BİLGE’NİN SESİ
BİLGE’NİN SESİ
Mart 2014
HÜR VE KABUL EDİLMİŞ MASONLAR BÜYÜK LOCASI BİLGE MUHTEREM LOCASI AYLIK BÜLTENİ Sayı:20 Mart 2014
Üstadı Muhteremin mesajı
2
Yücel Bağbaşı K
12
Mutlu Günlerimiz
3
Sunay Akın Kardeşimizin Gözüyle
13
Bir Önceki Ay
4
Masonikatür / Mevlana
19
Hatırlatıyoruz
20
Ana Hatları ile Türkiye’de Masonluk 6
1
BİLGE’NİN SESİ
Mart 2014
ÜSTADI MUHTEREMİN MESAJI Sevgili Kardeşlerim, Hepinizi kardeş sevgilerimle selamlıyorum. Özellikle envar görevlisi kardeşlerime teşekkürü bir borç olarak görüyorum.Çünki onlarla birlikte Mabed çalışmalarımızda ritüellerimizi uygularken çok zorlanmıyoruz ve biraz olsun acemiliği de aştık.Bu hepimizin başarısı. Tabi loca kardeşlerime memnuniyetimi ifade etmeden geçemiyeceğim.Locamızın devamı gayet iyi Kardeş soframız da kanatimce zevkli ve verimli geçiyor. Bu ay yapacağımız tekris’le aramıza beş hariciyi daha katacağız ve onlarda Mason Derneği üyesi olacaklar.En önemlisi de bizlerin olduğu gibi dünyadaki obediyansımıza dahil masonların da kardeşi olacaklar ve bu katılımla locamız matrikülü de biraz olsun sayısal güce kavuşacaktır. Kardeşlerim gelen haricileri hep birlikte kucaklıyalım ve sevgimizi kendilerine gösterelim. Aziz Kardeslerim planlayıp sizlere duyurduğumuz aktivitelere katılımımızın çok önemli bir rol oynayacagını da belirtmiştim. Hepinizden ilginizi eksik etmemenizi bekliyor, Kardeşçe Selam ve Sevgilerimi sunuyorum
Naci Ersoy Üs:. Muh:.
2
BİLGE’NİN SESİ
Mart 2014
Mutlu Günlerimiz
Kutluyoruz
Kardeşlerimizin Doğum Günleri
MÜJDAT YEŞİLDAĞ
22. Yıl
ÜMİT DÜZGÜNMAN
18. Yıl
SEDAT SOYSAL
9. Yıl
RAMAZAN ÇELİK
8. Yıl
ARİF CENK UĞUR
8. Yıl
CAN AKAY
8. Yıl
METİN ÖNER
8. Yıl
MUSTAFA SAİT ÇELİK
7. Yıl
AKIN TAŞÇIKAR
6. Yıl
MESUT YETİŞGİN
6. Yıl
Hemşirelerimizin Doğum Günleri
Evlilik Yıl Dönümleri
MUSTAFA BEŞE 15 Mart
NACİYE TÜLÜ 02 Mart
RAMAZAN–GAMZE ÇELİK 6 Mart
FERRUH AYDIN 20 Mart
DUYGU TÜRKEŞ 08 Mart
ZEKİ – PERVİN DEMİR 15 Mart
EBRU KAVAKLIOĞLU 09 Mart ESRA TARTICI 22 Mart
3
BİLGE’NİN SESİ
Mart 2014
BİR ÖNCEKİ AY
15 Şubat 2014 Cumartesi gecesi, Yeşilyurt’taki Manzara Restaurant’ta gerçekleşen yemeğe katılan tüm kardeşler, lezzetli bir sofrada güzel bir gece geçirdiler.
