas u nsuru nu n köylü olduğunu ilan etmesidir. Atatürk'e göre, milli eğitim u nsurundan yoksun ka lan köylünün okuma ve yazmasını sağlamak ve ona vatanı n ı , milletini, dinini, dünyasını tanıtacak kadar coğrafi, tarihi, dini ve ahlaki bilgi vermek ilk hedef olmalıdı r(146l. _Atatürk'ü n üzerinde durduğu bir diğer önemli noktada, "yetişecek çocuklarımıza ve ·ge nçlerimize, görecekleri tahsilin sonu ne olursa devam, ö ncelikle ve herşeyden önce , Türkiye'nin istiklaline (bağımsızlığına), kendi be nliğine, milff an'anelerine düşman olan u nsurlarla mücadele etmek gereğinin öğretilmesidir"l147l . Ahmet Mumcu, Tarih Açısından Türk Devriminin Temelleri ve Gelişimi, a. g. e,, s . 1 53. Mahmut Tezcaıi, Atatürk'ün Eğitim Anlay ışına Felsefi ve Sosyolojik Bir yaklaşım, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.V, sayı 1 5, S. 557 - 594. Ihsan Doğramacı, Atatürk ve Eğitim, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.I. sayı 3, S. �3 - 6�. . Ziya Bursalıoğlu, Atatürkçü Eğitim Üzerine, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.I. Sayı 3, S. 799 - 802. Burhan Göksel, Atatürk'ün Eğitim Haklarındaki Görüşleri ve Misak-ı Maarif, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. 1, Sayı 3, S. 921 - 958. Galip Karagözoğlu, Atatürk'ün Eğitim Savaşı, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.11., Sayı 4, S. 1 93 - 2 1 3. (1 45) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C:I., ikinci Baskı, a. g. e., s. 229 (1 46) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, 1 . , ikinci Baskı, a. g . e., s. 230. (1 47) Aynı Eser, s. 231 . ( 1 43) (1 44)
265
Atatürk eğitimi sosyal ve kültürel kalkınmasına ana vasıtası , temel u nsuru saylamıştır. Atatürk'e g_öre eğitim, kalkınma konusunda en etkili amaçlardan biridir. "En mühim, en esaslı nokta eğitim meselesidir. Eğitimdir ki, bir milleti ya hür, müstakil, şanlı; yüksek bir cemiyet halinde yaşatır, ya da bir milleti esaret ve sefalete terkeder"( 14Sl. Atatürk'ün eğitime verdiği ö nem, yeni kurulan devletin, yeni siyasi reji min, kendi zikmiyetine bağlı bir kuşak yetiştirme isteğinden de ileri gelmekte dir. Atatürk öğretmenlere hitaben, "Cumhuriyet: fikren, ilmen, fenmen , bede nen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister"<149l demektedir. Zaferden sora, yeni Türkiye'nin kurulmasının eğitime dayandığı , e n önemli v e en o nurlu görevin eğitim işleri olduğu v e "Milli Eğitim işlerinde ke sinlikle başarıya u laşılması gerektiği inancını taşıyan Atatürk, her gittiği yerde, katıldığı toplantıda, eğitimin temel ilke ve hedeflerini ortaya koymuş, cehale tin eğitim yoluyla ortadan kaldırılabileceğini belirtmiş, halka ışık tutmuş, ulusu na gerçekleri göstermeğe çalışmıştır. Atatü rk'ün eğitim programının dayandığı temel ilkeler şunlardır<150l. .
_
aa) Millilik ilkesi Atatürk'e göre eğitim programı h erşeyden ö nce milli bir n itelik taşımalıdır. Gerek biçimde, gerekse özde, millilik esastı r. "Türkiye'nin terbiye ve maarif sisteminin her derecesinde, tam bir va zuh ve hiçbir-tereddüde mahal vermeyen sarahat ile ifde etmek ve tatkik et mek lazımdır. Bu siyaset, her manasıyla, milli bir nitelikte görülebilir"<151 l .
bb) İlmilik İ/kesi ilmilik ilkesi, eğitim ve öğretimin amaç, muhteva ve araçları yönünden, ilmin en son seviyesindeki verilere göre düzçenlenmesini gerekli kıllmak- tadır. Atatürk bu ilkeyi önce, 27. 1 0 . 1 922'de Bursa'da öğretmenlere h itap ederken belirlemiştir. "Düşmanı mağlup eden zaferin sırrı nerededir bilir misiniz? Orduların sevk ve idaresinde ilim ve fen düsturlarını rehber ittihaz etmektedir (almak tadır) . Milletimizi yetiştirmek için asıl olan mekteplerimizin, darülfü nünlarımızın kurulmasında aynı yolu takip edeceğiz." ·
(148j Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C.11, ikinci Baskı, a. g. e., S: 1 98. (1 49) Aynı Eser, S. 1 72. (1 50) Yahya Akyüz, Atatürk'ün Türk Eğitim Tarihindeki yeri, Atatürk Araşıırma Merkezi Dergi si, C. iV, Sayı 1 0, S: 71 89. Atatürkçülük, Birinci Kiıap, a. g. e., S. 294 - 295 (151} Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, 3 baskı, a. g. e., S. 107. -
266
"Evet, milletimizin siyasi, içtimai hayatı nda, milletimizin fikri terbiye sinde de rehberimiz ilim ve fen olacaktı r. Mektep sayesinde, mektebin ve receği ilim ve sayesindedir ki, Türk Milleti, Türk san'atı, iktisadiyati, Türk şiir ve edebiyatı, bütün güzelliğiyle inkişaf eder"P52l. 22 Eylül 1 924'de Samsun'da öğretmenlere yaptığı konuşmada da, çok tanınmış parolayı dile getirmiştir. "Dünyada herşey için, maddiyat için, maneviyat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir,· fendir. ilim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, ceha1ettir, delalettir. Yalnız ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safha ların ı n tekamülünü idrak etmek ve terakkiyatı zamanla takip eylemek şarttır" ( 1 53) ·
cc) Laiklik ilkesi Atatürk'e göre eğitimde laiklik ilkesi, eğitimin bir yandan dini makam ların etkisinden kurtarılarak Devletin denetimi altına alınmasını, diğer yandan . da eğitim ve öğretimin amaçları ile içeriğinin dünya ihtiyaçlarına, gereklerine uygun olarak yeni baştan düzenlenmesi anlamını taşır. Laik eğitim, eğitimin milliliği ilkesinin de başdesteğidir. dd) Karma Eğitim ilkesi Karma �ğitim ilkesi, eğitim ve öğretimde cinsiyet ayırmanın kaldırı lması, her iki cinsinde eğitim hakları ve imkanlarından birlikte ve eşit olarak yararlan masını öngörür. "Bir içtimai topluluk, bir mil.let erkek ve kadın denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabilmidir ki, bir kitlenin bir parçası n ı terakki ettirelim, diğerine müsamaha edelimde, kitlenin bütünü ilerletilebilmiş olsun? Mümkün müdür ki, bir camianın yarısı topraklara zincirlere bağlı kaldıkça diğer kısmı semalara yükselebilsin? Şüphe yok, terakki adımları dediğim gibi iki cins tarafı ndan be raber arkadaşça atılmak ve terakki ve teceddüt sahasında birlikte kat'i merahil (merhale, durak} edilmek lazımdır. Böyle olursa inkılap muvaffak olur"P54l . ee) Birlik İlkesi Birlik ilkesi, eğitim ve öğretimde zümre veya kü ltü re l cinsten farklılıkların ortadan kaldırı larak birlik sağlanmasını amaçlar. Bu ilkenin bir bakımdan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile ilgisi vardır. ff) Bilgisizliğin Ortadan Kaldırılması ilkesi Bir diğer deyimle cehaletle savaşma ilkesidir. (152) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C.11., ikinci baskı,- a. g. e. , S. 43. (153) Aynı eser, S. 1 94. (154) Aynı eser, S. 2 1 6 - 2 1 7.
267
Eğitim halkı cehaletten kurtarmal ı , onun bilgi ve ahlak düzeyini ıükseltmeli, kabiliyetlerini ortaya çıkarıp geliştirmelidir: Atatürk'ün 1 6. 7 .1 921 'de Maarif Kongresinde söylediği gibi, "milleti mizin saf seciyesi istidat (kabiliyet) ile malidir (doludur). Ancak bu tabii istidadı fnkişaf ettirebilecek usullerle mücehhez vatandaşlar lazımdır. Bu vazife de siz muallimlere düşüyor"( 1 55l. 27 .1 o.1 922'de de Bursa'da öğretme nlere "Herşeyden evvel cehli izale etmek laz ı mdır. Maarif programımızın, maarif siyasetimizin temel taşı, cehbin izalesidir"! 1 56l. gg) işe Dayalı Eğitim İlkesi Bu ilke işin, eğitim ve öğretimde ana vasıta olacak kullanılması anlamını taşır. Aynı zamanda eğitimin üretici niteliğini de belirler. "Bir tarafta cehlin izalesine uğraşırken, bir taraftanda memleket evladını içtimai ve iktisadi hayatta fiilen müessir ve müsmir kılabilmek için elzem olan iptidai bilgileri işe dayalı olarak vermek usulü, maarifimizin esasını teşkil etme lidir" <1 51ı . Atatürk, 1 .3 . 1 923'de T. B . M . M .'de dördüncü toplantı yılını açarken, "Terbiye ve tedriste tatbik edilecek usül (yöntem), malümatı (bilgiyi) insan için fazla bir süs, bir baskı aracı, yahut medeni bir zevkten ziyade . maddi hayatta muvaffak olmayı temin eden ameli ve kullanılabilir bir cihaz tıaline getirmektir" (158) Atatürk yine 25.8 . 1 924'de muallimler birliği kongresinde, "muallimler, erkek ve kız çocuklarımızın, aynı suretle bütün tahsil derecelerindeki talim ve terbiyelerinin ameli ·o ıması mühimdir. Memleket evladı her tahsil derecesinde iktisadi hayatta amil (etkin), müessir ve muvaffak olacak surette teçhiz olma malıdır (donatılmalıdır) (1 59 J.
hh) Disiplin İlkesi Atatürk'e göre, "Hayatın her çal ışma safhas ında olduğu gibi, özellikle öğretim hay,atında disiplin, başarının esas ıdır. Müdürler ve öğretim heyetleri disiplini sağlamağa ve talebe disipline uymağa mecburdurlar" !160l. Atat ü rk , Türk i nsan ı n ı n mode rn h ayat ı n ihtiyaçlarına uyg u n yetişmeninde dikkate aldığı temel ilkeler, modern eğitiminde ortaya koyduğu değerlerdir. (155) (156) ( 157) (158) (159) ( 1 60)
268
Atatürk'ün Söylev ve Demeçli, C.11., ikinci Baskı, a. g . e., S. 18. Aynı Eser, S. 24. Aynı Eser, s. 45. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C.I., a. g. e., S. 288. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C.11, ikinci baskı, S. 1 73. Atatürkçülük, Birinci Kitap, a. g. e., S. 300 - 301 .
B
Kültür Alanında İnkılap Hareketleri 3 . Yeni Türk Harflerinin Kabulü ( 1 s 1ı -
1 Kasım 1 928'de, daha ö nce Türkçeyi yazmak için kullanılan Arap harf leri yerine latin esasından alınan hartler, Tü rk dilinin özelliklerini belirten işaretlere de yer vererek, Türk harfleri adı ile 1 353 Sayılı Kanunla kabul edil miştir. Harf i nkılabı, yazı dilinde kulanılan Arap harflerinin yerine Türk harfleri nin alınmasını ifade eder. Arap harflerinin Türkler tarafından kullanılması, İslamiyetin kabulünden sonra başlamış, ancak . bu harfler Türk diline h·içbir zaman uymamıştır. Arap harfleri, Arapçaya çok iyi uymakla beraber, Türk dili için yetersiz, e lverişsizdi. Tü rkçe Arap harfleri ile kolay yaz ı l ı p oku na m ı y o ro u . Konuşulduğu halde yazılamıyan, yazıldığı gibi okunamıyan bir yazı d i l i Türk kültür hayatını baltalamakta idi. Arap harfleri ile . okuyup yazma sınırlı bir sınıfın, özellikle idarecilerin ve ilmiyye (din bilginleri) s ınıfının imtiyazında idi. Okuyup yazmayı kolaylaştırmak ve yaymak, modern öğretim ve eyiti min gerçekleşmesine çalışmak, ancak harf inkılabı ile sağlanabilirdi. Ahmet Cevat Emre'ye, göre , "eski yazının en büyük mahzuru, Arap fonetiğine esir bir yazı olmasıyd ı . Yazımızı ancak yabancı seslerin harflerini atmakla hür ve milli bir yazı yazabilirdik". Aynı , yazar, Arap harflerini kullanmanı n o nur kı rıcı yönüne de değinerek, bunu bir kültür bağımsızlığı şeklinde ifade etmiştir: "Siyasi istiklalini emsalsiz kahramanlıklarla kazanmış olan Türk milleti, yazısının Arap fohetiğine (ses düzeni) esir kalmasına nasıl tahammül edebi lir?"(1 s2ı . Harfin İnkılab ı n ı n ilk adımı, 20 Mayıs 1 928'de 1 288 Sayılı Kanunla Arap rakamlarının kullanılmasına son verilerek milletlerarası rakamların kabulü ile başlamıştır. Atatürk'ün e mri ile hazırlanan özel bir komisyon ye·n i Türk a!fabesini hazırlamış ve Atatürk'ün direktifi ile üç ay gibi kısa bir zamanda uygulamaya konulmak üzere çalışmalar başlamıştır. Komisyonun hazırladığı alfabe ciddi ·
{161) M. Şakir Ülkütaşır, Atatürk ve Harf Devrimi, Ankara 1 913; Ahmet Merdivenci, Türk Yazı Devrimi ve Yurt Dışındaki Türklere Yansıması, lstanbul 1 980. =
Bernard Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu, (lngilizceden Türkçeye çeviren Metin Kıratlı), Ankara, 1970, S. 275 - 278 ve S. 420 ve devam. ismet Giritli, Harf inkılabı ve AtaJürk, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.V, Sayı 1 3, S.
31
-
35.
Hasan Eren, Yazıda Birlik, Harf Devriminin 50. Yılı Sempozyumu, Ankara, 1 981 , S. 85 -
89. (162) Ahmet Cevat Emre, Atatürk'ün inkılap Hedefi ve Tarih Tezi, lstanbul, 1 956, s. 1 5.
269
c
bir çalışmanın sonucu o lduğu gibi, Türk dilinin özelliklerine de uymakta idi (163l. Prof. Dr. Zeynep Korkmaz'a göre, "seçim esasına ve tek harfli yazı siste mine dayanan alfabe tasarısında, ikili, üçlü veya dörtlü şekillere yer vermeyip, her sesin tek işaretle gösterilmiş olması ve dilde mevcut dokuz vokalin sekiz ayrı işaretle karş ı lanmış bulunmas ı , alfabenin en başarılı taraflarındandır. Baş_ka alfabelerden alındığı halde dilimizin gereklerine göre ayarlanarak C, Ç , Ş, G, J gibi özel değerler almış, işaretlerin ortaya çıkması da, onu·taklitçi bir al fabe olmaktan kurtarıp milli bir alfabe durumuna sokmuştur< 1 64l. Harf inkılabının ilk mutlu müjdesini büyük Atatürk, 9 Ağustos 1 928 ge cesi lstanbul'da Sarayburnu Parkında düzenlenmiş bir şenlik sırasında, halka duyurmuştur: "Arkadaşları, güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Arkadaşlar, bizim güzel ahenkli, zengin lisanımız yeni Türk harfleri ile kendini gösterecektir. Asırlardanberi kafalarımızı demir çerçeve içinde bu lunduran, anlaşı lmayan ve anlıyamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak mecburiyetindeyiz. Lisanımızı muhakkak anlamak istiyoruz. Bu yeni harflerle behemmehal pek çabuk bir zamanda mükemmel bir suretle anlaşacağız. M il letimiz, yazısıyla, kafasıyla bütü n alem-i medeniyetin yanı nda o lduğunu gösterecektir. Vatandaşlar, yeni Türk harflerini çabuk öğreniniz. Sütun mil lete, kadına, erkeğe, köylüye, çobana, hamala, sandalcıya öğretiniz"(165l. Başöğretmen görevi ile seyahate çıkan Atatürk, Tekirdağ, Çanakkale, Maydos, Karadeniz şehirleri ile Ortaanadolu'yu dolaştı. Karatahtanın başında, yeni Türk harflerini vatandaşa öğretti. 25 Ağustos 1 928'de , Ankara'da toplanan Öğretmenler Birl.iğinin Dördüncü Kongresinde, öğretme nler, son Türkü yeni harfle rle okutup yazdırıncaya kadar Büyük Müncinin (Kurtarıcının) açtığı bu yeni yolda sebat ile çalışacaklarına" and içtilerc1ssı _ Başvekil ismet Paşa (İnönü) , Malatya'ya "Muallim (öğretmen) olarak gi diyorum" diyerek okuma yazma seferberliğine katıldı ( 1 67l. 1 Kasım 1 928'de, T.B.M.M. açış konuşmasını yapan Atatü rk, yeni al fabe hakkındaki görüşlerini şöyle açıklıyordu: 'Her vasıtadan evvel büyük Türk milletine onun bütün emekleri kısır ya pan çorak yol haricinde kolay bir okuma yazma anahtarı vermek lazımdır. (1 63) ( 1 64)
Falih Rıfkı Atay, Çankaya, C. i l , a. g. e., s, 40 1 - 4 1 0. Zeynep Korkmaz, Türk Dilinin Tarihi Akışı içinde Atatürk ve Dil Devrimi, Ankara, 1 963, s. 41. ( 1 65) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. i l , 2 nci bası, Ankara, 1 959, s . 251 - 253. ( 1 66) Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti, Tarih iV, Türkiye Cumhuriyeti, a. g. e. , s. 256. (1 67) Aynı Eser, aynı yer. ·
270
Büyük Türk M illet i cehaletten az emekle kısa yoldan ancak kendi güzel asil diline kolay uyan böyle bir vasıta ile s ıyrılabilir. Bu okuma yazma anahtarı ancak latin esasından alınan Türk alfabesidir. Basit bir tecrübe Latin esasından Türk haflerinin, Türk diline ne kadar uygun olduğunu şehirde ve köyde yaşı ilerlemiş Türk evlatlarının ne kadar kolay okuyup yazd ıkların ı güneş gibi meydana çıkarmıştır, Büyük M illet Meclisinin kararıyla Türk harflerinin katiyet ve kanuniyet kazanması bu memleketin yükselme mücadelesinde başlı başına bir geçit olacaktır"l 1 68l. Yeni Türk harfleri, aynı gün 1 Kası'm 1 928 günü 1 353 sayılı Kanunla Türkiye Büyük M illet Meclisinde oy birliği ile kabul edilmiştir. Harf inkılabı, bin yıllık Arap harfleri ile yazı yazma geleneğini yıktığ ı, batı kültürü ile yakınlaşma sağlad ığı, Atatü rk'ü n önderliğinde k ü ltür inkılabına yol açtığı için, büyük bir tarihi olaydır. Sosyal, Kültürel ve siyasi alanda geniş yankılar yaratmıştır. �
. Eski harflerin kaldırı lması ile Arap kültürünün tesiri tamamen bertaraf edildiği gibi Türkiye'yi de Avrupa'ya yaklaştırmıştır<1 s9J .
2-) · Tarih Tarih, vakıalar ilmi olarak devirler silsilesi içinde insanlık hayatını yeni den kurma ve canlandırmayı amaçlıyabilir<1 10ı . Bir ilim olarak tarih, insanların zaman ve mekan itibariyle geçirdikleri gelişmeleri sebeb-sonuç ilişkileri kura rak araştırır ve değerlendirir<171l. �Tarih, gelişmeleri sebebleri ile birlikte izah etmesi bakımından en fay dalı bir kaynak, en sağlam bir hazinedir. Tarih, gerçeklerin ortya çıkmasına . yarar. Atatürk'ün dediği gibi, "Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Ya zan yapana sadık kalmazsa değişmiyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir ma hiyet alır"(172l. Tarihi zengin bir millet, güçlü bir millettir. Manevi miraslara sahip bir milletir.
( 168) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C.
1, ikinci bası, Ankara, 1 96 1 , s. 359. August, Van Kral, Le Pays de Kemal Atatürk, (Fransızcaya, Çeviren: Andre Robert) , Viyana, 1 938, s. 7 1 . ( 1 70) Tarif için Bk., G. Monod, Tarihte Usul, (Çevrin Kazım Şinasi Dersan ) , lstanbul, 1 938, s. 1 -6. ( 1 71) E. Bernheim, Tarih ilmine Giriş, Tarih Metodu ve Felsefesi (Çeviren Dr. M. Şükrü Ak kaya) , İstanbul 1 936, s. 5 1 ve sonrası ( 1 72) Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a: g. e., s. 1 22. A. Afeıinan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, 2 nci bası, Ankara, 1 968. s. 280.
( 1 69)
271
Osmanlı tarih anlayışı içinde, Tü rk M illeti tarihi zenginliklerden yoksun kalmıştı. Geçmiş ile olan bağları kopmuştu. Osmanlı tarih anlayışı, ümmet tari hi anlayışı idi. ümmet tarihi anlayış ı, islam tarihinde Türklerin ' islamlıktan önceki tarihleriyle, islamlığıri yayılmasındaki büyük hizmetleri inceleme konu su olmuyordu. Tanzimatla beraber, Osmanlı Devletinin ve hanedanının tarihi de öğretilmeye başlandı. Tanzimat ve Birinci M eşrutiyet, Osma_nlı hçılkı n ı or-_ tak değerlere kavuşturmaktan başka bir amaca yöneltmemişti. Bu eksik hatalı tarih anlayışı Türk Milletinin geçmişle ilgisini koparıyor, ayrıca tarih sahne sinde Türk M illetinin ağır ithamlarla karşı karşıya olmasına sebeb oluyordu. Büyük Atatürk , · milletimizi ve dünyayı eski ve hatalı bir tarih an layışından yeni ve doğru bir tarih görüşüne götürmek, bu yolda araştırmalar yapmak için Türk Tarihi Tetkik Cemiyetini (sonradan Türk Tarih Kurumu adını almıştı r) ku rmuştur. Kültür alanı nda yeni bir- tarih gö"rüşünün ifadesi olan bu tezin esası şöyle özetlenebilir. Türk Milletinin tarihi şimdiye kadar yazıldığı gibi yalnız Osmanlı tarihin den ibaret değildir. Türkün tarihi çok daha _eskidir ve temasta bulunduğu mil letlerin medeniyetleri üzerine tesir etmiştir. Osmanlı Devletinin ümmet tarihi anlayışından, Türk Milletinin kendi adını taşıyan tarihine kauşması, millet tarihi anlayışını kabul etmesi zorunlu idi. Millet tarihi anlayışını gerekli kılan özel sebepler de şunlardır: giler.
1
-
Türklerin sarı ırktan olduğuna dair dünyada yazılmış olan yanlış bil-
2 Türklerin sarı ırktan gösterilmesinin bir sonucu olarak medeni kabi liyet ve istidattan yoksun olduğu yolundaki hatalı görüş ve iddialar. -
3
-
Türk toprakları üzerinden yabancıların tarihi iddiaları .
Aleyhimizde kullanı lan silah hep gerçeğe ayk ı rı şekilde _ yazı lan, değiştirilen tarih idi. Tarihimizi gerçek yapısı ile ortaya koymak, Türklük ve ata yurdu hakkında gerçek tarihi bilgileri dünya kamu oyuna duyurmak, Türk Tari hi araştırmalarının amacı idi(173J. "Atatü rk'ün tarih üzerinde çal ışmaları , _istiklal Savaş ı m ı z ı n kültür alanında devamıdır. Tarihle ilgili çalışmalar, memleket içinde ve dışında milli tarihmizin zararı na olarak yazılan yabancı tarih görüşlerinden sıyrılıp kurtu·l rnak, tarihimizin gerçek niteliğini belirtmek amacıyla yapılmıştır<174l. Amerika'nın Türkiye Büyükelçisi General C harles H, Sherril l , bu çalışmaların amacını ve Atatürk'ün oynadığı büyük rolü şöyle ifade etmekte dir: Bk. Enver Ziya Karal, Atatürk'ün Türk Tarih Tezi, Atatürk Hakkında Konferanslar, (Afet inan ve Enver Ziya Kara! ortak eser) Ankara, _1 946, s. 55 - 58. ( 1 74) Aynı eser, s. 55. (1 73)
272
"Mustafa Kemal cesareti kırılmış bir millete liderlik edebilmek için bütün bu döküntülerin arasından bir kartal gibi yükseldiği zaman, ihtişamlı bir ileri görüşle ilk yapılacak işin, "Türkleri yeni baştan Türkleştirmek" olduğunu tespit etmişti. Türk milletinin yeni baştan, yüzlerce yıllık tarihindeki büyük zaferlerin kazanıldığı zamanlarla olduğu gibi, Türk kardeşliği halde gelebilmesi için, Os manlı halitası içinde bulunan kalp madenleri atmak ve asıl cevheri ortaya çıkarmak gerekiyordu. Ve böylece Türkiye kendi özünü bulduktan sonra, öyle bir inkılap yapılmalıydı ki son zamanlarda belire n Osmanlı idaresizliğini ve beceriksiz liğini anlatan bugünkü yazılı tarihlerin yerini, Türk nesillerine ilham verecek bir surette düzenlenmiş ve eski zaferlere ait menkibeleri en doğru şekilde anla tan gerçek eser, tarih olsun( 1 75l. Prof. Fuad Köprülü, Tarih çalışmalarında Atatürk'ün önemli kişiliğini be lirterek, milli tarih çalışmalarına önem verdiğini, onu teşvik ve koruduğunu açıklayarak; "milli tarihi yabancıların gözleriyle görmenin, daha doğrusu, on ların gösterdikleri şekilde anlamanın bir millet için ne büyük gaflet olduğunu Atatürk büyük dehasıyla çok iyi biliyordu. Bunun için, maddi ve siyasi istiklale kavuşturduğu milletin manevi ve ruhi istiklale de kavuşturmak için, memle kette tarih tetkiklerinin inkişafına büyük bir ehemmiyet verdi ve işte Türk Tarih Kurumunu bu maksatla kurdu"(176l, demektedir. Hasan Cemil Çambel'e göre, Atatürk tarihte ilk defa bir devlet reisi ola rak kendi milli tarihini, insanlık tarihi içinde bir birlik içinde görerek, milli idealle rin yanında insanlık ideallerine de değer veren insandır. "O beşer kültürünün "prehistoire" dan zamanımıza kadar sürüp gelen ve ilk müşterek menşeini Orta Asyadan alan onbinlerce yıllık tarihi vahdetini ve Türk ırkının bundaki yaratıcılık ve yayıcılık rolünü tarihte ilk defa bu kadar canlı ve inanlı gözlerle gören ve bunu, yeniden bir daha tahakkuk ettirilmesi lazım, hakiki bir ideal olarak Türk milletine ve bütün dünyaya i.şaret eden insandır"( 1 77l. ilmi araştırmaya dayanan Türk tarih tezi ile tarihimiz.gerçek karakterini kazanma imkanını bulmuştur. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, tarih tezi ile ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır: "Bence, Atatürk'ün böyle bir müesseseyi (Türk tarih Kurumu) kurup ona her teşebbüs ü n fevkinde bir kıymet ve ehemmiyet verişinin, ölüm yatağı nda bile onun devam ve beka s ı n ı düşünüşünün başlıca saiki ·
(175) (176) ( 1 77)
Charles H . Sherill, Bir Elçiden Gazi Mustafa Kemal a. g . e., s. 2 1 3. Fuad Köprülü, Bir Hatı ra, Beleten, C. i l , Sayı 1 0, 1 Nisan 1 939, Ankara, 1 939, s. 277. Hasan Cemil Çambel, Atatürk ve Tarih, Belleten, C. 111. sayı: 1 0, 1 939, Ankara, 1 939, s. 270 - 271 .
273
mümhasıran ilmi bir hareketi teşvik kaygusundan ziyade, milli şuuru, milli gu ruru ve Türk M illetinin kendi nefsine e mniyet ve· itimadını takviye etmek endişesidir"(178l. Atatürk tarih tezi ile, "Milli tarihimizin hudutlarını enginleştirmek hareke tiyle hem Kemalist inkılabın en şümü llü bir izahını yapmak, hem bu inkılabın kökleri üstünde yaşadığımız toprağ ın en derin tabakalarına saptamak, hem de Türk milletinin asaletini şüphe götürmez becerilerle ispat etmek iste miştir"( 1 79l.
3-J Dil inkılabl180ı Dil, milli varlığı destekleyen en büyük dayanaktır. Millet dediğimiz en gelişmiş insan topluluğunun oluşması nda dil en onemli bir faktördür. Dil, Milli yapıyı oluşturan sağlamlaştıran başlıca etkendir, ortak bağdır. Osmanlıca, arapça ve farsçan ın etkisi ile milli bir dil olmaktan uzak kalm ışt ı . Büyük halk kitlesinin konuştuğu dil ile, aydınların .konuştuğu dil arasında uçurumlar vardı. Ayd ın ların, büyük halk topluluğundan ayrılması, milletin çeşitli diller konuşur sınıflar halinde bölünmesi sonucuna varmıştı. Dil birliğinden yoksun kalan bir ülkenin, birliği de tehlikeye düşmüştü . Osmanlıcanın Arapça, Farsça ve Türkçenin karşımından oluşan melez ve halktan kopmuş dil yapısı na karşı Tanzimat dö neminde ilk tepkiler görü lmüş, gazeteciliğin gelişmesi ile de güç kazanmıştır. Bir kısım şair ve ya zarların öncülük ettiği Osmanlıcayı yine Osmanlıca temelinde sadeleştirmeyi amaçl ıyan bu a k ı m , devaml ı l ı k arzed e m e miş, sistemli b i r gelişme gösterememiştir. ( 1 78) Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk, lstanbul, Remzi Kitap evi, s . 1 06 - 1 07. ( 1 79) Aynı eser, aynı yer. ( 1 80) Zeynep .Karkmaz, Türk Dilinin Tarihi Akışı içinde Atatürk ve Dil Devrimi, Ankara, 1 963. Zeynep Korkmaz, Dilde Devlet Koruyuculuğu ve Türk Dil Kurumu, Türk Dili, Sayı 387, Mart 1 984, S. 1 4 1 - 1 47. . Zeynep Korkmaz, Dil inkılabı ve Atatürk'ün Türk Diline Bakış Açısı, Türk Dili, Sayı 4 1 9 , Kasım 1 986, S . 790 - 798. . Hasan Eren, Türk Dili Çalışmalarına Toplu Bir Bakış, Türk Dili, Sayı 394, Ekim 1 984, S. 389 - 404. Fahir iz, Atatürk ve Türk Dili, Türk Dili, Sayı 425, Mayıs 1 987, S. 273 - 284. Fahir iz, Atatürk ve Turk Dil inkılabı (Metin lngilizce ve Türkçe lngilizceden Türkçeye çeviren Tüten Özkaya), Erdem, Atatürk Kültür Merkezi Dergisi, C. iV. Sayı 1 2, S. 1 009 1 022. Talat Tekin, Atatürk ve Türk Dilinde Reform, Erdem, Atatürk Kültür Merkezi Dergisi, C. iV., Sayı iV., Sayı 1 2, S. 1 023 - 1 043, Zeynep Korkmaz, Dil inkılabının Sadeleşme ve Türkçeleşme Akımları Arasındaki yeri, Türk Dili, Sayı 401 , Mayıs 1 985, ve ayrı bası, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1 985, s. 1 - 92. Hasan Eren, Türk Dilinin güzelliği, Türk Dili, ili., 1 987, S. 19 - 25.
274
Servet-i Fünun edebiyatı dönemi dilde gericilik akımına imkan verdi. "Sanat sanat içindir" parolası alt ı nda Servet-i Fünuncular, içerikten çok biçime önem veriyor, halka değil bir avuç seçkine sesleniyorlardı . Çok ağdalı bir dil, Arapça ve Farsça kelime ve tarkiplerle dolu edebi tarzı geliştiriyo rlard ı . Halkın konuştuğu dilden ayrılan ve Türkçeyi çıkmaza sürüklüyen bu gidiş, bazı yazarların tepkisine rağmen durdurulamamıştı . Bizde dil reformu konusunda ilk şuurlu ve olumlu adımı 1 91 1 'den iti baren Selanik'te çıkmaya başlayan Genç Kalemlerin yazarları Ali Canip, Ömer Seyfettin ve Ziya Gôkalp atmışlardır. Gerçekçi ve ilmi görüşle hazırlanan sadeleştirme programına göre Türkçesi bulunan Arapça-Farsça kelimerle, Arap-Fars gramerleri kurallarına göre yapılmış çokluk şekilleri, ter kipler ve Arapça-Farsça edatlar artık kullanılmayacaktı ( 1 8 1 l . Bu akım, 1 932'de başlatılan "dil inkılabı" ile yeni evreye yönelmiş ve milli bir dil politi kasına dönüştürülmüştür. Atatürk, Türk dilini kendi milli asil benliğine kavuşturmaya ve kendi benliği içinde zenginleştirerek büyük bir kültür dili haline getirmeye, 1 932 y ı l ında Türk Dili Tetkik Cemiyetini ( Daha sonra Türk Dil Kurumuna dönüşmüştür) kurarak gerçekleştirm�ye çalışmıştır. Harf inkılab ı , dil inkılabın ı haz ırlamıştır. Türkçenin ses yapısına uy gun bir temelde hazırlanmış olan yeni Türk yazısı. dildeki yabancı kelimele rin atılmasına sebep olmuştur. Tarihte olduğu gibi milli _kültürümüzün temeli olan dilde de millileşmek bir zaruretti. Atatürk , Sadri M aksudi Arsal'ı n , " Tü-rk Dili İçin" adlı eserine 2.9.1 930'da şu yazıyı yazarak Türk Dil İnkılabının önemini belirtmiştir. "Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin ol ması, milli hissin inkişafında başlıca müessirdir. Türk dili, dillerin en zengin lerindendir; yeter ki bu dil, şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumas_ı nı bilen Türk Milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalı d ır"( ı a2ı . . Dildeki bağımsızlığı siyasi bağımsızlığın bir parçası sayan Atatürk, dilde inkılapla bağımsızlığa kavuşman ın mümkün olacağı kan ısındadır. Dil inkılabı, Türk İnkılabı nın temel prensiplerine de uygun olarak, dilde mil lileştirme ve bu akıma güç kazandırma inkılabıdır. Dil inkılabının hedefini kısaca şöyle özetliyebiliriz: aa) Dilimizi, Osmanlıcan ı n Türkçeye yabancı kalmış ve halk ta rafından benimsenmemiş kelime ve kurallarından arındırmak, Talat Tekin, Atatürk ve Türk Dilinde Reform , Erdem, Atatürk Kültür Merkezi Dergisi, C. iV, Sayı 1 2, s. 1 029 - 1 030. (182) Sadri Maksud! Arsal'ın "Türk Dili i çin" adlı kitabına yazılan bu yazı için bülten Bk. Ö mer Asım Aksoy, Atatürk ve Dil Devrimi, Ankara, 1 963, S. 5 ve S. 22 (181)
275
b b) Ayd ı n ların dili ile halkın dili, yaz ı dili ile konuşma dili arasındaki açıklığı kapatmak, cc) Atılan yabancı kelimelerin yerine halk ağızlarınaan, yazilı kaynak lardan alınan kelimelerle Türkçenin kendi kurallarına göre türetilmiş kelimele1 ri getirerek Türkçeye milli bir gelişme yolu çizmek, dd) Dil üzerine yapılan araştırmalarla Türkçenin zenginliğini ortaya koymak, ee) Türkçeyi çağdaş medeniyetin gere ktirdiği her türlü ihtiyaçları karşılayabilecek kelime ve kavramlara sahip, yaratıcı, işlek bir dil durumuna getirebilmek, ff) Türkçenin kendi kaynaklarından beklenilen terimlerle ilim diline gelmesini sağlamak<1 83l . Atatürk, Türk Dili Tetkik Cemiyetini kurduğunu 1 932 yılında, T.B.M . M . n i açış konuşmasında, "Milli kültürün her çığ ı rda açılarak yükselmesini Türk Cumhuriyetinin temel dileği olarak temin edeceğii. Türk dilinin, kendi ben liğine, asl ı ndaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için, bütün devlet teşkilatımizın, dikkatli, alakalı olmasını isteriz"( 1 84l, sözü ile, dildeki gelişme ve sadeleşmeyi sadece toplumda bir akım olarak değil, yasama ve yürütme organına da düşen bir görev olarak göstermiştir. ·
"Atatürk'ü n 1 932 yılında başlattığı ve çalışmalarına bizzat kat ı ldığı dil inkılabı ile, Türk diline devlet felsefesinin ve milli kültür politikasının gerekli kıldığı bir anlayışa yönelmiştir. Türkiye Cumhuriyetinin devlet felsefesinin temelinde, Türk toplumu nu çağdaş medeniyet seviyesinin ön safına çıkarma amacı yer aldığına göre, dilimizin de uzun vadede böyle bir medeniyet seviyesinin gerekli kı ldığı bütün kelime, kavram ve terimleri karşılayabilecek bir kültür dili durumuna ge tirilmesi gerekiyordu" ( t ası . Bu amaçla, Osmanlıca içinde kısırlanmaş dile (Türkçeye). kelime türetme imkanları bakımı ndan işlerlik kazandırılmış, Osmanlıca dolayısıyla aydınların dil ve kültürü ile halkın dil ve kültürü arasındaki kopukluk ve ayrılık giderilerek, dile birleştirici ve bütünleştirici bir özellik kazandırılmıştır. Atatürk'ün kişisel çabaları ile gerçekleşen dil inkılabı ile, Türkçenin bütün meseleleri bir bütün olarak düşünülmüş, sistemli bir şekilde başarıya ulaştırılmaya çalışılmıştır. Zeynep Korkmaz, Cumhuriyet Devrinde Yazı ve Dil i nkılabı, Milli Kültür, C. 3., Sayı. 6. Kasım 1 98 1 , s. 3. (184) Atatürk'ün Söylev ve e Demeçleri, C. 1 . , 2 nci bası, ankara, 1 96 1 , s. 372. (1 85) Zeynep Korkmaz, Dilde Devlet Koruyuculuğu ve_ Türk Dil Kurumu, Türk Dili, C. XL Vlll, sayı 387, mart 1 984, S. 1 45. (1 83)
·
276
· Fahir lz'e göre, " 1 920'1erde geçici o larak uykuda o l an Türk Dil lnkılabı'na, onu, Türk edebi ve kültür hayatının bütün yönlerini kapsayan sis temli bir hareket haline getiren Atatürk'ün düzenleyici elleri tarafından büyük bir hız verilmiştir"l1 ası .
4-) Güzel Saiıatıa,<1a1ı Sosyal hayatın bir gereği olan güzel sanatlar, insan hayatında önemli bir yer tutar. Güzel sanatların amacı, güzel olan şeyin yarattığı heyecanı ifade et mek, güzeli yorumlamaktır. Güzel sanatlar, insanları öteki canlılardan ·a yıran büyük ruh ve duygu vasıflarının başta gelen delilleridir<188l. Bilimin gerçeği aramasına karşılık, güzel sanatlar insan hayalinde olanı yaratır, ona şekil, renk, ses ve hareket verir. Sanatkar ruhta yaratılmış insanlar, yaşadıkları cemiyet fertlerine güzellik mefhumunu (kavramını) aşılarlar<1ası . Atatürk'e göre, "sanat güzelliğin ifadesidir. Bu ifade sözle olursa şiir, nağme ile olursa musuki, resim ile olursa ressamlık, oyma ile olursa heykel traŞlık, bina ile olursa, mimarlık olur''(1 9oı . Millet hayatında sanatın değerini takdir eden Atatürk, "Bir millet sanat tan ve sanatkardan mahrumsa tam bir hayata malikolmaz" "Bir millet sanata ehemmiyet vermedikçe büyük bir felakete mahkumdur"<191 l diyerek sanatın önemini, millet hayatında rolünü açıklamıştır. Atatürk, millet hayatında sanatın yerini ve değerin ibelirtmekle beraber, onun korunmasını ve gelişmesini de sağlamışt ı r. -Atatürk, herşeyden öhce, san'atçılara san'atçı ruhiyle elini uzatmıştır: "Sanatkar, cemiyette uzun ceht (aşı rı çalışma) ve gayretlerden sonra alnında ışığı ilk hiseden insandır"(192l. ·
(186) (1 87)
(1 88) (189) (190) (191) (1 92)
Fahri i z, Atatürk ve Türk Dil i nkılabı, ( l ngilizceden çevre n : Tüten Özkaya), Erdem, Atatürk Kültür Merkezi Dergisi, C. iV,, Sayı 1 2, S. 1 022. Melahat Özgü Atatü_rk'ün Edebiyat ve Sanat Anlayışı, Atatürk Koferansları, 1, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1 964, s. 2 1 - 56. Mustafa Cesar, Güzel Sanatlarda Gelişme ve Kütlelere Yayılmasında Laikliğin Yeri, Boğaziçi Ü niversitesi Uluslararası Atatürk Konferansı, 9 - 1 3 Kasım 1 98 1 , Tebliğler, · l stanbul, 1 98 1 , Tebliğ No. 1 7. Ahmet A dnan Saygun, Türk Musi.kisinin Gelişimi ve Elli Cumhuriyet yılı, 50. yıl Konfe rans-lan, M . E . B., Ankara; 1 974, s. 1 38 - 1 49. Ü nsal Yücel, Atatürk Döneminde Sanat Yaşamı , Çağdaş Düşüncenin ışığında Atatürk (Kollektif Eser), l stanbul, 1 983, s. 4 1 7 - 4 76. Türk Ansiklopedisi, C. XVl ll, s. 240. A. Aletinan, Tarihten .... Bugüne Ankara, 1 970, s. 99. U tkan, Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a. g. e., s. 1 1 4 . Atatürk'ün Söylev v e Demeçleri, C. il. a. g . e . , s. 1 25 - 1 26. Melahat Özgü, Atatürk'ün Edebiyat ve San'at Anlayışı, a. g. m. s. 4 1 .
277
Bu değerlendirme ile, sanatçı da, toplu m içinde şerefli insanlığını bul muş üstün varlığını kazanmıştı. Sanatı desteklemek, sanat alanında yeni yol lar açmak, modern Türk toplumunun,. medeni insanlık ailesi içinde yerini belir lemek için gerekli idi. Batı'ya açılma dönemine kadar Türk sanat ı , temelde islami inançlara göre bir biçimlenme ve gelişme yolu izlemiştir. lslamiyette heykel bulun madığı ndan müslüman Türklerde heykel yapmamışlar ve meydanlara heykel dikmemişlerdir. Resim sanatı da minyatür tarzında idi. Kitaplara yapılan bu re simler sadece kitaplıklarda kalmakta idi. Batılı anlamda sahne sanatları da mev cut değildi. Çok sesli müzikde yoktu . Bu sanat dalları batıya açılma çabaları sonucu XlX yüzyı lda Osmanlı ülkesine girmeye başladı . Batı kaynaklı sanat dalları n ı Türkiye'ye getirme hareketi, batı tarzı resimle başlamışt ı r. 1 795'de Mühendishane-i Berri-i Humayun'un programına resim dersi kondu. Ondoku zuncu yüzyılın ikinci yarıs ında da tiyatro ve çok sesli müzik girdi. 1 883'de mi marlık, resim ve heykel dallarında öğretim yapmak üzere Sanayi-i Nefise Mek tebi (Güzel Sanatlar Akademisi) açıldı. Osmanlı döneminde batı kaynaklı sanat dalları arasında en fazla verim, edebi sanatların bazı kolları ile resim alanında görüldü . Resimde gelişmeler, Mühendishane ve Harbiye'den yetişen asker ressamların çabası ile olmuştur. 1 920'1ere gelindiğinde resim alanındaki etkinlik bile dar bir çevreye h itap et mekte idi. Türk halkının büyük bir kesimi için resim hala bir anlam ve değer ifade etmiyor, halkın önemli bir bölümü resme karşı günah düşüncesi_nin etkisi altında kalıyordu. Türk inkı labı , toplumu dogmalardan, gelenek ve göreneklerden kur tarmış, özgür düşünceye ve bilime yöneltmiştir. Devlet yönetiminde, toplum düzeninde laik kurallara yer verme , eğitimde bilimselliğe yönelme, Türk in san ını geleneklerinin katılığından, dogmalardan ve hurarafelerden kurtarmış t ı r. Bunun sonucu o larak toplumda resim ve h eykel karş ı s ı nda eski çekingenlik yerini hoşgörüye bırakmıştı r. Türk kadını ilk defa sahneye çıkfl"!1Ş. sahne sanatların ı n bale ve opera dallarında Türk sanatçılar ilk defa Cumhuri yet devrinde temsiller verebilmiştir. Türk i nk ı labı, akıl ve bilimin açt ı ğ ı yolla güzel sanatlarda gelişme imkanını hazırlamıştır. G üzel sanatlarda gelişme ve kitlelere yayılmasında da laiklik önemli bir rol oynamıştır< 1 93l. 1 924 yılında beşyüz y ı llık bir tarih yuvası olan Topkapı Sarayı müze ha line getirildi. Arkasından Etnoğrafya müzesi açı ld ı . 1 924 yılında Konya Asarı Atika M üzesi açılarak, Selçuk devrinden başlıyarak çeşitli çağlara ait milli sanat eserlerimiz sergilendi. Sanayi-ı Nefise Mektebi, Güzel Sanatlar ·
(193)
278
Mustafa Cesar. Güzel Sanatlarda Gelişme ve Kitlelere Yayılmasında Laikliğin Yeri, Ulus lararası Atatürk Konferansı, Tebliğler, C. 1., l stanbul, 1 981 , 1 7 inci Tebliğ.
Akademisi haline dönüştürülerek hizmete açı l d ı . Ayrıca buraya mimarlıkla heykelcilik bölümleri de eklendi. Böylece yurdumuzda, milli sanat eserlerimizi belirtecek müzelerin ku rulması ve kaynakların tanıklıkları Cumhuriyet devrinde Atatürk'ün desteği ile sağlanmış oldu. Güzel Sanatların herbir kolunda bu gelişmeler incelendiğinde, Cumhu riyet döneminin başarısı daha belirli olarak ortaya çıkar. Ancak her sanat ko lunda teşvik ve d evletçe korunmanın gereği, güzel sanatları geliştirmede başlıca faktör olmuştur. Resim konusu incelendiğinde, Cumhuriyet öncesi dönemin güçlükle rine karş ı , Cumhuriyet döneminin devletçe sağladığı yararlar çok belirli şekilde ortaya çıkar. "Tanzimattan beri, Türkiye'de resim yapı lmakta, ancak müzelerin bu lunmamas ı , ressamlar ı m ı z ı n ve eserlerinin tanınmas ı na ve değerlen dirilmesine imkan vermiyordu. Cumhuriyetin Onuncu Y ı ldönümü için bütün ressamlar seferber edildiler. Plastik sanatların hayatında önemli yenilikler ya rat ı ld ı . Yurtiçi g eziler düzenlendi. Sanatçı köşesinde ç ıktı. Hayal dünyasından sıyrıldı , tabiata atıldı , gerçeği gördü, Anadolu'nun kucağından üslübuna en e lverişli gelen konuların en güzelini seçti ve o n a gücü ö lçüsünde güzel biçmini verdi. Milli Mücadelenin tarihçesini yaşatan büyük çapta tablolar yaratıldı"(194l. Sanatkarı teşvik eden ve onu koruyan, y ıllık plastik sanatlar sergileri, böylece Atatürk döneminde kurulmuş oldu . Sergilerde, sergilenen en güzel eserin devletçe satın alınarak resmi binalara ası.iması , resmi binalarda sanatın payı prensibini gerçekleştirerek, sanatkarı n korunması da sağlanmış oldu. Atatürk'ün emri ile 1 937 yılında Dolmabahçe Sarayı Veliaht Dairesinin Resim ve Heykel müzesine tahsis edilmesi asl ında önemli bir olay olmuştur. Yüzyıllık plastik sanatımızın en seÇkin eserleri, bir bir toplanarak, Dolmabahçe Sarayı Müzesine getirilmiş, eski ve yeni eserler bir arada teşhir edilmiştir. Eski konakları n çatı katlarından örümceklere yuva olmu ş nice tablolar, ba kanlıkların rutubetli depolarında çürüyen eserler, müzenin açı lması ile gün ışığına çıkmıştır. Atatürk, böylece, sanata toplumun yollarını açmıştır. Türkiye'de heykel sanat ı n ı n doğuşunu da Atatürk'e borçluyuz(1 95l Gelenekçi çevre lerin bask ı s ı yüzünden Tü rkiye'de heykel · sanat ı n ı n başlaması ancak Cumhuriyet döneminden sonra mümkün olmuştur. Önce kamu oyunu heykel sanatına al ıştırmak ve heykel yapanları teşvik etmek ge rekmiştir. Cumhuriyet döneminde, lstanbul ve Ankara gibi merkezlerden başlıyarak Anadolu şehirlerinin meydanlarına kadar yayılan Kurtuluş Savaşı ( 1 94) (195)
Melahat Özgü, Atatürk'ün Edebiyat ve Sanat Anlayış·ı, a. g . m., Melahat Özgü , Atatürk'ün edebiyat ve San'at anlayışı, a. g . m.,
s. s.
42. 46.
279
anıtları ve Atatürk heykellerinin ilk örneklerini tanınmış yabancı sanatçılar. ver di'196l. Bu yabancı sanatkarların ardından Türk heykeltraşlarının yetişmiş ol ması ve birçok şehir anıtlarını yapmış olmaları, Cumhuriyet döneminin bu sa nat dalında başarısını simgelemiştir. Nejat Sirel, Ratip Aşir, Hadi Bara, Zühtü Müridoğdu, gibi heykeltraşlar o dönemin ünlü isimleri olmuştur. Atatürk özel o larak musiki ile ilgilenmiştir<197l. Atatürk'e göre, "Hayatta musiki lazım değildir. Çünkü hayat musikidir. Musiki ile alakası olmıyan mahlu kat insan değildirler. Eğer mevzuubahs olan hayat insan hayatı ise, musiki be� hemehal vardır. Musikisiz hayat zaten mevcut olmaz. Musiki hayat ı n neşesi, ruhu, süruru ve herşeyidir. Yalnız musikinin nevi şayanı mütalaadı r''P98> . Doğu müziği ile yetişen ve ondan hoşlanan Atatürk, kendi kişisel zevk lerinden feragat ederek, batı müziğine yönelmemizi sağlamıştır. Atatürk, 1 934 yılı T,B.M.M. nin açılışında müziğin nasıl işlenmesi grek tiğine işaret ederek, musikide izlenecek yolu göstermiştir. · "Arkadaşlar, güzel sanatların hepsinde ulus gençliğinin ne türlü ilerletil mesini istediğinizi bilirim. Bu yapılmaktadı r. Ancak, bundan en ö nde götürülmesi gerekli olan Türk musikisidir. Bir ulusun yeni değişikliğini ölçü , musikide değişikliği olabilmesi, kavrayıbilmesidir. Bugün dinlenilen musiki yüz ağartacak değerden uzakt ı r. Bunu açıkça bilmeliyiz. Ulusal, ince duyguları düşünceleri anlatan yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir gün önce genel musiki kurallarına göre işlemek gerektir. Ancak; bu yüzeyde, Türk ulusal musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir"(199l. . Bizde operanın kUrulması Atatürk'ün e n büyük isteklerindendi. lran Şahı Rıza Şah Pehlevi'nin Türkiye'ye gelişi vesilesi ile Adnan Saygu n ta� rafından yazılı Özsoy operası , Atatürk'ün teşviki ile hazırlanmış ilk denemeler dendi. Türk tiyatrosuna yeni tohumlar da Atatürk döneminde, Konservatu varın açılması ile atılmıştır. "Ruh özgürlüğü isteyen bir sanat istibdat devrinde yaşamadı. Meşrutiyet devrinde de, bu alanda, hevesliler gün şığına çıktıK.ları halde dağ ı ldılar. Dağ ılmasaydılar gene de-' bir şey yapmıyacaklard ı ; çünkü hürriyet gerçi vardı ama, kadın henüz esaretten kurtulamamıştı. Onun kapka ra peçeşinin alt ında hapsolunan yüzünü görmek, sesini işitmek "namah rem"e haramdı . Atatürk Cumhuriyeti, işte bu köhne düşünüşleri yıktı ve yep yeni bir hayat alanı açtı. Aydın Türk kadını, pürüzsüz söyleyişi ve tertemiz se siyle sahneye çıktığı anda, Türk tiyatrosu gerçek varlığını ortaya koydu"<200> . (196) ( 197) (198) ( 199) (200)
280
August R. von Kral, Le Pays de Kemal Atatürk, (Fransızcaya çeviren: Andre Robert), 2 nci bası, Viyana, 1938, s. 1 65 - 1 67. Aynı Es er s. 1 73 - 1 78. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. il., a. g. e., s. 23 1 - 232. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. 1., 2 nci baskı, kAnkara, 1 96 1 , s. 378. Melahat Özg ü , Atatürk'ün Edebiyat ve San a t Anl ayışı a. g. m., s. 53. ,
'
,
miştir:
Atatürk, sanatkarlara en güzel övgüyü aşağıdaki sözleri ile dile getir
"Efendiler. . . Hepiniz mebus olabilirsiniz, vekil olabilirsiniz, hatta reisi cumhur olabilirsiniz, Fakat sanatkar olamazsınız"(2o 1 ı . Atatürk, dönemi dediğimiz, yeni Türk Devletinin kuruluşundan Ata türk'ün ölümüne kadar olan dönem, güzel sanatların kendini bulma ve kalkınma dönemidir. Güzel sanatları geliştirme bu dönemde parola olmuştur. M illetin insani ve medeni hayatı ve çalışkanlık veriminin artması içn güzel sa natlar, amac� hizmet eden en başarılı vasıta olmuştur.
V . TOP LU MSAL YAŞAYIŞ I N DÜZENLEN MESİ
1
.
Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması
Sosyal alandaki inkılablarımızı baltalı yan safsata ve hurafeleri kafalar dan çıkarmak, açık fikir ve hür zihniyeti kafalara yerleştirmek bir mecburiyetti. M e mlekett e , ö l m ü ş bazı kimsel e rin sonradan yarı peygamber sayılmasından kuvvet alan inanışın doğurduğu tü rbeler.onlarla geçinenleri besleyen bir kaynak bir vasıta idi. Türbeler çok yerlerde batıl inanışların tatmin yeri olmuştu. Halk türbelerden mucizeler bekliyen bir ruh haletine yönelmişti. Tekkeler, tarikat mensuplarının oturdukları, tarikat ilke ve gelenekleri nin öğretildiği dini ve kültürel merkezlerdi. Ku ruluşunda özellikle din, dil v.e felsefe gibi konu larda halkı yetiştiren halk odaları niteliğnide kuru luşlard ı . Tekkelerin küçüklerine de zaviye denilirdi. Zamanla soysuzlaşc.m v e amacından uzaklaşan bu kuru luşlar, zengin müslümanların fakirlere yardım edilsin diye vakfettiği servetlere dayanarak bedavadan yaşamak, tembellikle her türlü zevkten istifade etmek, başkalarının çalışması ile geçinmek ve din perdesi altında her türlü fenalığı yapmak gayesini günden müesseseler ha line geldi. Tarikatçılık ise, mensupları arasında dayanışma ve sevgi yaratmakla bir likte, baŞka tarikat mensularına karşıda kin ve husumete varan ayrı lıklar ya ratıyor ve bu sebeple de bir huzursuzluk kaynağı idi. Ord. Prof. Sadi l rmak'a göre, "Gerçi tarikatlar içinde mevlevilik gibi güzel sanatlara hizmet eden, Bektaşilik gibi dinde müsamaha (hoşgörü) fikrini telkin eden ve bu bakımdan insani sayılabilecek istikamette çalışanlar var idi ise de bunlar da bozulmuş, tarikatçılık bir taraftan bol seromonileri ile avareliği ve dünyayı umu rsamamayı telkin ediyor, bir taraftan da birçok tarikatlar ahlaki bakımdan çığrından çıkmış bir halde, halk için zararlı bir durum yaratıyorlardı. Kiminde fasılasız namaz k ı lınıyor, kiminde saatlerce süren zikirler ve ayinler (201 )
Melahat Özgü, Atatürk'ün Edebiyat ve Sanat Anlayışı, a. g . m.,
s.
54.
281
yapılıyordu. Çalışma şevki kırılıyordu. Herkes tarikatı asıl din olarak görüyor ve bu halde lsıamlık bir parçalanmayı mucip oluyordu. Ayrıca siyasi ve iktisadi istismarda vardı. Zamanın iktidar sahipleri muayyen tarikatlara dayanmak sure tiyle, siyasi nüfuz kazanmaya çalışıyorlardı. Bir kısım şeyhler de tarikat yolu ile halkı sömürüyor, bir çeşit vergi topluyordu"(202ı. Siy�si iktidarlar üzerinde baskı grubu rolünü oynayan tarikatar, kendi aralarındaki çekişmeler dolayısıyla da huzur bozucu kuruluşlar o lmuşlardır. Gerçek bir din bilgini olan Yusuf Ziya Yörükhan tarikatların gerçek müslü manlığa aykırı olduğu görüşündedir. Yörükhan'a göre tarikat bir ayrılma, perde arkası ndan başka bir yol gütmedir. Tarikatta bir şeyhe bağlanmak, inabe almak (bir mürşide başvurup, tarikata girme), şeyhi Allah ile kul arasında bir vasıta olarak kabul etmek, özel ayinler yapmak, kamu yolun dan ayrılıp zümre haline gelmek vardır. Tarikatçılık zümrecilik, tefrikacılık (ayrımcılık) yaratir. Halbuki Kur'an, "sakın sizi tefrikaya düşürecek ayrı yollar gütmeyin" demek suretiyle tefrikaç ı lığı yasak etmişti (En'am 153) . Nitekim Suudi Arabistan gibi bir teokratik lslam Devleti tarikatları yasak etmiştir(203J . Prof. Dr. lbrahim Agah Çubukçu'da tasawuf felsefesi ile tarikatı muka yese ederek tarikatın zararından söz etmiş; tasavvuf ile tarikatın farklılıkların ı ortaya koymuştur. Tasawuf bir tür din felsefesidir. Tarikat ise bir şekil işidir. Tarikat özel bir topluluğun yoludur. Tarikatta kul ile Allah arasında aracı bulunur. Her tarikat mensubu en üstü n yol olarak kendi yöntemini savunur. Tarikatta sır saklama ve gizlilik vardır. Tarikat İslamın dar yorumudur. Herşey şeyhin niyet ve insafına bağlıdır(204l. Böylece tarikatlar ü lkenin birliğini ve beraberliğini sarstığı gibi, lslamiyetle bağdaşmayan yönü ile tehlikeli kuruluşlar olmuşlardır. Medeni bir millet olma yolunda görülen tekke, zaviye, türbe ve tarikatlar gibi engeller akılcı bat ı medeniyetine girmek isteyen toplu mumuz iÇin kaldırılması gerekli idi. Atatürk, Kastomunu'da 30.8 . 1 925'de söylediği bir nu tukta türbelerin, tekkelerin ve zaviyelerin kapatılmas ı n ı n ve tarikatları n kaldırılmasının işaretini vermiştir: "Ölülerden medet ummak, medeni bir cemiyet için, şindir (lekedir)". Bugün i l min, fennin bütün şumulile m edeniyetin parlak ı ş ı kları karşısında filan veya falan şeyhin irşadile, maddi ve manevi saadet arıyacak (202) Sadi Irmak, Devrim Tarihi, l stanbul, 1 967, s. 1 99 - 200. (203) Yusuf Zirya Yönükhan, Müslümanlık, Ankara, 1 957, S. 1 69, (Çetin Özek tarafından zik redilmiştir. Türkiye de Laiklik, lstanbul, 1 962, S. 362, net. 25). (204) lbrahim Ağah Çubukçu, Türk - lslam Kültürü Üyesinde Araştırmalar ve Görüşler, Ankara, 1 987 , S. 1 75 ve devamı.
282
kadar iptidai insanların, Türkiye medeni camiasında mevcudiyetini asla kabul · etmiyorum. Efendiler, ve ey M illet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, der . vişler, müritler ve meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır"(2o sı . Büyük kurtarıcı bir başka konuşmasında da tekkelerin kapatılması ge rek ve zorunluğunu belirtmiştir: "Tekkeler behemahal kapatılmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti, her şubede irşatlarda bulunacak kudreti haizdir. H içbirimiz, tekkelerin irşadına m uhtaç değiliz. Tekkelerin gayesi, halkı meczup (deli, sapık) ve aptal yapmaktı r. Hal buki, halk, aptal ve mecup olmamağa karar vermiştir. Biz, medeniyet alemi içinde, medeniyiz"( 2osı . 30 Kasım 1 925 tarih ve 677 Sayılı Kanunla Tekke, Zaviye ve Türelerin kapatılmas ı ve bir takım ünvanların kullanılması yasaklanmışt ı r. 30 Kasım 1 925 tarihli Kanun, bütün tarikatlarla birlikte, şeyhlik, dervişlik, müritlik, dede lik, s�yitlik, çelebilik, babalık, emirlik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürücülük ve gaipten haber vermek ve murada kavuşturmak maksadi ile muskacılık gibi ünvan ve sıfatların kullanılması, bunlara ait hizmetlerin yapılması ve bu un vanlarla ilgili elbise giyilmesini de yasaklamıştır. 30 Kasım 1 925 tarih ve 677 Sayılı Kanun, 1 961 ve 1 982 Anayasa larına. göre bir İnkılap kanunudur ve Türk toplumunun çağdaş uygurlak sevi yesine erişmesini ö ngören ve Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğini de koru ma amacını güden bir kanundur. Bu Kanun hükümlerinin diğer İnkılap kanun larının hükümleri gibi Anayasaya aykırı olduğu şekilde anlaşı lması ve yorum lanması mü mkün değildir. BU Kanun bir kurucu kanun mahiyetini taşı makta ve düzene karşı aykırı davranışları cezalandırmaktadır. Kanunun g·e rekçesin de, tekke, zaviye ve tarikatların Şeyh Sait isyanında rolü olduğu görülmüş ve Şark İstiklal Mahkemesi, tekke ve zaviyelerin kapatılmasına karar vermiştir. An ·kara istiklal Mahkemesi de bu hususta Hüku metin dikkatini çekmiştir. Bu ku rumların gerici ( i rticai) bir mahiyette olması , siyasi hareketlere katı !arak inkılapçı toplum düzenine ters düşmesi, tekke, zaviye ve tarikatların yasak lanmasını, aykırı hareketin de cezalandırı lmasını öngörmüştür. 677 Sayılı Kanun, Tü rkiye'nin içinde bulunduğu inkılapçı ve i lerici . akımlara karşı gelebilecek kurumlar arasında bulunan dini kuruluşları (mües seseleri) kaldırmakla toplumun yeni düzenini ve huzurunu korumak istemiştir. Ayrıca sözü edilen dini teşekkü llerin esas gayelerini saptıracak siyasi fonk siyonlara karışmaları olayına da engel olmak istemiştir<207l. (205) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. i l , 2 nci bası, Ankara, 1 958, s. 2 1 5. (206) lslam Ansiklopedisi, Atatürk maddesi, a. g, e., s. 78 1 . (207) Çetin Özek, Türkiye d e Laiklik, Gelişim ve Ceza Hükümleri, lstanbul, 1 962, s . 354 - 360.
283
2 . Kıyafette Değ işiklik ( 2 oaı
Doğu medeniyetini Batı M edeniyetinden ayı ran dış özelliklerin en önemlisini kıyafet teşkil ediyordu. i8. yüzyıldanberi Osmanlı imparatorlu ğunda bir kıyafet, bir serpuş anarşisi mevcuttu . i l . Mahmut devrinde asker lere, memurlara kavuk yerine fes giydirilmesi kabul edildiği zaman, o zaman başta Şeyhülislam olduğu halde bütün ulema, fes giymenin şer'an caiz ol madığını ileri sürerek, itiraz etmişlerdi. Halkın her sınıfı istediğini giymekte serbestti. i 903 yılında i l . Abdülhamit devrinde , askerlere kalpak gidirilmek is tendiğinde ulema sınıfı bu defa da kalpak giyilmesine itiraz etti. Gerçekten ne fesin, ne diğer kıyafet unsurlarının din ile milliyetle hiçbir ilgisi yoktu. Ulema, _halkın dini inancını da istismar ederek yenilikten korktuğundan, kıyafet değişimini dini menfaatlerine alet ediyorlardı(2o9ı . Batı medeniyetinin bir bütün olarak ele alınması, dünyanın kabul ettiği medeni kıyafetin de benimsenmesini gerekli kılıyordu . Büyük Kurtarıc ı , 24 Ağustos 1 925'de Kastamonu ve inebolu'ya yaptığı seyahatlerde şapka inkılab ı n ı n ilk parolasını başında taş ıdığı panama şapkayı da halka göstererek verdi. "Biz her nokta-i nazardan medeni insan olmalıyız. Fikrimiz, zihniyetimiz, tepeden tırnağa kadar medeni olacaktır. Medeni ve beynelmilel kıyafet milletimiz için layık bir kıyafettir. Onu giyeceğiz .. Büyük Atatürk'ün 27 Ağustos 1 925'de lnebolu'da "Turan kıyafetini araştırıp ihya eylemeye mahal yoktur. Medeni ve beynelniiel kıyafet bizim için, çok cevherli milletimiz için layık bir kıy9fettir"ı2 1 oı diyerek, medeni yaşayışa uyan kıyafetin kabulü gerekliliğini de açıkça belirtmiştir. Büyük in sanın uyarmas1 üzerine daha 25 Kasım1 925 tarihli Şapka Kanunu çıkmadan önce vatandaş şapkayı giymiş ve bu yenilik medeni kıyafet değişimi halk arasında iyi karşılanmıştı. Bundan sonra, cüppe ile sarık giymek yasakedilmiş ve bu kıyafetde yalnız din adamlarına hasredilmişti. Falih R ıfkı Atay'a göre, "Mustafa Kemal bir tatlısu Türk'ü değil, hür fikirli bir Türk inkılapçısı idi. Fes ve şapka demek medeniyet demek olamadığını pek iyi bildiğine şüphe yoktu. Fakat başlık değiştirmenin, din ve iman değiştirmek olduğu gibi batıl inanışlara saplanan ve mıhlanan bir kafaya, hiçbir ileri tefekkür ışığı vurmayacağını da bilirdi. Asıl mesele kafanın içindeki batıl inanışları söküp atmak idi. Bu başlık değil, baş davası idi" (21 1l. "
·
(208) Mustafa Selim imece, Atatürk'ün Şapka Devriminde Kastamonu ve lnebolu seyahatleri
( 1 925), Ankara, 1 959. Bk. , . Falih Rıfkı Atay, Çankaya, C. 11., a. g. e., s. 1 94 ve sonrası. Mustafa Selim imece, Atatürk'ün Şapka Devriminde Kastamonu ve lnebolu Seyahatleri, a. g. e., s. 46. (21 1 ) Falih Rıfkı Atay, Çankaya, C . i l , a, g. e . , s . 396. (209) (210)
284
Şapka bir başlık taklidi değil, hür' fikir ve düşüncenin sembolü olarak ka buledilmişti.
3 . Soyad ı Kanununun Kabu lü 1 934 tarihli Soyadı Kanununun kabulü ile bizde kişi, asıl adı , küçük adı yanı sıra soyadı diye adlandırılan aile adı ile anılmaya başlamıştır. Kişinin soyadı bulunmaması toplum hayatında karışıklıklara neden oluyordu. Kişinin soyadı glmaması toplumsal ilişkiler bakımından bir eksiklikti. Soyadı yerine kullanılan baba adı , doğduğu memleketin adı veya kullanı lan lakaplar, soyadının toplumsal ilişkilerde rolünü oynayamıyordu . Soyadı bir bakımdan ailenin toplum hayatındaki rolünü değerlendirmekte aileye güç ve kuwet vermekte idi. Aile birliğini ve aile içinde de karşılıklı ilişkilere moral (ma nevi} bakımından destek olmakta idi. 21 Haziran 1 934'de çıkarılan 2525 say ı l ı Soyadı Kanunu ile her Türk'ün özadından başka soyadı taş ı ması da zorunlu kı lınd ı . Soyadları Türkçe olacak, rütbe; memurluk, yabancı ırk ve millet adları ile ahlaka aykırı ve gülünç gelimeler soyadı olarak kullanılmayacaktı. Soyadı Kanununun kabulünden sonra, 1 934 yılında 2258 Sayılı Ka nunla, T.B.M.M. Türk Milletinin bir şükran ifadesi olarak en büyük şefine, Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya Atatürk soyadını vermiştir. 1 934 yılında çıkarılan bir diğer kanunla da "Ağa, Hacı , Hafız, Hoca, Molla, Efendi, Bey, _ Beyefendi, Paşa, Hanım Hanımefendi" gibi eski toplum zümreleri belirten ünvanlar kaldırı lmıştır. Aynı kanunla yurt savunmas ında, Milli Mücadelede gösterilen başarılar karşılığı verilen madalyalar dışında eski Osmanlı idarecilerinin verdiği tüm nişan ve rütbeleri taşı mak da yasak lanmıştır.
4 . Ölçüler ve Takvimde Değişiklil< a) Takvimde Değişiklikler Ayın hareketlerine göre, ayları ölçen lslami takvim, saat, rakam ve tatil günleri, gerek memleketin iç hayatında, gerekse dünya ile olan ilişkilerimizde büyük güçlük çıkartıyor, çalışma hayatı mızda karışıklıklara neden oluyordu. 26 Aralık 1 925 tarihide kabul edilen kanularla Hicri ve Rumi takvim kaldı rı larak yerine miladi takvim, alaturka saat yerine de milletlerarası saat usulü uygulandı. 20 Mayıs 1 928'de de milletlerarası rakamlar kabul edildi. Hafta tatili olarak kabul edilen cuma yerine pazar gününün resmi hafta tatili günü o lması ise, ancak 1 935'de çıkarılan bir kanunla sağlandı.
285
b) Ölçülerde Değişiklikler 1 931 y ı l ı nda çıkarılan 1 782 sayılı Kanunla, eski ağırlık ve uzu n luk ölçüleri değiştirilmiş, arşın, endaze, okka, çeki gibi hem belirli olmayan, hem de bölgelere göre değişen eski birimle(kaldı rı lmıştır. M edeni ölçü birimi sayılan onlu yönteme uygun, metre ve kilo gibi uzunluk ve ağırlık ölçüleri ka bul edilmiştir. Uzunluk ve ağırlık ölçülerinde yapı lan bu değişiklikler, ü lkede ağırlık ve uzunluk ölçülerinde tek bir sistemin uygulanmasını sağladığı gibi uluslararısi ilişkilerde de ticari kolaylıklar elde edilmesinde yararlı olmuştur.
5 . Kad ı n Haklarının Kabul ü (2 1 2ı
Fert kavramı , insan türü nü n her iki cinsini, yani kadını da, erkeği de aynı ölçüde kapsar ve değerlendirir. Dünyanın yarat ılışı ve insan varlığının Adem ve H avva ile başlatı lmasına ilişkin düşü nce ve görüşler, daha başlang ıçda erkek ve kadın ayrılığına, aynı zamanda her iki cinsin de varlığına gerek görmüşlerdir. . Kadın erkek ayrımı, kadıQı ikinci sınıf bir yaratık olarak görmek, toplum da o'nu ikinci plana atmak, insan haysiyetine, insan haklarına, gerçeklere ve bilimsel görüşlere ters düşer. "Saçı uzun, aklı kısa"; "kaşık düşman ı"; "eksik etek" gibi sözler, kadın ı tanı ı:namaktan, o'na toplumda gereği yer vermemekten ileri gelen boş ve an lamsız sözlerdir. Ziya Gökalp'ı n dediği gibi, "Kadın tamam olmadıkça eksik kal ı r bu hayat". Kadınsız insan toplumu olmadığı gibi, kadına yer ve değer vermiyen toplumda demokratik nitelikte toplum olamaz. Toplumun yarısını teşkil eden kadına eşit haklar tan ı nmadıkça, o toplumda insan hakları gereği gibi
(212) Bk., A. Afetinan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, s. 253 - 254; A. Afetinan, Atatürk ve Türk Kadın Haklarının Kazanılması (Tarih Boyunca Türk Kadınının Hak ve Görevleri), 3 ncü bası, lstanbul, 1 975. Günseli Özkaya, Captivilty To Freedom Woman's Fıght, Ankara, 1 981 . Emel Doğramacı, Türkiye'de Ka dın Hakları, Ankara, 1 982; Perihan Onay, Türkiye'nin Sosyal Kalkınmasında Kadının Rolü, Ankara, 1 968 Emel Doğramacı, Atatürk ve Türk Kadını, Atatürk ve Ankara Kollektif eserde, Ankara, 1 988, s. 63 68. Emel Doğramacı , Türkiye'de Kadının DünO ve Bugünü, Türkiye iş Bankası, Ankara, 1 989. Burhan Göksel, Atatürk ve Kadın Hakları, Atatürk Araşıırma Merkezi Dergisi, C.I., Sayı 1 , S. 21.3 - 235. Zehra (Odyakmaz) Altın baş, Anayasaları mızda Kadın Hakları, Atatürk Araştırma Merke zi Dergisi, C.V., Sayı 1"4 , S. 455 - 466. Burhan Göksel, Çağlar Boyunca Türk Kadını, ve Atatürk, Kültür Bakanlığı, Ankara 1 988. -
286
tanınmış olamaz Eşitlik ilkesine ters düşerek kadına siyasi haklar tanımıyan bir toplum demokratik bir toplum değildir. Demokrasi ise, bu tür bir toplumun benimsediği düşünce tarzı olamaz. Toplum hayatında erkeğe üstün hak tanımak, yetkiler vermek, hür in san düşüncesine ters düştüğü gibi, hakları ile eksik, yetkileri ile s ı nırlı olan kadınların her bakımdan topluma özgü irade leri ile katılmalarına da engel olur. Eski Türklerde kadın, hatun olarak hakanın yanında yer alır, tam anlamı ile toplumda aktif rol alırd ı. . Zamanla ve din kurallarının da etkisi altında kalınarak, kadın toplumda yerini yavaş yavaş kaybetmiştir. Medeni ilişkilerde eşitlik ilkesi yerini, e rkeğin üstünlüğüne b ı rakmıştır. Kad ı n , toplumda değerini analık vasfında bulmakta ve saygınlığını bu şekli ile sağlamaktadır. Milli Mücadele'de Türk kadını kendi düşen görevi şerefle yapmış, erkeğinin yanıbaşı nda Vatan savunmasına katılmıştır. Atatürk, i9 23'de Konya'da, Tü rk kad ı n ı ile ilgili sesini şöyle duyur muştur: "Bu son senelerin inkılap hayatı nda, hu mmalı fedakarlı klarla dolu mücadele hayatında, milleti ölümden kurtararak kurtu luş ve istiklale götüren azim ve faaliyet hayatında, her millet ferdinin çalışmas ı , gayreti, himmeti, fe dakarlığı geçmiştir. Bu meyanda, en ziyade yücelterek anılmak ve daima şükranla tekrar edilmek lazım gelen bir himmet vardır ki, o da Anadolu kadınının göstermiş olduğu çok u lvi, çok yüksek, çok kıymetli fedakarlıktır"
(21 3)
Yine Atatürk aynı konuşmasında şöyle demektedir: "Kimse inkar edemez ki, bu harpte ve ondan evvelki harplerde milletin kabiliyetini tutan, hep kadınları mızdır. Çift süren, tarlayı eken, ormandan odu nu, keresteyi getiren, ü rü nleri pazara götürere� paraya çeviren, aile ocak ların ın duman ı n ı tüttüren, bütün bunlarla beraber s ı rtı ile, kağn ı s ı ile, kucağı ndaki yavrusu ile, yağmu r demeyip, kış demeyip, sıcak demeyip, cephenin mühimmatını taşıyan liep onlar, hep o ulvi, o fedakar, o ilahi Ana dolu kadınları o lmuştur. Bundan dolayı , hepimiz bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle, ebediyyen taziz ve takdir edelim" (214)
Yüce Atatürk konuşmalarında Türk kadınına daima güvenini belirtmiş, o'nu daima yüceltmiş, Türk kadınından beklenen fazileti tekrarlamıştır. Türk kadını , toplumda müstesna yerini i spatlamış, Türk inkılabının ileri görüşlü anlayışı ile haklarına kavuşmuşlardır.
(213) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. i L , 2 inci baskı, a. g. e., S. 1 47. (214) Aynı Eser, S. 1 48.
287
1 926 yılında M edeni Kanunun kabulü ile kad ı nları mız medeni hak larına kavuşmuş, kadın erkek eşitliği toplumu muzda yer almıştır. Siyasi hak olarak ilk defa 1 930'da Belediye Kanunu ile kadınlarımıza belediye meclisine üye seçmek ve seçilme!< hakkı tanınmış, daha sonra 1 934 yılında da yapılan Anayasa değişikliği ile milletvekili seçmek ve seçilmek hakkı da tanı nmıştır. Büyük inkılapçı Atatürk, toplumlara düzen veren hüviyeti ile, kad ı n haklarının savunucusu , kadınları yücelten v e onlara h e r toplumda eşit haklar tanıyan bir idealisttir. Atatürk, 1 8 Mart 1 923'de Tarsus'da Kurtuluş Savaşı gazilerinden Kara Adile Çavuş'a şöyle hitap etmiştir: "Kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeğe değil, omuzlar üstünde göklere yükselmeğe layıksın"ı2 1 sı . Modern Türk cemiyetinde kadının tam manasıyla yerini alması ve ken . disine tanınan haklardan istifadesi için kadın kıyafetinde de değişiklik yapmak icap ediyordu. Türk kadını önce peçeyi, şapka inkılabından sonra da çarşafı att ı . ·
V I . EKONOMİK VE MALİ ALAN DA G ELiŞMELER
A . EKONOMİK ALANDA G ELİŞ MELER 1 Genel Gelişmesl .
O l arak Türkiye'nin
Ekonomik
Durumu
ve
a) Yeni Devletin Kuruluş Yıllarında Ekonomik Durum Yeni Türk Devleti köhnemiş Osmanlı Devletinin yerine geçerken harap bir ülkeyi de devralmıştı. Ülke geri kalmış, fakir ve sermayeden yoksundu. Esasen yetersiz olan altyapı tesisleri de uzun savaş yılan boyunca harap o lmuştu. Ü lkemizde sanayi denilecek tesisler de mevcut değildi. Ulaşım · ü lkede güçlükle gerçekleşebiliyordu. Bankacılık, dış ticaret, demiryoları hep yabancıların elinde idi. Nüfusun yüzde doksanı okuma yazma bilmiyordu. Memlekette mevcut ufak çapta sanayi ve ticari teşebbüsler de yabancılarla, müslüman olmayan azınlıkların elinde idi. Bilgisizlik yüzünden, memleket ekonomisinin en büyük kısmını kap sayan tarım dahi, kaderciliğe terkedilmişti. Ne meteorolojik buluşlardan fayda lanma, ne de karasabandan kurtulma çareleri aranıyor, ne de düşük kaliteli to humları islah etme imkanları araştırılıyordu. ·
(2 15) Taha Toros, Atatürk'On Adana Seyahatleri, Genişletmiş 2 inci baskı, Adana, 1 98 1 , s. 43. 288
Sanayileşmek için de gerekli tasarruf sermayesi mevcut değildi. Sana yileşmek için yabancı sermayeye ihtiyaç vardı. Ancak Osman]ı imparatorluğu devrinde yabancı devletlere ve o'nun vatandaşlarına sağlanan özel imtiyazlar (ayrıcalıklar) devletin bağımsızlığını da zedelecjiğinden, memlekette bu tür imtiyazlara (ayrıcalıklara) karşı çok ciddi tepkiler mevcuttu. Bu şartlar altında da, yabancı sermayeden faydalanmak da mümkün değildi. Yabancı sermaye özel imtiyaz ve muafiyetlerden faydalanmaldstiyordu (2 1 BJ . 0
A.H. Hanson'un belirttiği gibi, "Türkiye, sömürge tipi düşük bir iktisat ve onun yanında d�rin bir sermaye eksikliği ve bundan da derin bir teknik bilgi · eksikliği ile başbaşa kalmış bulunuyordu"(2 17l. Türkiye başka ülkelerle karşılaştırıldığında, güç şartlar altında bulun makta, kalkınabilmek için çok buyük güçlükle ri yenmek zorunda idi. Birinci Dünya Savaşı 1 9 1 8 yılında bittiği halde, Türkiye 1 922 yılı sonlarına kadar bir ölüm kalım savaşı yaşamıştı. Cumhuriyetin ilan edildiği 1 923 yılında kişi başına düşen milli gelirin 50 dolar civarında olduğu tahmin edilıiıektedir(2 ı aı . Lozan sonrası dönemde, Türkiye'nin ekonomik durumunu bir tablo olarak göstermesi bakımından, ismet Paşa (lnönü) hükümetinde kısa bir süre imar ve İskan Vekilliği yapmış olan Mustafa Necati, durumu şöyle dile getiriyor du: "Her yer haraptı. Barıncak sığınak bile yoktu. Evler yıkılm ış, yollar geçilmez hale gelmişti. Halk, en basit vasıtalardan da mahrumdu . El sanat larını umu miyetle temsil eden gayri Türk (Türkler dışı) nüfus ortada yoktu . Halk herşeyi devletten beklemek mecburiyetinde idi. Milli Mücadele devrinde tekalifi milliye olarak halktan alınanlar mevcudu tüketmişti. Vergiler çok ağırdı ve mükellefin bu vergileri ödemesi çok zordu. Devletin başka varidatı da yok tu. bir tasid daire içinde olduğumuzu görmemek mümkün değildi. Lozan'da elde ettiklerimizi de karşımızdakilerin hazmetmeyeceğinin idrakinde idik"(2 1 9l. Prof. Erdinç Tokgöz'ün belirttiği gibi, "Tü rkiye Cumhu riyetinin ekono misi ilkel bir teknoloji kullanan tarıma dayanmaktaydı. Sermaye birikimi, alt yapı , yetişmiş işgücü ve iş tecrübesi olan girişimci bulunmadığı-gibi, mevcut kaynakların en verimli bir şekilde kullanılmasını sağlayacak bürokrasi de yok(216) Haluk Cillov, Türkiye Ekonomisi, lstanbul, 1 972, s. 1 34 - 1 35. (21 7) A. H . Hanson, Türkiye'deki iktisadi Devlet Teşekküllerini Bünyesi ve Mürakabesi, (Mümtaz Sosyal'ın yardımcılığı ile yapılan başlangıç mahiyetinde bir tetkik), Ankara, 1 954, (Teksir) s. 8. (218) Ömer Celal Sarç, 50 Yıllık Cumhuriyet Döneminde Ekonomik ve Sosyal Bünyedeki Başlıca Değişmeler, fstanbul iktisat Fakültesi Mecmuası, Cliı 30, Na. 1 - 4, s. 9 10. (219) Fethi Okyar, Üç Devirde Bir Adam, (Yayına Hazırlayan: Cemal Kutay) lstanbul, 1 980, s . 356 - 357. •
289
tu. Hükümetfere ve devlet yönetimine yol gösterecek, komuoyundan ve aydınlardan söz etmek de mümkün değildi"(22oı . Prof. D r. Yüksel Ülken'in açıkladığına göre , Türkiye'ye Düyun-u U niu miye'den (Osmanlı Devletinin borçları) 86 milyon altın lira borç yüklenmişti ( 22 1 ) Peşpeşine sürüp gelen savaşlar, fakir bir milletin ödeyebileceğin_den çok fazlasını alıp götürmüştü. Milli M ücadeleyi zafere sonuçlandıran Türk Milletini çok büyük ekono mik ve sosyal sorunlar beklemekte idi:b) Yeni Devletin Kuruluşundan 1933 yılına kadar Türkiye'nin Durumu ve Gelişmesi , Yeni Devlet 23 N,isan 1 920'de ku.ruluşundan itibaren en önemli sorun olarak ülkenin işgalden kurtarılması ve milli bağ ı msızlığın sağlanması için büyük ve çok üstün çabalar içinde bulunmuştur. Savaş yılları içinde dahi ekonomik kalkınma büyuk bir sorun olarak ele alınmıştır. T.B.M.M. Reisi Mus tafa Kemal Paşa'nın 1 Mart 1 922'de Meclisi açı ş konuşmaları, ekonomik ko nularc:ja dikkat çekiCi açıklamalar yapıldığını göstermektedir. Atatürk daha sonra, İzmir İktisat Kongresinde, ekonominin devlet hayatı nda öne mini belirterek, "M illi egem e n lik ekonomik egemen likle pekiştirilmelidir. Bu kadar büyük amaçlar, bu kadar kutsal ve u lu hedeflere, kağıtlar üzerinde yazılı genel kurallarla, istek ve hırslara dayanan buyruklarla varılamaz. Bunları n bütün olarak gerçekleşmesini sağlamak için, tek kuvvet, en kuvvetli temel, ekonomik güçtür. Siyasi ve askeri zaferler, ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zafer lerle taçlandırılamazlarsa, kazanılacak başarı lar yaşayamaz, az zamanda söner. Bu kuvvetli ve parlak zaferimizi de taçlandı racak olan bayındırlık yolun da sonuç alabilmek için, ekonomik egeme nliğimizin sağlanması ve güçlendirilmesi gerekir"(222ı demiştir. Atatürk, gerçek kurtuluşun ekonomik egemenlikle sağlanacağını, kuv vetli bir temel üzerinde yükseliş şartının ancak ekonomik güçle o labileceğini bu konuşmayla da açıklaı:nıştır. 1 7 Şubat 4 Mart 1 923 tarihlerjnde lzmir'de toplanan Türkiye iktisat Kongresi, çokönemli kararlar almıştır. Bu kararları n en önemlilerini şöyle sıralamak mümkündür. -
Erdinç Tokgöi, Atatürk Dö n eminde Türk Ekonomisi, Atatürk Dönemi iktisat Politikası (Kollktif Eser), lstanbul, 1 98 1 , s. 38. (221 ) Yüksel Ülken, Atatürk ve iktisat, Ankara, 1 98 1 , s. 82. (222) Bu Konuşma b ugünkü dile aktarılarak, Prof. Dr. Afetinan'ın Devletçilik ilkesi ve Türkiye Cumhuriyetinin Birinci Sanayi Planı, 1 933, Ankara, 1 972, s. 42 de yer almaktadır. (220)
290
1 Hammadesi yurt içinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dalları kurulmalıdır. 2 . El işçiliğinden ve küçük imalattan süratle fabrikaya veya büyük işletmeye geçilmelidir. 3 . Devlet, yavaş yavaş iktisadi görevleri de olan bir organ haline gelmeli ve özel sektör tarafı ndan kuru lamayan teşebbüsler devletçe ele alınmalıdır. 4. Özel teşebbüse kredi sağlayacak bir devlet bankası kurulmalıdır. 5 . Dış rekabete dayanabilmek için sanayi in toplu ve bütün olarak kurulması gereklidir. . 6 . Yabancıların kurdukları tekellerden kaçınılmalıdır. 7 . Sanayiin teşviki ve milli bankaların kurulması sağlanmalıdı r. 8 . Demiryolu inşaatı programa bağlanmalıdır. 9 . iş 'erbabına amele değil, işçi denilmelidir. 1 O. Sendika hakkı tanı nmalıdır. Kongre, ekonomik doktrinlere saplanmamış, bilime ve özellikle mem leketin o anda içinde bulunduğu duruma uyan realist hal çareleri getirmiştir. Bu kararlar, hükumetlerin izleyecekleri yollara ışık tutucu olmuştur(223l. Lozan Barış Andlaşmasının imzalanması, Cumhuriyetin ilanı ile yeni bir devreye girilmiş, sağlanan barış ve yeni siyasi düzen, ekonomik alanda da to parlanma ve kalkınma tedbirlerinin alınmasına neden olmuştur. 1 920 - 1 933 yı lları yeni Türk Devletinin ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı sağlamak bakımı ndan hazırlık yıllarıdır. Bu yıllarda yeni devlet der lenme.toparlanma, alt yapıyı düzenleme, ekonomiyi yeniden organize etme çabalarında bulu nmu ştur. Bu dönemde tarı m üretiminin ve tarımda verimli liğin artırılması çabas ına yönelinmiş, demiryolu yap ı mı na önem verilmiş, Türkiye'yi demirağlarla örme politikası hedef olarak seçilmiştir. Ekonomideki yabancılaşmayı önlemek için imtiyazlı yabancı şirketler elinde bulunan demir yolları ve limanlar, maden işletmeleri ile büyük kentlerin su, elektrik, havagazı haberleşme ve taşıma ihtiyacını gideren işletmeler, Devlet taraf ı ndan satın alınarak devletleştirilmiştir. Ayrıca, iktisadi kalkınmanın finansmanı için gerekli kredi müesseselerinin ku rulması ve etkili bir organizasyona kavuşturulması çabalarında da bulunulmuştur(224ı . Büyük Atatürk, giriştiği inkılap ve reform hareketleri ile iktisadi kalkınma için gerekli sosyal, hukuki ve kültürel ortamı hazırlamaya çalışmıştır. Milli Mücadeleyi izleyen yıllarda lfük bir cumhuriyet idaresinin kurulması, .
(223) Bkz. 50 yılda Türk Sanayii, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ankara, 1 973 s. (224) Avni Zarakolu, Atatürk Devrimleri ve ltisadi Kalkı nma, Ankara Üniversitesi H u-kuk Fakültesi, Ellinci Yıl Armağanı , Ankara 1 977, s. 48.
29 1
hukuk düzeninde, milli eğitimde, kadın haklarında, giyim ve kuşamda kökten değişikliklere girişilmesi, skolastik zihniyetin yerini akıl ve ilme b ı rakmas ı na imkan haz ı rlanmış, iktisadi kalkı nma için gerekli ortamın yaratı lmasina çalışılmıştır. Gerçekten yeni Türk Devleti, ü lkenin iç ve dış güvenliğini sağlamak, adalet dağıtmak gibi klasik devlet hizmetleri yanında, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, taşı ma ve haberleşme alanlarında, iktisadi kalkınmayı sağlamak için, ekonomiye geniş müdahalelerde bulunmuştur: Bu dönemde hukukun laikleştirilmesi ile iktisadi kalkınma için gerekli hukuki ortam yarat ı lmıştır. Keza harf inkılabı ile , kolay okuma ve yazmanı n sağlanması v e milli eğitim politikasına yönelmekle, maden sanayi toplum larının ihtiyaçlarına, dünyadaki gelişme ve değişmeye uymayan teokratik te mellere dayalı eğitim sistemi yerine, akıl ve ilmin hakim olduğu milli, laik bir eğitim sistemi kurulmaya çalışılmıştır. Atatürk, ortaçağa özgü, modası geçmiş kurumları inkılapla yıkıp yerine yenilerini getirmekle iktisadi kalkınma için elve rişli bir ortam yaratmıştır(22;;ı . Bu dönemde devlet, müteşebbis olarak iktisadi hayata katı lmamış ol makla beraber geniş ölçüde ekonomiye müdahalede bulunduğundan, klasik devlet hizmetleri ötesinde ekonomik, sosyal ve kültürel alanda hizmet gördüğünden: mutedil (ılımlı) devletçilik, devletin s ıfatını , niteliğini, özelliğini teşkil etmiştir. c) 1933- 1938 Yılları Türkiye'nin Ekonomik Durumu Yeni devletin kuruluş tarihinden 1 933 yılına kadar geçen on y ı l içinde siyasi iktidar, özel teşebbüsü desteklemiş, faydalı görülüp istenen ve bilhas sa teşvik ve himaye edilen sınai teşebbüslerin öze.1 sermaye sahipleri ta rafından kurulup işletilmelerini sağlayacak tedbirlerin alınmasına önem ver miştir. Fakat buna rağmen çeşitli etkenlerin ve bilhassa teşebbüs ve sermaye noksanının etkisi altında memleketin ekonomik gelişmesi ve sanayileşmesi bakımından beklenen ve arzı:ı edilen ilerleme kaydedilme miştir. 1 929 - 1 930 Dünya ekonomik bunalımın getirdiği sıkıntılar da, Devletin, Türk ekonomi sine yeni bir yön vermesine neden olmu ştur. Türkiye'nin ekonomik kalkınmasını süratle başarması ve halkının refah seviyesinin yükseltilmesi ve milletimizin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması için devletin bazı tedbirle ri alması ve birtakı m müesseseler kurması gerekmiştir. Bu gerekliliğin tabii bir sonucu olrak da devletin fonksiyonları icrai ve idari faaliyetlerden sınai ve ikti sadi alanlara da yayılmış bu alanlarda da birtakı m kamu hizmetleri kurulmuştur _
·
(226)
(225) Aynı Eser, s. 39. 49. (226) Bkz. Vakur Versan, Türk Anayasasının iktisadi Esasları ve Başlıca Siyasi Partilerin iktisadi Görüşleri, Karma Ekonomide Planlama ve Gelişme, Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferans Heyeti, lstanbul, 1 966, s. 96.
292
Kurulan kamu hizmetleri, devlet eliyle yönetilmiş, devletçilik bu dönemin özelliğini teşkil etmiştir.D evletçilik, devlet müdahalesini, sanayide devleti ve planı gerekli kıldığı ndan, özellikle sanayi alanında kalkınma plana bağlanmışt ır. İlk Beş Y ı l l ı k Kalkı nma Planı 1 933'de haz ırlanmış, 1 934'de yürürlüğe girmiştir. Çok başarılı olan bu planın ardından hazı rlanan İkinci Beş Yıllık Plan, ikinci Dünya Savaşının çıkışı nedeni ile uygulanamamıştı r. Bu dönemde, d�vletin ekonomik hayata müteşebbüs olarak katılması yanı sıra, fevkalade önemli millileştirme (devletleştirme) girişimerde de bulu nulmuştur. Bu dönemde yabancı şirketlerden sat ı n alınan, önemli kuru luşlar şu nlard ı r: Mudanya - Bursa Demiryolu, İstanbul Türk Anonim Su Şirketi, lzmir R ı htım Şirketi, İzmir-Afyon ve Manisa-Bandırma hattı, lstanbul Rıhtım Dok ve Antrepo T.A.Ş., Aydın Demiryolu, İstanbul Telefon hattı, Ereğl i Limanı , Zon guldak-Çatalağzı demiryolu ve kömür madeni işletmeleri, Şark Demiryolları , İzmir Telefon T.A.Ş., lstanbul Türk Anonim Elektrik Şirketi, çıkarılan kanunlar la satınalınmış ve Devlet eliyle veya ilgili belediyelere devredilerek işletilmiştir (227)
1 932 y ı l ı nda çıkarılan 2054 sayılı Kanunla Hükümete çay, kahve ve şekeri bir elden ithar etme yetkisi tanınm ışt ı r. Yirie 1 932 yılında çıkarılan 2056 sayıl ı Kanunla, buğday fiatlarında anormal düşmeyi önlemek, fiatları korumak ve düzenlemek amacı ile hükümetçe gerekli tedbirleri almak, ihtiyaç duyulduğunda buğday alım ve satımını yapabilmek için Ziraat Bankası yetkili kılınmıştır. 1 936 yılında çıkarılan 3003 say ı lı Kanunla İktisat Bakanlığına sa nayi üretimlerinden gerekli gördüklerinin maliyet ve toptan satış fiatların ı de netlemek ve saptamak yetkisi verilmiştiL ( 228) Bu arada, Osmanlı i mparatorluğundan miras kalan borçların tasfiyesi yoluna da gidilmiştir. Borçların düzenli bir şekilde ödenmesinin nedeni, ö nce dış itibarımızın sağlanmas ı ve dış ödeme . bilançomuzun üzerinde mevcut ağ ı r bir baskın ı n hafifletilmesi sebeb olmakta idi. Bu durum, d ı ş ticaret açıklarına son vermek için, ithalat ve ihracat işlerinin de programa alınması zo runluğunu ortaya çıkarmıştır. 1 938 y ı l ı nda çıkarılan 3460 say ı l ı Kanunla iktisadi nitelikteki devlet teşekküllerinin statüleri de genel bir düzenlemeye tabi olmuştur. 1 933-1 938 yılları a rasındaki döneme, Türk sanayiinin ilk ve planlı kuru luş safhası olarak bakılabilir. Uygulama çok başarılı olmuştur. Yapılacak işler, ( 227) Bkz, M. Ögüt Yazman, Türkiye'nin Ekonomik Gelişmesi, 2 nci baskı,. Ankara, 1 974, 72 - 73. ( 228) Aynı eser, s. 77 - 78.
s.
293
ciddi incelemelere dayanan bir plana bağlanmışt ı r. iç ve dış finansman sağlanmışt ı r. Teknik personel probleminin önemi anlaşılarak gereken ilgi gösterilmiştir. Hammadde kaynakları ile enerji sorunları ciddiyetle ele alınmış, konunun bilimsel ve teknik yönü ile ciddi şekilde uğraşılmıştır. (229) Bu devrede yap ı lan yatırımlar hep devletçilik ilkesi ad ı altı nda yapı lmıştır. Programı n finansmanı geniş ölçüde vergiler, iç istikraz ve devlet bankalarının kredileri tarafından karşılanmıştı�. Bu dönemde sadece iki dış yardımdan faydalanılmış, 1 934 yılında Rusya'dan 8 milyon dolar, 1 938'de de ingilte:-e'den 13 milyon sterlin borç sağlanmıştır. Her yıl bütçe giderlerinin yüzde onunun s ı nai tesislere harcandığ ı , devlet yat ı rı mları n ı n ise bu dönemde 1 35 milyon liraya ulaştığı dikkati çekmektedir. (230) 1 933-1 938 dönemi, devletçiliğin fiilen uygulandığı, tarıma kıyasla sa� nayileşmeye öncelik, eğitime ve nüfus atnşına ağırlık verildiği bir dönemdir. Devlet Planlama Teşkilatı'nın Birinci Beş Yıllık Planda bu dönemin or talama milli gelir artış hızı % 5.9 olarak gösterilmiştir. Prof. Dr. Mükerrem Hiç, Vedat Eldem taraf ı ndan yap ılan tahn:ıJnlerin dah.a gerçekçi olduğu na değinerek, "1 929-1 938 yıllarında milli gelir ortalama yıllık artış hızın ı n % 3.8, nüfus artış h ızının % 1 .9 olduğuna göre, fert başına milli gelir yıllık ortalama artışhızı % 1 .8'dir" demektedir. Mükerrem Hiç'e göre, "Atatürk devri politik ve sosyal alanda cesur re form ve atılımları n gerçekleştirilmesi yan ında ekonominin başlangıç dönemi, basit ifadeyle, ekonominin hemen hemen sıfı rdan başladığı bir dönemdir." (231) Bu dönemde .d ı ş ticaret açığı olmadan, e nflasyona başvurulmadan, dengeli ve istikrarlı bir kalkınma sağlammıştı r. Hüku met, dış ticaret aktifinin sağladığı döviz geliriyle alt ı n stokun u _ artırmaya çalışmıştı r. 1 931 'de 6 t o n olan altı n rezervleri 1 932'de 1 4 tona, 1 933'de 1 7 tona, 1 934'de 19 tona, 1 937'de 26 tona çıkmıştır.( 232) M ali dengenin koru nmas ı n a büyük itina göst e rilmiştir. Ancak · karşılaş ı lan zorluklar hükumetin tedbir alması n ı gerekli kılmıştır. Hükumet Başkanı olarak ismet İnönü, para sıkıntısına karşı biir çözüm yolu olarak emis yon yapıın:ıası n ı istemiştir. Devlet Başkanı olarak Atatürk de her defasında (229) 50 Yılda Türk Sanayii, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Ankara, 1 973, s. 7 (230) Haluk Cillov, Türkiye Ekonomisi. lstanbul, 1 972, s. 1 38. (231 ) Mükerrem Hiç, Türkiye Ekonomisinin Analizi, Başlıca Ekonomik Göstergelerle, lstanbul, 1 980 , s. 7-8. (232) Bk. Feridun Ergin, Atatürk Zamanında Para Politikası, Boğaziçi Üniversitesi, Uluslara rası Atatürk Koferansı, 1 0 - 1 1 Kasım 1 980, lstanbul, s. 1 6. .
•
294
buna karş ı çıkmışt ı r. Prof. D r. Feridun Ergi n'in açıkladığ ına göre, ismet lnönü, otuz y ı l sonra o günleri anarken bir özel görüşmede şunları söylemiştir: ·
"H üku met o larak yı lda iki kez ödeme yapamayacak du ruma düştüğümüz olurdu. Gider konuşurdum. Birkaç milyon liralık emisyonun bizi ferahlatacağını anlatmaya çalışırdım. Bir defa bile evet dedirtemedim." (233l Prot. Dr. Feridun Ergin, Atatü rk'ten sonra enflasyona başvurul duğunun acısını duyarak, üzüntüsünü şöyle belirtmektedir: "Enflasyon, O ölümsüzlüğe geçerken başlayacaktı ve bir daha durdu rulamayacaaktı". (234) Prof.Dr. M ustafa Aysan, "Kemalist Ekonomi Politikası ı" diye ad land ı rdığı Atatürk'ün ekonomi politikası nın, zamanımızın gelişmiş ve gelişmemiş ülkelerine yön verebilecek özellikler taşıdığını belirtmektedir. ( 235) Prof. Dr. Mustafa Aysan'a göre, Attürk'ün ekonomi politikasını n temel amacı: a) imtiyazsız ve sınıfsız biçimde bütün halkın refahını yükseltmektir. b) bütü n toplu mun mümkün olduğu kadar kısa sürede kalkınabilmesi için ekonomik ve sosyal kalkınmaya bir kül olarak yaklaşmaktır. c) Atatürk'ün ekonomi politikası ı n temelinde piyasa ekonomisinin kuralları vard ı r. Bu ne denle Devlet doğrudan endüstri; ticaret işleri yaptığı zaman kendisi de pa zarın şart ve kurallarına uymaktadır. d) Atatü rk pazarlardaki rekabet kural ları n ı n işleyişini bir kalkınma pla n ı n ı n disiplini içinde düşü nmüştür. e) Ekonomiye, ekonomi dışından yapılacak müdahalelere karşı önlemler almıştır. f) Ülkede enflasyonun önlenmesi, yurt içinde ve yurt dışında Dev let Hazinesi itibarı n ı n en yüksek düzeyde tutulması için, bütçe denkliğine, ithalat ve ihracat denkliğine ve devlet yatırım harcamaları nın devlet ge lirleri toplamının denk olmasına dikkat. etmiştir . . g) Atatü rk'ün ekonomi politi kasının önemli bir amacı da ülkede tam çalışmanın sağlanmasıdır.(236l Özetle belirtmek gerekirse Atatürk döneminin ekonomi politikası , fakir bir hammadde üreticisi olan bir ülkenin sanayici bir ülke olarak kalkınmak yo lunda gayretlerini, istikrarlı, planlı ve dengeli kalkınmasının göstermektedir. Bu dönem bütünü ile birlikte ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmamızın bir altın çağıdır. Başka ülkelere de, geri kalmış ü lkelere, ekonomik kalkınma yo lunu açmakla model ve örnek olmuştur. (233) (234) (235) (236)
Aynı Eser, s. 8. Aynı Eser, s. 1 8 . Mustafa A. Aysan, Atatürk'ün Ekonomi Politikası, a. Aynı Eser, s . 9 6 1 0 1 . -
g.
e., s. 96
-
101.
295
2 . Sektörler İtibariyle Türkiye' n i n Ekonom ik . Durumu ve Gelişmesi a) Tanm Osmanlı i mparatorluğunun son y ı lları nda, tarım ı n duru m u iç açıcı değildi. İlkel yö nte mlerle tarı m yap ı l ı yo r, topraktan gerekli rand ıman alınamıyordu. N üfusun %80'i toprak ekonomisine bağlı ve milli gelirin yak laşık yarısı tarı mdan sağlanıyordu. Büyük zaferin kazanılması ndan önce, Mustafa Kemal Paşa, 1 Mart 1 922 tarihinde, T.B . M . M . ni açı ş konuşmas ı nda köylü ve tarım soru nlarına eğilmiştir: "Türkiye'nin gerçek sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok refah, mutluluk ve servete hak kazanmı ş ve layık olan köylüdür. Diyebilirim ki bukü nkü felaket ve yoksulluğun tek sebebi bu hakikatı göre memiş olmamızdır.Gerçekten yedi asırdan beri dünyanı n m u hte lif fa raflarına sevk ederek, kanları n ı akıttı ğ ı m ı z , · kemiklerini topraklarında bıraktığımız vee yedi asırdan beri e meklerini ellerinden alıp israf eylediğimiz ve buna mukabil daima küçük ve hor görerek mukabele ettiğimiz ve bunca fedakarlık ve i hsanları na karşı nankörlük, küstahlık, zorbalıkla uşak derece sine indirmek istediğimiz bu gerçek sahibin .huzu runda tam bir utanç ve saygı ile gerçek yerimizi alal ı m. Efendiler! M illetimiz Çiftçidir. M illetin çiftlikteki çalı şmas ı n ı yeni ekonomik tedbirlerle son hadde eriştirmeliyiz. Köylünün çalışmasının neticeleri ve verimleri kendi menfaati lehine son hadde çıkarmak ekonomik siyasetimizin temel ruhudur". ( 237) Atatürk, İzmir iktisat Kongresinde de tarı mın önemi üzerinde durmuş, "Kılıç kullanan kol yorulur, fakat saban kullanan kol, her gün kuvvetlenir"<238 l diyerek tarı mın değerlendirmesini yapmıştır. Köylünün en büyük sıkınt ı s ı , aşar veya öşür denilen mahsulünün onda birini (bazan bu _miktar daha da artıyordu), vergi olarak ödemesiydi. Uy gulama yöntemleri, vergiyi bir baskı ve zulüm aletine dönüştürmüştü. Büyük bir mali fedakarlı ğ ı göze alan hükü met 1 925 ş ubatında aşarı kal d ı rd ı . Böylece köylü d e yüzyılları n ağır v e sıkıntılı bir vergi sisteminden kurtulmuş oldu. Yol vergisi ile hayvanlar vergisi de köylüye ağır bii yük olmakla beraber, haksız ve �daletsiz uygulaması ile huzursuzluk yaratıyordu. Buğday ü retimi ve naklinde karşılaşılan güçlükler,. buğday fi atlarının değişik bölgelerde farklı fiatlarla sat ı lması sonucunu doğuruyordu. _
·
1., 2 nci bası, Ankara, 1 96 1 , s . 225 ; Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a. g. e., s. 222 (Bugünkü dile aktarılmış şekli). Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a . g, e., s. 223.
( 237) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. (238)
296
1925'de ç ıkarı lan bir kanunla H ükumet , köylüyü topraklandırmak amacı ile bedelini yirmi yılda ödemek üzere toprak dağıttı. Ziraat Bankas!, küçük çiftçilere kredi kolaylıkları tanımakla ve faiz haddi ni düşürmekle yararlı hizmetler yaptı. Köylüye yararlı olmak ve yardım sağlamak amacı ile tohum ıslah istas yonları , numune çiftlikleri açıldı. Traktör kullanımı teşvik edilerek, ucuz, alet ve makina dağıtımı .y apıldı.
b) sanayi M illi Mücadelenin sonunda, l stanbul, İzmir ve Adana'da hurda bir du rum arzeden birkaç dokuma fabrikası ile, isanbul'da harap bir askeri fabrika, ülkenin sanayi gücünü temsil etmekte idi. Kalkınmak için sarıayileşmek bir zoru nluluktu. Sanayi kuruluşlarını teşvik ve koruma amacıyla 1 927 yılında çıkarılan Teşvik-i Sanayi Kanunu , bir taraftan sanayinin tanımını yapmakta ve sınıflara ayırmakta, her grup Kanunun getirdiği muafiyetlerden taşıdığı önem derece sinde faydalanmaktadır. Bir kısım vergi ve harçlardan muafiyet gümrüklerde özel indirim, devlet arazisinden belli bir miktara kadar bedelsiz arazi tahsisi gibi kolaylıklar özel teşebbüs için olumlu etkiler yapmışsa da, beklenilen sonuç alınamamıştı r. Teşvik-i Sanayi Kanunu ndan faydalanılarak memlekette bazı sınai müesseseleri kurulmuştur. Bu kuru luşların yayg ınlığı ve ekonomiye et kisi pek fazla olmamakla beraber, bu yolla sı nai teşebbüslere atılma:emniyet ve arzusu gelişmiş ve ticari zihniyetin değişmine de yol açmıştır. Ayrıca 1 929 yılından itibaren yüksek gümrük tarifeleri uygulama imkanı , memleket sanayii ni dışarın ı n rekabetinden koruyarak geliştirmiştir. Sanayiin teşvik gördüğü bu devrede Dünya Ekonomik Bunalımı (1 929-1 931 yılları) sanayileşme hareketini yavaşlatmıştır. Bir tarım ü lkesi olan Türkiye bu bunalımdan az zarar görmüş olmakla beraber , ihraç ettiğimiz ham madde fiatlarının dü nya piyasasında çok düşüklük göstermesi, ü retici o lan köylünün korunması nı gerekli kılmış ve devleti sanayide olduğu kadar, tarım alanında da koruyucu tedbirler almaya yöneltmiştir. Bu dönemde devlet, temel tüketim ve ara malları alanında ithal ikamesi sağlamak gayesi ile üç beyaz, üç siyah projesine öncelik vermiştir Un, şeker, pamuklu üç beyazı ; kömür, demir ve akaryakıt da üç siyah temsil ediyordu. Bu temel malların yurt içinde üretilmesi ile hem döviz tasarrufu sağlanacak, hem de dışa karşı bu maddeler için bagımlılık kalmayacaktı. Devlet bu devr�de, direkt sanayi yatırımlarına hemen hemen hiç iltifat etmemiş, faaliyetini daha çok insan yetişmesine, eğitimine ve alt yapı yat ı rımlanrına yöneltm iş , sanayiin, özel teşebbüs tarafından ya ratılabileceğini farzetmiştir. Bunun için de özel sermaye yat ı rımlarını teşvik edici tedbirlere başvurmuştur.
297
Özel sektörde gözlenen gelişmeler, büyük ö lçüde tüketim sanayii alanında olmuş, küçük ve ferdi teşebbüsler halinde . kalmış, temel sanayie rağbet edilmemiştir. Devlet, özel sektör sanayiini geliştirmek için sermaye u nsuru üzerinde durmuş, tabii kaynakların ve özellikle yeraltı servetlerinin araştırı lması, mev cutların _ geliştirilmesi, enerji kaynaklarından yararlanılması ve özellikle per sonel yetiştirilmesi gibi önemli alanlarda esaslı tedbirlere başvurulmuştur. (239) Özetle belirtme� gerekirse, yeni Devletin kuruluşundan 1 933 yılına gelinceye kadar, sanayileşmede beklenilen seviyeye ulaşılamamıştır. Bunun başlıca sebeplerini şöyle özetleyebiliriz: a) çok düşük umumi gelir seviyesi nin mevcudiyeti, b) müteşebbis s ı n ıfın yetersizliği, c) teknik bilgi yetersiz liği, ç) yabancı sermayenin menfi davranışı ve bu sermayeye karşı besleni� len güvensizlik, d) 1 929 yılına kadar sanayiin dışa karşı himaye imkanından yoksun kalması , e) özel sektörün, Teşvik-i Sanayi Kanununun çok müsait hükümlerine rağmen yapabildiği yatırımların miktar ve nevi itibariyle tatmin edici olmaması. 1 931 yılında tek_ iktidar partisi C . H . F . , programına devletiçiliği almış, hazırlık ve çalışma devresinden sonra ilk beş yıllık birinci planı 1 934 yılından itibaren uygulamaya koymuştur. Ancak Birinci Beş Yıllık Sanayi Planının uygulanmasından ö nce, çok önemli düzenlemeler yapımış ve yeni birtakım müesseseler kurulmuştur. 1 933 yılı nda Devlet Sanayi Ofisi ile Türkiye Sanayi Kredi Bankası kaldırılarak bunların yerine Sürmerbank kuru lmuştur. Sümerbank'ı n faaliyet lerinin ana amacı , özel sektör sanayiinin kredi ihtiyaçları nı karşılamak olmakla beraber, esas görevinin sanayi plan ı n ı n uygulanmas ı teşkil etmiştir. Sümerbank, aynı zamanda daha sonra kurulan diğer devlet kuruluşlarına da örnek olmuştur. 1 935 yılında yeraltı kaynaklarının araştırı lması için M aden Tetkik Arama Enstitüsü (MTA), elektirk enerji kaynaklan ı n değerlendirilmesi için Eletrik işleri Etüd İdaresi ( E . İ . E . ) , maden ve elektirk işlet melerini kurmak _ve işlet mek amacıyla da Etibank kurulmuştur. Birinci Beş Yıllık Sanayi Planında tekstil sanayi, kendir - keten sanayi, demir - çelik sanayii, sömikok fabrikası, porselen-çini sanayii, sudkostik, _ klor, . suni ipek, selüloz ve kağıt tesisleri, şeker sanayii, süngercilik ve gül sanayileri yer almıştır. Plan ı n uygulanmasına 1 934 yılında başlanmış, planda ö ngörülen te sisler beş yıl içinde tamamlanarak işletilmeye açı lmıştır. Yine bu devrede planda yer almayan askeri fabrikaların modernizasyon ve genişletilmesine de devam edilmiştir. (239) Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, 50 Yılda Türk Sanayi, Ankara 1 973, s. 6.
298
Planın başarı s ı , 1 936 y ı l ı nda ikinci Beş Y ı l l ı k Sanayi P l a n ı n ı n hazırlanmasına neden olmuştur. ikinci Beş Yıllık Sanayi -Planı, madencilik, maden kömürü ocakları, ko nut, yakıt sanayii, toprak sanayii, yiyecek maddeleri sanayii, kimya sanayii, bölge elektrik santralları, makina sanayii, dericilik sanayii g:bi konuları kap samına almakta idi. 1 933 - 1 938 yılları , Türk sanayiinin ilk ve planlı kurulu ş safhasıdır. Planlı kalkınma, teknik alanda iş gücü yaratmış ve toplum yaşantısına büyük ölçüde tesir yapm ı şt ı r. Özellikle toprağı n verimini artıracak olan tekniğin tarıma uygulanması, bütün bir endüstri hayatının gelişmesi ile mümkün olabi leceğini de ortaya koymuştur. c) Ulaştırma Bir ülkenin ekonomik kaynaı<ıarının iyi bir şekilde işletilmesi, verimlendi rilmesi, dış ticaretinin geliştirilmesi ancak, düzenli bir ulaştırma şebekesi ile mümkündür. Ulaşt ırma, bir ü lkenin siyasi, sosyal, kü ltü rel hayatına etki yaptığı gibi, o ülkenin inillf birliğinin ve bütünlüğünün sağlanmasında da başlıca rol oynar. (240) Yeni Devletin ku�uluş yıllarında kuruluşları ve vasıtaları ile ulaştırma, ih tiyaca cevap vermekten uzak, yetersiz ve pek ilkeldi. Ulaştırmanı n , her şeyden önce tarım ve sanayi mamullerinin pazarlama ve satımı ile ilgili bulunduğu dikkate alınırsa, ekonomik kalkınma için, uluştarmanın bir alt yapı sorunu olduğu çıkar. Yeni devetin kuruluşundan 1 938 y ı l ı sonu na kadar, ekono mik kalkınmayı sağlamada alt yapıya önem verilmiş, bu amaçla demiryolu , karayolu ve deniz yolları öncelikle ele alınmıştır. aa) Demiryolları Yabancı şirketlerin elinde bulunan demiryollannı satın almak, devlet leştirmek, demiı:yolculuk politikasının ilk adımını teşkil etmiştir. ikinci adı m ise, yeni demiryolları yapmak olmuştur. Yurdu demir ağlarla örmek bir hükumet politikası olarak, ısrarla ve başarı ile uygulanmıştır. Os ma nl ı i mparato rluğu d ö n emi nde demiryo l l a r ı , d a h a çok imparatorluğu dü nya yollarına bağlamak ve yabancılara siyasi ve ekonomik menfaatler sağlamak amacı ile yapıldığı halde Cumhuriyet dömenimende, demiryollarını n yapımı, büyük şehirleri ve iç pazarları birbirine bağlamak ve milli savunma ile kültür birliğini gerçekleştirmek amacı ile yapılmıştır. (241 ) 1 927 yılında, M ünakalat (Ulaştırma) Bakanlığına bağlı olarak D evlet Demiryolları ve Umanları Umum Müdürlüğünün kurulması ile, Devlet fiilen (240) Halük Cillov, Türkiye Ekonomisi, lstanbul, 1 972, s. 324. (241 ) Aynı eser, s. 336.
299
demiryolu ve deniz yolu işletmecilğine başlamıştır. 1 929 yılında 5 1 44 km. uzunluğunda olan demiryolarının 2766 km'si devlete, 2378'si de yabancı şirketlere ait bulunmakta idi. Yeni kuru lan Genel Müdürlük, bir taraftan yeni demiryolu kurarken, diğer taraftan da yabancı şirketlerin elinde bulunan hat ların devletleştirilmesini yüklenmiştir. Cumhuriyetin ilanından 1 938 yılı sonu na kadar oldukça kıt kaynaklarla, her yıl ortalama 200 km. 3360 km demiryolu yeniden yapılmışt ı r. Herhangi bir dış yard ı m sağlanmadan, dar ve kıt imkanlarla demiryollarının yapılması gerçekten başarılı bir olaydır: bb) Karayolları Karayoları ise, en ilkel ulaştırma vasıtasıdı.r. Ülkemizin yol tarihi çok eski devirlerde başlamaktadır. Cumhuriyetten önce memlekette köyleri ve kasa baları birbirine bağlayan yollar daha çok adi yollardan oluşuyordu . Bu yollar patikanın biraz düzeltilmiş şekli olup, üzerinde hayvan ve ancak arabanın geçişine imkan veriyordu. Cumhuriyet Türkiyesine Osmanlı imparatorluğundan intikal eden, ka i'ayolu uzunluğu 1 8.335 km'ye varmakta idi. Bu yolların 1 3885 km'lik kısmı harap ve esaslı tamire muhtaç idi. Toprak düzeltilmesi sonucu geçide müsait yolların uzunluğu ise 4450 km'ye yaklaşıyordu. Üzerinden yaz ve kış motorlu nakil vasıtarının geçişini sağlayan kasaba ve şehir yollarının yapımı Cumhuriy et döneminde mümkün olmuştur. 1 948'de karayolları şebekesinin uzunluğu 45 bin km'ye u laşabilmiştir. Bu yolların 1 O bin km'si iyi yol olup diğer kısmı to prak ve bozuk yollardır. Ancak karayollarının düzeltilmesi ve_yeni yollar yapımı için çabalar, çıkarı lan kanuni düzenlemeler ve uygulamalar pek başarılı sonuç vermemiştir. Karayolları nda asıl gelişmeler 1 948 ve onu izleyen yıllarda olmuştur. Kara yollarında bu gelişmenin sağlanamamış olmas ı n ı n nedeni, çok masraflı olan demiryolu politikasına önem verilmiş olunmasındandı r. cc) Denizyolları Denizyollarına gelince , gelişme çeşitli yönlü olmuştur. Lozan Barış Andlaşması ile Türk kar·asularında gemi işletme hakkı (kabotaj hakkı) Türklere · bırakılmış, böylece yabancı uyruklu gemilerin yerini Türk yük ve yolcu gemile ri almıştır. 1 9 1 1 'de Türk limanları arasında ulaşımın ancak % 1 O'unu sağlayan ve 1 909'da kurulan Osmanlı Seyrisefain İdaresi, Türkiye Cumhuriyetine dev redildikten sonra, Türkiye Seyrisefain İdaresi altında bir devlet hizmeti görmeye başlamıştır. Sahillerimizde yük ve yolcu taşınması devlet ve özel teşebbüs eliyle görülürken, devletin bu alanı bir kamu h izmeti sayarak müdahalesi ile, yolcu taşıma d�vlet inhisarına b ı rakılmış, yük taşı mada devlet ve özel teşebbüs bir arada faaliyette bulunabilme imkanına kavuşmuştur. Önce Deniz Bank ( 1 938) , daha sonra Devlet Deniz Yolları Umum Müdürlüğü (1 939) ve daha sonra da Denizcilik Bankası ( 1 952) adı ile anılan kuruluşlar, deniz ulaştırmasının gelişmesinde büyük rol oynamışlardır3242) ·
(242) Halük Cillov, Türkiye Ekonomisi, a.g.e., s. 342-343.
300
d) Baymdırlık Cumhuriyet bütçelerinde 1 924'den başlayarak bayındırlık işlerine geniş ödenekler ayrılmıştır. imar hareketlerine girişen valiler ve belediye başkanları takdir edilmiştir. Bu dönemde inşaat ı n özel teşebbüs eliyle de gerçekleşmesinde tedbirler alınmıştır. Lozan Barış Andlaşması sonucu , Türkiye'de bulunan Rumlarla, Yuna nistan'da bulunan Türklerin değiştirilmesi sorunu, büyük bir yerleştime prob lemini ortaya çıkarmış, bütçeden sağlanan kaynaklarla bu mübadele ve göç gerçekleştirilmiştir. S avaş felaketinin h arap ettiği ülkeyi kalkınd ı rmak , bay ı nd ı rlığa kavuştu rmak, Türk insanının yaşama şartlarını huzurlu kılmak ü lke çapında bayındırlık politikasına gerekli önemin verilmesini zorunlu kılmıŞtır. imar hareketlerinden beklenen başlıca iki yarar vardı. Yeni yapılan işleri görme halkın moralini yükseltiyordu. inşaat ayn ı zamanda yüksek oranda is tihdamı sağlıyordu. Türkiye'de bu yeni dönemde özellikle büyük şehirlerde, bayındırlık faaliyetine hızla girilmiştir. Şehir olarak yaratılan Ankara, eski Anka ra'dan çok farklı idi. Yeni devletin kuruluş yılları nda Ankara, kerpiç evleri, dar yolları , tozlu sokakları ile bir ortaçağ şehri idi. Hükumet merkezi, yeni Ankara, Avrupa biçimi binaları, geniş ve düzenli asfalt yolları ile, modern bir ş ehir görü nümünü kazanmıştır. Yunanlı ların harabeye çevirdiği ve yangı n la yıkıp yaktığı lzmir'in de bir mamureye çevrilmesi bu dönemde gerçekleşmişti. Taşkınların önlenmesi, tarım alanlarının sulanması ve bataklıkların ku rutulması da bir hükumet programı olarak, bütün ülkede bütçe imkanları ile gerçekleştirilmeye çalışı im ışt ı r. (243)
B
1
-
Mali Alanda Gelişmeler( 244 ) Yeni Devletin Kuruluş Yıllarındaki Mali Durum ( 24 5)
Osmanlı Devletinin b ı rakt ı ğ ı miras h içte iç açıcı değildi. Kapitülasyonlar, Düyunu Umumiye, Reji İdaresi sömürü çarkının en önemli araçları idi. Devlet gelirinin en önemli bir kısmı n ı oluşturan aşar vergisi ü retici olan köylüyü · baskı altında tuttuğu gibi esir yaşamasana sebep oluyordu. Ka pitülasyonlar Türk girişimcilerini, Türk sanayi erbabını ecnebiler lehine faali yetten men etmişlerdi. Yanyana çalışan bir ecnebi ile bir Türkün birbiri ile reka(243)
(244) (245)
Feridun Ergin, Atatürk Zamanında Türk Ekonomisi, lstanbul, 1977, s. 27-3 1 Maliye Tekkik Kurulu, Maliye Dergisi, Ekim 1 98 1 , Atatürk Özel Sayısı, Ankara, 1981 . Cihan Duru, Kemal Turan ve Abdurrahman Öngeoğlu, Atatürk Dönemi Maliye Politikası , 1 . Kitap, Mondros'tan Cumhuriyet'e Mali ve Ekonomik Sorunlar, Ankara, 1982 .
301
bet etmesine imkan vermemiştir. Ecnebi hiçbir vergi ile yükümlü tutukmamış, Türk ise vergi baskısı altında çabalamıştır. Gü ılıruk resminde de Türkiye'nin egemenlik hakkı sınırlanmıştır. 1 91 8 yılı sonlarında lstanbul halkına ekmek verebilmek için üç milyon lira bulmak sorun olmuştur. 1 91 9 yılı mayısında ise l maparatorluk memu rları na aylık ödeyemez duru ma gelmiştir. Osmanlı imparatorluğu bütçesi devamlı açık vermekte ve bütçe açıkların ı kapatmak için sürekli borçlanılmaktadı r. Borçlar tavizleri beraber getirmekte, ü lke yönetimine yabancılar hakim olmakta idi. Kapitülasyonlar, Osmanlı Devletini vergi koymak ve yargı hakkını kullanmaktan yoksun bıraktığından , Osmanlı Devleti bağımsız bir devlette değildi. Osmanlı Devletinin mali durumunu açıklamak için sadece üç kuruluştan bahsetmek yeterlı olacaktır. Osmanlı imparatorluğu iç ve dış borçlarını ödeyemez, harcamaları n ı karşılayamaz duruma düştüğünde 1 881 yılında Muharrem Kararnamesi ile alacaklılarla anlaşarak (lngiltere, Fransa, Hollanda, Avusturya, Macaristan, Al manya, ltalya ve Galata Bankarleri) Düyunu Umumiye idaresini kurmuşlardır. Düyunu Umumiye ile alacaklılar devlet maliyesine el koymuşlardır. Düyunu Umumiye idaresi, devlet gelirlerinin üçte birini tahsil etmekte, tahsilatı ise ken di kurdukları ö rgüt eliyle gerçekleştirmektedir. Tütün üzerinden alınan vergilerde Reji idaresi tarafından tahsil edil mekte ve Düyunu Umumiye'ye devredilmektedir. Reji idaresi, yurdun dört bir tarafına yayılmış örgütü, tütün depoları ve bir ordu kuruluşu gibi örgütlenmiş silahlı kolcularıyla Anadolu'da devlet içinde devlet görünümünu arzetmekte dir. Yıllık bütçe gelirinin üçte birine yakı n kısmıda aşarla sağlanmaktadır. Aşar bir toprak ü rünü vergisi olup ayni veya nakdi olarak ü rün değeri üzerinden alınmaktaır. Aşar iltizam usulü ile tahsil edilmektedir. Bir ilin aşarı bir mültezim (vergi toplaycısı) veya mü ltezim grupuna verilmekte, onlar da her sancağı n aşarım diğer mültezimlere satmaktadırlar. Mültezimlerden herbiri önce masrafını çıkarmaya sonrada fazla kazanç sağlamayı amaçlayarak,'. ü reticiden, çok defa belirlenen oranlarıda aşarak aşarı tahsil etmektedirler. vergi adaleti bakımından büyük sakıncalar ayden aşar, yıllık bütçe gelirinin önemli bir kısmını karşılamakta idi. Kısaca Osmanlı Devleti maliyesi, düzensiz ve çağ dışı idi. Ayrıca vergi adaleti diye bir şeyde mevcutta değildi.
2
-.
Yeni Türk Devleti ve Mali Alandaki Başarıları
23 Nisan 1 920 de T.B.M.M. nin açılması ile kurulan yeni Türk Devleti, Osmanlı Devletinden herşeyi ile tükenmiş bir mali yapıyı devralmıştır. Ancak yeni kurulan Devlet ve O'nun hükumeti Kurtuluş Savaşı sonuna kadar mali düzende önemli değişiklekler yapamamıştır Savaş sonrasında, Türk İ nkılabının üçüncü evresinde, yeniden düzenleme döneminde mali alanda önemli ve kökten değişiklikler yapmıştır. Bu değişiklikler, bütçe, vergi, borçlanma ve bankacılık alanlarında kendini göstermiştir.
302
Bu değişiklikler, Türk inkılabının temel ilkelerine tamamen uyguri ola rak yapılmış, inkılapçı nitelikte yapılan değişiklilklerdir. Mali politikamız milli egemenlik ve mili bağımsızlık politikasına bağlı ka larak düzenlenmiştir. Atatürk'e göre, "bugü nkü uğraşımızın amacı, tam bağımızlıkt ı r. Tam� bağımsızlık ise ancak mali bağımsızlıkla gerçekleşebilir. Bir devlet\n maliyesi bağ ı msızlıktan yoksun o lu nca, o devletin yaşantı s ı n ı sağlayan bütün bölümle.rinde, bağ ı msızlık felce uğramış demektir. Çünkü devletin organları ancak mali güçle yaşar. M ali bağ ı msızlığımızın korunması için ilk şart, bütçenin ekonomik bünye ile denk ve uygun o lmasıdır. Bu sebeple, devletin bünyesini yaşatmak için, başka kaynaklara baş vurmadan, memleketin kendi gelir kaynaklarıyla yönetimini sağlayacak çare ve tedbirleri bulmak, gerekli ve mümkundür". ( 246) Atatürk'On 1 Mart 1 922 de T.B.M . M . açış konuşmasında dile getirdiği mali bağı msızlık mati alanda uyguladığımız politikanın temelini teşkil etmiştir. (247)
a) Bütçe Uygulamaları - Politikası
Türkiye Büyük Millet Meclisi açıkdıktan hemen sonra, yürütme yetkisini kullanacak hükümet kurulmuş, devlet gelirlerini tahsil ve devlet ödemelerini yapmakla görevli maliye bakanlığı da hükümet içinde yer almıştı. Hükümet 1 920 mali yılı bütçesini ancak 30 Eylü l 1 920 tarihinde T.B.M.M .'ne sunabilmiştir, Bütçe Mecliste görüşüldük,t en sonra 28 Şubat 1 921 günü yani 1 920 mali yılının son günü kabul edilebilmiştir. 1 920 mali yılı · bütçesi, bir bütçe kanunundan daha çok yıl içinde avans kanunlarıyla verilmiş yetkilere göre yapı lmış harcamaların mahsubunu sağlayan bir kanundu . Avans kanunları ile harcama yapma yöntemi savaş boyunca devam etmiş; bu nurıla ilgili temel kurallar da 1 920 Mali yılı Bütçe Kanunu ile belirlenmiştir. ilk yıllık bütçe, Milli Mücadele'nin zaferle sona ermesinden sona yapılabilmiştir. 1 924 yılı bütçesi , ü lkede istikrarın sağlanması rıdan sonra hazırlanmış ve 1 924 ve onu izleyen yıllarda da denk bütçe espiri ile uygula maya konulmuştur. 1 925, 1 926, 1 927 bütçe kanunları , 1 924 bütçe kanunu nun öngördüğü esaslara uygun olarak hazırlanmıştır. 1 927 yılında Muhase besi Umu miye Kanunu çıkarıld ı ğ ı ndan 1 928 Bütçe Kanunu zamanı m ı z · bütçe kanunlarına benzemektedir. 1 931 ve 1 932 yılları bunalımlı dönemlerdir. Devlet gelirleri azalmakta bunalım ödemeler dengesi üzerinde olumsuz etkiler yapmaktadır. 1 924 (246) A. Affet iman, Devletçilik ilkesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin Birinci Sanayi Planı, 1 933, Ankara; 1 972, s. 33-34. (247) Maliye Tetkit Kurulu tarafından çıkarılan Maliye Dergisi, Atatürk Özel Sayısında (Ekim 1981 ) bütün yazarlar mali bağımsızlıktan bahsetmektedirler.
303
yılı ndan 1 931 yılına kadar bütçeleri açık vermemekte, 1 929 ekonomik bu nanımı sonucu 1 931 ve 1 932 yılları bütçesi açık vermektedir. 1 933 - 1 938 yıllan ise iki yıl hariç (1 934, 1 935) bütçelerfazlayla bağlanmıştır. Bütçe gelirleri yoluyla kamuya aktarılan kaynaklarla devlet yatırı mlarının finasmanı yapılmı şt ı r. Bütçe uygulamasıda, özellikle bütçe açığından kaçın ılmış, denk bütçe her zaman dikkate alınmışt ı r. Bütçenin gerçekçi -olmas ı ve uygulanabilrliği dikkate alınmıştır. Bütçe uygulamalarında da tasarrufa dikkat edilmiştir. b - Vergi uygulamaları - Politikası Yeni kurulan Türk Devletinin kuruluş yılından itibaren uyguladığı vergi politikası eskimiş ve köknemişin yerine yeninin ve çağdaşın benimsenmesi şeklinde olmuştur. Aşar iltizam usulü, temettü vergisi gibi eskimiş vergi ve yöntemler ilk fırsatta tasfiye edilmiştir. Savaş zorunlulukları nedeniyle konul muş, ''.Mükellefiyeti Askeriye"· ve Müreceliyeti Askeriye" vergileri savaş so nunda hızla yürürlükten kaldırılmıştır. Buna karşılık Kazanç Vergisi, Muamele Vergisi, Veraset ve i ntikal vergisi gibi çağdaş vergiler uygulamaya konul muştur. Bu dönemin vergilerinde hakim olan ilkeler kolaylık ve basitlik ilkeleri dir. Vergilemede salma usulünün terkedilerek beyan esasına geçilmiş ol ması, kaynakta kesme (stopaj) yönetiminin geniş ölçüde uygulanmaya konul muş olması sistemin gerçekten de çağdaşlaşma göstergelerinindendir. 1 934 yılı nda Türk vergi sisteminde önemli düzenlemeler yapılmıştır. Kazanç Vergisi Kanunu yeni baştan düzeltilmiş, Muamele Vergisi Kanunu da daha rasyonel hale getirtilmiştir. 1 920 ve 1 921 yılları nda devlet gelirleri giderleri karşı layamamaktadır. Savaş yı lları n ı n en sıkıntıfı günleridir. Mustafa Kemal Paşa, 5 Ağustos 1 921 günü T.B.M .M. nin kabul ettiği kanunla T.B.M.M. nin yetkilerini de kullanmak üzere Başkomutan suçilmişti. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 7 ve 8 Ağustos 1 921 günleri Tekalifi Milliye Emirlerini (Milli Yükümlülük Emirlerini) yay ı nlıyarak Türk Milletinin yüksek hasletlerine ve yardımseverliğin°e güvenerek yardım istemiştir. Savaşım kazanılmasında lojistik desteğin ö nemi dikkate a l ınarak, Mustafa Kemal Paşa, Anadolu'nun tüm kaynakları nı yayınladığı emirlerle harekete geçirmiştir.