4
BİLGE’NİN SESİ
Mart 2014
BİR ÖNCEKİ AY
12/02/2014 tarihinde gerçekleştirilen 2014-2015 dönemi Eğitim Komisyonu 2. çalışmamızda II: Na:. Ruhi Gönüllü K:. 'in özenle hazırlayıp sunduğu, L:. çalışmalarında yapılan sunumlara ve harici dünyadaki profesyonel çalışma alanında da önemli bir yer tutmaya başlayan "SUNUM" konusunda "SUNUM TEKNİKLERİ" hakkındaki çalışması , katılan Volkan Yalgın, Bülent Tırtıl, Murat Doğan, Neşet Pamir, Cem Türkeş,Mustafa Beşe ve Bülent Uğuzbalaban K:. ler tarafından ilgiyle izlendi. Sunumuna bir fotoğraf ile başlayan Ruhi Gönüllü K:. , katılan tüm kardeşlerden fotoğrafta ne gördüklerini sordu . Aldığı yanıtlar üzerine sunum bitiminde aynı fotoğrafta bu kez farklılıklar olacağını belirten Ruhi Gönüllü K:. "SUNUM TEKNİKLERİNİN" önemini vurguladıktan sonra, başarısızlık sebeplerini sıralayarak , bir sunumda nelerin yapılmaması gerektiği konusunu inceledi. Görsel olarak slaytlarla hazırlanan sunum kapsamında yer alan fotoğraflarla zenginleştirilen ve sunum yapan kişinin kullandığı dile ve nefes kontrolüne dikkat çekilen sunum teknikleri kapsamında sunucunun beden dilini de bilmesi ve kullanmasının önemini de açıklandı. Ruhi Gönüllü K:. 'in sunumu başından sonuna kardeşlerin aktif katılımı ile tamamlanmasını müteakip katkılar ve sorular bölümü ile sona erdi. Sunum yapacak olan kardeşlere katkısı ve verdiği teknik bilgiler için Ruhi Gönüllü K:.'e teşekkürlerimi sunarım . 19 Mart 2014 ; 19 numaralı binanın çatı katında görüşmek umuduyla , kardeş ,sevgi ve saygılarımı sunarım. Evrenin Ulu Mimarı yardımcımız olsun..... Bülent Uğuzbalaban 5
BİLGE’NİN SESİ
Mart 2014
Ana Hatları ile Türkiye’de Masonluk
Osmanlı döneminden beri süregelen anti-masonik atmosferin gerek masonluğun kusuru, gerekse kişisel sebeplerle masonluğa karşı olanların etkisiyle yoğunlaşması ve özellikle parti içinde taraftar bulması önemli bir sebeptir. Bu nedenlerle masonluğun yasa ile kapatılarak ilerisi için telafi edilemez zarara uğramasını önlemek için masonların kendilerini kapatması yani uykuya yatmaları kararı alınır. Bu çözümü kararlaştıran ATATÜRK, dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ile görüşür ve masonluğun üst düzey yöneticilerine de durumun vahametinin anlatılarak yasaya gerek olmadan kendi kendilerini kapatmasını önerir. Şükrü Kaya da bu isteği BüÜs Muhiddin Osman Omay, HBA İsmail Hurşit, Dr. Fuat Süreyya Paşa, Muhip Nihat Kuran ve Nevzat Tandoğan’a iletir. Sonuçta, kendisi tarafından kaleme alınan ve 10 Ekim 1935 günü Anadolu Ajansı’nda yayınlanan şu bildirgeyi imzalarlar. “Ankara 9 Ekim (AA): Türk Mason Cemiyeti, Memleketimizin sosyal tekamülünü ve günden güne artan muazzam terakkilerini nazarı itibara alarak ve Türkiye Cumhuriyetinde hakim olan demokratik ve cidden laik prensiplerin tatbikatından doğan iyilikleri müşahade ederek faaliyetine –bu hususta hiçbir kanun olmaksızın- nihayet vermeği ve bütün mallarını memleketin sosyal ve kültürel kalkınmasına çalışan Halk Evlerine teberrüü muvafık görmüştür.”
UYANIŞ: 2. Dünya Savaşı’nın bitmesi, çok partili sistemin başlaması ve 5 Haziran 1946 tarihli yeni Cemiyetler Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile hepsi Yüksek Şura üyesi olan Mecdi Ali Akasya, Cevdet Hamdi Balım, Muhip Nihat Kuran, Hazım Atıf Kuyucak, Orhan Tahsin tarafından 5 Şubat 1948 tarihinde İstanbul Valiliği’ne verilen dilekçe ile Türk Mason Derneği kurulur. Takiben, Aralık 1948’de İzmir, Ocak 1949’da Ankara faaliyete geçer.
İdeal
Kültür Ülkü Resim 29: İlk Kurulan İdeal, Kültür ve Ülkü Locaları Bijuları
6
BİLGE’NİN SESİ
Mart 2014
Ana Hatları ile Türkiye’de Masonluk
Bu dönemde, Yüksek Şura faaliyetlerini durdurmamış çalışmalarına devam etmiştir. Yüksek Şura, 30 Eylül 1950 tarihli toplantısında kabul ettiği nizamname ile sembolik dereceler için ayrı bir kurum kurulmasını karar bağlar. Buna göre, İstanbul, Ankara ve İzmir loca delegelerinden oluşacak ve merkezi İstanbul’da olacak bir “Büyük Mahfil-Gran Loj” kurulacaktı. Yüksek Şuraya tabi olacak bu Gran Loj, localar arası ilişkileri yönetecek ve yalnız ilk üç derece ile ilgili konularla meşgul olacaktı.
Bu toplantının neticesi olarak 28 Ocak 1951 tarihinde Türkiye Büyük Mahfili (Türkiye Gran Loju) Yüksek Şura tarafından “çırak” derecesinde tahsis edilir ve daha önce kurulmuş olan tüm mavi localar Gran Loj’a bağlanır. Gran Loj, Mart 1951 tarihindeki bir sirküler ile tüm yabancı obediyanslara Türkiye Yüksek Şurası’nın himayesinde kurulduğunu ilan edecek ve bu durum da Türkiye Büyük Locası’nın muntazam masonluk dünyası tarafından kabul edilmesinde çok zor aşılan bir handikap yaratacaktı. ANKARA’DA KURULAN KISA ÖMÜRLÜ TÜRKİYE BÜYÜK LOCASI: Üç bölgesel Gran Loj kurulduktan sonra bunların birleşmeleriyle Türkiye Gran Loju’nun kurulması tartışılmaya başlanır. Locaların yaz tatilinde olduğu aylarda Ankara localarının delegelerinin imzalarıyla; Türkiye Büyük Locası’nın kuruluşuna ait beyanname ile Ankara’da 12 Ağustos 1955 tarihinde Türkiye Büyük Locası’nın kurulduğu ilan edilerek, İstanbul ve İzmir localar da bu yeni oluşuma katılmaları için davet edilirler. 4 Eylül 1955 tarihinde toplanan İstanbul Gran Loju umumi heyeti; bu işin çözülebilmesi için mutlaka bir konvan’ın düzenlenmesini ve bu konvanın da İstanbul’da yapılmasını, hüviyetin Türkiye Gran Loju hüviyetinde olmasını ve Türkiye’deki mason çoğunluğunun İstanbul’da olması nedeniyle davet sahibi olmasını kararlaştırırlar. Bunun üzerine, İstanbul Gran Loju 12 Ekim 1955 tarihindeki bir sirküler ile 6 Kasım 1955 tarihinde yapılacak konvana İstanbul, Ankara ve İzmir localarının delegelerini davet eder. 6 Kasım günkü konvanda herhangi bir karara varılamaz. Özellikle Ankara ve İzmir localarının istekleri dikkate alınarak toplantı 5 Şubat 1956 tarihine ertelenir. 5 Şubat tarihinde toplanan konvan sonucunda, merkezi İstanbul’da olan Türkiye Gran Loju’nun kurulması ve yeni tüzüklerinin düzenlenmesi ve onaylanmasına kadar eski Büyük Maşrık Nizamnamesi’nin bazı gerekli küçük değişikliklerle uygulanması suretiyle geçici 1 yıllık süre için kabul edilmesine karar verilir.
7
BİLGE’NİN SESİ
Mart 2014
Ana Hatları ile Türkiye’de Masonluk 5 Şubat tarihindeki konvandan sonra İstanbul’daki Türkiye Gran Loju’na tüm İstanbul ve İzmir Locaları katılırken, Ankara’dan sadece Yükseliş ve Yıldız Locaları katılır. Ankara’daki diğer 6 loca ise Ankara’daki Türkiye Büyük Locası’na bağlı kalırlar. Ankara ve İstanbul’da karşılıklı yapılan temaslar neticesinde İstanbul’da tüm locaların katılacağı konvanın 16 Aralık 1956 tarihinde toplanmasına karar verilir. TÜRKİYE BÜYÜK LOCASI KURULUYOR: 16 Aralık 1956 tarihinde yapılan konvan ile Türkiye’deki var olan tüm locaları kapsayacak ve merkezi Ankara’da olacak Türkiye Büyük Locası’nın kurulması kararı alınır. Ayrıca, Türkiye Büyük Locası’nın tüzüklerini hazırlamak ve bu tüzükler hazır oluncaya kadar da, geçici bir süre için eski Büyük Maşrık tüzüğünün kullanılması kararı da alınır. Alınan bu kararlardan sonra seçimlere geçilir ve BüÜs’lığa Ahmet Salih Korur seçilir. Konvan’ın sonunda, yararlar bahsinde, Başkan Galip Hamdi Tekyeli K, Başkanlığa takdim edilen şu takriri okur:16 Aralık gününün bundan böyle “Türkiye Masonları Günü” olarak kutlanmasının kabulünü arz ve teklif ederiz Başkan tarafından reye konan bu takrir ittifak ile kabul edilir ve bu gün her yıl Türk masonlarının günü olarak tes’id edilmesi kararlaştırılır. 30 Nisan 1957 tarihinde de Türkiye Yüksek Şurası ile bir konkordato imzalanır. 1 Nisan 1957 tarihindeki Büyük Daimi Heyet toplantısında, Ankara’da bulunan İngiliz ve Amerikalı biraderler tarafından İngiliz, Amerikan ve diğer obediyansların Büyük Locaları’na tanınmamız hakkında hazırlanmış olan levhalar BüÜs tarafından tetkik edilir, bazı tadiller neticesinde şimdilik 9 Büyük Loca’ya gönderilmesine karar verilir. Günler akar gider ve 27 Mayıs 1960 tarihinde askerler yönetime el koyarlar. 26 Haziran 1960 tarihinde fevkalade toplanan umumi heyet BüÜs Ahmet Salih Korur’un (Resim: 30) vazifelerini BüÜsKaymakamı Kemalettin Apak’a (Resim: 31) tevdi eder.