-.
Teklalifi Milliye· Emirleri'nin sayısı ondur. Bu emirler, Hakimiyeti Milliye gazetesi ile yay ımland ı ğ ı gibi ayrıca Anadolu'nun her kent, kasaba ve köyünde de tellallar aracılığıile halka duyurulmuştur. Bir numaralı emir, her ilçede bir Tekalifi Milliye Komisyonunun kurula . cağını öngörmektidir. Tekalifi Milliye Komisyonları , savaş ekonom.i sir:ıe giren ve Tekalifi Milliye Emirlerinde belirtilen malları toplayarak kendisine bilidirilen Cepheye gönderecek, ayrıca bu emirlerin hizmet yükümlülüğüne ilişkin
304
hükümlerini de uygulayacakt ı r. Komisyo n üyelerinden görevinde ihmal gösterenler vatana ihanet suçu işlemiş sayılarak ona göre cezalandırılacaktır. Tekalifi Milliye emirleri çok kapsamlı olup bir .taraftan ayni vergi mahi tinde uygulamayı içermekte diğer taraftanda hizmet vergisi niteliğinde uygu lamayı öngörmektedir. 1 - Halk istenen bazı giyecekleri devlete karşılıksız verecektir. Bu mal biçiminde ödenen vergi uygulamasıdır. 2- Halk ve tüccar e linde bulunan bazı yiyecek maddeleri, mamül ve yarı mamül rn
Alpt�kin Müderrisoğlu, Atatürk'ün Mali Dehası, Tekalifi Mülkiye, Maliye Dergisi, Atatürk Özel Sayısı, 1 98 1 , s. 227 ve Devamı. (249) Akif Erginay, Atatürk Döneminde Vergi ve Bütçe Kanunları, Atatürk ve Ankara (Kollektif Eser) Ankara Ticaret Odası Yayını, Ankara, 1 988, s. 1 88.-
305
da giderleri karşılamak, tasarrufu yönlendirmek, devlet borçlarını ödemek şeklinde olabilir. Yeni Devletin kuruluşundan 1 933 yılına gelinceye kadar, ağır dış borç yükü, dış borç alımına pek imkan vermemiştir. Ayrıca iç borçlanma için gerekli şartlar pek haz ı r değildir. İç borç için, istikrarlı bir dönemin varlığı, sermaye pi yasas ı n ı n gelişmesi ve halkın güveninin kazanı lmas ı gerekli idi. Milli Mücadele'yi izleyen o n yıllık dönemde yani 1 923-1 933 döneminde istikraz için (iç borçlanma) gerekli siyasi, iktisadi, mali ve psikolojik şartlar hazırlanmış ve 1 4. 1 1 .1 933 tarih ve 2094 Sayılı Kanunun verdiği yetkiye dayanılarak 1 2 milyon liralık "Ergani İstiknazı" adı altında iç borçlanma yapılmıştır. Ergan i istikrazı ndan sonra ikinci defa 28.5.1 934 gün ve 2463 sayılı ve 1 5 .1 2 . 1 934 gün 261 4 sayılı Kanunla 30 milyon liralık "Sivas-Erzurum Demir yolu lstikraz_ı" adı altı nda iç borçlanmaya gidilmiştir. Bu dönemin son iç borçlanması , 1 9 18 yılında Osmanlı İ mparatorluğu döneminde yapılan borçlanmaya ait tahvillerin değiştirilmesi amacı ile yapı lm ıştır. 22. 1 . 1 938 gün ve 3322 Sayılı Kanunun verdiği yetkiye daya nılarak ve "İkramiyeli 1 938 ikrazı" adı altında yapılan bir iç borçlanmadır. Osmanlı imparatorluğu Cumhuriyet yönetimine oldukça ağır bir borç yükü bırakmıştır. Osmanlı Düyunu Umumiyesi adı verilen bu borcun miktarı 86 milyon altın lirayrbulmakta idi. (Bu borç miktarı 22.4.1 933 tarihinde alacaklı devletlerle aktedilen anlaşma ile 79.8 milyon TL. bu.lmakta idi) . 1 928-1 933 yılları arası Anadolu Demiryolu, Mersin-Adana hattı, Hay darpaşa limanı ve tesislerinin devletleştirilmesinden dolayı 84 milyon TL. borçlanılmıştır. Demiryolu, rıhtım, liman, telefon, elektirik ve benzeri işlerle uğraşan imtiyazlı şirketlerin devletleştirilmesine 1 933 yılından sonrada de vam edilmiştir. Devletleştirilmeden doğan bu bo rçlar, Türkiye'nin d ı ş borçları n ı n e n önemli kısmı n ı teşkil etmiştir. B u n u n dı şında 1 930 yılı nda ekonomik örgütlenme amacı ile ABD. den 1 O milyon dolar borç alınmışt ı r: 1 934 y ı l ı nda da Sovyetler Birliğinden 8 milyon dolar uzun vadeli borç s ağlanmıştı r. AB D ve Sovyetler B i rliğinden alınan borç ekonomik kalkınmanı n finansman ı nda kullanılmıştır. 1 938 de l ngiltere'den alı nan 1 6 milyon lngiliz Lirası borç ise 1 O milyonu dış ödeme güçlüklerini gidermek, 6 milyonu da askeri malzeme alımında kullanılmak üzere alınmıştır. Osmanlı imparatorluğundan büyük dış borç yükü alan Yeni Türk Devle ti ve O'nun yöneticileri ilk onyılda iç borçlanmaya gitmemiş daha sonra demi ryolu şebekesini genişletmek amacı ile iç borçlanmaya yönelmiştir. imparatorluktan kalan dış borçların ödenmesi büyük fedakarlıkları gerekli kılmıştır. D ı ş borçlanmaları ise daha çok yatırı mların finansmanı nda kul lanılmış, ekonomik kalkınmaya küçük dahi olsa katkıda bulunmuştur.
306
d- Bankacılık Alanında Gelişmeler(250) M illi bankacılığımızın temeli Cumhuriyet döneminde atılmıştır. Osmanlı i mparatorluğu döneminde, b anka işlemleri, daha çok azınlıkların oluşturdukları Galata Bankerleri tarafı ndan yapılmıştır. ilk Banka ise Galata Bankerleri tarafından İstanbul Bankası adı ile 1 847 tarihinde kurul muştur. Bu tarihten sonra kurulan bankalar, ya yabancılar veya yabancı ser mayenin katılması ile kurulmuştur. Bu bankaların en önemli fonksiyonu Os manlı Devletine borç vermek ve ü lkemizde bulunan yabancı .şirketlere finansman sağlamaktı. Cumhuriyet Donemine · intikal eden yabancı banka sayısı 13 tür. Bu bankalar içinde e n önemlisi, 1 863 de Fransız ve lngiliz sermayesi ile kurulan Osmanlı Bankasıdır. Osmanlı Bankası elde ettiği imtiyazlarla (ayrıcalıklarla) Merkez Bankası yetkisine sahip olmakta, banknot çıkartmakta ve devlet bütçesini kontrol et mekte idi. Osmanlı Devleti, genellikle borçlanmalarını bu banka aracılığı ile yapmıştır. · Osmanlı imparatorluğu zamanında kurulan Cumhuriyet dönemine inti kal eden yerli bankaların sayısı 18 dir. Bunlardan Ziraat Bankası, Tü rk Ticaret Bankası önemli hizmetler gören bankalardandır. Cumhuriyet dönemi başlangıcında banka ve kredi sistemimiz genel hatlarıyla yabancı sermaye denetimi altında idi. lzmir İktisat Kongresinde alı nan kararlar, bizde milli bankacı lığa yönelmemizi gerekli kı'lmıştır. . 1 924 yılında kurulan iş Bankası, İktisat Kongresinde alınan karara göre kurulan milli bir bankadı r. Türkiye iş Bankası bir anonim şirket olarak kurulmuş, sadece mevduat ve ticaret bankası olmaktan öteye, sanayi, tarım, madencilik, enerji, turizm ve ihracat alanlarında faaliyet göstermiştir. / Atatürk, İş Bankasına özel ilgi göstererek şahsen sermayesine katkıda bulunduğu gibi . faaliyetleri ile yakından ilgilenmiştir. 30 Haziran 1 930 tarih ve 1 71 5 Sayılı Kanu nla Türkiye Cumhuriyeti M erkez Bankası kurulmuştur. Banka ancak 3 Ekim 1 931 tarihinde fiilen çalışma imkanına kavuşmuştur. Merkez Bankası Kanunu çıkarı lırken, Türk parasının istikrarı esas hedef olarak alınmıştır. Bu amacı temin içinde bank not ihracı çok sıkı kurallara bağlanmıştır. Merkez Bankası, bir 'devlet bankası olarak değil siyasi iktidara karşı bağımsızlığı olan bir anonim şirket modeline uygun olarak kurulmuştur. Merkez Bankasının bu durumu Cumhuriyetin ku(250) C. :rayyar Sadıklar, Atatürk Döneminde Bankacılık, Atatürk ve Ankara (Kollektif Eser), Ankara, 1 988,
s.
1 41 - 1 50 .
307
ruluşundan Atat ü rk'ü n ölümüne kadar olan devrede para istikrarı n ı sağlamada başlıca etken olmuştur. 1 933 yılında kurulan Sümerbank ile 1 935 yılında kurUlan Etibank , yatırımcı sanayi kuruluşları olup bankacılık hizmetleri de görmektedir. 1 933 de kurulan İller Bankası, Belec;liyelere olduğu kadar diğer mahalli iderelere kredi vermeyi amaçlamıştır. il özel idaresi, belediye ve kôylerin orta ve uzun vadeli finansman ihtiyaçlarına cevap vermek üzere kurulan Banka, bu güvenini Devlet bütçesinden sağladığı imkanlarla yerine getirebilmekte dir. 1 933 de kurulan ve 1 938 de ancak faaliyete geçen Halk Bankası da, küçük sanat ve ticaret erbabına kredi sağlamakla görevlendirilmiştir. ProLDr.C. Tayyar Sadıklar'a göre, "Atatürk döneminde bankacılık sa. hasında atılan bütün adı mlar sağlam bir temele dayanmıştır. Ana sektörlerin ' finansmanı için ciddi bankalar kurulmuştur. Sadece o günlerin i htiyacı değil geleceğe ait gelişmelerde dikkate alınmıştır. Her sahada olduğu gibi, bankacı lık sahas ı nda da Atatürk dönemi başarılı ve anlamlı örneklerle doludur"( 25 1 ) Vll SAGLIK HİZMETLERi( 252) Memleketin sağlık şartlarını düzeltmek ve milletin sağlığına zarar veren bütün hastalıklar ve etkenlerle savaşmak, gelecek kuşakların sağlıklı olarak yetişmesini temin etmek, halkı sağlık ve sosyal yardımlardan yararlandı rmak, bir kamu hizmeti o l arak , devletin vazife ve görevleri ara s ı nda yer almıştır.Bizde genel sağlıkla ilgili kamu hizmetleri Sağlık ve Sosyal Yardım Ba kanlığında toplanmıştır. İl özel idarelerine, belediyelere ve köy kuruluşlarına verilmiş sağlık hizmetleri de, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığının denetimi altında bulunmaktadı r. Osmanlı imparatorluğu dönemi nde sağ l ı k hizmeti gereği gibi yerine getirilmemekte, basit ve ilkel yöntemler uygulanmakta idi. Sağlık H izmetleri Dahiliye Nezaretine (İçiçleri Bakanlığı) bağlı bir genel müdürlüktü. Ülkede daha ziyade veba, kolera, çiçek hastalıkları gibi tehlikeli ve salgın hastalıkların önlenmesi için aşı ve karantina tedbirleri uygulanmakta idi. Tedavi imkanları sınırl ı , hekim sayısı çok az, hastahaneler ve hastahanelerdeki yatak sayıları ise çok yetersizdi. 23 Nisan 1 920'de yeni Devletin kuruluşundan itibaren, sağlık hizmet leri, bağımsız bir bakanlık tarafından yöneltilmiştir. Böylece Milli Mücadelenin başlangıcında Ankara'da kurulan ilk hükumetin içinde, 2 Mayıs 1 920 tarihli •
( 25 1 ) C. Tayyar Sadıklar, Atatürk Döneminde Bankacılık, a. g. m., s. 1 50 . ( 252) Sağlık ve Sosyal Bakanlığı, Sağlık Hizmetlerinde 50 yıl, Ankara 1 973.
308
Kanunla Sağ l ık ve Sosyal Yardım Bakanlığı kurulmuştur.Bakanlık 1 925 yılında hazırlamış olduğu bir programla, sağlık sorunları üzerine dikkatle eğilmenin gereğini duymuştur. Bu programda sağlık teşkilatını genişletmek, sağlık elemanları (Hekim, sağlık memuru ve ebe) yetiştirmek, yeni hastaha neler ile doğum ve çocuk bakım evleri açmak, önemli bulaşıcı hastalıklarla (sıtma , verem, trahom, frengi ve kuduz gibi) mücadele etmek, sağlık ve sos yal yardım teşkilatını köye kadar götürmek gibi çok önemli ve hayati konular ele alınmıştır. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı, 1 930 yılında ç ıkarı lan U mumi H ıfzıssıhha Kanu nu ve 1 936 yılında çıkarılan Sağlık ve Sosyol Yard ı m Ba� kanlığı Teşkilat ve Memurin Kanunu ve bu Kanunlara ek çıkarılan Kanunlarla _ sağlık hizmetleri ve Bakanlığın merkez ve taşra örgütü düzenlenmiş bulun maktadır. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı kurul_u şundan itibaren çok önemli hizmetler görmüştür. Bulaşıcı hastalıklara karşı girişilen köklü tedbirle verem, trahom, frengi, sıtma kontrol altına alınmış, çiçek, tifüs, veba, kolera gibi has talıklar da ülkede pek görülmez olmuştur. 1 923 yılında resmi ve özel hastahanelerin sayısı 86, yatak sayısı ise 6437 idi. 1 940 yılında ise, resmi ve özel hastahane sayısı 1 98, yatak sayısı ise 1 4383'te. Bütün Türkiye'de toplam hekim sayısı 1 923 yılında sadece 554 iken 1 940 yılında ise 2387 yi bulmuştur. 1 923 yılında Türkiye'de, sağlık memuru 560 iken, 1 940'da 1 493, ebe sayısı 1 923'de 1 36, 1 940'da 61 6 ya ulaşmıştır. Hemşirelerin durumuna gelince 1 923'de h emşire olarak vasıflı, yetişmiş eleman yok, 1 940 ise 405 kişidir. Hekim, sağlık memuru ve ebe sayısında-artışlar, sağlık hizmetlerine ve rilen önemi ifade etmektedir. Bu rakamlarda daha sonraki yı llarda çok başarılı yükselmeler göstermiştir. Merkez H ıfzıssıhha Müessesi memlekette hüküm süren hastılıkları ve bunların sebebleri ve bunlarla mücadelede güdülecek yollar ve yöntemler hakkında incelemelerde bu lunmak, aş ılar ve seromlar hazırlamak amacı ile yüksek bir bilim kuruluşu olarak 1 931 yılında hizmete açılmıştır. Sağlık memurları, hemşire ve ebelerin yetiştirilmesi amacı ile Cumhuri yetin ilan ından sonra çeşitli okullar açılmıştır. 1924'de istanbul'da gündüzlü, Sivas'ta yatılı olmak üzere, Küçük Sağlık Memurları Okulu açı lmıştır. Cumhu riyet döneminde açılan ilk hemşire okulu, 21 Şubat 1 925'te açılan K ı z ı lay Hemşire Oku ludur. 1 924 yılında ebe yetiştirmek amacı ile İstanbu l Şişli Çocuk Hastahanesine bağlı ebe öğrenci yurdu açılmıştır. Artan nüfus ve gelişen sağlık hizmetleri karşısıda yetişen ebe sayı sının azl ığı, 1 937'de Balıkesir, 1 938'de Konya ebe okulların ın açı lmasına sebeb olmuştur.
309
T.B.M . M . Başkanı M u stafa Kemal Paşa, 1 Mart 1 922 M eclisi açış konuşmasında, henüz M illi Mücadelenin bitmemiş olmasına rağmen, sağlık hizmetlerinin ö nemi üzerinde durmuş, izlenecek yolu dile getirmiştir. "Milletimizin s ı h hatini korunması ve takviyesi; ölümün azalt ı lması, nüfusun artırılmas ı , bulaşıcı ve salgın hastalıkların etkisiz hale getirilmesi, bu suretle millet fertlerinin dinç ve çalışmaya kabiliyetli bir halde sıhhatli vücutlar olarak .-etiştirilmesi"(253 ) Atatürk, her yıl, T.B. M . M . ni açı ş konuşmalarında, sağlık sorunlarına önem ve cidiyetle eğilerek, Hükümete, konu ile ilgili yol göste_!ici direktifler vermiştir. Atatürk, 1 Kasım 1 937'de T.B.M.M.ni açarken Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığının çalışma ve faaliyetleri hakkında dikkat çekici açıklamalar yapmak ta ve Bakanlığın çalışmalarından duyduğu memunu niyeti de dile getirmekte dir: "Kendine inkılabın ve inkılapçılığın çeşitli ve hayati vazifeler verdiği , Türk vatandaşı n ı n sağlığı v e sağlamlığı, her zaman, üzerinde dikkatle durula cak milli meselemizdir. Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığını bu mesele üzerindeki sistemli çalışmaları , yüksek Komutay'ı (T.B.M.M) memnun edecek mahiyette inkişaf etmektedir. Bakanlığın, "Sağlam ve gürbüz nesil, Türkiye'nin mayasıdır" prensibi ni, pek iyi kavrıyarak çalışmakta olduğunu takdire şayan bulurum"(254> En tabii bir hak olan sağlık hakkının yeni Türk Devletinin kuru lşundan itibaren büyük titizlikle ele alandığ ı , hemen hemen sıfırdan başlanarak büyük aşamalar kaydettiğini belirtmek gerekir. V l l l . D IŞ POLİTİ KA( 2 55) Yeni Türkiye modern devletin, özgür ve bağımsız devletin niteliklerine en azından da olsa kısıntı ve sınırlama koyacak bağlardan uzak kalarak uyuşmazlıklarını barışçı yollarla bir çözüm tarzına bağlamış, barış politikası uy gulayarak dostluk ilişkilerini geliştirmiştir. Yeni Devlet izlediği politaka ile millet lerarası hayatın ve milletlerarası camianın varlığını kabul ederek, bu hayata en iyi düzen vermede barışçı faaliyetleriyle katkıda bulunmuştur. (253)
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri.C.1.2. ncı bası, a.g.c., s. 223. Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a.g.e., s. 234.(Bugünkü dile aktarılmış şekli). (254) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C.1. , 2 nci bası, s. 393. (255) Bk. Yusuf Hikmet Bayur a.g.e., s. 1 50-1 B 1 ; Ahmet Şükrü Esmer, Tü.rk Diplomasisi, a.g.e., s. 67-1 04 ; Ahmet Şükrü Esmer, Siyasi Tarih ( 1 9 1 9-1 939), Ankara, 1 953, s. 1 9026 1 ; Nihat Erim, Dünya Sulhünün ldamesinde Türkiye'nin Rolü, C.H.P. Konferansları Se risi, No. 23, 1 940, s. 4 5 70; Fahir H. Armaoğlu, Siyasi Tarih, a.g.e. s. 644-685; M. Gönlübol ve C. Sar, Atatürk ve Türkiye'nin Dış Poli tikası , a. g. e . . s. 52-1 42. -
31 0
A . Atatü rk'ü n D ı ş Politikası (Atatürk'ü n Uyguladığı Dış Politakanın Temel İlke leri) Şef ve lider olan Atatürk, büyük devlet adamı olarak iç politkaya olduğu kadar, dış politikaya da fikir ve düşünceleri ile yön vermiştir. M illi siyaset dediğimiz politik uygulama, milli menfaata dayanan, millet yararına olan politi kadır. Ataki:irk'ün uyguladığı dış politika, milli siyasete dayanamaktadır. Milli siyasetin yanı sıra, yer alan diğer ilkeler milli siyaseti bütünleştirmektedir.
1
.
Milli Siyaset
Dış politika iç politikanın aynasıdır. Daha önce de belirtildiği gibi Büyük Atatürk'ün deyimi ile "Harici siyaseün en çok alakadar olduğu ve istinat ettiği husus devletin dahili teşkilat ıdır. Harici siyaset dahili teşkilatla mütenasip ol mak ıazımdır"( 256) Atatürk bir diğer konuşmasında,da dış politika ile iç politi kanın yakın ilgisini belirtmiştir. "Harici siyaset bir heyeti içtimaiyenin teşekkülü dahilisi ile sıkı surette alakad ırdır. Çünkü teşekkülü dahiliyeye istanat etme yen harici siyasetler daima mahküm kalırlar. Bir heyet-i içtimaiyenin teşekkülü dahilisi ne kadar kuvvetli olursa siyaseti hariciyesi de o nisbette kavi (kuvvetli) ve rasin (köklü) olur".(2 57) dir.
Dış politika ile iç politika arasındaki bu ilgi milli siyasetin iyi yönlü belirtisi-
Atatürk Türk İnkılabını ve onun dayandığı temel prensipleri bir siyasi meslek ve bir milli siyaset olarak ifade etmiştir. "Bizim vuzuh (açıklık) ve kabiliyeti tatbikiye (uygulanabilir) gördüğümüz meslek-i siyasi, milli siyasettir. Dünyanın bugünkü umumi şeraiti (şartları) ve asırların dimağlarda ve karakterlerde. temerküz ettirdiği (Bir merkezde top ladığı) hakikatler karşısında hayalperest olmak kadar büyük hata olamaz. Tari hin ifadesi budur, ilmin, aklı n, mantığın ifadesi böy ledir.
Milletimizn kavi, mesut ve müstekar yaşıyabilmesi için, devletin tama men milli bir siyaset takibetmesi bu siyasetin, teşkilat-ı dahiliyemize tamamen mutabık ve müstenit o lması lazımdır. M illi siyaset dediğimiz zaman, kasdet tiğim mana ve medlul (anlam) şudur: Hududu milliyemiz dahilinde, her yeşden evvel kedi kuvvetimize müsteniden muhafaza-i mevcudiyet ederek millet ve memeleketin hakiki saadet ve umranına çal ışmak . . Alel ıtlak tül emeller peşinde milleti işgal ve ızrar etmemek ... Medeni cihandan, medeni ve nisar:ıi muameleye ve mütekabil dostluğa intizar etmekti r" . ( 258) (256) Enver Ziya Karal, Atatürk'ten Düşünceler, Ankara, 1 966 , s. 123. (257) Aynı eser, aynı yer (258) Atatürk, Nutuk, C. i l , lstanbul, 1 969, s. 436-437. .
31 1.
Ord. Prof. Enver Ziya Karal'a göre, "Atatürk bu sözleriyle, Türk milleti nin toplumsal vicdanı nda yaşıyan temayü llere tercüman o luyordu. Böyle olduğu için de, olayların inkişafı ile imparatorluk tortusu düşünceler yıkıldı ve milli siyaset düşü ncesi, Türk milletinin ortak düşüncesi haline geldi". (259 ) M illi siyaset, milletçe benimsenen ve uygulanan siyasettir, milli amaçlara uyan ve ona hizmet eden siyasettir. Osmanlı Devletinin üniversalist ve kozmopolit siyasetine bir tepkidir. Atatürk'e göre! ,"Osmanlı Devletinin siyaseti" milli değil şahsi gayrivazıh ve gayrimüstakar (kararlılık dışı) idi". inkılapla kurulan devletin siyaseti ise önce millidir, kollektivitenin malıdır, açık ve belirlidir. Milli amaçlara yönelmiştir, istikarlı bir siyasettir. Atatürk'ün konuşmasına dayanarak milli siyasetin u nsurların ı şöyle sıralayabiliriz: a) M illi siyaset ö nce Türk toplumunun politik amacın yönelen bir siya settir. Millet gerçeğine dayanır. Milletimizin kuvvetli, mesut olması ve istikrar içinde yaşayabilmesi için uygulanan bir siyasettir. Mahiyeti itibariyle de tamamen milli bir nitelik taşımaktadır. b) Milli siyasetin ikinci unsurunu, "teşkilat-ı dahiliyemize tamamen mu tabık olması" teşkil eder. Teşkilat-ı dahiliyeden kasıt, devletin iç bünyesi ve onu düzenleyen mevzuattır, başka bir deyimle milli hukuktur. Hiyerarşik sıraya göre Anayasa, kanunlar ve diğer hukuk kaynaklarıdır. Kısaca "teşkilat-ı dahiliye" ile, devletin iç düzeni ve buna şekil ve nitelik veren milli hukuk kas tedilmektedir. Milli siyaset herşeyden önce milli hukuka dayanmaktadır. c) M illi siyasetin üçüncü u nsuru n u , "hudud-u milliye" (milli sınırlar) teşkil etmektedir. "Hudud-u milliye" yeni devletin kuruluş yılları·nda devletin ülke u nsuru nun belirmesi için, Erzuru m ve Sivas kongrelerinde kabul edilen sınırlardır. bu sınırlar, daha sonra, Osmanlı M eclis-i Mebusanı tarafından ilan olunan "Misak-ı Milli" de açıklanmış ve belirtilmiştir. Milli siyeset, "Misak-ı M illi" ile öngörülen s ı n ı rları kapsamaktadır. Türk Milletinin Üzerinde yaşadığı top rakları göstermesi bakımından, milli siyasetin u ygulama alan ı n ı ö ngör mektedir. d) Milli siyaseıin bir diğer unusurunu · da, "herşeyden ewel kendi kuv vetlerimize müsteniden muhafaza-i mevcudiyet" etmek teşkil eder. Kendi kuwetimize dayanarak varlığımızı korumak en geniş anlamıyla milli savunma da kendimize güvenmeyi, milli o nurumuzu kuvvetlendirmeyi başardığı gibi milli · gücü de harekete geçirmeyi ö ngörmektedir. "Kendi kuvvetimize müsteniden muhafaza-i mevcudiyet" aynı zamanda bütünüyle birlikte milli kaynaklardan faydalanarak varlığımızı korumayı ve devam ettirmeyi gerekli kılar. M illi siyasetin bu unusuru , milletin nefsine itimadını artırmakta ve kudret kaynağını harekete getirmektedir. ·
.(259) Enver Ziya Karal, Atatürk'ün Siyaset üzerinde Düşünceleri, Ankara 1 946.
31 2
"Herşeyden evvel kendi kuvvetimize müsteniden muhafaza-i mevcu diyet" etmek kendi gücümüz kadar kendimizin dışındaki diğer güçlerle kuv vetlendirmeyi de içine a lmaktadı r. Dış politikada kendi gücümüzü artırmak amacı ile yapılan güvenlik de buna dahil sayılır. e) M illi siyasetin bir diğer u nsurunu da "tul e meller" peşinde koşmamak yani kendi gücümüzü aşan hayaller ve amaçlar peşinde koşamamak milli gücümüzü heba ve heder etmemek teşkil eder. Bu unsur milli siyasetin realist yönünü teşkil eder.
f) Milli siyasetin bir diğer unusuru da, "Medeni cihandan, medeni ve insani muameleye ve mütekabil dostluğa intizar etmek", teşkil eder. Bu unsur Türk M illetinin . insanlık ailesi içinde, o n u n bir u nsuru o la rak yerini göstermektedir. Eşit muamele ve karşılıklı dostluk medeni ve insani muame lenin esasını teşkil etmektedir. Türk milli siyaseti, millet gerçeğinin ortaya koyduğu siyaset ilminin veril erine de uyğun olarak görünen ve milli menfaati en iyi değerlendiren, milletçe benimsenen ve uygulanan siyasettir. Türk milli siyaseti bazı özellikler taş ır. Milli siyaset herşeyden önce gerçekçidir. Milli menfaatle insanlık menfaatini bağdaştı rmaktadır. H�kka olduğu kadar kuvvete de yer vermektedir. Meşruluk esasına dayanmaktadır. Hayalci ve maceracı davranışlardan çile çeken Türk Milletinin ızdı raplarını çok iyi kavrayan Atatürk, gerçekçi bir d ış politika uygulaman ın, millet yararına olduğu inancında idi. "Efendiler, büyük hayaller peşinde koşan yapamıyacağımız şeyleri ya par gibi görünen sahtekar insanlardan değiliz. Efendiler: Büyük bir hayali şeyler yapmadan yapmış gibi görünmek yüzünden bütün dünyanın husu metini, garazını, kinini bu memleketin ve bu milletin üzerine celbettik. Biz paAislamizm yapmadık. Belki (yapıyoruz, yapacağız) dedik. Düşmanlar da yaptırmamak için bfr an evvel' öldürelim dediler. Panturanizm yapmadık (ya parız, yapıyoruz dedik, yapacağız dedik) ve yine (öldürelim) dediler. Bütün dava bundan ibarittir. Efendiler, bütün cihana havf (korku) ve telaş veren mef hum bundan iberittir. Biz böyle yapmadığımız ve yapamadığımız mefhumlar üzerinde koşarak düşmanları mızın adedini ve üzerimize olan tazyikatı tezyid etmekten (arttırmaktan) ise haddi tabiiye, hadd-i meşrua rücu edelim. Haddi mizi bilelim. Binaenaleyh Efendiler, biz hayat ve istiklal isteyen milletiz. Ve yalnız ve ancak bunun için hayatımızı ibzal (esirgemeden bol harcama) ede riz"(2soı. Türk milli siyasetinin başarısı milli menfaatle insanlık menfaatini, milli olanla milletlerarası olanı en iyi şekilde bir arada bağdaştırmasındadır. Atatürk, (260)
Enver Ziya Kara!, Atatürk'ten Düşünceler, a. g. e. s. 1 23-1 24
313
millet menfaati ile insanlık duygusunu Türkiye'de bütün insanlığın vicdanına hitap ederek formülleştiren insandır. Atatürk böylece, milletle insanlık arasında bir saadet köprüsü kurmuştur. (26 1 ) Milli Mücadele b i r taraftan milletin meşru haklarına diğer taraftan kuv vete dayanmaktadır. Türk M illetinin Kurtuluş davasını kuvvete dayanmadan, silaha başvurmadan halletmek imkansızdı. Büyük Atatürk'ün dediği gibi, "Halas (kurtuluş) için, evvel ve ahir (Önce ve sonra) düşmanla, bütün mevcu diyetimizle vuruşarak onu mağlup etmekten başka karar ve çare yoktur ve ol amaz. (262) Bu bakımdan Milli Mücadelede hak ve kuvvet birdenge halinde bulunmuştur. Büyük Atatürk , M art 1 92 0'de, "Biz h u kukumuzu ve i stiklalimizi müdafaa için giriştiğimiz mücadelenin kudsiyetine kail (razı) ve hiç bir kuvvetin bir milleti yaşamak hakkından mahrum edemiyeceğine kaniiz"(263) , diyerek, bir taraftan Milli Mücadelenin haklılığını ve meşru luğunu savunurken, diğer taraftan da haklı davamızın sonuca u laşması için yalnız kuvvetle b�na engel olunamıyacağ ını belirtmiştir. Keza Atatürk 20 Aralik 1 920'de bir diğer konuşmasında, hakkı elde.etmenin yolunu bir milletin kendi kuvvetine gü venmesinde görmüştür. Şöyle ki: "Bir millet mevcudiyeti ve hukuku için bütü n kuvvetiyle, bütün kuvayı fikriye ((fikri gücü) ve maddisiyle alakadar olamazsa, bir millet kendi kuvvetine istinaden mevcudiyet ve istiklalini temin etmezse, şunun, bunun bazıçesi (oyuncağı) olmaktan kurtulamaz." (264)
Daima ön planda hakka yer veren Atatürk, devletlerarası münasebette söz sahibi olmak, hakkını alabilmek için de kuvvetli olmanın gerektiğine kani dir. Daha Kurtuluş Savaşının başlarında, Aralık 1 920'de söylediği bir nutukta Atatürk, kuvvetle hak arasındaki münasebeti şöyle belirtmiştir: "Her halde alemde bir hak vardır ve hak kuvvetin fevkindedir. Şu kadar ki milletin haklarını müdrik olup müdafaa ve muhafazası emrinde her türlü fe dakarlığa müheyya (hazırlanmış) olduğuna dair bir kanaat vermek lazım gelir." (265)
. Ord.Prof. Enver Ziya Karal, "Mustafa Kemal, yeni Tü rkiye devletinin kuru lmasında olduğu gibi, devletin bağ ı msızlığını yabancı devletlere tanıtmak yolunda da hak ve kuvvet prensiplerine dayandı." (266) diyerek Türk İnkılabında hakkın olduğu kadar kuvvetin de yer aldığını belirtmiştir. (26 1 ) Enver Ziya ·Kara!, Atatürk'ün Siyaset Üzerine Düşünceleri, a . g . e . , s . 54 (262) Enver Ziya Kara!, Atatürk'ten Düşünceler, a. g. e., s. 1 5. (263) Aynı eser, s. 4. (264) Aynı eser, s. 3. (265 ) Enver Ziya Kara!, Atatürk'ten Düşünceler, a. g. e., s. 3. (266) Enver Ziya Kara!, Atatürk'ün Siyaset Üzerine Düşünceleri, a. g. e., s. 39.
.
31 4
Atatürk, Türk M illetinin milli davasına yön verirken, milli siyaseti uygu larken, milletlerin kendi kendilerini idare etmek hakkına dayanmıştır� Daha sonra Birleşmiş M illetler Şartında yer alan, "Self-determination" diye nitelendirdiğimiz ilke, M illi Mücadelenin başı nda Atatürk'ün temel daya nağı olmuştur. 1 Mart 1 921 'de imzalanan Türkiye ile Sovyet Rusya arasındaki Moskova Andlaşmasında da yer almıştır.
2 . Diğer İ lkeler Dış politika ilişkilerinde milli siyaset hem bir temel ilke, hem de bir politik uygulamadır. Dış politikada uygulanan, titizlikle üzerinde durulan ilkeler, Milli bağımsızlık, Milli misak, "yurtta barış, dünyada barış", milletlerarası hukuka sayg ı d ı r. Atatürk, yeni Türk Devletini kurarken, milli hudutlar dahilinde hür ve müstakil yaşamayı bir temel prensip olarak kabul etmiştir. Atatürk'e göre dış siyasette amaç şudur: "Devletler topluluğunda şerefli, haysiyetli, namuslu bir mevki sahibi ol mak ve mutlaka istiklaline riayet ettirmek; Devlet için istiklal kelimesinin muadili hayattı r. istiklali olmayan bir devlet, gerçek manada bir devlet değildir"(267) _ Bu açık düşünce yeni kurulan Devletin dış politikasına da temel taşı olmuş ve Lozan barışı Türk bağımsızlığını tanıtan bir zafer belgesi olmuştur. Milli bağ ı msızlık, yeni kurulan Devletin esas fikir ve amacı olduğu ka dar, Ku rtuluş Mücadelesini takip eden devre de, temelli bir prensip, Devletin varlığı ile bağdaşı r bir esas olmuştur. ilerde ayrıntılı şekilde aç ıklanacağı üzere bağımsızlıktan kasıt, tam bağ ı msızlıktır, kısıntısız, kayıtsız ve şartsız bağımsızlıktır, Atatürk'ün deyimiyle "istiklfü-i tam"dır. "İstiklal-i tam" mu hteva bakımından siyasi, mali, ekonomik, adli, askeri, kültürel vesair alanlarda tam ve katıksız bağımsızlığı ifade eder. - M i/il Bağımsızlık, Türk Devletinin bağımsızlığınır sınırlamayı reddettiği gibi, iç işlerine karışmayı yani müdahaleyi de reddeder. Tam bağımsızlık, aynı zamanda devletlerin eşitliği prensibini ve mütekabiliyet (karşılıkl ı davran ış) kaidesini de kapsar. Bir devlet kayıtsız ve şartsız istiklale sahipse, başka dev letlerle eşitlik esasına uygun ilişkiler kurar, andlaşmalar akteder. Eşitlik prensi bi, d ı ş politikada devletlerin birbirine karş ı l ıkl.ı saygı göstermesini ve mütekabiliyet esasına uygun işlemler yapmasını gerektirir. Atatürk'ün eşitlik prensibinden kastetdiği mana şudu r: "Mütekabilen hukuka riayet ve hukukta tarzı riayette mütekabiliyet hattı hareketimizdir"(268l (267) Aynı eser, s. 45. (268) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C.I., Ankara, 196 1 ,
s.
332 .
31 5
Atatürk'ün eşitlik prensibine önem vermesinin sebebi, Türk milletinin milli haysiyetini ve değerini milletlerarası planda değerlendirmek istemesidir. Tam istiklal, kayıtsız ve şartsız istiklal M illi Mücadele de temel parola olduğundan, kapitülasyonlar.ve kuruluş anında manda hep reddedilmiştir. M illi M ücadelenin ilk hedefi, memleketi düşmanlardan temizlemekti. . Kurulan yeni Devlette herşeyden önce Türk Milletinin yerleştiği vatanın hu dutları çizilmeli, milli hudut tayin edilmeli idi. Milli hudut, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde kararlaştırılıp, son Os manlı Mebusan Meclisinin tasdiki ile "Misak-ı Milli adını almıştı. Yeni Devletin kurulabilmesi için yeni Türkeye'nin dış politikası hedef olarak bu topraklan kurtarmayı gaye edinmişti. Yeni Türk Devletinin milli hududu , 30 Ekim 1 9 1 8 tarihli Mondros mütarekesinin imzalandığı gün Osmanlı kuvvetlerinin fiilen hakim bulunduk ları hattır. Bu, Türk süngülerinin kanla Çizilmiş oldukları s ınırdır. Atatürk'e göre, "Süngü , kuvvet, şeref ve haysiyetin müdafaa edemediği hatlar, başka hiçbir prensible Müdafaa edilemezler• ( 269) M illi Misak, W. Wilson'un 1 , Cihan Harbi içerisinde ileri sürdüğü ondört maddelik deklarasyonunÇan mülhem olarak, milletlerin kendi kaderlerine hakim olması prensibine dayanmakta idi. Yeni Türk Devleti ile Rusya arasında aktedilen 1 Mart 1 921 tarihli Mos kova Andlaşmasında, Rusya, Misak-ı Milli tarafından belirtilen sınırları kabul ediyor ve aynı zamanda Andlaşmanın başlangıç kısmında "milletlerin kendi mukadderatını serbestçe tayin" prensibine yer veriyordu. Lozan, Misak-ı Mil li'nin sınırına uyularak düzenlenmiştir. Lozan'dan sonra M isak-ı M illi'ye sada kat gösterilmiş, milli sınırlara Hatay'ın katılmasıyla dışarıya karşı emperyalist emellere dayanan toprak davamız olmamış, toprak taleplerimiz belirmemiştir. Türkiye'nin takip ettiği barış politikası, "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" formülü ile en beliğ bir şekilde ifade edilmektedir. . "Yurtta, Sulh, Cihanda Sulh" ilkesi, ilerde ayrınt ı l ı bir şekilde açık lanacağı gibi, bir taraftan yurt içinde huzur ve sükunu sağlamayı- hedef tutar ken, diğer taraftan da milletlerarası barış ve güvenliğin temelini hedef tutar. Devletler Hukuku na saygı ve riayet, milletlerarası düzenin, barışın ve dolay ı s ı ile bizzat ilgili d evletlerin hayati menfaatları n ı n korunması bakımından yüksek ehemmiyet taşımıktadı r. Ayrıca devleti milletlerarası so rumluluktan kurtarmak ve devlet faaliyetlerinde hukuki düzene uygun hare ket etmek, devletler hukukuna riayetle mümkündür. Yeni Türk Qevleti, 1 923'den bu yana d ış politika işlem ve uygulamaları nda Devletler Hukukuna riayete dikkat ve itina göstermiştir. (269) Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a. g. e., s. 243 .
31 6
Andlaşmaların tek taraflı yırtıldığı bir devrede dahi, ahde vefa, yani veri len sözü tutma kaidesine uyarak, haklı ve meşru taleplerini müzakere ve anlaşma yOlu ile gerçekleştirmiş ve emri vakilerden uzak kalmıştır. Boğazlar meselesinin ve H atay davasının barışçı yollarla halli, başarılı bir dış politi kasının eseridir.
B.
Atatürk Dönem inde Uygulanan Dış Siyaset 1 . 1 923-1 930 Dönem i
Yeni Türk Devleti milletlerarası hayatta yerini Lozan Barış Andlaşması ile almış, aynı zamanda bu andlaşma Türkiye'nin milletlerarası münasebetle rinin de temelini teşkil etmiştir. Lozan Barış Andlaşmasından sonra 1 923 ila 1 930 arasında Türkiye'nin dış politikası, inkılabın temel 'prensiplerine de uygun olarak Lozan'dan intikal eden meselelerin halli, Lozan'da kararlaştırılan esasların uygulanması olmuştur. Büyük devletlerle olan münasebetleri normal düzene sokmak, barışçı yollarla geçmişi tasfiye etmek, komşu devletlerle iyi münasebetler ku ru lmasına . çalışmak, bu devrenin bariz niteliğini teşkil etmiştir. Batılı devletlerle, özellikle Büyük Britanya ve Fransa ile Lozan'da bir çözüm tarzına bağlanmamış olan Musul meselesi, Lozan'dan intikal eden ve uygulanma sonucu ortaya çıkan ve uyuşmazlık doğuran borçlar, s ı n ı r ve okullar meselesi ve Yunanistan'la aramızdaki "etabli" anlaşmazlığı bu devrede -önem arz eden meselelerdir. a) İngiltere ile ilgili Musul Meselesi( 270)
Lozan'dan sonra Türkiye'yi en çok meşgul eden ve bir ara barış için de t_e hlikeli olan mesele, lngiltere ile Musul anlaşmazlığı olmuştur. Lozan konfe ransında Türk-lr-ak sınırının çizilmesi hususu müzakere konusu olduğunda, Türkiye halen Irak sınırları içinde fiilen kalan Musul ve Süleymaniye bölgeleri halkının büyük bir çoğunluğunun Türk olması dolayısıyla, bu bölgelerin Türkiye'nin sınırları içerinde bulunması gerektiğini savunmuştur. I rak adına mandater Devlet olan l ngiltere ise buna itiraz ederek, bu bölgelerin I rak sınırları içinde o lduğunu iddia etmiştir. Böylece Irak sınırımız Lozan'da kat'i bir sonuca bağlanmamış; anlaşmazlığın giderilmesi için iki taraf karşılıklı görüşmelerle meseleye bir çözüm tarzı bulacaklarını, şayet anlaşmazlarsa, M illetler Cemiyeti Konseyine gidileceği hususunda anlaşm�ya varmışlardır. Uyuşmazlığı gidermek için 1 924'de lstanbul'da toplanan konferansda İngilizler Musul vilayetinden başka Hakkari vilayetinin de Irak s ı n ı rlarına katılması talebini ileri sürmüş ve taraflar görüşlerinde ısrar etmişlerdir. İstanbul (270) Ömer Kürkçüoğlu , Türk-lngiliz ilişkileri ( 1 9 1 9-1 926), Ankara, 1 978, s. 275-324. Mim Kemal Öke, Musul Meselesi Kronolojisi ( 1 9 1 8-1 926), 1 987.
31 7
konferansında bir sonuç alamayan İngiltere, bu defa siyasi baskı ile birlikte, Türk-Irak sınır bölgesinde kışkırtmalar ve karışıklıklar çıkarmıştır. Harp tehlike si geçiren bu anlaşmazlıkta Fransa İ ngiltere'yi desteklemiş ve Türkiye'yi İngiltere'ye karşı yalnız bırakmak için büyük çabalar göstermiştir. Başarılı olmayan ikili görüşmeler sonunda, Lozan Andlaşması hü kümleri uyarınca mesele· Miiletler Cemiyeti Konseyine getirilmiş ve Konseyin teşkil ettiği Komisyon'un verdiği raporun önerisi ile Milletler Cemiyeti Musul'u lrak'ta bırakmanın uygun olacağını tavsiye etmiştir. Türkiye, Milletler Cemiyeti Konseyinin bu tavsiye kararına uyarak İngiltere ile 5 Haziran 1 926 tarihinde bir Aridlaşma imzalamıştır. Bu Andlaşma ile Türk-İngiliz siyasi uyuşmazlığı bir çözüm şekline bağlanmış, Musul bunalımı sona ermiş ve Türk-Irak sınıri da çizilmiştir. 5 Haziran 1 926 tarihli Andlaşmaya göre, Musul'un lrak'a bırakılmasına karşılık Türkiye Musul petrollerinden 25 yıl süre ile yüzde on hisse alması ka bul edilmişir. Türkiye daha sonraları "500.000" lngliz lirası karşılığ ı . bu hakkından feragat etmiştir. (27 1 ) b) Fransa ile ilgili Meseleler Lozan'dan intikal eden Osmanlı Borçları , Türkiye-Suriye sınırının tes biti, misyoner okulları ve Adana-Mersin demiryollarının satın alınması sorun ları, Türkiye ile Fransa arasında önemli uy�şmazlık konuları idi. 20 Ekim 1 92 1 Ankara itilatnarnesine (Anlaşmasına) göre Türkiye-Suri ye sınırını kesin olarak çizecek Komisyon çalışmalarından sonuç alınama mas ı , Türkiye ile Fransa'nı n diplomatik temaslarla meseleyi halletmeleri gereğini göstermiştir. Sınır uyuşmazlığını halleden Dostluk ve iyi Komşuluk Sözleşmesi, 1 8 Şubat 1 926'da parafe edilmesine rağmen, ancak biraz önce işaret olduğu üzere, Musul anlaşmazlığının halli sonunda 30 M ayıs 1 92 6'da imzalanmış ve iki ü lke arasındaki ilişkilerin düzelmesine imkan vermiştir. Asıl önemli mesele borçlar meselesi idi. Lozan Konferansı nda Osmanlı Devletinin borçları tamamen halledilmemiş, andlaşmada ön görü len p ren siplere uygun olarak ilgili Devletlerin vatandaşları ile Türk hükumeti arasında tekrar görüşmelere konu olacağı kabul edilmişti. Osmanlı Devleti en fazla Fransız vatandaşlarına borçlu idi ve bu sebeple bu konu ile en fazla Fransa il gileniyordu . Bu mesele 1 3 Haziran 1 928'de Paris'te Türk Hükumeti adına Paris Büyükelçisi ile Osmanlı Düyunu Umumiyesi adına Paris Büyükelçisi ile Osmanlı Düyunu Umumiyesi adına ilgililer arasında bir anlaşmaya, varılarak im zalanmıştır. Ancak 1 929 yılında başlayan dünya ekonomik bunalımı borçların ödenmesini güçleştirmiş, Türkiye de Hoover moratoryumundan -borçların te cile uğramasından-· faydalanmak istemiştir. Paris'te yapılan görüşmelera so(271 )
31 8
Oral Sander, Siyasi Tarih, Birinci Dünya Savaşının Sonundan 1980'e kadar, Ankara, 1 989, s. 70.
nunda ilk Andlaşmadan çok daha müsait şartlarla yeni Andlaşma 22 Nisan 1 932 de imzalanak borçlar meselesi de çözüm tarzıma bağlanmıştır. Yabancı okullarda tarih ve coğrafya derslerinin Türkçe ve Türk öğretmenler taraf ı ndan okutulması için haz ı rlanan yönetmelik, Fransa ile de rin anlaşmazlıklara sebeb olmuştur. Bazı Fransız okullarının bu yönetmelik hükümlerine aykırı davranı şları, bu söz konusu derslerin Türkçe ve Türk öğretmenler tarafından okutulmalarını reddetmeleri, okulların kapatılmasını gerekli kılmıştı r. Fransı z elçisi ve Papalık temsilcilerinin bu meseleye karışmak istemeleri, Türk Hükümeti tarafından reddedil'miş ve hükümet sa dece mektep idarelerini kendine muhatap görüştür. Ancak bu durum Fransa ile aramızda normal münasebetlerin kurulması n ı geciktirmiştir. Kapitülasyon sisteminin kalı ntılarını temizlemek amacıyla, bir Fransız şirketi tarafı ndan işletilen Adana-Mersin demiryolunun bir kanunla satın alınmak isteriişi, Fransa ile yeni bir uyuşmazlığı ortaya çıkarmıştır. Ancak bu uyuşmazlık, da 1 929 ytlında yapılan bir anlaşma ile düzenlenmiştir. c) Türk Yunan "etabli" Anlaşmazlığı Lozan Barış Andlaşmazlığından ö nce 30 Qcak 1 923'de imzalanan ve Lozan Barış Andlaşmasına ek bir sözleşme ve protokolla Türkiye'li Rumlarla, Yunanistan'daki müslü man Türklerin değişmesi öngörülmüş, ancak bundan Batı Trakya Türkleri ile Elstanbul'da daha çok Rum_ alıkoymak istemeleri and laşmada mevcut sakin (etabli) deyiminin yorumunpa uyuşmazlığa sebeb ver miştir. Ağır buhranlar ve tehlikeler geçiren bu uyuşmazlık 6-7 yıl devam ettik-. ten sonra, 1 O Haziran 1 930 tarihli Andlaşma ile yeniden düzenlenmiştir. 1 930 tarihli Andlaşma iki taraf arasında uzun süre devam eden huzursuzluğu orta dan kaldırdığı gibi, Türk-Yunan münasebetlerinin düzelmesine ve ilerde Bal kan Paktın ı n kurulmasına önayak olmuştur. Türkiye ile Yunanistan arası nda ortaya ç ı kan bir diğer uyuşmazlıkta lstanbul'da ikamet eden Ortadoks Kilisesi Patriği sorunudur. Türkiye Osman lı Devletinin başına dert olan bir kurumu istanbul'dan çıkarmak istemiş, ancak yalnız Yunanistan değil batı dünyas ı n ı n tepkisi ile karşılaşmıştır. Sonradan varılan anlaşmaya göre Patrik'in politikaya karışmaması şartıyla istanbul'da kal ması kabul edilmiştir. -
d) . Türkiy_e ve Faşist ita/ya İngiltere ile Musul meselesinin ağır bunalımlar geçirdiği bir devrede ve Yunanlılarla "etabli) anlaşmazlığının verdiği huzursuzluğun devam ettiği s ı ra da, ltalya Türkiye üzerinde siyasi ve moral baskı yaparak gayri resmi talep lerde bulunuyordu. Mussolini'nin işbaş ı na geçmesi ile ltalya'da eski Roma lmparatorluğu'nu canlandırmak amacı ile sömürgecilil< ve yayılma politikasına yönelmiştir. İtalya yayılmak için Doğu A_kdeniz'i seçtiğinden Türkiye'de ve Yu nanistan'da endişe yaratmıştır. ltalya'nın Anadolu'yu işgal için harekete
31 9
geçeceğine dair söylentiler Türkrye'de endişe ve huzursuzluk, ltalya'ya karşıda güvensizlik yaratmıştır. Bu güvensizliğin en önemli kaynaklarından biri de, Musul bunalı m ı sırasında İtalya'nın lngiltere'yi desteklemesi ve ltalya'nın Anadolu'ya asker çıkaracağına dair söylentilerin mevcudiyetidir.(2 72) Türkiye�nin Musul meselesini halletmesi, Fransa ile uyuşmazlığını bir çözüm tarzına bağlamas ı , Türkiye'nin sınırlarını kesin olarak ortaya koymuştu� Lozan'dan itibaren her geçen gün güç kazanan Türkiye, sömürgeci politikaya şiddetle karşı koyacağını göstermek için gereken tedbirleri de almıştı r. Ahmet Şükrü Esmer'e göre, "Türkiye toprakları üzerinde Birinci Dünya Harbinden intikal eden emelleri ne o lursa olsun, Türk Devletinin gittikçe kuv vetlenmekte olan durümu karşısında bu emelleri zorla elde edemiyeceğini anlayan Musolini, Ankara'ya karşı bir dostluk politikası takip etmeye karar ver di" (273) . ltalya'nın Arnavutluğu nüfuzu altına alması, Yugoslavya'da korku uyan dırdığ ı ndan ve Fransa'yı Yugoslavya'ya ittifak andlaşması aktederek yanaştırdığından Küçük Antant üyesi olarak, İtalya artık Anadolu üzerinde hayale dayanan sömürgecilik politikas ı ndan vazgeçerek, Tü rkiye'ye yakınlaşmış ve bu iki devlet arasında 3 0 M ayıs 1 928'de Tarafsızlık ve Uzlaşma Andlaşmasının imzalanması mümkün olmuştur. e) Türkiye ve Sovyet Rusya Musul uyuşmazlığı bir tarafta Türkiye ile lngiltere'yi karşı karşıya getir miş o lmas ı na karşıl ı k , Türkiye ile Sovyet R usya'yı da birbirine yakın laştırmıştır. Sovyet Rusya'nın Türkiye'ye yakı nlaŞmasına Locarno And laşmaları ile Almanya'nın batılılar safında yer alması ndan duyulan endişe se bep olmuştur. Bu yakınlaşma Paris'te 1 7 Aralık 1 925 tarihli Türk-Sovyet Dost luk ve Saldırmazlık Andlaşmasının imzalanması sonucunu doğurmuştur. Üç yıl süre için imzalananahdlaşma ile taraflar birbirine saldırmıyacakları gibi, tara flardan birine yöneltilen bir askeri hareket halinde diğer akit devlet te tarafsız kalacaktır. Dostluk ve saldırmazlık Andlaşmasından sonra, Türk Dışişleri Bakanı T. R .Aras'ı n Odesa'yı ziyareti, Türk-Sovyet münasebetlerinin samimi bir şekilde gelişmesine - vesile olmuştur. Bu yak ı nlık Sovyetıerin, toplanmakta o lan silahsızlanma konferans ına Tü rkiye'n i n kat ı lmas ı n ı teklife kadar göturmüş ve böylece Tü rkiye Lozandan beri ilk defa olarak milletlerarası işbirliğine çağrılmıştı. Fahir Arnıaoğlu, 20. yüzyıl Siyasi Tarihi ( 1 9 1 4- 1 980), iş Bankası Yayınları, Ankara, 1 983, s. 327-328. (273) Ahmet Şükrü Esmer, Siyasi Tarih ( 1 9 1 9- 1 939), a. g. e., s. 1 99. (272)
320
Yeni Türkiye'nin bat ı lı deyletıerıe anlaşmazl1klarını bir çözüme va.rdı.rmaş.ı., · anlaşrncızl!kları · halletmesi, . t>atılı .deyıetıerıe iyi rrıqrıasebet tesisi, ·· · · · t r: Hy sy.a�d a iyL�� rşı ı arırnar-,ı ış ı . ·
·
.·
· ·· ·
·
···
·
·
·
· ·
·
·
· :Lozan'daR sonra .iç•. meseıeıerini düzenleyen Türkiye , Tü rkiye'deki komünist tıareketine �karşı daha dikkatli ve hassas- davranmıştır. sovyetler Türkiye ile dostluk münasebetlerinde; Türkiye'delü komünist pr0pagandasını birlits.te, cieğerl e ndirmişler, .Türk··hükCı.m etioin komünLzm .aleyhjnde)algığı sert tedbirleri şiddetli tepki ile karşılamışlardır. Sovyet Komünist Partisinin resrni orgcın.ı. Pnıyda'nın flğır i�hamıarırıa ka.r�ı, . Türk hokqmetinip ()r� cını cju ru munda oıan ... "MilHyet" de 6 . Je.rrmıuı ..·. 1 9?9 t�'rihli ·. noshasırıda Jürkiye'ni? iç iŞle.rin.e , 1. . karişma ı;ığfl,irnini g()steren iç ye a,ıŞ IJ.o litikasın.ı y�ren f>rcıvda'ya· şöyle cey�p veriyordµ: . . .. .
.
.
. .
.
.
.
.·
.
m)raydcı gc:ızetesi . konünistliği mukaqc:fı;ıs saycıbifir, fakat dünyan ın. hiç bir_davası TürkiYe nasyonalistliğinin
1 925 . yılında fvlosko)Jcı'yı ziyaretinde p roL [)r. . Ahmet Şükrü Esmer'e tam r:ırnış qgyye,t yaz<ırı . Badek, ''M.ilU.,Mücadele içinde yardım yap ıldığı . zaınan Tü.rkjye'r;ıin. kornünist ()lacağınırı • µ rrıu td4ğunu söylemiş .ve. bu. y9la gitmeqik; teı;ı ,paşkcı kqmünis�liğin,ycıyılmasını .ö nlemek için alı nan tepbifl�rde.n şikaye( etmiştir'' (275) ;
·
•. . )'.'.o:z;an . sonrası devrede . Sovye,t id cıreci leri.rı irı Türkiye hakkı nda düşünce v.e tasarılapnt aksettiren bµ . konuşrrıcı· resmi bir .mahiyet) ' · ilgi çekicidir. · ·
' ·
·
·
Basında cereyan eden bu polemik, gerçekte Sovyet hükCımetinin Türk iç ve dış politikası na karşı yöneltilmiş bir tenkid ve şikayet olduğu kadar, Türkiye'nin batıya yönelnıesiı:ıoe .duyuları. endişe idj.,,Dostlukrve Sa.l dtn-nazlık Anctfaşmasının aktinden .•.dört yıl ·. soı:ıra; Sovyet,·DışJşl,eri BaJ
1 923,� 1 93q yı lları arasmdaJü rk-Sovyet müna.sebetle,ri ,h ükü rrı etl�r se . viYe�lhde d.o s.t .a ne .bir .. �ek.i lde cievhl.rn� etme �ı e ' �e raber; sqvy�tle( B.irliği tu r.klye'n.in daya,ndiğı tek b.ü yü� de\t1er oımak.taiı yavaŞ Y.ayaş çıkmaya · · · · · · ·· · ba.şıarrfıŞtır.· (�77L " · · ·
·
· ·
·
·
·
·
(274) . Ahmet Şükrü Esmer, SiyasiTarih (1 9 1 9." 1 939), a. g , ·e. , .s. . 204 . (275) Aynr yer; s: 204, Not 1 4. • ' .. , • . . (276) Bk. Fahir H. Arma�ğlu, Siyasi Tarih (1 i'.80� 1 960 ), a. g. e., s. 76. . • . . , (277) Bk. M. Gönlübol ve C. Sar, Atatürk ve Türkiye'nin Dış Politikası , a. g . e., s. 76: , .
• .
•
�
321
f) Türkiye'nin Doğulu Devletlerle ilişkileri Yeni Türkiye kuruluşundan itibaren doğuda Afganistan'la iyi ilişkiler kur muş, 1 Mart 1 92 1 tarlhli Moskova'da .imzalanan dostluk andlaşması ile yalnız hükümetlerarası değil, halklar arası da dostluk ve yakınlık tesisine çalışmıştır. Afgan Kralı Amanullah'ın Türkiye'yi ziyareti, 2 Mayıs 1 928'de Ankara'da Türk Afgan Dostluk ve işbirliği Andlaşmasını imzalamasına sebep olmuştur. Gerek Afganistan'da ve gerekse Türkiye'de iktidar değişikliği bu dostlukları zedele memiştir. Türkiye ile lran arasındaki sınır bölgesinde aşiretlerin yarattıkları s ı n ı r uyuşmazlıkları b u iki memleket arası nda 2 2 N isan 1 926'da b i r Güvenlik v e Dostluk Andlaşmasının v e b u Andlaşmayı_ daha etkili b i r hale getiren v e ona ek 1 5 Hazirah 1 928 tarihli Protokol'un imzalanması n;:ı imkan vermiştir. Bu Andlaşmaların imzalanması bilahare 23 Ocak 1 932 tarihli Uzlaşma, Adli Tes viye ve Hakem Andlaşmalarının imzalanmasına, sınır ihtilaflarının halledilmesi ile çok yakın dostluk ilişkilerinin kurulmasına sebep olmuştur. ·
Bu kısa devre süresince Tü rkiye, bütün komşularıyla iyi münasebetler tesis etmiş, dostluk ve yakı nlık aramış, büyük devletlerle uyuşmazlıkları bir çözü m tarz ı na bağlanmıştır. Yeni Türkiye barışçı politikası ile milletlerarası münasebetlerde ihmal edilemeyecek, Orta Doğunun Avrupa ile bağlantı kur duğu bölgede politik bakımdan önemli bir unsur ve varlık olmuştur. Bu devrede Türkiye, harbi kanun dışı sayan, Briand Kellog Paktı na, Litvinov Protokol'u ile katılmış milletlerarası alanda barış politikası nın hararetli savunucusu olmuştur.
2 . - 1 930- 1 938
Dönemi
1 930 yı l ı na girerken Tü rkiye, büyük devlet leri n hepsi ile normal münasebetler ku rmuş, Sovyet Rusya ile, geleneksel dostluk bağları devam etmekle beraber, dayanılan tek büyük devlet olmaktan çıkmış bulunuyordu. 1 930 yılı ndan itibaren Türkiye aktif bir politika takip ederek, kendi bölgesinde barışın ve güvenliğin korunması yolunda gerekli teşebbüslere girişmiştir. Milletleraras ı mü nasebetlerde karş ı laşı lan en önemli zorluk, dünya ekonomik bunalımı idi. Ekonomik bunalım milletlerarası borçların ödenmesini zorlaştırdığından ve bankaların da iflası na sebebiyet verdiğinden tesiri bütün dünyada yaygı n ve şümullü olmuştu. Dünya ekonomik bunal ımı Türkiye'ye tesirini göstermekten uzak kalmamış ve Osmanlı borçlarının ödenmesi zor lukları, yeni ödeme imkanlarını araştırmayı gerekli kıldığı gibi milli paranın ko runması için de tedbirler alınması na mecbur bırakmıştır. Osmanlı borçları üzerine anlaşma Türk-Fransız münasebetlerini düzeltmiş ve geliştirmiştir.
322
Türkiye için bu devrenin en önemli olayları, Türkiye'nin Milletler Cemi yetine girişi, Balkanlarda işbirliği sonucu doğan Balkan Antantı, Türk�lngiliz yakınlaşması, emparyalist İtalya karşısında Türkiye'nin durumu, Türk-Sovyet münasebetleri, Montreux Boğazlar Sözleşmesi, TürkFransız münasebetleri ve Sancak anlaşmazlığı, Saadabad Paktı teşkil eder. � Türkiye'nin Milletler Cemiyetine Katıtrrıası Türkiye İngiltere'nin geniş nüfuzu ve hakimiyeti altında bu lunan M illet ler Cemiyetine güvenle bakamadığından, bu teşkilata üye olma hususunda bir arzu da izhar etmemişti. 1 930'dan sonra milletlerarası işbirliğinin ö nemi daha çok hissedildiğinden Milletler Cemiyetine de ilgi artmıştır. Türkiye'nin D ı şişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, 20 Nisan 1 932 Cenevre Silahsızlanma konferansında, Milletler Cemiyetine katılmamızı arzulamış ve bu arzusu M il letler Cemiyeti Konseyinin 6 Haziran 1 932 tarihli toplantısında Türkiye'nin M il letler Cemiyetine davet edilmesiyle gerçekleşmiştir. Türkiye'nin Milletler Cemiyetine girişi, dış politikasında yeni bir merhale ve yeni Türk Devletinin kuruluşundan itibaren takip ettiği barışçı politikanın neticesi olmuştur. ·
Türkiye'nin bu teşkilata kabulü münasebeti ile Büyük Britanya delegesi Lord Londonderry'in M illetler Cemiyeti Asamblesindeki yaptığı açı klama, Türk dış politikasının ana hatlarını göstermesi bakimından ehemmiyet arze der. "Türkiye'nin Milletler Cemiyetine kabulü cihanşu mül bir memnuniyet tevlit edece!
323
b) Balkanlarda işbirliği ve BalkanAntantı ·Balkanlarda siyasi işbirliğini öngören Balkan·Antantı 9 Şubat 1934 tari hinde •· irnialanmışt ı r. Andlaşman ı rı imzalanması · Balkan devletleri arasında özellikle 1 930'dan ·. itibaren gelişme kaydeden Balkan Konferanslarıyla gerçekleştirilen genel anlamıyla yakınlaşma ve işbirliğinin bir soniJcüduL Al� manya'da Nazi Partisinin iktidara . geçişi, Balkanl ı devletleri birb.i rine yak laştırmıştır. 14 Eylül 1 933'de Türkiye . ile Yl1nanistan arasında imzalanan Sami . arasında · ktedHen 17 Ekim mi Andlaşma · Paktı , keza Türkiye ile Romanya � . 1 933 tarihli Dostluk, Saldırmazlık, Hakem ve Uzlaşma Andlaşması ve Türkiye · . nda düzenlenen 27 Kası m 1 933 tarihli Dostluk ve ile. Yugoslavya arası . olmak üzere işbirliğine Saldırmaslık Andlaşması , Balkanlarda Türkiye ıiıihrak yönelmi ş andlaşmalard ı . 9 Şubat 1 934'de imzalanan Balkan Antantı ; · Türkiye'yi esas alan ikili andlaşmaların hüküm ve esaslarının dört Balkan dev� letine teşmilidir. Balkan Antantı ile tarafla r sınırlarını karşılıklı olarak· garanti et-' . tikleri gibi, birbirlerine danışmadan herhangi bir Balkan devletiyle birlikte bir siyasi andlaşma veya siyasi bir harekette bulunmamayı taahhüt ediyorlardı. Ayrıca Antanta ekGizli Protokol da Balkanlı olmayan bir devletin saldırısı ha linde, yardım mekanizmasının ne şekilde cerayan edeceğini öngörüyordu� .
Balkan Antantı esas itibariyle revizyonist politikaya karşı statükocu poli tika esasları nı benimseyen devletler arasında akdedilmiş ve revizyoncu Bul< garistan'ı hedef tutmuştu . Pakt, imzalandıktan kısa bir süre sonra kriz geçirmiş, Almanya'nın ağır basması , statükocu kombinezonları zayıflatmıştı . Yugoslavya, Berlin- Roma mihverinin baskısı ve tesiri altında Bulgaristan'la anlaşma yoluna gitmiştir. 24· . Ocak 1 93Tde Yugoslavya Krallığı ile Bulgaristan Krallığı arasında imzalanan anlaşma, Balkan Antantı ile çelişecek duro mda olmadığı ifad e edilmesine rağmen, Bulgaristan'ı Balkan Antantına yaklaştıracağı yerde, tersine Yugos' lavya'yı Balkan Antantı'ndan uzaklaŞtirmıştır. . Münich Andlaşması , Çekoslavakya'nı n parçalanı Ş ı n a sebep 9lduğu ve . Küçük Antant'a son verdiği gibi, 1 939'dan itibaren Balkanlard a ve dünya poli. tikasında cereyan eden olaylar Balkan Antantı'na da fiilen son vermiştir. 1 940 yılında son toplantısını yapan Balkan Antantı , savaşı n Balkanları da içine al· masmdan ötürü bir daha toplanamamıştır. . · ·
�
Balkan A_ntantı'nın barışı n korunması üzerine önemH rolü , b rut barut fıçısı Balkanları barış ve güvenliğe kavuşturması ; asgari ölçüde de olsa, Bal kanlı Devletler arasında bir uyuşmazlığa;·silahlı çatışmaya yer vermemesidir. . c) İtalya-Habeş Savaşı ve Türkiye İtalya'nı n Habeşistan'a saldırması ve M illetler Cemiyeti'nin bu s a ldırıya karşı Milletler Cemiyeti Pakt ı'nın 1 6 ·ıncı maddesinde öngörülen ekonomik zorlama tedbirlerini uygulamas ı ve Türkiye'nin de bu zorlayıcı tedbirlere
324
katılması bir taraftan milletlerarası işbirliğinin tezahü rü o lmakla beraber, diğer taraftan da Türkiye'nin İngilizlerle yakın ilişkiler kurmasına sebep ol muştu r. Zorlayıcı tedbirlerin uygulanmasında İngiltere'nin Türkiye, Yunanistan ve Yu goslavya'ya teminat vermesi bu devletlerde rahatlık ve güvenlik uyandırdığı gibi, karş ı l ıklı yard ı m taahhüdü de - Akdeniz Paktı adı ile anılan pakt ın doğunıuna sebebiyet yE)rdi, Prqf. Dr. Fatıir H . Armaoğlu'na gön�. "Akdeniz f>aktı Jle Jürkiye�. güvenHğihin _ ko rurıması bak.ımıpdan _ .v e İtalyan . tehlikesi . �arş ı sı hqa . lngiJtere'ye bağlanmış oluyordu k-i, yeni _ Tü rkiye' nin İngiltere _ ile c rnünase.b etlerinde bir ôö n ü m noktası teşkil et miştir. Türkiye ile. İngiltere cırn.s ı.ridaki bu yakırılaşma, 1 939'dcı ittifaka va.racaktı r" (280) · Türk İtalyan münasebetleri İtalyan - Habeş harbinden sonra geçici ola rak düzel mişse de, Akde n i:Z:de · ya p ı lmakta o l an denizaltı korsanlığ ı n ı önlemek amacıyla aç ılan EylüLt937 Nyon Konferansı sonunda aktedilen Nyon Andlaşması ile yeniden huzursuzluğa yönelmiştir. Türkiye bu konfe raı:ısta i ngiltere'yi desteklemiş ve mil liyeti belirsiz denizaltılara karşı müşterek Üygulamayi kabul etmiştir. •
·
• d) • Mdntreux Boğazlar Sozleşmesi (281) Karade niz'iAkdeniz'e bağlayan deniz yolu geçidi üzerinde bulunan Karadeniz Boğazı, Marmara De nizi, Çanakka l e . Boğazı genel olarak_Türk Boğazlanı diye an ı l ır. Boğazlar Karadeniz'i Akdeniz'e bağlamas ı bakı mından tarihive siyas! önemi olan bir su geçididir. Avrupa ile Asya'yı ayıran deniz_ hu duc:!q o lmakla b eraber, aynı zamanda (iki. k ıt'ayı birbirine yaklaştırması bak ı ıı::ı ı ndan co ğ rafi ve stratejik değer de taşı rlar. . E3oğa�lar ancak XVU I . yüzyılda "Ooğu M eşelesi'�nin . büyük önemle kendisini hissettirmesiyle daha çok üzerinde_ duru lmuş ve o gü nden bµgü ne. kçıdar hukuki ve siyasi bir me seJe oıarak İnceleme konusu o lmuştur. . --"' Boğazların tiu l<üki yönüyle seyrü sefere. açılcveya ' kapalı o lması n ı , eğer seyrüsefe re açı� sa, tarz ı n ı _ ve muhtelif şekillerini anlamak · gerektir. a,ogazlann·_ siya�i .yönüyle de genel ·ve şümullü .oıa rak miUetlerarnsı - güvenliğin . . re minini; Balkanlann, Karadeniz'i çevre leyen devletlerin ve Anadolu'nun _ güvenliğini , özelllkıe::ve d aha çok önemle Türkiye'nin Boğazlar üzerindeki hayati fıaklarıfıı Ve n1illl savunrna bakı mından da Türkiye'nill gül/e hliğini anla' mak gerekiı': ..
_
·
(280) Fahir H. Armaoğlu, Siyasi Tarih ( 1 78\3- 1 960), a. g, e., s. 665. _ . _ _ _ _ . (281 )_ Bu konu. iÇin lütfen Bk. Ceımif Bilsef, _ Türk Boğazları. lstanbul, 1 948; Mahmut Belik . Türk . _ B9ğazlarıl1ın HukukiStatüsü, lsta nbul , 1 962; Claude A Colliard, La Conventi on de Mon . . . Ü S treux, No velle olution du Probleme des Detroi ts Revue de Droit lnternatiol1al Na. 3, - 1 936(George D. Warsarriy, La Coiıveiıtion des Detroits, Paris; 1 937; Juliette Abrevaya, La Conferance de Montreux et le Regime des Detroits;Paris, 1 938.
325
Karadeniz'i Akdeniz"e ve dolayısıyla Karadeniz'i diğer açık denizlere bağlayan Boğazların, t ek deniz geçidi olmaları nedeni ile, hukuki statüsü düzenlenirken , Türkiye'nin hayati hakları ve savunmasını gözönünde bulu n durmak, mutlak bir zorunluktur. Çünkü Boğazlar, Türkiye'nin hayat damarıdır, kalbidir ve mevcudiyeti ile yakından ilgilidir. Mondros Mütakeresi ve Sevr Barış Andlaşmasından farklı hükümler taşıyan ve hakimiyeti daha az tahdit edici olan Lozan Barış Andlaşmasına ek Boğazlar Sözleşmisi üç prensibe dayanıyordu. önce Boğazlar gayri askeri hale getiriliyordu. Ayrıca Boğazlardan geçici kontrol etmek ve Milletler Cemiy eti'ne geçişle ilgili bilgiler vermekle yetkili bir Boğazlar Komisyonu kuruluyor du. Bunun dışında askeri bakımdan Türkiye için bir tehlike teşkil edecek du ruma engel olmak üzere, M illetler Cemiyeti'nin özellikle Büyük Britanya, Fransa, ltalya ve Japonya'nı n garantisi sağlanıyordu. Lozan'ı n arzettiği en büyük sakınca, Türkiye'nin güvenliğini tehlikeye maruz bırakmış olması idi. Türkiye, milletlerarası barış ve güvenliğin koru nması yolu ndaki güçlüğü belirterek, 23 Mayıs 1 933 Londra Silahsızlanma Konferansı ndan iti baren barışcı yollarla, ilgili devletlere müracaat ederek, Boğazlar Statüsünün değiştirilmesini talep etmiştir. Bu talep Lozan Boğazlar Sözleşmesi imza landığı z.a man siyasi ve askeri durumun farklı olması, Türkiye'de Milletler Ce miyeti'nin verdiği garantinin işliyememesi sebeplerinden ötürü ilgili devlet lerce uygun görülerek, Boğazları n statüsünü yeniden düzenlemek üzere, 22 Haziran 1 936'da Monteux'de bir konferans toplanmasına sebep olmuştur. 20 Temmuz 1 936'da imzalanan Montreux Boğazlar Sözleşmesi, Lozan Boğazlar Sözleşmesinin yerini alan, büyük önemi ve değeri olan bir vesikadı r. Montreux ile Boğazlar Komisyonu kaldırılmış, gayri askeri mıntıka üzerindeki tahditler bertaraf edilerek, bu bölgelerin de askeri hale getirileceği kabul edil miş, M illetler Cemiyeti'nin yetersiz garantisi yerine, Türkiye kendi gücüne dayanabilmek ve Boğazlar üzerinde de savunmasını yapabilmek imkanına kavuşmuştur. Ayrıca Boğazlardan geçiş ve seyrüsefer, Türkiye'nin e mniyeti ve Karadeniz sahildarı devletlerin Karadeniz'deki emniyetini koruyacak tarzda düzenlenmiştir. Ticaret gemileri için tam bir geçiş ve seyrüsefer serbestesi tan ınmış, yalnız bu serbesti ticaret uçaklarına tanınmamıştır. Savaş gemileri için ise geçiş serbestisi s ı nı rlanmış ve sözleşmeye göre düzenlenmiştir. Türkiye'nin kendisini pek yakı n bir savaş tehdidine maruz saydığı duru m , sözleşmede ayrıca belirtilerek Tü rkiye'ye bu devrede d e hareket serbestisi tan ı n m ışt ı r. Türk Boğazlarına, yeni bir statü vermeyi hedef tutan Montreux Konfe ransı ve bu konferans sonunda imzalanan Montreux Boğazlar Sözleşmesi, Türk-Sovyet münasebetlerinde ayrı l ığ ı n ilk adımını teşkil etmiştir. Her n eka dar Türk-Sovyet münasebetleri dostça mahiyetini muhafaza ediyorsa da Mon treux'de kabul edilen yeni sistem, Sovyetler bakımından kifayetsiz görülüyor,
326
tam ve mükemm e l bir sistem addedilmiyordu. Montreux Konf e rans ı , Türkiye'nin Rusya v e l ngiltere ile olan münasebetlerinde yeni gelişmelerin başlang ıcı olmuş, Türkiye eski dostu Sovyetler'den daha çok yeni dostu lngiltere'ye bağlanmıştır. Prof. R. Salim Burçak bu durumu şöyle ifade ediyor: "Lozan'da Türk görüşü Rusya tarafından hararetle müdafaa edilmişti; Montreux'de bu cephe birliği bozuldu. İngiltere ile Rusya'nın Lozan1daki rol leri değişmiş, bu sefer lngiltere, Türk tezini müdafaa ederken, Rusya karşı cepheye geçmişti. Sözün kısası, Türk-Rus münasebetleri Montreux ile bera be·r iyiye doğru olmayan yeni bir gelişme safhasına girerken, Türkiye ile lngiltere arasında dostluk kurulmağa başlanmıştır (282) . e) Saadabat Paktı Türkiye, İ ran, I rak ve Afganistan arası nda 8 Temmuz 1 937'de Tah ran'da Saadabat Sarayında imzalanan dörtlü Pakt, ltalya'nın Doğu ülkelerini hedef tutan istila politikas ı ndan ve bu politika n ı n yarattığ ı endişeden doğmuştur. Ortadoğu'ya yönelen İtalya'ya karşı bir savunma sistemi kurmak, Ortadoğu'nun güvenliği için zorunlu görünüyordu . İlk defa bu amaçla 2 Ekim 1 935'de Cenevre'de Türkiye, lran ve Afganistan arasında üçlü bir anlaşma parafe edildi. Buna daha sonraları I rak da kat ı ldı. Ancak I rak-İran s ı n ı r anlaşmazl ığ ı n ı n çözümlenmesi (Şattülarap uyuşmazlığ ı ) , Türkiye i l e l ran arası nda dostluk çerçevesi .içinde s ı n ı r meselesi dahil her alanı düzenleyen anlaşmaların akdi, 8 Temmuz 1 937 tarihli Saadabat Paktının imzalanmasına imkan vermiştir. Dörtlü Pakt tam bir dostluk havası içinde imzalanmıştır. Dört Devlet Andlaşma ile dostluk ilişkilerini devam ettireceklerini, Milletler Cemiyeti Paktı i l e B riand-Ke llog Pakt ı na bağ l ı o lacakları n ı , birbiri n i n iç i ş l e ri n e karışmıyacakları nı, müşterek menfaatlerini ilgilendiren hususlarda birbirleriyle istişarede bulunacakların ı , birbirlerine karşı sald ı rıda bulunmamayı , hudut larının korunması na saygı göstermeyi ve saldırıyı hedef tutan bir kombinezo na ·g irmemeyi taahüt etmişlerdir. Paktın imzalanması dört devletin başkanları arasında samimi gösterilere vesile olduğu gibi, lrak'ı hala mandater devlet ola rak koruyan İngiltere ve Amerika'da da çok iyi karşılanmıştır. (283) f) Hatay Anlaşmazlığı (284) işgalden ku rtulan Adana'ya 1 5 Mart 1 923'de ilk aeia şeref veren Büyük Atatürk, yol kenarında Antakya ve İskenderun'u sembolize eden iki genç kızın h ıçkırıklar arasında "bizi de kurtar" sesine, bizim olan İskenderun va An takya'yı yine bizim yapacak şu cevabı verdi: (282) (283) (284)
R.S. Burçak, Türk-Rüs- l ngiliz Münasebetleri, a. g. e., s. 66-67. Bk. Ahmet Şükrü Esmer, Siyasi Tarih ( 1 9 1 9- 1 939), a. g. e . , s. 248. Hatay, Atatürk'ün eski l skenderun Sancağına verdiği isim.
327
"""""'.'"· J<ırk . c,ısırlık .Türk Ywdl.I. ecrıetıi eJiode kal<3,ma:z�! (2�5) . 1923.yıJını n Gcı:zi M1;1stC}fa Keman içirı:bu� s9z, J;-latay davasırıın başındcırı ·tıerhbir:bayrak gibi qalgc,ıla-nrrııştır. . ·
Şe\/kef Süreyya· Ayderrıir�e· göre:, 'Hatay davasına Atatffrk'ün b·ağiıhğı B i rinCLCitı a n ·. Ha rb irie. son : veren ·Mütareke • \/e OLbölgenitı haks ıZ: •iŞgali ile başlat. {2B8) H aksı z işgale karştmiJis• kuvvetlerin'direnrriesi orada:da kendi'ni göstermiş, iŞgaLkuvvetlerirıe: karşı Hataylılar kurtuluş
- : , '-·.c '2b_>f;klrll ' i·921'de irhzaı_t=ihmıŞ olan 'A�kara Hıı'af'narTı�si.: iskeriderufi _Sah· . . cağıhi Surlye'deii 'afirafal(ayn bir · sfa tUye ·.tabi tutuyordu.: Bu ltilafrıame nin7. maddesi, lskenderun bölgesf' için özei ·bir· idare usulü klırulacağıridafr bu bölgenin Türk ırkından olan sakinlerinin kültürlerinir\Jle lişı:nesi)çi n h5ır türlü k.o,lay h _ktan faydcılcıncıcağ ı a ı ve . rür.k , paras ı n ı n o rada ı:esm(ri,ı c,ılıfyet taşı oe Y�G�ğ ıpı, ö-nÇJ9Jrnüştq,f ;· !tilafçıame hükfl1ü e -u ygu n olarak _a ,tı.ğusi .• �- osJ . . ş22·. . ·. · . ' ' · ' ., ' . kurulmuştur. sancakfcı olr'tıölges.elidare_ ' . ' . ' ' . ' ; : ( �::
'- · ' -
.
. ,·
'
' ,•·-
·'
.
'
'
�
.
.
- ' l
..
•
p
·
.
• '
• ·.Fransa�; . S u riye . ile anlaşarak manda idaresine �on vermeyi karar· laştırmışn. Hatta .8 Eylül :1 93.6. tari.hli par�fe edilen andlaşma ile Suriye'de man da -idaresinin son bulduğu :bu .andlaşma, taslağ ı nda ör;igörüfüyor, ancak San� c a k� ı n , d urumu nd a rn söz edilmiyordu. T ü rk i y e ' d e bu durum, Sanoak'ı n .kaderi hakkında genel bir kaygı uyand ır-d ı . Türk H ü ku meti Sancak rneselysinin önemi üz.e rir:ıe, eğilerek 6 Ekim 1 936'da.Milletle r- Cemiyeti AssarrıblesYnde. ve :daha sonra 9 . Ekim l936:da .da fransa'ya verilen; bir nota ile Jürk görüşünü belirtti. Şöyle ki: , < •"Fransa m a ndası çerçevesi •içerisinde Suriyeve Lü bnan'ır'ı elde ettiği tekamül ·doğru ve hakl i bir benzeyiş. sebebiyle; ;İskenderun ve: Antakya�ya da tı:rşmikediliıı e lidir • ve tabiı oldukları ' vesayette n satıra Suriye ve t:übnanıa bahşedilen •istikla�ı lskeliderun�utı :muah'e'dat ile müstefJt o lacağ r geniş otonol -nııaeh sonra,bu tnıntıka içinde"tatnnmalıdıri (2.B7J . . ·.�1·9fö_rk. ci�vay�· ver!'�r -eföei_hıi 1. K�Ş_ım)���-1":8.M'.M.ni aÇrfnüüfüh�� · ke,şiFJ YS, t)�IJrli ş��i[d e, ,dQny a · �arr,ıuöy[J_n,a duyu rm u ştur: , _- · ' • .· . · ' ' ' .· �:9� sıraa . rn il! �İi i�i,g� c �· gÜncjüz r1l e şg t .e �� licışııca , tıü ü k m. e� sele, hakiki sahibi öz Türk olan '�lskenderun-Antaky,a" ve havalisinin mukad deratıdır. Bunun üzerinde, ciddiyet ve katiyetre durrrıaya mecburui. .
, .'
'
-. •
·
·;
�
m
µ ci
_
.·
·
rri
·
. •. • •. •• y ·
·
> ; · ·.: �:Da.im� ;kehdisi He 'doMıuğa· çok ehemmlyet'' ""erdiği it Fıahsa iıe wa mızcia/tek ve- �'lİyük mesele budür.�·su işin ' akikat'ı nı tı ilen ı e r. vE{ha klü. s ev ' -enler, · alakamızın şlddetini 've samimfy�tinf iyi anlarlarve tabii.görü rler'' (288)
�
, ;
(285) lsmail Habib, Atatürk için, lstanbul, 1 939, s. 27 (286) Şevket Süreyya Aydemir,Tek Adam, .Q, JH, a,,g, e. s. ,4 1:9. . (287) Ahmet Şükrü Esmer, SiyasHarih (.1 91 9-1 939), a. g.,e., s . 239: . (288) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Q. L, 1945 , a; g, e.; s. 377. •
328
·.
. _, , · ..
Fransa, sancakifr1 suriye'den . :ayrı ıamıy�'Cağı n i , :açikıamaRia;Tork .: . , · " " �· · · göruşüne'kesln 'red c:E;vabhierirlifoıl.lyôrdı'.f.:· · Lord Kinross'a; ğ öre· ' �·öuai süriya;,ırrı ; p arç a·ı a rım as rna 'pek .Çabuk razı_ olamıyordu. 'Zira�· ·bu ·a'skeri bir çekilnie anlan'ı'ı'iıa gelecekti. öte. yandan Atatürk, · Ren· liavzasl iÇiri bile· savaşi göze' alamamıŞ·o·lari'bir memle� ketin, herhalde Hatay için döğüşmey� kalkarrüyacağlnı: iyl 'biliYördu: Ama }':ine' de Frarlsıztar·m:�arnour: propte·:�·unu (izzeti n Eıfis } kollamak :gerektiğini·anlayor .dcı: :Bu :yüzden, :Bir: yandan.Hatay üze'rinde Qaskısını :sürdürürken;'bir'Yandari : . · � : .' . . ;· , da konferans masasında sabırlı:davra nacakW' i289) . . , ··. :. ; .� . r..-- Meseıenin Milletter:cemiyet'inde göroşoımesi ve· Sa nca k·bölgesine\uÇ' müşahidin 'göndetiımeS'i ile; 'Sancak davasfmilletierarasJ':pıatıda da ·önenfıni artHrmiŞ' öıau'.', ·lrıgmz oışişıe·ri Bakanı ·Mr:: ·Anlhorly ·�Edeh�in ' araciliğı; ile. . · :24 Ocakta: bi(pr'e nsip anlaŞmasına:varildL • Anlaşrtiariih' Şartları ·Şühlardır:• • .. , . . Sancak başlı . başı na bir mevcudiyettlr (Ehtite distind�) . ' oa.hili lşı�rinde' tam istiklale sahiptir; HariciTşlerfSufiye tarafından idare edileöekti r.: Sancak ve Suriye için aynı gümrük ve para usü l ü mevcuttur. Türkçe, Sancak'ta resrnlbii' dildir:. . Sancak statüsünün tatbiki ancak Mi ll�tıer Cemiyeti'nin kontrolu. altında o lacaktır; Sancakta macburi askerlik uygulanrtıayac:ak� istihkam: yapılma" yacakt i L Sancak' ı n mü lki bütünlüğü.Tü rkiye ile Fra_nsa tarafından :emniyet aıtınitalınacaktıL <�sor ·· ·: • ;. . c> , ; _ · "· . . . ·
'.
d'Ör5ay,
··
'
_
Milletler Cemiyeti'nce de 27 Ocakta Sander Raporu atfr 'altmda 'Uygün görülen anlaşma da h a sonraları Cemiy�t'in kqrd.u ğu b.k, Kqrni.syo.n e l iy l e Ha ta y,' ı n anayasası nı h �zı rlamak imkanın ı' vermiştir. Ana.yas�; Milletler Cemiyeti Kbn��y'i tarafından 29 ·Mayis 1 9�ide ka.bpl edil.di. Ancak bu ahayasayı . µ � gu hysu�y hc#ı ': Fr�n k�: ' ·�·ng�tı�r. 'Çıka�ıy8 rd,u . 'An�>'?s.afrir · 29· �asır] 1.9 3"rde.. yürürlüğe . gire�eği ;örrgô rülrnüşken 's'e'ç im ' sistefoinde-'başgöste'reit' . �Y.rıli 9:ı; :sq f >e:rı·in ·wi:r��(ad. , ıŞteri ·�qro�c�'iıı� ��"�' r.�k!Y:8f2ıu:. s�Ç;rtı sis� te'm i'"uzerrnde ' bir ' anla m� . 'a 'varilarak' ' se 'irtilerin ' t 5 femmüz " 1938'de
l#�A�-� · d��[tjş
o
�,��[tiJti,a.�g��ı 1ı;����:f�r@tt�����:ww��rı�B\��*������ı�
A!rn�ny�'IJ.1 1). J,�3'8. M aj1�'.fl d <;�/J:.vl,lşlı,ı ıy�)J, ı.1 h 9-k •, k�f.Ş),� ı lı d.a
f r.ansa, .M ı.hve rn kar 'ı· bö v 'üda kuvv'etli bir i"örki "e•'' e lfıff. a · au 'ı:ı 'ördü� Bo'"aiıMıH' da A�fü� 8.�'· �.:,� �hji(ii�·v,&' u'yi/Ş,(rl,az ·� ı· f. : . 'a�: . ·b.fii.i,Şt ı.',. ' 'Ha'.z'irar'. 1 �;� Ş'.9A.Anfaky�·�q Jürl{ ;,vg, F,r��� ı � './\şk �i"J'. . .n�y�.�!.�· �r ��� sı nd�( Y9P,!ta.� 99rp�Şrfıele( p()f1tJCLl, �. "f�m·�v� , J��B'çfe �n Ja şfT)� _i !T)Z �. �pil'are� Ha,t� y'ı n töp�; __
� �
� � '����.�Wr./.?�,��mi �
r�k· RWü �lpgü) l e . şJya�l,starn so�ü · �cı ru m�Ka rı:ı�"'.·I He.' h�_r,,!�i d � vlet .· gs p o e � k'işi!J� �şk.e (i �üv.vet gö_n d.� r�.eyi �aguJ _ etmiŞl�_rd,i ., Tüf� otdp �U 4. Jertıı:nuz: . t 938''de· H ata.y'a gire·r�k güv�n ve 'huzlıru sağlamış :oklu .' TLirKiye- ile ' F rarisa · : ; = . ; _ ; -: ; _: <) : : · - : <.� .: :(:· ' ' > � � - > -'<: J-"' � : � ,> -·:; - ··-.; ..:·� : c < ; � . ;_ ,� ; ' _· .�-> - � '. � : _;: ·� >>,;·�·-<·-_ ; · ·
·
,
,(289) Lord Kinross, Atatürk. C: il. a,. ,g. e., .s.]28. . . . ( 290) Bk. Ahmet Şükrü Esmer, Siyasi Tarih ( 1 9 1 9-1 939), a. g. e., s, 236, •
•
.
329
- arası nda imzalanan dostluk andlaşması da bu iki devleti birbirine yak laştı rıyordu. Yapılan seçimler sonucunda Meclis 2 Eylü l 1 938'de ilk top lantısını yaptı. ve bağımsız Hatay Cumhuriyetini ilan etti. Hatay M eclisinde tüm Milletvekilleri Türkçe yemin etmiş, Devlet Başkanlığına Tayfun Sökmen seçilmişti. 5 Eylü l 1 938 kuru lan hüku metin başına da Abdurrahman Melek getirilmişti. İkinci Dünya harbine doğru tehlikeli g elişmeler olması , Türkiye ile lngiltere'yi birbirine yakınlaştırdığı gibi Fransayı'da Türkiye'ye yaklaştırmıştı r. 23 Haziran 1 939'da bir taraftan Paris'te D ışişleri Bakanı Bonnet ile Türk Büyükelçisi Suat Davaz aras ında, Türk-İngiliz o rtak demecinin tıpkısı imza lan ı rken, Ankara'da da D ışişleri Bakanı Şükrü Savaşoğlu ile Fransız Büyükelçisi Renet Massigli arası nda Hatay'ı n Türkiye'ye bırakılmas ı na ilişkin Anlaşma imzalanmıştır. Anlaşma Türkiye ile Suriye arasında ülke sorunlarının kesinlikle çözümünü öngörüyordu. 23 Haziran 1 939 Tarihli Anlaşma, 1 3 Temmuz 1 939'da yürü rlüğe gir miştir. Ancak Hatay Meclisi, Anlaşmanın yürürlüğe girmesini beklemeden 29 Haziran 1 939'da oybirliği ile Türkiye'ye katılma kararı vermiştir. Anlaşma ve ek leride 30 Haziran 1 939 gün ve 3658 sayılı Kanunla onaylanmıştır. Türkiye'de ayrıca 7 Temmuz 1 939'da bir kanun'la Hatay ilini kurup bağlanma işlemini ke sinleştirmiştir. (29 1 ) g) Sovyet Rusya ile Münasebetler 1 930'dan 1 938'e kadar Türk-Sovyet mü nasebetleri dostane bir şekilde cereyan etmiş, Türkiye'nin Milletler Cemiyet'ine girişi her nekadar ilk önce Sovyetler tarafından tenkide maruz kalmışsa da, Sovyetlerin Milletler Cemiyet'ine girmesi hususunda Türkiye'nin teşebbüsü ve tecavüzün tarifi hakkındaki andlaşmalara her iki devletin de katılmaları - dış politikada işbirliğinin ifadesi olmuştur. Montreux Konferansı ve bu konferans so nunda imzalanan Montreux Boğazlar Sözleşmesi, Türk-Sovyet münasebetlerinde ayrılığın ilk adı m ı n ı teşkil etmiştir. Her nekadar Tü rk-Sovyet münasebetleri do"stça ma hiyetini muhafaza ediyorsa da Montreux'de kabul edilin yeni sistem, Sovyet ler bakımından kıfayetsiz görülerek arzularına cevap verememesinden ötürü tenkit konusu oluyordu . Montreux Konferans ı , Türkiye'nin Rusya ve İ ngiltere ile olan münasebetlerinde yeni gelişmelerin başlangıcı olmuştur. Boğazlar Sözleşmesi ile Türkiye lngiltere'ye yaklaşmıştır. Bunda Türkiye'nin kendi güvenliğinin önemli rolü olduğu gibi, Sovyet Rusya'da uygulanan rejimin ve bu rejimi Sovyetlerin Milli Mücadelenin başı ndan itibaren fürkiye'de de uygu lamak hususunda tatbik ettikleri politikanı n da önemli rolü vardır. (29 1 )
330
lsmail Soysal, Hatay Sorunu v e Türk-Fransız Siyasi ilişkileri, Belleten, C.XLIX, Sayı 1 93, 1 985, S. 79- 1 07.
1 930-1 938 devresi arasında Türkiye'nin dış politikadaki başarılı eseri olarak Milletler Cemiyeti'ne girişini, Balkanlar'da barış ve güvenliği temine ya rayan Balkan Antantı'nı tesis etmesini ve keza Ortadoğu'da barış ve güvenlik amili olarak Saadabat Paktı'nı imza etmesini ve bilhassa Türkiye'yi hayati bakımdan ilgilendiren Boğazlar ve Hatay meselelerini barışcı yollarla halletme sini zikrederken uzak görüşlü , tedbirli ve barışsever bir politikanın da icap larını yerine getirdiğini belirtmek gerekir.
I X . Türk Ordusu ve Milli Savunma (292) Devletin varlığını ve devamını sağlayan en önerrıli devlet hizmeti milli savunmadır. Milli savunma, herŞeyden önce, toplumun bütününü ilgilendi ren, devletin varl ı ğ ı na ve devam l ı l ı ğ ı na yönelik toplumsal bir i htiyacı karşılayan temel bir devlet hizmetidir ve bütu n devlet hizmetlerinin başında gelir. Milli savunma, dış ve iç güvenliği sağlamakla gerçekleşir. Devletin güvenliği ise askerlik hizmeti ile yerine getirilir. Askerlik Tü rk vatanı , Türk qağımsızlığını ve Türkiye Cumhuriyetini ko rumak için harp sanatını öğrenmek ve yapmak vazifesidir. Böyle bir vazife altına giren ve resmrbir kıyafet taşıyan kimselere asker denir. Er, rütbesiz askerdir. Erat, erden başgedikliye kadar olan askerlerdir. Subay, özel kanu nlara göre orduya giren asteğmenden mareşala kadar askeri rütbeyi kazanmış askerlerdir. Cumhuriyet Ordusu, kara, deniz, hava kuvvetleri ve jandarma birlikleri subayları ile eratı ndan ve askeri memurlarla askeri okullar öğrencilerinden oluşan ve seferde ihtiyatlarla tamamlanan, kadro ve ku rulu şlarla teşkilatı gösterilen devlet kuvvetidir. (293) Askerlik yapmak her Türk'ün başta gelen vazifesidir. Bu vazife bir ba,kımdan kutsal olarak değerlendirilir ve ifade edilir. Atatürk'ün dediği gibi, "Türk vatanseverliğinin birinci özelliği, vatan müdafaası daveti karşısında, her işi bırakarak silah altına koşmaktır" (294) . Bu bir parola olarak Türk vatanına bütü nlüğü nün ve her tehlikeden ko runmasının bir sonucudur. Askerlik hizmetinin temeli disiplindir. Ast, amirine ve üstüne mutlak su rette hürmet ve itaate borçludur. Emretmek ve itaat etmek askerliğin bir gereğidir. Türk Ordusu, tarihi vazife ve sorumlulukları olan bir ordudur. Atatürk'ün dediği gibi, "Ordu istemeyen ve ordunun tahmil ettiği maddi, manevi fe-
(292)
Genel Kurmay Harp Tarihi, Cumhuriyetin 50 nci Yıldönümünde Türk Silahlı Kuwetleri, Ankara, 1 973 (293) Süheyp Derbil, idare Hukuku, C. il, a. g. e., s. 583-584. (294) Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a. g. e., s. 257 ·
331
·
>dakarlrğr göze aldfrmayaıi . bir :millet; esaret·· zincirini kendi eliyle'boynuna geçirir" (2Sq). Türk drdu'şü,• .bütün ·tari.h boyunca ·�atife ve 'şoru111 i Gıuk, yÜklerırıllŞ, . Türk rnH1ivarhğına hizm�t etmiş Şeretli birkuruluşt,Uf: ..
A . Türk Ord usunun
-
.
..
.
Tari h i(2S6r '
Türk Ordusu, Türk, Milleti kadar. esi
.
.
.
.
.
Turkl�ri�
Tb i�!erfrı .iik ana.yµrdu. bozkırl ar cırdu�miliet karekterirıi .'aı . inas.ı nı zorurıfu �ıı,m ıştır. . Jürklerin, oturdu.klan ,üı�eı.erde, başbuğıarırıın yonetiniinde · kadı n ı , erkeği , ycışlısı ve,. genciyle .hE:Jf- arı şaya.şma.ya. Jı_a :zır sı;ıva.şcı bi�lik!er kurnıaıarı, boz,kır hayatın u1 tabii l:ıir sonucu idi, Bl! ı1edenle, faritıte kurula'n ilkJürk devletleri, askeri.planda gelişmiş, da.ha başıarıgıÇtan, iti baren, toplurh ha.linçle yaşamarnrı gereği cısk,eriyönden.değerlendirilm.iştir. S�yasi dü.zen ask.e r,i düzenfe pfrlikte doğmuş. v� geliş.miştir. · · -· · ' �- -.' ·. ' . . . .. Türk Qrçlusun.un eskiUği ile ilgili' bir diğer önemi} h.usus da, tarihimizden gelmektedir. M illi tarihimizin fetihler slısitesi içinçle. akıp gidişi mill�bordu kay� n,9-Şmcısı.nı n. , �on�cı,ınµ • doğurmuştur. '1-Y Kara. kuvvetten . . . . ..
.
. ·.· .
•
: _.: : - � ;::,
: :_ _-
: ' __ .. ,
. __
;
.
.
-
,
, :
·
. ' -: ;
'
' :
.
Türkıe'r; Asya v e iı.l/rupa'da · bir çok · krıpa.ra.torly�l(lr k�rr,n,LJş,. y,ü:zy�,ll.ar bqyunç,aJ�ültü,r ve. rn.edeqiy�t .. al
�
-
•
.
-
·
-· · ·
· ..
.
. .·.. ._· .· .
·
·
-
. .
' (29sı · A. Aiefi naii, Medeni Bilgiler ve M. Kem al A�türk'üri El ya? ııarı, a. g . e., s. 1i 8." (296) Doruk Dergisi, Ordu Özel Sayısı (Hazırlayanlar: lsmail Kiıyabak ve Cemender Arslan· oğlu), Sayı 1 , yıl, 1 , Agustos 1 976 Ankara, 1 976. (297) . Aydın Taneri, Osmanlı Kara ve. Deniz Kuvvetleri, a. g• e., s. 23: (298) T. C. Genel Kurmay Başkanlığı, Türk Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleriyle Jandarma Teşkilatının Kuruluş Tarihleri; Ankara, 1 974, s. 9�1 6. (Kara Kuwetlerimizirı Kuruluş 'Tarihi M. Ö. 209, gün olarakta 26 Ağustos kabul edilmiştir). - •
·
- ·-
-
·
332
.. Göktürkl � rde ve Selçuk Türklerinde de kuvvetli· ve disiplinli ordu kuru luşlarına rastlanmaktadır. (299) .Tarihte dairniordu kurmanın ilk örn eğini Os manlılar vermişlerdir. Osmanlı hükümdarrl. Muratdevrinde; 1 363 yılındaı bugünkü kara kuv vetleri kuruldu . (300) Bu daimi kara kuvvetlerinin bundanöncekilefrden. farkı, · bir harp ihtimaline· karşı; kışlalarda hazır bulundurulmaları aske rl ikten baŞka bir işle · u ğ raş ma la rı n ın yasak olması, belli• bir üniformayı • giymiş olmalarıdır: :su • teŞkilat a yeniçeri' adı verilmiştir; BU kuvvetleri s av aş zamanında desteklemek · •. amacı ile ayrıca ,ihtiyat askerlerden · meydana getirilen ''EyaletAskerioı bulu... mıyordu, Eyalet Askeıfzartıanla O' derece geniŞletildi ki, bu.nlar, savaşta kara · kuvvetlerinin büyük bir bölümünü teşkil edebilecek dürUma geldiler. , J'feniÇeri teşkilatı bir ocak- idL Ocak ;orta"lardan meydana gelirdi. Bunlar sonra ıarr'alay' denilen 3000 mevcutlu· birlik . seviyesine çıkarıldılar.• Yeniçeri OrdUsü, Osmanlı DeVletiniri ·yükselrne devresinde dünyanı n en rtıü ke mhıe l · askeri gücü idi. Zamanla kontroısut ve başı bo ş durum, yeniçeri ocağının bo� . z u lrn.asına, baŞkaldıran bir kuruluş haline dönOŞrnesinecneden oldu. 1 1 1.Selirtı zaı'nqnrnda kurulan Nizam-ı Cedid, daha sonraları ,kurulan Sekban-ı .Cedid:Ve Eşkinci adlarını•taşıyan kuruluşlar, Yeniçerileri n ay aklanmaları ile dağıtılmıştır: 1 5 Haziran 1 826'da ise, Yeniçeri Ocağı dağıtıldı. Bu tarihten üç gün sonra da, "Asakir-i M a nsurre- i ,Muhammediye" adı verilen yeni bir orcj9 kuruldµ. Bu o rdu, "tertip" _denile n .alaya eşit b i rlik l e rcj en, t.ablJra eşit ''kol"lardan, herbiri 1 OQ nı�v.cutlµ ··sar:ı ard a.n .oluşuyordu. Bi.r sü r.e s onra . K.ara Ordµsundcı recjit teşkilatı da �uruldu. Yine b u yıllard a Karcı. t-ıarp.Ökylu aç,ıldı. tanzirnat, Ordu� ·
.·
nun :Y�nid e n cjüı:e.n lennı.esi n e se !) ep ,oldu. 1 843,'cje . . !{arcı · Kuvv�tıEır{ beş orcju hcı.linde kurul du . J848'de o rdu sayısı altıya, 1 869'da da yediye çıkarıldı . . 1.�11 ve 19J? - 1 9 1 3 Balkarl. Sa\/aşlar'ı nda O rdunun ye riil rn esi , orcju da ye rıiclen dü�eıtmeıeri gerekli kılqı. . , Birinci Dünya Savaşıoın: yenilgisi,: Osmanlı . imparatorluğunıı:pek P.
-
· ··
(299) ' Aydın Taneri, Osmanlı Kara ve Deniz Kuwetleri, a. g. e., s. 2 1 -79; (300) Doruk Dergisi, Ordu Özel Sayısı, s. 209-250.
33 3
30 Ağustos 1 922'de Başkumandan Meydan Muharebesi, Batı Cephe sinde bulunan 8658 subay, 1 99283 er, 941 88 tüfek, 2982 makineli tüfek, 340 toptan oluşan askeri gücümüzle kazanılmıştı. Savaş yıllarında, Ordu nun talim ve terbiyesi, yüksek bir düzeye çıkarılmış, Ordu muharebeye hazırlanmıştır. Büyük zaferin kazanılmasından ve Lozan Barış Andlaşmasın ı n imza lanmasından sonra Türk Kara Kuvvetleri yeniden düzenlenmiştir. ilk kurluş ikişer tümenli dokuz kolordu ile üç süvari tümeninden ve birçok .müstahkem mevkiden oluşan kuvvetler, üç ordu halinde idL ikinci Dünya Savaşı çıkıncaya kadar, 1. Ordu karargahının Ankara'dan lstanbul'a nakli hariç, Kara Ordusunun kuruluş ve yerleşiminde önemli bir değişiklikler olmamıştır. Milli Mücadeleden sonra en önemli sorun, kara Kuvvetlerimizi teknik bakımdan güçlendirmek, eğitim, harekat ve istihrabat konularında hizmet gö recek vasıflı kuruluşlar haline getirmekti. 1 927 de Renault tankların ı n alın ması ile kurulan motorize birlikler, daha sonraki yıllarda da çağın ihtiyacına ce vap verecek duruma getirilmiştir. 1 934 yılında Trakya manevralarında tank bir liklerinin görev almas ı daha o tarihte Kara Kuuvetlerimizde zırhlı birliklere önem verildiğini göstermesi bakımından üzerinde dikkatle durulmaya değer bir konudur.
2-) Deniz Kuwetleri
Orta asya'da büyük devletler kuran Türkler, Hint ve Çin denizlerine in diklerinde denizle ilgilenmişlerdir. Türkler tarafındankurulan devletler deniz lerden uzak olduğundan, denizcilik bu dönemde pek gelişmemiştir. Malazgirt meydan Muharebesi sonunda Türklere Anadolu'nun kapıları açılmış, üç tarafı denizlerle çevrili Anadolu Yarımadas ının coğrafi konumu, Selçuklu Türklerini denizle karşılaştırmıştır. Selçuklu Türklerinin Gemlik'te yaptıkdıkları ilk tersane, güçlü Bizans donanmas ı n ı n etkisi ile yakı lması üzerine, Selçuklular, Marmara'nın dışında tersane kurmuşlardır. Marmara'da gelişemeyen Türk denizciliği, asıl başarı lı gelişmesini lzmir'de tersane kurarak göstermiştir. lzmir'in doğal durumundan yararlanan Emir Çaka Bey, izmir'de tersane ku rarak 40 üstü kapalı gemi yapt_ırtmıştı r. Çaka Bey öncelikle izmir'in ve Körfezin güvenliğini böylece sağlamış, Çeşme ve Foça ile Sakız ve M idilli adalarını almıştır. Bizanslılar Çaka Beyin donan ması n ı yok etmek amacı ile saldirmışlar, Koyun Adaları önünde cereyan eden muharebel�r sonucu Bizans donanması mağlup olmuş, 1 9 Mayıs 1 090'da Çaka Bey büyük bir deniz zaferini kazanmış, düşman donanmasını tamamen batırmıştır. (30 1 ) (301) B u büyük v e ünlü deniz zaferi, Deniz Kuvvetlerimizin kuruluş günü olarak kutlanmak
tadır. T. C. Genel Kurmay Başkanlığı, Türk Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleriyle Jandarma Teşkilatın ı n Kuruluş Tarihi, a. g. e., s. 27.
334
Çaka Bey'in daha sonraları Kılıç Arslan tarafından öldürülmesi, Ege'de Türk Denizciliğinin gelişmesini önlemiş ve 200 yıl geriye atmıştır. 1 2 1 3'de Antalya'da, 1 21 4'de Sinop'ta Selçuklular tarafından kurulan . tersaneler ve burada yapı lan gemilerle, Karadeniz'de Cenevizliler'e Trab zon'da Rum Pontus imparatorluğuna karşı savaşmak imkanı sağlanmıştır. Çaka Bey'den iki .YÜZ yıl sonra, Batı Anadolu'da kurulan beylikler, Ege'de Türk denizciliğinin yeniden doğması na imkan vermişler, Ayd ı n Beyi Umur Bey'in kurduğu donanma Ege Denizine hakim olmuştur. Umur Bey'in, özellikle 300'ü hafif, 50'si ağı r olmak üzere, 350 gemiyle Ege Denizine çıkarak Korent berzahındaki (kıstağındaki) 6 millik kara kesi minde, donanmas ı n ın 300 hafif gemisini, kızaklar üzerinde karşı tarafa geçirmesi, düşman deniz kuvvetleri komuta heyetini şaşkına uğratmıştır. Umur Bey, don a nması ile Girit ve Kıbrıs adalarını da almak üzere harekete geçmiş, Ege Denizini bir Türk denizi haline dönüştürmüştür. Kuruluşundan kısa bir süre sonra Osmanlı lar, denizlere açılmaya yönelmişler, bu amaçla önce Karamürsel'de, daha sonra Edincik'te ve lznik'te küçük tersaneler kurmuşlardır. ilk düzenli tersane ise 1 . Beyazıt zamanı nda, 1 390'da Gelibolu'da kurulmuştur. Osmanlı Donanması esas gücünü Fatih Sultan Mehmet devrinde göstermiş, lstanbul'un fethinde , irili ufaklı yüzelli parçadan oluşan donanma fetihte büyük rol oynamışt ı r. . lstanbul'un alınması ile donanmanın rolü takdir edilmiş, daha güçlü bir donanma kurulmuş, Ege, Akdeniz, ve Karadeniz Türk denizi haline getirilmiştir. Büyük Amiral Barbaros Hayrettin'in; "Denizlere hakim olan , dünyaya hakim olur" prensibi, Osmanlı donanmas ının güçlenmesinin sebebini teşkil ettiği gibi, kıt'alara aras ı yayılan bir imparatorluğu n denizlerde güvenliğinin sağla nmasını da zorunlu kılmışt ır. Barbaros Hayrettin Paşa'nın 27 Eylül 1 53B'de, Avrupa birleşik donanmasına karşı kazandığı Preveze deniz zaferi, dünyaya Türk deniz gücünü göstermiştir. XVI . yüzyıl, Türk denizciliğinin en yüksek zirveye ulaştığı bir dönemdir. Büyük Türk Amirali Barbaros Hayrettin'le Akdeniz bir Türk gölü haline gelmiş, Haçlı dona.n ması Türk donanması önünde baş eğmiştir. Aynı çağda Oşmanlı imparatorluğunu n Garp Ocaklarına bağlı gemicileri, Okyanuslarda Türk san cağ ı nı dalgalandırıyorlardı. Piri Reis, Turgut Reis, Kılıç Ali Paşa, Osmanl ı Do nanmasının denizlerde görkemli görünümünü temsil ediyorlardı. xvı ı . yüzyıl, batılı devletlerin açık denizlere ve okyanuslara açıkdıkları bir dönemdi. İngilizlerin, Portekizlilerin ve Hollandalıları n uzak pazarlc;ıra açı ldıkları ve sömürge imparatorluklarına yö neldikleri zaman, Osmanlılar açıkdenizlere ve okyanuslara açılmayı ihmal etmişler, büyük servet kaynakları elde etmeyi değerlendirememişlerdir. .
·
·
335
' •·.· l8i : yüzyılda ·. deniz ;kuvvetleri ... gerilemeye • •yüz tütmuş; deniz_c iliğin önemi büyük öçüdeJhmale uğrarnıştıL '' Ancak bu gerileyiş içinde., L Abdülhamid ·zamanında t773'de Bahriye Mektebi'nin açılışı, :dotıanmanın gelişmesi Jçirpbaşarıl ı .bir adım sayılmLştır. 1 ·xıx: ·yozyılda, buharla işleyen teknelerin� Avrüpahlarcadoıianrnada kur�· lanılışl ile·sanayi inkılabından yararlanamayan Osmanlı imparatorluğumı de nizlerde b;ışarısızlığa uğratmış,.• geıi kalmasıria.nedeil olmuştur: Yüzyılın sqfü farı na doğru bu harir gemiler yapabilecekdersaneıer kurulmuşs a: da; i L AgçJQlhamJtciön.errı,ind�,. tClassµbun. y. e •iştibdadm !:>as.k ıs ı , donanmapm . hare ketsiz �aıae Hal iç'Je çür(im�şi.ne neden qln;ıuştµr. (302) i L Meş rutiyet dön eminde . Osman l ı Deniz Kuvvetleri yeniden düzerıJenn;ıiş, Balkan Savaşlarında ve Birinci Dünya Savaşında, . .sınırl ı imkanlara rağmen, . başarılı hizmetler görmüştür. Birinci Balkan Savaş ı nda; . Ha midiye kruvazörü, yunan kıyı larına yaptığı başarı.il hareketlerle, deniz kahc· ramanlığırıın sı;ımbol.ü oJmuştur� Birinci Dünya Savaşı nda; Osrnanh donanması çok sın ırlı imkanlarla, başarı lı sonuçlar elde. etmiş, Çanakkale muharebeierinde •Kara •Ordusunun işbirliğiyle düşman kuwetıerinin Boğaz'dan geçişini engellemiştir. Milli Kurtuluş Savaşı nda, denizcilerimiz Anadolu'ya kaçırabildikleri küçük teknelerle• (Aydın Reis ve Hreveze. gambotları}; Karadeniz sahillerini. ve limanlarını tecavüzden korudukları gibi, özellikl e . lstanbul'dan Anadolu'ya ton . §i.l;ıh, araç, g�.r�ç IJ� C1Wha11ı:ıyi .ta_şıyarah Milli Müc;;ı_d ele dava sına hizmet .�tmişi,e r,. v e �atkıcla. _bL1ltırı mı.ışlaroır. . . Yeni Türk Devletinin kuruluşu ile, donanmamız, çağı n teknik gefiş,.. m�sipe. cleğ�r 1Jerere�; yurdur,ı. k,orunrpa,s ı y� sayunu.ırıı cı ?ı cımcıcı, ile güçlü bir durtınıa .gelirilrrıe _çcı!Jcılcırına Y9.n ı:ılinmiştir,J)ç. �arafı .d enizle Çevri,fi ola.rı yµn:fq mq4un füıyun rr;ıa?J nı ü stle ıwc�kJe k np l qjik g üçte · büyü!< bif qqn;:ır-ınıa .�l,I rr;ı:ı_a k , ·· dev�et pqlitilğı.mızm en önemli !JflSlll).J Qlmuştur. . . ·
250.090
·
•.
· ·
•
CIJmhuriyet döneminde k_u rulan Gölcü k · Tersanesi, riıodem tekniğin gereklerine cevap veren savaş gemileri yapmabaşa�ısını::gösterrrıişt!r.;
3-J ·· .l-lavakuJv.etıeri
·
190 3·��. Hk. uçağ ı n. hM�la f1riıas ı,nci ah � Vı(§öll(a . 1 '. Ha#r� rı .1 9J 1 'de · Tüfk·•Hava Küvvetteri.niıi ,te meH 8 arbiye N.cızırı. (SavaŞ �cıkanı). Mahtfıı.J.fŞevket · , ..•
Paşa: taratır,ı(fan atifdı . (393>.yeşIIİ<öy'd e iki �angapıe . fıa.� a. çı.lanfjhşa edJi�wk. , Turk havacıl ığırn p . ıenı.er yapısı �e sls �çiil.r;nış o l du. p .�tı n .aıına n iki uça.�.JIKha;. . . . (302f D oru!< Dergisi, Oraı.i özel Sayısı. a. g. e.',5;•425-427> ·.·. (303 ) 1 Haziran 1.9 11 Türk Hava · Kuvvetlerinin . Kuruluş :güpüdür. :T. C. (3enel Kıırmay
Başk1\nlığı , Türfs.l
336 .
·
·
·
·
·
· ·
va kuvvetlerimizin gücünü teşkil etmiştir. Birinci Dünya Savaşına ise, satın alınan 20 uçakla girildi. 1 Haziran 1 9 1 1 'de Hava Kuvvetlerimizin kuruluşu iz� leyen dönemde, Türk subayları eğitim amacıyla Fransa'ya gönderildi. 1 91 2'de Fransız sistemine göre kurulanTürk Hava Kuvvetleri, Birinci Dü nya Savaşında Alman ko mutanları e liyle yö netilerek sistemde . d eğişiklik sağlanmıştır. Cumhuriyet dönemi havacılığı, Atatü rk'ü n "İstikbal göklerdedir" veci zesinin ışığı altında hızla gelişmiştir. Milli Kurtuluş Savaşı ndan sonra, Hava Harp Okulu geliştirilerek, d ışarıya da eğitim amacı ile öğrenci gönderildi. 1 928'de alay, 1 939'da tugay, 1 943'de de tümen haline getirildi. 1 939'a kadar Hava Kuvvetlerine ait birlikler, alay ve bağımsız tabur ha� linde ayrı ayrı, harekat ve eğitim yönünden Genel Kurmay Başkanlığına, lojis tik destek ve personel ikmali yönünden de, Milli Savunma Bakanlığına bağlıydı. 22 Mayıs 1 939'da Hava Kuvvetlerinin taktik - sevk ve idaresini kolay laştırmak amacı ile teşkilat değişikliği yapı larak bölge esasına göre düzen lendi. Daha sonraki y ı llarda Hava Kuvvetlerinin, çağın ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde modernleştirilmesi ve güçlendirilmesi amacı ile büyük çabalar sarfedilmiştir. 4-) Jandarma Kuvvetleri Devletin güvenliği ile görevli Jandarma Kuvvetleri, devlet dediğimiz e·n · gelişmiş toplum düzeninin, onun hukuki ve siyasi hüviyetinin, temel daya nağıdır. Bu bakı mdan devletlerin ku ruluş tarih leri ile güvenlik kuvvetlerinin (jandarma kuvvetlerinin) tarihi birbirine eşittir. Güçlü devletler ü lkesinde düzen ve güvenliği kuvvetleri ile sağlarlar. Göktürk yazıtları nda (kitabelerinde) hakanları n güvenlik işlerinde görevlendirildikleri yazganlar bugü nkü iç güvenliğimizin bekçisi jandarmanın ilk temsilcileridir. Anadolu'da kurulan Türk devletleri ise, halkın huzur ve güvenliği için sürekli güvenlik kuvvetleri bulundurmuşlardır. Osmanlı devletinde güvenlik kuvvetleri gelişmiş ve güçlendirilmiştir. Önceleri, "subaşı", sonraları "zaptiye" adını alan güvenlik kuvvetleri, ülkenin bütününde, halkın huzu runu sağlamaya çalışmış, adaletin. uygulanmasında, hoşgörülü ve iyi niyetli davranışları ile başarı sağlamıştır. XIX. yüzyılda batıl ılaşma hareketleri, güvenlik kuvvetlerinde d e ye nileştirmeyi zoru nlu kılmış ve Gülhane Hatt-ı H ümayunu (Gülhane Ferman ı) i le 1 839'da Jandarma teşkilatı kurulmuştur. 1 908'de Meşrutiyet dönemi ile jandarma teşkilatı geliştirilerek yeniden düzenlenmiş ve Umum Jandarma Ku mandan l ı ğ ı ku rulmuştur. Önceleri Harbiye Nezaretine (Harp Bakanlığı na) bağlı olan Umum Jandarma Kumandanlığı, daha sonraları Dahiliye Nezaretine (İçişleri Bakanlığına) bağlanmıştır.
337
Jandarma Kuwetleri, Milli Mücadelede Türk Ordusunun ayrılmaz bir parçası olarak iç ve dış düşmanlara karşı savaşmış, görev ve hizmeti şerefi ile yerine getirmiştir. Yeni Türk Devletinin . kuruluşu ile Jandarma Kuvvetleri, Cumhuriyeti ve inkılapları korumakla görevli bir. kuruluş olmuş, halkın hizme tinde, hglkın jandarması olarak Türk inkılab ı n ı n bekçisi olmuştur. Büyük Atatürk, Türk jandarması n ı n tıizmetlerini ve halkın güvenliğni sağlamada başarısını, 1 Kasım 1 929'da T.B.M.M.'da şöyle dile getirmiştir: "Geçen sene memleketin dahili hayatı, huzur ve asayiş içinde geçmiştir. ,C umhuriyetin dahili siyaseti vatandaşın yaşayışını hiçbir nüfuz (etki) ve tasallutun (saldırının) tesirinde b ı rakmaksızın temin etmektir. Bu siyaset dikkatle takip olunmaktadır. Bu hususta Cumhuriyet Jandarma ve zabıtasının hizmet ve fedakarlığı yüksek takdirinize layıktır. Bunu memnuniyetle ifade ederim." (304) Varlığını Türk Milletinin mutluluğuna adamış olan Türk Jandarma Kuv vetleri, yurdumuzda güvenlik ve barışı sağlamakla, sınır ve kıyllarımızı koru makla, kaçakçılığ ı önlemekle görevli milli bir kuruluştur. Jandarma Kuvvetleri miz, kanun ve düzene saygılı vatandaşlarımızın en yakın dostu ve yardım cısı, kanuna karşı olanların ise amansız düşmanıdır. Türk Jandarması savaşta bir yandan barıştaki görevine devam eder ken, öte yandan da kahraman Silahlı Kuvvetlerimizin içinde yurt savunması gibi şerefli hizmetleri yüklenmenin gurur ve mutluluğuna ulaşmış bir yuva, bir ocak, bir kuruluştur. ·
B . Türk Ord usunun Görev ve Sorumluluğu Türk Ordusu, her zaman, her yerde ve her fırsatta milli görevini tam bir olgunlukla başarmış, tarihin akışı içinde parlak zaferler kazanmıştır. Türk Ordusu, milleti için yalnız bir savaş gücü , kudreti değil, aynı za manda, medeni ve ileri hamlelerin gerçekleştiği bir merkez, ileri fikirlerin ilham kaynağı, gerçek anlamda eğitici ve öğretici bir kuruluştur. Türk Ordusu, Tü rklük ruh ve karakterinin en sağlam ,temsilcisi, Türklüğün ta kendisidir. Türkler, büyük bir millet olarak daima ordusuna güvenmiştir. Türk Ordu su, Türk Milletini en başarılı şekilde temsil etmiştir. Türk Ordusu, Türk Milleti nin insanlık anlayışını, ahlak ve kültürünü, gururla her fı rsatta ortaya koy muştur. Türk Ordusu, Türklerin devlet kurmalarında en büyük güç ve destek olmuştur. Türk Milleti, dünya tarihini süsleyen evrensel bir millet olma şerefine, daima canından çok s evdiği ordusu ile ulaşmıştır. (304)
338
Atatürk"ün Söylev ve Demeçleri, C. , lstanbul. 1 945, s. 346.
Millet ve ordu kaynaşmış bir kitledir. Türk vatanı tümü ile bir kışla, o kışlanın askerleri de bütünü ile Türk Milletidir. (305) Türk Ordus u n u n , "Türk yu rdunu ve Anayasa ile tayin edilmiş olanTürkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumak", "Türkiye Cumhuriyetini ve Atatürk ilkelerini savunmak" gibi asli; "yurdun imarında, Türk U lusunun yüceltilmesinde", ve "kaza, yangın, sel ve deprem gibi felaketlerde" millete yardımcı olmak gibi ek görevleri vardır. (306) Cumhuriyetin, milletin ve yurdun korunması uğrunda tek bir vücut gibi çalışmak, Silahlı Kuwetlerin en başta gelen özelliğidir. Türk Silahlı Kuvvetlerinin yetiştirilmesinde, yurt, cumhuriyet, millet, meslek ve vazife s evgisi esas tutulmuştur. Türk Silahlı Kuvvetlerinde , her türlü siyasal etki ve düşüncelerin dışında ve üstünde kalmak, prensip olarak esas alınmış, vatan ve millet sevgisi ile hareket etmek Türk Silahlı Kuvvetleri nin amacını teşkil etmiştir. Türk yurdunu ve Anayasa ile tayin, edilmiş Türkiye Cumhuriyetini iç ve dış tehlikelere karşı kollamak ve korumakla görevli Tü rk Silahlı Kuvvetleri, Türk Milletinin gerçek sevgisine ve saygısına layık, varlığı ile Tür� Milletine gurur ve güç veren, büyük ve kutsal bir kuruluştur. Geçmişi şereflerle yüceleşen; geleceği, inanç ve güç veren, Türk Or dusu, Türk Milletinin. ayrılmaz bir parçası , Millet-Ordu birliğinin ta kendisidir.
(305) Genel Kurmay Harp Tarihi, Cumhuriyetin 50 nci Yı ldönümünde Türk Silahlı Kuvvetleri, a. (3Q(?)
g. e., s. 23. Aynı Eser, s. 2 1 .
339
BÖLÜM iV TÜ RK İNKILABININ GELİŞME SÜRELERi (1 938 . ·1950) 1
•
iç Politikada Gelişmeler
1 O Kas ı m 1 938'de Atatürk'ün aramızdan ayrılmasından sonra da Türk inkılabı inkılapçı niteliğine uygun olarak gelişmesine devam etmiştir. Demok rasi yolunda gelişmeler, çok partili hay�ta geçiş, insan kişiliğine ve m i llet hakimiyetine değer veren gelişmeler, Türk İ nkılabının güç kazanan amacı olarak ortaya çıkmıştır.
A İkinci Cihan Harbi ve Demokratik Rejimin Yerleşmesi< 1 l •
Türkiye'de demokratik rejimin yerleşmesi yolunda gayretler ve çalış malar, ikinci Cihan Savaşı ile başlayan yeni d evrede daha belirli ve açık şe kilde kendini göstermiştir. Ancak İkinci Cihan Savaşı bu yoldaki çatışmaları sekteye uğratmış, hızını azaltmıştır. Milli egemenliği ve milli bağımsızlığı gerçekleştirmeyi, kurtuluşun ve yeni devletin temel prensibi sayan Müdafaal Hukuk Cemiyeti, sonraları Halk Fırkası ve Cumhuriyet Halk Partisi hüviyeti ile Türk politika hayatında yer al mıştır. T.B.M.M .'nin açılması , Saltanatın ilgası, Cumhuriyetin i lanı, yürütme organinın kararlarına karşı yargı denetimini sağlayacak tarzda Danıştayın bağ ımsız bir mahkeme olarak kurulması, mahalli idarelerde demokratik ge lişmelere yer verilmesi, seçimlerin genelliği, kadınlara seçme ve seçilme hakkının tanınması, teminatlı hakim ve bağımsız mahkeme geleneğinin ku rulup geliştirilmesi, yeni Türkiye'nin kuruluşundan itibaren 1 945'e kadar olan devrede, tek partinin varlığına ve hakimiyetine rağmen, demokratik rejimin temel müessese ve unsurlarını gösteren, belirten özelliklerdir. Serbest Fırka tecrübesinin başarısızlığa uğraması ve gerçekleşmesi zaruri inkı lap hamlele rinin başarıyla yapılması zorunluğu, tek partili siyasi hayatın 1 945'e kadar devamını gerekli kılmıştır. Ancak bu devrede de, halkçılığa parti programın da yer veren Cumhuriyet Halk Partisinin halkın kendi kendini idaresini ve hükümeti murakabesini uygun bulduğunu belirtmesi , reji min halkın rejimi ve halk için kurulmuş rejim olarak kabul edilmesinin benimsenmesi, diktatoryal rejimlerden farklı olarak demokratik rejime yöneldiğini göstermektedir. Keza bu devrede Mecliste, "Müstakil Grup" adiı altında bir grup kurmaları demok rasiye doğru yönelme temayülünden ileri gelmektedir. Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya'ya göre, Cumhuriyet Halk Partisi, tek par tili rejimi sürekli saymamış geçici olduğunu temel ilke olarak açıklamış, de mokrasiye geçiş için bir basamak telakki etmiştir. Gerekli devrim hareketleri·
( 1 ) Bk. Muammer Aksoy, Son Demorkrasi .Hamlemiz Kimin Eseridir, Vatan, 25 Haziran 1 958 ve 9 Temmuz 1 958. Rıfkı Salim Burçak, lnönü ve Demokrasi, Ankara, 1 950.
340
nin başarıya ulaşması, kalkınma ve uygarlık davasının gerçekleşmesi için bunu zorunlu görmü ştür<2ı. Cumhurbaşkanı olarak ismet inönü'nün 6 Mart 1 939'da lstanbul Üni versitesinde irad ettikleri tarihi nutuk, tam anlamıyla demokratik rejime g�çi şin müjdesi olmuş ancak ikinci Cihan Savaşı bu hareketin hızını ister istemez durdurmuştur. lnönü'nün demokrasi yolundaki çabalarını şiddetle tenkid eden Ord. Prof. Ali Fuad Başgil inönü'nün izlediği politikayı şöyle ifade etmektedir: "Ünlü selefi gibi, Parti ve Devlet başkanlığını şahsında toplayan lnönü, çağdaşları Mussolini ve Hitler'in kurdukları diktatörlükler modelinde bir dikta törlük yolunu tuttu. Esasen, önceden beri mevcut tek parti sistemi böyle bir teşebbüse müsaitti. Köylerde jandarmanın dipçiğine, şehirlerde ise polisin copuna dayanan bir terör kurulmuştur''(3l. İkinci Cihan Savaşının Avrupa'da bitmesinden 1 O gün sonra, ismet İnönü, 19 Mayıs 1 945 tarihli nutku ile yakı nda demokrasi istikametinde yeni hamleler yapılacağ ından bahsetmiştir. "İ leri bir insan cemiyeti olmanın maddi şartlarını, hele manevi vasıtalarını mümkün olduğu kadar açık olarak yapmak ödevindeyiz. Memleketimizin siyasi .idaresi, Cumhuriyetle kurulan halk idaresinin i lerleme ve şartlarıyla gelişmeye devam edecektir. Harp za manlarının ihtiyatlı tedbirlere lüzum gösteren darlıkları kalktıkça memleketin siyaset ve fikir hayatında demokrasi prensipleri daha geniş ölçüde hüküm sürecektir. En büyük demokrasi müessesemiz olan T.B.M.-M . ilk günden iti baren memleketi demokrasi istikametinde ilerletmiştir. Mi llet iradesi, demok rasi yolundaki gelişmesinde devam edecektir"(4l. 1 7.6.1 945'de yapılan ara seçimlerinde C.H. P. hiçbir namzet gösterme meye karar vermiş, böylece serbest seçime doğru bu denemeler iyi bir baş langıç olmuştur. ismet İ nönü, 1 .1 1 .1 945'de T.B.M . M .'ni açış nutkunda çok partili h ayata gidişin lüzümunu belirtmiş, gelecek seçimlerin tek dereceli olacağ ı n ı , hür rlyetleri kısan 'hükümlerin giderileceğini müjdelemiştir. "Türkiye'de d e mokrasi usullerinin geçmişe ait hesapları yapılırken, bütün büyük devrimlerin 1 923'ten 1 939'a kadar meydana geldiği ve altı seneden beri de bir Cihan Harbi içinde bulunduğumuz - unutulmamalıdır. Demokratik karakter bütün Cumhuriyet devrinde prensip olarak muhafaza olunmuştur. diktatörlük, pren sip olarak hiçbir zaman kabul olunmadıktan başka, zararlı ve Türk Milletine yakışmaz olarak daima itham edilmiştir. .. Bizim tek eksiğimiz, hükürnet parti sinin karşısında bir parti bulunmamasıdır. Bu yolda, memlekette geçmiş tec rübeler vardır. Hatta iktidarda bulunanlar tarafından teşvik olunarak teşebbü se girişmiştir. İlk defa memlekette çıkan tepkiler karşısında teşebbüsün ·
·
·
(2) Tarık Zafer Tunaya, Siyasi Müesseseler ve Anayasa Hukuku, lstanbul 1 966, S. 240 - 242. (3) Ali Fuat Başgil, 27 Mayıs ihtilali ve Sebepleri, a. g. e., S. 35. (4) 1. lnönü'nun 19 Mayıs 1 945 tarihli nutkundan.