Resim 30: Ahmet Salih Korur
Resim 31: Kemalettin Apak
8
BİLGE’NİN SESİ
Mart 2014
Ana Hatları ile Türkiye’de Masonluk 22-23 Nisan tarihleri arasında yapılan konvan ile Büyük Loca’nın merkezinin yeniden İstanbul olması kararlaştırılır. Yapılan seçimler neticesinde Büyük Üstadlığa Kemalettin Apak seçilir. Uzun ve zahmetli geçen günler ve yazışmaların ardından İskoçya’dan gelen 14 Şubat 1963 tarihli mektup ile İskoçya Büyük Locası Büyük Sekreteri Buchan K, İskoçya Büyük Locası’nın 7 Şubat 1963 tarihinde yaptığı bir toplantı ile Türkiye Büyük Locası’nı tanıdığını bildirir. Eylül 1963 tarihinde New York Büyük Locası, Türkiye Büyük Locası’nı tanır. Yine 1964 yılının başlarında Louisiana, Colorado, Minesota ve Japonya Büyük Locaları da bizleri tanır. İngiltere ile yaşanan olumsuz gelişmeler üzerine 1 Kasım 1964 tarihinde yapılan Büyük Daimi Heyet toplantısında yazışmaların kesilmesine ve tanışma muamelelerinin tekâmülü için resmi müracaatın durdurulmasına oy birliği ile karar verilir. Gelinen 1965 yılı Türk masonluğu için birçok olaylara gebedir. Bu yılın ilk günlerini BüÜs Kaymakamı Necdet Egeran K’in görevde bulunduğu kendi locasında tekris edilen ve şimdi de parti başkanlığına aday olan bir K’e yardım maksadıyla “kaydına rastlanmamıştır” diye verdiği yazı meşgul eder. 29 Nisan tarihinde Türk masonluğu için önemli bir dönüm noktası olan “tahsis” töreni gerçekleştirilir.
Resim 32: Konsekrasyon Töreni 29 Nisan-2 Mayıs tarihleri arasında gerçekleştirilen konvan ve yapılan seçimler neticesinde; Necdet Egeran K (Resim: 33) BüÜs seçilir.
Resim 33: Necdet Egeran
9
BİLGE’NİN SESİ
Mart 2014
Ana Hatları ile Türkiye’de Masonluk Türkiye Yüksek Şurası, yeni seçilen görevlileri tebrik etmek yerine, seçimlerin usulü dahilinde yapılmadığı belirtilerek 13 Haziran tarihine kadar durumun düzeltilmesi gerektiğini belirten bir mektup yollar. İlişkiler gerilmiştir. BüÜs seçiminden sonra tüm localarda bir huzursuzluk başlar. Politikaya karışmış olmak, seçimlerin usulsüzlüğü masonluğun yüksek menfaatlerinin zedelendiği, yeniden konvana gidilmesi gerektiği, BüÜs’ın istifası ve seçimleri yenilenmesi gibi konulardaki istekler yağmur gibi yağmaya başlar. 27 Temmuz tarihinde yüksek Şura, Büyük Loca’ya bir mektup göndererek, mün’akit konkordatonun Büyük Loca tarafından ihlal edildiği belirtilerek, metne biharfiyan riayet olunmadığı takdirde mezkûr konkordatonun feshi cihetine gidileceği bildirilir. 9 Nisan 1966 tarihli mektup ile Yüksek Şura konkordatoyu tek taraflı olarak feshettiğini bildirir. Yüksek Şura ile ilişkiler düzeltilmeye çalışılırken 25 Mayıs 1966 tarihli mektup ile Yüksek Şura, Büyük Loca ile her türlü münasebeti kesmeye ittifak ile karar verdiğini bildirir. Artık ipler kopmuştur. Bütün bu gelişmelerin neticesinde Yüksek Şura, 4 Haziran 1966 tarihinde “Büyük Mason Mahfili” isimli bir gayrı muntazam Büyük Loca kurar. Kurucu olarak bu Büyük Loca’ya intisap eden kardeşler, BüÜs Hayrullah Örs K tarafından harici aleme iade edilirler. Localardan Büyük Mahfil’e geçmek için istifalar başlar, öyle ki 35 üyeli Kemal Locası’nın 32 üyesi istifa eder. Hal böyle olunca, Büyük Daimi Heyet “toplanma ve çalışma imkan ve niteliği olmayan” Kemal MuhL’nın kapatılmasına karar verir. Neticede Türkiye’de masonluk bölünür. İngiltere ile tanışma diyalogu tekrar başlar. Nihayet beklenen cevap 11 Eylül 1970 tarihli mektup ile gelir. İngiltere, 9 Eylül tarihli toplantısı neticesinde Büyük Locamızı tanıdığını bildirir. İngiltere Büyük Locası’nın Türkiye Büyük Locası’nı tanımasından yaklaşık 1 ay sonrada Ekim 1970 tarihinde İrlanda Büyük Locası da bizi tanır.
10
BİLGE’NİN SESİ
Mart 2014
Ana Hatları ile Türkiye’de Masonluk 14 Kasım 1970 tarihinde Türkiye Büyük Locası Tüzüğü tanzim edilir. Arşiv ve kitaplık kurulması kararları alınır. 1973 yılında Dernekler Yasası’nda yapılan bir değişiklik nedeniyle, Büyük Loca’nın tam adının önündeki Türkiye kelimesi kaldırılarak Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası adı kullanılmaya başlanır. Ama özellikle dış temaslarda olmak üzere, kısaca Türkiye Büyük Locası tanımı geçerli ve yeterli olur. Bu sürede masonluğun Türkiye’de yayılması aktivitelerine hız verilir ve aynı zamanda dış ülkelere dostluk ziyaretleri yapılır. Bu gün, İstanbul’da Beyoğlu ve Kadıköy’de, Ankara’da, İzmir’de Alsancak ve Karşıyaka’da, Bursa, Adana, Antalya, Mersin, Bodrum, Marmaris, Fethiye, Çeşme, Kuşadası, Pamukkale ve Eskişehir’deki 16 şubesinde çalışan 230 (dördü özel) Locası ve 15.000’e yakın üyesiyle ile insanlık yolundaki çalışmalarını yürütmeye gayret etmektedir.