341
muvaffak olmaması bir talihsizliktir. Fakat memleketin ihtiyaçları sevkiyle, hürriyet ve demokrasi havasının tabii işlemesi sayesinde, başka siyasi parti nin de kurulması mümkün olacaktır. Bununla beraber, mecliste çoğunluğu teşkil eden parti üyelerinin hükumeti tenkidde, devlet ve millet işlerini denet lemede, hiçbir kayda, hatta hiçbir ölçüye bağlı bulunmadıkları herkesin gözü önünde bir gerçektir. Memleketimizin hürriyet ve güvenlik içinde halk idaresi nin bütün şartlarıyla geliştirebilecek bir yolda ilerlediğini inanla söyliyebiliriz. Bu gelişme için her vatandaşın vazife ve sorum duygusuyla ilgili olması birin ci şarttır. Demokrasinin her millet için müşterek prensipleri olduğu gibi, her milletin karakterine ve kültürüne göre bir çok özellikleri vardır. Türk Milleti kendi bünyesine ve karakterine göre demokrasinin kendi için özelliklerini bul maya mecburdur"(5l. ismetinönü'nün , 1 Kasım 1 945'de T.B.M.M .'ni açış nutku kamu oyun da ve basında ilgi ile karşılanmış, yeni bir devrin açılışının gerçek müjdecisi olmuştur. 1 7.6.1 945 tarihinde yapılan ara seçimlerinde de C.H.P.'si namzet göstermemiş, Türkiye Büyük Millet Meclisinde muhalefetin temsili lüzum ve zaruretine kanaat getirmiştir. Bu devrede çok partili hayata geçilmiş, ilk defa 1 8 Temmuz 1 945'te Milli Kalkınma Partisi kurulmuştur. Siyasi hayatımızda müessir bir rol oynayan Demokrat Parti ise ancak 7 Ocak 1 946 tarihinde ku rulmuştur. Demokrat Parti; kuruluşundan kısa bir müddet sonra 21 Temmuz 1 946 tarihinde yapılan genel seçimlere iştirak etmiştir. iktidar partisinin büyük bir çoğunlukla kazandığı bu seçim muhalefet tarafından çeşitli şikayetlere sebebiyet vermiş, hür ve serbest bir seçimin tesisi yolunda kamu oyuna hakim zihniyet seçim kanununda değişikliği zorunlu kılmıştır. M uhale fet Partilerinin iktidar Partisinden, iktidar Partisinin de Muhalefet Partilerin den karşılıklı şikayetleri, Devlet Başkanı ismet inönü'nün hakemliği ile hal yoluna girmiş, 1 2 Temmuz 1 947ısı tarihli beyanname siyasi partilerin karşı l ıklı münasebetlerinde güvenliğin sağlanmasını yaratmaya çalışmışt ır. Devlet Başkanı 1 2 Temmuz 1 947 tarihli beyannamesinde "Varmak is tediğim netice, başlıca iki parti arası nda temel şartın, yani emniyetin yerleş mesidir. Bu emniyet, bir bakı mdan memleketin emniyeti manasını taşıdığı için gözümde çok ehemmiyetlidir. Muhalefet, temi nat içinde· yaşayacak- ve ik tidarın kendisini .ezmek niyetinde olmadığından müsterih olacaktır. iktidar, muhalefetin kanun haklarından başka bir şey düşünmediğinden müsterih bu lunacaktır. Büyük vatandaş kütlesi ise, iktidar şu partinin veya öteki partinin elinde bulunması ihtimalini vicdan rahatlığı ile düşünebilecektir. Bu neticeye varmak için karşılaşt ığım güçlükler, çok zaman yalnız ruhi mahiyette ve amillerdir. Bu güçlükleri yenmek içi n siyasi hayatımızı idare eden, iktidarda ve muhalefetteki liderlerin samimi yardımlarını isterim". (5 ) lnönü'nün Söylev ve Demeçleri, I. 1 91 9 - 1 946, Devrim Tarihi Enstitüsü Yayınları, 2 , l stan bul, 1 946, S. 397 - 398. (6) Metin için Bk. Tarık Zafer Turaya, Türkiye'de Siyasi Partiler, a. g. e., S. 688 - 689.
342
Devlet Başkanı olarak ismet lnönü'nün bu beyannamesi, iktidarla mu halefet arasındaki huzu rsuzluğu, itimatsızlığı hiç olmazsa muayyen bir devre için gidermiş, partiler arası normal münasebetlerin yerleşmesi imkanını da hazırlamıştır. Seçimlerin tam bir güvenlik ve serbesti içinde yapılmasını sağ layan 21 Şubat 1 950 tarihli seçim kanununun kabulü ile seçimler yargı dene timine bağlanmıştı r. 14 Mayıs 1 950'de tarafsızlık, serbesti ve güven içinde gerçekleşen seçimlerle 27 yıl Devlet yönetimini yürüten C.H.P. iktidarı yeni kurulan Demokratik Partiye devretmiştir. Serbest ve hür seçimlerle iş başına gelen yeni iktiç:larla yeni bir devir açılmıştır. Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil, İkinci Cihan Harbini izleyen devrede çok partili hayata gidişin sebeplerini şöyle açıklamaktadır: "Harp sonunda Mihver devletlerinde totaliter rejimlerin çökmesinden sonra, lnönü Türkiye'nin Sovyet Rusya komşuluğunda, ancak Batının de mokratik kuvvetlerine dayanarak yaşıyabileceğine inandı. Müttefikler, İnönü Hükumetini San Fransisko konferansına davet ettik leri zaman buna, Savlet Rusya itiraz etti. Sovyetler, aha hatlarıyla şöyle diy ordu: 'Turkiye her ne kadar Hitler Almanya'sına harp açarak son anda müt tefikler cephesine katılmış ise de, bu hür devletler konferansında onun yeri yoktur". Bereket versin müttefikler bu sözlere kulak asmadılar. Çünkü, Türki ye'yi Rusya'nın karşısında yalnız bırakmak istemiyorlardı. Bizim kanaatimiz şudur ki , lnönü ispanya Diktatörü Franko gibi h arp ten sonra da totaliter rejimini devam ettirebileceğine kanaat getirseydi bunda tereddüt etmeyecek ve ancak müttefikler tarafı ndan terk edilmek korkusu ile diktatörlüğünden vazgeçecekti r''(7l . Aynı görüşü savunan Prof. Rıfkı Salim Burçak, çok partili siyasi haya ta geçişimizin sebebleri üzerinde lnönü'nün etkisini bir tarafa bırakarak iç ve dış politikamızda belirli olaylar üzerinde durulmaktadır: "Gerçek şudur ki, lnönü, demokratik düzene iç olayların olduğu kadar, dünya şartlarınında tesir ve baskısı altında girmeye kendisini mecbur hisse diyor. ve tek partili diktatoryal idareye son verirken memleket güvenliğinin ancak demokratik devletler topluluğu içerisinde sağlanabileceğine inanıyor du"l8l . Prof. R ıfkı Salim Burçak, demokrasiye g eçişimiz sırasında l nönü'nün rolünü şöyle ifade etmektedir: "Türkiye'de demokratik rejim iç ve d ış şartların zorlaması sonunda ku rulmuş olmakla birlikte, milli şefin tek partili otoriter idareyi sürdürme husu sunda bir inat ve bir mukavemetiyle karşılaşmadı. Tersine olarak, Milli Şef, otoriter yönetimin devam ettirilmesi yolunda C.H.P.'nin bazı aşırıları tarafın dan kendisine yapılan ısrarlı telkinlere uymamış olmak gibi bir basirette gös terdi. Bu basiret memleketimizde tek partili otoriter rejimden çok partili siste(7) (8)
Ali Fuad Başgil, 27 Mayıs i htilali ve Sebepleri, a. g. e., S. 54-55 Rıfkı Salim Burçak, Türkiye'de Demokrasiye Geçiş, 1 945 - 1 950, Ankara, 1 979, S. 4 1 .
343
me sarsıntısız bir suretle geçişi sağlamakta başlıca etken olmuştu"(9l. Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil'den ve Prof. Rıfkı Salim Burçak'tan pek farklı düşünen eski C.H.P. genel sekreteri ve genel başkan vekili Hilmi U ran, "Hatıralarım" adlı eserfnde bizde demokrasi rejimini kimin tesis ettiği konusu nu ele alarak ismet İnönü'den söz açmaktadır: "Ben hiç bir vakit demokrasiyi kendisinin (ismet İnönü'nün) tesis etmiş olduğu hakkında İnönü'nün ağzından bir SÖZ işitmedim. Fakat demokrasiyi bizde onun tesis etmiş olduğu bir hakikattir. Gerçi kendi partisi demokrasiyi tesise taraftar olduğu için İnönü de demokrasiyi tesis edebilmiştir. Fakat, par tide böyle bir taraftarlığı yaratan partiye bu .t elkini yapan hakikatte . İnönü'dür" ( 1 0) Hilmi U ran'a göre "Muhalefete müsait muhiti hazırlayan lnönü'dür. Onun ortaya çıkarılmış olması da esasen demokrasi rejimi yolunda yürümek içindi"(1 1 l. Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı'ya göre, " Esas Teşkilat Hukuku tarihinde eşin,e rastlanmadık bir şekilde, memleketimiz tek partili sistemden çok partili sisteme şiddet yollarına başvurmadan geçmiştir. Böylece C.H.P. gayesine varmış demokrasinin belirtilerinden biri olan çok partili düzen işlemeye başlamıştır"(13l. Türkiye'de demokratik rejimin yerleşmesi için sarfedilen emek ve ça balar, tarihi gelişmeni n bir halkasını teşkil etmekte, Türk İnkılabının amacını gerçekleştirmede bir merhalenin normal ve tabii bir tezahürü olarak görün mektedir. Demokratik rejim Türk İnkılabı nın bir ideali olduğu kadar bir fazilet rejimi olarak da gelişmiş ve yerleşmiştir. Demokratik rejimin yerleşmesinde dış baskıları ve tesirleri aramak, sadece tarihi· gelişmeyi dikkate almamakla beraber, inkılabın amac ı nı da göz ö nünde bulundurmamak demektir. De mokrasi bir terbiye ve ruh meselesi olduğu kadar bir muhit ve yetişme mese lesidir. İki def'a başarısızlığa uğrayan demokrasi tecrübelerinden sonra üçüncü def'a böyle bir yola yönelmek için uygun muhit ve gelişen fikir ve dü şüncenin, zihniyetin önemli rolü olmuştur. İkinci Cihan Harbinin sonunda, de� mokrasi yolunda çok partili hayata yönelerek açılma, bir hazırlığın scir\ucu olarak ortaya Çıkmıştır. ismet inönü'nün tek şef, milli şef ve lider olarak, de mokratik rejimin bütün şartları nı yerine getirerek, onun sonuçl a rına isteyerek ve bilerek razı olmas ı , yalnız tarihi bi r vazife ve sorumluluk değil, uzağı gören memleket sever devlet adamlığı niteliğinin de bir belirtisidir.
B Demokratik Rejimde Gelişmeler (İktidar Değişikliği) -
14 Mayıs 1 950 seçimleri ile _Tü rkiye'de normal·ve meşru yollarla bir ik-
(9) Rıfkı Salim Burçak, Türkiye'de Demokrasiye Geçiş, a. g. e, S. 53 54. ( 1 0) Hilmi Uran, Hatıralarım, Ankara, 1 959, S. 5 1 3. ( 1 1 ) Aynı Eser, Aynı yer.. ( 1 3) Orhan Aldıkaçtı, Anayasa Hukukumuzun Gelişmesi ve 1 96 1 Anayasası, l stanbul, 1 966, C. 1., S. 1 22. -
_
344
tidar değişikliği olmuş, 27 yıllık C.H.P. seçim sonucu iktidarı .kaybederek, yerini Demokrat Partiye bırakmıştır. Seçimlerin dürüst, tarafsız ve yarg ı organının gözetimi altında oluşu, Türkiye kamu oyunu tam anlamıyla tatmin ettiği gibi , Dünya kamu oyunda da takdirle karşılanmıştır. Demokratik Parti, demokrasi prensiplerinin bayrakt
·
345
girme ve parti içinde ilerleme imkanlarını bu ekibirı önlemeleri ve C .H.P.'nin bu devrede taze kuwetten mahrum oluşu da seçim sonuçlarının menfi olu şunun bir diğer önemli sebebi idi. C.H.P.'nin seçimlerde başarısızlığının bir diğer ö nemli sebebi de, çok partili hayat.a girdikten sonra yapılan 1 946 seçimlerinde muhalefetin, bu se çimleri hatalı, hileli seçim olarak göstermiş olması ve bunu kamuoyuna yaymış olmasıdır<14l. ·
il · Dış Politikada Gelişmeler (1 938-1 950)
Atatürk'ün ölümünden Demokrat Parti iktidarına kadar dış politikada en bunalımlı ve en kritik devre yaşanmıştır. 1 938-1 950 arası Türkiye bakımından ismet İnönü'nün Cumhurbaşkanı olarak devlet yönetimini elinde bulundurduğu ve sorumluluğu yüklendiği dev redir. Devrenin özelliği siyasi ilişkilerin hep harp mihrakı etrafından dönmesi dir. Harbin fiilen sona ermesinden sonra da harbin sarsıntılarından kurtulma ve yaraları sarma milletlerarası ilişkilerin başlıca uğraştığı konu olmuştur. Ekonomik ve sosyal bunalımlara bu dönemde çareler aranmıştır. 1 938-1 950 dönemi, özelliği bakımından ikiye ayrılır. Harp ö ncesi ve harp yılları Türkiye açısından da tehlikeli iç ve dış bunalımların etkisi altında kalınılan dönemdir. 1 938-1 945 dönemi, Türkiye'nin dış tehlikelere karşı tehditlere karşı, yalnız başına varlığını korumak için büyük mücadeleler verdiği bir dönemdir.
A 1938 1 945 Harp Öncesi ve Harp Yılları •
•
Atatürk, 1 O Kasım 1 938'de hayata gözlerini yumarken Avrupa önemli çalkantı lar içerisinde ve yeni bir harbin eşiğinde idi. 1 938 yılının son iki ayı ile 1 939 yılı harp hazırlıkları ile mihveri n son çabalarını gösterdiği devre idi. Atafürk gelecek yıllardaki dış politika gelişmelerini projektör dehası ve önse zisi ile çok önceden görmüş, insanlığın hayrına politika adamlarını daha 1 935'de uyarmak istemiştir. "Avrupa devlet adamları başlıca ihtilaf mevzuu olan mühim siyasi me seleleri her türlü milli egoizmanlardan uzak ve yalnız umumun nef'ine olarak son bir gayret ve tam bir hüsn-ü niyetle ele almazlarsa korkarım ki felaketin . önü alınmıyacaktır. Zira, Avrupa meseleleri İngiltere, Fransa ve Almanya arasındaki ihtilaflar meselesi olmaktan artık çıkmıştır; Bugün Avrupa'n ı n şar kında bütün medeniyeti ve hatta bütün beşeriyeti tehdit eden yeni bir kuwet belirmiştir. Bütün maddi ve manevi imkanlarını topyekun bir şekilde cihan ihtilali gayesi uğruna seferber eden bu korkunç kuvvet üstelik Avrupalılar ve Amerikalılarca henüz malüm olmayan yepyeni vasi metotlar tatbik etmekte ve rakiplerinin en küçük hatalarından bile mükemmel istifade etmesini bil mektedir. Avrupa'da vukubulacak bir harbin başlıca galibi ne İngiltere, ne ( 1 4)
Bernard Lewis, The Emergence of Modern Turkey, a. g. e., S. 306 - 3 1 3; Rene Giraud, Vers La Seconde Re'publique Turque, Orierı. No, 1 4, 1 960, S. 1 3 - 14.
346
Fransa ne de Almanyadır. Sadece Bolşevizm'dir. Rusya'nın yakın komşusu ve bu memleketle en çok harb etmiş bir millet olarak biz Türkler orada cere yan eden hadiseleri yakından takip ediyor ve tehlikeyi bütün çıplaklığı ile gö rüyoruz; Uyanan Şark . milletlerinin zihniyetlerini mükemmelen istismar eden, onların milli lhtisarlarını okşayan ve kütleyi tahrik etmesini bilen Bolşevikler, yalnız Avrupa'yı değil, bütün Asya'yı tehdit eden başlıca kuvvet halini almış· lardır"<15>.
a) Harp Öncesi Devre ve Üçlü Pakt ikinci Cihan H arbinin yaklaştığı anda ve bilhassa İtalya'nın Arnavutlu ğa çıkarma yapması üzerine, Türkiye kendi güvenliğini barışsever ve status quo taraftarı devletlerle bir arada harekette görüyordu<16l. Arnavutluğun işga li ile Türkiye, kendini ciddi bir güvenlik meselesi karşısında bulmuş, tarafsız lık politikasından ayrılmak lüzu munu duymuştur. D ışişleri Bakanı Şükrü Sa raçoğlu "Arnavutluğun işgali, bitaraflık politikamızı terkederek sulh cephesi tarafını takviye etmek kararını verdirdi" demiştir<17l . . 1 939 Harbi başlayıncaya kadar Türk - Sovyet münasebetleri dostane bir şekilde cereyan eylemiş, Potemkin'in Ankara'ya vaki ziyareti vesilesiyle neşrolunan resmi tebliğde de belirtildiği üzere Türk - Sovyet münasebetlerini alakadar eden hususi meseleler hakkında görüş beraberliği ·mevcut olduğu bir kere daha müşahede ve tesbit edilmiştir. Almanya'nın Polonya'ya saldırması , P9lonya'nın bir kısmı nın da Sov yetler tarafından işgali, Sovyet Rusya'nrn Baltık memleketleri üzerinde ağır baskısı, Sovyetlerin yeni fırsatçı bir siyaset takip ettiğini göstermiştir. 1 939 ekiminde Sovyetler, Türkiye ile anlaşmak için istiklal ve hakimiyetimizi tehdit eden ağır tekliflerde bulunmuşlar, Türkiye'nin İ ngiltere ve Fransa i le araların da kararlaştırılan esaslarla bağdaşamayan talepler ileri sürmüşlerdir. Sovyet Rusya, daha Almanya'nın Polonya'ya taarruzundan önce, Al manya ile yaptığı ademi tecavüz anlaşması ile İkinci Cihan Harbinin çıkması na sebep olmuş ve böylece harbi teşvik etmiştir. Keza Sovyetler, imkan nis betinde harp harici kalmaya da bu devrede özellikle gayret sarfetmişlerdir. Buna karş ı l ık Türkiye , barışın korunması yolunda faydalı ve yararlı olmak istemiş, bu maksatla harbi önlemeye çalışan devletlerle işbirliği yap mıştır. 1 9 Ekim 1 939 tarihinde Ankara'da Türkiye, Fransa ve lngiltere arasın da imzalanan karşı lıklı yardım andlaşması ile Türkiye Sovyetlerden ayrılmış, l ngiliz - Fransız cephesine katılmıştır. Mevcut Üçlu Pakt hükümlerinde de açıklandığına göre, Tü rkiye'nin, Sovyet Rusya ile silahlı bir uyuşmazlığa sü rüklenmesi sonucunu doğuracak her hareketten kaçındığı görü lmüştür. Tür( 1 5) ( 1 6) ( 1 7)
Enver Ziya Kara!, Atatürk'ten Düşünceler, a. g. e., S. 1 28. Bk. Rıfkı Salim Burçak, Türk - Rus - lngiliz Münasebetleri, a. g . e., S. 76. Aynı eser. S. 78 - 79.
347·
kiye'nin Sovyetler hakkında hayırhane bir dostluk politikası izlemesine rağ men Sovyetler, Türkiye'nin hareket tarzını beğenmiyerek, Türkiye'yi kendi politikalarına bağlamak ve peyk bi r devlet haline getirmek istemişlerdir( 1 8 ) . 1 2 Mayıs 1 939 tarihli, Türk - lngiliz deklarasyonunu barışçı bir eser telakki eden Sovyet Rusya, Almanya i le işbirliğini sağladıktan sonra mahiyeti itibariyle deklarasyondan pek farklı olmayan üçlü Ankara Paktını bir harp un suru saymıştı ( 1 9) . 1 939 Harbi başlangıcında Türkiye, kollektif güvenliğinin te mini yolunda ve aynı zamanda kendi güvenliğinin korunması hususunda ba tılı devletlerle anlaşırken Sovyet tehlikesi ile karşı karşıya gelmiş bulunuyordu. Türkiye - Fransa - Büyük Britanya arasında 1 9 Ekim 1 939 da Anka ra'da imzalanan ittifak andlaşması , İkinci Cihan harbinde Türkiye'nin takip et tiği dış politikanın dayanağını teşkil eylemiştir. İttifak Andlaşmasına göre, Türkiye bir Avrupa. devletinin taarruzuna uğrarsa İngiltere ve Fransa Türkiye ile işbirliği yapacaklar ve güçleri nin yettiği kadar bütün kuvvetleri ile ona yar dım edeceklerdir. Diğer taraftan İngiltere ve Fransa bir Avrupa devletinin ta arruzuna uğrar ve bu iki devlet Akdenizde bir harbe sürürklenirse Türkiye ile müttefikleri işbirliği yapacaklar ve Türkiye iktidarında bulunan bütün yardımı yapacaktır. Ayrıca İngiltere ve Fransa, Yunanistan ve Romanya'ya verdikleri garantiler icabı, bu iki devletin yardımınına gidecektir. Yardımın şumulüne gi rmeyen hususlar hakkında da gerekli işbirliği yapılacaktır(20) . Andlaşmaya ek iki numaralı protokol ise, Türkiye'nin vecibelirini sınırlamakta ve Andlaş madan doğan mükellefiyetlerinin ifasında Türkiye'yi mecbur tutmamaktadır. Bu şarta göre, Türkiye'nin andlaşmadaki taahhütlerini ifa etmesi, Türkiye ile Sovyet Rusya arasında bir harbi doğuracak Veya böyle bir hali mucip olacak durumlarda Türkiye taahhütlerini ifa �orunluğunda bulunmıyacaktır. "Görülüyorki, Ankara ittifakı ile Tü rkiye harbin Akdenize ve Balkanlara yayılmasının ö nlemek i stiyor ve bu sahalarda bir emniyet mıntıkası kurmayı düşünüyordu"(2 1 ) . ·
ikinci Cihan Harbi başladığı zaman Tü rkiye politik gelişmelerin kaydet tiği istikamete de uygun olarak, batı lı devletlerin yanı başında onlarla itifak yaparak yer almıştır. Amerikan kaynaklı belgelerde Türkiye'nin 1 937 den itibaren İngiltere ve Fransa'nın yanı nda olmaya karar ve'rdiği ve bu kararı sonraki dönemlerde
( 1 8) Bk. R. S. Burçak, Türk - Rus - l ngiliz Münasebetleri, a. g. e. S. 108. ( 1 9) Bk. Fahir H. Armaoğ lu, i kinci Cihan Harbinde Türkiye, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt Xlll, Sayı 2, S. 1 2-1 3 (20) Bk. H. Tahsin, Le Pacte Tripartite Anglo-Franco-Turc, Paris, 1 940. (21 ) Bk. R.S. Burçak, Türk-Rus-l ngiliz Münasebetleri a:.g.e., S . 1 08.
348
de uyguladığı müşahede edilmişti. Prof. Dr. Hasan Köni'nin belirttiği gibi, Türkiye 2 nci Dünya Harbinde kaçağa güreşen bir tarafsız değil. aksine milli çıkarlarına uygun akılcı bir po litika izlemiştir(22) . b) Harp Yılları (1 939 - 1 945) (23) ikinci Cihan Harbi başlarken, Türkiye batı demokrasileri ile kader birli ği yapmış, harbin Akdenize ve Balkanlara ve Orta Doğuya yayılmasını önle mek istemiştir. Türk Devlet adamları İkinci Cihan harbinde, Türkiye'yi harbe sokmamak ve harbin yıkıntılarından memleketi korumak için büyük·çaba har camışlardır. Türkiye Harbin başlangıcından sonuna kadar harbe girmesi yo lunda çeşitli yönlerden yapılan tesir ve baskı altında bırakılmak istenmiş, teh dide maruz kalmış, ancak direnmesini bilerek, amaca ulaşan yolda başarı sağlamıştır. Prof. Dr. Fahir H. Armaoğlu'na göre, "Türkiyenin i l. Dünya Sava şındaki durumu stratejik mevkiin önemi dolayısıyla, gerek Müttefiklerin, gerek Mihverin Türkiye'yi kendi yanlarında savaşa sokmak için harcadıkları çabaların ve Türkiye üzerinde yaptıkları baskıların hikayesinden başka bir şey değildir" (24) . Almanya'nın 1 940 mayısı nda Fransa'ya saldı rması ve İtalya'nın harbe katılması ile Üçlü Paktın hükümlerine uygun olarak Türkiye'nin savaşa Müt tefiklerle birlikte katılması gerekirken Türkiye Üçlü Paktın iki numaralı proto kol hükümlerini dermeyan ederek harbe girmekten sakınmıştır. Sövyetler Türkiye'nin harbe girmesini yapılan istişare sonunda sadece uygun görme dikten başka ayrıca da tehdit etmişlerdir(25) . Türkiye'nin harp hazırlığının ye tersiz oluşu ve harp alanının Balkanlara yayılacağı korkusu Müttefiklerin bu konuda fazla ısrar etmelerine lüzum bırakmamış, Fransa'nın yenilgisi ve Alman Orduları tarafından Fransanını işgali Fransa'yı saf dışı bırakmıştı. O günlerde Türkiye'nin M üttefikler davasına hizmetini ve müttefiklerin yanında yer alışımızı Devlet Başkanı i smet lnönü şöyle ifade etmektedir. "1 940 da Fran·sa düştüğü ve Britanya harbi başladığı zaman, İngilte re'nirı kahramanlığını öven ve onun yanında bulunduğunu söyleyen tek mil let, yine biziz. Fransa ve İngiltere arasında siyasi münasebetlerin kesildiği ve M erselkebir ve Dakar Muhabelerinin yapı ldığı günlerde bulunuyoruz. Fransa ve İngiltere ile yaptığımız üçlü ittifak anlaşması, iki müttefikimiz arasındaki olaylar yüzündena bizi hukukça kat'i bir tarafsızlığa mecbur ediyordu. Buna karşı kendiliğimizden İngiltere ile ittifakımızın yaşamakta olduğunu ilan eden (22) (23) (24) (25) (26)
Hasan Köni, il. Dünya Savaşı Öncesinde Türk Dış Politikası, Atatürk Yolu (Ankara Ü ni versitesi Türk i nkılap Tarihi Ensttitüsü Derğisi), Mayıs 1 988, yıl 1 , sayı 1 , S. 48 . Bk. Fahir H. Arniaoğlu, i kinci Cihan Harbinde Türkiye, a. g. e. S. 1 39 - 1 79 Ahmet Şükrü Esmer, Türk Diplomasisi, a. g. e., S. 86-94. Fahir H. Armaığlu, Siyasi Tarih, a. g. e., S. 73 6. Aynı Eser. S. 737. l nönü'nün Söylev ve Demeçleri, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Yayınları, No. 2 , l stanbul, 1 946, S. 391 .
349
biz olduk"(26) . 28 Ekim 1 940 da ltalya'nın Yunanisian'a saldı rması i le Üçlü Paktın üçüncü maddesi işlemiye başlandığından, l rigiltere ve Fransa'mn Yunanis tan'a verdikleri garanti uyarınca b u . Devletin yardımına koşmaları Türkiye'nin de savaşa katılmasını gerektiriyordu. Bu defa Alman tehdidine maruz kalan .Türkiye'nin l ngiltere'nin "mümkün olan en kısa zamanda" savaşa katılmasını istemesine rağmen, savaşa girmesi müm.kün olmamıştır. Almanların bundan sonra Balkanlara nüfuzu ve faaliyeti İ ngiltereyi olduğu kadar Türkiye'yi de endişelendiriyordu. Almanların Balkanlardaki faaliyeti aynı zamanda Alman Sovyet Rusya münasebetlerini de yavaş yavaş gerginleştiriyor ve bunun so� nocu olarak Sovyetlerin Türkiye'ye yanaştığı görülüyordu, Almanları n Bulga ristan'a yerleşmesi, bütün Orta-Doğu özellikle lran ve Irak petroleri ile Sü veyş'e giden yolun Almanlara a ç ılacağı endişesi, lngiltere'yi tekrar Türkiye üzerinde baskı yaparak harbe katılmaya zorlamıştır. lngiliz yardımının kifay etsiz olacağı endişesiyle Türkiye bu baskıya da savaş dışı kalmakla karşı ko ymuştur. 1 940 kasımında Berlinde Hitler - Molotof görüşmelerinde ganimet bö- · lüşülmesinde iki Devletin anlaşmaya varamamas ı , Almanların Balkanlarda faaliyeti Alman - Sovyet münasebetlerinin bozulmasına başlıca amil olmuş tur. Almanların Rusya'ya saldırmasına takaddüm eden günlerde, Almanlar Türkiye'ye yeni bir baskı yaparak, Orta Doğu petrollerini ele geçirmek amacı yla lrak'da Mihver taraftarı Raşid Ali Geylaniye de yardım paymak için, lrak'a kamufle edilmiş aske r ve malzeme geçirmek istediler. Almanların Türkiye'yi razı etmek için vaad ettikleri toprak tekliflerini dikkate almayan Türk Hükumeti buna asla rıza götermemiştir. ismet İnönü, Türkiye'nin izlediği bu politika i le müttefik davasına hizmetini şöyle dile getirmektedir: "1941 başında Rodostan Trakya'ya kadar, bütün Alman ve ltalyan kuvvetlirne karşı seferber olarak bekliyorduk. Hatırlamanızı isterim ki, bu za manda lrak'ta bir Mihver Hükumeti kurulmuş ve Suriye'de Vişi Hükumeti ingi liz'lere karşı açıktan cephe almıştı. Her taraftan Mihverle sarılmış olan Türk Milletinin, bütün Avrupa'yı ellerinde bulunduran mağrurlara karşı yalnız kendi insanlarıyla ve son mali kaynaklarını tüketircesine fedakarlıkla istila yollarını kapaması , insaf ile hatırlandığı zaman, Milletimizin yaptığı hizmetler ve göze aldığı tehlikeler takdir edilmek lazım gelir"( 2 7) . Türkiye'nin direnmesini kıramayan Almanya, Türkiye ile 1 8 Haziran 1 941 Saldırmazlık Paktını imza ederek, bu bölgeden emin olarak Sovyet Rusya'ya saldırmıştır. Türk - Alman Saldırmazlık Paktı, l ngiltere'de ve Ameri ka'da hoş karşılanmamış ve Amerika Ödünç Verme ve Kiralama Kanunu uyarınca Türkiye'ye yaptığı yardımı kesmiştir. Halbuki, Türkiye Almanya ile 1 8 Haziran 1 941 de Saldırmazlık Paktı imza ederek, Almanya yükünü üzerinden atmış, Almanya'nın isteğine uya( 2 7)
350
lnönü'nün Söylev ve Demeçleri, a. g. e., S.
392.
rakta lngiltere ile ittifakını terketmemiştir. Aynı zamanda Türkiye bir taraftan kendi güvenliğini sağlamış, l ran ve Irak petrollerine ve Süveyş'e giden yolları da kapamıştır. Almanların ağır baskı ve tehditlerine rağmen Almanya ile bir likte harbe girmekten kaçınmıştır. Devlet Başkanı l. lnönü Almanlarla Saldırmazlık Andlaşması yapma mızın sebeplerini şöyle izah etmekte ve tenkidlere de cevap vermektedir: "Almanlarla Sovyetler arasında harp çıkmazdan önce, bizim Almanlar la dostluk andlaşması yapmış olmamız tenkid olunmuştur. lstanbul'un kapı sına gelmiş _ olan Almanlar, Sovyet Rusya ile saldırmazlık andlaşması ile daha önce bağlanmışla rdı. Memleket, Mihverin bütün kuvvetlerine karşı yal nız başına dururken, Amerika harpte yokken, İngiltere bütün kuvvetlerini Adalarını Alman istilasına karşı ayakta tutarken, ve Sovyetler Almanlarla bir saldırmazlık andlaşması ile bağlı iken, Almanların bize sadırmıyacaklarını kağıt üzerine koymayı reddetmemiz bizden ne hakla beklenebilirdi? Hususir le bu andlaşmada Türkiye'nin ittifak devletlerine bağlı bulunduğu açıkça zik redilmiş, önce ve sonra bütün görüşmelerde Türkiye'den geçecek Al man'ların Suriye ve lrak'a yardımları kesin olarak reddedilmiş ve bu şartlar Alman'lara kabul ettirilmiştir. Bu andlaşma, Almanlar için Türkiye hareketini arzu ettikleri tarihe kadar sadece bir geciktilimesi mahiyetin de olduğu, son raki ve bugünkü ifşalarla meydana çıkmıştır. Fakat bizim için de bütün askeri tedbirl e rimizin ve milli fedakarlıklarımızın yanı nda, nazik zamanları kazana cak bir vasıta olmuştur. ' Sovyet Hüku metinin, lngiltere'nin ve Amerika'nın, Türk durumunu takdir ettikleri tarihler, Alma·nıar'la yaptığımız andlaşmadan sonradır. Demek ki, bü andlaşma, M üttefik Milletlerin vicadanında da zamanında, zaruri görül müş ve tenkidler, kara günler geçtikten sonra, sun'i olarak meydana çıkarıl mıştır"(28) . 22. Haziran 1 941 de Almanya'nın Rusya'ya saldırması Türkiye'yi ferah latmış, Rus ve Alman tehlikesi nisbeten kalkmıştır. Rus - Alman_ harbinin çık ması ile Türk - lng11iz münasebetleri daha iyileşmiş, İngiltere Türkiye'ye jeo politik ve stratejik durumu dolayısiyle daha fazla önem vermeye başlamıştır. Amerika ise ancak 3 Aralık 1 941 de Türkiye'ye yeniden yardım yapmaya başlamıştır. Rus - Alman harbinin başması ndan ve Almanların güney Rusya'yı i şgal)eri ile birlikte, Almanlar Türkiye'yi kendi yanına çekmek için gerekli teşebbüslerde bulunmuştur. Rusların Stalingrad zaferini kazanmaları , Türkiye üzerinde Alman bas kısının azalmasına, buna kaşılık müttefik baskı sının artmasına sebep olmuş tur. Roosevelt ile Churcihill'in 1 943 Casablanca Konferansıda kararlaştırdık ları üzere Türkiye'nin katı lmasıyla bir Balkan cephesinin açılması , Adana'da Başbakan Churchill tarafıdan ismet lnönü'ne açıklanmıştır. Türk devlet adamları özelikle, Sovyet Rusya'dan emin olmadıklarını, Almanya'nın yenil(28)
lnönü'nün Söylev ve Demeçleri, a. g. e., S. 393.
351
mesiyle Sovyetler'in Avrupa'ya hakim o lacaklarını, Türkiye'nin fiili garantiye kavuşması gerektiğini, Türkiye'nin savaşa katı labilmesi için Türk Ordusunun geniş ölçüde malzeme bakımından takviyesi gerektiğini Churchlll'e açıkla mışlardır. Ancak bu görüşmelerin sonunda ikinci cephenin önem arzetmesi, ı:orkiye'nin savaşa katılmasının değerini azaltmıştır. . lngiltere ve Amerikan baskısından kurtulan Türkiye bu defa da Sovyetlerin baskısına maruz kalmiş ve Moskova D ışişleri Bakanlarının Konferansı nda Molotof Türkiye'nin harbe girmesinin istenmesi "bir telkin" şeklinde değil "bir emir" şeklinde olmalıydı görüşünü savunmuştur(29) . Molotof'un teklifi diğer iki müttefik tarafından, Tür kiye'nin harbe girmesi halinde geniş ölçüde yardım yapılması zorunluğu, ikinci Cephe açı lmasını hazırlıkları ın yapıldığı bir anda bunun mümkü n ola rriıyacağı gerekçesiyle uygun görülmemiştir. Ancak Türk hava alanlarınpan faydalanılmasına ve bunları müttefiklerin emrine verme yolunda Eden'in Ka hire'de N. Menemencioğlu'na yaptığı teklif de Türk hava alanlarını Müttefikle rin emrine vermesinin harbe katılmak olacağı ve kafi askeri kuvveti olmayan bir Türkiye'nin harbe katılmasından müttefiklerin müessir bir yardım sağlıya mıyacağı gerekçesiyle olu msuz bir şekilde cevaplandırılmıştır. Tahran Konferansında Türkiye'nin harbe katılması meselesi ele alındı ğında, Stalin, "icap ederse enselerinden yakalıyarak" Türkleri harbe sokmak gerektiğini beyan etmiştir. Churchill, Tahran konferansı kararlarını bildirmek için lnönü'nün Kahire'ye davet edileceğini söylediği anda Stalin, "İnönü has talanabilir" diye alay bile etmişti (30 ) . Tahranda Türkiye'nin harbe girmesi hak kı nda karar alınmış ve Türkiye'nin hava alanlarından müttefiklerin faydalan ması zaruri görülmüştü. Tahran Konferansı sonucu Kahire'ye davet edilen İnönü , bu davete şu cevabı verdi: Kahire'ye gidi lecektir; fakat Tahran karar larını tebellüğ etmek için değil, "eşit taraflar arasında yapılan serbest müna kaşa" yolu ile 1J1üzakere etmek için gidilecektir. Bu şartlar Roosevelt ve Churcihil tarafından kabul edildiğinden(3 1 ) İ nönü de Kahire konferansına Roosevelt'in oğlunun kullandığı özel bir uçakla gitmiştir. İnönü prensip itiba riyle harbe katılmayı kabul etti . Ancak Türkiye'nin harbe girişi, Türl
352
na karşı harbe- girmeğe hazırlar. Ama asıl mesele, iyi asker olan Türk'lere yapacağımız yardımın kafi gelip gelmiyeceği meselesidir"(32) . Türkiye'ye ya pılacak yardımın kısa zamanda yetiştirilemiyeceği sonucuna varan Roose velt, Türkiye'nin faal bir u nsur olarak harbe iştirakine lüzum ve sebep olmadı ğı kanısına varmıştır(33). Şevket Süreyya Aydemir'e gore, "Kahire'de İnönü yalnız, Türkiye'nin harbe sokulması yoiundaki Tahran kararlarını önlemekle kalmamış, Balkan lardan çıkarma işi arka. plana itilerek, harp Türkiye sularından ve sınırların dan uzaklaştırılmıştır. Kaldı ki bu neticelerden müttefikler de resmen mem nunluklarını ve Türkiye'nin.. müttefikler davasına hizmet ettiğini açık lamışlardı"(34) . Ankara'da Ocak - Şubat 1 944 de Türk ve lngiliz askeri hayet leri arasında yapı lan görüşmelerle yardım konusunda anlaşılmaması görüş melerin kesilmesine ve her çeşit İngiliz ve Amerikan askeri yardımının dur durulmasına sebep oldu . Bu durum Türk - lngiliz ve Amerikan münase betlerini gerginleştirdiğinden Türkiye bu defa Sovyet Rusya'ya yanaşmak is temiştir. Ancak Sovyetler de bu yakınlaşmaya pek olumlu cevap vermemiş, Türkiye'de Müttefiklerin arzusuna uyarak 2 Ağustos 1 944 de Almanya i le dip lomatik münasebetlerini kesmiştir. 1 945 yılı girerken mihverin hezimeti sonu na yaklaşmıştır. örta Avrupa ve Balkanların Ruslar eline düşmesi Türkiye'yi geniş ö lçüde endişelendirmiş, Saraçoğlu'nun Adana'da Churchill'e söyledik leri doğru çıkmıştır(35). Yafta Konferansı , Sovyet niyetlerinin saldırgan belirtisini bir daha açığa çıkarıyor, Boğazlar statüsünün değişmesi gerektiğini vesile ittihaz eden Stalin, '.'Türkiyenin Boğazlar vasıtasıyla Rusya'nın g ırtlah ına sarılması na artık Rusya'nın tahammül edemiyeceğini" söyliyerek Boğazları kendi kontrolu altına almak hususunda açıkca teşebbüsünü ortaya koymuş oluyor du. Boğazlardan dah a geniş bir geçiş serbestisi tanınmasını uygun bulan Ame�ka ve lngiltere ise Türkiye'nin Boğazlar üzerindeki egemenliğini ihlal edece� ve bağımsızlığını zedeleyecek bir statüye taraftar olmadıklarını beyan eylediler. Türkiye 23 Şubat 1 945 de Almanya ve Japonya'ya harp ilan etmiştir. Yalta Konferansım izleyen günlerde Sovyetler 1 5 Mart 1 945 de, 1 925 tarihli Türk - Sovyet Tarafsızlık ve Saldırmazlık Paktını, "Özelikle ikinci Dünya savaşı s ı rasıda ortaya çıkan esaslı değişmeler sebebiyle Andlaşma nın yeni şartlara uymadığı ve ciddi değişikliklere ihtiyaç gösterdiği" gerekçesi ile feshettiler. Bu fesih Sovyetleri, saldırmazlık taahhüdünden kurtarıyor ve böylece Türkiye üzerinde toprak talepleri ve Boğazlardan üs istiyerek tehdit ediyordu. Prof. Dr. Fahir H. Armaoğlu'na göre, "Almanya'nın yenilmesi ile Avrupa dengesinde meydana gelen boşluktan yararlanan Sovyetler, Avru·
(33) (34) (35) (36)
E. Roosvelt'ten nakil, Şevket Süreyya Aydemir, i kinci Adam, C. i l . , a. g. e., S. Aynı eser. S. 270. Bk. Fahir H. Armaoğlu, 'Siyasi Tarih ( 1 789 1 960), a. g. e., S. 74 5 . Fahir H. Armaoğlu, Siyasi Tarih ( 1 789 ) - 1 960), a. g. e., S. 74 6.
270.
·
353
pa'da olduğu gibi, Türkiye'ye karşıda emperyalist emelerini açığa vurmaktan çekinmiyorlar(36) . Sovyetler, Yaltadan farklı olarak, Potsdam konferansında Boğazlar dan üst istemişler, buna karşılık Churchill ise lngiltere'nin Türkiye'yi Sovyet istekierini kabule zorlayamıyacağı n ı belirtmiştir. Potsdam'da her üç devletin Boğazlar hakkındaki görüşlerini Türki y e'ye bildirmesine karar verilmiştir. Türkiye'nin ikinci Cihan Harbi içinde d ış politikas ı , her türlü siyasi bas kılara rağmen son ana kadar tarafsız kalması bir siyasi şaheser olarak vasıf landırı labilir. Bu başarı özellikle ismet lnönü'nin eseridir(37) . TQrkiye, savaş sonrası döneme savaşın korkunç sayılacak y ıkntılarına ugramadan girmiştir. Prof. Dr. Oral Sander'e göre, "Tü rk d ış politikasının bu başarısının önemli nedenlerinden biri, devleti yöneltenlerin, l . Dünya Sava şı'nda Osmanı Devletini savaşa sokup sonununda yıkan gelişmeleri iyi de ğerledirmeleri ve yakın tarihten ders olarak aynı .hataları tekrarlamamalarıdır. ikincisi Atatürk'Ön tedbirli, serüvenci olmaktan uzak ve barışçı politika gele neğini sürdürme isteğidir"(37a) . Türkiye'nin ikinci Dünya Savaşındaki başarısı, İngiliz başbakanların dan W.S. Churchill tarafından ismet inönü'ne 1 950 de iktidardan ayrılması üzerine şahsına gönderilen bir mektupta samimi bir şekilde açıklanmaktadır. "Aziz Generalim, Hernekadar benim Türk politika işlerine karışmaklığım doğru olmıyabi li rse de Türkiye'nin mukadderatına riyaset ettiğiniz uzun devrenin kapanmış olduğunu, şahsen büyük teessür duyarak, okumuş bulunuyorum . . Bana öyle geliyor ki, tarih, General olarak kazandığınız zaferlerden başka, Türk Cumhuriyetini, İkinci Cihan Harbinin vahim tehlikeleri içinden nasıl sıyırılıp geçirdiğinizi ve ayni zamanda, Mustafa Kemal tarafıdan sert mücadelerle kurulmuş olan liberal ve müterakki hükümet sistemini, nasıl mu hafaza ettiğinizi hayranlıkla kaydedecektir. Dostça ve zevkli olan mülakatımızı daima hatırladım ve politika sahne sinden şimdiki çekilişinizde size iyi dileklerimi yollarım. Winston S.- Churcıiill"(38) Bilahare D. P. nin de bakanlığının yapan Prof. Rıfkı Salim Burçak'da Türk - Rus - lngiliz münasebetleri adlı eserinde şöyle demektedir: "Başta Cumhurbaşkanı İnönü olmak üzere, Türk Milletinin mukaddera·
(37)
Bk. Richard F. Peıers, Histoire der Turcs, (Almancadan Fransızcaya çeviren: Lucien Pidu), Paris, 1 966, S. 1 6 1 . (37a) Oral Sander, Siyasi Tarih, Birinci Dünya Savaşanın Sonundan 1 980'e Kadar, Ankara, 1 989, S. 1 44-1 45. (38) Muhalefette ismet l nönü, Derleyen Sabahat Erdemir, lstanbul, 1 956, S. 5. (39) Rıfkı Salim Burçak, a. g. e., S. 1 26.
354
-
tını idare eden Devlet Adamları her an Vatanın yüksek menfaatlerini göz önünde tutarak büyük bir ihtiyat ve olgunlukla dış politikayı günün zaruretle rinne uydurmakta yüksek bir kabiliyet göste riyorlardı"(39) . B Harp Sonrası Devrede Türkiye'nin Dış Politikası _
-
(1 945 - 1 950) (40)
İkinci Dünya Harbi bitmek üzere idi : Şükrü Saraçoğlu'nun Adana Kon feransı nda Churchill'e söyledikleri · gerçekleşmişti. Almanya;nın mağlubiyeti, Avrupa dengesini Ruslar lehine bozmuş ve b4 durumda Türkiye için çok tehlikeli olmuştu·. Sovyet Dışişleri Bakanı Molotof, 1 9 Mart 1 945 de Moskova'da bulunan Türk Büyük elçisine tevdi ettiği bir nota ile , yirmi yıllık Tü rk Sovyet münase betleri nin temelini teşkil eden 1 7 Aralık 1 925 tarihli Dostluk ve Saldırmazlık Pakt ının feshedildiğini bildiriyordu. Notada, Ôilhassa İkinci Dünya Harbi sıra sında görülen köklü değişmeler sebebi ile andlaşman ın yeni şartlara uymadı ğı ve ciddi değişikliklere ihtiyaç gösterdiği belirti lmekte idi. Notanın altında yatan gerçek Sovyet emellerini, Türk Devlet adamları İkinci Cihan Harbinin ilk günlerinden itibaren sezmişlerdi . Türkiye tehlikeyi bertaraf etmek için Sov yetlerle anlaşmak yolunda gayret sarfetmeye başladı. 4 Nisan 1 945 de Sov yet hüku metinin i nkiza etmekte olan (süresi biten) muahede yerine iki tarafı n bugünkü menfaatlerine daha uygun ve ciddi tadilatı ihtiva eden diğer bir akit ikamesi hussunda telkinatını kabul eden Cumhuriyet HükOriıetinin, mezkur hükumete, bu maksatıa· kendisine yapı lacak teklifleri büyük bir dikkat ve ha yırhahlıkla tetkike _ amade" olduğunu bildirdi. Sovyetler bilahare 7 Haziran 1 945 de verdikleri nota ile, eğer Türkiye Sovyetler Birliği ile anlaşmak istiyor sa, Türkiye'nin bazı Sovyet isteklerini kabul etmesi gerektiği ileri sürülmüştü. Bu istekler şunlardır: a) Kars ve Ardahan bölgelerinin Sovyet Rusya'ya terki, b) Boğazlarda Sovyet Birliğine üs verilmesi ve Boğazların müştere ken savunulması , c ) Boğazlar rejimini tesit eden Monteux Boğazlar Sözleşmesinin Tür kiye .ile Sovyetler Birliği arasında imzalancak iki taraflı bir anlaşma ile değiştirilmesi. Türk Hükumeti Sovyet isteklerini reddetmiş ve böylece Türkiye'nin dostluk anlaşma teşebbüsü netice vermemiştir. Sovyetler Birliği, Türk Hükumetinin Sovyet i steklerini reddetmesi üzerine ağır bir siyasi baskıya gi rişmiş, Sovyet radyo ve gazeteleri ise geniş bir kampanya açmışlardır. Türki ye'ye karşı soğuk harp propagandası bütün şiddeti ile devam_ etmiştir. . Bu duru m karş ı s ı nda Türkiye bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü ko rumak için büyük endişe duymuş, silahlı bir Sovyet saldırısına karşı tek başı na da olsa karşı koymak azminde olduğunu dünyaya ilan etmiştir. ·
·
(40)
Ahmet Şükrü Esmer, Türk Diplomasisi, a. g. e., S. 94-98. Halük Ülman, Türk - Amerikan Diplomatik Münasebetleri ( 1 939 - 1 94 7 ) . Ankara, 1 961 , S. 49 - 1 2 1 .
355
27 Mayıs 1 945'de Almanya teslim olmuş, Avrupa harbi sona ermişti. Uzak Doğu'da Japonya'ya karşı harbi sona erdirmek ve Avrupa meselelerini halletmek içi n Potsdam'da 1 7 Temmuz 1 945 de toplanan üç büyükler konfe ransında, Sovyetlerin Boğazlar üzerindeki istekleri ve Boğazlar rejimini de ğiştirmek yolundaki teklifleri ile Rusya, Türkiye üzerinde yeniden baskı te şebbüsüne geçmişlerdir. Potsdam kararlarına göre her üç büyük Devlet Boğazlar hakkındaki görüşlerini ayrı ayrı Türkiye'ye bildireceklerdi. Esas iti bariyle Potsdam'da Boğazlar konusunda üç devlet anlaşamamış, ancak Bo ğazların yeni bir rejime tabi olması yani ' Montreux rejiminiin değiştirilmesi ve Amerika'nın Boğazlar üzerinde söz sahibi olması hususunda mutabakata va rılmıştı. Sovyetler, 7 Ağustos 1 946 ve 25 Eylül 1 946 tarihli notaları ile Pots dam'daki iddialarından da ileri giderek, Boğazların statüsünün yalnız Kara deniz'e sahildar devletler tarafından, yani kendisi ile iki peyki olan Romanya ve Bulgaristan'la Türkiye arasında tesbit ve tanzim edilmesini ve kendilerine de Boğazlarda üs verilmesini istemişlerdir. Sovyetlerin bu tutumunda dünya nın genel görü nümünün de büyük rolü vardır. Avrupa ve Asya'da kuvvetler dengesinin bozulması Rusya'nın işine yaramış, Yunanistan'da devam eden · iç savaş, Kuzey lran'da Komünist tahriki ile İran Azerbeycan'ın ayrılma tehli kesi, Sovyetlerin orta Doğuda özellikle Türkiye üzerinde ağır baskı yapması na imkan.ve fırsat vermişti. Türkiye, Sovyet Rusya'ya verdiği, 22.8. 1 946 ve 1 8.1 0 . 1 946 tarihli cevabi notalarda, Boğazlar rejimini değiştirecek bir konferansın toplanmasını kabul ettiğini, ancak bu konferansa Montreux sözleşmesine taraf olanlarla A.B. D. nin de katılacağ ını, iki taraflı düzenlemenin Montreux rejimine ve Devletler Hukukuna aykırı olduğunu belirterek Türkiye'nin egemenlik hakları na ve güvenliğine aykırı hiç bir teklifi kabul edemiyeceğini belirtmiştir. Keza aynı notada, "Türkiye Cumhuriyeti HQkümeti memleketi her tecavüze karşı, nereden gelirse gelsin , var kuvveti ile müdafaa vazifesinin kendisine ait oldu ğu kanaatindedir" denilerek kesin bir ifade ile Türk Milletinin azim ve kararı beyan edilmiştir. Bu arada Sovyetlerin Kuzey iran'da baskılarını arttırmaları, Türkiye'ye karşı soğuk harp tehdit ve kampanyalarını şiddetlendirmeleri, A.B. D. ni Orta Doğu ile ilgilendirmiş, Başkan Truman'ın Ordu günü münasebetiyle 21 Nisan 1946 da söylediği nutukla da, Yakın ve Orta Doğu ülkelerinin egemenlik ve toprak bütünlüklerinin baskı veya sızma yolu ile tehdit edilmemesi Sovyetle re kapalı bir şekilde ihtar edilmişti. 1 0 Mayıs 1 94 6 da, Devlet Başkanı ve C.H.P. Genel Başkanı ismet lnönü, C.H.P. Kurultayını açış konuşmasında dış politikadan ,bahisle, Türk ' Milletinin artık yalnız olmadığını ilan etmiştir. "Dış politikada, memleketimizin durumunun türlü güçlükler geçirdiğini, bütün vatandaşlarım bilir. Memleketin emniyet ve selameti bakı mından bugün çok daha iyi durumda bulunduğumuzu da, vatandaşlarım fark etmiş lerdir. Cihan Harbi sonunda, bize karşı beliren haksız istekler ve propogan·
356
dalar karşısında, bir aralık, insanlık aleminin kadirbilir ve adalettanır zihniye tinden şüphe eder bir halde idik. Yalnızlık havası, vatandaşlarımızı üzüntü içinde bırakıyordu. insanlık alemi , Türkiye'nin haklı durumu sür'atle kavradı . Bugün, Birleşmiş Milletlerin şerefli bir üyesi, Büyük Britanya'nın hiç bir şüp heye mahal bırakmayan müttefiki, Bir/e,şik Amerika'nın yakın dostu bulunu yoruz" .(41 ) Demek ki Sovyet notalarına takaddüm eden devrede , Türkiye'nin mu kedderatını elinde tutanlar siyasi bakımdan gerekli hazırlıkları yapmışlar, Büyük Britanya'ya olan ittifak bir defa daha ilan edilmiş, Amerika'nın dostlu ğunu ve yakınlığ ını kazanmanın verdiği huzur tam manasıyla belirmişti. lngiltere'nin Türkiye ve Yunanistan'a yardımını kesmesi, A.B. D. ni 1 947 yılı başı nda, Dc;>ğu Akdeniz'de harekete geçme ihtimali olan Sovyetlere karşı Tü rkiye ve Yunanistan'a askeri ve teknik yardım kararını vermesine sebep o ldu. Başkan Truman, 1 2 mart 1 947 de kendi adı ile anılan doktrin ile dış tazyiklere mukavemet eden hür milletlere ---Türkiye ve Yunanistan'a yardım yapmayı sağlamak istiyordu. Truman doktrini Sovyetlerin yayılma si yasetine set çekme, durdurma adı i le anılan "Containemant" doktrinine de uyuyordu. Böylece Türkiye ile A.B.D. arasında resmi bir yardım bağı kurul muş oluyordu. 1 948 de Harpten yıkılan Avrupa'yı kalkınd ı rmak ve harp felaketinden kurtarmak için Amerikanın iktisadi yardı mını ilan eden Marshall planının ka bulü ve bu maksadı gerçekleştirmek üzere Ekonomik işbirliği Teşkilatının kuruluşu, Avrupa'yı ekonomik, sosyal ve politik sarsıntı ve buhranlardan kur tarmış ve refah imkanlarını sağlamıştı . Türkiye Marshall Yard ı m Planından istifade etmiş ve Avrupa Ekonomik işbirliği Teşkilatına da dahil olmuştu. Tür kiye'ye yapı lan Amerikan iktisadi yardımının Türk ekonomisini kalkındırmada büyük payı olmuştur. Türkiye Avrupa'nın siyasi birleşmesinin ifadesi olan Avrupa Konseyine 1 948 yılında hemen katıldı ve böylece batı dü nyası ile yakın temaslarımızı ve işbirliği halinde oluşumuzu gösteren bu vesika, dış politikada gelişmeleri miie de ayrıca- bir özellik vermiştir. Dışişleri Bakanı Necmeddin Sadak'ı n Av rupa Konseyine katılmamız münasebetiyle verdiği beyanat dış politikadaki tutumuzu da belirtmesi bakımında dikkati çekmektedir: "Dış siyasetimizin ağırlık merkezi Batı dünyasıdır. lngiltere ve Fransa ile ittifakımız, Amerika ile gittikçe artan dostluğumuz ve menfaat birliğimiz, dış siyasetimizin istikametini daha fazla batıya çevirmiştir. Avrupa Konseyi içinde bir Avrupa devleti olarak yer almamız, bu uzun ve devamlı siyasetimizin zaruri bir neticesidi r. Aynı zamanda, Avrupa Konse yine girmemiz bu ana siyasetimizde bizi kuvvetlendiren yeni bir amildir. Yine ancak Avrupalı devlet sıfatı iledir ki Amerika'nın M arshall yardımindan istifa de edebiliyoruz. --·
(4 1 )
lnönü'nün Söylev v e Demeçleri, a . g . e.,
s.
406.
357
Avrupa Konseyine katılmamız neticesi , Anadolu'nun, Avrupa siyasi ve iktisadi birlik hudutları içine girmesi bizim için belli başlı bir. hadisedir. Bu hadisenin bugün ve yarın, veriminin bütün olacağına inanıyoruz. Şüphe edilemez ki bu meselede yalnız coğrafyadan ziyade, Türki ye'nin, Atatürk inkilaplarından sonra kültür ve medeniyet bakımından Avrupa camiasına katılmış olması büyük rol oyriar. Türkiye . Cumhuriyetinin demokratik bir rejime sahip, ferdi ve siyasi hürriyetlere bağlı bir devlet sıfatıyla batı ·demokrasileri arasında yer alması hepimizin kuvvetle ve samimiyetle üzerinde durduğumuz bukünkü siyasi ha yatın, Türkiye'nin itibarını ne derece yüksek tuttuğuna bir delil teşkil eder".
(4 2)
1 950 yılına gelindiğinde Türkiye, 1 939 da aktedilen üçlü ittifakla l ngil tere ve Fransa ile ahdi olarak bağlı bulunmakta diğer taraftan da Truman Doktrini ve Marshall yardımı ile A.B.D. nin askeri ve ekonomik yardıminı sağlamakta idi. Birleşmiş Milletlerin gerçekleştirmeye çalıştığı kollektif güvenlik tesirini gösteremediğinden, kısmi güvenlik paktları 1 949 dan itibaren aktedilmeye başlanmış ve muhtemel bir tecavüz önlenmek istenmiştir. Türkiye 4 Nisan 1 949 da aktedi len Kuzey Atlantik Paktına katılmak istemişse de, çeşitli dev letlerin arzettikfeıi çeşitli mazeretler sebebi i le hemen katılamamış, ancak milletlerarası politikada ki başarılı çalışması ile 1 950'den hemen sonra 1 952'de Atlantik Paktına katılmıştır. 1 945-1 950 devresinde, Türkiye'de çok partili hayata girildiği için dış politika bakımından siyasi partilerin görüşıe·ri de önem arzeder. Ancak bu devrede Dış politika tam bir milli hüviyet taşımış, iktidarı ve muhalefeti ile bütün partHer dış politikada birleşmişlerdir. ·
·
(42)
358
Dış işleri Bakanı Necmeddin sadak'ın T.B. M.M. de 1 2 Aralık 1948 tarihinde Türkiye'nin Avrupa Konseyine katılması hakkındaki beyanatı, Ayın Tarihi, sayı 193, aralık, 1 949, S. 38-39.
KISIM
il
TÜ R K İ NK I L.A B I N I N TE M E L İ LKELE R İ VE TÜ R K İ N K I LAB I N I N ÖZE L Lİ KLERİ
359
BÖLÜM 1
TÜ R K İ N K I LA B I N I N TE M E L İ LKELERİ (ATAT Ü R KÇÜ L Ü K),1ı ı Atatürkçülük (Kemalizm ) ile ilgili Genel Açıklamalar Tarihi ve sosyolojik gelişmelerin oluşturduğu Türk inkılabı, bir fikir ve idealin dile getirilişi ve uygulamada da başarıya varışıdır. Türk inkılabı fikir ve ideal yönü ile Kemalizm veya Atatürkçülük diye ifade edilir. Türk inkılabının fi kir gücü ve dayandığı temel prensipler de, Atatürk ilkeleri olarak belirtilir. Kemalizm veya Atatürkçülük, Türk inkılabının sistemleşmiş fikir gücü ve geleceğe bakan yönüyle de ülküsüdür. "Atatürkçülük", deyim olarak özellikle Atatürk'ü n ö lümünden sonra Türkçe yayınlarda kullanılmıştır. Genellikle "Kemalizm" veya "Atatürkçülük" arasında fark gözetmek mümkün değildir. Her iki kelimede eş anlamda kul lanı lmaktadır. Bugün Türkçe "Kemalizm" kelimesini kullanan yazarlar olduğu gibi, "Atatürkçülük" deyimini de üstün tutanlar vardır. Atatürkçülük, bir fikir ve ideal olarak Türk M illetinin iradesi ile oıu.ş muştur. Atatürkçülük, istiklal Mücadelesi ile sahney� çıkmıştır. istiklal Müca delesi millet gerçeğine inanış ve varışın bir zaferi olmu ştur. Atatürkçülük herşeyden önce, medeni ve insani bir nitelik taşıyan Türk M illiyetçiliğini ifade etmektedir. Atatürkçülük, ö nce millete haklarını tanıma ve tanıtmadır. Bu anlamda millet egemenliğinin ifadesidir. Atatürkçülük bir kurtuluştur, milletçe bağım sızlığa kavuşmadır. Atatürkçülük aynı zamanda çağdaş uygarlık seviyesine u laşmadır, batılılaşmadır, bir diğer anlamda modernleşmedir, çağdaşlaşmadır, hür fikir ve düşüncedir; hürriyet ve demokrasi anlayışıdır. ·
(1)
Hamza Eroğlu, Atatürkçülük, El Kitabı, Ankara 1 98 1 .
Atatürkçülük laik bir düzen kurma, müsbet ilim zihniyeti ile devlet idare . sini gerçekleştirme demektir. Bu ilerici anlamıyla Atatürkçülük, Türk toplumu na uygun sosyal ve siyasi kurumları kurma ve modern toplum olma demektir. Atatü rkçülük ö nce bir M illi M ücadele gerçeğidir. M illi M ücadelede doğmuş, gelişmiş ve Milli Mücadeleden sonra da oluşmuştur. Bir anda değil, karşılaşılan sorunlara uygun çözüm yolları arıyarak yılların oluşturduğu bir fikir düzeni olmuştur. Atatürkçülük, Türkiye'nin gerçeklerinden doğmuş, u lusal bir anlayışla da çağdaş uygarlık düzeyinin de üstüne çıkmayı amaç bilmiştir. Atatürkçülük, insan şahsiyetine kıymet ve değer verir. Atatürkçülük hürriyet, hür düşünce ve duygu demektir. Atatürkçülük, bir diğer yönde de, Atatürk ilkelerine bağlı kalarak Türk M illetini ileri hedeflere yöneltmek ve in sanlık ailesi içinde ona en şerefli yeri vermek demektir. . Atatürk fikir ve ideali, insanlık ö lçüsünde, insani değerlerin e n iyi kıymetlendirilmesidir. insanlığın yararına her hizmet, insanı insanlaştıran her ahlaki ve manevi değer Atatürk'ten geçer. AtatürkçO lük veya "Kemalizm" tarihi. gelişmelerin ü rünüdür. ilk ö nce Amasya Tamiminde temel ilkeler olarak belirmiş ve ortaya çıkmıştır. Erzurum ve Sivas Kongrelerinde belirli bir şekle ulaşmış, kuruluş halinde olan yeni Türk Devleti'nin temel fikrini oluşturmuştur. Kemalizm, M illi Mücadele yıllarında Tük inkılabının temel amacına ulaşan yolda, öncelikle milliyetçilik, milli egemenlik, milli bağımsızlık gibi ilkeler Qlarak belirmiştir. Milli M ücadele yıllarında resmi Türk belgelerinde, "Kemalizm" veya "Kemalistlik" deyimleri, Anadoludaki milli hareketin amacı, dayandığı temel ilkeler olarak ele alınmış ve kullanılmış değildir. Kullanılan deyim, milli harekettir, milli mücadeledir, milli meclis, milli hükümettir. Anadoludaki hareketin baş özelliği milli oluşudur. Kemalizm (Atatü rkçü lük) daha çok yabancı literatürde "Kemalist" ve "Kemalizm" deyimi olarak kullanılmıştır. Milli M ücadele s ı rasında yapılan yayınlarda genellikle, "Kemalizm", işgalcilere ve emperyalistlere karşı milliyetçi bir hareket olarak nitelendirilmek tedir<2l. Daha sonraki yayınlarda ise inkılapları da içine almaktadır. Pa.ul Gentizon'un 1 929'da yayınlanan "Mustafa Kemal veya H areket ':"lalinde Doğu"!3l adl ı eserinde yazar, Türkiye'de o lup bitenleri büyük bir dik katle incelemekte, "1 922'den 1 928'e kadar Türkiye'de o lup bitenlerin bir benzeri dünyanın hiçbir yerinde olmamıştır. Tabir caizse, bir millet derisini değiştirmiştir"!4l demektedir. Pauı Gentizon Türk İnkılabını ve özelliklerini in celemesinde, "Kemalist" ve "Kemalist rejim" deyimleri ile ifade etmektedir<5l.
(2) Hamza Eroğlu, Atatürkçülük, El Kitabı, Ankara, 1981 , s. 1 0 ve devamı. (3) Paul Gentizon, Mustafa Kemal ou L'Orient en Marche, Paris, 1 929. (4) Aynı Eser, s. VIL (5) Aynı Eser, s. 7, 1 8,336,337.
362
Tekin Alp, 1 936'de yayınladığı eserinde, "Kemalizm"i sadece bir siyasi rejim değil, Türk D evletinin ve Türk M illetinin, ideal gayelerine e rmek için ge lecekte izlemek azminde oldukları y o l u gösteren ilkeler o l a rak göstermekle, Kemalizm'i sınırlı bir çerçevede değil, geniş ve yaygın anlamda ele almaktadır(6l. Takin Alp'e göre, "Kemalizm" h arbden sonraki yeni Türkiye'nin bütün tarihini, devletini faaliyet programı n ı ve Türk M i lletinin şefinin tesbit ettiği ideale yönelik emellerini kapsamaktadır(7l. Bu anlamda, "Ke malizm" geçmişi içine almakta ve ileriye yönelmektedir. Böylece "Kemalizm", tarihi gelişmelerle oluşan birbirine bağlı fikirlerin bir.bütünüdür. Yeni Devletin kuruluşundan itibaren, yeni Devlet, milli Devlet, modern Devlet o lmaya yönelmiştir. "Kemalizm" yeni Devletin kuruluşu nda amaca yönelik temel ilkeler olmasına karş ılık modem devletin yönetiminde, bütün inkılap hareketlerini de içine alan, yalnız-Devletin kuruluşunda değil, modern toplum ve Devlet oluşunda da temel ilkeler olarak belirmiş, ortaya çıkmıştı r. Modern toplum, modern Devlet bir yapı değişikliğini zorunlu kılmışt ı r. Bu köklü değişiklikler, büyük Türk İnkılabının ana amacına uygun olarak toplum da yapılan kökten d eğişikliklerdir. . Dar anlamda inkılapları ifaôe etmektedir. Kemalizm resmen ifade edilmemekle beraber, yeni Türkiye'nin inkı lapcı Türkiye'nin, modern Türkiye'nin hem uyguladığ ı politikanın temel dayanağ ı , hemde Devletin siyasi rejiminin özelliklerini ifade etmiŞtir. 1 Nisan 1 923'de T.B . M .M.'nin seçimleri yenilemesi kararı üzerine, Ana dolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa 8 Nisan 1 923 tarihinde bir seçim beyannamesi yayınlamıştır. Dokuz Umde (ilke) ile anılan bu seçim beyannamesi, C.H.P.'rıin 1 931 kurultayı nda kabul · epilen programına kadar, C . H . P.'nin programı niteliğini taşımıştır. Bu beyan namede M ecliste bulunan Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Grubunun, Halk Fırkasına dönüşeceği de açıklanmaktadır. M illi Mücadeleyi yapan Anc� dolu ve Rumeli M üdafaai Hukuk Cemiyeti ve onun devamı sayılan Halk Fırkası , Cumhuriyetin ilanından sonra da Cumhuriyet Halk Fırkası (Partisi) adı ile anılmıştır. Bu siyasi kuruluşun, Devlet iktidarını elinde bulundurması ne deni ile 1 923'den 1 93 1 'e kadar olan devrede 1 923 SeÇim Beyannamesi, Partinin ve sonuç olarak siyasi gücün, hükümetin uygulayacağ ı politikayı göstermesi bakımından ilgi çekici bir vesikadır. 1 931 'e kadar Devlet gemisini yürüten siyasi partinin esas, temel programı bu Beyanname olmuştur. Bu bakımdan, oluşma halinde olan, "Kemalizmin" nazari temellerini bu Beyanna mede aramak gerekir. Dokuz temel ilke içinde, çok önemli konular ele alınmaktadı r. Birinci ilke, kayıtsız ve şartsız millet egemenliğine dayanmaktadır. Mille tin gerçek ve tek mümessilinin Türkiye Büyük M illet Meclisi olduğu belirtil(6) BK, Tekin Alp, Kemalizm, a. (7) Aynı eser, s. 2 1 .
g.
e., s. 1 8-19.
363
mekte ve Türkiye Büyük M illet M eclisinin dışında hiçbir fert. hiçbir kuvvet ve hiçbir makamı.n millet kaderine hakim olamıyacağı açıkça ortaya konmaktadır. Bu beyannamede ayrıca harap olan ü lkenin sü(atle kalkınması, emniyet ve asayişin tam olarak sağ!anması, bağımsızlığımızı sağlıyacak şekilde barışa dönüş ve bütün kanunların milli ihtiyaçlarımıza ve hukuk telakkilerine göre yeni baştan ele alınacağ ı , genel sağlık ve sosyal yardıma ait kurumların düzeltileceği, çoğaltılacağı ve işçilerimizi koruyucu kanunların çıkarılacağı yer almaktadır<8>. Beyanname tamamiyle reformcu bir karekter taşımaktadır. Beyanname nin giriş kısmında, beyannamede ö ngörülen ilkelerin, memleketin en acele ihtiyaçları, pek çok aydının ve uzmanın görüşleri ve lzmir iktisat Kongresi çalışmaları gözönüne alınarak hazırlandığı belirtilmektedir. Bu açıklama Be yannamenin gerçekçi yönünü, bilimsel çalışmaya verilen değeri dikkate al maktadır. C.H.P.'nin ikinci Büyük Kurultayı 1 5 Ekim 1 9 27'de toplandı. Atatürk'ün b üyük N utuk'un u okuduğu bu kongre tarihi bak ı m ı ndan büyük ö n e m taşımaktadır. Kongre 2 3 Ekim 1 927'de sona erdi. Kurultay'da yeni b i r tüzük hazırlanmış ve birde beyanname kabul edilmiştir. Partinin programı da genel esaslar başlığı altında parti tüzüğünde yer almıştır. Kamu hukuku açısından Tüzükte yer alan önemli hükümler şunlardı r. Siyasi bir kuruluş olan Cumhuri yet Halk Partisi, cumhuriyetçi, halkçı , milliyetçi bir cemiyettir. C.H .P.'nin laik oluşunu belirten hüküm, üçüncü maddede, parti, devlet ve millet işlerinde din ile dünyayı birbirinden ayırmayı en mühim esaslardan addeder denmekle yetinilmiştir. Beyannamede açıkca laiklik kelimesine yer verilmiştir. Bu hük mün· tüzükte ve beyannamede yer alışının önemi vardır. Çünkü 1 928 yılında 1 924 Anayasası nda yapılan değişiklikle, "Devletin dini, dini lslamdır" hük mün Anayasadan çıkarılacak, modern devletin bir niteliği olan laiklik Anaya samıza kelime olarak o lmasa bile m üessese olarak girecektir.Tüzüğün genel esaslar kısmında, halkçılığa da büyük önem verilmekte, "Kanun nazarında mutlak bir eşitlik kabul eden ve hiçbir ailenin ve hiçbir sınıfın ve hiç bir cemaa tin hiçbir ferdin imtiyazlarını tanımıyan fertleri, halktan ve halkçı kabureder" demektedir. Bu arada 1 2 Ağustos 1 930 tarihinde Serbest Cumhuriyet Fırkasının kurulmuş olmas ı , çok partili demokratik rejimin, Türk inkılabının liderleri ta rafından da içten benimsendiğini göstermektedir. Ancak irtica tehlikesi bu partinin yaşama olanağını ortadan kaldırmıştır. C.H.P.'si 1 931 Üçüncü Büyük Kurultaya, devletçilik politikasına gere ken değeri vererek, önemli siyasi olaylardan geçerek u laşmıştır. Serbest
(8)
Bk. Fahir Giritlioğlu, Türk Siyasi Tarihinde Cumhuriyet Halk Partisinin Mevkii, C.I., Ankara, 1 965, s. 3 1 -33.
364
Cumhuriyet Fırkası denemesinin başarısızlıkla sonuçlanması, Menemen'de gerici ve tutucular tarafından teğmen Kubilay'ın şehit edilmiş olması, dü nya ekonomik bunalımının ortaya çıkardığı sorunlar, Üçüncü Büyük Kuru ltay'ın siyasi hayatım ızda önemini _ortaya koymuştu r. Bu Kurultay'da ilk d efa C . H . P ;'nin bağı msız bir nitelikte programı hazırlanmışt ı r. Bu p rogram, C.H.P.'sinin fiiliyatta ve tatbikatta uyguladıkları esasları içermektedir. Pro gramın birinci kısmında vatan, millet, Devletin esas teşkilatı, vatandaşın kamu hakları ele alınmakta ve açıklanmaktadır. i kinci kısmında, C.H.P.'nin ana nite likleri belirtilmekte, altı ok diye adlandırılan C;H.P.'nin, cumhuriyetçi, milliyetçi, halkÇı, devletçi, laik ve devrimci karekteri ilk defa bu programda belirtilmekte dir. Seçimlerin tek dereceli olması ve kadınlara oy hakkı tanınması bu Kurul tayda kabul edilmiştir. 1 935 yılına gelinceye kadar "Kemalist" veya "Kemalizm" deyimlerine resmi Türkçe yayınlarında rastlanmamaktadır. Devlet idaresinde tek parti ola rak siyasi iktidara hakim olan C.H. P.'i, 1 935'de Dörqüncü Büyük Kurul tay'ında Programında değişiklik yaparak, Partinin güttüğü esasları Kemalizm diye değerlendirilmiştir. Kemalizm yalnız geçmişin değil geleceğinde fikri esaslarını içermektedir. Bir bütün olarak Partinin güttüğü esaslardır. 1 935 Kuru ltayında o devrin C . H . P. Genel Sekreteri Recep Peker yaptığı konuşmada, program taslağını savunurken, Parti Programı taslağının, "gerçirdiğimiz dört yılın görgü lerinden ve tecrübelerinden faydalanarak günümüze ve ilerimize uygun bütün imkan ve şartlar gözönü nde tutularak hazırlanmıştır" diyerek taslağın geçmiş ve gelecek içinde değerini ortaya koy maya çalışmıştırısı. · Parti Programının görü şü lmesi sırasında, Kurultay delegelerinden, Fuat Eğemen, "Ey sevgili ülke sana yol nerede? deyenler vardı. Biz yolu bul duk. Bu_ yol, Kemalizm yoludur, bu programdır. Biz o programla büyük yola varacağ ız. O yolda bulacağ ı mız hedef, büyük ecdad ı m ı z ı n tarihte gördüğümüz büyük şerefleridir ve biz yalnız oraya değil ondan daha ileriye varacağız"l10l, diyerek Kemalizm'i, Türkiye'nin ulaşacağı büyük hedef olarak göstermiştir. Kurultayca kabul edilen Parti Programı n ı n giriş kısmında, "Partinin güttüğü bütün bu esaslar, Kemalizm prensibleridir" denilmekte ve Kemalizm prensiblerinin yalnız bir kaç yıl için değil, geleceği de kapsayan tasarıları_n ana hatları olduğu ve bununda programda yer aldığı belirtilmektedir<1 1ı. Kurultay son günü kabul ettiği bir önerge ile de, Kemalizm prensiple rine içten ve özden bağlılığı oybirliği ile kabul etmişti r< 12ı. (9) C.H.P. Dördüncü Büyük Kurultayı Tutulgası , 9-16 mayıs 1 935, Ankara, s. 44. ( 1 0) C.H.P. Dördüncü Büyük Kurultayı Görüşmeleri Tutulgası. a.g.e., s. 53. ( 1 1 ) C.H.P. Dördüncü Büy ü k Kurultayı Görüşmeleri Tutulgası, a.g.e., s. 77. ( 1 2) Aynı eser, s. 227.
365
Bir giriş ve s·e kiz kısımdan oluşan Parti Programında ilk defa, Partinin uyguladığı prensipler "Kemalizm"· diye ifadesini bulmaktadır. Bu anlayışa g ö re "Kemaliz m" bir bütündür ve . Partinin g üttüğü temel esasları ö ngörmektedir. Bu nedenle Kemalizmi sadece, C.H. P.'nin ana niteliklerini belirten altı oku içinde görmek ve anlamak mümkün değildir. Bu temel ilkeler, bütün ülke sorunlarını içine almaktadır. C.H. P.'nin Dördüncü Büyük Kurultayından sonra, "Kemalizm" adlı eserinde Tekin Alp, "artık yeni Türkiye'nin bugünkü rejimine kat'i surette ad konmuştur" diyerek, Kemalizm'in neyi ifade ettiğini açıklamaktadır. Tekin Alp'e göre, "Kemalizm, artık, sadece hakikatı, yani temel inkılapları, yüksek bir ö nderin tahakkuk ettirdiği teceddüt hareketlerini ifade eden müphem bir tabirden ibaret değil, belki, devletin ve Turk milletinin mukadderatına hakim olan idaoloji haline gelmiştir. Bu tabii, Türk Devletinin ve Türk Milletinin ideal gayelerine ermek için istikbalde takip etmek azminde oldukları · yo lu göstermektedir"(13l. Tekin Alp'e göre, "Kemalizm tabiri, harpten sonraki yeni Türkiye'nin bütü n tarihini; devletin faaliyet programı nı ve Türk milletinin Ş efinin tesbit ettiği ideale müteveccih olan emellerini ihtiva etmekt�dir"(14l. Yazar özellikle, Recep Peker'in Dördüncü Büyük Kurultay'da da belirttiği gibi, hayat ı n içinden alınarak ortaya çıktığın ı , o n u belirlediğini, tarihi gelişmelerin ü rünü olduğunu, yeni Türkiye'nin kaderini açıklıyan ilkeler olduğunu, kitabında, C.H.P.'nin de programına sadık kalarak açıklamıştır. 1 935 Dördüncü Kurultayında Parti Programında yer alan, "Kemalizm" deyimi, - 1 953 tarihinde C.H.P. nin X'uncu Kurultayında Parti Programından çıkarılmış ve "Kemalizm" terimi yerine Parti Programının başlangıç kısmına, "At_atürk yolu" olarak konulmuştur. Giriş kısmının 3'ncü fıkrasında yer alan yeni hüküm şöyledir: ''Bu Programdaki prensipler partinin daima bağlı kalacağı Atatürk yolunun ifadeleridir. Tatbikattan, memleket ve dünya gerçeklerinden alinan ilham ile demokratik bir nizam içinde hür, mesut ve sağlam yapılı bir Türkiye'yi hedef tutan siyasi esaslardır"(ı sı . _
"Ke malizm", Cu mhu riyet Halk Partisinin Dördüncü Büyü k Kuru l tayında, siyasi bir meslek olarak, "Partiye esas olan bütün bu prensipler Kem alizm yoludur" diye kabul edildikten sonra Kemalizm resmi yazışmalarda da kullanı lmıştır. örneğin, !şişleri Bakanı Şükrü Kaya, Ankara'da toplanan Matbu(13) Tekin Alp, Kemalizm, l stanbul 1 936, s ..JS- 1 9. ( 1 4) Aynı eser, s. 2 1 . ( 1 5) Suna Kili, 1 960-1 975 Döneminde Cumhuriyet Halk Partisinde Gelişmelir, l stanbul 1 976, s. 1 1 7.
366
at Kongresinde, "Kemalizm sağ veya sol formüllerin dar çerçevesi içine alınamaz" diyerek Kemalizmi siyasi bir sistem olarak ifade etmiştir< 1 6> . Türkçe kitaplarda da, "Kemalizm" bir siyasi sistem olarak inceleme ko nusu olmuştur. Bu arada, 1 936'da Türkçe v e Fransızca yayınlanan Tekin Alp'in "Kemalizm"! 1 7> adlı kitabı ile M. Saffet Engin'in 1 938- 1 939 yılan arasında yayınlanan üç ciltlik "Kemalizm İnkılabının Prensipleri"!1ıi> adlı kitap ları konunun tarihi., sosyal, siyasi açıdan incelenmesine imk�n veren çalışmal_a rdır. Prof. D r. M ahmut Esat Bozkurt'ta, "Atatürk İhtilali" adlı kitabında "Kemalizm" ile yeni rejimler arasi nda · mukayese yaparak, Kemalizmin özelliklerini ve üstünlüğünü belirtmektedir!19>. B u yayınlarda, ,;Kemalizm", Türk Devriminin özelliklerini belirten bir fikir sistemi, kendine özgü, bir siyasi düzen ve değerfer anlayışı olarak ifade edilmektedir. Atatürkçülük deyimi ise, Atatürk'ün ölümünden çokdaha sonraları kul lanılmıştır "Kemalizm inkılabının Prensipleri" adlı kitabın yazarı M. Saffet En gin, adın ı öztürkçe ile adlandırarak yayınlarında hep Atatürkçülük üzerinde durmuştu r. 1 953'de yayınlanan, "Atatü rkçü l ü k ve Moskofluk-Türklük Savaşları"!20l ve 1 955'de yayınlanan "Atatürkçülükte Dil ve Din"!21 l adlı eser/ ler dikkati çekmektedir. Aynı yazarın 1 968'de yay ı nlad ığı "Atatürkçülük Manifestosu"!22> , 1 97 1 'de yayınladığı "Jüpiter: Kur'anda Atatürkçülük, v e Rus-Çin Elinde Türklerin Çektikleri!23> ve 1 972'de yayı nlad ı ğ ı "Atatürkçülük B ildirisi"!24l, Atatürkçülüğü, inceleme konusu yapan eserlerdir. "Atatürkçülük" deyim ola rak 1 950'den sonra sık sık kullanı ldığı gibi, birçok bilimsel incelemelere de konu olmuştur. Örneğin İstanbul iktisadi ve Ticari ilimler Akademisinin Cum huriyet'in 50 y ı l ı için düzenlediği seminer, "Atatürkçülüğün Ekonomik ve Sosyal Yönü!26lriü konu olarak ele almaktadır. Atatürkçülüğe çağımızın top lumsal problemleri açısından tarihi gelişme yolları içinde bakan ve siyaset bili mi açısından inceleyen bir eserde Prof. Dr. Tarık Z. Tunaya'nın, Devrim Hare ketleri içinde Atatürk ve Atatürkçülük126l" adlı yayınıdır. ( 1 6) Bk. Tekin Alp, Kemalizm, a.g.e., s. 20. ( 1 7) Tekin Alp, Kemalizm, l stanbul 1 936. Tekin Alp, Le Kemalisme, Paris 1 937. ( 1 8) M. Saffet Engin, Kemalizm i nkılabının Prensipleri, 3 cilt, l stanbul 1 938-1 939. ( 19) Bk. Mahmut E sı1t Bozkurt, Atatürk i htilali, l stanbul 1 940, s. 369 ve devamı. (20) M. Saffet Arın Engin, Atatürkçülük ve Moskofluk-Türklük Savaşları, l stanbul 1 953. (21) M. Saffet Arın Engin, Atatürkçülükte Dil ve Din, l stanbuf 1 955. (22) Arın Engin (M. Saffet Engin), Atatürkçülük Manifestosu, l stanbul 1 968. (23) Arın Engin (M. Saffet Engin), Jüpiter: Kur'anda Atatürkçülük ve Rus-Çin E linpe Türklerin Çektikleri, l st. 1971 . (24) Arın Engin (M. Saffet Engin), Atatürkçülük Bildirisi, l st. 1 972 . (25) Atatürkçülüğün Ekonomik ve Sosyal Yönü Semineri, 1 1 - 1 2 Ekim 1 973 l stanbul-Maçka Oteli, l stanbul i ktisadi ve Tıcari i limler Akedemisi, l st. 1 973. (26) Tarık z. Tunaya, Devrim H areketleri i çinde Atatürk ve Atatürkçülük, l st. 1 964 ve genişletilmiş 2 nci baskı, l st. 1 98 1 .
367
" Kemalizm" deyimi, "Atatürkçülük" deyimi yanı s ı ra bugünde kul lanılmaktadır. Osman Nuri Çerman(27l ve Kazım Nami Duru(28l, 1 956'da yayınladıkları eserinde, "Kemalizm" ve "Kemalist" deyimine yer vermektedir ler. Keza Emin Arat(29ı 1 969'da, Prof. Dr. i smet Giritli(30l'de 1 970 yayınlanan eserlerinin başlığında "Kemalizm" deyimine yer vermişlerdir. Prof. Dr. ismet Giritli, l stanbul Üniversitesi Atatürk Devrimleri Araştırma E nstitüsünün 1 973'de düzenlediği, Atatürk Devrimleri 1 . M i l letlerarası Simpozyumunda "Kemalizmin Sosyo-Ekonomik Yö nü" başlıkl ı(31 l bildiri de ve 1 980'de yayınladığı "Atatürk'ün 1 00 Doğum Yıldönü münde Kemalist D evrim ve ideolojisi" adlı eserinde de "Kemalizm" ve "Kemalist" deyimini kullatımıştır<32l. Ayrıca Prof. Dr. Orhan Türkdoğan(33l ve Emin Türk Eliçin(34J e serlerinin başlığında "Kemalist" ve "Kemaiizm" deyimini kullanmışlardır. Günümüzde Atatürkçülük, Kemalizm deyimleri yani s ıra, Atatürk Yolu, Atatürk ilkeleri gibi deyimler de kullanılmaktadı r, Yaşar Nabi "Atatürk Yolu" başlıklı incelemesind e , "Kurtuluş Yolunu , Türk Ulusuna açan Atatürk olmuştur" diyerek, "bugün de, kesin olarak o yolun izlenmesine bağ l ı olduğunu, onun açtığı yoldan uzaklaşmanın bizi, bağımsızlık savaşımızdan ö nceki korkunç duruma kadar sürükleyebileceğini dile getirmektedir."(35> Ayrıca "Atatürk Yolu" adı ile de bir dergi yayınlanmıştır<36l. "Atatürk i lkeleri" keza birçok incelemeleri n başlığını teşkil etmiştir. Kani Sarıgöllü'nün "Atatürk l lkeleri;'(37l, Cemal Hüsnü Taray'ın "Atatürk İ lkeleri ışığında Türkiye'de Demokrasi ve Sol"(38l ve Mahmut Goloğlu'nun "Atatürk ilkeleri ve Bursa Nutku"<39l adlı eserlerinde, Atatürk ilkeleri, Türk inkılabın ın esasları olarak inceleme konusu olmaktadı r. . Türkçe yayınlarda "Atatürkçülük" veya "Kemalizm" deyimleri genellikle eş anlamda kulanı lmaktadı r. Yabancı dilde yayınlanan eserlerde ise "Atatürkçülük" yerine ona karşılık "Atatürkizm" deyimi kullanılması gerekirken ·
(27) Osman Nuri Çerman, Kemalizmin Prensipleri, imanı, i tikadı, Ödevleri, l st. 1 956 (28) Kazım Hami Duru, Kemalist Rejimde Öğretim ve Eğitim, l st ·1956 (29) Emin Arat, Kemalizm, Ank. 1 969 (30) i smet Giritli, Kemalizm l st. 1 970 (31 ) i smet Giritli, Kemalizmin-Sosyo-Ekonomik Yönü Atatürk Devrimleri 1. Millellerarası Sempozyomu Bildirileri, ( 10-1 4 aralık 1 973, l st), l st. 1 975, s. 292-301 (32) i smet Giritli, Atatürk'ün 1 00 Doğum Yıldönümünde Kemalist Devrim ve i deolojisi, l st. 1 980 (33) Orhan Türkdoğan, Kemalist Modelde Fert ve Devlet i lişkileri, Erzurum 1 977 (34) Emin Türk Eliçin, Kemalist Devrim i deolojisi, l st. (35) Yaşar Nabi, Tek Yol Atatürk Yolu, Varlık Yayınları, lst. 1 966, s. 3 (36) Bk. Atatürk Yolu, Adımız Andımızdır. Aylık Fikir ve Mücadele dergisi, yayınlayan: Türkiye Yüksek Öğrenim Gençliği Atatürkçüler Teşkilatı, Yıl 1 , sayı 1 , 1 Nisan 1 967 Ank. (37) Kani Sarıgöllü, Atatürk ilkeleri, l st. 1 972 (38) Cemal Hüsnü Taray, Atatürk ilkeleri, lşığında Türkiyede Demokrasi ve Sol, l st. 1 97 1 (39) Mahmut Goloğlu, Atatürk i lkeleri ve Bursa Nutku, Ank. 1 973
368
"Kemalizm" deyimi kullanılagelmektedir. Prof. Dr. Suna Kili, 1 969 y ı lı nda yayınlad ı ğ ı ingilizce eserine, "Kemalizm"(4oı başlı_ğ ını koymuştur. Yazar, "Kemalizm"in Türk Devriminin ideolojisi olduğunu belirterek, hem Milli Kurtu luş hareketini, hemde Milli Kurtuluş Hareketinden sonra Devlet ve toplum hayatında sür'atli ve kökten değişmeleri öngördüğünü eserinde açıklamıştır (41 l . Yazar, ideoloji olarak "Kemalizm"in yeni Anayasaıiın kabulü ile yeni bir nitelik ve toplumda değer taşıdınığı da ayrıca belirtmektedir(42>. Prof. Dr. Suna Kili, "Kemalizm" deyimi yan ı s ı ra , 1 980 y ı l ı nda yayınlad ığı, "Türk Devrim Tarihi" adlı eserinde, "Atatürkçü lük" deyimini de, eş anlamda kullanmıştır<43J . Anayasa Hukuku ile uğraşanlarda, "Kemalist" deyimi üzerinde dur rn_uşlard ı r. Prof. Dr. Bülent Nuri Esen, Kemalizmin ö nemini şu şekilde ifade etmiştir<44l. "Türkiye Devleti'nin anayasa yapısının temelinde "Kemalizm" adı verilmiş olan bir düşünce sisteminin prensipleri yer almıştır. 1 924 ile 1 946 arasında halkın fikrinde yaşamış olan siyasi sistemin temelindeki pre nsipler bunlar olmuştur". ,;Kemalizm, Osmanlı devrinin gelenekçi ve evrenselci düşüncesini red deden bir yeni düşü nce tarzıdır". ''Kemalizm, Türkiye'de doğmuş ve sonra Asya'ya Güney Amerika'ya ve Afrika'ya yayılmış bir düşünce s istemidir<45>. Prof. Dr. Bülent Nuri Esen'e göre, gerçekçi, akılcı ve radikal bir sistem o lan Kemalitm'in esas yap ı s ı , i İk eleri 1 9 2 1 ve 1 924 Anayas a larına y ansımıştır(46l. P rof. Dr. Bü lint Nuri Esen, 1 960 ihtilali ile birlikte . Türk Anayasa gelişmesinde yeni bir sahife açıldığını belirterek, ihtilalden sonra kurulacak yeni düzenin Kemalist düşü nceye dayanan Anayasa düzeninin ihyası o lduğunu açıklamaktadır<4Zl. Prof. Dr. Bülent Nuri Esen, 1 969'da Fransızca yayınlanan "Tu rquie" (Türkiye) adlı yapıtında "Kemalizm"i Atatürk"e özgü bir doktrin olarak ele al makta, özellikle, Kemalizmin yeni insan yaratmaya yönelik olduğunu, sosyal eşitsizliği ortadan kaldırmaya yönelik amaca hizmet ettiğini ve bunun içinde in_sanın ve toplumun devamlı bir gelişmeye açık tuttuğunu, daha iyi uygarlık ·
Bk. Suna Killi, Kemalizm, l st. 1 969 Bk. Suna Killi, Kemalizm. a.g.e .. s. 2 Bk. Suna Killi, Kemalizm, a.g.e. s. 5 Suna Killi, Türk Devrim Tarihi, l st. 1 980, s. 1 82 ve devamı Bk. Bülent Nuri Esen, Türk Anayasa Hukuku, Birinci Fasikül, gözden geçirilmiş 2 nci baskı, Ank. 1 971 s. 76-77 (45) Bülent Nuri Esen, Türk Anayasa Hukuku, a.g.e,, s. 76-77 (46) Aynı eser, s. 77 (47) Aynı eser, s. 1 33-134 (40) (41) (42) (43) (44)
369
düzeyi için bütün yeniliklere ve gelişmelere açık olduğunu ifade ederek, Kemalizm'in çerçevesinin 1 961 Anayasasında da kabul edilen sosyal devlet olduğunu belirtmekte d ir<4B>. Anayasa Hukuku öğretim üyesi olarak Prof. Dr.·Tarık ZaterTunaya'da eserlerinde siyasi rejim olarak "Kemalizm"e ve "Atatürkçülüğe" yer vermekte dir. "Devrim Hareketleri içinde Atatürk ve Atatürkçülük" adlı eserinde Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya'ya göre, "Atatürkçülük, herşeyden ö nce, hiçbir kurtuluş ve özgürlük hareketinin başaramadığı şekilde, mes'ut, muvaffak, muzaffer ve müreffeh bir Türkiye'nin oluş felsefesidir"<49>. Çeşitli yönlerden Atatürkçülüğü inceleyen yazar, Türk Devrimi ve onun dili olan Atatürçkülüğün, sadece siya sal, sadece askeri bir akım olmadığnı, sosyal karekterininde bulunduğunu belirterek, Atatürk'ü n açıklad ı ğ ı gibi, "Yurdun birliğini, hü rriyetini ve bağ ı ms ı z l ı ğ ı n ı sağlayan M illetimizi C u m hu riyet idaresine kavuşturan inkılabı mız; iktisadi refah ve saadetimizi, medeniyet dünyası nda l�yık olduğumuz mevkii de sağlıyacaktı r" diyerek 1 961 Anayasasının sosyal dev let ilkesinin esasların ı Atatürk'ün bu sözlerinde bulmaktadır<50l. Prof. D r. Tarık Z. Tunaya, "Siyasi M üesseseler ve Anayasa Hukuku" adlı eserinde, "Kemalizmi" Üçüncü Dünya rejimleri içinde incelemekte ve ya zara göre, "Bizce Kemalizm, az gelişmişlikten kurtuluş"tur. Atatürk, bu gerçeği görmüş olan büyük insandır. "Mazlum Milletler" olarak adlandırdığı bugünün Üçüncti Dünya'sının kurtuluşunu Cumhuriyetin 1 O. yıldönümünde haber vermesi, ileri görüşünün ifadesidir" diyerek milletleraras ı planda da "Kemalizmi" değerlendirmektedir(51>. Anayasa Hukuku hocalarına göre Kemalizmi bir siyasi rejimin adıdır. Yeni Türkiye'nin, milli bağ ı msızlık ve milli egemenlik mücadelesinde uygu ladıkları politikanın temel ilkeleridir. Yeni Devlet, modern devlet, hür ve bağımsız devlet Kemalist rejimin hem amacı hemde baş özelliğidir. Günü müzde y abancı yazarlar ise genellikle, "Kemalist" veya " Ke malizm" deyimini kullanmaktadır. Kemalizm deyimini Fransız fikir adamı ve yazar Gerard Tongas et Fransız bilim adamı M . Duverger'de eserlerinde kullanmaktadırl52>. Atatü rkçülüğü (Ke maliz mi) ince l e m e konusu yapan yazarlar, düşü nürler, Atatürkçülüğün fikri esaslarının, kaynaklarını bir takım ilkelerle belirtirken değişik görüş açısından konuyu değerlendirirler. (48) (49) (50) (51 )
(52)
·
3 70
Bk. Bülent Nuri Esen, Turguie, Paris 1 969, s. 46 ve devamı Tarık Z. Tunaya, Devrim Hareketleri i çinde Atatürk ve Atatürkçülük, lst 1 964, s. 7 Tarık Z. Tuna ya, Devrim Hareketleri içinde Atatürk ve Atatürkçülük, a.g.e., s. 1 1 O, 1 1 8 ve devamı Bk. Tarık Z. Tunaya, Siyasi Müesseseler ve Anayasa Hukuku, 3 ncü baskı, l sı: s. 71 1 Maurice Duverger, Le Kemalisme, Le Pays d'Atatürk, Supplement publiee par Le Monde, 27 mai 1 96 1 , ; Gerard Tongas, Atatürk et Le Vrai Visage de La Turquie Moderne, Paris 1 937, s. 25-29.
Birinci görüş taraftarl a rı, 1 924 Anayasasını n 1 937'deki değişikliği ile Türkiye Cumhu riyetinin nitelikleri olarak anayasamıza gören altı ilkeyi, Atatürkçülüğün temel ilkeleri olarak ele alıp savunurlar. Bu görüş taraftarları dar bir çerçeve içinde, Atatürkçülüğü sınırlı ilkelerle yorumlamaya çalışırlar. ikinci görüş taraftarları Atatürkçülüğü altıtemel ilkenin dışında, diğer il keleri de kapsıyacak şekilde yorumlamaya ve açıklamaya çal ı ş ı rlar. Biz Atatürkçülüğü, kapsamlı bir şekilde ele alarak, önce altı temel ilkeyi, sonrada · bütünleyici ilkeleri inceleme konusu yapacağız.
il TEMEL İLKELER A . Cumh1,1 riyetçiliklS3J 1 Tanımı ve Nitelikleri -
.
Cumhuriyetçilik, devletin siyasi rejimi olarak Cumhuriyeti benimseme, Cumhuriyeti fazilet rejimi olarak tanımlama ve değerlendirilme demektir. Cum huriyetçilik siyasi rejim olarak Cumhuriyetten hareket eder, cumhuriyeti savu nu r. Cumhuriyet kelimesi dilimize arapça "Cumhur" kelimesinden gelmiştir. Arapça "cumhur kelimesi, halk, ahali, büyükkalabalık anlamına gelir. Cumhur, toplu bir halde bulunan kavm yahut millet demektir. Cumhuri devlet veya sa� dece cunhuriyet iktidarın millet topluluğuna, u mu ma ait olduğunu ö ngören devlet şekli demektir. Cumhuriyet kelimesinin frans ızca karş ı lı ğ ı , "la Republique" İ ngilizce karşılığı "the Republic"dir. Kelimeler latince aslı "Res Publica kelimesinden türemiştir. '.'Res Publica", kamuya ait şey, kamu malı anlamına gelir. Cumhuri yet gerek latince, gerekse arapça kökeninde, aynı kavramı ifade etmek için kullanılmıştır. Eski Yunanca, "Ta Koinonia" latince "Res Publica"nın eş an lamlısıd ı r. "To koinonia" eski Yunan şehir d.evletlerinde şehi� hazinesi, kamu fonu anlamına kullanılm8:ktaydı. Daha sonraları bu kelime benzetme yolu ile ortak menfaat anlamına geldi. "Res Püblica" deyimi zamanla siyasal ve tarihi gelişimin etkisi altında, demokratik bir rejimde kamu ve halk hizmetinin görüldüğü bir devlet · yönetimini ifade etmiştir. Cumhuriyet halkın hükumetidir. Böyle bir hükumette idare edenler, kamunun menfaatini daima gözönünde bulundurmak ve kendi menfaatlerinin de halk menfaatiyle beraber olduğunu unutmamak zorundadırlar. Cumhuriyette kaide mutlak surette seçimdir. Cumhuriyet, en buyü ğünden en küçüğüne kadar devlet hizmetlerinin hepsinde veraset usulünü mutlak surette reddeder ve bu usul yerine seçim ve tayin usulünü koyar. (53)
Hamza Eroğlu, Atatürk ve Cumhuriyet, Atatürk Araştırma Merkezi. Ank. 1 989
371
Cumhuriyet devlet reisliğinde yalnız veraseti değil, kaydı hayat şartınıda reddeder. iktidara seçimle gelmiş olsa bile devlet reisinin bütün ömrü boyunca reislik makamında kalması şartı cumhuriyet rejiminin mantığı ile uzlaşamaz.
2
Hukuki ve Siyasi Anlamı . Cumhuriyet dar ve geniş anlamda kullanılır. Geniş anlamda cumhuri yette, egemenlik bir topluluğa aittir. Cumhuriyet deyiminin dar anlamı ise dev let başkanının doğrudan doğruya veya dolaylı olarak halk tarafı ndan belirli bir süre için seçilmesi esasına dayanır. Yazarlar dar anlamdaki Cumhuriyeti bir devlet şekli veya hükümet şekli olarak almaktadırlar. Devletlerin mevzuatında da tam birlik mevcut değildir. Örneğin, 25 Şubat 1 875 tarihli Fransız Anayasasına 1 4 Ağustos 1 884'de ek lenen 8'inci pragrafda "Cumhuriyet hükumet şekli olarak hiçbir değişiklik tekli fine konu olamaz" denildiği halde, Kilise ile Devletin ayrılması ile ilgili 9 Aralık 1 908 tarihli Kanunda Cumhuriyet bir devlet şekli sayılmaktadı r. 4 Ekim 1 958 tarihli Fransız Anayasasının 89'uncu maddesi ise dar anlamdaki Cumhuriyeti bir hükumet şekli olarak öngörmektedir. Bizde 1 924, 1 961 ve 1 982 Anayasa larına göre de Cumhuriyet devlet şekli olarak öngörülmüştür. Siyasi mmıere göre cumhuriyet, . hükümdarlık rejiminde olmayan devlet şeklidir. Devlet şekli olarak Cumhuriyette egemenlik dar ve geniş bir kitleye aittir ve Devlet Başkanı da bu kitle içinden seçilir(54l. Hakimiyetin sahibi kitle muayyen bir sınıf ise bu türlü cumhu riyetlere aristokratik cumhuriyet, başka bir deyimle seçkinler cumhuriyeti denilir. Kitle halk dediğimiz geniş bir toplu luktan ibaret ise buna da demokratik cumhuriyet adı verilir. Bu anlamda Cum huriyet demokrasinin en gelişmiş şeklidir. Atatürk'e göre, "Demokrasi pren sibinin en asri ve mantıki tatbikini temin eden hükumet şekli, cumhuriyettir" (55) Cumhu riyet her türlü irs ve intikal yolunu ortadan kaldırır. Hükumet hiz metlerinin seçim yolu sağlanmasına imkan verir. Seçim, Devlet Başkanı için olduğu kadar, her iki meclis içinde sözkonusödur. Cumhuriyet bütün idare edenlerin, Devlet Başkanı, Senatör ve Milletvekillerinin hepsinin seçimle işbaş ına ge lmesini gerekli kı lar. Ancak bu seçimler süre iİe s ı n ı rl ı d ı r. Ömbü rboyu hizmet ile cumhuriyet iki yönde bağdaşmaz. Önce, bu hizmeti görenin politik sorumluluğunu bertaraf eder. Ayrıca ömürboyu hizmet, Devlet Başkanı için irsi gücünü zorla sağlamaya yöneltir56l. (54) (55) (56)
372
.
Bk. Ali Fuat Başgil, Esas Teşkilat Hukuku, C.I., Türkiye Siyasi Rejimi ve Prensipleri, Fa. sikül 1 , ls t. 1 960, s. 2 1 6-2 1 7 Prof. Dr. A. Afet i nan, Medini Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazıları, Ank. 1 969, s. 32 (Atatürk'ün El yazıları ile yazılı metin için lütfen bk. s. 4 1 0-4 1 1 ) Maurice Hauriou, Precis Elementaire de Droit Constitutionel, Paris 1925 s . 1 23- 1 24
Demokrasi ile Cumhuriyetin yakın ilgisi vardır. Demokrasi, devletin en yüksek organından en aşağı basamaklarına kadar halk idaresinin egemenliği ilkesine dayanır. Cumhuriyeti yaşatacak ve ayakta tutacak tek kuwet ise yurt taşı n siyasal olgunluğuna ve ah laki değerine dayanan kamu yararı düşüncesidir. Bu yönü ile cumhuriyet bir kişi veya zümre yararına değil kamu yararına dayanan ve kamu yararına göre yönetilen devlet şeklidir.
3
.
Tarihi Gelişme
Cumhuriyet deyimindeki anlam değişiklikleri batı medeniyetinde özgürlüğün gelişmesi ile paralellik göstermiş ve bunu yansıtmıştır. Eski Yunanda, devlet hakkı ndaki g ö rü ş leri yönünden üzerinde önemle durulması gereken filozof Platon'dur. "Politeia" adlı eserinde, devlet le ilgili problemleri incelemiştir.Bazı yazarların cumhuriyetolrak tercüme ettik leri bu eserde, Platon, devletin meydana gelişi ve organik yapısı üzerinde durmakla beraber h ükumet şekillerine de yer vermiştir. Filozof, varlığını siteyi yöneteceklerin a hlaki ve olgun hareketlerinde bulan hükumet şeklini siyasi sistemlerin en iyisi olarak karşılamıştır. Yunan filozoflarının da etkisi altı nda kalan eski Yunan sitelerinde uygu lanan siyasi rejimi, demokrasi olarak tanımlamak ve bunları modern anlamda birer cumhuriyet olarak göstermek mümkün değildir. Yunan sitelerinin hep sinde siyasi güç ve yetkilerden yalnız sınırlı bir topluluk, zümre faydalanmış, sitenin yönetimine çok sınırlı kişiler katılabilmiştir. Yunan sitelerinde halkın egemenliği ve fertlerin eşitliği mevcut değildir(s1ı . Cumhuriyeti bir devlet şekli olarak yaratan Romalılard ır. Romalılar dev letin pozitif gelişmesi bakı mından, Monarşi, Cumhuriyet, Principatus ve Do minatus dönemlerinde güçlü bir idari ve siyasi teşkilat meydana getirmişlerdir. Roma'da, · devlet karş ı s ı nda ferde değer verilmiş, halk ı n çoğunluğu uzun süre Devlet işlerinden uzak tutulmasına rağmen bazı siyasi haklar tanınmış ve kurutan siyasi teşkilat içinde ferdin hakları n ı koruyacak prensiplerin ü stünlüğü sağlanmıştır. Romalı düşünürler, Devleti sitenin dar çerçevesi içinde değil, sitenin dar kadrosunu aşan bir devlet görüşü olarak savunmuşlardır. Devlet Roma'da hukuki ve siyasi bir düzenin ve teşkilatın ifadesi olmuştur. devlet idaresi de daha çok hukuki esaslara bağlanmaya çalışılmıştır. Eski Yunan şehirlerinde yöneticileri halk seçerdi. Ortaçağlarda, Vene dik ve Ceneviz Cumhuriyetlerinde de yöneticileri gene halk seçerdi. Eski Yu nan'da şehirde oturan yurttaş olan herkes vatandaş sayılmazdı. Esirler bu haklardan yararlanamazlardı. Ortaçağda ise yöneticileri seçme ve seçilme (57)
Bk.Recai G. Okandan, Umumi Amme Hukuku, l st. 1 966 s. 1 21 - 1 23 37 .
...
'>
hakkına bir avuç, ayrıcal ıklı kimseler sahipti. Aristokrasinin uygulaması sonu cu oligarşik yönetimlerdi. Modern Cumhuriyetlerde seçim hakkı herkese bütün vatandaşlara tan ı nm ıştır. Cicero "De republica" adlı eseri ile, bugü nkü anlamı ile cumhuriyetten daha çok, devleti, ideal devleti ve idaresini tarif etmiştir. Jean Bodin, 1 476'da yayınladığı, eserinde, "Les Six Livres de la Rep ublique" (Cumhuriyetin altı kitabı)nda, tıpki Cicero gibi cumhuriyeti devletin siyasi rejimi olan değil, bizatihi devleti ele almıştır. M achiavelli, 1 537'de yayınladığı, "Hükümdar" adlı eserinde, Jean Bo din'den farklı olarak, cumhuriyeti veraset yolu ile elde edilen hükümdarlığa karşıt olarak, devletin özel bir vasfı ve, şekli olarak belirtmiştir. M achiavelli'den sonra cumhuriyet deyimi dünya dillerinde devlet başkanın seçimle belirdiği bir devlet ve hükü met şekli olarak kullanılmıştır. Bu devirde cumhuriyet, devlet başkanı n ı n belli bir seçkin grup tarafından seçilmesi anlamı nda aristokratik cumhuriyet, Venedik Cumhuriyeti gibi, bütün seçmenlerin katılması ile doğrudan halk tarafından seçilmesi anlamı nda da demokratik cumhuriyet şeklinde kullanı lmıştır. A. de Lapradelle'e göre Rousseau ve Kant, cumhuriyetçi devleti, yürütme fonksiyonunu keyfi değil kanuna uygun olarak yı'.irüten devlettir diye tarif etmişlerdir. Onlara göre, başında bir kral bulunan yönetim, faaliyeti hukuk kuralları ile sınırl ı olduğu sürece cumhuriyet diye adlandırılı r(58l. Fransız Akademisi, 1 762 baskısında, Cumhuriyeti birçokları tarafından yönetilen devlet şekli olarak tari( etmiştir. Jellinek, 1905'de yayımladığ ı ese rinde, devletin en yüksek yetkili organı birçok kişilerden oluşuyorsa orada cumhuriyet; birtek şahıstan oluşuyorsa orada krallık vardır, demiştir. Keza aynı yazar, Alman imparatorluğunu, üstün yetkileri olan bir meclis bulunması sebebi ile cumhuriyet diye vasıflandırmıştır(59l. Modern çağlarda cumhuriyet, demokrasi ile bir arada, birlikte dile getiril miştir. Cumhuriyet fikri, halkın serbestçe iradesini kullanması, kendisini idare edenleri serbestçe seçmesi anlamı ile birlikte değerlendirilmiştir. Bu bakımdan Cumhuriyet demokrasisinin en g elişmiş şeklidir. ·
Ancak çağ ı m ızda, de mokratik nitelikleri bulunan cumhu riyetler karşısında, halkına hak ve hürriyetleri kısıtlayan, antidemokratik cumhuriyet ler de vardır. Merkezi Amerika ve Güney Amerika'da görülen adı- cumhuriyet olmasına rağmen, askeri ve junta diktatörlükleri ile marksist teoriye dayanan, (58) A.de Lapradelle, Cours de Droit Constitutiıonnel, Paris 1 9 1 2 s. 21 2. (59) a.g.e.,s. 2 1 2-2 1 3.
374
·
sosyalist cumhuriyetler, Sovyet Sosyalist Cumhurjyetleri B irliği, Çin Halk Cumhuriyeti bat ı l ı anlamda, modern anlamda demokratik cumhuriyetin özelfiklerinr taşımazlar. Bu tip cumhuriyetlerde cumhuriyetçi idare, açık ve gizli · diktatörlüğün bir aletidir. Bizim burada değerlendirmeye çalışacağ ımız, bir s ınıfın veya bir zümrenin değil halkın egemenliğine dayanan, demokratik cumhuriyet tipidir. Türkiye, Cumhuriyeti, bir anayasa müessesesi olarak kabul etmiş ve onun te minatını da hürriyete, adalete ve fazilete aşık vatandaşlarının uyanık bek çiliğine bırakmıştır.
4 . Bizde Cumhuriyet ve Cumhu riyete Yö neliş Modern anlamı ile demokrasinin en gelişmiş şekli olarak cumhuriyet bir tarihi gelişmenin sonucudur. Bizde şeklen cumhuriyet 29 Ocak 1 923'de ilan edilmiştir. Ancak Cu mhuriyet bir fikir ve ideal olarak toplumu cumhuriyete yönelten müesseselerin kurulması ile ilanından önce de yeni Türk Devletinin kurulması ile 23 Nisan 1 920'de varlığını belirlemiştir. Devlet ve hükumet şekli olarak cu mhuriyet yeni Devletin kuruluşundan ö nce, Türk düşünce tarihinde yer almış, ayrıntıları ile üzerinde fikir tartışmaları yapılmış bir müessese değildir. Modern anlamda fikir olarak cumhuriyetin or- · taya çıkışı ve bunun devletin bir niteliği, şekli olarak kabulü ve bunun gerçekleşmesi yeni Devletin kurucusu Atatürk'e aittir. Osmanlı düşünürleri, özellikle XIX ve XX yüzyıl başlarında, bir nevi küçük çapta devlet doktrinleri adlı çalışmalarında, Osmanlı Devletinin batmak tan kurtarı lması. amac ı n ı ö ngören fikirlerinde esas hedef meşruti krallık o lmuştur. Cumhuriyetin siyasi edebiyatımızda yer alması , bir devletin siyasi rejimi olarak belirlemesi, yeni Devletin kuruluş hazırlıkları içinde görülür ve yeni Devletin kuruluşundan sonra da Cumhuriyetin ilanına doğru süratli bir gelişme müşa.h ede edilir. Eski Türk Devletlerinde ve Osmanlı Devletinde Devletin şekli olarak, modern anlamdaki Cumhuriyete, fikir ve uygulama olarak rastlamamaktayız. Ancak eski Türk devletlerinde, han'ın seçimle işbaşına gelmesi, seçim için belirli şartların mevcudiyeti, kurultayların danışma meclisi hüviyetinde görev görmesi, eski Türklerin Cumhuriyetin temel yapısını teşkil eden demokratik anlayışa ne ölçüde değer verdiğini göstermektedir. Eski Çağlarda, eski Türk D evletlerinde görülen bu gelişme, Osmanlı Devleti ile geriye yönelmiştir. Babadan oğula veya ailenin en yaşlısına intikal eden hükümdarlık, hanlık gibi sıfatlar, eski Türk gelenekleri ile bağdaşmamakta idi. Osmanlı Devletinin ilk kuru luşunda dahi s eçimle Osman Bey'in , devlet yönetiminin baş ına geçmesine rağmen, daha sonraları irs ve intikal kanunları uygulanmaya konul muştur. Osmanlı devlet düzeninin bu eski Tü rk gele neklerinden
375
ayrılmasında l slami geleneklerin etkisi olduğu kadar, batıya yönelen ve fetih gücünü batıda arıyan Osmanlıların sıkf bir merkezi otoriteye duyulan ih tiyacınında etkisi olmuştur. Şöyleki, babadan oğula otomatik olarak intikal eden devlet başkanlığı, devletin başında bulunan han'ın, sultanın ölmesi ha linde bir rekabet mücadelesine yer vermemekte idi. Fransız inkılabının ü rünü olarak Cumhuriyet mill et iradesine değer ve yer veren bir siyasi düzenin rejimi o lmuştur. Ancak Osmanlı düşünürleri ve devlet yönetimi soru mlu ları imparatorluğu böleceği endişesi ile hep Cumhuriyetin karşısında olmuşlardır. Bu sebepten ötürü Osmanlılar Cumhuriyete itibar etmemişlerdir. Ancak dev let ve tOplum hayatında modernleşme, Osmanlı ülkesini batının etkisi altında bırakmıştır. Fransız inkılabının fikri mirası n ı n ürünü olan Cumhuriyet her batılı siyasi düzene örnek ve model olmuştur. istibdata karşı, baskıya karş ı , u hrevi v e dünyevi otoriteyi birlikte, birarada kullanan sultana karş ı , doğru olan, adil olan, insan kişiliğine değer veren siyasi düze n olarak Cumhu riyet, Osmanlı devletinin yıkılışı ile birlikte aranılan rejim olmuştur.
5 . Atatü rk ve Cumhuriyet "Atatü rk'e gö re C u mhuriyet"i" iki yö nden ele .alacağız. Öncelikle Atatürk'ü cumhuriyete yönelten sebebler üzerinde duracağız. Daha sonra da Atatürk'ün cumhuriyeti değerlendirmesini açıklamaya çal ışacağız. a- Atatürk'ü Cumhuriyete Yönelten Sebebler Atatürk'ün Devletin şekli ve siyasi rejimi olarak C u m h u riyete yönelmesinin sebebleri çeşitlidir. aa) Atatürk'ün Cumhuriyeti, devletin siyasi rejimi olarak seçmesnin ilk sebebi, çok uzun bir süreden beri Atatürk'ün cumhu riyetin özlemini duymuş olmalarındandı r. Daha önce de açıkland ığı üzere, Atatürk gençlik yıllarında cumhuriyetin aşıkıdır. 1 908 İnkılabı ile tatmin olmayan genç kolağası Mustafa Kemal, inkılabı bizzat kendisinin tamamlıyacağ ını ifade etmiştir. Atatürk gençlik y ı llarında Türkiye'yi modern devlet ve modern toplum o larak gerçekleştirecek tek siyasi rejimin c u m h u riyet olduğu inancı içind e yaşamıştır. bb) Cumhuriyet, Atatürk'ü n ve Türk milletinin karakterine uygundur. Cumhuriyet hürriyet rejimidir. hürriyetlerin en iyi korunduğu ve savunulduğu bir siyasi düzeni ifade eder. Atatürk, "Hü rriyet ve istiklal benim karakterimdir. Ben milletimi n ve büyük ecdadımın en kıymetli mirasından olan istiklal aşkı ile yaratılmış bir adamım. Ben yaşabilmek için mutlaka müstakil bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli istiklal bence bir hayat meselesidir"(60l demekle , cumhu riye(60)
376
U tkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a.g.e., s. 346
tin iki temel dayanağını dile getirmiştir. Atatürk'ün değerlendirdiği özgürlük ve bağımsızlık için en uygun ortam Cumhuriyettir. Atatürk'e göre , - "Türk Milletinin tabiat ve adetlerine en uygun idare, cumhuriyet idaresidir"<61>. Türk toplumu demokratik bir yapıya sahiptir. Türkler hürriyetlerine ve bağ ı ms ızl ıklarına son d erece düşkündür. Türkler'de bağımsıı;lık aşkı, bağımsız devlet kurmakla yaşamlarını sürdürmeleri bunun bir göstergesidir. Türk toplumunda bir asalet s ınıfı ve batı feodalizmine benzeyen ayrıcalıklar da yoktur. Bu bakımdan Cumhuriyet, hürriyet ve eşitlik ilkelerine bünyesinde yer veren bir düzen olarak Türk M illetinin de tabiat ve adetlerine u ygundur. Atatürk'ün, "Türk M illetinin tabiat ve adetlerine en uygun idare, Cum huriyet idaresidir" sözünün bir diğer dayanağı da tarihten gelmektedir. Konunun tarihi açıdan önemi 7.IV.1 924'de Yunus Nadi Bey'e verilen bir mülakat (söyleşi) vesilesiyle ortaya çıkmış ve dile gelmiştir. "Ben Ankara'yı coğrafya kitabından ziyade tarihte öğrendim ve cumhu riyet merkezi olarak öğrendim. Hakikaten Selçuki idaresinin inkısamı üzerine Anado·l u'da teşekkül eden küçük hükümellerin isimlerini okurken bir tak ı m beylikler meyanında bir de Ankara Cumhuriyetini görmüştüm. Tarih sahifeleri nin bana bir cu mhuriyet merkezi olarak tanıttığı Ankara'ya ilk defa geldiğim o gün de gördüm ki orada geçen asırlara rağmen Ankara'da hala o cumhuriyet kabiliyeti devam ediyor. Türkiye'nin hemen bütün menatıkını gezdiğim ve gördüğüm için hükmettim ki o zaman isimleri cumhuriyet olmıyan diğer yerle rin bugünkü halkı da aynı kabiliyetten asla uzak değildir"f62l. cc) Atatürk'ü cumhuriyete yönelten en önemli sebeblerden biri de, cumhuriyetin en ileri devlet ve hükümet şekli olmasındandır. Atatürk'e göre, "Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir"<63>: Cumhuriyetin baş özelliği, millet egemenliğine dayanması , demokrasiyi sistem olarak benimsemesidir. Her demokratik rejim cumhuriyet olmamakla beraber, demokrasinin en gelişmiş şekli, en ileri hüviyeti ile görünümü cum huriyetle sağlanı r. Atatürk'e göre, "Demokrasi prensibinin en asri ve mantıki tatbikini te mineden hükümet şekli, cumhu riyettir"<64>.
{61 ) (62)
(63)
(64)
Aynı eser, s. 58 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, Tamim ve Telgrafları, V. Ank. 1 972, s. 99-100 Utkan Kocetürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, s. 58 Utkan Kocatürk, a.g.e.,s. 58
377
Cumhuriyet, millet egemenliğini belirleyen ve millet egemenliği ile bağdaşabilen tek rejimdir. Türk M illeti için bundan daha güvenli, daha doğru bir yol olamaz. Atatürk, egemenliğin millete ait olduğu görüşünü işlemekle ve bu görüşü yeni Türk devletinin temeltaşı yapmakla milli devletin devlet ve . hükümet şeklinin de cumhuriyet olacağını ortaya atıyordu. Hakimiyetin Padişaha değil fakat kayıtsız şaftsız ve doğrudan doğruya Türk milletine ait o lduğu zihniyetini devlet h ayatımıza kazandıran Büyük Atatürk olmuştur. Büyük insan daha Anadolu'ya ayak basar basmaz bu fikri gerçekleştirmek azim ve kararıyla hareket etmiş ve Amasya'dan gönderdiği bir tamimle bunu gerçekleştirmeye çalışmıştır. Türk fikir ve siyasi hayatında ilk defa Devlet şekli olarak Cumhuriyeti cesaretle telaffuz eden, dile getiren ve savunan Atatürk olmuştur. Atatürk başlangıçta yeni kurulan hükü metin, ayrıca halk hükümeti olduğunu da söylemiştir. Atatürk'e göre, "Halk hükümeti, hakimiyeti tamamen halka veren ve halk için çalışan bir hükümettir". Bu demokrasiden başka bir şey değildir. Halk hükümeti halkın saadeti ve refah ı için çalışan ve egemenliği kayıtsız şartsız millite veren hükümettir. Bu hükümet düzeni daha s�nra Cumhuriyete yönelmiştir. dd) Atatürk'e göre Cumhuriyet, "milletin yüksek siyasi ve iktisadi müessesesidir. Asri bir cumhuriyet kurmak d emek, milletin insanca yaşa masını bilmesi, yaşamanı n neye bağlı olduğunu öğrenmesi demektir"(65l. M edeniyet dünyasının çağdaş yönetimi Cumhuriyettir. Cumhuriyet ise insanca yaşamın düzenidir. insanlığı Cumhuriyetle mutlu kılm ak, cumhuriyet idaresinde insanı kıymetlendirmek demektir. i nsanca yaşamak ideali de Atatürk'ü Cumhuriyete yönelten sebebler den biridir. Anıl Çeçen'e göre, "Cumhuriyet, yeni bir devlet biçimi olduğu kadar çağdaş bir toplum ve insan demektir"(66l. Cumhuriyet insanları mutlu kılacak, adil bir düzenin ifadesi olduğu için, Atatürk Cumhuriyeti hep savunmuş ve onun özlemini duymuştur. ·
·
·
·
b) Atatürk'ün Cumhuriyeti Değerlendirmesi
aa) Atatürk, lzmir'de 1 4 Ekim 1 925'de yaptığı konuşmasında Cumhu
riyetin milletin kendi istek ve arzusu ile oluştuğunu belirtmiş ve cumhuriyetin kuruluşu ile hükümet ile millet arasında ayrılık kalmadığını dile getirmiştir. "Bugünkü hükü metimiz, teşkilatı devletimiz doğrudan doğruya milletin kendi kendiliğinden yaptığı bir teşkilatı devlet ve hükumettir ki, onun ismi (65) (66)
378
Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a.g.e., s. 58 Anıl Çeçen, Atatürk ve Cumhuriyet, Türkiye i ş Bankası , Ank. s. 1 02
cumhuriyettir. Artık hükümet ile millet arasında mazideki ayrı lık kalmamıştır. Hükümet millettir ve millet hükümettir. Artık hükümet mensupları kendilerinin milletten gayri o l mad ı klarını ve milletin efendi olduğunu tamamen an lamışlardır"l67l. bb) Cumhuriyet bir anlamda devleti, devlet i �tidarını ifade etmektediL Atatürk 1 Kası m 1 929'da T. B . M . M .'i açış konuşmasında, cumhuriyeti devlet gücü olarak görmektedir. "Cumhuriyetin dahili siyaseti vatandaşın yaşayışını hiçbir nüfus ve ta sallutun (satdırı:nan ın) tesirinde bı rakmaksızın temin etmektedir. Bu siyaset, dikkatle takip olunmaktadır. Bu hususta Cumhuriyet jandarma ve zabıtasının· hizmet ve fedakarlığı yüksek takdirinize layıktır"!68l. Keza 1 Kasım 1 933'de T.B . M . M .'i açış konuşmasında da, cumhuriyet devlet şekli olarak anlatılmaktadır. "Bu sene Cumhuriyetin onuncu yılını kutlamakla bahtiyar olduk. M ille timizin gösterdiği taşkın sevinçler, gönüllerimizi iftiharla doldurdu. Cumhu ri yetin feyizleri, ülkenin her bucağında canland ırıldı. Millet, geçen o n senelik cumhuriyet eserlerini, topluca, gözden geçirdi ve gerçekten sevinmeğe ve öğünmeye hakkı olduğunu gördü"(B9l. . 1 Kas ım 1 936'da T.B. M . M .'i. açış konuşmasında da Cumhuriyeti, dev let düzeni olarak, bizzat devlet olarak ele almaktadır. "Cumhuriyet, yeni ve sağlam eserleriyle, Türk M illetini emin ve metin bir istikbal yoluna koyduğu kadar, as ıl fikirlerde ve ru hlarda yarattığı güvenlik iti bariyle, büsbütü n yeni bir hayatın müjdecisi olmuştur"!70l . Aynı konuşmasında milletle devletin ilişkisini belitmiş, Cumhuriyet bu ilişkinin mihenk taşı o lmuştur. Atatürk bu ilişkiyi şöyle belirtmektedir. "Devleti ve hükü meti kendi malı ve koruyucusu tanımak, bir millet için büyük nimet ve mazhariyettir. Türk milleti bu neticeye. cumhuriyette varm ış ve her sene bunun ar:tan s e me relerini · görmüş ve göstermiştir. M illetimizin, maddi ve manevi huzuruna, her şeyden fazla ehemmiyet verişimizin, ne ka dar yerinde olduğu a nlaş ılıyo r"(1 1 ı . cc) Cumhuriyet, devlet şekli, qiçimi olduğu kadar uygulanan siyasi re jiminde ad ıdı r. Atatürk 1 Kas ı m 1 937 T.B . M . M . açış konuşması nda, "Memnu niyetle görmekteyiz ki c u mhu riyet rejimi, yurdumuzda huzur ve sükünun en iyi yerleşmesini temin etmiş bulunuyor. Vatandaşlar ve bu yurtta oturanlar, cum(67) (68) (69) (70) (71 )
Atatürk'ün Atatürk'ün Aynı eser, Aynı eser, Aynı �ser,
Söylev ve Demeçleri, C. i l . , 2 nci baskı, Ank. 1 959, s. 230 Söylev ve Demeçleri. C. L,s. 360 s. 373 s. 386-387 s. 387
379
·
huriyet kanunların ın eşit ş artları altında kendileri için hazırlanan hürriyet, refah ve saadet·imkanlarından azami istifade etmektedirler"l72>. dd) Cumhu riyet, Türk inkılabını da ifade eder. En ileri ve e n gelişmiş devlet şeklidir. Atatürk C umhuryetin Onuncu yılını kutlarken, Türk inkılabı ile Cumhu riyeti eş anlamda almıştır. "Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir." Cumhuriyet Türk inkı labının hem ürünüdür, hem de başarısının sonu cudur. Türkiye'de Cumhuriyet, tarihi, sosyal, kültürel nedenlerle kurulmuştur. Aynı zamanda Cumhuriyet toplumda güven sağladığı gibi geleceğe bakan yönüyle de yeni bir hayatın müjdecisi olmuştur. Atatürk 1 Kasım 1 926'da T.B. M . M .'de yaptığı konuşmada huzur ve asayişin gerçekleşmesini Cumhuriyet ve medeniyetin başlıca nimeti o larak görmektedir. Atatürk'ü n konuşmasında Cumhuriyet, Türk inkılabı olarak değerlendirilmiştir. "İçtimai bünyemizin hiçbir hadisesini, hiçbir derdini yarım tedbirlerle uyuşturmak şiarında ve istidadında olmayan Cu mhuriyet, tevessül ettiği radi kal ıslahatın ilk devrelerini geçirmiş ve günden güne artacak semerelerini ikti taf etmek (meyvesini toplamak) devrine girmiştir". Atatürk cumhuriyetle inkılabın ilişkisini Trabzon'da yaptığı konuşmada şöyle dile getirmektedir. "Vatanı n vahdetini (birliğini) , hürriyet ve istiklalini temin eden milletimizi Cumhuriyet idaresine kavuşturan inkılabımız; iktisadi refah ve saadetimizi, medeniyet aleminde layık olduğumuz mevkiide temin edecektir"l73l. ·
ee) Atatürk için cumhuriyet bir hedeftir. Cumhurbaşkanlığına seçilişi dolay ısıyla yapt ı ğ ı konuşmada, cu mhu riyete olan inanc ı n ı şöyle ifade edmiştir: "Türkiye Cu mhuriyeti, cihanda işgal ettiği mevkie layık o lduğu eser leriyle ispat edecektir" ve devamla, "Türkiye Cumhuriyeti mes'ut, muvaffak ve muzaffer olacaktır"174J . Atatürk bir d iğer cumhuriyeti değerlendirmesinde de, "Benim için bir tek hedef vard ı r: Cumhu riyet hedefi. Bu hedefe vasıl olmak için, mu ayyen yolda yürüyen arkadaşların muvaffak olması için, tevessül edilen doğru yolda, namuskarane yolda çok çalışmak ve faal olmak lazımdır"(7Sl. ·
(72) a.g.e., s. 392 (73) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. il., s. 1 88 (74) Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, s. 60 (75) Aynı eser, s. 6 1
380
ff) Cumhuriyete ve Cumhuriyetin dayanağı milli egemenlik kavramına büyük değer v e yer veren Atatürk, gerçek a.n lamda Cumhuriyetle bağ daşmayan ömür boyu Cumhurbaşkanlığı önerisine karş ı 25 Eylül 1 930'da Ankara'da bulunan l stanbul gazetelerinin başyazarlarına verdiği cevapta açıkca bu öneriyi gerekçeleri ile beraber reddetmiştir: "- Bana öteden beri bu ve buna mümasil (benzer) tekliflerde bulunan lar çok olmuştur. Siz ve efkar-ı umumiye (kamuoyu) bilmelisiniz ki bu yoldaki teklifler hoşuma gitmemiştir ve gitmez. Benim gayem Türkiye'de, yeni Türkiye Cumhuriyetinde millet haki miyetini takviye etmek ve ebedileştirmektir. D ediğiniz gibi bu teklifi benim idealimi cidden rencide eden (sızlatan) bir manada telaki ederim. Bu noktada şu veya bu tefsirlere giden sözlerin manasını, beni iye tanımış olan Türk mil leti benden daha iyi takdir eder"(1sı . gg) Başbakan i s met lnönü'nün izlediği politikanı n T. B . M: M .'ince onaylanmasına rağmen, Meclisin güvenini yeterli görmiyerek, Başbakanlıktan ayrılması üzerine, bir gazete de Atatürk'ün başbakanl_ığı üstleneceği ile ilgili yazı ların çıkması üzerine Atatürk 27 Eylül 1 930 günü kalabalık bir milletvekili grubunu Ç ankaya'da kabulederek ç ı karı lan dedikodularla ilgili ve olayları açıklıyan şu konuşmayı yapmıştır: --
"Arkadaşlarımız içinde Başvekillik yapacak zevat (kişiler) çoktur. Fakat bütün bu arkadaşları m dahil olduğu halde milletin umumi temayülü be nim şu ve bu zaruret karş ılığında Başvekil olmamı icap ettirirse bu vazifeyi kemal-i te vazu (tam bir alaçak gönü llükle) ve minnetle ifaya (yerine getirmeğe) müheyyayım (hazırım). Bu takdirde benim aynı zamanda Riyaseticumhurluğu u hdemde bulundurmanın elbette imkanı kanunisi yoktur. Benim alacağı m bir yeni vazifeyi muhtelif tarz ve manalarda suitefsir et mek (kötü yorumlcı.mak) , Türk milletinin efkarını teşviş edecek (karıştı racak) tarzda izaha kalkışmak hiç de makul ve mantıki değildir. Amerikan sistemini memleketimizde tatbik etmeği hiç hatırıma getirme dim. Sistemsiz ve kanunsuz tarzda Reisicumhurlukla Başvekaleti birleştirmeği asla düşünmedim. Ve düşü n ecek adam olmadığım, bütün milletçe malumdur zannederim. Bugünkü şerait içinde bir hükumetin millet ve memleket menfaatı için takviyesine masruf (güçlendirmesine yönelik) herhangi sözümü bin türlü malayanilerle (boş ş ey) istismar etmeğe kalkı şmak isteyenler çok bedbaht (76)
Cumhuriyet ve Milliyet, 26 Eylül 1 930 ve Ayın Tarihi, sayı 79-81 , s. 6645-6646 ( l smail Arar tarafından zikredilmiştir, Atatürk'ün Bazı Konuşmaları, Belleten, Atatürk Özel Sayısı, C. 1 . , i l . , sayı 204, Kası m 1 988, Ankara 1 988, s. 967-968.
381
adamlardır. Akşam gazetesi başmUharririne (baş yazarına) söylediğim sözler benim ağzımdan çıkmış ve icabında daima tekrar olunacak sözlerdir"ını . Atatürk bu sözleri ile· Cumhurbaşkanl ığ ı ile başbakanlığı n birleşe miyeceğini, bu iki makamın aynı kişide toplanamıyacağını açıkça belirtmiştir. Ayrıca milletin isteği ve temayülü ve zaruret halinde kendisinin başbakanlık görevini de Cumhurbaşkanlığından ayrılarak büyük bir tevazu ile yerine geti receğinide açıklamıştır. Atatürk bütün yetklerin cumhurbaşkan ı nda toplanmasına öngören Amerikan sistemini hiç düşünmediğini ve bunun sistemsiz ve kanunsuz ola cağı nı açıkça belirtmiştir;· Atatürk burada Türk Anayasa sistemine bağlılığını da dile getirmiştir. hh) Tü rkiye'de Cumhu riyet fazilet ve adaletle eş anlamda kul lanılmıştır. Atatürk'e göre, "Cumhuriyet, fazileti ahlakiyeye müstenit bir idare dir. Cumhuriyet fazilettir. Cumhuriyet idaresi, faziletli ve namuslu insanlar yet iştirir"!78l. Atatürk fazileti cumhuriyetin bir özelliği olarak görmekte; cumhuriyeti fa zilet düzeni olarak tanı mlamaktadır. Atatürk'e göre cumhuriyet uygarlık aleminin çağdaş yönetim tarzıdır. insanca yaşam, cumhuriyetle sağlanır. insanca yaşamın toplumda kök salabil mesi cumhuriyet yönetimin geliştirilmesine bağlıdır. Prof. Dr. Bülent Daver'in açıklamasına göre, "Montesquieu Cumhuri yetin diğer önemli bir ilkesinin fazilet olduğunu söylemiştir.. Ona göre despo tizmin temeli korku, aristokrasinin şeref duygusu, Cumhuriyetin ise erdemlik yani fazilettir. Bir başka deyişle, cumhuriyet yüksek ahlaki, moral değerlerin ön planda geldiği bir siyasal rejimdir"!79l. Ayn ı konuda Ord. Prof. Dr. H ıfz Veldet Velidedeoğlu'da "Cumhu riyette esas, fazilet ve adalettir; zira o, bütün millete, bütün halka dayanır ve dayanmalıdır; bu olmazsa "Cumhuriyet" olmaz"!80l. . Kısaca ve özlüce, "Cumhuriyet, son asırlarda büyük medeni milletlerin hesapsız ve ıstırap ve kandan sonra vardıkları en sağlam devlet şeklidir. Cu mhuriyet, son dört yüz senelik idareler içinde beşeriyetin çırpina ç ı rpına bulduğu son çaredir. Cumhuriyet, baştanbaşa dah ili ve harici (77) Ayın Tarihi, Sayı 79-8 1 . s. 6646-6647 ve 4 Ekim 1 930 tarihli gazeteler. Ayrıca Bk,· Milliyet
(78) (79) (80)
382
20 Ekim 1 930 Pazartesi ve 25 Ekim 1 930 Cumartesi, {Gazi'nin Başvekaleti rivayetlerinin l çyüzü) ve (Gazi ve Başvekalet) adlı yazılar. ( l smail Arar tarafından zikredilmiştir. Atatürk'ün Bazı Konuşmaları, Belleten Atatürk Özel Sayısı, c. 1. il. sayı 204, Kasım 1 988, Ankara 1 988, s. 969-970. Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, s. 58. Bülent Daver, Atatürk, Cumhuriyet ve Demokrasi, Atatürk Haftası Armağanı, 1 0 Kasım 1 983. AtatürkDizisi, Sayı 1 6, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, s. 9. H ıfzı Veldet Velidedeoğlu, Türkiye'de Ü ç Devir, C. 1., l s tanbu l 1 972, s. 81 .
düşmanlar elinde esir kalmış, Türk vatanını kurtarmış ve milletin hayat, istiklal ve namusunu temin etmiş, tecrübe edilmiş bir halk idaresidir. Cumhuriyet, Türk milletinin halde ve istikbalde iyiliğini, u nvanını, selametini koruyacak başlıca vasıtadır"(a1 ı .
6 . Sonuç (Cumhuriyetin Değerlend iril mesi)
Cumhuriyet bizde ısmarlanan, siparişle davet edilen bir müessese değildir.Türk toplumunun istek ve ihtiyaçlarına cevap verdiği için devlet biçimi olarak kabul edilmiş ve siyasi rejim olarakta benimsenmiştir. Eski Türk Devletlerinde, hakanı n, hanın seçimle işbaşına gelmesi, ku rultay gibi organların mevcudiyeti, Türklerin demokratik olduklarının delili idi. Batılı anlamda cumhuriyete eski Türklerde raslanmamakla beraber, cumhu ri yete destek olacak, cumhuriyetin kuru mlaşmasını sağlıyacak örf ve adetler mevcut bulunmakta idi. Hakanın, Hanın seçimle işbaşına gelmesi, hakanın, hanın seçiminde yetenek ve liyakat aranması, seçim işinin kurultay aracılığı ile gerçekleşmiş olması cumhuriyeti, yüzyıllar so nrası Anadolu Türklerinin be nimsemesin!n esas amili, sebebi olmuştur. Daha öncede açıklandığı üzere Atatürk'ün "Türk Milletinin tabiat ve adetlerine en uygun idare Cumhuriyet idaresidir" sözünün, dayanağıda Selçuklu yönetiminin sona ermesi sonucu Ankara'da kurulan yönetim biçiminde görü lmüştür. Atatürk, 7 . 9 . 1 924'de Yunus Nadi Beyle yapt ı ğ ı söyleşide, Ankara'yı bir Cumhuriyet inerkezi olarak tanıtıyor v e halkın tarihten geien cumhuriyet kabiliyetini takdir ediyordu . Cumhuriyetin kurucusu büyük Atatürk açıkça, Türk milletinin Cumhu riyete kabiliyetini gördüğü için, Türk milletinin tabiat ve adetlerine en uygun idare cumhuriyet olduğu için, cumhuriyeti, devlet biçimi, şekli olarak almıştır. a) 1 9 Mayıs 1 9 1 9'a gelinceye kadar Cumhuriyet, bir siyasi rejim olarak · açıkca savunulmamış, bazı Osmanlı düşünürleTi _Cumhuriyeti eserlerinde dile getirmekle yetinmişlerdir. Türk fikir ve siyasi hayatında ilk def'a D evlet şekli olarak Cumhuriyeti cesaretle telaffuz eden, dile getiren ve savunan Atatürk olmuştur. Yeni Türk Devletinin kurucusu Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1 91 9'da Samsun'a karaya ayak bastığı andan itibaren, milli egemenlik ilkesine dayana rak Cumhuriyeti gerçekleştirmeye çalışmıştır. Egemenliğin Padişaha değil fa_
(81 )
Prof. Dr. A . Afet l nan'ın yaptığı açıklamaya göre, Türkiye'de ·cumhuriyet Nasıl Oldu" bah sinden alınan bu paragraf Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Tevfik Bıyıklıoğlu'nun yardımiyle hazırlanmıştır. Ancak eserde Atatürk'ün el yazı ları dışında olanlar da Atatürk'ün görüşlerine uygun olarak, onun direktifi ile hazırlanmıştır. A. Afetinan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazıları, Ankara 1 969, s. 35 ve d� vamı.
383
kat kayıtsız şartsız ve doğrudan doğruya Türk M illetine ait olduğu zihniyetini devlet ve siyasi fikir hayatımıza da kazandıran Atatürk olmuştur. b} Türkiye'de Cumhuriyet, tarihi, sosyal ve kültürel sebeblerle kurul muştur. Türkiye'de Cumhu riyet güven sağladığı gibi geleceğe bakan yönüylede yeni bir hayatın müjdecisi olmuştur. Türkiye'de C mhuriyet tesadüfen seçilmiş ve doğmuş, ısmarlama bir devlet ve hükumet şekli değildir. Cumhuriyet, Türk Milletinin kaderinde yer almıştır.Tarihin yapıp yoğurduğu, sosyal ve kültürel bağlarla oluşan Türk M il letinin de karakterine uyan, bir siyasi rejimin adı olmuştur. Çağımızın en büyük ve en güçlü insanı Atatürk, Türk Milletinin kaderini Cumhuriyetle çizerken, ileri ve medeni bir toplum olmanın gereğini de ortaya koymuştur. c) Türkiye'de Cumhuriyet, milli s ı n ı rlar içinde �bedi hüviyeti ile yaşamaktadı r. Ebedi, daimi ve devamlı hüviyeti ile Cumhuriyet birtaraftan ülkenin birliğini ve bütünlüğünü diğer taraftan da bu ü lke üzerinde yaşayan insanların, mutlu ve mes'ut hayat tarzlarını ifade eder. Cumhuriyet, mes'ut ve mutlu insanların, kendi iradeleri ile, kendi kaderlerini çizmeleridir. Türkiye'de Cumhuriyet, devletin siyasi rejimi olarak Devlet Başkanının genel ve gizli oyla . seçilmesini, belirli sürelerle seçilmesini, devlet yönetiminin halkın iradesine tabi olması anlamına gelir. Bir diğer anlamda da Cumhuriyet, inkılablara, Atatürk fikir ve idealine de bağlılığı ifade eder. Cumhuriyetin Türk Devletinin siyasi rejimi ve hüviyeti olarak ifadesi, Türkiye Devletinin varl ığının, devaml ılığının Cu mhuriyete bağlı kalması an lamına gelir. Devlet şekli Cumhu riyet olan yeni Türk devleti, Misakı Mill1 ile çizilen, milli sınırların üzerinde milli devlet anlayış ı n ı , millet ve devlet birliğini ve bütünlüğünü ifade eder. Bin yıllık bir geçmişin şerefli mazisi ile sınırlanan Türk yurdu, Türklerin ana vatanı, kanla, şanla, şerefle, çizilmiş sınırlarıdır. Bu -sınırlar içinde kurulan Türk Devleti, Türkiye Cumhuriyetidir. Türkiye Devletidir. Türkler tarafından ku rulan Türk Devletidir. d} Cumhuriyet Devletin siyasi reji m i olarak 23 Nisan 1 920'de kurul muştur. 29 Ekim 1 923'de sadece devlet şekli olarak ilan edilmiştir. 29 Ekim 1 923'de CumhuriyetinJlanını öngören Kanun, "Teşkilatı Esasiye Kanunu nun Bazı Maddelerinin Tavzihan Tadiline Dair Kanun"dur. Kanu n başlığından da anlaşı lacağı üzere, Cumhuriyetin ilanı, Devletin siyasi rejimine vuzuh, açıklık g etirmek amacı ile T.B.M.M .'nce kabu l edilmiştir. Eski kurulu düzen Cumhuriyet'in ilanı ile açıklığa kavuşmuştur. e) Türkiye'de Cumhuriyet batılranlamda modern cumhuriyet olal>il menin niteliğini taşıyabilecek şekilde gelişmiştir. Cumhuriyet, ırk, din, dil ve cinsiyet farkı gözetmeksizin, bütün vatandaşların paylaştıkları ve yarar landıkları siyasi rejimin adı olmuştur. Eşitlik ilkesi, herkesin kanu n önünde ·
384
eşitliği Türk Cumhuriyetinin bir özelliğini teşkiletmiştir. Nüfusun yarısını teşkil eden kadınlarımıza toplum hayatında eşit haklar sağlama, seçme ve seçilme hakklnı eşit şartlarla kullanma, Türkiye .Cumhuriyetinin bir özelliğidir. f) Türkiye'de Cumhuriyetin ilan ı , doğulu olduğu gibi batılı devletlere de öncülük etmiş, en modern devlet şeklinin ve siyasi rejimin Cumhuriyet olduğunu göstermiştir. Amerika'da yayınlanan "The Washington Post" gazetesi 7 Ekim 1 923 tarihli, Editorial Society�Second Part, kısmında, yakında Türkiye'de Cumhu riyetin ilan edileceği haberini vermekte ve bu kararı sağ duyunun bir zaferi ol arak değerlendirmektedir. Aynı yazıda Türk ö rneğinin diğer Avrupa ü lkele rince de izlenmesini dilemektedir. Aynı gazete 1 Kasım 1 923 tarihli sayısında, "Türkiye'deki Cumhuriye tin ilanı Avrupa'daki politik gelişmelere ters düşüyor Türkiye'de diktatörlükten demokrasiye gidiliyor" diye övgüde bulunmuştur. g) Türkiye'de Cumhuriyet istikrarlı bir siyasi rejimin yerleşmesine ne den olmuş, barış ve güvenlik Devlet politikas ı n ı n esas ı n ı teşkil etmiştir. "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" parolası, bir devlet poltikası olduğu kadar, Cum huriyetin siyasi rejiminin bir niteliği olmuştur. Cumhuriyet, en gelişmiş ve en ileri devlet şekli olarak Türk i nkılabının hem başarısı, hem de gücüdür. Bu başarıda ve bu güçde Atat.ürk adı, her za man ve her yerde daima sevgi, saygı ve minnetle anılacaktır.
B.
M i l l iyet ç i l i k
En gelişmiş toplum düzeni olarak millet, insanlık ailesi içinde belirli, ta rihi aşamalardan geçerek oluşmuş gerçek bir düzeni ifade eder. Milliyetçilik ise, millet gerçeğinden hareket eden, bir fikir akımı ve çağımızın en geçerli bir sosyal politika prensbidiı:. MilliyetçilikTürk inkılabının bir temel ilkesi olduğu kadar, Türk Milletinin kaderini tayin eden, bir temel ilke, bir yüce ü lkü, milleti huzur ve ·refaha yönelten_ en güçlü bir bağdır. Milliyetçilikle ilgili açıklamalar öncelikle millet dediğimiz en gelişmiş top lum düzenini belirtmeyi gerekli kılmaktadı r. Çünkü milliyetçilik millet gerçeği ne dayanmaktadı r.
1 M i l l et a) Millet'in Anlamı ve Tanımı .
Millet, herşeyden önce ortak bağları olan bir insan topluluğudur. Millet kelimesi çağımızda, Fransızca, "nation" kelimesi karşılığ ı kullanılmıştır. Aynı kelime ingilizce ve almanca da kullan ılmaktad ı r. Kelimenin menşei latince , "Natio"dan gelmektedir. Anlamı eski fransızcada da olduğu üzere aynı kökden, ayn ı soydan gelme demektir(82l. Daha sonraki yıllarda kelimenin (82)
"Millet" kelimesinin fransızca karşılığının anlamı için Bk. Rene Johannet, Le Principe pes Nationalites, Paris 1 928, s. 1 -5
385
değişik anlamlar kazanması , milleti, aynı soydan gelen insan topluluğu de mek olan ırktan ayırmıştır. Dilimizde millet kelimesi, önceleri bütü n müslümanların topluluğunu ifade edecek şekilde, "Millet-i lslamiye" olarak kullanılmıştır. Osmanlı devleti . nin yönetimi din esasına dayandığı için millet kavramı ile din birliği olan toplum kastedilmiştir. Namık Kemal yazılarında, Osmanlı Devleti'nin birliğini sağlamak için, "Millet-i Osmaniye"den bahsetmiştir. Türkçülük akımının etkisi ile mil let.din birliğinden ayrı ve farklı bir topluluk olarak değerlendirilmiştir. Millete batılı_ anlamda yer ve değer verme, ırk ve din birliğinden ayrı ve farklı şekilde kıymetlendirme, Türk Milli Mücadele hareketi ile beraber başlamıştır. "Ulus" kelimesi millet kelimesi ile eş anlamda kullanılmıştır. "Ulus" keli mesinin, aslı n ı n moğolca olduğu , aşiret ve kabile anlamına ve daha dar bir çevreyi ifade ettiğini belirtenlerin(83l yanı sıra, ona çok daha geniş, almanca "volk" karşılığı geniş mana verenl_e r de(84l vard ı r. Millet karşılığı dilimizde "budı.in" kelimesi de kullanılmışsa da, pek tu tarlı olmamıştır ve bugün de kullanı�mamaktadı r. i nceleme mizde "Millet" kelimesini ü st ü n tutmamız ı n nedeni, Milli Mücadelenin bir temel ilkesi olarak, modern anlamda kullanılmış olmas ı , es prisinin ve anlamının Milli Mücadeleden güç kazanmış olmasındandır. M illet, toplum hayatında erişilen son merhaledir. İ lk çağlarda bir siteler medeniyeti olduğu gibi, bugün de bir milletler medeniyeti vardır. i nsanlığın en ileri şekli olan millet, modern medeniyetin temeli olan gerçek cemiyettir, diğer deyimle şuurlu topluluktur. Medeni olmak, ancak kuwetli bir millet ol makla mümkündürıası . Prof. Dr. M ümtaz Turhan'ın deyimiyle, "Medeni bir cemiyet olmakla, millet olmak arasında hiç bir fark yoktur. Her ikisi de aynı şartları icap ettirmekte ve aynı temel vetirelere (süreçlere) dayanmaktadıK86l. Aynı görüşü savunan J. T. Delos'a göre "millet, medeniyetin doğurduğu en ö nemli ve belki de en gelişmiş b linçli bir topluluktur"(8 7l. Millet, milli planda olduğu gibi milletlerarası planda da değer ifade eder. Birinci Cihan Harbinden sonra kurulan Milletler Cemiyeti ve şimdi de faaliyette bulunan Birleşmiş M illetler Teşkilatı isim olarak da millet gerçeğinden hareket etmiş ve milletler topluluğuna bu adı vermiştir. -
(83) (84) (85) (86) (87)
386
Prof. Dr. A. Mecit Doğru, Dilimizden Atılmakta Olan Kelimeler Halen Hıristiyan Gagauzların Türkçesinde, Tercüman, 20 Mayıs 1 98 1 . Peyami Safa, Millet ve i nsan, l stanbul 1 943, s. 44-45. Hilmi Ziya Ü lken, Millet ve Tarih Şuuru, l stanbul 1 948, s. 1 69. Mümtaz Turhan Atatürk i lkeleri ve Kalkınma, l stan bul 1 965, s. 6. J. -T. Delos, Le Probleme de Civilisation, La Nation, T. 1, Sociologie de la Nation, Montreal 1 944, s. 1 69.
b) Milletin Unsurları Millet, tarihi ve sosyolojik bakımdan bir aşamaya ulaşmış ve belirli nitelik ve şartları olan bir topluluktur. Milletin temeli irade ve istiklalle çizilmiş sarih bir tarih şuuruna dayanan vatan ve bu vatandaki maddi ve manevi kıymet kay naklarıd ı r. M illet her şeyden ö nce s ı n ı rları tarihte haz ı rlanmış v e mücadelelerle çizilmiş olan bir vatana .dayanır. Millet ve vatan (yurt) kavramları birbirinden ayrılmazlar. Aynı gerçeğin iki yüzü, aynı bütünün iki parçasıdır. Milletle vatan-arasındaki ilişki, vatanın milli varlığın heyecan kaynağı olmasından, toplumsal varlığımızın devam ını ve düzenini sağlamış olmasından ileri gelir. Ord. Prof. Hilmi Ziya Ülken'e göre , "Ferdi hafızan ın dayanağı beyin olduğu gibi içtimai hafızanın dayanağı da vatandır. Vatan, içtimai hafıza veya tarihin maddi sembolüdür. Her ocak, her şehir gibi, bütün milletin de müşterek hatıraları , iftiharları, gururları , müşterek acıları, kusurları , ibret ders leri vardı r. Bütün bunlar s ı n ı rları belirli toprak üzerinde toplanır ve içtimai hafızanın bütün bu izleri onun üZerine kazılır ki bu toprağa yurt diyoruz"!88l. Millet bu vatan üzeride aynı dille, aynı duyguyla bir kültür birliği kuran, bir bütün haline gelmiş şuurlu halk kitlesidir. Milletin oluşmasında, vatan (yurt) birliği yanı sıra dil, kültür ve ideal bir liğinin de önemli rolü ve yeri vardır. Dil, birlikte, birarada yaşıyan insanların karşılıklı anlaşma vasıtasıdır. . Anlaşan insanlar birarada yaşarlar. Dil, düşünceyi belirtmek için kullanılan bir araçtı r, en yararlı bir anlaşma vasıtasıdır. Birlikte, bir arada yaşayan insanlar, akıl ve zekalarının ürü nlerini dil ile ifade ederler. Düşüncenin insandan insana ulaştırılmasına, dil önemli bir rol oynar. Ortak anlaşma vasıtası olarak dil, millet varlığına en kuwetli bir basamak teşkil eder. Bir milletin dili ve tarihi sosyolojik gelişmelerle sağlanır. · Milleti oluşturan unsurların arası nda dilbirliği kadar, kültür (hars) bir liğinin değeri ve rolü ·vardır. Kelime anlamı ile kü ltür, insan ı yetiştirmek, ·milli kültür ise milletin yaratıcı kuvvetlerini geliştirmek için yapı lan haz ı rlıkların bütünüdü r. Kültür, bir toplumun sahip o lduğu maddi ve man�vi k ıymetlerden oluşan bir bütündür. Kültür, bir toplumu diğer bir toplumdan ayıran özel bir hayat tarzını belirler. insanoğlunun tabiat ile etkileşiminden doğan kültür, in san tabiat ı n ı n eseridir. Kültür, varl ığnı ve sürekliliğini toplum yaşamına borçludur. Kültürü n , m illet dediğimiz varlığın oluşmasında büyük rolü vardır. Kültür gücü olmayan millet tarihte varlığını ispatlayamaz. ·
(88)
Hilmi Ziya Ü lken, Millet ve Tarih Şuuru, a.g.e., s. 203-204.
387
Prof. Dr. H ilmi Ziya Ülken'e göre, "Her milletin kendi hudutları içinde, kendi şartlarına ve ihtiyaçlarına göre meydana getirdiği medeniyet, o milletin kültürüdür. Milli kültürler birbirini tamamlayarak insani medeniyeti doğurur<89l. Her millet kendi milli kültürünü zenginleştirmek suretiyle insani medeniyete yeni unsurlar katar. ideal birliği ise, insanların birbirine yaklaştırır, onlarda kader birliği hisle rini uyandırır, ortak idealler, dayanışma duygusunun da canlanmasına vesile olur. Ortak ideallerle, insan toplumu birleştirici bir yapıya kavuşur. Ortak ideal ler sayesinde insanlarda her türlü ahlaki hareketlere ve fedakarlıklara karşı müsait bir am9ç uyanı r ve toplumu oluşturan kişiler perçinlenmiş bir bütünlük halinde kudretli bir hale gelir. Yüksek ve ortak ideallere dayanan, ona sahip olan milletler devamlı ve güçlü devlet kurabilirler(90J. c) Milletin Tarihi, Sosyal, Siyasi ve Hukuki bir Gerçek Olması Millet, tarihi ve sosyal bir teşekküldür, tarihi ve sosyal zaruretlerin doğurduğu bir gerçektir. Millet, tarihi ve sosyal bir teşekkül ve onun sonucu olarak bir gerçek olduğu kadar hukuki ve siyasi bir olaydır. Millet, her şeyden önce tarihi bir gerçektir. Çünkü milleti tarih hazırlar, tarihi gelişmeler içinde milletler varlıklarını kazanırlar, Milletler yoktan varedile mezler. Millet olmak iÇin, gerekli olan bütün tarihi şartların yüzyıllar boyunca hazırlanmış olması gerekir. Vatan s ı n ı rları n ı n çizilmesi, milli dilin doğuşu, milli kültürün gelişmesi uzun bir tarihi gelişmenin ürünüdür.
J. T. Delos'a göre de, "millet tarihin bir başlangıcı değil, tarihin bir so nucudu r.Tarihin başlangıcında insan vardır. i nsan zamanla gelişerek, etnik grup ve millet olaral<şekil almıştır''(91J . -
Dil, kültür, ideal birliği v e belirli bir toprak üzerinde müştereken yaşama arzusu gi!Ji, bir çok objektif unsurların bir araya getirdiği millet, tarihi oluşların hazırladığı bir sosyal varlıktır. Vatan diye adlandırdığımız sınırları belirli toprak parçasını, tarihi mücadeleler ve harpler çizer. Dil, Kültür ve ideal birliğini de ·or- · taya koyan tarihtir. Millet bütün unsurlarıyla birlikte, tarihJ oluşun ortaya koy duğu, tarihi bir gerçektir. Toplu m gelişmesinde ulaşılan son merhale olarak millet, sosyal bir varlık ve sosyal bir gerçektir. Bir gönül birliği ve ruh anlaşmasıyla birlikte yaşayan insan topluluğu olarak millet, devamlı ve daimi bir hayat ve kader ortağı halinde birarada bulunan insanların topluluğudur. (89) (90) (91 )
388
Müjgan Cunbur'dan nakil, Atatürk ve Milli Kültür, Ankara 2. baskı, 1 98 1 , s. 3 1 . Fikret Kanat, Milliyet i deali ve Topyekün Milli Terbiye, Ankara 1 942, s. 1 1 ve devamı . J.-T. Delos,Le Probleme de Civilisation, La Nation, T . 1 . , a.g.e., s. 1 90.
M illeti oluşturan kişilerin, bireylerin, millet denilen topluluk içinde kendi arzuları ile birlikte, birarada yaşamaları kendi kanaat ve ülkülerini ortaklaşa pay laşmaları birlikte yaşam arzu ve iradesinde ileri gelir. Ortak bağları ve özellikleri bulunan insan topluluğunun sürekli olarak birlikte yaşama isteği sosyal bir olaydır. Ortak bağlar ve özellikler aynı toplum · çerçevesinde olan insanları birbirine yaklaştırmakta ve sosyal dayanışma duy gusunu doğu rmaktadı r. Bu bakı mdan m i llet sosyal dayan ış manı n oluşturduğu sosyal bir gerçektir. M illet, hukuki bir gerçektir. Önce milleti teşkil eden fertlerin milletle ve dolaylı olarak devletle ilişkisi hukuki bir bağdır. Vatandaşlık veya diğer deyim le tabiiyet, millet gerçeğine dayanır. Milletin hukuk kaideleri ile şekil alması, düzen kurması da diğer bakımdan hukuki gerçek olduğunu ortaya koyar. M il letin, milli irade esasına dayanarak, hukuk düzenini kurması , yaşatması , de vam ettirmesi, kendi kendini idare etmesi millet gerçeğine dayanır. Bu yönü ile de millet, hukuk düzeninin ortaya çıkardığı b ir gerçektir. Millet, Siyaset ilminin ortaya koyduğu siyasi bir gerçektir. Millet, birlikte yaşama arzularına dayanan insanların kader birliğine uyarak siyasi tercihlerini gösterme arzusundan ve temayülünden ortaya çıkmaktadır. Çeşitli siyasi ter cihler arasında birbirini seçerek diğerlerinden üstün tutma ve bunu uygulama şeklinde tanımlayabileceğimiz siyaset, özellikle, millet denilen en gelişmiş toplumda da görülür. Milleti teşkil eden fertlerin milletle olan bağları hukuki olduğu kadar da siyasidir. Millet, belirli bir toprak parçası üzerinde yaşayan in sanların siyasi tercihleri sonucu meydana gelmiştir. Bu yönü ile millet şiyasi bir gerçektir. M illet, aynı zamanda milletlerarası politikada temel bir unsurdur ve mil letle rarası politikanın da dayandığı bir gerçektir. d) Milletin Irk, Kavim ve Ümmetten ve Daha Dar Çevreli Topluluklardan Farkları . Millet, arzettiği özellikleri itibariyle, ırk, kavim ve ümmetten ayrılır. Millet ırk demek değildir. Tarihin yapıp yoğurduğu bir gönül biliğidir, bir manevi muhittir. I rk, antropolojik ve filolojik bazı vasıtafara göre kurulmuş mücerret bir zümredir. Ferdin iradesi dışında kalan, gerçekliğini kaybetmiş fa razi bir bağdır. Renklere, kafataslarına, kan gruplarına göre yapılan ayırımlar, bugün ilmi gerçeklere uymamakta ve bir ihtiyaca cevap vermemektedir. Irk kavramı bir istila, bir birleşme veya emperyalist emellerin vesileleri olarak kul lanılmış ve millet realitesi ile karıştı rılmıştır. Irk, biyolojik bir vakıadır. Millet ise daha çok tarihi bir varlıktır(92l. Prof. Sadri Maksudi Arsal'a göre, "Milliyeti münhasıran antropolojik ma nada ırk esasına istinat ettirmek, ilmi bakımdan doğru değildir. Milletlerin (92)
Hilmi Ziya Ü lken, Millet ve Tarih Şuuru, a.g.e.,
s.
189.
389
menşei bir taraftan etnolojik manada ırki maya ise, diğer taraftan tarihi ve sos yolojik amil ve şartlardır"(93J. M illet kavim demek de değildir. Kavim müşterek bir vatana yerleşme miş, müşterek bir tarih şuuru ile ayrı bir kültü r yaratmamış olan göçebe veya yerli dil ve soy birlikleridir. Kavim milletin doğuşunda ham madde vazifesi görür ve ondan ayrılır. her millet bir kavmin inkişaf etmiş şeklidir. Millet, aynı üniversel dine inanan insan topluluğu olan ümmetten de ayrılır. Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya'ya göre, "islam toplumu millet değildir. ü mmet adı n ı alır ve s adece din bağları ile bağlı bir kitledir. Bu kitle içinde müslüman olmayanla,r ayrı bir statüye tabidirler"(94l. Milleti kuşatan, ırk, ümmet ve kavim gibi daha geniş topluluk, gruplar olduğu gibi, milletin içine giren daha dar topluluklar da vardır. Bunlardan birincisine etnik topluluk denilir. Aynı dil ve soydan gelen gruplar, toplu veya dağınık bağımsız bir kültür oluşturamazlar, onlar millet içinde milletin yapıcı u nsuruna kat ı l ı rlar, i radelerini miletin iradesiyle birleştirirler, milli kültürün doğuşuna da hizmet edebilirler. Ancak etnik grup kendi yetersizliğine rağmen, millet olma iddiasına kalkarsa, toplu mda bu_ nalımlara, anarşilere sebep olur. Etnik grupların millet olma iddiası tarih bilinci ve tarihi kadere aykırı olduğu için, hangi siyasi endişeden doğarsa doğsun, gerçek dışı ve hatalıdır(9SJ. Atatürk'ün bu konuda birleştirici ve yapıcı görüşü çokdikkat çekicidir. Şöyle ki: "Bugünkü Türk M illeti siyasi ve içtimai camiası içinde kendilerine Kürtlük fikri; Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır. Fakat mazinin istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlış tevsimler (adlandırmalar), birkaç düşman aleti, mürteci beyinsizden maada hiçbir millet ferdi üzerinde teellümden (kederlen me, eseflenme) başka bir tesir has ıl etmemiştir. Çünkü, bu millet efradı da umum Türk Camiası gibi aynı müşterek maziye, tarihe, ahlaka, hukuka sahip bulunuyorlar"(96l. Milletin içine giren daha dar bir grup olarak ayn ve farklı dini topluluklar ve mezhep ayrı l ıklarına dayanan topluluklar da yer alır. Din, millet birliğinde asli bir unsur.olmamakla beraber, tarihi aşamada, etkili olmuştur. Aynı dinden olanların millet birliğinin oluşmasında yararlar sağlayacağı açık olmakla bera ber, tek amil, tek faktör olduğu da bugünün toplum gerçekleri karşısında ka bul edilemez. Ancak, millet birliği içinde mezhep mücadelesi ve parçalan malarına sebep olan dini topluluklar, milli iradenin oluşmasına engel olduğu gibi, toplum düZenini de anarşiye sürükler. İleri ve gelişmiş toplumlarda, laiklik (93) Sadri Maksudi Arsal, Milliyet Duygusunun Sosyolojik Esasları, l stanbul 1 955, s. 2 1 . (94) Tarık Zafer Tunaya, Siyasi Müesseseler ve Anayasa Hukuku, l stanbul 1 966, s. 66. (95) Hilmi Ziya Ü lken, Millet ve Tarih Şuuru, a.g:e., s. 1 90. (96) A. Afetinan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El yazıları, Ankara r9 69, s. 23.
390
anlayışı içinde din ve mezhep özgürlüğüne yer verildiği ölçüde, toplum düzeninde güvenlik sağlandığı gibi, kişiyi de mutlu kılar. Din ve mezhep ayrılığına varan kışkırtmacılık, milli kültürün sağladığı birliğin oluşmasına da engel olur. e) Millet Gerçeğine Karşı itirazlar Marksizm, Milleti ancak ekonomik şartlardan doğan, ekonomik, şartların değişmesi ile de sona erecek geri bir sosyal düzen o larak görmektedir<97l . Marksizme göre, millet burjuvazinin gelişmesinden doğmuş bir geçiş cemi yetidir. Ord. Prof. Hilmi Ziya Ülken ise, "Millet tarihi materyalizmin iddia ettiği ibi, burjuvazinin gelişmesinden doğmuş bir geçiş cemiyeti değildir",(98l de � mektedir. Millet, zaruri olan bütün tarihi şartların yüzyıllar boyunca hazırlanmış ol ması ile oluşur. Millet çağdaş sosyal bir gerçektir. . Hilmi Ziya Ülken'e göre, "Millet asla ahdi (Conventionnel), keyfi, iğreti bir kuruluş değil; tarihi ve insani bir zarurettir.l�9l Millet, toplumsal heyetlerin kaynaştığı, kültür birliğinin doğcluğu demokratlaşmanın gerçekleştiği bir top lum düzenidir". Avusturyali sosyalist düşünür Otto Bauer'e göre de, "M illiyet duygusu büyük bir realitedir, sosyalist camialarda dahi milliyet duygusunun yok o lması ihtimali yoktur"<1 00ı demiştir. Alman sosyalistlerinden K. Kautski de, "milletlerin inkişafına sun'i bir surette mani olmağa çalışmak beşeriyetin inkişafına set çekmeye kalkışmaktır." Frans ız J. Jaures'in 1 905'de Stutt gart'ta toplanan sosyalist kongresinde yaptığı açıklamalar çok dikkat çekicidir. J. Jaures'e göre, "Milletler beşeri dehanın, beşeri inkişafın birer hazineleri dirler, manevi kıymetleri ihtiva eden birer vazolardır. Bu kultür vazoların ı kırmak proletaryaya yakışmayan bir hareket, bir siyasettir".( 1 0 1 1 Marx, Engels ve aşı rı tarihi maddecilerin milleti red etmelerine karşılık, ılım!ı sosyalistler daha gerçekçi bir görüşle milleti tarihi ve sosyal bir varlık ola rak savunmuşlardır. t) Atatürk'ün Millet Anlayışı Türk Milletinin, millet anlayışını dile getiren Atatürk, milleti şöyle tarif et mektedir. "Millet, dil, kültür ve mefkure birliği ile birbirine bağlı vatandaşların teşkil ettiği bir siyasi ve içtimai heyettir''.( 1 02ı Bu tarif Türk Milletinin kültür hazinesini (97) (98) (99) (100) (101) (102)
Sadri Maksudi Arsal, Milliyet Duygusunun Sosyolojik Esasları, a.g.e., s. 1 03 ve s. 1 1 5121. Hilmi Ziya Ü lken, Tarihi Maddeciliğe reddiye, 2 nci baskı, l stanbul 1 963, s . 229. Aynı Eser, s. 228. Sadri Maksudi Arsal, Milliyet Duygusunun Sosyolojik Esasları , a.g.e., s. 1 04-107. Aynı Eser, s. 1 04-1 07. A. Atetinan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El yazıları, a.g.e., s. 18.
39 1
dile getirmekte, zengin bir hatıra mirasına sahip bulunan, beraber yaşamak konusunda ortak istek ve rızaları en içten bir şekilde açıklamaktadı r.!1 03> Atatürk, Milliyet meselesini ferdi (kişisel) ve müşterek (ortak) hürriyet meselesi olarak görmektedir. < 1 04> Atatürk, milletin yapıcı u nsuru olarak Türk diline önem ve değer vermekte, Türk dilinin Türk Milliyeti için mukaddes (kut sal) bir hazine saymaktadır. (l osı Atatürk'e göre, "Türk dili, Türk Milletinin kalbi dir, zihnidir". r1osı Atatürk, Türk Mifletinin oturduğu, yaşadığı toprak parçasını, derin ve şanlı geçmişin; büyük kudretli atalarının mukaddes miraslarının sak landı ğ ı , sınırları t arihte çizilmiş yer olarak b elirtmektedir. Atatürk'e göre, "vatan diye adlandırılan bu toprak parçası hiç bir kayıt ve şart altında ayrılık ka bul etmez bir küldür". r1 0?)
2 . Milliyetçilik
a) Milliyetçiliğin Tanımı ve Anlamı Milliyetçilik, u lusçuluk ve fransızca nasyonalizm, dilimizde eş anlamda kullanılmaktadır. Milliyetçilik, bir sosyal �olitika prensibi veya fikir akımı olarak, millet reali tesinden hareket eder ve milli menfaati temin gayesi ile bir ülkü etrafın da toplanmayı ifade eder. Milliyetçilik, ideal ve kader birliğinin yönlerini belir ten bir prensiptir ve toplumu yüceltme amacını gösterir. Çağımızda milli yetçilik, insanı bir gruba ve bir topluma bağlıyan en kuvvetli bir bağdır. Milli yetçilik modern toplumun tarihi gelişmesinin bir ürünüdür. Her milletin milliyetçilik anlayışı değişik ve farklı olduğundan, dünyada ne kadar milliyetçilik akı mı varsa o kadar milliyetçilik anlayışi vardır. Her milli yetçilik akımının kendine özgü özellikleri vard ı r. Bütün milliyetçilik akımlarını içine alan açık ve belirli bir tarif yapmak güçdür, hatta imkansızdır, Milliyetçilik ü lkeden ülkeye, o ülkenin şartlarına bağl ı olarak değişmekle beraber, aynı ü lkenin tarihi gelişmeleri içinde de farklı anlamlar almış bulunmaktadır. Bu nunla beraber, modern anlamda milliyetçiliğin ortak yönlerini belirterek tarif et mek mümkündür.<1 0sı Carlton J . H . Hayes'e göre "Milliyetçilik, kendilerLni aynı milletin üyesi sayan kişilerin duydukları bir arala, aynı sınırlar içerisinde, bağ ı msız bir hayat sürmek ve teşkil ettikleri toplumu yüceltmek isteğidir".P09J Aynı Eser, s. 24. Aynı Eser, s. 1 9. Aynı Eser, aynı yer. Aynı Eser, aynı yer. Aynı Eser, aynı yer. Boyd C. Shafer, Le Nationalisme (Mythe et Realite), l ngilizceden tercüme: J. Metadier), Paris 1 964, s. 9- 1 6 . (109) H. O lman, Atatürk'ün Milliyetçilik Anlayışı Üzerinde Bir Deneme, S.B.F. Yüzüncü Yıl Armağanı , Ankara 1 959, s. 3 1 9.
(103) ( 1 04) ( 1 05) ( 1 06) ( 1 07) ( 10B)
392
Sadri Maksudi Arsal, Carlton J. H. Hayes'den biraz farklı olarak milletin tarihi oluşuna değer vererek milliyetçiliği tarif etmektedir: "Milliyetçilik, yani milliyet duygusu bir millete mensup fertlerin, milli ta rihlerine, milletlerin mazideki hem parlak başarılarına, hem de felaket ve ızdıraplarına karşı derin bir ruhi bağlılık ve hürmet hissi şeklinde tecelli eder". ( 1 10) "Fakat Milliyetçilik, milliyet duygusu ancak maziye, mazideki şeylere bağlılıktan ibaret değildir. Milliyet hissinintecelli ettiği diğer bir saha vardır. O da istikbale yönelmiş emel,-gaye ve düşünceler sahasıdır".P 1 1l Milliyetçilik, kişiyi topluluğa bağhyan bağ olarak, milliyet (nationalite); va tandaşlık, milliyet duygusu şeklinde de ifade edilmektedir. Ancak milliyetle, milliyetçilik arasında fark vardır. Milliyet, bir millete mensup olma, bir millete bağlı olma halidir. Milliyetçilik ise, bir millete mensup kişilerin mensup olduğu millete karşı besledikleri bağlılık duygusu ve şuurudur. Kişinin mensup olduğu kitleye karşı duygusu bağlı lık hissi, milliyet duygusunun esas ı n ı , kökünü teşkil etmektedir. Kişinin mensup olduğu topluluğa bağlılığı, hayat mücadelesinden doğan bir zorunluk olduğu gibi, insanlığın medeniyet yo lunda ilerlemesinin de bir şartı olmuştur. <1 12ı Milliyetçilik sadece bir fikir akımı değildir, bir sosyal politika prensibi ve milletlerarası politikanın da temel unsurudur. <1 13l Milliyetçilik, önce aynı millete mensup olanların milli bir devlet kurmaları amacını göstermektedir. Milliyetçilik, çağımızda insan -topluluklarını modern devlet halinde güçlü bir bütün haline de getirmektedir. Aynı zamanda milli yetçilik bir politik akım olarak bağımsız ve egemen devletlerin kurulmasına imkan verdiğinden, milletlerarası camianin hukuki ve siyasi yönden teşki latlanmasını da etkilemektedir. Her m illi topluluğun bağımsız bir devlet haline gelmesi, bunun meşru ve gerekli sayılması "Milliyetler Prensibi" dediğimiz prensibin doğuşuna sebep olmuştur. Milliyetler prensibi, ondokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında özellikle Av rupa'da etkili olmuş, milli devletlerin doğmasına sebep olmuştur. Hukuki ol maktan daha çok siyasi bir temel ilke olan milliyetler prensibi, Birinci ve İkinci Dünya Savaşından sonra Asya ve Afrika'da bağ ımsızlık mücadelelerinin bir bakımdan dayanağını teşkil etmiştir: Milletlerin milli devlet kurmaları , her nimetin kendi ortak amacı ile ilgili bulunmaktadır. Ayrıca milliyetçilik akımı milletlerin iç politikasına yön vererek, ·
( 1 1 0) (111) ( 1 1 2) ( 1 1 3)
Sadri Maksudi Arsal, a _ g.e., s. 74-65. Aynı Eser, s. 76. Aynı Eser, s. 32-33. Suat Bilge, Milletlerarası Politika, Ankara 1966, s. 246 ve sonrası.
393
milli devletlerde bağ ı msızlık, egemenlik, eşitlik gibi politik değerlerden başka, milli politika, milli m enfaat, milli ekonomi gibi kavramları da kıymetlen direrek, politikada onerrıli bir yer almasına imkan vermektedirJ 1 14l b) Milliyetçiliğin Nitelikleri Taı:ihi gelişmenin bir ürünü olarak gelişen milliyetçilik, Batı Avrupa'da ve Amerika'da liberai demokrasinin kurulması ile paralel olarak gelişmiştir. ilim açısından değerlendirilen milliyetçilik, akla değer verir, şuurlu bir nitelik taşır. Modern anlamıyla milliyetçilik, mantıki düşünceye, sağduyuya ve ada lete dayanır. Kültürlü fert ve milletlerin milliyetçiliğidir. Millet içinde beşeri da yanışmaya değ e r verdiği · gibi, başka milletlerin de hürriyetine istiklaline hürmet eder. Modern milliyetçilik, sosyolojik ve psikolojik esaslara dayanır. Kan tahlili ile uğraşmaz, kafa taslarının şekli ile ilgilenmez. Kan değil ruh arar. Modern anlamda milliyetçilik hürriyetçidir, liberaldir.!1 1 5l Eşit değerler arar, eşitlik pren sibine dayanı r. Üstün millet-aşağı millet nazariyesini reddeder. Kendi milletinin diğer milletler üzerinde hukuk, hürriyet ve adalet esaslarına aykırı bir yolda ta hakküm hakkı o lduğunu iddia etmediği gibi,diğer milletlerin de kendi milleti üzerinde tahakküm teşebbüslerini de fikirle, kalemle gereğinde silahlı mücadele ile reddeder. Modern milliyetçilik milletlere, saygı esasına dayanır, barışçıdır. Tecavüz harplerinin karşısındadı r. Barış ve güvenliğLve milletlera rası iyi münasebetleri, milletlerin normal gelişmesinin şartı sayar. Modern milliyetçilik, insani yönü ve niteliği ile federal dünya düzeninin kurulmasını aniaç bilir. Milletlerin hürriyetleri ile bağdaşacak federal bir dünya düzeni t�şkilini, kültürlü insanlığa düşen bir vazife sayar. Modern milliyetçilik idealist bir nitelik taşır ve iyimserdir. insanlığın ge leceğine güvenle bakmakta, milletlerarası barış ve güvenliğin kuru lmasını ve deva mını arzulamakta, ekonomik ve sosyal kalkınmaya insanlık ölçüsünde değer vermektedir. Modern milliyetçilik, s ınıf, zümre ayrı l ığ ı na, bir s ı n ıfın veya zümrenin diğer s ınıf veya zümreler üzerinde tahakküm kurmasına karşıdır. Bu şekilde tahakküm yolunu sağduyuya aykırı, adalet ve hürriyet esasları ile bağdaşmaz bulur.ı1 1 sı Modern milliyetçilik veyahut diğer deyimle; şuurlu milliyetçilik veya ras yonel milliyetçilik, ilim açısından milliyetçiliğin değerlendirilmesidir. Modern milliyetçiliğin en önemli özelliği bilime dayalı olması, bilimci olmasıdır. ( 1 1 4) Aynı Eser, s. 246-247. ( 1 1 5) Modern anlamıyla milliyetçiliğin bir niteliği olan liberalizm yani hürriyetçilik, hukuki ve siyasi anlamıyla liberalizmdir. Ekonomik anlamıyla liberalizmden tamamen farklıdır. · ( 1 1 6) Bk. Sadri Maksudi Arsal, Milliyet Duygusu, a.g.e., s. 220-224.
394
Modern milliyetçiliğin bir diğer yönüde demokrasiye yer vermesi ve de mokratik bir nitelik taşımasıdır. Prof. Sadri Maksudi Arsal'a göre "Şuurlu milli yetçilik mahiyeti ve temayülü itibariyle demokratik bir-ruhi hadisedir. Onun için şuurlu milliyetçilikancak hür ve demokratik milletlerde inkişaf edebilir''J 1 1 7l Milliyetçilik; ı rkçılık (rasizm)� kozmopolitizm, mukaddesatçılık (üm� metçilik), şovenizm, totaliter milliyetçilik ve komünizm gibi akımlara karşıdır, bu akımlarla milliyetçiliği bağdaştırmak mümkün değildir. ilim açısından bir farazi görüşe dayanan ve çok defa emperyalist emel lere yarayan ı rkç ılık, millet gerçeğinin subjektif unsurlarını değerlendirmediği gibi kültür, dil ve ideal'e gereken yeri vermediği için sosyal, politik ve hukuki bir gerçek olamayacağı için, milliyetçilik akımı ile de bağdaşmaz. ırkçılık ayrıca üstün ırk, aşağ ı ırk ayırımı yaptığından modern milliyetçiliğin değer verdiği eşitlik prensibine, adalet ve hakkaniyet anlayışına da karşıdır. lrkçı milliyetçilik tamamen anti demokratiktir ve emperyalisttir. ı 1 1 sı Kozmopolitizm veya kozmopolitçilik, dünya vatandaşlığını esas aldı ğından milliyetçiliği tamamiyle red ve inkar eder, onu zararlı ve gereksiz sayar. Milliyetçilik, insanl ığı inkar etmediğinden, milletle insanlık ailesi arası nda en mesut bağı aradığından,· kozmopolitçiliğin tenkitleri yersiz ve mesnetsizdir. Kozmopolitçilik, insaı:ı nevini tek bir millet ve dünyayı da kendi vatanı saydığından tarihi ve sosyolojik gelişmelere ve gerçeklere de aykırıdır. Kendi varlığını mutlak ve üstün, diğer milletleri hakir ve aşağı gören mutaassıp şovenizm akımı da modern anlamıyla milliyetçiliğin karşısındadır. Şovenizm, önce eşitlik prensibine aykırıdır. Sonra şovenizm, e mperyalist emellere vasıta olduğundan milletlerarası barış ve güvenlik için de zararlı ve tehlikelidir. Şovenizm insanlığın birlikte dayanışma duygusu içinde yüksel mesine de karşıdır. Totaliter milliyetçilikte, insan yerini devlete terkettiğinden devlet en yüksek güç ve ideal olmuştur. insa n ı n , kendine has bir değeri kal madığından, varlığı sadece devlete hizmet etmek, onu başarıya ulaştırmak için kabul edilmiştir. Totaliter milliyetçilikte insan ve ona. bağlı ana ha� ve hürriyetler değerini kaybettiğinden, tofaliter milliyetçilik modern anlamıyla mil liyetçiliğin karşısındad ı r. Nazi Almanyasında ve Faşist ltalya'da görülen totali ter milliyetçilik bugün değerini politik gelişmelerle kaybetmiştir.ı1 1 9ı Din ve şeriat istismarına dayanan siyasi ü mmetçilik (mukaddesatçılık) da, modern anlamıyla milliyetçiliğin karşısındadır. Modern milliyetçilikte din, uhrevi bir değer taşıL Toplumu yükseltme ve yüceltme amacı milli menfaat esasına dayanır. Bu sebeple modern anlamda milliyetçilikle siyasi ümmetçiliği bağdaştırmak mümkün değildir. ·
( 1 1 7) Aynı Eser, s. 97. ( 1 1 8) Recep Peker'in konuşması, Ulus, Mart 1 947. ( 1 1 9) Suat Bilge, Milletlerarası Politika, a.g.e., s. 257-263.
395
Modem anlamıyla milliyetçilikte millet iradesi, milli hakimiyetin bir tezahürüdür. Siyasi Ommetçilikte ise, hakimiyetin temeli· ilahi iradedir. Bu gün Arap me mleketlerinde d ahi milliyetÇiliğin .dine dayanmadığı görül mektedir. <1 20l Son zamanlarda dilimizde kullanılan "mukaddesatçı milliyetçilik" deyimi de din istismarını gaye edinen, modern anlamda milliyetçilikle bağdaşmayan, yanlış ve hatalı bir deyimdir. - Mukaddesatçılık adı ile ortaya atı lan siyasi ümmetçilik, milliyeti reddedenbir tür akımdır. Esas itibariyle ümmete dayanır, lslam birliğni, ümmet birliğinde artar. Modern anlamda milliyetçilikle ümmetçi milliyetçiliği eşitlik, demokrasi ve toplumda din hürriyeti bakımından bağ daştırmak mümkün değildir. Mukaddesatçı milliyetçilik perdesine bürünen din istismarcılığı, milli yetçiliğin çağımızla görülen üstün başarısı karşısında, milliyetçiliğe dini bir hüviyet vermeye ve onu bu yönü ile toplumçja değerlendimeye çalışan ge reksiz, yanlış ve hatalı bir kullanım tarzıdır. Milliyetçilik, zaten milletin mu kaddes saydığı dini ve milli değerlere sahip çıkar, onları korur ve yüceltir, fa kat her türlü din ve mukaddesat istismarını da reddeder. Milliyetçilik, millet duygusunu geçici bir kuruntudan ibaret sayan ve mil letleri sadece bir devir ekonomisinin gereği olarak değerlendiren ve materya lizme dayanan komünizme karşı da bir fikir ve idealdir. · Marks, Engels ve Lenin'e göre, milliyetçilik geri bir sosyal sistemin
özelliğidir ve ilerici sosyalist ve komünistlik karş ıs ı nda tasfiye olmaya mahkumdur. Marksizm, milleti ancak ekonomik koşullardan doğan, ekonomik koşulların değişmesi ile de sona e recek geri bir sosyal düzen saymaktadır. Ayrıca Marksizm, dünya işçilerinin vatanlarını unutarak, milletleri yok farzede rek birleşmelerine engel olduğu için milleti ve milliyetçiliği red eder. M illiyetçilik her şeyden önce insan şahsiyetine ve hürriyetine değer ve rir. Fransız inkılabı ile milliyetçilik ve liberalizm cereyanlarının birlikte gelişmesi bir tesadüf değildir. Şuurlu_ milliyetçilik, insan şahsiyetine değer verdiği ve hürriyeti benimsediği için medeni ve insani karakter t.aşı r. Komünizm insan şahsını otomatlaştırdığı ndan ve geniş ve şümullü hürriyet anlayışını reddettiğinden milliyetçilikle bağdaşamaz. ı1 2 1 ı ·
Prof. Dr. Suat Bilge'ye göre milliyetçiliğin karşısında olan milletlerarası komünizm bugün değerini milletlerarası politikada da kaybetmiştir: (120) Aynı Eser, s. 271 �272. ( 1 2 1 ) KomüDizm millet denilen içtimai gerçeği inkar etmektedir. Komünizmin millet gerçeğini reddetmesine karşılık Ord. Prof. Hilmi Ziya Ülken, "Tarihi Maddeciliğe Reddiye" adlı çok kıymetli etüdünde, milletin çağdaş bir içlimai gerçek olduğunu ve bu içtimai gerçeği değerler yaratıcısı insanın meydana getirdiğini ifade eımektedir. l stanbul 1 963, s. 227230.
396
"Marksistler bütün memleketlerin işçilerinin birleşmesi ile milli sınırların ve milliyetçiliğin ortadan kalkacağını ümit etmişlerdir. ikinci Dünya Savaşı bu ü midi hayal kı rıklı ğ ı n a uğratmışt ı r. Her memleketin işçileri kendi milli hükumetlerinin arkasında toplanmışlardı r. M arks'ın s ı n ı f dayanı şması milliyete sadakati önleyememiştir. Komünist rejimlerin altında olmayan mem leketlerde gelişen sendikacılık, dış politikadan ziyade mensuplarının durum larını iyileştirme Çabalarına yönelmiştir. Zor kullanılmayan yerlerde milliyetçilik komünizme karşı koymuştur. Doğu bloku içinde bile milliyetçilik, Yugoslav ya'da, Macaristan ve Polonya'da başkaldırmıştır". r1 22ı M illiyetçilik, insan l ı ğ ı n gelişmesine, refaha kavuşması n a yararlı olmuştur. Milli camialar içinde bütün insanlığın yararlandığı ve iftihar ettiği iler lemeler ve eserler kaydedilmiş, farklı milliyetçiliğin yarattığı çeşitlilik insanlığı zenginleştirmiştir.< 1 23> · Modern anlamıyla değerlendirilen milliyetçilik insan lığın gelişmesinde, her milletin kendine düşen payı gerçekleştirmesiyle me deni insanlığa katkıda bulunmuştur. Milliyetçilik, hayatiyet ve gelişmesini her memleketin özelliğine, her milletin kendine özgü karakterine göre geliş tirecek bir nitelik taşımaktadır. c) . Milliyetçilik Prensibinin Türk inkılabındaki Rolü ve Yeri Türk milliyetçiliğinin, Türk lnkılabındaki rolü ve yeri, haksızlık ve esa rete karşı milletçe isyanın ortaya çıkması ve Türk Milletinin Kurtuluş Savaşın daki şahlanmas ı ile görülür. Bir milletin kurtuluşunda milli g ayelere yönelmenin tek şart olduğunu milli tarih şuurunu idrak etmesiyle başarıya erdiği bir gerçektir. Bu bakımdan, Milli Kurtuluş Savaşında milli tarih şuurunu idrak eden Türk Milleti, zaferde başarısının sırrını milli gayelere yönelmekte bulmuştur. Atatürk Milli Bağıms ızlık mücadelesinde öncelikle şu parolayı ortaya atmıştı : "Hakimiyeti milliyeye müstenit, bilakaydüşart müstakil yeni bir Tüı:k dev leti tesis etmek". . . "Bu kararın istinat ettiği en kuwetli muhakeme ve mantık ya istiklal ya ölüm parolasında toplanıyordu". "Esas, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır". "Türk'ü n haysiyet ve izzeti nefis ve kabiliyeti çokyüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvôlsun evladır. Binaenaleyh, ya istiklal, ya ölüm". işte gerçek kurtuluşu görenlerin parolası ve kurtuluşa inananların düşüncesi bu olmuştu. ·
(1 22) Suat Bilge, Milletlerarası Politika, a.g.e., s. 293. (123) Aynı eser, s. 290-291
397
Atatürk'Ün 2 1 122 · Haziran 1 9 1 9 tarihli Amasya genelgesinde "Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır'' yolundaki bildirisi, M illi istiklal Mücadelesinin esas prensibini teşkil etmiştir. Bu prensip, milletin her ferdini, cins ve sınıf farkı olmaksızın, müşterek bir vazife ve mesuliyete davet ediyordu. "Hakimiyet bilakaydüşart milletindir'' sözü haksızlığa karşı bir isyan parolasıdır, bir kalk, uyan borusudur. istiklal Mücadelesi, milli bir mücadeledir, milletin haksızlığa ve esarete karşı mücadelesidir. M illi birlik ve beraberlik içinde, toplum şuurunun uyanması ile milletçe hazırlanmış ve başarılmıştır. Büyük Atatürk'ün deyimi ile, "Milli Mücadeleyi yapan doğrudan doğruya mille tin kendisidir; Milletin evlatlarıdır: Milli Mücadelede şahsi hırs değil milli izzeti nefs saiki hakiki olmuştur".!124) ·
Kurtuluş M ücadelesinin sembolü Ankara, Türk milliyetçiliğini temsil ediyordu. Kurtuluş Savaşının bütün sıfatları ve deyimleri de buna işarettir. Mill1 Mücadele, M illi istiklal, Milli Hareket, Milli Zafer, Hakimiyet-i Milliye, Kuvayi Milliye, M isak-ı M illi ve Büyük Millet Meclisi terimleri ile eksiksiz, katıksız pürüzsüz tam bir milliyetçilik ifade edilmiştir.<1 25l istiklal Savaşımızda ve ondan sonra gerçekleşen inkılaplarla milli olma yan siyasi ve içtimai değerler tasfiye edilmiş ve bunların yerine, Türkün kendi öz değerleri alınmıştır. M illi tarih, milli coğrafya, mill1 dil, milli ekonomi sadece tabir olarak dilimize yerleşmemiş, sosyal bünye mize uymuş, siyasi davranışı mıza istikamet vermiştir. Milliyetçilik, Kurtuluş M ücadelesi ve Milli Hakimiyet Mücadelesi için bir zaruretti. M illi Mücadelenin sonunda bir gerçek ortaya çıkmıştır. Vatan, Türk Va tanı, M illet, Tü rk M illeti, Devlet, Türk Devletidir. Gelişme döneminde milli yetçiliğimiz, bütün açıklığı ile ana vatana, Türkiye'ye yönelmiştir. Büyük Atatürk, Türk inkılabın ı n temelinde M illi Kurtuluş ve M illi Ege menlik M ücadelesinin özüne, milliyetçilik prensibine yerleştirmekle üstün başarı sağlamıştır. Prof. Dr. Mümtaz Turhan bu başarısının s ırrın ı şöyle açıklamaktadır: "Atatürk'ü n büyük dehası burada da kendisini göstermiş milliyetçiliğin modern bir millet olma ve milli bir kültüre kavuşma hususundaki mühim rolünü sezmiş, onu umdelerinin başına koymuştur".< 1 26l d) Tür/< inkılabına Göre Milliyetçilik imparatorluğun temeli ve kurucusu olan Türkler, kendi hakimiyetlerini devam ettirmek, imparatorluğu yıkılmaktan kurtarmak için islahat yapıyorlardı. Unsurlar arasında ahenk ve birliği temin etmekten başka çare görmüyorlard ı . B u yüzden Osmanlı imparatorluğunda milliyetçilik hareketi geç gelişmiştir. ( 1 24) ( 1 25) ( 1 26)
398
Enver Ziya Kara!, Atatürk'ten Düşünceler, a.g.e., s. 1 72 Bk. Peyami Safa, Türk i nkılabına Bakışlar, i kinci baskı, s. 78 Mümtaz Turhan, Atatürk ve Kalkınma, a.g.e.s. 1 8
imparatorluğun asıl sahipleri olan Türkler, sosyal ve siyasi düzeni bozmamak için milliyet fikrinin karşısında idiler. Birinci Cihan Harbi sona erince, Türkiye'de ayakta kalabilmiş biricik ide oloji milliyetçiliktL 1 91 8'den sonra meydana gelen olaylar ise, milliyetçiliği tu rancıl ıktan temizleyip anlaştırmaktan başka çıkar yol bırakmıyordu.<1 27> . Atatürk, Birinci Cihan Harbinde bütün dünyayı hummalı bir şekilde sa ran milliyetçilik prensibini, en lüzumlu tarihi anda yakalamasını bilmiş ve on dan M illi Kurtuluş S avaşında ve milli egemenlik mücadelesinde fayda lanmıştır. Türk inkılabı ile yeni anlam ve değer taşıyan milliyetçilik, kökünü Türk tarihinin derinliklerinden, ilhamını M illi Mücadeleden alan ve Türk Milletinin maşeri şuuruna yerleşmiş bir prensiptir. Milliyetçilik tarihi kaderimizin ortaya koyduğu, geliştirdiği bir şuurdur. Yeni Türk Devleti tamamıyle m illiyetçilik temeli üzerinde kurulmuştur. Milliyetçilik, millet olarak var olma ve yaşama duygusu, Türk Kurtuluş Savaşında bir şuur ve iman halinde yaşamış, elde ettiği başarılarla yavaş yavaş açıklanmış, o lumlu bir anlam ve istikamet almıştır. Bu amacı belirtmek için Fransız yazarlarından Jean Melina, Ernest Renan'dan mülhem olarak, "Türkiye'deki 1 91 9'dan itibaren cereyan eden hadiseleri yeni bir milletin ya ratılması için tarihi bir sonuç olarak ifade etmiştir. Mustafa Kemal yeni bir ma nevi şuur yaratarak millete yeni bir ruh vermiştir. Bu millet modern bir millet olmuştur". <1 28l Türk milliyetçiliği, milli menfaatleri fert, zümre, kılik inenfaatleri üzerinde tutmayı, kişisel ve özeli, milli ve topluma tabi kılmaya fertler ve nesiller arasında daha şuurlu ve daha kuvvetli, sağlam bir dayanışma ve bağlılık yaratmayı hedef edinmiştir. Türk milliyetçiliğinin başlangıçta hedefi Türklüğü tam bir siyasi istiklale ve hürriyete kavuşturmaktı. Türk milliyetçiliği esasında terbiyeci ve insaniy etçidir. Hürriyete ve insan şahsiyetine değer verdiği gibi, hedefi de demok rasidir. Hasan Ali Yücel'in deyimi ile "Gerçek milliyetçilik, medeniliğin özü olan hürriyetten doğar. Hür olmayan, her cins esirliğe razı o lan bir toplumda milli ruh gelişemez. Bu inanışın temeli şudur: "Türk için Türk'lük, hür olduğu nisbete kuvvetlidir ve kuvvetli kala caktır"(1 29l. Gerek Türk i nkılab ı n ı n ve gerekse 924 ve 1 961 Anayasalarının Türk milliyetçiliğine verdiği mana, Türk milletini, bütün fertleri ile kaderde, kıvançta ·
·
( 1 27) Kemal H. Karpat, Türk D emokrasisi Tarihi, a.g.e.,s. 31 ( 1 28) Jean Melia, Mustafa Kemal ou La Renovation de la Turquie, Paris 1 929, s. 159- 1 60 ( 1 29) Hasan Ali Yücel, H ü rriye (. Gene Hürriyet, l sı. 1 960, s. 4
399
ve tasada ortak,- bölünmez bir bütün halinde milli şuur ve ü lküler etrafında toplamaktır. inkılap milliyetçiliği, veyahut diğer tabirle Atatürk milliyetçiliği, milli yetçiliğin istbdat devsine raslayan fikri ve ikinci Meşrutiyet devrine tesadüf eden romantik safhasından tamamen farklı ve ayrı hüviyettedir< 1 30l. Atatürk Milliyetçiliğinin temel karakterleri gözönüne serilecek olursa gerçekçiliğin baş nitelik taşıdığı görülür<1 a 1 ı . Türk Milliyetçiliğinde millet en büyük bir gerçektir. Ne fert, ne aile, ne meslek, bu milletin dış.ı nda ve üstünde kendi başına · bir değer taşımaz.
Şuurlu Tü rk milliyetçiliği ·gelişmesini ancak demokratik ve h ü r muesseselerin yerleşmesinde bulur. inkılap milliyetçiliği, bir dayanışmayı ifade etmiştir. Milli dayanışma ile başarıya ulaşan istiklal Savaşı bunun örneğidir. i nkılap milliyetçiliği eşitlik prensibine dayanır. Renk, dil, ırk, din eşitliği. Türk Milliyetçiliği başka milletlerin haklarına riayet eden bir milliyetçilik anlayışını temsil eder. Emperyalizm ve sömürgecilik, başka milletlerin hak ları nı çiğnediğ i , varl ıkları nı yok ettiği için Türk milliyetçilik anlay ı ş ı n ı n karşısındad ı r. Prof. Dr. Yavuz Abadan'a göre , Türk milliyetçiliği hümanist bir nitelik taşır. Hümanist felsefesinin ışığı altında demokrasiyi gerçekleştirmesi, genel bir barış ve güvenlik düzeni içinde insanl ı ğ ı ve insanl ı k kıymetlerini geliştirmeye yönelmesi Türk milliyetçiliğine bu niteliği vermektedir(132l. Türk · milliyetçiliği ırkçı değildir. Turancı değildir. Ancak Türk ırkının dünya tarihinde medeniyete hizmetlerini bilimsel açıdan bir değerlendirme vasıtası olarak göstermektedir. Türk milliyetçiliğinin en mühim karakteri yapıcılık ve yaratıcılıkt ı r. Atatürk, miUet realitesinin zeka ve kalple dışınla kalacağına içine girerek on dan bir oluş ve kudret alemi yaratmıştır. Milliyetçiliğimizin, Atatürkçülük saf hası milletin obje halinden çıkıp aktif bir suje haline gelmesidir. Türk milliyetçiliğine realist bir yönden bakan Atatürk şöyle demektedir: "Biz Türküz ; tam manasiyle Türküz. işte o kadar, Bize iyi müslüman ol mak kafidir. Asya için ve Avrupa için bizim kanunumuz aynıdır. Dostlara sahip bulunmak; istiklali tam.ı mızı muhafaza etmek, her şeyi Türk cephesinden mütalaa etmek. Bu realist bir görüştür; Osmanlı imparatorluğunu mahveden ideolojiye tepkidir''(133l. (130) (131) (132) ( 133)
400
Bk. Remzi Oğuz Arık, Türk i nkılabı ve M illiyetçiliğimiz, Ank. 1 958, s. 22-24 Bk. l smail Hakkı Baltacıoğlu, Halkın Evi, Ank. 1 950, s. 38-39 Yavuz Abadan, Hukukçu Gözü ile Milliyetçilik ve Halkçılık, Ank. 1 938, s. 1 2 Enver Ziya Kara!, Atatürk'ten Düşünceler, a.g.e.,s. 1 22 ·
Türk Milliyetçiliğinin medeni alemde, barışçı ve .insani niteliği, 1 937 yılında Anayasaya milliyetçilik prensibinin girmesi münasebetiyle, Şükrü Kaya tarafından şöyle ifade edilmişti: "Bizim milliciliğimiz, medeni beşeriyet içinde onun esaslı bir unsuru ol arak insanlığın ila ve tealisine (yükselme ve yüceltme) ve bütün dünyayı me sud ve müreffeh yaşatmaya matuf (yönelik) bir milliciliktif.' (134l. Türk Milliyetçiliği, millet gerçeğini ve milliyetçiliğin temel unsurlarını red ve inkar eden marksizm ile komünizmin, de karşısındadır. Türk lnk.ılabı doğuşundan itibaren bu tehlikelerle karşılaşmış, Bolşevik liderler, Türkiyede bir komünist köylü hareketinin yap ı lmasını teşvik ve tahrik etmişlerdir. Komünistler, Tü rkiyede milli ve bağ ımsız bir devletin kurulmasını isteme mişlerdir. Sovyet Hariciye komiseri Çiçerin'in daha 13 Eylül 1 9 1 9'da, Sivas Kongresi sıralarında, Türk köylüsünün Komünist olmayan idarecilere karşı is yan etmesini tavsiye ederek( 1 35l Türk hareketine karşı davranış ve an layışlarını göstermişlerdir. Komünizmin Türk inkılabı için sakıncalı ve tehlikeli durumu, Büyük Atatürk tarafından çeşitli vesilelerle değişik zamanlarda ifade edilmiştir: Sivas Kongresinden hemen sonra, Amerikalı General Harbord'a veri len 24.9 . 1 9 1 9 tarihli muhtırada Mustafa Kemal Paşa, Milli Harekatın amacından bahisle, Sovyet Rusya'da uygulanan siyasi rejimle ilgisini dile ge tirmiştir: "Bolşeviklere gelince , bizim meml eketimizde bu doktrinin h içbir şekilde· bir yeri o lmaz. Dinimiz, adetlerimiz ve aynı zamanda sosyal bünyemiz tamamiyle böyle bir fikrin yerleşmesine müsait değildir. Türkiye'de ne büyük kapitalistler ne de milyonlarca zanaatkar ve işçi vardır. Diğer taraftan zirai bir problemimiz yoktu r. Son olarak, sosyal bak ımdan dini prensiple rimiz bolşevizmi benimsemekten bizi uzak tutmaktadır"( 1 36l. 6 Şubat 1 92 1 'de "Komünizm içtimai bir meseledir. Memleketimizin hali, memleketimizin içtimai şeraiti, dini ve mim ananelerinin kuweti Rusyada ki komünizmin bizce tatbikine müsait olmadığı kanaatını teyid eder bir ma hiyettedir"(1 37l. 2 Kasım 1 922'de "Şu rasını unutmamalı ki, bu tarzı idare, bir Bolşevik sistemi değildir. Çünkü, biz ne Bolşevik ne de komünist; ne biri ne diğeri ola mayız. Çünkü, biz milliyetperver ve dinimize hürmetkarız. Hülasa, bizim şekl-i hükümetimiz tam bir demokrat hükümetidir ve lisanımıza da bu hükümet halk hükümeti diye yad edilir"( 1 38l. ( 1 34) T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Devre V, Cilt 16, 5 Şubat 1 937, s. 60 (135) Bk. Prof. Dr. Tarık Z. Tunaya, Atatürk ve Atatürkçülük, a.g.e.,s. 53-65 ( 136) Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, iV, ( 1 9 1 7- 1 938) Ank. 1 964, s. 78 ( 1 37) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. 1 1 1 , 2 nci Bası, s. 20 ( 1 38) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. 1 1 1 , 2 nci Bası, s. 20
401
21 Haziran 1 935'de "Türkiye'de Bolşeviklik olmıyacaktır. Çünkü, Türk hükumetinin ilk gayesi, halka hürriyet ve saadet verme, askerlerimize olduğu kadar, sivil halkımıza da iyi bakmaktır"( 1 39l, e) inkılap Milliyetçiliği ile /. ve il. Meşrutiyet Milliyetçiliğinin Farkları Osmanl ı çağı n ı n icabı , Osmanlılık ve l slamcılık, Türklüğümüzü bul mamıza imkan vermemekte idi. ilk defa Tanzimatta beliren milliyetçiliğimiz, siyasi bir hareket değil, Türk adına dayanan bir şuur bile değildi. Bu devirde milliyetçilik henüz adını alamıyan bir his halinde idi(14oı . il. Meşrutiyetle milliyetçilik bir his halinde çıkıp bir akım haline gelmiştir. Modern anlamı ile milliyetçilik ise Türk inkılabının eseridir. 1 ) Atatürk Milliyetçiliği, 1. ve i l , Meşrutiyet milliyetçiliğinden farklı olarak, laikdir, lsıami devlet telakkisini ayırd etmiştir. Devletin beşeri unsurunu teşkil eden insan için bağ olarak dine, resmi bir önem vermemektedir. Din ile devlet işlerini ayırd etmiştir. 2) 1. ve i l . Meşrutiyet devri Türkçülüğü hem islamiyetçi, hem de Tu rancı idi. Her iki yolda emperyalist idi. Devletin hudutları dışında, Turancılık müslüman Türkleri, panislamizm ise bütün müslümanları bir bayrak altına top lamayı hedef tutmakta 1di. Bu cereyan hem gerçekleşmesi imkansız, hem de dış tehlikeleri üzerimize çekmekte idi. Osmanlı Devletinin çökme anında içine düştüğü aşağılık kompleksinin bir reaksiyonu olarak belirmiş ve yeni bir impa ratorluk hevesi olarak kendini göstermiştir. H albuki, inkı lap Türkiyesi'nin Türkçülüğü milli hudutları hedef tutmuştur. Emperyalist değildir, realisttir. Dış tehlikeleri bertaraf etmenin yolunu daima aramıştır. 3) ı. ve i l . Meşrutiyet Türkçülüğü büyük bir imparatorluk düşünerek, bunun başına yine meşruti bir hükümdar ve halife sıfatını taşıyan Sultanı baş olarak kabul ediyordu. Devlet teokratik ve meşruti hükümdarlıkla idare oluna caktı r. Halbuki inkılap Milliyetçiliği.tam demokrasi esaslarına uygun olarak, halkın kendi mukadderatına kendisinin hakim olması prensibine dayanarak cumhuriyetçidir. Devlet ise, tamamen laikleşmiş, din ile devlet ayrılmışt_ır. Esas prensip kayıtsız şartsız _halk hakimiyeti, hakimiyetin millete aidiyetidir. 4) ı. Meşrutiyet Türkçülüğü, fikir sahası nda gelişmiş meyvesini edebi alanda vermiştir. il . Meşrutiyet Türkçülüğü de hissi cephesiyle belirmiştir. Ge rek 1. ve gerekse i l . Meşrutiyet Türkçülüğü realist ve tatbikatçı o lmaktan uzakt ı . Halbuki inkılap milliyetçiliği hayatın gerçeklerinden doğmuş zaruretle rin ifadesi olmuştur. Keza inkılap milliyetçiliği Milli Kurtuluş davasını esas harekete getiren güç olmuş" ve zafere ulaşmamı n şart ı n ı teşkil etmiştir. Hadiselerin içinde yoğrulmuş ve hadiselere tatbik edilerek gelişmiştir. (139) Ay nı eser, s . 5-99 ( 1 40) Bk. Remzi Oğuz Arık, Türk inkılabı ve Milliyelçiliğimiz,a.g.e.
402
s.
1 4- 1 5
5) 1. ve i l . Meşrutiyet Türkçülüğü, emperyalist ve ırkçı temayülleriyle bencil idi. inkılap milliyetçiliği, insani bir hüviyet taş ımakta, insanlık ailesi içinde milletlerin hür ve müstakil olmasını arzulamaktadı r. Türk inkılabı kalıplaşmış ve dar Osmanlı milliyetçilik anlayışından gerçek Türkçülüğe bizi kavuşturmuş, kendi öz varlığımızı bulamamıza yardım etmiştir. Türklük gerçek bir varlık olarak i nkılap Milliyetçiliği ile ortaya çıkmıştır. inkılap milliyetçiliği ile millet; mili benliğine ve şuuruna ulaşmıştır. f) Anayasalarımız ve Milliyetçilik İlkesi aa - 20 Ocak 1 921 Anayasası Milli mücadelenin güç şartları içinde devlet yönetimini üstlenen 1 921 Anayasası , kısa ve öz bir anayasa olarak ayrıntılara yer vermemekte idi. Milli yetçiliğin hukuki yönden ifadesi olan milli egemenlik ilkesi, 1 921 Anaya sasının başlıca özelliği idi. M illi mücadelenin temelinde kurulan fikri ve siyasi yapı milliyetçilik ilkesine dayanmakta idi. Türk inkılabının amacı da milli bir dev let kurmak idi. Milliyetçilik 1 921 Anayasasında açıkca ifade edilmese bile, yeni devletin kuruluşu, varlığı miliyetçilik ilkesine dayanmakta idi. bb - 20 Nisan 1 924 Anayasası 1 924 Anayasas ı , Türk inkılabının aksiyen evresinden sonra, yeniden düzenleme döneminde hazırlanmış, istikrarlı .bir dönemin anayasasıdır. Milliyetçilik ilkesi, 1 924 Anayasasının 1 937'de yapılan değişikliği ile Anayasaya girmiştir.Değişiklikle ilgili tasarı üzerinde o devrin içişleri Bakan ı Şükrü Kaya, "Türk Devleti behemahal Türkçü ve millici olmak lazımdı r. Türk . milletini insanlık iÇ inde medeniyete yarar, sulha hadim, mümtaz bir kitle yap mak için evvelemirde Türk milletine layık olduğu medeniyet seviyesine çıkarmak lazımdır. Bu itibarla millici olmak bizim zaruri şiarımızdır. Fakat millici şiarımız dar ve inhisarcı değildir. Bizim milliciliğimiz medeni dünya içinde, onun esaslı bir unsuru olarak insanlığın yükselmesine, bütün dünyanın refah ve saadet içinde yaşamasına matuf bir milliyetçiliktir"( 1 4 1 l demiştir. M illiyetçilik Türk Devletinin varlığnın korunması anlamında alınmış ve öyle kabul edilmiştir. cc - 9 Temmuz 1 961 Anayasası 1 961 Anayasası hazırlanırken ilk tasarıda, metin içersinde milliyetçilik i lkesine yer verilmemiştir. Bunun sebibi , Anayasa Komisyonunun ge rekçesinde açıklandığına göre, milliyetçiliğin hukuki olmaktan ziyade, milli, toplumsal ve ü lküsel bir değer taşıması ve millet benliği ile kaynaşmış ol masıdır. Aynı zamanda Komisyon, tasarıda milliyetçilik mefhumuna yer veril memesinin bir diğer sebebini de, demokratik anayasaların hiçbirinde bu pren sibe yer verilmemiş olmas ında aramıştır. Ayrıca milliyetçiliğin partilerin (141)
T.B. M.M., Zabıt Ceridesi, Devre V , cilt 1 6, 5 şubat 1 937, s . 60
403
tüzüklerinde, programlarında yer alabileceği, Anayasaya koymaya lüzum ol madığı, milliyetçiliğin millete malolduğu ifade edilmiştir. Temsilciler M eclisi müzakerelerinde milliyetçiliğin Anayasada yer alması zarureti çeşitli yönlerden belirtilmiş bir sosyal politika prensibi olan milli yetçiliğin Türkiye'nin kurtu luş ve ilerleme davasında esas olduğu, inkılapların mesnedi bulunduğu ifade edilmiş ve Anayasa metninde yer alması zorun luğu belirtilmiştir. Böylece ilk teklif edilen metin: "Madde 2 Türkiye Cumhuriyeti, de mokratik ve laiktir. insan hak ve hürriyetlerine, çalışma ve sosyal .adalet ilkele rine dayanır," olduğu halde ikinci madde Anayasa tasarısı·n ın Temsilciler Mec lisindeki ikinci müzakeresinden sonra değişik olarak şu şekil almıştır: "Madde 2 Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına dayanan, milli, demokratik, 18.ik ve sosyal bir hukuk Devletidir". Ancak bu hüküm, M illi Birlik Komitesince değiştirilmiş ve madde 2 şu şekle dönüşmüştür: "Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına dayanan, milliyetçi, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir". M illi Birlik Komitesince maddeye "milli" s ıfatı yerine "milliyetçi" vasfı . eklenmiştir. ilk hazırlanan tasarıda milli devlet veya milliyetçilik tabirlerinden herhan gi birinin konulup koculmaması söz konusu edilmezken, bu defa bu tabirlerden hangisini tercih etm�k icap edeceği hususu görüşülmüştür. Usul hükümleri gereğince Temsilciler M eclisinde kabuledilmiş o lan Türkiye Cumhuriyeti Anayasa tasarısı metni üzerinde Milli Birlik Komitesince yapılan değişiklikler hakkı nda Anayasa Komisyonu bir rapor haz ı rlamış ve ikinci maddedeki değişikliği uygun görmeyerek milli devlet tabirini daha uy gun bulmuştur. ' Bu hususu açıklayan gerekçe şöyle demektedir: "Milli devlet tabiri yerine milliyetçi devlet tabiri konulmuştur. Komisyo numuzun, Temsilciler Meclisinde sözcüleri marifetiyle mufassalan arzetmiş bulunmaktadır ki, milli devlet tabiri Atatürk devriminin anladığı manadaki milli yetçilik mefhum ve umdesine milliyetçi devlet tabirinden çok daha uygun düşmektedir. Türk devriminin kasdettiği milliyetçilik bu kelimeye bilhassa bugün umumiyetle verilen ve verilebilen manadan çok farklı olup "milli devlet" esasında mes'ut ifadesini bulmaktadır. Anayasa tasarısının 54'üncü madde sinde, "Türk devletine vatandaşiık bağ ı ile bağlı olan herkesin Tür� olması" hükmü ile de manası belirtilen Atatürk milliyetçiliği bilhassa İkinci Dünya Har binden sonra artık "milliyetçilik" kelimesiyle ve hele "milliyetçi devlet" tabiriyle ifade edilmemektedir. Bütün batı aleminin ve Türk devriminin kabulettiği "ileri, medeni ve barışçı milliyetçilik", bugün ilmi tabiriyle "milli devlet" mefhumunda tecelli etmektedir. Esasen, Anayasaya 1 937 yılında halkçılık, devletçilik ve devrimcilik gibi umdelerle birlikte girmiş olan bu umdenin "milliyetçilik" ve hele -
-
·
404
"milliyetçi devlet" tabirinin bambaşka manalar taşı maya başlad ı ğ ı za manımızda, yanlış anlamlara çektlmemesi maksadiyle, gayeye uygun olan modern ve ilmi bir tabir ile değiştirilmesi yoluna gidilmiş ve buiıdan ötürüdür ki, "milliyetçi" kelimesi yerine "milli" kelimesi kullanılmıştır. Milliyetçilik tabirini savunanların ulaşmak istedikleri "camiacılığı, enter nasyonelciliği ve milli birliğin infiratçı temayüllerle parçalanmasını önleme" gayeleri, "milli devlet" tabiri say�sinde her türlü tereddütten uzak o larak sağlanmaktadı r. "Milliyetçilik" u mdesi ile yukarıda belirtilen manalar dışında, ırkçı veya totaliter bir temayül asla fade edilmek istenmediğine göre , zamanımızda bu manalara da gelebilecek ve hatta "self-deftermination" parolasından menfi gayelere ulaşmak için faydalanmak istiyeceklerin gayretler!�e imkan vererek milli birliğin parçalanması istikametinde dahi kullanılabilecek olan sözü geçen tabir, Komisyonumuzun kanaatince "milli devlet" tabirine tercih edilmemeliy di. Zira "milli devlet" tabiri, yukarıda kaydedilen bütün müsbet gayelere ulaştırdığı halde hiçbir mahzuru ihtiva etmemektedir"( 142 l. Kurucu Meclis lçtüzüğünün 39'uncu maddesinin ışığı altında Milli Birlik Komitesi ve Temsilcler Meclisi arasında ihtilaflı noktalarda fikirleri birleştirici ve uzlaştırıcı hal çareleri aramak ve bulmakla görevli Kurucu Meclis Anayasa Kar ma Komisyonu, milliyetçilikle ilgili madde hakkındaki raporunda bir fikir bir liğine vararak, Anayasanın Türk milliyetçiliğinden anlaşılması gereken anlamı aşağıda görüleceği şekilde ifade etmiştir: "Dış görünüşü itibariyle, komisyonumuza havale edilen ihtilatın konu su, Devletin niteliklerini gösteren 2'nci maddede, "Milli Devlet" ve "Milliyetçi Devlet" deyimlerinden hangisinin kullanılmas ı n ı n daha uygun olacağı ndan ibaret bulunmaktadır. Anayasa tasarısının Milli Birlik Komitesinde ve Temsilciler M eclisindeki müzakeresi sırası nda da açıkça belirdiği gibi, Kurucu Meclis üyelerinin iki farklı hal tarzı üzerinde durmaları, gerçek bi.r görüş ve kanaat ayrıliğı ndan değil, daha ziyade· belli terimlere farklı manalar verilmesinden veya ileride farklı manalar verilebileceğinin düşünülmesinden doğmuştur. Komisyonumuzun, görüşmeleri sırasında, başlangıçtan beri Türk Milli yetçiliğinden ilham alarak müşterek bir anlayışın gerek Anayasa Komisyonu na, gerek Temsilciler Meclisine, gerek Milli Birlik Komitesine hakim olduğunu bir defa daha açı kç a tesbit ve müşahede etmek f ı rsatını bulmuştur. Bu müşahede, işbirliği ile bir hal tarzına ulaşılmasıni sağlamıştır. Milli Devlet terimini tercih edenler, bu terimin, Devlet niteliği ile ilgili bir maddede, hukuki bir terim olarak daha uygun düşeceğini belirtmişler; izah ve ( 142) Temsilciler Meclisinde kabul edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasa melrii üzerinde Milli Birlik Komitesince yapılan değişiklikler hakkında Anayasa Komisyonu raporu, 1 9.5, 1 96 1 .
405
tarifi yapılmaksızın çıplak bir suretle kullanılacak "Milliyetçi" sıfatının yanlış an lamlara ve tefsirlere yol açmasından duydukları endişeleri öne sürmüşlerdir. öte yandan, Milli Mücadelede, Türk Cumhuriyetinin kuruluşu nda ve Atatürk devrimlerinde önemli unsur olan Türk Milliyetçiliğinin; herhangi bir şekilde bölücü ve ayırıcı , ı rkçı, mütecaviz, şoven, dünya milletleri arasında barışçı işbirliğini engelleyici bir karakter taşı madığı aşikar olduğundan, bu ası l manada mil.liyetçiliğin Anayasamızda yer almasından herhangi bir mahzur doğması şöyle dursun, aksine fayda hasıl olacağı hususunda ittifak edilmiştir. Yakın tarihimizin akışında büyük payı olan ve gelecek kuşaklar için de bölücü değil birleştirici, yükseltici, fert�eri toplum yararına fedakarl ığa sevk edici bir ilham kaynağ ı teşkil eden olgun, temiz ve asil Türk Milliyetçiliğinin, her türlü yanlış tefsirleri ve zorlamaları imkansız kılacak bir tarzda Anayasa metninde yer almasının uygun olacağı sonucuna varılmıştır. Devletin niteliklerini gösteren ve daha ziyade hukuki nitelikleri belirten 2'nci maddenin metnine çıplak şekilde "Milliyetçi Devlet" deyimini dercetme nin, milliyetçilik umdesini kötü ve yanlış tefsirlere tabi tutmak isteyeceklere imkan hazırlaması ihtimalini önlemeyi faydalı gören Komisyonumuz, bu um denin, manası ve sınırları açıkça belirtilmek suretiyle Başlangıç kısmında yer almasını tercihe şayan görmüştür. Bu görüşle, Başlangıç kısmındaki "Türk Milleti" kelimelerinden sonra ve "Yu rtta Sulh, Cihanda Sulh" kelimelerinden önce, Milliyetçilik deyiminin Türk toplumu bakımından manası kısaca açıklanmak suretiyle, bir fıkra eklen miştir. Bu arada Anayasanın dayandığı temelleri gösteren ve Anayasanın ayrılmaz bir parçasını teşkileden Başlangıç' ı n metne dahil olup olmadığı hu susunda ileride o rtaya ç ıkabilmesi mümkün olan görüş ayrı lıklarına yer bırakmamak amacıyla 1 56'ncı maddeye Başlangıç'ın Anayasa metnine dahil olduğunu açıkça ifade eden bir fıkra ilave olunmuştur. Ayrıca, meseleye içtimai ve siyasi cepheden bakılınca "Milliyetçilik" te rimiyle ifade edilen fikrin, meseleye hukuki açıdan bakılınca "Milli Devlet" teri miyle ifadesinde isabetsizlik bulunmad ığı ve Devletin hukuki vasıfları arası nda "Millilik" vasfını da belirtmenin yerinde olacağı hususunda görüş bir liğine varılmıştır. Bu sebeple, 2 nci maddede çıplak şekilde "Milliyetçilik Dev let" tabirini kullanmak yerine, bu maddedeki "Milli Devlet" tabiri muhafaza edil miş, fakat aynı zamanda Başlangıç kısmında belirtilen Milliyetçilik ilkesinin ve diğer ilkelerin de, bir atıf yapılmak suretiyle, Devletimizin niteliklerini gösteren maddeye bağlanması faydalı görülmüştür. Bu suretle, Anayasa'da Milliyetçilik umdesine ve "Milli Devlet" terimine, luzümsuz münakaşalara yol açabilecek bir müphemiyete düşülmeden; aşırı, yanlış veya maksatlı tefsirleri imkansız kılacak bir berraklık içinde, yer verilmiştir''31 43)
·
(1 43) Temsilciler Meclisi S. Sayısı 35'e 5 inci ek, T.C. Kurucusu Meclisi Anayasa Karma Ko misyonunun Anayasa tasarısının bazı maddeleri hakkinda rapor.
406
Karma Komisyonda hazırlanan ve oybirliğiyle bir hal tarz ı na varılan başlangıç ve 2 nci maddenin metni aşağıdadır.' Bu hükümler Kurucu Mecliste de aynen kabul edilmiş ve 1 961 Anayasasının içinde kıymet ve değer ifade edecek yerlerini almıştır. "Tarihi boyunca bağımsız yaşamış ve hak ve hürriyetleri için savaşmış olan; Anayasa ve hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla meşruluğunu kaybet miş bir iktidara karşı direnme hakkını kullanarak 27 Mayıs 1 960 Devrimini yapan Türk Milleti; Bütün fertlerini, kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde, milli şuur ve ülküler etrafından toplıyan; ve milletimizi dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi olarak milli birlik ruhu içinde daima yüceltmeyi amaç bilen Türk Milliyetçiliğinden hız ve ilham alarak; "Yurtta sulh, C ihanda sulh" ilkesinin, Milli Mücadele ruhunun, millet egemenliğinin, Atatürk Devrimlerine bağlılığın tam şuuruna sahib olarak; insan hak ve hürriyetlerini, milli dayanışmayı, sosyal adaleti, ferdin ve toplumun huzur ve refah ı n ı gerçekleştirmeyi ve teminat altına almayı mümkün kılacak demokratik hukuk devletini bütün hukuki ve sosyal temelle riyle kurmak için; Türkiye Cumhuriyeti Kurucu Meclisi tarafından hazırlanan bu Anaya sayı kabul ve ilan ve onu, asıl teminatın vatandaşların gönüllerinde ve iradele rinde yer aldığı inancı ile, hürriyete, adalete ve fazilete aşık evlatlarının uyanık bekçiliğine emanet eder". "MADDE 2 Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve Başlangıçta be lirtilen temel ilkelere dayanan, milli, demokratik, laik ve sosyal birhukuk devletidir". Başlangıçta yer alan milliyetçilik ve 2 nci maddede yer alan milli devlet deyimleri, ayrıca bu iki kavramın değerlendirilerek açıklanmas ını gerekli kılacaktır. ·
-
·
dd) 7 Kasım 1982 Anayasası
1 982 Anayasasında, milliyetçilik deyimi yerine "Atatürk milliyetçiliği" de yimi kullanılmaktadır. Anayasanın, Başlang ıç fıkra 3 de, Başlangıç fıkra 7 de ve 2 nci madde de Atatürk milliyetçiliğine yer verilmiştir. Atatürk milliyetçiliği ile Tü rk milli yetçiliği birbirinden ayrı ve farklı şeyler değildir. Atatürk milliyetçiliği, Türk milli(144) Turhan Güven, Danışma Meclisi Tutanak Dergisi, C.7.,4.8. 1 982, 1 20 nci Birleşim, s. 40. Selçuk Kantarcıoğlu, Danışma Meclisi Tutanak Dergisi, C. 7. 5.8 . 1 982, 1 2 1 nci Birleşim, s. 1 24. (145) Ç)rhan Aldıkaçtı, Danışma Meclisi Tutanak Dergisi, C. 7. 1 20 nci Birleşim, 4.8. 1 982, s. 1 6.
407
yetçiliğinin son halkasını teşkil etmektedir. Yapıcı, birleştirici, toplayıcı ve kay naşt ırıcı vasıfları yan·ında, şuurlu ve bilimsel hüviyeti ile Atatürk milliyetçiliği diğer milliyetçilik görüşlerinden ayrılır. Danışma meclisinde Anayasa tasarıs ı görüşülürken Atatürk milliyetçiliği ile Türk milliyetçiliği arasında fark gözet meksizin, Atatürk milliyetçiliğinin gelişmenin son halkası olarak şuurlu ve bi limsel bir milliyetçilik anlayışını ifade ettiğini açıklamışlardır.< 144) . Anayasa Komisyonu Başkanı Orhan Aldıkaçtı'nın, tasarıyı Danışma Meclisine takdim konuşmasında, "Atatürk ilkelerinin devletin temellerine otur tulması gereğini",(145) belirtmesi, toplumsal huzur ve güvenin sağlanması için yararlı idi, gerekli idi. Atatürk milliyetçiliği de devletin temellerine oturtulan il kelerin başında yer almaktadır. g) "Milliyetçilik" ·ve "Milli Devlet"Deyimlerinin Anlamı Milli devlet, 1 961 Anayasasında yer alnıış olmakla beraber, devletin ku ruluşunda temel dayanak ve güç olmuştur. Milliyetçilik, aynı millete mensup olanların milli bir devlet kurmaları amacını da güttüğünden, milli devletin oluşması için gerekli olmuştur. 1 961 _Anayasasında 2 nci maddede yer alan "milli Devlet" tabiri ile milli yetçilik hukuki bir hüviyet kazanmıştır. Başlangıçta ifade edilen ve aynen madde metinleri gibi değer taşıyan Türk Milliyetçiliği sözü ile milliyetçilik sosyal ve siyasi bir karakter ve hüviyet taşımaktadır. 1 96 1 Anayasası n ı n başlang ıç kı smı na "milliyetçilik" ilkesinin konul masında sonsuz yararı vardır. İlkenin Türk Devletinin her yönlü faaliyetlerine yasama; yargı ve yürütme faaliyetlerine, bir temel dayanak olmasıve yön ver m�si, çok geniş ve yaygın bir değer taşıdığını gösterir. 1 9 6 1 Anayasası n ı n başlang ıç bölü münde milliyetçilik t a n ı mlan maktadır. Modern bir anlam v� değer taşıyan Türk milliyetçiliği, "milli birlik ruhu içinde daima yüceltmeyi amaç bilmekle" tam dayanışmaya yer veren bir nitelik taşı makta, "bütün fertlerini kaderde, kıvançta ve tasada ortak, bölünmez bir bütün halinde, milli şuur ve ü lküler etrafında toplamakla" da, toplayıcı ve _birleştirici bir bütün niteliğini göstermektedir. 1 96 1 Anayasasının öngördüğü· milliyetçilik insanlığa ve insanlık ailesine değer vererek, "milletimizi, dünya mil letleri ailesinin eşit haklara sahip bir üyesi olarak" görmektedir. 1 961 Anayasasının başlangıç kısmında yer alan milliyetçilik, Türk Mil letinin tarih şuurunu, yaşamak azim ve kararını belirttiği gibi geleceğe bakan yönü ile de Türk Milletinin kaderini çizen bir prensiptir.
1 961 Anayasas ı n ı n m. 2'de yer alan milli devlet deyimi ise, bir hukuk prensibi o larak, Türk Devtetinin diğer ilkelerle birlikte vasıfların ı , özelliklerini gösterm_ektedir. ·
Milli devletten maksat, o devletin unsurları, fonksiyonları ve amacı ile milli bir nitelik taşıması demektir. Devletin unsurları bakımı ndan milli devlet, fi-
408
ziki unsuru (Ülke) , beşeri unsuru (halk) ve siyasi ve hukuki unsuru (egemen lik ve bağımsızlık) ile milli olan devlettir. Devletin fiziki u nsurunu teşkil eden ü lkenin milli oluşu iki anlamda değerlendirilir. Birinci anlamda milli ü lke, o toprak parçası üzerinde yaşıyanların hu kuki, siyasi ve tarihi yönden o toprakta bağımsız bir şekilde yaşamak için hak sahibi olduklarını ifade eder. Ülkenin tarihi bakımıdan değerlendirilmesi, ü lkeyi mazinin şerefli hatıralarıyla yaşanan bir' toprak parçası haline getirir.Toprak parçası maziden gelen hatıra ve yaşantılarla ecdat mirasıdır ve 1 961 Anayasasının m. 60'ında 1 982 Anayasasının m. 72'de belirtildiği üzere, "vatan"dır. Anayasalarımızda öngörülen milli devletin fiziki unsuru olan ülke, Türklerin yurdu olarak, tarihi mücadelelerle kazanılmış, kanla çizilmiş bir toprak parçasıdır. Devletin fiziki unsurunu teşkil eden ülkenin milli oluşunun ikinci an lamı , ü lkenin birliği, bütünlüğü ve bölünmezliği şeklinde deyimlenir. Bu an lamda milli ülke, Anayasalarımızla belirtilen bölünmez bir bütündür. Ülkenin milli ·oluşu, bütün toprakları n kayıtsız ve şartsız aynı hukuki ve siyasi rejime tabi olmasını zorunlu kılar ve Anavatan ve sömürge gibi ayırım yap ılmas ı n ı önler. Devletin beşeri u nsurunu teşkil eden topluluğun (halkın) milli oluşu, beşeri unsurun tam bir birlik ve ahenk içinde olması demektir. M illi devlet, bölünmez bir bütün halinde milli sınırlar içinde yaşamak azim ve k_a rarında olan topluluğun oluşmasıyla mümkün olur. Milli devlete, millet dediğimiz top luluk his ve heyecan yönünden de milli birlik halinde yaşamayı amaç edinir. Şuurlu bir davranış milli devletin politikasıdır. Milli devlette beşeri u nsur arası nda fark gözetilmediği gibi eşitlik dikkate alınır. Milli devlet, beşeri unsu run yalnız şeklen tarihi ve ı rki birliği değil sübjektif yönlerden de manevi değerlerle birlikte birarada yaşama azim ve kararının ortaya koyduğu bir birlik tir. Devletin üçüncü unsurunu teşkil _eden egemenliğin milli olmasından maksat, egemenliğin kayıtsız, şartsız millete ait olması demektir. Böylece egemenlik tek bir kişiye, sınıfa, aileye ve zümreye bırakılmıyacak, halkın malı olacaktı r. Egemenliğin halka ait olması ile egemenlik hem millileşmekte, hem de meşruluk kazanmaktadı r. Egemenliğin millete ait olması ayrıca Anayasa larımızda da yer almaktadır. M illi devlet ayrıca yasama, yargı ve yü rütme fonksiyonları ile de milli olan devlettir. Devlet fonksiyonlarını yerine getirirken, milli amaçlara hizmet edecek şekilde, milli nitelik taşımalıdır. Fonksiyonlar eliyle görülen hizmetle rin yönü , devlete milli nitelik vermektedir. Amaçları ile milli olan devlete, her türlü devlet faaliyetleri milli menfaate yönelmekle, milli devlet milli menfaat temel ilke olarak değerlendirilmiş bulun maktadı r.. ·
409
h) Atatürk'ün Milliyetçilik Anlayışı aa) E n . büyük Türk milliyetçisi Atatürk, konuşmalarında ve y azış
malarında, Türk Milletine olan sevgisini, inancını ve güvenini her fısatta dile getirmiştir. "Benim hayatta yegane fahrim (şerefim), servetim Türklükten başka bir şey değildir"< 146l. "Bu memleket tarihte Türktü, halde Türktür ve ·ebediyen Türk olarak yaşayacaktır"(147l. "Türk, Öğün, Çalış, Güven"(148l.
Atatürk, Türk M illetinin manevi gücüne ve meziyetlerine inanmış in sandır. Türk Milletinin kahramanlığı, onun gözönünde yüceleşen bir meziyet- tir. "Yemin ederek size temin ederim ki, bizim milletimizin manevi kuvveti bütün milletlerin manevi kuvvetinin üstündedir"C1 49l. "Türk Milleti, güzel her şeyi, her medeni şeyi, her yüksek şeyi sever, takdir eder. Fakat muhakkaktı r ki, herşeyin üstünde tapındığı birşey varsa, o da kahramanlıktır"(1 soı . Atatürk'ü n Onuncu Yıl Nutku , O'nun Türk Milletine olan inanc ı n ı , bağlılığını göstermesi bakımından bir fikir abidesi ve bir şaheserdir. "Daha az zamanda daha büyük işler başaracağız. Bunda da muvaffak olacağımıza şüphe yoktur. Çünkü, Türk Milletinin karakteri yüksektir. Türk Mil leti çalışkandır. Türk Milleti zekidir. Çünkü Türk Milleti milli birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Ve çünkü, Türk Milletinin yürümekte olduğu te rakki ve medeniyet yolunda, elinde ve kafas ı nda tuttuğu meş'ale, müspet ilimdir. Bugün, aynı inanç ve katiyetle söylüyorum ki, milli ülküye, tam bir bütünlükle yürü mekte olan Türk Milletinin büyük bir millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır. Asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük medeni vasfı ve büyük medeni kabiliyeti, bundan sonraki inkişafı ile, atinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır"<1 s 1 ı . (146) (147) (148) (149)
(150) (151)
41 0
Mahmut Esat Bozkurt, Yakınlardan Hatıralar, s. 95, Utkan Kocatürk tarafından zikredilmiştir. Atatürk'ün Fikir ve DQşünceleri, Ank.1 969, s. 1 40. Taha Teres, Atatürk'ün Adana Seyahatleri, 2 nci bası, Adana 1 98 1 , s. 3 1 . A . Afetinan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, 2 nci bası, Ank. 1 968, s . 3 1 8. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. 1.,2 nci bası, Ank. 1 96 1 , s. 84. Aynı konuşmanın sa deleştirilmiş şekli için bk., Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a.g.e., s. 141. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C . 1 1 1 ., ikinci baskı, Ank. 1 96 1 , s. 9 1 . Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C . i l , 2 nci baskı, Ank. 1 959, s . 275 276. -
Atatürk bir konuşması nda da, "ber türlü sırrı muvaffakiyetin, her nevi kuvvetin, kudretin menbaı hakikisinin, milletin kendisi olduğuna kanaatimiz tamdır"( 1 52l, ve "Milli M ücadeleyi yapan doğrudan doğruya milletin kendisi dir, milletin evlatlarıdır" diyerek Türk Milletinin büyüklüğünü ve M illi Müca deledeki rolünü dile getirmiştir. Atatürk'ü n Türk Milletine inanc ı , güveni, büyük davanın başarıya ulaşmasının s ırrını teşkil etmiştir. "Tevessül ettiğimiz büyük icraatta, milletimizin yüksek kabiliyeti ve yüksek akl ı selimi başlıca mürşidimiz ve menba-ı muvaffakiyetimiz olmuştur" (153) . Yine Atatü rk'ün deyimi ile, "istiklal Savaşı ve Türk i nkılabı, her hamle sinde milletimizin yüksek siyasi ve medeni karakteri ile memleket ideolojilerin deki şuurlu birliğine dayanarak muvaffak olmuştur''( 1 54l. bb) Atatürk'ün milliyetçilik anlayışı, özellikle Türk Milletinin birliği ile be raberliğine yer ve değer vermektedir. Atatürk'ün milliyetçilik anlayışı, birleştirici ve toplayıcı nitelikte ve millet yararınadır. 4 Şubat 1 935'de millet\lekili seçimi dolayısıyla Türk milletine bildiri ile açıklamada bulunan Atatürk, özellikle, milli birlik, milli duygu ve milli kültür üzerinde durmuştur. "Bir yurdun en değerli varlığ!, yurttaş lar aras ında ulusal birlik, iyi geçinme ve çalışkanlık duygu ve kabiliyetlerinin olgunluğudur. Ulus varlığını ve yurt erginliğini korumak için bütün yurtt a şların canını ve her şeyini derhal ortaya koymaya karar vermiş olmak, bir ulusun en yenilmez silahı ve koruma vasıtasıdır. Bu sebeple, Türk Ulusunun idaresinde ve korunmasında ulusal birlik, ulusal duygu, ulusal kültür en yüksekte göz diktiğimiz idealdir"( 1 55l . Türk Milli Mücadelesi, milli birliğe dayanmaktadır. Milli birlik ve bera berlik, Milli Mücadeleye tam milli birhüviyet vermektedir. Atatürk daha 1 91 9'da, milli birlikle başarının sağlanacağı inancındadır: "Millet ve biz yok, birlik halinde millet var. Biz ve millet ayrı ayrı şeyler değiliz. Ve şunu kati olarak söyleyeyim ki bir millet, varlığı ve bağımsızlığı için herşeye girişir ve bu gaye uğrunda her fedakarlığı yaparsa, muvaffak olma ması mümkün d eğildir. Elbette muvaffak olur. Muvaffak olmazsa ise o millet ölmüş demektir"( ı ssı . Atatü rk , Türk Milletirıin birlik ve beraberliğini, önce coğrafi s ı n ı rlar içinde, Tü rklerin Ata Yurdunun bölünmez bir bütü n olduğunu ilan ederek (152) Enver Ziya Kara!, Atatürkten Düşünceler, Ank. 1 956, s. 1 72. (153) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, 6. 1, 2 nci baskı, Ank. 1 96 1 , s. 35 1 (154) Enver Ziya Kara!, Atatürk'ten Düşünceler a.g.e., s. 43 (155) , Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, C. i V, Ank. 1 964, s. 573 ( 156) Mazhar Müfit Kansu, Erzurum'dan Ölümüne kadar A tatürk'le Beraber, C. i l . , Ank. 1 968, s. 346; Utkan Kocatürk Atatürk'un Fikir ve Düşünceleri, a.g.e., s. 1 43.
41 1
sağlamay;ı ,yönelmiştir. Doğu ve Bat ı , Kuzey ve Güney ayırımı yapmadan, M isak-ı Milli'nin belirlediği s ı n ı rları, vatan saymıştır. M illi M ücadele, milli s ı n ı rların kurtarılması o lduğu kadar, millet birliğinin sağlanmas ı n a yönelik olmuştur. Atatürk, milli varlığımızın temelini, milli şuurda ve milli birlikte görmüştür. Atatürk, 1 Kasım 1 936'da T.B . M . M.'ni açarken yaptığı konuş mada milli birliğin ve milli şuurun değerini şöyle açıklamaktadır. "Seneler geçtikçe, milli ideal verimleri, güvenle çalışmada, ilerleme hevesinde, milli birlik ve mil.li irade şeklinde, daha iyi gözlere çarpmaktadır. Bu bizim için çok önemlidir; çünkü, biz esasen milli mevcudiyetin temelini, milli şuurda ve milli birlikte görmekteyiz"(157l. Türk M illetinin birliğini ve bütünlüğünü belirtmesi bakımından, Diyarbe kir'in (o zamanki adıyla) . Fahri hemşehrisi Atatürk, Diyarbekir'lilere, Dolma bahçe Sarayından 1 932'de şöyle seslenmiştir: "Ben Türk elinin kahraman bir bucağındanım. Yazık ki oraya Bekirdiyarı diyorlar. Fakatözünde Türk diyarı idi. Bekir sonradan ona alem olmuş fakat biz öz diyarı mızın ne olduğunu biliriz. Bizim diyarımız Oğuz Türk'ün has konağıdır, biz de bu yücekonağın çocuklarıyız. Buraya konduğumuzdan beri ne olduğumuzu anlatmaya çalıştık ve anlatıp diyoruz ki: Türk eli büyüktür ve yeryüzünde yalnız o büyüktür. Her yeri dolduran Türk'tür ve her yanı aydınlatan Türk'ün yüzüdür. Diyarbekir'H, Van'lı , Erzurum'lu , Trabzon'lu , lstanbul'lu , Trakya'lı ve Makedonya'lı hep bir ırkın evlatları, hey aynı cevherin damarlarıdır. Bizim yeni işimiz budur: Bu damarlar birbirini tanısın. Bu dediğim şey olduğu zaman başka bir alem görülecek ve alem dünyaya hareket verecektir. Türk'ün varlığı bu köhne aleme yeni ufuklar açacak. Güneş ne demek, ufuk ne demek o zaman görülecek. Bu karmakarışık işlerin içinde yükselebilmek için bize dirilik gerekir. Bir lik onunla beraber yürü r. Diri yalnız Türk milletidir, birliği ortaya koyan da Türk'tür, dirliğin ne olduğunu anlatan da Türk'tür, çalışalı m"( 1 58l. cc) Atatürk'ün milliyetçilik anlayışında, millet, milli irade ve mil_li bağımsızlık çok önemli rol oynamaktadır. 1 9 Mayıs 1 91 9'da Samsun'a vatan kurtarıcı olarak çıkan Atatürk, ordu müfettişi olarak 22 Mayıs 1 9 1 9 tarihli raporunda, "millet, milli hakimiyet esas ı n ı ve Türk mil liyetçiliğini kabul etmiştir. Bu nu gerçekleştirmeye çalışacaktır"( 1 59l diyerek, yola millet gerçeğinden hareket ederek çıkmış, milli yetçiliği M illi Mücadelenin temeli yapmıştır. ·
(157) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. 1., i kinci baski , Ank. 1 96 1 , s. 387. (158) D iyarbakır Gazetesi, 26 Eylül 1 932 ve Kadri Kemal Kop, Atatürk Diyarbakır'da, 1 932, s. 4 (159) Hamza Eroğlu, Türk Devrim Tarihi, 5 nci bası, 1 977, s. 84
41 2
Atatürk, milliyet nazariyesini diğer deyimle milliyetçiliği 1 923 yılında şöyle dile getirmiştir: "Bilirsiniz ki, milliyet nazariyesini, milliyet ülküsünü çözüp dağıtmaya çalışan nazariyelerin dünya üzerinde tatbik kabiliyeti bulunamamıştır. Çünkü, tarih, olaylar, hadiseler ve müşahadeler insanlar ve milletler arasında, hep mil liyetin hakim olduğu nu göstermiştir ve milliyet prensibi aleyhindeki büyük ö lçüde fiili tecrübelere rağmen yine milliyet hissinin öldürülemediği ve yeni kuvvetle yaşadığı görü lmektedir"(1 soı . Atatürk açıkça bir konuşmasında, "Biz doğrudan doğruya milliyetper veriz ve Türk milliyetçisiyiz"( 1 61 l demiş ve bir diğer konuşmasında da, "Türk milliyetçiliği, ilerleme ve g e.lişme yolunda ve beynelmilel temas ve münasebetlerde, bütün muasır milletlere muvazi ve onlarla bir ahenkte yürümekle beraber, Türk içtimai heyetinin hususi seciyelertni ve başlı başına müstakil hüviyetini mahfuz tutmaktır"(1 62l diyerek de, Türk milliyetçiliğinin çağdaş anlayışını dile getirmiştir. 21 - 22 Haziran 1 9 1 9 tarihli Amasya Genelgesinde yer alan, "Milletin is tiklfüini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır'' parolası, Milli Mücadelede mi let iradesinin önemini ifade etmektedir. Milli Kurtuluş hareketi, milletin bizzat iktidarı ele almasıdır, başka bir deyimle bu mücadelede egemenlik millileşmiş, millete malolmuştur. Türk Milleti, milli hudutlar içinde hür ve müstakil, kendine hakim ve kendisinden başkasından emfr ve kumanda almayan bir siyasi varlık olarak yaşamak azim ve kararını milli egemenlik ve milli bağımsızlık parolası ile ifade etmiş ve bunu gerçekleştirmiştir. Atatürk'ün milliyetçilik anlayışı, milli yetçiliğin hukuki yönden görünümü olarak, bir yandan milll egemenliğe, diğer yandan da milli bağımsızlığa dayanır. Atatürk'e göre, "Hakimiyet-i milliye öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler, erir. taç ve tahtlar yanar, mahvolur. Milletlerin esareti üzerine kurul muş müesseseler her tarafta yıkılmağa·mahkümdurlar''(1ssı . Türkiye'de milli egemenlik, -menşeini ilahi iradede bulan ve millet hak larını gasbeden Osmanlı Devletinin Sultan-Halifesine karşı bir tepki olarak doğmuştur. istibdadı , zor ve baskı idaresini yıkıp, millet iradesine dayanan demokratik rejimi yerleştirmek, Türk inkılabının ülküsü olmuştur. Milli irade, milli egemenlik gibi kavramlar siyasi hayatımıza Milli M üca dele ile birlikte girmiştir. Egemenliğin Padişaha değil, bir sı nıf veya bir zümreye, bir aileye değil, Türk M illetine ait olduğu zihniyetini devlethay atımız� kazandıran Atatürk olmuştur. Atatürk'e göre, "Toplumda en yüksek hürriyetin, en yüksek eşitlik ve adaletin devamlı şekilde sağlanması ve korunması ancak ve ar-ıcak tam ve kati ( 160) Utkan Kocatürk, Atatürk'ün fıkir ve Düşünceleri, a.g.e., ( 1 6 1 ) Aynı eser, s. 1 50 (162) Aynı eser, s. 1 48 ( 1 63) En11er Ziya Karal, Atatürk'ten Düşünceler, a.g.e., s. 39
s.
1 48-1 49
413
manasıyla milli egemenfiğin kurulmuş olmasına bağlıdır. Bundan ötürü hürri yetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası milli egemenliktir"l164l. Millet egemenliğine çok bağlı ve saygı lı olan büyük insan, onun korun ması ve devamını sağlamak için gerektiğinde en büyük kişisel fedakarlıktan çekinmeyeceğini sağlığında şu ö lümsüz sözler iile belirtmiştir: "Milli egemenlik uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun"l165l. Atatürk'ü n milliyetçilik anlayışının bir diğer temel dayanağı da bağım sızlıktır1 1 66l. Nitekim bir konuşması nda, bağ ı msızlığın Türk Milletinin hayati varlığı olduğunu açıkca belirtmiştir: "Türkiye halkı asırlardan beri hür ve müstakil yaşamış ve istiklali bir lazıme-i hayatiye (yaşama gereği) telakki etmiş bir kavmin kahraman evlatlarıdır. Bu millet istiklalsiz yaşamamışt ı r. Yaşayamaz ve yaşayamaya caktır"l167l . Bir diğer konuşmasında da Türk Devletinin bağ ı msızlığına verilen önemi belirterek, "Türkiye Devletinin istiklali mukaddestir. O .e bediyen müemmen ve masun olmalıdır"P68l, diyerek istiklalin kutsallığını dile getir . miştir. dd} Atatürk'ün milliyetçilik anlayışı, bütün milletlerin bağımsızlık ka zanmaları na yöneliktir. Doğunun ve uyanan Afrika'nın bağı msızlık müca delesinde, Atatürk kurtuluşun sembolü olarak canlanmakta, savaş veren in sanların kalpleri Atatürk aşkı ile yanmaktadır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun belirttiği gibi, "Milli istiklal sözü artık yeni bir humanizmanın parolasıdır. Yirminci asrın son yılı, bir sonucu kurtuluş mücadelesiyle kapanacaktır ve ikinci bir Renaissance devri olan bu asra, müvverrihler (tarih yazarları) Kemalizm asrı demekte asla tereddüt etmemeli dir"(169J. Atatürk, M illi Mücadelede yalnız Türk M illetinin değil, bütün mazlum milletlerin de bağımsızlık davasını üstlenmiştir, savunmuştur. Daha 1 922'de bunu dile getiren Atatürk, bu davayı ge rçekleştirmekle yeni bir tarih yapılacağını duyurmuştur. "Türkiye'nin bugünkü mücadelesi yalnız kendi nam ve hesabına ol saydı belki daha kısa, daha az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi. Türkiye büyük ve mühim bir gayret sarfediyor. Çünkü müdafaa ettiği, bütün mazlum milletlerin, bütü n şark ı n davasıdır ve bunu nihayete getirinceye kadar _
(164) Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a.g.e., s. 22 (165) Aynı eser, s. 25 (166) Hamza Erdğlu, Türk Devrim Tarihi, 5 nci bası, Ank. 1 977, s. 326-333 (167) Enver Ziya Karal, Atatürk'ten Düşünceler, a.g.e., s. 6 (168) Aynı eser. s. 6 (169) Yakup Kadri Karaosmanoğlu. Atatürk 1 946, s. 38
41 4
Türkiye, kendisiyle beraber olan şark milletlerinin beraber yürüyeceğinden emindir. Şark milletleri kendi iradeleri, kendi hisleriyle hareket etmiyorlardı . On ların başına birtakım müstebit, keyfi hareket eden Çarlar, Hüdaventler vardı.Tarihte yaz ı lanlar daha çok onların hırslarını tatmin için yaptıkları olay� lardır. Biz onların hepsini yırtacağız, yeni bir tarih yapacağız"(170l. Atatürk 1 933 y ı l ı nda d a doğulu ü lk elerin kurtuluşu ile beraber, müstemlekeciliğin ve emperyalizmin de yeryüzünden yok olacağını ilan etmiştir. "Doğudan şimdiki doğacak olan gü neşe bak ı n ı z ! Bugün , günün ağardığını nasıl görüyorsanız, uzaktan, bütündoğu milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve hürriyetine kavuşacak daha çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşları , şüphesiz ki ilerlemeye ve refaha yönelmiş olarak vukuu bulacaktır. Bu milletler, bütün güçlüklere ve bütün e ngellere rağmen, manileri yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşa caklardır. · Müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerini, milletler arasında t\içbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir ahenk ve işbirliği çağı alacaktır"(1 11 ı . Atatür:<, hürriyet mücadelesi yapan topluluklara kurtuluş ümidi ve.aşkı verdiği gibi, kurtuluşun yolunun da milliyetçilik akımı olduğunu göstermiştir. Birleştirici, yapıcı , yaratıcı, insani ve medeni bir milliyetçilik anlayışı, Atatürk'ün fikri yapısının temel clayanağını teşkil etmiştir. ·
i) Milliyetçilikle İlgili Değerlendirmeler
r:a) Milliyetçilik, Türk inkılabını başarıya ve zafere ulaştırmıştır. Milli yetçilik en kuvvetli bir bağ olarak Türk istiklal M ücadelesinin temelini teşkil etmiştir. bb) Milliyetçilik Türkiye'ye barış getirmiştir. Türk milliyetçiliği emperya list emeller beslemediği, milli sınırlar içinde vatanı tarif ettiği için barışçı bir nitelik taşımıştır. cc) Milliyetçilik iç politikada toplumun bütün faaliyetlerine Mkfm bir kuvvet olarak toplumu ileri amaçlara yöneltmiştir. Cumhui"iyet, milliyetçilik il kesinin uygu lan ı ş ı sonucu, modern devlet ve hükumet şekli o larak kurul muştur. dd) Milliy:etçilik, halkımızı ortak kültürel amaçlar etrafında toplamış; milli bir dayan ışma duygusu yaratmıştır. M e mleketin kültürel gelişmesine, milletin gerçek duygusuna uygun bir yön vermiştir.Türklere milli gurur duygu su aşılamıştır. ( 1 70) (171)
Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a.g.e., s. 1 4- fS Aynı eser, s. 271
41 5
ee) Milliy.etçilik, milli bağ ı msızlığı her yönü ile geliştirmiş, toplum hayatının çeşitli kurumlarında milli'ye yönelmeyL zorunlu kılmıştır. Tarihte, dilde, yazıda millileşmP. milliyetçilik anlayışının faydalı sonuçları olmuştur. Milliyetçilik bize benliğimizi tanıttırmıştır. ff) Milliyetçilik ilkesinin Türkiye'de milllteminatı vardır. gg) Anayasalarımızda yer alan, Türk Milliyetçiliği, Atatürk Milliyetçiliği gibi kavramlar, Türk Milletinin gelecekteki kaderini tayine yarıyan üstün bir po litika prensibidir. hh) Anayasa'larımızda yer alan Türk Milliyetçiliğinin yakın tarihimizin akışı nda büyük payı olan ve gelecek kuşaklar için de, bölücü değil, birleştirici, yükseltici, fertleri toplum yararına fedakarlığına' sevk edici bir ilham kaynağı olduğu kabul edilmiştir.
C
-
Halkçılık
Atatürk'e göre "Demokrasi · (halkçılık) esasına dayalı hükumetlerde, egemenlik halka, halkın çoğunluğuna aittir. Demokrasi prensibi, egemenliğin millette olduğunu, başka yerde olamıyacağını gerektirir"(172l. Atatürk bazı konuşmalarında "halkçıl ık" deyimini "demokrasi" deyimi ile eş anlamlı olarak ku llanmıştır( 173l. Atatürk, Halkçılık, yani milleti bizzat kendi mukadderatına hakim kılmak esası , Anayasamızda tesbit edilmiştir"(1 74J diye rek halkçıl ığın dayanağ ı nıda · üstün bir hukuk kuralı olarak Anayasada görmektedir. Atatürk tarafından kendi el yazısı ile kaleme alınan "Vatandaş İçin Medeni Bilgiler" adlı "Afet" imzası ile yayınlanan kitapta da, Demokrasi (halkçılık) konu başlığı olarak eş anlamda kullanılmaktadır( 1 75J.
1
-
Halkçılığın Tanımı ve N itelikleri
Halkçı lık, halkın halk tarafından halk için idaresidir. Halkç ı lıkta as ıl önemli olan halk ı n kendi kendiı:ıi demokratik esaslara uygun olarak yönetmesidir. Halkçılıkta devletin siyasi rejimi, halk tarafından ve halkın men faatine kullanıl ır. Bu bakı mdan halkçı lık gerçek demokrasinin gerçekleşmesi ve yerleşmesi amac ı n a yöne lik olur. Cumhuriyet de asl ı nda bir halk hükumetidir ve herşeyin halk tarafından ve halkın menfaatine kullanılmasını gerekli kılar. Halkçılık, ha lka hakkını verenlerin, halkı sevenlerin bağlı o lduğıu bir sosyal politika prensibidir, bir tür politik akımd ı r. Halkç ı l ı ğ ı n esasında, ( 1 72) Atatürk, Atatürkçülük, Birinci Kitap, a.g.e., s. 24-25 ( 1 73) Turhan Feyzioğıu, Atatürkçülük ve Millet Egemenliği. a.g.e., s. 787 ( 1 74) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. 1., l st. 1 945, s. 1 6 1 . Turhan Feyzioğlu Tarafından zihredilmiştir. ( 1 75) Afet, Vatandaş için medeni bilgil�r. C.I., l st. 1 932, s. 25
41 6
menşeinde , kökünde halk vardır. Halkçı l ı k halk gerçeğinden hareket eder. Toplum düzenini halkın yararına korumayı öngörür. Dilimizde -kullanılan halk deyimi fransızca "le peuple", ingilizce "the · people" karşılığ ıd ır. Anlamı insan topluluğudur. Eski dilde "ahali" kelimesi de aynı şeyi ifade etmektedir. Halk kelimesi kullanı lış amacına göre anlamlar. ifade eder. Bir anlamda, Türkiye halkı, Türkiye'da yaşayan insan toplu luğudur. Yabancılar da, halk deyimine dahil olurlar. Diğer anlamda, Türk halkı denildiğinde, Türkiye'de yaşayan, millet bağı ile devlete bağlı bulunan insan topluluğu anlaşılır. Bu anlamda milletle halk arasında yakın bir ilişki vardır. . Türk İnkılab ı n ı n anlayışına göre halk ile millet arasında bir birlik, bir eşdeğerlik vard ı r. Ancak halk m illetin henüz dayanışma duygusu ile bi linçle nmemiş halidir. Halk dediğimiz insan topluluğunun belirli amaçlara, hedeflere yönelerek bilinçlenmesi ile millet ortaya çıkar. Türk halkı, Türk Dev letinin beşeri unsuru nu oluşturur. Türk Milleti, Türk Halkının, Türklük bilinci iÇinde gelişmesiyle siyasi ve sosyal planda değer kazanmasıdır. Türk Milleti halklardan teşekkü l etmiş değildir. Bunun sonucu o larak Türk Devletinin beşeri unsurunu, halklar meydana getirmez. Türkiye halkları deyimi gerçek dışı, Türk Milletini bölmeyi, Türk Devleti ni parçalamayı öngören zararlı bir görüşün ifadesidir. Türkiye halkları deyimi, Türk Devletini çeşitli halklardan oluşturan, değişik bünyeli bir devlet anlaşım amaçlamaya yöneliktir.Türkiye halkları deyimi, aynı zamanda 1 961 ve 1 982 Anayasasının üçüncü maddesinde yer alan, "Türkiye Devleti, ülkesi ve mille 'tiyle bölünmez bir bütündü r" temel hôkmü ne de aykırıdır. Türk İnkılab ı n ı n halkçılık anlayışını dile getiren Ali R ıza Türel'e göre, "Halkçılık demek, devletin bütün kudret ve hakimiyetinin h.a fktan geldiğini, Türk camiası içinde, fert, aile ve sınıf imtiyazı mevcut bulunmadığını, kanun nazarında herkesin müsavi olduğunu ifade etmek demektir (Her şey halktan ve herşey halkla beraber) . Bu formül demokrasinin bir ifadesidir. Hakikaten yeni Türk Devleti, milli hususiyetlerine ve ihtiyaçlarına uygun bir şekilde de mcıkrasi esasları üzerine kurulmuş bir "hukuk devleti"dirP76l. Halkçı lık, Türkiye'de en çok konuşulan ve siyasi edebiyatı m ı zda en çok karşılıklı çekişme konusu olan ilkelerden biridir. · Halkı bir sosyal s ınıf olarak ele alanlar, onun karşısında aydınları , im tiyazfıları ve zenginleri görmüşlerdir. Halkı, toplum hayatı nda bir alt tabaka, ekonomik bakımdan güçsüz ve sömürülen bir sı nıf olarak görme, tahakküm ve imtiyaz zihniyetine yer verdiğinden ve sonuç olarak da s ınıf kavgasına top lumu sürükleyeceğinden, özellikle marksist doktrin taraftarlarının pek işine gelmektedir. (176)
Ali Rıza Türel, .Teşkilatı Esasiye Kanununda 5.2. 1 937 tarihli kanunla yapılan Tadilat, sayı, 8 s. 4 1 3
lzmir Barosu Dergisi,
41 7
Türk inkılabı başından itibaren, derebeyliğe, ağal ığa, bölge menfaa tine ve aile, cemaat imtiyazına yer vermediğinden, halkı haklara sahip yetkileri kullanmakta. eşit varlıklardan oluşmuş bir kitle olarak almıştır. Uzun süre devlet yönetimine yön veren Halk Fırkasının (C.H.P.) . 1 1 Aralık 1 923 tarihli toplantısında kabul edilen Nizamnamesinin (Tüzüğünün) 2. maddesi halkı ve halkçılığı şöyle tarif etmektedir: "Halk Fırkası nazarında halk mefh u m u ; herhangi s ı n ıfa mü nhası r değildir. Hiçbir imtiyaz iddias ı nda bulunmayan ve umumiyetle, kanun na zarında mutlak bir müsavat kabul eden; bütün fertler halktandır. Halkçılar: Hiçbir ailenin, hiçbir sınıfın, hiçbir cemaatin, hiçbir ferdin im tiyazlarını kabul etmeyen ve kanunları vaz etmekteki mutlak hürriyet ve istiklali tanıyan fertlerdir"(1 77) . C . H . P .'nin 1 935 ' de yap ı lan Dördüncü Büyük Kuru ltayının kabul ettiği Tüzüğünün giriş kısmında, halkçılık hakkında daha ayırıcı bilgiler verilmekte , kanun önünde eşitlik ve yu rttaş arasında herhangi birşekilde ayrılı k tanımama esas alınmaktadı r. C .H.P. bu ilkeyi kabul etmekle, şahıs, sınıf ve zümre tahakkümü ile de savaşmayı esas amaç saymıştır. Ayrıca, bu anlayışa göre, halkı oluşturan çeşitli sosyal gruplar, millet bütü nlüğü nü yaratmaktadı r. Parti, bu çeşitli grup ların menfaatlerini, memleketin yüksek me nfaatleri esası na gö re ahenk leştirmeye çalışmaktadır. Burada dikkatimizi çeken önemli nokta, 1 950'ye kadar iktidarda kalan, devlet yönetimi sorumluluğunu taşıyan bir siyasi partinin, tüzük ve pro gramı nda yer alan hususların uygulamalarda da, politik icrararda da değer ka zanmas ıdır. Halkçı lık, imtiyazsız ve s ı n ıfsız millet paro las ı şeklinde siyasi hayatımızda değer kazanmış, rol oynamışt ı r. Tü rk i nkılabı n ı n halkç ı l ı k anlay ı ş ı , marksist teorinin halkç ı l ı k an layışından pek farklıdır. M arksizm"e göre, proletarya diktatörlüğünün ötesinde yeryüzü cenne ti diye vasıfland ı rı lan s ı n ıfsız komü nist bir toplum vard ı r. M arksizm'e göre komü nist toplum son aşamadır. ( Sovyet R u sya yetmiş üç yıla yakın bir süreden beri henüz bu hayale erişememiştir) . Yeryüzü cenneti denilen bu aşamada mutlak eşitlik ve gerçek hürriyet mevcuttur. Burada Komünist toplu mun bir ütopya (hayal) olup olmadığını bir yana bırakarak son aşamada teorik bakımdan, marksizm'in vard ı ğı sonuca işaret etmek istiyoruz . Top lum hayatında sınıflara y e r vermeyen, mutlak eşitliği değerlendiren anlayış, mark sizm'e göre son aşamad ı r. Halbuki Türk İnkılabı halkçılık anlayışı ile millet po tası içinde to plumu imtiyazsız ve sın ıfsız bir hale getirmekle, kanun önünde ( 1 77)
41 8
Fahir Giritoğlu, C. 1 . , a.g.e., s. 38
h erkesin eşitliğini savunmakla, daha başlang ıçta, yeryüzü cenneti vaadleri yapmadan, bunları gerçekleştirmeye çalışmıştır. Prof. Dr. Doğan Kuban da, Atatürk'ün imtiyazsız, sınıfsız bir düzen is tediğini, bu amaçla Cumhuriyet Halk Partisinin 1 931 'deki Kurultay Tüzüğüne halkçılık ilkesini koydurttuğunu açıklamaktadı r(1 1eı . Türk İnkılabının imtiyazsız sınıfsız millet olma ilkesi, Osmanlı düzenine karş ı , imtiyazlar ve s ı n ıflarla dolu Osmanlı toplum yapısına karşı bir reaksiyo nun sonucudu r. Prof. Dr. Hüsyin Nail Kubalı da, "Halkçılık, marksizmin önüne geçilmez o lduğunu iddia ettiğ i ve kamçı lad ı ğ ı s ı nıf bilincini, s ı n ıf m e nfaatini, s ı nıflararas ı çat ışmayı reddeden, kişilerin ve grupların milli birlik ve bütünlük içinde kaynaşarak yaşamas ını ve yükselmesini hedef tutan, devlete b u he defe ulaşmada yardı mcı olma görevini yükleye n bir halkçılıktür"!1 79l diyerek, bir taraftan halkçılığın milli birlik ve bütünlüğü sağlamada rolünü belirtmekte d iğer ta raftan da h alkçılığı mızın marksizmin anladığı anlamda olmadığını o r taya koymaktadır. · M arks ist teorin in Sovyet R u sya'da uygulan ı ş ı n a bizim d i limizde, bolşeviklik veya bolşevizm de denilmektedir. Sovyet Rusya'da uygulanan re jimin, bizim rejimimizle bir ilgisi olmad ığını, özellikle halkçılık ilkesini de dile getirerek Atatürk , 1 920'1erd e , daha Cumhuriyet ilan edilmeden, şöyle de mektedir: "B izim görü ş le rimiz, bizim p rensiplerimiz cü mlece malumdur ki, bolşevik prensipleri değildir ve bolşevik prensiplerini milletimize kabul ettir mek için de şimdiye kadar hiç düşünmedik ve teşebbüste bulunmad ık. Bizim itikadım ıza göre, milletimizin hayatının temini ve yükselmesi kendi hazım kab iliyetiyle mütenasip olan görüşlerdir. Fakat esas itibariyle tetkik olunursa bizim görü şle rimiz -ki h alkç ı l ı kt ı r- kuvvetin, kudretin,.. egemenliğin, idarenin doğrudan doğruya halka verilmesidir, halkı n elinde bulundurulmasıd ı r. Yine şuphe yok ki, bu dünyanın en kuvvetli bir esas ı , bir prensibidir"(180l. Tü rk İnkılabının halkçılık anlayışında, tarihi sosyal, hukuki ve siyasi bir gerçek olan millet yeiini ve değerini kaybetmeden, halkçılığın oluşturması ile tezatlardan arınmış modern bir toplum olacakt ı r. Milliyetçilikle halkçılık arasındaki ilişkiyi R ecep Peker şöyle belirtmektedir:
Doğan Kuban, Atatürkçülük Ü zerine Yorumlar, Atatürk Konferansları, 1 970, iV., Türk Tarih Kurumu, Ank. 1 97 1., s. 1 8- 1 82 ( 1 79) Hüseyin Nail Kubalı , Türk Devrim Tarihi Dersleri, birinci kitap, Temel Bilgiler, lst. 1 973, s . 115 ( 1 80) Atatürk, Söylev ve Demeçler, C. 1 . , s. 97-98, Bugünkü dile aktarılmış metin için bk. Ut kan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, Ank. 1 969, s. 1 53
( 1 78)
•
419
"Sade milliyetçilik Türk vatanı n ı n s ı n ırı içinde, dil birliği, kültür birliği ile mazi hatıralarına ve gelecek zamanın emellerine bağlılıkta birleşme yapar. Fa kat bu anlayışta birleşmiş olsa da; içinde, sınıf, imtiyaz çarpışmaları kopmayan yani halkçı bir duygu ile birleşmemiş olan bir ulus yığını hak ve şerefte 'müsavi teklerden kurulmuş bir ulusal birlik kütlesi vücuda getiremez. U lus y ı ğ ı m bu s af duygu larla halkç ı olmalıd ı r ki halk y ı ğ ı nları ulusçu luğun yapt ı ğ ı büyük kuvvetlerle birbirini seven birbirine bağlanan büyük bir varlık t eşkiledebilsin"(1B1l. Türk i nk ı labının tarihi gelişmesi içinde, milliyetçiliğin ve halkçılığın bir likte, birarada değerlendirilmesinin çok önemi vardır. Çok defa mlllet ve halk eş anlamda kullanılmışt ı r. Halkçılık, milliyetçilik fikri n in bir sonucudur. Aynı zamanda milliyetçiliğin sosyal-politik bakı mdan da bir gerekçesidir. H alkçılık milletin vicdanı idi. Milli yetçilik idealleri etrafında toplumun birliğini sağlama vasıtasıdır<1 02ı . Gerçek anlamda milliyetçillk, ·halkçılığa dayanır, halkçı bir nitelik taşır. ·
Atatü rk ' ü n Halkç ı l ık A nlayışı ve Demokrasi Fert , aile_ve sı nıf imtiyazlarına karşı ol a n Atatürk, Milli Mücadelenin başı nda itibaren halkçılığı s avu n mu şt u r. Atatürk'ün halkç ı l ı k an layış ı n ı dile getirmesi bakımından 1 Aralık 1 921 'den Ankara'da yaptığı konuşma çok dikkat çekicidir: "İlm-i içtimai (sosyal bilimler) noktasından b iz i m hükumetimizi ifade et mek laz ım gelirse "Halk hükumeti" deriz . Biz hayatını, istiklalini kurtarmak için çalışan erbabı sayiz (çalışan kişileriz) , zavallı bir halkız! Mahiyetimizi bilelim. Kurtulmak, yaşamçık için çalışan ve çalışmaya mecburolan bir halkız! Binaena leyh her birimizin hakkı vardır. Salahiyeti vardır. Fakat çalışmak sayesinde bir hakka iktisab ederiz. Yoksa arka üstü yatmak ve hayatını sayden muarra (çal ı şmadan soyutlanm ı ş) geçirmek isteyen insanları n bizim heyeti içtimaiyemiz (sosyal birliğimiz) içerisine yeri yoktur, hakkı yoktur! O halde ifade ediniz efendiler! Halkçılık, nizamı içtimaisini (sosyal düzen) sayine, hukukuna istinad ettirmek isteyen bir mesleki içt im aidir (bir sosyal meslek) . Efendiler! Biz bu hakkımızı mahfuz bulu ndurmak, ist ik lali mizi emin bulundurabilmek için heyeti umumiyemizce, heyeti milliyetimizce bizi mahvetmek isteyen emper ya l iz m e karşı ve bizi yut mak isteyen kapitalizme karşı heyeti milliyece mücadeleyi caiz gören bir mesleği takip eden i n sa nl a rı z ... Hükumetimizin isti nad ettiği esasın, ilm-i içtimaiye müstenit bir e s as olquğunu bariz bir surette
2
-
..