Yararlanılan Kaynaklar: Kemalettin Apak, Ana Çizgilerile Türkiye’deki Masonluk Tarihi. İstanbul, 1958. Celil Layiktez, Türkiye’de Masonluk Tarihi: 1721-1956, Cilt I. İstanbul, 1999. Celil Layiktez, Türkiye’de Masonluk Tarihi: 1957-1970, Cilt II. İstanbul, 2001. Celil Layiktez, Türkiye’de Masonluk Tarihi: 1971-1990, Cilt III. İstanbul, 2003.
11
BİLGE’NİN SESİ
Mart 2014
Yücel Bağbaşı K.:
GİZLİ ÖĞRETİ SEMBOLLERİNİN DİLİ
ÇİFT BAŞLI KARTAL Resimde, yukarı ve aşağı âlemlerinin ustası Yüce Hiyerofant tasvir edilmiştir. Kadim denge sembolü, tek bir krallık tacı giyen biri erkek, diğeri kadın olmak üzere iki başlı androjen bir bedende oluşuyordu. Bütün zıtlıkların ulaştığı bu varlık kusursuz varlıktır. O Felsefe Taşı’nı, ruhun nihai halini, bireyin içindeki uyku halindeki potansiyellerin tümüyle gerçekleştirilmesinden doğan mutlak ve aşkın kusursuzluk durumunu gösterir. Felsefi açıdan, Kadim ve Kabul Edilmiş İskoç Rit’inin otuz üçüncü derecesi, Mason sembolizminin en iç tapınağını sembolize eder. Eğer en üst derecenin sembolü olan çift başlı kartalın dili olsaydı, şunları söylerdi. “Beni ancak içinde hiç hile olmayan, bütün tutkuları şefkate, bütün doğal cehaleti ilahi bilgeliğe, bütün bencilliği bensizliğe dönüştürmüş olan layıkıyla takabilir. Çünkü ben yüceliğin, kusursuzluğun ve hakikatin kadim ve kutsal sembolüyüm. Ben dünyada çok az insanın ulaştığı ruhani bir hal, zihinselve fiziksel bir durumu temsil ediyorum. Ben yeniden doğup Ulûhiyet’in tahtına yaklaşmış olan aydınlanmış ve dönüşmüş ruhun sembolüyüm. Ben eşik bekçisinin sembolüyüm; kapım bir yanda Yaratıcı’nın nurlu semasına, öte yanda yaratmış olduğu evrenin devasa topraklarına açılır. Kanatlarımdaki güçlü sezgi ve akıl tüyleriyle insan yer ile gök arasında asılı bir konuma yükselmiştir. İçinde kanatlarını açtığım kişi bir tanrıdan az olsa da bir insandan fazladır; o tanrı-insandır. Pençelerimin arasında kerubların alevden kılıcını, varoluşun mucizelerinin işlendiği ocağın ateşini taşırım. Ben asırlar boyunca Ganimedes’i sırtına alıp tanrıların huzuruna çıkaran İnisiyatör’ün sembolüyüm.” Kaynak: Tüm Çağların Gizli Öğretileri – Manly P. Hall 12
BİLGE’NİN SESİ
Mart 2014
Sunay AKIN Kardeşimizin Gözüyle Popüler TARİH / Ekim 2000 ERTUĞRUL FACİASI ve HİKAYESİ Türk denizcilik tarihinde 'Ertuğrul Faciası' diye anılan olay, insanların göz göre göre ölüme gönderilmelerinin en çarpıcı örneğidir. Ama bu olay, bu tür anlayışların sorgulanması sürecini de başlatmıştır.
İlginç bir evlilik hikayesi Yüksekkaldırım'da oturan terzi Madam Raşel, bir müşterisinin Paris'ten getirdiği elbisenin düğmelerini sökmekte, yerlerine pırlantalar dikmektedir. Elbise, Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa'nın kızı Hamide Hanım'a aittir. Adı II.Abdülhamit tarafından konulan Hamide Hanım, gösterişe çok düşkün olduğu gibi babası tarafından da şımartılmıştır. Öyle ki, Tophane Müşiri Zeki Paşa ile evli ve iki çocuk sahibiyken, bir Cuma selamlığında yakışıklı bir deniz subayı olan Albay Osman Bey'i görür ve onunla evlenme isteğini babasına açması üzerine de kocasından ayrılması sağlanır. Bu kocadan da sıkıldım Ne var ki, Osman Bey de, Hamide Hanım'ın isteklerini yerine getirmekte yetersiz kalır. Kızının, 'Bu adamı başımdan al' isteğine boyun eğen Hasan Hüsnü Paşa, damadını yeni bir göreve getirir. Neden damat bey?.. Osman Bey'in, huzursuz evlilik hayatından uzaklaşmak için kabul ettiği görev, ilk önce ağabeyi Albay Mehmet Reşit Bey'e teklif edilmiş, ama bunun bir intihar olacağını çok iyi bilen usta denizci tarafından reddedilmiştir. Görev, Japonya'ya gidecek olan Ertuğrul firkateynine komuta etmek, Japon imparatoruna padişahın nişanını ve armağanlarını sunmaktır. 13
BİLGE’NİN SESİ
Mart 2014
1889 yılının ilkbahar günlerinde, Kasımpaşa'da bulunan Tokatlının Kahvesi'nin masaları, hararetli tartışmalara sahne olur. Usta denizcilerin uğrak yeri olan bu kahvede konuşulan konu, Osmanlı donanmasında Mesudiye, Orhaniye, Mahmudiye ve Aziziye gibi zırhlı firkateynler bulunurken, zorlu bir yolculuğa neden Ertuğrul gibi yorgun, bakımsız ve ahşap bir geminin gönderildiğidir. On bir yıldır Haliç'te bir dubaya bağlı olan Ertuğrul'un, okyanusun dev dalgalarıyla boy ölçüşemeyeceğini, denizcileri bir kenara bırakalım, acemi oltalarıyla Boğaz'da balık tutmaya çalışan çocuklar bile aralarında konuşmaktaydılar. Daha güçlü gemiler dururken neden Ertuğrul? Fareler Ertuğrul'un ambarlarında gezinmiyordu yalnızca. Osmanlı devletinin hazinesinde de cirit atıyordu kemirgenler. Öyle ki, parasızlıktan, hurdaya çıkan gemilerin enkazı maaş olarak ödeniyordu memurlara. Bu yüzden Japonya'ya gitme görevi, kömür masrafının az olacağı düşünülerek, kazanlarının yanı sıra 'Kaba Şorta' denilen yelken donanımı da bulunan Ertuğrul'a verilir. Ertuğrul'un çarkçıbaşısı olan İngiliz Harty Bey'in, geminin bu yolculuğu tamamlayacak güçten yoksun olduğu yönünde hazırladığı rapor da gerçeklerin görülmesini sağlayamaz. 1855 yılından beri Osmanlı donanmasında hizmet veren, çok önemli katkılarda bulunan Harty Bey, doğruları söylemenin mükafatı olarak Ertuğrul'dan uzaklaştırılır ve İdare-i Mahsusa'nın adalara sefer yapan bir vapuruna tayin edilir!
Kaptan Ali Bey'in sakalı Süvari Ali Bey, Sultanselim'deki konağının tenha bir köşesine çağırdığı kızı Neyyire'ye çil kuruşlar verdikten sonra sıkıca kucaklar ve birkaç kez öper. Neyyire de, daha öncekilerden çok farklı olan bu kucaklamaya karşılık olarak tüm kuvvetiyle sarılır, Japonya seferinin bir gün öncesinde, babasının kokusunu içine çeker. Ertuğrul firkateyninin kaptanlığıyla görevlendirilen Ali Bey, hayatında ilk kez sakal bırakmıştır. Bu istek, sefer öncesi Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa'dan gelmiştir.
14
BİLGE’NİN SESİ
Mart 2014
Ne de olsa, dışı boyanan Ertuğrul'a 'Büyük Kaptan' görüntüsü taşıyan bir denizci kaptanlık etmeliydi!.. Neyyire bir daha sarı, kıvırcık, 'ipek gibi yumuşak' sakalı teninde hissedemeyecek, 'mahzun mavi gözleri' hiç göremeyecektir. Denizciliğimizde bir gelenek Ertuğrul, 1889 yılının 14 Temmuz günü ayrılır İstanbul'dan. Hafız Ali Efendi, Piri Reis zamanından beri sürdürülen bir geleneğe uygun olarak, Kuran-ı Kerim'i bir muşambanın içine koymuş, kenarlarını diktikten sonra da birkaç kez balmumuna batırmış, iki rekat namaz kılmış ve Fatiha Suresi'ni okuyarak kutsal paketi geminin grandi direğinin tepesine çekmiştir. Bayraklarla donatılmış geminin komutanı Albay Osman Bey ve kaptanı Süvari Ali Bey, kıyıda toplanan insanlar görülmez oluncaya kadar selamlar İstanbul'u. Sorunlar başlıyor 30 Temmuz günü bir telgraf alınır Ertuğrul'dan. Süveyş kanalında