(181) { 1 82)
420
Recep Pckcr'in konuşmasından C.H.P. Dördüncü Büyük Kurultay Görüşleri Tutulgası, 91 6 Mnyıs 1 935, Ank. s. 46 Kemal Karpat, a.g.e., s. 49
görürüz! Fakat ne yapalı m ki demokrasiye benzemiyormuş, sosyalizme ben ze miyormuş, hiçbir şeye benzemiyormuş! Efendiler biz benzememekte ve benzetmeniekle iftihar etmeliyiz! Çünkü biz, bize benziyoruz efendiler"(1 83l. Bernard Lewis'e göre, "Atatürk'ün halkçılığı boş bir lat olmaktan uzaktı. p e k iyi bilinen siyasi v e kültü rel anlamlardan başka, cumhuriyet hükumetinin bir çok tedbirlerinde ifadesini bulan bazı iktisadi ve daha fazla olarak sosyal fi kirleri de belirliyordu"(1B4l. Atatü rk'ü n halkç ı l ı k anlay ı ş ı n ı daha 1 92 1 y ı l ı nda dile getiren bu konuşma, çeşitli yönlerden ilgi çekicidir. a) Atatürk bu konuş mas ı nda açıkça, "bizi mahvetmek isteyen emper yalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı heyeti milliyece yani mil let olarak bir bütün halinde savaşı caiz gören , bir mesleği takip eden insan larız" diyerek kapitalizmin de empe ryalizmin de karşısında olduğunu dile getirmiştir. Atatürk'iJn halkçılık anlayışı sömürü düzenine karş ıd ı r, insanın in san tarafı ndan sö mürülmesini reddetmektedir. b) Atatürk konuşması nda, çalışma esasına dayanan, "kurtulmak, yaşamak içi n çalışan ve çalışmaya mecbu r olan halkız" diyerek ancak İkinci · Dünya Harbinden sonra Anayasalarda ye r alan çal ışma esasına dayanan bir · düzeni dile getirmektedir. c) Atatürk halkç ı l ı k anlay ı ş ı n ı açıklarken bu anlayışın, sosyal bilime dayalı olduğunu ifade etmektedir. d) Atatü rk bu ko nuşmas ı nda halkç ı l ı k anlayış ımızın klasik de mokra siye ve sosyalizme benzememiş olmasını bir iftihar vesilesi saymaktad ı r. Atatü rk'ü n halkç ı l ı k an l ay ı ş ı n ı b e l i rtmesi bak ı mı ndan 1 7 Şubat 1 923'de İzmir İ ktisat Kongresinde yaptığı ko nuşma da ç ? k dikkat çekicidir.
"Arkadaşlar, sizl e r do.ğ rudan doğruya milletimizi teşkil eden halk s ı nıfların ı n içinden geliyorsunuz ve onlar tarafından müntahap (seçilmiş) ola rak ge liyornu nuz. Bu itibarla memleketimizin, halini, ihtiyac ı n ı , milletimizin emellerini ve elemlerini yakından biliyorsunuz. Sizin söyliyeceğiniz sözler, a l ı nması lüzumunu beyan edeceğiz tedbirler; doğrudan doğruya halkın li san ı ndan söylenmiş gibi telaki olunu r. . . . Halk ı n sesi, hakkın sesidir"(185l. a) Atatürk bu konuşmasında milletin tab anına halkı oturtmaktadı r. b) Atatürk, İzmir İktisat Kongresi delegelerini halkın içinden gelen, onun tarafı ndan seçi.len kişile r olarak değerlendirmekte, gerçeği ifade eden sesin, hakkın sesini, hakkı n sesi olduğunu açıklamaktadır. M illi M ücadelenin şefi Mustafa Kemal Paşa , siyasi gücünü, bütün mücadelesi sırasında halka (183) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. 1., a.g.e., s. 1 90 ( 1 84) Bernard Lewis, Modern Türkiye'niıı Doğuşu , a.g .e., s. 459 ( 1 85) Atatürk'ün Söylev ve DemeÇ ıeri C. i l . , 2 nci baskı, Ank. 1 959, s. 1 00
421
dayandırdı g ı gibi, İzmir İktisat Kongresini de halkın seçtiği temsilciler o larak ifade etmekle, Kongre nin alacağı kararların demokratik hüviyetini belirlemekte ve ona bu yönden meşruluk kazandırmaktadı r. Atatürk lzmir iktisat Kongresinde, "Bu dakikada samilerim (dinleyicile rim) çiftçilerdir, sanatkarlard ı r, tüccarlard ır ve ameledir. Bunların hangisi yek diğerinin muarızı o labilir. Çiftçinin sanatkara, sanatkarın çiftçiye ve çiftçinin tüccara ve bunları n hepsine, yekdiğerine ve ameleye mu htaç olduğunu kim inkar edebilir" diyerek bütü n milletin birlikte birarada çalışması gere ktiğini ifade etmiştir. Atatürk'e, göre, Türk halkı, çı karları birbirleri ile çatışan sınıflara ayrılmış değildir. Bilakis mevcudiyetleri ve çabaları yekdiğerine gereklidir<1 86l. Be rnard Lewis'e göre , "Mustafa Kemal'in konuşmasında adı geçen dört grubun -tüccar, çiftçi, sanatkar, işçi- hepsi kongrede temsil edilmiş ve ayrı g ruplar halinde toplanmışlardı . Fakat s ınıf savaşı ideolojilerinin Mustafa Ke mal Paşa tarafından açış konuşmasında açıkça reddi, kongrenin ve gerçekte birçok yıllar Kemalist devletin, sosyal ve iktisadi ideolojilerinin anahtar rotasını tespit etti" ( 18 7) . 1 922 yılında Mustafa Kemal Paşa, bir konuşmasında halk ve milleti eş anlamda kullanmışt ır: ·
"Türkiye halkı , ası rlardan beri hür ve bağımsız yaşamış ve bağ ımsızlığı bir yaşama gereği say m ı ş bur kavmin kahraman evlatlarıdır. Bu millet, bağımsızlıktan uzak yaşamamıştır. Yaşayamaz ve yaşamayacaktır"(1 88l . Atatürk'ün konu şm al a r ı n d a y er alan "halk hükumeti" ve "halk devleti" deyimlerinden anlaş ı lan demokratik rejime bağ l ı devlet ve hükumet yöne timidir. i 9 2 1 'de Cumhu riyetin ilanı ndan önce, TiJrkiye Büyük M illet M eclisi Hükumeti döneminde, At atü rk, siyasi iktidarın temsilcisi hüku meti, halk hüku meti olarak nitelendirmiştir. Atatürk'e göre, "Türkiye Büyük Millet M eclisi Hüku meti bir halk hüku metidir. Memleket menfaatlerine ait hususlarda millet fert leriyle hüku met aras ında vazife itibariyle iştirak vardır''( 1 89) . Atatürk'ün halk hüku metinden kastettiği, millet menfaatlerine en iyi ce vap ver'3n, milletin katkısı ile hizmet gören hükumettir. Başka bir deyimle de mokrasiyi benimseyen ve uygulayan hüku mettir. Atatürk, iki yıl sonra yaptığı bir diğer konuşması nda da, "Bir kelime ile ifade etmek laz ı m gelirse diyebiliriz ki yeni Tü rkiye Devleti bir halk devletidir, Mazi müesseseleri ise bir şahıs devleti idi, şahıslar devleti idi"!1 90l. Bcrmırd Lewis, Modern Türkiye'nin Doğuşu . a.g.e., s. 460 Aynı eser, s. 46 1 Atatlirk"ün Söylev ve Demeçleri, C. i l . , s. 35 U tkan Kocatürk, Ata!ürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a.g.e., s. 20 ( 1 89) U tkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a.g.e., s. 26 ( 1 90) Aynı eser, aynı yer.
( 1 86) ( 187) ( 1 88)
422
Atatürk ' ün halk devletinden anladığı her türlü imtiyazlara (ayrıcalıklara) son veren, halkın iradesi ile oluşan devlet anlayışıdır. Atatürk'ün halkçılık anlayışında, bireyler aras ında eşitlik olduğu kadar, demokrasi anlayışı da yer almaktadır.
D
-
Laik l i k( 1 9 1 l
M i l ll M ücadele i l e bağ ı ms ı z l ı ğ ı n a �avu ş muş olan Türk M illeti, b u savaşın hemen bitiminde, medeni bir devlet olarak, yaşamak niteliğini kazan ma yolunda dini devletten sıyrılmış, laik devlet niteliğini kazanmı Şt ı r. Laiklik, Türk inkılabı nda kade me kademe g e rçekleşmiş, devlet, hukuk ve öğretim siste mlerinde kendini göstermiştir. Cu mhuriyet idaresinde devletin ve huku kun laikleşmesi, yeni kurulan modern -devletin esas prensibini ve inkılabın da esas hedefini teşkil etmiştir. Bu bakı mdan laiklik, laik devlet anlayışı, Türk inkı labı n ı n bir esas prensibi olarak g e rçekleşmiş, 1 937'de yapılan bir değişme ile Anayasada yer aldığı gibi, 1 961 ve 1 982 Anayasada devletin temel niteliği olark 2. maddede de sayılmıştır.
Laik l i ğ i n Ta n ı m ı , N i t e l i k leri ve Ta rihçesi(1 9 2ı 2) Laikliğin Tantmı 1
.
Laik kelimesi, fran s ızca "laic", "laique " kelimesinden g e l m e kte" dir. Kelimenin latince aslı ise "laicus" olup lügat anlamıyla ru hani olmayan kim se, dini o lmayan şey, fikir, kuru m demektir. Laik teriminin din düşmanlığı ve dinsizlikle bir ilgisi yoktur. Bu kelime bize Meşrutiyet yı llarında girmiş ve dili mize ladini diye tercüme edil miştir. Ziya Gökalp, "laik" kelime'sinin karşılığı ol arak, "ladini" terimini kullandığı halde, mesela Müşir Ahmet Paşa "la rehbani" yani ruhbanla ilgisi olmayan terimini kullanmıştır. Laik kelimesi, 1 924, 1 961 ve 1 982 Anayasalarında laik şeklinde yazılmış, bir kısım yazarlarım ı z da laik B k. Bülent Davor, Türkiye Cumhuriyetinde Layiklik, Ank. 1 955, (Bu bölümün ha � ırlanmrısında bu kıymetli kitaptan özellikle faydalanılmıştır) ; Bahri Savcı, Cumhuriye tin Tehlikede K1Jrumu Laiklik, S.B.F. Yüzüncü Yıl Armağanı, Ank. 1 959, s. 1 9 1 -2 1 2 : Tarık Zafer Tunaya, ls lc'.mcı lık Cereyanı, l sı. 1 932; Çetin Özek, Türkiye'de Laiklik, l st 1 962; Ali Fuat Brışgil, Din ve Lfüklik, ikinci baskı, l st.1 962; Hilmi Ziya Ü lken, Laiklik, 50 yıl Ankara Ü niversitesi i lahiyat Frıkültesi, ,Ank. 1 973, s. 59-77; Turhan Oİcaytu, .D inimiz neyi emrediyor. Atatürk ne yaptı l nkıliiplarımız, i lkelerimiz, 4 ncü baskı , l st. 1 973; Cahit Tanyol, Lfüklik ve l rticp. l st. 1 989, Turhan Foyzioğlu, Türk i nkılabının Temel Taşı, Laiklik, Atatürk Yolu (Kolloktif eser), 2 nci baskı Atatürk Araştırma Merkezi, Ank. 1 987, s. 1 69-230. l brahim Agah Çubukçu, Atatürk, Din ve Lfıiklik, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C_ 1., 5 Mort 1 985, sayı 2, s. 573-576. Necat Tüzrün, Atatürk l nkıliiplarında Laiklik, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. iV. Kasım 1 987, sayı 1 O, s. 27-34. ( 1 92) Bk. Bülent Diivcr, Türkiy e Cumhuriyetinde Laiklik, a.g-e., s. 3-1 O. (191 )
·
423
şeklinde yazarak kelimeyi yazı d il i nde kullanmıştır. Buna karşılık Türk Dili Ku ru munu n yayınladığı Türkçe S özlü k ve imla lügatında ve Türk Hukuk Kuru munun Türk Hukuk Lügat ında kelime layik şeklinde yazılmaktadı r. Biz Anayasada yer alan yazılış şeklini, pozitif bir hukuk metni olduğu kadar kaideler hiyerarşisinde en üstün yer alan bir metin olması bakımından Anayasadaki yazılış şeklini kabul ederek kelimeyi "laik" şeklinde yazacağız ve kullanacağız. önce l aikl ik , layisizm'den farklıdır. Laiklik daha. çok hukuki bir mefhum dur. Layisizm ise bir mezhebe, bir doktrine, felsefi bir içtihada bağlılığ ı ifade eder. Layisizm de doktrinal ve pejoratif olmak üzere iki anlamda kullanılır. Doktrinal anlamda layisizm, laik hareket ve cereyanlara, laik fikir akımlarına bağlılığ ı ve taraftarlığı gösterir. Pejoratif anlamda layisizm ise bilhassa bazı dini çevrelerde, dine aykırı, dine düşman bir hareketanlamı taşır. Hukuki bir mefhum olan laiklik kelimesi bilhassa din adamları arasında bir dine karşı hareket olarak gösterilmektedii'. Gerçekte laiklik din düşmanlığı ve aleyhtarlığı demek değildir. Modern devlette, la ikl ik , dinlerin yerini alacak ve vatandaşlar için kabulü zorunlu bir i ma n sisteminin de mevcut olması de mek değildir. Laik bir devletin resmi bir dini o lmad ığı gibi, benimseyeceği, yayacağı felsefi bir akidesi de yoktur. B i r Anayasa terimi olarak laikliğin aldığı anlam değerlendirilecek olursa, laikliği h u kuki y ö n d e n i n c e l e m e k ge r e k e cek tir . Hukuki yönden e l e alı nmas ı n ı n sebebi önce hukuk kaidelerinin en iyi tezahür eden sosyal menşeli kaideler olmas ı , sonra bu kaidelerin müeyyideleri icabı en tesiril bu lunmas ı ndandır. Prof. Dr. Yavuz Abadan'a göre, "laiklik, d i n in siyaset ve devlet işlerine karıştırılmaması n ı ve her vatandaş için vicd a n hürriyetinin sağlanmasını ge rektirir"l1 93J .
Genel ve ortak anlamıyla laiklik, dini ve dü nyevi otoritelerin yek diğerinden ayrılması n ı , din iŞlerinin ferdi, hususi sayılarak ferdin vicdanına terkedilmesini ve devletin dinler karş ı s ı nda_ t a rafs ı z kalarak" din hürriyetini sağlaması diye anlaş ı lı r. Gerçek bir laiklikte, din düşmanlığı değil, dine tarafsız birdavranış mevcuttur. b} Laiklik ve nitelikleri Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması ve her vatandaş için vicdan hürriyetinin sağlanması demektir. Daha açık ve doğru deyimle laiklik, dini ve dünyevi otoritelerin birbirinde nayrı lmas ı , devletin siyasi, hukuki ve sosyal düzeninin sağlanmasında dini inanç yerine aklın h akimiy etine yer veril mesidir. Laik devlet, kişinin dini inanç ve ibadetine karışmadığı gibi kendiside kendi ad ına rja dini törenler yaptı ramaz. Laik d evlette din ve vicdan hürriyeti ( 1 93)
424
Y. Abadan, amme Hukuku ve Devlet Nazariyeliri, Ank. 1 952,
s.
1 83.
vardır. Laik olmyan devlette yani teokratik devlette din ve vicdan hürriyeti yok tur, bunun sözü dahi edilemez. Laik devlet dine bağlı devlet değildir ama din düşmanı bir devlette <:!eğildir. Laik olmayan devlette , yani teokratik devlette din politikaya alet olur. iktidarda bulunan yöneticiler, devlet otoritesini kendi dinlerinin e mrinde kul lanmak isterıer<194l . Lfük
devlette hukukun ve eğitiminde laikliği söz konusu olur.
Laik devlette devletin dini o lamaz; hukuk devleti fikri ile mevcut din lerden birinin ü stün tutulması fikrini b ağdaştırmak mümkün değildir. Devlet dini, ayrı , farklı dinlere mensup olanlarla inanmayan vatandaşların kanun ö nünde eşitliğine aykırı düşer. Laik devlete din hürriyetinin tabii sonucu o la rak bütün dinler kamu düzenine aykırı düşmedikçe tanınır.
kamu
Modern devlet laik devlettir. Medeni y aşayış ında bir şartı o lan l aiklik, da bir temel dayanağı ve bir temel direğidir<195l.
hukukunun
,
Devletin laik olmas ı , kanun ö nünde ayrı dinlere mensup o lanları n aynı dine mensup olanlar arasında mez hep eşitliğini de gerekli kı lar.
eşitlfği meselesi kadar aynı zamanda
Çok
katı anlamı
ile laik devlette, din bir kamu hizmeti sayılmaz.
c). Türk inkılabına göre Laiklik Atatürk'e göre ,
yalnız din ve dünya işlrinin ayrılması demek vicdan, ibadet ve din özgürlüğü demektir"(196l.
"Laiklik,
değildir. Tüm yurttaşları n
Atatü rk'e göre , "Laiklik asla dinsizliko l madığı gibi, sahte dindarlık ve b ü y ü c ü l ü k l e m ü c ad e l e kap ı s ı n ı açtığı için , gerçek dindarl ı ğ ı n. gelişmesi im k a n ı n ı temin etmiştir. Laikliği di_n sizlikle karıştırmak isteyenler, ilerleme ve canlılığın düşmanları ile gözlerinden perde kalkmamış doğu kavimlerinin fan atiklerinden başka kimse o lamaz"<1 97l.
Türk irıkılabına göre laiklik, özel bir değere sahiptir. Tarihi, sosyal ve Türkiye'nin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde ol u ştur m uştu r. Tü rkiye'de laiklik ülkenin şartlarına ve gereksinı;n elerine u y gu n bir şekilde akılcı bir devlet yapı s ı na g eçme k için gerçekleş miştir. Türkiye'de uygulama alanı bulan laiklik Türkiye'ye özgü bir laiktir. siyasi şartlar, laiklik anlay ı ş ı n ı ,
Diyanet işle ri
kuru lmas ı mutlak anlamda din ve d evlet klasik laikli� modeline ayk ı rı görülse bile
Bakşkanl ığ ı n ı n
otoritelerinin ayrılması
ve
batı n ı n
Necip Bilge, Atatürk Devrimlerinin Temel Ögesi Laiklik, Belleten, C. XLll, sayı 1 68 , 1 978, s. 607 ( 1 95)- Bülent Nuri Esen, Türk Anayasa Hukuku, 1 nci fasikül, Ank. 1 968 , s. 78-80 ( 1 96) . Atatürkçülük, biri nc_i kitap, Atatürk'ün görü ş ve Direktifleri, {Genel Kurmay Başkanlığınca Hazırlanmıştır.), l st. 1 984, s. 1 1 0- 1 1 1 ( 1 97) Aynı eser, aynı yer. ( 1 94)
425
Türkiye'nin gerçeklerine ve ihtiyaçlarına cevap verecek ş ekilde hizmet görmesi, Türkiye açısından laikliğe aykırı bir durum sayılmamıştır. Türkiye'de devletin laikliğinin sadece siy asi alanda g erçekleşmesine karşılık idari bakımdan dini devlete bağlı tutmuş ve bir kamu hiz meti olarak te ş ki l atland ı rm ı şt ır. D i y an et i ş l e ri B a ş k a n l ı ğ ı , d i ni görevlerin denet imini v e birelden yönetimini sağlamak amacıyla kurulmuştur. Genel idare içinde yer alan bu ku ru luşu n dini bir nite liği ve üstünlüğü yoktur, ancak devletin dinle ilgili idari görevle rini yerine getirmekle vazifelidir. Diyanet İşleri Başkan l ı ğ ı n ı n genel idare içinde yer almas ı , Türkiye'ye özgü lfül
·
.
·
yard ı m yap ılamaz.
Tü rkiye'd e , g ü n ü n ihtiyaç ve z a ru retleri, D evletin din ko nusunda mut lak i!g isizl il< g0st o romiyeceğini ve din eğitimi ninde başıboş bırakı lmıyacağı ge rÇ eğini ortaya koymu ştu r. Devlet, kendi varl ı ğ ı , güvenliği, kamu düzeni ile ilgili bütün alanlarda olduğu gibi dir. eğitim ve öğretimi alanında koruyucu ve denetleyici o lmak zo·
rundad ı r. Klasi� laikliği uygulayan ül k e lerde din eğitimi ve öğretimi cemaatlere b ı rakılmışt ı r. Tü rkiye'de din e ğ i t i m in i n ve öğretiminin c:: e maatlere bırakı lması devletin varl ı ğ ı için t e h likeli o lduğu gibi b i l i m s el eğitim ve öğretim metotları yerine bir takım h u rafe lerin eğitiminin ve öğretiminin yer alması korkusu da mevct bu lunmaktad ı r. ,
1 982 Anayasası bu amaca yönelik olarak din ve vicdan hürriyeti ile ilgili m. 24'd e , " D i n ve a h lak eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi a lt ı nda y a p ı l ı r. Din kü ltü rü ve a hlak öğretimi ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zo ru n l u ders l e r a ra s ı n da yer a l ı r. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişile rin l
426
·
Bu. madden in açıkça belirlenen h ü k m ü n e göre i l köğret im ile ortaöğretimde "din kültürü v e ahlak öğretimi" zorunlu dersler arasi nda yer al maktadır. Ancak M addeden anlaşılacağı üzere "din dersi" zorunlu değildir. Böylece i 982 Anayasası n ı n getirdiği b u özellik Türkiye'de eğitimde laikliğin bir belirtisidir. Belki başka ü lkelerden pek farklı bir uygulamadır. Ancak eğitimde laiklikte her ü lkenin özelliklerine, ta rihi ve sosyal şartları n a göre değiş mektedir.
d} Laikliğin Tarihçesi D evletle din kurumu arasındaki ilişkiler üç şekilde görünür. Dine bağlı devlet sistemi, devlete bağlı din sistemi ve laik sistem. Dine bağl ı devlet sisteminde, dini reis ayn ı zamanda devletin de reisi dir. Uhrevi (Ahirete ait) ve - cismani (dünyaya ait) kudret aynı şahısta top lanmıştır. Osmanlı Devleti dine bağlı bir devlettir. Devlete bağlı din sistemide, din kurumu devlete bağl ıdır. Din devlet otoritesinin bask ısı altındad ı r. . Laik sistemde ise dini ve dünyevi otoriteler ayrılmışt ı r. Laik devlet va tandaşları nın dünyaya ait, ·beşeri ihtiyaçları ile ilgilenen ve bunları karşılamağa çalışan devlet demektir. Laik devlette dini işler özel işler sayı lmıştır. Laik dev let sisteminde din ve vicdan özgürlüğü vardır ve en geniş şekilde uygulanır. Yakın çağlara kadar din toplum hayat ı nda etkili olmuş, resmi bir nitelik taşımış, günlük hayata karışmıştır. Bu tür toplumlarda suç ile günah aynı anla ma gelmektedir. Fertlerin devletin kabul ettiği bir din dışında herhangi bir dini kabuletmesi, bu dine ait ayinleri yerine· getirmesi imkanı mevcut değildir. Din · i le devletin birbirine karışt ı ğ ı , içiçe o lduğu bir düzende fertlerindin özgür lüğünden bahsetmek mümkü n değildir. Bu döneme, teokratik baskı devresi diğer deyimle dinin toplu ma hakim olduğu, baskı yaptığı .devre denilir. Zamanla bu sert ve katı uygulama yerini toleransa, hoşgörüye eski de yimle tesamuha b ı rakmıştır. Osmanlı devletinin güçlü bir devlet kurması nedenini baz ı tarihçiler, müslüm?n olmıyan Osmanlı vatandaşı'arına karşı gösterdikleri tolerans da, hoşgörüde aramışlardır. Ancak tolerans, bugün anladığımız anlamda din hü rriyeti demek değildir. Toleranslı devrede dinler arasına eşitlik yoktur. Dev let dininin dı şında kalanlara bir iütut olarak hayat sahası tanı nmıştır. Tolerans devrini laik devre izlemiştir. Batıda kilise ile devlet ayrılmış top lum düzeni d e· dini temelle rden ayrı , farklı t emellere dayandırılmışt ı r. Bu ayrı lığın bir sonucu da devletin fertleri dini inançları nda serbest b ı rakması ve d i n hürriyetinin sağlanması olmuştur. Osmanl ı Devleti dini bir devletti. Ancak devlet yönetiminde, müslüman o l m ıyanlar, tolera nanstan yararlanmı şlar, dinde ayrı olanlar hoşgö rü ile l
427
manlarla Padişah ı n lütfunda yararlanmışlardır. Gerçek anlamda laiklik yeni Türk Devleti ile gerçekleşmiştir. Tarihi gelişmeler, dini devletten laik devlete doğru yö nelmeyi gerekli k ı lmaktadır. Laik devlet modern devletin bir niteliği çağımızın devlet an layışının özelliğidir. Laik olmıyan devlet ortaçağ devletidir.
2 . Türk İ nkılab ı nda La ikliğin Gelişmesi ve
Anayasalara G irişi Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinin laik hukuk devleti olarak milletlera rası camiada yer alması uzun bir gelişmenin sonucu olmuştur. Tarihi, siyasi ve sosyal şartlar yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetini laikliğe yöneltmiştir. Laiklik fikri Tü rkiye'de birdenbire o rtaya ç ıkmamıştır. S afha safha gelişmiştir. Eski Türk Devletlerinde bunun hazırlıkları yapı lmıştır. Türkler göçebe ve savaşçı bir u lus 'olduğundan bağnaz olmamışlardır. Çeşitli kültü rleri kendi görüşleri nde eritmeyi başararak gittikleri yerİerde üstünlüklerini kabul �ttirmişlerdir. İslamiyeti benimsedikten sorira daha ya rat ıcı olm1J şlardır. Bu yarat ıcılık felsefe alanında da kendini göstermiştir< 1 98l. Hilmi Ziya Ülken·e-göre, idil-Ural havzas ında uzun süre hakim olan Ha zarlar kendi M üslüman, Yahudi, 'Hristiyan, Şamani Türk uyruklarını idare et mek için dö rt ayrı vezir kullanmakta idiler. Bu da onları n inanç hürriyetine ne derecede riayet ett iklerini, kanunlarla dini ayırdıklarnı gösterir"(199l. Anadolu'da Selçuklular yumuşak bir İslam anlayışını yaymışlar, sanatta ve fikiide hoşgörülü olmuşlardır. Bunda Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre ve M evlana gibi düşünürlerin katkısı olmuştur. Bu düşünürler vicdan hürriyetine saygılı olmuşlar, insana değer vermişlerdir. Aslen Türk olan Uzun Hasan'da taassuptan uzak bir hükümdar olarak Hristiyan olan eş·i için kilise yaptırtmıştır. Bazı kiliseleride tamir ettirtmiştir<200ı . Anadol u Se lçukluları dini ilimlerin okutulduğu medresele re büyük ö ne m vermekle beraber, bu nu n d ı şında dünya ilimlerini okutan kurumlarda ya p mışlard 1 ( 20 1 ı . Büyük Türk düşünürü Mevlana, insanı n sevgiye değer en üstün varlık olduğunu açıklamıştır. Çağında vicdanlara baskı yapılmasını hoş görmemiş, dayanışmayı 'v e uyumu sağlık vermiştir. M evlana, insanın bilinçli varlık o l. l brahim Agah Çubukçu, Türk- l slam Kültür Ü Özerinde Araştırmalar ve görüşle�. Ank. 1 987, s.7. ( 1 99) Hilmi Ziya Ü lken, Laiklik, 50 yıl; Ankara Ü niversitesi i lahiyat Fakültesi Ank. 1 973, s. 70 (200) l brnhim Agah Çubukçu, Laiklik ve Din, Türk Kültürü, sayı 302, yıl XXVI, Haziran 1 988, s. 355 (20 1 ) Hilmi Ziya Ü lken, Laiklik, a.g.m., s. 70 ( 1 98)
428
·
mas ı ndan hareket ed e rek hayatı iyi değerlendirebileceğini dile getirmiştir. Felsefi görüşünde hoşgörülü bir din anlayışını sergilemiştir. Yunus Emre şiirlerinde vicdan özgürlüğünün en güzel örneklerini ver miştir; barışı ve doğruluğu s avu n mu ş, Tanrı'yı ve insanları sevmeyi sağlık ver miştir. insanın değerine yer veren Yunus Emre, evrensel özgürlüğün özüne, erdemin insan h ayatındaki önemine dikkti çek m işt i r . Hacı Bektaş Veli'de yulT!uşak bir lslam anlayışına yer vererek eski Türk tö re l e rine uygun olarak aile hayatına önem ve rm i şt i r(202ı. Osmanlı Devleti kurulduğunda, tamamen şeriat hükümlerine göre yönetilmiş bir ü lke değildi. İ sl a mi görüş altı nda çeşitli devlet ananeleri bu dönemde dev2m ettirilmiştir. Ömer Lütfi Bark a n' ı n açıklad ı ğ ı n a göre, "Osmanlı imparatorluğunda dünya ve devlet işlerini idarede d ini düşünce ve emirlere geniş ölçüde yer ay ı rmak mecburiyeti ancak zamanla h issedilmeğe başlanmış ve bilhassa ikti sadi ve siyasi konjektürün müsait olarak inkişaf ettiği uzun asırlar boyunca ve sultçınları n mut lak iktidarı sarsı lmaz gözüktüğü müddetçe her hangi bir taas sup kuvvetinin vf. bu kuvvete dayanan din otoritelerinin devlet işleri ne isti kamet verecek şeklinde karışması bahis konsu olmamıştı r. Devlet menfaatle ri, siyasi irade ve Devlet fikri, ku ru luş devrinin te şki l at V!3 icraatına kayıtsız ve şartsız hakim olmuştu r·(203J. · osmanlı imparatorluğunda genel olarak kamu hukuku kaideleri ve bun l a r arasında özellikle idare, maliye ve teşkilata ait düzenlemelerle bazı ceza işleri, doğrucic:n doğruya padişahları n emir ve fermanları ve bu fermanlarla o luşan kanu nlarla yönetilmiştir. Öze l hukuk alanı ise, bu arada evlenme ve miraş gibi şah ıs hukuku il g ilendiren medeni hukuk alanı şeklen ve resmen şeriat hükümlerine bağl ı bulunmaktadır(204ı. Ancak Osmanlı kanun namelerinde, ferman ve emirnamelerinde, lslam hukuku ile ilgisi ol mayan hatta bazan ona aykı rı pek çok hüküm görülür. Miri arazi ö rneği , vakıflar ile ceza hukuku uygulamaları en belirli özellikleri teşkllederı2osı . .
.dsmanlı Devletinin teokratik bir hüviyet kazanması , Şeyhülislaml ık müessesesit:ıin kurulması ile kesinleşmiş ve Yavuz Sultan Selim'in M ısır sefe rinden sonra halifeliği devir alması ile doruk noktasına ulaşmıştır< 206l. l brahim Ag a h Çubukçu, Türk- l slam Kültürü Ü zerinde Araştırmalar, a.g.e., s. 22-23 Ömer Lülli Barkan, Türkiye'de Divan ve Devlet i lişkilerinin Tarihsel Gelişimi, Cumhuriye tin 50. yıldönümü Semineri, Türk Tarih Kurumu, Ank. 1 975, s. 52 (204) Ömer Lütfi Barkan, Türkiye'de Din ve Devlet i lişkilerinin Tarihsel Gelişimi, a.g.m., s. 55 (205) Neşet Çağatay, l s l a m H ukukunun Ana Hatları ve Osmanlıların Bunun Bazı Kurallarını Değişik Uygulamaları, Belleten, C. il, sayı 1 00, Ank. 1 987, s. 629 ve devamı. (206) Necip Bilge, Atatürk Devrimlerinin Temel Ögesi Laiklik, Belleten, C. XLll, Ekim 1 978, sayı 168 , s. 6 1 0 . (202) (203)
429
Hi lafetin kabulü ile Osmanlı Devleti dini devlet hüviyetini kazanmıştır. Osmanlı Devleti İslami esaslara tamamiyle sadık kalarak cismani ve ruhani ikti darı tek e lde birleştirilmişti r. Din Osmanlı toplumuna ha.kim olarak her alanda en yayg ın tesirini göstermiştir. Dini bir d evlet ol a n Osman l ı İmparatorluğunda d a sosyal hayat d ini kaidelerle düzenlenmiş ve dini tedbirlere bağlı kalarak her iş dini yönden ele alınmıştır. Prof. Saqri Şakir Ansay'ın belirttiği üzere, "Osmanlı İmparatorluğu devrinde yüz y ıllarca bir mukavele yapılması ndan tutunuz da bir kimsenin dişinin do ldurm asına, fes veya ş apka g iymesine, mendil kullanmas ı na, kadının yüzünü veya kolunu açabilmesine, lavanta, kolanya kullanmas ı na ka dar büteı n fiil ve hareke·tıer hep birer dini iş g ibi ele al ınmış ve o görüşle h al edilmek isteıımiştir"(207J. Her alana dinin hakim olmas ı, toplumda gerçeklerin dini alandan ince lenmesi, akılcı ve ilmi çalışmaları durdurmuş, toplumu nasçılığa, dini taassu ba sü rü k l e miştir. D i ni taassub is e , böylece toplumu a k ı lcı ve i l mi gelişme lerden a l ı koymuş, her mutlak güçte olduğu gibi, dini müesseseleri de dejenere etmeğe yöneltmiştir. Hurafelik ile saf tabiatı n kaybetmiş olan din, Osmanlı toplumunu, hürriyete ve ilme karş ı düşman bir toplum haline g etir miştir. Tanzimat ve ıslahat hareketleri ile laikliğe doğru bir kı mıldanış, dinin otoritesini, su ltasını s ı n ı rlamağa doğru bir çabalama başlamışt ır. Tanzimat devrinde yabancı kaynaklardan hukuk aktarılarak, dini hukuktan ayrılma çabaları müşahede edilmiştir. Laik kanunların afı nması ile, bu kanunları tatbik edecek, Şer'iye Mahkemelerinin yanı başında Nizamiye M ahkemeleri kurul muştur.Keza Tanzimat devrinde ilan olunan Gülhane Hatt ı Hü mayum'u ve ıslahat Fermanları ile müslüman ve hıristiyan aras ındaki hak eşitliği kabul edil miş, Osmanlı Devletinde devlein laikleşmesi bak ı m ı ndan bir . adım atı l mıştır. Tanzimat bat ılılaşma zaruretinin ilk büyük ve resmi ilanı ve bu yolda harekete geçme arzusunun ifadesi idi. Bununla beraber bu devrin kararlarında ve icraat ı nd a , g e re k d evletin ve gerekse diğer sosyal müesseselerin laikleştirilmesine doğru ön emli bir adım at ılmış ve bir hamle yapılmış değildir. ıslahat arzu larını şeriat daima sın ırlamakta ve frenlemekte idi. Keza Tanzimat devrinin fikir hayat ı , laik bir düşünceyi besleyecek ve geliştirecek kesafette ve zenginlikte de değildi. Zate n başında Padişah ve Halifenin bulunduğu siyasi bir kuruluştan, ce miyett e n , dünyevi ve cismani bir devlet yapısı çıkarmakta mümkön değildi. 1 876'da ilan olunan Kanun-u Esasi, Osmanlı devletinin mevcut teokra tik niteliğini desieklemiştir. Kanun-u Esasi, Sultan Halife'nin dü nyevi ve uh revi kudretine hukuki yönden de destek olan 3'ncü maddesinde, "Saltanatı
(207)
430
Sabri Ş<ıkir Ansay, Hukuk Bilimine Başlangıç, Yedinci baskı, Ank. 1 958,
s.
50
Seniye-i Osmaniye Hilafeti Kübrayı i s l a miy ey i haiz olarak sülalei Ali Osman dan usulü kadimesi veÇhiıe- ekber evlada aittir" denilmekle , cismani ve ruhani güç, iktidar tel< e lde toplanmış bulunmaktad ı r. Kanun-u Esaside mevcut d i ğ e r h ü k ü m l e r i s � keza Osm a n l ı devletinin teokratik bünyesini açıklamaktad ı r. İki nci M e ş rutiyet d e vri nd e de devletin teokratik yap ı s ı nda h içbir değişiklik gerçe kleşmemiş devletin dini niteliğini gösteren hükümler aynen Sa�{lı tutulmuştur. İkinci M e ş rutiyet devri de gerek devlet, gerek hukuk, ge rekse öğretim sistemimizde tam ma nas ı yla laik bir d.üzen kuramamıştır. Osmanlı toplumund a din müessesesi s iyasi güçle birleştikten son ra h u rafeleşmiş, taassup ilmi ilerlemelere gem vurmuştur. Din müessesesi, in san ve toplum münas ebetlerini i li m ve hü rriyet d ı ş ı idare eder o lmuştur. Ya!Jı lacak iş, d in mü essesesinin elinden s iyasi gücü almak, ayn ı zamanda, ilim, felsefe ve san'ata da özgü rlüklerini kazand ı rmakt ı. Tü rkiye'de ne Tanzimat ne Biri nci ve ikinci Meşrutiyet devirlerinde l ai k devlet kurulamamıştır. Türk İnkı labı nda laikliği n g eli ş m e s i kademeli bir yol ta kip .etmiş, önce d ini devletin dayanaklarından biri olan Saltanat yıkılmış, Hilafet müessesesi kald ı rılmış, 1 9 24 Anayasasında yer alan, "Devletin dini, dini islamdır" hükmü ka ldırılmış, 1 937 y ı l ı nda da Anayasa'ya laiklik terim ola rak konulmuştur. Yeni Türk devletinin ilk anayasısı ola n 20 Ocak 1 921 tarihli Anayasada Devletin dini ile ilgili bir hüküm mevcut değildir. 29 Ekim 1 923'de Cumhuriye t i n ilanı ile Anayasa da yap ı lan değişiklikle, o günün şartları içinde, birliğin s2ğlan ma �') amacı ile tutucu çevreyi memnun etmek için, bir nevi taviz (ödün) mahiyetinde , Anayasa'ya, " D evletindini, dini i s l a m d ı r" hükmü konu lmuştur. 20 Nisan 1 924 tarihli, yeni Türk Devleti'nin ikinci Anayasasına, bu hüküm ay nen a l ı n m ı ştır. Ancak C u m h u riyetin i la n ı Hilafetin , Şer'iye v e Evkaf Vekaletlerinin kald ırı lmas ı , öğretim ve eğitim birleştirilmesi, M edeni Kanun , Borçla r Kanu n u , Ceza Kanunu, Ceza ve Hu kuk Muhalemeleri Usul Kanun larının· bat ıdan resepsiyon (adaptasyon) yani çeviri yoluyla kabul edilmesi, ge rek kamu, gerekse özel hukuk hayat ımızı laik yönde geliştirmiştir. Bu durum da, fiilen gerçekleşmiş bulunan laik devlet esasının Anayasa da yer alması doğal bir sonuç sayılmışt ı r. TBMM'nin, 1 O Nisan 1 9 28'de çı kardı ğı Anayasa d eğ i ş i kliği ni ö ngören bir Kanunla, :1 9 24 a nayasas ı n ı n 2'nci maddesinde yer alan, "Türkiye Devleti nin dini, dini islamdı r" hükmü ile Anayasas ı n ı n 26'ncı maddesinde yer alan, "Şer'i hükümlerin TBMM'si tarafından d üz e n l e nec eğin i ö ngören hükü mleri kaldırm ı şt ı r. .L\yrıca Cumhurbaşka n ı n ı n ve milletvekillerinin yeminlerinin metni de değiştiri l e re k "vallahi" yerine "namusum üzerin_e söz veririm" şekline dönüştürülmüştü r. 1 928 yıl ında yap ılan değişiklikle laik Cumhuriyet esası hu kuki yö nden de t a n ı n m ı ş ve değer kaza n m ı şt ı r. Anayasa değişikliğini ö n göre n , K a n u n u n g e re k ç e s i , laikliğin çağdaş uy�arlık s e v i y e s i n e ,
,
431
yü�
1 O Nisan 1 928 Anayasa değişikliğinin bir önemli yararı da günün bi rinde gerici ve tutucu çevrenin, inkılapların Anayasaya aykırı o lduğu yolunda ileri süreceği bir kozu da elinde almaktı. 1 O Nisan 1 928 yılı nda yapılan Anayasa değişikliğini 5 Şubat 1 937 değişikliği ile laiklik, yalnız bir Anayasa müessesesi değil, aynı zamanda Türk İnkılabı n ı n , bir te mel taşı olarak Anayasa'da yer almıştır. Böylece laikliğin Anaya.sa'da yer alması ile, Devlet her türlü faaliyetlerinde yasama, yürQtme ve yarg ı faaliyetlerinde laiklik fikrini, espirisini temel bir kural olarak değerlendirek zorunda kalm ıştır. 9 Temmuz 1 961 Anayasası ise laikliği, 1 937 değişikliği ile 1 924 Anaya sası gibi aynen benimsemiş, devletin nitelikleri ara..s ında saymı ştır. 1 982 Anayasası , 1 924 ve 1 961 Anayasa�arı nda farklı o larak, Anaya sanın değiştirilemiyecek hükü mleri arası nda Cumhuriyetin niteliklerini belir ten 2'nci maddenin de mevcudiyeti ile laik devlet bambaşka bir hüviyet ka zanmıştı r. Anayasanın 2'nci maddesinde yer alan laik devlet, 1 982 Anayasası ile değiştirilemiyecek ve değiştirilmesi teklif dahi edilmiyecektir. Daha ö nce 1 924 ve 1 961 Anayasalarında sadece, Anayasanı n 1 'nci maddesi o lan, "Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir" hükmünün yanı sıra Cumhuriyetin nitelik lerini belirten 2'nci maddenin de yer alması, konumuz açısından laikliğin Cu mhuriyetin nitelikleri olarak v� Cu mhuriyete bağlı olarak ebedi bir hüviyet taşıdığını açıkça ifade etmektedir. Cumhuriyetin n it e l iklerini belirten 2'nci madenin gerekçesinde, ''Demokratik rejiminde, laiklik ve sosyal hukuk devleti ilkelerine dayandığı be lirtilmiştir" denildiğine göre, laiklikle demokratik rejimin yakın ilgisi açıkça belir tilmiş bulunmaktadır. 2'nci madde gerekçesinde ayrıca, "Hiçbir zaman dinsiz lik anlamına g81meyen laiklik ise, her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabi/rnesi, ibadetini yapabilmesi ve dini inançlarından dolayı diğer vatan daşlardar. farklı bir muame.l eye tabi kılınmaması anlamına gelir" demekle, lalkliğin bir bakımdan tarifini yapmaktadır. Anayasada mevcut bu hükümler, laikliğin en üstün bir hukuk kuralı ola� rak mevzuaatımı zda yer ald ığı n ı , Cumhuriyetin değiştirilemiyecek niteliğini teşkil ettiğini açıklamaktadır. Laik Cumhuriyet, ebedi ve değişmiyen hQviyeti ile medeni ve ileri bir toplum o!an Türk milletinin siyasi ve hukuki düzeninin ifadesidir.
Laiklik Türkiye'de tam bir hukuki teminata kavuşmuştur. 432
3 . At at ü rk ü n Din ve laiklik A n l a yışı '
Büyük bir devlet adamı ve inkılapçı olan Atatürk, insana ve insanın top lumsal ilişkilerine büyüls değer vermektedir. Atatürk'e göre; "Din bir vicdan meseles idir." Dine sayg ı , inanan kişinin h aklarına saygının bir sonucudur. Atatürk'ün karşı olduğu taassuptur, gericiliktir, din ve devlet işlerinin birbirine karıştı rı l:ıı as ıd ı r. "Din, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta ser basttir. Biz d ine saygı gösteririz. Düşü nüşe ve düşünceye muhalif değiliz. · Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamağa çalışıyor; kaste ve fiile dayanan taassupkar hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermiyeceğiz"(208l. Atatürk'e göre, "din · vard ı r ve g e reklidir"(209l . "Din lüzumlu bir müessesedir. Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası var ki din, Allah ile kul arasındaki bağlılıktır·(2 ı oı . lsıam dinine büyükönem ve değer veren Atatürk, İslam dininin akıl ve mantığa yer verdiğini mükemmel bir din olduğunu ifade etmektedir. "Bizim dinimiz en makul ve en tabii bir dindir. Ve ancak bundan do layıdı r ki son din olmu ştur. Bir dinin tabii olmas ı için akia, fenne, ilme ve mantığa uyması lazımdır. Bi4im dinimiz bunlara tamemen uygundur. Müslümanların toplumsal hayatında, hiç kimsenin özel bir sınıf halinde mev cudiyetini muhafaza hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak gören dini emir lere uygun h a rekette bulunmuş o lmazlar. Bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinirr:izin hükümlerini eşit olarak öğrenmeye mecburuz.Her fert dini ni, din duygusunu, imanı nı. öğrenmek için bir y ere muhtaçdır. Orasıda mek teptir"(2 1 1 ı . Atatürk bir diğer konuşması nda da, dinimizin ahlaki ve manevi . de ğerlere verdiği önemi belirterek, "Bizim d inimiz, Milletimize değersiz, mis . kin. ve aşağı olmağı tavsiye etmez. Aksine Allah'da, Peygamber de ins anların va milletlarii1 değer ve şerefini mu hafaza etmelerini emrediyor"(2 1 2ı . Atatürk dini siyasete alet edenlere her zaman karşı olmuş, bu tür kişilerden Türk Milletinin büyük zarar gördüğünü dile getirmiştir. "Bizi yanl ış �ıola sevkeden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perde sine bürünmüşler, sat ve temiz halkımız ı, hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyu nuz, dinleyiniz . . . görürsünüz ki milleti mahve(208) (209) (21 0)
Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a.g.e., s. 162 Atatürkçülük, K.I., s. 452-453 Atatürkçülük, K. 1., s. 452-453 (21 1 ) Atatürkçülük, K. 1., s. 454-455 (21 2) Atatürkçülük, K. 1 . , s. 456-457
433
den, esir eden , harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötG lüklerden gelmiştir". (213) Atatürk bir diğer konuşması nda da dini siyasete afet edenlerle açıkça ' mücadeleyi gerekli görmüştür. "Adi ve alçak hilelerle hükümdarlık yapan halifeler ve onlara dini alet yapmağa tenezzül eden sahte ve imansız alimler tarihte daima rezil olmuşlar, rezil edilmişler ve daima cezaları nı görmüşlerdir. Dini kendi ihtiraslarına alet yapan hükümdarlar ve onlara yol gösteren hoca namlı hainler hep bu sonuca sürüklemişlerdir. Böyle yapan ha.life ve din bilginlerinin arzularına kavuş nıadıkları r.ı tarih bize sonsuz misallerle izah ve ispat etmektedir. Artık bu mil letin ne öyle hükümdarlar, ne öyle alimler görmeğe tahammülü ve imkanı yok tur. Artık kimse öyle hoca kıyafetli sahte alimlerin yalan dolanma e hemmiyet verecek değildir._ En cahil olanlar bile o gibi adamların mahiyetini gerektiği gibi anlamaktac;ır. Fakat bu konuda tar:ı bir güven sahibi olmaklığımız için bu göz açı k!ığı, bu uyanıklığı onlara karşı bu nefreti hakiki kurtuluş anına kadar bütün kuvvetiyle hatta artan bir kararlılıkla muhafaza ve devam ettirmeliyiz. Eğer on lara karşı benim şahsı mdan birşey anlamak isterseniz.derim ki ben şahsen on!arı n düşman ıyım. Onları n menfi yönde atacakları bir adım, yalnız benim şahsi imanı ?1a değil, yaln ı z benim gayeme değil, o adım benim milletimin hay atiyle ilgili, o adım milletimin hayatına karşı kasıt, o adı m milletimin kalbine yöneltilmiş :zehirli bir hançerdir. Benim o benimle aynı fikirde arkadaşlarımın yapacağı şey mutlaka ve mutlaka o adımı atanı tepelemektir. Şüphe yok ki, millet b.i rçok fedakarl ık, birçok kan pahasına, en sonun da elde ettiği hayati prensibine kimseyi tecavüz ettirmeyecektir. Bugünkü hükCımet i r ı , meclisin, kanunların, Anayasan ı n nitelik ve sebebi hep bundan ib�rettir.
Siz!ere bunun da üstünde bir söz söyliyeyim. F:arzı muhal eğer bunu temin sdecek kanunlar olmasa, bunu temin edecek Meclis olmasa, öyle men fi au ı mlar atanlar karş ı s ı nda herkes çekilse ve ben kendi baş ı ma yalnız kal sam, yine tepeler ve yine öldürürüm". ( 2 1 4) J\tatürk'e göre , "Dih ve mezhep herkesin vicdanına kalm ı ş bir iştir. Hiçbir kimse hiçbir kimseyi, ne bir din, ne de bir mezhebi kabul etmeye zor layabilir. Din ve mezhep hiçbir zaman politika aleti olarak kullanılamaz".( 21 5) Atatürk'e göre, " Dinden maddi menfaat temin edenler iğrenç kimseler diı". ( 2 1 6) (2 1 3 )
( 2 1 4)
(215)
(216)
434
Atn@kçülük K . I . ,
1 1 0- 1 1 1 1 1 0-1 1 1 At::ıtürkçülük, K. 1 . , 5 . 1 1 0- 1 1 1 Atntürkçülük, K. I . , s. 1 1 0-1 1 1 Atatürkçü lük K. 1 . ,
5.
5.
Prof. Dr. Ahmet Mumcu'ya göre, Atatürk, akı lcılığın dine yansımasının sonucunu laiklikte görmüştür. İnkılabın temelinde yatan akılcılık ilkesi laiklikle uygulama alanı bulmuştur. ( 21 7) 4.
Laiklik İ lkesin i n Değerlendiri lmesi(2 1 8 )
Tü rkiye'de devletin laikleştirilmesi, toplum hayatında . laik değerlere yer verilmesi dinin, devlet hayatında siyasi t:ıir fonksiyon ifa etmesine kesin olarak son verme şeklinde görülmü ştür. Ancak din işleri, bir kamu hizmeti sayılmış, Diyanet İşleri Başkanlığı Devlet Teşkilatı arasında yer almıştır. Türkiye, dini siyasete karıştı ran devlet sisteminin ızdırapları nı her memleketten daha çok çektiğinden, din işleri ve kurumları Cumhuriyet rejiminde tamamen başı boş bırakılmamış mevzuatı ve teşkilatı ile kontrol altı nda bulundurulmuştur. Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer'e göre, "Laiklik ilkesi, Türk toplumunu · çağdaş medeni milletler düzeyine çıkarmak üzere yapılmış bütün inkilapların temeli ·ıe ön şartı, aynı zamanda bunların hepsinin güvencesidir". ( 2 1 9) La iklik ayn ı zamanda batılılaşmanı n da bir şartı ve gereği olmuştur. Çağdaş batı medeniyetine geçiş Türkiye için bir yaşama, var olma prensibidir. Türkiye'nin bat ı l ı olması zorunluğu ancak laik bir devlet ve laik bir toplum an layışı ile mümkündür.
Bir bütün olan batı medeniyetine geçiş, batı düşü nce sistemini benim ' semekle , sko ıastil< düşünceden ve dini baskıdan uzak kalmakla laik anlay ışa ve idrake yer vermekle mümkündür. Laiklik, bütün toplum hayatında hakim ol madıkça bun::ı day::ınan bir düzen ku ru lmadıkça tam anlamıyla batılılaşma da mümkün değildir. Laiklik aynı zamanda ikişi hürriyetini de sağlamıştır. Laikliğin kabulü ile dir ki akla, hakikate, tecrübeye, hürriyete dayanan bir toplum ve devlet sistemi kurulabilmiştir. Laiklik, kişilerin dini inanç ve hü rriyetine sağladığı gibi daha geniş bir ar:ılamda düşünce hürriyetini de sağlayan bir sistemdir. Kişiyi kişilik değerine kavuşturan sistem, ancak 15.ik bir sistemdir. La7klik milli tı aki m i yeti de gerçekleştirmiştir. Milli hakimiyet, hakimiyetin kayıtsız şartsız millete aidiyetidir. Milli Mücadele ile ilahi iradeye dayanan hakimiyet yerini nıl llet iradesine b ı rakmışt ır. İ lahi iradeye d ayanan Sultan Halifenin hakimiyeti yerini halkın kendi kendini idare etmesi esas ı nda bulan milli iradeye yani mi)li hakimiyetine ierkefmiştir. 'Hakimiyetin milli bir nitelik
(217)
(218)
(219)
Ah;nct Mumcu, Atatürkçülükte Temel i lkeler, l st. 1 981 , s. 1 35-1 36 Çetin Ö zek, Türkiyc'de La i k l i k, lst. 1 1 62, s. 1 40 ve devamı. 9ülent Nuri Esen, Türk
Anayasa H u kuku, a . g . e . , s. 84-99 Sulhi Dörımezer, Atatürk l nkılfıpları kezi Dergisi,
C.V., 1 989,
sayı
1 5,
s.
ve Sosyal Değişme Teorileri, Atatürk Araştırma Mer 529.
435
taşıması, ancak laik bir toplum düzeni ile mümkün olur. Şer'i bir sistemde mil let ha!
(220) (22 1 ) (222)
436
Bk. Prcf. Dr. Turhan Fcyzioğlu, Devlet Adamı Atatürk, Atatürkçülük Nedir. a.g.e., s. Bülent Qfıver, Türkiye Cumhuriyetinde Lii.iklik a.g.e., s . 237 Prof. Dr. Suat Sinanoğlu, Türk inkılab ının Ü niversel Değeri, Cumhuriyet 4/Xl l/1 963
207
E . Devlet ç i l i k ( 2 2 3 ) 1 Dev l etç i l i ğ i n Ta n ı m ı ve Nitelikleri a} Genel Olarak Devletçiliğin Tanımı Devletçilik uzun süredenberi Türkiye'de uygulanan ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmanın özelliklerini gösteren, niteliklerini belirten bir politik uygulamadır. Diğer bir deyimle de uygulamaya yön veren bir temel ilkedir. Toplum için, toplum yararına lüzumlu ve faydalı hizmetler görmekle görevli çağı mızın devleti klasik kamu hizmeti ve faaliyetleri ötesind.e toplum yararına çok daha geniş ve yaygın hizmet görmekle yükümlü olmuştur. Dev� letin ekonomik, sosyal ve kültürel alana yayılışı kollektif ihtiyaçları Devlet eliyle karşı lama gere ğ i ni n bir sonucu olmuştur. Devlet bu tür kollektif ihtiyaçları karşı lamak için teknik alanda, teşkilat kurarak farklı faaliyetlerde bulunmak zorunda .kalmıştır. D e vl etçilik devlet yetkilerinin artması, genişlemesi, kamu hizmet ve faa liyetlerinin yayı lmas ı demektir. Devletçil ik bir tür devlet müdahalesi, daha önce devlet faaliyet alan ına girmeye n konularda, kamu menfaati nedeni ile devletin bu a lana karışması, katılması , müdahalesi demektir. Ancak devlet böy!e bir müdahalede bulunurken klasik devlet teşkilatı yanı s ı ra, idari alanda teknik hizmet görme gereği, devleti yeni teşkilat kurmaya, nitelik bakımından klasik devlet faa l i ye t le rin d e n farklı faaliyette bulunmaya sevk etmektedir. Bizde devietçili!< şümullü ve yaygın anla mda kullanılmıştır. Bu anlamda devletr;ilikte devlet, ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmanı n temel faktörü, · hareket ettirici gü cü olmuştur; Devleti ekonomik, sosyal v e kültürel alanda geniş ve yaygın faa l iyet le ri görriıekle görevli, üstün güce sahip, yetkilerle do naıılmiş, bir 1
(225)
Karmcı. ekonomi bir tara ftan ekonomide devlet kontrolüne yer verme, d evle t e ndüstrisi kurma ve geliştirme ._ diğer taraftanda özel teşebbüse sa dece yer verr.ıe de ğ i l aynı zamanda geliştirme gibi temel ilkelere dayanır. Kar/
.
(223) Hamza Erc ğ l u , Atatürk ve Devletçilik, Ank. 1 98 1 . (224) Grand Larcusse Encyclop6digue. T. 4 , s . 735. (225) 81�. Dündar Sağlam, Cumhu riyetin Ellinci Yılında Devletçilik, A.l.T.l.A. Dergisi, Cumhu riyet in 50 :tılı özel say ı s ı , C. 5 sayı 2, s. 52 va deva m ı . .
437
ma ekonomi-özel teşebbüs serbestliği ile devlet işletmeciliğinin birlikte bir ara da bulunması demektir. Karma ekonominin varlığı mutlaka devletçiliği gerekli kılmaz. Devlet ka pitalizminde, modern refah devletinde karma ekonominin varlığı söz konusu dur. Ancak devletçiliğin uygulanması için karma ekonomiye gerek ve ihtiyaç vardır. Devletçilik ancak karma ekonomi ile varlığını sürdürebilir. Devletçilik güçlü devleti, devletin ekonomiye müdahalesini gerekli kılmaktadır. b) Devletçiliğin Amacı Yeni Türk Devleti, kuruluşunda ekonomik bakımdan sömürg e tipi geri kal m ı ş bir ülke olduğu ndan süratl e kalkınmak zoru nda idi. Türkiye'nin kalkınması hayati bir mesele olarak ele alınmıştı. Demokratik dü'zen içinde sür'atle kalkınmak, Türkiye'yi devletçiliğe, devlet yetkilerini toplum refahına yönelterek hareket etmeye mecbur kılmıştı. Yeni Türkiye, devletçiliği bir dev let politikası olarak uygularken ekonomik ve sosyal sistemin başarı lı bir örneğini veriyordu. H. Laufenburger, Türkiye'yi devletçilik konusunda parlak bir örnek ola rak vermektedir. H. Laufe nburger'e göre, "Türkiye'de uygu lanan d evletçilik, 1 9 . yüzyı ldanberi sosyalizm tarafı ndan öngörülen fikirlerden yararlanmış bir sis tem değildir. Türkiye'nin kendi ihtiy.açlarından doğmuş, kendine mahsus bir sistemdir". H. Laufenbu rger, "Türk tecrübesini bir devlet kapitalizmi şeklinde görenler olmuştur. Ancak kapitalizm ile sosyalizm arasında tamamen yeni olan bu ekonomik sisteme bu adı n verilmesi doğru değildir". (226) Türkiye'de devletçilik bir sentez olarak belirmiş, ortaya çıkmıştır. Libera lizm ve sosyalizm akı mları nın gerçekler karşısında başarısızlığa uğraması veya bir diğer deyimle bu iki sistemin yakınlaşması Türk toplumunun kollektif ihtiyaçlarını karşılamak üzere bu sentezci sisteme yönelmeyi gerekli kılmıştır. Türkiye'de devletçilik bir tak ı m özellikleri kapsamaktadır. Prof. Dr. Mümtaz Turhan'a göre devletçilik, "Türkiye'nin modern bir millet olm a, milli bir kültüre kavuşabilme ve demokratik bir nizam içinde gelişerek iktisadi istiklalini kazanabilme imkanlarını hazırlamak üzere devletin yüklenebileceği vazife ve mükellefiyetlerin bütününden ibarettir". ( 227) Tü rkiye'deki d evletçiliğin özelliğini ve amac ı n ı da be lirt mesi bakı mından Prof. Dr. M ü mtaz Turhan'ın bir diğer müşahadesi de dikkat çekmektedir: (226) Bk. H. Laufenburger, iktisadi Sahada Devlet Müdahalesi, (Tercüme eden Zekai Apaydın), lst. 1 9 4 1 , s. 238-239 ( 227) Mümtaz Turhan, Atatürk ilkeleri ve Kalkınma, lst. 1965 , s. 53
438
"Atatürk'ün devletçiliği, tamamiyle demokrasi ve hürriyet rejmii içinde kalan ve en mühim vasfı ve hususiyeti iktisadi sahada rehberlik olan bir dev letçiliktir". (228) c) Devletçiliğin Kapsamı Devletçilik devlet yetkilerinin artması, genişlemesidir. Devlet bu amaçla teşkilat kuracak ve faaliyette bulunacaktır. Devletçilik ö ncelikle müdahaleyi g e rekli kı lar. Devletçilikte özel teşebbüs yanı s ı ra devlet müteşebbis olarak ekonomik a-ıanda faaliyette bu lunmaktadır. Özel sektörde resmi sektörün ekonomik hayatta birarada bulu n ması, karma ekonomi esaslarını ortaya çıkarmakta ve planlı ekonomiyi gerekli kılmaktadır. Türk Devletçilik anlayışı içinde plan l ı ekonomi, devletçiliğin başlıca özelliğini teşkil etmektedir. aa - Devletçilik devlet müdahalesini gerektirmektedir. Müdahalecilik terimi herşeyden önce devletin müsbet bir fiilini, yapıcı, kurucu bir hareketini kapsar. Müdahalecik, prensip itibariyle klasik devlet hiz metlerinde yer almaz. Müdahalecilik daha çok ekonomik alanda, politikalarını uygulamaya çal ışan siyasi iktidarların fiillerini içerir ve politik bir anlam taşır. Özel mülkiyeti temin ve devam ettirmeye yönelik müdahale, esas itibirayle müdahalecilik sayılmaz. Çalışma ve sözleşme hürriyetini sağlamaya yönelik devlet müdahalesi de, müdahale say ı l maz, devletin ekonomik h ayata katılmasını belirlemez. Devlet müdahaleciliği çeşitli amaçlara yönelik olur. Eğer devlet müdahalesi, toplumun bütününe veya toplumun belirli grupların ı n maddi refah ını temine yönelikse sosyal müdahalecilik adın ı alır. Sosyal müdahalecilikle sosyal adalet ilkelerine dayanır, toplumda sosyal güvenlik sağlamaya yönelik o lur. Türk devletçiliğinin belirli özelliklerinden biri de sosyal müdahaleye dönük olmasıdır. Müdahalecilik aşırı liberalizmin doğurduğu sonuçları kuvvetlilere karşı zayıfları koruyarak toplumsal dengeyi sağlar ve düzeltmeye çalışır. Türk devletçiliğinde kalkı nmanın yanı sıra sosyal kapsamlı bir politika iz lenmesi, devlet müdahalesinin sosyal bir karakter arzetrnesindendir. bb - DevletÇilik planlı ekonomiyi gerekli kılmaktad ı r Plan, mevcut kaynakların en rasyonel şekilde kullanılmasını sağlayan bir yöntemdir. Süratli kalkınmayı sağlamak için plan en uygun yoldur. (228)
Prol. Dr. Mümtaz Turhan, Atatürk l lkel i ri ve Kalkınma, l st. 1 965, s. 54.
439
Devletçilik, özel s ektörle resmi sektörü, özel te Ş ebbüsle devleti, müteşebbüs olarak bir arada gördüğünden ve devletin ekonomisinin bütününü etkileyecek kararların alındığı bir düzeni de ifade ettiğinden, plan, . zoru nlu olarak bu düzen için gerekli s ayılır. Devletçilik fer.din ticaret ve sanayi işletmeleri kurma ve işletme hakkını sınırladığından, özel sektörle devlet sektörünü eşit şartlar altında bulu ndur mayı öngöreceğinden, devletçilik düzeni için plan kaçınılmaz-uygulamayı ge rekli kılar. Ayrıca devlet yatırı m ve işletmeciliği de devlete yükümlülük teşkil ettiğinden, devletin ekonomik hayata aktif olarak kat ı lması da planı gerekli kılar. Plan, milli sermayeyi israftan korumak ve milli menfaatlerimizin ahenkli bir şekilde yürümesini sağlamak için, devletin yol gösterici ve koruyucu rolünü de başarabilmesi için lüzumlu sayılır. ilk defa devlethayatına 1 933 yılında, Birinci Sanayi Planı olarak giren plan, genel bir plan olmaktan daha çok düzenli ve disiplinli bir sanayileşmeyi öngörüyordu. 1 936 y ı l ı nda uygulamaya konulan, "İkinci Sanayi Planı"da, "Birinci Sanayi Planı" gibi devletçilik prensibini n uygulanmas ı n ı öngö rüyordu. Daha önce de açıkland ığı gibi "İkinci Sanayi Planı"ı üzülerek ifade etmek gerekirse, ikinci Dü nya Savaşı n ı n çıkması nedeni ile uygu lana mamıştır. cc - Devletçilik özel teşebbüsü ve devlet işletmeciliğini bir arada dengeli bir şekilde bulundurmayı gerekli kılar. Türk devletçilik anlayışında, fertlerin özel teşebbüsleri ve f aaliyetleri esas tutulmakta, mümkün olduğu kadar az zamanda milleti refaha, memleketi bayındırlığa eriştirmek için, milletin genel ve yüksek menfaatlerinin gerektir diği işlerde, devleti fiilen ilgili kılmak prensip olarak kabul edilmektedir. Devletçilik ilkesine göre, büyük ve kamu yararı olan kuruluşlar devlet eliyle ve planlı bir şekilde yapılacak, özel teşebbüs için ise, milli s ermayeyi ıs raftan kaçınmak ve milli menfaatlerimizin ahenkli bir şekilde yürü mesini sağlamak için, devlet yol gösterici ve koruyucu rol oynayacaktır. Prof. Dr. Feridun Ergin'e göre, Atatürk'ün anladığı anlamda devletçilik, · "girişim alanlarında özel sektöre ve kamu sektörün e paralel fonksiyonlar tanıyan bir karma modeldir, bir orta: yoldur. Modelin, iki sektörü ayıran sabit bir sının yoktur. Sınır çizgisi, şartlara bağlı olarak sağa veya sola kayınlabilecektir. Ancak özel sektörü n yerine devleti ikame etmek söz konusu değildir. Özel sektör faaliyetlerinin yetersiz kaldığı hallerde, devlet müdahale ed erek girişimci durumuna geçebilecektir". (229)
(229) Prof.Dr. Feridun Ergin, K. Atatürk, 1 978. 440
s.
1 95
2 . Atatürk'ün Devletçilik Anlayışı ve Planlamaya Verd i ğ i Değer a) Devletçilik Türkiye'nin ekonomik, sosyal ve kültürel kalkın ması, heni de süratle . kalkınması , Atatürk'ü M illi M ücadelenin başı ndan beri, Türkiye'ye özgü bir sistem olan Devletçiliğe yöneltmiştir. 1 M art 1 922'de devletçiliği dile getiren Atatürk, "ekonomi politikamızın önemli amaçlarından biri de; toplumun genel faydas ı n ı doğrudan doğruya ilgilendirecek kuru luşlar ile, ekonomik alandaki teşebbüsleri, mali ve teknik gücümüzün ö lçülerine uygun olarak devlet leştirmektir"(230) demiştir. Atatürk'ün burada devletleştirmeden maksad ı , devlel eliyle işletmecilik demektir, mali ve teknik imkanlarım ı z ı n elverdiği ölçüde, devlet eliyle işletmecilik demektir. Asıl anlamı ile devletçiliktir. "Vatandaş için M edeni Bilgiler ve M K. Atatürk'ün, El Yazıları" adlı , Prof. Dr. .A. Afetinan taraf ı ndan yay ınlanan kitapta Atatürk'ün devletçiliği tarifi kısaca ifadesini bulmaktadır: "Bizim takip ettiğimiz devletçilik ferdi mesai ve faaliyeti esas tutmakla beraber mümkün olduğu k.a dar az zaman içinde milleti refaha ve memleketi mamuriyete eriştirmek için milletin umumi ve yüksek menfaatlerini icap ettir diği işlerde bilhassa iktisadi sahada fiilen alakadar etmektedir". (23 1 ) Atatürk'ün anlad ı ğ ı anlamda, "devletçilik, bilhassa içtimi, ahlaki ve millidir. M illi servetin tevziinde (dağıtımında), daha mükemmel bir adalet ve emek sarfedenlerin daha yüksek refah ı , milli birliğin muhafazası için şartt ı r. Bu şartı daima gözönünde tutmak, milli birliğin mümessili olan devletin mühim vazifesidir" .( 232) Yine aynı incelemede, "Devlet ve fert birbirine muariz (zıt, karşı) değil, birbirinin tamamlayıcısıd ır". (233) Ata1ürk, Türk Devletçilik anlayışının yanlış yorumlara yer bırakmayacak şekilde açıklanmas ı n ı , siyasi rejimlere karşı durumunu da yukarıda sözünü ettiğimiz incelemede ve bir diğer yaiffı açıklamasında belirtmiştir. "Bizim takibini uygu n gördüğümüz, " Mutedil devletçilik" pre nsibi ; bütü n istihsal ve tevzi vasıtalarını fertlerden alarak, milleti büsbütün başka esaslar dahilinde tanzim etmek gayesini takip eden sosyalizm pre nsibine (230) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. 1 . , ikinei baskı, Ank. 196 1 , s. 226 (231 ) A. Afetinan, Devletçilik i lkesi ve Türkiye Cumhuriyetinin Birinci Sanayi Planı, Ank. 1 972, s. 23 (232) U tkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a.g.e., s. 21 4 (233) Aynı eser, aynı yer.
441
müstenit kollektivizm yahut komünizm gibi hususi ve ferdi iktisadi teşebbüs ve faaliyete meydan bırakmayan bir sistem değildir". (234) "Türkiye'nin tatbik ettiği Devletçilik sistemi, ondokuzuncu 'ası rdan beri sosyalizm nazariyecilerinin ileri sürdükleri fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu , Türkiye'nin ihtiyaçlarından doğmuş, Türkiye'ye has bir sistemdir. Devletçiliğin bizce manası şudur: Fertlerin hususi teşebbüslerini ve faaliyetlerini esas tutmak; fakat büyük bir milletin bütün ihtiyaçların ı ve birçok şeylerin yapı lmad ı ğ ı n ı gözö nü n de tutarak, memleket ekonomisini Devletin eline almak. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk vatanında asırlardan beri ferdi ve hususi teşebbüslerle yapı lamamış olan şeyleri bir an evvel yap mak istedi ve kısa bir zamanda yapmağa muvaffak oldu. Bizim takip ettiğimiz bu yol, görüldüğü gibi, liberalizm'den başka bir yoldur". (235) ·
b) Planlama Daha önce açıklandığı üzere, devletçilik planlı ekonomiyi zoru mlu kılmaktadır. Atatürk özellikle karakteri ve yetişmesi gereği de, plana büyük önem vermiştir. Prof. Dr. A. Afetinan'ın anlattığına göre , Atatürk'ün huzurunda yapılan görüşmelerde, planın, "devletçilik prensibinin daha çok gelişerek Devletin planlı , makineleşmiş endüstriye yer vermesi" şeklinde belirlenmesi, dev letçilikte planın yerini açıklaması bakımından önemlidir". ( 236)
3 . Türkiye'nin Kalk ı n m as ı n d a D evletçiliğin Rolü Ekonomik, sosyal, siyasi ve teknik nedenler,Türkiye'de devletçiliğe yönelmenin zorunluğunu ortaya koymaktad ı r. ( 237) Süratle kalkınma zorun luğu, Türkiye'nin içinde bu lunduğu şartlar, bir an önce devlet müdahalesi ile kalkınmayı gerekli ve hatta zorunlu kılmıştır. Devletçiliğin esas uygulamcısı 1 933 y ı l ı nda başlamışt ı r. 1 933-1 938 yılları devletçilik uygulamasında çok başarıl ı olmuş, "Birinci Sanayi Planı" bütünü ile gerçekleşmiş, daha sonraki yıllar için ümitli ufuklar açılmıştır. Devletçiliğin bizdeki uygulanması, ekonomik alanda milli gelirin artmas ı .halkın refahı n ı n yükselmesi gibi sonuçlar vermiştir. Daha öpce ekonomi alanı nda gelişmel erde değinildiği gibi, Türkiye geri kalmış sömürge tipi bir ülke olmaktan çıkıp, bir bünye değişikliği ile sana yileşmeye yönelmiştir. ·
( 234) Aynı eser, s. 2 1 5 (235) Aynı eser, s. 1 1 3 ( 236) A. Afetinan, Devletçilik i lkesi ve Türkiye Cumhuriyetinin Birinci Sanayi Planı, Ank. 1 972, s. 23 (237) Hamza Eroğlu, Atatürk ve Devletçilik, a.g.e., s. 81 -94
442
Prof. Rostow'un, "İktisad i G elişmenin Merhaleleri" adlı eserinde belirt tiği gibi, Türkiye çok kısa bir zamanda, gelenekçi ilkel cemiyetten kurtulup, 1 937 yılında "harekete geçme" merhalesine u laşmıştır". (238) Pedagojik ve yetiştirici bir nitelik taşıyan devletçilik uygulaması ile · günün teşebbüs sahipleri devlet kademelerinde yetişmiştir. (23�) Devlet işletmeciliği işçi için çalışma alanı yaratı rken aynı zamanda işçinin sosyal kalkınmasını da sağlamıştır. Devletçilik, toplumsal refahı da sağlamaya yönelik olarak uygulanmıştır. Geri kalmış bölgelerin sosyal yönden kalkınması böylece sağlanmıştır. Devlet işletmeciliği büyük zararlara, kayıplara göğüs gererek memleke tin birçok yerlerine gitmek cesaretini göstermiştir. Devlet işletmeciliği Tü rk çiftçisinin aynı zamanda da mahsulünü değerlendirmiştir. Mesela şeker fabrikaları pancar yetiştiricilere, azami fayda sağlamıştır.
F . inkılapçılık
1
.
İnkı lapçı l ı ğ ı n Ta nı m ı
ve
N itelikleri
İnkılapçılık bir taraftan uygarlık gereği inkı lapları öngörürken, diğer ta raftan da ileriye yönelmeyi gerekli kılmaktadır. ink ılapçı lık, inkı lapları ·sevmek ve koru mak, onu medeni ve insani yaşayışın gereği savunmak demektir. Bu anlamda inkılapçılık, büyük Türk inkılab ı n ı ve bu inkılab ı n amac ı na uygun t oplu m dü_�rnninde yap ı lan değişiklikleri, dar anlamda inkılapları ifade etmektedir. Daha önce de açıklandığı üzere, Atatürk'ün anlayışına göre , inkılap, "Tü rk Milletini son asırlarda geri bırakmış müesses'eıeri yıkarak yerlerine , mil letin en yüksek medeni icaplara göre ilerlemesini temin edecek yeni müesseseleri koymuş olmak". olduğuna göre, inkılapçılık, Atatürk'ün b elirt tiği, "milletin en yüksek mede ni icaplara göre ilerlemesini temin edecek yeni müesseseJ.eri" korumak ve savunmak demektir. Atatürk, bu amaçla, "İnkilabın hedefini kavramış olanlar daima onu mu hafazaya muktedir olacaklardır"(24 oı diyerek, Türk Devletinin ve Türk toplumu nun medeni insani yaşay ı ş ı n ı n gereği büyük Türk İ n kı labı ile kuru lan düzenin korunmas ı n ı , kurulan müesseselerin savunulrrıasın ıgerekli ve zo ru nlu bulmuştur. (238) Hamza Eroğlu, Atatürk ve Devletçilik, a.g.c., s. 1 9 4-1 96 (239) Z. F. Fındıkoğlu, Karma Ekonomide Planlama ve Gelişme, (Kollektif eser) Ekonomik ve Sosyal Etüdler Konferans Heyeti, l st. 1 966, s. 51 (240) Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a.g.e., s. 68. (Hasan Rıza Soyak'laA nakil).
443
inkılapçılık, aynı zamanda ileriye yönelmeyi, sosyal bünye değişikliği ile gelişmeyi de ifade eder. Bu anlamda inkılapçılık mevcut durumu savunmaya ve tutuculuğa karşı bir akımdır. inkılapçılık dinamizm demektir, yeniliğe ve gelişmeye yönelme demektir. Bu anlamda inkılapçı lık, modernleşme ve . çağdaşlaşma yönünde daima ileriye, ayd ınlığa, çağdaş uygarlığa doğru gitme demektir: Atatürkçülük dinamizmi ifade ettiği için, hayat gerçeklerine uyarak gelişmeyi öngördüğü için katı ve statik bir doktrin uygulaması değildir. Bu açıdan inkılapçılık toplum bünyesinde değişiklikleri, toplumun· ihtiyaçlarını bi limsel açıdan değerlendirerek ileriye yönelmeyi ifade eder. Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer'e göre, "İnkılapçılık dogmaların esiri ol mamak ve çağın gerekli, zorunlu kıldığı yenilikleri kabule açık ·bulu nmak de mektir. Bu anlamda inkılapçı zihniyet, inkılapların kabulü ve yerleşmesi için şarttır". (24 1 > inkılapçılık, sadece inkılapları savunmayı değil, inkılapları geliştirmeyi, medeni hayatın icaplarına uymayı da içine alır. insan toplumu devarnlı gelişme halindedir. Yeni ihtiyaçlar, topluma yeni bir düzen getirir. Tarihi ve sosyal gelişmeleri kavrayarak, toplum u n ih tiyaçların ı karşılamak kurallar koyarak, düzen kurarak karşılamak, bizdeki inkılapçılık anlayışı.ile ifade edilir. İnkılapçılığın daimiliği ve devamlılığı, top lum düzeninin gelişmeye açık olmasının sonucudur. Türk İnkılabı , tutucu, doğmacı ve katı doktrinlere bağlı olmadığı için, daimi ve devaml ı inkıl apçılık anlayışına yer verir. Türk inkılapçılık anlayışı başlıca iki �ıstasa dayanır. Toplumsal gelişmelerin sonucu, toplumsal ihtiyaçları karşılayan kurallar konulurken, yeni düzenlemeler yapılırken, bilimsel arayış, bilimin ışığı altında gelişmeleri değerlendirm e , Türk i nkı labı n ı n , inkılapçı lı k anlay ı ş ı n ı n bir gereğidir. Atatürk'ün "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" süzü, bütün toplumsal olayları n yönlendirilmesinde bir temel ilke, bir dayanaktır. Öyle ise inkılapçılık bilimsel verilere göre ilerleme, gelişme ve çağdaş uygarlığın gereği modern leşme demektir. Türk i nkılabının inkılapçılık anlayışı bir diğer yönden de s ı n ı rlamay ı , büyük Türk inkılabının temel ilkelerine, amaçlarına uymayı zorunlu k ılar. örnek olarak vermek gerekirse, milliyetçilik Turk İnkılabının temel ilkesidir. Mil liyetçilik ilkesini inkar eden, red eden, onu yok etmeye çalışan bir fikir akımı, Türk inkılabının inkılapçılık anlayışının da karşısındadır. Tü rk M illiyetçilik an layışı içinde, insan özel değerlere sahiptir. Özgür insan, mutlu insand ı r, çevresi ile uyumlu ilişkiler içinde olan insand ı r. Türk insan ı n ı bu mutlu sonuçlardan yoksun kılmaya yönelen, fikir ve düşünceler, siyasi doktrinler, (24 1 ) Sulhi Dönmezer, Atatürk i nkılapları ve Sosyal Değişme Teorileri, Atatürk Araştırma Mer kezi Dergisi, C . V., 1 989, sayı 1 5 , s. 528
444
faşist veya komünist rejimler.Türk inkılapçılık anlayışı ile bağdaşamaz, ona ters düşer. i nkılapçıl ık, b atıya yönelen dünya görüşü nün gerçekleşmesinde dai ma uyanık ve hamleci bir davranışı ifade etmektedir. (242)
2 . Atatürk'O n inkılap Anlayışı Daha önce de açıkladığımız üzere, Türk inkılab ının tarifini yapan Atatürk, Türk inkılab ı n ı n baş özelliğini, "milletin e n yüksek medeni icaplara göre ilerlemesini temin edecek yeni müesseseleri koymuş olmaktır" demiştir. Genel anlamda Türk i nkılabı ile ortaya konan, "içerde ve d ışarda saygı ile tanınan yeni vatan, yen isosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız inkılaplar" ( 243) dır. Atatürk, Türk inkılabının gayesini şöyle belirtmektedir: "Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz inkılapların gayesi, Türkiye Cum huriyeti halkını tamamen çağımıza uygun, bütün mana ve biçimiyle medeni bir toplum haline u laştırmaktır. İnkılapları m ı z ı n temel prensibi budur. B u gerçeği kabul edemeyen zihniyetleri darmadağın etmek zaruridir. Şimdiye ka dar milletin d imağ ı n ı paslandıran, uyuşturan bu hizniyette b u l u nanlar olmuştur. Her halde zihniyetlerde mevcut uydurma h ikayeler tamamen kovu lacakt ı r. Onlar çıkarılmadı kça dimağa g e rçek nurların ı yerleştirmek imkansızdır". (244) ·
Atatürk "Türk milletinin son senelerde gösterdiği harikaların, yaptığı siyasi ve içtimai inkılapların sahibi hakikisi kendisidir"(245ı diyerek, Türk milleti nin, inkılap yapma gücünü ve kabiliyetini dile getirmiştir. Avni Doğan'ı n anlattığına göre, Atatü rk, "Biz, büyük bir inkılap yaptık. M e mleketi bir çağdan alıp yeni bir çağa götürdük"( 2 46) diyerek Türk inkılabının değerini ortaya koymuştur. · Atatürk, "Bu inkılap, milletin selameti namına, hak namına yapıldı. M il letimiz demokratik bir hükü met tesis etmek sayesinde düşman o rdularını imha etti" (247) diyerek i nkılfı.bın Türk Milleti ile bağlantısını dile getirmiştir. Atatürk, inkılapların korunması gereği üzerinde ısrarla durmuştur. (242) H üseyin Nail Kubalı, Türk Devrim Tarihi Dersleri, 1 . kitap, l st. 1973, s. 1 18 (243) Atatark'ün Şöylev ve Demeçleri, C. 1., s. 365 (244) Atatürk'ün başlıca Nutukları Derliyen Merbert Melzig. Bukünkü dile aktaran, Utkan catürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a.g.e.,s. 63 ( 245) Enver Ziya Kara!, Atatürk'ten Düşünceler, a.g,e:, s. 44 (246) U tkarı Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a.g.e., s. 67 (24 7) Enver Ziya Kara!, Atatürk'ten Düşünceler, a.g.e., s. 4 1 ·
Ko-
445
1 923'de yaptığı bir konuşmada; "Bütün millet emin ve müsterih olsun ki, inkılabı yapanlar bu gibi menfi kuvvetleri çıktığı noktalarda imha edecek kudret ve kabiliyet ve tedbirlere sahiptirler". (248) 1 924'de yaptığı bir d iğer konuşmada, "Bizim Milletimiz vatanı için, hürriyeti ve egemenllği için fedakar bir halktır; bunu ispat etti. Milletimiz yaptığı inkılapların kıskanç müdafiidir de. Benliğinde bu faziletler yerleşmiş bir milleti yürümekte olduğu doğru yoldan hiçbir kimse, hiçbir kuvvet alıkoyamaz"(249) demiştir.
ili BÜTÜ N L EYİCİ İ LKELER A . Milli Egemenlik ( 2 5 0 ) .1 . Egemenlik, Tanımı ve N itelikleri •
Egemenlik (hakimiyet) ,devlet kudretinin bir vasfıdır. iç hukukta (milli hukukta) en üstün kudret, milletle rarası hukukta da bağımsız bir gücü ifade eder. Devletin iç hukukta egemen olmas ı , yani üstün gücü, üstün iktidarı elinde bulundurabilmesi, milletlerarası hukuk alanı nda bağımsız olması ile mümkündür. Egemenlik, daha ö ncleri dilimizde hakimiyet kelimesi olarak kul lanılmakta idi. Egemenlik ve hakimiyet eş anlamlı kelimelerdir. 1 921 ve 1 924 Anayasalarında, kelime "hakimiyet" olarak kullanılmasına karş ı lık 1 961 ve 1 982 Anayasalarında egemenlik olarak kullanılmıştır. Lügat anlamı ile hakimiyet, hükmeden, buyuran üstün gücü ifade et mekte.hakimlik, amirlik ve üstünlük anlamında kullanılmaktadır. Kendinden daha üstün ve daha yüksek bir güç tanımama, buyruğunu yürütme, egemenliğin bir vasfı, bir özelliğidir. Devletin üstü n gücünü ifade hususunda hakimiyet (egemenlik) keli mesi yanı sıra, e mretme gücü , amme kudreti, amme iktidarı , Devlet gücü, Devlet iktidarı; otorite, siyasi güç gibi çeşitli deyimlerde kullanılmaktadır. (25 1 ) Ancak egemenlik, iktidar, otorite v e yetki gibi benzer kavramlarla yakından ilgili olmakla beraber, aynı şeyler değildir. İktidar, bir toplu mdaki en yüksek güçtür, emretme gücüdür. Bir anlamda egemenlik karşılığı kullanılır. Otorite ise, bu iktidarın meşruluk ve haklılık kazanmış şeklidir. Her iktidar haklı ve meşru olmayabilir. Hukuk aışı iktidar da bulunabilir. Yetki ise, otoriteden doğan, Anayasa ve Kanuna dayanan, otoritenin bir görünüşüdür. Yetkiler, � hangi görev için konulmuşsa, onun için kullanılır. (252) (248) Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a.g.e., (249) Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a.g.e.,
(250) (25 1 ) (252)
446
s. s.
69. 6 7.
Hamza Eroğlu, Atatürk ve Milli Egemenlik, Atatürk Araşıırma Merkezi , Ank. Recai G. Okandan, Umumi Amme Hukuku, l st. 1 9 66, s. 74 2. Bülent Daver, Milli Egemenlik Sempozyumu, Ank. 1985 , s. 13 - 1 4 .
1 987 .
Egemenlik, devlet kudretinin bir vasfı, bir niteliği olarak, bugünkü kul lanış şekli ile ilk çağda bilinmemekte idi. Aristo'ya göre devletin belirgin n ite liği, bugü nkü anlamı ile egemenlik değil otarşi yani kendi kendine yeterlik idi. Başka bir devlete muhtaç olmama toplum olarak yaşamın esas ı nı teşkil eyle. mekte idi. Ortaçağda devletin varlığı mutlak krallıkta görü ldüğünden, devlet ile krallık ayn ı şahsiyette belirdiğinden, kral kendinden üstün . başka hiçbir güç tanımamakta, hakimiyet kralın bir vasfı olmakta idi. Uzun mücadeleler sonucu merkeziyetçi monarşilere (hükümdarlıklara) tanınan bu yetkiler, özellikle Fran sa'da Kral'a geniş imkanlar vermekte iti. Artık egemenlik bu dönemden sonra, diğer hiçbir iktidara tabi olmıyan ve kendisine rakip olacak diğer bir iktidar ka bul etmiyen bir kudretin üstünlüğünü ifade etmekte idi. Bu görünümü ile' egemenlik, tek, asli, bölünmez, hukuki bir kudret olarak krala ait olmakta idi. XVI n c ı yüzy ı l h ukukçusu Jean Bedi n , egemenlik mefhumu nu,devletin bir bariz özelliği, vasfı olarak açıklığa kavuşturmuştur. Jean Ba din, Fransa'n ın durumunu ve tarihi gelişmeleri de dikkate alarak devlet varlığı n ı n kral etrafı-nda toplanmasını sağlamak amacı ile siyasi güc(in birliği fikrini savunmuştur. Jean Bodin'e göre, "Devlet çeşitli işl e ri yürütme ve idare hakkıd ı r ve bunu hükümran bir kudretle mücehhez olarak yapar". Keza Jean Bodin, "Hakimiyetin, bir devletin mutlak ve daimi kudreti" olduğunu belirte rek, "Hakimiyetin en yüksek, hukuken bağımsız, asli kudret" olduğunu ifade etmektedir. (253) Jean Bodin'in hakimiyet anlay ı ş ı , merkeziyetçi, mutlak bir hükümdarlığın kudretini ifade etmektedir. Ayrıca Jean Bodin, hakimiyet an layışına laik bir karakter tanıyarak, devlet düzenini kiliseden ve dini anlayıştan bağı msız kı lma gereğini de duymakta ve d evleti yeryüzünde en yüksek hükmeden kudret olarak görmektedir. Jean Bodin, kayıtsız ve şartsız emir ve kumanda ve bağımsızlıktan oluşan egemenliği devletin zorunlu bir unsuru olarak görmektedir. Fransa'da Krallık rejiminde politik düzen, Devletin ve kralı n ayniyeti üzerine kurulmuştu. Bu düzende herşey krala aittir; Devlet krala aittir, iktidar da ona aittir, halkın iradesi de ona aittir. Kral veya hükümdar genel menfaatide temsil ediyordu. M illi birlik hükümdarın şahsiyetinde gerçekleşiyordu . J e a n Bodin'e göre, egemenlik, hüküm darı n bir vasf ı d ı r , ü stü n gücüdür, aynı zamanda Devletin kurucu bir unsuru ve karakteridir. Egemenlik Devletten ayrılamaz, egemenlik devletten ayrılırsa, Devlette ortadan kalkar. Egemenlik Devletin u nsuru olunca, bütün güçler, bütün iktidarlar (yetkiler) Devlet gücünden doğarlar. ( 254) ,
(253) Yavuz Abadan, Amme Hukuku ve Devlet Nazariyeleri, Ank. 1 95-2, s. 257 . ( 254) G. Burdeau, Traite de Science Politique, 2 eme edition, Paris, 1 967, T. 11.,
s. 201-203
Not:1 08.
447
Egemenlik hakkı ndaki bu Fransız görüşü , Fransız monarşisine en büyük güç olmakta, krala meşruiyet kazandırmakta idi. Ancak, Krala mutlak egemenlik tanıyan bu anlayış, J. J. Rousseau'nun da etkisi ile Fransız inkılabı ile yerini milli egemenlik görüşüne bırakmıştır. Fransız i htilali ile egemenliğin kaynağı gökten yere indirilmiş, ilahi ve metafizik olmaktan çıkarak, beşeri ve akli olmuştur. Fransız inkılabı, kralın yerine milleti geçirmek için, önce milli bir liğ i gerçekleştirmiştir. M illette sağlanan birlik, homojen bir topululuk olmuş, daha sonra bu topluluk egemenliği üstlenmiştir. Böylece Fransız inkılabı ile egemenlik bir kişiden, kraldan, bir topluluğa, millete intikal eylemiş ve daha sonraki gelişmeleri ile anayasalarda yer almıştır. Egemenliğin topluluğa intikali ile egemenlik demokratik bir hüviyet kazanmış, egemenliğin kaynağını halkta gören zihniyet, görüş, 1 8 inci yüzyıldan çağımıza kadar uygulama alanında başarıya ulaşmıştır. Egemenliğin diğer deyimle, "Devlet gücü nün, devletin fiili ve hukuki varlığını ve bu varl ığın devamını sağlayan u nsur olduğunda hemen hemen bütün hukukçular birleşmektedirler. Bu güç ile ilgili birbirinden farklı açıklamalar yapılmış ve hatta birbirinden farklı terimler kullanılmış olmasına rağmen.hukukçuların hemen hepsi, Devletin meydana gelmesi yönünden ik tidarın varlığını lüzumlu bir unsur olarak karşılamaktadırlar".(255) Ord. Prof. Dr. Recai G. Okandan'ın söz konusu ettiği iktidardan maksat egemenliktir. Egemenlik Deylet gücü ve bu güçle ilgili yetkilerin tümünü ifade etmek için kullanılmıştır32 56) Prof. Dr. Yavuz Abadan, Devleti hükmetme kudretinin sahibi o larak değerlendirilmekte, Devlet varlığının tam manasıyla kavranması için, ege menlik kavramını vazgeçilmez bir tasawur olarak görmektedir. Prof. Dr. Yavuz Abadan'a göre, "egemenlik, Devlet varlığı ile ilgili bir mefhum değilc;lir kabilin den hükümler, realist birgörüşe uymayan, tektaraflı, ikna kabiliyetindenmah rum iddialardır". (257) Prof. Dr. ismet Giritli'ye göre de, " Egemenlik,Jellinek'in de çok güzel söylediği üzere, bilim adamlarının masasında icat edilmiş bir kavram değildir, tari�i oluşum içinde meydana gelmiştir. Fakat daha sonraki yüzyıllarda bunun kökenleri araştırılmıştır. Uzun zaman teokratik olan, yani ilahi iradeye dayanan egemenlik, gökten yere indirilmiştir ve de mokratik bir temele d ayan d ı rılmıştır". (258l
(255) (256) (257) (258)
448
Recai G. Okandan, Umumui Amme Hukuku, l st, 1 966, s. 749 . Recai G. Okandan, Umumi Amme Hukuku, a.g.e., s. 74 6. Yavuz Abadan, Amme Hukuku ve Devlet Nazariyeleri, Ank. 1 952, s. 281 -282. i smet Giritli, Atatürkçülük, Milli Egemenlik ve Gençlik, Atatürk Milli Egemenlik ve Gençlik Paneli, lst. 1 98 5 , s. 24 .
' Kısaca, egemenlik üstün Devlet gücüdür, bir diğer deyimle, Devlet gücünün her alanda üstün bir biçimde belirmesidir. Egemenlik eş kabul et mediğinden ve rakibide olmadığından üstün güçdür. Egemenlik ayn ı zaman da hukukidir, bir hukuk düzenine bağlıdır. Egemenlik baş ıboş bir kuvvet değildir. Egemenlik, rakip tanımazsa s ı n ı r tanı r. ( 259) Zamanımızda, Devlet gücü , egemenlik denildiği zaman, bunun s ı n ı rlanmasıda sözkonusudur. Modern hu�uk ve Devlet telakkisi bu tür sınırlamaları gerekli kılmaktadır.
2
•
Milli Egemenlik, Tan ı m ı ve Nitelikleri
Mutlak iktidarın, gücün kraldan millete intikali ile milli egemenlik teorisi ortaya çıkmıştır. Milli Egemenlik veya milli hakimiyet iç görü nüşü itibariyle milletin kendi kendini idare etmesi, kendine hükumet edecek heyeti seçmesi anlamına ge lir. iç görünüşü itibariyle milli egemenlik demokratik rejimi yani egemen liğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunu ifade eder. Dış görünüşü ile milli ege menlik, milletin özgür ve bağımsız yaşamasını dışa karşı millet birliğini ve bütünlüğünü belirtir. Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil'e göre, "Milli hakimiyet prensibi.halk hüku meti fikrinin hukukçular atelyesinde aldığı hususi bir şeklidir". ( 260) Demokrasi yahut halk hükumeti fikri ile milli egemenlik fikri, ifade başka olmakla beraber aynı şeydir. Egemenlik, millet denilen varlığı n .toplumun genel iradesidir. Bu irade üstün iktidar ve güç olarak millete aittir. Egemenliğin menşei ilahi iradeye değil, milli iradeye dayanmaktadır. Millet iradesi ise ferdi iradelerin toplamına eşit değildir. Ferdi iradelerin bir araya gelmesinden, kaynaşmasından, sente zinden meydana gelmiştir. Milli egemenlik, milletleşme olayına bağlı olarak bir iradedir. Milli egemenlik, milletin bölü nmez iradesidir. Egemenlik, devletin unsuru olduğu kadar onun kişiliğinin de ifadesidir. M illi egemenlik anlay ı ş ı , millet denilen topluluğun müstakil bir hukuki ve siyasi gerçek olduğu fikrine dayanı r. Milli egemenlik teorisinde millet, ken disini oluşturan fertlerden ayrı ve onların üstünde bir kişiliğe, bir iradeye sa hiptir ve egemenlik bu kollektif kişiye millet iradesine ait bir haktır. M illi ege menlik prensibinde halk veya millet irad!3sinin ferdi iradelerden müstakil farklı bir hukuki, siyasi hüviyeti, anlamı ve değeri vardır. (259) Tarık Zafer Tunaya, Siyasal Kurumlar ve Anayasa Hukuku, 4 ncü bası lst. 1 980, s . 1 58.
(260)
Nqt 2. M. Jean De Sata, Caurs de Drait Canstitutiannel et lnstitutians palitigues, s. 22-3 1 . (Tarık Zafer Tunaya tarafından zikredilmiştir. a.g.e., s . 1 5 1 ) . Ali Fuat Başgil, Esas Teşkilat Hukuku, C. 1 . , Türkiye Siyasi Rejimi ve Anayasa Pren- . sipleri. l st. 1 960, s. 207.
449
"Hakimiyetin bilakaydı şart millete aidiyetinden Atatürk'ün anladığı şey "Hakimiyet" denilen kuwetin hiçbir takyid, hiçbir taksim, hiçbir tenkid ve h içbir sınır kabul etmiyecek şekilde. millete aidiyeti idi". (261 ) Ord. Prof. Dr. Recai G. Okandan'ın ifadesiyle milli egemenliğin teorik izahı şöyledir: "Türk Milleti kendisini teşkil eyleyen fertlerden ayrı ve onların fevkinde bir manevi şahsiyete sahiptir. Tü rk Milleti denilen bir manevi şah ı s ve onun "Milli" kelimesiyle ifade olunan kendine has bir iradesi vardır ve bu milli irade dir ki, ifadesini Milli Hakimiyet prensibinde bulmaktadır. Devlette ona dahil ferdi irade ve kudretlerin fevkinde varlığı elzem olan üstün iktidar, hakikatte Devleti vücuda getiren Türk Milletinin varlığı dışında mevcudiyete sahip bir kudret değildir. Bu iktidar ifadesini, varlığı nı Türk Milletinin bizatihi kendisinde bulmaktadı r. Bugün hakimiyet kelimesiyle ifade edilen bu üstün iktidar Türk M illetine ait bulunmakta ve ifadesini de Devleti teşkil eyleyen fertlerin ferdi iradelerinin fevkinde gelen Türk Milletinin iradesinde, milli iradede bulmak tad ır. Devlette en yüksek iktidarı ifade eyleyen tecezzi kabul etmeyen, ferağ olunamıyan kollektivitenin malı olan bu hakimiyete eşit herhangi bir iktidarın Devlet dahilinde mevcudiyeti bahis mevzuu olamamaktadı r". (262) Milli egemenlikilk esinin daha açık ve belirli şekilde anlaşılabilmesi için, 1 961 Anayasas ı n ı n milli egemenliğe yer veren 4 üncü maddesinin ge rekçesini dile getirmek gerekir. 4 üncü maddenin gerekçesi aynen öyledir: . "Maddede, M illi M ücadeleden beri Devlet yapımızın temelini teşkil eden milli egemenlik esas ı ve bundan çıkan neticeler tanzim edilmektedir. Egemenlik kavramı üzerinde uzun boylu izahatı gerekli görmüyoruz. Ancak şu kadarını belirtelim ki, burada bahis konusu edilen egemenlik Dev letler Hukukunda bağ ı msızlığı ifade eden bir mefhum olarak kullan ı l m ı ş değildir. İ ç hukukta, egemenlikten maksat Devlet iktidarının sahibi veya kay nağı anlaşılmak gerekmektedir. Milli Mücadelenin siyasi felsefesi ve Anayasa geleneğimize göre bu anlamdaki egemenliğin sahibi millettir. Millet bu ikti darını -veya egemenliğini- herhangibir kişi veya zümre ile paylaşmamaktadır. Bu bakımdan, bu aidiyet "Kayıtsız ve Şartsız"dır. Bu hususu bütün açıklığ ı i l e belirtmek için,2 inci fıkranın birinci cümlesi egemenliğin kullanılmas ının dahi belli birkişiye, zümreye veya sosyal sın ıfa bırakılamıyacağına işaret et mektedir. Madde, ·aynı zamanda, Devlet yetkilerinin s ı nırların ı ve nas ı l kul lanılacağ ı n ı da belirtmektedir. Bu yetkiler ancak Anayasanın koyduğu esasla ra göre kullanı labilecektir. Bu, hukuk devletinin zaruri bir neticesidir. H içbir (261 ) i lhan Arscl, Türk Anayasa Hukukunun Umumi Esasları, Ank? 1 962, s. 4 2. (262) Recai G. Okandan, Hükümranlık Kudreli ile Buna Dahil Yetkiler Bakım ından 20 Nisan 1 340 Esas Teşkilfü Kanununun Hususiyetleri, 1 . 0 . H.F.M. Cilt XXVlll sayı 2, s. 324.
450
·
kurulmuş organ Anayasa sınırlarını aşamaz veya kaynağı n ı Anayasadan al mayan bir yetki kullanamaz. Nitekim, 8 nci madde, kanunların Anayasaya aykırı olamıyacağı n ı da belirtmiştir". (263) Egemenlikten devlet iktidarı nın, sahibinin veya kaynağının anlaşı ldığı, 4 ncü maddenin gerekçesinde açıkça belirtilmiştir. Amasya Genelgesinin 3 ncü maddesinde de, !'Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtara caktır" parolası nda görü ldüğü üzere milli istiklal ile, milletin azim ve kararını ifade eden iç hukuktaki anlamı ile egemenlik birbirinden ayrılmıştır. Bizim burada üzerinde durmak istediğimiz konu bir ayırım yaparak, milli egemenlikten anlaşı lan, iç hukukta ki görü nümü ile egemenliktir. D ı ş görünümü ile veya dışa karşı egemenlik, milli bağımsızlık (milli istiklal) sözü ile ifadesini bulmaktadır. Atatürk'ün, "Ya istiklal, Ya Ölüm" parolasında yer alan, istiklal söz cüğünden anlaş ılan da dışa, karş ı devletin egemenliğinin korunması ve sağlanmasıdır.
3
-
Milli E gemenlik ve özellikleri
M illi egemenlik, milletin egemenliğidir, ferdin değil. ( 264 ) Egemenlik, toplum olarak millette m evcuttur. Bu güç ne aristokrasi gibi toplumun bir kısmında, ne de· irsi monarşi gibi bir kişide mevcut değildir. Egemenlikten sadece millet, bütünü ile birlikte yararlanır. (265) Egemenliğin milletin elinde o lması demek, kralı n , hü kü mdarı n , padişahın egemenliğinin sona ermesi demektir. Aynı toprak üzerinde biri diğerine eşit egemenlik te söz konusu olamaz. Millete ait olan egemenlik başkasına mal edilemez, devredilemez; zaman aşımına uğramaz. Egemenlik, milleti teşkil eden fertlerin h erbirine d e g i l , milletin bütü n ü n e a ittir, parçalanamaz ve bölünemez. (266) M illi egemenlik teorisi, bir takım özellikler taşır. Milli egemenlik teorisine · göre, egemenl(k, kay ıtsız ve şartsız millete aittir. Ancak, millet soyut (mücerret) bir kişi olduğu için, millet iradesi temsilcileri vasıtası ile ifade olunu r. Temsili demokrasi, teorinin kaçınılmaz bir soncudur. Milli egemenlik teorisi aynı zamanda temsili demokrasinin eksiksiz, ku sursuz, en saf şekilde kullanılmasını ·gerektirir. Milli egemenlik anlayışında
(263) 1 961 Anayasanın 4 ncü maddesinin gerekçesi, Temsilciler Meclisi, S. Sayısı 35, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Tasarısı ve Anayasa Komisyonu Raporu, (Sn), s. 10.
(264) G. Burdeau, Manuel de Droit Constitutionnel, 5 eme editiorı, Paris, 1947, s. 81 -82. (265) Maurice Hauriou, Precis Elementaire de Droit Constitutionnel, Paris 1 925, s. 6 1 -6 2. ( 266) Marcel Prelot, l nstitutions Politigues et Droit Constitutionnel, 5 emme edition, Dalloz 1 972, s. 3 1 1 -31 3. 451
halkın, milletin temsilcileri üzerinde etki ve denetim yetkisi yoktur. Seçilen mil letvekilleri, seçildikleri bölgenin değil, milletin temsilcisidirler. Seçmenler, temsilcilere direktif ve talimat veremezler. Halkın, yasama meclisine müdahale ve iştiraki referandum, kanun teklifi ve veto yolu ile katılması mümkündeğildir. M illi egemenlik teorisine göre, seçmenler, temsilcileri seçerken bir egemen lik hakkı değil, sadece seçim yetkisi kullanmaktadırlar. Milli egemenlik teori sinde, temsilcilerin iradesi milletin iradesi demek olduğundan bu iradenin meclisin dışında bir kuvvet tarafından mesela Anayasa M ahkemesi tarafından kontrolü de mümkün değildir. Milli egemenlik anlayışı soyut ve şekilci bir demokrasi anlayışına da yol açmaktadır. Genel iradenin, milli ·iradenin devir ve ferağ edilmemesi; bölünmezliği, kuvvetler birliği sistemini zorunlu kılar. Bölünmeyen, devir ve ferağ edilme yen milli irade, egemenliğin üç ayrı kuvvet e l inde bulunduru l masını da imkansız kılar. M illi egemenlik prensibi, monarşi ile, monarşik devlet düzeni ile de bağdaşamaz. Milli egemenlik, sun'i bir mefhum değil, sosyal bir gerçek, bir vakı adır. Egemenlik, milletin d ı şı nda bir şahs ın veya topluluğun elinde bulunduğu müddetçe milli menfaat zarar görür. Topluluk içinde, ahenksizlik, millet bünyesinde rahatsızlık devam eder. (26 7) Esmein'e göre , "Fransız i htilalinin ilan eylediği prensiplerden en önemlisi milli egemenlik prensibidir. Bütün dünya bu prensibi benimse miştir. Bu görüşün kazandığı başarı, basit ve adil bir fikir olmasındandır. insan ruhunun derinliklerine yerleşmiş olan eşitlik ve adalet duygularını tatmin et mektedir". ( 268) , Egemer-ılikle ilgili açıklamalar yaparken, Anayasa Hukuku açısından bir sorunu ele almak, devlette mevcut bu üstün iktidarın kaynağı n ı belirtmek gerekir. Tarih boyunca bu sorulara çeşitli şekillerde cevap verilmiştir. Kronolojik bakımdan eski olan teokratik doktrinler, siyasi iktidarın kaynağını tanrıda bul muşlardır. Bu görüşe göre, kral, hükümdar, iktidarım, yetkisini Tanrı'dan almıştır. iktidarın meşruluğu da ilahi iradeye dayanmaktadır. Demokratik doktrinlere göre, egemenliğin kaynağı , Tanrı değil, toplu luktur, halktır. Böylece egemenliğin kaynağı gökten yere inmiş, ilahi ve meta fizik olmaktan çıkarak, beşeri ve akli olmuştur. (269l ·
·
(267) Nihat Erim, Am me Hukuku Dersleri, Ank. 1 942, s. 255. (268) Nihat Erim, Amme Hukuku Dersleri Ank. 194 2, s. 25 1-252. (269) Hüseyin Nail Kubalı, Anayasa Hukuku, Genel Esasalar ve Siyasi Rejimler, l st. 1965 , s. 35 7. 452
Çağımızda ise demokratik bir nitelik taşıyan egeme nlik anlayışını izahta özellikle milli egeme·n lik ve halk egemenliği teorileri, hukukçuları olduğu ka dar siyaset bilimcilerini de meşgul eylemiştir.(2 70) Bu açıklamaların ı şığı altında milli egemenlik teorisinden şu sonuçlar çıkmaktadır. a. M illi egemenlik teorisine göre, egemenlik kayıtsız ve şartsız millete aittir. Fakat millet soyut bir kişi olduğu için, millet iradesini, temsilcileri vasıtasıyla ifade etmesi gerekir. Temsili demokrasi, teorinin kaçınılmaz bir so nucudur. b . Milli egemenlik teorisi aynı zamanda temsili demokrasinin eksiksiz, kusursuz, en saf şekilde kullanılmasın ı gerektirir. Halkın, millet temsilcileri üzerinde etki ve denetim hakkı yoktur. Seçilen milletvekilleri, seçildikleri bölgenin değil, milletin temsilcisidirler. Seçmenler, temsilcilere direktif ve tali mat veremezler. Halkın yasama meclisine müdahale ve iştiraki, referandum, kanun teklifi ve veto yolu ile katılması mü mkün değildir. c. M illi egemenlik prensibine göre, seçmenler temsilcileri seçerken, bir egemenlik hakkı değil, sadece seçim yetkisi kullanmaktadır. d . Milli egemenlik prensibinde temsilcilerin iradesi, milletin iradesi de mek olduğundan bu iradenin meclisin dışında bir ku vvet, mesela Anayasa Mahkemesi tarafı ndan kontrolü mümkün değildir. e . Milll ege menlik anlayışı soyut ve şekilci bir demokrasi anlayışına yol açmaktadır. f. Genel iradenin, milli iradenin .devir ve ferağ edilmemesinin ve bölünmezliğinin sonucu kuvvetler birliği sistemini zorunlu kılar. Bölü nmeyen ve ferağ edilemeyen milli irade, egemenliğin üç ayrı kuvvet halinde blllundu rulmasını da imkansız kılar. g . M illi egemenlik prensibi, monarşi ile , monarşik devlet düzeni ile ·bağ,d aşmamaktadır.
4
-
Milli Egemenlik İ l kes i n i n Ten k i d i
1 . M illi egemen l ik ilkesine yöne_tilen en önemli tenkit, milletin kendisi ni teşkil eden gerçek kişilerden ayrı bir hukuki kişiliğe, bir varlığa sahip olduğu iddiasıdır. M illeti hak sahibi bir şahıs saymak faraziyeden başka bir şey değildir. 2 . Milll irade isbatı imkans ız bir şeydir. M illl iradenin varl ı ğ ı kabul edilse bile bu iradenin neden dolayı egemenliğe sahip olacağ ı n ı , milletin ·
( 270) Jacgues Cadart, lnstitutions Politigues et Droit Constitutionnel, Paris, T.I, 1 975 , s. 1 671 7 2.
453
yarıdan bir fazlasının yarıdan bir· noksanı üzerinde neden dolayı emir ve ku manda etme hakkı n a sahip bulunacağ ı n ı doğru ve meşru göstermekte imkansızdır. Milli iradenin milletin bütününe mahsus bir irade olduğunun farz ve kabul edilmesi de onun meşruluğunu isbata yetmez. 3 . Milli egemenlik prensibi, demokratikhak ve hürriyetler için de ciddi bir tehlike teşkil etmektedir. Bu prensip milli iradeyi sadece bu mahiyeti ile meşru tanıtmakta, onun ifadesi olduğu farz edilen kanunları hak ve adaletin kendisi gibi göstermekte böylece mevzu hukkuta, yani uygulanan hukukla ideal hukuku birbirine karıştırmaktadır. Milli egem�nlik prensibi, çoğunluğun iradesini millet iradesi olarak belirleyerek azınlığa hiçbir hak tanımamak yoluna da gidebilmektedir. (271 ) ·
5
-
Milli Egemenlik İlkesinin Uygu lanması ve Sağlad ı ğ ı Yararlar
Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil'e göre, "Milli hakimiyet prensibini klasik şekli ile hukuki bakımdan mütalaa ve müdafaa etmek güçtür. Fakat bizce bu prensibin değeri hukuki olmaktan çok siyasidir. Ve memleketlerin siyasi hayatında toparlayıp sürükleyici bir fikir, bir (İdee force) olması ndadır". ( 2 7 2) Unutmamak gerekir ki, mflli egemenlik prensibi bugünde, mutlak ve müstebit hükü mdarlara, zü mre diktc:.törlerine, totaliter rejimlere karşı koyabilecek en kuvvetli silah olmak gücünü gösterebilmektedir. Bu prensip yaşanılan siyasi . hayatta değerini ve gücünü hala muhafaza etmektedir. Milli egemenlik prensibi.demokrasinin bugün uygulanması mümkün olan yegane şeklidir. (273) Milli egemenlik prensibinin değerini hukuki mantıkla değil de, pratik zaruretlerle, bu zaruretler üzerinde düşünen aklı selimle ölçmek ve bu değeri ona göre takdir etmek gerekir. (274) Ayrıca ,milli egemenlik, realitede yeri olmayan bir faraziye değil, sosyo lojik realiteyi ifade eden bir şeydir. Sosyolojik bakımdan, devletteki üstün ikti dar t ı pkı toplu m hayatı n ı n üstün safhasını düzenliyen hukuk kaideleri gibi, sosyalliğin bir gereği olarak toplumun bünyesinden doğmaktadı r. C2 7S) M illetin iradesi olan milli irade, bir efsane değildir. Bütün millet fertleri nin arzularının, emellerinin birleşmesinden oluşur. Milli iradeyi efsane sayan lar, millet iradesini hiçe sayarak diktatorya hevesine kapılanlardır. (271) Hüseyin Nail Kubalı, Anayasa Huku_ku Dersleri, l st. 1 969, s . 200-202 (272) Ali Fuat Başgil, Esas Teşkilat Hukuku, C.I., Türkiye Siyasi Rejimi ve Anayasa Prensipleri, Fasikül 1, l st. 1 960, s. 21 1 (273) Aynı eser, s. 2 1 2 ( 274) Aynı eser, s . 2 1 2 ( 275) Aynı eser s . 1 77
454
Fazilet rejimi olan demokrasiden uzaklaşmak için, keza milli iradeyi, milli egemenliği efsane sayanlar, kınayanlar, küçük görenler, milleti inkar edip, mil let karşısında olanlardır. Büyük Atatürk'ün ifadesi ile, " ... milli egemenlik düşmanlığı, müstesna bir saygi ve şeref mevkiine sahip bulunan bir milletin her şeyine bir anda kastedmek cürmünden başka bir şey değildir''. (276)
6
.
Milli Mücadele de Milli Egemenliği Zorunlu Kılan Sebebler
Atatürk; milli bağımsızlık mücadelesinin başarıya ulaşmasını sağlamak için, tek çözüm yolu olarak milletin azim ve kararın ı , milletin egemenliğini, mil letin iradesini dikkate alarak, yeni kurulan Devletin milli egemenlik, milli irade gibi esaslara dayanmasını gerekli görmüştür. 1 9 1 9 Amasya Genelgesi ile ilan olunan, "Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır" parolası Erzurum ve Siva.s Kongrelerinden geçerek, 23 Nisan 1 9 20'de kurulan T . B . M . M .nin ve yeni kurulan Devletin temel dayanağı olmuştur. Türkiye'de milli egemenlik, menşeini ilahi iradede bulan ve millet hak larını gasbeden Osmanlı Devletinin Sultan-Halifesine karşı bir tepki olarak doğmuştur. istibdadı , zor ve baskı idaresini yıkıp millet iradesine dayanan de mokratik rejimi yerleştirmek, Türk inkılabının ü lküsü olmuştur. M i l li irade, milli egemenlik gibi kavramlar siyasi hayat ı m ıza M illi Mücadele ile birlikte girmiştir. Egemenliğin Padişaha değil, bir sınıf veya bir zümreye değil, Türk M illetine ait olduğu zihniyetini devlet hayatı mıza ka zandıran Atatürk olmuştur. Atatü rk'e göre, "Toplu mda en yüksek hürriyetin, en yüksek eşitlik ve adaletin devamlı şekilde sağlanması ve korunması ancak ve ancak tam ve kati manasıyla milli egemenliğin kurulmuş olmasına bağlıdır. Bundan ötürü hür riyetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası milli egemenliktir". (277) Millet egemenliğine çok bağlı ve saygılı büyük insan; onun korunması ve deva m ı n ı sağlamak için .g erektiğinde en büyük kişisel fedekarl ıktan çekinmeyeceğini sağlığında şu ölümsüz sözleri ile belirtmiştir: "M illi ege menlik uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun." ·"Milletin irade ve emeline uymayanların talihi acıdır, yok olmaktı r"(278) diyen Atatürk, milll egemenliğin kuvvet ve gücünü, paha biçilmez değerini, bir diğer konuşmasında şöyle açıklamıştır. (276) Utkan Koe<ıtürk, Ataturk'ün Fikir ve Düşünceleri, 3 ncü basım, Ank. (277) Aynı eser, s. 22 (278) Aynı eser, s. 25
1 984 , s . 2 8
455
"Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, yok olur. M illetlerin esareti üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmağa mahk0mdurlar"( 279) demiştir.
7 ) Y e n i T g rk Devleti'nin Kuru luşunda Mil li Egemenlik İ l kesi n in Yeri ve Tarihi Gelişimi Türk Anayasa Hukukunda egemenliğin topluluğa aidiyetini gösteren bir pozitif metnin mevcudiyetine ne Tanzimat, ne Birinci ve ne de i kinci Meşrutiyet devirlerinde rastlamak mümkün de_ğildir. M illi egemenlik ve bunun tabii sonucu ve devam ı olarak milli irade mefhumları , s iyasi hayat ımıza Milli Mücadele ile birlikte girmiştir. Atatürk, daha Anadolu'ya ayak basar basmaz, bu fikri gerçekleştirmek azim \'.e karariyle hareket etmiş ve Amasya'dan gönderdiği bir genelge ile bunu gerçekleştirmeye çalışmıştır. Samsun'dan Anadolu içlerine doğru ilerleyen Atatürk vilayetlere ve ko lordu ku mandanlarına Amasya'dan yaptığı genelge ile, Türk yurdunun ve is tiklalinin kurtarılması yolundaki parolayı bildirmiştir: "Milletin ist.i klalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır". Atatürk milletin azim ve kararını gerçekleştirmek üzere de Sivas'ta milli bir kongrenin toplanmasını zaruri buluyor ve bu maksatla seçilecek temsilcile ri davet ediyordu. Sivas kongresi ' haz ı rlıkları yapıl ı rken, doğu vilayetlerini içine alan bir kongre Erzurum'da yapılmıştır. Atatü rk, Kongredeki nutkunda, Milli Kurtuluş hareketinin ana programı olmak üzere, "Milli iradeye müstenit bir şüra tesisini ve kuwetini milli iradeden alacak bir hükumetin teşkili" istemiş ve bu söz Türk istiklal Mücadelesinin olduğu kadar, Anayasan ı n da temel prensibini teşkil etmiştir. Kongre tarihi kararını vererek dağılmış ve "Kuvayı Milliyeyi amil ve milli iradeyi hakim kılmak esastır" prensibini kabul etmiştir. Milli egemenlik prensibi, 23 Nisan 1 9 20'de toplanan T.B . M . M .nin te melini oluşturmuş kararlarının esasını teşkil etmiştir. T.B.M . M . alelade ve sorumsuz bir kanun koyucu duru munda değildir. Memleketi saran tehlikelerkarşısında, bu Meclisten beklenen iş memleketi kurtarmak, millete istiklalini temin etmekti. T.B.M.M., daha ilk anlarda hilafet ve saltanat makamına hükü mranlıkhakkını tan ı m ı ş olan Kanunu Esasiyi ( 1 876 Anayasası) reddetmiş ve milli egemenlik prensibini kabul etmişti. Egemen liğin millete ait olduğunu kabul etmek demek, saltanatın art ı k kalma m ı ş olduğunu kabul etmek demekti. Hilafet de saltanat demek olduğundan v e bu iki kuvvet bir arada bulu nduğundan, saltanatın reddiyle hilafetin de mevcu diyetinin anlamı kalmamış o luyordu. (279) 456
Aynı eser, s.
23.
20 Ocak 1 921 tarihinde haz ı rlanan ilk Anayasa'ya göre.hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Halkın kendi kaderini kendisinin t ayin etmek hakkıdır. Kanun yapmak ve yürütme yetkileri, milli camiayı temsil eden T.B.M.M. de toplanıp tecelli etmiştir. 1 921 Anayasası ile Amasya genelgesin den itibaren gelen ve yerleşen bir ruh ve kanaat resmi bir nitelik kazanmış ve bu Anayasa metni ile hukuki hüviyete bürünmüştür. Atatü rk, hakimiyet (egemenlik) tabirini ku llanırken onu hudutsuz ve en üstün bir kuwet ve kudret olarak kabul etmiş ve T.B.M.M. ni, milletin yegane temsilcisi olarak bu üstün kuvvet ve kudretle mücehhez kılmayı da saltanat ve hilafeti yok eJmek ve yerine cumhuriyet rejimini ikame edebilmek maksadiyle tek çare olarak görmüştür. Büyük Atatürk, "Hakimiyeti M illiye" esasını işlemekle ve onu y eni Türk Devletinin temel taşı yapmakla, yeni Devletin devlet ve Hükü met şeklini d e tayin v e tesbit etmiş oluyor, cumhuriyet rejiminin tohumunu atmış bulunuyor du. Gerçekten milli' egemenlik esasının tabii ve tam bir şekilde gerçekleşmesi ancak cumhireyetle mü mkündür. Cumhuriyetin kurulması ile halk idaresi gerçekleşmiştir. Halk reaya olmaktan kurtulmuş, kendi kendini idare edecek leri seçmeye hazı rlanan efendi olmuştur. Atatürk bu hususu birkonuşmasında açıklamıştır; "ldarei devlet'i, Cumhuriyetten bahsetmeksizin, hakimiyeti milliye esa satı dairesinde, her an Cumhuriyete doğru yürüyen şekilde temerküz et tirmeğe çalışıyorduk". ( 280) Bundan son ra s ı ra hafifeliğin kaldırılmasına geliyordu. H ilafet ve Salta nat asırlarca beraber gitmiş, birbirinden ayrılmaz bir hale gelmişti. Ruhunu ve mevcudiyetinin hikmetini ortaçağlardan alan bu müessese yeni kurulan dev lette devam edemezdi. 3 Mart 1 924'de kabu l edilen bir- kanunla halifelik de kald ı rıldı. Yeni kurulan Devlete yeni bir şekil ve nitelik kazandıracak ve aynı za manda gerçeklere cevap verecek yeni bir Anayasaya ihtiyaç vard ı . 20 Nisan 1 924'de yapı lan Anayasa, milli egemenlikle ilgili esas umdeyi baş tacı yapmış ve prensip maddesi olarak değerlendirmiştir. 1 924 Anayasası n ın 3. maddesinde yer alan "Egemenlik, kayıts ız şartsız Türk Milletinindir" sözü tarihi menşeini Amasya Tamiminde, Erzurum - ve Sivas kongreleri kararlarında ve 1 921 tarihli Anayasada bulmaktadır. Bu prensip bir realitenin, bir ihtiyacın ve bir zaruretin ifadesidir. Milli egemenlik prensibinin nasıl bir realiteye ve ihtiyaca cevap verdiği istiklal Mücadelesinin
(280) Enver Ziya Karal, Atatürk'ten Düşünceler, a.g.e., s. 39
457
tarihi seyri içinde açıkça müşahade edilir. Türk ist*ıaı Mücadelesi tarihinde, milli egemenlik ve siyasi istiklal milletçe egemenliği ifade eden bir prensip olmuştur. M illi egemenlik prensibi bütün istiklal mücadelesi esnasında, Türk milletin manevi dayanağı olmuş, birliğine esas teşkil eylemiştir. M illetin ma nevi kuvvet ve azmi, bu prensipten doğniuş ve gelişmiştir.
8 ) Atatürk ve · Milli Egemenlik Atatürk, siyasi fikir ve düşünce tarihimizde ilk def'a milli egemenlik ilke sini ele alıp savu nan ve onu politik uygulamada başarıya ulaştıran insan olmu ştur. Atatürk'ün milli egemenlik ilkesini Türk i nkılabının temel[ne oturtması, milli birlik ve beraberliği sağladığı gibi, milletleşme olayına da imkan vermiştir. Millet daha bilinçli, daha idealist bir toplu luk olmuştur. M illi egemenlik ve d e mokrasi, Türk toplumunu en gelişmiş toplum düzeni olan Devleti, şekil ve muhteva olarak Cumhuriyete yöneltmiştir. Cumhuriyet, milli egemenlik ilkesi nin sadece ürünü değil, sadece tabii bir sonucu değil, başarısını n da sebebi . ve amili olmuştur. Atatürk bilerek ve isteyerek millet egemenliğine yönelmiştir. Daha 22 M ayıs 1 9 1 9 da Samsuri'da Sadaret'e (Başbakanlığa) gönderdiği raporda, "Millet, milli hakimiyet esasını ve Türk M illiyetçiliğini kabul etmiştir" şeklindeki açıklamas ı , Atatürk'ün millet davas ında millet egemenliğine verdiği değeri ifade etmektedir. "Atatürk ve Milli Egemenlik" başlığı altında yapacağımız açıklamalar, Atatürk'ün söylev ve demeçlerinde, yaz ışmalarında belirttiği, dile getirdiği; resmi ve özel beyanlardır. a - Atatürk'e Göre Egemenliğin Anlamı "Vatandaş için M edeni Bilgiler" kitabında önce Devletin tan ı m ı , sonra da egemenliğin tanımı yapılmaktadı r. "Devlet, muayyen mıntıkada yerleşmiş ve kendine has (özgü) bir kuv vete sahip olan efradın (kişilerin) mecmu heyetinden (bütününden) ibaret. (oluşan) b.ir mevcudiyettir (varlıktır)". (28 1 ) B u kitapta devletin tanımı yapıldıktan sona hemen devletin bir u nsuru olarak egemenliğin tanımı yapılmaktadır. "Devletin sahip olduğu kuvveti ifade ederken, bu kuvveti kendine özgü diye niteliyoruz. Gerçekten de, devleti oluşturan milletin üzerinde etki sini sürdüren kuvvet, kişi olarak hiç kimse tarafından verilmiş değildir. O, bir siyasi nüfuzdur ki devlet kavramı n ı n özünde vardır ve devlet onu halk üzerinde uygulamak ve milleti dışa ve diğer milletlere karşı savunmak yetki(28 1 )
458
Afet i nan, Vatandaş için Medeni Bilgiler, a.g .e., s. 2 1
sine sahiptir. Bu siyasi nüfuz ve kudrete "İrade veya Egemenlik" denir.<282> Prof. Dr. Ahmet Mu mcu'ya göre, "Bu tan ı m egemenliği en modern ku ramlara yaklaşan biçimde açıklamaktadır"( 283) ve keza devamla, "Bu gerçekci bir görüştür". Atatü rk'ün egemenlik anlayışı, "Bugünkü siyasal bilimcilerin siyasal ikti darla egemenliği bir tutma eğilimlerini karş ılamaktadı r•. (284) Atatürk'e göre "Egemenlik siyasal bir güçtür, insanları derinden derine etkileyen bir güçtür. Atatürk bu gücün devlet kavramın ı n içinde olduğunu belirtmektedir. Egemenlik devletin birbirinden ·ayılmaz üç u nsuru ndan, Devlet kav ramının tabii koşullarından b iridir. Devlet bu kudreti yani egemenliği (üstüA gücü) hem kendi halkı üzerinde uygul ar, hem de onunla milletini diğer millet lere karşı korur". ( 285) b - Atatürk'e Göre Egemenliğin Özellikleri aa) Egemenliğin Millete Ait Olması Atatürk egemenliğe büyük kıymet ve değer vermiştir. Atatürk'ün ege menlikten maksadı , milli egemenliktir. "Bütün dünya bilmelidir ki, artık bu devletin ve bu milletin başı nda hiç bir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da milli ege menliktir. Yalnız bir makam vardır o da milletin kalbi, vicdanı ve varlığıdı r· . (286)
·
"Yeni Türkiye Devletinin yap ı s ı n ı n ruhu milli egemenliktir. Milletin kayıtsız şartsız egemenliğidir". (287) "Bir millet, varlığı ve hakları için bütün kuvvetiyle, bütün maddi ve fikri kuvvetleriyle ilgili olmazsa, bir millet kendi kuvvetine dayanarak varlığını ve bağ ı msızlığını sağlamazsa şunun, bunun oyuncağı olmaktan kurtulamaz. M illi hayatıll!ız, tarihimiz ve son devirde yönetim · şeklimiz, buna pek güzel delildir. Bu nedenle teşkilatımızda milli güçlerin (Kuvayı Milliyenin) etken ve milli iradenin egemen olması esası kabul edilmiştir. Bugün bütün dünya milıetleri yalnız bir egemenlik tanırlar, M illi Egemenlik ... ".<288l bb) Egemenliğin Özellikleri Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olmasından şu manalar çıkar.
(282) Alet i nan, Vatandaş için Medeni Bilgiler, a.g.e., s. 2 1 . Atatürkçülük, 1 nci kitap, a.g.e., s . 4 -5 . (283) Ahmet Mumcu, Atatürk'e göre Milli Egemenlik, Ank. 1986, s. 11 . (284) Aynı eser, s. 1 0- 1 1 . (285) Aynı eser, s. 1 0- 1 1 . (286) Atatürkçülük, 1 nci kitap, a.g.e., s. 1 8-1 9. (287) Aynı eser, s. 1 8-19 . (288) Aynı eser, s. 1 6-1 7.
459
aaa) Egemenliğin kayıtsız ve şartsız millete ait o l ması demek, ege menliğin tek olmasını gerektirir. Milli sınırlar içinde yaşayan herkes, her grup, birtek egemenliğe tabidir. Atatürk, "Kayıtsız şartsız tabiriyle açıkça ifad� edilen egemenliği, mille tin soru mluluğunda tutmak demek, bu egemenliğin en küçük bir parç as ı n ı , sıfatı, ismi n e olursa olsun, hiçbir makama vermemtık, verdirmemek demek tir". (2 99) bbb) Egemenlik parçalara ayrılmayan bir bütündür. Egemenliğin sahi bi olan millet, egemenliğe sahne olan ü lke birer bütündür. Milli sınırlar içinde yaşıyan herkes eşittir, üstünlük ve egemenlik iddiasında bulunamaz. "Egemenlik, kişilerin iradelerinin üzerinde, kişilerin oluşturduğu milletin ortak kişiliğine ait genel toplumsal iradedir. Bu nedenle egemenlik birdir, parçalara ayrılamaz ve egemenliğin ifade ettiği toplumsal irade, onun sahibi olan ortak kişilik, millet tarafından hiçbir zaman başkasına devir ve terk edile mez" . (290) ece) Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olması fikri, Devletin cumhuriyet rejmii ile yönetilmesini zorunlu kı lar. (29 1) ddd) Atatürk'e göre, "Hakimiyet (egemenlik) hiçbir mana hiçbir şekil ve hiçbir renkte ve delalette iştirak kabul etmez". (292) Prof. Dr. Ahmet Mumcu, Atatürk'ün egemenlik anlay ı ş ı n ı değerlendirerek, "gerçekten, egemenlik öyle bir güçtür ki, onu bölmek mümkün değildir. Ayrıca egemenlik ken dine denk veya kendi üstünde bir başka guç de kabul edemez. Aksi tak dirde, devlet gücü üstü nlük niteliğini yitirir. Başka birdeyişle devlet ortadan - kalkar". (292/a) eee) Atatürk'e göre, "Egemenlik hiçbir sebep ve şekilde terk ve iade edilemez, emanet edilemez (bırakılamaz) . Bu egemenliği tekrar geri alabilmek için, almak için kullanılmış o lan araçları kullanmak gereklidir".(293) fff) Atatürk, "Demokrasi prensibi milli egemenlik prensibi şekline dönüşerek Anayasa Hukukuna girdi. Artık, milletle hükümdar arasında yazılı anlaşma fikri kayboldu. Ortaya, "egemenlik bölünemez ve terk edilemez fikri çıktı" (294) diye egemenliğin değerlendirmesini tarihi gelişmeyi de dikkate ala rak yapmıştır. ( 299) Ali Fuat Başgil Esas Teşkilat Hukuk C.I., a.g.e., s. 2 1 5 (290) Atatürk, Atatürkçülük, Birinci Kitap, a.g.e., s. 26-27
A,Afetinan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazıları, Ank.
(291 ) Ali Fuat Başgil, Esas Teşkilat Hukuku, C.I., a.g.e. , s. 21 5 (292) Ahmet Mumcu, Atatürk'e göre Milli Egemenlik, a.g.e., s. 1 1 - 1 2 ( 292/a) Ahmet Mumucu, Atatürk'e göre Milli Egemenlik, a.g.e., s. 1 1-1 2 (293) Atatürkçülük, 1 nci kitap, a.g.e., s. 4 -5 (294) Aynı eser, aynı yer.
460
1 969 s. 30-31
Atatürk'e göre, Anayasa (Kanunu Esasi) , milli egemenliğin kanuni ifa desidir. ( 295ı c) Atatürk'e Göre Milli Egemenliğin, M illi Mücadelede ve Daha Sonra ki Dönemlerde Yeri ve Rolü (Değerlendirilmesi) M illi egemenliğin, M illi M ücadele'de ve daha sonraki inkılaplar döneminde yerini ve rolünü belirtmek, özellikle Atatürk'ün fikir ve düşünceleri açısından değerlendirmek burada ele alacağı mız konu olacaktır. Milli Kurtuluşun tek çaresi ve olu milli egemenliğe�dayalı yeni ve milli bir devlet kurmaktı. Atatürk, Nutuk'da " ... bu vaziyet karşısında bir tek karar vard ı . O da hakimiyet-i milliyeye ( milli egemenliğe) müstenid (dayalı ) . bilakaydüşart (kayıtsız şartsız) yeni bir Türk Devleti tesis etmek"ti diyerek ke sin kararı bu sözleri ile dile getirmişti. Yeni Devlet milli egemenliğe dayalı olarak kurulacaktı. Biraz önce de belirttiğimiz gibi, Atatürk'ün Samsun'dan Sadarete (Başbakanlığa) gönderdiği rapor milli egemenliği ele alıyor ve onu yeni kurulan devletin temeline otur tuyordu. 2 1 /22 Haziran 1 91 9 da yayınlanan Amasya Tamimi de Atatürk'ün hazırlattığı, O'nuri fikir ve düşüncelerini yansıtan bir vesika idi. Atatürk ta rafından yaverine dikte edilerek hazırlanan metin, daha sonra Rauf Bey, Ali Fuat Paşa ve Refet Bey tarafından da imzalanmıştı . Erzurum ve Sivas Kong relerinin kararlarında -da, M illi Mücadele'nin şefi ve lideri ve her iki kongrenin başkanı olarak Atatürk'ün büyük rolü olmuştur. Daha önce açıklandığı üzere kongrelerin kararları nda milli egemenlik temel ilke olmuştur. "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ilkesi 23 Nisan 1 920 de açı lan T.B.M.M.nin karar larında da esas ilke, temel dayanak olmuştur. Atatürk tarafından hazırlanan 24 Nisan 1 920 tarihli önerge T.B.M.M . nin hukuki hüviyetini belirliyen, Anayasa kuralları niteliğinde bir vesikadır. Bu vesika Atatürk'ün milli egemenliğe ver diği yüksek değeri göstermektedir. 23 Nisan 1 920 de kurulan bu yeni Devle tin temel dayanağı milli egemenlik ve bağımsızlıkt ı r. "Türk milleti yeni bir iman ve kesin bir milli azim ile yeni bir devlet kur muştur. Bu devletin dayandığı esaslar "Tam Bağımsızlık" ve "Kayıtsız Şartsız Milli Egemenlik"ten ibarettir. Millet bu egemenlikten en küçük bir parçasını bile feda edemiyecektir, gözünü açmıştır"P96l Atatürk bir diğer konuşmasında da, "Yeni Türkiye cumhuriyetinin yapı s ı n ı n ruhu milli egemenliktir. Milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğidir" ( 297)
y
(295) Atatürk tarafından T.B.M.M. de söylenmiştir.
Samet Ağaoğlu, Kuvay-ı Milliye Ruhu, a.g.e., s. 204 (296) Atatürkçülük, 1 nci kitap, a.g.e., s. 1 6-16 (297) U tkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a.g.e., s. 27
diyerek, devlet hayat ı nda egemenliğin y e rini ve rolünü açıklamağ a çalışm ıştır. Prof. Dr. Ahmet M umcu'ya göre, "Atatürk'ün kişiliğin( ve ağırlığını açıkca ortaya koyarak, doğrudan doğruya kendi iradesini aracısız bir biçimde açıklayarak yaptığı tek inkilap, milli egemenlik ilkesinin gerçekleştirilmesi olmuştur. T.B.M .M. nin kurulması düşüncesi, akıl almaz zorluklarla dolu bir or. tamda bu milli varlığın ortaya Çıkartılması h ep Atatürk'ün doğrudan doğruya yürüttüğü girişimlerin sonu cudur". ( 298) ·
Atatü rk'ün T.B . M . M . ne verdiği değer, T.B.M.M. nin Türk milletinin ira desini temsil etmesinde ndir. i nk ı l aplard a millet iradesinin sonucu gerçekleşmiştir. Prot.' Dr. Ahmet M umcu'ya göre, "Türk inkılabı T.B.M.M. nin eseridir. Dolayısı ile inkı laplar milletin istediğini ve iradesini yansıtmakta sayılırlar. Atatürk, milletin temsilcilerini, inkılap düşüncesine çekmekle, en büyük hizmetlerden birini yapmıştır". (299) Türk Anayasa sisteminde yer alan hukuk devleti ve onun bir unsuru sayılan kanunilik prensibi, toplu mda ve devlet hayatı nda inkılap adı ile yapılan düzenlemelerin kanunla yani T.B.M . M . nin iradesi ile yap ı ld ı ğ ı n ı göstermektedir. Kanunla düzenleme Anayasanın bir gereği olduğu kadar, inkılapların millet iradı;ısinin temsilcilerinin açık, sarih rızaları n ı n sonucu olduğunu göstermektedir. Kanunla düzen_ı eme politik yöntemlere hukuki ve meşru imkanlar sağlamaktadır. Medeni bir toplum olmanın gereği yapılan bu . inkılaplar kanunla düzenlenmekle millet iradesi ile millete malolmuştur. Devletin ve yürütmenin baş ı o larak Atat ü rk'ün bu inkı lapların yapıl ması nda, gerçekleşmesinde baş rolü oynadğı şüphe götürmez bir gerçektir. Atatürk, önce milletin nabzını elinde tutarak, inkılapları milletçe iste nen köklü değişiklikler olarak değerlendirmiş, kanunla düzenleme yolu ile bu inkılaplara hukuki ve meşru bir hüviyet kazandırmışt ı r. M isal olmak üzere, yeni Türk harflerinin kabulünü ele alacak o l u rsak, bunun ilk müjdecisi 9 Ağustos 1 9 28 de istanbul'da Sarayburnu Parkında düzenlenen bir gecede halka duyuru lmuş, daha sonra ü lkenin çeşitli yerle rinde kara tahtanı n başı nda, başöğretmen görevi ile Atatürk, yeni Türk harflerini vatandaşa öğretmiştir. Yeni Türk harfleri ise 1 Kası m 1 9 28 günü 1 353 sayılı Kanunla T.B.M.M. de oybirligi ile kabul edilmiştir".(300) Atatürk, milli egemenliğin toplumda huzur ve güven sağladığı inan c ı ndadı r. ·
(298) Ahmet Mumcu , Atatürk'e göre Milli Egemenlik, a.g .e., s. 37 (299) Aynı eser, s. 38 (300) Hamza Eroğlu, Türk i nkılap Tarihi, a.g .e., s. 3 1 0-31 2
462
"Toplumda e n yüksek hü rriyetin, e n yüksek eşitlik ve adaletin sağ lanması istikrarı ve koru nmas ı , ancak ve ancak tam ve kesin anlamı ile milli egemenliğin sağlanmış bulunması ile devamlılık kazanır. Bundan dolayı, hür riyetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası milli egemenliktir''. (30 1 ) Atatürk, milli egemenliğe ışık tutan, yol gösteren, toplumları h areket getiren güce benzetmektedir. "Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onunkarşısında zincirlererir, taç ve tahtlar yanar yok olur. milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her ta rafta yıkılmaya mahkOmdurlar". (302) Huzurlu toplum, güvenli toplum, insan kişiliğine saygılı toplum milli egemenlikle sağlanır.
9
-
Milli Egemenlikle İlgili Genel Değerlendirme
a. M illi egemenlik ilkesi, dün o lduğu gibi, bugün de hem Anaya samızın bir temel direği, hem de devlet hayatımızın odak noktasıdır. Bütün devlet faaliyetlerind e , milli egemenliği değerlendirmek, demokrasinin bir gereği olduğu kadar, Anayasanın kaçınılmaz bir emridir. Milli egemenliğin bizim için değerini ortaya koyarken, milli egemenliğin, milli bir bayram olarak kutlandığını da gözönünde bulundurmak gerekir.(303 ) Milli egemenliğin bayram olarak kutlanması , her şeyden önce bir inanç ve mil let egemenliğine bağlılık meselesidir. Milli egemenlik, Türk i nkılabının bir temel prensibidir. Milli Kurtuluşun parolası, milli zaferin sihirli değneği, milli birliğin yapıcı gücüdür. b . Türkiye'de milli egemenlik, millet egemenliği ve milli irade ile eş an lamda değerlendirilmiş, menşeini ilahi iradede bulan Osmanlı Devletinin Sul tancHalifesine karşı bir tepki olarak doğmuştur. istibdad ı , zor ve baskı idaresi ni yakıp, millet iradesine dayanan demokratik rejimi yerleştirmek, Türk i nkılabının yüce ü lküsü olmuştur. Batıda kuvvetler ayrılığı, hükümdarların müstebit - iktidarların ı n etkisini hafifletmek, bu iktidarı biraz olsun sınırlandırmak için bulunmuş "Bir e hveni-i şer"dir. Halbuki bizdeki gelişmeler, milli' egemenlik ilkesini uygulayarak, Sultan Halifenin elindeki güç ve . yetkiler, millete intikal etmiş, müstebit iktidarları n et kisini hafifletmek yerine onu tamamen bertaraf etmek yoluna gidilmiştir. Böylece, millete ait olan yetkilerin kullanılmasında, kuvvetler birliği ve Meclis Hükümeti sistemi, özellikle istiklal Savaşı döneminde, o lağanüstü şartlardan ötürü, otoriteyi merkezileştirmek zorunlu olmuştur. (301) Atatürkçülük, 1 nci kitap, a.g.e., s. 1 6-17 (302) Aynı eser, aynı yer. (303) 23.4. 1 921 Tarih ve 1 1 2 Sayılı Kanun.
463
Padişah Vahdettin'in, "Bir millet var, koyun sürüsü ... , Buna bir çoban lazım ... O da benim ... " sözleri, milleti küçük görmekten başka bir şey ifade et memektedir. Buna karş ılık, millet iradesini değerlendiren Atatürk, lzmit'te lstanbul gazetecilerine verdiği demeçte, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletin dir. Olaylar ve tarihi tecrübelerimiz, milleti koyun sürüsü gibi gören idare tarz larının ülkemizde uygulanamayacağını göstermiştir" diyerek Türk milfetinin bir çobanın yönettiği sürü olmadığını ifade etmiştir. Atatürk, tarihi şereflerle dolu bir milletin, millet iradesi ile çok şeyleri başarabileceğini de dile getirmiştir.(304) c. Atatürk, milli egemenliği, Milli Mücadelenin daha başından savun makla, herşeyden önce milll birliği sağlamayı amaç edinmiştir. Milli iradenin üstünlüğünü ileri sürülerek, milletin kararına uyulması zorunluğu ortaya konmuştur. ··
Milli egemenlik milletleşme olayına imkan vermiş, milletin birliğini, bera berliğini sağlamış, millete yeni bir ruh kazandırtmıştır. "Milli Mücadele Ruhu", millet birliğinin, milli egemenliğin tabii bir sonucudur, meyvesidir. Milli ege menlik aynı zamada demokratik rejimi de sağlamıştır. d . "Egemenlik, kayıtsız şartsız M illetindir" sözü tarihi menşeini Amas ya Genelgesinde, Erzurum ve Sivas Kongreleri kararlarında ve 1 921 tarihli Anayasada bulmaktadır. Bu prensip bir realitenin, bir ihtiyacın ve bir zaruretin ifadesidir. Milli egemenlik prensibinin nasıl bir realiteye ve ihtiyaca cevap ver diği istiklal Mücadelesinin tarihi seyri içinde açıkça müşahade edilir. Tü_rk istiklal Mücadelesi tarihinde, milli egemenlik ve siyasi istiklal milletçe egemen liği ifade eden bir prensip olmuştur. M illi egemenlik prensibi bütün istiklal Mücadelesi esnasında, Türk Milletinin manevi dayanağı olmuş, birliğine esas teşkil eylemiştir. Milletin manevi kuvvet ve azmi, bu prensipten doğmuş ve gelişmiştir. 1 92 1 ve 1 924 Anayasaları gibi, 1 961 ve 1 982 Anayasalarının da temel dayanağı milli egemenlik ilkesidir.
e . Milll irade, milli egemenlik gib� kavramlar, siyasi hayatımıza M illi M ücadele ile birlikte girmiştir. Egemenliğin, Padişaha değil, bir sınıf ve zümreye değil Türk M illetine ait olduğu zihniyetini devlet hayatı mıza ka zandıran Atatürk olmuştur. Prof. D r Orhan Aldıkaçtı, Atatürk'ün milli egemenlik teorisininbilincine ' vararak, gelişmekte olan demokrasi fikrinin Anadolu'ya yayılmasında, Türk ay dınları arasında taraftar bulmasında en kolay benimsenecek bir teori olmasın . dan ötürü bunu benimsediğini ve savunduğunu dile getirmektedirJ305 > Turhan Feyzioğlu, Atatürkçülük ve Millet Egemenliği, a.g.m., s. 751 ve l zmit'te gazeteci lere yapılan demeç için Bk. Atatürk'ün $öylev ve Demeçleri, c. i l . , Ank. 1 959. (305) Orhan Aldıkaçtı, Milli Egemenlik Düşüncesinin Gelişimi, Panel, 1 2 Mayıs 1 986. Ege "Ü niversitesi, l zmir, T.B.M.M. Kültür Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları. No: 23, s . 26. (304)
464
Atatürk 1 Mart 1 923 de T.B.M.M. de yaptığı konuşmada, "Efendiler, millet ö nü nde, onun istihakakı istiklali ö nünde, onun liyakat terak.k i ve te ceddüdü önünde her kuvvet, ancak milletin irade ve emeline uymak suretiyle yaşayabilir. Milletin irade ve emeline uymayanların talihi hüsrandır, izmihlaldir. · Efendiler, bu muazzam iradenin huzurunda kemali hürmet ve inkıyat ile eğilelim". (306J f. Büyük Atatürk, "Hakimiyeti Milliye" esasını işlemekle ve onu yeni Türk Devletinin temel taşı yapmakla, yeni Devletin Devlet ve· Hükümet şeklini de tayin ve tesbit etmiş oluyor ve Cumhuriyet rejiminin tohumunu atmış bulu nuyordu . Gerçekten milli egemenlik esas ı n ı n tabii ve tam bir şekilde gerçekleşmesi ancak Cumhuriyetle mümkündü. Cumhuriyetin kurulması ile . halk idaresi gerçkeleşmiştir. Halk reaya olmaktan kurtulmuş, kendi kendini idare edecekleri seçmeye hazı rlanan eferidi olmuştur. Atatürk bu hususu bir konuşmasında açıklamı ştır: "ldare-i Devlet'i Cumhuriyetten bahsetmeksizin, hakimiyeti milliye esa satı dairesinde, her an Cumhuriyete doğru yürüyen şekilde temerküz et tirmeğe çalışıyorduk". ( 307) Milli egemenlik kavramının uygulanmasının en tabii sonucu, demokratik cumhuriyettir: g . Atatürk, milli egemenliği savu narak yeni Devletin kuruluşunu hazırlamıştır. Milli bir devlet, millet gerçeğine dayanan bir devlet, millet iradesi ile kurulmuştur. Millet iradesine dayanan ve seçimle işbaşına gelen T.B.M.M. i, 23 Nisan · 1 920 de kurulmakla aynı zamanda yeni Türk Devletinin de kuruluşunu hazırlamıştır. 23 Nisan 1 920, millet iradesinin hakimiyeti kadar, yeni Türk Devletinin kuru luşunu da sağlamıştır. ·
B . M i l li Bağ ımsızlık (3 0 SJ 1 ) Bağ ımsızlığın (İst i k l a l ) Anlamı M illi Egemenlik dış görünüşü itibariyle h ü r ve müstakil yaşamayı yani bağımsızlığı, dışa karşı millet bütünlüğünü ve birliğini anlatır. Devletler hukukuna göre, bağmsızlık veya teknik deyimle siyasi ba ğ ımsızlık diğer bir devlete veya milletlerarası bir müesseseye tabi olmamak
(306) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri C. 1., a.g.e., s. 299. (307) Enver Ziya Karal, Atatürk'ten Düşünceler, a.g .e-. , s . 39 . (308)
Hamza Eroğlu, Türk Devrim Tarihi, a.g.e., s. 326.ve devamı.
465
veya bağlı bulunmamak demektir. Bir devletin siyasi istiklali şayet bu devlet, daha kuvvetli bir devlet tarafından alı nmasını arzu etmediği tedbirleri kuvvet tehdidi veya zor kullanılması karşısında almaya kalkarlarsa ihlal edilmiş olur. Siyasi bağı msızlık, Devletin, Devletler Hukuku tarafından kendisine tanıdığı bir milletleraras ı yetkidir. Bağ ı ms ız devlet diğer devletlerle olan mü nasebetlerinde, devletler hukukunun tan ıdığı bu yetkileri serbestçe kul lanır ve milletleraras,ı yükümlülükleri de serbestçe yerine getirir. Milli bağ ımsızlık, bağımsızlığın milletçe benimsenmesi, amaç edinil mesidir. Bağ ı msızlık, Türk Milleti açısından bir karakter, bir var oluş sorunu dur.
2 ) Türk İnkılabında Bağımsızlğın Ye_ri ve Rolü Umutsuzluğun en koyu karanlığına düşen Türk Milleti için tek u mut ışığı, geniş ve şerefli tarihinden aldığı bağı msız yaşamak şuuru ve .azmi idi. Türk Milleti hür ve müstakil yaşamak azim ve kararında idi. Bu bakımdan Türk Milletinin kurtuluş parolası da "ya istiklal, ya ölüm"dü. Amasya genelgesinden itibaren, Sivas ve Erzurum kongrelerinin kararı ve Ankara'da kurulan T. B . M . M . nin hedefi özgür ve bağ ımsız yaşamayı gerçekleştirme ve bu yolda düşmanlara karşı mücadele idi. istiklal Savaşı hürriyete ve istiklale derin bir aşkı olan milletin şahlanması, zulum ve baskıya, haksızlığa karş ı direnmesidir. Milli hakimiyete müstenit, kayıtsız şartsız müstakil yeni Türk Devletinin kurulması ve Türk Milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak insanlık ailesi içinde yaşaması yeni kurulan devletin esas fikir ve gayesi olmuştur. Kurtuluş Mücadelesi ve Kurtuluş Mücadelesini takip eden yıllarda yeni devletin diğer devletlerle olan münasebetlerinde, siyasi bağımsızlığa verilen önem, politik tutumun esasını, temelini teşkil etmiştir.
3 ) Atatürk'ü n B a ğ ı m s ız l ı k An layışı Atatürk, Tü rk M illetinin bağı ms ızl ı ğ ı n a özel bir değer vermiş, esir yaşamaktansa mahvormanın daha iyi, yeğ olacağını tanınmış, parolası ile bütün dünyaya ilan etmiştir. "Türk'ün haysiyet ve izzeti nefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun evladır. Binaenaleyh, Ya istiklal, Ya Ölüm!".'3°9) '�
Atatürk istiklalden mahrum bir milletin medeni ü lkeler camias ında yaşıyamıyacağ ı nı , yaşamaya hakkı olmadığını yine büyük Nutukta veciz bir şekilde belirtmiştir:
(309) Enver Ziya Karni, Atatürk'ten Düşünceler, a.g.e.,
466
s. 6
"Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun istiklalden mahrum bir mil let, - beşeriyet-i mütemeddine muvace hesinde uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye kesb-i liyakat edemez".(31 0) "Türkiye halkı asırlardan beri hür ve müstakil yaşamış ve istiklali bir lazıme-ı hayatiye telakki etmiş bir kavmin kahraman evlatlarıdır. Bu millet is tiklalsiz yaşamamıştır. Yaşayamaz ve yaşamıyacaktır•. (3 1 1 ) Büyük Atatürk, bir diğer konuşmas ı nda d a Türk Devletirıin bağım sızlığına verilen önemi açıklayarak, ebedi niteliğini değerlend irmiştir. "Türkiye Devletinin istiklali mukaddestir. O ebediyen müemmen ve masun ol mal ıdır"33 1 2 l Atatürk, bağı msızlıktan tam bağ ı msızlık, kısıntısız, kayıtsız ve şartsız bağımsızlık anlamaktadır: "lstiklal-i tam, bizim bugün, deru hte ettiğimiz vazifenin ruhu aslisidir''. (31 3) "istiklal tam, denildiği zaman, bittabi siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, han�i ve ilah her hususta istiklali tam ve serbesti tam demektir. Bu say dıklarımın herhangi birinde istiklalden mahrumiyet, millet ve memleketin, ma nayı hakikisiyle istiklalinden mahrumiyeti demektir"_ (3 1 4) Atatürk'ün bağ ımsızlık anlayışı; hukuk tekniğine uygun olarak, devle tin milletle�aras ı hayatta, devlete has yetkileri her türlü kıs ı ntıdan , s ı n ı rlamadan uzak olarak kullanı lması anlamı n a gelir. Bazı çevrelerin, bağımsızlığı ekonomik yönüyle ele alarak, dar anlamda, ekonomik bakımdan sömürülmeme şeklinde değerlendirmesi, yanlıştır, hatadı r. Bu sonuç bütün toplum faaliyetlerini, ekonomik yönden değerlendirmenin sonucudur. Eko nomik yönden bağı msızlık, hür devletin bağımsızlığı için yeterli değildir. Bu anlamda bağımsızlık devletin milletlerarası kişiliğini ve kişiliğinden doğan dev let faaliyetlerini sınırlamayı hoş görür, hukuk tekniğinin, kabul ettiği bağı msız devleti bağımlı bir devlet haline getirmeye de imkan kazandırır.
4 ) ,B a ğ ı m sızlık İlkes i n i n Ge l i ş m esi
19 Mayıs 1 9 1 9'da Samsun'a çıkan Mustafa Kemal Paşa, vatanı n bütünlüğünü v e istiklalin kurtarılmas ı n ı öngören 2 1 /22 Haziran 1 9 1 9 gecesi yayınlanan tarihi tamahiinde "Vatanın tamamiyeti, milletin istiklali tehlikede dir''. "Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır" parolası ile Kur-
(310) (31 1 ) (312) (31 3) (3 1 4)
Aynı Aynı Aynı Aynı Aynı
eser, aynı yer. eser, aynı yer. eser, aynı yer. eser, s. 7 eser, s. 8
467
tuluş M ücadelesinin ilk çağrısını yapıyor, milli egemenliğe ve bağ ı msızlığa verilen değeri de bütün belirtileri ile ortaya koyuyordu. Tarihi boyunca esir yaşamamış bir milletin kararı da ancak hürriyet ve bağımsızlık olabilirdi. Milli Mücadeleyi sonuçlandırmak, başarıya ulaştırmak için mutlaka silaha sarılmak, · ateşe başvurmak,düşmanı ata yurdundan temizlemek gerekiyordu. Amasya Genelgesinde yer alan esas fikir, bağ ımsızl ıktı ; Türk M illetinin bağ ımsız yaşaması, şerefli ve haysiyetli yaşaması idi. Amasya Genelgesinde beliren bu temel fikir, Erzuru m Kongresininde kararı olmuştur. Atatürk'ün deyimiyle Erzurum Kongresinde kabul edilen "en mühim esaslardan birisi devletin, milletin dahili ve harici bağımsızlığından ibaretti. Millet, bağımsızlığ ı ndan v�zgeçmiyor ve vazgeçmiyecek esası, kabul edil. mişti". (3 15) Erzurum Kongresi ayrıca, milli bağı msızlğı milli s ı n ı rlar içinde ba ğımsızlık şeklinde anladığ ından milli sınırları da kabul ettiği beyannamenin 6. maddesi ile göstermektedir. (3 1 6) Bu maddeye göre milli hudutlarla "Mütarekenin imza olunduğu 30 Teşrinievvel 1 335 (30 Ekim 1 9 1 8) tarihinde ki hududumuz dahilinde kalan" memleket parçası anlaşılmaktadır. Erzu rum Kongresinden sonra yap ı lan Sivas Kongresi, mahalli bir kongre o lmaktan çıkıp bütün bir vatan sathına yayı lmışt ı r. M azhar Müfid Kansu'nundeyimiyle, ''Milli tarih, rnut.akkak ki Sivas Kongresine, birleştirici, yapıcı ve Türk M illi ihtilal ve Kurtuluş Sa·ıaş ını bina edici bir temeJ kongre gözüyle bakacaktır". (3 1 7l. Ancak S ivas Ko ngresinde, bağ ıms ı z l ı k ilkesinin tam karş ı s ı nda, bağ ı msızlığı tehlikeye koyan manda konusu ele alınmış, manda taraftarları kurtu luş çaresini Amerikan mandasında aramışlardır. Buna karşılık kongreyi tam bir anlayış havası içinde birlik ve beraberliğe kavuşturmak, haklı Türk davasını bütün Cihana işittirmek gerekiyordu. Şerefsiz, istiklalsiz, esir bir mil let olarak yaşamak yerine mertçe döğüşüp, kahramanca ölmek Türk'ün şiarına yakışan şeydi. Kongrede Hikmet isimli bir askeri tıbbiyeli öğrenci, gençlik adına Kongre başkanı Mustafa Kemal Paşa'ya hitaben şöyle haykırıyordu: "Paşam, murahhası bulunduğum tı bbiyeliler beni buraya istiklal davamızı başarmak yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabu! edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olursa olsun şiddetle red ve takbih ederiz. Farzı muhal manda fikrini siz kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal'i Vatan kurtarıcı değil vatan batırıcı olarak da landım ve tel'in ederiz". (3 1 5) Atatürk'ün 2 4 Nisan 1 920 de T.B.M.M. nin açılışıyla ilgili konuşması, Söylev ve Demeçler, C.I, l st. 1 9 45, s. 29. (3 1 6) Cevat Dursunoğlğ, Milli Mücadele Erzurum, Ankara 1 946, s. 1 69. (3 1 7) Mazhar Müfid Kansu'dan nakil, Vehbi Cem Aşkın, Sivas Kongresi 2 nci baskı, l st. 1 96 3 , s. 1 45 . ·
468
Bu gencin .y ürekten kopup gelen bu sözleri karşısında hazır olanlar dan birçoğunun gözleri yaşarmıştı. Mustafa Kemal Paşa da heyecanlanmıştı, cevabı da pek tesirli olmuştu. "- Arkadaşlar, gençliğe bakın, Türk milli bünyesindeki asil kanın ifa desine dikkat edin . "
Dedi ve sonra Hikmet Beye dönerek: "- Evlat, müsterih ol. Gençlikle iftihar ediyoru m ve gençliğe · güveniyorum. Biz ekalliyette kalsak dahi mandayı kabul etmiyeceğiz ... Paro lamız tekdir ve değişmez: Ya Ölüm, Ya İstiklal!". Tıbbiyeli genç, hemen yerinden fırladı : "- Varol Paşam .. . (3 18) diye h aykırdı. "
Kongre başkanı M ustafa Kemal Paşa ile genç tıbbiyeli arası nda geçen konuşma, millet yolunu gösteriyordu, gerçek kurtuluş yoluna ışık tutuyordu. Sivas Kongresinin başka yolda bir karar alması beklenemezdi. Amerikan man dası, "muhil-i istiklal" (İstiklali bozan) olduğu iÇin Sivas Kongresi tarafı ndan reddedilmiştir. Sivas Kongresinden sonra seçilen Heyeti Temsiliye Türk davasını gerçekleştirmeye, Kurtuluşun temel taşı milli bağıms ı zl ı ğı her fırsatta taviz vermeden değerlendirmeye çalışmıştır. 23 Nisan 1 920'de Ankara'da açılan T. B.M.M. ile yeni bir devreye giril miş, olağanüstü yetkilerle toplanan Meclis, milli egemenliği gerçekleştirirken milli bağ ı msızlığı da değerlendirmiştir. K azanılan askeri ve siyasi zaferler, Türk istiklalini sağlamlaştıran, değerlendiren vesikalar o lmuştur; Türkiye Büyük Millet M eclisi hükümeti bütün münasebetlerinde siyasi bağımsızlığa, tam bağımsızlığa uyan bir politika uygulamışt ır. Lozan'dan önce, 1 .3 . 1 92 1 'de M oskova'da Afganistan'la ve keza 1 6.3.1 9212 de Moskova'da Sovyet Rusya ile ve 13 Ekim 1 921 de Kars'da Ermenistan, Azerbeycan ve Gürcistan aras ı nda, 20 Ekim 1 921 de Ankara'da Fransa ile imzalanan andlaşmalar yeni Türk Devletinin dış münasebetlerinde bir başlangıç ve bir merhale sayılır. 1 M art 1 92 1 tarihli Türkiye-Afganistan Dostluk Andlaşması birinci maddesinde, "ila maşallah bir hayatı m ü stakil süren Türk Devleti" tabiri kul lanılmakta ve böylece yabancı bir devletle yapılan ilk adlaşmada Türkiye'nin müstakil oiduğu ifade edilmektedir. 1 6 Mart 1 921 ta ri h li Türkiye-Sovyef Rus ya Dostluk Andlaşmas ında da, siyasi bağ ı msızlık bakımından iki önemli hüküm yer almaktadır. Andlaşmanın başlangıç kısmında yer alan, "milletlerin kendi mukadderatı n ı serbestçe tayin" prensibi yeni Türk devletinin de Kurtu(318)
Mazhar Müfid Kansu'dan naklen, Vehbi Cem Aşkın, Sivas Kongresi, a.g.e., s. 1 43
469
luş Mücadelesinde kabul ettiği ve tatbikine çalıştığı bir prens ibin teyidi , bakımından ehem miyet arzeder. Ayrıca yeni Türkiye'nin halefi bulunduğu Osmanlı devletinin hükümranlık haklarına tam olarak sahip olmaktan alıkoyan kapitü lasyonların, milli gelişmenin serbestçe cereyanına aykı rı olduğu mülahazas ı ile h ükümsüz ve mülga olduğunu ifade eden hükmün And laşmas ı n ı n 7. maddesinde yer almas ı , siyasi bağ ı msızlığı kayıtsız ş arts ız , başka bir devlete kabul ettirmesi bakımdan da önem arzeder. Aynı hükümler, 1 3 Ekim 1 92 1 tarihli TÜrkiye-Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan arasında imzalanan Kars Andlaşmasında ve 2 Ocak 1 922 t�rihli Türkiye-Ukrayna Dostluk Andlaşmasında da yer almıştır. Yeni Türk Devleti milletlerarası hayatta yerini Lozan Barış Andlaşması ile almış ve başardığı Milli Mücadelenin zaf,e ri, milletlerarası bakımdan da bu andlaşma ile teyit ve tevsik edilmiştir. Lozan Barış konferansınla, Türk heyeti Türk egemenliğinin tar:ıınması esası üzerinde durmuştur. Lord Curzon'un Türk egemenliğinden bahsedilmesinden şikayet etmesi üzerine.Türk Heyet Başkanı ismet Paşa (lnönü) şöyle cevap vermiştir: ''Türk hakimiyetinden çok bahsedişimizden şikayet olunuyor. Biz bura da istiklalini müdrik ve adal.e tli bir sulh yapmayı arzu eden bir milleti temsil ediyoruz. Biz konferansa müsavat dairesinde muamele göreceğimiz teminatı ile geldik. Hakimiyetimizden sık s ı k bahsetmeğe lüzum gördü isek bize, hakimiyetimize halel verecek mahiyette teklifler ile biz buna mecbur edildik. Türk milleti her şeyden önce diğer müstakil milletler gibi müstakil millet muam elesi görmek hakkını haizdir. Eğer verilen teminat veçhile, konferansta görüşülen .bütün işlerde hakimiyetimize ve hayat hakkımıza raiyet olunarak bize tam müsavat dairesinde muamele yapı lmasına muvafakat ediliyor ise, sulhun akdine hiçbir mani kalamaz". (3 19) Heyet Başkanı ismet Paşa, keza yine Lozan Konferansında, kapi tü lasyon ları n müstakil bir devlet hukuku ile bağdaşamadığını ifade ile "Devletler bilmelidirler ki, Türkiye Büyük Millet M eclisi Hükümeti Türkiye için, hakim, müstakil ve mukadderatına sahip milletlerin haiz bulundukları hakların aynına malik olmayı, şiddetle iltizam eylemektedir. Bu itibarla, tali komisyonla ra ve'rilecek işler, hukuku düvele ( milletlerarası hukuk) ve mütekabiliyet esasına göre mukaveleler akdinden ibaret olmak lazım". (320) Lozan Barış Andlaşmas ı , ancak Türk egemenliğinin ve siyasi bağ ı msızl ığının tanınması ile aktedildi. Barış andlaşmas ı n ı n önsözü nde de yaz ı l ı olduğu üzere, "mü nasebetlerini devletlerin istiklal ve hakimiyetine hürmet esasına müstenit olması" ibaresi haklı bir talebin teyidi ve Türk tezinin başarısı idi. (3 1 9) M. Cemil (Birsel), Loza.n, iki cilt, l sı. 1 939, C. i l , s. 95-96. (320)
470
Aynı eser, s. 82.
Lozan'da, Türk Heyeti devletin egemenliği kadar.devlet egemenliğinin tabii bir neticesi olan devletlerin eşitliği tezini de savunmuş ve hiçbir devletin üstünlüğünü tanı mamıştır. ltalyan delegesi M o ntanya, bu sebeple "ismet Paşa, Lozan'a bir müsavat prensibi ile geldi h ep bunu müdafaa etti ve barışı bu müsavat prensibi ile imzaladı" demiştir. (32 1 ) . Lozan'dan sonra yeni Türkdevleti dış politikasında, devletin egemen liğine ve siyasi bağımsızl ığına ve devletlerin eşitliği prensibine bilhassa değer vermiş hiçbir devlete memleketin hiçbir bölgesinde imtiyaz verilmeme� sine itina göstermiş ve diğer devletlerle eşitlik içinde, siyasi, hukuki, adli ve ekonomik alanlarda andlaşmalar akdetmiştir. C
1
.
Mi lli Birlik ve Beraberlik (3 22) Genel Olarak M i l li Birlik ve Beraberliğin Anlamı
Milli birlik ve beraberlik, milletçe birliği, birarada yaşamayı ve bütünlüğü belirtir. Milli birlik ve beraberlik, birarada yaşayan millet fertlerini, birbirine sımsıkı bağlar. Milletçe birlik, milleti oluşturan unsurlarda birlik, beraberlik ve bütünlük demektir. M illi birlik ve beraberlik milliyetçilik ilkesinin doğal bir sonucu olarak or tak amaçlarda da, idealde de birliği ifade eder. . Milli birlik ve beraberlik aynı zamanda milli devletin gerçekleşme vasıtas ıdır. Milli qirl!k ve beraberlik, önce milleti teşkil eden unsurlarda birlik ve be raberlik demektir. M illet ise tarihin bir ürünü ve bir sonucu olarak en gelişmiş toplum düzenidir. Modern milletlerin, milli devlet kurmaları bu milletlerin ortak amaçlarıdır. Milliyetçilik, çağı mızda insan topluluklarının modern bir devlet haline gelmele rini sağlamaktad ır. Devlet, milletin hukuki ve siyasi yönden kişilik kazanması ile oluşur. Milletlerarası planda h ukuki ve siyasi kişiliği olan devlet, bağımsız dev lettir. Bağımsız Devlet, diğer devletlerin ve m illetlerarası kuruluşların etkisi altında kalmadan, Devlet olarak iradesini açıkça kullanan devlettir. Bağımsız Devlet vatandaşı na, hü rriyet sağlar, barış ve güvenlik sağlar. Bağımsız Dev let, vatandaşlarının serbestçe iradelerine ı.abi olu r. Bağımsız Devlette iradesi, kayıtsız ve şartsız egemenliğine kavuşur. Ancak, bağ ı msız Devlette, millet gerçek anlamda milli birlik ve beraberlik sağlan ı r. Milli birlik ve beraberlik, bir yandan, Devletin bağımsızlığı için, gerekli ve zorunludur.
(321 ) (322)
M. Cemil (Birsel), Devletler Hukukunda Evrensel, Özel Telakkiler ve Ulusal Mektepler, Hukuk i lmini Yayma Kurumu, A n k. s. 24-28 . Hamza Eroğlu, Milli Birlik ve Beraberlik, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. ili., 1 986, sayı 7, s. 85-99
471
Devlet, gücünü milli birlik ve beraberlikle sağlar. Devlet bağımsız olur sa, gördüğü hizmetlerle, sağladığı huzur ve güvenli milli birlik ve_ bareberliği sağlamış olur. Milli birlik ve beraberlik bağımsız devletin oluşmas ı , teşekkülü için zorunlu bir unsurdur. Ayrıca oluşan, teşekkül eden bağımsız devletin, varlığını devam ettirmesi, amacına uygun hizmet görmesi için de şarttır. Milli birlik ve beraberlik Devletin varlığı için, hem iç politika, hem dış po litika da devamı için, gereklidir. önce dışa karşı Devletin varl ığı için gereklidir. Bu yönüyle milli birlik ve beraberlik bir milli savunma sorunudur. Milli birlik ve beraberlik içinde bulunan ülkelerin savunmaları, manevi ve ahlaki bakimdan büyük güç ifade eder. Manevi değerleri yüksek, ahlaki değerleri sağlam bir toplum, yüksek karakteri gereği , dışa karş ı tam bir savun m a gücünü oluşturur. Milli birlik ve bareberlik ülke içinde de huzur ve güvenlik sağlar. Milli bir lik ve beraberliğin ülke içinde sağladığı huzur ve güvenlik, ahlaki ve manevi değerlerle de güçlenir. ülke içinde sağlanan bu milli birlik ve beraberlik, yıkıcı ve bölücü zararlı akımlarla tam bir mücadele potansiyelini temin eder. Türk milletini ırk, mezhep ve sınıf kavgalarıyla bölmeğe kalkışacak olan lara karşı en sağlam savunma aracı , milli birlik ve beraberliktir. lçerde sağlanan milli birlik ve beraberlik, aynı zamanda d ışa karşı da devletin gücünü gösterir. iç politika, dış po l itikan ı n temelini oluŞturdu ğundan, içte sağlanan milli birlik ve beraberlik dışta da etkilerini gösterir. M illi birlik ve beraberliğin ülke yönünden de önemi vardır. Sin ırları be lirli toprak parças ının bütünlüğü, birliği ve bölünmezliği, ü lkenin milli birlik ve bareberlik içindeki rolünü de belirler. Anayasanın 3 üncü maddesinin, "Türkiye Devleti, Ülkesi ve Milletiyle Bölünmez Bir Bütündü r", hükmü milli birlik ve bareberliği, hem beşeri unsur (İnsan Topluluğu) hem de fiziki unsur (lkü) b akımından ifade etmektedir. Bir anayasa kuralı olarak milli birlik, Devletin (Türk Devletinin) varlığı ve devamı için zorunlu olmaktadır. Anayasalar Devletin esas karu luşunu, temel yapısını hazırlayan kurallar olduğuna göre; Türk Devleti, Anayasanın öngördüğü gibi varlığı:ıı ve varlığının devamını milli birlik ve beraberlikte bulmaktadır.
2
-
M i l l i Mücadele ve M i l li Birlik ve Beraberlik
Atatürk Türk M illetinin üstü n gücünü tarihte keşfeden ve onu politi kas ı nda en başarı lı şekilde uygulayan insandı r. Atatürk herşeyden önce, Türk milletini, milli birlik ruhu içinde harekete getirmiştir. Atatü rk, M illi M ücadelenin temeline sağlam ve geçerli fikirleri yerleştirmekla, başarı sağlamış, M illi Mücadeleyi zafere ulaştırmıştır. Çağın akışı içinde geçerli olan, siyaset bilimi açısı ndan da değerlendirilen güçlü fikir milliyetçilik ve milliyetçiliğe dayanan milli egemenlik ve milli bağımsızlıktır.
472
Atatürk, yeni bir dünya görüşünü ortaya koyan Milli Mücadelenin fikri temeline milliyetçiliği, milli egemenliği ve milli bağ ı msızlığı yerleştirmekle, hem Tü rk milletinin birliğini ve beraberliğini sağlamış, hem d e Milli Mücadele'yi zafere ulaştırmıştır. Atatürk, bu· temel ilkeleri, siyaset biliminin verileri ile değerlendirerek, Türk Milletinin bağı msız ve özgür yaşama kararını tek hedefte toplamış, böylece miili birlik ve beraberliği temin etmiştir. 2 1 122 Haziran 1 9 1 9 da yayı nlanan Amasya Genelgesinde (Tami minde), 'Yurdun Bütünlüğü Milletin istiklali Tehlikededir", "Milletin istiklalini yine M illetin Azim ve Kararı Kurtaracaktır''(323> parolası, kurtuluşun yolunu mil letin azim ve kararında buluyordu. Amasya Genelgesi, Anadolu kurtuluş ha reketini tek elden düzenlemek yolunda milli birbirliğe yol açmış ve bu amaçla da Sivas'da milli bir kongrenin de toplanması n ı öngörmüştür. (324 ) Mustafa Kemal Paşa, daha o günlerde vatanın kurtuluşunu bir kül (bütün) olarak görüyor ve bu amaçla Sivas Kongresinin toplanması gereğini, Amasya Genelgesi ile kamuoyuna duyuruyordu. Milliyetçilik, milli egemenlik ve milli bağı msızlığa yer veren Amasya Ge nelgesi ile bu ilkele r, Milli Mücadele'nin esas ı n ı , özünü, temel yapısını oluşturmuş, milli şuur (Bilinç) ve vi_cdanın sesini duyuran politik tutumun he deflerini göstermiştir. 23 Ağustos 1 9 1 9'da toplanan El'Zurum Kongresi kararlarında, "Milli Hudutlar İçindeki Vatan Bir Bütündür. Ayrılık Kabul Etmez", "Yabancı işgal ve Müdahalesine Karş ı ve Osmanlı Hükumetinin Dağ ı lışı Halinde, M illet Hep Bir likte Savunma Yapacak ve Direnecektir" sözleri açıkca vatan ve millet bütü nlüğünü ifade etmektedir. Erzurum Kongresi, doğu illerinin delegelerinden oluşmuştur. Ancak alınan kararlar ülke çapında, milletçe kurtuluşu öngören kararlardır. Kongre kararında, doğu batı, kuzey güney ayırım ı yapmadan "Vatan Bir Bütü ndür, Ayrı lık Kabul Etmez" diyerek, ü lkenin birliğini ve bütünlüğünü savunmuştur. Erzuru m Kongresinin toplandığı dönemlerde, lstanbul'da bu lunan Kürdistan Teali Cemiyeti, Kürdistan'ın muhtariyeti ile ilgili olarak İ ngiliz ve Amerikalılar. ile temas halinde idi. Vatanı bölmeye ve Türklüğü parçalamaya çal ışan bu ce miyete karş ı , bütün Doğu illerinin temsilcileri ,"Vatan Bir Bütündür, Ayrıl ı k Kabul Etmez" diyere.k cevap vermişlerdir. Her şeyden önce Doğu _ illerinin delegeleri, vatanın birliğini ve bütünlüğünü ve Türk Milletinin bölünmezliği;ıi ve parçalanamayacağını savunmuşlardır. Milli birlik ve beraberlikle birlikte birada yaşamının huzuru, güveni ve mutluluğu bütün Doğu illerinin delegelerinin bu tarihi kararları almalarına se bep olmuştur. (323) Prof: Dr. Hamza EROGLU, Türk i nkılap Tarihi, a.g.e., s. 1 78 (324) Aynı eser, s. 1 80-18 1
473
Bu tarihi karar daha sonra 4 Eylü l 1 9 1 9 da toplanacak Sivas Kongre sinde, bütün ülkeyi içine alacak, kapsayacak bir hüviyete dönüşecektir.Erzurum ve Sivas Kongrelerinden sonra, istanbul'da toplanan M eclisi Meb'usanın kabul ettiği M isak-ı Milli, milletin amacına uygun olarak milli ve bölünmez bir Türk vatanının sınırların ı çizmiştir. ( 325 > M isak-ı Milli ile Tü rkler tam bağımsızlık şuuruna erişmişlerdir.(3 26) 23 Nisan 1 920 de açı lan T.B.M.M, M isak-ı Milli esas larını kabul etmekle Erzurum Kongresinden itibaren gelişmeye başl ıyan milli harekatı millet irade sine dayandırmakta, belirlenen milli sınırlar içinde vatanın birliğini ve bütün lüğünü açıkça ilan etmekte idi. Millet iradesi ile seçilen meclis, milleti bir bütün , olarak temsil etmekte. idi. T.B.M.M. i, millet iradesi ile seçildiğinden milletin bir liğini ve bütünlüğünü de temsil etmekte idi. Adından da anlaşılacağı üzere bu meclis, Millet M eclisidir, millet iradesi ile seçilen ve işbaşına gelen meclis dir. Milli Mücadele'de ve gerçekleşen inkılaplarda başarının sırrı, milletçe sağlanan birlik ve beraberlikte idi. Atatürk, milliyetçilik, milli egemenlik ve milli bağımsızlık ilkelerini Türk inkılabının temeline oturtmakla, hem milli birlik ve beraberliği sağlamış hem de M illi Mücadeleyi başarıya ulaştırmıştır. Atatü rk, h e rşeyden ö nce M illi Mücadeleyi gerçekleştirmek için birleştirici ve toplayıcı lider olmuştur. Atatürk'ün birleştirici ve toplayıcı gücü, kişisel özelliğinden ve karakterinden gelmektedir. Atatü rk'ün birleştirici ve toplay ıcı gücü, milli birlik ve beraberliği sağlamada da ba_ş lıca etken, faktör olmu ştur. Nitekim bu konu siyasi hayatta kend_i sine karşı olanlar tarafından da dile getirilmiştir. Rauf Orbay, Atatürk'ün birleştirici liderliği konusunda şöyle diyor: "Mustafa Kemal olmasaydı da M illi Mücadele olurdu. Nitekim yer yer mukavemet hareketleri daha önce başlamışt ı . Ancak Mustafa Kemalsiz M illi Mücadelenin sonucu, Anadolu'da Tevaifi Mülük devrinin i hyası, parçalanm ı ş bazı küçük beylerin kuru lması olurdu". (327) Rauf Orbay, bir diğer konuşmasından da, "Mustafa Kemal Paşa Mücadeleye atılmasıyda bu memleket kurtula mazd ı . Anadolu'nun tehlikeye düşen yerle rinde, Batıda, Doğuda ve Güneyde başlayan ve bir yurtsever düşüncenin mahsulü olan zayıf milli mu kavemet hareketleri Mustafa Kemal Paşa tarafından birleştirilmesiydi ayrı ayrı kolayca bastırılabilirdi". (328) ·
(325) (326) (327) (328)
474
Prof. Dr. Hamza E ROG LU, Türk i nkılap Tarihi, a.g e., s. 200-201 . Tarık Zafer Tunaya, 50 Yılında Misilk-ı Milli Beyannamesi, Milliyet, 28 0-cak 1 970. Yavuz Abadan, Mustafa Kemal ve Çetecilik, Varlık Yayınları, l st. 1 964 s. 1 0 . m . 13'de. Tevfik Bıyıklıo Ölu, Atatürk Anadolu'da, önsöz, s. IX, Sabahattin Selek, M illi Mücadele. 1 . , Anadolu i h tilali, l st. 1 963, s. 1 20. .
Kısaca ve özlüce, Atatürk, üstün kişiliği ve gücü ile milletçe birlik ve be raberliği sağlıyarak,Türk inkılabının başarıya ulaşmasını sağlamıştır. Milli Mücadele ve bütünü ile Türk inkılabı milli birlik ve beraberliğin sağlanması ile güçlenmiş ve başarıya u laşmıştır.
3
-
Atatürk'e Göre Milli Birlik ve Beraberlik
Şef ve lider o larak Atatürk, milli birliği en iyi değerlendiren, en faydalı şekilde ondan sonuçla,r çıkaran kişidir. M illi birlik ve beraberliği fiilen, gerçekte sağlaması ile milli kurtuluşu zafere ve Türk inkılabını da yüksek hedeflere ulaştırm ıştı r. Atatürk' ü n mil li birlik ve bareberliği sağlamada gücü, fikir ve düşüncele(indeki sağlam ve kuvvetli temellere dayanmasındandır. Atatürk, ayrıcal ığı ve bölücülüğü red etmiştir. Vatandaşın kanun önünde eşitliğini sa vu rımuştur. Türk Milli Mücadelesi, milli birliğe dayanmaktadır. Milli birlik ve beraber lik Milli Mücadeleye tam bir milli hüviyet vermiştir. Atatürk, milli bağımsızlığın sağlanması için milli birliğin gerekliliğini, daha 1 91 9 yılında, düşman işgali altında ülkenin milli birliğe kavuşamıyacağını, "Düşman Süngüsü Altında M illi Birlik Olmaz" sözleri ile ifade etmiştir3329l Atatürk, henüz Milli Mücadele'nin çetin ve zorlu geçen günlerinde, 1 920 li yıllarda, "Vata n ı n bahts ız günü nd e yap ı lmakta olan kurtulma çabalarında en mü him başarı toptan millet fertlerinin varlık ve ruhuyla bütün kuvvetlerini;ı birleştirilmesidir. Bunun dışında herşey milli birliği bozan ve so nunda ayrı lma ve parçalanmaya neden olacağ ı ndan beğenilm ez" (33 0) demiştir. Atatürk, bir diğer konuşmasında da, "Toplu bir milleti istila etmek dar madağınık bir milleti istila etmek gibi kolay değildir"(33 1 l diyerek saldı rgan düşmana karşı birleşmenin gereğini dile getirmiştir. Atatürk, Türk milletinin başarısını da milli birl.ikte aramıştır. "Bir milletin başarı s ı , mutlaka bütün milli güçlerin bir istikamette oluşması ile mümkündür. Bu nedenle bilelim ki, elde ettiğimiz başarı, milletin güç birliği etmesinden, ortak hareket etmesinden ileri gelmiştir. Eğer aynı başarı ve zaferleri gelecekte de tekrarlamak istiyorsak, aynı esasa dayanalım ve aynı şekilde yürüyelim". ( 332) ·
Milli birlik ve beraberlik, memleketin huzuru içinde gereklidir. (329) (330) (33 1 ) (332)
Atatürkçülük, Atatürk'ün Görüş ve Direktifleri, Aynı eser, s. 76-77. Aynı eser, s. 72-73. Atati'rkçülük, 1. Kitap, a.g.e., s. 76-77.
1 nci kitap, Ank. 1983,
s.
72.
475
"Memleketin h uzuru , milletin kurtuluş amacı noktasında birlik ve da yanışması sağlanmadıkça, ne dış düşman istilaların ı n köklerini kurutmaya çalışmak mümkündür ve ne de bundan esaslı bir fayda ve sonuç beklenmeli dir... "(333) "Atatürk, milli varlığın temelini milli şuurda ve milli birlikte görmüştür". (334) Atatürk, milletçe başarının s ırrı n ı bir d iğer konuşmasında da şöyle ifade etmiştir. "Millet ve biz yok, birlik halinde millet var. Biz ve millet ayrı ayrı şeyler değiliz. Ve şunu kesin olarak söyliyeyim ki, bir millet, varlığı ve bağ ı msızlığı için herşeye girişirve bu gaye uğrunda her fedakarlığı yaparsa, başarılı olma ması mümkün değildir. Elbette başarıl ı olur. Başarılı olamaz ise o millet ölmüş demektir. Şu halde millet yaşadıkça ve her türlü fedakarlıkta bulundukça başarılı olamaması hatıra gelmez ve böyle bir şey söz kopusu olamaz".(335) Atatürk, Türk Milletinin bağımsızlığının sağlanmasında, yeni Türk Dev letinin kurulması nda ve devamında, vatandaş için iyi yönetimin başarılı ol ması nda milli birlik ve beraberliği gerek görmüş, milletçe varl ı ğ ı m ız ı n de vamını buna bağ lamışt ı r.
4
A nayasalarım ı z v e M i l li Birlik ve Beraberlik M illi birlik ve beraberlik, Türk inkılabını n bir ilkesi olduğu kadar, Anaya salarimızda yer alması bakımından da bir üstün hukuk kuralıdır. 1 921 ve 1 924 Anayasalarında milli birlik ve beraberlikle doğrudan doğruya ilgili hükümler mevcut değildir. Ancak 1 924 Anayasası n ı n 1 937 yılında yapılan değişikliği ile devletin niteliklerini öngören ikinci maddede yer alan milliyetçili!< ilkesi sonuç olarak milli birlik ve beraberliği gerekli kılmaktadı r. 1 9 61 Anayasası ise, başlang ıcın üçüncü fıkrası nda, Devletin nitelikle belirten ikinci maddesinde ve- Devletin bütünlüğü ile ilgili üçüncü madde rini sinde milli birlik ve beraberliğe ilkesine yer vermektedir. 1 982 Anayasası ise, baş:angıç kısmı nda, Cumhuriyetin niteliklerini be lirten ikinci maddesinde Devletin bütünlüğünü öngören üçüncü maddesinde ve Devletin temel amaç ve görevlerini öngören 5 nci maddesinde milli birlik ve beraberliğe doğrudan doğruya yer vermektedir. 1 982 Anayasasının Başlangıç kısmının 1 nci fıkrası , "Ebedi Türk vatan ve milletinin bütünlüğüne ve kutsal Türk Devletinin varlığına" diye başlayan hükme yer _vermekle, ü lke ve millet bütünlüğünü ifade etmiştir. Başlang ıç (333) (334) (335)
476
-
Atatürkçülük, 1 . kitap, a.g.e., s . 76-77 Atatürkçülük, 1 . kitap, a.g.e., s. 78-79 Aynı eser, s. 72-73
kısmının 7 nci fıkrası da, "Hiçbir düşünce ve mülahazanın Türk milli menfaat lerinin, Türk varlığının Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının"' hükmünü öngörmekle Devlet ve ü lke bölünmezliğini dile getirmiştir. Ayrıca Başlangıç'ın 9 ncu fıkrasında Türk vatandaşlarının millet hayatının her türlü tecellisinde o rtak olduğu belirtilmekle, milli birlik ve beraberlik ilkesi bu hükümlede' ö ngörülmüştür. Anayasan ı n Cumhuriyetin niteliklerini belirliyen 2 nci maddesinde, "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirti� len temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti'dir'' hükmü yer almaktadır. Bu madde de, toplumun huzuru, milli dayanışma gibi ilkeler, milli birlik ve beraberliği ifade etmektedir. ilk def'a 1 982 Anayasası nd a yer alan toplu mun huzuru kavramı, milli birlik ve beraberliğin temelinde yer eden gücü be lirl9mektedir. toplumun huzuru ve milli dayanışma olmadan, bir ülkede milli birlik v.e beraberlik sağlanamaz. Söz konusu olan 2 nci madde, Türkiye Cum huriyetinin niteliklerini belirtirken, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde hu zurlu bir toplumu öngörmektedir. Türkiye Cumhuriyeti özellikleri ile milli birlik ve beraberliği öngörmektedir. 1 982 Anayasas ı n ı n 3 ncü maddesi, 1 961 Anayasası ndan aynen alınmışt ı r. Türk milletinin ve Türk ü lkesinin bölü nmezliği ve bütünlüğü, öneminden ötürü ayn bir madde halinde ifade edilmektedir. 1 921 , 1 924 ve 1 961 Anayasalarında mevcut olmayan, Devletin temel amaç ve görevlerini öngören 5 nci madde, milli birlik ve beraberliği, Devletin amaç ve görevleri arasında saymaktadır. Gerekçede de açıkça belirtildiği gibi, ''Devletin nüfus · unsu runu teşkil eden Türk milleti bir bütündür, parçalanamaz. Pc;ırçalanamaz bir bütün olan Türk Milleti bağı ms ız bir Devlet kurmuştur. Bu Devletin ü lkesi hiçbir şekilde bölürıemez". (336) Türk M illetinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini koruma!<,5 nci maddenin hükmünün ışığı altında Devletin temel amaç ve görevleri arasındad ı r. Türk Devletinin varlığı ancak milletin bağımsızlığını ve bütünlüğünü ve ülkenin bölünmezliğini korumakla mümkündür. 1 982 /,nayasasının hükümlerinin ·ışığı altında milli birlik ve beraberlik il kesini değerle ndirdiğimizde , bu ilkeye en geniş şekilde yer verildiğini en geniş şekilde uygulandığını görmekteyiz. Mesela, temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması ile ilgili 1 3 üncü madde, temel hak ve hürriyetlerin genel olarak sınırlanmasında, Devletin ü lkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü n, genel (336) Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Komisyon Rapo rları ve Madde Gerekçeleri, _ Ank. 1 982, s. 8.
477
nitelikte bir s ı n ı rlama olduğu görü lmektedir. Başka bir deyimle, Devletin ü lkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, belli bir hak ve hürriyetin sını rlan masına meşru bir gerekçe teşkil etmektedir. Keza temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmaması başlığını taşıyan 1 4 üncü madde, "Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiç birinin, Devle tin ü lkesi ve milletiyle bölü nmez bütü nlüğün� bozmak" amacıyla kul lanılamıyacağı da öngörmektedir. s· Milli B irlik ve Beraberlikle İ l g i li Değerlendirmeler a. M illi birlik ve beraberlik, Türk inkılabının başka bir deyimle Ata türkçülüğün M illiyetçilikle, milli egemenlikle ve milli bağımsızlıkla bütünleşen bir ilkesidir. M illi birlik ve berabe.r lik sağlanmadan, milliyetçilik, milli egemenlik ve bağımsızlık başarıya ulaşamaz. b . Özgür ve bağı msız, yeni bir devlet, milli bir devlet kurmayı amaçlayan Türk İnkılabı başarıya ulaşmak için, bir taraftan işgalcilere, diğer ta raftan İstanbul'daki Sultan-Halife iktidarına k�rşı mücadele etmek ve zafer ka zanmak için, milli birlik ve beraberliğe dayanmak zorundaydı. Milli birlik ve bareberlik, milletçe bilinçlenme olayına imkan vermiş, milli egemenliği, millet iktidarının gücü olarak ortaya koymuştur. Milli birlik ve bera berlik, ö ncelikle M illi Mücadelede hedefe ulaşmak için şarttı ve zorunlu idi. Atatürl�'ün 1 9 1 9 da belirttiği gibi, "Toplu bir milleti istila etmek darmadağınık bir milleti istila etmek 9 ibii kolay değildir''. (337) Atatürk bir değer konuşması nda da, "Birlik ve emelde kararlı olan ve ısrar eden millet, kendini beğenmiş ve saldırgan her düşmanı , eninde so nunda QUrur ve saldırganlığın a pişman edebilir".(33B) c. Milli birlik ve beraberlik, milli irade yolu ile milli hedeflere u laşma imkanını sağlamıştır. Türk İ nkılab ı n ı n gelişme evresinde, toplumda ve Devlet hayatında yapılar. değişmeler, medeni toplum olma yolunda üstün çabalar, millet iradesi ile milletin emellerinin birleşmesi ile gerçekleşmiştir. Başka bir deyimle, inkılaplar, Devlet ve toplum hayatı nda kökten değişrrıelE:r, milli birlik ve beraberlikle sağlanm ıştı r. Millet iradesi karşısinda olan inkı lapİar, baskı ve zorla ayakta kalsa dahi, sonunda y ı k ı l mağa mahkumdur. Türk İ nk ı labı millet iradesine dayanarak, milli birlik ve beraberlikle tam başarıya ulaşmıŞtır. -
·
(337 - 333) Atatürkçülük,
478
1. Kitap, a.g.e., s.
72-73
D - Yurta Barış, Dünyada Barış (33 9 ) 1. Y u rtta B a rı ş ve Dü nyada Barı ş'ın Anlamı ve Kapsamı -
"Yurtta Sulh, Cihanda Sulh", Türk inkılabının bir temel ilkesi, Türk dış politikasının da dayanağıdır. 1 961 ve 1 982 Anayasalarımızda yer alan, Dev let yönetiminde ve her türlü devlet faaliyetlerinde yönlendirici bir nitelik taşıyan, "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" ilkesi, sadece bir parola değil, aynı za man bir üstün hukuk kuralıdır. "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" ilkesi bir taraftan yurt içinde huzur ve sükünu, güven içinde yaşamayı , diğer taraftanda milletlerarası barış ve güvenliği hedef tutar. ilke , hem iç politikanın hem de dış politikanın temel dayanağ ıdır. Atatürk'ün dile getirdiği gibi, "Harici siyaset, dahili teşkilatla mütenasip (orantılı) olmak lazımdı r". Bu bakımdan "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" ilkesini iç ve d ı ş politika ile birlikte,.birarada incelemek ve değerlendirmek lazımdır. (340 ) "Yu rtta Su lh", insanın huzur ve güven içinde, insan kişiliğine yakışır şekilde yaşamas ını ifade eder. ;,Yurtta Su lh" herşeyden ö nce, ülkede, o in san ı n , insanca yaşamas ı n ı , insanlık tıynetinin gereğinin tanınmasını ifade eder. "Yurtta S u lh", toplum hayat ı ndaki düzeni, vatanda ş ı n d ev lete güveni!li, devletin de ü lkede asayiş ve otoriteyi sağlamasını öngörür. Ülkede kanun hakimiyeti ve hukuk hükümranlığı, "Yurtta Sulh" ilkesinin en tabii bir sonucudur. "Yurtta Sulh", Devletin, vatandaşına karşı huzur ve güven içinde yaşama imkanı na kavuşması için yükümlülüğü de yükler. Atatürk barış içinde Türk insanını mutlu kılmanı n yolunu Cumhuriyette bulmu ştur. Atatürk'e göre, "Cumhuriyet, yeni ve sağlam esaslariyle, Türk milletini . emin ve sağlam bir istikbal yoluna koyduğu kadar, asıl fikirlerde ve ruhlarda ya rattığı gü"enlik itibariyle, büsbütün yeni bir hayatın müjdecisi olmuştur".(34 1 ) ·
"Cihanda Sulh" ise, milletlerarası barış ve güvenliğin korunmasını ve sağlanması n ı , milletlerarası barışın bölünmezliğini, insanlığında hepsini bir vücut ve her milleti de onun bir uzvu addetmeyi amaç bilir. '.' Cihanda Sulh" mill�tlerarası ilişkilerde kuwete ve kuvvet tehdidine başvurmamayı , milletlera rası uyuşmazlıkların barışçı yollarla çözümlenmesini öngörür .
(339)
.
Hamza Eroğlu, Yurtta Sulh, Cihanda Sulh, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. 1., sayı
2, s. 435-449
Enver Ziya Karal, Atatürk'ten Düşünceler, a.g.e., s. 1 23 U tkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a.g.e., s. 3 1 3 (34 1 ) Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a.g.e., s. 59 (340)
479
"Cihanda S ulh" bütün milletleri barış içinde, refaha, saadete ve daha ileri uygarlık çağına yöneltmeyi ifade eder. . "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" ilkesinin temelinde yatan.insafı sevgisi ve insanlık anlayışıdır. Atatürk, "Biz kimsenin düşmanı değiliz, yalnız insanlığın düşmanı olan la�ın düşmanıyız" (34 2 ı derken eşsiz bir insan sevgisinden, insan saygısından bahsetmiştir. Atatürk'ün barış ve güvenlik içinde insanlık ailesine verdiği değer. Atatürk'ü n 1 937 de Romanya D ı ş işleri Bakanı Antenesku ile yaptığı konuşmada en açık şekilde dile getirilmiştir: " insan mensup olduğu milletin varlığını ve saadetini düşündüğü kadar, bütün cihan milletlerinin huzur ve refahını düşü nmek ve -kendi milletinin saadetine n� kadar kıymet veriyorsa bütün dünya milletlerinin saadetine had i m olmağa elinden geldiği kadar çalışmalıdır. Çü nkü dünya milletlerinin saadetine çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve saadetini temine çalışmak demektir. Dünyada ve dünya milletleri arasında s:JkCın,vuzuh.ve iyi geçim olmazsa bir millet kendi kendisi için ne ya� parsa yapsın huzurundan mahrumdur... En uzakta zanıiettiğimiz bir hadise nin bize bir gün temas etmiyeceğini bilemeyiz".(343) "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" en geniş ve yaygın anlamı ile, teknik bir deyim olan kollektif üvenliği, milletlerarası barı şın korunması nı ve de vamlılığını da ifade eder. ·
·
2 iç ve D ış P o l itikada Uygulamalar "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" ilk defa C.H.P. Genel Başkanı olarak Mus tafa Kemal Paşa'nın (Atatü rk'ün) 20 Nisan 1 931 de seçim dolayısıyla millete beyannamesinde dile getirilmiştir. (344) -
"Cumhu riyet Halk Fırkasının müstakar umumi siyasetini şu kısa cümle açıkca ifadeye kafidir zannederim: , Yurtta Sulh, Cihanda Sulh için çalışıyoruz". (345) Atatürk'ün imzası ile yayınlanan bu beyanname, Atatürk'ün de başında bulunduğu bir partinin, bir siyasi iktidarın içerde ve dışarıda güttüğü politi kanın esaslai·ı nı belirtmektedir. (342) Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a.g.e., s.323. (343) U!knn l�ocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a.g.e., s.327-328. (344) Mehmet Gönlübol, Atatürk'ü n Dış Politikası, Amaçları ve llkeliri, Atatürk Yolu, 1 98 1 , s. 2 69. (345) Atatürk'Qn Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, C. iV, ( 1 9 1 7-1 938), Türk i nkılap Tarih iE mekliliği, Ankara, 1 964, s. 5 4 9 -552. .
460
Atatürk 1 933 de, A.B. D. Cumhurbaşkanı Roosvelt'in Cumhuriyetin Onu ncu yı ldönümü dolayısı ile Türk milletine gönderdiği mesaja verdiği ce vapta da, "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" ilkesine değinmektedir. "Türkiye Cumhuriyetinin en esaslı umdelerinden biri olan yurtta sulh, cihanda sulh gayesi, insaniyetin ve medeniyetin refah ve terakkisinde en esaslı amil olsa gerektir. Buna elimizden geldiği kadar hizmet etmiş ve et mekte b�lunmuş olmak bizim için iftihara medardır". (346 )
Atatürk bu mesajında sadece, yurtta sulh, cihanda sulh ilkesine deyin memekte, bu ilkenin insanlığın ve uygarlığın refah ve gelişmesinde de en esaslı amil olduğunu da vurg ulamaktadır. Ayrıca bu ilkeye hizmet etmiş ol manın da iftihara değer olduğunu belirtmektedir. Açıkça belirtmek gerekirse, barışa inanmak, o'na politikada değer ver mek, insanlığa h izmet etmek demektir. Bunun bir devlet başkanı ile yapılan karşılıklı mesajlarda dile getirilmesi, dünya siyasetinde rol oynayan, bir devlet başkanı ile ayiıı konu üzerinde ortak amaçlara hizmet �tmeyi de ifade etmek tedir. "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesi, yeni Türkiye'nin bir devlet politikası olarak, !�uruluşundan itibaren izlenmeye başlamıştır. Ancak burada dikkatimizi çeken önemli nokta, Milli Mücadele yıllarında esas hedef ilk hedef, M isak-ı Milli de sınırları ile belirlenen vatan toprakları n ı işgalden kurtarmak, milli bağ:msızlığı sağlamak, Türk milli menfaatlerine saygılı adil bir barış yapmak, öncelikle izlenmesi gereken bir politik tutum olmuştur. Millf Mücadele yılları içinde Atatürk konuşmalarında öncelikle vatan kur tuluşuna önem vererek, devamlı ve istikrarlı bir barış ı n sağlanması n ı buna bağlamıştır. Çeşitli konuşmalarında da bu konuya ağırlık vererek, millf siyase timizin esaslarını da belirlemiştir. . Türki}1e milletlerarası uyuşmazlıkları n ı barışçı yollarla çözü mlemeye ça:ışmakla, kuvvete ve kuvvet tehdidine müracaat etmemekle barışa hizmet etr.ıiştir. En önemli iki uyuşmazlık Hatay davası ve M ontreux Boğazlar Sözleşmesi ilgili devletlerin karşı lıklı rızaları ile çözümlenmiş, Türkiye milletle rcırası hukuk kurallarına sayg ılı olmuştur. Lozan'da düzenlenen Boğazlar sözleşmesinin yetersizliği, yeniden bir düzenle meyi gerekli kılmış, ilgili devletlerin uygun bulmaları ile Montreux'de toplamı� l<:onferans 20 temmuz 1 936 da Montreux Boğazlar Sözleşmesini kal;ul etmiştir. Konf3ransın gerek açıl ışında ve gerekse kapanışı sırasında Konfe ransa ka!ı:an devletlerin delegeleri, tarafların karş ılıklı rızaları ile değiştirmek için çabasını dile getirmiş ve övmüştür. ,.
(346) Atatüik'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, iV, ( 1 91 7-1938), Ank. 1 96 4 , s. 560.
481
Bu konuşmalar içersinde en enteresan olanlardan biride, Konferansın başkan yardımcısı, Devletler Hukuku Profesörü Yunanlı temsilci N. Politis'in sözleridir: "Dostlar, kavgaya atı ld ı ğ ı nda, onlara başarı dilenir; o nların yanı başında, davrcın ışları nı, eylemlerini kolaylaştı racak ve olanak ölçüsünde ken di gücünü onların gücüne katarak, işi iyi yola yöneltmeğe çalı ş ı l ı r. Benim gözümde yıllardan beri ülkeme sarsılmaz dostluk bağlarıyla bağlı bulunan Türkiye'den daha çok böyle bir yardımı haketmiş ülke olamazdı . Bu başarıdan . sonra, Türkiye, buradan.dünya gözünde moral açıdan daha da yücelmiş ola rak, uluslararası haklılığın sancakdarı, u luslar arasında uzlaşmanın koruyucu su ve barı ş ı n düzenlen mesinin savunucusu olarak çıkmaktadı r. Türkiye'yi düny_anın gözünde yücelten herşey, dostları için bir kazançtır; işte bana bu rada elimden ge ldiğince çalışma gücünü veren, açıkça söylemek isterim ki, bu duygu olmuştur; çü nkü , Türkiye'nin kazancı , dolaylı olarak benim ü!keminde kazancıdır". (347)
3
-
Y u rtta B ar ı ş ,
•
Dünyada Barış i l e İl g i l i Değerlendirmeler
a) Sulh (barış) bugün milletlerarası hayat ı n kaçınılmaz bir düzenidir. Yurtta Sulı-ı ile Cihanda Sulhü birbirinden ayı rmak, bu iki sosyal düzeni birbi rinderı koparmak demektir. Sulh (Barış) bir bütündür, parçalanamaz, bölü nemez, içerde barı ş ı sağlayan ü lkenin dı şardaki politikası başarı ile sonuçlanır. Milli hayat ile milletlerarası hayatın karşılıklı etkileri barışı bir bütün olarak değerlendi rmeyi gerekli kı lmaktad ı r. Devletin kendi ü lkesindeki düşmanlığın kaldı rı lması ile , düzen ve güvenlik hakim olmakta bir tek kelime iie ülkede barış sağlanmaktadır. Ülkede barışın sağlanması ise, medeniyetle birlikte gelişr.ıektedir. Barış, hukuk düzenini, haklılığı ve adaleti gerekli kılar. Barış, kuwete ve kıJvvet tehdidine değil, kanuni ve meşru yollara başvurmayı öngörür. b) Türkiye'nin barış politikası izlemesi, "Yurtta Sulh ve Cihanda Sulh" p;ırolası ile bunu değe.rlendirmesi, kendi milli çıkarlarının soncudur. Türkiye'nin Milli Mücadele'nin başında esas hedefi, daha önce de be lirtildiği üze re , ülkenin düşman işgalinden kurtarılması, milli bağı msızlığa kavuşması ve Milli Misak'ın öngördüğü hedeflerin gerçekleştirilmesi idi. Lozan'da sağlanan başarı, Türkiye'ye barış politikası izlemeye yönelt miştir. c) "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" Türkiye'ye barış getirdiği gibi.ülkede huzur ve güvenliğin sağlanmasına da imkan vermiştir. Bu politika, milli men faa!lerimizle insc:ınlık menfaatini birleştirmiştir. (247)
M0ntrcux Boğazlar Konferansı, Tutanaklar, Belgeler, (Çeviriler: Seha L. Meraz, Osmanlı
Obıy), Anknra, 1 976, s. 272
482
E . Bilimsellik ve Akılcılık 1 ) Bilimsellik Bilimse llik devlet ve toplu m h ayat ı nd a bilime yer verme , bilimi değerlendirme demektir. Bilimsellik olaylara bilimsel gözle bakmayı, gerçeği bilimsel yöntemlerle araştırmayı, hurafelere, doğmalara peşin yargılara sap mc.dan, aklı hakim kılmayı gerekli kılar. Osmanlı i mparatorluğunun çöküş sebepleri arasında belki de e n önem!i sebeb, bilimsel anlayışa sırt çevirmiş olması, doğmalara, hurafelere yer vermiş olamıdır. Müneccimlerle devlet idaresini yönetmek isteyen Sultan ili. Mustafa, bir örnek olarak vermek konuya açıklık getirecektir. ",Osmanlı Devletinde yenilikçi olarak tanınan ili. Mustafa, bilgili, cömert, güzelkonuşan ve güzel yazan bir padişahtı. C i hangir mahlası ile ş iirler yazmışt ı r. Yıldızların etkisine inanırdı. Avrupa devletlerinin başarısını, kral ların yanında iyi müneccimlerin bulunmasına bağlardı, Bu inancın etkisi ili! bir işe girişmeden önce daime eşref saat arar ve bunu müneccimlere tespit etti rirdi. .Fransa'dan astroloji kitapları getirtti. Prusya Kralı Friedrich i l . den 3 müneccim istedi"3348) Bir diğer örnek de ili. Murat zamanın ra,sathanenin yıkılması ile ilgilidir. 1 575'de 1 1 1 . Murat, Tophane tepesinde lstanbul Rasathanesini yaptırmış ve değerli bir bilim adamı Takiyüddin Mehmet'i d e başına getirmişti. Ancak bu rasathane, Şeyhü lislam Kad ızade'nin Padişaha bir mektup göndererek, "rascı.t "yapmanın, eflakin (gökler) sırlarını öğrenmeye teşebbüs mahiyetinde bir küstahlık olduğunu ve rasathane tesis eden devletlerin zeval (yok olma) buldı1ğunu" bildirmesi üzerine, hurafelere kolay inanan hükümdarın emriyle rasathane bir gecede yıkt ı rılmıştır. (349) Bir diğcr ibret verici örnek de XIX. yüzyıl ortalarında, Nizip'te Osmanlı Ordusu i�e M ı s ı r valisi, M ehmet Ali Paşa'nın kuvvetlerine karşı savşa nedeni ile ortaya çıkmıştır-. 1 839 da Nizir:ı'e gelen Osmanlı Ordusu, Nizip'le Birecik arası nda ovada M ısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın oğlu IBrahim Paşa'nın kuvvetleri ile karşılaştı. Çok iyi durumd!'l olan Osmanlı Ordusu, dağı nık ve yorgun olan M ısır kuvvet lerine �mş ı , Orduda danışman olarak bulunan Alman .kumandan Moltke'nin, müsait durumdan yararlanarak hemen saldırıya geçilmesi teklifine karşı din c.darnlarının cuma günü savaş yapılmaz mütalaasından ötürü vazgeçilmesi ile
(348)
(349)
!l.f o yd n n Laurousse, C. 9, Mustnfa 111 maddesi, Turhan Feyzioğlu, Atatürk'On Akılcı, Bi limci, G e re kçi Yaklaşı m ı , Boğaziçi Ü niv ers ite s i , Uluslararsı_ Atatürk Konferansı, 1 0- 1 1 l
483
taarruz ertelenmiştir. Daha sonra bir gece baskı nından yararlanması söz ko nusu olduğunda, gece baskının Padişah askerlerine yakışmayacağı ifade edilerek vazgeçilmiştir. M ısır Ordusu duru mu nu düzeltip ü stün şartlarla taar ruz edebilecek duruma gelince, askeri müşavirler başka bir hatta çekilmeyi teklif ettiklerinde , yine dini yorumlarla geri çekilme önerisi reddedilmiş ve sonuç olarak uygun şartlarla taarruza geçen Mısır Ordusu, Osmanlı ordusunu yenmiştir. Danışman Alman Moltke, Türk askerlerinin meziyetlerini takdirle, hura felere saplanıp kalan yöneticilerin geriliğini, Nizip Savaşı sırasında görmüş, duyduğu üzüntüyü dile getirmiştir. (350) Tanzimat dönemi ile ilgili bir diğer örnekte Rüştiye mekteplerinde, hari ta ve coğrafya dersi okutulması konusunda, Damat Sait Paşa'nın, Padişaha başvurarak, "Coğrafya derslerinde harita göstermenin kafir adeti olduğunu ve şeriatın buna cevaz vermediğini" bildirmesi ile ortaya çıkmıştır. (35 1 ) Osmanl ı Devletinde, bütün sosyal kurumlar gibi ilim ve öğretimde dini esaslara göre düzenlenmiş müsbet ilimler ikinci plana itilerek, islam dini ile il gili bilgilere yer verilmiştir. ilmi öğreten kuruluşlar olarak medreseler, zamanla dejenere olmuş, Kur'anda sözü geçmiyen konular uğraşı dışı bırakılmıştır. Olayları ilim gözü ile değerlendirmemek, hurafeler ve doğmalara bağlı kalmak, bu dönemin özelliğini teşkil etmiştir. Taassup ve hurafelelere inan ı ş matbaa gibi ilmin ve kültürün gelişmesinde en büyük yarar sağlıyan bir buluşun, üç yüzyıl sonra, ancak Osmanlı ülkesine girmesine imkan vermiştir. Batıl inanışlardan, taassuptan ve hurafelerden çok ızdırap çeken bu ülkenin insanları, gerçekte İslam dininin ilme büyük değer verdiğini, Osmanlı Devletinin gerileme ve çöküş döneminde görememişlerdir. Prof. Dr. Cavit Sunar'ın haklı o larak belirttiği üzere, "İslam dininin başlıca şartı akıl ve ilimdir. Kur'anda, "Allah yolunda ilimsiz, delilsiz ve kitapsız münakaşa ve müdafaada bulunan çok kişiler vardır", "İlmi isteyiniz", "Allah, hikmeti kime dilerse ona verir. Kime de hikmet verilirse, muhakkak ona çok h ay ı r verilmiştir", "Salim akıl sahiplerinden başkası iyi düşünemez", "Cahillerden yüz çevir", "Allah, ilme nail olanları n derecelerini yükseltir", "Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaratılışında gece ile gündüzün birbirlerini peşleyişinde akıl sahipleri için deliller vard ı r" gibi algılama ve tefekkür hakkında akla ait beşyüze ait ayet vardır. Kur'an açıkça ve kesin olarak şöyle demektedir: "Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?"
(350) Turhan Feyzioğlu, Atatürk'ün Akılcı, Bilimci, Gerçekçi Yaklaşımı, a.g.e. , s. 6. (351 )
484
Aynı eser, s. 7.
" H e r ş eyin g e rçeğini ö ğ renmeli v e g e rçeği bilinmiyen şeye bağlanmamalı". (352l Konu ile ilgili Hazreti Peygamber'in söyledikleri de çok dikkat çekicidir: "İlim, Çinde de olsa gidip · öğreniniz", "Beşikten mezara kadar ilme çalışı nız'', "İlme talip olana, Cennet talip olur", "İlim elde etmeğe çalışmak, Al lah katında namazdan, oruçtan, hactan, Yüce ve \_llu Tanrı yolunda savaştan da Ü stündür", "İlim ve alimlere saygı gösteren bana saygı göstermiş olur". lslam dini açıkça ilme büyük yer ve değer verm iş, cennet bahçelerini, ilim meclislerine benzetmiştir. Osmanlı Devletinin ·gerileyiş ve çöküş döneminde gerçek dinle ilgisi o lmayan, taassup ve hurafelere yöneliş, ülkenin felaketine sebep o lmuştur. işte bahtsız bir dönemde, Türk Milletini şerefi ile yaşamaktan yoksun kılan bir dönemde , Atatürk'ün ortaya çıkışı, Türk Milletinin tarihi kaderinin bir sonucu dur. Tarih boyunca bağı msız yaşamı ş bir milletin, şahlanı ş ı n ı n Atatürk'te görünü müdür. Ası l sorun, Türk Milletinin medeni insanlık ailesi içinde, yerini belirlemek, medeni bir toplum olarak yaşamaya hak kazandırmaktır. Atatürk, bilime ve akla değer veren bir anlayışında ö ncülüğü nü yapa rak, Türk M illetini ileriye yönelik medeni ve huzu rlu yaşayışın s ağlandığı örnek bir toplum haline getirmenin çabasını göstermiştir. Prof. Dr. Cavit Su nar'ın açıklad ığına göre , "Atatürk, herşeyden önce Türk Milletine insani ve medeni bir dünya kurmak ve onu batıl inançlardan ve bu yolda yok olmaktan kurtarmak için gerçek İslam dinine tamamen karşıt olan ve Allah adına dini bir tahakküm müessesesi halini alan padişahlığı ve halife liği kaldı rarak onun yerine laik bir Cumhuriyet getirmiş ve din hayatını da asli kaynağına, ya n i yaşanılan hayata geri çevirmiştir". (353) Atatürk, "Büyük davamız.en medeni ve en müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektedir. Bu yalnız kurumlarında değil, düşüncelerinde de h akiki bir inkılap yapmış olan büyük Tü rk M illetinin idealidir",(354 l diyerek gerçek kurtuluşun yolunu göstermiştir. Bir diğer konuşmas ında da, "Türk M illetinin istidadı ve kati kararı m edeniyet yolunda durmadan, yılmadan ilerlemektir"(355l parolası ile milletçe alınan kararı dile getirmiştir. Atatürk, medeni ve mü reffeh bir.toplum olmanın yolunu çizerken, bu nun dayanağını da ilim ve fende (teknik) buldL!ğunu şöyle ifade etmektedir: ·
(352)
Cavit Sunar, Atatürk Türkiye'sinin Maddi ve Manevi Temeli (Akıl ve i lim), A. Ü . i lahiyat Fakültesi, 50 Yıl, Ankara, 1 973, s. 1 32-133. (353) Cavit Sunar, Atatürk Türkiye'sinin Maddi ve Maenvi Temeli, a.g.m., s. 1 70. (354) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. 1 . , 2 nci vası, a:g.e., s. 4 01 (355) Bernard Lowis, Modern Türkiye'nin Doğuşu, a.g.e., s. 397. .
485
"Milletimizin siyasi, içtimai hayatında.milletimizin fikir terbiyesinde de rehberimiz ilim ve fen olacaktır". (356) "Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, ce halettir, dalalettir (sapkınlık) . (357) ·
·
Atatürk, yenileşme, çağa uyma, bilim ve teknikteki gelişmeleri izleme, statik bir medeniyete saplanıp kalmama konusundaki inanc ı n ı , gerçek leştirmiş ve başarıya ulaştırmıştır.
2) Akılcı l ı k (Rasyona l izm)
Akılcıl ık, Türk inkılabının felsefi tabanını teşkil eder. Bir felsefi akı mdır. bilimsellikle bir arada yürür. Akılcılık ( Rasyonalizm) gerçeği arayı p bulmaya yarayan bir yoldur. Akılcılığa göre akıl herşeyin üstünde ve herşeye hakimdir. M addi ve manevi bütün varlıkların, bir varlık olarak kabulü için onu incelemek insan aklının mi henk taşına vurmak, akl ın süzgecinden geçirmek ve bu varlıkları akla uygun olarak izah etmek gerekir. Akıl, basit çağrışımlarla değil, iç güdülerle değil, muhakeme yolu ile yarg ı lama ve h areket etme yetenğidir. Bir diğer ifade ile iyi düşünmek ve hüküm vermek yeteneğidir. (358) insana düşünme yeteneğini de veren akı ldır. Akı lcılık bilim ve tekniğin hızla gelişmesini sağlamı ştır. Bilgi edinmenin tek yolu, tecrü benin kontrolünde.tabiat ve cemi.yet olayları üzerinde aklın çalışmasıdır. Bu görüşün ışığı altında, bilginin madde sini tecrübe, suretini (biçim, görünüş) akı l verir, akıl duyguları birleştirir, toplar. Osmanlı devletinle a,kılcılığın ve deneyciliğin yerini, imancı görüş almıştır. Bazı tutucu çevrelere göre herşeyi akıl ile açıklamak insanı yanıltır. Gerçek ancak iman yolu ile tam olarak benimsenir. �u görüş, XVI . yüzyılın so nunda belirlemeye başlıyan akılcılık akım ı n ı benimsemeyi, batıya açılmayı mümkün kılmamıştır. Osmanlı düşünce ve bilim hayat ı , akıl yolu ile gerçeği arama yerine nakilciliğe önem vermiştir. Osmanlı toplumunun geri kalmışlığın , en büyük sebebi akla ve bilime yer vermemektir. Prof. D r. Ahmet M u mcu'ya göre, · "Akılcılığı ve bilimciliği devletin ve toplumsal hayat ı n her alanına yaymaya çalışan akla aykırı herşeyi reddede-
(356) A. Afetinan, l staklal Savaşımızda Manevi Savaşımızda Manevi Kuwetin Rolü, Atatürk (357) (358)
486
Hakkında Konferanslar, a.g.e., s. 32. Ataıürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. ıı, 2 nci bası, a.g.e., s. 43. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. i l , 2 nci bası : a.g.e., s. 1 94 . Ahmet Mumcu, Atatürkçülükte �emel i lkeler, l stanbul 1 98 1 , s. 1 1 8- 1 20.
rek, yenileşmenin en büyük şart ı n ı yerine getirmeye uğraşan kişi de Atatü rk'tü r".(359) Akı lcılık ve bilimcilik, Atatürk'ün temel hayat felseesini teşkil etmiştir. Atatürk'ün akılcılığa verdiği değeri belirtmesi bakı m ı ndan şu sözleri üzerinde dikkatle durmak gerekir: "Bizim akıl, mantık ve zeka ile hareket etmek şiarı mızdır. Bütün hayatımızı dolduran vakalar bu hakikatın delilidirler• . (360) ·
Prof. Dr. A. Afetinan'a göre, Atatürk "akıl ve mantığın halletmeyeceği mesele yoktur" sözünü pek sık tekrarlarmış ve "aklın rehberinin bilgi, ilim" olduğunu da ifade edermiş. (361 ) Prof. Dr. Ahmet Mu mcu'ya göre, "memleketimize akılcı (rasyonel) düşünceyi getiren ve bunu uygulayan kimse Atatürk olmaktadır". (362) Yine aynı yazara göre , Atatü rk'ü n inkılapçılığı, akılcılık ilkesinin topluma uygulan masıdır3363 l Atatürk, Türk inkılab ı n ın başarıya ulaşmasında, zafer kazanmasında, ilim "( bilim) ve fen (teknik)'e kıymet ve değer vermiştir. Büyük Zaferin ka zanı lmasından hemen sonra, 27. 1 0 . 1 922 de Bursa'da öğretmenlere şöyle hitap etmişti: "Bugün eriştiğimiz nokta gerçek kurtuluş değildir... Kurtuluş, cemiyet teki hastalğı ortaya çıkarmak ve iyileştirmekle elede _edilir. Hastalığın iyi leştirilmesi, ilim ve fennin gösterdiği yolla olursa, hasta kurtulur. Yoksa has talık müzminleşir ve tedavisi imkansız hale gelebilir. Fikirler, manasız ve mantıksız safsatalarla dolu olursa, o fikirler hastadır. Aynı şekilde, içtimai hayat akıl ve mantıkdan uzak, zararlı bir takım görüşler ve geleneklerle dolu ise, cemiyet felce uğrar ... . . . Memleketi, milleti kurtarmak isteyenler için, fazilet, iyi niyet, fedakarlık elbette son derece gerekli vasıflardır. Fakat, bir toplumu içinde bulunduğu yüzyılın gereklerine göre ilerletebilmek için, bu vasıflar yetmez bu vasıfların yanında ilim ve fen lazımdır. Memleketi ve milleti kurtarmaya çalışanların, aynı zamada, mesleklerinde birer namuslu uzman ve birer bilgin olmaları lazımdır.Bunu sağlayacak olan da okullardır". · Aynı konuşmada, Atatürk.öğretmenlere şöyle diyordu : "Yurdumuzun en bakımlı , en şirin, en güzel yerlerini üç buçuk yıl kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı dize getiren başarının sırrı nerededir, biliyor
(359) ( 360) (361) (362) (363)
Ahmet Mumcu, Atatürkçülükte Temel i lkeler, a.g.e., s. 1 24-1 25. Enver Ziya Kara!, Atatark'ün Siyaset Ü zerine Düşünceleri, a.g.e . s. 54. A. Afetinan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Ankara 1 968, s. 280 . Ahmet Mumcu, Atatürkçülükte Temel i lkeler, a.g.e., s. 1 26. Aynı eser aynı yer. .
487
musunuz? Orduların yönetilmesinde, ilim ve fen ilkelerini önder edinmemiz dir. Milletimizi yetiştirmek için kaynak olan okullarımızın ve Üniversitelerimizin kuruluşunda da, yine bu yolu tutacağız. Evet, milletimizin siyasi, sosyal hayatında, milletimizin eğitiminde, önderimiz ilim ve fen olacaktır''. (364 ) Atatürk, Onuncu Yıl Nutkunda,"Türk M i lletinin yürümekte olduğu te rakki (gelişme) ve medeniyet yolunda.elinde ve kafasında tuttuğu meşale, müspet ilimdir" diyerek, "Milli kültürümüzü muassır (çağdaş) medeniyet se viyesinin üstüne çıkaracağız",(365) parolasının dayanağmı izaha çalışmıştır.
F . Çağ daşlaşma ve Batılılaşma(3 66) Çağdaşlaşma ve batılılaşma birbirinden ayrı ve farklı akımları mı ifade eder? Yoksa aynı akımı ifade etmek için kullanılan iki ayrı kelime midir? Soru nun cevabı, bat ı l ı laşmanın anlamı ve kapsamı ile belirlenecek ve o rtaya çıkacakt ı r. Prof. Dr. Ahmet Mumcu, "Ulusun kalkınması ve mutluluğu için çağdaş uygarlıktaki kurumları n aynen benimseneceğine" işaretle, "çağdaş bilim, tek nik ve sanat bat ı da geliştiği için oraya yönelmiştir" (36 7) demektedir. Çağ daşlaşma, batı uygarlığına dönmek demektir. Prof. Dr. ismet Giritli, batılılaşma ile çağdaşlaşmayı eş anlamda kullan maktadır. "kısaca batılılaşma ise Türk ulusunu maddesel ve anlamsal çağdaş koşu llara uygun bilçimde insanca yaşatma eğilimini ifade eder. Gerçekten Atatürk'ün batılılı şmadan anladığı şey, uygarlaşmadan ibaretti ı". (368) Prof. D r. Suna Kili ise, çağdaşlaşma deyimini üstün tutarak, çağdaş laşmayı da çok geniş bir kapsamla değerlendirmektedirJ369) Türk siyasi hayatında Tanzimat döneminden sonra kullanılan deyim, garpçılık ve grapl ılaşma idi. Daha sonraları batılılaşma deyimi pek yaygın bir hal aldı. Biz batılılaşma deyimini pek yaygın olduğu için kullanmaktayız. (364) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. i l , 2 nci bası, a.g.e., s. 43.
Bugünkü dile aktarılan şekli ile Bk. Turhan Feyzioğlu, Atatürk'ün Akılcı Bilimci, Gerçekçi Yaklaşımı, a.g.m., s. 22-23. (365) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. i l , 2 nci bası, a.g.e., s. 275. (366) Hamza Eroğlu, Türk Devrim Tarihi, 5 nci bası, a.g.e., s. 334-346. Hamza Eroğlu, Atatürkçülük, a.g.e., s. 1 20-138. Prof. Dr. Mümtaz Turan, Garblılaşmanın Neresindeyiz, 2 nci bası, l stanbul 1 959. Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'nin Siyasi Hayatında Batılılaşma Hareketleri, l stanbul 1 960. Prof. Suat Sinanoğlu, L'Humanisme a Venir, Ankara 1 960. (367) Ahmet Mumcu, Atatürkçülükte Temel i lkeler, a.g.e., s. 136 . (368) i smet Gi ri tli, Kemalist Devrim ve i deolojisi, l stanbul 1 980, s. 1 3 1 . (369) Suna Kili, Atatürk ve Bilimsel Gerçek, Boğaziçi Ü niversitesi, Uluslararası Atatürk Konfe ransı, 10-1 1 kasım 1 980, s. 1 -2.
488
1 ) G e n e l Olarak Batılılaşmanın Anlamı Batı medeniyeti hayat tarzını kendisine hedef tutan Türk inkılabı içinde batılılaşma ayrı ve özel bir değer taşımaktadır. Batılılaşmanın genel olarak izahı, Türk İnkılabının tamamlayıcı ilkelerinden birinin gerçek değerini ve ma hiyetini ortaya koymaya yararlı olacaktı r. Batılılaşmak ne demektir. Doğu ve batı neyi ifade eder? (370) Kullanılan deyimler, doğu ve batıyı bir kıymet, bir kavram, bir anlam ola rak değerlendirmekte ve ayrımını ona göre yapmaktadır. Hilmi Ziya Ülken'e göre doğu ve batı pusulanın gösterdiği iki coğrafi is tikamet veya güneşin doğduğu ve battığı yerleri işaret etmek için kullanılan iki mecazi deyim değildir. Bazıları doğu deyince yalnız İslam medeniyetini ve batı deyince yalnız hristiyan alemini ve onun doğurduğu Avrupa medeniyeti ni kastederler. Amerika'yı da Avrupa'nın bir uzantısı olması bakım ı ndan aynı mefhum içinde sayarlar. Doğuda lslam medeniyetinden başka çeşitli mede n iyetler vardır. Çin, Hint ve Japon medeniyeti gibi. Doğu denildiğinde yalnız lslam medeniyetini anlamak nasıl hatalı ise batı medeniyetini hristiyan alemine inhisar ettirmek de o derece hatalıdır. Batı medeniyetini hristiyanlaştı rmak batı medeniyetinin temeli ve kaynağı olan eski Yunan ve Roma'nın varlığını bugünün medeni alemine açılış ve gelişmesini görmemek, anlamamak de mektir. Batı medeniyetinin temeli hümanizmdir. ilimde ve felsefede eski Yu nan düşünce ve zihniyetinin gelişmesi ile batı medeniyeti doğmuştur. Yönünü batıya çevirmeyi, bat ı medeniyetine katılmayı ifade eden batılılaşmayı gerçek değeri ile anlamak için doğu ile batının farkını ve ifade ettikleri anlamı belirtmek gerekir. Çeşitli yö nlerden çeşitli kıstaslara göre doğu ile batı birbirinden ayrılır. (37 1 ) 1 . Birinci görüşe göre doğu keyfiyet (nitelik-qualite) , batı kemiyet (nicelik-quantite) alemidir. Doğuda eşya keyfi kıymetlerine göre değer lendirilir, anlama, ru ha ve esasa girişilir, şekil ve kalıpla uğraşılmaz. K ısaca doğuda ö lçü ve açıklık yoktur, kemiyetle meşgul olunmaz. Bu ayırımın sonu cu olarak doğuda ruhculuk, kadercilik gelişmiş, batıda ise usulcülük, şekilcilik ve ilimcilik temel yapı olmuştur. Bu ölçülerle doğu ile batıyı karşı laştırarak değerlendirme yetersizdir, hatadır. Ölçmek için ölçülecek bir şeyin var olması gerekir. Kemiyet (nicelik), keyfiyetin (niceliğin) tayinine, tesbitine yarar. Batıda yalnız kemiyet değil, fa kat kemmileşmiş (nicelik kazanmış) keyfiyet (nicelik) vardır.
(370) Doğu ile batı n ı n ayırımı için lütfen bakınız: Hilmi Ziya Ü lken, Millet ve Tarih Şuuru, l stanbul 1 948, s. 1 1 - 1 6, 99-1 03. (37 1 ) Aynı Eser, s. 99-103 .
489
2 . ikinci görüşe göre, batı gerçeğe açık, doğu Jse gerçeğe kapalıdır. Doğu gözünü yalnız kendi içine çevirmiş ruhu temsil eder. Batının tabiat sev gisi ve tekniği esas almasına karşılık doğu mistik düşünce ve esrar alemi ile meşgul olur. Bat ı gerçeğe açık olduğu için mec.b uri olarak ölçüye, açıklığa kıymet ve değer verir. Doğu gerçeğe kapalı olduğu için, kendi içine de sakla nacağından gizlilik ve esrar aleminde kalması zaruridir. Bu kıstasta da doğuyu ve batıyı ayıran bazı gerçekler varsa da tam bir ayırıma imkan vermez. Doğu ile batının bir kısım niteliklerine temas etmekte dir. M esela, Hristiyanlık mistik ruhun ve esrarın ta kendisidir. Öyle ise hris tiyanlığın yayıldığı batı dünyası gözünü kendi içine çevirmiş olan ruhu temsil etmektedir. Buna karşılık doğunun batıdan daha çok gerçeğe kapılı olduğu da ileri sürülemez. 3 . Bir üçüncü ayı rımda sistemli ve sistemsiz düşünce .de kendisini göstermektedir. Doğunun düşüncesi sistemsizdir,orada mefhumlardan kuru l a n bina, birbirini doğu ran fikirler zinciri değildir. Unsurların tutarlı ğ ı ve bağlantı s ı düşünülmeksizin her tarafı lüzumsuz ayrı ntı lar içinde boğul maktadı r. Bat ı n ı n düşüncesi sistemlidir. O rtada mefhu mlar binası gerçek üzerine dayanır. Her yükselen sütun kuvvetini alt yapıdan alır. Orada fikirler birbirine zincir halinde bağlanmıştır. Batının düzenli, sistemli düşünce düzeni dağınık kuvvetlerin üzerinde medeniyet abidesinin kuru lmasını sağlamıştı_r. Bu karşılıklı mukayeselerin de yardımı ile doğu ile batı arası nda önemli bazı farklar ortaya çıkar. Batıyı doğudan, batının medeniyetini diğer mede niyetlerden ayıran ve ona mutlak bir değer kazandıran şey, hürriyet kayvramı ile insan şahsiyetine batı nın verdiği değerde görülür. Batıda hürriyet olduğu için disiplin vard ı r. Batıda insan şahsiyet olarak toplum hayatında kendini gösterir, varlığını hissettirir. Batı bir zihniyettir, bir ruhtur, bir kafadı r.Batı bir lüks ve iğreti bir şey değildir. Batı çağdaş medeniyettir. Bütün insanlığın ortaklaşa malıdır. Don muş bir kalıp değildir, değişmek ve gelişmek baş gücüdür. Doğu ise insanları köleleştiren, aklın yaratıcılığını ezen bir niteliğe sa hiptir. Doğuda hürriyetsizlik ve karanlığın kudreti vardır. (372) Batı medeniyetinin belirli niteliği, tek kelime ile açık medeniyet o l masıdır. Bu medeniyet bütün tesirleri toplayan, birleştiren açık, üniversel ve rasyonel bir medeniyet olduğu nisbette, öteki medeniyetlerden ayrılmış ve onları aşmıştır. Rasyonel düşünce, ilim ve felsefe pu medeniyetin eseridir. Şahsiyet bu medeniyette doğmuş ve meyvesini vermiştir. (373)
l (372) Tarık Z. Zunaya, Türkiye'nin Siyasi Hayatında Batılılaşma . Hareketleri, stanbul 1 960, s. 1 52-1 53 . (373) Prof. Hilmi Ülken, Millet ve Tarih Şuuru, a.g.e., s. 1 5.
490
Bu görüşlerin ış ığı altında batılılaşmak rasyonel ve üniversel dünya medeniyetine . katılmak demektir. Batıl ı laşmak herşeyden önce batıdan ilim ve teknikle ilim zihniyeti almak demektir. Kısaca batılılaşmak yaratıcı bir ilim zihniyetine dayanarak, modern bir toplum.demokratik bir devlet kurmak de mektir. Bat ı lılaşmak ile ası l anlaşılması gereken batı medeniyetine, müşterek ve üstün medeniyete yönelmedir. Batılılaşma ile medeni ve asri olmak, mo dernleşme anlaşılmıştır. Batılılaşırıa kullanıla gelen bir terim olduğu için bizler tarafından da kabu l edilmiştir. Ancak bat ı l ı laşma ile bizim anlad ı ğ ı m ız asrileşme, çağdaşlaşma, modernleşme aynı şeydir. Toplum hayatı nda ve devlet yapısında modernleşmedir, zihniyette ve devlet yapısında modern leşmedir, zihniyette ve düşüncede modern ve ileri fikirleri benimsemedir. Günü müzde batılılaşma için kullanılan bir diğer deyimde çağdaşlaşmadı r. Çağdaşlaşma, çağdaş uygarlık düzeyine u laşma, bilim ve teknik de ileri amaçlara yönelmedir. Çağdaşlaşma bir anlamda, batılılaşmaya nazaran daha az kapsamlıdı r.
2 ) Batılı laşm a nın Türk lnkılabındaki Yeri ve · Rolü
Türk inkılabının esas amacı, medeni insanlık ailesi içinde yeni kurulan Devletin şerefli bir yer alması, bu bakımdan da her yönden medeni bir devlet kurmaktı . Medeniyet dünyasından müşterek kurumları almak, modern devle tin esas amacı idi. insanl ık camiası içinde, hür ve bağımsız yaşamak için me deni olmak.batı medeniyetine katılmak bir zorunluktu. Türk inkılabının başlangıçta esas hedefi milli bağ ı msızlığı ve egemen liği temin etmekti. M illiyetçilik, milli egemenlik ve bağ ımsızlık prensiplerinin kökünü Amasya Tamiminde bulduğumuz halde, bat ı l ı laşma ile onun bir bakımdan hukuki yö nünü teşkil eden laiklik ilkelerine Amasya Tamiminde rastlıyamayız. Erzurum, Sivas Kongrelerinde ve T.B.M.M. nin açı ldığı 23 Ni san 1 920 den Kurtuluş Savaşının sonuna, kadar olan devrede, milliyetçilik, milli egemenlik ve bağ ı msızlık ilkelerinin gelişmesine paralel bir gelişmeyi batılı laşma ve laiklik ilkelerinde göremeyiz. Batıl ı laşma ve laiklik ilkeleri özellikle Ku rtuluş Savaşından sonra gelişme imkanını bulmuştur. Batılılaşmanı n Türk lnkı labındaki rolünü ve yerini belirtebilmek için, batılılaşmanın niçin Türk İnkılabı için _zorunlu ve hayati bir prensip o lduğunun açıklanması gerekir. Yeni Türk Devleti batı ile doğunun birbirine zıt, iki düşman bloku arası ndaki, büyük sarsıntı lar geçirerek, başarı ile kurulmuştur. Emperyalist ve sömürücü batı ile komünist doğu yeni Türkiye için tehlikeli idi. Türkler ne bir Sovyet bloku , ne de batılıların bir sömürgesi olmak istiyorlardı. (374 ) Yeni Dev(374) Bk. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'nin Siyasi Hayatında Batılılaşma Hareketleri, a:g.e., s. 1 00-1 03.
491
let hür ve bağımsız olmak azim ve kararında idi. Batıya rağmen batıcı olacaktı. Batının ve doğunun sakıncalı akımlarına karşı da direnecektir. Prof. Dr. T. Zafer Tunaya'ya göre "Bugünün Türkiye'sinde, Batı M ede niyeti alanına geçiş kesin bir karardı. Bu kararın mihverinde Atatürk bulun maktadır. inkılap halka karşı değil, muhafazakar ve sosyal nizamı dondurucu kuvvetlere karşı bir mücadele olmuştur".(375) Modern ve medeni bir toplum haline gelme kararı, inkılap hareketleri içinde belirmiş ve o rtaya konmuştur. Ancak gerçekleşme imkanı buluna mamıştır. Erzu rum Kongresi Beyannamesinin 7. maddesinde, "Milletimiz in sani, asri gayeleri" tebcil ve fenni, sınai ve iktisadi hal ve ihtiyacımızı takdir eder" demekle memleketin bundan sonra artık ortaçağ esaslarına göre idaresini imkansız görmüş, büyük bir inkılaba ihtiyacı olduğunu, memleketi mutlaka asrileştirmek zorunluluğunun m evcudiyetini kapalı bir şekilde işaretle yetinmiştir. (376) Erzurum Kongresinde kabul edilen bu esas prensip 1 1 Eylül 1 9 1 9 da sona eren Sivas Kongresinde de kabul edilerek keza yine 7. maddenin ilk cümlesi olarak Beyannamede yer almıştır. Rauf Orbay, manda münase betiyle yaptığı ko nuşmada, Amerikan yard ı mının bir manda olarak değil, siyasi istiklali kısıtlama vasıtası olarak da değil, 7. maddenin ö ngördüğü şekilde "Asri gayeleri tebcil, fenni, s ı nai, iktisadi hal ve ihtiyacımızı takdir eder'' fıkrasında belirtilen maddi yardım olarak gördüğünü ifade etmiştir. (377) Sivas Kongresi müzakerelerinde yer alan konuşmalar ve karar olarak varılan sonuç, memleketi asrileştirmek gereğini ortaya koyuyordu. Büyük Atatürk, Ankara'ya gelişinin ertesi günü 28. 1 2 . 1 9 1 9 da yaptığı bir konuşmada, daha o zamanlar, devleti ve toplumu modernleştirme ve medeni milletler ailesi içinde milletimizin faal bir uzuv olarak yaşamak lüzum ve zaruretinden bahsetmiştir. "Efendiler Teşkilatı milliyemizin bugün takip ettiği gaye vatanın inki samdan (bölünmesinde) ve milletin esaretten tahlisine (kurtuluşuna) matuf tur. inşallah zamanı karipte (yakın bir gelecekte) teşkilatı milliye bu gayenin is tihsali ile deruhte ettiği vazife-i vataniyesini ifa edecektir. Fakat vazifesini ikmal etmiş sayı lacakmıdır? Bence bundan sonra d a pek mühim vazifei vataniye v e milliyemiz vardır. Ezcümle ahvali dahiliyemizi ıslah ile millet-i mütemeddine (medeni milletler) meyanında faal bir uzuv olabi leceğimizi fiilen ispat etmek lazımdır. Bu gayeye muvaffak olabilmek için siyasi mesaiden ziyade içtimai mesaiye ihtiyaç vardır. Teşkilatı milliyemizin
(375) Aynı eser, s. 2 1 6 . (376) Cevat Dursunoğlu, Milli Mücadele Erzurum, a.g.e., s. 1 24 . (377) Bk. Vehbi Cem Aşkın, a.g.e., s. 1 40 .
49 2
böyle bir gaye için nasıl bir şekil almak lazım geleceğini şüphesiz milletimizin amali umumiyesi tayin ve tespit edecektir.(378) Türkiye için batı medeniyeti alanına geçiş milli bir hayat prensibi sayılmışt ı r. Büyük Atatürk bunu 1 923 de şöyle ifade etmiştir: "Memleket behemahal asri, medeni, ve müreffeh olacaktır. Bizim için bu hayat davası d ı r. Bütün fedakarlıklarımızın semere vermesi buna bağ lrd ı r" .( 379)
3 ) Bizde B at ı l ı laşma Hareketleri a) Osmanlı imparatorluğunda Batılılaşma Hareketleri Daha önce açıklandığı gibi Osmanlı imparatorluğunda batılılaşma hare ketleri ıslahat hareketleri adını almıştır. ıslahat hareketlerinde Tanzimat esaslı bir adı mın, önemli bir hamlenin belirtisidir. (380) Tanzimat devri, devleti, sosyal, siyasi ve hukuki yeni bir düzen ile do natma konusunda teşkilat ve fikir yönünden bir olgunlaşma ve çabalama dev ridir. Tanzimat Fermanı yeni bir siyasi organizasyon lüzumunu belirtmiş, bu nunla beraber mu hafazakar (teokratik ve gelenekçi) ikici (telifçi ve tavizci) olmuştur. Ancak bunların yanı sıra batı nitelik ve kararakterini de taşımıştır. Tanzimat Fermanı ndan sonra, ıslahat Fermanı ve Fermanı Adalet gibi fermanlar çıkarılmış, muayyen ve sınırlı alanlara da inhisar etse bile bir takım ıslahat hareketlerinin sebebi olmuştur. Tanzimattan sonra, devletin gayesi de ikileşmiş, islami gaye yanında Osmanl ı lık da yer almıştı. Tanzimat, daha ö nce girişilen ıslahat cereyanını meşruti bir organizasyona doğru götürmüştür. Birinci Meşrutiyet sosyal alan da Tanzimattan daha fazla ıslahat yapamamıştır. 1. Meşrutiyete son veren Abdülhamit, polis ve hafiye teşkilatı ile ve din kuvvetine dayanarak batı medeniyetinin yapacağı tesirlere karşı Türk toplu munu tecrit etme amacını gütmüş ve l. Meşrutiyetin getirmeye çalıştığı siyasi hayatımızdaki demokratik gelişmeye imkan ve yer vermemiştir. Bu sebeple Prof. Halil inalcık, "Osmanlı Türk modernleşmesine karak terini veren, onu s ı n ı rlayan, onu aciz bırakan, kısır bir taklitçilik seviyesinde duraklatan iki büyük amil vardır. Bunlardan birincisi Osmanlılık, ikincisi Hilafet" (381 ) dir demek zorunda kalmıştır. ·
(378) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. i l , 2 nci baskı, a.g.e., s. 1 4 -1 5 . (379) Enver Ziya Kara!, Atatürk'ten Düşünceler, a.g.e., s. 48. (380) Bu konuda vesikaları da kaplıyan bir önemli eser. Bk. Reşat Kaynar, Mustafa Reşit Paşa ve Tanzimat, Ankara 1 954. (381) Halil i nalcık, Atatürk Devrimleri, Çeşitli Cepheleriyle Atatürk, a.g.e., s. 67 .
493
Birinci Meşrutiyet devri, doğurduğu, hazı rladığı olgunlaşt ı rdığı fikir, ha reket ve akım itibariyle büyük bir önem .arzetmektedir. Bu devir sonucu itiba riyle, mutlakiyet ve istibdadın yıkı lması n ı mümkün kılarak memleketimize . 1 909 Anayasası n ı getirmiş ve böylece milletin haklarını daha fazla genişleten ve onları esaslı bir teminata bağlıyan yeni bir sistemin yaratılması imkanını vermiştir. ikinci Meşrutiyet ise siyasi ıslahatla karar kılmış, batının fikir ve hareket lerine açık kapı b ı rakmıştı r. ikinci Meşrutiyette daha ö nceki devreler gibi islamcı ve Osmanlıcı kadrolar içinde yaşadığı için muhafazakar, tavizci ve çekingen olmuştu r. Osmanlı l mparatorluğunoa Tanzimattan itibaren batı-doğu çarp ı şması önüne geçilmez bir 'tezat halinde, toplumun en küçük parçalarına kadar sira yet etmiş ve huzursuzluk sebebi olmuştur. b) Yeni Türk Devletinde Batılılaşma(382) Yeni Türk Devletini Osmanlı imparatorluğunun ıslahat hare.ketlerinden ayıran büyük özelliği kesin bir kararla batı medeniyeti alanına geçişi kabul et mesindedir. Tü rk inkılabı , kesin liği ideolojik bağ ı msızl ı ğ ı , devlet ve hüku met şekillerindeki yenilikleri, siyasi ve hukuki hayata katmış olduğu yeni unsurlarla Osmanlı ıslahat hareketlerinden tamamen farklıd ır. Prof. Dr. Halil lnalcık'a göre, "Atatü rk devrimleri herşeyden evvel devri mizde cereyan etmekte olan büyük bir tarihi ve sosyal hareketin bir saf hasıdır, bir görünüşüdür. Yani modernleşme batıda veciz ifadesini bulan modern medeniyete temessül, modern kültürü almak. Fakat Atatürkçülük bu modernleşme cereyanına öyle bir yenilik, öyle bir radikalizm, öyle bir mana vermiştir ki, o bildiğimiz herhangi bir modernleşme hareketinden ve hususiyle Türk tarihinde ondokuzuncu asırdan beri gördüğümüz modernleşme harek etinden kökünden radikal bir şekilde ayrılır". (383)
Türk inkılabı batıya yönelmekle, onun ilmine, felsef,e sine, sanatına zih niyetine, hayat görüşüne katılmıştır. Siyasi alanda da bu yol batı demokrasisi ni . ve esasları nı kabul etmekle kendisini göstermiştir. Batılı bir toplumun ve devletin kurulabilmesi herşeyden ö nce yeni bir hayat tarzının yerleştirilmesi, sonra da bunun yeni bir hukuk düzeniyle korunmasi ile mümkün olur. Hukuk değişikliğnin temel prensibi laiklik olmuştur. Türk inkılabı yalnız yabancı bo yonduruğundan ve askeri işgalden kurtulmak için yapılmamı ştır. (382)
(383)
494
Bk. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'nin Siyasi Hayatında Batılılaşma Hareketleri, a.ge., s. 1 00-329. Halil i nalcık, Atatürk Devrimleri, Çeşitli Cepheleriyle Atatürk, a.g.e., s. 67.
Türk toplumu batı medeniyeti alanına sırf bir taklitçilik ameliyesi için gir memiştir. Türkiye'nin batılı laşma hareketinde bir takım prensipler h akim olmuştur. aa. Türkiye batılılaşmayı bir lüks olarak değil, bir hayat prensibi, bir kaçınılmaz zorunluk olarak kabul etmiştir. Türkiye'nin gelişmesi için biricik yol batılılaşmaktır. Aynı zamanda bu tutum inkılabın da tabii bir soncudur. bb. Çağdaş uygarlık karşısında batılılaşmadan kaçınılamıyacağı ön görülmüş, batılılaşmaya karşı direnmenin gerelik, geri hayat şartları olacağı hesap edilmiştir. cc. Batı medeniyeti s.a dece hristiyanlığın eseri değildir. Tü rk i nkı labında medeniyet, batı medeniyeti, müşterek bir medeniyet olarak anla şılmıştır. Bu medeniyet ise insanlığın malıdır. Prof. Dr. T. Zafer Tunaya, "Türk inkılabının sözlüğünde batı uy garlığının gerçek adı müşterek medeniyettir. Batılıllarla savaşarak batılı olmak isteyişimiz, hakim medeniyet alanına kendi eserlerimizle katılmak, yüzyıllırca ihmale uğratılmış bir memleketi kurtarmak ve kaldırmak çabasından doğuyor" (384) diyerek, Cumhuriyet devrindeki batılılaşmanın bir yönünü belirtmiştir. d d . Yeni Türkiye'nin batılılaşmasında kültür ve medeniyet ayrımı yap madan kökten bir batılılaşma, zihniyetiyle, düşünüşüyle birlikte, batı bir bütün olarak alınmıştır. Prof. Halil i nalcık, kültür ve medeniyet birliğine işaretle, "Atatürk'e göre kültür, medeniyet ayrılğı yoktur. Kültür, medeniyet birdir. Bu da batı mede niyetidir. Atatürk batı medeniyetinin, tekniğini, şu veya bu müessesenin değil yahut yalnız ilimde değil, dünya görüşünü benimsemeğe çalış maktadır. Ve bugün Kemalizmin ehemmiyeti büyük inkılapcı karakteri, zihni yette bir tebeddül, bir değiş iklik getirmesidir. Batı kültürünü yaratan dünya görüşünü getirmesidir": (385) Prof. Dr. Bedia Akarsu'ya göre, kültü r ve uygarlığı (Medeniyeti) kesin sınırlarla birbirinden ayırmak pek de kolay değildir. "Uygarlığı (Medeniyet) en yayg ın anlamıyla bilim ve tekniğin ilerlemesiyle yaşamanın rasyonelleşmesi, yetkinleşmesi anlamında alırsak, uygarlığın gelişmesi bir milletinyaşama biçimlerini de değiştireceği açıktır. Öte yandan uygar toplum haline gelebil mek için de toplumsal yaşamınn her alanında -tarımdan tekniğe, politikadan sanat ve bilim alanına kadar- bir bakımın, bir özenin gerekli olduğu bilinen bir şey. Öyleyse Tanzimattan beri bizde görüldüğü gibi bir başka kü ltü r dünyas ının yalnız uygarlığını -tekniği anlamı nda- alıp kendi kü ltürümüz içinde kalalım düşüncesi birçok bakımlardan yanlış ve sakcıncalı da. ilkin tek nik gelişme sadece bir sonuçtur, bir bilim ve kültür gelişmesinin yaratma(384) Tarık Zafer Tunaya, Kuvvetini Milletten Alan lider, Sümerbank Özel Sayı, s. 1 43. (385) Halil i nalcık, Atatürk Devrimleri, Çeşitli Cepheleriyle Atatürk, a.g.e., s. 69.
495
larının sonucu. Öyleyse o tekniği yaratan düşünüşe sırt çevirip sadece sonu cu almak taklitçilikten başka bir şey olamaz. Ayrıca bu tekniği kendimiz yarata mayınca uygar dünyanın ekonomik gelişmesi karşısında hep geri durumda kalacağız, yarışma imkanlarımız olamaycak ve sonunda açık pazar olmaktan öteye gidemiyeceğiz. Bir nokta daha var: Teknik araçlarla gelen uygarlı k yaşama biçimlerimizi de ister istemez değiştirecek. Üstelik bu değişme içten bir değişme olmayacak, taklitçilikten öteye gidemeyecektir".(386) e e . Batı medeniyeti ile karşılaştığımız zaman dinimizi, ahlakımızı kay betme tehlikesi de yoktur. Batılılaşma, Türklerin sosyal ve milli vasıflarını orta dan kaldıramaz. Yeni Türkiye batı menediyetine katı l ı rken, önemli bir problemle karşılaşmaktadır. Bat ıdan ne alınacaktır? Batı medeniyeti bir taklit mi yoksa milli bünyeye mi uydurulacaktır? Batıdan ne alı nacaktı r sorusu batıyı bir bütün, bir kül halinde kabul eden radikal görüşle bat ıdan yalnız ilim ve teknik almayı ö ngöre n kısmi batılı laşmaya taraftar fikir akı mlarını karş ı karş ıya getirecektir. K ısmi batı lılaşma Osmanlı İmparatorluğu zaman ında denenmiştir. ikici, tavizci ve sathi olduğu için toplum gereği gibi faydalanmamı ştır. Kökten batılılaşma inkılabın hedefidir. Batıyı ilim ve tekniği ile birlikte zihniyet ve görüşüyle, hayat şa'rtları ile birlikte almaktır. Radikal bir görüş olduğu gibi rasyonel bir görüştür de. Biz bat ılılaşırken bunu bir taklit olarak almıyoruz. Onda iyi olarak gördüklerimizi kendi bünyemize uygun bulduğumuz için benimsiyoruz. Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'nin batılılaşmasındaki sırrını bir taklit olarak değil, bir sentez olarak çözmeye çalıştığını ifade etmektedir. "Türk Devrimi, Doğu-Batı sentezini, ideolojik istiklale· sahip olarak çözmeye çalışmıştır. Bunun savaşı n ı yapmıştır. Türkiye Cumhuriyeti bu yürüyüşün tabii bir merhalesi olmuştur". (387) ·
Doğu-batı sentezini Tekin Alp ise bir başka şekilde ifade etmektedir. "İlk bakışta millicilikle telifi kabil olmıyan garpçı lığa gelince, Kema lizm.onu, tamamen m illileştirdikten, ona Türkün milli damgasını vurduktan sonra kendisine maletmiştir". (388) Aynı konuya deyinen, Hasan Cemil Çambel, "biz garplılığı ve garp kültürünü bir hap gibi yutmak, yahut bir yaban mahsül gibi, bir moda eşyası gibi, ekzotik nebatlar gibi, kaynaşma kabiliyetlerini önce sormadan, milli top rağı mıza dikmek istemiyoruz"(389) diyerek batılılaşmayı, milli rönesansın ya ratıcı kuvveti olarak görmektedir. Çambel'e göre, "parolamız garplılaşmaktır. (386) (38 7) ( 388) (389)
496
Bedia Akarsu, Atatürk Devrimi ve Yorumu, Ankara 1 969 , s. 3 6-37. Tarık Z. Tunaya, Türkiye'nin Siyasi Hayatında Batılılaşma Hareketleri , a.g.e. , s. Tekin Alp, Kemalizm, a.g.e .. s . 3 Hasan Cemil Çam bel, Makaleler, Hatıralar, Ankara 1 964 , s. 3 0. .
21 6 .
Fakat bunun manası Türklüğü ruhumuzdan söküp atarak, gaıplılıkta e rimek, şahsiyetimizi, benliğimizi kaybetmek değildir. Biz garplılar ne yapt ı larsa aynıyle onu yapmak değil, nasıl yaptılarsa öyle yapmak istiyoruz". (390> ' Türkiye'de gerekleştiriıen inkılapların bir kısmı batılılaşmadan doğan inkılap hareketleridir. din ile dünyanın ayrılması, laik devlet telakkisinin Anaya sada yer alışı, medreselerin ve şer'i mahkemelerin kapanması, tekkelerle za viyelerin kapatı lması, dini hukukun ilgası , mevzuatımızın laik esaslara daya nan hukuk sistemi ile donat ılması, şapka inkılabı, harf inkılabı, batı takviminin ve pa{'.ar tatilinin kabulü, b?tı giyiniş ve muaşeretinin Türk cemiyetine girişi bu arada sayılabilir.
4 ) Türk İnkı labında Batılılaşma Hareketinin Değerlendiri l mesi (3 9 1 >
Türk İnkı labı n ı n sembolü Atatürk, tek bir uygarlık olduğuna ve buna da ancak ilim ve fenle varılabileceğine inanıyordu. Atatürk, uygarlığın en geliştiği yer batı milletleri olduğu için, bizim de batılı milletler arasına katıl mamizı istiyordu. Yalnız bizim değil, yeryüzündeki bütün milletlerin aynı yolda yürümesini, çağdaş medeniyet düzeyine yükselmesini diliyordu. (392) Prof. Dr. Suat Sinanoğlu'na göre, "çağdaş batı medeniyetine erişmek veya başka bir deyimle batılılaşmak ancak akılcı ve insancı değerler sistemi nin benimsenmesiyle mümkündür". (393)
Batı medeniyeti ise h ı ristiyan medeniyeti değildir. Bu konunun açık lanması Türk inkılabının bat ı l ılaşma yönünden değerini ortaya koyacaktı r. Esas proble m batı toplumları n ı n maddi ve manevi h ayatları n ı düzenliyen düşünce ile h ı ristiyan düşü ncesi arasında fark olup olmadığını belirtmektedir. Batı medeniyetini bütün öbür medeniyetlerden ayıran kıstas batıda hürriyet kavramı ile insan kavramına değer verildiğidir. Bu iki kavramı n temeli ise h ı ristiyan düşüncesi değil, eski Yunan düşüncesidir, hümamizmdir. Bu temellere dayanan akılcı ve insancı l değerler sistemi Yunanistan'da doğmuş, Romal ı lar tarafı ndan da geliştirilmiş ve yayı l m ı şt ı r. H ı ristiyan düşüncesinin ağır basması ile teokratik bir hüviyet taşıyan, fikir, söz ve vicdan hürriyetini yok eden Ortaçağ Avrupası, bizim anladığımız anlamda bat ı değildir. Gerçek batı rönesans ve reformdan sonra, Avrupa'nın kendi kendini tan ı mas ı , eski Yu nan felsefe ve görüşüne dönüşü ile, ortaya ç ı km ı şt ı r. Ortaçağ ın tutucu, skolastik h ı ristiyan görüşü ile Yunan görüşü aslında birbi rine zıttır. H ıristiyan dininin yayıldığı bir muhitte Yunan felsefi görüşünün tu-
(390) (391 ) (392) (393)
Ayriı eser, aynı yer. Bu konu ile ilgili önemli bir olarak Prof. Suat Sinanoğlu'nun L'humanisme A Venir, Anka ra, 1 960 zikredilebilir. Bedia Akarsu, Atatürk Devrimi ve Yorumları, a.g.e., s. 37. Prof. Dr. Suat Siııanoğlu, Türk i nkılabının Ü niversel Değeri, Cumhuriyet, 1 963.
497
tunması ve benimsenmesi hümanist kü ltüre kilisenin sahip ç ı kması ile hıristiyan düşünürlerinin başarılı bir eseri olmuştur. Böylece hıristiyan dininin yerleştiği yerlere Yunan kültürü nün d e girmesi kolaylaşmıştır. Adeta hümanist düşünce hıristiyan aleminin benimsediği ve kendisine has bir nitelik saydığı bir sistem olmuştur. Prof. Dr. Suat Sinanoğlu'na göre "işte hümanist düşünceyi hıristiyan, batının sınırları dışına taşıran büyük tarihi olay Atatürk inkılabıdır. Bu inkılap sayesinde, tarihi boyunca batı kültürüne yabancı kalmış olan ve üstelik h ı ristiyan olmıyan bir toplum batı medeniyetinin çevresine girmiştir. Atatürk İnkılabı böylece batılı olmayan topluluklara tutacakları yolu göstermekle insanlığın manevi evriminde yepyeni ve çok mühim bir safha açmıştı r. Atatürk İnkılabının üniversel değeri de buradadır". (394 )
G . i ns a n ve i n sa n l ı k Sevg isi Türk İnkılabının en büyük özelliklerinden biri de insana ve insanlık sev gisine verdiği değerde görülür.Toplumun esas, temel yapısını oluşturan in . san, gerçek değerlerin sahibidir. Tü rk İnkılabı dayandığı temel ilkelerle hümanist bir karakter taşır. Milliyetçilik anlayışı, şovenizme değil, milletlerarası iyi ilişkilere ve sevgiye dayanır. Cumhuriyetçilik, demokrasi ve insan hakları na dayanır. Devletçilik, sadece devlet eliyle kalkınma değil, devlet yardımı, ile sosyal adaleti temine de yönelmedir. Halkçı lık, eşitlik ve demokrasinin zafere ulaşmasıdır. Laiklik, ayrı din ve mezhepten olanların din ve vicdan hürriyetine sayg ı demektir. i nk ı lapçı lık, gelişen ve değişen toplum ihtiyaçları n ı n karşı lanması amacına yöneldiğinden, eski Yunandan beri insanı n düşünce hayatına yön verir. insan düşünce hayatının temelinde, insan, insanın kişiliği, insari hakları yatar. İnkılapçılık insan düşü nce hayatının gelişmesine paralel olarak, insanı, insan hakları nı toplumda değerlendirir. Tü rk İnkılabı baş ından beri hep insan özgürlüğünü savunmuştur. Atatürk'e göre, "Hürriyet (özgürlük) olm ıyan bir memlekette ölüm ve çöküntü vardır. Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası hürriyettir". (395) Atatürk, Türkler için hü rriyetin bedelini: "Hürriyet, Türk'ün hayatıdır" (396) diye ifade et mektedir. Tü rk i n k ı l ab ı n ı insan özgürlüğüne y e r verdiği gibi, milletlerin bağımsızlığına da yer verir. Bütün mazlum milletlerin milli bağı msızlık da vas ı nda.Türk İ nk ı lab ı n ı n ilham kaynağı olmas ı , milletlerin bağ ı msızlığa yöneltmede hareket ettirici gücü teşkil etmesi, milletlerin. bağı msızlığ ı n ı hep savunması , insan kişiliğine verilen değerden ve insan sevgisinden gelir. (394) Aynı eser, aynı yer. (395) Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, a.g.e., s. 1 77. (396) Aynı eser, aynı yer.
49 8
Atatürk, "Biz kimsenin düşmanı değiliz yalnız insanlığın düşmanı olan ların düşmanıyız"(397> derken eşsiz bir insan sevgisinden, insan saygısından kaynaklanmakta idi. insanı ve insanlığı seven Atatürk, insanlara değer vermekte, insanlığın hizmetinde çatışmayı amaç bilmekte idi. Atatürk 1 937'de Romanya D ışişleri Bakanı Antonescu (Antenesku) ile yaptığı konuşmada, insanlık ailesinin yeri ni ve değerini ortaya koymaktadır: "insan mensup olduğu milletin varlığını ve saadetini düşündüğü kadar, bütü n cihan milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin saadetine ne kadar kıymet veriyorsa bütün dünya milletlerinin saadetine hadim (yardımcı) olmağa elinden geldiği kadar çalışmalıdır ... Çünkü dünya milletlerinin saadetine çalışmak, diğer bir yoldan kendi huzur ve saadetini te mine çal ışmak demektir. Dünyada ve dünya milletleri arası nda sükün, vuzuh (açıklık) ve iyi geçim olmazsa bir millet kendi kendisi için ne yaparsa yapsın huzuru ndan mahrumdur. .. En uzakta zannettiğimiz bir hadisenin bize bir gün temas etmiyeceğini bilemeyiz. Bunun için beşeriyetin hepsini bir vücut ve bir milleti bunun bir uzvu addetmek icabeder. Bir vücudun parmağının ucundaki ac:dan diğer bütün aza müteessir (etkilenmiş) olur". (398) Atatü rk , millet me nfaati ile insan l ı k duygusunu birleştiren ve bağdaştıran insan olmuştur. Milletle insanlık aras ında saadet köprüsü kur muştur. Atatürk'ü'n insanlık anlayışını ve sevgisini belirtmesi bakım ından, Çanakkale'de şeh it düşen yabancı askerlere hitabesini dile getirm ek, bir bakımdan insani, önemli hizmeti yerine getirmek demektir. "Bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Bura da bir dost vatanın toprağı ndasınız. Huzur ve sükün içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yanyana, koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını h arbe gönderen Analar! göz yaşlarınızı dindiriniz. Evlatları n ı z , bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardı r. Onlar, bu toprakta canları n ı verdikten sonra, art ı k bizim evlatları mız olmuşlardı r". (399> Avusturalya' n ı n Oueensland Eyaleti başke nti Brisbane şehrinde yapılan Gelibolu Onur Çeşmesinde yazılan bu sözler, Büyük Atatürk'ün Geli bolu'da yendiği milletlere karşı gösterdiği yüksek insanlık hislerini dile getir mektedir. Atatürk insanlara olduğu kadar, insanların ölü lerine de sayg ılı ol masının ö rneğini vermiştir. insan ve insanlık sevgisi en geniş ve yaygı n şekli ile Atatü rk'te ve Atatürkçü lükte müstesna yerini almıştır. (397) Aynı eser, s. 270. (398) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. il, 3 nci baskı, a.g.e., s. 281-288. (399) Uluğ i ğdemir, Atatürk ve Anzaklar, Ankara 1 978, s. 6.
499
BÖLÜM il TÜRK İNKILABININ ÖZELLİKLERİ Türk inkılabı büyük ve eşsiz bir inkılapdır. Öncelikle belirtmek gerekir se, Osmanlı ıslahat hareketlerinden farklılıklar gösterir. Bu inkılap milli bün yede kökten değişiklikler getirmiştir. Yalnız milli bünyede değil, milletlerarası planda etkileri olmuştur. Türk İnkılabının bir özelliğide demokratik rejime yö nelmiş olmas ı , demokrasiyi savunmuş olmasıdır. ikinci kısmın ikinci bölü münde, Türk lnkilabının Özellikleri, başlığı al tında önce, Türk inkılabı ile Osmanlı ıslahat hareketlerinin karşılaştı rılması yapılacak, daha sonra Türk İnkılabının milli ve evrensel değeri ortaya kona cak, Türk lnkilabı ve Demokratik Rejim ile Atatürkçülük ve Zaralı akımları in celeme konusu olacaktır.
ı
.
Osmanlı Islahat Hareketleri ve Atatürk İnkılabı
Atatürk i nkılabı ile Osmanlı ıslahat hareketleri arasında ilişki iki ayrı görüş açısı ndan ele alınabilir. Birinci görüş, Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubalı'nın deyimi ile "radikal ve in hisarc ı , tabir caizse ortodoks ve hatta bir dereceye kadar resmi görüştür"( 1) . Bu görüş, Atatürk İnkilabı ile Osmanlı ıslahat hareketleri arasında bir bağ bir ilişki olduğu nu kabul etmeyen, Atatürk inkilabını Osmanlı ıslahat hareketleri nin devamı saymıyan anlayışı temsil eder. ikinci görüş Prof.Dr. Hüseyin Nail Kubalı'nın deyimi ile, "mutedil karek terdeki tarihi devamlılık ve sosyolojik determinizm görüşüdür. ( 2) Buna göre, eski reformlarla Atatürk İnkılabı arasında mantıki bir sebep ve sonuç bağlan tısı mevcuttur.
A - Radikal ve İnhisarcı Görüş '
Bu görüşe göre Atatürk İnkilabı orijinal bir mahiyet taşır. ıslahat h areketleri ile önemli farklılıklar arzeder. a) önce ortada bir deyim farkı vardır. Osmanlı ıslahat hareketleri adı altında yapı lanlar, toplum hayatında belirli alanlarda yapılan düzeltmelerdir. Tü rk inkılabı veya Atatürk inkılabı bir bütün olarak yeni bi r fikrin, yeni bir idealin gerçekleşmesi amacıyla başvuru lmuş geniş bir halk hareketidir. ( 1 ) Bk. Hüseyin Nail Kubalı, Atatürk Devrimi ve Gerçeklerimiz, a. g. e, s. 4. (2)
Aynı eser, aynı yer..