dümen bodoslaması kırılan emektar gemi karaya oturmuştur. Yazışmalar sonrasında, 27 Temmuz'da Kanal'dan geçerken kuma oturan Ertuğrul'un ertesi gün kurtarıldığı ama kendisini kıyıya bağlayan kılavuzun hatası sonucunda sahile çarparak dümen bodoslamasının kırıldığı anlaşılır. Olaylı geçen Süveyş kanalından sonra geminin 15 Kasım günü Singapur limanına ulaşması büyük bir başarı sayılmış olmalı ki, geminin komutanı Osman Bey, albay rütbesinden 'paşa'lığa terfi ettirilir. Kaptan Ali Bey ise, karısına gönderdiği mektupta limandaki diğer gemilerle karşılaştırır Ertuğrul'u: "Buraların gemileri acayip, yani denizlerine göre yapılmış. Bizim geminin iki veya üç misli cesametinde... Bizim mahut ise ekmekçi sepeti gibi, her tarafı gıcırdıyor." Japonya'ya ulaşmak için gerekli olan güney rüzgarının eseceği Haziran ayına kadar Singapur'da kalması kararlaştırılan Ertuğrul bakıma alınır. Hint Okyanusu'nun yıpratmış olduğu baş bodoslaması ve kırılan kemerleri gemideki marangoz, burgucu ve kalafatçı gibi emekçiler tarafından onarılır. Bu arada 'Silon Observe' adlı bir İngiliz gazetesinde, geminin kömür alacak parası olmadığından Singapur'da beklediği, liman rümusunu bile ödeyemediği haberi çıkar. Bunun üzerine 'Ceride-i Bahriye' dergisinde, söylenenler yalanlanır ve Osmanlı devletinin kuruluşundan beri ilk kez yapılan bu uzak deniz gezisine övgüler yağdırılır. 'Geri dönün' emri yorgun Ertuğrul'un sonu oldu Sofra takımı olmadığı için limanlarda karşılaştığı yabancı gemi kaptanlarının yemeğe davet edilemediği Ertuğrul'u, Japonya'da bir felaket karşılar: Kolera!.. Yokohama limanında baş gösteren hastalık gemideki on üç denizcinin sonu olur. Osman Paşa, ağabeyi Mehmet Reşit Bey'e yazdığı bir mektupta, felaketin 'azıcık zayiat' ile
atlatıldığından dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirir.
15
BİLGE’NİN SESİ
Mart 2014
Tokyo'ya gidilip padişahın Japon imparatoruna gönderdiği nişan ve armağanların sunulmasının ardından dönüş yolculuğunun hazırlıklarına başlanılır. Japonlar, Yokohama limanında bulunan Ertuğrul'un esaslı bir bakıma alınmadan fırtına mevsiminde denize açılmasının sakıncalı olduğunu bildirseler de, kesin emir gelir İstanbul'dan: "Geri dönün!.." Kaşinozaki Feneri Yokohama'dan ayrılan Ertuğrul, dönüş yolculuğunun başında büyük bir fırtınaya yakalanır. Güneşin batmasının ardından, gecenin siyah pelerininin rüzgarla olan dansını kıskanarak daha da azan dalgalar, Oşima adasının doğu ucunda bulunan Kaşinozaki fenerinin ışığıyla aydınlanan kayalıklara doğru sürükler yorgun Ertuğrul'u. Fenerin bulunduğu burun dönülebilse, fırtınanın şiddetinden korunabilecek, Kobe limanına ulaşmak mümkün olacaktır... Ama ne denizcilerde, ne de Ertuğrul'da ilk kez karşılaştıkları dalgalara karşı koyacak güç kalmamıştır. Kaşinozaki fenerinin bekçileri, fırtınadan dolayı çalınan kapının sesini güç duyarlar. Karşılarına çıkan ıslak, perişan haldeki yabancıların anlattıklarından bir şey anlamazlar. Dil sorunu, denizcilerin evrensel bir iletişim aracı olan rengarenk bayrakların kullanılmasıyla çözülür. Fenerdekiler, kayalıklarda patlayan dalgaların sesinden dolayı Ertuğrul'un parçalanışını ve yardım isteyen insan çığlıklarını duymamıştır. Kurtarma çalışmaları son derece olumsuz koşullarda, Kaşmo adlı köyde yaşayanların katılmasıyla sabaha kadar sürdürülür. Ertuğrul'dan kurtulmayı başaran yalnızca 69 denizcidir. “Ne zaman battı?” tartışması Ertuğrul firkateyninin ne zaman battığı, gemide kaç kişinin bulunduğu, tartışmaya açıktır. Geminin trajik sonunu anlatan birçok kitap ve yazıda verilen batış günü, birbirini tutmamaktadır. Erol Mütercimler, 'Ertuğrul Faciası'nı enine boyuna ele aldığı kitabında, Japonlar tarafından hazırlanan 25 Eylül 1890 tarihli raporda, kazanın 16 Eylül 1890 günü saat 21.53'te olduğunu ve ilk Türk denizcisinin de Kaşinozaki Feneri'ne saat 22.00'de ulaştığının yazıldığını belirterek, batış tarihinin 16 Eylül 1890 olarak kabul edilmesinin daha doğru olacağının altını çizer. Tartışmasız olan bir şey var ise o da, Ertuğrul'un komutanı Osman Paşa ile kaptan Ali Bey'in boğulan 500'den fazla denizci arasında bulunduğudur...
Ertuğrul Faciasından kurtulan 69 denizci
16
BİLGE’NİN SESİ
Mart 2014
... Bartınlı Ahmet anlatıyor: Geminin batış anı... 500'den fazla gemicinin yaşamını yitirdiği 'Ertuğrul Faciası'ndan, yalnızca 69 denizci kurtulmuştu (üstteki fotoğrafta toplu halde görülenler). Bunlardan biri de Bartınlı Ahmet Erkiş idi. Batış anını Ahmet Erkiş şöyle anlatır:"Dağ gibi müthiş bir dalga gemimiz üzerine çöktü, arkadan başkaları geldi. Mürettebatta kargaşalık; gemi de su almaya başladı. Gemicilerimiz, arkadaşlar halatlara tırmanmağa başladılar. Fakat dağ gibi dalgalar direkleri aşıyordu. Bu sırada korkunç bir çatırdı duyuldu. Gemi bir kayaya çarpmıştı; denize düştüm, bir tahta parçasına sarıldım, dalga beni dibe sürükledi, boğulmak üzere iken nasıl olduğunu anlamadım kendimi bir kayanın üstünde buldum; kurtulmuştum. Çıldırmış deniz ortasında aynı kaya üstünde yanımda birkaç arkadaşım vardı. Sevinçten hep beraber hüngür hüngür ağlıyorduk." Batış sorgulanıyor Ertuğrul'un batışı, insanlarını göz göre göre ölüm yolculuğuna gönderen anlayışın sorgulanma sürecini hızlandırır. Japonlar, Ertuğrul'un batışının 100. yılında yapılan anma törenlerinin ardından ülkelerine gelen Barış Manço'yu bağırlarına bassalar da, bu hazin olay Türk insanı tarafından unutulur. Ne de olsa, Ertuğrul'un kaptanı Ali Bey'in kızı Neyyire hanımın dünyaya getirdiği oğlu Hasan Ali Yücel'in de kurucularından olduğu Köy Enstitüleri kapatılmış, Ertuğrul'u yüzdüren marangoz, burgucu, kalafatçı gibi emekçileri yetiştirmeye yönelik eğitim anlayışı terk edilmiş, üretim politikalarından uzaklaşan ülke borç kayalıklarına doğru savrulmuştur.
Denizlerle çevrili ülkemizde Deniz Bakanlığı yok??? Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye'de bir Denizcilik Bakanlığı'nın kurulmayışının eksikliği bir kenarda dursun, 1980 sonrasında Haliç tersanesi bünyesinde yer alan Gemi Yapım Meslek Lisesi kapatılmıştır. Sadece Japon denizinde değil, bayrak açıp gezindiğimiz tüm denizlerin dibinde yatan denizcilerimizin kemiklerini sızlatan bir olay da 18 Nisan 2000 tarihinde yaşanır. Bu tarih, Haliç'de gemi yapımına son veren kararın Meclis'te imzalandığı tarihtir. Fatih Sultan Mehmet'in kurduğu 'Tersane-i Amire', içinde milliyetçilerin de bulunduğu hükümet ortakları tarafından söz konusu tarihte kapatılmıştır!.. 17
BİLGE’NİN SESİ
Mart 2014
Kaptan Ali Bey'in bir sefer sonrası kucağına alıp sevemediği torunu Hasan Ali Yücel'in de, ikiz çocukları gelir dünyaya. Bu çocuklardan biri Ertuğrul'u yutan dalgalar gibi öfke dolu şiirler yazacak olan Can Yücel'dir. Şairin eşi Güler Hanım, bir televizyon programın da şunları söyler: "Can ile birlikte olmak fırtınalı havada yaşamaya benzer." Enkazda “Fok balığı heykeli”nin işi ne? Kaşinozaki fenerinin yakınında bir Ertuğrul anıt mezarı olsa da, İstanbul kıyılarında Ertuğrul'un yolcu edilişini gösteren bir anıt yoktur. Ertuğrul'dan kıyıya vuran ya da çıkarılan eşyalar arasında bir bakır fok balığı heykeli de yer alır. Bir fok balığı heykelinin Ertuğral'da ne işi olabilir? İstanbul'un bir zamanlar fok balıklarıyla tanındığını, Ertuğrul'un Marmara'nın yunuslarıyla birlikte fok balıkları tarafından da uğurlandığını bilmeyenler elbette bu heykele şaşıracaklardır!
18
BİLGE’NİN SESİ
Mart 2014
MASONİKATÜR
MEVLANA
19
BİLGE’NİN SESİ
Mart 2014
HATIRLATIYORUZ
Kişisel bilgilerinizdeki değişiklikleri lütfen sekreter K:. e iletiniz.
19 Nisan 2014
Cumartesi
Tenue Blanch
Bültenin Bu Sayısının Hazırlanmasında Katkıda Bulunan Kardeşlerimiz: Bahadır Oğuz Bınaroğlu Bülent Uğuzbalaban Neşet Pamir Yücel Bağbaşı
Sevgili Kardeşlerim; Her ayın ilk çalışmasından önce sizler ile paylaştığımız, Bilgenin Sesi Bülteni’nde yer almasını istediğiniz her konudaki yazı, fotoğraf vb… paylaşımlarınızı
[email protected] mail adresine gönderebilirsiniz.
20