500
Eski düzeni zorla yıkmayı yerine yeni bir düzen kurmayı amaç bilir. Yeni düzen kurulurken eski düzen de toptan tasfiye olmuştur. b. ıslahat hareketleri; Osmanlı imparatorluğunu n çökmesini, toprak larının bölüşülmesini ö nlemek içindi ve imparatorluğun bölüşülmesini ve çök mesini önlemek içinde başvurulan bir çare ve kurtuluş yolu idi. Türk inkılabı ise, fiilen sona eren Osmanlı imparatorluğunu diriltmek tense, yeni bağ ı msız ve modern bir devlet kurmak için yapı lmıştır. Arada amaç bakımından çok önemli farklar vardır. c. Genel olarak Osmanlı ıslahat hareketleri ıslahatçı devlet adamları nın eseridir ve yukarıdan gelme bir harekettir. Türk inkılabı bir halk hareketi dir. Önce bir Kurtuluş Savaşı olarak başlamış, sonra eski düzeni yıkarak yeni düzeni kurmuştur. d. Osmanlı ıslahat hareketleri sınırlı ve dar alanda tesirleri görülen yenileştirme hareketleridir. Yenileşirken de batıdaki kurumlar örnek alınmış tır. Ancak batı örneği de sınırlı olduğu için tesirli olamamıştır. Atatürk inkılabı ise ıslahat değil, kökten değişmeyi kabul etmiştir. Eski kurumları inkılabın amacı na uygun olarak kökten temizlemiş, yepyeni bir sistem getirmiştir. e. Türk inkılabı , yüksek hayellere dayanan imparatorluğun siyasi ideallerini tasfiye ederek, milli bir ülkü kabul etmiştir. Türk milliyetçiliğine da yanan Türk İnkilabı Osmanlı kozmapolitizmine ve Saltanat hükümetinin üni versalist politikasına karşı bir tepkidir, bir isyandır, bir ihtilaldir. Pan - islamcı lığa ve pan - turancı lığa dayanan bir vatan anlamı yerine, Türk lnkilabı ile milli hudutlar içinde belirli bir vatan, milli vatan ilkesi kabul edilmiştir. _ f. Osmanlı ıslahat hareketleri, saltanat ve halifeliğe dayanan bir yarı - dini devlet anlayışı içinde yenileştirme davranışı idi. Bundan ötürü eski de virler, eski ile yeninin, doğu ile batının dini hayat ile laik hayatın her alanda ortaklaşa ve karış ı m halinde bulunan telifçi, ikici ve şekilci bir görüşü temsil ediyordu. Türk inkılabı ise batı medeniyetinin bölünmezliğine, bütünlüğüne ina nan radikal bir görüşü temsil ediyordu. Ord.Prof. Dr. Sulhi Dönmezer'e göre de, " Atatürk inkılapları Türk top lumu bakımından bütünüyle yapısal bir değişme hedefine yöneliktir ve Os manlı döneminde girişilmiş yenilik har_eketlerinden oi an temel fark da bizce budur. Hedef gelenekçi toplum düzeninden çağdaş toplum düzenine geçmektir."(3 ) _
·
B. Tarihi Devamlılık ve Sosyolojik Determinizm Görüşü Tarihi devamlılık ve sosyolojik determinizm görüşüne göre, Atatürk (3) Sulhi Dönmezer, Atatürk i nkılaplarını ve Sosyal Değişme Teorileri, Atatürk Araştırma Mer kezi Dergisi, C.V., 1 989, sayı 1 5, s. 528.
501
·
'
lnkilabı , Tanzimattan beri gelişen fikirlerin doruğuna erişmesi ve kesinlik ka zanmasıdır. Buna göre inkılabın t emelleri 1 00-1 50 y ı llık tarihi gelişmeleri n içinde .bulunur. Ancak Türk İnkilabı nı tarihi açıdan inceleyenler d e bunu de ğerlendirmede farklı anlayış içindedirler. a) Türk İnkilabını tarihi bir gelişmenin aşaması olarak görenler bu iki yenileştirme hareketi arasında sebep ve netice bağlantısı kurmuşlardır. b) inkılap nasıl olsa olacaktı , olayların akışı bir değişme ile yine bu raya varacaktı , devletin müdahalesine gereklilik yoktur diyenler, Türk inkılabının başarısına ve gerekliliğine inanmayanlardır. Türk inkılabına karşı gerici ve tutucu anlayışın temsilcileri olarak görünen bu anlayış, Türk İnkilabının başarıl ı gelişmesi karşısında sağduyudan yoksun, i lmi gerçekten uzak kaldığı için değerini kaybetmiştir. Tü rk inkılabını sosyolojik determinizmle izah yolunda, Prof. Dr. Hüsey in Nail Kubalı'nın görüşleri, özellik arzetmektedir. Kubalı, Atatürk inkılapları ile eski reformlar arası nda bir bağlant ının bu lunduğunu ve bağlantının tered düte imkan vermeyen bir gerçek olduğunu belirtmektedir". Müşahadelerine devamla, "Atatürk Devrimleri Müslüman Türk toplumunun, batı tesiri ile, bir uyanı ş devri sayılan Lale Devrinden, Yani xvı ı ı ncı Asır başları ndan itibaren, yavaş yavaş Batıya açılması ile ve Hiristiyan Batı karşısında aşağılık komp leksi ile ve bilhassa jeo-politik 1esirler altında, evvela teknik ve askeri, daha sonra idari ve hukuki ve nihayet kültürel, sosyal ve ekonomik alanlarda bütün XIX ncu Ası r boyunca devam eden ve bir medeniyet ve kültürden başka bir medeniyet ve kültüre geçiş (transmutation) veya kültür ve mede niyet değiştirme hareketi karekterini taşıyan ağ ır, fakat kesintisiz bir istihale (transformation) sürecinin varış noktasıdır. Bu tekamül zincirinin çok önemli bir halkasıdır. Bu tekaamül Atatürk Devriminin kat'i su rette tesbit ettiği ve gösterdiği genel yönde, kısmen kendiliğinden ve kısmen reformcu müdaha lelerle devam edecektir. Bu , Atatürk Devriminin temelinde yatan Dünya görü şünün donmuş bir dogma veya doktrin değil, esnek pragmatik bir felsefe ve realişt bir duygu ve düşünce davranışı (attitude) olduğu gerçeğinden ve aynı zamanda Türk toplumunun tarihi angajmanından çıkan tabii bir neticedir". Prof. Dr. H. N. Kubalı , Atatürk Devrimini, çağdaş medeniyetli ve batılı bir top lum olmaya doğru yönelen bir kültür ve medeniyet değiştirme hareketinin merJıalesi olarak görmektedir. Ancak Kubal ı , Atatürk Devriminin bir kültür ve medeniyete doğru yaptığı büyük hamleyi geçmişe dönük yönü ile kesin, ge leceğe dönük yönü ile son derece dinamik bulmaktadır. "Geçmişe dönük yönü ile kesin olduğu için onunla eski reformlar arasında yalnız bir derece farkı değil, aynı zamanda bir mahiyet farkı da vardır. Zira Atatürk Devrimi kendisinden evvel sürüp giden derin ikiliğe, hiç değilse müesseseler bakı mından ve radikal reformların pozitif hukuk yolu ile gerçekleştirilmesinin mümkün olduğu alanlarda ve ölçülerde son vermiştir"(4) (4) Hüseyin Nail Kubal, Atatürk Devrimi ve Gerçeklerimiz, a. g. e, s. 4-6
502
Kubalı, Atatürk inkılabının bu karekterini belirttikten sonra, mazi ile arası nda sebeb ve netice bağlantısı mevcut olduğunu belirtmekte ve bunu da, "toplumlarda hiçbir kural ve müessese yoktan ortaya çıkamaz. Bugün, düne ve yarına görü nen ve görünmeyen bağlarla bağlıdır. Tarihin ve sosyo lojik determinizmin bize öğrettiği ilmi gerçek budur" diyerek kesin bir dille bunu ifade etmektedir. (5) Gerçekten Atatürk İ nkilaplarının herbiri üzerinde doğuşu ve oluşması bakımından birtak ı m düşüncelere Tanzimat ve onu izleyen devrelerde rastla mak mümkündür. Ancak bu düşüncelerin ve hatta sınırlı olsa bile bir takım reform hareketlerinin yapılmas ı , Atatürk inkılaplarının bunların sonucu oldu ğunu göstermeğe yetmez. Hüseyin Naif Kubalı'da, bu iki inkılap hareketleri arasında bir mahiyet farkı bulmaktadır. Mahiyet farkı bu iki inkılap olayının birbirinden farklı olduğunu ortaya koyar. Prof. Dr. Bedia Akarsu'nun, Bergson'dan mülhem olarak · belirttiğine göre, "yeni eskiyi kapsar, bu yüzden de biz yeniyi eskinin bir sonucu imiş gibi kavrarız. Oysa olağanüstü bir durum, olağanüstü bir insan yeni bir durum yaratmıştır. Toplumu ileri götüren de bu olağanüstü durumlar, olağan üstü insanlardır".Prof. Dr. Bedia Akarsu, Alman düşünürü W. Von Hum ·bofdt'un da aynı şekilde düşündüğünü açıklayarak, yeni atılımların, inkılapların bir milletin yaratma gücünü gösterdiğini belirterek, Atatürk'ün olağa nüstü olaylar sonucu ortaya ç ıktığ ını, olağanüstü bir insan olarak toplumu ileriye yönelttiğini ifade etmektedir. (6) Bu açıklanan sebeplerden ötürü, Atatü rk inkılabını Osmanlı ıslahat ha reketlerinin bir devamı saymak kanımızca mümkün değildir. Yeni ile eski ara sında her zaman ilişki kurulabilir. Asıf önemli olan yeninin eskiden şekil ve muhteva itibariyle farklılık arzetmesi, yeninin eskiye nazaran özellikler arzet mesidir. Türk inkılabın ı n yapıcıları da, Türk inkılabın ı Osmanlı ıslahat hareket lerinin bir devamı saymamışlırd ır. Büyük zaferin kazanılmasından hemen sonra, 1 2. 1 2. 1 922 tarihli Vakit gazetesinde yayınlanan bir demeçte, Gazi Mustafa Kemal Paşa, daha ınkifap hareketlerinin başlangıcında 1 0 Temmuz 1 908 inkılabı ile inkılap ha reketimizin arasında bir mukayyese yaparak şöyle bir sonuca varmıştı: "Bu iki inkı lap arasındaki fark tarif olunamıyacak derecede büyüktür zannederim. Birincisi , milletin tabiaten aradığı hava-yi hürriyeti (hürriyet ha vası) teneffüs ettiğini zannettiren bir harekettir. Fakat ikincisi milletin hürriyet ve hakimiyetini fiilen ve maddeten tesbit ve ilan eden bir inkifab- ı mes'uddur (mutlu bir inkılap) , ve şüphe yok ki , yalnız Türkiye'de değil, bütün cihanda nazarı ehemmiyete alınmaya layık bir tecE)ddüttür (yeniliktir)". (5) Aynı eser s. 6 (6) Bedia Akarsu, Atatürk Devrimi ve Yorumları Ankara, T. D. K, 1 969 s . 34.
"1 O Temmuz i nkılabı bir hükümdar-ı müstebitle millet arası nda en ni hayet kuyüd ve şurüt ile (sınırlamalar ve şartlar) muvazene arayan bir zihni yeti istihsale (üretmeye) matuf (yönelik) idi; halbuki son inkılap usül-ü meşru tiyeti dahi hürriyet ve istiklal-i millet için kafi göremez ve bilakaydüşart hakimiyeti milletin uhdesinde tutan esaslı bir u oıdeye 'stinat eder. Bu umde nin teallük şekli hiçbir vakitte eski eşkal (şekil) i le mukayese kabul edemez. Bugün Türkiye devleti doğrudan doğruya bir meclis, bir şüra hükümeti ile idare olunur ve ilelebed böyle idare olunacaktır". (7} Bu konuda ismet lnönü ; nün sözleri de pek dikkati çekmektedir. "inkı labımız, dahili ve milli mahiyeti itibariyle, Osmanlı içtimai heyeti nin vakit vakit gösterdiği ıslahat teşebbüslerinin bir devamı veya tekamülü değildir. Geçirdiğimiz son yarım asırlık hadiseler Osmanlı devrindeki vatan perverlerin ve mücahitlerin, Osmanlı camiasındaki ıslahat ve kurtuluş teşeb büslerinin yanlış temelde ve Türk milletinden başka bir bünye üzerinde çaba ladıkları nın ifadesidir. Osmanlı devrini görmüş olanlar bu fikirlerden (inkılap rejimimizin esasları) herhangi birinin ortaya konmasına Osmanlı nizamının asla mütehammi l olmadığını iyice hatı rlarlar. Osmanlı nizamı dediğimiz zaman idare eden adamları ve müessese leri ile içtimai heyetinin ana konuları nı murat ediyorum. Osmanlı nizamı son asırların fenni ve içtimai terakkilerine karşı, bünyesini tedrici olarak değişti ren ve yükselen, tekamülden uzak tutmak gayretiyle, dört duvarı kalın bir hücre içinde kalmıştı . Osmanlı islahatçıları hep hücre içinde çalıştılar. Bütün islahat teşebbüsleri muvaffak olanlarla beraber, hep o hücrenin duvarları arasındaki sahaya münhasır kaldı . Türk milletini , aradığı yaşayış ufuklarından kalın- duvarlarla ayırmak tertibi içinde vukubulan bu çırpınmalar, Türk milletinin kurtu luş davasıyla münasebettar olamazdı . Asırlarca bocalı yarak nihayet en sert kayaya çaptıktan sonra tabii hedefine varmış gibi rıza ile ve al ıştığı miskin tevekkül (herşeyi Allah a bırakma) ile teslim oldu. Artık Osmanlı nizamı Tü rk milleti aleyhine ecnebilerin elinde vasıta olmak rolüne hazırlanmıştı. ·
Biraz evvel dediğim gibi Türk İnkılabı, Türk kurtuluş davası olarak ec nebi istilasına karşı bir dereceye kadar sade askeri ve siyasi mahiyette baş lar ve fakat daha ilk anında Osmanlı nizamına karşı bünyevi, millii ve siyasi inkılaplara girer. Milli varlığın anlayışta esasla farkı ise, kuvvet ö nünde impa ratorluğun teslimiyetine karşı Türk inkılabının red ve mücadele kararında bu lacaksınız" .(8 ) Türk inkı labı ile geleneksel sosyal değerler yerine inkılapçı sosyal de ğerler yerleşmiştir. Yaşamak için değişmek bir zaruret ve ihtiyaç olmuştur. (7) Atatürk"ün Söylev ve Demeçleri, 111, i kinci Baskı. a. g. e., s. 53. Tekin Alp, Kemalizm, a. g. e., s. 28-29.
(8 )
504
il. Türk İnkılabının M i l li Değeri(9 ) Türk inkılabının milli değeri millet gerçeğini bulup çıkarmasında ve onu işlemesinde görülüyor. Milli değer, milli sınırlar içinde etkileri ile devlet ve toplum hayatında yap ılan kökten değişikliklerdir. Kökten yapılan bu deği şiklikler politik, hukuki ve sosyal yönden inceleme konusudur. Türk inkılabı ile Türk Milleti siyasi ve hukuki topluluk olarak modern bir devlet, sosyal yönüyle de ileri ve medeni bir toplum olmuştur. Türk inkılabı Türk toplumu içinde insanı değerlendiren, ona huzur ve saadet veren imkanları araştıran bir vasıta ve araç o lmuştur.
A
•
Siyasi Yönüyle Türk İnkılabının Değeri
1 ) Siyasi yönüyle Tü rk inkılabının milli değeri, millet gerçeğini bulup çıkarmasında ve onu siyasi yönden işlemesinde, değer katması nda görülür, Millet, Türk inkılabına göre, hukuki, siyasi, sosyal ve tarihi bir gerçek olarak ele alınmış, millete bağlı olarak, milliyetçilik de ilmi açıdan değerlendirilmiştir. Osmanlı İmparat6rluğunda, toplumun düzenini sağlamada din bağı önemli rol oynuyordu. Milliyetçilik, Osmanlı toplumunu birleştirmeye değil, aymma götüreceği için reddediliyordu. Halbuki Türk inkılabında millet asıl gerçek olarak ele alınmış, milliyetçilik şuurlu bağ için esas olmuştur. Nitekim bu gerçeği, Atatürk şöyle belirtmiştir: "Milletin, idame-i mevcudiyet (varlığının devamı) için efradı arasında düşündüğü rabita-i müştereke (ortak bağ) , ası rlardan beri gelen şekil ve ma hiyetini tebdil etmiş yani millet, dini mezhebi irtibat yerine , Türk Milliyeti rabı tasiyle efradını toplamıştır". ( 10)
Milli Mücadelenin bütün niteliklerinin milli oluşu, milli hakimiyet, milli istiklal gibi temel prensiplerin Türk inkılabında baş rol oynaması başarıya ulaşmasının sebebi o lmuştur. Tü rk İnkılabı, milli bağımsızlık ve milli egemenlik savaşında Türk Mil letini bilinçlenmeye , gerçek anlamı ile millet olmaya yöneltmiştir. Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya'ya göre, "Tü rk Devrimi, Türklerin millet olma, milli şahsi yetlerini ve bağı msızlıkları n ı tanıtma, İmparatorluk içinde saplandıkları aşağı lık duygusundan kurtulma çabalarının mahsulüdür. Bu hareketler yapılırken fert susmuş millet konuşmuştur".( 1 1 ) Bu nedenle Fransız yazarlarından Jean Melia, Ernest Renan'dan mülhem olarak, "Türkiye'de 1 91 9'dan itibaren cere yan eden hadiseleri yeni bir milletin yaratılması için tarihi bir sonuç olarak ifade etmiştir. Mustafa Kemal, yeni bir manevi şuur yaratarak millete yeni bir ruh vermiştir. Bu millet modern bir millet olmuştur"( 1 2) demiştir.
(9 ) (10) (1 1 ) ( 1 2)
Bk. Hamza Eroğlu, Türk Devriminin Milli Değeri, A. 1. T. 1. A. Dergisi C. V. Sayı: 2, s. 1 1 v.d. Enver Ziya Kara!, Atatürk'ten Düşünceler. Ankara, 1 9 56, s . 41 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye'nin Siyasi Hayatında Batılılaşma Hareketleri, l stanbul, 1 960, s. 227-228 Jean Melia, Mustafa Kemal ou La Renovation de la Turquie, Paris, 1929. s. 1 59-160 .
505
2) Türk inkılabının siyasi yönden değerini, bir diğer açıdan. her şeyin millet için yapılmasında, milli menfaatin ön planda değerlendirilmesinde ara malıdır. Kozmopolit Osmanlı düzeni, Türk Milletini yabancın ın istilasına ve bo yunduruğuna sürüklemiştir. Yabancılar, Türk Milletinin bütün varlığına elkoy dukları zaman, Osmanlı düzeni ona boyun eğmiştir. Milli olmayan bünye kuvvet önünde sarsılmış; milli olmayan iktidar, millet menfaatini hiçe saymış tır. Kuvvet önünde, Osmanlı İmparatorluğunun teslimiyetine, boyun eğmesi ne karş ı , Türk inkı labının red ve mücadele kararının menşei, millet ' davasında millete yer ve değer verilmesindendir. · "Büyük Atatürk'ün deyimi ile, "Bu inkılap milletin selameti namına, hak namına yapıldı". ( 1 3 ) Kısaca Türk İnkılabı, millet menfaatini öngören ve millet için yapılan bir inkılaptır. 3) Türk i nkılabı, milli yönden değerini Kurtuluş ve Milli Egemenlik mücadelesinde gösterdiği gibi ondan sonraki devrede de göstermiştir. Büyük Atatürk'ün açıklaması ile, "İstiklal Savaşı ve Türk İnkılabı her hamlesinde, milletimizin yüksek siyasi ve medeni karakteri ile memleket ide olojllerindeki şuurlu birliğine dayanarak.muvaffak olmuştur". ( 1 4) Türk inkılabının aksiyon safhasını teşkil eden Milli Bağımsızlık ve Milli Egemenlik Mücadelesinde millet gerçeği, millet gerçeğine dayanan millet olma ve millet menfaatini sağlayan milliyetçilik ilkesi, Türk inkılabının yeni den düzenleme safhasında da bütün gücü ile kendini göstermiştir. İstiklal Savaşı mızda ve ondan sonra gerçekleşen inkılaplarda milli ol mayan siyasi ve içtimai değerler tasfiye edilmiş ve bunların yerine Türkün kendi öz değerleri alınmıştır. Daha önce de belirtildiği üzere milli tarih, milli coğrafya, milli dil, milli ekonomi sadece deyim olarak dilimize yerleşmemiş, sosyal bünyemize uymuş, siyasi davranışımıza yön vermiştir. 4) Türk inkı labının bir diğer özelliği de bir bütün oluşudur. Ana amaca yönelen politikasında sosyal bünyede kökten değişiklikleri birbirine bağlı sayarak, her inkılap veya reform bir diğerinin esasını ve başlangıcını teşkil etmiştir. Ord. Prof. D r. Sulhi Dönmezer'in değerlendirmesine göre, "Atatürk inkılapları, Türk toplumunun çağdaş medeni toplumların yaşam biçimine uygun bir hayat tarzı yönteminde yapısal değişikler geçirmesi hedefini güden toplumsal önerilerdir ve hepsi birbiri içine girmiş ve birbirini tamamlayan, biri diğeri üzerine istinat eden durum arzetmektedir". ( 1 5) Norbert Von Bischoff'ı n deyimi ile, "Türk inkılabı bir defasında bile bir kopma ve durma kaybetmeyen bir devamlılık ile organik bir vahdet ve yaratı cı tabiatın kusursuz eserlerine benzeyen bir mahsul olarak doğmuştur". ( 1 6) ( 1 3) ( 1 4) ( 1 5) ( 1 6)
506
Enver Ziya Karal, a. g. e., Ankara 1956, s. 4 1 . Aynı eser, aynı yer. Sulhi Dönmezer, Atatürk i nkılapları ve Sosyal Değişme Teorileri, a. g. m., s. 529. Norbert Van Bischoff, Ankara, Türkiye'deki Yeni Oluşan Bir i zahı, Ankara 193 6.
Türk inkılabının devamlılığı, onun amacına uygun düşmektedir. Konu yu ismet l nönü şöyle açıklamaktadır: "Türk inkılabı Türk M i lletinin Kurtuluş Savaşı olduğu, gibi kurtuluşun hedefi olarak da Tü rk Milletinin yüksek bir cemiyet olmasını tesbit etmiştir. Türk Milletinin yüksek bir cemiyet olması hedefi, inkılabın devamını icabettir mektedir".( 1 7) 8.
Hukuki Yönüyle Türk İnkılabının Değeri
Bir siyasi düzenin temel kurallarını ve sınırlarını hukuk düzeni tesbit eder. Hukuki yönüyle Türk inkılabının değeri, kıymetlendirilmesi ele alınır ken, siyasi düzene şekil ve yön veren hukuk kurallarının incelenmesi sözko nusu olacaktır. Bu incelemenin siyasi yönden Türk inkılabının değerlendiril mesinden farkı vardır. Siyasi düzen, hukuk düzeninin temel 'kuralları ve sınırları içinde dinamik görünüşüdür. Başka bir deyimle, belirli amaca u laş mada uygulanan politikasıdır. Hukuki ve siyasi yönden değerlendirme ara� sında çok yakın bi r ilişki mevcuttur. Hukuki alanda değerlendirmeyi dile getirirken, Türk inkılabının amacı na uygun olarak topluma düzen veren hukuk kurallarının kökten değiştirilme si anlaşılır. inkı lapla kurulan yeni devlet, modern ve laik devlet olmuştur. Laiklik ise Türk , toplumu için bir hayat meselesi, var olmak, medeni olmak meselesi olarak düşünülmüştür. Bütün inkılaplar laiklik temeli üzerine oturtulmuştur. Laiklik, Türk Top lumunu çağdaş medeni milletler düzeyine çık�ırnıak için yapılması gereken inkılapların temel ve ön şartı olmuştur. Türk i nkılabının hukuki yönden kıymetlendirilmesi , hukukta i nkılap veya reform hareketleri şeklinde görülür. Konuyu kamu hukuku ve- özel hukuk açısından değerlendirdiğimizde hukuk düzeninin, eski Osmanlı şer'i düzeninden tamamen farklı ve değişik olduğu gerçeği ortaya çıkar. Bu kök ten değişiklikler, önce yeni Devletin kuruluşu ve siyasi düzeni ile ilgilidir. Ay rıca yeni devlet modern bir devlet olduğundan laik bir devlettir. Devletin laikliği hukuk alanınd a kökten değişiklikleri gerekli kılmıştır. 1 ) Yeni Devletin Kuruluşu ve SiyasiDüzeni 23 Nisan 1 920'de T.B.M.M .'nin kuruluşu ile yeni bir devlet kurulmuş� tur. Yeni kurulan devlet Osmanlı imparatorluğundan, devletin unsurları , dev letin fonksiyonları ve devletin amacı bakı mından tamamen farklıdır. _ Yeni kurulan devlet bir ortaçağ devleti değildir. Herşeyden önce milli bir devlettir. Modren bir devlettir, laik bir devlettir. Yeni Türk Devi.etinin mo dern bir devlet oluşu onun prestijini artırmış, milli yönden güçlendirmiştir. Yeni bir devleti n doğabilmesi için ülke, nüfus ve hakimiyet unsurları nın, eskl devletinki nden tamamen farklı olması gerekir. Ülke küçülmekle nüfus azalmakla, hükümet şekli değişmekle, kuvvetli bir devletin zayıflaması ( 1 7) Herbert Melzig, lnönü Diyor ki, a. g. e., s. 191.
507
ile devlet değişmez, yeni bir devlet doğmuş olmaz. Ancak Osmanlı Devleti parçalanıp yerine Türk Devleti -kurulurken .yeni bir devlet kurulmuş ve bu dev , let yeni bir devlet niteliğiyle milletlerararsı hayata katılmıştır(1 8) . Enver Ziya Karal'a göre, "Yeni Türkiye Devleti Türk Ulusunun kendi hesabına ve Cumhuriyet adıyla kurmuş olduğu ilk devlettir. Devrim öncesi, tarih boyunca kurulmuş olan Türk Devletleri hanedan devletleri idi. Örgütleri ve izlemiş oldukl a rı siyasetleri hanedan kurucularına göre adlandırılmış ve değ eri endi rilmişti r"( 1 9). Yeni kurulan Devletin 1 921 tarihli ilk Anayasasını ·n 3 ncü maddesi yeni bir Devletten bahsetmektedir. "Türkiye Devleti Büyük Millet Mecilisi tarafından idare olunu r ve hükumeti "Büyük Millet Meclisi Hükumeti" unvanını taşır" (2 oı . 1 921 Anayasasının bu maddesi Osmanlı Devletinden bahsetmeyip, Osmalı Devletinin sona erdiğini kabul ederek, Türkiye Devletinden, açık bir deyimle yeni bir devletten bahsetmiştir. Atatürk, 2. XI. 1 922 tarihinde verdiği bir demeçte "Yeni Türkiye'nin eski Türkiye ile hiçbi r alakası yoktur. Osmanlı Hükumeti tarihe geçmiştir. Şimdi yeni bir Türkiye doğmuştur" ( 21 ) diye yeni devletin varlığını ortaya koy muştur. Atatürk, 31 . 1 . 1 923'de lzmir'de halkla yaptığı bir konuşmada yeni dev letten şöyle bahsetmiştir: "Bütün cihan görmüş ve anlamıştır ki, Osma!ı imparatorluğu tarihe ka rışmıştır. Devletimiz yeniden bir devlet vücuda getirmiştir ki adına "Türk Dev leti" derler ve bu devlet, Türkiye Büyük Mi llet Meclisi ve onun hükumeti tara fından idare olunur"(22) . Pof. Dr. Bütenl Nuri Esen ve Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı da yeni Türk Devletinin 23 Nisan 1 920'de kurulduğunu savunmaktadırlar(23) . Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı'ya göre, "o zamana kadar fiili bir ikidar olan Heyeti Temsiliye idaresi yerini hukuki bir idareye T.B . M . M . idaresine bırakıyordu" ( 24) . Sonuç olarak açıkça belirt m ek gerekir ki, Türk inkılabı yeni ve modern bir devletin kuruluşunu gerçekleştirmekle en güçlü etkisini göstermiş ve milli değerini otaya koymuştur. . (1 8) Bk, Hamza Eroğlu, Devlet Kurucusu Atatürk, A. I. T. I. A. Dergisi C.11 Sayı, 2, s. 1 v.d. ( 1 9) Enver Ziya Karal, Türk Devrimi ve Atatürk i lkeleri, Türk Dili, Sayı 218, Kasım 1 969, s. 84 . (20) Anayasa metinleri için Lütfen bk. Dr. Suna Killi ve Dr. A. Şeref Gözübüyük, Türk Anayasa Metinleri, Tazminattan bugüne kadar, Ankara, 195Z, s. 85 .
(21 )
(22) (23)
·
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. 1 1 1 , s. 5 1 . Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. il. s. 88. Bülent Nuri Esen, Türk Anayasa Hukuku, ikinci Baskı, Ankara, 1 971 s. 54-67. Orhan Aldıkaçtı, Anayasa Hukumuzun Gelişmesi ve 1 961 Anayasası, il, l stanbul,
96.
(24) Orhan Aldıkaçtı, a. g. e., s. 96.
508
1 966, s.
2. Devletin Laik Bir Nitelik Kazanması ve Hukukun Laikleştirilmesi Osmanlı Devleti şeriatın dünyevi esası na bağlı, teokratik bir devletti. Osmanlı toplumunda din müessesesi siyasi güçle birleştikten sonra hurafe leşmiş, taassup, ilmi ilerlemelere gem vurmuştur. Din müessesesi , insan ve toplum ilişkilerini ilim ve hürriyet dışı idare eder olmuştur. Dünya ilişJ
Yeni Türk Devletinin kuruluşunu takip eden devrede, batı lılaşma bir zaruret haline gelmiş, batılılaşman ın hukuki yönden ifadesi olarak laiklik, devlet, cemiyet ve hukuk hayatında kabul edilmişti. Daha önce açıklandığı (25) Bülent Nuri Esen, Türk Anayasa Hukuku, a. g. e., s. 80.
509
üzere, Batı memleketlerinin kanunları dilimize çevrilerek az çok değişiklilkler le kabul edilmiş ve Türk toplümu çok kısa bir zamanda tamamen Avrupa hukuk sistemine katılmıştır. Asıl soru n , laik hukuk kurallarını kabul ederek, topluma yeni uygarlık anlayışı açısından yön vermek, yeni fikri, ileri fikri , ileri dünya gördüğünü top lumda hakim kılmakt ı . Türk inkılabının hukuki yönden yaptığı hamleler bu bakımdan pek başarılı olmuştur.
C. Sosyal Yönüyle Türk inkılabının Değeri 1 . Sosyal Yönüyle Türk inkılabmm Kapsamı ve Niteliği
Sosyal yönüyle Türk inkılabı, toplumda kültürel alanda yaptığı geniş ve yaygın değişikliklerle etkisini göstermiştir. Türk İnkılabı batı medeniyetini bölünmezliğine, bütünlüğüne inanan ra dikal i nkılapçı bir görüşü temsil etmektedir. Türk inkılabı batıya yönelmekle onun ilmine, felsefesine, san'atma, zihniyetine, hayat görüşü ne katılmıştır. Siyasi alanda da bu yol batı demok rasisini ve esasları nı kabul etmekle kendisini göstermiştir. Batılı bir toplumu nun ve devletin kurulabilmesi için herşeyden önce yeni bir hayat tarzını yer leştirmek, sonra da, bunu yeni bir hukuk düzeniyle korumak gerekmiştir. Hukuk değişikliğinin temel dayanağı biraz önce açıklandığı üzere laiklik ol muştur. Türk inkılabı yalnız yabancı boyunduruğundan ve askeri işgalden kurtulmak için yapılmamışt ı r. Yeni Devletin kurucuları, kitleleri hurafa ve batıl itikatlara sokmuş olanlarla mücadele etmişlerdir. Türk inkılabın ı n en güçlü bir yönü de bir kültür inkılabı · olması, ilim, san'at, felsefe ve zihniyette köklü reformlar getirmesidir. · Türk inkı labının milli değeri sosyal yönü ile incelediğinde Türk inkılabının · milli bünyede yaptığı değişikliğin önemi ve kapsam ı , diğer inkılaplarla yapılan karşılaştırmalarla daha belirli bir şekilde ortaya çıkmakta dır. Georges Duhamel, Atatürk tarafından başarılan eserin özelliğine işa ret ederek, Türk inkılabının İngiliz, Fransız, Rus inkılaplarını başardıkların dan bambaşka olduğunu belirterek bu inkılapların hiçbirinin, mesela dil ve yazı gibi konulara el atmadığını, milletlerin bilim felsefesini, düşünce metotla rının değiştirmediklerini buna karşılık, Türk İnkılabının Türk Milletinin alı nya zısını değiştirme yükünü üzerine aldığını açıklamaktadır(26) . Bu yargı Türk İnkılabının bir özelliğini ortaya koymaktadır. inkılap diğer memleketlerde yapılanlardan farklı bir nitelik taşamaktadır. Sorun, sa dece bir iktidar değişikliği, bir sınıf mücadelesi değil, sosyal bakımdan belirli s . 25 ; aynı eserin Türkçe çevirisi (Türkçeye çeviren: Can Yücel), Yeni Türkiye, Bir Garp Devleti, An kara 19 56, s. 1 3 .
(26) Geoges Duhamel. La Turquie Nouvelle, Puissance d'Occident, P.aris 1954
5 10
alanlarda değişiklik değil, bir milletin kaderini, alınyazısının değişikliğidir. So syal büyeqe kökten, esaslı ve devamlı bir değişikliktir. Daha önce de açıklandığı üzere, Paul Gentizon, Türkiye'de o lan o lay ları, bir milletin derisini değiştirmesine benzetmiştir. (27) Batı'da inanılmayan b.u olayların Türkiye'de cereyan etmesi şaşıtıcı olmuştur. Paul Gentizon, Tür kiye'nin geleceği ile ilgili bahiste ise, "Mustafa Kemal'in başkanlığını yaptığı inkılap hem genişlik hem de derinlik bakımından çok dikkat çekicidir. Bu inkılap, aynı zamanda siyasi, sosyal manevi ve ekonomiktir"(28) . demektedir. Paul Gentizon'un kitabının 1 929 yılında yazıldığı dikkate alınacak olunursa daha o dönemde, Türk i nkılabının büyük başarısı dile getirilmektedir ve top lum hayatında yapılan kökten değişmeler ifade edilmektedir. 2. Sosyal Yönüyle Türk inkılabının Kapsamına ve Niteliğine Karşı İtirazlar ve Bunların Cevaplandırılması Türk inkılabının sosyal yönüyle muhtevası ve niteliği birinci kısımda anlatılmaya ve toplumsalyönden topluma kattığı değerler belitilmeye çalışıl mıştır. Türkiye'de aşı rı sol akı mı temsil edenler, Türk inkılabını ve Atatürk'ü marksist teoriye aykırı düştükleri için yadırgamakta, bir ölçüde de reddet mektedirler. Tü rk inkılabını tarihi maddecilerin (marxistlerin) yorumu, Türk inkılabını eksik ve yetersiz görmektedir. Onlara göre, Türk inkı labı bir üst yapı devrimidir. Esas devrim altyapı devrimidir. Atalürk'ün Milli Mücadele ile başlattığı devrimler sadece üst - yapıda etkilerini göstermiş, toplumun esası nı, nüvesini teşkil eden altyapıda etkisini gösterememiştir. Asıl devri m ise alt - yapı devrimidir. Üstyapı devrimi bir burjuva hareketidir. Konu i le ilgili ikinci sorun, Türk inkılabının bir sınıf mücadelesi olup ol madığıdır. Tarihi maddecilerin açıklamalarına göre, Türk inkılabı tıpkı Fran sız inkılabı gibi feodal toplumdan kapitalist burjuva toplumuna geçiş için ya pılmış bir harekettir. Türk inkılabını açıklama ve yorumlama bakımından bu sorular, verilen cevap aynı zamanda Türk lnkılabını11 topum hayatında değerlerini, etkili ola bilme gücünü ortaya koyacaktır. Tarihi materyalistlere göre, alt - yapı olayları cemiyetin iktisadi olayları olup, başlıca istihsal etkinliğinden ibarettir. Üst - yapı olayları ise siyasi, ahlaki, dini, vesair değer olaylarıdır. Bu görüşte alt - yapı olayları üst - yapı olaylarının gerektirir. Yani fikirler hayat şartlaı nı değil, hayat şartları fikirleri gerektirir. Tarihi materyalistler iktisadi olaylara fazlası ile önem verdiklerin den cemiyetin düzeltilmesi için de insan iradesi nin işe karışmasını ve sosyal gereklilik üzerindeki rolünü küçümseler, bir bakımdan sıfıra indirirler. M arx'a göre, "sosyal istihsalde insan iradelepnden bağımsız olarak (27) Paul Gentizon. Mustafa Kemal ou l'Orient en Marche, Paris, 1929, Önsöz. s. Vll. (28) Aynı eser, s. 330-33 1 . -
511
maddi evrim münasebetlerinin toplamı cemiyetin iktisadi yapısını meydana na getirir; Cemiyetin gerçek temeli olan bu yapı üzerinde hukuki ve siyasi üst - yapı yükselir"(29) . Bizde tarihi maddecilerin bu görüşleri , Türk i nkılabına uygulanmakta .v e Türk inkılabı bir üst - yapı olayı olarak nitelendirilmektedir. Türk inkılabı bir üst - yapı olayı olunca tarihi maddecilerin gözünde bir burjuva ihtilalidir, proletarya ihtilaline varan yolda bir merhaledir( 30) . a - Genel olarak konunun incelenmesi ve cevaplandırılması Tarihi maddecilerin en çok kullandıkları deyimlerden bir tanesi de alt yap ı , üst-yapı terimleridir. Ancak bu deyimler münhasıran onlar tarafından da kullanılmış değildir. Asıl sorun alt-yapı, üst-yapı ayrımının ve bunların arasındaki ilişkilerin bilimsel nitelikte olup olmadığıdır. Önce genel olarak, daha sonra Türk inkılabına uygulanışı yönünden de ele alınan konunun tenkidini yapalım. Herşeyden önce, birçok marxistlerin de kabul ettiği gibi, alt-yapı üst yapı olayları arası nda karşılıklı etki vardır. Alt-yapı olayları üst�yapı olayları na etki yaparak onları meydana getirdiği gibi, buna karşı üst-yapı olayları da ötekilerine tesir edebilir. Başka bir deyimle iktisadi şartlar insanların içinde bulunduğu siyasi, ahlaki, manevi hayatı tayin ettiği gibi, insan şuuru ve ira desi de bu şartlar üzerine tesir ederek az çok onları değiştirebilir. Bu karşılık lı tesir alt-yapı üst-yapı ayrımının yetersiz olduğunu ve nazariyede belirtilen alt-yapı nı n rolünü değerlendirmede de hataya düşüldüğünü göstermesi bakı mından ilgi çekicidir. (3 1) De M an'a göre, "marxizm'in bütün yanlışı insanı n psikolojik kabiliyet leri ni, ferdi haklarını, sevinç ve dileklerini hesaba katmadan sırf makina gibi iktisadi faaliyette bulunan cephesini incelemeye kalkmasıdır. (32) Böylece marksist anlayış_a göre cemiyetin gerçek temeli olan iktisadi yapı, De Man'a göre, insanın psikolojik kabiliyetlerini, ferdi hakların ı sevinç ve dileklerini hesaba katmadığından yeterli değildir. Üst-yapı olayları beşeri ve hür karakterde oldukları için iktisadi olaylar üzerinde düzenleyici, hatta değiştirici bir rol oynayabilirler. Max Weber, ikti sadi olaylar üzerende bütün manevi değerlerin ve iradenin rolü olduğu görü şündedir. Öyleyse toplumun gerçek yapısı olan iktisadi olayların insan irade(29) Bk. Tarihi maddecilerinasıl fikri v e ana kitaplarında yürüttüğü görüş budur. Hilmi Ziya Ülken, Tarihi Maddecilğe Reddiye, 2 nci baskı, l stanbul, 1 96 3 , s. 1 07 . (30) Bk. Bülent Ecevit, Atatürk ve Devrimcilik, Tekin Yayınevi, (Tarih ve basıldığı yer yazılı değil), s. 6 1 -6 2 . (3 1 )- Bu tenkit, bizzat tarihi maddecilerin uğradığı tenkitler karşısında yine tarihi maddeciler ta rafından yapılmaktadır. Bk, Hilmi Ziya ülken, Tarihi Maddeciliğe Reddiye, a. g. e., s. 1 07 (32)
512
ve de. Ayrıca karşılıklı etki içi bk. W.W. Rostow, i ktisadi Gelişmenin Merhaleleri, Ankara 1 966, s. 2 ve 1 37 ve devamı. Hilmi ziya Ü lken Tarihi Maddeciliğe Reddiye, a. g . e., s. 1 10.
!erinden bağı msız olarak maddi evrim ilişkilerinin bütünü olarak görmek mümkün değildir. Tarihi materyalistler alt-yapı olayların ı ü retim vasıtaları diye kayıtlandı rırlar ve asıl sosyal evrimi oluşturan etkeni ü retim vasıtalarının evri minde gö rürler. Ancak tarihi materyalistler bu noktada da yanlışlığa ve çelişkiye düş müşlerdir. Şöyle ki üretim vasıtalarının evri mini tayin eden nedir? Tarihi materyalistler bunu zekanı n gelişmesi ile izah etmişlerdir. Halbuki zekanın gelişmesi yine kendi sistemlerine göre , hayat şartlarının değişmesine yani üretim vasıtaların ı n evrimine bağlı olmalıydı . Bu durum, ilkel insanın eskisin den daha yetkin . bir alet yapmak ihtiyacını duyması için, eskisinden daha zeki olması gerektiğini gösterir: Bu tür bir açıklama, insan bilgisinin tarihi ge lişmeye uygun olarak geliştiğini, yayıldığını kavrayamamaktadır. Hilmi Ziya Ülken'e göre ü retim vasıtalarının evrimini tayin eden birçok sosyal olaylardır. M esela nüfus hareketleri, türlü üretim bölgeleri arasındq ilişkilerin artması ve değişimin sonucu üretim vasıtalarının artması gibi . Bu sayılan nedenlerle alt-yapı olaylarını ü retim vasıtaları diye kayıtlan dırmak ve ası l sosyal evrimi de oluşturan etkeni üretim vasıtaların ı n evrimin de görmek de yanlıştır. Bu genel bilgilerin ışığı altında toplum hayatında alt-yapı üst-yapı ayrı mı yaparak ve bütün evreleriyle sosyal evrimi , alt-yapının esasını teşkil eden üretim ekonomisinde görmek hataya düşmek demektir. b- Türk inkılab ı Bakımından Konunun incelenmesi Konuya genel olarak bakıştan sonra özel olarak Türk İ nkı labı açısın dan bakmak gerekecektir. Türk inkılabını bir burjuva ihtilali şeklinde görenler, Türk inkılabını bir üst-yapı olayı olarak değerlendirirler. Ası l ihtifal ise onlara göre, toplumu sö mürüden kurtaracak, üretim ekonomisine dayanan alt-yapı devrimidir. Türk İnkılabı ile ilgili konuya gereği gibi cevap verebilmek için Türk inkılabının amac ı n ı ve Türk inkılabı i le gerÇekleştirilen toplumda yapı lan kök ten değişmelerin anlamını tenkitlere verilen cevapların içinde değerlendir mek gerekir. Tarihi mataryelistler, insan ve toplumun değişmez gelişmesi ve bu ge lişmenin u laşacağı hedefi önceden kaderci açıdan görmüşlerdir. İlkel komü nizmden feodal topluma, feodal toplumdan burjuvaziye ve burjuvaziden pro leteryaya geçiş, önüne geçilmez tarihi maddecilerin determinist halkalaridır. Feodal toplum şeklinden kapitalist burjuva toplumuna geçiş nasıl bir ihtilal ile olmuş ise ( 1 789 ihtilali), bir burjuva toplumundan proleterya toplumuna geçiş de ani ve şiddetli bir i htilalle olacaktır ( 1 9 1 7 Sovyet Devriminde olduğu gibi). Türk i nkılabını bu açıdan değerlendiren ve bir feodal toplumdan burjuva top lumuna geçiş şeklinde nitelendirenler(33) Türk İnkılabının etkileri ile bir üst yapı olayı olduğunu söylemişlerdir. (33) Bk. Taner Tımur, Türk Devrimi ve Sonras ı , 1 9 1 9-1 946 Ankara 1 97 1 , s. 73 ve devamı ve sonuç s. 277-291 .
5 13
Genellikle inkılaplarda, özellikle Türk i nkılabında kaderciliği ve deter minizmi savunan tarihi maddecilerin zıttına insan akı l ve iradesinin önemli rolü vardır.Her ne kadar tarihi maddeciler bu rolü tarihi oluşuma yardımcı bir u nsur şeklinde görseler dahi, insanı ve onun hür iradesini ihmal ettiklerinden gerçeğe aykırı bir değertendirme yapmı ş olurlar. Türk i nkılabı ö nce bir fikir olarak başlar. Bu fikir topluma malolur, Bi linçlenir ve sonra, "Milletin i stiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır" bildirisinde yer aldığı üzere, Türk Milletinin kararı şeklinde görülür. Türk inkılabı tesadüflerin, kaderciliğin sonucu değildir. Taner Timur'un açıkca belirttiği gibi, "milli mücadele işgal kuvvetlerine karşı kendiliğinden bir hareket olarak başlamıştır"(34) , sözü, Milli Mücadele de Türk Milletinin azim ve kararını hiçe sayan gerçek dışı bir değerlendirme dir. Türk inkılabı Osmanlı feodal kalıntılarını ortadan kaldırmak için de yapıl mış değildir. Amacı hür ve müstakil, yeni ve modern bir devlet kurmaktı. Bu amaca varmak için millet gerçeğinden hareket ederek, milletin bilinçli davra nışı ile bir taraftan bağı msızlık, diğer taraftan da milli egemenlik mücadelesi ile gerçekleşmiştir.Tür!< İnkılabını münhasıran feodal toplumdan burjuvaziye geçiş şeklinde nitelendirmek, Türk İnkılabının amacı ve gerçekleştirdiği top lum hayatı ndaki toptan değişiklikleri kavramamak ve bunun sonucu yanlış ve hatalı bir değerlendirmeye saplanmak demektir. Türk i nkılabında yapılan köklü değişiklikler ele alındığında, önce hukuki ve siyasi alanda yaygı n etkileri ile yeni bir devletin, hür ve müstakil bir devletin, modem bir devletin kurulduğunu görmekteyiz. Yeni ve modern bir devlet olma, Osmanlı Devletinden farklı olarak yeni devletin ü lkesinde, beşeri unsurunda ve egemenlik anlayışında değişiklik getirmiştir. Sosyal alanda değişiklikler ise, Türk toplumuna özgür ve bilimsel düşüncenin ışığı altında, toplumu ileri ve medeni bir toplum olmaya yöneltmiştir. Ekonomik alanda sömürge tipi geri bir ekonomik düzenden yeni bir ekonomik anlayışa doğru kurtuluş imkanları hazırlanmıştır. Durum genel hatları ile bu iken, zorla sosyal ö lçüleri, alt-yapı, üst-yapı olayları şeklinde ayırıma tabi tutarak üretim ilişkilerini hepsinin üstünde tutmak, Türk inkılabının çok şümullü ve etkili so nuçlarını görmemek demektir. Türk İnkılabı, Türk insanını özgürlüğe ve ba ğımsızlığa kavuştururken, önce ona maddi ve manevi yönleriyle birlikte i n sanca yaşama şartları aramıştır. Toplum hayatında iktisadi faktörü ihmal etmemekle beraber, Türk İnkılabı, Türk insanının ekonomik bakımdan feraha ve refaha kavuşturacak formülü de devletçilikte bulmuştu r. Prof. Dr. M ustafa A. Aysan, haklı olarak, "Atatürk'ün bütün devrimleri gibi, ekonomi devrimi de Türk toplumunu temelden değiştirmek ve çağdaş laştı rmak amacına yönelmiştir. Onun belki de bütün devrimleriyle eşdeğer bir (34) Taner Timur, Türk Devrimi ve Sonrası, a. g. e., s . 33.
5 14
' e kon(ımi devrimi vardır. Her alanda olduğu gibi ekonomi alanında da daha '<;''"' : i ı ıar bizlere o'nun ışığı yol gösterecektir"(35) demektedir. Qo. ğan Kuban, "Atatürk üzerine yorumlar" başlıklı incelemesinde, alt y · ' st-yapı ilişkilerini inceleyerek Türk inkılabının tarihi gelişmesi içinde, �! �;ün, sorunu kısa sürede pratik ve politik bir çözüm yoluna bağladığına değl'/:ii ıi;ı:ıektedir. Doğan Kuban'a göre, Atatürk, "Devrimleri bir sınıfa dayana f. il, öncülük yapan bir elite dayanarak gerçekleştirmeye çalışıyordu. düşüncenin küflenmiş tortularını ortadan kaldıracak bir ortam yarat. .. . düşüncenin insan ve toplum hayatına hakim irrasyonel düzeyinden · z;a� laştı rmak, sonra bunun üzerine yeni bir toplum yapısı kurmak yolunu ' : Ç i Ştir. Daha doğru su , bu ikisini kabil olduğu kadar beraber gerçekleştir · '+"ı •ı .. ·· "şaıışmıştır'' (3 6 ) { Konuyu bir' diğer yönüyle de incelemeye çalışan Doğan Kuban, önce, �t ." �(�rk'ün ekonomik yapıya el atmadığı iddia edilemez" diyerek, Türk Devri 'mjfü.,:. t?ir üst-yapı olayı olarak değerlendirenlere cevap vermekte ve daha şqtpj�; "fakat şiddete başvurulmadan gerçekleştirilen bir ani strüktür değişikli ğiJ;ednya tarihinde var mıdır? Marksist olmayan bir düşünce yapısı içinde �ty r�'ün sosyo-kültürel f/Vh' 1', A yapı değişikliğine yönelmiş olması tamamen tutar' ''-:1'? \:c•\ , -' ?izi ' 'ıelır?" sorularını sormaktadı r. !37) �fooğan Kuban kesin o larak Atatürk devrinde ekonominin halk yararına kleştirildiğini belirtmektedir. ," Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubalı da marxist görüşe dayanarak 1 908 İkinci M��.Ş:,: . tiyet ihtilali, Anadolu İhtilali ve Yirmiyedi Mayıs ihtilalinin sosyo e�a·'· rtıik etkenlerle izah etminin mümkün olamıyacaö ı kanısındadır. Kubah'. re. "bu ihtilallerde sivil-asker aydınlar tarafından benimsenen batılı d" ö rüşünün halkı harekete geçirmesi gereken maddi etkenlerden daha stığı, halkın bu devrimlerin öncüsü değil, izleyicisi olduğu şüphe gö!' e'öyıe olunca sosyo-ekonomik şartlar yan ında dünya görüşlerinin de jr itici, hata yaratıcı kuvvet olduğunu kabul etmek gerekir. Nitekim re � Marxsistlerden Eduvard Bernstein (1 850 - 1 923) da Marxizmin aşırı !iğini tenkit etmiş, toplumların ekonomik ve teknik gelişmesinde fikir �eolojilerin de büyük payı olduğu görüşünü pek haklı olarak savun'.(38) '.�ca ifade etmek gerekirse , Prof.Dr: Hüseyin Nail Kubalı da Türk İnkı .�.rx-s ist açıdan açıklamanın mümkün olmadığı görüşünü savunmakta 'inkılabının sadece bir üst-yapı olayı olduğunu da reddetmektedir.
\. ( , Al fü ·. ·
. . ...rU��;i�lhi � Mm ··
·
' tafa A. Aysa, Atatürk'ün Ekonomi Politikası, l stanbul 1980. s. 1 0 1 . fi.ah Kuban, Atatürkçülük Ü zerine Yorumlar, Atatürk Konferansları 1 970. iV, Türk Tarih .. urumu Basıevi, Ankara 1 9 7 1, s. 1 83. ' . y m eser, aynı yer. H üş.eyiri Nail Kubalı, Türk Devrimi Tarihi Dersleri, Birinci Kitap, Temel bilgiler. l stanbul, .1973, s. 4.
5 15
Türk inkılabının sosyal yönden bir diğer özelliği de sınıf kavramını red detmesidir. Osmanlı toplumunu sınıf çatışmaları içinde bir toplum olarak gösterme ve bu sınıf çat ışmalarına dayalı bir Kurtuluş Savaşı yapıldığını belirtme de gerçeklere aykırıdır. Kurtuluş Savaşı müşterek bilinçli bir toplum olarak kesin karara varmış_ bir milletin olüm dirim savaşıdır. Sınıf ayrılığı yapmaksızın mil let iradesine dayanan bir meclisin, milli iradeyi temsil eden bir meclisin yö nettiği savaştır. Atatürk imtiyazsız, sınıfsız bir milletin varlığını hedef almıştır. imtiyaz sız, sınıfsız bir düzen isteği Cumhuriyet Halk Partisinin 1 931 'deki Kurultay tüzüğünde de yer almıştır. Şayet bu gün sınıf ayrılığı ortaya çıkmışsa, bunun nedeni Atatürk ilkeleri nden uzaklaşıldığındandır(39) . Türk İ nkılabının imtiyazc sız sı nıfsız millet olma ilkesi, Osmanlı düzenine karşı, imtiyazlar ve sınıflarla dolu Osmanlı toplum yapısına karşı bir reaksiyonun sonucudu r. Bu ilkenin marxist sınıf anlayışı i le hiçbir ilgisi yoktur. Türk inkılabının halkçılık anlayışı da i mtiyazsız sı nıfsız millet olma ge reğini, zorunluluğu nu ortaya koyar. Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubalı da "Halkçılık marxizmin önüne geçilmez olduğunu iddia ettiği ve kamçıladığı sınıf bilincini, sınıf menfaatini, sınfılara rası çatışmayı reddeden kişilerin ve grupların milli bi rlik ve bütünlük içinde kaynaşarak yaşamısını ve yükselmesini hedef tutan, devlete bu hedefe u laş mada yardımcı olma görevini yükleyen bir halkçılıktır" (40) diyerek, bir taraftan halkçılığın Türk i nkılabına göre anlamım değerlendi rmekte diğer taraftan da halkçılığın marxizmin anladığı anlamda olmadığı n ı , sınıf çatışmalarına yer vermediğini ifade etmektedir. Daha önce halkçılıkla ilgili bahiste açıklandığı üzere Türk i nkı labının siyasi edebiyatında sı nıf bir imtiyaz vas ıtası değildir. Türk İnkılabı sınıf çatış malarına ne yer vermek ne de sınıf çatışmaları na dayanarak Kurtuluş Sava şının yapıldığını kabul etmektedir. Türk inkılabının, Türk toplumunda hukuki, siyasi ve sosyal açıdan yaptığı kökten değişiklikler nedenleri ile birlikte anlatılmaya çalışılmıştır. Top lumda değer yargısı olarak yapıan kıymetledirmeler, Türk İnkılabının bütün lüğünü, radikal niteliğini ve güçlülüğünü ortaya koymaktadı r.
ili. Türk İnkılabınını Evrensel Değeri Türk inkılabının evrensel değerinden bahsedebilmek için , milletlerara sı planda inkılabı n o lu mlu sonuçlarını tesbit etmek, ortaya çıkarmak gerekir.
{3 9) Doğan Kuban, Atatürkçülük Üzerine Yorumlar, a. g. e., s. 1 81 -1 82. (40) Hüseyin Nail Kubalı Türk Devrim Tarihi Dersleri, a. g . e., s. 1 1 5.
516
Türk inkılabını n tesirleri sadece milli sınırlar içinde kalmışsa veyahut dışarda sadece milli bünyedeki değişiklik takdir ve hayranlık uyandı rm ışsa, inkılabın üniversel değeri bahis konusu olamaz. inkılabın üniversel değeri milli planın dışında tesirleri ile, verdiği meyveleri ile kendini gösterir. Mesele çeşitli yönden inceleme konusu yapılabilir. 1 . Batı düyas ında Türk inkılabına karşı genel olarak il. Dünya Harbi ne kadar uyanan ilgi, Türkiye'nin köklü bir hamle ve değişiklik yaparak Batı medeniyetine katılması ve bu medeniyeti bir ortak medeniyet olarak benim semesidir. Batılı yazar ve politika adamları Tü rk inkılabından doğu alemin den bir kader, alınyazısı değiştirir gibi, batı medeniyetine yönelmesini takdir, hayranlık ve büyük bir başarı sayarak bahsetmişlerdir. Meseleyi sadece Tür kiye için incelersek, ü niversal değerinden bahsedemeyiz. Ancak Türkiye'nin tuttuğu yol bütün milletlere örnek olmuştur. Batı medeniyeti bir müşterek me deniyet olarak öngörülmüş, Türkiye orneği diğer siyasi toplumların kalkınma. sında, yükselmesinde gözönünde bulundurulmuştur. Türk inkılabı Büyük Atatürk'ten ilham alarak meseleyi şöyle ortaya koymuştur: a- Batı m edeniyeti müşterek bir medeniyettir. Hiristiyanlığın malı değildir. b- Medeni olmak için mutlaka batı medeniyetine yönelmek lazımdır. Büyük Atatürk bu fikirleri aşağıda işaret edildiği üzere belirtmiştir: "Memleketler muhteliftir. Fakat medeniyet birdir. Ve bir milletin terakki si için de bu yegane medeniyete iştirak etmesi lazımdı r."4 1 ) "Memleketimizi asrileştirmek istiyoruz. Bütün mesaimiz Türkiye'de asri bineanaleyh garplı bir hükümet vücuda getirmektir. Medeniyete girmek arzu edip de garbe teveccüh etmemiş millet hangisidir." (42) Batıya yönelerek doğunun da ku rtuluşunu hazırlama ve örnek olma M . Saffet Engin tarafından 1 938 yılında yayımladığı eserinde şöyle ifade edil mektedir: "Türk İnkılabı, yalnız Türkiye'yi canlandı rma değil, aynı zamanda bütün dünyaya yol gösteren, rehber olan bir inkı laptır. İlk defa olarak, büyük lslam. camiasının bir parçası hakikaten muasır medeniyet zümresine girmiş bulunuyor. Bundan sonra, şimdiye kadar uykuda kalmış olan büyük şark küt. leleri tedricen Türkiye'nin eserini takip edeceklerdir. Türkiye, lnkı labiyle, Cihan medeniyetine büyük bir hizmet ifa etmiş oluyor."( 43) Prof. Dr. Sinanoğlu, "Atatürk İnkı labı böylece batılı olmayan toplulukla ra tutacakları yolu göstermekle in�anl ığın manevi gelişmesinde yepyeni ve çok mühi m bir safha açmıştır"(44) diyerek Atatürk İnkılabının üniversal değe rini ortaya koymuştur. (4 1 ) Enver Ziya Karal, Atatürk'ten Düşüceler, a. g. e., s. 49 . (42) Enver Ziya Kara!, Atatürk'ten Düşünceler, a. g. e., s. 49. (43) M. Sattet Engin, Kemalizm i nkılabının Prensipleri, C. 1 , l s tanbul 1 938 , s. 25-26. (44)
Sorun, batılılaşma yönünden daha önce incelenmiştir. Suat Sinanoğlu, Türk i nkılabının Ü niversel Değeri, Cumhuriyet. 4 .1 1 .196 3 .
5 17
Habib Burgiha, "O'nun (Atatürk'ün) ölmez eseri, egemenliklerini elde etmiş milletlerin kaderlerine hükmedenler için ışıklı bir örnek ve bir ilham kaynağı olarak kalacaktır"(45) demekle devlet adamlarına Türk gerçeğinden alıı:ıacak derslerden bahsetmiştir. 2. Türk İnkılabı, insana ve insan kişiliğine değer vermiştir. Türkiye Batı medeniyetine yönelmek için inkilap yapmak zorunda idi. Batıyı zihniyeti ve hür düşüncesi ile alacakt ı . Türk İnkılabının baş mimarı Atatürk, Türk inkılabının bir diğer özelliğini insani yönünü, insan haklarına değer veren yönünü o rtaya koyuyordu. insanlara hürriyet vermek ve şahsi yetlerini değerlendirmek, Türk İnkılabının amacı idi. Bunun en iyi bir örneği de kadın hakları olmuştur. lstanbul'da toplanan u luslararası kadın kongresinde Mısır kadınlarını temsil eden Hüda Şavari Atatürk'le olan konuşmalarında Atatürk'e hitaben: "Türkler, sizi, Atatürk, yani Türklerin babası tesmiye ediyorlar, ben ise Ataşark yani Şarkın babası tesmiye etmek istiyorum" (46 ldemiştir. Hüda Şaravi'nin konuşması sebepsiz değildi. Çünkü , o, Atatürk'te bütün doğunun ku rtuluşunu görmekte idi. 3. Türk inkılabını milletlerarası planda değerlendiren bir diğer olay da, milletlerin kurtuluş hareketlerine örnek olması, hürriyet mücadelesi yapan milletlere ku rtuluş aşkı ve zaferini aşılamasıdır. Bu konunun doğu ve batı ba kımından değerlendirilmesi farklı lık arzeder. Yeni Türkiye Kurtuluş Mücadelesi ile Birinci Cihan Harbi galiplerinin tahakküm zihniyetine ilk karşı duran, bunların ku rmaya çalıştıkları dikta siste mini ilk yıkan Devlet olmuştur. Türkiye Birinci Dünya Harbi galiplerine boyun eğmeyerek ilk zafer kazanan Devlet olduğu için takdir edilmiş, galipleri dize getirdiği için diğer devletlere de örnek olmuştur. Berlin-Alman Ajansı, Atatürk'ün memleketi kurtarmak ve milli bir gele ceğin temellerini atmak için mücadelesini takdirle anarak, bu amaçla Cenev re metotların ı benimsemediğini, buna karşılık mücadele metodunu seçtiğini açıklamaktadı r, Keza Alman Ajansı, "Almanya, Atatürk'ün eserine ve müca delesine hayrandır. Onda, tarihi eseri, hürriyeti seven bütün milletler içi n bir sembol olarak kalacak kudretli bir şahsiyet görmektedir'.'(47) , diye açıklamada bulunmaktadır. Hürriyet ve bağı msızlık mücadelesi yapan doğunun (Asya ve Afri ka'nın) Büyük Atatürk'e, eserine karşı bağlılığ ı, batıdan farklıdır. Doğu istiklal (45) Sayın Tunus Cumhurbaşkanı Habibi Burgiba büyük bir Atatürk hayrınıdır. Muzaffer Ender, Dünya Ağlıyor, l stanbul, 196 4 , s. 1 82 . Ölümünün 2 5 inci yıldönümü için söylenmiş mesajından bir parçadır.
(4 6) Hüda şaravi, Atatürk Hakkında, 12 Mayıs 1 935 Elebelağ Gazetesi , Mısır Makale, "Yaban cı Gözüyle Cumhuriyet Türkiyesi" adlı kitapta yer almıştır. Anakara, 1 9 38, s. 1 33 -1 34 . (4 7) Muzaffer Ender (Derleyen), Ağlayan Dünya, a. g . e . , s. 33 .
5 18
mücadelesi yapacaktı, istilacıya karşı, emperyaliste karşı savaşacaktı. Gön lünde bir milli kahraman, idealinde bir kurtarıcı Mustafa Kemal arıyordu. Çin Cumhurbaşkanı Çang Kay Şek, 1 O Kasım 1 963'de, "Atatürk'ün hayatı ve eseri sadece Türkiye için değil, fakat dünyanın bütün hür milletleri için bir ilham kaynağı olmakta devam edecektir" (48) diyerek Atatürk'ün ve Türk inkılabının gerçek değerini ortaya koymuştur. Pakistan Cumhurbaşkanı Eyüp Han, 1 0 Kasım 1 963'de, yayınladığı bir mesajinda Büyük Atatü rk'ün gerçek şahsiyetini ortaya koyuyor ve onun milli hudutların çok ötesinde yaygı n tesirinden bahsederek yüce kişiliğini şu sözleri ile açıklıyordu: "Atatürk yalnız bu asrın en büyük adamlarından biri değildir. Biz Pakis tan'da O'nu, gelmiş geşmiş bütün çağların en büyük adamlarından biri olarak görüyoruz. O, yalnız sizin milletinizin sevgili lideri değildi. Dünyadaki bütün müslümanlar gözlerini sevgi ve hayranlık hisleriyle O'na çevirmişlerdi. O, müslüman dünyasıda yeniden siyasi uyan ış istikametinde ileriye doğru cesur bir adı m atan bir avuç insandan biriydi"(49 ) . Hindistan'ın kurucusu ve kurtarıcılarından Pandit Nehru, Atatürk'ün kendi üzerindeki tesirini, Hindistan'da Türk Kurtuluş davasının nasıl dikkatle izlendiğini 1 0 Kas ı m 1 963 tarihli mesaji ile açıklamaktad ır: "Kemal Atatürk veya bizim O'nu o zamanlar. tanıdığımız adıyla Kemal Paşa, gençlik günlerinde, benim kahramanımdı. Biz o tarihlerde kendi ba ğımsızlık hareketimizle son derece meşguldük. Ve ben, diğer çok kimselerle birlikte hapishane hayatına başlamıştım. Kemal Paşa'n ın Türkiye'yi yabancı hakimiyet ve nüfuzundan kurtarmak yolundaki faaliyeti ve mücadelesi ile i lgili haberleri heyecanla takip etmekte idik. Anadolu'da Yu nanlı lara karşı kazanı lan Büyük Zafer'in haberi hapishanede bize geldiği zaman bundan ne büyük bir memnuniyet duyduğumuzu ve bunu hapishenede dahi nasıl kutladığı mızı çok iyi hatırlıyorum"(50) . Norbert Van Bischoff, Türk İnkılabının önemini belirterek yeni Türk Devletini doğuran Türk milletinin kuvveti ve iradesi olduğunu açıkladıktan sonra, bütün Asyalı milletlere kurtuluşun yolunu gösterdiğini şu sözleriyle dile getirmektedir: "Türkler, bütün Asya milletlerine ispat etmişlerdir ki, Avrupa'dan daha çok ve daha kuvvetli toplara malika olmağa hiç de lüzum yoktur. Elverir ki, bu topların arkası nda her şeye karar vermiş bir milletin iradesi bulunsun. Bu oldu mu, Avrupa'nın topları, kendiliğinden susar. Bu suretle, Asya'lı milletle rin kurtuluş davası , nihayet asli esasına irca edilmiş, manevi sahaya nakle dilmiş bulunuyordu. Bundan böyle bu davanın halli, bu milletlerin milli vicdan (48) Aynı eser, s. 67. (49) Muzaffer Ender, Ağlayan Dünya, a. g. e., s. 1 60. (50) Aynı eser, s . 99.
5 19
ve milli iradelerinden başka hiçbir şeye tabi olamıyacaktır. Asyalı milletlerin bu yolda ve bu istikamette inkişaf edecekleri zaruri ve muhakkaktır" ve yazar devamla, "Yirminci yüzyıl, Asya'daki Avrupa egemenliğinin sonuna şahit ola caktır. Bu sonun başlangıcıda ise Türk kurtuluş hareketini görüyoruz"(5 1 ) de mektedir. Atatürk örnek insand ı , Atatürk'ün kendi eseri Türk inkılabı da örnekti, insanlığın kurtuluşu, hürriyeti için örnekti. örnek ve sembol Atatürk ve eseri yıllar sonrası meyvesini vermiştir. Doğunun ve uyanan Afrika'nın istiklal mü cadelesinin bayrağında Atatürk canlanmakta, mücahitlerin kalpleri Atatürk aşkı ile yanmaktadı r. Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun belirttiği gibi, "Milli istiklal sözü artık yeni bir hümanizmanın parolasıdır. Yirminci asrın son yılı, bir sonuncu kurtu luş mücadelesiyle kapanacaktır ve ikinci bir Renaissance devri olan bu asra, müverrihler (tarih yazanlar) Kemalizm asrı demekte asla tereddüt etmemeli dir'' (52) . Hint Parlamento Heyeti Başkanına göre "Atatürk, yalnız Türk ulusu nun değil, özgürlüğü uğrunda savaşan bütün ulusların önderiydi. O'nun di rektifleri altında siz bağımsızlığınıza kavuştu nuz. Biz de o yoldan yürüyerek özgürlüğümüze kavuştuk"(52a) . "Bağımsızlık ve Özgürlük Savaşında Önder Olarals Atatürk" başlıklı bildirisinde Dr. Yakup Mughul, Atatürk'ün Milli Bağımsızlık Savaşında ve ondan sonraki dönemde başarısını dile getirerek sözlerini, Pakistanın milli şairi ve düşünürü Dr. Muhammed İkbal'ın bu sözleri ile bitirmektedir. Muhammed İbbal'in sözleri aynen şöyledir: "Güç ve güzellik, birlikte peygamber simgesidir. Eğer böyle bir politik peygamber varsa, o Mustafa Kemal Atatürk'tür. Taçsız ve tahtsız, gösteriş siz, muhafızsız bir yöneticidir. O, müslümanların, adaletli Halifelerden bu yana dört gözle belledikleri o göz kamaştırıcı politik ışıltıyı göstermiştir. Allah O'nu korusun ve tüm iyikler O'nun üstüne olsun".(52b) 4. Türk İ nkılabının bir diğer özelliği veyahut üniversal değeri özellik le ikinci Dünya Savaşından sonra daha çôk anlaşılmış ve ortaya konmuştur. Ekonomik ve sosyal bakımdan geri kalmış bir memleket batıya yönelirken, batı demokrasisine geçerken Türk İnkılabının deneyinden faydalanmanın yo lunu aramıştır. Yeni istiklalini kazanan ülke, hem de emperyalist batıya karşı istiklalini kazanan bu ülke, komünizmin kucağına düşmemek için Atatürkçü lüğe, Türk İnkılabının ışık tutan presiplerine bağlanmıştır. ·
(51 ) Norbert Vıon Bishoof, Ankara a . g . e., s . 1 59-1 60. (52) Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atatürk l stanbul 1 946, s. 38. (52a) Hint Parlamento Heyeti Başkanı Madame Sucheta Kripalani, Cumhuriyet, 4 Kasım (52b)
520
1 954,
Atatürk'ün Düşünce ve Uygulamaların ı n Evrensel Boyutları, Uluslararası Sempozyum, Ankara Ü niversitesi, Ankara 1 98 1 , S. 21 5 -21 6.
Prof. Maurice D uverger, bu konuya ilgi ile bağlanmakta ve düşüncesi ni çok ilgi çekici bir makalesinde açıklamaktadır. Özetle denilebilir ki az geliş miş memleketlerin siyasal rejimi incelenirken doğu ile batı standartları ara sında bir tercih pu memleketlerin. kaderini Kemalizme bağlamıştır. Duverger'ye göre, Kemalizm, Türk tarihinin bir anı değlidir, bir politik sistem tipi haline gelmiştir. Bu politik sistem henüz kati olarak tarif olunma makla beraber, Üçüncü Dünya'ya yani Moskova veya Pekin'e yaklaşmayan, batıya doğru yönelmeyi arzulayan fakat yarı gelişmiş memletlerin, batı de mokrasileri de pek işlerine gelmediğinden, onlar için çoğunluğu henüz oku ma yazma bilmeyen,· hayat standard ı düşük olan bu memleketleri kısa za manda batı standardına yükseltmek ancak Kemalizm tecrübesi ile mümkün dür(53) . Türk inkılabı böylece batı medeniyetine, hürriyet ve insan şahsiyetine değer veren batı medeniyetine büyük hizmet etmiştir. Kemalizm veya Ata türkçülük geri kalmış memleketleri doğunun diktatorya rejiminden ku rtararak, batının hüriyet anlayı şına yer veren demokratik rejime geçirmeye hazırla makla, geri kalmışl ığın yükünü hamle ve inkılapla atarak, medeni insan top luluğuhun şerefli bir üyesi olarakhizmete hazır bir toplum haline getirmekle, yirminci yüzyılın milletlerararsı planda değerlendirilebilen en önemli bir olayı nı ortaya koymuştur. 5. Türk inkılab ı n ı n bir diğer yönden evrensel değeri de, özellikle eko nomik düzende etkileri ile görülür. Devletçilik ve karma ekonomi yeni Türki ye'nin uyguladığı bir sistemdir. Kurallarını uygulama ile ortaya koyan bir sis temdir. Devletçilik 1 924 Anayasasının, 1 937 değişikliği ile Anayasamıza gir miş ve Türkiye Cumhuriyetinin bir niteliği olarak, Anayasada yer almı ştır. Türkiye'de devletçilik millet olarak, ekonomik, kültürel ve siyasi varlığı mızın kdru nması için, öngörülen bir prensiptir. Devletçilik bahsinde açıkladığımız üzere, Türkiye'de uygulanan karma ekonomi bir sistem o larak, yabancı ülkelerde de yankı yapmaktan uzak kal mamıştır. Bu nedenle, Profesör Tahsin Bekir Balta, "Ülkemizin 1 930'1arda girişti ği devlet işletmeciliği batı aleminde o tarihlerde yadırganmıştır. Fakat geri kalmı ş bir ülkenin devlet işletmecilği olmadan gelişmeyeceği bugün her yerde ve hemen herkes taraftndan kabu l edilemektedir. Üstelik gelişmiş ü l kelerin devlet işletmeciliğini uygulama zorunluğunda kalabileceklerini sonraki olaylar göstermiştir. Karma ekonomi bugün batı aleminin adeta ortak görüşü sayı labilir. Bu bakımdan Türkiye karma ekonomi sisteminin öncüsü olmuştur. Şüphesiz karma ekonomi siteminin uygulama oranı ülkeden ülkeye değiş mektedir"(54) . (53) Prof. Maurice Duverger, Le Kemalizme, Atatürk, UNESCO yayınları, 1 963, s. 1 77-1 79 (54)
(Makalenin aslı: Le Kemalisme, Le pays d'Atatürk, Supplement Publie par le Mende, 27 Mai 1 96 1 ). Tahsin Bekir Balta, - i dare Hukuku, 1 . , Genel Konular, Ankara, 1 970- 1 972, s. 1 1 9 - 1 20.
521
Karma ekonomi, Prof. Dr. Osman Okyar'ın d a belirttiği gibi, ikinci Dünya Harbinden sonra, üçüncü dünyaya mensup birçok ülkelerin başta Hindistan olmak üzere uyguladıkları rejimlerin örneğini de teşkil etmiştir(ssı. 6. Türk inkılabını · milletlerarası planda değerlendiren bir diğer olay da, uyguladığı dış politika ile müşahede edilebilir. Yeni Türkiye barış politika sı uygulamakla, insanlık yararına çalışmış, barışı karşılıklı münasebetlerde temel saymış, Balkanlarda ve Orta Doğuda uyuşmazlıkları barış yolu ile çö zümlüyerek, barışa hizmet etmiştir. ismet l nönü, Türk inkılabının bu ü lküsünü şöyle açıklamaktadır: "Türk inkılabı, insaniyet ülküsünü takip eder. insan cemiyeti , kainatın en kıymetli, en kudretli varlığıdır. Kainat içinde insan cemiyetleri, beraber ça lışacak ve beraber çalışma sayesinde kolaylıklarını ve saadetlerini artıracak imkanlara maliktirler". (56 ) "Türk Milleti olarak var Olmak ve büyük insan ailesinde yüksek bir ce miyet olarak yaşamak, Türk inkılabının gayesidir. Tü rk inkılabı büyük insan ailesinin saadetine hizmet etmeyi vazife sayar" (57) 7. Türk inkılabını milletlerarası alanda değerlendiren bir başka olay da, hürriyet mücadelesi yapan topluluklara ku rtuluş ümidi ve aşkı vermesi ve bu kurtuluşun yolunun modern anlamı ile milliyetçilik akımı, milli siyaset ile mümkün olmasını gösterebilmisidir. Türk inkılabı, milliyetçilik akımının değerlendirilmesi ve millT siyasetin uygulanması sonucu olarak bütün esir milletlere bağımsızlık dersi vermiş, onlara bağımsızlık ruh ve aşkı aşılamıştır. Kurtulabilecekleri ümidini verdiği gibi, kurtuluş imkanlarını da hazırlamıştı r.
Türk inkılabı ve Demokratik Rejim A. Demokratik Rejimin Anlamı ıv.
Demokrasi halk idaresidir. İktidarın halk hakimiyetine dayandığı, idare edenleri n serbest ve dürüst seçimlerle işbaşına geldiği bir idare sistemidir. Demokraside idare edilenlerin ana hak ve hürriyetleri geniş ölçüde tanınır ve garanti altına alınır. idare edenlerin ise i mtiyazları s ı nırlanır, eylem ve işlem leri denetime tabi kılınır. Demokratik rejim, halk idaresini benimseyen, kabul eden ve uygula yan rejim demektir. Demokratik· rejimde devlet ve bütün kurumlar birlikte de mokratik nitelik taşırlar. Demokratik rejimin zıddı diktatörlüktür. Diktatörlük, kuwet!i iktidara da yanır. Diktatör kuwet yolu ile iktidarı alır, zamanla meşrülaşır veya meşrü yoldan iktidarı aldığı halde zam.anla mevcut hukuki ve siyasi düzeni ihlal (55) Osman Okyar, Karma Ekonomi ve Kalkınma, Cunhuriyet 1 2 Kasım 1 9 7 1 . (56) Prof. Dr. Herbcrt Melzig, l nönü Diyor ki, a. g. e., s. 1 89. (57) Aynı eser, s . 1 90.
522
ederek gayrimeşru hale ge�r. Diktatörlük vatandaşa tanınan ana hak ve hür riyetleri kısıtlar veya tamemen kaldırır. Buna karşılık devlet imtiyazlarını artı rır, idare edenleri kuvvetlendfrir. Diktatör, daima otoriter metot kullanı r, meş ruiyetini zorla kabul ettirir. Diktatörlük, marksist ve faşist diktatörlük, tutucu ve cumhuriyetçi dikta törlük olmak üzere gaye, kullanılan metot, sosyal ve ekonomik anlayış bakı mından çeşitli kategorilere ayrılır. 8-
TOrkiye'de Demokratik Rejimin Kuruluşu ve Gelişmesi (5SJ
Türkiye'de demokratik rejimin kuruluşu, yerleşmesi bir gelişmenin so nucudur. Fikri kaynaklarını XIX. yüzyıldan itibaren gelişen batılı laşma hare ketinde, Sultan ın uhrevi ve dü nyevi kudretini sınırlamak için Birinci ve ikinci Meşrutiyetle beliren anayasa hareketlerinde bulunur. Ancak Cumhuriyete kadar, demokratik rejim gelişmemiş ve bütün halinde sosyal ve siyasi kurum ların olgunlaşmaması nedeniyle başarı kaydedememiş ve gerçekleşme imkanını bulamamıştır. Mili Mücadelenin başarı ile sona ermesi, milli egemenlik ve milli ba ğ ı msızlık prensiplerinin gerçekleşmesine imkan vermiş ve böylece Cumhuri yet yeni Türk Devletinin siyasi rejimi olarak hukuki değerinin ifadesi olmuş tur. Yeni Türk Devletinin kuruluşundan itibaren çok partili siyasi hayata gelinceye kadar yani 1 945 yılına kadar demokratik rejimin tam anlamı ile gerçekleştiği ifade edilemez. Ancak bu devrede demokratik rejimin yerleşme si yolunda gayretler, çalışmalar, açık ve belirli bir şekilde müşahade edilir. 23 Nisan 1 920'de T.B.M.M .'nin açılması, Saltanatın ilgası , Cumhuriye tin ilanı, yürütme organının kararlarına karşı yargı denetimini sağlayacak tarzda Danıştayın bağımsız bir mahkeme olarak kurulması , se çimlerin genel liği, kadınlara seçme ve seçilme haklarının tanınması, teminatlı hakim ve ba ğımsız mahkeme geleneğinin kurulup geliştirilmesi, yeni Türkiye'nin kurulu şundan itibaren 1 945'e kadar olan devrede tek partinin varlığına ve bu partinin devlet iktidarını elinde bulundurmasına rağmen demokratik rejimin temel kurumları nın kurulduğunu, geliştiğini göstermektedir. Bu devrede çok partili hayata gidilmesi yolunda iki büyük önemli tecrübe geçirilmiş, 1 924'de Terakiperver Cumhuriyet Fırkası, 1 930'da Serbest Cumhuriyet Fırkası kurul muştur. Terrakiperver Cumhuriyet Fırkası , Doğuda Şeyh Sait isyanının çık ması sonu Takrir-i Sükün Kanununa dayanarak, Fırkanı n irticaı körükleme sinden bahisle 5 Haziran 1 925 tarihli Vekiller Hey'eti kararıyla kapatılmıştır. . (59)
(58)
Mehmet Altay Köymen, Türkler ve Demokrasi, Milli Kültür, Haziran 1 977, s. 1 1 - 1 5 . ' Ergun Özbudun � Atatürk ve Dem okrasi, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. V . , 1 989, Sayı 1 4, S. 285 - 295. (59) Bk. P rof. Dr. Tarık Z. Tunaya, Türkiye'de, Siyasi Partiler, 1 859 - 1 952, ls tanbul, 1 952, s. 6 1 3-6 1 4 .
523
Daha önce açıklad ığı üzere Serbest Cumhuriyet Fırkası ise Atatürk'ün arzusu i le çok partili hayata kavuşmak lüzum ve inancı ile kurulmuştur. Fır kanı n kuruluşunu bizzat Atatürk teşvik etmiştir. (60) Atatürk'ün Fırka Reisi A. Fethi Bey'e yazdığı 1 1 .8 . 1 930 tarihli cevabi mektup bizde çok partili hayatın, gerçek demokrasinin asıl özlem olduğunu , temel amacını teşkil ettiğini gös termesi bakımından dikkati çekmektedir. Serbest Cumhuriyet Fırkasının kurulmasından sonra yapılan belediye seçimlerinde Serbest Fırkanı n bazı şehir ve kasabalarda başarısı, Cumhuri yet rejiminin irtica ve anarşi ile karşı karşıya kalması, Serbest Fırka idarecile rinin Fırkayı kapatmalarına sebep olmuştur.(6 1 ) 1 924 ve 1 930 yıllarında çok partili hayata gidilmek istenmesi, ancak Cumhuriyetin tehlikeye düşmesi karşısında bundan vazgeçilmesi, gerçek de mokratik rejimden uzaklaşıldığının bir mazereti değil, sami mi olarak çok par tili demokratik hayatı isteyenlerin bi r özlemi, Türk inkı labının gerçek gayesi nin de çok partili demokrasi isteği olduğunu ifade eder. Tek partili hayatın hakim olduğu bu devrede dahi , hükümet ve iktidar partisi olarak Cumhuriyet Halk Partisinin, programında halkçılığa yer vermesi, halkın kendi kendisini ve hükümeti denetlemesini uygun bulduğunu belirtmesi , rejimi n halkın ve halk için kurulmuş rejim o larak belirlenmesi, Türkiye Cumhuriyetinin diktatör yal rejimlerden farklılığını, demokratik rejim isteğini göstermektedir. Cumhuriyet Halk Partisinin ve liderlerinin demokratik rejim için yaptık ları bir diğer deneme de C.H. P.'nin 29.5 . 1 939 tarihli V. Kurultayının kararı ile hükünıeti murakabe etmek üzere müstakil grup adıyla T.B . M . M . de bir grup teşkil etmesidir.( 62) Prof. D r. Ergun Özbudun'a göre, "Tü rkiye'de birtek-parti olgusu mev cut olmuş, fakat tek-parti ideolojisi veya doktirini mevcut olmamıştır. Diğer bir deyimle Türkiye'de tek-parti, sürekli ve arzulanır bir model olarak meşrulaştı rılmamış; aksine, zorunluluklar sebebiyle başvurulan ve zamanı geldiğinde yerini çoğulcu demokrasiye bırakacak olan geçici bir rejim olarak görülmüş tür. Çok partili siyasi demokrasi, bu alanda yapılan denemelerinde gösterdiği gibi, erişilmesi gerekli bir ideal olarak muhafaza edilmiştir.'' (63) Prof. Maurice Duverger'de, Türkiye'de uygulanan 1 923-1 945 devrede ki rejimi , marksist, faşist ve muhafazakar diktatörlük rejimlerinden farklı ola rak esas gayesinin demokratik rejim olduğunu belirterek cumhuriyetçi dikta törlük olarak ifade etmektedir. Prof. Maurice Duverger'in cumhuriyetçi diktatörlüğü, mevcut sosyal durumu değiştirmek gayesiyle kurulmuş, geçici (60) Bk. Prof. Dr. Tahsin bekir Balta, Türkiye'de Yasama, Yürütme Münasebeti, a. g. e., s . 29. (61 ) Bk. Prof. Dr. Tahsin Bekir Balta, Türkiye'de Yasama, Yürütme Münasebeti, a. g. e., s. 29. (62) Bk. Prof. Dr. Tahsin bekir Ballta, Türkiye'de Yasama, yürütme Münasebeti, a. g. e., s. 30 31. (63) Ergun Özbudun, Atatürk ve Demokrasi, Araştırma Merkezi Derğisi, C. V. 1 989, Sayı 1 4 , S. 293.
524
bir diktatörlüktür; gayesi biran önce demokratik rejimi yerleştirmek ve liberal bir politik rejimi gerçekleştirmektir. (64) Tü rkiye'de batılı anlamda 'demokratik rejimin yerleşmesi, çok partili siyasi hayata geçişle birlikte kendini göstermiştir. M emleketin siyaset ve fikri hayat ı nda demokrasi prensiplerinin geniş ölçüde uygulanacağı ortam 1 945 den sonraki dönemde yaratılmıştır. Demokratik rejime yönelme, olayların ı n tarihi gelişmesi bak ı mı ndan bir zorunluluktu. Demokratik rejim, Türk fikir ve düşünce hayatının bir gerçe ğidir ve Türk İnkılabının başından itibaren temel amacıdır. Demokratik rejimi zorunlu kılan, güçlü kılan, toplumda kuvvetli bir akım mevcuttur. Bu yoldan geri dönmek, lfmağı tersine akıtmak demektir.
C. Atatürk ve Demokratik Rejim Atatürk'e göre, "Demokrasi esası na müstenit hükümetlerde, h�kimiyet, halka, halkın' ekseriyetine aittir. Demokrasi prensibi, hakimiyetin millete ait olduğunu , başka yerde olmayacağını iltizam eder". Atatürk, "de mokrasi esası, bugün asri teşkilatı esasiyenin umumi farikası gibi görün mektedir". "Bugün demokrasi fikri, daima yükselen bir denizi and ırmaktadır. Yirminci asır, birçok müstebit hükümetlerin bu denizde boğulduğunu göster miştir"( 65) diyerek demokrasi prensibinin çağımızdaki değerlendirilmesi üze rinde durmuştur. ismet İnönü, Atatürk rejiminin gerçek felsefesinin demokratik rejim ol duğunu, haklı ve inandırıcı bir şekide açıklamaktadır.
1 . "Atatürk insanların tanıyabileceği en güç şartlar içindeki Milli Mü cadelenin askeri hareketlerini ve Milli Hakimiyet Hükümeti idaresini, ilk gü nünden Büyük Millet M eclisi Mü essesesi ile beraber yürütmüştür. Kudreti eline alırken ilk düşü ndüğü şey bir Millet M eclisi kurmak olmuştur"( 66l. 2. "Atatürk'ün milletimize öğrettiği şudur ki , millet idaresi , iktidarı ve muhalefeti ile Millet Meclisi tarafından ve en zor şartlar altında dahi yürütül mek lazımd ır. Atatürk demokratik rejime hepimizden ewel girmiş, inanmış ve onu tatbik etmiştir"( 6 7) . 3. ismet lnönü'ye göre: "Atatürk, temel kanaatte Cumhuriyetin ve millet hakimiyetinin iktidar ve muhalefet partileri rejiminde olacağına yurek ten inanmaktaydı" (6 B) . (6 4) Maurice Duverger, l nstitutious Politiques et Droit Constitutionnel, S'eme ediltion, Paris, 1 960, S. 394-3 96. (6 5) A. Afetinan Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazıları, Ankara, 1 969 , s. 29. (66) ismet l nönü'nün Radyo Konuşması, Ulus 1 1 Kası m 1 962. (6 7) Aynı konuşma. (68) Aynı konuşma.
525
4. lnönü'ye göre: "Demokratik rejim, Atatürk idaresinin amacı olmuş tur. Atatürk ömrünün sonuna kadar demokratik rejimi kurmak için uğraşmış ve çok güçlükleri yenmiş, tamamlanmasını milleti n diğer bazı ihtiyaçları gibi yeni nesillere bırakmıştır"(69) . Hasan Cemil Çambel'e göre, demokrasinin gücü ve yerleşmesi, uzun tecrübelere ve milletin yetiştirilmesine bağlıdır. İngiliz hükumetleri demokrasi nin olgunlaşma devresinde millete demokrasi terbiyesi vermişlerdir. Bu se bepten ötürü, ingiliz· tarihçisi Marliott, Atatürk'ün bir diktatör değil, bir edüka tör, bir millet mürebbisi olduğuna inanmış ve bu hakikatı açıklamıştır( 70) .
V - ATATÜRKÇÜLÜK VE ZARARLI AKIMLAR ( 7 1) Türk inkı labını amaçından saptırmaya v e inkılapla kurulan yeni düzeni yok etmeye yönelen zararlı akımlar, aşırı hüviyeti ile toplum ve Devlet düzeni karşısında olan düşünce, fikir ve görüŞlerdir. Zararlı bir nitelik taşıyan bu akımlar aşırı sağ ve aşı rı sol akımlar olarak nitelendirilebilir.
A - Aşırı Sağ Akımlar
Aşırı sağ akımlardan maksat, gerici, tutucu, ve mukaddesatçı akımlar la, otoriter ve totaliter nitelikli fanatik akı mlardır. Atatürkçülük, her türlü dikta törlüğe, toptancı veya tümcü dediğimiz totaliter rejimlere karşıdır. 1
-
Faşizim ve Nasyonal Sosyalizm
.
Faşizm en geniş anlamı ile demokrasiye karşı olan aşı rı sağ diktatör lükleri ifade eder. En önemli uygulama alanı italya'da Mussolini i le, Al manya'da Hitler ile lspanya'da Franko ile ve Portekiz'de Salazar ile görül müştür. Faşizm, Birinci Dünya Harbinden sonra ltalya'da ortaya çıkmıştır. Fa şizm bir doktrin o lmaktan daha çok siyasi bir hareketin adıdır. Batı demokra silerinin karş ısıda o lan Faşizm, kapalı, tekçi bir siyasi rejime dayanır. Faşizm aslında korku ve nefretten doğmuştur. Komünizm korkusu ve liberal demokrasinin başarızlığa uğramasının uyandırdığı endişe, toplumu otoriter bir rejim olan faşizme sürüklemiştir. Faşizmde Devlet her şeyin, bütün kurumların üstündedir. Her şey dev let içindir. Faşist devlet güçlü ve otoriterdir. Devletin dışında hiçbir varlık yok tur. Faşizimde hak yok, vazife vardır. Devletin her alanda kişinin yaşamı na karışma ve düzenleme hakkı vardır. Kişi özgürlüğü, devletin özgürlüğüne bağlıdır.
(69) (70) (7 1) 526
Aynı konuşma. Hasan Cemil Çambel, Makaleler, Hatıralar, Ankara, 1 964, s. 6 3'. i smet Giritli, Atatürkçülük i deolojisinin Dogmatik i deolojilere Ü stünlüğü, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. VI., Sayı 1 6, 1989, S. 27-38.
Faşizimde sınıflararası çatışmanın yerini milli birlik almaktadı r. Emek le sermaye çatışacak yerde, devlet otoritesi altında birbirleri ile uzlaşmakta dır. Faşizim sınıflararası çatışmayı önlemek için meslek birliklerine (Sendika lara) dayanr;naktadı r. Meslek birlikleri ise sendika olarak tek parti olan Faşist Partiye bağlıdır. Faşizim, komünizm gibi tek partiye dayanır. Faşits parti elemanlarını askeri birlikler gibi eğitime tabi tutar. Parti devletin bir unsuru, devletin en yüksek bir anayasa organıdır. Alman Faşizmi veya doğru adı ile Nasyonal Sosyalizm de demokrasi nin karşısındadır. Çok partili rejimi zararlı bulur. En iyi devlet sistemi , milli toplumda en yüksek zeka ve yetenekleri iş başına getiren sistemdir. Nasyonal sosyalizim de ırkçılık temel dayanaktır. Hitler'e göre Cermen ı rkı, uygarlı k kuran üstün ırktır. insanlar ve milletler arasında eşitlik yoktur. Alman devleti yüceliğini Alman ırkının yüceliğinden alı r. Milli birlik, kan birliği nin esaı:;ına, cermen ı rkının saflığına dayanır. Komünizm düşmanlığı nasyanel sosyalizmin en önemli bir özelliğidir. ismet İnönü, Atatürk'ün ömrünün son beş altı yıllık devresinde faşist ve nazi gibi totaliter rejimlerin pek itibarda olduğu zamanlarda dahi husu si ve resmi beyanlarda demokrasi ve demokratik reji me ihtiyaç duyulduğunu ve bunun savunulduğunu bir vesile ile açıklamıştır. i smet İnönü, Mussolini'nin D ışişleri Bakanı G randi'nin Türkiye'yi ziyaretinde yaptığı bir konuşmayı nak lederek D ışişleri Bakanının kendisine şöyle hitap ettiğini söylemektedir. "- Biz demokrasi aleyhtarıyız. Siz demokrasi taraftarısınız. Ayn ı şeyleri yapıyoruz. Cevap veren İnönü şöyle demiştir: - Evet, yaptıklarımızı birbirine benzetmek mümkündür. Ama biz, pren sip addettiğimiz ideale gitmeye Çalışıyoruz ve çalışacağız. Siz zıt prensipleri yerleştirmeyi takip ediyorsu nuz. Arad� esaslı fark vardır"(72) ismet lnönü'ün bU açıklaması Türk inkılabı ve onun siyasi rejimi ile Fa şizmin bağdaşmadığını açıkça ortaya koymuştur. Totaliter bir nitelik taşıyan . faşizim devlete karşı ve devletin dışında hiçbir şey olamıyacağını kabulle, ferdi devletin menfaatine yarayan bir vasıta olarak görür. Faşizim de devletli karşı hürriyet yoktur. i nsan şahsiyeti devletin. ezici gücü karşısında silinmiş tir.Halbuki Türk inkılabında fert, hür fikir ve düşü ncenin sembolu olarak millet dediğimiz toplumda değerlendirilir. Türk inkılabı sadece yabancı istilasına karşı yapılmış değildir. Bağımsızlık mücadelesi olduğu kadar bir özgürlük (hürriyet) mücadelesi ve davasıdır. (72) i smet l nönü'nün Radyo Konuşmaları, Ulus, 1 1 Kasım 1 962.
527
2. Dini İstismara Yönelik Tutucu ve Gerici Akımlar a.
Konunun genel olarak değerlendirilmesi
Atatürkçülük, teokratik ve tarikatçı devlet düzeni kurmak isteyen, gerici ve tutucu akımlarla da asla bağdaşamaz. İrticai bir karekter taşıyan bu akımlar laik devlet anlayışına karşıdırlar, din ve vicdan hürriyetini de reddederler. Bu akımlar millet iradesini değil, ilahi iradeyi esas sayarlar. Laikliği reddederek, şeriat düzeni kurmaya çalışırlar. Aslında onlara göre Tü rk milliyetçiliği yerini lslamiyete bırakmıştır. · Aşırı sağda yer alan ve Türk İnkılabı için tehlike teşkil eden tutucu ve gerici nitelik taşıyan bu akımlar esas itibariyle yeni Türk Devletinin bir niteliği ni teşkil eden laiklik ilkesi karşısındadırlar. 1 922 de Saltanat'ın kaldırı lması, 1 924 de Hilatet'in ilgası laik nitelikte batıdan kanunların iktibas yolu alınması, hukukta, devlet hayat ında ve eği timde laikleşmeye yönelmeler laikliğin bir zaferi olarak görünmüştür. Türk inkılabı din sorununu hukuk planı nda halletmiş ancak bir dünya görüşü olarak anti - islamik bir tavır takı nmamıştır. 1 945 yılına gelinceye kadar gerici çevreler, tarikatlar ve tutucu aydı n lar, Cumhuriyetin şekline , laiklik ve inkılapçılık ilkesine karşı devamlı ve açık bir kampanya açamamışlardır(73) . Bu arada irticai bir karater taşıyan şubat 1 925 de Şeyh Said isyanı , şapka giyilmesine karşı Rize'de, Maraş da v e Çerkeş'teki olaylar, 1 930 da Menemen olayı , Bursa'da arapça ezan olayı süratle bastırılmış, açık ve yay gın bir şekilde propoganda yapılması önlenmişfü( 74 l. Gelenekçi ve tutucu cephenin bir diğer teşebbüsü de haziran 1 926 da Atatürk'e karşı izmir'de suikast yaparak yeni Devleti ideolojik yönden yıkma ya yönelmeleridir. 1 945 den sonra çok partili siyasi hayata geçişin ve demokratik reji min sağlad ığı fikir özgürlüğünden faydalanan gerici fikirler siyasi hayata el atmışlar ve rol oynamaya başlamışlardır. Din, politika konusu olarak laik ve inkılapçı düzene karşı harekete geçirilmiştir. Çetin Özek, "bu devre içinde kurulan ve islamcı esaslara dayanan siyasi parti bolluğu, çok partili hayata geçişimizin bu konuda ne kadar önemli bir rol oynadığ ının delilidir"( 75) diye rek gerici akımların davranışını belirtmeye çalışmıştır. Cumhuriyet devrinde, silahlı Nakşibendilerden sonra, 1 949 yılında şe riatı esas alan ve laikliği reddeden, teokratik ve tarikaçı bir devlet düzeni iste yen ticaniler ortaya çıkmışlardır. Ticanilere göre, Türk İnkı labı ve eserleri din sizlikten başka birşey değildir, Osmanl ı Halifeliğini inkar eden inkılabın lideri (73) Tarık Zafer Tumıya, l slamcılık Cereyanı, l stanbul, 1962, S. 1 84. (74) Aynı eser, S. 1 69-1 80. (75) Çetin Özek, Türkiye'de Gerici Akımlar ve Nurculuğun l çyüzü, l stanbul, 1964 , S. t88.
528
(Atatürk) mel'undur ve dinsizdir. inkılap bizi putperest yapmıştır. Hükümet di nimizi tanımazsa, isyan haktır{76 ) . 1 4 Mayıs 1 950 seçimi, Demokrat Partilileri olduğu kadar, laik düzen karşısında olan gerici, dinci ve tutucu çevreyi de bir bakımdan memnun et miştir. Demokrat partinin i lk eylemi olarak ezanın tekrar arapçaya çevrilmesi kanununu çıkarması, istanbul'da Eyüp Sultan Türbesini açması, Demokrat Partiye, gerici ve tutucu çevrenin İslamiyeti kurtaran parti adını verdirtmiştir (77) _ 1 951 yılında Ticanilerin tekrar faaliyeti, 1 952 Malatya suikastı, 1 957 Bursa'da Ulucamide bir nakŞibendi tarikatı mensubunun imam ve polisi yara lamaları, Nurculuğun çok yaygı n faaliyeti, gelenekcilerin milli iman cephesi diye bir cephe kurmaları, inkı lapçı ve lelik Cumhuriyete yönelen z;:ırarlı ve tehlikeli akım ve eylemlerdir. 31 Mart Vak'asının kahramanlarından Volkan yazarı ve ittihadı Mu hammedi Fırkası kurucularından Bediüzzaman Saidi Kürdi'nin yönettiği Nur culuk, bütün Türkiye'de yayı lma istidadını gösteren, Türk İnk ı labı ve Cumhu riyet için çok zararlı ve tehlikeli bir akım olmuştur. Nurculuğun çok tehlikeli durumu konunu n özel olarak incelenmesini gerekli kılmaktadır. b. Zararlı Bir Akı m Olarak Nurculuk aa. Nurculu ğun İslamiyete Aykırı Yönleri (7Bl. . ( 1 ) Nur risalelerinin baştanbaşa ilahi bir ilhama dayandığı iddia edilmiş .kısmen Said Nursi, kısmen de naşiri olan talebeleri tarafından halka telkin edilmek istenmiştir. Said Nursi kendi sözlerinin .değiştirilemiyeceğini , kitaplarını kendisinin yazmadığını.kendisine yazdırıldığını ve Risale-i Nur'un kendi malı olmad ığını ileri sürmüştür. Bazan da "Bana manJ3n ihtar edildi ki" gibi ifadeler kullanmış tır. Said Nursi talebelerinden Meh med Kayalar, (İşaret'l-icaz) kitabında (Arap harfleri ile s. 28 1 ) şöyle denmektedir: "Risale-i Nur, Kur'an'ın bu asırda en yüksek ve en kudsi bir tefsiridir. Hakikatleri semavidir. Kur'anidir. O halde Kur'an okundukça o da oku nacak tır". lslam ilahiyatına göre kutsal kitap olarak değişmemek vasfı Kur'ana ait tir. ilham mahsulü (ürünü) olan ifadeler değişebilir. Fakat vahiy mahsulü olan Kur'an'ı n metni değiştirilemez. Eğer Risale-i Nur değişmezse vahiy mahsulü dür demektir. Risale-i Nur vahiy muhsulü olunca da Said Nursu'nin Peygam ber olması lazım gelir. Gerçekte ise Hazreti Muhammed son Peygamberdir. ·
(76) BK. Tarık Zafer Tanaya, lslamcılık Cerayan ı, a. g. e., S. 222. (77) Tarık Zafer Tunaya, lslamcılık Cereyanı a. g. e., S. 224-225. (78) Konu ile ilgili önemli açıklama için BK. l brahim Agah Çubukçu, Mezhepler, Ahlak ve lslam Fe lsefesi ile ilgili Makaleler, Ankara, 1 967 , S. 1 0-24.
529
Kur'an son kutsal kitaptır. O halde Risale-i Nur'un değişmemeke ve semavi olmak iddiası yanlıştır, lslamiyete aykırıdır ve M üslümanları bölücüdür. lşarat'l-icaz kitabında belirtildiği üzere Risale-i Nur'un Kur'an'nın bu asırda en yüksek ve en kudsi tefsiri olduğu iddiası da yanlıştır. Diyanet işleri Başkanlığının Nurculuk hakkında yayınında açıklandığı üzere (S. 1 1 ) en yüksek tefsir denen kitap, Bakara süresinin 31 ayetinin, tef sir ilmi usulüne uymayan indi bir görüşle yapılan bir -açıklamasıdır. Bu du rumda Nur Risaleleri iddia edildiği gibi Kur'anı Kerimin malum tefsirleriyle hiçbir usül benzerliği göstermemektedir. Bu itibarla bunlara Kur'an tefsiri de nemez. Mesela, Meyve Risalesindeki Felak süresinin tefsiri, hurüfi bir tevil den ibarettir. Bu da ötedenberi bilindiği gibi tefsir kaide ve şartlarına ve bunca müfessirin icma mahiyetindeki görüş ve izahlarına aykırıdır. Hazreti M uhammed tefsir kurallarına uymaksızın keyfi olarak tefsir ya panlar için, "kim Kur'anı kedi arzu ve görüşüne göre tefsir ederse kafir olur" buyurmuştur. Nurcular, "Allah göklerin ve yerin nurudur" anlamına gelen ayetteki "Nur" kelimesini Said Nursi'ye ve Nurculuğa delil olarak göstermişlerdir. Ayrı ca Kur'an-ı Kerimde Said Nursi'nin bulunduğunu; 20-30 ayetin Nurculuğu işaret ettiğini iddia etmişlerdir. Halbuki 1 300 yıldır yazılan hiç bir tefsirde böyle bir iddiaya rastlanmamıştır. Bu yol tefsir kurallarına uymaksızın Kur'an-ı Kerimin keyfi bir tefsiridir. (2) Said Nursi, Risaklerini bir yıl süresince okuyanın onları anlamasa da alim sayılacağını ileri sürmüştür. Bu iddia ilmin ve alimin tanımına tamamen aykırıdı r. Said Nursi'n1n id diası lslamiyet yönünden de mesnetsizdir. Hazreti Muhammed, Kur'an hak kında onu anlamıyan alimdir demediği gibi yalnız Kur'an okumakla bir insa nın bir yılda alim olacağını iddia etmemiştir. Aksine, "İlim Çin'de de olsa arayınız diye buyurmuş" ve "İlim bütün Müslüman erkek ve kadınlara farzdır" diye emretmiştir. · Said Nursi'nin iddiasına göre Nur Risalelerini anlasın veya anlamasın, bir şahıs bir yıl sürece okuyunca hakikatlı alim olmaktadı r. Buna karşılık İslamiyete göre Kur'anı anlamadan yı llarca okumakla alim olunamamaktadır. Şayet böyle olsa idi Kur'anı anlamadan okuyan bütün hafızların alim olması gerekirdi. Bu müşahade ve tesbite göre, daha etkili, daha kutsal ve daha üstün olması lazım gelirdi. Said Nursi bilerek veya bilmeyerek Kur'anla reka bete girişmiştir. İslamiyete göre Kur'andan daha kutsal, daha beliğ ve daha manevi bir eser yoktur. Risale-i Nur'un bu yoldaki iddiası da yanlış, Kur'ana ve lslamiyete aykırıdır. (3) Said Nursi; Nur Risalelerinde kendisinin keramet ve ilham sahibi olduğunu iddia etmiştir. Zelzele, yangın, kuraklık veya bereket, güneş tutul ması Said Nursi ve eserlerinin kerametine bağlanır. Halbuki İslam akide sinde, inancında mucizeler sadece peygamberlere aittir. Keramet ve ilham 530
iddiası nda bulunmak ve bunlara İslam alemi için kesin deliller gibi göstermek herşeyden önce l slamiyetin ruhuna aykırıdır. Nur talebeleri, "Risale-i Nur bu zamanı n mehdisidir. Ey kürre-i arzda bulunan gençler, hocalar ve halifeler, bin senedir insanların aradığı mehdi hazretlerinin peşavası ve müjdecisi üstadımızın neşrettiği Risale-i Nur'dur" diyerek Said Nursi'nin mehdiliğini ilan etmektedirler. Halbuki lslam dininin inanç sisteminde en açık biricik kaynak olan Kur'anı Kerim'in serahatı i le Hadi ve Mehdi olarak gelen Hazreti Muham med'dir. Bunun dışında M ehdi ve Halaskar düşüncesine yer verilmemiştir. (4) Nur Risaleleri nde lslaQ'l nasları ve sünnet akidesiyle bağdaşt ırıl mayan diğer bir hususta, ebcet hesabıyla ayet ve hadisleri sayıya vurarak manalar çıkarılmasıdır. Ayrıca kur'andan da nurculuk lehine aynı yolla ahkam ç ıkarılmaktadır. Ebcet hesabı ilmi ni Peygambere dayamak ve harfler den batıni anlamlar çıkararak bir takım iddialarda bulunmak ehli sünnet itika d ı na aykırıdır. Hürufilik yoluyla ayetlerden anlam çıkarılması Kur'anı anlama da başvurulan kaide ve usullere de taban tabana aykırıdır. . Said Nursi kendini işaret eden ayetler, hadisler bulunduğunu da ilan etmektedir. Bütün ayet, hadis ve din büyükleri sanki nurculuk için var olmuş gibi gösterilmiştir. Kur'anı-ı Kerim'deki 1 OO'e yakın ayetin ebcet hesabıyla Said Nursi'ye, lakabına, risalelerine tarih düşürülmesi suretiyle isbat edilme ye çalışılmaktadır. Tılsımlar kitabında (s. 1 89-1 90), Sikke-i Tasdik-ii Gay bi'de (s. 1 73-1 9 1 ) de böyle •yersiz, s ı n ırsız tevafuklarla doludur. Bunlar Kur'anı Kerim'in gereklerini Said Nursi'ye yönelten zorlamalardır. Hakikatla hiçbir ilgisi olmadığı gibi Kur'anı Kerim'e onun tefsir usulüne bir tecavüzdür. , (5) Nurculuk, Risale-i Nur'u Kur'an-ı n i'cazı ve mu'cizesi gibi göster meğe çalışmıştır. Kur'anı n en büyük mucizesi bizzat Kur'andır. Kur'anın mu cizesi belagatinda, fesahatı nda ve i lahiliğindedir. Risale-i Nur'u Kur'an'ı n mu cizesi olarak kabul etmek, Kur'ana dışından mucize isnat etmiş olmak demektir. Bu ise Kur'anı eksik görmek, onu dışardan bir mucize ile tamamla mak demektir. Kur'anın kendi dışında bir mucizeye ihtiyacı yoktur. Risale-i Nur'u , Kur'anın mucizesi olarak kabul edersek, şöyle bir anlam çıkar. 1 300 senedir Kur'anın mucizesi eksikti. Bunu Said Nursi'nin eserleri o lan risale-i Nur tamamladı. Böyle bir sonuç İslamiyetten ayrı lmamızı gerektirir. (6) Nurcular, Said Nursi'nin Hazreti Muhammed'in sünnetlerine harfi harfine uyduğunu iddia etmişlerdir. Said Nursi'nin Hazreti Muhammed'in sünnetlerine aynen uymadığı ör neklerle bellidir. Kur'anı Kerim'de bütün Müslümanlara cuma namaz ı farz kılındİğı ve Hazreti Muhammed de bu emri eksiksiz bir şekilde yerine getirdiği halde Said Nu.rsi', "İnsanlardan tavahhuş ediyorum" diyerek cuma namazlarına git memiştir. Böylece Said Nursi, insanlardan Ürktügünü ve onlar arasına karış maktan hoşlanmadığ ını anlatmak istemiştir. insanlardan ürküyorum diyerek
531
bu ibadetten kaçınmak lslamiyetçe kabul edilmez.
Hazreti Muhamme� evlenmiştir. Said Nursi ise evlenmemiştir.
Evlenme konusunda Risale-i Nur'un tavsiyeleri de İslamiyete aykırıdı r. Risale-i Nur'da Nur talebelerinin mecburiyet olmayınca evlenmemeleri, eğer yuva kurmak gerekiyorsa bir Nurcunun bir Nurcu bayan ile evlenmesi tavsiye edilmiştir. Bu tavsiye herşeyden önce Müslümanları bölücüdür. Bu l slam anlayı şını taassuba ve geriliğe götürmek çabasıdır. Nurculuğun, lslamiyeti ve özel likle evlenmeyi s ı nı rlayıcı prensipleri dinimize ayk ı rıdır. İslam hukukuna göre bir Müslüman bir Hıristiyanla bile evlenebilir. Nikah düşen bir Müslümanın herhangi bir kadı nla evlenmesi İslami gerçek lerdendir. (7) Said Nursi eserlerinde insanlardan ürktüğünü ve inzivayı tercih ettiğini yazmıştır. İslam dini ne göre dünya ve fı.hiret işleri nin beraberce yürütülmesi ge rekir. Bu maksatla Hazreti Muhammed'in "Yarın 'ölecekmiş gibi ibadet et, hiç ölmeyecekmiş gibi dünya işlerine çalış" buyruğu, Said Nursi'nin inziva anla yışına tamame_n aykırıdır. Kur'anda, "insan için ancak çalıştığı şey vardır", "Allah'ı n fazlından ti caret ve kazanç sağlamanızda beis yoktur" mealinde ki ayetlerde dünya işle rini ihmal etmemeyi, çalışmayı ve kazanmayı bildirmişlerdir. Said Nursi'nin inzivayı övmesi ve benimsemesi İslami olamaz. insan lardan ürküp yalnızlığı seçmek, Hazreti Muhammed'in sünnetine de aykırı dır. (8) Dini savunmak ve imanı kuvvetlendirmek iddiasında olan Nurcu luk gerçekte lslamiyeti ve Müslümanları bölücü bir mahiyet arzetmektedir. lsıamiyet vicdan hürriyeti ne önem vermiştir. " Dinde zorlama yoktur" ayeti bunun açık delillerinden biridir. Nurcular, "Nurculuk demek lslamiyet demektir" diyorlar. İslamiyete göre bir insan, "ben müslüman değilim", derse dinden çıkar fakat bir kimse "ben nurcu değilim" derse, İslamiyet u mdele rin den hiçbirine aykırı hareket etmiş sayılmaz ve dinden çıkmaz. Diyanet İ şleri Başkanlığınca yayınlanan "Nurcular Hakkında" adlı etüdde, Nurculuk, milli ve dini birliği parçalayıcı bir zümrecilik olarak gösteril miştir. "Nur Risaleleri İslam'ın esaslarını tam dini bir görü şle değil tasavvufi, keşfi, ilhami hatta daha çok bilinmeyen .anlaşılmayan hurufiliğe kaçan batıni ifadelerle anlatmakta, böylece Nurcular kendilerini Müslüman topluluğundan ayırmaktadırlar ve hatta onun üzerine çıkarmaktadırlar. Nur talebeleri adıyla zürnreleşmek, başka eser okumamak, bu eserleri günahlara keffaret bilmek cemaatten ayrılmak değil mi?". 532
Yukarıda açıklanan sebeplerden ötürü Nurculuk İslamiyete aykırıdır ve dini birliği parçalayan bir zümreciliktir. Said Nursi akla yüz çevirmiş, herşeyin Risale-i Nur'u okumakla çözü leceğini sanmıştır. Kur'anda ise bir çok ayetler insanları düşünmeye çağır maktadır. Hazreti Muhammed, "içtihad edip doğru sonuca varan için iki, içti had edip hataya düşen için bir ecir vardır" diyerek düşüncenin önemine işaret etmiştir. İslam büyükleri rey ve kıyası bir delil kabul ederek lslamiyetin bir ile.r leme dini olduğunu isbat etmişlerdir. Nurculuk ise İslamiyeti dondur mağa çalışmıştır. Yukarıda açıklanan sebeplerden ötürü Nurculuk ve Nur Risaleleri İslam dinine yakındır. Dince mukaddes tanınan şeyleri alet ederek propa ganda ve telkinde bulunmaktadır. bb. Nurculuğun Türk Anayasasına Aykırı Yönleri 1 961 Anayasası gibi 1 982 Anyasası da Cumhuriyetin nitelikleri arasın da laikliği Türkiye Cumhuriyetinin bir niteliği olarak saymıştır. Laik Devlet, ça ğımızın Devleti olarak Anayasamızda yer almışır. Ayrıca Başlangıç'ın yedin ci fıkrasında "laiklik ilkesinin gereği kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştı rılmayacağı" ifade edilmekle, bir sosyal politika il kesi olarak laikliğe açıklık getirilmiştir. Anayasamızın, Din ve Vicdan Hürriyetinden bahseden 24 üncü mad desinin son fıkrası, hiç kimsenin dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemiyeceğini ve kötüye kullanamıyacağını öngör mektedir. Nurculuk siyasi ve sosyal hayat ımızı dini açıdan düzenlemeye çalışan önce Anayasanın 2 inci maddesinde -yer alan laik Devlet anlayışına ve 24 üncü maddenin son f ıkrasına aykı rıd ır. 1 924 Anayasası nın 1 937 de yapılan değişikliği ile Anayasaya giren laiklikle, dinin devlet işlerine karışmaması, hukukun akli olmayan, nakli kay nakların tesiri altında bulunmaması anlaşılır. Laiklik dini inkar anlamına gel mez. Dinin fertlerinin vicdanlarına terkedilğini gösterir. Laikliğin Tü rkiyede kabulü bir zoru nluğun sonucu olmuştur. Laiklik Türk toplumu için hayat meselesi, var olmak, medeni olmak meselesi olmuş tur. Laiklik hür düşünce ve fikre kıymet verdiği için, insanı insan olarak de ğerledirmiştir. insan hak ve hü rriyetleri gelişme ve uygulama imkanını bul muştur. Laiklikle milli egemenlik gerçekleşmiş, milletin malı olan egemenlik millete mal edilmiştir. Laiklik bat ılı laşmanın bir şartı olduğundan devlet idare sinde, toplum hayatında, öğretim ve eğitim ve hukukta da tesirini göstermiş tir. Nurculuk, laik devlet düzenini tüm olarak reddetmekte ve teokratik sis temin yaratılmas ı n ı , canlandırılmasını istemektedir. Nurculara göre laik bir devlet düzeni, "Şeriat'a aykırıdır. Türkiye kuru luşu itibariyle dinden uzaktır ve dine karşıdır.
533
Laiklik ve dinsizlik arasında bir fark mevcut değildir. Hristiyanlık dün yevi esaslara sahip olmadığı için, din ile dünya işlerini birbirinden ayırabilir. Reform, Hristiyanlıkta mü mkündür. Türk devrimleri dahi, Hristiyan reformunun bir taklidinden ibarettir. Zira - ısıamiyet - hiçbir reforma ihtiyaç gösterimeyecek derecede mükemmeldir" (Said Nursi, Mektubat, 1 958, S. 401 ) . Said Nursi v e N u r talebeleri, Türk Devletinin siyasi rejimine muhalefet etmekle kalmayıp ayrıca hilafeti de kurmayı programlarına aldıklarını ilan et mektedirler. Nurcuların anladığı milli egemenlikten maksat, Müslümanların dinleri nin korunmasıdır. Nurculara göre, 'Türk Devletinin dini, dini lslamdır ve bunun vikayesi (korunması) milletimizin mayee-i hayatiyesidir (hayati mayasıdır) . Hüku met, lslamiyet ve din için hizmet edecektir. Müslümalara, Kur'an dışıda bir Anayasa lazım değildir. Kur'an Cumhu riyet Anayasası gibi birkaç kişinin iradesinin değil, ilahi bir iradeninin sonucu dur, ilahi bir kanuni esasidir (Anayasa) . Akılcı ve hü rriyetçi yönüyle modern bir toplu m düzenini öngören Türk Anayasasına karşı, nurcuların görüşü gericiliği ve tutuculuğu temsil etmekte dir. cc. Nurculuğun Türk Milliyetçi lğine Aykırı Yönleri Said Nursi, milliyet ve milliyetçilik fikrine düşmandır. Türk milliyetçiliği nin, medeni, insani, laik ve demokratik bir nitelik taşımasına karşıdır. ( 1 ) Nurcular, beynelmilel bir islam devleti kurulmasını telkin etmekte dir. Milliyet duygusu İslam olan milletlerin birleşmelerine, bir İslam birliğinin teesüsüne mani olmaktadır. Nurculara göre, İslam devletleri için milliyet islam milliyetidir. İ slam Devleti, sonunda bütün dünyayı hakimiyetine alacak ve islam yapacakt ı r. Araplar bu İslam Devletinin en hakim unsuru olacaktır. (2) Ayrıca birleştirici bir nitelik taşıyan Türk Milliyetçilik anlayış ı na kaşı Nur Risalelerinde Kürtçülüğü körüklüyen sözler ile ayı rıcı ve bölücü telkinleri yer almaktad ır(79) . dd. Nurculuğun Türk İnkılaplarına Aykırı Yönü Türk inkı labı Türk toplumunu yüceltmek, Türk toplumuna faydalı ve yararlı her iyi şeyi getirmek amacıyla yapılmıştır. Bu inkılapla insan kölelikten özgürlüğe kavuşmuştur. İleri ve medeni yaşayışın sonucu olan Türk İ nkılabı Türk toplu munu maddi ve manevi huzura ve rahatlığa kavuşturmayı maç edindiği gibi, insanlığa hizmeti bir görev saymışt ı r. ( 79) Diyanet işleri Başkanlığı, Nurculuk Hakkında, Ankara, 1 964 , S. 2 1 .
534
Nurculuk ise siyasi ve toplumsal görüşleri i le, milletimizin uygarlık yo lundaki gelişimine engel olmak amacındadır. Türk inkılabına ve Türk toplu munu ileriye doğru götüren her harekete karşıdır. ( 1 ) Nurculara göre, inkılap kanunları geçicidir ve Hristiyan kanunlarıdır. (2) Risale-i Nur Hakkında verilen konferanslar adl ı kitapta da açıklan dığı üzere, Türk inkılabının ilk yirmibeş yılı, " Fecaat" ve istibdadın en koyu devridir. (3.) Risalelerin hemen hapsinde, 1 353 sayılı Türk H arfleri Kanununa aykırı olarak Arap harfleri kapak ve metin içinde yerli yersiz kullanılmaktadır. Bunun dışında miladi yerine hicri takvim ile zamanın tarihleri verilmektedir. Ayrıca, eski yazının methiyesi lslami yazı olduğu için yapılmaktadı r. (4) Kadınları n örtünmesinin islami bir kaide oluduğunu, kadınların ör tünmesine ve çarşafa karşı açılmış mücadelenin de Türk kadınının haysiyeti ne karşı olduğunu açıklayan Nurcular, Türk inkılabının kadın hakları ve kıya fet inkılabı ile ilgili kısımlarını açıkca zedelemektedir: (Ç. Özek, S. 270 271 ): Kadı nların uygar giyi mini de karşı olan Said Nursi, Gençlik Rehberi adlı risalesinde, "açık bacağ ıyla dehşetli bıçaklarla ehli imana taaruz edip sald ırıyorlar. Nikah yolunu kapamağa, fuhuşhane yolunu genişlettirmeye ça lışarak, çocukların nefislerini birden esir edip ve kalp ve ruhların ı kebair ile yarallyorlar" demekle ölçüsünü dahi belirtmeden açık bacaklı dolaşan Türk
kadı nın iffetine ve namusuna açıkca dil uzatmaktadır. (5) Şapka inkılabına karşı olan Said Nursi, şapka giyminin kafirlik ol duğu fikrini aşı lamağa çalışmıştır. Şapka İnkı labına karşı beyanlar, çeşitli ri sale ve yazılarda yer almaktadır. Aynı konuya temas eden Diyanet İşleri . Bakanlığı, "Nurculuk Hakkın da" ki yayınında şöyle demektedir: "Kisvenin i manla ilgisinin bulunmadığ ı -aşikardır. Müslümanların şapka giymesi onları kafi r yapmaz. Nasıl ki Yunan Efzunlarının ve Arap dünyasında yaşayan Hiristiyanları n fes giymekle Müslüman olmadıkları malümdur. Başa giyilen şey iman ve küfür timsali değildir. İtikadı n yeri kalbdir. (Diyanet işleri Bakanlığı, Nurculuk Hakkında, S.20) . (6) Said Nursi, M ektubat adlı risalesinde , "İslam dininde inkilap yap mak şeriat aleyhtarlığıdır" demekle Türk İnkılabı ile toplum hayatında yapılan değişiklikleri ve ilerlemeleri İslamiyete aykırı olarak gösterilmektedir. (Ç.Özek, S.268-269) Nurculara göre, Atatürk idaresi, hadislerde gösterilmiş bulunan, "Deh şetli ahirzamandır". Dinsizlik, komünistlik, ifsad komitelerinin faaliyet yılları dır. Saidi Nursi, Barla Mektupları adl ı yayını nda Atatü rk'ün manevi kişiliği ne açıkca tecavüz ederek, "Tek gözlü deccala; ya iman et, yahut dünyanı n maskarası olacaksın" demek küstahlığını v e cesaretini göstermiştir. ·
535
Nurculuk siyasi ve toplumsal görüşleri ile de, milletimizin uygarlık yo lundaki gelişmesine d e engel olmak amacındadır. Nurculuk, Türk inkılabını ve Türk toplumunu i leriye doğru götüren her harekete karşıdır. Nurculara göre i nkılap kanunları muvakkattir ve Hristiyan kanunlarıdır. Tü rkiye'nin laik esasları na aykırı olarak Devletin temel düzenini dini esas ve inançlara uydurarak yıkmayı ö ngören bu tür davranışları Anayasa mız ve diğer mevzuatımız yasaklamıştır(80J .
B
-
Aşırı Sol Akımlar
Aşırı soldan maksat, Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubalı'ya göre , "Marksist Leninist veya yaygın ve popüler adı ile komünist akım" dır. Marksist-Leninist akı m çok defa Türk dili siyasi edebiyatında bolşevizm diye de ifade edilmek tedir. Aşırı sol akı m o larak Marksizmi incelerken, daha önce "giriş" kısmında yaptığımız açıklamaya paralel olarak ama özetle sosyalizmle ilgili açıklama yapmak gerekecektir. Liberal demokrasini n ve kapitalizmin doğurduğu yetersizlikler ve ada letsizlikle sosyalizm, XIX. yüzyıl içinde önem ve değer kazanmasınıa sebep olmuştur. Sosyalizm, kapitalist düzenin mülkiyet ve çalışma kurumlarını ye tersiz ve adaletsiz bu lduğu için, o'nu değiştirmek ve o'nun yerine geçmek is tiyen düzenin adıdır. 1 848'e gelinceye kadar sosyalizm olarak ifade edilmekte 1 848'den iti baren K. Marx ve Engels'in katkıları ile bilimsel sosyalıizm ad ını almaktadır. Bilimsel sosyalizm veya ihtilalci sosyalizim, kapitalist sistemin bünyesi icabı aksıyacağ ını, işçi s ı n ıfının ihtilali sonucu yıkılacağını, siyasi ve iktisadi iktidarı n da işçi sınıfına geçeceğini, ihtilal hareketinin de milletlerarası bir hü viyet kazanacağ ını savunmuştur. K. Marx'ın ihtilalci fikirlerine karş ı , Afmanya'da E. Bernstein (Berntayn) Fransa'da J. Jauree (Jore) sosyalizmi demokrasi ile bağdaştırma yolunu seçmişlerdir. İngiltere'de ise evrimci ve de mokratik esaslara dayanan Fabian sosyalizmi, K. M arx' ı n_ bi limsel sosyalizminden farklı gelişmeler göstermiştir. Bugün dünyada bir tek sosyalizimden değil, yorumlama ve uygulama da dikkate alı narak sosyalizmlerden bahsetmek gerekir. Alman sosyalisti E. Bernstein, M arksizm'in yorumlanması , zamanın şartlarına göre gözden geçirilmesi ve düzeltilmesi yolundaki teşebbüs ve ça baları ile demokratik sosyalizmin gelişmesinin ilk işaretini vermiştir. Bu geliş me bugün Avrupa'nın bir çok ülkelerinde de görülmekte, komünizmin enter nasyonel hüviyetine karşı bir Avrupa komünizminden bahsedilmektedir. Bilimsel sosyalizme sadık kalan Lenin, teoriyi K. M arx'ın hayal etmedi ği bir sosyal yapı üzerinde Çarlık Rusya'da uygulamıştır. Marksizmi n, Sovyet (80) BK, Yargıtay Ceza Genel Kurul'nun 20.9. 1 965 tarih, E/23/0. 1 , K/3 1 3 sayılı kararı ile Nur culuk lfükliğG aykırı görülGrck kGsin olarak yasaklanmıştır. Ankara Barosu Dergisi, 1 966, Sayı, 1 , yıl 23, S. 72-8 1 . •
536
Rusya'da uygulanmasından sonra Marksizm-Leninizm adını almıştır. Sovyet Rusya'da uygulanan Marksizm, daha sonraları teoriden farklı bir anlamda şiddet yoluna başvurarak değişik bir yorum ve uygulamaya yönelmiştir. Bir yazarın haklı olarak belirttiği gibi, Sovyet Rusya'da bile K. Marx de ğişik yorumlara tabi tutulmuştur. "Sovyetıer Birliği içinde, Stalin'i Malenkov Kruçev, Brejnev-Kosigin ikili rejimleri izlemiştir. M arksist-Leninist bir ilah sayılan haşin diktatör Stalin, Kru çev rejiminde toplum düşmanı i lan edilmiştir. Stalincilikten arınma politikasıy la büyük taktik değişmelerine gidilmiştir. Bugünkü rejim de Kruçev rejiminden ayrılmıştır. Görülüyorki, bizzat Sovyetler Birliği içinde, Lenin, M arx'ı değiştir miştir. Fakat bugüne kadar Lenin'de kendisini izleyenler tarafından değiştiril miştir". (B Ota) Marksizmin temel dayanağı, sınıfsız bir toplum ve bütün üretim araçla rı nın topluma ait olması ve toplum yararına kullanılmasıdır. Marksizme göre, insanları ilkel toplumdan kölelik reji mine, kölelik rejiminden feodaliteye, feo daliteden kapitalizme üretim ve mülkiyet biçimlerindeki değişmeler sonunda ulaşmı şlardır. Sosyali st topluma da aynı şartlar altında ulaşacaklardır. Mark sizm, kapitalist düzenin şiddet yolu ile, ihtilalle değişeceğini öngörmektedir. İhtilalci sosyalizm, özelikle Birinci Dünya Harbinden' sonra, komünizm olarak ifade edilmektedir. İhtilalci olmayan yollarla, ekonomik ve sosyal olayları marksist düşünce i le açıklayanlara da sosyalist denmiştir. Demokratik rejimin uygulandığı bazı ü lkelerde, sosyalist partiler, demokratik sosyalizmi, komü nist partiler de ihtilalci sosyalizmi, yani M arksizmi temsil etmektedirler. Sosyalizmin gelişmesinde önemli bir aşamayı teşkil eden M arksizm, uygulamadaki ve milletlerarası politikadaki etkileri ile aşırı sol akı m olarak in celememize konu olacaktır. Önce teorik olarak Kemalizmin (Atatürkçülüğün) komünizmle neden bağdaşmadığını açıklayacağ ız. Dah a sonra 1 9 1 7 ihtilalinden itibaren Rusya'da uygulama alanına konulan Marksizmi bu ülke ile olan iç ve dış poli tika bakımından ilişkilerimizi değerlendirilmeye çalışacağız. . \ 1·
Teorik Yönden Türk inkılabı ve Komünizm
Türk inkılabından çok farklı sonuçlara varan komünizmi çeşitli yönlerden Atatürkçülükle bağdaştırmak mümkün değildir. Herşeyden önce Marksizm, klasik demokrasinin karşısındadır. Marksist Demokrasi , klasik demokrasi nin tersine, çoğulcu ve diyalokçu değildir, Muhalefet partisine yer verilmez, tek parti hakimiyeti esastır. Marksist de' mokrasi esas itibariyle işçi iktidarına dayanı r. M arksist sistemin uygulandığı ülkelerde iktidar, Komünist partisinin ve bu parti içinde de bir azınlığın elindedir.Tek parti içinde ufak bir grup meclis leri , seçimleri, tüm devleti ya zor kullanarak ya da tek yönlü bir propaganda .·
_
(BOia)
Tarık Zafer Tunaya, Siyasi Kurumlar ve Anayasa Hukuku, 4 ncü bası, l stanbul 1 980, s. 492.
537
sistemi ile kendine tabi kılmaktad ır. Tek parti siyasi, sosyal, ekonomik h aya tın bütün kumanda merkezlerini elinde tutar. Tek parti düzeni, tek liste, mu halefetsiz kazanılan seçimler, parti yöneticilerinin söz ve işlemlerinin tartış masız benimsendiği bu sistem, demokrasiden uzak bir sistemdir. Kemalizm ise hedef olarak başından itibaren demokrasiyi sistem ola rak benimsemiştir. Toplum hayatı ndaki gelişmelerle sosyal bünye değişikliği ile ona u laşmıştır. Bu açıklamalırında ışığı altında Atatürkçülüğün dayandığı temel i lke lerle Marksist görüşün dayandığı ilkeleri karşılaştıralım. Bu karşılaştırma ya � lırken daha önce yapılan açıklamalara gerektiğinde tekrar olsa dahi yer vermek zorunda kalacağız. a. Milliyetçilik ve Komünizm Atatürkçülük, millet gerçeğine değer vermekte , milliyetçiliği modern anlamı i le değerlendirmektedir. Türk milliyetçiliği özgürlüğü benimsediğin den, hür fikir ve düşünce, Türk İnkılabında kıymet ifade etmektedir. Türk İnkılabının bir temel prensibi olarak milliyetçilik, Türk inkılabının hareket etti rici gücüdür. Eşitlik, demokrasi, barış ve özgürlük Türk milliyetçiliğinin temel dayanağıdır. Milletlerarası komünizm için söz konusu olan gerçek anlamda milliyet çilik değil, milliyetçiliği komünizmin hizmetinde kullanmaktır. Komünizm ger çek milliyetçiliği rededer. Milliyetçiliği sınıf şuuru ile çelişkili görür. (81 ) Komünizm'e göre millet geçici bir devir ekonomisinin icadıdır. İlerici komünistlik karşısında sona ermeye mecburdur. Milliyetçilik de millet gibi fa razi bir gerçeğe dayandığından geçicidir. ve burjuvazinin, geri bir sosyal sis temin özelliğidir. Türk inkılabının bir temel prensibi olan milliyetçilik ile komü nizmi bu yönden de bağdaştı rmak mümkün değildir. Prof. Dr. Fahir Armaoğlu'na göre, "Anti-komünizm, Türk Milletinin milli vasfı ve Türk Milliyetçiliğinin en büyük hususiyetidir" ( 82) b. Milli Egemenlik ve Komünizm Tü rk İnkılabının bir temel pren�ibi olarak milli egemenlik, milletin kayıt sız şartsız egemenliğidi r. Milli egemenlik anlayışı, millet denilen topluluğun bağımsız bir sosyolojik bir gerçek olduğu kadar hukuki ve siyasi bir gerçek olduğu fikrine dayanır. Milli egemenlik teorisinde millet, kendisini kuran fert lerden ayrı ve onların üstünde bir kişiliğe, bir i radeye sahiptir. Milletin kendi ne has iradesi milli egemenlikle ifade olunmaktadır. Milli egemenlik anlayışı nda bir sınıfın üzerinde hakimiyet kuru lması, bir sınıfın diğer sınıfa tercihi bahis konusu olamıyacağı ndan, komünizmin dayanağı proleterya diktatörlüğü asla bahis konusu olamaz. Türk i nkılabı (8 1 ) Fahir Armaoğlu, Türkiye Cumhuriyetini Yıkmaya Matuf Siyasi ve i deolojik Oyunlar, Anka ra, 1 986, S. 26. (82) Aynı eser, aynı yer.
538
sınıf ayrımını ve çatışmasını reddeden yönüyle bir tek sınıfa dayanan komü nizmle bağdaşamaz. c. Milli Bağımsızlık ve Komünizm Teknik deyimle siyasi istiklal, bizdeki kullanılışı ile millt bağımsızlık devletler huikukunun devlete tanıdığı yetkileri ve milletlerarası yüklemleride serbestçe yerine getirmektir. Türk İnkılabının anlayışında milli bağ ı msızlık tam bağ ımsızlıktır, kayıtsız ve şartsız bağımsızlıktır. Komünizm ideolijisinde bağı msızlıktan maksat, ideolojinin gereği, sö mürôcü zümrenin, kapitalist sınıfın işçi sınıfını sômürmesinden kurtulmalıd ır. Emperyalistlerin tahakkümlerine ve ekonomik baskılarına son vermedir. Ba ğımsızlık komünizmde yalnız ekonomik yönü ile ele alınmaktadır. Bu yönü ile de Türk inkılabı nın bağımsızlık anlayışı ile tamamiyle ayrı menşeden ha reket eden komünizmin bağımsızlık anlayışını birleştirmek, bağdaştırmak mümkün değildir. d. Halkçılık ve Komünizm Tü rk inkılabının anlayışına göre halk ile millet arasında bir birlik, bir eşdegerlik vardır. Halk milletin henüz dayanışma duygusu ile bilinçlenmemiş halidir. Türk halkı , Türk Devletinin beşeri unsurunu oluştu rur. Türk milleti, Türk halkının Türklük bilinci içinde gelişmesiyle siyasi ve sosyal planda değer kazanmasıdır. Bunun sonucu Türk Devletinin beşeri unsurunu halklar değil yalnız ve yalnız Türk halkı oluşturur. Türk İnkı labı başandan itibaren derebeyliğe, ağalığa, bölge menfaati ne, aile, sınıf ve cemaat imtiyazına yer vermediğinden, halkı haklara sahip yetkileri kullanmakta eşit varlıklardan oluşmuş bir topululuk olarak görmüş tür. Tü rk İnkılabı kanun önünüde eşitlik esas ını tanımakta yurttaş arasına ay ı rım yapmamaktadır. Türk İnkılabı açıkca, şah ıs, sınıf ve zümre imtiyazına karşı savaş vermiştir. Halbuki Marksist teori, pro leterya (işçi) sınıfının hakimi yetine yer verdiğinden, Kemalizmle bağdaşmaz. Türk İ nkılabının halkçılık anlayışına göre, halkı oluşturan çeşitli sosyal gruplar, millet bütü nlüğünü yaratmaktadırlar. Halkçılık anlayışının uygulan ması ile çeşitli grupların menfaatleri, memleketin yüksek menfaatleri ile bağ daşmaktadır. Halbuki, Marksizm, sınıf çatışmasına toplumu iterek, toplumda bunalımlar yaratmaktadır. Marksizme göre, proletarya diktatörlüğün ötesinde yeryüzü cenneti diye vasıfland ırı lan sı nıfsız komünist bir toplum vardır. Marksizme göre ko münist toplum so n aşamadır (Sovyet Rusya yetmiş yıldan fazla bir süreden beri henüz bu hayale uluşamamıştır) . Yeryüzü cenneti denilen bu aşamada mutlak eşitlik ve gerçek hürriyet vardır. Biz burada komünist toplumun bir ütopya (hayal) olup olmad ığını bir yana bırakarak son aşamada teorik ba kımdan, marksizm'in vardığı sonuca işaret etmek istiyoruz. Toplum hayatın da sınıflara yer vermiyen, mutlak eşitliği değrelendiren anlayış, marksizme
539
göre son aşamadır. Halbuki Türk İ nkılabı halkçılık anlayışı ile millet potası içinde, toplumu imtiyazsız ve sınıfsız bir hale g etirmekle, kanun önünde her kesin eşitliğini savunmakla, daha başlangıçta, yeryüzü cenneti vaadleri yap madan, bunları gerçekleştirmeye çalışmıştır. Türk İnkılabının halkçılık anlayışı, marksizmin önüne geçilmez olduğu nu iddia ettiği ve kamçıladığı sınıf bilincini, sınıf bilincini, sınıf menfaatlerini, sınıflararası çatışmayı red etmektedir. Türk i nkılabının halkçılık anlayışı, kişi lerin ve çeşitli grupların milli birlik ve bütünlük içinde kaynaşarak yaşamasını ve yükselmesini h edef tutmaktadır. e. Devletçilik ve Komünizm Tü rkiye'de uygulanan devletçilikle, Sovyet Rusya'da uygulanan kollek tivist sistem arası nda temelde aykırılık ve zıdlaşma vardır. Türkiye'de uygulanan devletçilik karma ekonomi denilen modele day_a nır. Özel sektörün ve devlet sektörünün ekonomik hayata müteşebbis olarak katkısı nı öngörür. Sömürge tipi, geri kalmış bir ülke olarak Türkiye sü ratle kalkınmak zo runda idi . Türkiye'yi devletçiliğe içinde bulunduğu durum mecbur kılmıştır. Devleti yetkili kılarak, toplum refah ına yöneltmek, ekonomik, sosyal ve kültürel alanda müdahaleyi ge rekli kılıyordu. Türkiye'de uygulana devletçilik, XIX. yüzyıldanberi sosyalizm tarafın dan örıgörülen fikirlerden yararlanmış bir sistem değildir. Türkiye'nin kendi ihtiyaçlarından doğmuş, kendine mahsus bir sistemdir. Türkiye'de uygulanan devletçilik sisteminin Sovyet Rusya'da uygula nan kollektivist sistemle bir ilişkisi mevcut değildir. Sovyet Rusya'da Marksist teori gereği, bütün üretim araçları kollektifleştirilmiştir (Toplumun mülkiyetin dedir). Türkiye'de üretim araçları hem özel teşebbüsün, hem de devletin elin dedir. Devletin müdahalesi sınırlıdır. Sovyet R usya'da bütün ekonomik haya ta devlet hakimdir. Merkeziyetçilik esastır. Atatürk, "kesin zaruret olmadıkça, piyasalara karışı lamaz; bununla beraber, hiçbir piyasa da başıboş değildir" sözü ile, topyekun bir devletçilikten değil, memleketin yüksek menfaatlerinin gerektirdiği bir devlet müdahalesinden bahsetmektedir. Devletçiliğin bir gereği olan plan anlayışı da bizde ve sosyalist ülkeler de farklı şekilde görünmektedir. Sosyalist ülkelerde planlamada koyu bir merkeziyetçilik ve plana sıkı bir bağlılık vardı r. H ızla sanayileşmek, siyasi rejim gereği merkeziyetçiliği ge rekli kılmaktadır. Uygulanan plan yönlendirici ve aktif bir plandır; bir yönüyle de katı bir pland ır. Ülkemizde uygulanan plan, demokratik ü lkelerde olduğu gibi özel sek tör için işaret edicidir; emredici değildir; hedefleri göstermekte, tercihleri be li rtmektedir. Uygulamada planda değişiklik yapılabilmesi imkanı mevcut oldu ğundan katı değil yumuşak bir plandır. Plan bir tarafta resmi sektörün, diğer taraftan özel sektörün menfaatini sağlıyan, bir eserdir. Plan bizde resmi sek540
törle özel sektör arasında dengenin sağlanması içinde gereklidir. Plan aynı zamanda devletin yol gösterici ve koruyucu rolünü de gerekli kılmaktadır. f. Batılaşma ve Komünizm Türk inkı labının anlayış ında batılılaşma hür fikir ve düşünce, yaratıcı ilim zihniyetine dayanarak modern bir toplum, demokratik bir devlet kurmak demektir. Batıl ı laşmanın özelliği her türlü önyargıdan kurtularak gerçeğin aranmasıdır. Özgürlük batılılaşmanı n ön koşuludur(83) . Türkiye'de aşırı sol batılı laşmayı, batı düşmanlığı şeklinde görmekte dir. Niyazi Berkes'e göre, "batıcılık ulusal varlığı satılığa çıkarmak, ulusçuluk ise gelenekçiliğe yapışmak"tır(84) . Aşırı solun batı düşmanlığının nedenleri çeşitlidir. Doğuya bağlılı!<, batı ile kapitalizm arası nda ayrıl ık ve daha çok önemli olarak emperayizm fo; bisi ve demegojik taktiktir. Bu düşmanlık Tarık Özbilgen'e göre, "bir yandan batıdan gelen her harekette bir emperyalist ajan kimliği görmek, öte yandan da oy toplamak ya da ilerde atı lacak devrim tohumları için elverişli ortamı ha zırlamak üzere halkta aşarı sola karşı sempati yaratmak"(B5) . . Tarık Özbilgen'e göre, komünizm gerçek anlamda batılı olmıyan ülke lerde başarı sağlamı ştır. Komünsit devrimin önkoşulu ise batılılaşmamış ol maktır(B6 ) . Batı özgürlüğe değer verdiği için, insan kişi olarak toplumda değer ka zandığı için, komünizm ile bağdaşamamaktadır. g. Laiklik ve Komünizm Tü rk İnkı labına göre laiklik, dine karşı olma ve dinsizlik olarak kabul edilemez. Türk İnkılabı irticaın, cehaletin ve yobazlığın karşısındadır. Türki ye'de laiklik akılcı ve insanlcıl bir temele dayanan yeni değerler sisteminin kabulü ile başarıya ulaşmış, İslamın beynelmilelciliği yerini Türk Milliyetçilği ne bırakmıştır. Marx'a göre, "din sömürüyü sürdürmek için yutturu lan bir afyon"dur (87) . Tü rk İnkılabının laiklik anlayışı ile komünizmi bağdaştırmak mümkün değildir. Prof. Dr. Hüseyin Nail Kubalı'ya göre, "sınıf mücadelesine ve işçi sınıfı diktatöryasına karşı olan, düşünce hü rriyetini ve kişinin kutsallığına inanan, özel teşebbüsü reddetmeyen, ailenin ve kamu yararına aykırı olmamak şartı ile, özel mülkiyetin ve mirası�. hatta dinin saygıdeğer müesseseler olduğunu ·
(83) Tarık Özbilgen, Batılılaşma Problemi üzerine Bir Uygulamalı Sosyoloji Denemesi, l.H.F.D., c. XXXIV., Sayı 1 -4 ., S. 4 1 7 ve devamı (84) Niyazi Berkels, Batıcılık Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler, l stanbul, 1965 , S, 8 (85) Tarık Özbilgen, Batılılaşma Problemi, a. g. m., S. 419. (86) Aynı eser, S. 438-444 (87) Aynı eser, S. 479.
541
kabul eden rölativist ve plüralist bir düşünce sistemi, rasyonel ve objektif bir davranış olan Ataiürkçülük aşırı sağa olduğu kadar aşı rı sola da şiddetle karşıdır. Zira, adeta bir dini dogma katılığını, fanatizmini ve müsamahasızlı ğını taşıyan, insanı i nsan yapan düşünce özgürlüğüne hayat hakkı tanıma yan, materyalist o lan komünist veya Marksist - Leninist ideoloji, Atatürkçülü ğün manevi değerlere saygılı realizmi ve progmatizmi ile taban tabana çatış ma halindedir"(88) . Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya'ya göre, "Atatürk komünist değfldi" (89) . "İhtilalci ve geniş Sovyet dünyasının, fiili ve ideolojik baskısı karşısında Ata türk, katıksız bir müdafaai hukukçu ve devlet adamı olarak kalmıştır" .(90) Atatürk çeşitli konuşmalarında, Türk inkılabının komünizmle bağdaş madığını açıkca belirtmiştir. (9 1 )
2 - iç ve D ış Politika Yönünden Marksizmin (Aşırı Solun) Değer lendirilmesi
İç ve dış politika yönünden değerlendirme, Türkiye'nin uyguladığı poli tika bakımından Marksizimle bağdaşmadığını açıklamaya-yöneliktir. a . iç Politika Yönünden Yeni kurulan Devlet, büyük bir dikkat ve itiria ile dış ilişkileri düzenler ken, Anadolu'da aşırı sol akımlar yeni milli Devleti komünizmin kucağına dü şürmeye çalışmışlard ı r. Bunlar arasında Yeşil Ordu, Resmi Türkiye Komü nist Fırkası gibi kuruluşlar Milli Mücadelenin başlarında faaliyet göstermişlerdir. Yeşil Ordu bir anlamda 1 920 yıllarında Anadolu'da kurulan bir gizli ce miyetin adıdır. Yeşil Ordu diğer anlamda, Rusya ve Asya'dan Anadolu hare ketini desteklemek gayesi_yle gelecek tamemen hayali bir askeri kuvvettir. Asıl Y e şi l Ordu Cemiyeti 1 920 Mayıs ayında ortaya çıkmıştır. ls ıaml komünist bir nitelik taşiyan \reşil Ordu , Çerkes Ethem'in bu taşkilata katılması ile tehlikeli oım·aya başlamıŞtır. . Mete Tuncay'ın açıkladığ ına göre, Çerkes Ethem, çevresindekilere ko münizmin tek kurtuluş yolu olduğunu söyliyerek Yeşil Ordu hareketini kuvvet le desteklemiştir. Hatta Çerkes Ethem 1 920 Ağustosunun sonlarında Eskişe hir'de Arif Oruç vasıtas ıyla Seyyare-i Yeni Dünya adlı günlük bir "İslam Bolşevik Gazetesi" çıkartmıştır. (92) Yeşil Ordu teŞkilatı 1 920 sonbaharında feshedilince üyeleri Resmi Ko münist Fırkasına ve Gizli Komünist Fırkasına bağlanmıştır. 1 8 Ekim 1 920 de kurulan Turkiye Komünist Fırkası tamamen siyasi amaçlarla . ve · Atatürk'ün direktifi ile kurulmuştur. Fırka, Türkiye için Rusya'd�ki gibi kanlı bir iç devrimin gerekmiyeceği düşüncesini savunmuş tiJf. Türkiye _Cumhuriyet Fırkası sol fikirlerin Türkiye'ye uygulanması için ·
(88) Hüseyin N ail kubalı, Aıatürk Devrimi ve Gerçeklerimiz, l stanbul, 1 968, S. 1 9 (89) Tarık Zafer Tunaya, Atatürk ve Atatürkçülük, a. g . e., S . 80 (90) Aynı es er, s. 96 (9 1 )
Utkan KocatürK, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara
(92) Mete Tuncay, Türkiye4de Sol akımlar, a. g. e., S. 8 1 . Özellikle aynı sahifede not 46 ve
47. (93) Aynı eser, S.
542
87-89.
pragmatik yollar arıyarak, İslamiyeti sosyalizmin esası olarak göstermiştir. (93) Bu partinin kuru lmasının amacı bir taraftan dağı lan Yeşil Ordu yerine aşırı sol fikirleri kanalize etmek, yönetimin birliğini korumak ve kontrolsüz ya yılmaları da önlemek olmuştur.(93 ) Partinin kuru luşunun bir diğer sebebi de Anadolu'nun çok güç şartlar altında bulunduğu bir devrede Sovyetlere yakın lık göstermek içindir. Resmi Türkiye Komünist Fı rka_s ı uzun ömürlü olmamış, Çerkes Ethem ayaklanması dolayısıyla girişilen solu bastırma sırasında bu parti de kendiliğinden faaliyetini tatil etmiştir.(94) 1 920 Haziran ortalarında kurulan Türkiye Komünist Fırkası (Gizli) mer kezi Ankara'da olmak üzere Üçüncü Enternasyonala bağlı bir partidir. Eski şehir'de basılan gizli beyannamesinde Gizli Komünist Partisi Sovyet Rusya tipi halk hükümetleri kurmayı, mütegallibe (zorba takımı) ve burjuvayı seçim hakkından mahrum etmeyi, partinin diktatörlüğünü ilan ederek şahsi ve özel mülkiyeti kaldırmay ı , her çeşit istihsal vasıtalarını milllleştirmeyi, eşit hisse lerle ihtiyaç ve istihsali düzenlemeyi öngören bir sistemi kabul ettiklerini açık lamaktadı r. Ayrıca bu partiye göre, Türkiye'de iki hükümet vardır. Birisi , müs tebit (zalim) İstanbul Hükümeti , diğeri muğfil (aldat ıcı) Kuvayi Milliye. Parti her iki ile de ilgisi bulunmadığını ilan etmiştir.(95) Mecliste açıklamalar yapan Mustafa Kemal Paşa bu Fırkanın Ruslara Türkiye'de ihtilal çıkarabileceği ümidini vermek, bunun için de Eskişehir işçilerini - Milli Kuwetler Çerkes Et hemle uğraşırken - ayaklanmaya çalıştığını belirtmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Garp Cephesi Kumandanı Ali Fuat Paşa'ya gön derdiği 14 Eylül 1 920 (1 336) tarihli yazısında, "bila kaydcü şart Rus tabiiyeti demek olan dahildeki komünizm teşkilatına gaye itibariyle tamamen bizim aleyhimizdedir. Gizli komünizm teşkilatı nı her surette tevkif ve teb'it etmek (uzağa göndermek, sürmek) mecburiyetirıdeyiz" (96 Jdemekle, bu partinin za rarlarını ve milli menfaate aykırı yönünü belirtmeye çalışmıştır. Fırka gizli faaliyetlerini meşrulaştırmak için Türkiye Halk lştirakiyun Fırkasına yerini bırakmıştır. Tü rkiye Halk lştirakiyun Fırkası ise Yeşil Ordu ve Gizli Komünist Fırka sının mensuplarından bir kısmının katı lması ile Aralık 1 920 de kuru lmuştur. Fırka işçilerle yetinmiyerek köylüleri de sol ihtilalciliğe çekmek için komünist teorilerden bazı sapmalar göstermiştir Fırka ayrıca halk kütlelerinin de deste ğini kazanmak için islamiyetin sola yakınlığı üzerinde durmuştur. Fırka, 1 92 1 yılında dağ ıtılmış, mensupları İstiklal Mahkemesi tarafından ağı r hapse . mahkum edilmiştir. Mete Tuncay'a göre, " 1 921 in ilk aylarında aşırı solun bastı rılması, ·
(9 4) (95) (9 6) ( 9 7)
Aynı eser, aynı yer. BK, Tarık Z. Tunaya, Türkiye'de Siyasi Patiler, a. g. e., S. 53 1 "53 2. Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, a. g. e., S. 474 . Mete Tuncay, Türkiye'de Sol Akımlar, a. g. e., S. 1 2 3 .
543
Çerkes Ethem'in ayaklanması ve Londra konferansının hazırlanması ile aynı anda bulunmaktadır.(97) Türkiye'de 1 921 yılı başlarında komünist yanlı kuruluşlara karşı girişi len mücadele, Sovyetlerle anlaşmak yolunda çabalara engel teşkil etmemiş tir. Sakarya savaşı ndan hemen sonra, çıkarılan bir kanunla, Ankara is tiklal Mahkemesince mahkOm edilen komünistler serbest bırakılmışlard ı r. Bunların serbestliğe kayuşmasından sonra Türkiye Halk lştirakiyu n Fırkası yeni baştan faaliyete başlamıştı r. Ancak 30 Ağustos 1 922 zaferinden sonra Lozan Konferansına kadar geçen ,devrede Anadolu'da aşırı solun kesinlikle faaliyetine son verilmiştir. Milli Mücadeleden sonra aşırı solun açıktan faali yetlerine pek imkan verilmemiştir. 1 946 da başlayan çok parti li devreye gelinceye kadar,lürkiye'deki ko münist faaliyetler, edebiyat ve sanat yoluyla, gençlerde, üniversitelerde, sivil ve askeri okullarda propaganda şeklinde cereyan etmiştir. Bu dönemde gizli hücre çalışmalarına devam edilmiş, yayın yoluyla aydınlatma ve sınıfları bi linçlendi rme faaliyetine önem verilmiştir. Aşırı solun bir diğer önemli faaliyeti de, tek parti olan Cumhuriyet Halk Partisine ve Halkevlerine sızarak, köprü başların ıele geçirmekti. Böylece ka leyi içten fethetmiş olacaklardı. Aşırı sol 1 961 yılına gelinceye kadar faaliyetlerinde başarılı olamamış tır. Bu dönemlerde hükOmetler komünist faaliyetlere karşı gayet hassas dav ranmışlar, tehlikenin ciddi ve etkili bir duruma gelmemesi için ciddi ve etkin tedbirler almışlardır. Türkiye'de komünizmin gelişmesinde 1 961 Anayasası bir dönüm nok tasını teşkil etmiştir. 1 961 Anayasasının sağladığı geniş hürriyetler düzeni, bu sistemin ihlaline ve kötüye kullanılmasını önliyecek tedbirleri yeterince görmediğinden aşırı sol ve benzeri bölücü ve zararlı akımlar bundan yarar lanmışlardır. Anayasanın kurduğu müesseseler (Anayasa Mahkemesi ve Danıştay), Anayasa'ya da sahip çıkmadıklarından Anayasa'nın ihlali de ko laylaşmıştır. 1 968 de başlangışta masum öğrenci hareketleri olarak başlıyan o lay lar daha sonraları anarşi ve teröre yönelmiştir. Aşırı sol özellikle eğitim kuru luşları ile işçi sendikalarına nüfuz ederek genç kuşağı yönlendirmeye çalış mıştır. 1 971-1 972 den sonra anarşi ve terör kırsal alana intikal etmiştir. Kırsal alanda bilhassa etnik gruplar kışkırt ılarak bölücülük hareketleri yoğun laştırılmışt ı r. 1 2 Eylül 1 98 0 öncesi dönemde, komünizm, her türlü fraksiyonları ile Türkiye'yi bölmek ve yıkmak için bölücü ve yıkıcı hareket ve faaliyetleri geniş ve yaygın bir şekilde eyleme geçmiştir. Milletlerarası komünizm, Süriye ve Lübnan'da kurulan eğitim merkez leri ile komünist, bölücü anarşist ve teröristlerin yuvasını oluşturmuştur. M os-
544
kova, Doğu Berfin, Sofya, Suriye ve Filistin Kurtuluş Örgütü, Türkiye üzerin de rol oynıyan, anarşist ve terörist hareketlerin yöneltildikleri merkezler o l muşlardır. Bütün bu olaylar sonucu Türkiye kuzeyden ve güneyden tendit ve baskı altında tutulan ülke olmuştur. Uçurumun kenarına kadar getirilen Türki ye, komünizmin adeta sıkı bir kıskacına alınmıştır. 1 2 Eylül 1 980 Harekatı ile bu büyük ve hayati tehlike bertaraf edilmiş, komünizmin Türkiye'deki yuvala rı büyük ölçüde temizlenmiştir. Türk insanı, baskı ve korkudan kurtularak hürriyetine kavuşmuştur. Böylece 1 2 Eylül 1 980 ile hürriyetler ülkesi Türkiye, aşarı solun, komünizmin baskı ve tehdidinden kurtulduğu gibi yeni kurduğu düzenle, barış ve güvenlik ülkesi olmuştur. Şurası u nutulmamalı ki, bizi 1 2 Eylül 1 980 de başarıya ulaş tıran güç Türk Milletinin kaderinin çizen Türlüğe özgü özellikler ve toplum olarak huzurlu ve mutlu yaşamanı n sırrını Atatürk fikir ve idealinde bulmak tan ileri gelmektedir. b. D ı ş- Politika Yönünden Daha önce de. işaret edildiği üzere, T.B. M . M . nin açılışını izleyen gün lerde, T.B.M.M. Reisi Mustafa Kemal Paşa, Lenin'e gönderdiği bir mektupla, Ankara ve Moskova arasındaki normal münasebetlerin kurulmasını, askeri ve siyasi ittifak ile yabancı emperyalizmine karşı birlikte mücadle edilmesini istemiş ve Ankara Hükumetinin Milli Misak'a dayanan politikasını açıklamış tır. Lenin'in yerine, bu mesaja Sovyet Dışişleri Bakanı Çiçerin cevap vermiş tir. 'Bu cevap üzerine siyasi ilişkilerin kurulması sağlanmakla beraber ittifak teklifi reddedilmiştir. Sovyetlerin böyle bir ittifak teklifini reddetmelerinin sebe bi , s"ovyetlerin komünist olmıyan ülkelerle ittifak yapmak istememeleri , l ngil tere ile Rusya'nın yaptığı ticaret anlaşmasına engel olabilmesi ihtimali ve Milli Mücadelenin başanda olunuşu ve kazanma ihtimalinin, şansının Şüphe ile karş ı lanışıdır(98) . Bir dostluk andlaşması aktedmek ve ihtiyacı mız olan para ve her çeşit harp malzemesini temin etmek üzere Dışişleri Bakanı Bekir Sami beyin baş kanlığındaki heyetle Moskova'da yapılan görüşmeler 24 Ağustos 1 920 de son şeklini almışken, Sovyetlerin Ermeniler lehine yeni teklifler ileri sürmele ri, Sovyetlerin Ermenistana Türk topraklarından verilmesinde ısrar etmeleri, Kürdistan, Lazistan ve Baturn'un kendi kaderine hakim olmaları prensibini savunmaları Sovyet Rusya ile bir andlaşma aktine imkan vermemiştir( 99) . Ancak bu arada siyasi ilişkiler kurularak daimi elçi gönderilmiştir. (98) Bk, Fahir Armaoğlu, Siyasi Tarih, a. g. e., S. 630 ve devamı ; Mete Tuncay, Türkiye'de Sol Akımlar, ( 1 908-1 925), 2 nci baskı, Ankara, 1 96 7, S: 7 1-72, Not. 19 . Özellikle Louis Fic her'in görüşü.
(99) BK, Fahir Armaoğlu, a. g. e., S. 630-631 ( 100)
Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları, a. g. m., S. 98 Mete Tuncay, Türkiye'de Sol Akımlar, a. g. e., S. 73 ve Not. 2 1 . Yusuf Hikmet Bayur, Türkiye Devletinin D ı ş Siyasası, a . g . e . , S . 66-67 . Bk, Yusuf Hikmet Bayur, Türkiye Devletinin dış Siyasası, a. g. e., S. 6 7.
545
Yunanlıların Uşak'a kadar i lerlemeleri, Ankara'da bazı zaaf belirtileri nin doğmasına sebeb olmuş ve yardım . karşılığında Sovyetlerin isteklerinin yerine getirilmesi yolunda M eclis içinde de akımlar görülmüştür. T.B.M.M. Reisi Mustafa Kemal Paşa'nın şiddetle karşı koyması ile bu akımlar kökün den yok olrriuştur( 100) . Ermenilere karşı kazanılan savaş ve Gümrü Barış Andlaşması, Türki ye ile Sovyet Rusya arasında yakınmaşmayı sağlamış ve Birinci İnönü zafe rinden sonra 1 6 Mart 1921 tarihli Andlaşmanın imzalanması mümkün olmuş tur. Lozan'dan sonra iç meselelerini düzenliyen Türkiye, Türkiye'deki ko münist hareketine karşı daha dikkatli ve hassas davranmıştır. Sovyetler, Tür kiye iJ e dostluk ilişkilerini Türkiye'deki komünist propagandası ile birlikte de ğerlendirmişler, Türk Hüku metini n komünizm aleyhindeki aldığı tedbirleri, Moskova tepki ile karş ı lamıştır. Hatta Sovyet Komünist Partisinin resmi orga nı "Pravda"nın ağır ithamlarına cevap vermek zorunda kalan Türk Hükume tinin .sözcülüğü görevi ni göre_n, "Milliyet" tenkidi şöyle cevaplandı rmıştır: "Pravda g azetesi komünistliği mukaddes sayabilir, fakat hiçbir davası, Türkiye nasyonalistliğinin daha az mukaddes bir dava sayılamadığına sebeb olamaz"( 101 ) . 1 923 - 1 930 yılları arasında Türk - Sovyet ilişki leri fıükumetler seviye sinde dostane bir şekilde devam etmekle birlikte, Sovyetler Birliği Türkiye'nin dayandığ ı tek büyük devlet olmaktan yavaş yavaş çıkmaya başlamıştır. 1 930 - 1 938'e kadar olan devrede Türk - Sovyet ilişkileri dostane bir şekilde cereyan etmiş, dış politikada işbirliği sağlanmaya çalışılmıştır. Montreux Bo ğazlar Sözleşmesi , Türk - Sovyet ilişkilerinde ayrılığın ilk önemli adımı olu muştur. ikinci Cihan Harbi ve Sovyetlerin, Kars Ardahan ve Artvin üzerindeki toprak talepleri ve Boğazlarda üs istemeleri ve Boğazları n kontrolünün Türki ye ile birlikte yapılmasını gerek diplomatik temaslar da ve gerekse yazılı no talarla talep etmeleri Türk - Sovyet ilişkilerini bir hayli gergin hale getirmiştir. Türkiye Sovyellerle i lişkilerinde, komünizmi bu ilişkilerin bir faktörü ola rak görmekten daima kaçı nmış karşılıklı ikili andlaşmalarda da yer alan iç,iş lere karışmama {müdahale etmeme) prensibini savunmuştur. Ferudun Cemal Erkin'in dediği gibi, "Geçmişteki beraber yaşama" poli tikası, iyi komşuluk ilişki.l erine, güvene, her iki memleketin bağı msızlık ve toprak bütünlüğüne karşıl ıl
546
Türkiye'nin toprak bütünlüğüne karşı manevi tecavüz sınırlarına varacak kadar tereddiye uğramıştır" (102ı. Tü rkiye ile Sovyetler Birliği arasınd�ki uyuşmazlık devresi Stalin'in ölü münden sonra genel hatlarıyla yakınlaşma ve dostluk ilişkileri kurmak yolun daki teşebbüslerden sonra 1 964 yılı ndan itibaren yavaş yavaş normale dön meye başlamıştır. Daha ö nce de açıklandığı üzere Türkiyenin Sovyetlerle i lişkilerinde, Tevfik B ıyıklıoğlu'nun belirttiği gibi , "Mustafa Kemal Paşa, memlekete komü nizmi sokmadan ve Sovyet işgali altıria düşmeden, iki tarafın gerçek menfa atlerine uygun bir Türk - Sovyet işbirilği ve dostluğu kurmağa muvaffak ol muştur( 1 03) . Türkiye genellikle yeni Devletin kuruluşundan itibaren Sovyetlerle iyi komşuluk ve dostane ilişkiler kurmak istemiş, komünizmi bir siyasi rejim ola rak bu ilişkilerin dışıda tutmaya gayret etmiştir. Türk Devletinin Sovyetlerle akteddiği andlaşmalarda her devletin iç işleri ne ademi müdahele prensibinin yer almasının anlamı bundan ileri gelmektedir. Ancak Sovyetler siyasi rejim leri icabı komünist olmıyan, demirperde arkasında bulunmıyan ü lkelerle sı. nırlı ilişki kurma yoluna gitmişler, bu devletlerle ittifak andlaşmaları aktetme çabasından uzak kalmışlardır. Komünizm bünyesi icabı yayılma ve tecavüz politikası izlediğinden Türkiye'nin Sovyetlerle olan dış ilişkilerinde bu akımın da tesirleri görülmüştür. Türk dış politikasının bu akıma direnişi, memleketi komünizmin kucağına atmamak için uygulanan bir politik tutum olmuştur.
( 1 03) Tevfik Bıyıklıoğlu, Atatürk Anadolu'da a. g. e., S. 1 2
547
KR O N O LOJİ* 1 88 1
Ali Rıza Efendi ile Zübeyde han ı n ı m "Mustafa" ad ı n ı verdik leri çocuklarının, Selanik, Kası miyl e Mahallesi, lslahhane caddesinde, bugünün müze olan evde doğuşu.
1 888 - 1 893
Mustafa, çok kısa bir süre m ah alle mektebinde gittikten sonra, modern eğitim yapan Şemsiefendi İ lkokulunu bitirdi. -·
Babası vefat etti. Annesi ile birlikte day ı s ı n ı n çalışt ı ğ ı çiftliğe gitti. Orada tarla bekledi. Daha sonra Selanik'e tey zesinin yan ı n a dönerek, kısa süre Mülkiye İdadisine de vam etti. .1 893
Küçük Mustafa.Selanik Askeri Rüştiyesine girdi. Ayn ı adı taşıyan m atematik öğretmeni küçük Mustafa'nı n ad ı n ı "Mustafa Kemal" olarak değiştirdi.
1 896 13 Mart 1 899
Musta�a Kemal Manastır Askeri İdadisine girdi. Mustafa Kemal İ stanbul'da Harp Okulu'na g irdi.
1 O Şubat 1 902
Mustafa Kemal H arp Oku lu'ndan mezun old u , Kurmay s ı n ıflarında tarih kitapları na merak sardı. Bu sı rada bazı ar kadaşlarıyla el yazısı bir derg i yay ı nland ı.
1 1 Ocak 1 905
M u stafa Kemal Harp akademisinden k u rm ay yüzbaşı rütbesi ile mezun oldu. Şam'da 5. Ordu emrine tayin edildi.
1 906
Şam'da Vatan ve Hü rriyet Cemiyetini kurdu.
1 907
Gizlice S elanik'e geçip orada da Cemiyetin bir şubesini kurd u .
20 Haziran 1 907
Kolağası (kıdemli yüzbaşı) rütbesine yükselişi.
1 3 Ekim 1 907
Şam'dan M e rkezi Man astır'da bulunan 3. Ordu Ka rargahına atanm ası.
23 Temmuz 1 908
İkinci Meşrutiyetin İlanı.
13 Nisan 1 909
İstanbul'da karşı " ihtilal eski takvimle �1 Mart vak'ası. Mahmut Ş evket Paşa kom utas ı nda Hareket Ordus u n u n selanikten İstanbul'a yü rüyüşü (Mustafa Kem al bu ordu nun Kurmay Başkanı idi).
Bu kronolojinin hazırlanmasında özellikle P rof Dr. Utkan Kocatürk'ün Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tcırihi Kronolojisi (1 91 8-1 938), Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1 983 ile aynı yazarın Kaynakçalı Atatürk Günlüğü (Doğumundan Ölümüne Ka dar), Türkiye İş Bankası , Ankara adlı eserlerinden geniş ölçüde yararlanılm ıştır.
549
Hareket Ordusu duruma hakim olunca, Abdülhamit tahttan indirildi. 1910
Mustafa Kenıal, Arnavutluk isyan ı n ın bastırılmasında Kur may Başkanı olarak görev yaptı. Mustafa Kemal Fransız ordusunun manevraların ı izlemek üzere bir askeri heyetle Fransa'ya g itti.
5 Ekim 1 9 1 1
M ustafa Kemal Tobruk'ta ve Derne'de, ltalyanlara karşı savunma ve oyalama savaşlarına katıldı.
27 Kasım 1 9 1 1
Mustafa Kemal binbaşı lığa terfi etti.
8, Ekim 1 9 1 2
Balkan Savaşı başladı . Mustafa Kemal D erhal Anavatana dönerek, Bolayır'da ku rulan m ürettep kolordu'nun harekat ş ubesi müdürlüğüne . getirildi.
1913
Mustafa Kemal Kolordu Kurmay Başkanı olarak Edirne'nin kurtar ı l ı ş ına katıld ı .
2 7 Ekim 1 9 1 3
Mustafa Kemal'in Sofya ataşemiliterliğine atanması.
1 Mart 1 9 1 4
Mustafa Kemal yarbaylığa yükseldi.
28 Temmuz 1 9 1 4
Avusturya S ı rbistan'a harp ilan etti. Almanya Avusturya'yı destekliyordu. Birinci Dünya Savaşı başlad ı.
28 Ekim 1 9 1 4
Alman Goeben ve Breslau z ı rhlıları Boğaza g eldiler ve Türkiye taraf ı ndan sat ı n alınd ılar. Rusların Karadeniz li manlarını bombaladılar.
3-5 Kasım 1 91 4
Rusya 3 Kasımda, lngiltere ve Fransa 5 Kası mda Osmanlı Devletine savaş ilan ettiler.
2 Şubat 1 9 1 5
M ustafa Kemal'in Maydos ( Eceabat'ta) Ondokuzuncu . Tüm en Komutanlığına tayini.
1 8 Mart 1 9 1 5
İngiliz ve Fransızların büyük bir donanma ile Çanakkale Boğaz ı n ı zorlamaları ve ağ ı r kayıplara uğrat ı la rak püskürtülm eleri. Çanakkale deniz zaferi.
25 Nisan 1 9 1 5
M u stafa K e m a l komutası ndaki T ü rk kuvvet l e r i n i n Arıburun'da çıkarma harekatını durdurması .
1 Haziran 1 9 1 5
Mustafa Kemal'in albaylığa terfii. Anafartalar'da düşman taarruzunun Mustafa Kemal komu tas ındaki Türk kuvvetlerince püskürtülmesi.
·
1 7 Ocak 1 9 1 6
Anafartalar Grubu Komutanlığındaki üstün başarı ları sebe biyle "Muharebe Altın Liyakat Madalyası"nın verilişi.
Nisan 1 9 1 6
Mustafa Kelam'in 1 6. Kolordu Komutanlığına tayini.
1 Nisan 1 9 1 6
Mustafa Kelam'in Genaralliğe terfi edişi.
6-7 Ağustos 1 9 1 6
Mustafa Kemal'in Bitlis ve Muş'u Ruslardan kurtarması.
1 6 Mart 1 9 1 7
Mustafa Kemal'in ]kinci Ordu Komutanlığına getirilişi.
550
1 5 Aral ık 1 9 f7'den Ocak 1 9 1 8 baş ı na kadar
Mustafa Kemal Paşa'nın Veliaht Vahdettin ile birlikte Al manyayı ziyaret ve Alman Cephesini yakından görme im kanını b.u lrnası,
1 3 Mayıs 1 91 8
Böbrek rahatsızlı ğ ı sebebiyle tedavi için lstanbul'dan Vi yana'ya hareketi (Viyana ve Karlsbat'ta 2.5 ay kadar teda vi görmüştür).
1 6 Ağustos 1 9 1 8
Yeniden 7. Ordü Komutanlığ ına g etirilişi. Mustafa Kemal Paşa'nın H alep kuzeyinde bir s avunma hattı kurma çalışmaları.
29 Eylül 1 9 1 8
Bulgaristan'ın Selanik Ateşkes Anlaşması ile Savaş'tan çekil mesi.
8 Ekim 1 9 1 8
Talat Paşa kabinesinin çekilmesi.
30 Ekim 1 9 1 8
Mondros Ateşkes Anlaş m asının imzalanması.
3 1 Ekim 1 91 8
Liman Van Sanders'in Yıld ı rım orduları Komutanlığını Mus tafa Kemal Paşa'ya devrederek ayrılması.
9-1 0 Kasım 1 9 1 8
Çanakkale Boğaz ı n ı n iki yakas ı n ı n İng ilizlerce işgali. Çanakkale şehrine bir İ ngiliz müfrezesinin çıkmas ı .
1 3 Kas ım 1 9 1 8
Mustafa Kemal Paşa'n ı n lstanbul'a dönüşü.
2 1 Kası m 1 9 1 8
Meclis-i Mebusan'ın feshi. Mustafa Kemal'in Fethi bey (Okyar) ile birlikte Mimber ga zetesini çıkarmas ı.
7 Şubat 1 9 1 9
- General Allenby'nin İ stanbul'a gelişi ve İ stanbu l sokak ları nda İngiliz gösterisi.
8 Şubat 1 9 1 9
Fransız işgal orduları kom utan Franchet d'Esperey'nin beyaz at üzerinde lstanbul'a girişi ve Fransız gösterisi.
30 Nisan 1 9 1 9
Mustafa Kemal Paşa'nın 9'uncu Ordu Müfettişi olarak Ana dolu'ya tayini ve bu görevi sevinçle kabul edişi.
1 5 Mayıs 1 9 1 9
İzm ir'e Yunanlıların itilaf devletlerinin desteği ile asker çıkarmas ı .
1 6 Mayıs 1 9 1 9
M ustafa Kemal Paşa'n ın Band ırma Vapuru i l e Samsun'a hareketi.
1 9 Mayıs 1 91 9
Samsun'a varışı.
28 Mayıs 1 9 1 9
Mustafa Kemal Paşa'n ı n Havza'dan yayınlad ı ğ ı ilk ge nelge.
22 Haziran 1 9 1 9
Mustafa Kemal Paşa'nın Sivas'da bir Milli Kongre toplama kararını bildiren ve Milli M ücadeleyi başlatan Amasya Ge nelgesinin yayınlanması.
3 Temmuz 1 91 9
Mustafa Kemal Paşa'n ı n Şark illeri M udafaai H ukuk Cemi yeti'nin kongresine katılmak üzere Erzurum'a g elişi.
551
8 Temmuz 1 91 9
Mustafa Kemal Paşa'nın askerlikten istifa edip "milletin bir ferdi olarak" mücadeleye devam edeceğini ilaan edişi.
23 Temmuz 1 9 1 9
E rzurum Kongresinin a çı l ı ş ı ve Atatürk'ün Kongreye Başkan seçilişi.·
7 Ağustos 1 9 1 9
Erzurum Kongresi'nin sona erişi. "Misak-ı Milli'nin kabulü. Temsil Heyeti Başkanlığına Mus tafa Kemal Paşa'nın seçilişi.
4 Eylül 1 9 1 9
Sivas Kongresinin, lstanbul Hükümetinin ve Harput Valisi Galip'in bütün çabalarına rağmen toplanışı - Mustafa Ke mal Paşa'nın Kongre Başkanı _seçilişi.
7 Eylül 1 9 1 9
"Şarki Anadolu Müdafaa-i H ukuk Cem iyeti"nin adı n ın "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i H ukuk Cemiyeti" olarak değ iştirilmesi.
8 Eylül 1 9 1 9
"Manda" önerilerinin kongrece kabul edilmemesi.
1 1 Eylül 1 9 1 9
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin kuru luşu.
1 4 Eylül 1 9 1 9
Mustafa Kemal Paşa'n ın Sivas'ta •lrade-i Milliye" gazetesi nin yayı nlatmağa başlaması.
1 5 Eylül 1 9 1 9
Yeniden seçilen "Heyet-i Temsiliye"nin göreve başlaması.
2 0 Ekim 1 9 1 9
M ustafa Kemal Paşan ı n Amasya'da İstanbul Hükümeti temsilcileri ile görüşmesi ve Amasya Protokolünün imza lanmas ı .
22-27 Aralık 1 9 1 9
Mustafa Kemal Paşa'n ın Sivas üzerinden, Kayseri ( 1 9-21 Aralık), Hacıbektaş (22 Aralık) ve Kırşehire (24 Aralık) uğrayarak Ankara'ya gelişi (27 Aralık) - Temsilciler Heyeti karargah ının Ankara'da kurUluşu.
3 Ocak 1 920
İstanbul'da toplanacak Meclis-i Mebusan'a katılacak m il letvekillerinin küçük gruplar halinde Ankara'ya g elmeleri ve Mustafa Kemal Paşa ile görüşmeleri.
1 0 Ocak 1 920
Ankara'da "Hakim iyet-i Milliye" gazetesinin kuruluşu.
1 2 Ocak 1 920
Meclis-i Meb u san'ın lstanbul'da toplan ışı.
28 Ocak 1 920
" Milli Misak"ın İstanbul'da toplanan Meclis-i Mebusan'ı n gizli toplantısı nda da kabulü.
1 Şubat 1 920
Maraş'ta Fransızların çarşıyı yakmaları ve çok şiddetli so kak savaşla_rının başlaması.
8-9 Şubat 1 920
Milli kuvvetlerin Urfa'ya girişi ve Fransız Karargahına Türk bayrağ ı nı çekmeleri.
9
Şubat 1 920
Halkın direnişi karşısında, Fransızların Maraş'ı terketmesi.
1 5 Mart 1 920
İstanbul'da asker ve sivil 1 5 0 Türk ayd ının yabancılar ta rafı ndan tutuklanması.
552
1 6 Mart 1 920
lstanbul'un itilaf Devletleri askerleri tarafından tamamen işgali ve yabancı askeri yöntemin kurulması.
1 9 Mart 1 920
Mustafa Kemal Paşa'nın, Ankara'da olağanüstü yetkilere sahip ve milletin gerçek iradesini temsil edecek bir Meclisi toplaması ve Anadolu'ya geçebilen Osmanlı Mebuslarının da bu meclise kat ılmalarına dair bütün illere ve kolordu komutanlarına g enelgesi.
1O
Nisan 1 920
Şeyhülislam Dürrizade Abdullah'ın "Padişah ve H alife kuv vetleri d ış ındaki milli kuvvetleri kafir ilan eden ve katlinin vacip olacağını" bildiren fetvasını yayınlanışı.
1 6 Nisan 1 920
Ankara Müftüsü Rıfat Efendi'nin Ş eyhülislam Dürrüza de'nin fetvasının dinen geçerli olamıyacağ ını ilan ede_n fet vasının yayırilan ı ş ı .
23 Nisan 1 920
- Ankara'da Türkiye Büyük M illet Meclisi'nin toplanması.
24 N isan 1 920
Mustafa Kemal Paşa'nı n TBMM Başkanlığına seçilmesi.
5 Mayıs 1 920
TBMM'ce seçilen ilk B ankalar Kurulu'nun Mustafa Kemal Paşa başkanlığında toplanması.
11
Mustafa kemal Paşa'n ın İstanbul'da toplanan bir Divan-ı Harb tarafından idama mahkün edilişi.
Mayıs 1 920
25 Haziran 1 920
"Batı Cephesi Kumandanlığı"nın kuruluşu. Komutanlığa Ali Fuat (Cebesoy) Paşa'nın tayini.
8 Temmuz 1 920
Bursa'n ın Yunanlılarca işgali.
1 O Ağustos 1 920
İstanbul Hükümeti ile İtilaf Devletleri arasında, Osmanlı Devletini parçalayan ve bağ ımsızlığnı fiilen yok eden Sevr Barış Andlaşmasının imzalanmas ı .
1 9 Ağustos 1 920
Sevr B arış Andlaşmas ı n ı i mzalayanları n ve S a ltanat Şü ras ında olumlu oy ku llananların TBM M'nce vatan haini ilan edilmeleri.
29 Eylül 1 920
TBM M kuvvetlerinin Doğu'da Sarıkam ı ş'ı kurtarışı.
1 5-1 6 Ekim 1 920
Güney cephesinde milli kuvvetlerin Saimbeyli'yl kurtarışı.
30 Ekim 1 920
Doğu cephesinde TBM M kuvvetlerinin Karş'ı kurtarışı.
2-3 Aralık 1 920
Türkiye-Ermenistan aras ı ndaki sın ırı çizen Gümrü Barış Andlaşmasının imzalanm ası.
1 0 Ocak 1 92 1
Yunanlılara karşı 1, lnönü zaferinin kazan ılması.
2 0 Ocak 1 921
Yeni Türk Devletinin ilk Anayasasının kabulü.
22 Ocak 1 921
Ç e rkez E t h e m 'in bastırılması.
1 Mart 1 92 1
Afgan Devleti temsilci ile TBM M temsilcileri arasında Mos kova'da dostluk andlaşmasının imzalanması .
baş k a l d ı rm as ı n ı n
kesin
şekilde
553
1 6 Mart 1 921
TBMM Hükümeti ile Rusya arasında "Moskova And laşması"nın imzalanması.
1 Nisan 1 921
Yunanlıları nkarşı taarruzla püskü rtülmesi ve ikinci lnönü zaferinin kazanılması.
1 0 Mayıs 1 921
TBMM'de Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde, "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu'nun (Birinci Grup) kuru luşu.
5 Ağustos 1 921
Mustafa Kemal Paşa'ya g eniş yetkilerle ve 3 ay süre ile Başkomutanlık veren Kanunun TBMM'ce kabulü.
23 Ağustos 1 921
22 gün ve 22 gece sürecek olan Sakarya Meydan Muhare besnin başlamas ı.
13 Eylül 1 921
Sakarya Meydan muharebesinin kazan ılması.
1 9 Eylül 1 921
TBMM tarafı ndan Başkomutan Mustafa Kemal Paşa'ya ka nunla "Müşir" (maraşel) rütbesi ve "Gazi" unvanı verilmesi.
20 Ekim 1 921
Fransızların da Ankara Hükümetini tanımaları ve Fransa Türkiye arasında ANKARA anlaşmas ının imzalanması.
5 Ocak 1 922
Fransızların çekilmesiyle Türk Ordusu'nun Adana'ya g irişi.
26 Ağustos 1 922
Büyük Taarruzun saat 05.30'da topçu ateşi ile başlaması.
27 Ağustos 1 922
Türk Ordusu nun Afyon'u Yunanlı lardan kurtarış ı .
30 A9ustos 1 922
Yunan ordusunun sarılması suretiyle Başkomutanl ık Meydan Muharebesinin kazan ılması.
30-31 Ağustos 1 922
Küt ahya'n ın ku rtu l u ş u ve B elediye'ye Türk bayrağ ı n ı çekilişi.
1 Eylül 1 922
Başkomutanlık emri: "Ordular: İ lk hedefiniz Akdenizdir ile ri".
9 Eyl ül 1 922
Türk ordusunun İZmir'e g irişi ve Kadifekaleye Türk B ay rağ ı nın çekilmesi.
1 o Eylül 1 922
Türk ordusunun Bursa'yı g eri alışı.
3 Ekim 1 922
M udanya konferansının toplanm ası (Batı cephesi komu tanı i smet Paşa (İnönü), lngiltere delegesi general H ar rington, Fransız delegesi general Charpy ve italya delege si general Monbelli katılm ıştı r).
1 1 Ekim 1 922
Mudanya Ateşkes Anlaşmasının imzalanması.
1 Kasın 1 922
Hilafet ve Saltanatı ayı ran ve Saltanatı kald ı ran kararın TBM M'ce kabulü. Son Padişah Vahdetti n 'in işgal Orduları Başkomutanı H ar ri-n gton'a yazıyla başvu rarak, lstanbul'da hayat ı n ı tehli kede gördüğünü belirtmesi ve lngiltere'ye sığı nma isteği.
1 6 Kas ım 1 922
1 7 Kasım 1 922
554
Vahdettin'in İngiliz savaş g emisi M alaya ile İsfanbul'dan kaç ı ş ı .
20 Kasım 1 922
Lozan'da Barış müzakerelerinin başlaması.
1 4 Ocak 1 923
. Mustafa Kemal Paşa'n ın annesi Zübeyde Han ı m ı n lzmir'de vefat ı .
20 Ocak 1 923
Latife hanımla evlenmesi. (5 Ağustos 1 925'de ayrılm ıştır).
4 Ocak 1 923
Lozan Konferansının, önemli noktalardaki uyuşmazlıklar sebebiyle kesilmesi.
1 7 Şubat 1 923
İzmir'de "Türkiye iktisat Kongresi"nin toplan ışı.
23 Nisan 1 923
4 Şubatta kesilen Lozan Barış Konferansı nın yeniden top lanması.
24 Temmuz 1 923
Lozan Barı ş Anlaşmasının imzalanması.
23 Ağustos 1 923
Lozan Barış An laşması ile eklerinin\ TBMM'ce o n aylan m ası.
1 3 Ekim 1 923
Ankara'yı Hükümet Merkezi yapan Kanunun kabulü . .
29 Ekim 1 923
Anayasada değişiklik yapı larak Cumhuriyetin ilan ı . Gazi Mustafa Kemal Paşa'n ı n g izli oyla ve oybirliği ile Cumhur başkanı seçilmesi.
3 Mart 1 924
Şe riye ve Evkaf Vekaletlerinin kald ı rı lması (laik devlete doğru bir ad ım). E rkan-ı H arbiye-i Umumiye Vekaletinin kald ı r ı lması (Genel Ku rmay Başkanlığ ının hükümet ve siyaset d ışına çıkması). Ayni gün "Tevhid-i Tedrisat Ka . unu'nun kabulü Eğitimde birliğin sağlanması. Yine ayni gün, Halifeliğin kald ı rılması ve Osmanlı H ane danının Türkiye Cumhuriyeti sı nırları dışına çıkarı lması .
20 Nisan 1 924
Yeni Teşkilatı Esasiye Kanununun (Anayasan ın) Kabulü.
1 3 Şubat 1 925
Doğu'da Şeyh Sait isyan ını n başlaması (31 Mayıs 1 925'de kesin olarak bastırılmıştır).
4 Mart 1925
Takrir-i Sükün (bugünkü deyim iyle h uzur ve g üveni sağlama, anarşiyi önleme) Kanununun TBMM'de kabulü.
27 Ağustos 1 925
M ustafa Kemal Paşa'n ı n şapka ile lnebolu Türkocağ ı n a gelişi (Kastamonu seyahati boyunca, kıyafet inkı labı ile il gili konuşmaları).
25 Kasım 1 925
Şapka Kanunu.
30 Kasım 1 925
Tekke ve zaviyeler ile t ü rbelerin kapat ı l m as ı n a ve türbedarlıklar ile bazı ü nvanların men ve ilgas ı na dair Kanun.
26 Aralık 1 925
Milletlerarası saat ve takvimin kabülü hakkında Kanun.
1 7 Şubat 1 926
M ed e ni Kan u n u n kab u l ü (Kad ı n ı n medeni hakl ara kavuşması, çok evliliğin yasaklanması, hukuk d üzeninin çağdaşlaştırılmas ı ) .
555
1 Mart 1 926
Yeni "Türk Ceza Kanunu"nun kabulü.
22 Nisan 1 926
"Borçlar Kanunu"nun kabulü.
29 Mayıs 1 926
Türk Ticaret Kanunu'nun kabulü
14
Haziran 1 926
Atatürk'e lzmir'de
çıkarılması.
hazırlanan s uikast
girişiminin meydana
1 5-20 Ekim 1 927
Gazi M ustafa Kemal Paşa'nın Büyük N utuk'unu okuması.
1 o Nisan 1 928
Anayasa'da değişiklikler yapı larak, Türkiye Cumh uriye ti'nin laik devlet karakterinin açıkl ığa kavüştu rulmas ı {Anayasa'da mevcut "Devletin d ini İslamd ı r" h ük m ü n ü n kald ı rı lması).
20 Mayıs 1 928
Milletlerarası rakamları n kabulüne dair Kanun'un kabulü.
8 Ağustos 1 928
Gazi Mustafa Kemal'in, lstanbul, Sarayburnu'nda halka ilk defa yeni Türk harfleri'nden spz açması.
1 Kasım 1 928
Yeni Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun'u n TBMM'nden geçmesi. ·
24 Nisan 1 929
İcra ve İflas Kanunu'nun kabulü.
1 5 Mayıs 1 929
Deniz Ticaret Kanunu'nu n kabulü.
20 Şubat 1 930
Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu'nun kabulü.
3 Nisan 1 930
Belediye Seçimlerinde Türk Kad ınlarına Seçme ve Seçilme Hakkı tanıyan Kanunun kabulü.
1 1 Haziran 1 930
Cumhuriyet Merkez Bankası Kuruluşu Hakında Kanun.
1 2 Ağustos 1 930
Fethi (Okyar) bey başkan l ığ ı nda serbest C u m h u riyet F ı rkası'nın kuruluşu.
1 7 Kasım 1 930
Serbest Cumhuriyet Fırkası'nın kendisini feshetmesi.
23 Aralık 1 930
Me nemen'de inkılaplar aleyhine ayaklanma ve öğretmen yedeksubay Kubilay'ın şehit edilmesi.
26 Mart 1 931
Ölçüler Kanununun kabulü.
12 Nisan 1 931
Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti (Türk Tarih Kuru m u)nun kuru luşu.
19 Şubat 1 932
Halkevlerinin açılmas ı .
1 2 Temmuz 1 932
Türk Dili Tetkik Cemiyeti (Türk Dili Kuru m)nun kurulmas ı.
3 1 Mayıs 1 933
İstanbul D arülfünununun ilgası ve İstanbul Üniversitesinin Kurulmas ı Hakkında Kanun.
20 Haziran 1 933
Üniversitede İnkılap Enstitüsü Kurulması.
26 Ekim 1 933
Türk kadı nları na Köy ihtiyar Heyetlerine seçme ve seçilme hakkının tan ın ıması.
4 Ekim 1 933
Türk İnkılap E nstitüsünde ilk inkı lap dersinin M illi Eğitim Bakanı Yusuf Hikmet (Bayur) bey tarafından verilmesi.
556
21 Haziran -1 934
Soyad ı Kanunu'nun kabulü ve bütün Türk yurttaşları için, öz adından başk abir soyadı t ;;ış ırnanın zorunlu hale g elme si.
24 Kas ım 1 934
Mustafa Kernal'e TBMM'nin Atatürk soyadını verilmesi.
3 Aralık 1 934
Hangi dine mensup olursa olsun, din adamlarının m abet ve ayinler d ışı ndaki dini kis've taşımalarının yasaklan masına dair kanun.
5 Aralık 1 934
Türk kad ı n larına milletvekili seçm e ve seçilme hakkını tan ıyan Anayasa değişikliği. i ş Kanunu'nun kabulü (Sosyal haklar ve sosyal g üvenlik açısı ndan ilk önemli adı m).
8 Haziran 1 936 20 Temmuz 1 936
Montreux Boğazlar sözleşmesinin imzalan m a s ı v e Boğazların tamamen Tü rk hakimiyetine g eçişi - Türk askerinin "gayri askeri" adı verilmiş bölgelere girmesi.
27 Ocak 1 937
Hatay'ın bağ ı msızlığının Milletler Cemiyetinde kabulü.
1 1 Haziran 1 937
Atatürk'ün Trabzon'dan, H ü kürnete "Bütün çiftliklerini ve mallarını millete bağ ışladığını" bildirmesi.
25 Ekim 1 937
lnönü'nün B aş bakan lıkt a n çekilmesi, Celal B ayar'a Başbakan lık görevinin verilişi. ·
28-30 Ekim 1 937
Atat ü rk'ün Ankara'da . son defa C u m h u riyet Bay ram ı töre nlerine katılışı.
14 Ocak 1 938
Tü rkiye - I rak - İran - Afganistan arasında aktedilen "Saadabat Paktı"nın TBMM'nce onaylanması.
30 Mart 1 938
Atatü rk'ün hastalığı ile ilgili ilk resmi tebliğ.
1 9 Mayıs 1 938
Atatürk'ün son defa 1 9 M ayıs Gençlik ve Spor Bayram ı gösterilerini izlemesi ve H atay sorunu ile ilgili olarak - ra- . hatsızl ığına rağmen - Güney gezisine çıkması.
20 Mayıs 1 938
Atatürl.<'ün Mersin'de askeri geçit törenini izlemesi.
24 Mayıs 1 938
Atatürk'ün Adana'da askeri geçit törenini izlemesi.
3 Temmuz 1 938
Antakya'da Türk ve Fransız askeri heyetleri arası nda askeri anlaşmanın imzası (Hatay'la ilgili). Türk Birliklerinin, çoşkun sevgi gösterileri içinde, Hatay'a, İskenderUn'a girişi. Anlaşmada öngörülen yerlerde göreve başlamas ı. Hatay Millet Meclisinin toplanması ve Tayfur Sökmen'i Devlet Başkanı seçmesi. Atatürk'ün ilk defa kornaya g irişi. Atatürk'ün Cumhuriyet Bayramı törenlerinde Ankara'da bu lunmadığ ı ilk yıldönürnü. H üzünlü bir Cumhuriyet Bayramı. Kuleli Askeri Lisesi öğrencilerinin, vapurla Dolrnabahçe önünden geç erken hep bir ağ ızdan istiklal M a rş ı n ı
5 Temmuz 1 938
2 Eylül 1 938 1 7 Ekim 1 938 29 Ekim 1 938
557
söyleyerek Atatürk'ü s e l amlamaları. Atatü rk'ü n o n ları görüp selam lamak için g ücünü toplayı p pencere önüne gelişi. Atatürk'ün Türk Ordusu n a mesajı.
1 5.
yıldön ümü münasebetiyle
8 Kasım 1 938
Atatürk'ün hastal ığının ağırlaştığını bildiren raporların ye niden yay ınlanmağa başlaması.
1 o Kasım 1 938
Saat dokuzu beş gece . Atatürk'ün son nefesini vererek , hayattan ayrıl ışı.
558
SÖZLÜK -
A-
acz
beceriksiz
ademi merkeziyet
yerinden yönetim
akit
iki ya da daha çok taraf arasında yapı lmak istenilen bir işin karş ı lıklı olarak kararlaştırılıp kabullenilmesi
a leni
açık, ortadan, herkesin içinde yapı lan, g izli olmayan
amal
emeller, istekler
amil
etken neden
asakir
askerler
asar
eserler
asgari
en azi en aşağı, en az ı ndan, en küçük
asri
zamana uygun, modern, çağcıl
ati
gelecek zaman, istikbal
ayan
belli, açık, meydanda, ileri gelenler
azamet
büyüklük
aziz
Muhterem, say ı n, sevgili, sevgide üstün tutulan ermiş, eren
badi
sebeb, m ucip
bani
kurucu, yapan, kuran
basiret
önden görüş, seziş
beliğ
düzgün söz söyliyen, düzgün
- 8 -
bezm
meclis
bizatihi
kendiliğinden
buhran
bunalım - C
cebir
zo rla, zor altında düzeltme
cehl
bilmezlik
celi
açık, parlak, aşikar
cem
toplama, y ığma, birden fazla nesneyi gösteren isim
cezb
kendine doğru çekme
cCışi
çoşma, kaynama ·
559
- D
diğerkam
özgeci, başkaların ı düşünen
d irayet
zeka, bilg i kavrayış
doktrin
öğreti
dovantü r
aslı fransızca (devanture), dükkan camekanlığı, eşya sergisi, tablası
d uçar
yakalan m ış, tutulmuş
düstü r
kaide, kural
efkar
düşünceler, fikir
- E -
efrat
tek olanlar, birer, fertler, kişiler
e nstantane
bir an, objektifin kısa bir süre içinde açılıp kapanması
esas et
esaslar
evla
üstü n, daha uygun, daha iyi
evsaf
vasıJlar, nitelikler
faz ilet
g üzel vasıf, insanı n yaradı lışındaki iyilik, iyi huy
-
F
-
fecir
gün ağarması
fesane
. efsane, masal
fesh
bozma, kald ırma, hükümsüz bırakma
fıtri
yaradılıştan olan
formalist
biçimci - G -
gaye
maksat, amaç - H
hadim
h izmet eden, yarıyan
hadsi
sezgili, zan ve tahminle ilgili
hali
gizli, saklı
h aiz
malik, sahip
hakim
herşeye hükmeden, bilgin, herşeyi bilen
h alef
babadan sonra kalan oğul, mem urlukta birinden sonra g elip onun yerine geçen kimse
Halik
yaratıcı, tanrı
560
h alik
ölebilen, ölmüş, helah olan
h ars
kültür
hasail
hasletler, h uylar, tabiatlar
h aset
iç çekme, üzüntü, iç s ıkıntısı, göreceği gelme,
haslet
insanın yaradılışı ndaki huyu, mizacı
h avi
korku, korkma
hegomanya
bir devletin başka bir devlet üzerindeki siyasal üstünlüğü ve . bask ı s ı
hipotez
varsayı m
hodbin
bencil, kendini beğenmiş
husumet
kin, düşmanlık, kıskançlık
h üccet
senet, vesika, delil, belge
h üsna
en güzel
h üviyet
kimlik - 1 -
iaşe
yaşama, g eçindirme, besleme
İcab
lazım g�len, gerek
içtimai
sosyal, toplumla ilgili
idame
sürdürme, devam ettirme
idealist
bir ülküye özlem ve bağlılık duyan
. idealizm
bilg ide t e m e l o larak d ü ş ü n ceyi alan ve varl ı ğ ı insan düşüncesinin kurduğunu kabul eden felsefe
ideoloji
toplu mun şöyle ya da böyle olması g erektiğine inananların düşü nce ve kanaatları ndan ortaya çıkan doktrin, öğreti
ihlal
bozma, sakatlama
ihraz
kazanma, elde etme
ihsan
iyilik, lütuf
ihtiram
sayg ı
ihtiva
içine alma, içinde bulundurma, kapsama.
ihtiyat
sakınma, tedbir
ilga
lağvetme, kaldırma, bozma, yürürlükten kald ı rm a
illegal
yasal ol mayan, yasaya aykırı, eski deyim gayri kanuni
iltimas
kay ırma, arka kay ı rıcı
i ltizam
kendi için l özumlu sayma, gerektirme
561
imtiyaz
. . ayrıcalık
inhidam
yıkılma, viran olma
inhisar
tekel, bir işi birşeyi yapm ak üzere yalnız bir kişiye veya bir m üesseseye verme
inkısam
ayrılma, bölünme
ikmal
eksiğini tamamlama
inkar
yaptığını saklama, g izleme
inkişaf
açı lma, meydana çıkma, gelişme
intaç
sonuçlandırma
intihap
seçme, seçilme seçim
intikal
bir yerden başka bir yere geçme, göçme
intizar
bekleme, gözleme
iptidai
ilkel
irade
dileme, isteme, gayret etme, buyruk
irtibat
ilgili olma, bağlanma, bağlı
irtica
g e ricilik
irticalen
içine doğduğu gibi söyleme
irtikap
yiyicilik, rüşvet yeme
isi ah at
düzeltme, reform
istibdad
yönetimde baskı, keyfe bağlı yönetim
istidlal
delalette bulunmas ı n ı isteme, delil ile anlama, bir delile dayana rak netice çıkarma
istihale
Biçim değiştirme, başkalaşma
istikamet
yön , cihet
istimal
kullanma
istikraz
ödünç para alma, alınma
istiskal
kovarcas ına m u amele etm e , hoşn utsuzl uğu belli ed ecek şekilde doğal davranma
istişare
fikir sorma, danışma
itaat
al ınan emre göre davranma
itidal
aşırı olmama h ali, ölçülük
itham
suçland ırma
iltih az
kabullenme, sayma, kullanma
ivaz
bedel, karş ılık
izale
yoketrne, giderme - J -
562
jeopolitik
devletlerin siyasetini ve tabiat yasalarını birleştiren ilişkilerin incelenmesi K -
kaffe
hep, bütün, cümle
kam
bir işi üstlenen kefil olan
kaide
esas, temel kural, taban, ayakl ık
kaim
birinin yerine geçen
kamil
kemale erm iş, olgun
karizmatik otorite
B unalımlı dönemlere özgü, iç güdülerle sağlanan otorite tipi
katafalk
Önünden g eçi lerek kendisine sayg ı gösterilmek iste n ilen ölünün tabutu için konulmuş, yapılmış yer
kavi
kuvvetli, g üçlü, sağlam
kesbi liyakat etmek : değerlilik, işbecerililik kazanma . keyfiyet birşeyin iyi veya kötü olması nitelik keenlem yekün
yokluk, varolmama, mevcut olmama
kö hne
eskiyip yıpranm ış, çağ dışı
kriter
ölçüt, kıstas -
legal liberalizm
L
kanuna, yasay a uygu n toplumsal çıkarın, bireysel çıkarları koş ulsuz olarak serbest b ırakmakla gerçekleşebileceğini savunan ekonomik ve siyasal . g örüş.
liyakat
değerlilik, işbecerililik
lojistik
askerlik sanatının savaşta ya da askeri bir harekatta yol, ha berleşme, sağlık, yiyecek ve içecek g ibi vs. hizmetleri en etkili biçimde oluşturma amacını g üden bölümü. -
M
mağdur
haksızlığa uğramış
m ahfuziyet
m ahfuz, korunmuş, gözetilmiş
-mahrek
Yörünge, hareketli bir noktan ı n g ittiği yol
mahir
h ünerli, becerikli
mahirane
ustaca, ustalıkla
mahrum
yoksun, istediğini elde edemiyen
makul
akla uygun akıllıca
manda
himaye
563
maruz
arzolunmuş, arzolunan, su nulan
masuniyet
suçsuzluk, doku n ulmazlık
matlub
istenilen, arzu olunan
mazhar
şereflenme, bir şeyin çıkt ığ ı yer
mebde
başlangıç
mebzul
bol, çok
m eczup
deli
mednu
davetli
medlul
anlam, kelime ve işaretten anlaşılan mana
medrese
eskiden dini dersler okutulan yer
mefahir
iftihar edilecek övünülecek şeyler
m efhum
kavram
m eftu r
bıkmış, bezmiş
m efkure
ülkü
melanet
lan ete neden olan, lanet edilmeye değer iş ve davranış
meleke
tekrarlana tekraralaria kazan ı lan alışkanlık
memallik
mem leketler, ülke
menatık
m'ınt!kalar
meri
yü rürlükte olan, gözetilen, g eçerli olan
merbatiyet
bağ l ılık
merkeziyet
merkezden yönetim
m eskenet
beceriksizlik, m iskinlik, yoks ulluk
m eserret
sevinç
mesned
dayanı lan şey, dayanak
me şkük
şüpheli
meşru
yasa ve koşullara uygun, şeriatın izin verdiği
meşruti
hükümdar ve millet meclisi ile yönetilen devlet sistemi
metanet
dayanıklı olma, dayanma
metalib
istenen şeyler
meyan
bu arada, bu sırada, ara, orta
meyus
ümidi kesilmiş, ümitsiz, karamsar
mihrak
odak
muadil
denk, eşdeğer
muamele
davran ış, davranma
muarra
soyulmuş, çıplak
muavenet
yard ım
564
muayyen
tayin edilmiş, belli
m u hafaza
saklama, koruma
muhakeme
yarg ılama, iki tarafı dinleyip hüküm verme
muhayyile
hayal etme gücü
mukabele
karşı koyma, dönme
m u htelif
bir birine uymayan, çeşitli
m u hteva
bir şeyin içinde bulunan içindeki şey
m ukarrerat
kararlar
m ukadderat
alın yazısı
m ukavele
yazılı sözleşme
mukavemet
dayanma, karşı koyma
m utabık
uyg u n
m uteberriyyet
muteber olan, itibarı olan, sayg ınl ık, g üvenirlik
m u tlakiyet
kay ı t s ı z şartsız bir h ü k ü m d a r ı n idaresi altında b u l u nan h ükümet şekli
m uvafakat
uzlaşma, razı olma
muzir
zarar veren
müecceliyet
ileriye bırakma, erteleme
müberra
tem ize çıkm ış
müessese
kuruluş, kurum
müeyyide
yaptırım
müfareket
ayrı lma
mükellef
bir şeyi yapmaya ve ödemeye mecbur olan
m ükellefiy e t
yüküml ülük, bir işi yapma zorunluluğu
mülhem
içine doğ muş esinlenmiş
mültezim
vergi toplayıcısı
mülga
lağvedilmiş, kald ırılmış
mümanaat
karşı koyma
m ü nakaşa
atışma, tart ı şma
mündemiç
içine yerleşen, içine sokulmuş
münt2ha
son buluş, en uzak yer
m ü reffeh
rahata, huzura kavuşmuş
müsmir
yararlı, faydalı
m üstebit
h ükmü alt ı nda bulunanlara zulmeden, despot
m üşahhas
elle tutulur, somut
m üteallik
ilgili, as ılı
565
m üteessir
hüzünlü, etkilenme, üzüntülü
mütehevvir
aniden hiddetlenen, öfkeli
· m ütekasif
sıklaşm ış, koyulaşmış
m ütenasip
uyg un olan, birbirine uygun
m ütemeddine
medeni bir halde olan, m edeni uygar
m ütemeddin
medeni
mütenebbih
ak ı llanmış
müterreddi
soysuzlaşm ı ş
mütecanis
ayn ı cinsten olan
m ütekabiliyet
karş ıl ıklı vaziyet, karşılık
m üteveccih
yönelik
m üteyakkız
uyanık
m üzaharet
arka çıkma, yardım etme - N -
n a'ş
kefene sarılmış, tabuta sarılmış ölü
nişane
iz, alamet
nizam
d izi, sıra, düzen, kaide
nüfuz
içe geçme, sözü dinleme - P -
paha
değer, karşılık
paydar
sağlam, sürekli, devaml ı
payan
son, u ç , kenar
rabıta
bağ, bağlılık, mensubolma,
radikal
köklü, kesin, kökten
rasin
sağlam, dayanıklı
realist
gerçekçi
realite
gerçek, gerçeklik
- R
rekabet
benzerleriyle yarışma, kıskanma
resepsiyo n
kabul etme, resmi ziyafet, bir kuruluşta m üşterileri kabulle ilgi lenen büro
remz
işaret'
revabıt
bağlar
risale
mektup, küçük kitap
566
riyakar ruh ani rücu rüfeka
iki yüzlü ruha ait, ruh ile ilgili dönme, geri dönme, cayma arkadaşlar
safha sahabet salah iyet satıh say savlet seciye selamet
evre sahip çıkma, arka olma yetki, haklı olma yüz, yüzey çabalama, gayret şiddetli hücum , 'saldırma huy, karakter salimlik, eminlik, korku ve endişeden uzak olma macera, baştan geçen olay fayda, verim iç güdü strateji, askeri birliklerin haz ı r bulunmas ı gereken yerleri bulup kararlaşt ı rma işi. koruma, korunma geçme, buluşma yürürlükte bulunan andlaşmalara göre olması gereken ya da süregelen durum, mevcut d urum u aynen koruma kötü fikir besleme, kötü sanm a
- S -
sergüzeşt semere sevk-i tabii sevkü lceyş s ıyanet s irayet statüko sü-i zann
- Ş şahika ş ekavet şeriat ş etaret
dağ tepesi, zirve eşkiyalık, haydutluk lslamı � din kuralların a uygun hukuk kaideleri neşe, şenlik, sevinç
ş evket şair şümul şuur
ululuk iyilik üstünlük veren işaret, ayırıcı işaret içine alma, kapsama anlayış, bilinç - T
taah hüt
üzerine alma, söz verme
taassup
taraftarl ık etme, kendi dinini üstün tutarak başka dinden onlara düşman olma, saplantıya koyulma
567
t aazzuv
organlaşma, şekillenme
tabir
ifade, anlat ı m
tabiye
tertibetme, yerli yerine koyup hazırlama, askeri kuvvetler savaş alanında gereğince yönetip kullanma, taktik
tah avvül
değişme, dönme
tahdit
sınır çizme, sın ırlama
tahkir
hakaret etme, küçük görme
tah lis
kurtarma
tamme
eksiksiz, noksansız, m ükemmel
tah nit
ölünün bozulmaması için ilaçlama, bir bakımdan mumyalama
takbih
çirkin görme, kabahatlı bulma
talep
isteme, istek
taktik talih
savaş yönetimi, yöntem · şans, baht .
tamme, tamm
bütü n, eksiksiz, olgun, tamam
tasallut
musallat olma, sataşma
tasvip
uyg un görme, onaylama
t asvir
resim ve yazıyla tarif etme
t avs if
vas ıfland ı rma
tavzih
açıklama
tazim
büyü tme, ağı rlama, saygı gösterme
tazm inat
zarar ödeme
tamme
eksiksiz, noksansız, m ükemmel
Teali-i İslam
Müslümanlığı yükseltme
teati
birbirine verme, verişme
tebeil
ağırlama
tekşir
müjdeleme
tece lli
kader, talih
tecerrüt
s ıyrılma, soyutlanma
tecessüs
bir şeyin iç yüzünü araştı rma, görme anlama merakı
tehevvür
öfkelen me
te hdit
birinin gözü nü korkutma, göz dağ ı
tehalük
istekle atılma, can atma, tehlikeye aldırmama
te laki
buluşma, kavuşma
temessül
bir şekle girme, benzeşme
temerküz
toplanma, birikme
568
teminat
güvence
terakki
yükselme, ilerleme
tereddüt
karars ızlık
teressüm
resim gibi şekillenme
terkip
sentez, birleştirme
teşci
gayrete getirme
teşettül
ayk ı r ı l ı k
teşevvü ş
kar ı ş ı k l ı k
teşri
kanun yapma, yasama
tereddi
soysuzlaşma
t eveccüh
güleryüz gösterme, hoşlanma, yönelme
tevessül
başlama, girişme, sebeb olma
t evakuf
uyma
tevcih
yöneltme
tevfikan ·
uyarak, uyg un olarak
tevlit
doğurma, meydana getirme, sebeb olma
teyid
doğrulama, destekleme
tezyid
ziyadeleştirme, artırma
tezahü r
ortaya ç ıkma, görünme belirti
tezad
zıdlaşma
tül
h ırs, tam ah - V
va' ı z
dln öğütleri vermek
vasıf
öven, bildiren
vasi
akı lca zayıf ve hasta olan bir kimsenin malını diare eden
vas ıta
aracı, arada bulunan, araç
vaveyla
çığlık, feryat, eyvah, yazık
vazife
ödev, görev
vazı ulyed
el koyan, eline alan
vecd
kendini kaybedercesine ilahi aşka dalma, aşırı heyecan
veciz
kısa derl itoplu
vakayi
hadiseler, olaylar
vecibe
borç hükmü nde olan görev
vehleten
ilk anda
vesika
in.a nılacak sağlam belge
569
vezaif
vazifeler
vükela
vekiller, bakanlar
vukuf
durma, duruş, anlama, bilme, haberli olma -
yekn esak
Y
-
tek d üzen - Z
zaaf
düşkünlük, irade zayıflığı
zar.ıin
kefil olan
zehap
gitme, bir fikre düşünceye uyma, sapma
zih n iyet
düşünce, düşünce yolu, anlay ış
z ıya
zayiden gelir, kaybolma, yitirme
570
B İ B LİYOG RAFYA ABADAN Yavuz:
Lozan'ın Hususiyetleri, İ.Ü.H.F.M. 1 938. C.V., s. 401 -405.
ABADAN Yavuz: H ukukçu Gözü ile milliyetçilik ve Halkçılık, Ankara, 1 938. ABADAN Yavuz: Amme H ukuku ve Devlet Nazariyeleri, Ankara, 1 952. ABADAN Yavuz ve SAVC I Bahri: Türkiye'de Anayasa Gelişmelerine bir Bakış, Ankara, 1 959. ABADAN Yavuz: İnkılap Tarihine Giriş, 2'nci baskı , Ankara, 1 960.
ABADAN Yavuz: Mustafa Kemal ve Çetecilik, Varlık Yayı nları, lstanbul, 1 964: ABALIOGLU Yunus Nadi: Ankara'nın ilk G ünleri, Sel Yayınları, lstanbul, 1 955.
ABREVAYA Juliette: La Conference de Montreux et le Regime des Detroits, Paris, 1 938. AD IVAR Abdülhak Ad nan: Osmanlı Türklerinde i lim, 2'nci baskı, lstanbul 1 943. AD IVAR Halide Edip: Türkün Ateşle İmtihan ı , lstanbul, 1 962. EFETİNAN: Atatürk Hakkında Hatır;:ı.lar ve Belgeler, Ankara, 1 959. AFETİNAN: Eşit H ak, Eşit Ödev, Süm erbank, Özel Sayı, 1 964. AFETİNAN: Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, 2'nci baskı, Ankara, 1 968. AFETİNAN:
Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazı ları , Ankara, 1 969.
AFETİNAN: Tarihten ... Bugüne, Ankara, 1 970. AFETİNAN: Devletçilik İlkesi ve Türkiye CUmhuriyetinin Birinci Sanayi Planı, Anka ra, 1 972. AFETİNAN: Atatürk ve Türk Kad ı n Haklarının Kazan ılmas ı , 3'ncü baskı, lstanbul 1 975. AFETİNAN: istiklal Savaş ı m ızda Manevi Kuvvetin Rolü, Atatü rk Hakkı nda Konfe ranslar. AGAOGLU Samet: Kuva-yı Milliye Ruhu, Birinci Büyük Millet Meclisi, 3'üncü baskı, İstan bul 1 964. AKARSU Bedia: Atatürk Devrimi ve Yorumu, Ankara, 1 969. AKBAY Muvaffak, U m u mi Amme Hukuku Dersleri, C.I, 2'nci baskı, Ankara 1 95 1 . AKSOY Muammer: Milletlerin İsyan ve İhtilal Hakkına Dair, Forum, sayı 1 06. AKSOY Muammer: Son Demokrasi Hamlemiz Kimin Eseridir, Vatan 25 Haziran 1 958 ve 9 Temmuz 1 958. AKSOY Ömer Asım: Atatürk ve Dil Devrimi, Ankara, 1 963. AKŞİN Abdülahat: 1 964.
Atatürk'ün Dış Politika İlkeleri ve Diplomasisi, C. 1., lstanbul,
AKŞİ N Sina: İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, İstanbul, 1 976.
571
AKTAŞ Refik Necd et:
1 9 Mayıs 1 9 1 9 - 1 9 Mayıs 1 969, 50 yıl, Milliyet 27 Mayıs 1 969.
AKTAŞ Refik Necdet: Atatürk'ün Bağ ı msızlık Savaşı Nasıl Başladı, lstanbul, 1 973. AK\'ÜZ Yahya:
Atatürk'ün Türk Eğitim Tarihindeki Yeri, Atatürk Araştırma Merkezi
Dergisi, C. IV,, sayı 1 O.
AL-D I KAÇTI Orhan: Anayasa H ukukumuzun Gelişmesi ve 1 96 1 Anayasas ı C. 1, İstanbul, 1 966. ALP Tekin: Kemalizm, İstanbul, 1 936. ALP Tekin: Le Kemalizme, Paris, 1 937. ALTIN BAŞ Zehra Odyakmaz: Atatürk tif eser) , Ankara, 1 988.
ve
H ukuk inkı labı, Atatürk ve Ankara (Kolek
ALTIN BAŞ Zehra Odyakmaz: Anayasaları m ızda Kad ı n Hakları, Atatü rk Araşt ı rma Merkezi Dergisi, C. V, sayı 1 4. ANSAY Sabri Şakir: H ukuk Tarihinde İslam H ukuku, 3'ncü baskı, Ankara, 1 958. APAK Rahmi: Yetmişlik bir Subayın Hatıraları, Ankara, 1 957. ARAS İsmail: Atatü rk'ün Baz ı Kon uşmaları, Belleten, Atatürk Özey S ay ıs ı , sayı 204, Ankara, 1 988. ARENDT Hanmalı: Essai Sı.,ırıla Revolution, Gallimand, 1 967. ARIK Remzi Oğuz: Türk İnk ılabı ARIKOGLU Damar:
ve Milliyetçiliğimiz,
Ankara 1 958.
Hat ı raları m, İstanbul, 1 96 1 .
AR ISOY M S u n u l l h : Mustafa Kemal N e Demek? Bayrakl aşan Atatürk, Varlık Yayınları, İstanbul, 1 963. ARMAOGLU Fahir H.: Atatürk D iplomasisi, Sümerbank, Özel sayı. ARMAOGLU Fahir H.: 1 920 y ıl ı nda Milli Mücadele ve Sovyet_ Rusya, V l l , Türk Tarih Kongresi, C. il, Ankara 1 973. ARMAOGLU Fahir H.: Siyasi Tarih, ( 1 799-1 960), Ankara, 1 964. ARMAOGLU Fahir H.: İkinci Cihan Harbinde Türkiye, Siyasal bilgiler Fakültesi Derg i si, C. X l l l , sayı 2. ARMAOGLU Fahir H . : Tü rkiye Cumhuriyetini Yıkmaya M utaf Siyasi ve ideolojik Oyunlar, Ankara, 1 986. ARSAL Sadri Maksudi, Milliyet Duygusunun Sosyolojik Esasları, İstanbul, 1 955. ARSEL İlhan: Türk Anayasa Hukukunun U m umi Esasları, Ankara, 1 962. AŞKUN Vehbi Cem: Sivas Kongresi, 2'nci baskı, İstanbul, 1 963. ATAY Falih Rıfkı: Atat ürk'ün Hatıraları, Ankara, 1 965. ATAY Falih Rıfkı : Çankaya, AtatUrk Devri Hatı raları, C.1-11, lstanbul. Atatürk'ün Soylev ve De meçl eri, C. 1, 2'nci baskı, 1 96 1 . Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C.
fi,
2'nci baskı, Ankara, 1 959.
Atatü rk'ü n Söylev ve Demeçleri, C. il, 2'nci baskı, Ankara, 1 959. Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. 1 1 1 , 2'nci baskı, Ankara,
572
Atatürk, Söylev (N utuk), C. 1, Türk Dil Kurumu, 2'nci baskı, Ankara 1 965. Atatürk, N utuk, 1 938 baskısı. Atatürk, Nutuk, C. 1, C. il, C.
111,
9'ncu baskı, lstanbul, 1 969.
Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, iV, ( 1 9 1 7 - 1 938), Ankara. Atatürk Üniversitesi Kuruluşunun XX. yıl Armağanı, Ermeniler Hakkında Makaleler Derlemeler (Kollektif eser), Ankara, 1 978. August R. Von Kral: Le Pays de Kemal Atatürk, (Faransızcaya Çeviren: Andre Ro bert), 2'nci baskı, Viyana, 1 938. ABYARS Ergün: İstiklal Ma h kemeleri, C. 1 ve C.
ıı: lzmir, 1 988.
AYDEMİR Şevket Süreyya: Tek Adam, Mustafa Kemal, 3 cilt, C. 1, ( 1 8 8 1 - 1 91 9) İstanbul, 1 963, C. i l , ( 1 9 1 9 - 1 922) Üçü n cü baskı lstanbu l, 1 964, C. 111, (1 922 - 1 938) İstanbul, 1 965. AYSAN Mustafa A. : Atatürk'ün Ekonomi Politikas ı , İstanbul, 1 980. BALTA Tahsin Bekir: Türkiye'de Yasama, Yürütm e Münasebeti, İ ncelemeler, Ankara, 1 960, S.B.F. Yayınları. B,l\LTA Tahsin Bekir: İdare H ukuku 1, Genel Konular, Ankara, 1 970 - 1 972. BALTACIOGLU İsmail Hakkı : Halkın Evi, Ankara, 1 950. BALTACIOGLU İsmail H akkı: Atatürk, Yetişmesi, Kişiliği, D evrimleri , E rzu rum, 1 9 73. BARDAKÇI İlhan: Taşhan'dan Kadifekale'ye, M illiyet Yayını, lstanbul, 1 975. BARKAN Ömer Lütfi: Türkiye'de Din ve Devlet ilişkilerinin Tarihsel Gelişimi, Cumhu riyetin 50: Yıldönümü Semineri, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1 975. BAŞAR Zeki: Ermenilerden Gördüklerimiz, Ankara, 1 974. BAŞAR Zeki: Geçmişi U n utan Ermeniler, Atatürk Ü n iversitesi Kuruluş u n u n XX. Armağanı, Ermeniler, (Kollektif eser), Ankara, 1 978. BAŞGİL Ali Fuad:
yıl
İlmin lşığ ı nda Günün Müesseseleri, lstanbul, 1 960.
BAŞG İ L Ali Fuad: Esas Teşkilat Hukuku, C. 1, Türkiye Siyasi R ejimi ve Anayasa prensipleri, F. 1, İstanbul, 1 960. BAŞGİL Ali Fuad:
Din ve Laiklik, 2'nci baskı, lstanbul, 1 962.
BAŞGİL Ali Fuad: 27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri, lstanbul, 1 966. BAYKAL Bekir S ı t k ı : Atatürk Devrimlerinde Tarihin Rolü, Bölgesel Kalk ı n m a işbirliğ inin Tertiplediği Atatürk önd erliğinde Kültür Devriminde S u nu lan Te bliği. BAYKAL Bekir Sıtkı: Heyet-i Temsiliye Kararları , Ankara, 1 974. BAYKAL Bekir S ıtkı: Milli Mücadele'de Anadolu Kad ınları Müdafaa-i Vatan Cemiyeti, Atatürk Araşt ırma Dergisi, C. 1, sayı 3. BAYTOK Taner: lngiliz Kaynaklarından Türk Kurtuluş Savaşı, Ankara, 1 970. BAYUR Yusuf Hikmet: Türk Devletinin Dış Siyaseti, İstanbul, 1 952. BAYU R Hikmet:
Atatürk Hayatı ve Eseri, Ankara, 1 963.
573
B EE R Max: Sosyalizmin ve Sosyal M ücadelelerin Tarih, C. 1-11, (Çevire n : Galip Üstün ve H üseyin Baş), lstanbul, 1 965. BELEN Fahri: Atatürk'ün Askeri Kişiliği, lstanbul, 1 963. Milli Eğitim Basımevi. B ELİK Mahmut: Türk Boğazlarının H ukuki Statüsü, lstanbul, 1 962. BEl\JOIST Mechin: Le Loup et le Leopard, M ustapha Kemal ou la mart d u n Empire, Paris, 1 960. BERKES N iyazi: Batıcı lık, Ulusçuluk ve Toplumsal Devrimler, lstanbul, 1 965. BERNHEİM E.: Tarih İlimine Giriş, Tarih Metodu ve Felsefesi, (Çeviren: Dr. M. Şükrü Al
Mannelde Droit Constitutionnel, 5 ime edition, Paris, 1 947.
B URDEAU Georges: Traite de Science Politique, T. 111, Paris, 1 950. BU RİAN Orhan: Bayraklaşan Atatürk, Varlık Yayı nları lstanbul, 1 963. B U RS/\LIOGLU Ziya: Atatürkçü Eğitim Üzerine, Atatürk Araştırma Merkezi D e rgisi, C. 1 , sayı 3. CADART Jacques:
l notitutions Politiques et Droit Constitution nel, Paris, T. 1, 1 975.
CEBESOY Ali Fuat: Milli M ücadele Hatıraları, lstanbul, 1 953. CEBESOY Ali Fuat: Moskova Hat ı raları, İstanbul, 1 955. CE BESOY Ali Fuat: S ı n ıf Arkadaşım Atatürk, İstanbul, 1 967. CE M,<\L Behçet: Şeyh Sait İsyan ı, İstanbul, 1 955. C EMAL Paşa: Ermeni Soru n u , Atatürk Ü n iversitesi, Kuruluşun u n XX. yıl Armağanı, Ermeniler, (Kollektif Eser), Ankara, 1 978.
574
CESAR Mustafa: G üzel Sanatlarda Gelişme ve Kitlelere Yay ı lm asında Laikliğin Yeri, Boğaz içi Ü n iver::: itesi U l uslararası Atatürk Konferansı, Tebliğler, lstanbul, 1 987, Na: 1 7. Cİ LLOV Halük: Türkiye Ekonomisi, lstanbul, 1 972. COLLIAR Claude A . : La Conveation de Montreux, Nouvelle Solution du Probleme des Detroits, Revue de Droit lnternational, Na. 3, 1 936. CUMHUR Müjgan: Atatürk ve Milli Kültür, 2'nci baskı, Ankara, 1 98 1 . ÇAGATAY Neşet: Türkiye'de Gerici Akımlar, 1 923'den bu yana Ankara, 1 972. ÇAGATAY Neşet: İslam H ukukunun Ana Hatları ve Osmanlıların Bunun Bazı Kuralların ı Değişik Uygulamaları, Belleten, sayı 1 00, Ankara, 1 987. ÇAMBEL Hasan Cemil: Atatürk ve Tarih, Belleten, C. 111, sayı 1 O, Ankara, 1 939. ÇAMBEL Hasan Cemil: ÇELİK Edip:
Makaleler, Hatıralar, Ankara, 1 964.
1 00 Soruda Türkiye'nin Dış Politika Tarihi, İstanbul, 1 969.
ÇUBUKÇU İbrahim Agah: Mezhepler, Ahlak ve lslam Felsefesi ile ilgili Makaleler, Ankara, 1 967. ÇUBUKÇU İbrahim Agah: Türk, İslam Kültürü Üzerinde Araştı rm alar ve Görüşler, · Ankara, 1 987. ÇUBUKÇU İbrahim Agah: Atatürk, Din ve Laiklik, Atat ürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. 1, sayı 2. ÇUBU l<Ç U İbrahim Agah: Halifelik, Din ve Laiklik, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. VI, say ı 1 7, 1 990. DAL Kemal: Türk Esas Teşkilat Hukuku, Ankara, 1 984. DAVER Bülent: Türkiye Cumhuriyetinde Layiklik, Ankara, 1 955. DAVER Bülent:
Atatürk, Gerçeği, Sümerbank, Özel sayı, 1 964.
DA VER Bülent: İhtilal ve Kanunu, Milliyet, 1 O Kasım 1 966. DAVER Bü lent: Atatürk, C u m h u riyet ve Demokrasisi, Atatürk H aftası Armağanı, Genel Kurmay - Askeri Tarih ve Strat�jik Etüt Başkan lığ ı, Atatürk D ergisi, sayı 1 6. LE LAPRADELLE A . : Cours de Droit Constitutionnel, Paris, 1 91 2. D E Lİ LBAŞI Melek: Selanik ve Ganya'da Osmanlı Egemenliğinin Kurulması, Belle ten, C. LI, Sayı 1 99, ankara, 1 987. D ELOS J .T.: Le Probleme de Civilisation, La Nation, T. I., Sociologie de la Nation, , Montreal, 1 944. DEM İRAY Ahmet: Resimli Amasya, Ankara, 1 954. DENY Jean: Yeni Türkiye (Türkçeye çeviren : Sencer Kodolbaş), Ankara, 1 960. DENY Jeat et Rene Marchand: Pelit Manuel de la Turqie Nouvelle, Paris, 1 933. DERBİL Süheyp: İdare Hukuku, C. i l, Ankara, 1 952. DESCHAMPS A.: Maksizm, Tahlil ve Tenkid (Türkçeye çeviren: S uut Kemal Yet kin), lstanbul, 1 965.
575
Diyanet İşleri Başkanlığı, N ureuluk Hakkında, Ankara, 1 964. DOGRAMACI İhsan : Atat ü rk ve Eğitim, Atatürk Araştı rma Merkezi D ergisi, C. sayı 3.
1,
DoGRAMACI Emel: Türkiye'de Kadın Hakları, Ankara, 1 982. , DOGRAMACI Emel: Türkiye'de Kadının D ü nü ve B ugünü Türkiye iş Bankası, Anka ra, 1 989. DOGRAMACI Emel: Atat ürk ve Türk Kadını, Atatürk ve Ankara (Kollektif Eser), Ankara, 1 988. DOGR U A. Mecit: Dilimizden Atılm akta olan Kelimeler Halen Hristiyan G agauzların Türkçesinde, Tercü man, 20 Mayıs 1 98 1 . DÖN MEZER Sulhi: Atat ü rk İnkı lapları v e Sosyal D eğişme Teorileri, Atatü rk, Araşt ı rma Merkezi Dergisi, C.V., sayı 1 5. DU HAMEL Georges: La Turquie No uvelle, P aris, 1 954. Ayn ı eserin Türkçeye çevirisi - Yeni Türkiye (Çeviren: Can Yücel), Ankara, 1 956. DURA Cihan, . TURAN Kemal ve ÖNGEoGLU Abdurrahman: Atatürk Dönemi Maliye politikas ı , 1 . Kitap, Ankara, 1 982. DURSUNOGLU Cevat:
Milli Mücadelede Erzurum, Ankara, 1 946.
DURSUNOGLU Cevat: Atalürk'ün Kişiliği, Çeşitli Cepheleriyle Atatürk, Robert Kolej Yayı nları, İstanbul, 1 964. DURSUNOGLU Cevat: E rz u rum Kongresi S ırasında Atatürk'ün Düşünceleri, E rzur um Kongresi ve M. K. Atatürk, Harita Genel Müdürlüğü Basımevi, Ankara. DURU o.rhan: Amerikan Gizli Belgeleriyle Türkiye'nin Kurtuluş Yılları, lstanbul, 1 978. DUVERGE R Maurice: Le Kemalism e, Atatürk, UN ESCO Yayınları, 1 963 (Makalenin asl ı : Le Kemalism e, Le Pays d'Atatürk, Supplement Publie Par Le Monde, 26 Mai 1 96 1 ) . ECEVİT Bülent: Atatürk v e Devrimcilik, Tekin Yayınevi (Tarih v e basıldığı y e r yazılı değ il). EMRE Ahmet Cevat: Atatürk'ün İnkılab H edefi ve Tarih Tezi, İstanbul, 1 95 6 E N D E R Muzaffer (Toplıyan): Ağl ıyan Dünya, lstanbul, 1 964. ENEI=! Kasım: Çukurova'nın lşgali ve Kurtuluş Savaşı, lstanbul, 1 963. ENER Kasım: Çukurova Kurtuluş Savaş ında Adana Çephesi, Ankara, 1 970. ENGİN M. S affet, Kemalizm İnkılab ı n ı n Prensipleri, C. 1, C. il ve C. ili, lstanbul, 1 938. ERDEMİR Sabahat, Milli Birliğe Doğru, Ankara, 1 961 . ERDEN Ali Fuat, Atat ürk, İstanbul, 1 952. EREN Hasan: inkı lap-mı Yoksa İhtil§.1 mi?, Tercü man, 31 Mayıs 1 981 . EREN Hasan : Hasan, Yaz ıda Birlik, Harf Devriminin 50. yıl Sempozyumu, Ankara, 1 981 .
576
EREN Hasan: Türk Dili Çalışmalarına Toplu Bir Bakış, Türk Dili, Say ı 394, Ekim 1 984� ERGENLİ Hilmi: 1 9 1 9'da Ayvalık Savunması ile i lgili Anılar, Belleten, C. XLVlll, Sayı 1 89-1 90, 1 984. ERGİN Feridun: K. Atatürk, lstanbul, 1 978. E RGİN Feridun: Atatürk Zamanında Para Politikası, Boğaziçi Ü n iversitesi, Uluslara rası Atatürk Konferansı, 1 0-1 1 Kasım 1 980, lstanb u l. ERG i NAY Akif: Atatürk Dönem inde. Verg i ve B ütçe Kanunları, Atütürk ve Ankara ( Kollektif Eser), Ankara, 1 988. ERİM Nihat: Amme Huk-uku Dersleri, Ankara, 1 942. ERİM Nihat : Dünya Sulhünün ldamesinde Türkiye'nin Rolü, C.H. P . Kongeransları Serisi, No. 23, 1 940 . . ERİM Nihat: Devletlerarası Hukuk ve Siyasi Tarih Metinleri, C. 1, Ankara, 1 953. EROGLU Hamza: Şerefli bir Tarih Lozan, U lus, 24. 7. 1 963. EROGLU Hamza: Gerçek Yönüyle Atatürkçülük, Ankara, 1 965. EROGLU Hamza: · Türk Devrim Tarihi, 5. Bası� Ankara, 1 977. EROGLU Hamza: Atatürkçülük, El Kitabı, Ankara, 1 98 1 . EROGLLJ Hamza: Atatürk ve Devletçilik, Ankara, 1 98 1 . E ROGLU Hamza: Devlet Kurucusu Atatürk. A.İ.T.l.A. Dergisi, C. il, sayı 2. EROGLU Hamza: Türk Devriminin Milli Değeri, A. l.T.l.A. Dergisi, C. V, sayı 2. E ROGLU Hamza: Türk i nkı lap Tarihi, M.E.B. Yayını, İstanbul, 1 982. EROGLU Hamza: Atatürk ve Milli Egemenlik, Atatürk Araştı rma Merkezi, Ankara, 1 987. E ROGLU Hamza: Atatürk ve Cumhuriyet, Ankara, 1 989. EROGLU Hamza: Mi lli Birlik ve Beraberlik, Atatürk Araştı rma Merkezi Dergisi, C. ili, say ı 7, Ankara, 1 986. EROGLU Hamza: "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh", Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. 1 , sayı 2. E RÖZ Mehmet: Marxizm, Leninizm ve Tenkidi, lstanbul, 1 974. ESEN Bülent Nuri: Türk Anayasa Hukuku, 1 'nci Fasikül, Ankara, 1 968. ESEN Bülent Nuri: Anayasa H ukuku, Genel Esaslar, Ankara, 1 970. ESEN .Bülent Nuri: Türk Anayasa Hukuku, İ kinci Baskı , Ankara, Hl71 . ESENGİN Kenan: Milli Mücadelede Hiyanet Yarı şı, Ankara, 1 969. ESENKOVA Enver:
İ htilal Nedir? Nasıl Olur? Olmalı m ı ? lstanbul, 1 962.
ESMER Ahmet Şükrü: Siyasi Tarih, İstanbul 1 944. E SMER Ah met Şükrü: Siyasi Tarih (1 9 1 9 - 1 939), Ankara, 1 953. _ ESMER Ahmet Şükrü: Türk Tiplomasisi, Yeni Türkiye, lstanbul, 1 959. EYİCE Semavi, Atat ürk'ün Doğduğu Yı llarda S elan ik, Doğumunun 1 00. Yıl ı nda
577
Atatü rk'e Armağan, İstanbul Ü niversitesi Edebiyat Fakültesi.' FARRERE Claude, Turquie Ressucitez, Paris, 1 930. FEYZİOGLU Turhan: Devlet Adamı Atatürk, Ankara, 1 963. FEYZ]OGLU Tu rhan: Atatürk'ün Akılca, Bilimci, Gerçekçi Yaklaşı m ı , Boğaziçi Ü ni versitesi, U luslararası Atatürk Konferansı, 1 0-1 1 Kasım 1 980. FEYZİOGLU Turhan: Türk İ n k ı labın ı n Temel Taşı Laiklik, Atatürk Yolu (Kollektif Eser), 2'nci baskı, Atatürk Araştı rm a Merkezi, Ankara, 1 987. FEYZİOGLU Turhan: Türk Milli Mücadelesinin ve Atatürkçülüğün Temel lıkelf!rinden Birisi Olarak Millet Egemenliği, Atatürk Araşt ırma Merkezi Dergisi, C. 1, sayı 3. FEYZİOGLU Turhan: Atatürk v e Milliyetçilik, 2'nci baskı, Atatürk Araştırma Merke zi, Ankara, 1 987. FINDll
i n k ı labı
ve Atatürk, Atatürk Araştırma Merkezi Derg isi, C. V,
GİR İTLİ ismet: Atatürkçülük İdeolojisinin Dogmatik ideolojilere Üs!ünlüğü, Atatürk Araşt ırma Merkezi Dergisi, C. VI, sayı 1 6 GİRİTLİOGLU Fahir: Türk Siyasi Tarihinde C.H. P'nin Mevkii, C. 1, Ankara, 1 965. GOLOGLU Mahmut: Erzurum Kongresi, Ankara, 1 968. GOLOGLU Mahmut: Sivas Kongresi, Ankara, 1 969. GÖKGİ LGİN M. Tayyib: Milli Mücadele Başlarken, Mondros Mütarekesinden Sivas Kongresine, C. 1, Ankara, 1 959. GÖNLÜ BOL Mehmet 1 9 63. GÖNLÜBOL Meh met:
-
Cem SAR: Atatürk ve Tü rkiy e'nin Dış Politikas ı, lstanbul Uluslararası Politika, Ankara, 1 978.
GÖNLÜBOL Mehmet: Atatürk'ün Dış Politikası , Amaçları ve ilkeleri, Atatürk Yolu (Kolektif Eser) , 2 ' n c i Baskı. :Ankara, 1 987:
GÖKSEL Burhan : Atatürk ve Kad ı n Hakları; Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. 1, Say ı 1 . GÖKS EL B u rhan: Atat ü rk ' ü n Eğitim Hakkındaki Görüşleri ve Misak-ı Maarif, Atatürk Araşt ırma Merkezi Dergisi, C. 1, sayı 3. ·
GÖKS EL B u rhan : Çağ lar Boyunca Türk Kadını ve Atatürk, Kültür Bakanlığı Ankara, 1 9 88.
•.
GÖZE Ayferi: Liberal, M a ksi s t . Faşist ve Sosy al Devlet Sistemleri, İstanbul, 1 977.
578
GÖZE Ayferi: Onaltı ncı Yüzy ıl Düşünürlerinde Baskıya Karşı D ire nme, I H FM, C. xxxıv. Say ı 1 - 4. GÖZTEPE Tarık Mümtaz: Osmanlıların Son Padişahı Vahid O ddin Mütareke Gayy ası nda, İstanbul, 1 969. .
GÖZÜ BÜYÜK A. Şe ref ve Zekai Sezg i n : Görüşmeleri, Ankara, 1 957.
1 924 A n ayasası
H akkındaki Meclis
GRAN D Larouse: E ncyclopedique, T. 4 . s. 735. � GÜNDÜZ Asım: .. Hat ı raları m, (Derliyen ve Yazan Ihsan Ilgaz), l stanbul, 1 973. .
GÜVEN Zühtü:
Anzavur İsyan ı , ankara, 1 965.
GÜVENTÜRK Faruk:
Gerçek Atatürk, l stanbul, 1 962.
HAB İB İsmail: O .zamanlar, İstanbul, 1 937. Atatürk için , lstanbul, 1 939.
HABİı3 İsmail:
HAESAERT J.: Theori e a Generale du Droit, Bruxelles, 1 948. HAURIOU Maurice: Prdeis Elementaire de Droit Constitıitionnel, Paris, 1 925. HANS - JURGEN KORMRUMPF: Mustafa Kemal Makedonya da, Atatürk Devre.mleri 1. Milletlerarars ı Sempozyumu Bildirileri, (Kollektif Eser), lstanbul, 1 975. S HAN ON, A. H . : Tü rk iye d e ki İktisadi Devlet Teşekküllı;ırinin Bünyes( ve Murakabe si (Mümtaz Soysalın yardımcılığı ile yapılan başlangıç Mahiyetind e bir tet kik), Ankara, 1 954, (Teksir) '
·
HİÇ Mükerrem:
Kapita lizm Sosyalizm, Karma Ekonomi ve Türkiye, 2 nci baskı ,
İstanbul, 1 974 .
H İÇ, Mükerrem: Türkiye Ekonomisin in Analizi, Başlıca Ekonomik Göstergelerle, İstanbul, 1 980. HOCAOGLU M ehmet :
İstanbul, 1 966.
IRMAK Sadi:
Arşiv Vesikalarıyla Tarihte Ermeni Mezalimi ve Ermeniler
Devrim Tarihi, İ stanbul, 1 967.
IRMAK Sadi: Atat ü rk Devrimleri Tarih i, İ stanb ul, 1 973. İGDEMİR U luğ :
Sivas Kongresi Tutanakları, Ankara, 1 969.
İGDEMİR U luğ:
Atat ürk ve Anzaklar, Ankara, ,1 978.
İ G DE M İR U luğ: Atatürk'ün Yaşamı, Ankara, 1 980. İ LERİ Suphi, N u ri : Siyasi Tarih, İstanbul, 1 941 . i LHAN Suat Atatürk ve Askerlik, Ankara, 1 990. İMECE Mustafa Seli m : Atatürk'ün .Şapka Devrim inde Kastqmonu ve İnebolu Seya hatle ri (1 925), Ankara, 1 959. İMRE ZAHİT - N EBİOGLU Osman: Atatürk ve Batıklaşma, Doğumunun 1 00. yılında Atatürk'e Armağan, İ.Ü .H.F.M., 1 979 - 1 98 1 , C. XLV - XLVll, Sayı 1 - 4 İNALCIK Halil: Atatürk Devrimleri, Çeşitli Cepheleriyle Atatürk, Robet Kolej Yayılan, İ stanbul , 1 944. İNÖNÜ İsmet:
U lus, 24 Ocak 1 960.
579
j NÖNÜ İsmet: Radyo Konuşması, U lus, 1 1 . Kas ım. 1 962. İNÖNÜ İsmet: Aziz Atatürk, Milli Eğitim Bas ı mevi, ankara, 1 963.
İNÖNÜ İsmet: Devlet Kurucusu Atatürk, Ulu s , 9 Kasım 1 968.
INÖNÜ İsmet: Erzu rum Kongresi, Erzurum Kongresi ve M. K. Atatürk. İNÖNÜ'nün Hat ıralrı, Genç Subaylık Yılları (1 881 - 1 91 8), İstanbul, 1 969. INÖNÜ İsmet: İstiklal Savaşı ve Lozan, Bellten, C.XXXVlll, Na. 1 49, INÖNÜ İsmet: Hat ı ralar, 2 Kitap, Ankara, 1 987. iz Fahir: Atatürk ve Tü rk Dili, Endem
-
Atatürk Kültür Merkezi Tergisi, C. IV, Sayı 1 2.
JASCHKE Gotthard:
Misôki Milli ve Mustafa Kemal, Cumhuriyet, 2 Şubat 1 970. JAS CHKE Gotthard: Yeni Tü rkiye4de İ slamlık, (Türkçesi: Hayrullar Örs), Ankara, 1 9 72.
JASCH KE Gottahard: Büyük İnkı labçı ve Diplomat Atatürk, V. Türk Tarih Kongresi, Genel Toplant ı. '
JGHANNET R e n e : Le Principe de Nationalites, Paris, 1 928.
JOUVE NEL Bert ran d De:
Du Pouvoir, Geneve, 1 946.
KANAT Fikret: Milliyet İdeali ve Topyekün Milli Terbiye Ankara, 1 942. KANSU Mazhar Müfit: kara 1 966.
Erzurum dan Ölümün e Kadar Atatürk'le beraber, C, 1., il, An
KAPLAN Mehmet, E N G Ü N Ü N İnci, E M i L Birol, BİRİNCi Necati; UÇKAN Abdullah: Devrin Yazarla rın ı n Kalemiyle M ülli Mücadele ve Gazi Mustafa Kemal, Kültür Bakanlığı, İsta nbul, 1 98 1 . KP.RABEKİR Kazım: İstiklal Herbimiz, İstanbul, 1 960. KARACAN Ali Naci: Loz?n Konferansı ve i smet Paşa, lstanbul, 1 943. KARAGÖZOG LU Galip: Atatürk'ün Eğitim Savaşı, Atatürk Araştırma Merkezi Dergi: si, C . 1 1 . , Sayı 4. KARAL Enver Ziya: Atatürk'ten Düşünceler, Ankara l
-
KARAL Enver Ziya: Türk Devrimi ve Atatürk i lkeleri, Türk dili, s. 21 8, Kas ı m 1 969. KARAOSMANOG LU Yakup Kadri: Atat ürk, İstanbol 1 946. KARAOSMANOG LU Yakup Kadri: Atatürk'ün Gerçek Siması, Ataatürkçü lük Nedir? KARPAT Kemal H:
580
Türk
Demokrasi Tarihi, İstanbul, 1 967.
KAYNAR Reşat:
Mustata Reşit Paşa ve Tanzimat, Ankara, 1 954a.
KEYSERLING H. de, Analyse Spactral de L'Europe, (Tercüme Almancadan H. Hellaet D . Bourmag), Paris, 1 947. ·
KILIÇI Ali:
İstiklal Mahkemesi Hatıraları, lstanbul, 1 955. KINROSS Lord: Atatürk, B ir Milletin Yeniden Doğuşu (Çeviren): N ihat Yeğinabak ve Ayhan Tezel), İstanbul, C. 1 . , 1 966, C. il., 1 967. KİLİ Suna ve GÖZÜ BÜYÜK Şeref, Türk anayasa Metinleri. tanzimattan Bugüne Ka dar, Ankara, 1 957. KİLİ Suna:
Kemalizm, İstanbu l, 1 965.
KİLİ S u n a : Atat ürk v e B i l i m s e l G e rçek, Boğaaziçi Ü n iversitesi, Uluslararası Atatürk Konferansı, 1 O - 1 1 Kas ım 1 980. KİLİ S u n a : 1 9 60 - 1 975 Döneminde C u m h u riyet Halk P artisinde g elişmeler, lstanbul, 1 976. KOCATÜRK Utkan:
Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, ankara, 1 969.
KOCATÜ RK Utkan:
Atatürk ve Tü rk Devrimi Kronolojisi (1 91 9 - 1 938), Ankara 1 963.
KOCATÜ RK Utkan: Doğ u m u ndan Ölümüne K adar Kaynakçılı Atatürk Gündlüğü Türkiye İş Bankası Ankara,
,
KOCATÜ RK Utkan : Atatürk ve Türkiye Cumh uriyeti Tarihi Kronolojisi, 1 9 1 8 - 1 938, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1 983. KOÇAŞ Sadi :
Tarih
KOP Kadri Kemal: KORKMAZ Zeynep: 1 9 63.
Bo y u nca Ermeniler ve Türk - Ermeni İlişkileri, Ankara, 1 967.
Ata_t ürk Diyarbak ır'da, diyarbak ı r gazetesi, 26 Eylül 1 932
. .
Türk Dilinin Tarihi akışı içinde Atatürk ve Dil Devrimi, Ankara; /
K0!1MAZ Zeynep: Cumhuriyet Devrimde yazı ve D i l İnkılabı, Milli Kültür, G.3, Sayı 6, Kas ı m 1 98 1 . ·
KOr.MAZ Zeynep: Dilde Devlet Koruyuculğ u ve Tü rk Dil Kurumu, Türk Dili, Say ı 387, Mart 1 984 KORMAZ Zeynep: Dil İ n k ı lab ı ve Atatürk'ün Tark Diline Bakış Açısı, Türk Dili, Sayı 4 1 9 , Kasım 1 986. KORMAZ Zeynep: Dil İnkılab ı n ı n Sadeleşme ve Türkçeleşme Akam ları Arasındaki yeri, Türk Dili, Sayı 401 , Mayıs 1 985. KON i Hasan : i l . DRünya Savaşı Öncesinde Türk D ı ş Politikas ı, Atatürk yolu (Anka ra Üniversitesi Türk inkı lap Tali lu Enstitüsü Dergisi), Mayıs 1 988, yı lı, Sayı 1. KÖPR ÜLÜ M. Fuad: Osmanlı İmparaiorluğunun Kurluluş, 2 nci baskı, Ankara, 1 972. KÖYMt:N Mehmet Altay:
Türk ler ve Demokrasi, M illi Kültür, Haziran 1 977,
KUBAN Doğan: Atat ürkçü lük üzerine yo rum lar, Atatü rk Konferan sları, 1 970 iV. Türk Tarih Kurum u, Anakara, 1 971 . KUBALI H ü s eyi n Nail: Türkiye Cum hu riyetinin Kuruluşu ve Halen Mer'i Cumhuriyet Anayas a s ı , Y e n i Türkiye, İstanbul, 1 959.
581
KUBALI H ü seyin Nail: Türk Esasa Teşkilat H ukuku, l stabul, 1 960.
· KUBALI Hüseyin Nail: Atatürk Derimi ve Gerçeklerimiz, lstanbul, 1 968. , KUBALI H üseyin Nail: Türk Devrim Tarihi D ersleri, Birinci Kitap, Temel Bilgiler, İstanbul, 1 973. K U BALI H üseyin Nali: Anayasa Hukuku, Genel Esaslar ve Siyasi Rejimler, İstanbul, 1 965. KL'.�AN Ah met Bedevi: İnkılap Tarihimiz ve i ttihat ve Terakki, lstanbul 1 948. KÜRKÇÜOGLU Ömer: Türk - İngiliz i l i şkil eri (1 9 1 9 - 1 926), ankara, 1 978. LAU FENBURGER H . : İktisadi Sahada D evlet Müdahalesi, (Tercüme Ed en; Zekai Apayd ı n ) . İstanbul, 1 94 1 .
·
LEVY - BRUHL. :-ıenri: Bir Hukuki Kavram olaraka Devrim, (Çeviren: Dr. Server Tan illi) , İ H FM , c. xxxıx. Sayı: 4.5
LEWIS Bernard: The Emergence of Modern Turkey, London, 1 965. LEWIS G eoffrey: Turkey, 1 955. LCZAl'l'ın İzlerinde 10 yıl, lstanbul, 1 955. MARDİN Şerip Arif: Jön Türklerin Siyasi Fi k i rle ri {1 895 - 1 938) Ankara, 1 964. ,
Mustafa Kemal ou La R e nevat i on de la Turquie, P aris, 1 929.
M ELİA Jean:
ME LZİG Herbert: 1 942. M E LZIG Herbert: -ME RAY Seha L.:
(Derleyen ) . Atat ü rk'ün Başlıca aNututları, (1 920 - 1 938) lstanbul, İnönü Diyor ki, İstanbul, 1 946. Devletler H ukukuna G i ri ş 2 n ci baskı, ankara, 1 960. ,
M E RDİVENCİ A h m et : Türk Yazı D evrimi ve Yurt D ışı ndaki Türklere yans ı m as ı , İstanbu l. 1 98 0 . Meydan Larousse: C . 9 . , Mustafa Kemal, maddesi.
lvlONOD G.: Tarihte U l u s, (Çeviren: Kaz ı m Şinasi Dersan), lstanbul, 1 938. MO RALi Nail:
M ütarekde aİzmir Olay la rı , Ankara, 1 973.
MOSCA G . : Siyasi Doktrinle r Tarihi, (Çeviren: SamihTiryakioğlu ) , İstanbul, 1 963. MOSCf. G.:
H istoire-des doctiines Politiques, P a ris 1 966. ,
MU i·!ıCU Alımet: Atatürkçü lükte Temel İlkeler, İstanbul 1 98 1 . MUMCU Ahmet: Tarih Açı s ı nda'n Türk Devrim inin Temelleri v e Gelişmi,a 6 baskı, İs tanbul, 1 98 1 . MUMCU Ahmet: Misak-ı M illi ve Anay as am ız Atatürk Araşt ı rma Merkezi D e rgisi, c. ı .. Sayı 3. ,
MUMCU Ahmet:
Atatürk'e göre Milli E g e mel i k , Ankara, 1 986.
MUfviCU ı">.hmeı: C.1,
Misak-ı M illi ve Anayasam ız, Atatürk Araştı rm a Merkezi D e rğis i, sayı 3, Tem muz 1 985.
M ÜCERRrsoGLU Alptekin: Atatürk'ütı Mali Dekarı, tTeki'ılifi M illiye, Maliye Deargisi, Atatü rk özel say ı s ı , 1 98 1 .
5B 2
Umumi Am m e Hukuku Dersle ri İ stanbul, 1 955. OKANDAN Recai Galip: Amme H ukukumuzun Ana Hatları; İ stanbul, 1 957. OKAtJQAN Recai G.:
,
OKA NDAN Recai G . : A mme Hukukumuzun Ana H atları, Birinci Kitap, 3 ncü baskı, İstanbul, 1 959. OKANDAN Recai Galip: Umumi Amme Hukuku, lstanbul 1 966. OKANDAN Recai G . : Hükümranlık Kudreti ile eaB una D ahil yetkiler Bakım ından 20 N isan 1 924 Esas Teşkilat Kanununun Hususiyeteri, 1.0 .H.F.M., cilt. XXVll, sayı 2. ,
OKYAR Fethi: Üç Devirde aBir Adam, (Yayına Hazı rlayan, Cemal Kutay), lstanbul, 1 980. Of
Musul Meselesi Kronolojisi (1 9 1 8 - 1 926), İ stanbul, 1 987.
ÖKLH1 Necdet: Saltanot ı n Kadırılmas ı, İzmir, 1 972. ÖKLEM Necdet: H ilafatin sonu, İzmir, 1 98 1 . ÖZÇ ELİK Selçuk: Esas teşkilat Hukuku De rs le ri, C.11., Türkiyenin siyasi Rejimi Mü laseseleri, İstanbul, 1 976.
ve
ÖZÇELİI< Selçuk: Sem ed-i İ İttifak, İ.ÜH.F.M., C.XXIV, Sayı 1 - 4. v.:.. ;:. r..
Çetin: Türkiye'de Gerici Akımlar ve N u rculuğ u n İç yüzü, lstanbul, 1 964. ) ÖZEK Çetin - Türkiye de Laiklik, Gelişima ve Koruyucu Ceza Hükümleri, lstanb!JI, 1 962. ÖZER Y. Ziya: Mukayeseli H ukuku Esasiye Dersleri, Anakara, 1 939. ÖZGÜ Melahat : Atatürk'ün Ed ebiyat ve San at Anlayışı Atatürk Konferansları, 1 , Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1 964. ÖZKNt A \nayet u llalı Cemal: Le Peuple Armenian et les Tentativesa de Reduire Le Peuple Turc en Servitude, Ankara, 1 97 1 . ÖZl
583
Araştırma Merkezi Dernisi, C.IV, Say ı 1 0. ÖZSARAY Ergun: Yabancı Hukukun Benimsenmesi yoluyla Bir Çağdaşlaşma Moda , li, i l . Türk Hukuk Kurultayı, Türk Hukuk Devrini, Ankara, 1 98 1 . PR E LOT Marcel: lnstıtution Politiqueset Droit Constitutıonnel, 5 en e Eıdition, Paris, 1 972. PRICE
M. Philips : A. History of Turkey, Form -Empire to Republic, Landon And N ew york, 1 955 Türkçe metin, Türkiye Tarihi, (Çeviren: M. Ası m Mutludoğan), Ankara, 1 969. ROSTOW W. W. İktisadi Gelişmenin Merhaleleri, Ankara, 1 96q. -
RUSTOW Dankwort A. : Devlet Kurucusu Atatürk Abçıdana'a Armağan, S.B. F. Anka ra, 1 969. R Ü KNEDDiN Fethi: Atatürk Hakkında D üşünce ve Tahliller, İstanbul, 1 943. SADAK Necmettin: Asr ı n En Büyük Beynelmilel Şöhreti Atatürk, Akşam, 1 6 Kası m 1 338. SAD l l
e
Kadar, An
SARÇ Ö;ner Celal : 5 0 Yıllık Cumhuriyet döneminde Ekonomik ve Sosyal Bünyedeki Başlıca Değişm eler, İ stanbul iktisat Fakültesi Mecmuası, Cilt 30, No. 1 4. -
SAUER - HALL G . : Recueil des Travaux, Geneve, 1 938. SAVAŞ Vural: Teo ride ve Tatbikatta Sosyalizm, Ankara, 1 966. SAVCI Bahri: C u m h u riyetin Tehlikede Kurumu Laiklik, S.8.F. Yüzüncü Yıl A rmağanı, Ankara,a 1 959, s. 191 - 2 1 2. SAYG U N Ahmet Adnan: Türk Musikisinin Geliş m i ve Elli Cumhuriyet Yılı, 50. Yıl i<:onferansları, M.E.B., Ankara, 1 974. SELEK
S.:
iv1illi Mücadele
,
1
ve i l. , Anadolu ihtilali, lstanbul, 1 963.
SERHP.NDOGLU Rıza : Zulme Karşı Koyma Hakkı, İ stanbul, 1 961 . S::: RTELL İ İskende r F.: Dünya Ağlıyor, İ stanbul, 1 939. SHAFER Boyd C: Le N atio nalisnıe (My the et Realite), İngilizceden Tercüme: J. Metadier) Paris, 1 964. SH E R I L L Clı arles H . b: Atat ürk Nezdinde Bir Yıl elçilik (İng ilizceden Türkçeye Çeviren : Ahmet Ekrem), İ stanbul, 1 935, K itabın lng ilizcesi A Year's Em-
584
bassıy to Must afa .Kemal", Newyork, 1 934. · S H E R ILL H. Charles: B i r E lçidena Gazi Mustafa Kemal, (Çeviren : Alp Ilgaz). . İstanbul, Tercüman 1 00 1 Temel Eser, Tarih yok. SİNANOGLU Suat: Türk İ nkılab ı n ı n Ü n iversel Değeri, Cumhuriyet, 4 Kasım 1 963. SİNANOGLU Suat: L'h ummanisme a Venir, Ankara. 1 960. SİNANOGLU Suat: Atatürk Devrimcinin Evrenselliği, Atatürk'ün Düşünce ve Uygu: !anmalar ı n ı n Evrensel Boyutlarını 6 Kolluk Eser), Uluslararası sempozyum, Ankara, 1 983. SONYEL Salahi
R. :
Türk Kurtuluş Savaşı ve D ı ş Politika, e.I ve
il.,
Ankara 1 973.
Sonye l - Salahi R . : Kurtuluş Savaşı gün lerinde B at ı Siyasam ız, Bellete n, Atatürk Özel Sayısı, Ankarak, 1 98 1 . SOYAK R ıza Hasan: Atatürk'ten H at ı ralar, C. 1., İstanbul 1 973. SOYSAL İsmail: Türk - Fransız Siyasi İlişkileri, Belleten Ç. XLVll, Sayı 1 88, Anka ra, 1 984. SOYSAL İsmail: Hatay Soru nu ve Türk - Fransız siyasi liişkileri, belleten, C.XLIX, . Sayı 1 93, 1 985. S U NAR Cavit: Atatürk Türkiyesiin Maddi y� Manevi Temeli, Akal ve ili m , Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, 50. Yıl, Ankara, 1 973. Şf!.POLYO Enver Beh.nan: Kemal Atatürk ve Milli M ücadele Tarihi, İstanbul 1 958. ŞAPOLYO Enver Behnan: Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, İstanbul, 1 963. Ş İMŞİR Bilal N.:
İ ng iliz Belgelirinde Atatürk, 1 9 1 9 - 1 938, C. 111., Ankara 1 979.
TANSEL Selahattin:
Mondros'tan Mudanya'ya kadar, C. 1., ankara, 1 973.
TANYOL Cahit: Laiklik ve İ rtica, İstanbul, 1 989. T.8.M.M. Zabıt Ceridesi, Devre V, Cilt 1 6, 5 Şubat 1 937. ·
TENGİRŞENI< Yusuf Kemal: Vatana Hizmetinde, lstanbul 1 967. TEKİN Ta!at: Atatürk ve Türk Dilinde Reform, Erdem - Atatürk Kültür Merk e zi Dergi si, C.IV. , S ay ı 1 2. TEZC.t\N !v1ahmut: Atat ürk'ün Eğitim Anlayışına Felsefi ve Sosyalojik Bir yaklaşımı, .ıı.t. atürk Araştırma Merkezi Dergisi, C.V., Sayı 1 5. TİMUFl Tanm:
Türk Devrimi ve Sonrası 1 9 1 9 - 1 946, Ankara, 1 971 .
TOKGÖZ Erdinç: Atatürk Döneminde Türk Ekonomisi Atatürk Dönemi İktisat Politi-_ kas ı , ( Kollektif Eser), İstanbul, 1 98 1 . TOf<İN H ijsrev: Tür!< Tarihinde Siyasi Partiler v e S iyasi Dü şüncenin Ge lişmesi, İstanbul, 1 965. TOfiOS Taha: Atat ürk'ün Adana Seyahatleri, 2 nci baskı, Adana, 1 98 1 . TOY M D E E l\rnold: Türkiye, Bir Devletin Ye niden Doğuşu, (Çev: Kas ı m Yarg ıç) isunbul, 1 97 1 . TULGA P.efik H . : Askeri Satrateji Prensipleri ve Atatürk, Boğaziçi Ü n evirsetis U lus :ararası Atatürk Konferansı, 1 O 1 1 Kası m 1 980 Önbaskı. -
585
TU:·�AYA Tarık Zafer: Türkiye'de Siyasi Partiler, İstanbul, 1 952. TUNA YA, Tarık Zafer: Türkiye'nin Gelişme seyri içinde ikinci yön Türk Hareketleri
n in Fikri Esasları Tahir Taner'e Armağan, İstanbul, 1 956.
Tüf\iAYA Tar ı h
1 960.
Zafer:
Türkiye'nin Siyasi Hayatında Bat ılaşma Hareketleri, lstanbul,
TlJNAYA Tarık Zafer: İslamcı lık Cerayam, Meşrutiyetin Siyasi Hayatı Boyunca Gelişmesi ve Bugüne B ı raktığ ı Meseleleri, lstanbul, 1 962. TUNA YA, Tarık Zafe r : Devrim Harektleri içinde Atatürk ve Atatürkçülük, İ stanbul, 1 964. TUNAYA, Tc;r ;k Zafer: Türkiye'nin Siyasi Gelişm eleri Eski Türkler, İslam Devleti, Osmanlı Dev l et i nin Kuruluşu, İstanbul, 1 970. TU NAYA, Tar ı k Zafer: D evrin H areketleri içinde Atatü rk ve Atatü rkçülük, gen işletilmiş 2 bask ı , lstanbul, 1 98 1 .
TU:-JA YA Tarık Zafer:
Kuvvtini Milletten Alan Lider, sümerbark, Özel Sayı, 1 964.
TUMA'.'A Tarık Zafer: Siyasi Müesseseler ve Anayasa Hukuku, İstanbul, 1 966.
·
TUNAY.'\ larıl\ Zafe r: 50. Y ı l ı n d a Misakı Milli Beyannnamesi; Milliyet,.28 Ocak 1 970.
TlJ:U\Yt. T:m!< Zafer: Siyasal a Kurumlar ve Anayasa H ukuku, 4 ncü baskı, İstanbul, 1 9 80.
Tll�AN
Kamil:
Kooperatifçi!ilğin Sosya - Politik Yapısı,
Ankara, 1 979.
M ill etlera ra s ı Sendikal Harekteler, Ankara, 1 979.
TUFlAN l
Ş eraf&tti n : Tevhid-i Tedrisat (Öğ retimin B irleştirilmesi); AtatO;k Önder liği ncle K ü l t ür Devrimi, Kalkıma İçin Bölğesel işbirliği Seminer Tesbliğleri, (9 r 1 f( ı s ı m ·ı 967), Ankara, 1 972. TU:cıHAH �..-'. 0 mtaz: G arplılaş manın Nersindeyiz? İki nci baskı, İ stanbul, 1 959. TÜf'.EL . /\!i Rıza: Teşkilatı Esasiye Kan ununda 5.2 . 1 937 tarihli Kanunla Yapıln tadilat, İzmir Barosu Dergisi, Sayı 8, s. 4 1 3. TÜ Rf\ ,.'\ nsi�.lopedisi, C. XVl l J. Tl.ii"'.\l
Türk İstiklal Harbi, C. 1. , Mondro s Mütarekesi ve Tatbikatı, Genel Kurmay H arb Tarihi D<:: i res i, A r ı k a r a , 1 962. TC: rk İs'.i�Ja: l larbi, Türk
Tarihi t·� tkik
il
Genel Kurmay Başkanlığ ı, H arb Tarihi Dairesi Ankara, 1 963.
C e miy et i, Tarih iV. Türkiye Cumhu riyeti Maarif Vekaleti, lstanbul,
Tü�:ÜN Mscat : A t at ü rk İ n k ı laplarında Laiklik, Atat ü rk Araşt ı rma Merkezi Dergisi, Ç. !V., say ı 1 0, 1 9.87. ·
U l.UG
t·� <>.şit H . :
Siyasi Yönleriyle K u rt u l uş Savaşı , Milliyet Yay ın ları, lstanbuL 1 973.
U U !G N z: � : t Hakk ı :
Ü ! ·!.:\YD i i 1
i>J � e n
Halifeliğin Sonu, İ s t a nbu l , 1 975.
E ş ref : /\t at ürk'ü Özleyiş, HataTılar, Ankara, 1 957.
Us Ası m , Gördüklerim'. D uydukları m, duyg ularım, lstanbul, 1 964. UZUNÇARŞILI
İsmail Hakkı : Osmanlı aTarihi, C. lb., 2 nci baskı, Ankara, 1 961 .
ÜÇOK Çoşkun: Siyasala Tarih, (1 789 - 1 950), 6 ncı baskı, Ankara, 1 967. ÜÇO!< Çoşkun: OL
• .
Şeriat İstekleri ve eTürk hukuk Devrimi, Milliyet, 2 Aralık 1 967.
:.. . . ;ı,:mi Z iy a:.
Millet ve Tarih Şuuru, İstanbul, 1 948.
ÜU
!-;ilmi
Ziya: Tarih) Maddeciliğe Reddiye, 2 nci bakı, lstanbul, 1 963.
Ü LV.E N
Hilmi
Ziya: Laiklik, 50, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Ankara, 1 973.
ÜLKEN Yü!
Ş aki r : Atatü rk ve Harf Devrimi, ankara, 1 973.
ÜLM l\N H alük: . Atat ü rk' ü n Milliyetçi lik Anlay ı ş ı Üzerinde Bir D eneme, S . B .F. Yüzünçü Yıl Armağan ı, Ankara, 1 959. Emin
ÜSTÜN
Faik: Ülkücü Atatürk, İzmir, 1 964.
Türk Anayasas ının iktisadi Esasaları ve Başlıca Siyasi Partilerin İkitisadri Görüşleri, Karma Ekonomide aPlonlama ve Gelişme, Ekonomik ve . Sosyal Etüdler Konferans Heyeti, İstanbul, 1 966.
VERSN! Vakur: .
WARS P.k1Y
George D. La Convention des D 2troits, Paris, 1 937.
Y/\B/\t,J C l Gbzüyle Cum h u riyet Türkiyesi, Ankara,J 38. YALÇIN Ayhan : Belg qlirin lş ığında Tü rk - Ermeni Meselesinin İçyüzü, İstanbu l , 1 9 75.
YAZM/\f· J
tJl.
Öğüt:
Tü rkiye"nin Ekonomik Gelişmesi, 2 nci baskı , Ankara 1 974.
YETf
- Al i :
Türk Dili, Belleten, Milli Yas Sayısı, No. 33, 1 938.
YÜC;[L J h :-; :cn A l i : Türkiye Maari(i, Yeni Türkiye, (Kollektif Eser), İstanbul, 1 959. YÜCEL }-J;cıc; arı Ali: H ü rriyet Gene H ürriyet, İstanbul, 1 960. YÜCEi_ O ns a! : /\tat li r k D ö n n m ide Sanat yaşam ı , Çadaş D ü ş üncenin ışığında /\Lı türk ( Ko lektif Eser), İs tanb u l, 1 983. ZARA.!
ı\vn i :
Atat ü rk Devrimleri ve İktisadi Kalkı nma, Ankara Üniversitesi Hu E lilinci Y ı l Armağanı, Ankara, 1 977.
kuk F ak ü lt e si
ZAR/\
Phil:iippe D e : M ustafa
K emal ,
Dictateur, Paris, 1 936.
587